You are on page 1of 188

HORMONLAR

Öğretim Üyesi :Doç. Dr. Egemen Dere

Hazırlayan : Zeynep Günay

No: 501927003
Kriminalistik Tezli Yüksek Lisans Programı Öğrencisi

14 Aralık 2020
İçerik:
› Hormon  Nedir? Nerede Etkilidir? › Hormonların Dokulardaki Etkisi
› Hormonların Fizyolojik Fonksiyonları › Sentezlendikleri Yere Göre
Hormonlar
› Hormonların Genel Özellikleri
– Hipotalamus Hormonları
› Depolanan Ve Depolanmayan – Hipofiz Hormonları
Hormonlar – Tiroit hormonları
› Hormonların salgılanmalarının – Paratiroit hormonu
düzenlenmesi – Pankreas hormonları
– Böbrek üstü bezi hormonları
› Hormonların taşınmaları – Cinsiyet bezleri hormonları
› Hormonların Yıkımı – Diğer doku hormonları

› Hormonların Kriminalde Kullanımı


Hormon  Nedir? Nerede Etkilidir?

› Hormon kelimesi “uyarıcı” anlamına


gelir. Endokrin sistemde dokular arası
haberleşmeyi sağlayan moleküllerdir.
› Endokrin bezlerin spesifik hücreleri
tarafından sentez edilir.
› Kan yoluyla taşınırlar.
› Başka doku ve organlarda etkisini
gösterirler.
• Bazı hormonların etkisi
bütün vücut
hücrelerinedir (Örnek:
Tiroid hormanları).
• Bazıları ise sadece bir
veya birkaç organda
etkisini gösterir
(Örnek: Paratiroid
hormonları).

• Tropik hormon adı verilen bazı hormonlar ise başka endokrin


bezlerini uyarırlar.
Hormonların Fizyolojik Fonksiyonları
1. Stres ile baş etmek,
2. Enerji üretimi, depolanması ve kullanımı,
3. Üreme
4. Büyüme ve gelişme
Hormonların Genel Özellikleri
› Her canlının kendisi tarafından oluşturulur. Ancak dışarıdan
alındığında da etkilidirler. (Bu özellikleri ile vitaminlere
benzerler.)
› Hormonların salgılanması sinir sistemi, hipotalamus ve hipofizin
denetimi altında gerçekleşir.
› Sinir hücreleri tarafından oluşturulan hormonlara
nörohormonlar denir.
› Hormonal etki sinirsel etkiye göre oldukça yavaş gerçekleşir
ancak etkisi uzun sürer.
› SADECE KAN İLE TAŞINIRLAR
Depolanan Ve Depolanmayan Hormonlar
• Peptit ve protein yapılı hormonlar, granüllü endoplazmik
retikulumda sentez edildikten sonra Golgi sisteminde
membranöz veziküller içinde depolanırlar.
• Katekolaminler, suda çözünür özellikli proteinler olan
kromograninler ve ATP ile birlikte granüllerde depolanırlar
• Tiroglobulin yapısındaki tiroit hormonları, tiroit folikülleri
içinde depolanırlar.
• Steroid hormonlar, sentez sonrası hemen salgılanırlar,
depolanmazlar.
Hormonların taşınmaları

• Hormonlar, kanda serbest veya proteinlere bağlı olarak


bulunurlar.

• Hidrofilik özellikli katekolaminler ve peptit/protein yapılı


hormonların büyük çoğunluğu serbest olarak bulunurlar.

• Hidrofobik özellikli tiroit hormonları ile steroid hormonlar


proteinlere bağlı olarak bulunurlar
Hormonların kanda kalış süresi
• Suda çözünen hormonlar kısa etkili iken (en kısa ömürlüsü;
katekolaminler).
• Yağda çözünen hormonlar ise uzun etkilidir (en uzun ömürlüsü; 1,25
(OH)2D3 ve daha sonra tiroid hormonları).
• 2 – 3 dakika
• 2 – 3 saat
• 2 – 3 gün
Hormonların yıkılımı
• Steroid ve tiroid hormonları karaciğerde parçalayıcı reaksiyonlar
– İdrar veya dışkı ile atılım
• Polipeptid hormonlar endositoz ile hücre içi ve lizozomal
enzimlerle
Hormonların Kimyasal Yapılarına Göre Sınıflandırılması

• Peptit ve Protein Yapılı Hormonlar:


Hipotalamus, hipofiz, paratiroit, pankreas, mide-
bağırsak sistemi ve bazı plasenta hormonları
• Steroid Hormonlar: Adrenal korteks ve
gonadlardan salgılanan hormonlar ile bazı
plasenta hormonları
• Amino asit türevi hormonlar:
• Adrenal medülla hormonları: Katekolaminler
• Tiroit hormonları
1. Peptid Hormonlar
2. Steroid Hormonlar 3. Amino Asid Hormonlar
 Hormonların salgılanmalarının düzenlenmesi

Hormonların salgılanması,
1) Sinirsel düzenlenmeye göre,
2) Tropik hormonların kan düzeyine göre ve
3) Negatif ve pozitif feedback mekanizmalar ile kontrol
edilmektedir.

Hormon salgılanmasının feedback düzenlenmesi, kandaki


kimyasal maddelerle ve tropik hormonlarla olabilir.
Hormon
salgılanmasının
sinir sistemi ile
düzenlenmesi
Hormon salgılanmasının kandaki
kimyasal maddelerle düzenlenmesi
 Hormon salgılanmasının kandaki kimyasal maddelerle
düzenlenmesinin iki güzel örneği; parathormon salgılanmasının
plazma Ca2+ düzeyi ile düzenlenmesi ve insülin salgılanmasının
plazma glukoz düzeyi ile düzenlenmesidir.
Hormon salgılanmasının tropik hormonlar ile
düzenlenmesi
• Tiroit, sürrenal korteks ve gonat
hormonlarının plazmada azalışı, ilgili
tropik hormonun salgılanmasını uyarır
ve sonuçta hormonun kendisinin
düzeyi de plazmada artar.

• Bu hormonların plazmada artışları,


ilgili tropik hormonun salgılanmasını
baskılar ve sonuçta hormonun
kendisinin düzeyi de plazmada azalır.
Hormonların Dokulardaki Etkisi

• Etkilerini hücre düzeyinde gösterirler.


• Hedef organ veya hedef hücreye etki eder.
• Hormonların dokulardaki özgün etkisi spesifik
reseptörlerin varlığıyla açıklanabilir.
Hormon reseptörleri

• Reseptörler, plazma membranında, sitoplazmada veya


çekirdekte bulunurlar.
• Fonksiyonu : Hormonu tanımak, bağlamak ve hücre içi
metabolik olayları denetleyecek sinyali oluşturmaktır.
• Reseptörler, çoğunlukla glikoprotein yapısındadırlar.
• Monomerik veya oligomerik yapı gösterebilirler.
HORMON RESEPTÖRLERİ

Reseptörün lokalizasyonu Hormon sınıfı Etki mekanizması


Hücre yüzeyi reseptörleri Proteinler ve İkincil haberciler
(plazma membranı) peptidler,
Katekolaminler

İntrasellüler reseptörler Steroidler ve tiroid Sorumlu genlerdeki


(sitoplazma ve/veya nukleus) hormonları transkripsiyonel
aktivasyonu kontrol
Etki mekanizmalarına göre hormonlar

• Grup I: Hücre yüzeyi reseptörlerine bağlanan hormonlar


• Adenilat siklaz aktivasyonu veya inaktivasyonu yapan
hormonlar
• Guanilat siklaz aktivasyonu yapan hormonlar
• Fosfolipaz C aktivasyonu yapan ve/veya sitozolik Ca2+
konsantrasyonunu artıran hormonlar
• Tirozinkinaz aktivasyonu yapan hormonlar
• Grup II: Hücre içi reseptörlere bağlanan hormonlar
I. Hücre yüzey reseptörlerine bağlanan hormonlar:

İkinci haberciler
• cAMP
• cGMP
• Kalsiyum
• Diaçil gliserol
• Fosfotidil trifosfat
› Birçok hormonun etki mekanizmasında anahtar role sahip iki
nükleotid bilinmektedir.
› Bunlar siklik adenozin–3',5'– fosfat (cAMP) ve siklik guanozin–
3',5'–fosfat (cGMP)’dır.
› cAMP glikojen sentez ve yıkımının uyumlu
denetiminde görev alır. Bunların en yaygın
olanlarından biri siklik AMP (cAMP) olup
adenilat siklazın katalizlediği reaksiyon ile
ATP’den oluşur.
› Adenilat siklaz plazma membranının iç
yüzeyinde bulunmaktadır. Siklik AMP bitkiler
dışında hemen her hücrede düzenleyici işleve
sahiptir.
A. İkincil Haberci Olarak cAMP Kullanan Hormonlar:
› 2-Adrenerjik › Kortikotropin salıcı hormon
katekolaminler (CRH)
› Folikül uyarıcı hormon (FSH)
› -Adrenerjik katekolaminler
› Glukagon
› Adrenokortikotropik
hormon (ACTH) › Lipotropin (LPH)
› Luteinleştirici hormon (LH)
› Antidiüretik hormon (ADH)
(V2 reseptörleri böbrek › Melanosit uyarıcı hormon (MSH)
epitel hücrelerinde) › Paratiroid hormon (PTH)
› Kalsitonin › Somatostatin
› Tiroid uyarıcı hormon (TSH)
› İnsan koryonik gonadotropik
hormonu (hCG)
B. İkincil habercisi cGMP olanlar:

› Zarsal Guanilat Siklazlar


– 1. Zarsal Reseptör Guanilat
Siklazlar
– 2. Reseptör Olmayan Zarsal
Guanilat Siklazlar
› Sitoplazmik Guanilat Siklaz
Sitoplazmik Guanilat Siklazlar

*Dimerik yapıda çözünür proteinlerdir.


*Yapısında hem grubu içerirler.
*NO, CO, OH ve çeşitli oksidanlarla aktive olurlar
C. İkincil habercisi Ca ve/veya fosfatidil inositol olanlar:
• Bu grup hormonlar hücre içi kalsiyum konsantrasyonunu
arttırırlar.
• Bu hormonların etkisi ile :
1- Ekstrasellüler ortamdan intrasellüler ortama kalsiyum geçişini
artar.
2- Hücre dışına kalsiyum iyonlarını atan aktif kalsiyum pompası
inhibe olur.
Artan Sitoplazmik Kalsiyum
a) Protein Kinaz C Aktivasyonu
b) Ca2+/ Kalmodulin Kompleksi aktivasyonu
İkincil Haberci Olarak Ca2+ Kullanan Sinyal Molekülleri

› Asetilkolin (Muskarinik) › Gastirin


› α1-Adrenerjik katekolaminler › Gonadotropin salıcı hormon
(GnRH)
› Anjiyotensin II
› Oksitosin
› Antidiüretik hormon (ADH, Böb
› Serotonin
dışı res V1=Vasopressin, )
› Tirotropin salıcı hormon (TRH)
› Kolesistokinin
D. İkincil habercisi kinaz ya da fosfataz olanlar:

› Adiponektin › İnsülin
› Koriyonik › İnsülin benzeri büyüme
somatomammotropin faktörleri I ve II (IGF-I ve
› Epidermal büyüme faktörü IGF-II)

› Eritropoetin (EPO) › Leptin


› Fibroblast büyüme faktörü › Sinir büyüme faktörü (NGF)
(FGF) › Plateletden türeyen
› Büyüme hormonu (GH) büyüme faktörü (PDGF)
› Prolaktin
II. Hücre İçi Reseptörlere Bağlanan
Hormonların Etki Mekanizması

• Bu grup hormonlar gen


transkripsiyonlarını değiştirmek
yolu ile etki gösterir.
• Reseptörleri sitozolik veya
nükleer olabilir.
• Steroid hormon ve D vitamini
reseptörü sitozolde, tiroid
hormon ve retinoik asit
reseptörleri nükleusta yerleşir.
• Steroid hormon reseptörleri
hormonun yokluğunda şaperon
(HSP 90) proteinler tarafından
inaktif konumda
tutulur.
• Hormonun varlığında protein
reseptörden ayrılır ve
hormon–reseptör kompleksi
oluşur.
II. Hücre içi reseptörlerine bağlanan hormonlar
› Androjenler
› Kalsitriol
› Estrojenler
› Glukokortikoidler
› Mineralokortikoidler
› Progestinler
› Retinoik asid
› Tiroid hormonları
Sentezlendikleri yere göre hormonlar
› Hipotalamus hormonları › Böbrek üstü bezi hormonları
› Hipofiz hormonları – Adrenal korteks hormonları
– Ön lop hormonları – Adrenal medülla hormonları
– Orta lop hormonu › Cinsiyet bezleri hormonları
– Arka lop hormonları – Erkek cinsiyet hormonları
› Tiroit hormonları – Dişi cinsiyet hormonları

› Paratiroit hormonu › Gastrointestinal ve diğer doku


hormonları
› Pankreas hormonları
HİPATALAMUS
› Hipotalamus, beyinde talamusun altında
bulunan önbeyin bölgesidir.
› Küçük nükleuslardan oluşur ve en önemli
görevlerinden birisi hipofiz bezi aracılığı
ile beyin ve endokrin sistem arasındaki
bağlantıyı sağlamaktır.
› Tüm omurgalılarda bulunur.
› İnsanda, kabaca bir badem şeklindedir.

› Vücut sıcaklığı mekanizmasını, sempatik sinir sistemini ve


hipofizin çalışmasını denetler.
Hipotalamus Hormonları

a) Gonadotropin salgılatıcı hormon (GnRH)


b) Tirotropin salgılatıcı hormon (TRH)
c) Büyüme hormonu salgılatıcı hormon (GHRH)
d) Somatostatin (Büyüme hormonu salınımını inhibe edici
hormon)
e) Kortikotropin salgılatıcı hormon (CRH)
f) Prolaktin salınımını inhibe edici hormon (PIH)
g) Prolaktin salgılatıcı hormon (PRH):
a) Gonadotropin-Releasing Hormon (GnRH):

• Gonadotropin salgılatıcı hormon, ön hipofizden


folikül uyarıcı hormon ve luteinleştirici hormonun
salınmasından sorumlu olan bir salgılatıcı
hormondur.
• GnRH, hipotalamusta GnRH nöronlarından
sentezlenen ve salınan tropik bir peptit hormonudur.
• GnRH ayrıca hedef bezden androjen, östrojen,
progestin salgısını da düzenlemektedir.
b) Tirotropin Salıcı Hormon (TRH)

• Tirotropin salıcı hormon (TRH), hipotalamusta üretilen bir hormondur


• Tiroit hormon üretimini kontrol eder.
• Kan dolaşımında tiroit hormonu
seviyesi düşük ise, hipotalamus tiroidin
daha fazla T4 salması için TSH üretmek
için (TRH yoluyla) hipofiz bezine sinyal
gönderir.
• TRH’nin düşüklüğünden kaynaklanan
hipotiroidi, hipotalamik hipotiroidizm
veya merkezi hipotiroidizm olarak
adlandırılır.
c) Growth Hormone-Releasing Hormone (GHRH)

• Büyüme hormonunun
salgılanması hipotalamustan
salgılanan GHRH isimli
hormonun sayesinde artarken
hipotalamustan salgılanan
somatostatin isimli hormonun
salgılanmasıyla azalır.
d) Somatostatin:

• Hipofizden salgılanan büyüme hormonu ve TSH hormonunun


salgılanmasını önler.
• Somatostatin ayrıca pankreastan, bağırsak içindeki zardan
(mukoza), tiroid bezindeki parafolliküler C hücrelerinden de
salgılanır.
• Büyüme hormonu dışında insülin, glukagon, gastrin, sekretin gibi
birçok hormonun salgılanmasını önler.
e) Kortikotropin salgılatıcı hormon (CRH):

• CRH hipofizden ACTH ve bu da


böbrek üstü bezinden
kortikosteroidlerin salıverilmesini
sağlar.
• Fetüs beyninden salınan CRH kan
yoluyla ACTH ve bu da Kortizol
salıverilmesini teşvik ederek
doğumun başlamasına neden olur.
f) Prolaktin inhibe edici hormon (PIH):

• Buna dopamin adı da verilir. Beyinde, dopamin reseptörlerini


aktive ederek nörotransmitter olarak görev yapar.
• Hipotalamustan salgılanır ve kana karışarak nörohormon görevi
yapar.
• Nörohormon olarak görevi; hipofizin ön lobundan prolaktin
salgılanmasını baskılamaktır.
• Kan-beyin omurilik sıvısı bariyerini geçemediği için merkezi sinir
sitemini doğrudan etkileyemez.
g) Prolaktin salgılatıcı hormon (PRH):
• Prolaktin salgılanmasını uyarır
HİPOFİZ BEZİ VE HORMONLARI
› Hipofiz fasulye tanesi büyüklüğünde endokrin bezdir.
Diğer endokrin bezlerin çalışmasını kontrol eden
hormonlar salgılar.
› Beyin tabanında, hipotalamusun altında bir çıkıntı
şeklinde uzanır. Hipofiz bezinin çalışması hipotalamus
tarafından kontrol edilir. 3 bölümden oluşur.
– ÖN HİPOFİZ
– ORTA HİPOFİZ
– ARKA HİPOFİZ
Hipofiz Hipotalamus İlişkisi
• Hipofiz bezi kan damarları ve sinir lifleri ile
hipotalamusla bağlantılıdır. Bu bağlantı sinir sistemi ile
endokrin sistem arasındaki direkt bir bağlantıdır.
• Hipotalamus ile adenohipofiz arasındaki bağlantı
hipotalamik-hipofizer portal sistem adı verilen damar
sistemi ile sağlanır.
• Hipotalamus ile nörohipofiz arasındaki bağlantı ise
sinirler aracılığıyla gerçekleştirilir.
Hipofiz Hipotalamus İlişkisi
•Hipotalamus;
• Adenohipofizden salgılanan hormonların
salgılanmasını düzenleyen salgılatıcı (releasing) ve
salgıyı durdurucu (inhibiting) hormonlar salgılar.
Bu hormonlar kan yoluyla hipofize gelir.

• Antidiüretik hormon (ADH) ve oksitosin hormonlarını


sentezler, depolar ve nörohipofizden salgılatır.
Bu hormonlar sinirin aksonu aracılığıyla hipofize gelir.
Hipotalamus - Hipofiz

Şekil: Hipofiz Bezi Ve Salgıları


Hipofiz Bezi Hormonları
› Nörohipofiz hormonları (Arka Lob)
– Antidiüretik hormon (ADH)
– Oksitosin
› Adenohipofiz hormonları (Ön Lob)
– Growth hormon(GH)-Büyüme hormonu (BH)
– Prolaktin
– Tiroid stimüle edici hormon(TSH)
– Adrenokortikotropik hormon (ACTH)
– Luteinleştirici hormon (LH)
– Follikül stimüle edici hormon (FSH)
› Pars intermedia hormonları (Orta Lob)
– Melanosit Stimüle edici hormon (MSH)
1. Arka Lobdan Salgılanan Hormonlar:

Nörohipofizden; hipotalamusta sentezlenen 2 hormon salgılanır.

a) Antidiüretik hormon (ADH)


b) Oksitosin
a) Antidiüretik Hormon (ADH)
• (Antidiüretik: idrar atılımını azaltan)
• ADH diğer adıyla vazopressinin ana görevi vücut sıvı
dengesinin düzenlenmesine katkıda bulunmaktır.
• ADH nın hedef organı böbreklerdir.
• Böbreklerden su geri emilimini artırarak, idrar yoluyla
su atılımını azaltır.
• Dehidrasyon ve koma gibi kan sıvı miktarının azaldığı
durumlarda ADH salgısı artar.
Diabetes Insipidius (Şekersiz Şeker Hastalığı)
• Diabetes insipidus, id­rarın böbreklerde konsantre edilememesi sonucunda
oluşan aşırı miktarda idrar yap­ma ve su içme durumudur.

• İdrarın böbreklerde kon­santre edilmesini sağlayan antidiüretik hor­monun


eksikliğinde hastalarda çok fazla id­rar yapma ve çok fazla su içme durumu
ge­lişir. Diabetes insipiduslu hastalar 4 ile 20 litre arasında idrar yapabilir ve
aynı miktar­da su içebilirler.
• Hastaların kan şekeri dü­zeyleri normaldir. Oysaki diyabet
hastalığında (şeker hastalığında) kan şekeri düzeyleri
yüksektir.
• Diabetes insipiduslu hastaların büyük çoğunluğunda hipofiz
bezin­den antidiüretik hormon salgılanması ye­tersiz
düzeydedir. Bu durum ‘santral diabetes insipidus” olarak
isimlendirilir. Hipofiz bezi ve hipotalamus hastalıkları santral
diabetes insipidus’a neden olurlar.
• Diabetes insipidusun daha nadir görülen diğer for­munda ise,
hipofiz bezinden antidiüretik hormon salgılanması normal
olmasına rağ­men antidiüretik hormon böbrekler üze­rinde
etki gösteremez. Bu durum ise “nefrojenik diabetes insipidus”
olarak isimlen­dirilmektedir.
b) Oksitosin

Oksitosin doğum
esnasında uterus kasının
kasılmasını,
doğumdan sonra da süt
salgılanmasını uyaran bir
hormondur.
2. Ön Lobdan Salgılanan Hormonlar:
a) Growth hormon(GH)-Büyüme hormonu (BH)
b) Prolaktin (PRL)
c) Tiroid stimüle edici hormon(TSH)
d) Adrenokortikotropik hormon (ACTH)
e) Luteinleştirici hormon (LH)
f) Follikül stimüle edici hormon (FSH)
a) Büyüme Hormonu (GH)
• Tek bir özel hedef organı olmayıp bütün vücut bölümlerini
etkileyerek büyümeyi uyarır.
• En belirgin etkisi çocuklarda ve ergenlik döneminde doku
kitlesini artırarak (protein sentezi) ve hücre bölünmesini
uyararak büyümeyi hızlandırır.
• Uzun kemiklerin epifiz plakları
üzerine doğrudan etkiyerek
epifiz plaklarının devamlılığını
sağlar.
Büyüme Hormonu Yetersizliği
Büyüme dönemindeki bir kişide GH salgısı yetersiz olursa
epifiz plakları erken kapanır ve vücut büyümesi durur,
dwarfizm (cücelik) ortaya çıkar.
Büyüme Hormonu Fazlalığı

GH sekresyonu ergenlik döneminin sonuna


doğru azalmazsa giantism (devlik) oluşur ve
kişinin boyu uzamaya devam eder.
•GH sekresyonu normal büyüme bittikten sonra fazla olursa
akromegali (acromegaly) adı verilen durum ortaya çıkar.
•Akromegalide baştaki, ellerdeki ve ayaklardaki kemiklerde
uzamadan ziyade kalınlaşma ortaya çıkar.
Büyüme Hormonunun Genel Etkileri
• Protein sentez hızını artırır,
• Protein yıkılımını azaltır,
• Glikoz kullanımını azaltır, önler; enerji kaynağı olarak
karbohidrattan yağa doğru bir kayma olmasını sağlar,

Büyüme Hormonu Salgısının Kontrolü


GH salgısı hipotalamusta üretilip adenohipofize aktarılan iki
hormon tarafından kontrol edilir;
1. Büyüme hormonu salgılatıcı hormon
2. Büyüme hormonu salgısını durdurucu hormon
b) Prolaktin (PRL)

• Prolaktinin kadınlarda iki


görevi vardır;
1. Östrojen (dişi cinsiyet
hormonu) ile birlikte gebelikte
meme bezlerinde meme
kanallarının gelişimini uyarır.
2. Doğumdan sonra meme
dokusunda süt üretimini uyarır.
Prolaktin Salgısının Kontrolü
• Prolaktin salgısı hipotalamusta üretilip adenohipofize
aktarılan iki hormon tarafından kontrol edilir;
1.Prolaktin salgılatıcı hormon
2.Prolaktin salgısını durdurucu hormon
c) Tiroid Uyarıcı Hormon (TSH)
• TSH yani tiroid stimülan hormon, hipofiz bezinin ön
kısmındaki hücrelerden salgılanan glikoprotein yapıda bir
hormondur.
• Kan dolaşımıyla tiroit bezine gelir ve bezi uyararak tiroid
hormonlarının üretimini kontrol eder.
• Sonraki aşamada tiroit bezinden tiroit hormonları
serbest kalır ve fonksiyonlarını yerine getirmek adına
vücudun her yerine dağılırlar.
• Tiroit hormonları T3 (triiyodotironin) ve T4 (tiroksin)
olarak 2 çeşittir.
• Vücutta T4 formu daha fazla bulunmaktadır.
• Tiroid hormonları vücuttaki bütün dokuları etkiler.
• Bazal metabolizma hızını kontrol eder.
• Tiroit bezindeki hücrelerin gelişimini kontrol eder.
Aynı zamanda T3-T4 hormonlarının yapım ve
salınmasındaki biyokimyasal olaylar için düzenleyici
etki yapar.
Tiroksin ve Ön maddeleri:
› Tiroid hormonları Tirozin ve iyottan yapılır
• Tiroit hastalıklarının tanısı için TSH düzeyi tayini önemlidir.
• TSH düzeyleri, gün içerisinde belirli bir ritim içinde değişiklikler
gösterir.
• Sağlık sorunu bulunmayan bir bireyde uyku saatine yakın
yükselmeye başlar, sabahın erken saatlerinde TSH düzeyi
maksimum seviyeye ulaşır.
• İlerleyen saatlerde düşmeye başlayan TSH düzeyi, öğle vakti
minimum seviyeye gelir.
• Tiroit hormonlarının üretimi için iyot gereklidir. Vücutta
hormon salgılayan diğer organ ve bezler içerisinde hormon
sentezi için iyoda ihtiyacı olan tek bez tiroittir.
• İyot alımı çeşitli gıdalar ve özellikle sofra tuzu tüketimi ile
gerçekleşir.
• Günlük iyot gereksiniminin %10’u ise içme suyundan
sağlanır.
• Tüketimi sonrasında iyot, ince bağırsaklardan emilir ve
üretilecek tiroit hormonlarının yapısına katılmak üzere tiroit
bezine ulaşır.
• Tiroit bezinden salgılanan T3 ve T4 vücutta birçok metabolik
düzenlemede görev alır.
• Bebeklik döneminde zeka gelişimi ve büyüme için tiroit
hormonları gereklidir.
• Yetişkin bireylerde tiroit hormon seviyelerinin düşük olması
sonucu metabolizma yavaşlar, kilo alımı artar ve kişinin kan
dolaşımında yer alan yağ yapıdaki moleküllerde artış
meydana gelir.
• Aynı zamanda aşırı uykululuk hali tipiktir.
• Tiroit hormonlarının eksikliği seksüel fonksiyonlar üzerine
de olumsuz etki yapar ve her iki cinsiyet için libido kaybına
yol açar.
• Tiroit hormonlarının fazlalığı çocukluk döneminde
gerçekleşirse, büyüme kıkırdaklarının erken kapanmasına
bağlı olarak kısa boyluluk meydana gelir, yetişkinlerde ise
hızlı kilo verme, sıcağa tahammülün azalması, aşırı
terleme, oksijen ihtiyacında artma, kalbin hızlanması,
aşırı sinirlilik ve kaygıda artış gibi belirtiler ile kendini
gösterir.
Normal TSH değeri kaçtır?

• Kandaki TSH için normal kabul edilen değerler 0.35-4.5 mU/ml


arasındadır.
• Genç bireylerde üst sınır değeri olan 4.5 mU/ml, 2.5 mU/ml
değerine düşer.
• Yaş ilerledikçe TSH düzeyi, insan yapısı gereği yükselmektedir.
TSH Yüksekliği ne anlama gelir?

• TSH düzeyi yüksek iken kandaki tiroit hormon düzeylerinin


düşük olması bezin uyarılmasına rağmen fonksiyonlarını
yerine getiremediğini gösterir.

• Hipotiroidi olarak adlandırılan bu durumda bütün vücut


etkilenir ve metabolizma yavaşlar.
• Başlangıç aşamasında belirgin bir bulgu vermeden
ilerleyen hastalık zaman içerisinde, obezite, eklem
ağrıları, kısırlık ya da kalp hastalıklarına zemin hazırlar.
• Depresyon ve hafızanın zayıflaması gibi nörolojik
semptomlara yol açabileceği gibi saçlarda zayıflama ve
kadınlarda adet dönemlerinde değişikliklere neden
olabilir.
Çeşitli nedenlerle bu durum ortaya çıkabilir:

• Hashimato tirioditi
• Tiroit cerrahisi
• Radyoaktif iyot veya boyuna
radyasyon tedavisi sonrası
• Bazı durumlarda hamilelik
sonrasında görülen postpartum
tiroiti
• Virüslere bağlı hastalıklar
sonucu
• Uzun süre tanı ve tedavi almayan hipotiroidi
hastalarında nadir de olsa hayatı tehdit edici
bir durum olan miksödem tablosu ortaya
çıkabilir.

• Bu tabloda sıvı toplanması özellikle deri,


kalp kası ve çizgili kaslarda belirgindir.
TSH düşüklüğü ne anlama gelir?

• Hipofizden salgılanan TSH miktarının azlığı, tiroit bezinin


aşırı fonksiyon göstermesiyle TSH üretiminin
baskılanmasına bağlı olarak gerçekleşebilir.

• Hipertiroidi olarak adlandırılan bu durumda baskılanmış


TSH’ a ek olarak yüksek T4 ve T3 düzeyleri vardır.

• Fazla miktarda üretilen tiroit hormonlarına bağlı olarak


metabolizma hızlanır.
• İştahta artış, kalp hızında yükselme ve sinirlilik gibi
belirtiler ortaya çıkar.
• El ve parmaklarda titreme, terleme artışı, bağırsak
hareketlerinde artış ve kas güçsüzlüğü eşlik edebilecek
diğer belirtilerdir.
• Aynı zamanda aşırı çalışan tiroit bezinin büyümesi ile
boyunda guatr olarak adlandırılan şişlik oluşabilir.
• Fazla miktarda tiroit hormonu sentezlenmesi sonucu TSH
düşüklüğüne neden olan durumların en sık
karşılaşılanları:
• Graves hastalığı
• Tiroit nodülleri
• Fazla miktarda iyot tüketimi
• Graves hastalığında kişinin kendi bağışıklık sisteminin
tiroit bezine saldırması sonucu tiroit bezi çok fazla
miktarda hormon üretir.
• Ailesel bir hastalıktır.
• Hipertroidinin en sık nedenidir.
• Tiroit belirtilerine ek olarak hasta kişilerde çeşitli göz
bulguları da ortaya çıkar.
• Gözlerde kuruluk, batma hissi, ışıktan rahatsız olmak,
çift görme ve gözün arkasında basınç hissi, en sık
görülen göz yakınmalarıdır.
• Tiroit bezinde büyüyen hücre grupları, nodüller
oluşturarak vücudun ihtiyacından fazla tiroit hormonu
üretmesine neden olur.
• Gıdalar ya da çeşitli ilaçlara bağlı olarak iyot alımının
arttığı durumlarda tiroit bezi aşırı fonksiyon göstererek
hipertiroidiye neden olabilir.
• Aşırı miktarda tiroit hormonunun kan dolaşımında yer
alması sonucu tirotoksikoz olarak adlandırılan klinik ortaya
çıkar.
• Hipertrioidi bulgularının abartılı halidir.
• Yüksek ateş, anormal derecede hızlı kalp atımları ve bilişsel
işlevlerde bozukluklar oluşur.
• Ölümcül seyredebileceği için hızlı tanı ve tedavisi önemlidir.
• TSH düşüklüğü aynı zamanda herhangi bir nedenin hipofiz
bezinde hasara yol açması sonucu ortaya çıkabilir.

• Hipofizin harabiyeti sonrası TSH salgılanamaması sonucu


tiroit bezinin uyarımı gerçekleşmez ve böyle durumlarda
hipertiroidi yerine hipotiroidi bulguları ortaya çıkar.
Tiroid Hormonu sentezi
› Aktif dolaşan tiroid hormonları Triiodotironin (T3) ve Tiroksin (T4) dir.
› 1. Enerji harcanarak kandan iyot (I) alınır.
› - Bu sayede tiroid bezi içindeki iyot konsantrasyonu kandakinden 50 kat fazla olur.
› 2. Tiroid hücrelerinde I perokside edilir (peroksidaz) ( I - I2 )
› 3. Kolloid materyal ve tirositler arasında bulunan Tirozine perokside olmuş I’un
bağlanması ile monoiyodotirozin(MIT) ve diiyodotirozin (DIT) ortaya çıkar.
› 5. Bu iki hormon tiroglobulin adı verilen büyük proteine
bağlıdır ve buradan ayrılmaları için proteinin hidroliz
olması gerekir (proteoliz)
› 6. T4 kanda tamamına yakını alfa-globüline bağlı halde
bulunur (% 75).
› 7. Prealbümin ve albümine de bağlanabilir (sırasıyla %20
ve %5).
› Tiroid hormonları T4 ve T3 bir çok hücrede metabolizma hızını
artırır.
› DNA translasyonunu indükleyerek elektrolitlerin membran
transportunu, oksidatif fosforilasyonu ve hücrenin sentez
aktivitesinde artışa neden olur.
› Kana yaklaşık %80 T4, %20 T3 salgılanır.
› Hücresel düzeyde T3 , T4’e göre 4 kat daha fazla uyarıma
neden olur.
› Serum T3 ‘ün yarısı tiroid bezi dışında T4 den deiyodinasyonla
oluşur.
› Karaciğer, böbrek, kas ve deride deiyodinasyon aktiftir.
› Tiroid bezi yetmezliklerinde T3 yapımı tercih edilir, bu
nedenle T4 değerindeki düşüş T3’e göre daha erken
şekillenir.
› Tiroid hormon sentezinin negatif feedback kontrolü
vardır.
› Hipotalamus-Tirotropin Salgılattırıcı Hormon (TRH),
Hipofiz –Tiroid Uyarıcı Hormon (TSH)
› Dolaşımda tiroid hormonlarının %99’dan fazlası
plazma proteinlerine bağlıdır.
Kalsitonin
• Kalsitonin kan kalsiyum düzeylerini düşüren bir hormondur.
• Kalsitonin
– kemik hücresinde
kemik yıkımını azaltır,
– kemikten kana
kalsiyum geçişini azaltır,
– kandan kemiğe
kalsiyum geçişini artırır.
– Sonuçta kan
kalsiyumunu düşürülür.
d) Adrenokortikotropik
hormon (ACTH)

• ACTH hormonu hipofiz bezinden


salgılanan 39 amino asit içeren
düz zincirli bir polipeptit
hormondur.
• Bu hormon böbrek üstü bezinden kortizol ve androjen
steroidler gibi hormonların salgılanmasını kontrol eder.
• Vücutta bulunan kortizolun seviyesini dengede tutar.
• Kortizol strese karşı
organizmayı koruyan en
önemli hormondur, ayrıca
şeker ve tansiyonu dengede
tutar.

• Androjen steroidler ise kişinin bedensel ve ruhsal


olarak iyi olmasından sorumludurlar. Cinsel gelişimle
de ilgilidirler.
ACTH’ ın Etkileri
› ACTH, hücre yüzeyindeki reseptörlere
bağlanarak, ikinci haberci olarak
cAMP üzerinden etkili olur.
› Böbrek üstü bezinde kalsiyum
tutulması ve hücre içinde yeniden
dağılımı da Ca2+ üzerinden etkiyi
ifade eder.
› ACTH, sürrenal korteksten kortikosteroidlerin sentez ve
salıverilişini arttırır; ancak aldosteron salıverilişine etkisi
yoktur.
› ACTH, sürrenal korteks hormonlarının etkilerine
benzer etkiler gösterir:
› ACTH, böbreklerden tuz ve su geri emilimini arttırır;
› Azot, potasyum, fosfor, ürik asit atılımını arttırır;
› Kanda glukoz miktarını, kasta ve karaciğerde glikojen
miktarını arttırır;
› Kadınlarda erkekleşme belirtilerine neden olur;
› Eritropoezi arttırır;
› Lenfosit ve eozinofilleri azaltır.
› ACTH, yağ doku hücrelerine direkt etki ile bu
hücreden nötral yağların mobilizasyonuna neden olur.
› ACTH, yangı olaylarının şiddetini azaltır;
› Damar geçirgenliği ve lökositlerin kan dolaşımından
dışarı çıkmalarını sınırlar.
ACTH Normal Değerleri Nedir?
• ACTH hormonunun normal değerleri yaşa, cinsiyete göre
değişmektedir.
• ACTH hormonu testi yapılan hastane ve laboratuvar şartlarına göre
de normal değerler değişebilmektedir.
• Fakat genel olarak kabul görülen normal değerler ACTH hormonunda
aşağıdaki gibidir:

• Yetişkin kadınlarda ACTH değeri: 5 ila 27 pg /ml


• Yetişkin erkeklerde ACTH değeri: 7 ila 50 pg /ml
• Çocuklarda ACTH değeri: 7 ila28 pg /ml
• Ergenlik döneminin sonlarında ACTH değeri: 2 ila 49 pg /ml
ACTH Yüksekliği Nedenleri
Nelerdir?
ACTH testi sonucunda ACTH
değerinin yüksek olmasının
nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
- Doğuştan meydana gelen böbrek
üstü bezlerindeki yetersizlik
durumu
- Böbrek üstü bezlerinin kortizol miktarını yeteri kadar üretememesi
(Addison hastalığı)
- Endokrin bezlerinden bir veya daha fazlasının normalden çok daha
fazla çalışması durumu
- Endokrin bezlerinde tümör
oluşumu
- Cushing sendromu (bir tümör
olmaksızın hipofizdeki aşırı
hormon üretimi)
- Ektopik Cushing hastalığı
(nadiren de olsa pankreas,
akciğer, tiroid gibi organlardaki
kanserin hormon üretimini
arttırması)
BULGULAR
ACTH Düşüklüğü Nedenleri Nelerdir?
• ACTH hormonunun düşük bir seviyede olması kortizol
hormonunda artış meydana gelmesi ile oluşmaktadır.
• ACTH hormonu salgılanması, kortizol hormonunun
üretimini de uyarmaktadır.
• ACTH hormonunun düşüklüğünün bazı nedenleri de şu
şekilde sıralanmaktadır:
- Kullanılan bazı ilaçların hormonlarda oluşturduğu yan
etkileri
- Hipofiz bezinin normalde daha az çalıştığı hastalıkların
varlığı
- Hipofiz, hipotalamus veya böbrek üstü bezlerinde tümör
oluşumu
- Hormon baskılayıcı ilaç kullanımı
- Hipofiz bezinin ameliyatları, hipofiz bezi radyoterapisi
- Hipofiz bezinin herhangi bir nedenle travmaya uğrayarak
hasar görmesi
- Hipotalamusta meydana gelen yaralanmalar,
enfeksiyonlar veya hipotalamusta radyoterapi tedavisidir.
e) Luteinleştirici
Hormon (LH)
• LH ovulasyonu uyaran
gonadotropik bir hormondur.
• LH nın hedef organı
– Erkeklerde testislerdeki
interstisial hücreler ki bu
hücreler testesteron
salgılarlar.
– Dişilerde ise overlerdir.
• LH salgısı progesteron, östrojen ve testosteron gibi hormonlarla
feedback olarak düzenlenen gonadotropin salgılatıcı hormon
tarafından kontrol edilir.
f) Follikül Stimüle Edici Hormon (FSH)
• FSH da bir gonadotropik hormondur.
• FSH dişilerde menstruel siklus
boyunca overlerde folikül hücrelerinin
büyümesini ve folikül hücrelerinden
östrojen salınmasını uyarır.
• Erkeklerde FSH testislerde sperm
üreten hücreleri uyarır.
• Salgısı gonadotropin salgılatıcı
hormon ile kontrol edilir.
3. Orta Lobdan Salınan Hormonlar
 Melanosit Stimüle Edici Hormon (MSH)
• Melanosit uyarıcı hormon insan ve diğer hayvanlarda
salgılanılan, derideki Melanosit hücrelerinde
melanin pigmentinin oluşmasını uyarıcı etkilere sahip
bir hormon ailesidir.
• Bazı omurgalılarda daha
fazla salgılanır ve çevre
şartlarının etkisiyle deri
renginin değişmesini sağlar.
› Melanin sentezi, melanosit adı verilen pigment üreten
hücrede görülür. Burada görevli enzim Cu-içeren bir
oksigenazdır, tirozinaz adını alır.
› Bu enzim önce tirozinin, 3,4 dihidroksifenilalanin’e
(DOPA) hidroksilasyonunu katalizler.
› DOPA da tirozinaz ile Dopakinon’a dönüşür ve sonra
melanin meydana gelir.
Albinizm
› Melanositlerde tirozinaz enzimi
yoktur, melanin oluşamaz.
› Tirozinazın genetik olarak eksik
olduğu kişilere albino denir.
› Pigment olmayan albinolar ışığa
hassaslaşır.
› Deride yanık ve karsinoma riski artar.
› Fotofobi gelişir.
Paratiroid Hormonu (PTH);

PTH, kalsiyum (Ca++) ve fosfatın (Pi)


bağırsaklardan geri emilimini,
böbreklerden atılmalarını ve hücre dışı
sıvı ile kemikler arasındaki değişimini
ve düzeylerini kontrol eden güçlü bir
hormondur.
*parathormon eksikliğinde kanda kalsiyum seviyesi düşer, fosfor
seviyesi yükselir.
*parathormon fazlalığında kanda Ca++ seviyesi artar, fosfor seviyesi
düşer.
Pankreas Hormonları
• Pankreas bezinde üretilen
hormonlar, pankreas bezinin içine
dağılmış olan özel hücre grupları
tarafından dokulara ulaştırılarak
dolaşıma katılımı sağlanır.
• Bu hücre gruplarına Langerhans
adacıkları adı verilir.
• Erişkin insan vücudunda yaklaşık
1 milyon kadar Langerhans
adacığı bulunmaktadır.
• Bu hücreler alfa, beta, delta ve PP
gibi 4 şekilde karşımıza çıkar.
• Alfa hücrelerinde glukagon,
proglukagon ve peptid 1-2
hormonları salgılanır.
• En çok görülen tiplerden olan beta
hücrelerinde ise insülin, C-peptid,
proinsülin, amilin ve GABA
hormonları salgılanır.
• Delta hücrelerinde somatostatin ve
• PP hücre tipinde ise pankreatik
polipeptid isimli hormonlar
salgılanır.
Pankreas hormonları vücutta kan şekerinin düzenlenmesine,
iştah ve metabolizmaya etki eder.

Pankreas hormonları ise şunlardır:


• İnsülin
• Amilin
• Glukagon
• Somatostatin
• Pankreatid polipeptid
Pankreas Hormonları;
İnsülin
• Dokulara glikoz girişini artırarak kan glikoz düzeylerini düşürür.
Bu hormon, glikozun glikojene çevrilmesini (glikogenez) uyararak
depo edilmesini sağlar.
• Protein ve trigliserid denen yağ yapımını artıran insülin hormonu,
kas yapılarında ise aminoasitlerin hücre içine alınmasını ve
yapımını kolaylaştırır.
• Ayrıca insülin yağ dokusunda lipaz enzimini uyararak glukoz
alımını ve yağ depolanmasını sağlar.
• Fazla insülin salınımı hipoglisemiye neden olur.
Diabetes mellitus (Şeker Hastalığı)

• Pankreas beta hücrelerince yeterli miktarda


insülin üretilemediği zaman kan şekerinin
yükselmesi, idrarda şeker çıkmasıyla şeker
hastalığı; tıptaki adı ile Diabetes mellitus ortaya
çıkar.
• Pankreasın yeterli miktarda insülin hormonu
üretememesi ya da üretilen hormonun etkili bir
şekilde kullanılamaması durumunda enerjiye
dönüşmesi gereken glukoz, kanda birikerek kan
şekerinin yükselmesine neden olur.
TİP 1 VE TİP 2 DİYABET
En Temel Belirti Ve Bulgular Şunlardır:

Poliüri: Çok idrar çıkarma.

Polidipsi: Aşırı susuzluk.


Polifaji: Aşırı yemek yeme.

Görmede bulanıklık.
TİP 1 DİYABET

• Tip 1 diyabet vücudumuzdaki


pankreasın oto-immün olaylar
sonucunda hasar görerek insülin
üretemez hale gelmesi ile ortaya
çıkan bir durumdur.
• Tip 1 diyabette insülin tedavisi
mutlaka en başından itibaren
gereklidir ve bu hastalar insülin
kullanmadıkları takdirde yaşamlarını
idame edemezler
Tip 1 diyabet, çocuklarda daha sık görülen bir form
olması nedeniyle önceki dönemlerde jüvenil tip olarak
adlandırılmıştır.
Oysa bugün Tip 1 diyabetin daha ileri yaşlarda
görülebildiği bilmekteyiz.
TİP 2 DİYABET

• Tip 2 diyabet
toplumda daha çok
görülmekte ve
hastaların yaklaşık
%90’ının
oluşturmaktadır.
• Tip 2 diyabet daha çok genetik faktörlerin hazırladığı
insülin direncinin hastaların çok büyük bir kısmında yer
aldığı ama bunun yanı sıra insülin salgılama
bozukluğunun da iştirak ettiği bir diyabet formudur.

• Tip 2 diyabette hastaların kilolu olması ve


hastalığın daha çok orta yaşlarda ortaya
çıkması bunun daha önceki yıllarda erişkin tip
diyabet olarak adlandırılmasına yol açmıştır.
TİP 1 VE TİP 2 DİYABET
GESTASYONEL DİABET
• Gebeliğe bağlı olarak gelişen diabettir.
• Gebeliklerin yaklaşık olarak %2-5’inde gözlemlenmektedir.
• Tip 2 diabete benzemektedir.
• Hamilelik boyunca özenli bir şekilde takibi gerekmektedir.
• Tedavisi mümkün bir rahatsızlıktır ve çoğu zaman doğumdan
sonra ortadan kalkmaktadır.
• Gestasyonel diabet gözlemlenen kadınların yaklaşık %20-
50’sinde takip eden senelerde tip 2 diabet gelişebilmektedir.
Pankreas Hormonları;
Amilin
• İçerisinde 37 amino asitli bir yapıdan oluşan amilin, mide
boşalmasını geciktirerek glukoz salınımını engelleyerek hücre dışı
olaylardan metabolizmanın korunmasını sağlar.
• Amilin, beyindeki amilin/kalsitonin reseptörlerini aktive ederek
gıda alımından sonra doygunluk faktörü (dolgunluk hissi
uyandırır) olarak hareket etmektedir.
• Beta hücresi uyandırıldığında insülin ile birlikte salgılanır.
Pankreas hormonları;
Glukagon

•Alfa hücrelerinde üretilen proglukagon hormonunun


parçalanmasıyla ortaya çıkan bu hormon, kan şekerinin
artışını sağlar.
Kaslardan ve karaciğerden glikojeni kullanarak glikoz 6 P
meydana gelmesini sağlar.
Karaciğerdeki glikoz 6-P, Glikoz 6 fosfataz enzim aktivitesi ile
fosfatını kaybederek, kana glikoz sağlarken, kaslardaki
glikojenden elde edilen glikoz 6-P, kasın kendi metabolik
enerjisi elde edilmesi için kullanılır.
• Yağ dokusundan yağ asidi ve gliserol salınımını uyararak
enerji için yağ kullanımını teşvik eder.
• İnsülin ile ters etkiye sahiptir. Kan şekerinin düştüğü anda
ortaya çıkarak salınımını artırır.
• Açlık, ağır egzersiz gibi durumlarda ortaya çıkar.
Karbohidrat olmayan başka moleküllerden (pirüvik asit, laktik
asit, amino asit vb) de glikoz yapımını uyarır. Bu metabolik
yola glikoneogenezis denir.
Pankreas Hormonları; Somatostatin
•Delta hücrelerinde üretilir.
• İnsülin ve glukagon hormonlarının salgılanmasını kontrol
eder. Hormonların dokular üzerindeki baskılanmasını azaltır. 

Pankreas Hormonları; Pankreatid polipeptid 


• Pankreas PP (F) hücreleri tarafından üretilen bu hormon
başlangıçta pankreasın enzim, su ve bikarbonat salgısını artırır,
daha sonra sekretinin uyarıcı etkilerine ters bir etki oluşturur.
• Bağırsak motilitesini ve mide boşalmasını hızlandırır, safra
kesesini gevşetir.
Böbrek Üstü Bezi Hormonları
– Adrenal Korteks Hormonları
– Adrenal Medülla Hormonları
ADRENAL KORTEKS HORMONLARI
Glukokortikoidler :
- Stres ve yaralanmalara karşı savunmada önemlidir.
- İnsüline ters etki gösterir.
- Sodyum tutulumunu, potasyum atılımını artırır.
- Karaciğerde glikojen sentez ve depo edilmesini artırır.
- Lipitlerin (yağ) yıkımını artırır.
- Protein sentezini inhibe eder ve yıkımını artırır.
- Hemoglobin sentezini ve buna bağlı olarak eritrosit (alyuvar) sayısını
artırır.
- En önemli doğal glukokortikoidler; Kortizol (hidrokortizon), kortizon
ve kortikosterondur
Kortizol
› Kortizol, vücutta adrenal (böbrek üstü) bezlerde doğal olarak
üretilen hormonlardan biridir. Stres tepkisindeki rolü nedeniyle
genellikle stres hormonu olarak adlandırılır.
› Stresli olduğumuzda veya gerginlik dolu zamanlarda
vücudumuzun kortizol üretimini artar.
› Hücrelerin çoğunda kortizol alıcısı bulunduğundan bu hormon
kan dolaşımına salındığında vücutta hayati görevler yerine
getirir. En önemli görevi hızlı kalp atışı, mide
bozukluğu, ishal, ağız kuruluğu ve panik gibi vücut
reaksiyonlarını bastırmaktır. Ayrıca enerjiyi artırarak mücadele
gücü verebilir. Diğer görevleri;
› Diğer görevleri;
› Kan şekeri seviyesini (dolayısıyla enerjiyi) artırmak için proteini glikoza
dönüştürmek; sabit tutmak içinse insülin hormonuyla birlikte
çalışmak,
› Kan basıncının korunmasına katkıda bulunmak,
› Ani enfeksiyon gelişimini önlemek,
› Bağışıklık sistemini düzenlemeye yardımcı olmak,
› Antikorlar üreterek vücudun savunma mekanizmasını artırmak,
› Karbohidrat, yağ ve protein kullanımını yönetmek,
› Uyku-uyanıklık döngüsünü düzenlemek,
› Hafızayı korumak,
› Tuz-su dengesini kontrol etmektir.
› Kortizolün üretimi ve salınımı, beyindeki hipofiz
bezi ve hipotalamus tarafından düzenlenir.
› Bu nedenle hipofiz bezini etkileyen durumlar
(örneğin hipofizit), adrenal yetmezlik denilen,
böbrek üstü bezinden az kortizol salınımına ve
kortizol düşüklüğü belirtilerine neden olabilir.
› Artan stres zamanlarında, adrenal bezlerimizden
salınır.
› Kalp atış hızı ve enerji seviyelerinde bir artışı
tetikleyerek vücudumuzu potansiyel olarak zararlı bir
duruma hazırlar.
› Bu yanıt normal olsa da kortizoldeki sürekli
yükselmeler olumsuz yan etkilere neden olabilir.
Kortizol yüksek çıkarsa ne olur?
› Artan kortizol seviyeleri daha yüksek insülin
seviyelerine neden olur.
› Kan şekerinizdeki ani yükseliş ve düşüşler vücudun
şekerli, yağlı yiyecekler istemesine neden olur.
› Bu eylemlerin sonucu olarak iştahta artış yaşanabilir.
› Kortizol seviyeleri yükseldiğinde aşağıdaki yan etkiler ortaya
çıkabilir
– Kilo alma
– Yüksek tansiyon
– Yorgunluk
– Ruh halinde değişiklikler
– Sinirlilik
– İnceltici cilt
– Konsantrasyon zorluğu
– İnsülin direnci
› Kronik stres altındayken sağlıklı beslenme
alışkanlıklarını sürdürmek zor olabilir.
› Yapılan bir çalışmada yüksek kortizol seviyeleri ile
iştah artışı arasında bir ilişki olduğu gösterildi.
› Buna ek olarak diğer bir çalışma yüksek kortizol
yanıtının daha yüksek göbek çevresi yağlanmasına
neden olduğunu gösterdi.
› Bunun nedeni, karın yağ dokumuzda diğer yağ
depolama alanlarına göre daha fazla kortizol
reseptörüne sahip olmamızdır.
› Başka bir deyişle, karınlarımızda kortizolün yağ
hücrelerimize etki etmesi için dört kat daha fazla
“kapı” vardır.
Kortizol hormonu eksikliğinde ne olur?
› Yüksek kortizol seviyeleri kilo alımına neden
olabileceği gibi, düşük seviyeler de bazı
durumlarda kilo kaybına neden olabilir.
› En uç örnek, vücudunuzun yeterince kortizol
üretmediği bir durum olan Addison Hastalığı’ dır.
› Düşük kortizolün en dikkat çekici belirtileri şunlardır:
– İştah azalması ve kilo kaybı
– Yorgunluk
– Düşük kan şekeri
– Tuz isteği
– Baş dönmesi
– Mide bulantısı, kusma ve karın ağrısı
– Kas ve kemik ağrısı
Mineralokortikoidler:
- Ter, tükrük, idrar ve mide salgısı gibi sıvılarda sodyum geri
emilimini dolayısıyla da su geri emilimini arttırırlar.
- Vücutta sodyum, fosfat, kalsiyum ve bikarbonat birikmesine yol
açar ve serum potasyum düzeyini düşürürler.
• En önemli mineralokortikoid
aldosterondur.
•ACTH seviyesinin artması ile
salgılanan bu hormon; sodyum,
potasyum kaybı ve geri emilimi
aracılığıyla mineral dengesini kontrol
eder. Kan basıncını düzenler.
Gonadokortikoidler:
• Gonadokortikoidler cinsiyet organlarını etkilerler, fakat
etkileri hafiftir.
• Bu hormonlar androjenler ve östrojenlerdir.
Adrenal (Sürrenal) Medulla Hormonları
Katekolaminler
- Adrenalin
- Noradrenalin
*Kan basıncını artırır.
*Kaslara enerji gerektiğinde glikojeni glikoza çevirir.
*Kalp hızını artırır.
*Kardiyak kontraktiliteyi artırır.
*Bronşiyolleri dilate eder.
• Adrenal medülladan epinefrin (adrenalin) ve norepinefrin
(noradrenalin) salgılanır.
• Medüllanın ana salgısı epinefrindir, az miktarda norepinefrin
salgılanır.
• Bu iki hormon sempatik sinir sistemini stimüle eder.
• Epinefrin ve norepinefrin sempatik sinir sistemine benzer etki
yaparlar.
• Hormonal etki daha uzun sürer.
• Medülla hormonları stres hormonlarıdır.
KATEKOLAMİNLER
› Katekolaminler; adrenal medullanın kromaffin hücrelerinde, beyin ve
sempatik nöronlarda tirozin aminoasidinden sentezlenen epinefrin,
norepinefrin ve dopamindir.
› Suda çözünür moleküllerdir.
› Nörotransmitter ve hormon olarak görev yaparlar.
› Katekolaminler tükrük bezlerinin mukus salgılayan hücrelerini uyarırlar;
yapışkan ve koyu salya salgılanmasına neden olurlar.
› Ekrin ter bezleri üzerinde etkisi yoktur. Apokrin ter bezlerinin içeriklerini
boşaltırlar.
› Kan-beyin bariyerini geçemezler.
› Tirozin diyetten sağlanabileceği gibi esansiyel bir amino asit olan
fenilalaninden de sentezlenebilir.
KATEKOLAMİNLER
– Dopamin
– Norepinefrin (Noradrenalin)
– Epinefrin (Adrenalin)
› Katekolaminler tirozin amino asidinden sentez edilirler.
KATEKOLAMİNLER
1. Sitoplazma içinde tirozin, tirozin hidroksilaz enzimi etkisiyle
DOPA’ ya (dihidroksifenilalanin) çevrilir.
– DOPA, kan-beyin bariyerini aşabilir ve bu nedenle Parkinson
hastalığında beyin katekolaminlerini artırmak amacıyla
kullanılır.
– (İngiltere de bilim insanları, domatesleri genetik olarak modifiye
ederek, Parkinson ilacı L-DOPA’ yı ürettirecek hale getirdi.)
KATEKOLAMİNLER
2. Tirozinden oluşan DOPA, piridoksal fosfata (PLP) bağımlı bir
amino asit dekarboksilaz tarafından sitozolde dopamine çevrilir.
3.Dopamin, kromaffin granülleri içine girer ve burada dopamin
β-hidroksilaz tarafından norepinefrine çevrilir.
4.Norepinefrin, feniletanolamin N-metil transferaz etkisiyle
metillenerek epinefrine çevrilir.
KATEKOLAMİN HORMONLARININ SALINMASI
› Katekolaminler (epinefrin ve norepinefrin) akut veya kronik stres
durumlarına vücudun uyum sağlamasında önemli rol oynarlar.
› Ağrı, korku, kanama, soğuk, egzersiz, hipoglisemi ve hipoksi gibi
çeşitli stres durumlarında adrenal medulladan katekolaminler
salınır.
› Stres sonucu uyarılan hipotalamustaki adrenerjik nükleuslardan
çıkan sinir uyarıları adrenomeduller hücrelerdeki preganglionik
nöronlardan asetilkolin salınmasını sağlar.
› Asetilkolin bu hücreleri depolarize ederek Ca+2 iyonunun hızla
hücre içine girmesini sağlar ve bunun sonucunda
katekolaminlerin hücre dışına ekzositozla salınması gerçekleşir
KATEKOLAMİN HORMONLARININ ETKİ MEKANİZMASI - I

› Hücre zarında bulunan reseptörlerine bağlanarak


etkilerini gösterirler.
› İki tip dopamin reseptörü ve 9 tip adrenerjik
reseptör vardır:
– D1, D2, α1A , α1B , α1D , α2A, α2B, α2C, β1 , β2 ve β3
› Hormon (epinefrin/norepinefrin) β reseptörlerine
bağlandığında Gs proteini aracılığıyla adenilat siklazı
aktive ederek cAMP üzerinden etkisini gösterir.
› β reseptörlerinin doku dağılım ve özelliklerine örnekler:
– β1 reseptörleri kalpte bulunur ve primer olarak norepinefrin
tarafından uyarılır.
– β2 reseptörleri karaciğer ve iskelet kasında bulunur ve yakıt
metabolizmasından sorumludur, ayrıca vasküler, bronşiyal
ve uterin düz kas kontraksiyonunda rol oynar; epinefrin bu
reseptör tipi için norepinefrinden daha baskın agonisttir.
– β3 reseptörleri yağ dokusunda ve daha az miktarda da iskelet
kasında bulunur, yağ asidi oksidasyonu ve termogenezde rol
oynar. Bu reseptörlerde norepinefrin epinefrinden baskın
agonisttir.
KATEKOLAMİN HORMONLARININ ETKİ MEKANİZMASI - II
α reseptörlerinin doku dağılımına örnekler:
› α1 reseptörleri post-sinaptik reseptörler olup vasküler ve
düz kas kontraksiyonunda görev yaparlar, ayrıca metabolik
olarak karaciğerde glikojenolizin düzenlenmesinde de
rolleri vardır.
› Etki mekanizmaları:
– Hormon α1 reseptörlerine bağlandığı zaman fosfatidil inositol
bisfosfat sistemi üzerinden Gq proteini ve fosfolipaz C-β’yı aktive
ederek etkisini gösterir.
– Hormon α2 reseptörleri üzerinden etkisini ise adenilat siklaz
inhibisyonuyla cAMP düzeyini düşürerek gösterir.
Cinsiyet Bezlerinin Hormonları:
• Gonadlar kadında overler erkekte ise testislerdir.
• Gonadlar üreme fonksiyonlarını kontrol eden hormonlar
salgılarlar.
• Erkeklerde ana cinsiyet hormonu testesteron, kadınlarda ise
östrojen, progesteron ve relaxindir.
Testesteron
• Testesteron gerçek testis hormonu olarak kabul edilir.
• FSH ve LH ile birlikte spermatogenezi (sperm üretimi) uyarır.
• Erkek cinsiyet organlarının gelişimi ve devamlılığı için
gereklidir.
• İkincil cinsiyet özelliklerinin gelişimini uyarır;
– Yüzde ve pubik bölgede kıllanma
– Larinkste genişleme
– Sesin kalınlaşması
– Kaslılığın artması
Östrojenler
• Overlerden salgılanırlar,
• Kadınlarda menstruel siklus, meme bezlerinin gelişimi
ve ikincil cinsiyet özelliklerinin düzenlenmesine katkıda
bulunur.
Progesteron
• Progesteron da meme bezlerinin gelişimini ve menstruel
siklusu düzenler, ayrıca gebelikte plasenta oluşumuna
katkıda bulunur.
Relaksin
• Az miktarda sentezlenir ve doğum ile ilişkilidir.
Koryonik Gonadotropin (hCG)
› Normalde plasenta tarafından salgılanan bir hormondur.
› hCG, glikoprotein yapısındadır.
› hCG molekülü α ve β olmak üzere iki alt üniteden
oluşmuştur.
› hCG molekülünün α alt ünitesi aynı zamanda
Luteinleştirici Hormon (LH) , Folikül Uyarıcı Hormon (FSH)
ve Tiroid Uyarıcı Hormon (TSH)’ın bir bölümünü
oluşturur; β alt ünitesi spesifiktir.
› Serumdaki hCG molekülü kısmen parçalanır veya β alt
ünitesine ve idrarla atılan diğer fragmanlara
metabolize olur.
› İdrar hCG düzeyinin artmış olduğunun saptanması,
gebelik tanısı için kullanılır.
› Serum hCG düzeyi gebelik başlangıcından 8-10 gün
sonra 25 IU/L’ye ulaşır; gebeliğin ilk 6 haftasında her
iki günde bir yaklaşık ikiye katlanır.
› Gebelik başlangıcından 14-18 gün sonra (son adet
başlangıcından 28-32 gün sonra) yaklaşık 500 IU/L
serum hCG düzeylerine rastlanır.
› İdrar hCG düzeyleri genellikle serum hCG düzeylerine
paralel seyreder.
› Çoğul gebelikte, mol hidatidiformda ve
koryokarsinomada serum hCG düzeyi normal gebelik
değerlerinin üzerindedir.
› Düşük tehdidinde ve dış gebelikte ise serum hCG
düzeyi normal gebelik değerlerinin altındadır.
› hCG’in β-alt birimi (β-hCG), özellikle
koryokarsinoma, mol hidatidiform ve germ hücreli
tümörlerde artar; gebelik tanı ve izlenmesi için de
daha değerlidir.
DİĞER BAZI HORMONLAR
› Eritropoietin (EPO)
› Serotonin Hormonu
› Melatonin Hormonu
› S100B Proteini
› Kromogranin A (CgA)
ERİTROPOİETİN (EPO)
› Glikoprotein yapısında bir maddedir.
› Oksijen eksikliğinde, olasılıkla glomerüllere komşu
böbrek hücrelerinde renal eritropoietik faktör
(eritrogenin) tarafından kan plazmasının α– globülin
franksiyonundan serbestleştirilir.
› Kırmızı kan hücrelerinin oluşmasını ve olgunlaşmasını
hızlandırır.
SEROTONİN HORMONU
› Serotonin başlıca otonom sinir sisteminin bölümlerinden biri olan ve
sindirim sistemi çevresini yöneten enterik sinir sisteminde bulunur.
› Bunun yanında merkezi sinir sistemi ve trombositler dahil birçok
yerde bulunur.
› Serotonin, nörotransmisyon, gastrointestinal motilite, hemostaz ve
kardiyovasküler bütünlük dahil olmak üzere birçok önemli fizyolojik
fonksiyona aracılık eder. 
› Arter ve venleri kasar (özellikle böbrek ve iç organların damarlarını
etkiler).
› İskelet kaslarının damarlarını gevşetir.
› Serotonin ruhsal hâli, davranışı, iştah
durumunu, uykuyu ve cinsel davranışı
modüle eder.
› Bu sistemin eksikliğinde başlıca görevi
üstlenen faktörlerden biri ise strestir.

› Serotonerjik sistemin eksiklikleri,


depresyon, obsesif-kompulsif
bozukluk, fobi, epilepsi ve travma
sonrası stres gibi bozukluklara
neden olur.
Serotonin Biyosentezi
• Triptofandan dekarboksilasyonla
serotonin (5-OH triptamin)
meydana gelir.
• Serotonin nörotransmisyonda
görevlidir. İnce bağırsakta
sentezlenen seratonin intestinal
peristaltizmi regüle eder.
Kuvvetli vazokonstriktördür. Kan
basıncını regüle eder.
• Serotonin aynı zamanda
pineal bezde melatonine
prekürsör teşkil etmek üzere
sentezlenir.
Epifiz Bezinden Salgılanan Hormon
 Melatonin
› Epifiz bezi beynin iki yarım küresi arasında bulunur.
› Epifiz bezinden geceleri karanlıkta salgılanan melatonin hormonu, biyolojik
saatin düzenlenmesinde rol oynar.
› Bu hormonun salgılanma miktarı,
gecenin uzun­luğuna bağlıdır.
› Vücutta belirli aralıklarla tekrarlanan
olaylar, biyolojik saatle kontrol edilir.
› Melatonin hormo­nu; menstrual
döngü, uyku zamanı gibi tekrarlanan
olayları düzenler.
› Melatonin hormonunun yapımında kullanılan ana madde
olarak ifade edilen triptofan, öncelikle serotonine dönüşür.
› Gün boyu salgılanan ve mutluluk hormonu olarak da bilinen
serotonin, havanın kararması ile birlikte yerini melatonin
hormonuna bırakır.
› Melatonin hormonunun salgılanması, hipotalamustaki gözün
retinasındaki ışığa hassas nöronlardan uyarı alan bir merkez
tarafından kontrol edilir.
S100B Proteini
› Bu protein ailesine S100 denmesinin sebebi; amonyum sülfatta
%100 çözünmesidir.
› S100B proteini merkezi sinir sistemi lezyonları için oldukça yüksek
özgüllüğe sahip ve güncel bir biyokimyasal işaretleyicidir.
› Merkezi sinir sisteminde baskın olarak bulunan ve kalsiyuma
bağlanan asidik bir proteindir.
› İki saatlik bir yarılanma ömrüne sahip olup, serum ve beyin-
omurilik sıvısında ölçülebilmektedir.
› Serum S100B proteini böbrekler tarafından idrarla atılmaktadır.
› Sağlıklı insanların kanında çok düşük düzeylerde
saptanabilmektedir.
› Kafa travmasını müteakip, serum konsantrasyonu
yükselir.
› Beyinde yaralanma, beyin dokusundan S100B’nin
BOS’a ve daha sonra kana seçici olarak kaçışına neden
olur ki bu da kan-beyin bariyerinin geçirgenliğinde
artışı göstermektedir.
› S100B proteini merkezi sinir sistemi bozuklukları için
oldukça yüksek özgüllük ve duyarlılığa sahiptir.
› Travma sonrası ve inme gibi durumlarda serum
konsantrasyonları yükselir.
KROMOGRANİN A (CgA)
› Kromogranin A’nın nöroendokrin dokuda her yerde
bulunması ve peptid hormonlarla birlikte salgılanması,
onu nöroendokrin fenotipli tümörler için en spesifik
belirteç yapar .
› Plazma CgA’ nın serum düzeyinin ölçülmesi
Nöroendokrin tümör (NET)’ lü hastaların takibinde
ileriye dönük çok büyük bir adımdır.
› CgA, adrenal medulladaki depo granüllerinden
katekolaminlerle birlikte ya da hipokalsemiye yanıt
olarak paratiroid bezinden parathormon ile birlikte
salgılanır.
› Kromogranin A düzeyleri normalde düşüktür.
› Hastalık belirtileri olanlarda yüksek düzeyler bir
tümör varlığını gösterir.
› CgA'nın miktarı hastanın belirtilerinin şiddet
derecesiyle ilişkili olmamasına rağmen tümör yüküyle-
tümör kitlesiyle- bağlantılıdır.
› Tedavi öncesi yüksek CgA düzeyleri daha sonra düşerse
tedavi olasılıkla etkili olmuştur.
› İzlenen düzeyler yükselmeye başlarsa hastada tümör
nüks etmiş olabilir.
› Karaciğer hastalığı, iltihaplı bağırsak hastalığı, böbrek
yetmezliği ve stresli durumlarda CgA düzeyleri
yükselmiş olabilir. Bu test sonuçlarını yorumlarken
CgA düzeylerini yükselten bu olası nedenler göz önüne
alınmalıdır.
Hormonlarımızın Kriminal ile Olan Bağlantısı
› Suç olgusuyla ilgili biyokimyasal yaklaşımlar, çeşitli hormon ya da
nörotransmitter denilen nöronlar arasında iletişimi sağlayan
maddelerin, normal bireylere kıyasla suç işleyen bireylerde
farklı oranlarda bulunduğu varsayımından hareketle suç
olgusunu açıklamaktadır.
› Örneğin suçlu davranışı erkeklik hormonu olan testosteron
miktarının suç işleyen bireylerde fazla olmasına bağlayan görüşler
bulunmaktadır.
› Bazı araştırmacılar; suçlu kişilerin farklı “kumaştan” yapılmış
olduklarını, genetik, fizyolojik ve yapısal farklılıkları nedeniyle suç
işlemeye yatkın olduklarını ileri sürmüşlerdir.
• Kalıtımsal ya da fizyolojik yaklaşım, özellikle 20. yüzyılın
başından itibaren popülerliğini vücut tiplerine bağlı yapılan
analizler noktasında sağlamıştır.
• Şiddet suçlarının ve cinsel suçların faillerinin belirli ortak vücut
tipi özellikleri olduğunu belirtmişlerdir.

• Yapılan bazı çalışmalarda şiddet suçları faillerinin atletik, kaslı


olduğunu ve şizofren olma ihtimallerinin yüksek olduğu
vurgulanmıştır.
› Bu konuyla ilgili araştırma yapan
Lombroso; suçlu tipin tanımının
yalnızca kafatası ve beden yapısı
incelemesi ile yapılacağını,
suçlunun biyolojik bakımdan
anormal, doğuştan dejenere
olduğunu ve ilkelliğe, vahşi
insana bir dönüş (atavizm)
gösterdiğini iddia etmekteydi.
Lombroso’nun saptadığı ve stigmat adını verdiği suçlu tipinin
özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:
“Vahşilerde ve renkli ırklardaki özellikler suçlularda da
bulunmaktadır. ʺ Örneğin
• Saçlarda azalma, kuvvet ve kilo kaybı,
• Kafatası hacminin küçüklüğü, basık ve dar alın,
• Kafatası kemiklerinin kalınlığı, çene ve elmacık kemiklerini
olağanüstü gelişmiş olması,
• Derinin renginin koyuluğu,
• Çok ve kıvırcık saç,
• Büyük ve yelken kulaklar,
• İki cinste birbirine benzeme, yani kadınlarda erkekleşme,
erkeklerde de kadınlaşma gibi özellikler bulunmaktadır.
• Daha sonra, bir cezaevi hekimi olan Charles Goring, 1913
yılında yayınladığı “İngiliz Mahkum” adlı eserinde,
Lombroso’dan daha gelişmiş bir istatistik yöntemi
kullanarak, suçlu tipin tanımının yalnızca kafatası ve beden
yapısı incelemesi ile yapılamayacağını kanıtladı ve
Lombroso’nun görüşlerini çürüttü.

• Zira suç işlememiş nüfusla yaptığı karşılaştırmalarda,


suçlularda bulunan stigmatların suç işlememiş kişilerde de
yaygın olarak bulunabileceğini saptadı. 
• Antropolog Ernst Hooton, faklı tip suçlular arasında ve suçlu ve
suçlu olmayanlar arasında ırk farklılıkları ve anatomik farklılıklar
bulmaya çalıştı.
• Araştırma ve ölçümlemeler, 17000 kişi üzerinde yapıldı.
Bunlardan 14000’i Amerika’daki 10 eyaletin cezaevlerinde
bulunan mahkum ve tutuklulardı.
• Hooton’un varmış olduğu sonuçlara göre, hırsızların kısa kafası,
sarı saçları ve çıkık alt çeneleri vardı.
• Yağmacıların ise uzun dalgalı saçları, uzun kafaları, kısa
kulakları, geniş yüzleri bulunmaktaydı.
• Cinsel suç failleri ise, ya aşırı derecede ufak tefek, kambur
zambur yada çok dolgun kişiler idi.
Suçluları suçlu olmayanlar ile
karşılaştıran Hooton, yapısal
bakımdan daha aşağı durumda
olan kişilerin, çevrenin de yarattığı
baskı ile daha kötü oldukları ve
suçluluğa bunun yol açtığı sonunca
vardı.
“Aşağı durumda olan organizmalar, sosyal çevrenin baskı
kışkırtmalarına daha kolay mağlup olurlar ve anti sosyal
davranışlarda bulunurlar.”
› Hürriyet Gazetesi’nde Sevil Atasoy; testosteron hormonun suç
işlemeyle olan bağlantısına değindi.
› 1980’lerin sonunda Georgia Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden
James Dabbs, suçun içerdiği şiddetin boyutuyla, kan
testosteron düzeylerinin doğru orantılı olduğunu, ayrıca ırza
geçme, adam öldürme nedeniyle hüküm giyenlerin hormon
düzeylerinin, hırsızlık, sahtecilik, uyuşturucu kullanımı suçları
işleyenlerden yüksek olduğunu gösterdi.
› 1990’larda, ABD ordusunun 30 ila 40 yaşlarındaki 4 bin 462
mensubu incelendi.
› Kavgaya karışan,
› Alkol ve uyuşturucu kullanmaya meyilli,
› Küçükken öğretmenleriyle başları derde giren ya da
› Çok eş değiştirmiş askerlerin testosteronları yüksek
bulundu.
› 1 Ocak 1997’de Kaliforniya eyaleti kararını verdi.
Bundan böyle, pedofiller öncelikli olmak üzere, cinsel
suç işleyenlere, şartlı tahliye edildiklerinde haftada bir
kez Depo-Provera iğnesi yapılacaktı.
› Suçu ilk kez işlemişlerin gönüllü olması bekleniyordu.
Tekrarlayanlara ise zorunluydu.
› Kimyasal kısırlaştırma yasası çıkartılmadan önce
defalarca denenmiş ve düzenli biçimde Depo-Provera
yapılan cinsel suç faillerinin, bu suçu yeniden
işlemedikleri görülmüştü.
› İlacın etkisi basitti. Testosteron salgılanmasını
durduruyordu.
› 2017'de yapılan bir araştırmada, Kortizol hormonu ne kadar
düşükse özenli ve insaflı olma özelliğinin arttığı görülmüştür.
› Kronik stres, vücutta stres hormonu olarak bilinen kortizol
hormonunun fazla salgılanmasına neden olur.
› Kortizol stresin vücuttaki etkisini azaltıp dengeyi sağlamak için
atardamarları daraltarak kan basıncını (tansiyonu) artırır.
› Uzun süre salgılanan bu hormon dürtülerin önlenmesinden
sorumlu frontal korkteksin küçülmesine neden olur.
› Öfke dürtüsü fonksiyonunu kaybetmiş frontal korteks
tarafından durdurulamayınca şiddet ve suç davranışlarının
ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
› Yapılan başka bir araştırmada ise; suça meyilli kişilerin
Dopamin hormonu ile ilişkisi inceleniyor;
› (Serotonin ve dopamin mutluluk hormonu olarak ifade
edilen kimyasallardır. Bu iki kimyasalın beynin sağlıklı
çalışmasında önemli rolleri vardır. Beyne sinyal iletiminde
en önemli taşıyıcıdırlar.)
› Araştırma için kriminal ve antisosyal kişilik bozuklukları
bulunan 30 kişilik bir denek grubunun PET
(Positronenemissiontomografie) ve fMRI
(Magnetresonanztomografie) yöntemi ile beyin
tomografisi çekildi.
› PET ile yapılan beyin tomografisi
çekimleri esnasında deneklere
önce düşük dozda amfetamin
verildi ve aynı anda dopamin
miktarı ölçüldü.
› Ölçüm sonuçları,
psikopatlardaki dopamin
miktarının kabul edilebilir
dopamin miktarının dört katı
daha fazla olduğu gösterdi.
› fMRI ile yapılan beyin tomografisi çekimlerinde ise
deneklere başka bir yöntem uygulandı.
› Deneklere fMRI çekimi esnasında ekranda hızla geçen
şekillerden, “Beyaz renkli karelerin” üzerine basabildiği
takdirde 5 $ kazanacağı söylendi.
› fMRI elde edilen sonuçlarda da, tıpkı PET den çıkan
sonuçlarında olduğu gibi psikopatin beyninde dört kat
fazla dopamin olduğu tespit edildi.
› Yapılan bu araştırma ile psikopatın beyninin
ödüllendirilmeye programlanmış olduğu tespit edilmiş
oldu.
› Psikopat beyni olaylar karşısında sürekli olarak aşırı
dozda dopamin salgılayarak, kişiyi ödüllendirmenin
coşkusuna kaptırıyor.
› Bu coşkuyu yakalamak isteyen psikopat her türlü akıl
dışılığa, her türlü kriminal olaya, her türlü kanunsuzluğa
korkusuzca başvurabiliyor.
• Yine yapılan diğer bir çalışmada; beyin omurilik sıvısında
düşük serotonin konsantrasyonlarının intiharlar için
karakteristik bir özellik olduğu anlaşılmış, intihar olgularında
tespit edilen S100B proteini yüksekliği ve serotonin
düşüklüğünün intihar riski belirlenmesinde birlikte
kullanılabilecek uygun biyokimyasal belirteçler olduğu
sonucuna varılmıştır.
› Araştırmalar, kandaki serotonin seviyesinin yazın kışa
oranla daha yüksek olduğunu gösteriyor.
› Yani serotonin sentezi ile güneş ışınlarına maruz kalma
süresi arasında doğrudan bağlantı var.

› Bazı hastalarda, serotonin seviyesini yükseltmek için


kullanılan selektif serotonin gerialım inhibitörü (SSRI)
içeren antidepresanlar ile intihar riski arasında da
bağlantı olduğu görüldü.
› 12 bin intihar kurbanıyla ilgili bilgiler meteorolojik verilerle
birlikte inceleniyor.
› Aylık güneş ışığı süresi ile intihar riski arasında bir
bağlantı olduğu, ancak verilerin toplandığı andaki
mevsim faktörü göz önüne alındığında bağlantının
ortadan kalktığı fark ediliyor.
› Fakat ölümleri sırasında antidepresan kullananlarda bu
bağlantı devam ediyor. Bu verinin, serotonini harekete
geçirerek hastanın daha enerjik ve aktif olması ve intihar
düşüncesini uygulamaya sokmasını ifade eden teorinin
doğrulanması şeklinde yorumlanabileceği söyleniyor.
Yine yapılan bir başka araştırmada, parmak izi tiplerinin suç
türlerine göre sınıflandırılabileceği tespit edilmeye çalışılmıştır.

Parmakların uç kısımlarında bulunan kıvrımların oluşturduğu


parmak izlerinin benzersiz ve değişmez olduğu, değerli bir
kimliklendirme aracı olduğu ve farklı alanlarda kullanıldığı
bilinmektedir.
Parmak izleri hamileliğin 13 ila 19. haftalarında oluşmaya
başlıyor. Parmak izi oluşumuna annenin genetik yapısı, aldığı
kimyasallar, beslenme şekli hatta amniyon sıvısı ve fetüsün
anne karnında duruşu da etki ediyor.

Parmak izi oranları kadın ve erkek olma durumuna, ırsiyete,


hastalık durumlarına göre de değişebilir ayrıca parmak
izlerinden karakter tahlili yapan araştırmalar da vardır.
• Parmak izine göre suç tasnifi yapmak biyolojik suç teorilerinin
bir parçasıdır
• Farklı suç türlerinin şüphelisi olan 8555 kişiye ait parmak izi
verileri analizlerde kullanılmış ve şüphelilerin parmak izleri
Wirbel, Ulnar ve Ark şeklinde sınıflandırılmıştır.

• Analizler için betimsel istatistikler ve Ki-Kare (Chi-Square)


testleri kullanılmıştır.

• Araştırmada yedi ayrı suç türü incelenmiştir.


• Bunlar; fuhuş, livata, cinsel saldırı, çocuğa karşı cinsel saldırı,
gasp, organize suçlar ve terör suçlarıdır.
Çocuğa karşı cinsel saldırı suçuna karışanlar diğerlerinden daha
az oranda Wirbel, daha fazla oranda Ulnar çıkmıştır.
Terör suçuna karışanlar da tam tersi, bunlarda da Ulnar oranı az,
Wirbel oranı fazla.
Gasp suçuna karışanlarda bir farklılık görülmüyor.
Normal cinsel saldırı suçuna karışanlarda da böyle bir farklılık
yok.

Bu durumda şöyle bir öngörüde bulunulabilir, ‘Parmak izi


şekillenmesinde genler ve hormonların etkisi var.
• Aynı gen ve hormonlar insanları farklı suç türüne
yakınlaştırıyor olabilir’.
• Biyolojik temelli teoriler her ne kadar suç olgusunu çok
boyutlu bir biçimde ele alma eğiliminde ise de bilimsel
gelişim düzeyimiz anti sosyal sapkın ve suçlu davranışların
tam olarak biyolojik nedenlerle gerçekleştiğini henüz
doğrulamış değildir.
• Bu bakımdan suçlu gen diye bir olgunun varlığından söz
etmek mümkün değildir.
• Ayrıca herhangi bir suç türünü açıklamaya çalışan biyolojik
görüşler suçun çok çeşitli ve kompleks doğasını göz ardı
edebilirler.

• Örneğin, saldırganlığı hormonal değişimlere bağlayan


biyolojik yaklaşımlar diğer suç türlerini açıklama da yetersiz
kalmaktadır.
• Bununla birlikte yapılan bilimsel çalışmalar insan biyolojisi ve suç
olgusu arasında korelasyon olduğunu ortaya koymaktadırlar.

• Bu anlamda suç olgusunu açıklamaya yönelik biyo-sosyal


çalışmaların yaygınlığı ve popülaritesi artış göstermektedir.

• Moleküler genetik alanındaki gelişmeler göz önüne alındığında, bu


eğilimin önümüzdeki yıllarda da devam edeceği öngörülebilir.

You might also like