You are on page 1of 18

GENÇ CUMHURİYETİN DİPLOMASİ

MÜCADELESİNE BİR ÖRNEK: BOZKURT-LOTUS


OLAYI
İbrahim ÇOBAN

GİRİŞ

Köklü bir geçmişe sahip olan Osmanlı İmparatorluğu, 600 yıl gibi uzun bir süre varlığını
korumayı başarmıştı. Bilindiği üzere bu imparatorluğun son yılları, diğer yıllara oranla zor ve
sarsıntılı geçmişti. Kıta Avrupa’sında yaşanan gelişmelere ayak uyduramayan Osmanlı,
ekonomik ve teknoloji gerileme başta olmak üzere birçok alanda Avrupa’ya oranla gerilemeye
başladı. Bu duruma çözüm olabilmek için çeşitli unsurlara başvurduğu bilinmektedir. Önceleri
kendine has bir yapı sürdürmekteydi. Başka bir ifadeyle klasik olarak tabir edilen dönemde dışa
kapalı bir politika sürdürülmekteydi. Ne var ki 19.yüzyıla gelindiğinde dışa açılmanın kaçınılmaz
olduğu ortaya çıkacaktı.

Meydana gelen sorunlar için kısa vadeli çözümler bulunduysa da bunlar kesin çözüm
değildi. Coğrafi keşifler başta olmak üzere dış dünyada yaşanan gelişmeler Osmanlı ekonomisini
bozmuş ve önceden iç pazara giremeyen yabancı tüccarlara imtiyazlar verilerek teşvik etme
yoluna gidildi. Ancak bu imparatorluk tarih sahnesinden çekilirken yerini yeni Türkiye
Cumhuriyeti’ne bırakmıştı. Mehmet Genç’in ifadesiyle; Osmanlı yüz yıl boyunca bıçak sırtında
dayandı ve nihayetinde yerini Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakmıştır. Bu çalışmada, yeni kurulan
Türkiye Cumhuriyeti’nin varisi olduğu Osmanlı gibi, özellikle son dönemindeki haliyle, Avrupa
devletlerinin rahatça hareket edecekleri bir alan olmadığını belirtmek amaçlanmıştır.

Genç cumhuriyetin ilk hukuk zaferi olan Bozkurt-Lotus olayı, 2 Ağustos 1926’da
İstanbul’a gitmekte olan Fransız ticaret gemisi ile Türk yolcu gemisi arasında Ege Denizi açık
sularında bir çatma meydana gelmiştir. Bozkurt isimli Türk bandıralı gemi batarken, Lotus isimli
Fransız bandıralı gemi, Bozkurt gemisinin kaptanını da alarak yoluna devam etmiştir. Olayın
duyulması geminin ertesi gün İstanbul’a varmasıyla olmuştur ve ölenlerin ailelerinin şikâyetleri
üzerine her iki geminin kaptanı İstanbul Mahkemelerince 8 kişinin ölümüne sebebiyet
vermekten tutuklanmıştır. Bu tarihi öneme sahip olayın daha iyi anlaşılması adına iki ülkenin
diplomatik geçmişine göz atmak yararlı olacaktır.


Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı. ibrcoban73@gmail.com
1. Türkiye-Fransa İlişkileri
Türk-Fransız diplomatik ilişkilerine bakıldığında oldukça eskilere dayandığı
görülmektedir. Osmanlı- Fransa diplomatik ilişkilerinin tarihi 1483 yılına uzanmaktadır. Sultan
II. Bayezid, anılan tarihte, Fransa’da tutulan kardeşi Cem Sultan hakkında bilgi almak üzere XI.
Louis’ye Ilımlı (Limni) adasından Yunan kökenli bir Elçi göndermiştir.

Osmanlı İmparatorluğu nezdinde mukim ilk Fransız Büyükelçisi Jean de la Forest 1535
yılında göreve başlamıştır. 1535 yılında kapitülasyonların verilmesiyle Fransa, Osmanlı Devleti
nezdinde en ayrıcalıklı devlet konumuna gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu, ilk Büyükelçisi
Yirmisekiz Mehmet Çelebi’yi 1721 yılında Fransa nezdinde atamıştır.1

Türkiye-Fransa ilişkilerine baktığımızda da temelinin Kurtuluş Savaşı’na kadar


uzandığını söylemek mümkündür. Nitekim iki ülke arasında 20 Ekim 1921 tarihli Ankara
Antlaşması imzalanmıştır.

19. yüzyıl boyunca Osmanlı aydınının laikleşmesi sürecinde de Fransa önemli bir ilham
kaynağı oldu. Osmanlı Devleti siyasi gelenekler açısından da Fransa'nın devrim, terör ve sonrası
döneminden fazlasıyla etkilendi.

I. Dünya Savaşı'nda iki taraf farklı cephelerde savaştı. Osmanlı İmparatorluğu'nun


yenilmesiyle birlikte Anadolu'yu işgal eden ülkelerden biri oldu. O ana kadar azınlıkları çıkarları
doğrultusunda destekleyen Paris, bundan sonra bu siyasetini gizleme gereği dahi duymayacaktı.
Özellikle Kilikya ve Güneydoğu bölgelerinde Ermeni destekçilerinin katliamlar yapmasına da göz
yuman Fransa'nın bu tavrı Anadolu topraklarında kan davalarına yol açmıştır.

Bu ilişkiler Cumhurbaşkanı Hollande’ın Türkiye’ye yaptığı ziyaretlerle hız kazanmıştır.


Dışişleri Bakanlığı’nın verilerine göre; Fransa’da 350.000’i aşkın çifte vatandaş olmak üzere
700.000 civarında Türk nüfus yaşamaktadır.

2. OLAYIN MEYDANA GELİŞİ

2 Ağustos 1926’da İstanbul’a gitmekte olan Fransız ticaret gemisi ile Türk yolcu gemisi
arasında Ege Denizi açık sularında bir çatma meydana gelmiştir. Bozkurt isimli Türk bandıralı
gemi batarken, Lotus isimli Fransız bandıralı gemi Bozkurt gemisinin kaptanını da alarak yoluna
devam etmiştir. Gemi ertesi gün İstanbul’a varınca olanlar duyulmuş ve ölenlerin ailelerinin

http://www.mfa.gov.tr/turkiye-fransa-siyasi-iliskileri.tr.mfa (Erişim:20.11.2017)
1
şikâyetleri üzerine her iki kaptan da İstanbul Mahkemelerince 8 kişinin ölümüne sebebiyet
vermekten tutuklanmıştır.2

Bozkurt-Lotus Davası olarak anılan bu dava 29 Ağustos’ta İstanbul’da başlamıştır.


Davada ifadesi alınan Lotus’un kaptanı Desmons’un Türk Mahkemelerinin kendisini yargılama
yetkisinin olmadığını ileri sürmesine rağmen itirazları reddedilmiş ve tutuklanmıştır.3 Bu olay
Türkiye Cumhuriyetinin hukuksal alanda başarısıyla sonuçlanacak ve Osmanlı Döneminde
kapitülasyon gibi ayrıcalıklarla rahatça hareket eden batılı devletlere de bir gözdağı olacaktır.

Fransa doğal olarak bu olayı protesto etmiş ve bu aşamada devreye Fransız Konsolosluğu
Maslahatgüzarı Pervejer girerek, Lotus gemisi kaptanın tahliye edilmesi için Türk Dışişlerine bir
nota vermiştir. Buna verilen cevapta konunun yargıya intikal ettiğinin, hükümetin hiçbir suretle
yargıya müdahale edemeyeceğini ancak istenilirse konunun Uluslararası Lahey Adalet Divanı’nda
sonuçlandırılabileceği teklif edilmiştir.4 Her iki tarafın da bunu kabul etmesiyle dava Türk
Mahkemelerinden çıkarıldı ve Lahey Adalet Divanı’na götürüldü.5 Artık karar Divan’ındır.

Mahkemenin dava ile ilgili vereceği kararından önce savcı Cevad Hulusi Bey yaptığı
konuşmada Türkiye'nin bu davada adli yetkisinin olduğunu şu sözlerle ifade etmiştir:

“İnkılabın, biliyoruz ki ilk hedefi salâhiyet-i Adliye’ye temas eden kapitülasyon kabusunu
atmak oldu, Lozan’daki murahhaslarımızın teklifleri umumen makul görüldü … Tarafımızdan ve
düvel-i müteakide tarafından büyük bir teveccüh gördü. Bugün Türkiye teşrih ve kaza sahasında
tabi ki bir Fransa ve bir İtalya ve İsviçre gibi medeni ve ilmi bir istiklal-i tam sahibidir.”6

Türkiye’yi temsilen giden Mahmut Esat Bey kullandıkları yargı yetkisinin Uluslararası
Hukuk kurallarına aykırı olmadığı vb. gibi ifadelerle Fransızların tezlerini reddetmişlerdir.

Nitekim Fransızlar ise Türkiye’nin yargılama yetkisinin olmadığını, yetkinin kendilerinde


olduğunu ve bayrağı taşıyan ülkenin yargılamayı yapması gibi tezler ortaya atmışlardı.

Taşkın, Hüseyin. (2006). Türkiye’nin Milletler Cemiyetine Girişi Ve Türk Basınındaki Yansımaları (1930-1932),
2

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi. Ankara.s.56


Ersaydı Alper, Bozkurt-Lotus Davası Ve Genç Türkiye’nin Hukuksal Yetkinliği, Tarih Okulu Ocak-Nisan 2010 S.VI
3

s.33-43
Ersaydı, a.g.m. s.36
4

Karakuş, Burak, Genç Cumhuriyetin İlk Hukuk Zaferi Bozkurt-Lotus Davası, Hukuk Gündemi Atatürk Özel Sayısı
5

s.49
Ersaydı, a.g.m. s.37
6
2.1. Dava’nın İlk Duruşması

Olayın sorumlularını ağır ceza mahkemesi sorgulamıştı. Lotus’un kaptanı Demons, yanlış
manevra yapmak ve hızını kesmemek gibi suçlardan yargılanıyordu. Demons ifadesinde şunları
söylemektedir:

"—Saat 23 idi. Ufukta bir ziya mecmuası gördüm. Aramızdaki mesafe 6–7 mil vardı.
Gemi olduğunu fak ettim. Git gide yaklaşıyordu. Nihayet 1,5 mil kadar bir mesafeye geldik. O
zaman kırmızı fenerini gördüm. Biraz sağa meyil ettim. Biraz sonra mesafe daha ziyade azaldı.
Bozkurt’ ta hiçbir tebdil yoktu. Fakat sonra birden bire tebdil-i istikamet etti. Aramızdaki mesafe
yarım mile inmişti. Manevra yapmak lüzumunu hissettim. Sağ uskura tornistan emri verdim.
Çünkü “Bozkurt”un daima kırmızı fenerini görüyordum. Biraz sonra birden bire sola tevcih etti.
Kırmızı fener kayıp oldu ve bir an içinde “Bozkurt” önüme düştü. Tehlike çok yaklaşmış,
“Kumandan” köprüye gelerek bana sağ uskura “tornistan et!” diye bağırmıştı. Hâlbuki ben bunu
çoktan yapmış ve o anda sol uskura da kumanda vermiştim. Fakat geminin süratini birden bire
tenkis etmek ve kazadan içtinap eylemek kabil olmadı. Çünkü lotus gibi bir gemi, makineleri
birden bire döndürüldükten sonra bile (12) saat seyredebilir. Binaenaleyh ben yapılması icap
eden manevraları yaptım. Men-i Müsademat-ı Bahriye Kanununun maddelerine gelince: 31.
Madde katiyen bana temas etmez. 37 ve 39. madde taraftan tatbik edildi. Binaenaleyh bu
cihetten de taksirim yoktur..."7

Suçlamaları reddeden Demons hatanın kendilerinde değil, Bozkurt kaptanında olduğunu


belirtmiştir. Bunun üzerine de savunma sırası Hasan kaptana geçmişti. Hasan kaptanın
savunması şöyledir: “Hasan Kaptan sahili takip ederek ilerlediği sırada, dürbünle baktığı zaman
7–8 mil uzaktan iki silyon feneri gördüğünü, 3 mile kadar yaklaşınca Lotus’un yeşil fenerini fark
ettiğini, daha ziyade yaklaşınca gemiyi sol tarafa alarak, böylece rotasına devam ettiğini, yol
aldıkça birbirlerine yaklaştıklarını ve birdenbire Lotus’un yönünü değiştirdiğini beyan etti.
Hasan Kaptan bunu, üç fenerin birden görünmemesinden anlamış ve iki kısa düdük çalmıştı. Bu,
sol tarafa açıl demekti. Fakat Lotus bu düdüğe hiç aldırmamıştı. Hasan Kaptan sorgusunda
Lotus’un bütün süratiyle üzerine geldiğini ve kazanların üzerine çarptığını, çarpmanın etkisi ile
kendisini denizde bulduğunu söylemişti. Gemiyi durdurmaya imkânı olmadığını, gemiyi geri
almak için beş on dakikaya ihtiyaç olacağını belirtmişti. Ancak Lotus’un bunu yapabileceğini ve
yapsaydı, kazanın tamamen değilse bile kısmen önünü almış olacak ve olay ufak bir müsademe
ile atlatılabilecekti demiştir.”8

Kaya, Hasan. (2009). Bozkurt-Lotus Davası (Basına Göre). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Marmara
7

Üniversitesi. İstanbul. s.37-38


8
Kaya, a.g.e s.38-39
İki kaptanın sorgusundan sonra hazır bulunan şahitlerin ifadeleri alındı ve daha
sonrasında mahkeme yapıldı. Bu Türk Mahkemeleri tarafından yapılan duruşma idi. Daha sonra
her iki devlet anlaşınca olay La Haye Adalet Divanı’na götürüldü.

2.2 Dava’nın İkinci Duruşması

Dava başladığında heyet-i fenniyenin kazaya dair hazırladığı birkaç rapor okundu.
“Birinci rapor özetle, Lotus’un sorumlu ve suçlu olduğunu belirtiyor. İkincisi ise, her iki gemi
birbirini görebilecek mesafe içerisindeyken, Lotus kaptanının hiç olmazsa Bozkurt’un silyon
fenerini görmüş olması icap eder, görmemesine bir sebep yoktur… Diğer taraftan havanın sakin
olduğu anlaşılan o gece çalınan iki düdüğün sesi herhalde işitilebilirdi. Lotus kendine düşen
manevrayı yapmış fakat geç kalmıştır. Kendisi Bozkurt’un yanlış manevrasını anlayıp da ona
göre hareket edememiştir. Bozkurt’a gelince yoluna devam etmesi lazım gelirken yanlış manevra
yapmıştır, diyordu.”9

İki celse halinde sürdürülen bu duruşma, her iki kaptanın savunmasından sonra
şahitlerin ve bilirkişilerin ifadelerinden sonra sona erdi. Ancak dava son bulmadı.

2.2. Dava’nın Üçüncü Duruşması ve Demons’un Tahliyesi

Dava’nın üçüncü celsesinde kaptanların hatalarını gösteren bir rapor sunulmuştu. Bu


rapora göre “Lotus kaptanı; Sancağa geçmekte gecikmiş, düdük çalmamış ve vaktinde makineyi
tam yol geri almamıştı. Hasan Kaptan’ın hataları ise şunlardı; zamansız, hatta hiç yapmaması
gerektiği halde, manevra yapmış, iskeleye gelmek suretiyle müsademe tehlikesi vaziyeti
meydana getirmiş ve bu tehlikeli vaziyetten sonra müsademeden kaçmak için her iki makineyi
tam yol geri almamıştı. Bundan dolayı her iki kaptan da suçlu bulunmuştu.”10

Tahliye isteğinde bulunan Demons’un bu talebi cinayetle suçlanma gereği reddedilmişti.


İkinci tahliye talebine kefaleti ödeme şartıyla serbest bırakılacağı cevabını alan Demons, 6000
lira kefalet ödeme şartıyla serbest kalacaktı. Yardımına bağlı olduğu kumpanya yetişti ve Kaptan
Demons tahliye edildi. Bu durum Fransız gazetelerince kendi hükümetlerinin başarısı olarak
gösterildi. Mahkeme her iki kaptanın hafifletici sebeplerle suçluluklarına karar verdikten sonra
Demons iki ay yirmi gün ve Hasan Kaptan dört ay müddetle mahkûm olmuşlardı. Hasan Kaptan’a
33 lira, Jan Demons’a ise 22 lira para cezası verildi. Uzun zamandır devam eden mahkeme
böylece neticelenmiş oldu. Mahkeme kararını vererek adaleti tecelli ettirmiş oldu. Bu aynı

9
Kaya, a.g.e s. 46
10
Kaya, a.g.e s.50
zamanda Türk Mahkemelerinin hiçbir suretle tesir altında kalmadığını ispat etmişti.11 Dava’nın
Türkiye ayağı son bulmuştu ve artık bütün gözler La Haye’de alınacak kararda idi.

3. LA HAYE ADALET DİVANI’NA GİDİŞ KARARI

Mahmut Esat Bey, La Haye’e gitme konusunda herkesi ikna etmeye çalışıyor ve bu
meselede geri çekilmenin hem milletler arası itibarı sarsacağını, hem de Lozan’da bin bir
müşkülatla kaldırılan adlî kapitülasyonlara Türkiye kapılarını yeniden aralamak olacağını
söylüyordu.

Türkiye’nin konuyu Divan’a götürmesi kendisine olan güvenin kanıtıdır. Nitekim Irak Sınırları
konusunda Divan Türkiye’nin aleyhine karar vermişti. Davanın görülmesi sürecinde Türkiye’yi
Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey temsil etmiştir ve anılarını şu şekilde ifade etmektedir;

“Bir gün Atatürk beni nezdlerine çağırdılar, meseleyi bir daha izah etmemi istediler.
Anlattım ve sözlerimi şöyle tamamladım..

- Paşam, La Haye Adalet Divanı’na gidelim. Kimin haklı olduğu orada meydana çıksın. Ben
hakkımızdan eminim, müsaade ederseniz davamızı ben müdafaa edeyim. KAYBEDERSEM BİR
DAHA MEMLEKETE DÖNMEM, FAKAT KAZANACAĞIZ!.. Hem Adalet Divanı’nın önüne gitmeden
Fransızların dediğini yapacak olursak Fransız Devleti’nin tehditleri karşısında boyun eğmiş
olacağız, bu da onlara diğer meselelerde aynı tehditleri ileri sürme cesaretini verecektir. Hâlbuki
La Haye Divanı’na gidersek davayı kaybetsek dahi şeref ve haysiyetimiz zedelenmez, zira
milletlerarası bir mahkemenin hükmüne uymak şerefsizlik değil bilakis büyük bir şereftir.” Bu
sözler üzerine Atatürk bana;

- Güle güle git, KAZANACAKSIN, KAZANAMASAN BİLE MEMLEKET SENİ BAĞRINA BASACAKTIR! ,
dedi.”12

Mahmut Esat Bey, La Haye’deki duruşma için ince bir diplomasi zekası göstermiş ve
Fransızların soracağı soru için cevabı yine onlara yükletmiştir. “Türkiye kaptan Demons’u tevkif
etmekle devletler arası hukuka uygun hareket etmiş midir?” Fakat Türkiye’nin itirazı ile soru şu
şekilde soruldu: “Türkiye kaptan Demons’u tevkif etmekle devletler arası hukuka aykırı hareket
etmiş midir?” Mahmut Esat Bey, burada ince zekâsını kullanarak Türkiye’nin “uygun” hareket
ettiğini ispat gayreti içine gireceğine, yükü Fransa’nın üzerine yüklemiş ve Fransa, Türkiye’nin

11
Kaya a.g.e s. 51-59
Karakuş, Burak, Genç Cumhuriyetin İlk Hukuk Zaferi Bozkurt-Lotus Davası, Hukuk Gündemi Atatürk Özel Sayısı
12
“aykırı” hareket ettiğini ispat etme derdine düşmüştür.13 İlk bakışta önemsiz bir ayrıntı gibi
görünse de bu taktik davanın seyrini değitirecektir.

Divan, artık kapitülasyonların kalkmış olduğunu, Devletler Hukukunda Türk


Mahkemelerinin yetkilerini kısıtlayan herhangi bir kuralın olmadığını ifade ederek Türk tezini
benimsemiştir. Divan’a göre; Lotus’un Bozkurt’a açık denizde çarpması sonucu 8 Türk gemicinin
ölümü Türkiyenin ülke toprağı sayılan Bozkurt üzerinde meydana gelmesinden dolayı yargılama
yetkisi vardır.

Kapitülasyon kelimesi Latince “Capitulum” kelimesinden türemiştir. Kelime anlamı


olarak kral ya da kilise emirnamelerinin bölümleri anlamına gelmektedir14

Bozkurt-Lotus Olayının Uluslararası Hukuk İçin Önemi:

Divan’ın bu kararı, ülkelerin yargılama yetkilerini belirlemede önemli bir yere sahiptir.
Gerçi bu kararı izleyen dönemde, açık denizlerdeki çatmalarda, her gemi personeli üzerinde
geminin bayrağını taşıdığı ülke adli makamlarının tek başlarına yetkili olduğunu belirleyen
kurallar, özellikle Fransa’nın gayretiyle uluslarası konulmaya başlamış ve bunlardan ilki,
Çatmalarda Cezai Yetki konusuna ilişkin 10 Mayıs 1952 tarihli Brüksel Sözleşmesi olmuştur. 29
Nisan 1958 tarihli Cenevre Açık Deniz Sözleşmesi (11. Madde) ile 1982 tarihli New York Deniz
Hukuku Sözleşmesi (97. Madde) de bu doğrultuda hükümler getirmek suretiyle Fransız tezi bugün
yeniden hayatiyet kazanmıştır. Ancak Divan’ın verdiği karar bu gelişmelere karşın özü itibariyle
değerinden bir şey yitirmemiştir”15

Bozkurt-Lotus olayının Divan’da çözülmesinden sonra Fransa Ceza Kanunlarında


düzenlemelere gitmiş ve bazı yeni hükümler eklemiştir. 11.7.1975 günü, L. 75-624 sayılı yasayla
1958 tarihli Ceza Usul Yasasına eklediği “681-1” no’lu madde ile bu yetkiyi iç hukukuna dahil
etmiştir. Bu maddeye göre:

Cumhuriyet dışında işlenen bir cürmün faili veya iştirakçisi her yabancı, şayet bu cürmün
mağduru Fransız ise Fransız yasalarının hükümlerine göre koğuşturulup yargılanabilir.”16

13
Kaya, a.g.e s.71
Arıkan, Zeki; “Mahmut Esat Bozkurt ve Kapitülasyonlar”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları, C.II, S.4-5,(1994-
14

1995)
Durmuş Tezcan, “Bozkurt-Lotus Davasının Önemi ve Yeri”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları, C.II S.4-
15

5,(1994-1995) s.271-272
16
________
Bozkurt-Lotus Olayının Türkiye ve Türk Hukuku İçin Önemi:

Bu olayın, Bozkurt-Lotus Olayı, Lahey Uluslararası Daimi Adalet Divanı’nda Türk


Hükümetinin lehine çözülmesiyle artık Osmanlıdaki kapitülasyonlar gibi ayrıcalıkların
uygulanmayacağı ve genç Türkiye Cumhuriyetine miras olarak kalmadığı ortaya çıkmıştır.

Nitekim bu olayın müdafii bizzat ülkenin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey idi. Bozkurt-
Lotus Olayının çözüm bulmasından sonra soyadı kanunun da çıkmasıyla Mahmut Esat Bey’e
Bozkurt soy ismi verilmiştir. Bu yönüyle bakıldığında olayın ehemmiyeti kolayca görülmektedir.

Genel olarak baktığımızda Osmanlı Döneminde kapitülasyon gibi baskılar nedeniyle


yaşanan herhangi bir olaya pek fazla müdahale edilemiyordu. Çünkü bu dönemde Osmanlı kendi
ülkesinde suç işleyenlere, yabancılara, ceza veremiyordu. Ancak bu hukuksal alandaki zafer ile
durumun ilk kez değiştiğini ve Türkiye’nin sadece kendi ülkesinde suç işleyen vatandaş ve
yabancıları değil, yurt dışında bir Türk vatandaşına karşı suç işleyen yabancıya karşı dahi
yargılama yetkisine sahip olduğu ve bunun da Uluslararası Hukuka uygun olduğu tescil
edilmiştir.17

4. MAHMUT ESAT BEY

Yeni cumhuriyetin tarihine damga vuran bu olayın baş kahramanlarından olan Mahmut
Esat Bey, 1982 yılında Kuşadası’nda köklü bir ailede dünyaya gelmiştir. II. Mahmud döneminde
göç eden Hacı Mahmutzade Ailesine mensuptu.18 İlköğrenimine Kuşadası’nda başlayan Mahmut
Esat, İzmir’de başladığı lise öğrenimini İstanbul’da bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesinde okurken İzmir’de İttihat ve Terakinin yayın organı olan İttihad Gazetesi’nde
makaleleri yayımlanmaya başlandı. Daha sonra Türkiye gündeminde tanınacak olan Şükrü
Saraçoğlu, Nurullah Ataç ve Rahmi Balaban gibi kişilerle İsviçre’de lisans eğitimini sürdürürken
beraber olacaktır. Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik akımı Türk öğrencileri etkilemiş ve
Lozan Türk Yurdu adıyla bir örgüt kurmuşlardır. Örgüt, konferanslar vererek Türklüğü
yabancılara tanıtmaya çalışmıştı.19 Aynı üniversitede Osmanlı Kapitülasyonları Rejimi başlığında
doktora teziyle hukuk doktoru ünvanını aldı. Yunanistan’ın Ege Bölgesini işgal girişimi üzerine
ülkeye geri gelmiştir.20

17
Tezcan, a.g.e. 273-274
18
Kaya, a.g.e. s.124
19
Kaya, a.g.e. s.125
Balcıoğlu, Mustafa.(2003) Bozkurt Lotus Davası, Nobel Yayınları, Ankara.
20
Yurda dönen Mahmut Esat, Büyük Millet Meclisi’nde göreve başlayıncaya kadar Kuşadası
civarında faaliyet gösteren Milli Müfreze’de yer almıştır. Ancak meclisin açılmasıyla Kuşadası
bölgesinden milletvekili olarak seçilerek çalışmalarını artık burada devam ettirmiştir.21

“Milletvekili olan Mahmut Esat Bey, bu dönemde çeşitli görevlerde bulunmuştur. Mustafa
Kemal’in teşviki ile Türkiye Komünist Partisi’ne üye olmuştur. Mahmut Esat Bey IV. İcra Vekilleri
Heyeti’nde İktisat Vekili olarak görev almıştır. 12 Temmuz 1922’de yapılan seçime 195 vekil
katılmış ve Mahmut Esat Bey bunların 1007’sinin oyunu alarak İktisat Vekili olmuştur. İktisat
Vekili olarak göreve başlayan Mahmut Esat Bey, memleketin çözülmesi gereken en büyük
sorunu olarak üretim azlığını göstermektedir. Memleketin kendine yeter ve dış ticaret
dengesinin sağlanabilmesi için bir an önce üretimin arttırılması gerektiğini savunmaktadır.
Üretimin arttırılamamasının önündeki en büyük engel ise nakit paranın olmamasıydı.”22

Köylü ve esnafın durumunun iyileştirilmesi amacıyla büyük çaba harcayan Mahmut Esat,
liberal ekonomik görüşleri eleştirmiştir. Aynı zamanda Türkiye Köy Bankaları Projesi, Ziraat
Bankalarının geliştirilmesi için çaba harcamıştır. Türkiye’nin izleyeceği ekonomi politikalarının
belirlenmesinde önemli yeri olan ve 1920’lerin başında İzmir’de gerçekleştirilen İzmir İktisat
Kongresi Mahmut Esat Bey’in İktisat Vekilliği döneminde toplanmıştır.23

“Mecliste yaptığı çalışmalar sonucunda sesini duyuran Mahmut Esat Bey, 22 Kasım 1924
tarihinde Fethi Bey tarafından kurulan kabinede Adliye Vekili olarak görev almıştır. Mustafa
Kemal tarafından ilk olarak, 1920 sonlarında Adliye Vekilliği Mahmut Esat Bey'e teklif edilmiş
ancak O, bu teklifi Türk adliye ve kanunları ile ilgili olarak yapılması gereken değişikliklerin,
mevcut Heyet-i Vekil ile mümkün olmadığını ileri sürerek reddetmiştir… Mahmut Esat Bey,
Adliye Vekili olduktan sonra Adliye örgütünde yeni düzenlemelere gitmiştir. Mahmut Esat Bey,
Adliye örgütünü yeniden düzenlerken iki temel nokta üzerinde durmuştur. Birincisi,
mahkemelerden hızlı ve adil kararlar çıkarılmasını sağlamak, ikincisi ise, mahkemeleri
köylülerin kapısına kadar götürmekti…. Mahmut Esat Bey, Adliye Vekilliği döneminde, Türkiye
için önemli bir olay olan Bozkurt-Lotus kazası meydana gelmiştir. Bu kazayla birlikte Fransa ile
Türkiye arasında çıkan yargılama meselesinde, Mahmut Esat Bey, Türk Kanunlarına göre
Türkiye'nin Fransız Kaptanı yargılayabileceğini belirtmiştir. Fransa'nın itirazları üzerine,
Mahmut Esat Bey, Fransa isterse davanın uluslararası bir mahkemeye taşınabileceğini

Balcıoğlu, a.g.e.
21
22
Kaya, a.g.e. s.126
Balcıoğlu, a.g.e.
23
belirtmiştir. La Haye Adalet Divanı'na taşınan davada Türkiye'yi savunan Mahmut Esat Bey,
burada yaptığı savunma ile davayı kazanmıştır.”24

1930’da Adliye Vekilliğinden istifa eden Mahmut Esat, Ankara Hukuk Fakültesi’nde
Anayasa Hukuku ve Devletler Umumi Hukuku, dört yıl geçtikten sonra ise; İstanbul
Üniversitesi’nde Türk İnkılabı Tarihi derslerini okutmuştur. Soyadı Kanunu çıktıktan sonra
Atatürk tarafından kendisine “Bozkurt” soyadı verilen Mahmut Esat, başarılı bir kariyer ve
önemli eserler bırakmıştır.25 Kitap ve makalelerini şöyle sıralayabiliriz:

“Beynelmilel Bozkurt-Lotus Davası, Türk-Fransız Müdafaaları, Ankara, 1927

Du Regime des Capitulations Ottomanes leur caractere juridique d’apres

I’historie et les textes. Stamboul, 1928

Türk İhtilalinde Vatan Müdafaası, İzmir 1934

Hukuku Düvel, Yardımcı Talebe El Notu, Ankara, 1939

Türk Köylü ve İşçilerinin Hakları, İzmir: 1939

Devletler Arası Hak “Hukuku Düvel, Ankara, 1940

Aksak Demir’in Devlet Politikası, İstanbul, 1943.

Atatürk İhtilali I-II. İstanbul, 2003

“Devletimizin 1336 Senesi Bütçesi”, A.Y.G., 14 Kânunusani 1337 (1920), No:

506–136

“Osmanlı Tarihinde Anadolu Köylüleri 1”, A.Y.G., 6 Kânunuevvel 1336 (1920),

472–92

“Osmanlı Tarihinde Anadolu Köylüleri 2”, A.Y.G., 8 Kânunuevvel 1336 (1920),

474–94

“Vekillerin Vazife ve Mesuliyeti 1- Teşkilatı Esasiye Kanununa Göre”, H.M. 5

Kânunuevvel 1337 (1921), No: 370.

24
Kaya, a.g.e. s.127-129
Balcıoğlu, a.g.e.
25
“Vekillerin Vazife ve Mesuliyeti 2- Teşkilatı Esasiye Kanununa Göre”, H.M. 6

Kânunuevvel 1337 (1921), No: 371.

“Vekillerin Vazife ve Mesuliyeti 3- Teşkilatı Esasiye Kanununa Göre”, H.M. 7

Kânunuevvel 1337 (1921), No: 372.

“Vekillerin Vazife ve Mesuliyeti 4- Teşkilatı Esasiye Kanununa Göre”, H.M. 8

Kânunuevvel 1337 (1921), No: 373.

“Vekillerin Vazife ve Mesuliyeti 5- Teşkilatı Esasiye Kanununa Göre”, H.M. 9

Kânunuevvel 1337 (1921), No: 374.

“Yeni Türkiye’nin Davası 1-Hukuk-ı Düvel ve Hukuk-ı Amme Önünde” H.M. 7

Teşrinievvel 1337 (1921), No: 315.

“Yeni Türkiye’nin Davası 2-Hukuk-ı Düvel ve Hukuk-ı Amme Önünde” H.M. 9

Teşrinievvel 1337 (1921), No: 317.

“Yeni Türkiye’nin Davası 3-Hukuk-ı Düvel ve Hukuk-ı Amme Önünde” H.M. 10

Teşrinievvel 1337 (1921), No: 318.

“İzmir İçin”, AYG, 15 Mayıs 1338 (1922), No: 871493.

“Osmanlı İmparatorluğu Tarihinin İktisadi, Siyasi Masası 1”, A.Y.G., 12 Mayıs

1338 (1922), No: 868–490.

“Osmanlı İmparatorluğu Tarihinin İktisadi, Siyasi Masası 2”, A.Y.G., 14 Mayıs

1338 (1922), No: 870–492.

“Osmanlı İmparatorluğu Tarihinin Siyasi İktisadi Masası 3”, A.Y.G., 16 Mayıs

1338 (1922), No: 871–493.

“Osmanlı İmparatorluğu Tarihinin Siyasi İktisadi Masası 4”, A.Y.G., 18 Mayıs

1338 (1922), No: 873–494.

“Osmanlı İmparatorluğu Tarihinin Siyasi İktisadi Manası 5”, A.Y.G., 21 Mayıs


1338 (1922), No: 875–497.

“Osmanlı İmparatorluğu Tarihinin Siyasi İktisadi Masası 6”, A.Y.G., 23 Mayıs

1338 (1922), No: 877–499.

“Osmanlı İmparatorluğu Tarihinin Siyasi İktisadi Masası 7”, AYG, 25 Mayıs

1338 (1922), No: 879–501.”26

SONUÇ

Bozkurt-Lotus hadisesi Cumhuriyetin ilk yıllarında cereyan etmiş ve diplomatik kriz


yaratan bir olaydır. Önceleri basit bir gemi kazası olan olay, sonradan La Haye Adalet Divanı’na
gidecek tarzda diplomatik bir olaya dönüşmüştür. Yukarıda değindiğimiz gibi kazadan sonra
Lotus Gemisi’nin kaptanı Demons ve beraberindekiler İstanbul’a geldiğinde olayda hayatını
kaybeden gemicilerin aileleri şikayetöi olmuştu. Açılan dava neticesiyle kaptanlar cinayete
sebebiyet verme suçundan dolayı tutuklanmıştır. Osmanlıdaki imtiyazlı döneme alışan dış
devletler var olan düzenin kurulan yeni cumhuriyette de devam edileceğini düşünmekteydiler.
Bu görüşte olan Lotus Kaptanı Demons, itiraz ederek derhal tahliyesini istemekteydi.

Bozkurt-Lotus hadisesi genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığında elde edilmiş


önemli bir zafer olmuştur. Bilindiği üzere Demons, itiraz ettiğinde Türk Mahkemelerinin
kendisini yargılama yetkisinin olmadığını ve bu nedenle derhal tahliye edilmesi gerektiğini
belirtmekteydi. Ancak gerekli merciler, Türk Mahkemelerinin bağımsız olduğunu ve hiçbir
suretle müdahale edilemeyeceğini ifade ederek tahliye talebini kabul etmemişlerdir. Yapılan
ısrarlardan sonra ancak belli bir miktar kefalet karşılığında serbest bırakılabilineceği ifade
edildi. Nihayetinde 6000 lira kefaletle serbest bırakıldı.

Fransız medyası bu olayı bunu adeta hükümetin bir başarısı olarak gösteriyordu. Ancak
dava henüz kapanmış değildi. Yukarıda belirtildiği üzere Fransız hükümeti tepki göstermiş ve
Türkiye’ye nota vermişti. Ancak Türkiye Hükümeti geri adım atmayarak diplomasi mücadelesi
vereceğini gösteriyordu. Üç duruşmadan sonra davanın Türkiye ayağı sona erdi. Hem Türkiye
hem de Fransa hükümetlerinin kabulü ile yaşana hadisenin sonuçlanması için karar La Haye
Adalet Divanı’na bırakılacaktı. Bunun için Türkiye’yi dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey
öncülüğünde kurulan bir ekip temsil edecekti.

26
Kaya, a.g.e s. 133-135
Her iki ülke dava ile ilgili hazırladıkları metinleri birbirlerine ulaştıracaklardı. Dava
başladığında her iki taraf savundukları tezlerini paylaştılar. Mahmut Esat Bey, burada ince
zekasıyla yaptığı bir hamle ile davanın seyrini değiştirmiştir. Nitekim Fransızlar hazırladıkları
metinde iki soruya cevap istiyorlardı. İlki Türkiye kaptan Demonsu muhakeme ederek
uluslararası hukuka uygun davranmış mıdır? İkincisi is; Türkiye kaptan Demonsa tazminat
olarak ne kadar verecek? Mahmut Esat Bey’in hamlesi ilk soruyu şu şekilde değiştirmek olmuştu:
Türkiye kaptan Demons’u muhakeme ederek uluslararası hukuka aykırı davranmış mıdır? Artık
ıspat yükü Fransızlarda idi.

Yapılan duruşma neticesinde kaptanların ifadeleri alındı ve şahitlerin açıklamalarından


sonra oylama sürecine geçildi. Türkiye’nin kazandığını belirten oy Divan Başkanından geldi.
Türkiye artık Avrupalı Devletlere ayrıcalık vermeyeceğini ve bağımsızlığını kazandığını
uluslararası bir platformda kanıtlamış oldu.
Kaynaklar

Akzambak, Mehmet, (2005).Atatürk’ün Devrimci Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, C.I-II,
İstanbul.

Arıkan, Zeki. (1994-1995). Mahmut Esat Bozkurt ve Kapitülasyonlar, Çağdaş Türkiye Tarihi
Araştırmaları, C.II, S.4-5.

Balcıoğlu, Mustafa.(2003) Bozkurt Lotus Davası, Nobel Yayınları, Ankara.

Bozkurt, Gülnihal. (1994-1995) Mahmut Esat Bozkurt’un Laik Hukuka Geçişe Katkıları,
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları, C.II, S. 4-5.

Bozkurt, Mahmut Esat. (2003). Atatürk İhtilali I-II, İstanbul.

Bozkurt, Mahmut Esat, Toplu Eserler I, II

Ersaydı Alper.( 2010). Bozkurt-Lotus Davası Ve Genç Türkiye’nin Hukuksal Yetkinliği, Tarih
Okulu Ocak-Nisan S.VI

http://m.milliyet.com.tr/yazarlar/melih-asik/bozkurt-heykeli-2013993/ (Erişim:06.11.2017)

http://www.mfa.gov.tr/turkiye-fransa-siyasi-iliskileri.tr.mfa (Erişim:20.11.2017)

https://tr.wikipedia.org/wiki/Fransa-T%C3%BCrkiye_ili%C5%9Fkileri (Erişim:20.11.2017)

Hüsnü, Cemal, Lotus Davası, Cumhuriyet, 9 Eylül 1927

Karakuş, Burak, Genç Cumhuriyetin İlk Hukuk Zaferi Bozkurt-Lotus Davası, Hukuk Gündemi
Atatürk Özel Sayısı.

Kaya, Hasan. (2009). Bozkurt-Lotus Davası (Basına Göre). Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi. Marmara Üniversitesi. İstanbul.

Sönmezoğlu, Faruk. (2000). Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, İstanbul.

Taşkın, Hüseyin. (2006). Türkiye’nin Milletler Cemiyetine Girişi Ve Türk Basınındaki


Yansımaları (1930-1932), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi. Ankara.

Tezcan, Durmuş. (1994-1995). “Bozkurt-Lotus Davasının Önemi ve Yeri”, Çağdaş Türkiye


Tarihi Araştırmaları, C.II S.4-5.
EKLER

EK 1. Bozkurt-Lotus Davası’nda Türkiye’yi savunan Mahmut Esat Bey’in La Haye’e hareket


etmeden önce Mustafa Kemal Paşa ile resmi27

27
Kaya, a.g.e s.145
EK 2. Ağır Ceza Mahkemesinde kaptanların yargılandığı salon28

EK 3. Lotus Gemisi Üçüncü Kaptanı Mösyö Jan Demons29

28
Kaya, a.g.e. s.145
29
_________ s.146
EK 4. Bozkurt Vapuru Kaptanı Hasan Kaptan30

EK 5. La Haye Adalet Divanı Binası31

30
Kaya, a.g.e. s.146
31
_________ s.149
EK 6. La Haye’de Türkiye’yi temsil eden heyet32

EK 7. Mahkeme Heyetinin Kaptanlara Tatbikat Yaptırdığı Maket Gemiler33

32
Kaya, a.g.e. s.149
33
_________ s.147

You might also like