You are on page 1of 55

DR.

ÖĞRETİM ÜYESİ SITKI SELİM DOLANAY


(EKONOMİ BÖLÜMÜ)

BUS 108 İŞLETME EKONOMİSİ 11. HAFTA DERS


NOTU

1
Dolaylı (Endirekt) Maliyet ve Dolaysız (Direkt) Maliyet
Belirli bir maliyet konusu ile, herhangi bir dağıtım işlemi gerektirmeden, doğrudan
doğruya ilişkilendirilebilen maliyetler dolaysız (direkt) maliyet grubuna girer. Buna karşılık
belirli bir maliyet konusu ile ancak bir dağıtım işlemi vasıtasıyla ilişkilendirilebilen maliyetler
dolaylı (endirekt) maliyetlerdir. Örneğin işletme genel müdürünün aldığı ücret tüm işletme
açısından dolaysız bir maliyettir. Aynı maliyet kalemine işletmenin sadece bir bölümü veya
işletmede üretilen ürün çeşitlerinden sadece biri için bakıldığında, dolaylı maliyete dönüşür.
Görüldüğü gibi bir maliyet unsurunun dolaylı veya dolaysız maliyet grubuna girmesi,
sınıflandırmaya esas alman maliyet konusuna göre değişmektedir. Aynı maliyet unsuru belirli
bir maliyet konusuna ilişkin olarak dolaylı maliyet grubuna girerken, başka bir maliyet
konusu sınıflandırmaya esas alındığında dolaysız maliyet grubuna girebilmektedir.
Sınıflandırmaya esas alman maliyet konusu ise çok değişik ölçütler olabilir: üretilen ürün (mal
veya hizmet), belirli bir üretim faktörü (makine, insan, tesis gibi kapasite faktörleri), belirli bir
işletme bölümü, belirli bir işletmecilik fonksiyonu, fabrika veya tüm işletme. (Müftüoğlu, 2013:
215-216)
Dolaylı maliyetlerin sınıflandırmaya esas alman maliyet konusuna dağıtım işlemi belirli
dağıtım anahtarları vasıtasıyla gerçekleştirilir. Bu dağıtım anahtarlarının dolaylı maliyetlerin
dağıtımını ne dereceye kadar doğru (veya gerçeklere uygun) bir şekilde yansıttığı hep
tartışılagelmiştir. Örneğin bir demir çelik işletmesinin genel müdürü ücretinin ne kadarı
yüksek fırınlara, ne kadarı çelikhaneye ve ne kadarı haddehaneye dağıtılacaktır. Veya yine
yüksek fırınların amortisman maliyetinin ne kadarı yuvarlak demire, ne kadarı köşebentine,
ne kadarı saça ve ne kadarı pik demire dağıtılacaktır. (Müftüoğlu, 2013: 216)
Şayet başkaca bir maliyet konusu açık bir şekilde ifade edilmemişse, genel olarak dolaylı
ve dolaysız maliyetler (veya daha yaygın olarak kullanılan terimlerle endi- rekt ve direkt
maliyetler) denildiğinde, belirli bir maliyet konusu anlaşılır: üretilen ürün çeşitleri. Maliyet
muhasebesi de genel olarak direkt ve endirekt maliyet sınıflandırmasına aynı şekilde üretilen
ürün çeşitlerini esas alır. Bu sınıflandırmaya göre, işletmede üretilen belirli bir ürün çeşidi ile
doğrudan ilişkilendirilebilen maliyetlere direkt maliyetler denir. Ancak bir dağıtım anahtarı
vasıtasıyla ilişkilendirilebilen maliyetler ise, endirekt maliyet kavramıyla ifade edilir. Bu
özelliğine uygun olarak, birim maliyetin hesaplanmasında direkt maliyetler doğrudan
doğruya belirli bir ürün çeşidine yüklenebilir. Endirekt maliyetler (veya genel giderler) ise,
ancak belirli bir dağıtım anahtarı kullanılarak ürün çeşitlerine yüklenir. Endirekt maliyetlerin
farklı ürün çeşitlerine dağıtılmasında hangi dağıtım anahtarının kullanılması gerektiği, hatta
böyle bir dağıtım işleminin ne dereceye kadar anlamlı olduğu gibi konular işletme iktisadının

2
bir alt dalı olan maliyet muhasebesi çerçevesinde ötedenberi tartışılagelmiştir. Örneğin, genel
müdürün veya telefon santrallarında görev yapan personelin ücreti, işletmenin kullandığı
kredilere ödediği faiz giderleri veya ısıtma ve aydınlatma giderlerinin çeşitli ürünlere
dağıtımında hangi dağıtım anahtarı (veya anahtarları) kullanılmalıdır? Burada her ürün
çeşidinin üretim süresi, ağırlığı, uzunluğu veya hacmi gibi fiziksel dağıtım anahtarları
kullanılabileceği gibi, her ürün çeşidine ilişkin dolaysız maliyet veya satış fiyatı gibi nominal
(parasal) dağıtım anahtarları da kullanılabilir. (Müftüoğlu, 2013: 216)
Bu dağıtım işleminde bir genellemeye gidilmemeli, işletmenin içinde bulunduğu şartlar
çerçevesinde belirli bir endirekt maliyet unsuru ile üretilen farklı ürün çeşitleri arasındaki
ilişkiyi en iyi şekilde temsil edebilen dağıtım anahtarı kullanılmalıdır. Belirli bir endirekt
maliyetle belirli bir ürün çeşidinin hiçbir dağıtım anahtarı vasıtasıyla anlamlı bir şekilde
ilişkilendirilememesi halinde ise, dağıtım işleminden vazgeçilmelidir. (Müftüoğlu, 2013: 216)
Bu sorunlar, yine işletme iktisadının maliyet muhasebesi dalında, tam maliyet ve direkt
maliyet sistemleri çerçevesinde ötedenberi tartışılmaktadır. Tam maliyet sisteminde tüm
maliyetlerin üretilen ürünlere dağıtımı yapılmaktadır. Direkt maliyet sisteminde ise sadece
üretilen ürünlerle doğrudan ilişki içinde olan direkt maliyetlerin dağıtımı yapılmakta,
endirekt maliyetler bir blok halinde toplanmaktadır. (Müftüoğlu, 2013: 216-217)
Maliyet muhasebesinde direkt maliyetlerin başlıcalarını,
— direkt malzeme giderleri

— direkt işçilik giderleri ve

— diğer direkt giderler

oluşturur. (Müftüoğlu, 2013: 217)


Direkt malzeme ve direkt işçilik giderleri, belirli bir ürün çeşidi ile doğrudan
ilişkilendirilebilen malzeme ve işçilik giderlerinin maliyetlerinden oluşur. Bu maliyetler esas
itibariyle değişken maliyetler grubuna girer ve bu özelliğiyle üretim seviyesi yükseldikçe
artar, düştükçe azalır. Diğer direkt giderler ise, sadece belirli bir ürün çeşidinin üretiminde
kullanılan makine, araç ve gereçlere ilişkin amortismanlar, belirli bir ürün çeşidi için ortaya
çıkan model, plan, konstrüksiyon, piyasa araştırması, reklam, lisans, patent giderleri gibi çok
farklı maliyet unsurlarından oluşabilir. Görüldüğü gibi diğer direkt giderler grubuna giren
birçok maliyet unsuru, sabit maliyet karakteri taşımaktadır. Bu nedenle tüm direkt
maliyetlerin değişken maliyetlerden oluştuğu şeklinde bir genellemeye gidilmesi hatalıdır.
Endirekt maliyetler ise farklı ürün çeşitlerinin üretiminde kullanılan girdilerden (üretim
faktörlerinden) kaynaklanır. Bu nedenle bu maliyetlerin, üretimine katkıda bulundukları
farklı ürün çeşitlerine dağıtılması zarureti ortaya çıkmaktadır. Bunların başlıcaları aşağıdaki

3
şekilde belirlenebilir: (Müftüoğlu, 2013: 217)
— Farklı ürün çeşitlerinin üretiminde kullanılan makine, tesis bina gibi sabit sermaye
yatırımlarına ilişkin amortismanlar;
— Sermaye maliyeti (faiz maliyeti); (Müftüoğlu, 2013: 217)
— Farklı ürün çeşitlerinin üretiminde kullanılan enerji girdileri, tutkal, çivi, boya, iplik
v.b. İşletme malzemeleri ve yardımcı malzemeler. (Müftüoğlu, 2013: 217)
—Belirli bir ürün çeşidi ile doğrudan ilişkilendirilemeyen genel müdür, genel müdür
yardımcıları, fabrika müdürleri gibi üst düzey yönetici personel ile kapıcı, büro elemanları,
santral memuru, şoför gibi personel ücretleri. (Müftüoğlu, 2013: 217)
—Birçok ürün çeşitlerini kapsayan çeşitli pazarlama ve yönetim giderleri. (Müftüoğlu,
2013: 217)
—Yine özel olarak belirli bir ürün çeşidine yönelik olmayan vergi, resim ve harçlar.
(Müftüoğlu, 2013: 217)
Görüldüğü gibi endirekt maliyet grubunda yer alan birçok maliyet unsuru sabit maliyet
niteliğindedir. Fakat buradan da tüm endirekt maliyetlerin sabit maliyet olduğu şeklinde bir
genelleme yapılması hatalı olur. Bu gruba giren maliyet unsurlarından bazıları üretim
miktarına bağlı olarak değişmekte, yani değişken maliyet karakteri taşımaktadır (İşletme
malzemesi ve yardımcı malzeme giderleri gibi). Ayrıca yukarıda endirekt maliyetler
gurubunda sayılan bazı maliyet unsurlarının esasında direkt maliyet karakteri taşıdığı dikkati
çekmektedir. Bu tür maliyet unsurlarının direkt maliyet olarak belirlenmesinin ekonomik
faturası nisbeten yüksek olduğundan (bu iş için istihdam edilecek personelin ücreti, donanım
giderleri gibi) bu yola başvurulmamakta, bu maliyet unsurlarının endirekt maliyetler gurubu
içinde mütalaa edilmesi tercih edilmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 217)
Denetlenebilir Maliyet ve Denetlenemez Maliyet
Bu maliyet sınıflandırmasına, belirli bir maliyet unsurunun işletmenin belirli bir
yönetim kademesi açısından denetlenip denetlenemediği esas alınır. Sınıflandırmaya esas
alman yönetim kademesine göre, belirli bir maliyet unsuru denetlenebilir veya denetlenemez
maliyet grubuna girer. Örneğin işletmenin araştırma ve geliştirme (Ar- Ge) departmanı
müdürünün maaşı bu bölüm müdürlüğü için denetlenemez bir maliyet unsuru iken, genel
müdür için denetlenebilir bir maliyet unsurudur. İşletme genel müdürün maaşı ise, genel
müdür açısmdan denetlenemez, yönetim kurulu açısından denetlenebilir bir maliyet
unsurudur. Kısaca, herhangi bir yönetim kademesinin yetkisine bağlı olarak oluşan maliyetler
o yönetim kademesi açısmdan denetlenebilir bir maliyettir. Buna karşılık belirli bir maliyet
unsurunun oluşumunda işletmenin herhangi bir yönetim kademesi yetkili değilse o maliyet

4
unsuru söz konusu yönetim kademesi açısından denetlenemez bir maliyettir. (Müftüoğlu,
2013: 218)
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, her maliyet unsuru işletmenin şu veya bu
düzeyinde denetlenebilir maliyet niteliği kazanır, işletmenin yönetim hiyerarşisinde alt
yönetim kademelerinden üst yönetim kademelerine doğru tırmandıkça, daha önce
denetlenemez maliyet grubuna giren maliyet unsurları denetlenebilir maliyet grubuna
girerler. (Müftüoğlu, 2013: 218)
Dolaysız maliyetlerle denetlenebilir maliyetler ve dolaylı maliyetlerle de denetlenemez
maliyetler ilk bakışta birbirlerine benzemelerine rağmen birbirlerinden tamamen farklı
maliyet çeşitleridir. Bir maliyet unsurunun dolaylı ve dolaysız maliyet grubuna girmesi, onun
belirli bir maliyet konusu ile doğrudan ilişkilendirilip ilişkilendiril- memesine bağlıdır. Buna
karşılık belirli bir maliyet unsurunun belirli bir yönetim kademesi açısmdan denetlenebilir
veya denetlenemez maliyet olması, o yönetim kademesine verilen yetkiye bağlıdır. Belirli bir
yönetim kademesi ne kadar çok yetki ile donatılırsa, denetleyebildiği maliyet unsurları o
oranda artar. Dolayısıyla merkezi bir örgüt yapısına sahip olan işletmede denetlenebilir
maliyetler tepe yönetimde toplanır. Bu durumda orta ve alt yönetim kademeleri açısından
maliyetlerin büyük kısmı denetlenemez maliyetlerdir. Buna karşılık aynı maliyet unsurları
ademi merkeziyetçi bir örgüt yapısındaki orta ve alt yönetim kademeleri için denetlenebilir
maliyete dönüşür. (Müftüoğlu, 2013: 218)
Maliyetlerin denetlenebilirliği üzerinde zaman unsuru da etkili olur. Bu durum özellikle
sabit maliyetler için önem taşır. Kısa dönemde denetlenemez maliyet niteliği taşıyan bir
maliyet unsuru, uzun dönemde denetlenebilir maliyet niteliği kazanabilir. Zira belirli
anlaşmalar sonucu ortaya çıkan maliyetler anlaşma süresince denetlenemez maliyet
niteliğinde iken, anlaşma süresi sona erince denetlenebilir maliyet durumuna geçer. Buna göre
sınıflandırmaya esas alman takvim zamam uzatıldıkça, daha önce denetlenemez maliyetler
grubuna giren bazı maliyet unsurları denetlenebilir maliyet niteliği kazanabilir. (Müftüoğlu,
2013: 218)
Maliyetlerin denetlenebilir maliyetler ve denetlenemez maliyetler şeklinde sınıf-
landırılması, işletme yöneticilerinin performanslarının değerlendirilmesinde büyük önem
taşır. Her yönetici sadece kendi denetimi altında bulunan maliyetlerden sorumlu tutulmalı,
denetimi dışında kalan maliyetlerden kesinlikle sorumlu tutulmamalıdır. Bir bölüm
yöneticisinin başarısının değerlendirilmesinde, bölümde yer alan, fakat tedarikinde kendisine
hiçbir söz hakla tanımayan sabit kıymetlerin (makine, tesis, bina v.d.) amortisman maliyetleri
dikkate alınmamalıdır. Buna karşılık aynı bölüm yöneticisi kendi yetkisi dahilinde tedarik

5
edilen malzeme giderlerinden sorumlu tutulmalıdır. (Müftüoğlu, 2013: 218-219)
Farklılaşan Maliyet ve Batık Maliyet
İşletme yönetimi belirli bir konuda karar verirken, çeşitli alternatifleri mukayese ederek
işletme amacına en uygun olan optimum alternatifi belirler. Birçok işletme a- macı için
optimum alternatifin belirlenmesinde çeşitli alternatiflerin maliyetlerini mukayese edilmesi
gerekir. Bu mukayesede bazı maliyet unsurları alternatiften alternatife az veya çok farklılıklar
gösterirken, diğer bazı maliyet unsurları hangi alternatif seçilirse seçilsin değişmez. Hiçbir
alternatifte değişmeyen maliyet unsurlarına batık maliyet {sunk cost) denir. Seçilen alternatife
bağlı olarak değişen maliyet unsurları ise farklılaşan maliyetleri oluşturur. (Müftüoğlu, 2013:
219)
Bu maliyet sınıflandırması, işletmenin çeşitli konularda alacağı kararlarda söz konusu
olabilecek alternatiflerin mukayesesinde önemli rol oynar. Bu mukayesede alternatiflere
ilişkin batık maliyetler dikkate alınmamalı, değerlendirme dışı bırakılmalıdır. Mukayese
sadece farklılaşan maliyetler esas alınarak yapılmalıdır. Zira batık maliyetler yönetimin
alacağı karar ne olursa olsun değişmez. Bu niteliğiyle batık maliyetler söz konusu karar
açısından üzerinde durulması gerekmeyen veya değerlendirmelerde dikkate alındığında
yönetimi yanlış sonuçlara götürebilecek maliyetlerdir. Dolayısıyla batık maliyetler
alternatiflerin mukayesesinde hesaplama dışında bırakılır. (Müftüoğlu, 2013: 219)
Birçok durumlarda batık maliyet o ana kadar zaten yapılmış olan bir maliyeti temsil
eder. Kısaca, batık maliyetlerde işletme için zaten olan olmuştur. Alınacak yeni kararlarla
olanların değiştirilmesi söz konusu değildir. Yönetimin alacağı kararlar sonucunda batık
maliyetler değiştirilemeyecektir. Bu gerçek karşısında işletme yönetimi alacağı kararlarda
sadece farklılaşan maliyetleri dikkate almalı, alternatifleri bu çerçeve içinde
değerlendirmelidir. (Müftüoğlu, 2013: 219)
Bu maliyet sınıflandırmasının işaret ettiği husus ilk bakışta çok doğal görünmesine
rağmen gerek işletme hayatında ve gerekse hepimizin günlük hayatında sık sık ihmal edilir.
İnsan yaptığı bir satın alma nedeniyle üzülebilir. Fakat satm alma gerçekleştikten sonra
atılacak adımlar durumu değiştirmez. Zira satm alma olayı gerçekleştikten sonra, satm alma
olayına neden olan maliyet batık maliyete dönüşmüştür. Halbuki satm alma işlemi
gerçekleşmeden önce, satm almaya konu olan alternatiflerin maliyetleri batık maliyet değil,
farklılaşın maliyet niteliği taşımaktaydı. Örneğin bir elbiseyi satm aldıktan sonra mağaza
mağaza dolaşarak bu alışveriş işlemini değerlendirmenin bir anlamı yoktur. Alışverişin
gerçekleşmesi ile elbise satm alma işleminin maliyeti bir batık maliyete dönüşmüştür. Fakat
elbiseyi henüz satm almadan mağaza mağaza dolaşarak bir fiyat mukayesesi yapılması

6
anlamlıdır. Zira elbiseyi satm alma işi gerçekleşmeden, bu satm almanın doğuracağı maliyet
henüz batık maliyet niteliği kazanmamıştır. Satın alma işinin şu veya bu mağazadan
gerçekleşmesi maliyeti etkileyebilecektir. Dolayısıyla dikkat ve uğraşların satın alma
işleminden önceye kaydırılması gerekir. (Müftüoğlu, 2013: 219)
Genellikle gerçekleşmiş olan sabit maliyetler batık maliyet niteliği kazanır. Bu nedenle
sabit maliyetlerin ortaya çıkmasına neden olacak yatırım harcamaları yatırım öncesinde titiz
bir araştırmaya dayandırılmalıdır. Burada da çalışmamızda sık sık vurguladığımız bir nokta
tekrar gündeme gelmektedir. Yatırım öncesi yapılması gereken fizibilite çalışmaları veya diğer
adıyla proje hazırlama ve değerlendirme çalışmaları çok önemli işletmecilik konularından
birini oluşturmaktadır. Bu konu yurdumuzdaki işletmecilik uygulamasında büyük bir önem
taşımaktadır. (Müftüoğlu, 2013: 219-220)
Tarihi Maliyet ve Tahmini Maliyet
Tarihi maliyet fiilen gerçekleşmiş olan, geçmişe ait maliyetleri ifade eder. Tahmini
maliyet ise henüz gerçekleşmemiş, fakat gelecekte gerçekleşmesi beklenen maliyetlerdir.
Tahmini maliyet normal şartlar altmda ortaya çıkması beklenen maliyet olarak anlaşılabileceği
gibi, planlanan veya hedeflenen maliyeti de ifade edebilir. Tahmini maliyetin ikinci
anlamında, işletme yönetiminin maliyetleri belirli bir hedefe (veya standarda) ulaştırma çabası
dikkati çekmektedir. Bu anlamdaki tahmini maliyetler Standard maliyet kavramıyla ifade
edilir. (Müftüoğlu, 2013: 220)
Her konuda olduğu gibi maliyetler konusunda hedef alman standartlar da normal
şartlarda gerçekleştirilebilir standartlar olmalıdır. Bunu sağlayabilmek için standartlara esas
alman temel ölçülerin belirlenmesinde yöneticiler yanında işçilerin katılımı da sağlanmalıdır.
Ayrıca standartlar mümkün olduğunca nesnel (objektif) olmalı, bilimsel bir tabana
oturtulmalıdır. (Müftüoğlu, 2013: 220)
Standart maliyetler genellikle birim başına standart maliyet olarak ifade edilir. Üretimde
kullanılan malzemelerin birim standart maliyeti, bir birim ürün üretimi için gerekli standart
malzeme miktarı ve malzemenin standart fiyatı tarafından belirlenir. Malzemenin birim
standart maliyeti ile tarihi (veya fiilen gerçekleşen) maliyeti arasındaki fark (sapma), ya miktar
sapması ya da fiyat (daha açık bir deyimle tedarik fiyatı) sapması veya her iki unsurda
meydana gelen bir sapma olarak ortaya çıkabilir. Aynı şekilde üretimde kullanılan işçiliğin
birim standart maliyeti, bir birim ürün üretmek için gereken standart işçilik süresi ve saat
başma standart işçilik ücreti tarafından belirlenir. Burada da standart işçilik maliyeti ile fiilen
gerçekleşen işçilik maliyeti arasındaki sapma, fiyat (işçi ücreti) veya miktar (işçilik süresi)
sapması olarak ortaya çıkar. Sabit sermaye yatırımlarına ilişkin standart maliyetlerle tarihi

7
maliyetler arasındaki fark ise, genellikle standart üretim süresi ile fiilen gerçekleştirilen üretim
süresi arasındaki farkın veya hedeflenen ile gerçekleştirilen kapasite kullanım derecesinin
farklı olmasının bir neticesidir. (Müftüoğlu, 2013: 220)
Maliyet muhasebesinde standart maliyetler çeşitli faaliyetlerin değerlendirilmesinde bir
baz olarak kullanılabilir. Bir standart maliyet sisteminde çeşitli denetleme noktaları
oluşturulur. Böylece standartlardan sapmalar (veya standart maliyetlerle fiilen gerçekleşen
maliyetler arasında ortaya çıkan farklar) gözlenebilir ve denetim altına alınabilir. Faaliyetler
sürerken fiili sonuçların standartlarla karşılaştırması yapılabilir. Bu karşılaştırma sonucunda
ortaya çıkabilecek aleyhte sonuçlar (veya olumsuz sapmalar) üzerinde durulabilir. Böylece
zararlar büyümeden düzeltici önlemlerin alınması mümkün olur. (Müftüoğlu, 2013: 220)
Standart maliyetlere ilişkin olarak, standart kavramının kullanıldığı her yerde dikkate
alınması gereken aşağıdaki hususa da işaret edilmelidir: Hangi tür standart kullanıldığı
bilimnediği takdirde, yalnızca standart sözcüğü fazla bir anlam taşımaz. Bir standart çok
yüksek tutulmuş ve dolayısıyla bu standarda ulaşılması normal şartlarda imkânsız olabileceği
gibi, rahatlıkla ulaşabilecek bir düzeyde saptanmış da olabilir. Standartlar bu açıdan üç grupta
toplanabilir: (Müftüoğlu, 2013: 220-221)
—Yüksek (veya sıkı) standartlar,
—Ulaşılabilir standartlar ve
—Düşük (veya gevşek) standartlar.
Standart kavramına ilişkin bu farklılaşma standart maliyetler için de geçerlidir.
Maliyetlere esas alınan standartların sıkı, ulaşabilir veya gevşek olmasına göre, standart
maliyetlerle fiilen gerçekleşen tarihi maliyetler arasındaki sapmaların değerlendirilmesi farklı
farklı olmalıdır. (Müftüoğlu, 2013: 221)
Üretim Faktörlerine İlişkin Maliyet Çeşitleri
Personel Maliyeti
Üretim faktörleri esas alınarak yapılan maliyet sınıflandırmasında aşağıdaki maliyet
çeşitleri elde edilir: Personel maliyeti, sabit sermaye unsurlarına ilişkin maliyetler ve döner
sermaye unsurlarına ilişkin maliyetler. (Müftüoğlu, 2013: 221)
Personel maliyeti ücret, maaş ve çeşitli yan ödemelerle personele ilişkin tüm giderlerden
oluşur. Ücret çalışma süresine veya personel tarafından gerçekleştirilen üretim miktarına
(personelin verimine) bağlı olarak belirlenebilir. Birinci durumda zaman ücretinden, ikinci
durumda akord ücretinden (veya parça başına ücretten) söz edilir. Zaman ve akord ücret
sistemlerinin sentezi olarak kabul edebileceğimiz üçüncü ücretlendirme şekli ise primli ücret
sistemleridir. (Müftüoğlu, 2013: 221)

8
Zaman ücreti saat, gün, hafta, ay veya yıl gibi belirli bir takvim zamanı aralığı esas
ahnarak belirlenir. Bu takvim zamanı aralığında personelin çalışma verimine bakılmaksızın
belirli bir ücret ödenir. Personel belirli bir zaman süresinde ne kadar üretirse üretsin, aynı
ücreti alır. Bu özelliğiyle zaman ücreti sabit maliyet olarak kabul edilir. Sabit maliyetlerin
genel özelliğine uygun olarak, personelin verimi arttıkça (veya birim üretim için harcanan süre
azaltıldıkça) birim ürüne düşün zaman ücreti payı azalır (Şekil 35 (90)). (Müftüoğlu, 2013: 221)

Şekil 35 (90): Personel Maliyet (Zaman Ücreti) (Müftüoğlu, 2013: 221)

Şekil 35 (90)’de 18,- TL olarak gösterilen saat ücreti (AO) işçinin verimi ne olursa olsun
değişmemektedir (sabit maliyet).Buna karşılık işçinin çalışma verimi arttıkça, birim üretim
başına düşen işçilik ücreti payı azalmaktadır. Birim üretim için harcanan süre 60 dakika iken
bu pay 18,- TL’dir. Süre 30 dakikaya indiğinde birim üretime düşen ücret payı 9,- TL’ye
düşmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 222)
Akord ücreti ise zaman ücretinin tersine, değişken maliyet niteliği taşır. Akord ücreti
personelin belirli bir takvim zamanı aralığında ürettiği miktar arttıkça artar, azaldıkça azalır.
Burada personelin verimi alacağı ücreti belirlemektedir. Akord ücreti geçen takvim zamanına
göre değil, bu süre zarfında fiilen gerçekleştirilen üretim miktarına göre belirlenir. Burada
personel maliyeti Şekil 91’de gösterilen şekli alır. (Müftüoğlu, 2013: 222)
Şekil 36 (91): (Müftüoğlu, 2013: 222)

9
Şayet işçi bir birimlik üretimi 60 dakikada gerçekleştiriyorsa, burada da işçinin saat
ücreti 18,- TL. olmaktadır. Buna karşılık işçi verimini artırarak bir birimlik üretim için gereken
süreyi 30 dakikaya indirebilirse, saat ücreti 36,- TL’ye çıkmaktadır. Tersi durumda, düşük
verimli bir işçi aynı iş için 120 dakikaya ihtiyaç duyarsa, saat ücreti 9,- TL’ye düşmektedir.
(Müftüoğlu, 2013: 222)
Akord ücreti parça akordu ve zaman akordu olmak üzere iki şekilde uygulanır. Parça
akordunda işçinin belirli bir takvim zamanında alacağı ücret (örneğin günlük ücret) aşağıdaki
formüle göre hesaplanır: (Müftüoğlu, 2013: 222)
Günlük Ücret = Birim Başına Akord Tutarı . Günlük Üretim Miktarı
(Müftüoğlu, 2013: 222)
Zaman akordunda ise, belirli bir ürünü üretmek veya belirli bir operasyon (işi) yapmak
için gerekli olan akord zamanı (veya akord süresi) başına bir akord tutarı tespit edilir. Zaman
akordunun uygulanabilmesi için önce akord zamanı ve akord tutarının belirlenmesi gerekir.
Genellikle dakika olarak ifade edilen akord zamanı çeşitli operasyonlar için zaman ve hareket
etüdleri yapılmak suretiyle ve normal bir çalışma randımanı esas alınarak saptanır. Bir
dakikalık akord süresi için işçiye ödenecek tutara akord faktörü veya dakika faktörü denir.
Buna göre zaman akordunda işçinin günlük ücreti aşağıdaki formüle göre hesaplanır:
(Müftüoğlu, 2013: 223)
Günlük Ücret=Bir Birim Üretim (veya Operasyon) İçin Akord Zamanı . Üretim Miktarı .
Akord Faktörü
Akord sistemine ilişkin bir başka sınıflandırma bireysel akord ve grup akordu şeklinde
yapılır. Bireysel akorda sadece tek bir kişinin verimi esas alınırken, grup a- kordu iki veya

10
daha çok sayıda İçişinin verimi esas alınarak belirlenir. Grup akordunda en önemli sorun,
kazancın grup üyeleri arasında nasıl bölüneceği konusunda ortaya çıkar. Grubun elde ettiği
kazancın grup üyeleri arasındaki dağıtımında en çok kullanılan anahtar, grubu oluşturan
işçilerin normal saat ücretleridir.
Zamana ve akorda dayanan ücret sistemlerinin bir sentezi niteliğinde olan primli ücret
sistemlerinde ise, her iki sistemin sakıncaları hafifletilmeye çalışılır. Teşvik edici primli ücret
sistemleri de denen bu sistemde, personelin verimini artırabilmek için çeşitli teşviklerden
yararlanmaya çalışılır. Burada işçinin normal kabul edilen üretim miktarım aşan üretimi veya
tasarruf ettiği zamanın karşılığı, işçi ile işveren arasında bölüşülür. Bu bölüşme primli ücret
sistemlerinin akord sisteminden başlıca farkım oluşturur. Normal akord sisteminde ücret
üretimle doğru orantılı olarak arttığından, birim üretime düşen işçilik ücreti payı sabit kalır.
Primli ücret sisteminde ise, işçi artan üretim miktarından veya tasarruf edilen zamandan
sadece belirli bir pay almakta, geriye kalan kısım işverende kalmaktadır. Bu nedenle primli
ücret sisteminde birim üretime düşen işçilik ücreti üretim arttıkça azalır. (Müftüoğlu, 2013:
223)
Primli ücret sistemi genellikle üretim miktarı artışı veya üretim için gereken zamanda
sağlanan zaman tasarrufu esas alınarak ödenmekle beraber kalite, malzemeden tasarruf veya
makinaların iyi kullanılması ve bakımına dikkat edilmesi gibi özel amaçlar için de
uygulanabilir. Çok değişik şekillerde uygulanabilen primli ücret sistemlerinin başlıcaları
HALSEY Sistemi, ROWAN Sistemi, TAYLOR Sistemi ve BEDAUX Sistemidir. (Müftüoğlu,
2013: 223)
Çeşitli ücret sistemlerine ilişkin yukarıdaki açıklamalarımızdan sonra, personel
maliyetinin başlıca özelliklerini aşağıdaki noktalarda toplamak istiyoruz: (Müftüoğlu, 2013:
223)
a) İşçilik stok yapılması mümkün olmayan bir maliyet türüdür. Bir işçi veya memur

geçerli iş sözleşmesi uyarınca işletmede bulunduğu sürece ve bazen fiilen işletmede


bulunmadığı sürelerde (hastalık, tatil v.b.) işgücü maliyeti devam eder. (Müftüoğlu, 2013: 223)
b) Personel için yapılan harcamalar doğrudan doğruya yapılan işle orantılı olmaktan
ziyade, değişik şartlara göre üzerine ilaveler yapılabilen birleşik bir masraf türüdür, işgücü
masraflarında çıplak işçilik giderlerinin üzerine, bazı ülkedeki sosyal mevzuata bir gereği
olarak (çocuk zammı, ücretli izin, sosyal sigorta işveren payı gibi), bazen de çalışma şartları
dolayısıyla (fazla mesai primi, gece ve tatil günleri çalışma, ağır işler v.d) çeşitli ilaveler
yapılabilir. (Müftüoğlu, 2013: 223-224)
c) İşgücü, işletmenin toplam maliyetini doğrudan etkileyen önemli bir üretim faktörü,

11
aynı zamanda aktif bir maliyet unsurudur. Malzeme ve makinaları kullanan işçi, bunların
alımma ve nasıl kullanılacağına karar veren yönetici ne kadar iyi çalışırsa diğer üretim
faktörlerinin verimliliği o oranda yükselir. Dolayısıyla üretimin verimliliğini artırmak ve bu
sayede maliyetleri düşürmek, belirli sınırlar içinde de olsa, işletmede çalışan personelin imkan
ve isteğine bağlıdır. Bu nedenle işletmede çalışan insanların işlerinden memnun olması
işletmenin toplam maliyetini olumlu yönde etkiler. Diğer yandan bu insanların işlerinden
memnun olma derecesini belirleyen faktörlerden birinin, hatta en önemlisinin, aldıkları ücret
olduğu dikkate alınırsa, yukarıda ortaya konan gerçek daha büyük bir önem kazanmaktadır.
Zira işletmenin maliyet unsurlarından biri olan personel ücreti ve maaşı aynı zamanda bu
insanların geliri olarak işgücü verimliliğini belirleyen temel faktörlerden biridir. (Müftüoğlu,
2013: 224)
d) İşletme açısından bir maliyet unsuru olan personel harcamalarının işletmede çalı-

şanların gelirini oluşturması, ayrıca bu gelirin hesaplanması ve belirli zamanlarda ödenmesi


zorunluluğu, işletme için çeşitli hesap ve kayıtları gerektirir. Bunun yanında ücretlerle ilgili
mali ve sosyal mevzuat işletmelere çeşitli mali ve idari sorumluluklar yükler. (Müftüoğlu,
2013: 224)
e) Kendilerine doğrudan bir ücret ödenmeyen, fakat işletmede fiilen çalışan personelin

de bir maliyeti olduğu unutulmamalıdır. Bu personel esas itibariyle işletme sahibi ve sahipleri
ile aile bireylerinden oluşur. Bu insanlar da işletmede elde edilen ekonomik değerlerin
yaratılmasına katkıda bulunduklarına göre, bunların da bir maliyeti vardır. Zira burada da bir
üretim faktörü olan emek kullanılmaktadır. Dolayısıyla işletme açısından ücret şeklinde bir
harcama gerektirmeyen bu emek maliyetinin ekonomik değerlendirmelere dahil edilmesi
gerekir. Hemen anlaşılacağı üzere bu tür personelin ücretine alternatif maliyet esas alınabilir.
(Müftüoğlu, 2013: 224)
Sabit Varlıkların Maliyeti
Sabit sermaye unsuru olan makina, tesis ve bina gibi üretim faktörlerinin maliyeti,
amortisman ve sermaye maliyeti unsurlarından oluşur. Ayrıca makine, tesis ve bina gibi sabit
sermaye unsurlarına ilişkin bakım ve onarım giderleri de bu maliyet çeşidi kapsamına dahil
edilir. Ekonomik ömrü çok uzun süreleri kapsaması halinde, arazi ve toprak gibi amortisman
ayrılması söz konusu olmayan sabit sermaye unsurlarının maliyeti içinde amortisman
unsuruna yer verilmez. (Müftüoğlu, 2013: 224)
Amortisman maliyeti belirli bir takvim zamanına göre hesaplanır. Amortismanların
hesaplanmasına genellikle yıl esas alınır. Fakat yıl yanında aylık, haftalık, günlük, saatlik ve
hatta dakikalık veya saniyelik amortisman maliyetlerinin de hesaplanması mümkündür.

12
Belirli bir sabit sermaye unsurunun belirli bir takvim zamamna (veya döneme) ilişkin
amortisman maliyeti, aşağıdaki formüle göre hesaplanır. (Müftüoğlu, 2013: 224)
Amortisman Maliyeti = Sabit Sermaye Unsurunun İşletmeye Mal oluş Maliyeti / Sabit
Sermaye Unsurunun Ekonomik Ömrü İçindeki Dönem Sayısı
(Müftüoğlu, 2013: 224)
İşletmeye mal oluş maliyeti 500 bin TL ve ekonomik ömrü 10 yıl olan bir makinanın
yıllık amortisman maliyeti
500 bin TL.
Yıllık Amortisman =---------------------------------- = 50 bin TL.
10
olarak hesaplanır. (Müftüoğlu, 2013: 225)
Aylık amortisman maliyetini bulmak için, makinanın mal oluş değeri ekonomik ömrü içindeki
ay sayısına bölünür: (Müftüoğlu, 2013: 225)
Aylık Amortisman = 500 bin TL /10 . 12= 4 bin 167,- TL.
Aynı şekilde günlük, saatlik ve dakikalık amortisman maliyeti aşağıdaki şekilde
hesaplanır: (Müftüoğlu, 2013: 225)
Günlük Amortisman =500 bin TL /10.365 = 137,- TL.
Saatlik Amortisman =500 bin TL /10.365.24= 6,- TL.
Dakikalık Amortisman =500 bin TL /10.365.24.60= 0,11-TL.
Amortismanlar yanında sabit sermaye unsurlarına ilişkin ikinci maliyet unsuru olan
sermaye maliyeti, sabit sermayeye bağlanan parasal sermayenin faiz giderlerinden oluşur. Bu
maliyet unsuru sabit sermayenin borçlanarak finansmanı halinde gerçek maliyet, öz kaynakla
finansmanı halinde ise alternatif maliyet olarak ortaya çıkar. Yukarıdaki makina aliminin %
50 faiz oranı üzerinden sağlanan borçlanma ile finanse edildiği kabul edilirse; yıllık, aylık,
günlük, saatlik ve dakikalık sermaye maliyeti (faiz giderleri) aşağıdaki formüllerle hesaplanır:
(Müftüoğlu, 2013: 225)
Yıllık Sermaye Maliyeti =500 bin TL .50/100= 250 bin TL.
Aylık Sermaye Maliyeti =500 bin TL .50/100 .12= 20 bin 834,- TL
Günlük Sermaye Maliyeti =500 bin TL .50/100.365=685,- TL.
(Müftüoğlu, 2013: 225)
Saatlik Sermaye Maliyeti=500 bin TL .50/100.365.24= 25,- TL.
Dakikalık Sermaye Maliyeti =500 bin TL .50/100.365.24.60= 0.42- TL.
Buna göre işletmeye 500 bin TL’ye mal olan bir makinanın amortisman ve sermaye
maliyeti toplamı yıllık

13
50 bin TL + 250 bin TL = 300 bin TL
olarak belirlenmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 226)
Bu toplam ilgili takvim zamanına (TZ) düşen amortisman maliyeti ve sermaye maliyeti
toplamı olarak, takvim zamanı ay esas alındığında 25 bin TL gün esas alındığında 822,- TL.
saat esas alındığında 31,-TL ve nihayet dakika esas alındığında 0.53 TL olarak hesaplanır.
(Müftüoğlu, 2013: 226)
Yukarıdaki açıklamalardan ve örneklerden de anlaşılacağı üzere, sabit sermaye olarak
adlandırdığımız üretim faktörlerine ilişkin amortisman ve sermaye maliyetleri sabit maliyet
niteliği taşımaktadır. Takvim zamanına bağlı olan bu maliyetler üretim seviyesi ne olursa
olsun, bir blok halinde ortaya çıkmakta, üretim seviyesinden etkilenmemektedir. Muhakkak
ki amortisman maliyetlerinin bir kısmı üretim miktarına bağlı olarak ortaya çıkar. Günde hiç
durmadan 24 saat süreyle çalıştırılan bir makinanın yıpranması ile, sadece günde tek vardiya
çalıştırılan veya hiç çalıştırılmayan bir makinanın yıpranması aynı değildir. Fakat genellikle
uygulamada amortisman maliyetlerinin üretim seviyesine bağlı olarak ortaya çıkan kısmının
belirlenmesi, ya teknik açıdan imkansızdır ya da ekonomik açıdan gerekçelendirilemeyecek
derecede pahalıya gelen bir faaliyet gerektirmektedir. Bu nedenle genellikle amortisman
maliyetlerinin tamamı sabit maliyet muamelesi görür. (Müftüoğlu, 2013: 226)
Sermaye maliyeti açısından bilhassa vurgulanması gereken husus şudur: Sadece
borçların değil öz kaynak sermayenin de bir maliyeti vardır. Borçlar için ortaya çıkan sermaye
maliyeti ile öz kaynak sermayenin sermaye maliyeti arasındaki tek fark şudur: Borcun
sermaye maliyeti olan faiz bir nakit çıkışı gerektirir. Bu nakit çıkışı işletme için bir
zorunluluktur. Öz kaynak sermayenin sermaye maliyeti için böyle bir nakit çıkışı zorunluluğu
yoktur. Bu nedenle vergi yasalarmda borcun sermaye maliyeti olan faiz ödemelerinin kârı
azaltan bir maliyet unsuru olduğu kabul edilir. Öz sermayenin sermaye maliyeti için ise
işletmelere böyle bir imkân verilmemektedir. Başka bir deyişle, vergi yasalarına göre öz
kaynak sermayenin maliyeti kâr olarak kabul edilir ve vergiye tabidir. İşletme öz kaynak
sermayenin maliyeti için vergi ödemek zorundadır. Buna karşılık işletme kendi parasım (öz
kaynak sermaye) değil de başkasının parasını (borç) kullansaydı, daha az vergi ödemek
imkânına sahip olacaktı. Biz bu durumun ekonomik gerekçelere uygun düşmediği
kanısındayız. Öz kaynak sermayenin maliyeti de borcun maliyeti gibi gerçek bir maliyet
unsurudur. Aralarındaki tek fark, birinin (borç) nakit çıkışı gerektirmesi, diğerinin (özkaynak
sermaye) gerektirmemesidir. Bu farkın işletme için, özellikle finansman fonksiyonuna ilişkin
olarak, çok önemli sonuçlar doğuracağı muhakkaktır. Fakat bütün bunlar öz kaynak
sermayenin de bir maliyeti olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Sermayenin özkaynak

14
sermaye ve borç olarak ayırımı ekonomik değil, hukuki bir ayrımdır. Bu ayrım sadece
sermayeye ilişkin mülkiyet hakkının kime ait olduğunu gösterir: öz kaynak sermayenin
mülkiyeti işletme sahiplerine, borcun mülkiyeti ise işletmenin dışında kalan üçüncü şahıslara
veya kuramlara aittir. (Müftüoğlu, 2013: 226-227)
Döner Varlıkların Maliyeti
Döner varlıklar grubunda yer alan hammadde, yardımcı malzeme ve işletme malzemesi
gibi üretim faktörlerine ilişkin maliyetler genellikle değişken maliyet niteliği taşırlar. Üretim
seviyesine bağlı olarak değişen bu maliyetlerin hesaplanmasına, üretimde kullanılan malzeme
miktarı ve malzemenin birimi fiyatı esas alınır: (Müftüoğlu, 2013: 227)
1 — malzeme çeşidinin maliyeti = (i- malzeme çeşidinden üretimde kullanılan miktar) . (i-

malzeme çeşidinin fiyatı);


MMi = ri . qi
Tüm malzeme çeşitlerine ilişkin toplam malzeme maliyeti ise aşağıdaki şekilde
hesaplanabilir: (Müftüoğlu, 2013: 227)

∑ = ri . qı
1=1
Burada, üretimde kullanılan malzeme miktarını ifade eden, r = f(x) fonksiyonuna uygun
olarak, üretim miktarına göre değişen bir unsur olduğu için, malzeme maliyeti genellikle
değişken maliyet olarak kabul edilir. Bu durum özellikle hammadde (ana malzeme veya ilk
madde) için geçerlidir. (Müftüoğlu, 2013: 227)
İşletmecilik Fonksiyonlarına İlişkin Maliyet Çeşitleri
Burada maliyetler çeşitli işletmecilik fonksiyonlarına göre sınıflandırılır: Tedarik
maliyetleri, üretim maliyetleri pazarlama maliyetleri, finansman maliyetleri ve yönetim
maliyetleri. İstenirse daha ayrıntılı bir sınıflandırmaya gidilmek üzere fonksiyon sayısı
artırılabilir. Örneğin yukarıdaki maliyet çeşitlerine taşıma maliyetleri, stoklama maliyetleri,
araştırma ve geliştirme maliyetleri de ilave edilebilir; veya yukarıda yapıldığı gibi temel
işletmecilik fonksiyonlarında kalınarak, beşli bir maliyet sınıflandırması yeterli kabul
edilebilir. Gerektiğinde bu beşli sınıflandırma içinde alt sınıflandırmalara gidilerek daha
ayrıntılı bir maliyet çeşitleri tablosuna ulaşılabilir. Örneğin pazarlama maliyeti daha ayrıntılı
bir sınıflandırma ile aşağıdaki maliyet çeşitlerine ayrılabilir: (Müftüoğlu, 2013: 227)

15
—Direkt satış giderleri
—Reklamlar
— Diğer satış artırıcı giderler

— Taşıma giderleri

— Depolama giderleri

— Stoklama giderleri

— Kredi açma ve tahsilat giderleri

— Finansman giderleri

— Genel pazarlama giderleri

Yine pazarlama maliyetine ilişkin olarak, yukarıdaki gibi ayrıntılı bir sınıflandırma
yerine ikili bir sınıflandırmaya da gidilebilir: (Müftüoğlu, 2013: 228)
— Aktif pazarlama maliyetleri (satış artırıcı faaliyetlerin gerektirdiği maliyetler: reklam

ve diğer satış artmcı giderler). (Müftüoğlu, 2013: 228)


— Pasif pazarlama maliyetleri (pazarlama fonksiyonunun gerektirdiği faaliyetlere

ilişkin maliyetler: taşıma, depolama ve stoklama giderleri). (Müftüoğlu, 2013: 228)


Bu şekilde farklı alt sınıflandırmalara, diğer temel işletmecilik fonksiyonlarına ilişkin
maliyetlere de gidilebilir. Okuyucularımızın bu tür denemelere girmesini salık veririz. Bu
yoldan elde edilecek farklı maliyet sınıflandırmalarından hangisinin tercih edileceği,
sınıflandırma vasıtasıyla güdülen amaca göre değişir. Burada da işletme iktisadının
pragmatikliği geçerliliğini korumaktadır. (Müftüoğlu, 2013: 229)
Nakit Çıkışı Gerektiren Maliyetler ve Nakit Çıkışı Gerektirmeyen Maliyetler
Bu maliyet sınıflandırması bilhassa finansman açısından büyük önem taşır. Zira
işletmenin finansman departmanı açısından herhangi bir faaliyetin gerektirdiği maliyetten
ziyade, bu faaliyetin ne zaman ve hangi büyüklükte bir nakit çıkışı gerektirdiği önemlidir.
(Müftüoğlu, 2013: 228)
Çalışmamızda daha önce ortaya konan maliyet sınıflandırmalarının bazılarında, açık
veya kapalı olarak, nakit çıkışı gerektiren ve gerektirmeyen maliyetlerden söz edildi. Örneğin
işletmenin kullandığı borçların sermaye maliyeti (faiz giderleri) nakit çıkışı gerektiren bir
maliyettir. Buna karşılık işletmenin kullandığı öz kaynak sermayenin sermaye maliyeti nakit
çıkışı gerektirmeyen bir maliyettir. İşletme sahiplerine dağıtılan kârlar, özkaynak sermayenin
gerektirdiği nakit çıkışı olarak kabul edilebilir. Dağıtılan kâr işletme açısından hakikaten bir
nakit çıkışıdır, fakat maliyet değildir. Nakit çıkışı ile maliyetin birbirleriyle karıştırılmamasına
özen gösterilmelidir. Bazı maliyet unsurları nakit çıkışını da beraberinde getirirken (malzeme
alımı), diğer bazı maliyet unsurları nakit çıkışı gerektirmez (amortismanlar ve öz sermayenin

16
sermaye maliyeti). Bazı nakit çıkışları ise maliyet karakteri taşınmaz (kâr dağıtım veya
temettü). Nakit çıkışı işletmeden bir para çıkışını ifade eder (burada para geniş anlamında
kullanılmakta, her türlü ödeme aracını kapsamaktadır). Maliyet ise, belirli bir nimete (satış
geliri veya üretim) ulaşabilmek için katlanılması gereken külfeti (kullanılan üretim faktörle-
rinin parasal değerini) ifade etmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 228)
Finansman açısından belirli bir maliyet unsurunun nakit çıkışı gerektirip gerektirmemesi
yanında, maliyet ve nakit çıkışı olaylarının gerçekleşme zamanı da önemlidir. Bazı maliyet
unsurlarında maliyet ve nakit çıkışı olayları eş zamanlı (simültane) olarak gerçekleşir. Örneğin
işletmede çalışan işçiler her gün günlük ücretlerini alabilirler. Diğer bazı maliyet unsurlarında
ise maliyet ve nakit çıkışı olayları farklı zamanlarda gerçekleşir. Önce nakit çıkışı sonra maliyet
olayı gerçekleşebileceği gibi, tersine, önce maliyet sonra nakit çıkışı da gerçekleşebilir. Birinci
duruma örnek olarak, peşin ödemeyle satın alman bir makinanın maliyetinin makinanın
ekonomik ömrü boyunca tüm yıllara amortisman maliyetleri şeklinde dağıtılmasını
verebiliriz. İkinci durum ise, bir yıl sonra ödenmek üzere satın alınan malzemenin ilk iki ayda
kullanılması, yani maliyete dönüştürülmesi şeklinde örneklendirilebilir. (Müftüoğlu, 2013:
229)
Kâr Kavramı
Tanımı ve Mahiyeti
Satış geliri ile maliyet arasındaki fark olarak tanımlanan kâr, en önemli işletmecilik
kavramlarından biridir. Farkın pozitif olması halinde pozitif kâr veya sadece kâr, negatif
olması halinde negatif kâr veya yaygın deyimiyle zarar kavramları kullanılır. Bu tanıma göre
kâr, satış geliri ve maliyet tarafından belirlenen bir fark büyüklüğüdür. (Müftüoğlu, 2013: 229)
Kâr aynı zamanda işletmenin en önemli başarı ölçütü olarak kabul edilir. Bu yaklaşım
esas itibariyle iktisadilik prensibine de uygun düşmektedir. Hatırlanacağı üzere bir nimet
külfet ilişkisi olarak ortaya konan iktisadilik prensibine egemen olan ölçüt, nimetin
maksimizasyonu ve / veya külfetin minimizasyonudur. Bu değerlendirmede nimet olarak
satış geliri ve külfet olarak da maliyet esas alındığında, bu iki büyüklüğün pozitif farkı olarak
tanımlanan kârın maksimizasyonu (veya negatif farkı olarak tanımlanan zararın
minimizasyonu) tamamen rasyonel bir sonuçtur. Dolayısıyla kâr, işletme faaliyetlerinin bir
başarı ölçütü olma konusunda gerekli şartları yerine getirmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 229)
Buna karşılık kâr, işletmede yaratılan katma değerin işletme sahiplerine düşen payı
olarak tanımlandığında yukarıdaki değerlendirmenin değiştirilmesi gerekebilir. (Müftüoğlu,
2013: 229)
Kâr yanında katma değeri belirleyen diğer unsurlar, işletmeye borç verenlere ödenen

17
faiz giderleri, işletmeye çeşitli varlıklarını tahsis edenlere ödenen kira giderleri, işletmede
çalışanlara ödenen personel giderleri ve devlete ödenen vergi giderleridir. İşletmede yaratılan
katma değer tüm bu unsurların toplamıdır. Dolayısıyla, işletmenin başarı ölçütü olarak katma
değerin sadece bir unsuru olan kâr değil, tamamı dikkate alınmalıdır.
Bu iki farklı değerlendirme aşağıdaki şekilde uzlaştırılabilir: mikro seviyede kâr
maksimizasyonu ve makro seviyede de katma değer maksimizasyonu başat işletme amaçları
olarak kabul edilmelidir. Zira işletme seviyesinde katma değerin kâr dışında kalan diğer
unsurları olan personel giderleri, faiz giderleri ve vergiler işletme açısından maliyet karakteri
taşımaktadır. Öte yandan işletmenin milli gelire katkısı sadece kâr değil, işletmenin
gerçekleştirildiği katma değerdir. (Müftüoğlu, 2013: 229)
Kâr Çeşitleri ve Ölçülmesi
İşletme kârı genelde belirli bir takvim zamanı esas alınarak hesaplanır. Bu şekilde
hesaplanan kâr dönem kârıdır. Dönem kârı, belirli bir takvim zamamnda işletmenin
gerçekleştirdiği kâr olarak, yıllık, altı aylık, aylık, haftalık veya günlük kâr olarak belirlenebilir.
Kâr hangi dönem (takvim zamanı) esas alınarak ölçülmek isteniyorsa, kârı belirleyen satış
geliri ve maliyet unsurları da aynı dönem (takvim zamanı) esas alınarak saptanmalıdır. Buna
göre dönem kârı
Kâr (TL/TZ) = Satış Geliri (TL/TZ) — Maliyet (TL/TZ) veya sembollerle ifade
edilecek olursa
K(TL/TZ) = SG (TL/TZ) — M(TL/TZ)
eşitliğine göre belirlenir. Görüldüğü gibi gerek dönem kârı ve gerekse satış geliri ile maliyetler
Türk Lirası (TL) ve dönemin belirlenmesine esas alman takvim zamanı (TZ) boyutlarında
ölçülmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 230)
Dönem kârının belirlenmesine esas alman maliyet unsurunun, eşitlikte toplam maliyet
veya sadece değişken maliyet olarak yer almasına göre, iki ayrı kâr kavramı ayırt edilir: kâr
(veya net kâr) ve katkı payı (veya brüt kâr). Bu büyüklükler aşağıdaki eşitliklerle ifade
edilebilir: (Müftüoğlu, 2013: 230)
Kâr = Satış Geliri — Toplam Maliyet
Katkı Payı = Satış Geliri — Toplam Değişken Maliyet
Birim Katkı Payı = Satış Fiyatı — Ortalama Değişken Maliyet
Buna göre katkı payı büyüklüğü kâr yanında sabit maliyetleri de içermektedir. Böylece işletme
faaliyetlerinin değerlendirilmesine değişik bir bakış açısı getirilmektedir: katkı payı pozitif
olduğu sürece işletme satış gelirleriyle değişken maliyetlerin tümünü karşıladıktan sonra,
sabit maliyetlerin de karşılanmasına da katkıda bulunuyor demektir. Sabit maliyetlerin söz

18
konusu dönemde değişmeyeceği, üretim seviyesi ne olursa olsun ortaya çıkacağı düşünülürse,
işletmenin boş durması yerine katkı payı pozitif olacak şekilde çalıştırılması daha anlamlıdır.
Buna göre kurulu bir işletmede, işletmenin atıl kapasite ile çalışması halinde, satış fiyatı birim
maliyetin altına düşürülerek atıl kapasitenin giderilmesine çalışılmalıdır. Burada satış fiyatı
ortalama değişken maliyete kadar indirilebilir. Satış fiyatının ortalama değişken maliyetin de
altına düşmesi halinde, işletmenin faaliyetine son vererek kapılarının kapanması ekonomik
açıdan daha doğru olur. Bu nedenle literatürde ortalama değişken maliyetin minimum olduğu
noktaya kapanma noktası adı verilir. Görüldüğü gibi kurulu bir işletmenin esas alındığı kısa
dönem analizlere kâr yerine katkı payının esas alınması ekonomik açıdan daha anlamlıdır. Bu
sonuç işletmenin atıl kapasite ile çalışması halinde bilhassa geçerlidir. Tam kapasite ile
çalışılması halinde ise katma değer veya kârın değerlendirmeye esas alınması sonucu
değiştirmez. Zira kârı en yüksek olan alternatifin katma değeri de en yüksektir. İşletme
büyüklüğünün de bir değişken olduğu uzun dönem analizlerde ise, değerlendirme kâr esas
alınarak yapılmalıdır. (Müftüoğlu, 2013: 230)
Yine bir dönem kârı olan bilanço kârının hesaplanması aşağıdaki şekilde gerçekleştirilir:
(Müftüoğlu, 2013: 231)
Brüt Satış Geliri (= İşletmenin temel çalışma alanındaki faaliyetlerden elde ettiği gelirler)
—Müşteri İadesi
+ Nakit Iskontoları
= Net Satış Geliri
— Satılan Malın Maliyeti (= Mali Yıl Başında Elde Mevcut Mamul Malın maliyeti + Dönem
Boyunca Üretilen ve /veya Satın Alınan Malın Maliyeti= Dönem Boyunca Hazır Malların
Maliyeti
— Mali Yıl sonunda Elde Mevcut, Yani Stoktaki Mamul Malın Maliyeti)
= Brüt Katkı – Satış Giderleri (= Reklam + Satış Komisyonları + Nakliye Giderleri + Gezinti,
Eğlence ve Ağırlama Giderleri + Satış Örgütünün İçinde Bulunduğu Bina Kirası veya
Amortismanları + Satış Örgütünün kullandığı malzemelerin gideri + Diğer Satış Giderleri)
= Brüt Satış Karı – Yönetim Giderleri (= Yönetici Ücretleri + Ofiste Çalışanların Ücretleri +
Kırtasiye Giderleri + Sigorta Giderleri + Vergiler + Diğer Yönetim Giderleri)
=İşletme Karı – Finansman Giderleri (= Faiz Giderleri + Komisyonlar + Diğer Finansman
Giderleri)
+ Diğer Gelir ve Giderler (= İşletmenin Esas Çalışma Alanı Dışında Kalan Faaliyetlerinden
Gelirleri ile Giderleri Arasındaki Fark + Faiz ve Temettü Geliri, Kur Farkı, Kira Geliri v.d.)
= Vergiden Önceki Kar (= Bu büyüklük Vergiden Önceki Net Kar olarak ta

19
adlandırılmaktadır.)
- Kurumlar Vergisi (veya Gelir Vergisi)
= Vergiden Sonraki Kar (Bu büyüklük vergiden sonraki net kar olarak ta adlandırılmaktadır.)
+ veya – Olağan Dışı Kazanç veya Zarar (Deprem, Yangın v.d.)
=Net Kar
(Müftüoğlu, 2013: 231)
Yukarıdaki dönem kârı olarak ifade edilen işletme kârı toplam kâr olarak belirlenmiştir.
Toplam kârın satılan mal veya hizmet miktarına bölünmesiyle elde edilen büyüklük, birim kâr
veya kâr marjı olarak tarif edilir. Buna göre belirli bir döneme ilişkin birim kâr (veya vergiye
konu olan kar. (Müftüoğlu, 2013: 232)
K/x = SG/x – M/x
eşitliğiyle hesaplanır. Eşitliğin sağ tarafında yer alan birinci terim ortalama birim satış gelirine
veya — satış geliri fonksiyonunun doğrusal olması halinde — satış fiyatına, ikinci terim ise
ortalama maliyete eşittir. Bu değerler,
SG/x = p ve M/x = m
olarak yukarıdaki birim kâr formülünde yerine konursa, birim kâr k= p— m
eşitliğiyle ifade edilebilir. (Müftüoğlu, 2013: 232)
Dönem kârı yerine, söz konusu döneme ilişkin katicı payının satış miktarına bö-
lünmesiyle de birim ürüne düşen katkı payı hesaplanır. Buna göre birim katkı payı, belirli bir
döneme ilişkin toplam katkı payının (KP) aynı döneme ilişkin satış miktarına (x) oranı olarak
tarif edilir: (Müftüoğlu, 2013: 232)
KP/x = SG/x – Md/x
Yukarıdaki eşitlikle sağ tasımda yer alan terimlerden ilkinin satış fıyatma (p), i- tancisinin de
ortalama birim değişken maliyete (md) eşit olduğu dikkate alınırsa, birim katta payı (kp)
kp = p — md şeklinde ifade edilebilir. (Müftüoğlu, 2013: 232)
Enflasyonist bir ortamda nominal kâr (parasal kâr) ve reel kâr (gerçek kâr) ayırımı
yapılmalıdır. Enflasyonist bir ekonomik ortamda para ölçütü birimi olma niteliğini kaybettiği
için, böyle bir para birimi ile belirlenen kâr gerçek kârı vermez. Bu şekilde hesaplanan kâr,
enflasyonun etkisiyle şişirilmiş bir büyüklüktür. Buna parasal kâr veya nominal kâr diyoruz.
Enflasyonun etkisinden arındırılmış olarak hesaplanan kâr ise gerçek kârı veya reel kârı verir.
Enflasyonist bir ekonomik ortamda nominal kâr reel kârdan daima daha büyüktür. Aradaki
fark enflasyon oram yükseldikçe artar. Nominal kâr ile reel kâr arasındaki fark fiktif kâr veya
hayali kâr olarak adlandırılır. İşletmeler gerçekte kâr olmayan fıktif kârı belirlemeli,
gelecekteki işletme politikalarım enflasyondan arındırılmış reel kârı esas olarak

20
saptanmalıdırlar. Aksi takdirde gerçekte kârlı olmayan bir işletme kârlı gibi gözükecek, gerçek
kârının üzerinde kâr dağıtımına gitmek veya gerçek oto finansman gücünü aşan yatırımlara
giderek öz kaynaklarını tüketecektir. Burada önemli bir sorun, işletmeler gelir vergisinin
(kurumlar vergisi) reel kâr üzerinden değil, parasal kâr olarak belirlenen bilanço kârı esas
alınarak ödenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durumda işletmeler enflasyonist bir ortamda
fiktif kârları için de vergi ödemek zorunda kalmaktadırlar. Hatta reel olarak zararda olan bir
işletmenin parasal kârı pozitif görünebileceğinden, gerçekte (reel olarak) kâr değil zarar eden
bir işletmenin bile vergi ödeme zorunluluğu doğabilir. (Müftüoğlu, 2013: 232-233)
Kâr Maksimizasyonu
İşletmenin dönem kârı, aynen kendisini belirleyen satış geliri ve maliyet unsurları gibi,
üretim ve satış miktarının bir fonksiyonudur (Burada dönem başı ve dönem sonu stok
seviyelerinin aynı olduğu varsayımı ile döneme ilişkin üretim ve satış miktarlarını eşit kabul
ediyoruz): (Müftüoğlu, 2013: 232-233)
K(x) = SG (x) — M(x)
Bu eşitlikte yer olan maliyet unsuru sabit ve değişken maliyetler olarak ayrı ayrı ifade
edilecek olursa, yukarıdaki eşitlik
K(x) = SG (x) — [Ms + Md(x)]
şeklini alır. (Müftüoğlu, 2013: 232-233)
Buna göre toplam maliyetin sadece değişken maliyet kısmı üretim miktarına bağlı bir
büyüklüktür. Fakat kâra ilişkin olarak sonuç değişmemektedir: dönem kârı üretim miktarının
bir fonksiyonudur. (Müftüoğlu, 2013: 232-233)
Bir fonksiyonunun extrem (uç) noktaları olarak ifade edilen maksimum veya minimum
noktaları, matematiksel olarak fonksiyonunun birinci türevini sıfır kılan değişken değeri
olarak tarif edilir. Buna göre, yukarıda kâr fonksiyonu olarak belirlenen
K(x) = SG (x) — M(x)
fonksiyonunun maksimumu (kâr maksimizasyonu), fonksiyonun birinci türevini sıfır kılan
değişken değeri olarak,
dK(x)/ dx = dSG(x)/dx - dM(x)/ dx = 0
dSG(x)/ dx - dM(x)/ dx = 0
dSG(x)/ dx = dM(x)/ dx
şeklinde belirlenir. Burada eşitliğin sol tarafında yer alan terimin marjinal satış geliri,
sağ tarafında yer alan terimin ise marjinal maliyete eşit olduğu dikkate alınırsa, kâr
maksimizasyonuna ilişkin olarak aşağıdaki genelleme yapılabilir: dönem kârı olarak kâr
maksimizasyonu, marjinal satış gelirinin marjinal maliyete eşit olduğu üretim seviyesinde

21
gerçekleştirilir. (Müftüoğlu, 2013: 233)
Satış geliri ve maliyet fonksiyonlarının doğrusal olması halinde,
SG = p.x
M = MS + Md veya
M = MS + md .x fonksiyonlarına göre kâr maksimizasyonu,
dSG/ dx = p ve dM/ dx = md
şeklinde belirlenen marjinal satış geliri ve marjinal maliyet değerlerine göre, işletmenin
kapasite sınırında gerçekleşir. (Müftüoğlu, 2013: 234)
Maliyet fonksiyonunun doğrusal satış geliri fonksiyonunun parabol şeklinde olması
halinde, kâr maksimizasyonu aşağıdaki şekilde belirlenir: Satış geliri fonksiyonuna esas
alınacak talep fonksiyonu p = a — bx
doğrusu ile ifade edilsin. Burada (p) satış fiyatım, (x) satış miktarını ifade etmektedir, (a) ve
(b) ise talep fonksiyonu katsayılarıdır. Daha açık bir deyimle (a) talep fonksiyonunun fiyat
eksenini kestiği prohibitif (caydırıcı) fiyatı, (b) talep fonksiyonunun eğimini göstermektedir
(talep fonksiyonunun şekli sol yukarıdan sağ aşağıya doğru bir seyir izlediği için, (b) katsayısı
daima negatiftir). Talep fonksiyonu denkleminden hemen göreceği üzere, satış miktarı (x)
arttıkça, satış fiyatı (p) azalmaktadır. (Müftüoğlu, 2013: 234)
Yukarıdaki talep fonksiyonuna ilişkin satış geliri fonksiyonu,
SG = p.x eşitliğinde p yerine talep fonksiyonunun konmasıyla
SG = (a—bx).x
SG = ax — bx2
olarak belirlenir. Maliyet fonksiyonu ise, doğrusal maliyet fonksiyonu olarak, yine
M = Ms + md. x şeklinde yazılır. Marjinal satış gelirini ifade eden dSG(x)/ dx = a — 2 bx
fonksiyonu ile , marjinal maliyet değeri olan dM/ dx = md
(Müftüoğlu, 2013: 234)
birbirlerine eşitlenirse; kâr maksimizasyonunu gerçekleştiren üretim miktarı
a — 2bx =md
a —md = 2bx
Xc== a—md/2b
olarak belirlenir. Bu üretim seviyesine literatürde Cournot Miktarı denir (Bu terim, bu konuda
ilk matematiksel analizleri yapan bir Fransız matemetikçisi ve iktisatçısı olan Antoine Augistin
COURNOT’un adına izafeten verilmiştir. 1801 — 1877 yılları arasında yaşayan COURNOT,
1838 yılında yayınlanan, Recherches sur les Principes Mathematiques de la Theorie des Richesses,
adlı eseri ile matemetiksel iktisadın kurucusu olarak kabul edilir. COURNOT’un araştırmaları

22
daha ziyade arz, talep ve fiyat arasındaki ilişkileri kapsamaktadır. Bu analizler özellikle tekelci
ve düopol piyasaları üzerinde yoğunlaşmıştır). (Müftüoğlu, 2013: 235)
Kâr maksimizasyonunu sağlayan fiyat seviyesi ise,
p = a — bx
talep fonksiyonunda, x yerine yukarıda belirlenen Cournot miktarı konmak suretiyle
pc = a — b(a—md/2b)
a + md
Pc= -----------------------
2
olarak belirlenir. (Müftüoğlu, 2013: 235)
Kârın maksimum kılındığı bu fiyat seviyesi (pc) de Coumot Fiyatı olarak adlandırılır.
Gerek Coumot miktarım ve gerekse Coumot fiyatım ifade eden eşitliklerden anlaşılacağı
üzere, kâr maksimizasyonunu gerçekleştiren üretim miktarı (veya satış fiyatı) sabit maliyetten
bağımsız bir büyüklüktür.
Satış geliri ve maliyet fonksiyonlarının başka şekillerde belirlenmesi durumlarında da
yukarıda ortaya konan genelleme değişmemektedir: satış geliri ve maliyet fonksiyonları hangi
şekilde ortaya çıkarsa çıksın, kâr maksimizasyonunu sağlayan üretim seviyesi marjinal satış
gelirinin marjinal maliyete eşit olduğu üretim miktarı olarak tarif edilir. Aşağıda kâr
maksimizasyonunun tarif edildiği satış miktarları, farklı satış geliri ve maliyet fonksiyonları
için, geometrik yoldan belirlenmektedir Şekil 1a, b, c ve d (Şekil 92a, 92b, 92c, 92d). Şekil 1a (92
a)’ya doğrusal satış geliri ve doğrusal maliyet fonksiyonları esas alınmıştır. Kâr
maksimizasyonu kapasite sınırında sağlanmaktadır. Şekil 1b (92b)’de maliyet fonksiyonu
doğrusal, satış geliri fonksiyonu paraboliktir. Şekil 1c (92c)’de ise satış geliri fonksiyonu
doğrusal, maliyet fonksiyonu ise önce degressif sonra progressiftir. Nihayet Şekil 1d (92d)’de
satış geliri fonksiyonu parabolik, maliyet fonksiyonu ise yine önce degressif sonra progressif
bir seyir izlemektedir. (Müftüoğlu, 2013: 235-236)
Şekil 1a, b, c ve d (92a, b, c ve d): (Müftüoğlu, 2013: 236)

23
1a

1b

1c 1d
x0: Maksimum Kârın Sağlandığı Üretim Seviyesi (Marjinal Satış Geliri= Marjinal Maliyet)

24
OA: Sabit Maliyet
AB: Değişken Maliyet
OC: Satış Geliri (doğrusal)
OCL: Satış Geliri (parabolik)
KL: Talep Fonksiyonu
KR: Marjinal Satış Geliri
SG = dSG/ dx = p = Marjinal Satış Geliri = Satış Fiyatı (Doğrusal Satış Geliri Durumu)
M7 = dM/ dx = md= Marjinal Maliyet= Ortalama Değişken Maliyet (Doğrusal Maliyet
Fonksiyonu Durumu)
m = M/ x = Ortalama Maliyet
Yukarıda Şekil 92 b ve 92 d’de görüldüğü üzere, satış geliri fonksiyonunun bir parabol
şeklinde olması halinde, kâr maksimizasyonu muhakkak satış geliri fonksiyonunun ekonomik
operasyon alanı olarak adlandırdığımız OC aralığında gerçekleşmektedir. Zira ekonomik
operasyon alanı dışında kalan parabolün ikinci yarısında (CL kısmında), marjinal satış geliri
negatif değerler almaktadır. Marjinal maliyet hiçbir zaman negatif değer alamayacağından,
kâr maksimizasyonunun ifade edildiği marjinal satış geliri ile marjinal maliyet eşitliğinin
hiçbir şekilde parabolün ikinci yarısında (CL kısmında veya işletmenin ekonomik operasyon
alanı dışında) gerçekleşme olanağı yoktur. (Müftüoğlu, 2013: 237)
Kâra Geçiş Analizi
Kâra Geçiş Noktasının Cebirsel Olarak Belirlenmesi
Kâra geçiş analizi, sıfır kâr noktası analizi ve başa baş noktası analizi gibi değişik
kavramlarla ifade edilen bu analiz aracı, işletme iktisadının en etkin analiz araçlarından
biridir. Burada işletmenin hangi üretim veya satış miktarında kâra geçtiği belirlenmektedir.
Kâra geçiş miktarına kadar zarar eden işletme, bu üretim seviyesinden itibaren kâr sağlamaya
başlamaktadır. Zarar bölgesinden kâr bölgesine geçişin sağlandığı üretim seviyesinde ise
işletme kârı sıfır değerini almaktadır. Başka bir ifadeyle, kâra geçiş üretim seviyesine kadar
işletmenin katlanmak zorunda kaldığı külfet (maliyet) elde ettiği nimetin (satış geliri) üzerinde
seyretmekte, bu noktadan itibaren durum tersine dönmektedir. Kâra geçiş noktasında satış
geliri maliyete eşit olmaktadır. (Müftüoğlu, 2013: 237)
Kâra geçiş analizine esas alman modelde, işletmenin dönem başı ve dönem sonu stok
seviyelerinin eşit olduğu varsayılır. Bu varsayımın bir sonucu olarak, kâra geçiş analizinde
işletmenin satış miktarı ile üretim miktarının birbirlerine eşit olduğu, söz konusu dönemdeki
üretimin tamamının yine aynı dönemde satıldığı kabul edilir. Bu varsayım çerçevesinde kâra
geçiş noktası, modele doğrusal satış geliri ve maliyet fonksiyonları esas alındığında, cebrik

25
olarak aşağıdaki şekilde belirlenir. (Müftüoğlu, 2013: 237-238)
Kâra geçiş üretim seviyesinin veya başa baş noktasının özelliği, burada kârın sıfır olması
veya -kârı belirleyen unsurlar olan- satış geliri ile maliyetin birbirlerine eşit olmasıdır.
(Müftüoğlu, 2013: 238)
K= 0
K = SG — M = 0
SG = M
satış geliri ve maliyet değerleri olan
SG = p. x
M= Ms + md .x.
değerleri yukarıdaki eşitlikte yerine konacak olursa, kârın sıfır olduğu üretim seviyesinde
p . x = Ms +md. x
eşitliği geçerli olmalıdır. Bu eşitliği sağlayan üretim seviyesi ise
p. x- Md. x= Ms
X (p—md) = Ms
ve sonuç olarak kara geçiş üretim seviyesi

Ms
x0= -----------------------------
p —md
olarak belirlenir. Buna göre kâra geçiş üretim miktarı (x0), işletmenin sabit maliyet toplamının
(Ms) satış fiyatı (p) ile birim değişken maliyet farkına (veya birim katkı payına) bölünmesiyle
belirlenmektedir. Burada modele doğrusal maliyet fonksiyonu esas alındığından, ortalama
değişken maliyet marjinal maliyete eşittir). Bu üretim seviyesi işletme kârının sıfır olduğu
üretim miktarını, yani kâra geçiş üretim seviyesini (veya diğer adıyla başabaş noktasını)
göstermektedir. (Müftüoğlu, 2013: 238)
Kâra geçiş noktası, üretim seviyesi yerine satış geliri ile de ifade edilebilir. Bu durumda
kâra geçiş satış gelirinin altında kalan tüm satış gelirlerinde işletme zarar etmektedir. Kâra
geçiş satış gelirlerinde kâr sıfır olmakta; ancak bunun üstündeki satış gelirlerinde işletme
faaliyetleri kârlı bir şekilde sürdürülebilmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 238)
Kâra geçiş gelir seviyesi, yukarıda belirlenen kâra geçiş üretim seviyesi esas alınarak
belirlenebilir. Kâra geçiş üretim seviyesini ifade eden eşitliğin her iki tarafı satış fiyatı (p) ile
çarpıldığı takdirde değeri değişmeyecektir: (Müftüoğlu, 2013: 238)

26
Ms
p. x0 = p. -----------------------
p—md
Bu durumda eşitliğin sol tarafı kâra geçiş satış gelirini (SG0) ifade etmektedir:
(Müftüoğlu, 2013: 238)
p. Ms
SG0 = -----------------------
p—md
(Müftüoğlu, 2013: 238)
Eşitliğin sağ tarafında yer alan oranın payı ve paydası aynı sayı (1/p) ile çarpıldığında
değeri değişmeyeceğinden, kâra geçiş satış geliri aşağıdaki şekilde de ifade edilebilir:
(Müftüoğlu, 2013: 239)
p . Ms . 1/p Ms
SGo = ----------------------------------- = ---------------- --------
(p — md) . 1/p p/p — md/p
Ms
SGo = -----------------------------------
1 - md/ P
sonucuna ulaşılır. (Müftüoğlu, 2013: 239)
Uygulamada çokça kâra geçiş noktası kapasite kullanım derecesi olarak ifade edilir:
işletmenin %40 veya %44 kapasite kullanım derecesinden itibaren kâra geçmesi gibi.
Tabiatıyla burada da gerçekleştirilen kapasitenin (veya üretilen ürünlerin) aynı dönemde
satıldığı varsayılmaktadır. Bu durumda kâra geçiş kapasite kullanım derecesi aşağıdaki
şekilde ifade edilir:
Ms
% KKD0 = -----------------------------------. 100
(p-md). Xmax
Bu eşitlikte yer alan xmax sembolü işletmenin tam kapasite ile çalışması halindeki üretim
miktarım göstermektedir. (Müftüoğlu, 2013: 239)
Yukarıda kâra geçiş noktasına ilişkin olarak geliştirilen formülleri bir örnekle
somutlaştırmaya çalışalım. Soba üreten bir işletmenin yıllık sabit maliyetleri toplamı 180 bin
TL, satış fiyatı 125 bin TL, birim değişken maliyeti 65,- TL. olarak verilmektedir. İşletmenin
tam kapasite ile çalışması halinde yılda 6000 adet soba üretilmektedir. Bu verilere göre kâra

27
geçiş noktası üretim miktarı, satış geliri ve kapasite kullanım derecesi olarak aşağıdaki şekilde
belirlenir (parasal değerler TL): (Müftüoğlu, 2013: 239)
Ms 180.000 180.000
xo = ----------------------- =---------------------= ----------------- = 3000 adet/yıl
p—md 125 — 65 60
İşletme yılda 3000 adet soba üretip satabilirse kâra geçiş üretim seviyesine ula-
şabilmektedir. İşletme bu üretip seviyesinin altında zarar etmekte, yılda 3000 adet sobadan
daha çok üretip satabildiği takdirde kâr etmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 239)
Kâra geçiş satış geliri ise yukarıdaki formüle göre belirlenebilir: (Müftüoğlu, 2013: 239)
SGo = Ms/(1 – (md/p)) = 180 000/1 – 65/125 =375.000 TL/Yıl
(Müftüoğlu, 2013: 239)
İşletme yıllık satış gelirini 375 bin TL’ye çıkarabildiği takdirde kâra geçiş satış gelirine
ulaşmaktadır. Bu satış gelirinin altı zarar bölgesi, üstü kâr bölgesi olarak belir-
lenmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 240)
Kâra geçiş kapasite kullanım derecesi de yine yukarıdaki formüle göre %50 olarak
belirlenmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 240)
180.000
%KKD0 = --------------------------------------------- . 100
(125 — 65). 6000
= 180.000/60.6.000. 100 = 50
KKD = %50
Buna göre, işletme kapasite kullanım derecesini %50 seviyesine çıkarmak suretiyle kâra
geçiş kapasite kullanım derecesini yakalayabilmektedir. İşletme kapasite kullanım derecesinin
%50 ‘nin altına düşmesi halinde zarar etmektedir. İşletmenin kâr bölgesine geçebilmesi için
kapasite kullanım derecesini %50’nin üzerine çıkarması gerekmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 240)
Satış geliri ve/veya maliyet fonksiyonlarının doğrusal olmaması durumlarında
yukarıda geliştirilen formüller geçerliliğini kaybeder. Fakat kâra geçiş noktasının belirlenme
yöntemi geçerliliğini korur. Kâra geçiş noktası daima işletmenin satış geliri ile maliyetlerinin
eşit olduğu üretim seviyesi, satış geliri veya kapasite kullanım derecesi olarak belirlenir.
(Müftüoğlu, 2013: 240)
Örneğin, satış geliri fonksiyonunun parabol şeklinde olması halinde kâra geçiş noktaları
aşağıdaki yoldan belirlenebilir. Satış geliri fonksiyonuna esas alınacak olan talep fonksiyonu
p = a — bx
doğrusu ile ifade edilsin. Bu durumda satış geliri fonksiyonu

28
SG = p.x
SG = (a—bx). x
SG = ax —bx2
parabolü ile ifade edilir. Maliyet fonksiyonunun doğrusal olması halinde, kâra geçiş üretim
miktarı
SG = M
veya bu sembollere ilişkin değerler yerine konursa,
ax —bx2 = Ms + md. x
eşitliğini sağlamalıdır. Bunu sağlayan üretim veya satış miktarları (x) değerleri ise
bx2+ (md—a) x+Ms =0
(Müftüoğlu, 2013: 240)

29
30
OAB toplam maliyet fonksiyonu ile OC satış geliri fonksiyonunun kesiştiği D noktasında
işletme kâra geçmektedir. Bu noktaya ilişkin Xo üretim seviyesi kâra geçiş üretim miktarım
göstermektedir. x0 üretim seviyesinin solu zarar bölgesi (OAD üçgeni), sağı kâr bölgesidir
(DOB üçgeni). Üretim miktarı x =x0 üretim seviyesinde (kâra geçiş üretim miktarı)
gerçekleştiğinde kâr sıfir olmaktadır. Üretim miktarı artırılmaya devam edilirse işletme kâra
geçmektedir. İşletme kârının artışı kapasite sınırına (KS) kadar devam etmekte, burada
maksimum seviyeye ulaşmaktadır. (Müftüoğlu, 2013: 241-242)
Kâra geçiş noktası doğrusal olmayan satış geliri ve/veya maliyet fonksiyonları durumlarında
da grafikle belirlenebilir. Aşağıda kâra geçiş üretim miktarı, satış geliri fonksiyonunun
parabol, maliyet fonksiyonunun doğrusal olması (Şekil 3a (94a)) satış geliri fonksiyonunun
parabol, maliyet fonksiyonunun önce degresif sonra progressif olması (Şekil 3b (94b)) ve satış
geliri fonksiyonunun doğrusal maliyet fonksiyonun önce degressif sonra progressif olması
(Şekil 3c (94c)) durumlarında ayrı ayrı belirlenmiştir. Diğer durumlara ilişkin kâra geçiş
noktalarının (veya kâra geçiş ve kârdan çıkış noktalarının) belirlenmesini öğrencilerimize
bırakıyor ve bu tür analiz denemelerinin yapılmasının çok yararlı olacağı konusunda
görüşümüzü yineliyoruz. (Müftüoğlu, 2013: 242)
Şekil 3a, b ve c (94a, b ve c): (Müftüoğlu, 2013: 242)

31
Şekil 94a, Şekil 94b ve Şekil 94c’de ikişer adet kâra geçiş noktası belirlenmektedir.
Bunlardan ilki Xoı kâr bölgesine girişi (veya kâra giriş üretim miktarını) ikinci X02 ise kâr
bölgesinden çıkışı (kârdan çıkış üretim miktarım) göstermektedir. (Müftüoğlu, 2013: 243)
Kâra geçiş analizinde sabit maliyetler sınıflandırılarak daha ayrıntılı sonuçlar elde
edilebilir. Sabit maliyetlerin bu amaçla sınıflandırılması işletme fonksiyonları esas alınarak
yapılabileceği gibi (Şekil 95), bu sınıflandırmaya sabit maliyetlerin nakit çıkışı karakteri de esas
alınabilir (Şekil 96). (Müftüoğlu, 2013: 243)
Şekil 4 (95): (Müftüoğlu, 2013: 243)

32
Şekil 95’de işletmede toplam sabit maliyetler (OA) aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır.
(Müftüoğlu, 2013: 243)
OA3: Sabit üretim giderleri
A3A2: Sabit finansman giderleri
A2Aı: Sabit satış giderleri
AıA: Sabit yönetim giderleri
(Müftüoğlu, 2013: 243)
Bu durumda işletmenin satış gelirleriyle tüm maliyetlerini karşıladığı üretim seviyesi
(kâra geçiş üretim miktarı) xo üretim miktarı ile belirlenmektedir. Buna karşılık X03 üretim
miktarında işletme sadece sabit üretim giderlerini karşılayabilmektedir. X02 üretim
miktarında sabit üretim giderleri yanında sabit finansman giderleri de karşılanabilmektedir.
X01 üretim seviyesinde ise, sabit üretim giderleri ile sabit finansman giderlerine ilâve olarak
sabit satış giderlerinin de karşılanması mümkün olmakta; buna karşılık sabit yönetim giderleri
karşılanamamaktadır. Sabit yönetim giderlerinin de karşılanabilmesi için üretim miktarının
xo üretim seviyesine kadar çıkarılması gerekmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 243-244)
Sabit maliyetlerin nakit çıkışı gerektiren sabit maliyetler ve nakit çıkışı gerektirmeyen
sabit maliyetler şeklinde ikili bir sınıflandırmaya tabii tutulması, özellikle finansman
açısmdan büyük önem taşır (Şekil 96 a). Burada nakit çıkışı gerektiren sabit maliyetler de kısa,
orta ve uzun vadede nakit çıkışı gerektiren sabit maliyetler şeklinde daha ayrıntılı bir
sınıflandırmaya gidilmiştir (Şekil 96 b). Böylesi ayrıntılı bir sınıflandırmaya dayanan kâra

33
geçiş modeli, oldukça hassas finansal analizlerin yapılmasına imkân verir. (Müftüoğlu, 2013:
244)
Şekil 5a ve b (96a ve b): (Müftüoğlu, 2013: 244)

5a

5b

34
Şekil 96a’da x0 üretim seviyesi kâra geçiş üretim miktarını ifade etmektedir. Üretim
miktarının xOı üretim seviyesinin altına düşmesi halinde, işletme elde ettiği satış gelirleriyle
nakit çıkışı gerektiren sabit maliyetleri karşılayamamaktadır. Dolayısıyla xoı üretim seviyesi
işletme için finansal açıdan kritik üretim miktarıdır. (Müftüoğlu, 2013: 244)
Şekil 96b’de OA sabit maliyeti aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır: (Müftüoğlu, 2013:
244)
AAı : Nakit çıkışı gerektirmeyen sabit maliyetler
AiA2 : Uzun vadede nakit çıkışı gerektiren sabit maliyetler
A2A3: Orta vadede nakit çıkışı gerektiren sabit maliyetler
A3O: Kısa vadede nakit çıkışı gerektiren sabit maliyetler.
(Müftüoğlu, 2013: 244)
Buna göre XOı üretim seviyesi işletme için fînansal açıdan bilhassa kritik olan üretim
miktarıdır. Kısa vade için esas alman devrede (örneğin bir veya üç ay) işletmenin X03 üretim
miktarının üstüne çıkmaması halinde, satış gelirleri ile kısa vadeli nakit çıkışlarım karşılaması
tehlikeye girecektir. Aynı durum orta vadede nakit çıkışı karakteri taşıyan sabit maliyetler için
X02 üretim seviyesinde, uzun vadede nakit çıkışı karakteri taşıyan sabit sabit maliyetler için
de XOı üretim seviyesinde geçerli olmaktadır. (Müftüoğlu, 2013: 244-245)
İşletmenin elde ettiği kârın bir kısmının gelir vergisi (kurumlar vergisi) olarak bir
kısmının da temettü (dividant, kâr dağıtımı) olarak nakit çıkışına dönüşeceği, geri kalan
kısmının ise otofmansman aracı olarak yeni yatırımların finansmanın da kullanılacağı kabul
edilirse, kâra geçiş modelinin kâr bölgesinde bu finansman olaylarının gösterilmesi gerekir
(Şekil 97). Şekil 97’de işletme kârının belirli bir oranının kurumlar vergisi olarak nakit çıkışına
dönüştüğü dolayısıyla kâr arttıkça vergi giderlerinin de arttığı kabul edilmiştir (Örneğin elde
edilen kârın %36’sının kurumlar vergisi olarak ödenmesi). Buna karşılık kâr dağıtımının elde
edilen kârdan bağımsız olarak, beher pay (veya hisse senedi) için belirli bir temettü ödenmesi
şeklinde gerçekleştirildiği varsayılmıştır (Örneğin her 100 liralık pay için işletme sahiplerine
%20 üzerinden 20 liralık temettü ödemesi yapılmaktadır). İşletmenin ödenmiş sermayesinin
100 milyon TL olduğu kabul edilirse, işletmenin dönem kârı ne olursa olsun
(100.000.000/100). 20.000
eşitliğine göre, işletme sahiplerine toplam olarak 20 milyon TL tutarında kâr dağıtımı
yapılmalıdır. Buna göre Şekil 6 (97)’de ED=20 milyon TL’dir. Kârın kurumlar vergisi ve
temettü ödemelerinden sonra kalan kısmının, oto finansman aracı olarak işletmenin çeşitli
finansman ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanıldığı varsayılmıştır. Bu durumda vergi ve
temettü ödemelerinden sonra dönem kârının kalan kısmı (oto finansman fonu), üretim miktarı

35
artıkça artacaktır. (Müftüoğlu, 2013: 245)
Şekil 6 (97): (Müftüoğlu, 2013: 245)

6
Şekil 97’de XOı üretim seviyesi kâra geçiş üretim miktarım göstermektedir. İşletmenin
vergi ödemek ve kâr dağılımından (veya temettü ödemelerinden) sonra otofinansman fonu
ayırabilmesi için, üretim miktarı en az x02 olmalıdır. Üretim seviyesinin X02’nin altına düşmesi
halinde, işletmenin oto finansman fonu ayırması mümkün değildir. Ancak üretim seviyesi x02
üretim miktarının üstüne çıkarılabildiği takdirde, işletmenin elde ettiği kârdan bir kısmım oto
finansman aracı olarak ayırması mümkün olmaktadır. x02 üretim miktarından kapasite
sınırına (KS) doğru ilerledikçe, işletmenin elde ettiği otofinansman fonu artmaktadır.
(Müftüoğlu, 2013: 245-246)
Kâra geçiş modeli, satış gelirlerinin maliyetleri karşıladığı veya kârın sıfır olduğu üretim
seviyesinin belirlenmesi olarak değil, yatırımcı için asgari (minimum) kâr olarak belirlenen
belirli bir kârı karşılayan üretim seviyesinin belirlenmesinde de kullanılabilir. Örneğin
yatırımcı, yatırım tutarı olan 10 bin TL’nin en az %20 sini kâr olarak sağlamayı, bu yatırıma
girişmenin şartı olarak görmektedir. Buna göre dönem karının 2 bin TL’nin altına inmesi
halinde yatırımcı bu yatırıma hiç girişmemeyi planlamıştır (Şekil7 (98)’de EB = 2 bin TL’dir).
Bu durumda işletmenin üretim seviyesi en azından planlanan minimum kâr seviyesini

36
sağlayabilecek büyüklükte olmalıdır. (Müftüoğlu, 2013: 246)
Şekil 7 (98): (Müftüoğlu, 2013: 246)

7
İşletmenin planladığı minimum dönem kârı Şekil 98’de AD = EB olarak verilmiştir. Buna
göre işletme xOı üretim seviyesinde kâra geçmekte, x02 üretim seviyesinde ise planladığı
minimum kâr miktarına ulaşmaktadır. Üretim seviyesinin x02’yi geçmesi halinde, işletmenin
dönem kârı planlanan minimum kârın üstüne çıkmaktadır. (Müftüoğlu, 2013: 246)
Planlanan minimum kâr seviyesi Ko ile gösterilirse, bu kârı gerçekleştiren üretim miktarı
cebirsel olarak
Ms + K0
x0= ---------------------------------
P- md
eşitliğiyle belirlenebilir. (Müftüoğlu, 2013: 246-247)
Planlanan minimum kâr seviyesini sağlayan satış geliri ve kapasite kullanım derecesi
ise,
Ms+Ko
SG0 = --------------------------------
1 – (md / P)
ve
Ms + K0
% KKD = ------------------------------- -. 100

37
(p—md).Xfnax
formülleriyle hesaplanabilir. (Müftüoğlu, 2013: 247)
Kâra Geçiş Modelinin Varsayımları
Kâra geçiş modelinin başlıca varsayımları aşağıdaki şekilde sıralanabilir: (Müftüoğlu,
2013: 247)
a) Modelde, kâra geçiş analizinin yapıldığı döneme ilişkin üretim ve satış miktarları

birbirlerine eşit kabul edilmiştir (veya söz konusu döneme ilişkin dönem başı ve dönem sonu
stok seviyelerinin aynı olduğu varsayılmıştır). Analizin yapıldığı döneme ilişkin üretim ve
satış miktarının farklı olması halinde, model uygulanabilirlik karakterini büyük ölçüde
kaybetmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 247)
b) Modele esas alınan maliyet sınıflandırması, uygulamada güçlükler yaratan bir diğer

husustur. Bazı maliyet kalemlerinin kesin şekilde sabit maliyet (amortismanlar, faiz giderleri,
kira giderleri, emlak vergisi, yönetici aylıkları) ve değişken maliyet (direkt işçilik ve malzeme
giderleri) olarak ayrılabilmesine karşılık, birçok maliyet kaleminde bu ayırımın yapılması
oldukça güçtür. Bu durum bilhassa sıçramalı sabit maliyetler için geçerlidir. (Müftüoğlu, 2013:
247)
c) Kâra geçiş modelleri arasında operasyonel karekteri en yüksek olanı, yukarıdaki

açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere, doğrusal satış geliri ve doğrusal maliyet


fonksiyonlarına dayanan modeldir. Bu durum hem cebirsel ve hem de grafik analiz için
geçerlidir. Bu model satış fiyatının ve birim değişken maliyetin sabitliği varsayımlarım da
beraberinde getirmektedir. Halbuki iş hayatının koşulları içinde satılan her ürün partisine
farklı satış fiyatları uygulanabilir. Özellikle miktar iskontoları ile nakit iskontoları, bazı satış
partilerine farklı birim satış fiyatları uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu gibi durumlarda
kâra geçiş noktası incelemeleri için modele esas almacak satış fiyatı, incelemenin kapsadığı
süre içinde elde edilen satış gelirinin satış miktarına bölünmesiyle elde edilecek ortalama satış
fiyatı olabilir. Bu konuda farklı durumlar ve farklı amaçlar için başkaca yollar ve yöntemler
de uygulanabilir. (Müftüoğlu, 2013: 247-248)
d) Kâra geçiş modelinde işletmede tek bir ürün çeşidinin üretildiği varsayılmaktadır.

Bu varsayımın kaldırılması halinde, modelin uygulanmasında bir takım güçlükler ortaya


çıkmaktadır. Bu gibi durumlarda işletmede üretilen tüm ürün çeşitlerini kapsamına alacak bir
üretim veya satış ölçü biriminin geliştirilmesi gerekir. (Müftüoğlu, 2013: 248)
e) Modelde satış geliri ve maliyet fonksiyonlarının x=0 üretim seviyesinden kapasite

sınırına kadar belirlenebildiği varsayılmaktadır. Uygulamada bu fonksiyonlar genellikle


sadece belirli üretim seviyesi aralıklarında belirlenebilmektedir. Zira birinci yol çok güç, çok

38
pahalı veya tamamen imkansızdır. Bu gibi durumlarda satış geliri ve maliyet fonksiyonlarının
sadece belirli üretim aralıklarında belirlenmesi ve kâra geçiş analizin sadece bu aralık için
yapılması yoluna gidilmelidir. (Müftüoğlu, 2013: 248)
VERİMLİLİK (PRODÜKTİVİTE). EKONOMİKLİK (İKTİSADİLİK) VE RANTABİLİTE
(KÂRLILIK) KAVRAMLARI
Verimlilik Oranı
Verimliliğin Tanımı ve Mahiyeti
Prodüktivite kavramıyla da ifade edilen verimlilik kavramı, en genel şekliyle
Çıktı
Verimlilik = ----------------------
Girdi
oranı ile ifade edilir. Oranın paydaşım oluşturan girdi unsuru (inputs) üretim sürecinde
kullanılan tüm üretim faktörlerini kapsamaktadır. Oranın paydasında yer alan çıktı unsuru
(outputs) ise, üretim sürece sonunda elde edilen mal veya hizmet miktarını ifade eder.
Verimlilik oranının belirlenmesine esas alman üretken birimin tüm işletme olması halinde,
çıktı unsuru piyasaya sunulan belirli bir ürün olarak belirlenir. Buna karşılık verimlilik
oranının işletmenin sadece bir bölümünde veya temel üretken birim seviyesinde belirlenmesi
halinde, çıktı unsuru belirli bir iş çeşidi veya yarı mamüldür. Örneğin bir demir çelik
işletmesinde yüksek fırınların verimliliğinin ölçülmesinde çıktı olarak mayi (sıvı) demir esas
alınırken, tüm işletme seviyesindeki verimliliğin ölçülmesine hadde ürünleri esas alınır.
(Müftüoğlu, 2013: 248)
İktisadilik prensibi açısından verimlilik oranının mümkün olduğunca artırılması istenir.
Zira bu oranın payında yer alan çıktılar (outputs) ekonomik faaliyetin nimet tarafım,
paydasmda yer alan girdiler (inputs) külfet tarafım oluşturur. Girdi çıktı ilişkisine bağlı olarak
verimlilik oranında meydana gelebilecek değişiklikler aşağıdaki şekilde gösterilebilir (Şekil
99). Şekil 99’da açık renkli ok ile verimlilik oranının girdi, koyu renkli ok ile çıktı tarafı
gösterilmektedir. Okun yönünün yukarı doğru olması girdi veya çıktı unsurundaki artmayı,
aşağı doğru olması azalmayı, yatay olması ise girdi veya çıktı unsurunda herhangi bir değişme
olmadığım (veya sabitlik durumunu) ifade etmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 248)
Şekil 8 (99): (Müftüoğlu, 2013: 249)

39
Şekil 99’a göre girdi ve çıktı unsurlarının değişimi (artış, azalış ve sabit kalma), verimlilik
oranında farklı sonuçlar doğurmaktadır: (Müftüoğlu, 2013: 249)
— Çıktı tarafı artarken girdi tarafının azalması (1b durumu) veya sabit kalması (la
durumu) ile çıktı tarafı sabit kalırken girdi tarafının azalması (3b durumu) durumlarında
verimlilik oranı artar. (Müftüoğlu, 2013: 249)
— Girdi tarafı artarken çıktı tarafının azalması (2c durumu) veya sabit kalması (3c
durumu) ile, girdi tarafı sabit kalırken çıktı tarafının azalması (2a durumu) durumlarında
verimlilik oranı azalır. (Müftüoğlu, 2013: 249)
—Hem girdi ve hem de çıktı tarafının sabit kalması halinde (3a durumu), verimlilik
oranı sabit kalır. (Müftüoğlu, 2013: 249)
— Hem girdi ve hem de çıktı tarafının artması (la durumu) veya azalması (2b durumu)
durumlarında verimlilik oranının nasıl bir değişim göstereceği, pay ve paydadaki değişim
oranlarına bağlıdır, la durumunda paydaki (çıktı tarafındaki) artış oranının paydadaki (girdi
tarafındaki) artış oranından daha yüksek olması halinde verimlilik artar, aksi takdirde azalır.
Pay ve paydadaki değişim oranlarının aynı olması halinde ise verimlilik oranı değişmez, sabit
kalır. 2b durumunda verimlilik oranının hem girdi ve hem çıktı tarafı azalmaktadır. Bu
durumda paydaki (çıktı tarafındaki) azalma oranının paydadaki (girdi tarafındaki) azalma
oranından daha yüksek olması halinde verimlilik azalır, aksi durumda artar. Pay ve

40
paydadaki azalma oranlarının eşit olması halinde ise, verimlilik oram değişmez. (Müftüoğlu,
2013: 249-250)
Daha önce de ifade edildiği gibi, işletme iktisadı açısmdan verimlilik oranının çıktı tarafı
mümkün olduğunca artırılmalı, girdi tarafı ise azaltılmalıdır. Bu konuda gerçekleştirilebilen
tüm eylemler ekonomik etkinliği artırıcı bir nitelik taşır. Bunun anlamı, girdi tarafmda
gereksiz yere girdi kullanılmaması, girdi israfından kaçınılmasıdır; çıktı tarafında ise gereksiz
yere mal ve hizmet üretimi yapılmaması, sadece talep edilen veya toplumun ihtiyaç duyduğu
mal ve hizmetlerin üretilmesidir. Bu özellikleriyle verimlilik oranının artırılması çabaları
iktisadilik prensibinin bir gereği olarak kabul edilmelidir. Fakat burada oranın payını
oluşturan çıktılar, satılan değil üretilen miktarı ifade eder. Başka bir ifadeyle verimlilik
oramnda, belirli bir girdi miktarıyla çıktı miktarının maksimum seviyeye ulaştırılması
(maksimum prensibi) veya belirli bir çıktı miktarım üretebilmek için kullanılacak girdi
miktarının minimum seviyeye indirilmesi (minimum prensibi) hedeflenir. Buna göre
verimlilik oranında iktisadilik prensibinin sadece tutumluluk alt prensibi dikkate
alınabilmektedir. (Yukarıda ifade edildiği üzere, verimlilik oram tutumluluk prensibinin hem
maksimum ve hem de minimum alt prensiplerini kapsamaktadır). Buna karşılık iktisadilik
prensibinin tutumluluk alt prensibi yanında ikinci alt prensibi oluşturan talebe dönüklük
prensibi, direkt olarak (doğrudan) verimlilik oranında ifade edilememektedir. Talebe
dönüldük prensibinin verimlilik oranında ifadesi ancak dolaylı olarak, üretilecek çıktı
çeşitlerinin ve miktarlarının bir piyasa araştırmasına dayandırılmasıyla mümkündür.
(Müftüoğlu, 2013: 250)
Verimlilik oranının belirlenmesine fiziksel birimlerin esas alınması istenir. Başka bir
ifadeyle verimlilik oranı (veya prodüktivite oram) esas itibariyle fiziksel birimlerle ölçülen
çıktıların, yine fiziksel birimlerle ölçülen girdilere oramdır. Bu özelliği verimlilik oramm hem
güçlendirmekte ve hem de uygulanabilirlik alamnı daraltmaktadır. Verimlilik orammn
piyasadaki fiyat hareketlerinden etkilenmemesi onun başlıca üstünlüklerinden birini
oluşturur. Öte yandan yine aym özellik, verimliliğin ölçülmesinde parasal değerlendirme gibi
genel geçerliliğe sahip bir homojenleştirme metodundan vazgeçilmesini gerektirmektedir.
Bunun bir sonucu olarak, oramn gerek girdi ve gerekse çıktı taraflarım oluşturan farklı
niteliklere sahip fiziki birimlerin toplanmasında önemli sorunlar ortaya çıkmakta, hatta bu
toplama işlemi tamamen imkansız hale gelmektedir. Bu durum genel verimlilik oram yerine,
sadece kısmi verimlilik oranlarının belirlenmesiyle yetinilmesin! zorunlu kılmakta, verimlilik
orammn ifade gücünü büyük ölçüde azaltmaktadır. Bu nedenlerle, verimliliğin fiziksel
birimlerle ölçülmesi prensibinden çok kere vazgeçilmekte, verimlilik orammn parasal

41
değerlerle ifadesi yoluna gidilmektedir. Bu gibi durumlarda standart fiyatlar kullanılarak,
verimlilik oranındaki değişmelerin fiyat değişikliklerinden mümkün olduğunca
arındırılmasına çalışılmalıdır. Verimlilik oranındaki değişiklikler mümkün olduğunca girdi
ve çıktı taraflarındaki fiziksel değişikliklerle açıklanabilmelidir. Bu durum fiyat
değişikliklerinin ekonomik analizlerde dışlanmasını amaçlayan bir yaklaşımın sonucu olarak
değerlendirilmemeli- dir. Halbuki birçok durumlarda tam tersine, fiyat değişiklikleri miktarı
değişikliklerinden daha da önemli olabilir. Bu yaklaşımın nedeni verimlilik oranının fiziksel
birimlere dayanan bir işletmecilik kavramı olmasıdır. Girdi ve çıktıların fiziksel birimlerle
değil fiyatlarıyla ölçülmesini esas alan, fiziksel değerlendirmeye değil parasal değerlendir-
meye dayanan başkaca işletmecilik kavramları vardır (Örneğin ekonomiklik oram kavramı).
Dolayısıyla verimlilik oranına ilişkin olarak yaptığımız bu açıklamalar, kavramın yerinde ve
amacına uygun olarak kullanılması gereğinin bir sonucu olarak kabul edilmelidir.
(Müftüoğlu, 2013: 250-251)
Verimliliğin Ölçülmesi ve Verimlilik Çeşitleri
Verimlilikte Ölçme Sorunu
Yukarıda verimlilik kavramının genel tanımı olarak ortaya konan
Çıktı
Verimlilik = --------------------
Girdi
veya
X= xı, x2 „„ xm
R= r1 r2„,„„ rm
olarak ifade edilirse

X
V=---------------------
R
oranının çıktı tarafı (veya X vektörü) üretim süreci sonunda elde edilen mal ve hizmetleri,
girdi tarafı (veya R vektörü) ise, bu mal ve hizmetlerin üretim için kullanılan tüm üretim
faktörlerini kapsamaktadır. (Müftüoğlu, 2013: 251)
Verimlilik oranının belirlenmesine esas alınan temel üretken birime göre, X ve R
vektörleri farklı unsurlardan oluşur. Verimliliğin bir halı tezgahı ile bir genç kızdan oluşan bir
temel üretken birimde ölçülmesi halinde, verimlilik oranının çıktı tarafı (X vektörü), belirli bir
takvim zamanı aralığında (TZ) dokunan halı miktarıyla (çıktı miktarı) ifade edilir. Oranın girdi

42
tarafında (R vektörü) ise, yine aynı takvim zamanında halı dokumasında kullanılan tüm
üretim faktörleri, yani hah tezgahı, iplik, işgücü, boya gibi girdi miktarları (GM) yer alır.
Verimlilik oranın bir entegre demir çelik işletmesinin belirli bir yüksek fırınında veya yüksek
fırın üretim aşamasında ölçülmesi halinde çıktı tarafmda belirli bir takvim zamanı aralığında
üretilen mayi demir ve curuf miktarı, girdi tarafında ise yüksek fırın tesisi ve diğer sabit
yatırım unsurları, işgücü, maden cevheri; bir entegre demir çelik işletmesinin tümünde
ölçülmesi halinde ise çıktı tarafı saç, teneke, yuvarlak demir, köşebent, maden direği, pik, boru
gibi ürün çeşitlerinden; girdi tarafı ise işletmede bulunan çeşitli arazi, bina yüksek fırınlar ve
çelik fırınları, haddehaneler, taşıma araçları gibi sabit sermaye unsurları ile çeşitli niteliklere
haiz işgücü ve malzeme çeşitlerinden oluşur. Verimliliğin ölçülmesine Ereğli Demir ve Çelik
İşletmeleri esas alındığı takdirde, Divriği’de bulunan işletmeye Ereğli İskenderun’da bulunan
işletmenin de dahil edilmesi gerekir. Verimliliğin daha üst seviyede, örneğin demir çelik
sektörü esas alınarak ölçülmesi halinde ise, Ereğli Demir Çelik İşletmelerine, Ereğli Demir ve
Çelik İşletmeleri yanında ülkemizdeki devlet ve özel sektöre ait diğer tüm demir ve çelik
işletmelerinin de dahil edilmesi gerekir. Nihayet daha üst seviyeler olan ulusal ekonomi veya
topluluk ekonomileri seviyesinde de verimlilik oranının ölçülmesi yoluna gidilebilir.
(Müftüoğlu, 2013: 251-252)
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, verimlilik oranının ölçülmesine esas alınan
üretken birim temel üretken birimden işletme, teşebbüs, sektör ve ulusal ekonomi seviyesine
doğru genişletildikçe, X vektörünü oluşturan çıktı çeşitleri çeşitlenmekte, bu çıktıların
toplanma sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu sorun tek bir çıktı çeşidinin veya birbirlerine çok
benzeyen çıktı çeşitlerinin üretildiği üretken birimlerde ortadan kalkmakta veya azalmakta,
üretken birim vasıtasıyla elde edilen çıktı (ürün) çeşitleri farklılaştıkça artmaktadır.
(Müftüoğlu, 2013: 252)
Verimlilik oranının girdi tarafında ise, verimliliğin ölçülmesine hangi üretken birim esas
alınırsa alınsın, toplanabilirlik sorunu daima vardır. Zira R vektörünü oluşturan üretim
faktörleri (veya girdi çeşitleri) temel üretken birim seviyesinde de, işletme veya teşebbüs
seviyesinde de çok farklı unsurlardan oluşmaktadır: arazi, bina, makine, tesis, taşıma aracı gibi
çeşitli sabit varlıklar; düz işçi, vasıflı işçi, mühendis, işletmeci, hukukçu ve yönetimin çeşitli
kademelerinde bulunan yöneticilerden oluşan işgücü; ve nihayet hammadde ve yarı mamul
şeklindeki ana malzeme, yardımcı malzemeler ve enerji girdileri ile büro malzemelerini de
kapsayan çeşitli işletme malzemeleri. Bu şekilde çok farklı unsurlardan oluşan girdi tarafında
(R vektöründe), verimliliğin ölçülmesine hangi seviyedeki üretken birim esas alınırsa alınsın,
toplanabilirlik sorunu her zaman varlığım sürdürmektedir. Kısaca verimlilik oranının girdi

43
tarafım oluşturan unsurların (veya R vektörünün elemanlarının) fiziki birimler olarak
toplanması mümkün değildir. Bu durumda, verimlilik oramm ölçmek amacıyla, girdi tarafım
oluşturan üretim faktörlerinden birbirlerine benzeyen unsurları bir araya getirmek kaçınılmaz
olmaktadır. Bu zorunluluğun bir sonucu olarak, toplam verimlilik oranı (veya genel verimlilik
oranı) ile kısmi verimlilik oranları arasında bir ayrım yapılması gerekmektedir. Kısmi
verimlilik oranlarında verimliliğin girdi tarafım oluşturan üretim faktörleri arasından,
homojen nitelikte olup birbirleriyle toplanabilen unsurlar bir araya getirilir. Böylece en geniş
anlamıyla üç önemli kısmi verimlilik kavramı ayırdedilir; İşgücü verimliliği, sabit varlıkların
verimliliği ve malzeme verimliliği. Gerek duyulursa, homojenlik derecesi daha yüksek girdi
çeşitlerinin bir araya getirilmesiyle, daha alt seviyede kısmı verimlilik oranları da
geliştirilebilir. (Müftüoğlu, 2013: 252)
Verimlilik Çeşitleri ve Ölçülmesi
Toplam Verimlilik Kavramı ve Ölçülmesi
Yukarıda açıklandığı üzere verimliliğin ölçülmesi sorunu, beraberinde toplam verimlilik
(veya genel verimlilik) ve kısmi verimlilik kavramlarım getirmektedir. Toplam verimlilikte,
verimlilik oranının girdi tarafı (veya R vektörü) üretim sürecinde kullanılan tüm üretim
faktörlerini kapsamaktadır. Buna göre toplam verimlilik (TV)
Üretim Süreci Sonunda Elde Edilen Çıktılar
TV = ----------------------------------------------------------------------------
Üretim Sürecinde Kullanılan Tüm Üretim Faktörleri
(Müftüoğlu, 2013: 252)
şeklinde ifade edilmelidir. Burada verimlilik oranının payı X= xı, x2, xm) vektörü, paydası
R= (r, r2, ..................................................................................................., rn) vektörü ile gösterilirse,
toplam verimlilik:

X
TV = -----------------------
R
şeklinde yazılabilir. Oranın payını oluşturan X vektörü tek bir çıktı çeşidi üreten üretken
birimlerde tek elemanlı, çok sayıda çıktı çeşidi üreten üretken birimlerde ise çok elemanlı bir
vektördür. X vektörünün X1 elemanı 1 nolu çıktı çeşidinden üretilen miktarı, x2 elemanı 2 nolu
çildi çeşidinden üretilen miktarı göstermektedir. (Müftüoğlu, 2013: 253)
Verimlilik oranının R vektörü ise her hal ve kârda çok elemanlı bir vektör olup, üretim

44
sürecinde kullanılan tüm üretim faktörlerini kapsamaktadır. Zira üretimin gerçekleşebilmesi
için çok sayıda üretim faktörlerinin kullanılması gerekmektedir (Bakınız Şekil 13). Üretim,
çıktı miktarı veya X vektörü, tüm üretim faktörlerinin müşterek katkıları sonucunda elde
edilebilmektedir. Bu nedenle daima çok elemanlı bir vektör olarak düşünülmesi gereken R
vektöründe rı elemanı 1 nolu üretim faktörünün (veya girdi çeşidinin) r2 elemanı 2 nolu üretim
faktörünün üretim sürecinde kullanılan miktarını göstermektedir. (Müftüoğlu, 2013: 253)
Toplam verimliliğin (TV) ölçülmesinde çıktı miktarı (ÇM), girdi miktarı (GM) ve takvim
zamanı (TZ) ölçü boyutları kullanılır: (Müftüoğlu, 2013: 253)
X (ÇM/TZ)
TV= --------------------------------
R (GM/TZ)
Pay ve paydada yer alan takvim zamanı ölçme boyutları karşılıklı olarak birbirlerini
götüreceğinden, toplam verimlilik oranı
X (ÇM/TZ)
TV= ---------------------------------- = TV (ÇM/GM)
R (GM/TZ)
çıktı miktarı ve girdi miktarı boyutlarında ölçülür. Buna göre, toplam verimlilik, birim girdi
miktarına düşen çıktı miktarı şeklinde ortalama bir büyüklük olarak ölçülmektedir.
(Müftüoğlu, 2013: 253)
Verimlilik oranı yukarıdaki şekilde ortalama bir büyüklük olarak değil, marjinal bir
büyüklük olarak da belirlenebilir. Bu durumda her ilâve girdi bileşiminin neden olduğu çıktı
miktarındaki artış belirlenmelidir. Marjinal hasıla veya marjinal verimlilik (MV) kavramlarıyla
ifade edilen bu büyüklük, aralık büyüklük olarak
ΔX
MV = ----------------------
ΔR
(Müftüoğlu, 2013: 253)
şeklinde; veya diferansiyel büyüklük olarak üretim fonksiyonun türevini almak suretiyle
dX
MV = -----------------------
dR
şeklinde ifade edilir. R vektörünün birçok elemanı kapsadığı dikkate alınırsa, üretim
fonksiyonun farklı üretim faktörlerine (girdi çeşitlerine) ilişkin kısmi türevlerini almak
suretiyle de marjinal verimlilik belirlenebilir. Son durumunda marjinal verimlilik toplam

45
verimlilik olarak değil, kısmi verimlilikler olarak ifade edilmiş olmaktadır. (Müftüoğlu, 2013:
254)
Toplam verimlilik oranının paydasında yer alan farklı üretim faktörleri fiziki birimlerle
toplanabilirlik özelliğine sahip olmadıklarından, toplam verimliliğin parasal olarak ifadesi bir
zorunluluk olmaktadır. Çok farklı çıktı çeşitleri üretilen üretken birimlerde, söz konusu
toplanabilirlik sorunu verimlilik orammn payı için de geçerlidir. Fakat sorun payda için her
zaman varlığım sürdürmektedir. Dolayısıyla toplam verimliliğin ölçülmesinde parasal ifade
yoluna gidilme zorunluluğu payda için her zaman geçerlidir. Bu zorunluluk oranın payı için,
sadece farklı çıktı çeşitleri üretilmesi durumunda söz konusudur. Yine yukarıda ifade edildiği
gibi, verimlilik oranının gerek tedarik ve gerekse satış piyasalarındaki fiyat hareketlerinden
arındırılması gerekir. Bu nedenle verimlilik oram mümkün olduğunca sadece fiziki
değişiklikleri ifade etmelidir. Bu amaçla parasal ifadeye esas alman fiyatların cari piyasa
fiyatları olmasından ziyade standart fiyatlar olmasına dikkat edilmelidir. (Müftüoğlu, 2013:
254)
Kısmi Verimlilik Kavramları ve Ölçülmesi
Kısmi Verimlilik Kavramı
Toplam verimliliğin fiziki birimlerle ölçülmesinin imkansızlığı, kısmi verimlilik
kavramlarının geliştirilmesini gerekli kılmıştır. Burada egemen olan yaklaşım, verimlilik
oranını paydasında yer alan üretim faktörlerinden homojen bir nitelik taşıyanları bir araya
toplamaktır. Böylece oramn paydasında yer alan unsurların tamamı için olması bile, bir
kısmının toplanabilirlik niteliğine kavuşturulmasına çalışılmaktadır. (Müftüoğlu, 2013: 254)
Genel olarak üç kısmi verimlilik kavramı ayırdedilir: işgücü verimliliği, sabit varlıkların
verimliliği ve malzeme verimliliğini Yukarıda da belirtildiği gibi, söz konusu üretim faktörleri
gruplarında homojenlik derecesini artırmak ve böylece ölçmeyi daha anlamlı kılmak amacıyla,
daha alt seviyelerdeki kısmi verimliliklerin de ölçülmesi yoluna gidilebilir. (Müftüoğlu, 2013:
254)
İşgücü Verimliliği ve Ölçülmesi
Kısmi verimlilik olarak işgücü verimliliği (KV işgücü) = aşağıdaki şekilde ifade edilir:
(Müftüoğlu, 2013: 254)
KV işgücü = Çıktı/İşgücü
(Müftüoğlu, 2013: 254)

veya oranının payı X vektörü ile gösterilirse


KV işgücü = X/ işgücü
Burada da toplam verimlilikte olduğu gibi, oranın payım oluşturan çıktı (veya X

46
vektörü) çıktı miktarı (ÇM) ve takvim zamanı (TZ) ölçü boyutlarıyla ifade edilir. Payda da ise
işçi sayısı (İS) ve takvim zamanı (TZ), işgücünün iş zamanı fonu (İZ) ve takvim zamanı (TZ)
ile işgücü maliyeti (TL) ve takvim zamanı (TZ) ölçme boyutlarıyla ifade edilir. (Müftüoğlu,
2013: 255)
Buna göre bir kısmi verimlilik oram olan işgücü verimliliği
Çıktı (ÇM/TZ)
KVişgücü= ---------------------------------------- = KV(ÇM/İS)
İşgücü sayısı (İS/TZ)
şeklinde bir işçiye (veya personele) düşen çıktı miktarı olarak belirlenir. Örneğin 5 işçiden
meydana gelen bir grup işçi günde 60 birim üretim gerçekleştiriyorsa, işgücü verimliliği, bir
işçiye düşen üretim miktarı olarak,

60
KV işgücü= ------------------------- = 12 (ÇM/İS)
5
değerini alır. (Müftüoğlu, 2013: 255)
İkinci durumda verimlilik oranının paydasında işgücü sayısı değil, işgücünün iş zamanı
fonu yer alır. Bu durumda işgücü verimliliği
Çıktı (ÇM/TZ)
KV işgUcü= ----------------------------------------- = KV işgücü (ÇM/İZ)
İşgücünün İş Zamanı Fonu (İZ/TZ)
şeklinde ifade edilir. (Müftüoğlu, 2013: 255)
Burada verimlilik oram, birim iş zamanı fonuna düşen çıktı miktarı olarak hesaplanır.
Örneğin 5 işçinin günde bir vardiya (8 saat) çalıştığını ve bu süre zarfında toplam 2 saat
dinlendiğini kabul edelim. Bu durumda bir işçinin günlük iş zamanı fonu 6 saat, 5 işçinin ise
30 saattir. Bir saatlik iş zamanı fonuna düşen çıktı miktarı ise
60
KV işgücü =----------------------- = 2 (ÇZ/İZ)
30
olarak belirlenir. (Müftüoğlu, 2013: 255)
Buna göre fiilen üretken olarak çalışılan her saatte 2 çıktı üretebilmektedir. Bu örnekten
anlaşılacağı üzere, belirli bir takvim zamanına ilişkin iş zamanı fonu (veya çalışma süresi), bu
takvim zamanında üretken olarak çalışılmayan sürelerin (durma süresi) çıkarılması suretiyle

47
belirlenir. Günde tek vardiya yerine iki veya üç vardiya çalışılması ve her vardiyada
işgücünün 2 saat dinlendiği kabul edilecek olursa, günlük iş zamanı fonu 6 saatten 12 veya 18
saate çıkar. (Müftüoğlu, 2013: 255)
İşgücü verimliliğinin üçüncü ölçülme şeklinde parasal ifade yoluna gidilir. Bu yola
verimlilik oranının paydasını oluşturan işgücünün çok farklı niteliklere sahip işgücü
unsurlarından oluşması ve dolayısıyla paydanın işçi sayısı veya işgücünün iş zamanı fonu
boyutlarında toplanmasının anlamsız hale gelmesi durumunda başvurulmalıdır. Bu durumda
verimlilik oranının paydası, Türk Lirası ile ifade edilen toplam işgücü maliyeti ve takvim
zamanı boyutlarında ifade edilir. İşgücü verimliliği ise
Çıktı (ÇM/TZ)
KVişgücü = --------------------------------------------------- = işgücü (ÇM/TL)
Toplam İşgücü Maliyeti (TL/TZ)
şeklinde, belirli bir TL değerindeki (100,-TL, 1000,-TL. veya 100 000,-TL) işgücü maliyetine
düşen çıktı miktarı olarak belirlenir. (Müftüoğlu, 2013: 256)
Örneğin yukarıdaki örnekte, iki işçinin günlük ücreti 40,- TL,, diğer ikisinin 50,- TL ve
beşincisinin de 120,- TL olduğu kabul edilirse, toplam günlük işgücü maliyeti
80,- TL + 100,- TL + 120,- TL = 300,- TL olarak belirlenir. (Müftüoğlu, 2013: 256)
Buna göre işgücü verimliliği olarak
60 (ÇM/TZ) 1
KV işgücü = -------------------------------------- = ----------------- (ÇM/TL)
300 (TL/TZ) 5
değeri elde edilir. Bu sonuca göre her 5,—TL Tik işgücü maliyet ile ortalama olarak 1 adet çıktı
üretilmektedir. (Müftüoğlu, 2013: 256)
Sabit Varlıkların Verimliliği ve Ölçülmesi
Kısmi verimlilik olarak sabit varlıkların verimliliği aşağıdaki şekilde ifade edilir.
(Müftüoğlu, 2013: 256)
KVsabit varlık = Çıktı/ Sabit Varlık
veya oramn payı X vektörü ile gösterilirse
KVsabit varlık = X/ Sabit Varlık
Burada da oranın payı çıktı miktarı (ÇM) ve takvim zamanı (TZ) ölçü boyutlarıyla ifade
edilir. Paydası ise, aynen işgücünün kısmi verimliliğinde olduğu gibi, birinci durumda sabit
varlığın sayısı ve takvim zamanı, ikinci durumda sabit varlığın iş zamanı fonu ve takvim
zamam ve nihayet parasal ifade yoluna gidilen üçüncü durumda ise sabit varlığın maliyeti ve
takvim zamam ölçü boyutlarında gösterilir. (Müftüoğlu, 2013: 256)

48
Hemen anlaşılacağı üzere işletmede istihdam edilen sabit varlıklar bina, arsa çeşitli
makinalar, araç ve gereçler gibi çok farklı unsurlardan oluştuğu için, burada kısmi verimliliğin
ölçülmesine esas alman sabit varlığın homojenlik derecesini artırmak ve böylece elde edilecek
verimlilik oranını ifade gücünü yükseltmek amacıyla daha alt seviyelerdeki kısmi
verimliliklerin ölçülmesi önem kazanmaktadır. Bu nedenle aşağıdaki örnekler sabit varlıkların
tümünün değil bir kısmının, örneğin makinaların kısmi verimliliğinin ölçülmesi şeklinde
anlaşılmalıdır. (Müftüoğlu, 2013: 256-257)
Makinaların kısmi verimliliğinin ölçülmesine makina sayısının esas alınması du-
rumunda, kısmi verimlilik
Çıktı (ÇM/TZ)
KVmakina = ------------------------- = KVmakina (ÇM/MS)
Makina Sayısı (MS/TZ)
şeklinde ifade edilir. (Müftüoğlu, 2013: 257)
Buna göre verimlilik çıktı miktarı (ÇM) ve makina sayısı (MS)ölçü boyutlarında, birim
makinaya düşen çıktı miktarı olarak belirlenir. Örneğin 5 makinadan oluşan bir atölyede
günde iki vardiya ve haftada 6 günlük çalışma sonucunda, bir haftada 960 birim çildi
üretiliyorsa, birim makina başına çıktı miktarı şeklinde ifade edilen verimlilik oranı,
960 (ÇM/TZ)
KVmakina= ---------------------------------------- = 192 (ÇM/MS)
5 (MS/TZ)
olarak belirlenir. (Müftüoğlu, 2013: 257)
Takvim zamanı olarak hafta yerine gün alınması halinde, birim makinaya düşen çıktı
miktarı şeklinde ifade edilen makina verimliliği,
160 (ÇM/TZ)
K Vmakına = --------------------------------------- = 32 (ÇM/MS)
5 (MS/TZ)
olarak belirlenir. Buna göre kısmi verimliliğin ölçülmesine esas alman takvim zamanı
biriminin değişmesi halinde, makina başına düşen çıktı sayısı şeklinde ifade edilen makina
verimliliği de değişmektedir (Aynı sonuç birim işgücü başına düşen işgücü verimliliği için de
geçerlidir). (Müftüoğlu, 2013: 257)
Makina verimliliğinin ölçülmesinde, paydanın makina sayısı yerine makinaların iş
zamanı fonu esas alınarak belirlenmesi halinde durum değişmemektedir. Bu durumda
makinaların kısmi verimliliği
KVmakina = Çıktı (ÇM/TZ)/ Makinaların Haftalık İş Zamanı Fonu (İZ/TZ) = KVmakina (ÇM/İZ)

49
şeklinde ifade edilir. Yukarıdaki örnekte yer alan değerler yerine konursa, takvim zamanı
olarak bir haftanın esas alınması durumundaki makina verimliliği aşağıdaki şekilde ölçülür (6
işgününden ve her iş gününde 8 er saatlik iki vardiyada çalışan 5 makinanın bir haftalık iş
zamanı fonu 6.2.8.5=480 saat olarak belirlenir): (Müftüoğlu, 2013: 257)

960 (ÇM/TZ)
KVmakina = ------------------------------------ =2 (ÇM/İZ)
480 (İZ/TZ)
(Müftüoğlu, 2013: 257)
Buna göre her makinada 1 saatlik çalışma süresi sonunda 2 birim çıktı elde e-
dilmektedir. Takvim zamanı olarak hafta yerine günün esas alınması halinde durum
değişmemektedir. Günlük üretimin 160 çıktı birimi (960: 6 = 160) ve günlük iş zamanı fonunun
da 80 saat (5 makine. 2 vardiya. 8 saat = 80 saat) olduğu dikkate alınırsa takvim zamanı olarak
günün esas alındığı makina verimliliği de,
160 (ÇM/TZ)
KVmakina = --------------------------------------- = 2 (ÇM/İZ)
80 (İZ/TZ)
olarak aynı değeri vermekte, sonuç değişmemektedir. Bu durum, makina verimliliğinin (veya
daha geniş olarak sabit varlık verimliliğinin) ve işgücü verimliliğinin ölçülmesinde verimlilik
oranının paydasmm iş zamanı fonu ve takvim zamam ölçü boyutlarında ifade edilmesinin
daha anlamlı sonuçlar verdiği şeklinde değerlendirilmelidir. Bu nedenle verimliliğin
ölçülmesinde bu ölçü boyutları tercih edilmelidir. (Müftüoğlu, 2013: 258)
Son olarak, verimliliğin ölçülmesine esas alman üretken birimde yer alan makinaların
farklı niteliklere sahip olması halinde, verimlilik oranının paydası makine maliyeti (TL) ve
takvim zamanı (TZ) ölçü boyutlarında ifade edilmelidir. Görüldüğü gibi burada da, parasal
ifade bazı durumlarda kaçınılmaz olmaktadır. Bu ölçü boyutlarında makina verimliliği,
Çıktı (ÇM/TZ)
KVmakina = ----------------------------------------- = KV makina (ÇM/TL)
Makina Maliyeti (TL/TZ)
olarak, her 10,- TL’lik; 100,- TL lik veya 500,- TL’lik makina maliyetine düşen çıktı miktarı
olarak belirlenir. Burada makine maliyeti, belirli bir takvim zamanı aralığı için hesaplanan
amortisman maliyeti, makinaya yapılan yatırımın sermaye maliyeti (faiz giderleri) ve bakım
giderlerinden oluşur. Örneğin 5 makinadan oluşan atölyenin yılda 300 gün çalıştığı ve burada
günde 160 birim çıktı üretildiği, buna karşılık makinaların yıllık amortisman maliyetinin 100

50
bin TL, sermaye maliyetinin 300 bin TL ve bakım giderlerinin 80 bin olduğu kabul edilirse,
makinaların kısmi verimliliği
KVmakina = 300.160/100 bin TL + 300 bin TL + 80 bin TL
ve buradan makinanın kısmi verimliliği parasal ifadeyle
48.000 (ÇM/TZ) 1
KV makine =------------------------ = ----------------- (ÇM/TL)
480.000,—(TL/TZ) 10
olarak belirlenir. Müftüoğlu, 2013: 258)
Buna göre 10,- TL’lik makina maliyetine bir çıktı birimi düşmektedir. (Müftüoğlu, 2013:
258)
Malzeme Verimliliği ve Ölçülmesi
Malzeme verimliliğinde, verimlilik oranının paydasında üretimde kullanılan malzeme
miktarı yer alır. Buna göre, yine bir kısmi verimlilik olan malzeme verimliliği
KV malzeme = Çıktı/ Malzeme
oranı olarak ifade edilir. Burada oranın payı çıktı miktarı (ÇM) ve takvim zamanı (TZ), paydası
malzeme miktarı (MM) ve takvim zamanı (TZ) boyutlarında ölçülür: (Müftüoğlu, 2013: 259)
Çıktı (ÇM/ TZ)
------------------------------------------ = KV malzeme (ÇM/MM)
Malzeme (MM/TZ)
Oranın pay ve paydasında bulunan takvim zamanı boyutları birbirlerini götürdü-
ğünden, malzeme verimliliği birim malzemeye düşen çıktı miktarı olarak ifade edilir. Ölçmeye
esas alman malzeme miktarı malzemenin cinsine göre gram, kilogram veya ton gibi ağırlık
ölçüleri; santimetre, metre, kilometre gibi uzunluk ölçüleri; santimetre- kare, metrekare gibi
alan ölçüleri; santimetreküp ve metreküp gibi hacim ölçüleriyle veya doğrudan adet olarak
ölçülebilir. Müftüoğlu, 2013: 259)
Genellikle malzeme verimliliğinin paydasında yer alan malzeme unsuru çok farklı
malzeme çeşitlerinden oluşur: bir veya daha çok sayıda hammadde (ana malzeme), çeşitli
yardımcı malzemeler ve işletme malzemeleri. Örneğin demir çelik üretiminde maden cevheri,
kok, kireçtaşı, hurda demir v.d.; veya otomobil gibi ürünlerde saç ve lastikler yanında irili
ufaklı binlerce parça. Tüm bu malzeme çeşitlerinin fiziki olarak birimlerle ölçülmesinde,
homojen nitelikli malzeme çeşitlerinin bir araya toplanması gerekir. Üretim sürecine giren
çeşitli malzemelerin birbirlerinden çok farklı niteliklere sahip olması halinde, her malzeme
çeşidinin verimliliğinin ayrı ayrı ifade edilmesi gerekebilir: (Müftüoğlu, 2013: 259)
KV1 malzeme = Çıktı/1 nolu Malzeme Miktarı

51
KV2 malzeme = Çıktı/2 nolu Malzeme Miktarı
KV3 malzeme = Çıktı/3 nolu Malzeme Miktarı
Çok sayıda benzer nitelikli malzeme olması halinde ise homojen nitelikli malzeme
çeşitleri bir araya getirilerek malzeme verimliliği ölçülmelidir: (Müftüoğlu, 2013: 259)
KVı malzeme = Çıktı/(1) nolu Malzeme Grubu
(Müftüoğlu, 2013: 259)
KV2 malzeme = Çıktı/(2) nolu Malzeme Grubu
Fiziki birimlerde toplanabilirlik özelliğine sahip olmayan malzeme çeşitlerinin
verimlilik oranında yer alması isteniyorsa, tek çıkar yol parasal ifadedir. Bu yola gidilmesi
halinde, verimlilik oranının paydasında malzeme maliyeti yer alır: (Müftüoğlu, 2013: 260)
KV malzeme = Çıktı/Malzeme Maliyeti
Bu durumda verimlilik aşağıdaki eşitliğe uygun olarak,
Çıktı (ÇM/TZ)
------------------------------------------------ = KVmalzeme (ÇM/TL)
Malzeme Maliyeti (TL/TZ)
çıktı miktarı ve Türk Lirası ölçü boyutlarında ifade edilir. Malzeme verimliliği her 100,-, 200,-
veya 300,- TL Tik malzeme maliyetine düşen çıktı miktarım gösterir. (Müftüoğlu, 2013: 260)
Malzeme verimliliğinin paydasının iş zamanı fonu olarak ifadesi mümkün değildir.
Üretim faktörleri sisteminde döner varlıklar içinde yer alan malzeme unsurunun iş zamanı
fonu yoktur. Zira döner varlıklar sarf faktörleri olarak, belirli bir üretkenlik potansiyeline
sahip değildir. Sadece sahip oldukları çeşitli nitelikleriyle (tenor, esneklik ve başkaca fiziksel-
kimyasal özellikler), kapasite faktörleri olarak adlandırdığımız işgücü ve sabit varlıkların
üretim potansiyellerinin gerçekleştirilme derecesini etkiler. (Müftüoğlu, 2013: 260)
Buna göre işgücü ve sabit varlıklara ilişkin kısmi verimlilik oranlarının üç ayrı boyutta
ifade edilebilmesine karşılık, malzeme verimliliği sadece iki boyutta ölçülebilmektedir. Buna
karşılık malzeme verimliliğinin başkaca ölçme imkanları da vardır. Bunlardan en önemlisi,
esas itibariyle enerji girdileri (işletme malzemesi) için geçerli olan, malzeme verimliliğinin
KV malzeme = Kazanılan Enerji Miktarı/Sarf edilen Enerji Miktarı
şeklinde ifade edilmesidir. Burada, üretim sürecinde kullanılmak üzere bir enerji çeşidi başka
bir enerji çeşidine dönüştürülürken ortaya çıkan enerji kaybı, malzeme verimliliğinin
göstergesi olarak kabul edilir. Söz konusu enerji kaybının azalması (veya verimlilik oranının
1 değerine yaklaşması) verimliliğin arttığım gösterir. Uygulamada bu değerin hiçbir zaman 1
değerine ulaşamayacağı, zira bir enerji çeşidinden başka bir enerji çeşidine geçerken veya
başka bir ifadeyle, bir enerji çeşidini başka bir enerji çeşidine dönüştürürken, belirli bir enerji

52
kaybına katlanmanın kaçınılmaz olduğu kabul edilir. Hedef oranın ideal değer olan 1 değerine
mümkün olduğunca yaklaştırılması, başka bir ifade ile enerji kaybının minimize edilmesi
şeklinde ortaya konur. (Müftüoğlu, 2013: 260)
Verimlilik, Verim, Yeterlik Derecesi ve Üretim Katsayısı Kavramları
Birbirlerine çok yakın olan ve konuşma dilinde birbiriyle karıştırılan bu kavramlar, açık
seçik bir şekilde tanımlanmalıdır. Zira çalışmamızda sık sık vurguladığımız gibi, kavramlar
ancak yerinde kullanılırsa yararlı araçlardır. Yerinde kullanılmayan, birbiriyle karıştırılan
kavramlar tam tersine uygulamada zararlı olur. (Müftüoğlu, 2013: 261)
Verimlilik (veya prodüktive) kavramı,
Çıktı
Verimlilik = -------------------------
Girdi
oranıyla açık seçik bir şekilde tanımlanabilmektedir. Buna göre verimlilik oram,
Çıktı (ÇM/TZ)
----------------------------------------- = V (ÇM/GM)
Girdi (GM/TZ)
şeklinde birim girdiye düşen çıktı miktarı olarak çıktı miktarı (ÇM) ve girdi miktarı (GM) ölçü
boyutlarında ifade edilir. Bu şekliyle verimlilik oranı zaman boyutu olmayan bir kavramdır.
Zira verimliliğin ölçülmesinde, oranın payında ve paydasında yer alan takvim zamanı (TZ)
ölçü boyutları, verimliliğin ölçülmesinde birbirlerini götürmektedir. Zaman boyutunun
verimliliğin ölçü boyutları arasında yer alması, sadece oranın paydasının iş zamanı fonu (İZ)
ve takvim zamanı ölçü boyutlarında ifade edilmesi halinde mümkündür (İşgücünün ve sabit
varlıkların kısmi verimliliklerinin çıktı miktarı ve iş zamanı fonu boyutlarında ifade edilmesi
durumu). Toplam verimlilik ve diğer tüm kısmi verimlilik ifadelerinde, iş zamanı fonu boyutu
yer almamaktadır. Takvim zamanı boyutu ise hiçbir verimlilik ifadesinde yer almamaktadır.
(Müftüoğlu, 2013: 261)
Verim kavramı ise birim zamanda yapılan iş miktarım ifade eder: (Müftüoğlu, 2013: 261)
İŞ
Verim = -------------------------
Zaman
Burada oranın payım oluşturan iş belirli bir takvim zamanı aralığında üretilen çıktı
miktarıdır. Oranın paydasında yer alan zaman ise, yine belirli bir takvim zamanına ilişkin iş
zamanı fonunu (veya bu takvim zamanı aralığında üretken olarak çalışılan süreyi, çalışma
süresini) gösterir. Buna göre verim

53
İş (ÇM/TZ)
------------------------------------ = Verim (ÇM7İZ)
Zaman (ÎZ/TZ)
şeklinde çıktı miktarı ve iş zamanı fonu boyutlarında ölçülen, birim iş zamanında (çalışma
süresinde) üretilen çıktı miktarını ifade eden bir orandır. Verim, belirli bir takvim
zamanındaki iş zamanı fonunu artırmak suretiyle yükseltilemez. Verimi artırmanın tek yolu
çalışma hızının artırılmasıdır. Buna göre burada da takvim zamanı ölçme boyutları dışında
kalmaktadır. Dolayısıyla verim oranında da, verimlilikte olduğu gibi, belirli bir takvim zamanı
aralığındaki iş zamanı fonunun artırılması (veya durma sürelerinin azaltılması) yoluyla elde
edilebilecek çıktı (üretim) artışı dikkate alınmamaktadır. (Müftüoğlu, 2013: 261-262)
Yine aynı bağlamda kullanılan yeterlik derecesi veya etkililik derecesi (efficiency,
effizienz) kavramı ise, fiilen gerçekleştirilen bir faaliyet sonucunun önceden belirlenen standart
ölçülerle karşılaştırılmasıdır. Bu tanıma uygun olarak yeterlik veya etkilik derecesi,
Standart Miktar
Yeterlik Derecesi = -----------------------------------------------
Gerçek (veya Fiili) Miktar
oramyla ifade edilir. Pay ve paydanın parayla ifade edilmesi halinde yeterlik derecesi
Standart Maliyet
Yeterlik Derecesi = --------------------------------------
Fiili Maliyet
şeklini alır. Yeterlik derecesinin 1 değerinin altında kalması faaliyet sonucunun istendiği gibi
gerçekleştirilemediğini gösterir. Hedef, yeterlik derecesi oranının 1 değerine ulaştırılmasıdır.
Oranın 1 değerini aşması, söz konusu faaliyetin gerçekleştirilmesinde hedefin üzerinde bir
performans gösterildiğini ifade eder. (Müftüoğlu, 2013: 262)
Üretim katsayısı (veya girdi katsayısı) kavramı, her girdi çeşidine ilişkin olarak ayrıca
tarif edilir. Belirli bir girdi çeşidine ilişkin üretim katsayısı,
Üretim Sürecinde Kullanılan Girdi Çeşidine İlişkin Üretim Katsayısı = Girdi Miktarı/ Çıktı
Miktarı
şeklinde ifade edilir. Buna göre (i) girdi çeşidine ilişkin üretim katsayısı (aı)
ri
ai =-----------------------
x
oramyla gösterilen, verimliliğin tersi bir büyüklüktür. Verimlilik oram birim girdiye düşen
çıktı miktarı olarak tanımlanırken, i- girdi çeşidine ilişkin üretim katsayısı bir birimlik çıktı

54
üretebilmek için kullanılması gereken (i) girdi miktarını ifade eder, (i) girdi çeşidine ilişkin
üretim katsayısının azalması (artması), bu girdi çeşidine ilişkin kısmi verimliliğin arttığını
(azaldığını) gösterir. (Müftüoğlu, 2013: 262)
Verimlilik Oranının Hesaplanmasında Payın Parasal İfadesi
Verimlilik oranının payım oluşturan çıktıların (X vektörünün) birbirinden çok farklı ürün
çeşitlerinden oluşması halinde, parasal ifade kaçınılmaz bir zorunluluk olarak ortaya çıkar. Bu
durumda verimlilik oranının payı, üretilen ürünlerin satış fiyatlarıyla (P vektörü) çarpılması
suretiyle homojen duruma getirilerek toplanır. Fakat verimlilik oranının mümkün olduğunca
piyasa fiyatlarından arındırılmış bir şekilde ölçülmesi istendiğinden, homojenleştirmeye esas
alman satış fiyatlarının standart fiyatlar olması tavsiye edilir. Verimlilik oranında payı
homojenleştirmenin bir başka yolu, oranın paydasının katma değer olarak ifadesidir.
Verimlilik oranı birinci durumda birim girdiye düşen satış miktarı, ikinci durumda birim
girdiye düşen katma değer olarak tarif edilir. (Müftüoğlu, 2013: 262-263)
Kaynak: Müftüoğlu Tamer (2013), İşletme İktisadı, Turhan Kitabevi, Yeniden gözden
geçirilmiş 8. Baskı, Ankara,

55

You might also like