You are on page 1of 129

1.

ANATOMİYE GİRİŞ VE TERMİNOLOJİ


Giriş
Anatomide kullanılan dil ve terminoloji bu dersi ilk defa alan öğrenciler için diğer sosyal branş derslerine göre biraz farklılık arz edebilir.
Anatomi terminolojisini bilmek kitabın diğer bölümlerinde aktarılan bilgileri daha iyi kavramamızı sağlayacaktır. Ayrıca evrensel nitelikte
kullanılan bu dil ile yabancı kaynakları okuduğumuzda da zorluk çekmemiş olacağız.

1.1. Anatominin Tarihçesi ve Genel Bilgiler


Anatomi en eski temel tıp bilim dallarından biridir. Dolayısıyla birçok bilim dalı gibi anatominin de uzunca bir tarihsel geçmişi
bulunmaktadır. M.Ö. 1600’lü yıllarda Mısır’da çalışmalar vardır, daha sonra M.Ö. 400’lü yıllarda tıbbın kurucusu olarak kabul
edilen  Hippocrates (Hipokrat)  Yunanistan’da çalışmalar yapmış ve Kos Adasında ilk tıp okunu açmıştır. Günümüzde hekimlik andı olarak
bilinen yemin metni de bu dönemden günümüze gelmiş ve güncel uyarlamalar yapılarak kullanılmaktadır.

Galen  hayvanlar üzerinde anatomik çalışmalar yaparken tıp, mühendislik gibi birçok alanda çalışmaları bulunan  Leonardo Da Vinci,  o
dönemde anatomik çizimler yaparak görsel olarak fazlaca desteklenmesi gereken bu bilim dalına ciddi anlamda katkılar sunmuştur

Yine Yunan bilim adamı ve doktor  Aristotle (Aristoteles)  başka canlılarla insan bedenini karşılaştırmış ve embriyolojik gelişim süreciyle
alakalı çalışmalar yapmıştır. Ayrıca “dissectio” (kesme) ifadesini de ilk defa bu bilim adamı kullanmıştır.

15. yy ortalarında anatominin babası olarak da bilinen bilim adamı Andreas Vesalius çok sayıda kadavra çalışması yapmış ve “De humani
corporis fabrica” isimli eseri bilim dünyasına kazandırmıştır.

Türklerde ilk defa Hekim Şânizâde Ataullah Mehmed Efendi 18. yy. başlarında Mir’âtü’l-Ebdân fî Teşrîh-i A’zâi’l-İnsân isimli ilk anatomi ve
tıp kitabını yazmıştır.

Türkiye’de modern anatominin kurucusu  Mazhar Paşa’dır ve yine İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden  Ord. Prof. Dr. Nurettin Ali
Berkol ve Ord. Prof. Dr. Zeki Zeren’in anatomi biliminin ülkemizde gelişmesi adına çok ciddi katkıları olmuştur. Türkiye’nin en eski ve köklü tıp
fakültesi olan İstanbul Tıp Fakültesi’nde hocalarımıza ve o döneme ait çokça eser, fotoğraf ve tarihsel niteliği olan belgeler yer almaktadır.

Anatomi; vücudu, vücudu oluşturan organları ve sistemleri şekilsel ve fonksiyonel olarak inceleyen bir bilim dalıdır. Kelime olarak anatomi
“Ana” ve “Tome” Grek kökenli kelimelerden oluşmaktadır, kelime olarak da “kesme, parçalara ayırma” anlamına gelmektedir.

Anatomi eğitiminin esas materyali kadavradır. Kadavralar kendi bedenlerini bağışlamış insanların, öldükten sonra bu bedenlerin uzun süre
bozulmaması için belli kimyasallarla (alkol, formaldehit, gliserin vs.) dokuların fiksasyonu sağlanıp uygun şartlarda saklanarak öğrenci
eğitimlerinde, bilimsel çalışmalarda ve mezuniyet sonrasında hekimlerin kendi uzmanlık alanlarında pratik yapmaları için kullanılmaktadır.

Anatomi birkaç farklı şekilde sınıflandırılabilir:

Sistematik Anatomi: İnsan vücudunu sistemlere ayırarak inceleyen bilim dalı olarak kabul edilir.

Vücudumuzdaki sistemleri şu şekilde sınıflandırabiliriz:

1. İntegumentum sistem: Deri ve ekleri bu sistem içinde yer almaktadır.

2. Hareket sistemi (Lokomotor sistem):  Vücudumuzdaki kemik, eklem ve kasları inceler. İskelet sistemi, artiküler sistem ve musküler
sistem olarak üç ana başlık altında incelenir.

3. Dolaşım sistemi (Kardiyovasküler sistem):  Kalp ve damarları inceler. Kardiyovasküler sistem ve lenfatik sistem olarak iki ana başlık
altında incelenir.

4. Solunum sistemi (Respiratuar sistem): Solunum yolları ve akciğeri inceler.

5. Sindirim sistemi: Ağızdan başlayarak tüm sindirim organlarını ve karaciğer gibi eklenti organları inceler.

6. Boşaltım sistemi (Üriner sistem): İdrarın oluşmasından atılmasına kadar yer alan böbrekler, idrar torbası gibi tüm organları inceler.

7. Üreme sistemi (Genital sistem):  Kadınlarda ve erkeklerde üreme organlarını inceler. Çoğu zaman boşaltım sistemiyle beraber
“ürogenital sistem” olarak incelenir.

8. Sinir sistemi: Beyin, omurilik ve bunlardan çıkan tüm sinirleri yapısal ve fonksiyonel olarak inceler.

9. Endokrin sistem: Hormonları salgılayan anatomik yapıları inceler.

10. Fasyal sistem:  Son zamanlarda popüler olan bu sistem ise vücudumuzun en büyük duysal organı olarak kabul edilen ve tüm
bedenimizi saran fasya dediğimiz yapıyı incelemektedir.

Topografik Anatomi: İnsan vücudunu bölgelere ayırarak inceler. Mesela boyun anatomisi veya karın anatomisi gibi.

Karşılaştırmalı Anatomi: İnsan vücudunu diğer canlılar ile karşılaştırır.

Radyolojik Anatomi:  İnsan vücudunu radyolojik yöntemler ile (Direkt grafi, Bilgisayarlı Tomografi-BT, Ultrasonografi-USG, Manyetik
Rezonans, Görüntüleme-MRG) inceler.

Cerrahi Anatomi: İnsan vücudunu cerrahi açıdan yapısal, fonksiyonel ve komşuluk ilişkilerini de gözeterek ele alan spesifik incelemedir.
Gelişimsel Anatomi: İnsan vücudunun anne karnından erişkin döneme kadar, tüm gelişimsel sürecini inceler.

Yüzeyel Anatomi:  İnsan vücudunu bedenin palpe edilebilir (elle muayene) noktalarını, oluşumlarını ve iç organların yüzeydeki iz
düşümlerini inceler.

Mikroskobik Anatomi:  Gözle göremeyeceğimiz dokularımızın yapısal özelliklerini mikroskop yardımıyla inceler. Histoloji ve Patoloji gibi
branşlar daha çok mikroskobik çalışmaktadırlar.

Estetik Anatomi:  Daha çok ressam ve heykeltraşlar tarafından kullanılır. Ayrıca modellik yarışmalarında da yine bazı ölçeklerle yüz ve
beden değerlendirmesi yapılıp estetik açıdan yorumlanır.

Spor Anatomisi: Sporcular özelinde insan vücudunun incelenmesi, özellikle de hareket sistemiyle alakalı olan kas-iskelet sisteminin daha
fonksiyonel bir şekilde ele alınmasıdır. Spor Bilimleri Fakültesi’nde ayrı bir müfredat dersi olarak okutulmaktadır.

Popüler Anatomi: Hekim veya sağlık çalışanları dışındaki halkın, insan vücudu hakkında bilinçlenmesini sağlar. Terimler de halk dilinde
kullanılır. Mesela karın kaslarından olan m. obliquus internus abdominise “adonis kası”, lenf yollarından biri olan cisterna chyliiye “peke
sarnıcı” denmesi gibi.

1.2. Anatomi Terminolojisi


Her bilim dalında olduğu gibi anatominin de kendine özgü terimleri vardır. Bu terimler Latince ve Grekçe kökenli kelimelerdir. Bu terimleri
bilerek ilerleyen bölümlerde bazı organ isimlerini, komşuluk ifadelerini, kendi bedenimizi daha rahat ifade edebilmemizi sağlarız.  “Nomina
Anatomica” adlı kitapta toplanmış olan terminolojinin çok az bir kısmını, çok genel kullanılan bazı ifadeleri burada paylaşacağız.

Anterior: Ön, önde bulunan anlamındadır.

Posterior: Arka, arkada bulunan anlamındadır.

Superior: Üstte, yukarıda anlamındadır.

İnferior: Altta, aşağıda anlamındadır.

Medialis: Orta hatta yakın anlamındadır.

Lateralis: Orta hattan uzak anlamındadır.

İntermedius: İki yapı arasındaki oluşum anlamındadır.

Medianus: Tam orta hatta olan oluşumlar için kullanılır.

Apicalis: Tepe ile ilgili anlamındadır.

Basalis: Taban ile ilgili anlamındadır.

Centralis: Merkez, merkezde olan oluşumlar anlamındadır.

Peripheralis: Merkezden uzak olan oluşumlar için kullanılır.

Internus: İçinde anlamındadır.

Externus: Dışında anlamındadır.

Distalis: Gövdeden veya başlangıç noktasından uzak anlamındadır.

Proximalis: Gövdeye veya başlangıç noktasına yakın anlamındadır.

Verticalis: Dikey.

Horizontalis: Yatay (yere paralel).

Superficialis: Yüzeye yakın anlamındadır.

Profundus: Yüzeyden uzak, derinde anlamındadır.


Resim 1: Anatomik pozisyonların terminolojik ifadeleri.

1.3. Hareket Terminolojisi


Fleksiyon: Eklem kolları arasındaki açının daralması veya eklem kollarının birbirine yaklaşması hareketidir.

Ekstansiyon: Eklem kolları arasındaki açının artması veya eklem kollarının birbirinden uzaklaşması hareketidir.

Abduksiyon: Eklem kollarının orta hattan uzaklaşması hareketidir.

Adduksiyon: Eklem kollarının orta hatta yaklaşması hareketidir.

Rotasyon: Dönme hareketidir.

Sirkumduksiyon: Daire çizme hareketidir. Parmağımızla gökyüzünde veya duvarda büyük daire çizdiğimiz harekettir.

İnversiyon: Ayak tabanının iç tarafa doğru baktığı harekettir.

Eversiyon: Ayak tabanının dış tarafa doğru baktığı harekettir.

Protraksiyon: Çenenin veya scapulaenin (kürek kemiği) öne doğru hareketidir.

Retraksiyon: Çenenin veya scapulaenin (kürek kemiği) arkaya doğru hareketidir.


Resim 2: Kol ve bacakta fleksiyon ve ekstansiyon hareketi.

1.4. Anatomik Düzlemler


Anatomi eğitiminde ve çalışmalarında vücut bölümlerinin veya bütününün daha kolay belirlenebilmesi için pozisyon, anatomik düzlemler
ve eksenlerden faydalanılır. Böylelikle anatomik bir ifade kullanıldığında tarifi çok daha kolay yapılabilmektedir. Bunun için öncelikle anatomik
pozisyonu bilmek gerekir.

Normal Anatomik Duruş

Normal anatomik duruşta, kişi ayakta, gövde dik, baş dik ve gözler karşıya bakacak şekilde, ayaklar bitişik (sadece topuklardan temas
etmesi yeterli), kollar yanlara ve avuç içleri karşıya bakacak şekildeki pozisyondur.

Aynı şekilde sadece avuç içlerinin gövdeye baktığı duruşa ise temel duruş denmektedir.

Anatomik yapıları, organları, vücut bölümlerini tarif ederken normal anatomik duruşu referans almaktayız

Düzlemler (Planum)

Planum sagittale (planum para medianum):  Zemine dik şekilde vücudu sağ ve sol olmak üzere iki parçaya bölen, önden arkaya veya
arkadan öne doğru geçen düzlemdir. Eğer bu düzlem vücudu tam ortadan ikiye ayırıyorsa bu düzleme planum medianum denir.

Planum frontale (coronale):  Yere dik bir şekilde vücudu sağdan sola veya soldan sağa doğru geçen ve vücudu ön-arka olmak üzere
parçalara ayıran düzlemdir.

Planum horizontale (transversum): Yere paralel olarak bulunan bu düzlem vücudu üst ve alt olmak üzere parçalara ayırmaktadır.

 
Resim 3: Anatomik düzlemler.

Eksenler (Axis)

Axis verticalis (Dikey eksen): Vücudun veya bir vücut bölümünün içinden yere dik bir şekilde uzanan eksendir. Bu eksende rotasyon yani
dönme hareketi olmaktadır.

Axis sagittalis (Sagittal eksen):  Vücutta önden arkaya veya arkadan öne doğru geçen eksendir. Bu eksen etrafında abduksiyon-
adduksiyon olmaktadır.

Axis transversalis (Transvers eksen):  Yere paralel olarak uzanan ve vücutta sağdan sola veya soldan sağa doğru geçen eksendir. Bu
eksen etrafında ise fleksiyon-ekstansiyon hareketi olmaktadır.

Resim 4: Vücut eksenleri (kırmızı çizgi: sagittal eksen, yeşil çizgi: transvers eksen, mavi çizgi: vertikal eksen).

Resim 5: Vücut eksenleri A-Transvers eksen B-Sagittal eksen C-Vertikal eksen


1.5. Vücut Bölümleri
Vücudumuz beş bölüme ayrılmaktadır. Her bir bölüm kendi içerisinde farklı bölümlere ayrılmaktadır.

1. Baş (Caput): Kafa iskeleti ve yüzümüzden oluşmaktadır.

2. Boyun (Collum): Vücudun baş ile gövde arasında kalan bölümüdür.

3. Gövde (Truncus): Akciğer, kalp, mide ve bağırsaklar gibi iç organların yer aldığı vücudun merkez bölgesidir. Dört bölümden
oluşmaktadır.

a. Göğüs (Thoraks): Akciğer ve kalp gibi hayati organların yer aldığı, önde kaburgalar ve göğüs kemiği ile arkada omurga ile kafes
şeklinde olan vücut bölümüdür.

b. Karın (Abdomen): Karaciğer, mide, dalak ve bağırsakların yer aldığı diapragma altında kalan vücut bölümüdür.

c. Pelvis: Bağırsakların son kısımlarının, boşaltım sistemi ve genital sistem organlarının yer aldığı, kalça kemiği olarak bilinen os coxae
kemikleri içindeki bölümdür.

d. Sırt (Dorsum): Gövdemizin arka kısmında omurga bütününün arkasında yer alan, daha çok büyük kaslar ve fasyal yapılar gibi yumuşak
dokuların yer aldığı vücut bölümüdür.

4. Üst Ekstremite: Omuz kavşağı ile başlayıp el parmakları ile sonlanan vücudumuzun en hareketli bölümüdür. Dört bölümde incelenir:

a. Omuz kemeri (Cingulum pectorale): Köprücük kemiği (clavicula) ve kürek kemiğinin (scapulae) oluşturduğu yapıdır. Bu sağlı sollu
kemerleri ön tarafta gövdeyi oluşturan kemiklerden biri olan göğüs kemiği birleştirirken arka tarafta tamamen yumuşak dokular ile (m.
rhomboideus, m. Trapezius vs.) birleşmektedir.

b. Kol (Brachium): Omuz eklemi ile dirsek arasında yer alan vücut bölümüdür. Tek bir kemik (humerus) ve etrafında kasların yer aldığı
bölümdür.

c. Ön kol (antebrachium): Dirsek ile el bileği arasında yer alan, iki kemik (radius ve ulna) ve etrafında çok sayıda kasın yer aldığı vücut
bölümüdür.

d. El (Manus): El bileğinin distalinde yer alan, bilek kemikleri, tarak kemikleri, parmak kemikleri ve çok sayıda ince ama hareket yeteneği
çok fazla olan kaslardan oluşan vücut bölümüdür. Manikür; el bakımı demektir (manus ve cure kelimelerinden oluşur).

5. Alt Ekstremite: Kalça kemeri ile başlayıp, uyluk, diz eklemi, bacak ve distalde ayak ile sonlanan vücut bölümüdür. Hareket edebilmemiz
için oldukça önemli olan bu ekstremitede hareket yeteneği dışında, denge ve stabilizasyon oldukça önemlidir. Üst ekstremite gibi dört
bölümden oluşmaktadır:

a. Kalça kemeri (Cingulum pelvicum): Kalça ve pelvisi oluşturam os coxae kemikleri ve kalça eklemini oluşturan femur kemiğinin eklem
bölgesi yani femur başı bu bölümü oluşturmaktadır.

b. Uyluk (Femur): Kalça eklemi ile diz arasında yer alan, tek bir kemik (femur) ve kaslardan oluşan vücut bölümüdür.

c. Bacak (crus): Diz eklemi ile ayak bileği arasında yer alan, iki kemik (tibia, fibula) ve kaslardan oluşan vücut bölümüdür.

d. Ayak (Pes): Ayak bileğinin distalinde eldeki gibi bilek kemikleri, tarak kemikleri ve parmak kemikleriyle beraber, birçok kas ve ligament
gibi yumuşak dokuların yer aldığı vücut bölümüdür. Pedikür, ayak bakımı demektir (pes/pedis ve cure kelimelerinden oluşur).

Bölüm Özeti
●  Anatomi en eski temel tıp bilim dallarından biridir. Dolayısıyla birçok bilim dalı gibi anatominin de uzunca bir tarihsel geçmişi
bulunmaktadır. M.Ö. 400’lü yıllarda tıbbın kurucusu olarak kabul edilen Hippocrates Yunanistan’da çalışmalar yapmış ve Kos Adası’nda ilk tıp
okulunu açmıştır. Günümüzde hekimlik andı olarak bilinen yemin metni de bu tarihlerden günümüze gelmiş ve güncel uyarlamalar yapılarak
kullanılmaktadır. 15. yy. ortalarında anatominin babası olarak da bilinen bilim adamı Andreas Vesalius çok sayıda kadavra çalışması yapmış
ve “De humani corporis fabrica” isimli eseri bilim dünyasına kazandırmıştır. Türklerde ilk defa Hekim Şânizâde Ataullah Mehmed Efendi 18. yy.
başlarında Mir’âtü’l-Ebdân fî Teşrîh-i A’zâi’l-İnsân isimli ilk anatomi ve tıp kitabını yazmıştır. Türkiye’de modern anatominin kurucusu  Mazhar
Paşa’dır.

●  Anatomi vücudu, vücudu oluşturan organları ve sistemleri şekilsel ve fonksiyonel olarak inceleyen bir bilim dalıdır.

●  Anatomi; sistematik anatomi, topoğrafik anatomi, karşılaştırmalı anatomi, radyolojik anatomi, cerrahi anatomi, gelişimsel anatomi,
yüzeysel anatomi, mikroskobik anatomi, estetik anatomi, spor anatomisi, popüler anatomi gibi sınıflandırılabilir.

●  Her bilim dalında olduğu gibi anatominin de kendine özgü terimleri vardır. Bu terimler Latince ve Grekçe kökenli kelimelerdir. Bu
terimleri bilerek ilerleyen bölümlerde bazı organ isimlerini, komşuluk ifadelerini, kendi bedenimizi daha rahat ifade edebilmemizi
sağlarız.  “Nomina Anatomica”  adlı kitapta toplanmış olan terminolojinin çok az bir kısmını, çok genel kullanılan bazı ifadeleri bu bölümde
paylaştık.

●  Anatomi eğitiminde ve çalışmalarında vücut bölümlerinin veya bütününün daha kolay belirlenebilmesi için pozisyon, anatomik düzlemler
ve eksenlerden faydalanılır. Böylelikle anatomik bir ifade kullanıldığında tarifi çok daha kolay yapılabilmektedir. Bunun için öncelikle anatomik
pozisyonu bilmek gerekir.

●  Normal anatomik duruşta, kişi ayakta, gövde dik, baş dik ve gözler karşıya bakacak şekilde, ayaklar bitişik (sadece topuklardan temas
etmesi yeterli), kollar yanlarda ve avuç içleri karşıya bakacak şekildeki pozisyondur.

●  Planum sagittale, planum frontale ve planum horizontale olarak üç ayrı düzlem varken, axis verticalis, axis sagittalis ve axis
transversalis olarak da üç farklı eksen vardır.

●  Vücudumuz beş bölüme ayrılmaktadır. Her bir bölüm kendi içerisinde farklı bölümlere ayrılmaktadır; Baş, boyun, gövde (göğüs, karın,
pelvis, sırt), üst ekstremite (omuz kemeri, kol, ön kol, el), alt ekstremite (kalça kemeri, uyluk, bacak, ayak).
Soru 1:
M.Ö. 400’lü yollarda yaşamış olan ve Yunanistan’da çalışmalarını sürdüren tıbbın kurucusu olarak da bilinen bilim insanı kimdir?

Vesalius

Hippocrates

Mazhar Paşa

Leonardo Da Vinci

Galen

Soru 2:
Türkiye’de modern anatominin kurucusu kimdir?

Nurettin Ali Berkol

Şânizâde Ataullah Efendi

Tevfik Sağlam

Sami Zan

Mazhar Paşa

Soru 3:
İnsan vücudunu bölgelere ayırarak inceleyen bilim aşağıdakilerden hangisidir?

Sistematik anatomi

Topoğrafik anatomi

Gelişimsel anatomi

Karşılaştırmalı anatomi

Sportif anatomi

Soru 4:
Vücudun önünde bulunan yapılar için hangi ifade kullanılır?

Anterior

Superior

Distalis
Posterior

İnferior

Soru 5:
5) Sağdan sola veya soldan sağa doğru geçen vücudu ön ve arka olmak üzere iki parçaya bölen düzlem nedir?

Saggital düzlem

Yatay düzlem

Transvers eksen

Frontal düzlem

Dikey eksen

Soru 6:
Fleksiyon-ekstansiyon hareketi hangi eksende olmaktadır?

Vertikal eksen

Transvers eksen

Tüm eksenlerde yapılır

Saggital eksen

Belli bir ekseni yoktur

Soru 7:
Aşağıdaki hareketlerden hangisi ayağa özgüdür?

Fleksiyon

Protraksiyon

İnversiyon

Ekstansiyon

Retraksiyon

Soru 8:
Eklem kollarının orta hattan uzaklaşması hareketine ne ad verilir?
Abduksiyon

Fleksiyon

Rotasyon

Adduksiyon

Ekstansiyon

Soru 9:
Aşağıdakilerden hangisi üst ekstremite bölümlerinden biri değildir?

Manus (el)

Antebrachium (ön kol)

Pes (ayak)

Brachium (kol)

Omuz kemeri

Soru 10:
Vücudumuzda gövde kaç bölümden oluşmaktadır?

5
2. HAREKET SİSTEMİ
Giriş
Bir önceki bölümde anatomiye giriş ve terminoloji üzerinde durmuştuk. Bu bölümde ise hareket sistemini ele alacağız. Hareket sistemi
anatomisi bedenimizde oluşan en küçük hareketin veya gerilimin anlaşılması açısından oldukça önemlidir. Hareket sistemi anatomisini başta
temel yapıları kavrayarak, sonrasından özel kemikleri, bu kemikleri bir arada tutan eklemleri ve özelliklerini, bu eklemler ile beraber kemik
yapıların hareket etmesini sağlayan kasları öğrenme algoritması ile ilerlemenizi tavsiye ederim. Bölümdeki ilerleme algoritması da bu yönde
olacaktır.

2.1. Hareket Sistemine Giriş


Hareket sistemi; vücudumuzda bulunan bazı kompakt, sert ve yumuşak doku elemanlarından oluşan, vücudu belli bir şekle sokan,
fonksiyonel bir şekilde hareket etmemizi ve yer değiştirmemizi sağlayan bir sistemdir.

Hareket sistemi genel olarak kemiklerden oluşan iskelet sistemi, bu kemikleri bir arada tutmaya yarayan, hareket etmeyi sağlayan eklem
sistemi ve son olarak da kas sisteminden oluşmaktadır.

Hareket sistemi için önemli olan hareket terminolojisi 1. Bölümde anlatılmıştır.

2.2. Kemikler (İskelet Sistemi)


Kemikler çok sıkı bir araya gelmiş kolajen bağ dokudan oluşan oldukça sert yapılardır. Anne karnında sayısı oldukça fazlayken, yetişkin
birinde bu sayı yaklaşık 206’ya düşmektedir.

Kemikler genel olarak altı grupta incelenir;

1. Uzun kemikler: Boyu eninden uzun olan kemiklerdir. Örneğin kol kemiği (humerus), bacak kemiklerinden kaval kemiği (tibia).

2. Kısa kemikler: Boyu ve eni birbirine yakın olan kemiklerdir. Örneğin el bileği kemikleri.

3. Yassı kemikler: Yassı ve düz şekilde olan kemiklerdir. Örneğin kafatası kemikleri (parietal kemik).

4. Havalı kemikler: İçinde hava boşlukları bulunan kemiklerdir. Genelde yüz bölgesinde bulunurlar. Örneğin üst çene kemiği (maxilla).

5. Susamsı (sesamoid) kemikler:  Kasların tendonlarına oturan ve o kasın daha düşük enerji ile daha fazla iş yapmasını sağlayan
kemiklerdir. Örneğin diz kapağı kemiği (patella).

6. Düzensiz kemikler: Hiçbir sınıfa uymayan kemiklerdir. Örneğin omurga kemikleri (vertebra), alt çene kemiği (mandibula).

İlave kemikler: Gelişme döneminde özellikle kaynaşmayan bazı kemik bölümlerinin ayrı bir kemik gibi olmasıdır. Ayakta özellikle bu tip
kemiklere rastlanabilir.

Kemikler, embrolojik olarak mezoderm kökenlidir. Kemik dokuda ekstrasellüler matrikste yer alan inorganik bileşenlerden (kalsiyum fosfat,
kalsiyum karbonat vs.) dolayı oldukça sert ve sağlamdır. Osteosit olarak bilinen kemik hücreleri bu sert doku içindeki boşluklarda (lacuna)
bulunur. Kemik doku matriksinin organik bileşenlerini ise kolajen lifler ve amorf temel madde oluşturmaktadır. Bu lifler kemiğe sağlamlık ve
esneklik sağlamaktadır.

Kemik dokuyu histolojik olarak iki grupta inceliyoruz: Kompakt kemik dokusu ve spongioz kemik dokusu. Kompakt kemik dokusu oldukça
düzenli bir yapıya sahiptir ve serttir. Spongioz kemikte ise daha fazla boşluklu, süngerimsi bir yapı mevcuttur. Kemik dokuda beş tip hücre
bulunur, bunlardan ikisi oldukça önemlidir; osteoblastlar kemik yapımından sorumlu hücreler iken osteoklastlar ise kemik yıkımından sorumlu
hücrelerdir.

Kemiklerin gelişim sürecine ossifikasyon denir. İki tip kemikleşme vardır;

1. İntramembranöz ossifikasyon (Desmal kemikleşme): Kemiğin direkt mezenşim tabası üzerinden gelişmesidir.

2. İnterkartilaginöz ossifikasyon (Endokondral-kondral kemikleşme): Kemiğin hyalin kıkırdak üzerinden gelişmesidir.

Yassı kemikler desmal, kısa ve uzun kemikler ise kondral kemikleşme sonucu oluşmaktadırlar.

Kemikleşmenin başladığı odağa  ossifikasyon merkezi  denir. Uzun kemiklerde kemikleşme doğumdan sonra da devam etmektedir,
dolayısıyla bu tip kemiklerde iki kemikleşme merkezi vardır; biri embriyolojik dönemde var olan kemik gövdesinin ortalarında bulunan  primer
ossifikasyon merkezidir, diğeri de doğumdan sonra kemikleşmenin devam ettiği, kemiğin her iki ucunda da bulunan  sekonder ossifikasyon
merkezidir. Sekonder ossifikasyon merkezilerine epifiz plağı da denir ve bu plak kıkırdak hâlindedir, kemik gelişimiyle beraber bu kıkırdak
kemikleşir ve radyolojik olarak gördüğümüz epifiz çizgisi ortadan kaybolur. Her kemiğin epifiz plağının kapanma süresi birbirinden farklıdır. Bu
plak kapanma durumu yaş tayininde kullanılmaktadır. Özellikle el bileği kemiklerinin yaşa göre grafilerinin olduğu atlaslar referans alınarak yaş
tayini yapılabilmektedir.
Resim 1: Kemiğin gelişimsel süreci ve bölümleri.

Vücudumuzdaki kemiklerin yapısına bakarsak, uzun kemikleri ele aldığımızda her iki ucunda kemiklerin boyuna büyümesini
sağlayan  epifiz  tabakasını görmekteyiz. Uzun kemiklerin (örn. femur) uzunca gövdesine  diafiz  ismi verilirken (kemik şaftı) diafiz ile epifiz
arasında kalan ve epifiz kıkırdağına destek doku sağlayan bölgeye de metafiz denmektedir. Diafiz bölgesi yani kemik gövdesinin içinde kemik
iliğinin yer aldığı bir boşluk bulunur, buna  cavitas medullaris  denir. Kemiklerin uç bölgeleri diğer kemiklerle eklem yapan eklem yüzeyine
sahiptir ve bu bölge tamamen kaygan, pürüzsüz bir yüzey oluşturan kıkırdak doku ile (cartilago articularis) kaplıdır. Vücudumuzun her yapısını
saran genişçe bir ağ dokusu olan fasya dokusu kemikler ile bütünleşmiştir. Kemiğin içinde yani kemik iliğinin yer aldığı boşlukta ve kemiğin dış
yüzeyinde bulunan zar ile kaplıdır. İç kısımda medüller boşluğun etrafını saran zara  endosteum,  dış yüzeyi saran zara ise  periosteum  adı
verilmektedir. Kemiğin esas ağrıya duyarlı kısmı işte bu dış kısımdaki periost zarıdır. Kemik içinde oluşan bir tümör, enfeksiyon, ödem veya
kemik kırığı gibi periost bütünlüğünü bozan her durumda kişi ciddi anlamda kemik ağrısı hissedecektir.
Resim 2: Uzun kemik bölümleri.

2.2.1. Kemikler
Vücudumudaki kemikleri iki ana grupta inceliyoruz.

1. Aksial iskelet: Baş, boyun ve gövde kemiklerini içerir.

2. Appendiküler iskelet: Alt ve üst ekstremite kemiklerini içerir.

2.2.1.1. Appendiküler İskelet (Skeleton Appendiculare)


Üst Ekstremite Kemikleri (Ossa membri superioris)

Vücudumuzun en hareketli bölgesi olan üst ekstremite, vücudumuza bağlandığı bölge olan omuz kemeri bölgesi ve serbest hareketli
bölge olmak üzere iki kısma ayrılır. Omuz kemeri bölgesini kürek kemiği (scapula) ve köprücük kemiği (clavicula) oluştururken, serbest
hareketli kısımda; kolda tek kemik olan kol kemiği (humerus), ön kolda radius ve ulna kemikleri ve elimizde de el kemikleri (el bileği kemikleri,
el tarak kemikleri ve el parmak kemikleri) yer almaktadır.

Omuz Kemeri Kemikleri

1. Kürek kemiği (Scapula): Kürek kemiği göğüs kafesinin arka üst bölgesine her iki tarafta yerleşmiş, yassı bir kemiktir. Bu bölgede yer
alan ve omuz stabilizasyonunda önemli olan birçok kas bu kemiğe yapışmaktadır. Kürek kemiği birçok kemik ile eklem yapar. Omuz eklemini
oluşturmak için kol kemiği ile (humerus) eklemleşir, bu eklemi oluşturan çukur şeklindeki eklem yüzüne cavitas glenoidalis denir. Ve yine omuz
kemerini oluştutan bir diğer kemik olan köprücük kemiği ile spina scapulanın lateral ucunda bulunan acromion yapısı ile eklemleşir.

2. Köprücük kemiği (Clavicula): Kemikleşmesi ilk başlayan kemiktir. Oldukça yüzeyseldir ve omuz üstüne düşmelerde kolayca kırılabilir.
Köprücük kemiği ön tarafta göğüs kemiği (sternum) ile arka tarafta ise kürek kemiği (acromion yapısı) ile eklem yapmaktadır.

Serbest Hareketli Kemikler

1. Kol kemiği (Humerus): Kolda tek kemik şeklinde bulunur. Tipik bir uzun kemiktir. Üst uçta glenoid çukur ile omuz eklemini oluşturan top
şeklindeki humerus başı (çaput humeri) bulunur. Kemiğin alt ucunda ise dirsek eklemini oluşturan kemik yüzeyler ve ön kol kemiklerinin dirsek
eklemi içindeki hareketlerinde oturması için çukur yapılar (Ön yüzde fossa coronoidea ve fossa radialis, arka yüzde ise fossa olecrani)
bulunmaktadır. Dirsek eklemini oluşturan bu yapılardan bütününe condylus humeri denir. Kondil yapısının hemen üstünde epikondil
(epicondylus humeri) yapıları vardır. Bunların iç taraftakine ön kol fleksör kaslar, dış taraftakine ise ön kol ekstansör kaslar yapışmaktadır.

Ön Kol Kemikleri

a. Radius (Döner kemik):  Ön kolun dış tarafında bulunan radius dirsek bölgesinde hem kol kemiği (humerus) ile hem de diğer ön kol
kemiği olan ulna (dirsek kemiği) ile eklem yapmaktadır. Alt uç; üst uca göre daha kalındır ve bu uç bilek kemikleri ile (scaphoid ve lunatum)
eklemleşerek el bileği eklemini oluşturmaktadır

b. Ulna (Dirsek kemiği): Ön kolda iç tarafta bulunan, radiusa göre daha uzun olan ve esas dirsek eklemini oluşturan kemiktir. Üst uç ile
hem kol kemiği (humerus) ile hem de diğer ön kol kemiği radius (döner kemik) ile eklem yapmaktadır. Alt uç daha küçük ve dairesel bir yapı
gösterir. Dış tarafta radius kemiği ile eklem yapar. Alt uç; direkt el bileği eklemi yapısına katılmaz. O bölgede stabilizasyon ve mekanik destek
sağlamaktadır.

El kemikleri

El kemikleri; el bileği kemikleri (sekiz adet), el tarak kemikleri (beş adet) ve el parmak kemiklerinden (14 adet) oluşmaktadır.

El bileği kemikleri (carpal kemikler)  Dördü proksimal (gövdeye yakın), dördü de distalde (gövdeden uzak) olmak üzere sekiz kemikten
oluşmaktadır. Proksimal sıradakiler arasında (scaphoideum, lunatum, triquetrum ve pisiforme) scaphoideum ve lunatum esas el bileği eklemini
oluşturmaktadırlar ve ön kol kemiklerinden radius (döner kemik) ile eklem yapmaktadırlar. Scaphoid el bileği kemiklerinden en fazla kırığı olan
kemiktir. Lunatum ise el bileği kemiklerinden en çok çıkığı olan kemiktir. Bu sıradaki kemiklerden pisiforme ise en geç kemikleşen ve küçük
bilek kemiğidir. Distal sırada ise (trapezium, trapezoideum, capitatum ve hamatum) os capitatum kemikleşmesi ilk başlayan ve en büyük el
bileği kemiğidir.

Bu kemiklerden dış tarafta scaphoid ve trapezium, iç tarafta ise pisiforme ve hamatum arasında bir oluk vardır. Bu oluğa sulcus carpi
denir. Bu oluğun üstünde fasyal kalınlaşma, özel bir doku olan retinaculum flexorum bulunur. Bu doku oluğu tünele çevirir. Bu tünele karpal
tünel denir. İçinden kas tendonları ve median sinir geçmektedir. Karpal tünel içinde ödem veya başka maddeler birikmesi ile sınırlı alan içinde
oluşan yüksek basınç etkisiyle median sinir hasar görebilir. Bu klinik tabloya karpal tünel sendromu denir.

El tarak kemikleri (ossa metacarpi): Beş adettir. Başparmak tarafındaki tarak kemiği I. olarak (os metacarpale I) kabul edilir ve küçük
parmağa doğru 1’den 5’e kadar numaralandırılır. El tarak kemikleri minyatür uzun kemiklerdir. Proksimalde el bileği kemiklerinin distal sırası ile
diğer uçta ise el parmak kemikleri (phalanx) ile eklemleşmektedir.

El parmak kemikleri (phalanges, falankslar):  Başparmakta iki adet (phalanx proximalis ve distalis), diğer parmaklarda üç adet (phalanx
proximalis, media ve distalis) olmak üzere toplam 14 adet kemikten oluşmaktadır.

Alt Ekstremite Kemikleri (Ossa membri inferioris)

Vücut yükünü taşıyarak mobilize olmamızı sağlayan alt ekstremite biyomekanik ve taşıdığı derin duyu lifleriyle oldukça önem taşımaktadır.
Alt ekstremite kemikleri; kalça kemerini oluşturan kalça kemikleri (os coxae) ve serbest hareketli kısımları oluşturan uyluk kemiği (os femur),
bacak kemiklerinden kaval kemiği (os tibia) ve kamış kemiği (fibula), ayrıca ayak kemiklerini oluşturan ayak bileği kemikleri (ossa tarsi), ayak
tarak kemikleri (ossa metatarsi) ve ayak parmak kemiklerinden (phalanges, falankslar) oluşmaktadır.

Kalça kemiği (os coxae):

Kalça kemiği, geniş ve yassı üst bölümü ve altta daha dar parçalardan oluşan, birbiriyle eklemleştiğinde leğen şeklinde yer alan, içinde
boşaltım ve genital organları barındıran kemiklerdir. Embriyolojik dönemde üç kemik (os ilium, osischium ve os pubis) şeklinde bulunurken,
erişkin dönemde kemik gelişiminin tamamlanmasıyla beraber tek bir kemik hâlini almaktadır. Os ilium kanat şeklindedir. Kalça kemiğinin en
önünde os pubis yer almaktadır. Bu kemiğe karın kasları ve uyluk iç bölgesindeki kaslar tutunmaktadır. Ayrıca her iki pubis orta hatta eklem
yüzleri ile bir araya gelmektedir. Arka alt tarafta ise os ischii isimli kemik bulunmaktadır, oturduğumuzda yerle temas eden bu kemik os coxae
içindeki en sağlam kemiktir. Bu üç kemiğin birleştiği bölgede kalça eklemini oluşturan çukur şeklindeki yapıya ise acetabulum denir ve buraya
top şeklindeki uyluk kemiği (caput femoris) oturmaktadır

Serbest Hareketli Kemikler

a. Uyluk kemiği (Os femoris):  Vücut uzunluğunun ¼’i kadar olan uyluk kemiği tipik bir uzun kemiktir. Üst ucunda top şeklindeki
yapıya caput femoris denir ve kalça kemiğindeki acetabulum denen çukur yapıya oturarak kalça eklemini oluşturmaktadır.

Femur başı ve boynu arasında yaklaşık 125 derecelik bir açı bulunmaktadır, bu açıya collodiafizer açı veya inklinasyon açısı da
denmektedir. Gelişimsel dönemde bu açı daha fazla iken yürümeye başlayıp vücut yükü bindikçe açı azalarak normale gelmektedir. Cerebral
palsi gibi deformiteli çocuklarda yük binmediği için bu açı daha fazla derecelerde kalırken (coxa valga), normalden daha fazla yük binen
çocuklarda ise bu açı normalden daha az olmaktadır (coxa vara). Bu durumlarda alt ekstremitede dizilim bozuklukları oluşmaktadır.

Alt uçta ise diz eklemini oluşturan kondiller (condylus medialis ve lateralis) yer almaktadır. Ve bu kondiller arasında çapraz bağların yer
aldığı çukur, kondillerin üst tarafta birleştiği bölgede ise diz kapağı kemiğinin (patella) oturduğu eklem yüzeyi yer almaktadır.

b. Diz kapağı kemiği (Patella):  Vücudumuzun en büyük sesamoid (susamsı) kemiğidir. Üçgen şeklindedir, tepesi aşağıda, tabanı
yukarıdadır. İki eklem yüzü vardır; lateral eklem yüzü daha geniştir, dolayısıyla patella sürekli laterale kayma eğilimindedir. Uyluk ön bölgede
yer alan quadriceps kası tendonu içine oturur.

Bacak Kemikleri

a. Kaval kemiği (Os tibia): Bacağın iç tarafında kalın ve büyük olan kemiktir. Üst uçta uyluk kemiğinin kondillerinin oturduğu ve diz eklemini
oluşturduğu kondil yapıları vardır. Bu kondil yapılarının arasında pürtüklü bir alan bulunur  ve bu alanın ön ve arka tarafına çapraz bağlar
yapışmaktadır.
Resim 3: Femur (uyluk kemiği) önden ve arkadan görünüş.

Ayrıca bu kondil yapılarının içine “C” şeklindeki kıkırdak menisküs yapıları oturmaktadır. Kaval kemiğinin ön tarafında ve üst uca yakın
çıkıntılı pürtüklü bir alan vardır (tuberositas tibia). Bu alana uyluk ön bölgesinde yer alan quadriceps kası yapışmaktadır. Özellikle genç kadın
atletlerde (özellikle basketbol gibi zıplamalı sporlarda) buraya yapışan kasın çekme kuvveti ile aşırı kullanıma bağlı inflamasyon hali ve
sonrasında beslenememeye bağlı nekroz (çürüme) görülebilir. Buna Os-Good Schlatter hastalığı denmektedir.    Üst uç ve alt uç; dış tarafta
kamış kemiği (fibula) ile eklem yapmaktadır. Alt uç iç tarafta bir çıkıntı yapı (malleolus medialis) bulunur.

Alt uç, fibula alt ucu ile beraber alttaki ayak bileği kemiği olan talus ile eklemleşmektedir. Özellikle büyüme çağındaki çocuklarda tibia üst
uç bölgesinde ağrılar olabilir.

b. Kamış kemiği (Os fibula): Bacakta dış tarafta yer alan daha ince, vücut yükünün taşınmasında rolü olmayan bir kemiktir. Hem üst uçta
hem de alt uçta iç tarafta yer alan kaval kemiği ile eklem yapar. Alt uç yani malleolus lateralis de alttaki ayak bileği kemiği olan aşık kemiği
(talus) ile eklem yapmaktadır.

Ayak Kemikleri

Vücut yükünü taşımanın yanında, dengede kalarak hareket etmemizi sağlayan ayakta, biyomekanik açıdan ideal bir iskelet vardır.
Elimizde olduğu gibi ayağımızda da ayak bilek kemikleri (ossa tarsi), ayak tarak kemikleri (ossa metatarsi) ve ayak parmak kemikleri
(phalanges-falankslar) bulunmaktadır. Ayağın kemik iskeletine baktığımızda yanlardan bakıldığında hem iç tarafta hem de dış tarafta kemer
olduğunu (arcus longitudinalis medialis ve lateralis) ve karşıdan baktığımızda da enlemesine bir kemerin de olduğunu (arcus transversus)
görmekteyiz. Bu biyomekanik tasarım ile yere bastığımızda özellikle I. tarak kemiği başı, V. tarak kemiği başı ve topuk kemiği üzerinde basınç
noktaları oluşturarak sanki bir tripod (üçayak) üstünde duruyormuş gibi dengede dururuz.
Resim 4: Ayak kemikleri.

Ayak bileği kemiklerine baktığımızda bacak kemikleri (tibia ve fibula) ile eklemleşen talus (eklem kemiği) özellikle vücut yükünü ayağa
aktaran önemli bir kemiktir. Bu kemiğe herhangi bir kas yapışmamaktadır. Özellikle derin duyu liflerinin (propriyosepsiyon) yoğunlukla olduğu
bağların çokça yapıştığı bir kemiktir. Talusun hemen altında onunla eklemleşen ve ayaktaki basınç noktalarından biri olan topuk kemiği
(calcaneus), vücudumuzun en kuvvetli tendonu olan aşil tendonunun yapışma yeridir.

Ayak bileği kemiklerinin ön tarafında yer alan beş adet tarak kemiği (ossa metatarsi) bulunmaktadır. Eldeki gibi başparmak tarafında yer
alan tarak kemiği I numara ve sırasıyla küçük parmak tarafındaki tarak kemiği V olarak numaralandırılır. Eldeki gibi ayak tarak kemikleri de
(ossa metatarsi) minyatür uzun kemik sınıfındadır. Özellikle I ve V numaralı tarak kemikleri başları; topuk kemiği ile beraber yere temas eden
yüzeyler arasındadır.

Ayak parmak kemikleri ise (phalanges) başparmakta iki adet (phalanx proximalis ve distalis) ve diğer parmaklarda ise üç adet (phalanx
proximalis, media ve distalis) bulunmaktadır. Toplamda bir ayakta 14 adet parmak kemiği bulunmaktadır.

2.2.1.2. Aksial İskelet


Aksial iskelet içerisinde baş ve boyun ile beraber gövde iskeletini inceleyeceğiz. Bu grup içinde kafatası kemikleri, yüz kemikleri, omurga
bütünü ve göğüs kemikleri yer almaktadır.

A. Baş İskeleti (Cranium)

Baş iskeletinde beyni koruyan ve etrafını saran sekiz adet kafatası kemikleri (neurocranium) ve 14 adet yüz kemiklerinden
(splanchnocranium) oluşmaktadır.

Ossa Cranii (Kafatası Kemikleri)

a. Neurocranium: Sekiz kemikten oluşmaktadır.

1. Os frontale (alın kemiği): Doğumda frontal kemik iki parça hâlindedir, kemik gelişimi ile beraber bu iki kemik birleşir ve tek bir kemik
halini alır. Alın bölgesinde yer alan bu kemikte göz çukurunun (orbita) üst kenarı, kaşların yer aldığı çıkıntı yer almaktadır. Kemiğin iç kısmında
hava boşlukları vardır, bu hava boşluklarına sinüs frontalis ismi verilmektedir.

2. Os parietale (Çeper kemik): Neurocraniumun yan duvarlarını yapan yassı kemik ön tarafta frontal kemik ile sutura frontalis aracılığıyla,
arka tarafta ise oksipital kemik ile sutura lambdoidea aracılığıyla eklemleşir. Parietal kemikler orta hatta birbirleriyle sutura sagittalis aracılığıyla
eklemleşmektedir.

3.  Os occipitale:  Kafatasının en arka kısmında yer alan bu kemik, boyun omurları ile başın özellikle transvers eksendeki fleksiyon ve
ekstansiyon hareketlerini sağlayan önemli eklemi oluşturmaktadır.

4. Os temporale (Şakak kemiği): Kafatası iskeletinin en lateralinde yer alır. İçinde özellikle işitme ve denge organını barındıran, yine orta
kulak boşluğunun ve kulak kemikçiklerinin yer aldığı bir kemiktir. İçinden birçok damar ve sinir yapısı geçmektedir.
Resim 5: Baş iskeleti (sol yandan görünüş).

5.  Os sphenoidale (Temel kemik):  Sfenoid kemik  kafatasını ortasında birçok kemik ile eklemleşir.  Diğer kemiklerden ayrıldığında tek
başına yarasayı anımsatır. Kemik gövdesinde içi hava dolu özelleşmiş boşluk  (sinüs sphenoidalis)  bulunmaktadır. Ve yine gövdesinin üst
bölümünde sella turcica isminde eyer tarzında bir alan yer almaktadır ve bu alan içinde hipofiz bezinin oturduğu çukur yer almaktadır.

6. Os ethmoidale (Kalbur kemik): Ethmoid kemik burun boşluğunun hemen arkasında, burun bölmesini, dış yan duvarlarını, tavanını ve
göz çukurlarının (orbita) iç yan duvarlarının oluşumuna katılır. Çok sayıda küçük hava boşlukları barındırır (sinüs ethmoidalis). Ethmoid
kemiğin burun tavanında delikli bir parçası vardır ve bu deliklerden koku siniri geçer. Burun içinde yer alan üst ve alt konkalar da ethmoid
kemiğe ait yapılardır.

b. Splanchnocranium (Yüz kemikleri)

1.  Maxilla (Üst çene kemiği):  Yüz bölgesinin ortasında mandibula (alt çene kemiği) hariç diğer tüm yüz kemikleri ile eklemleşen bir
kemiktir. Üst dişler bu kemikte yer alan yuvalarına oturmaktadır.

2.  Os zygomaticum (Elmacık kemiği):  Elmacık kemiği baş iskeleti içinde oldukça sağlam bir kemiktir. Özellikle yüz bölgesine gelen
travmalarda kırılabilir.

3. Os lacrimale (Gözyaşı kemiği): Göz çukurunun (orbita) iç yan tarafında yer alan ince bir kemiktir. Gözyaşı kanalını oluşturur.

4. Os nasale (Burun kemiği): Burnun üst 1/3’lük kısmında yer alan sağlı sollu iki kemik şeklinde bulunan yassı, ince bir kemiktir. Burna
gelen darbelerde kırılabilir.

5. Os palatinum (Damak kemiği): Maksillanın devamında ağız içinde sert damağı oluşturan bir kemiktir.

6.  Concha nasalis inferior:  Burun içindeki konkalardan en altta olanı ayrı bir kemik şeklindedir. Üst ve orta konka yapıları ise ethmoid
kemiğin parçalarıdır.

7. Mandibula (Alt çene kemiği): Baş iskeletinin tek hareketli kemiğidir. Temporal kemik ile çene eklemini oluşturur. Embriyolojik dönemde
sağlı sollu iki kemik yapısı kemik gelişmiyle beraber aradaki eklem kaynar ve tek bir kemik hâlini alır. Alt çene dişleri bu kemik üzerinde yer
alan yuvalara oturmaktadır. Özellikle çiğneme için önemli olan kaslar mandibulaya yapışmaktadır.

8.  Os hyoideum (Dil kemiği):  Dil kökünün tutunduğu ayrıca boyun bölgesinde yutkunma ve birçok fonksiyonu olan kasların tutunduğu
kemiktir.

Baş iskeletini oluşturan kemikler; alt çene kemiği haricinde sutura olarak isimlendirdiğimiz, oynamaz eklem türü ile bir araya gelmektedir
ve o bütünlüğü oluşturmaktadır.

Vücudumuzda baş, göğüs kafesi (thoraks) ve pelvis; üç farklı küredir. Bu kürelerin pozisyonlanması aslında duruşumuzu (postür) etkiler.

Calvaria olarak isimlendirilen kafa kubbesi önde arcus superciliaris olarak bilinen kaş çizgileri, arkada ise protuberentia occipitalis externa
olarak bildiğimiz arkada elimizle dokunduğumuzda çıkıntılı olan alan arasında kalan kubbemsi yapı ifade edilmektedir. Bu kubbenin üstünde
kemiklerin eklemleştiği, testere dişi görünümünde olan sutura yapılarını görüyoruz. Yenidoğan bebeklerde bu yapılar arası tam kapanmamıştır
ve fontanel (bıngıldak) olarak ifade edilmektedir. Erişkin bir bireyde ise bu fontaneller kapanmış ve sadece sutura yapıları görünmektedir.
Fontanellerin gelişimsel dönemde kapanma süreçleri için.

Yenidoğanda gördüğümüz bıngıldak (fontaneller) şu şekildedir;

1. Fonticulus anterior (Ön bıngıldak): Parietal kemikler ve fontanel kemik arasında yer alır. Bu noktaya bregma denir.

2. Fonticulus posterior (Arka bıngıldak): Parietal kemikler ve occipital kemik arasında yer alır. Bu noktaya lambda denir.

3.  Fonticulus anterolateralis:  Parietal kemik, sfenoid kemik (ala major) ve frontal kemik (alın kemiği) arasında bulunur.  Bu
noktaya pterion denir.

4. Fonticulus posterolateralis: Parietal kemik, occipital kemik ve temporal kemik arasında yer alır. Bu noktaya asterion denir.

Erişkin kafatası kubbesinde (calvaria) yer alan sutura yapıları:

1. Sutura sagittalis: Her iki parietal kemik arasında, orta hatta yer alan suturadır.

2. Sutıra coronalis (Frontalis): Parietal kemikler ve frontal kemik arasında yer alan taç şeklindeki suturadır.

3. Sutura lambdoidea: Parietal kemikler ve occipital kemik arasında yer alan sutura yapısıdır.

4. Sutura sphenoparietalis: Parietal kemik ve sfenoid kemiğin büyük kanadı (ala major) ile yaptığı eklemleşmedir.

5. Sutura sphenofrontalis: Frontal kemik ile sfenoid kemiğin büyük kanadı (ala major) ile yaptığı eklemleşmedir.

B. Omurga (Columna Vertebralis)

Omurga, aksial iskelette yer alan 3 küremsi yapıyı (baş iskeleti, göğüs kafesi ve pelvis) arka hatta bir arada tutan ve kafa tabanından
başlayıp kuyruk sokumuna kadar devam eden 33-34 adet omurdan oluşan kemik kolondur.

Resim 6: Fontanellerin gelişimsel kapanma süreçleri.

Omurgayı oluşturan kemikleri segmental olarak boyun, göğüs, bel ve kuyruk sokumu olarak ayırıyoruz

Tablo 1: Omurgada bölgesel kemik dağılımı

Boyun (servikal) 7 adet vertebra yer almaktadır.

Göğüs (torakal) 12 adet vertebra yer almaktadır.

Bel (lumbal) 5 adet vertebra yer almaktadır.

Sacrum 5 adet vertebranın birleşmesinden oluşan tek bir kemiktir.

Coccyx 4 veya 5 adet vertebranın birleşmesinden oluşan tek bir kemiktir.

Toplamda 33-34 adet vertebradan oluşan omurga 26 adet bağımsız vertebradan oluşmaktadır (Tablo 1). Vertebralar birbirlerine gövdeleri
arasında yer alan discus intervertebralis yapıları ile ve arka tarafta faset eklemler ile birbirine bağlanmışlardır.

Omurgaya baktığımızda orta hatta düz bir şekilde bulunması gerekir. Yandan baktığımızda ise yeni doğan bir bebekte omurganın C
şeklinde olduğunu (kifoz-arkaya doğru konveksite) görmekteyiz. Motor gelişim sürecinde bebek başını dik tutmaya başladığında boyun
bölgesinde öne doğru konveksite (lordoz) ve yine bebek yürümeye başladığında da bel bölgesinde öne doğru konveksite (lordoz) oluşmaya
başlar. Erişkin bireyde servikal bölgede lordoz, torakal bölgede kifoz (arkaya doğru konveksite), lomber bölgede lordoz ve sakral bölgede ise
kifoz görülmektedir. Bu açılardan kifotik olanlar (torakal ve sakral) primer eğrilikler iken, lordotik olanlar (servikal ve lomber) sekonder
eğriliklerdir. Omurganın sagittal plandan sapmaları skolyoz olarak bilinir. Özellikle gelişimsel dönemde tek taraflı çanta taşımak gibi, masada
veya sırada bir tarafa eğilerek oturma gibi davranış bozuklukları skolyoz oluşumuna sebep olabilirler. Yine aynı şekilde omurga eğriliklerindeki
artış veya azalmalar da patolojik olarak kabul edilmektedir.

Resim 7: Omurga (columna vertebralis).

Tipik bir vertebra yapısı

Tipik bir vertebrada corpus vertebra olarak isimlendirdiğimiz omur gövdesi bulunmaktadır. Boyunda daha ince ve küçük iken belimize
doğru taşıdığı yükün de artmasıyla beraber kalınlaşır. Birinci boyun omuru olan Atlas’ta omur cismi (corpus) bulunmamaktadır. Lomber
bölgeye doğru corpuslar büyüdükçe aralarında yer alan intervertebral diskler de kalınlaşmaktadır. Omur cisminin hemen arkasında omur
kemeri (arcus vertebra) bulunmaktadır. Bu kemer, önde corpuslara bağlanan pediculus arcus vertebra, arkada ise plaka şeklinde olan lamina
arcus vertebra şeklinde ikiye ayrılır. Omur kemeri ve omur cismi arasında yer alan büyük bir boşluk vardır ve buna foramen vertebrale (omur
deliği) denir. Bu açıklıklar omurga diziliminde üst üste gelince bir kanal oluştururlar ve bu kanala canalis vertebralis denir. Ve bu kanalın
içinden de omurilik (medulla spinalis) geçmektedir. Omur kemerini oluşturan pediküllerde üst
Resim 8: T6 (solda) ve L3-L4 (sağda) vertebralar.

ve alt çentikler bulunmaktadır ve bu çentiklerden üstteki omurun alt çentiği ile alttaki omurun üst çentiği birleşince bir delik oluşur (foramen
intervertebrale) ve buradan omurilikten her bir seviyeden çıkıp vücudun ilgili bölgelerine gidecek olan spinal sinirler geçmektedir. Omur kemeri
üstünde yedi çıkıntı bulunmaktadır. Bu çıkıntıların en arkada tek olanı  proc. spinosus (spinöz çıkıntı), yanlarda ise sağlı sollu  proc.
transversuslar (transvers çıkıntılar)  bulunmaktadır. Ayrıca bu kemerlerde yukarıya doğru iki  (proc. articularis superior), aşağı doğru iki
çıkıntı  (proc. articularis inferior)  bulunmaktadır. Bu çıkıntılar aslında omurların arkada birbiriyle eklemleşmesini sağlayan eklem yüzü
sağlamaktadır. Bu çıkıntılar arasında yer alan ekleme faset eklemler denir.

Boyun omurlarına baktığımızda birinci boyun omuruna  atlas  denir. Atlas kemiğinin corpusu yoktur. Üstte occipital kemik ile altta ikinci
boyun omuru (axis) ile eklem yapmaktadır. İkinci boyun omurunda (axis) atlas ile eklemleşen dik bir çıkıntı (dens axis) bulunmaktadır. Boyun
omurlarında ayrıca içinden kan damarlanın geçtiği yanlarda delikler (foramen transversarium) bulunmaktadır. Ayrıca yedinci boyun omurunun
spinöz çıkıntısı çok belirgindir. Bu omura vertebra prominens denir. Bu omuru elimizle boynun alt bölgesinde hissederiz.

Göğüs omurlarının en önemli özelliği kaburgalar ile eklem yapmalarıdır. 12 adet göğüs omuruna 12 çift kaburga gelip eklem yapar.
Kaburgalar göğüs omurlarının cisimleri ve transvers çıkıntıları ile eklem yapmaktadır.

Bel omurlarının corpusları (gövdeleri) oldukça kalındır. Hem vücut yükünü taşıyor olması hem de gövde ile alt ekstremite kavşağında
bulunuyor olması, etrafında da göğüs omurlarında kaburgaların stabilize ettiği gibi destekleyici iskelet yapısının olmaması bu bölgede bulunan
yumuşak dokuları (kasları)   oldukça önemli kılmaktadır. Bel omurlarında transvers çıkıntıların bulunduğu yerde kaburga taslaklarının
bulunduğu çıkıntılara  proc. costalis  denmektedir. Bu çıkıntılar diğer seviyelerdeki transvers çıkıntılara denk gelmektedir. Ayrıca bu
omurlarda proc. mamillaris ve proc. accessoria gibi ek çıkıntılar da yer almaktadır. 

Sacrum beş adet omurun birleşmesi ile meydana gelir. Yanlarda kalça kemiğinin (os coxae) yassı kanat şeklindeki ilium kemiği ile eklem
yapar (sakroilyak eklem). Sacrum yukarıda L5 vertebra ile eklem yapar (lumbosakral eklem). Bu eklem yüzünün ön
tarafına  promontorium  denir ve özellikle pelvis çapları ölçümü için referans bölge kabul edilmektedir. Arka tarafta spinöz ve transvers
çıkıntıların birleşmesi ile crista sacralis mediana, medialis ve lateralis yapıları oluşmuştur. Ayrıca içinden spinal sinir köklerinin geçtiği canalis
sacralis yer almaktadır.

Koksiks (coccyx) ise dört veya beş adet omurdan oluşmaktadır. Omurganın desteklenmesinde bir görevi bulunmamaktadır.  

Pelvis

İki coxae kemiği, arkada sacrum ve coccyx ile beraber pelvis yapısını oluştururlar. Pelvis hem sindirim sistemi kanallarının son kısmına
hem de

üriner ve genital sistem organlarını içinde barındırmaktadır. Pelvis bir bütün olarak düşünüldüğünde baş iskeleti ve göğüs kafesi ile
beraber küre şeklindeki bir yapıdır ve diğer kürelerin pozisyonu ile alakalı tepkiler verir ve pozisyonunu değiştirir. Özellikle bel omurlarındaki
kavisle beraber pelvis ya öne doğru ya da arkaya doğru eğilir (anterior-posterior pelvik tilt). Ayrıca gebelik esnasında da gebelik kesesinin
büyümesi ile beraber pelvis öne doğru eğilir (anterior pelvik tilt). Pelvis yapısı içinde arkada promontoriumdan önde pubise doğru linea
terminsalis yapısı vardır. Bu yapının üstüne yalancı pelvis altına ise gerçek pelvis denmektedir. Kadın ve erkek pelvislerine baktığımızda genel
olarak kadın pelvis yapısı daha geniştir. Pelvis çıkışı erkeklerde daha dar, kadınlarda ise daha geniştir. Sacrum yapısı kadınlarda daha geniş
ve kısa iken erkeklerde daha uzun ve daha dardır. Ayrıca pubis altı açıya (arcus subpubicus) baktığımızda kadınlarda daha geniş (işaret
parmağı ve başparmak arasındaki açılanma gibi), erkeklerde ise daha dardır (işaret parmağı ve orta parmak arasındaki açılanma gibi).

Pelvisin iç ve dış çapları mevcuttur:

İç çaplarda anatomik çap olarak bilinen (conjugata anatomica) promontorium ile simfizis pubis üst kenarı arasındaki açıdır. Gerçek çap
olarak bilinen conjugata vera ise promontorium ile simfizis pubisin arka kenarındaki en kabarık yeri arasındaki mesafedir. Bu çap obstetrik çap
olarak da bilinir. Özellikle gebelikte bebek başının doğum kanalından çıkıp çıkamayacağına bu mesafe ve bebek başı çevresi ölçülerek karar
verilir. Diagonal çap olarak bilinen  conjugata diagonalis  ise promontoium ile simfizis pubis alt kenarı arasındaki mesafedir. Linea terminalis
hattı boyunca orta hatta transvers ölçülen mesafeye diameter transversalis, oblik ölçülen çapa da diameter obliqua  denir. Son olarak pelvik
outlet olarak da bilinen koksiks ucu ile simfizis pubis alt kenarı arasındaki mesafeye de conjugata recta denir.

Dış çaplarda ise spina iliaca anterior superiorlar arasında yer alan mesafeye distantia interspinosa denir. Her iki crista iliacanın en yüksek
noktaları arasındaki mesafeye  distantia intercristalis  ve femurdaki büyük trokanterler (trochanter major) arasında yer alan mesafeye
de distantia trochanterium denir.

2.3. Eklemler
İskeleti oluşturan kemikleri bir arada tutan ve hareket etmemizi sağlayan bu birleşme yerlerine eklem (articulatio, junctura) denir. Eklemler
genelde hareket kabiliyetlerine göre oynar, yarı oynar veya oynamaz olarak sınıflandırılırken, eklemi oluşturan eklem yüzlerinin yapısal
özelliklerine göre de sinovyal eklemler, fibröz eklemler ve kıkırdak eklemler olarak sınıflandırılmışlardır. Fibröz ve kıkırdak eklemlerde sinovyal
eklemlerde bulunan sinoviya olmadığı için bu eklemlere non-sinovyal eklemler de denmektedir.

a. Fibröz eklemler: Eklemi oluşturan kemikler arasında yani eklem yüzeylerinde fibröz bağ dokusu bulunmaktadır. Sindesmoz ve sutura
tipi eklemler örnek olarak verilebilir.

b. Kıkırdak eklemler: Eklemi oluşturan kemikler arasında yani eklem yüzeylerinde kıkırdak bulunan eklemlerdir. Pubis kemikleri arasında
yer alan symphysis tipi eklem ve synchondrosis tipi eklemler örnek olarak verilebilir.

c. Sinovyal eklemler: Bu eklemlere eklem aralığı bulunduğu için diarthrosis eklemler de denir. Bir eklemin sinovyal eklem olabilmesi için

 Eklem boşluğu.

 Eklem sıvısı (sinovyal zar tarafından salgılanır, ayrıca eklem yüzlerinde bulunan eklem kıkırdakları ve menisküs gibi eklem içinde
bulunan bazı özel yapılar bu sıvıdan beslenmektedir.)

 Eklem kıkırdağı (eklemi oluşturan kemiklerin eklem yüzlerinde yer alan bu kıkırdaklar, pürüzsüz ve kaygan bir zemin oluşturarak
hareketi temassız ve kolay bir şekilde gerçekleştirmemize yarar.)

Resim 9: Sinovyal eklem.

 Eklem kapsülü (Kapsülün içinde sinoviya dediğimiz bir membran zar bulunmaktadır ve eklem içindeki eklem sıvısını bu zar membran
salgılamaktadır.)

 Eklem bağları (Bu bağlardan bazıları eklem boşluğu içinde olabilir bunlara intrakapsüler bağ denir, bazıları kapsülün devamı
niteliğindedir ki bunlara kapsüler bağlar denir ve bazıları da kapsülün dışında yer alırlar ki bunlara da ekstrakapsüler bağlar denir.) içermesi
gerekmektedir.

Sinovyal eklemlerin bazı türlerinde eklem arasında özel yapılar bulunmaktadır. Diz ekleminde bulunan menisküs yapıları, omuz ve kalça
ekleminde bulunan labrum yapısı, köprücük kemiği ile göğüs kemiği arasındaki sternoclavicular eklemde yer alan disk yapısı bu özel yapılar
arasında yer almaktadır.

Sinovyal Eklem Çeşitleri

1. Ginglymus (Menteşe tip eklem): Menteşe tarzında olan bu eklemde sadece transvers eksende fleksiyon ve ekstansiyon hareketi olur.
Dirsek eklemi bu eklem türüne örnek olarak verilebilir.

2. Trochoid tip eklem: Tam halka veya yarım ay şeklindeki bir eklem yüzü ve o eklem yüzüne oturan silindir şeklindeki diğer eklem yüzü ile
oluşan ve sadece dikey eksende rotasyon hareketine izin veren bir eklemdir. Atlas ve axis arasındaki orta hatta yer alan eklem buna örnek
olarak verilebilir.

3. Kondiler tip (elipsoid) eklem: Bu eklem türünde bir kondil (yumru) ve kondilin oturacağı eklem yüzeyinden oluşur. Sagittal (abduksiyon-
adduksiyon) ve transvers eksende (fleksiyon-ekstansiyon) hareket edebilir. Çok az da rotasyon hareketi yapabilir. Atlas (I. boyun omuru) ve
occipital kemik arasındaki eklem buna örnek olarak verilebilir.

4. Bikondiler tip eklem: Bu eklem türünde iki kondil (yumru) ve bu kondillerin oturduğu eklem yüzeyi yer almaktadır. Diz eklemi buna örnek
olarak verilebilir.

5.  Sellar (eyer) tip eklem:  İki eklem yüzü de eyere benzer. İki eksende hareket edebilir. Sagittal eksende abduksiyon-adduksiyon,
transvers eksende fleksiyon-ekstansiyon hareketini yapabilir. El başparmağı tarafındaki bilek mekiği ve tarak kemiği arasındaki eklem buna
örnek olarak verilebilir.

6. Plana tipi eklem: Bu eklem türünde eklem yüzeyleri düzdür ve bu eklem türünde hareket belli eksende olmamaktadır. Sadece kayma
hareketi mevcuttur. El bileği kemiklerinin proksimal veya distal sırası kemikleri arasında yer alan eklem türü buna örnek olarak verilebilir.

7. Sferoid tip (Top-soket) eklem: Bu eklem türünde top veya küre şeklinde bir eklem yüzeyi ve bu kürenin oturacağı soket şeklindeki diğer
eklem yüzeyinden oluşur. En hareketli eklem türüdür. Çok eksenli hareket ve kompleks hareketler yapabilir. Sagittal eksende abduksiyon
adduksiyon, transvers eksende fleksiyon-ekstansiyon ve dikey eksende rotasyon hareketi yapabilir. Omuz ve kalça eklemi bu eklem türüne
örnek olarak verilebilir.

2.3.1. Baş-Boyun ve Gövde Eklemleri


Baş-boyun eklemleri

1. Atlantooksipital eklem: Birinci boyun omuru (atlas) ile oksipital kemik arasında yer alan kondiler tip eklemdir. Özellikle başın fleksiyon ve
ekstansiyon hareketlerini sağlayan eklemdir. Ayrıca sağa ve sola lateral fleksiyon hareketi de yapabilir.

2. Atlantoaksiyal eklem: Birinci boyun omuru (atlas) ile ikinci boyun omuru (axis) arasındaki eklemlerdir. Bu eklem türlerinde orta hatta yer
alan eklem trokoid tip eklemdir ve dikey eksende rotasyon hareketi yapabilir. Başın rotasyon (dönme) hareketi yapabilmesini sağlayan esas
eklemdir. Yanlarda bulunan eklemler ise plana tipi eklemler olup baş ve boyun hareketleriyle beraber minik kaymalar şeklinde hareket
etmektedirler.

3.  Temporomandibular eklem (Çene eklemi):  Temporal kemik (şakak kemiği) ile mandibula (alt çene kemiği) arasındaki eklemdir.
Bikondiler tip eklemdir. Eklem yapısı içinde discus denen bir yapı vardır.

2.3.2. Omurga Eklemleri


1. Symphysis intervertebralis:  Omur cisimleri (corpus-gövde) arasındaki eklemlerdir. Bu eklem aralığında discus intervertebralis denen
özelleşmiş bir yapı vardır. Bu discus yapısı ortada nucleus pulposus denen jelatinöz bir madde ve etrafı da soğan halkaları gibi dizilmiş fibröz
bantlardan (annulus fibrosus) oluşmaktadır. Bu disk yapıları sayesinde eklem stabilizasyonu ve doğal yük aktarımı sağlanmış olur.
Resim 10: İntervertebral disk

Klinik: Omurgada boyun ve bel bölgesinde fleksiyon ve ekstansiyon hareket kabiliyeti yüksektir. Gözlerimizin önde olmasından ve hep öne
doğru iş yapmamızdan, pozisyonlanmamızdan kaynaklı olarak vücudumuzu sürekli fleksiyona getirme eğilimi gösteririz. Fleksiyona gelen
gövdede özellikle bel bölgesi ve boyun bölgesinde disk yapısı içindeki nucleus pulposus arkaya doğru kayar ve diskin arka bölgesine basınç
uygular. Ani fleksiyonda, daha fazla yükün bindiği bir fleksiyon hareketinde (ağırlık kaldırma, yük taşıma), yanlış pozisyonda ayakkabı
bağlama, oturma gibi uzun süreli travma etkisi yaratan davranış bozuklukları ile diskin ya eklem yuvasından taşması (bulging) ya da dıştaki
fibröz zarın (annulus fibrosus) yırtılması sonucu içindeki jelatinöz sıvının (nucleus pulposus) dışarı taşması yani disk fıtığı gerçekleşir. Disk
fıtığında omurga anatomisini hatırlarsak, arka tarafta yer alan kanalda bulunan omuriliğe ve ondan çıkan spinal sinirlere baskı yapabilir ve
baskı yaptığı sinirle alakalı bölgelerde uyuşma, karıncalanma, güçsüzlük ve hatta idrar tutamama gibi motor hareket bozuklukları görülebilir.

2. Faset eklemler: Omur kemerleri üstündeki eklem çıkıntıları arasındaki eklemlerdir. Özellikle arkaya doğru eğilmelerde (ekstansiyon) bu
eklemlere binen yük artmaktadır.

2.3.3. Göğüs Eklemleri


Göğüs bölgesinde kostalar ve onların ön tarafta sternum ile eklemleşmesi (sternokostal eklem), arka tarafta ise vertebralar ile
eklemleşmesi (kostovertebral eklem) mevcuttur.

2.3.4. Üst Ekstremite Eklemleri


1. Omuz Eklem Kompleksi

a. Omuz eklemi (Glenohumeral eklem): Kürek kemiği (scapula) ile kol kemiği (humerus) arasında yer alan top-soket şeklinde (sferoid tip)
bir eklemdir. Vücudumuzun en fazla hareket kabiliyetine sahip, yaklaşık 1600 farklı açıdan hareket edebilen bir eklemdir. Bir eklem ne kadar
hareketli ise o denli stabilizasyona ihtiyacı vardır. Dolayısıyla omuz eklemi de ciddi anlamda stabilizasyona ihtiyaç duyar. Peki, bu
stabilizasyonu kimler sağlar:

  Eklem kapsülü  (Eklemin etrafını tamamen çepeçevre saran fibröz bir yapıdır. Ayrıca m. biceps brachii kasının uzun tendonu kapsül
içinden geçerek glenoid çukurun üst tarafına yapışmaktadır.)

 Eklem içi negatif basınç

 Labrum (Kürek kemiğindeki glenoid çukurun içine oturan halkasal tarzda kıkırdak dokudur. Eklem yüzey uygunluğu sağlar.)

 Bağlar (Özellikle glenohumeral ve coracohumeral bağlar bu eklemin stabilitesine katkıda bulunmaktadır.)

  Kaslar  (Omuz eklemi etrafında yer alan rotator manşet kasları olarak da bilinen supraspinatus, infraspinatus, teres minör ve
subscapularis kasları ile bunları üstten saran ve omuz eklemini fikse eden deltoid kası bu stabilizasyona katkıda bulunan kaslardır.)

b.  Acromioclavicular eklem:  Köprücük kemiği (clavicula) ile kürek kemiğinde (scapula) acromion arasındaki eklemdir. Etrafı kapsül ile
çevrilidir. Köprücük kemiğinin kaburga ve kürek kemiği arasında yer alan bağlar bu eklemi desteklemektedir.

c.  Sternoclavicular eklem:  Göğüs kemiği (sternum) ile köprücük kemiği (clavicula) arasında yer alan bir eklemdir. Üst ekstremiteyi
(appendicular iskelet) gövdeye (aksiyal iskelet) bağlayan küçük ama oldukça işlevsel bir eklemdir.

d. Scapulothoracic eklem: Bu eklem tam bir eklem yapısı özelliği göstermez, fakat işlevsel olarak kürek kemiğinin göğüs kafesi ğzerinde
(arkada) hareket etmesine olanak tanıyan yumuşak dokuların arada yer aldığı fonksiyonel bir eklemdir.

Omuz eklem kompleksinde yer alan bu dört eklem birbirinden bağımsız eklem yapıları değildir. Beraber hareket ederler. Bu eklemlerden
birinde oluşacak bir fonksiyon kaybı diğer eklem yapılarını da etkileyecektir.

2.  Dirsek Eklemi (Art. cubiti):  Dirsek eklemi de birkaç eklemin bir araya geldiği bir kompleks eklem özelliği göstermektedir. Kol kemiği
humerusun distalde ön kol kemikleri (radius ve ulna) ile eklemleşmesidir. Esas dirsek eklemi olarak bilinen eklem humerusun makara
şeklindeki kemik yapısı olan trochlea humeri ile ön kol kemiklerinden ulnada yer alan ve bu makara şeklindeki kemiği kapsayacak olan incisura
trochlearis ismindeki çentiğin yapmış olduğu eklemdir. Bu eklem türü ginglymus (menteşe) tipi bir eklemdir ve sadece transvers eksende
fleksiyon-ekstansiyon hareketine izin vermektedir. Bir diğer eklemde humursun yine distal ucunda yer alan capitulum humeri ve bu yapının
oturduğu radius başı arasında yer alan bir eklemdir. Ayrıca bu eklemlere ek olarak ön kol kemiklerinden radius ve ulna arasındaki proksimalde
yapmış oldukları eklemi de (art. radioulnaris proksimalis) sayabiliriz. Radiusun hem ulna hem de humerus ile yapmış olduğu eklem sayesinde
ön kolda supinasyon ve pronasyon hareketi gerçekleşmektedir.

3.  El bileği eklemi (Art. radiocarpales):  Ön kol kemiklerinden radius alt ucu ile el bileği kemiklerinden (carpal kemikler) scaphoid ve
lunatum arasındaki elipsoid tipte bir eklemdir. Fleksiyon-ekstansiyon ve abduksiyon-adduksiyon hareketi yapmaktadır.

4. Carpal eklemler: El bileği kemikleri arasındaki eklemlerdir. Proksimal sırda dizili olan kemiklerle, distal sırda dizili olan kemikler arasında
elipsoid tipte bir eklem  (mediocarpal eklem)  bulunurken, hem proksimal kemiklerin kendi arasında hem de distal sıradaki kemiklerin kendi
aralarında plana tipi eklem (intercarpal eklemler) bulunmaktadır.

5. Karpometakarpal eklemler: El bilek kemiklerinin distal sırası ile el tarak kemikleri arasındaki eklemdir.

6. Metacarpofalengeal eklemler: El tarak kemikleri ve el parmak kemikleri (proksimal phalanx) arasındaki eklemlerdir.

7. Interfalengeal eklemler: Proksimal falanks ve orta falanks arasında proksimal interfalengeal eklem (PIF), orta falanks ve distal falanks
arasındaki ekleme de distal interfalengeal eklem (DIF) denmektedir.

2.3.5. Alt Ekstremite Eklemleri


1. Pelvis eklemleri

a. Sakroilyak eklem: Kalça kemiklerini arkada birleştiren ve pelvis bütünlüğünü oluşturan sakrum, üçgen şeklindeki yapısıyla mihenk taşı
özelliği taşımaktadır. Kulağa benzeyen eklem yüzeyi  (facies auricularis) ile eklem stabilitesini sağlamaktadır. Omurgadan gelen bütün yükü
eşit bir şekilde kalçanın her iki bölgesine kalça eklemine geçişini sağlayan oldukça önemli bir eklemdir. Plana tipi eklem özelliği
göstermektedir.

b. Symphysis pubis: Kalça kemiklerini önde birleştiren pubis kemikleri arasında yer alan symphysis tipi bir eklemdir. Kadınlarda özellikle
gebeliğin son dönemlerinde salınan bazı hormonların etkisiyle eklem yumuşayarak doğum olayına katkı sağlamaktadır.

2.  Kalça eklemi (Art. coxae):  Kalça eklemi, top şeklindeki femur (uyluk kemiği) başı ile coxae kemiğinde bulunan soket şeklindeki
acetabulum yapısı arasında yer alan top-soket şeklindeki bir eklemdir. Çok eksenli, oldukça hareketli bir eklemdir. Fleksiyon-ekstansiyon,
abduksiyon-adduksiyon ve de rotasyon hareketleri yapabilir. Kalça eklemi

ve diğer alt ekstremite eklemleri yük taşımayla beraber hareket etmemizi (yer değiştirmemizi) sağlar dolayısıyla ciddi anlamda fonksiyonel
olan bu eklemde stabilizasyon ve yükün eşit bir şekilde aktarımı oldukça önem arz etmektedir. Omuz ekleminde olduğu gibi bu eklemin de
stabilizasyonunda görev alan etkenler hemen hemen aynıdır:

 Eklem içi negatif basınç

 Eklem kapsülü (Eklemi tamamen çevreleyen kapsül bazı yerlerde sirküler liflerin oluşturduğu zona orbicularis yapısıyla daha da stabil
bir yapı sağlamaktadır.)

  Labrum  (Soket şeklindeki acetabulum içine oturmuş halkasal bir kıkırdaktır, eklem yüzey uygunluğunu sağlamakla beraber, yüzey
kayganlığı ve kemik yüzeylere binen yükü absorbe eden bir yapı olmasından dolayı da oldukça önemlidir.)

 Bağlar  (Bu eklemde özellikle üç bağ oldukça önemlidir; bunlardan  iliofemoral bağ  vücudumuzun en kuvvetli bağıdır ve uyluğun aşırı
ekstansiyonunu sınırlamaktadır.  Pubofemoral bağ  ise pubis ve femur arasında kalça ekleminin ön tarafında yer alır, uyluğun aşırı
ekstansiyonunu ve abduksiyonunu sınırlar. İschiofemoral bağ ise kalça ekleminin arka bölgesinde yer alır ve arkadan destekler aynı zamanda
uyluğun aşırı ekstansiyonunu ve iç rotasyonunu sınırlar.  Lig capitis femoris  veya  lig. teres femoris  olarak bilinen ve içinden femur başını
besleyen damarı da geçtiği bağ, femur başı ile acetabulum arasında uzanmaktadır.)

 Kaslar (Kalça eklemi etrafında yer alan hem derin stabilizatör olarak bilinen uyluğun dış rotator kasları hem de daha yüzeyde, gluteal
kaslar gibi daha büyük kaslar kalça ekleminin stabilizasyonunda oldukça önemlidir)

3. Diz eklemi (Art. genu): Diz eklemi uyluk kemiği alt ucunda yer alan iki kondil (yumru) yapısı ve bu kondillerin oturduğu kaval kemiğinin
(tibia) üst ucunda yer alan yine kondil isimlerini alan yuvalardan oluşmaktadır. Bikondiler eklem tipinde olan diz eklemi fleksiyon ve
ekstansiyon hareketi ile beraber çok az da rotasyon hareketi yapmaktadır. Diz eklemi eklem içi ve eklem dışında yer alan bağlardan dolayı
oldukça kompleks bir yapıya sahiptir. Diz ekleminde tibia kondil yapıları üzerine oturan, C şeklindeki kıkırdak yapılara menisküs denir. İç
kondilin üstünde yer alan menisküse iç menisküs, dış kondilin üstünde yer alan menisküse ise dış menisküs denir. Menisküsler dizin kalbidir.
Kıkırdak yapıda olan menisküsler yük ve basınç emiliminde oldukça önemlidir. Proteoglikan sentezi ve su tutulumuyla adeta amortisör görevi
görmektedir. İç menisküs hem ön çapraz bağa hem de iç yan bağa tutunmasından dolayı daha stabilken, dış menisküs daha hareketlidir.
Dolayısıyla dize binen yüklerde ve travmalarda dış menisküs daha hareketli olduğu için rahatlıkla kaçar ve daha az yaralanırken, iç menisküs
daha sık yaralanmaktadır. Eklemin stabilizasyonunda bağlar önemlidir. Bağları eklem içi ve eklem dışı bağlar olmak üzere iki grupta
inceliyoruz:

a. Eklem dışı bağlar:


 Lig. patella: Patellar tendon olarak da bilinen bu bağ patella alt ucu ile tibia ön yüzde yer alan tuberositas tibia arasında yer almaktadır.

 Lig. collaterale tibiale: İç yan bağ olarak da bilinen bu bağ femur iç kondili ile tibia iç kondili arasında uzanmaktadır, özellikle kapsüle ve
iç menisküse sıkıca tutunmaktadır.

 Lig. collaterale fibulare: Dış yan bağ olarak da bilinen bu bağ, hamstring kaslarından biceps femoris kası tendonu ile sıkı ilişkisi vardır.
Femur dış kondili ile fibula başı arasında yer almaktadır.

 Lig. popliteum obliquum ve arcuatum: Bu bağlar da dizin arka bölgesinde kapsülün dışında yer almaktadır.

b. Eklem içi bağlar:

  Lig. cruciatum anterius (Ön çapraz bağ):  Ön çapraz bağ kaval kemiğinin üst ucunda kondiller arası bölgenin ön tarafından başlar,
femurun dış kondili iç yüzüne yapışır. Tibianın öne hareketini sınırlamaktadır. Ayrıca iç menisküs ile ön tarafta bağlantısı vardır. Dizin
ekstansiyon hareketinde gergindir, ekstansiyonu sınırlar.

 Lig. cruciatum posterius (Arka çapraz bağ): Arka çapraz bağ kaval kemiği üst uçta kondiller arası bölgenin arkasından başlar ve femur
iç kondili iç yüzüne yapışmaktadır. Tibianın arkaya doğru kaymasının engellemektedir. Dizin fleksiyon hareketinde gergindir, fleksiyonu
sınırlar.

 Lig. meniscofemorale anterior ve posterior, lig transversum genus da eklem içi diğer bağlardır.

4. Bacak kemikleri arasındaki eklem: Bacak kemiklerinden kaval kemiği (tibia) ve kamış kemiği (fibula) arasında hem üst uçlarında hem de
alt uçlarında eklem oluştururlar. Ayrıca bu iki kemik arasında özellikle yağ değişimi ve aktarımını gerçekleştiren membrana interossea isimli
membranöz bir zar bulunmaktadır.

Resim 11: Sağ diz önden görünüş.

5. Ayak bileği eklemi (Talocrural eklem): Bacak kemiklerinin her ikisi de alt yüzlerinde menteşe yuvasını oluşturacak eklem yüzü meydana
getirirler. Bu eklem yüzünün medialinde ayak bileğinin iç tarafında elle palpe edebildiğimiz malleolus medialis çıkıntısı (tibia), dış tarafında ise
malleolus lateralis (fibula) isimli çıkıntı bulunmaktadır. Bu çıkıntıların iç eklem yüzleri ve kaval kemiğinin alt eklem yüzü; ayak bileği
kemiklerinden talus ile eklemleşerek ayak bileği eklemini meydana getirmektedir. Bu eklem ginglymus (menteşe) tip bir eklemdir ve transvers
eksende plantar fleksiyon ve dorsifleksiyon hareketini yapmaktadır. Ayak bölgesindeki eklemler oldukça fazla sayıda bağ içermektedir. Bu
bağlar hem mekanik stabilizatör hem de proprioseptif lif (derin duyu lifleri) içermesinden dolayı stabilite, postür ve dengede önem arz
etmektedir.
Resim 12: Ayak bileği eklemi (dıştan görünüş).

6. Tarsal eklemler: Ayak bileği kemikleri arasında yer alan eklemlerdir. Bunlardan en önemlisi talus ile calcaneus (topuk kemiği) arasındaki
subtalar eklemdir.  Bu eklemin ekseni obliktir ve bu eksen üzerinde ayağa inversiyon ve eversiyon hareketlerini sağlamaktadır. Bu eklem
dışında diğer ayak bileği kemikleri de kendi içinde eklemler yapmaktadır ve yine çok sayıda bağ yapısı içermektedir.

7. Tarsometatarsal eklemler: Ayak bileği distal sırada yer alan kemikler ile tarak kemikleri arasındaki eklemdir.

8. Metatarsofalengeal eklemler: Ayak tarak kemikleri ile proksimal falankslar arasındaki eklemlerdir.

9. Interfalengeal eklemler: Proksimal falanks ve orta falanks arasında proksimal interfalengeal eklem (PIF), orta falanks ve distal falanks
arasındaki ekleme de distal interfalengeal eklem (DIF) denmektedir.

2.4. Kaslar
İskelet sistemini oluşturan kemiklerin birbiriyle bağlantısını eklemler sağlarken, bu eklemlerde kemiklerin hareketini ise kaslar
sağlamaktadır. Kaslar;  çizgili kaslar (iskelet kasları), düz kaslar  ve  kalp kası  olmak üzere üç gruba ayrılır. İskelet kasları hareket sistemi
içerisinde inceleyeceğimiz, istemli çalışan ve histolojik olarak da içerdiği bant yapısından dolayı çizgilenmeler gösteren kaslardır. Düz kaslar
istem dışı çalışan, damar duvarlarında, iç organ duvarlarında (yemek borusu, mide vs.) yer alan herhangi çizgilenme göstermeyen kaslardır.
Kalp kası ise istem dışı çalışan, yapısal olarak da kendine has (merdiven şeklinde) çizgilenmeler gösteren ve kalp duvarında bulunan kastır.

Çizgili kaslar ince fibrillerden oluşmaktadır. Her bir lifin etrafında endomisyum isimli fasya yapısı (zar) yer alır. Bu fibriller bir araya gelerek
kas demeti (fasikül) oluştururlar ve bu fasiküllerin de etrafında perimisyum isimli fasyal zar bulunmaktadır. Bu fasiküller de bir araya gelerek
kas gövdesini oluştururlar ve bu gövdenin etrafında da epimisyum isimli zar bulunur.
Resim 13: Kas yapısı.

Kasların içine giren her bir sinir lifi ve siniri liflerinin uyardığı kas liflerine motor ünite denir. Bir kas ne kadar ince hareketler yapabiliyorsa o
kadar motor ünite sayısı fazladır. Örneğin gövde kasları gibi daha kaba hareket eden kaslarda birim alan başına düşen motor ünite sayısı, ince
hareketler yapabildiğimiz el kaslarındaki birim alan başına düşen motor ünite sayısından daha azdır .

Kasların daha az hareketli olan başlangıç yerlerine origo, yapışma yerlerine insersiyo ve gövdelerine de venter denir.

Resim 14: Motor nöron ve motor ünite.

Kasların istirahat hâlindeki gerginlik hâline  tonus  denir. Özellikle merkezî sinir siteminde beyincik kas tonusuyla ilgili ciddi fonksiyonları
vardır. Yenidoğan bir bebekte beyincikle alakalı bir patoloji olduğunda tonusu azalmış veya kaybolmuş bir bebek görülür.

Kaslar iki şekilde kasılır; izotonik kasılma ve izometrik kasılma. İzotonik kasılma kasın boyunun değişerek yapmış olduğu kasılma şeklidir.
Kas boyu uzarken kasılma şekline eksantrik kasılma derken, kas boyu kısalırken yapmış olduğu kasılmaya ise konsantrik kasılma denir.
İzometrik kasılma da ise kas boyu değişmez, sadece gerilimi artar.

Kasların çalışma prensiplerine baktığımızda ise hareketin yapılmasında esas rolü üstlenen kaslara  agonist  kaslar denir. Esas hareket
ettirici kasa yardımcı olan kaslara sinerjist kaslar, zıt çalışan kaslara ise antagonist kaslar denir.

Kaslar şekillerine, boyutlarına, tendon uzunluklarına, işlevlerine, bulunduğu bölge gibi özelliklere göre isimlendirilir. Örneğin m. biceps
brachii kası iki başlı özellikte (bi-ceps) ve kolda (brachium) yer alan bir kas olduğu için yapısal özellik ve bulunduğu bölgeye göre
isimlendirilmiştir. M. obliquus externus abdominis kası karın bölgesinde yer alması (abdominus-abdomen-karın), en dışta yer alması (externus)
ve liflerinin oblik uzanması (obliquus) ile isimlendirilmiştir. M. temporalis şakak kemiği (os temporale) üstünde yer aldığı için bulunduğu
bölgeye göre isimlendirilmiştir. M. flexor carpi radialis kası el bileği radius tarafında yer aldığı (carpi) ve fleksiyon yaptıran bir kas (flexor)
olduğu için; hem bulunduğu bölgeye hem de kasın işlevine göre isimlendirilmiştir.

2.4.1. Baş-Boyun Kasları


Baş kaslarını; mimik kasları ve çiğneme kasları olmak üzere iki ayrı grupta inceliyoruz. Bu iki ana grup dışında dil kasları ve gözü hareket
ettiren kaslar bulunmaktadır.

Mimik kasları  Yüzümüzde yer alan dört boşluğun (göz, kulak, burun ve ağız) etrafında yer alan ve duygu durumumuzu dışarı yansıtmaya
yarayan kaslardır. Yüz siniri (n. fascialis) tarafından uyarılan bu kaslar aynı zamanda fazla ışıklı ortamda göz kapaklarıın kısılması, kaşların
birbirine yaklaşması gibi fonksiyonları da bulunmaktadır. Duygu durum değişiklikleri ve çevresel değişiklikler ile yaşla beraber yüz çizgileri
oluşmaktadır. Bu çizgilenmeleri önlemek için orta yaşlarda istenilen bölgelere yapılan botoks uygulaması; kasların bu değişkliklere vereceği
cevapları azaltarak veya yok ederek etki göstermektedir.

Çiğneme kasları  ise mandibulaya hükmederek ağzı açıp veya kapatarak, aynı zamanda öne arkaya veya rotasyonel hareketler ile
çiğnemeyi sağlamaktadırlar. Dört esas çiğneme kası vardır:

1. M. temporalis: Şakak bölgesinde üçgen şeklinde genişçe bir alan yerleşmiş bir kastır (Ağzı kapatır ve retraksiyon yaptırır.)

2. M. masseter (Ağzı kapatır ve hafif protraksiyon yaptırır.)

3. M. pterygoideus medialis (Ağzı kapatır ve hafif protraksiyon yaptırır, çiğneme sırasında mandibulayı karşı tarafa çeker.)

4. M. pterygoideus lateralis (Çiğneme kaslarından ağzı açan tek kastır.)

Resim 15: Mimik kasları.

Boyun Kasları

Boyun bölgesinde en yüzeyelde platysma yer almaktadır. Bu kas aynı zamanda boyunda gerginlik ve kırışıklık oluşturan bir mimik kası
olarak da bilinir. Bunun hemen altında yüzeyde yine  m. sternocleidomastoideus  kası yer alır. Bu kas yapıştığı yere göre isimlendirilmiştir.
Sternum ile temporal kemiğin mastoid çıkıntısı arasında oblik bulunur. Başın dik tutulmasında görevliyken, tek taraflı kasıldığı zaman yüzü
karşı tarafa çevirir.

Doğum esnasında bebeğin doğum kanalından zorlu çıkımlarında başın aşırı traksiyona gelmesi ile veya erişkin dönemlerde yumuşak
doku tümörlerinin varlığı ile bu kasın kontraksiyon (kasılı halde kalma) durumu oluşur. Bu patolojiye torticollis denir. Kişi torticollis olan tarafa
yüzünü çeviremez. Trafik kazalarında özellikle motor kazalarında başın aşırı traksiyona gelmesiyle bu kası uyaran sinir kopabilir ve bu
durumda kas fonksiyon göremez. Bu sinir felci olayında da kişi lezyonun karşı tarafına bakamaz (Örn. sağ tarafta sinir hasarı oluştuysa kişi
sola bakamaz).

Boyun orta tabakada hyoid kemiğin üstünde yer alan suprahyoid kaslar (m. digastricus, m. stylohyoideus, m. mylohyoideus, m.
geniohyoideus), hyoid kemiğin altında yerleşmiş olan infrahyoid kaslar (m. sternohyoideus, m. sternothyroideus, m. thyrohyoideus, m.
omohyoideus) bulunur. Bu kaslar yutkunma esnasında, konuşma esnasında aktif olan kaslardır. Bunların derininde Skalen kaslar (m. scalenus
anterior, medius ve posterior) yer almaktadır. Skalen kaslar boyun omurları ile 1. ve 2. kaburga arasında uzanan, boyun fleksiyonu ile beraber
baş-boyun sabitken göğüs kafesi hacmini artırarak derin solunumda görev alan kaslardır. Ön skalen ve orta skalen kaslar arasında üst
ekstremitenin kanlanmasını sağlayan subclavian arter ve üst ekstremitenin duyusal-motor uyarılmasını sağlayan sinir ağı (plexus brachialis)
bulunmaktadır. Bu kasların hipertrofik olması veya kısa ve gergin oluşları bu anatomik yapıların bu iki kas arasında sıkışmasına neden olur.
Bu duruma torasik outlet (çıkış-sıkışma) sendromu denir.

Yine boyun omurlarının ön tarafında derin servikal grup kaslar (M. longus colli ve m. longus capitis) vardır. Bu kaslar da çift taraflı
kasıldıklarında boyun fleksiyonu, tek taraflı kasıldıklarında da o tarafa lateral fleksiyon yaptırırlar.
Arka derin grupta ise özellikle baş ve boynun pozisyonlanması ve korunması adına önemli olan, proprioseptif (derin duyu) lifleri çok fazla
olan ve çok hassas bir şekilde bu stabilizasyonu sağlayan suboccipital kaslar (m. rectus capitis anterior, lateralis, posterior major ve minör, m.
obliquus capitis superior ve inferior) bulunmaktadır.

2.4.2. Gövde Kasları


2.4.2.1. Sırt Kasları
A. Yüzeysel Sırt Kasları

 M. trapezius: Trapez kası ensede kafatası kemiğinden başlayıp yanlarda kürek kemiğinin çıkıntısına, orta hatta da göğüs omurlarının alt
segmentlerine uzanan deltoid şeklinde genişçe bir kastır. Üç ayrı lifi vardır. Üst lifler kürek kemiğine elevasyon, alt lifler depresyon ve orta lifler
de retraksiyon yaptırırlar. Ayrıca özellikle üst ve alt lifler beraber kürek kemiğine yukarı rotasyon yaptırarak kolun daha büyük açılarda
fleksiyon ve abduksiyon yapmasını sağlamaktadır.

 M. latissimus dorsi: Barfiks kası olarak da bilinen latissimus vücudun en geniş ve yayvan kasıdır. Alt ekstremiteden (sacrum, crista iliaca
ve torakolomber fasya) başlayıp üst ekstremitede (crista tuberculi minoris) sonlanan tek kastır. Görevi kola adduksiyon, iç rotasyon ve
ekstansiyon yaptırmaktır. Elimizi ters bir şekilde arka cebimize soktuğumuzda yaptığımız harekettir.

 M. rhomboideus: Eşkenar dörtgen şeklinde, kürek kemiğinin iç kenarı ile orta hatta omurlara kadar uzanan bir kastır. Kürek kemiğine
retraksiyon (içe çeker) ve elevasyon yaptırır (retraksiyondan esas sorumlu kastır).

 M. serratus posterior superior ve inferior: Bu kaslar kaburgalar ile omurlar arasında yer alır. Superior olan inspiryumda (nefes alma),
inferior olan ise ekspiryumda (nefes verme) görev almaktadır.

 M. levator scapulae: Kürek kemiğinin üst köşesinden enseye doğru uzanan bu kas kürek kemiğine elevasyon yaptırır.

Resim 16: Sırt Kasları.

B. Derin Sırt Kasları

Sırtta derin bölgede yer alan esas kas m. erector spinaedir. Bu kas para vertebral veya paraspinal kas olarak da bilinir. Omurganın her iki
yanında yerleşmiş olan bu kas altta sacrum ve ilyak kemiğe kadar uzanırken, yukarıda kafatabanı kemiğine (occipital kemik) kadar uzanır. Üç
kastan (m. iiocostalis, m. longissimus ve m. spinales) oluşmaktadır. Bu kas postürün (duruş) devamlılığında ve omurga açılarının
korunmasında oldukça önemlidir. Ayrıca gövdenin en güçlü ekstansör kasıdır.

Diğer derin bölgedeki kaslar; boyun bölgesinde özelleşmiş m. semispinalis, göğüs bölgesinde özelleşmiş m. rotatores  ve bel bölgesinde
özelleşmiş m. multifidus kaslarıdır. Bu kaslar vertebranın derin stabilizastörleridir.

2.4.2.2. Göğüs Kasları


  M. pectoralis major:  Göğüs kemiği (sternum), kaburgalar ve köprücük kemiğinden (clavivula) başlayıp kol kemiğinde (humerus)
sonlanan bir kastır.  Kolu gövdeye yaklaştırır (adduksiyon), vücudun önüne doğru çeker (fleksiyon) ve içe döndürür (iç rotasyon).

  M. pectoralis minor:  Bu kas kürek kemiğinden (proc. coracoideus) başlayıp, 2-5. kaburga ön yüzüne yapışır. Kürek kemiği sabitken
derin solunuma yardımcı olur. Kürek kemiğini ise öne çeker (protraksiyon), hafifçe aşağı çeker (depresyon) ve açısal olarak da aşağı
(downward) rotasyon yaptırır.

 M. subclavius: Köprücük kemiğinin hemen altında yer alan bu kas köprücük kemiğini stabilize ederken aynı zamanda altından geçen
çok önemli anatomik yapıları (a. subclavia ve plexus brachialis) travmalara karşı korur.

 M. intercostalis externi, interni ve intimi: Göğüs kafesinde kaburgalar arasında yer alan bu kaslardan en dıştaki m. intercostalis externi;
liflerinin uzanımı dış oblik karın kasına benzer ve inspirasyonda (nefes almak) görev alır, m. intercostalis interni ve intimi ise kaburgalar
arasında fakat daha iç kısımlarda yer alır, liflerinin uzanım yönü de farklıdır ve bu kaslar ise ekspirasyonda (nefes vermek) görev alırlar.

  Diaphragma (Diyafram):  Diaphragma göğüs boşluğu ile karın boşluğunu birbirinden ayıran çok geniş yapılma yüzeyi olan, aynı
zamanda içinden önemli anatomik oluşumların geçtiği bir kastır. Frenik sinir (n. phrenicus) tarafından uyarılır. Dışta kaburgalar ve omurgaya
yapışan diaphragma; merkezde centrum tendineum adında zar gibi bir yapı ile sonlanmaktadır. Sağ ve solda kubbemsi yapıyı oluşturur ve bu
kubbelere üstten akciğerlerin tabanı oturmaktadır. Altta ise sağda karaciğer, solda ise mide bulunmaktadır. Diaphragma çok önemli solunum
kasıdır. Nefes aldığımızda kubbeler düzleşir, karın gevşer, göğüs kafesi hacmi artar, nefes verdiğimizde ise karın kasılır, düzleşen diaphragma
kubbeleri tekrar eski haline döner ve göğüs kafesi hacmi azalır.

Diaphragma, m. intercostalis externi, serratus anterior, pectoralis major ve minör, Skalen kaslar, m. sternocleidomastoideus inspirasyonda
(nefes alma) görev alırken m. intercostalis interni ve intimi, kasın ön-yan duvarı kasları, m. serratus posterior inferior ise ekspirasyonda (nefes
verme) görev alan kaslardır.

2.4.2.3. Karın Kasları


 M. obliquus externus abdominis (Dış oblik karın kası):  Karın ön-yan tarafında bulunur. Liflerinin uzanımı elimize cebimize sokar gibi,
dıştan içe ve yukarıdan aşağıya doğrudur. Çift taraflı kasıldığında gövdeye fleksiyon yaptırırken tek taraflı kasıldığında gövdeyi o tarafa doğru
eğer (lateral fleksiyon) ve aynı taraf omuzu öne döndürerek gövdeyi karşı tarafa baktırır.

 M. obliquus internus abdominis (İç oblik karın kası): Karın ön-yan tarafında bulunur. Liflerinin uzanımı dış oblik karın kasına diktir. Çift
taraflı kasıldığında gövdeye fleksiyon yaptırırken tek taraflı kasıldığında gövdeyi o tarafa doğru eğer (lateral fleksiyon) ve karşı taraf omuzu
öne döndürerek gövdeyi aynı tarafa baktırır.

 M. transversus abdominis (Transvers karın kası): Karın iç-yan duvarda yer alır. Karnı bir korse gibi saran bu kas arkada torakolomber
fasyadan (bel omurları çevresinde yer alan fibröz bağ dokusu) başlayarak öne rectus abdominsi kasının dış kenarına kadar uzanır. Fasyası
ise orta hatta line albaya (beyaz çizgi) yapışır. Bu kas kasıldığında karın içi basıncı artırarak miksiyon (işeme), defekasyın (dışkılama) ve
kadınlarda doğum olayının gerçekleşmesinde rol alır. Özellikle hareket esnasında bel omurlarını destekleyen ve sabitleyen önemli bir kastır.

 M. rectus abdominis: Beşinci kıkırdak kaburgadan, aşağıda göğüs kemiğinin proc. xiphoideusundan ve kaburga yayının medialinden
başlayarak pubis kemiğine yapışan uzunlamasına düz bir şekilde uzanan bir kastır. Çok karınlı bir kastır. Karınları (venter) arasında fibröz bir
yapı (intersectio tendinea) ile ayrılırlar ve baklava dilimi şeklinde görülürler. Bu yüzden bu kasa halk dilinde six packs (üstte yer alan üç karın
görünür bölgede yer aldığından) ismi verilmiştir. Bu kas gövdenin en güçlü fleksör (öne eğen) kasıdır.

 M. quadratus lumborum: Karın arka duvarında yer alan bu kas, ilyak kemikten (crista iliaca) başlar ve yukarı kaburgalara tutunur. Tek
taraflı kasıldığında gövde o tarafa doğru eğilir (lateral fleksiyon).

Pelvik taban kasları pelvisin alt bölümündeki boşluğu (pelvik çıkış) kapatan kas örtüsüdür. Bu kaslar burada yer alan rectum, mesane ve
kadınlarda uterus gibi organları desteklerken aynı zamanda idrar ve dışkı yolunun sfinkter mekanizmasını oluşturmaktadır. Bu kaslarda oluşan
zayıflık sonucunda idrar tutumama veya dışkı tutamama şikâyetleri görülebilir. Bu kaslar pelvisi oluşturan kemikler (os coxae-ilium-ischium ve
pubis, sacrum ve coccyx) arasında uzanırlar ve isimlendirmeleri de bu şekilde olmaktadır.

2.4.3. Üst Ekstremite Kasları


2.4.3.1. Omuz Kemeri Kasları
  M. deltoideus:  Deltoid kası omuzun kabarık şeklini veren ve omuz eklemini tamamen kuşatan bir kastır. Üç bölümü vardır. Ön lifler
köprücük kemiğine yapışır ve kola fleksiyon, iç rotasyon ve horizontal adduksiyon yaptırır. Arka lifler kürek kemiğinde spina scapulaya yapışır
ve kola ekstansiyon, dış rotasyon ve horizontal abduksiyon yaptırır. Orta lifler ise kürek kemiğinde acromiona yapışır ve kola abduksiyon
yaptırır. Tüm lifler beraber kasıldığında kola güçlü bir abduksiyon yaptırır. Kasın ortak tendonu kol kemiğine (tuberositas deltoidea) yapışır.

  M. supraspinatus:  Kürek kemiğinde kendi çukurunda (fossa supraspinata) yerleşen kas; kol kemiğine yapışır ve kolun abduksiyon
hareketini başlatır. Omuz eklemini üstten destekler.

 M. infraspinatus: Kürek kemiğinde kendi çukurunda (fossa infraspinata) yerleşen kas, kol kemiğine yapışır ve kola dış rotasyon yaptırır.
Omuz eklemini arkadan destekler.

 M. teres minor: Kürek kemiğinde infraspinatus kasına paralel uzanan ve hemen inferiorunda yerleşen kas; kol kemiğine yapışır ve kola
dış rotasyon yaptırır. Omuz eklemini arkadan destekler.

  M. subscapularis:  Kürek kemiğinde kendi çukurunda (fossa subscapularis) yerleşen kas; kol kemiğine yapışır ve kola iç rotasyon
yaptırır. Omuz eklemini önden destekler

M. supraspinatus, m. infraspinatus, m. teres minor ve m. subscapularis kaslarına rotator manşet kasları veya SITS kasları denir. Bu kaslar
omuz ekleminin esas stabilizatörleridir.

Resim 17: Kürek kemiği etrafında yer alan rotator manşet kasları.

 M. latissimus dorsi: Aslında kolu hareket ettiren sırt kası olarak incelediğimiz bu kas dolaylı olarak omuz kemerine de etki etmektedir.
Alt ekstremiteden başlayıp (sacrum, crista iliaca ve torakolomber fasya) üst ekstremiteye tutuanan bir kastır. Oldukça geniş bir kas olan
latissimus dorsi kolda humerusa yapışmaktadır. Kolu arkaya çeker (ekstansiyon), gövdeye yaklaştırır (adduksiyon) ve de iç rotayon
yaptırmaktadır. Kol sabitken gövdeyi yukarı doğru kaldırdığı için barfiks kası olarak da bilinir.

  M. teres major:  Kürek kemiğinde angulus inferior olarak bildiğimiz alt köşeden başlayan bu kas latissimus doris kası ile aynı yere
yapışır. Hareket fonksiyonu açısından da latissimus dorsi kasını taklit eder. Yani kola ekstansiyon, adduksiyon ve iç rotasyon yaptırır. Bu kas
rotator manşet kası değildir.

 M. levator scapulae: İlk dört boyun omurlarından başlayan ve kürek kemiğinin üst köşesine (angulus superior) yapışan bu kas omuz
kemerine elevasyon yaptırmaktadır.

  M. serratus anterior:  İlk 8 kaburgadan başlayan bu kas kürek kemiğinin iç kenarına yapışmaktadır . Kürek kemiğine protraksiyon
yaptırır. Protraksiyondan esas sorumlu kastır. Bu kasa aynı zamanda boksör kası da denilmektedir. Protraksiyon dılında kürek kemiğini aşağı
çeker (depresyon) ve trapez kası ile beraber yukarı döndürür (upward rotasyon).

2.4.3.2. Kol Kasları


  M. biceps brachii:  İki başlı bir kastır (biceps). Uzun başı omuz ekleminin içinden geçerek kürek kemiğinde glenoid çukurun üstüne
yapışırken kısa başı ise kürek kemiğinde karga burnuna benzeyen coracoid çıkıntıya tutunmaktadır. Distal ucu ise ön kol kemiklerinden
radiusa tutunur. Ön kola ve kola fleksiyon yaptırır. Aynı zamanda fleksiyona gelmiş ön kola supinasyon yaptırmaktadır.

 M. brachialis: M. biceps brachiinin hemen derininde kol kemiğinin orta bölgelerinden başlayıp ön kola doğru uzanan bir kastır. Omuz
ekleminin çaprazlamadığı için kola hareket yaptırmaz. Ön kola fleksiyon yaptırmaktadır. Hatta ön kolun en güçlü fleksör kasıdır .

  M. coracobrachialis:  Kolun üst yarımında oblik bir şekilde uzanan bu kas kürek kemiği (coracoid çıkıntı) ile kol kemiği arasında
uzanmaktadır. Kola fleksiyon ve adduksiyon yaptırmaktadır. Kol kası olmasına rağmen ön kola hareket yaptırmaz (Dirsek eklemini
çaprazlamadığı için).

  M. triceps brachii:  Kolun arka kompartmanında yer alan bu kas üç başlıdır (triceps). Uzun başı kürek kemiğinde glenoid çukurun
altından başlar, medial ve lateral başlar ise kol kemiğinden başlar ve ortak tendonu ön kolda ulna kemiğine yapışır. Uzun baş, omuz eklemi ile
dirsek eklemini çaprazladığı için bu kas kola ve ön kola ekstansiyon yaptırmaktadır.
Resim 18: Kol kasları.

Resim 19: Ön kola fleksiyon yaptıran kaslar.

A. Ön Kol Kasları

Fleksör Grup Kaslar

Ön kol fleksör grup kaslar yüzeysel ve derin olmak üzere iki grupta incelenir. Yüzeysel grupta m. pronator teres, m. fleksör carpi radialis,
m. fleksör carpi ulnaris, m. palmaris longus ve m. fleksör digitorum superficialis kasları yer alırken derinde ise m. fleksör digitorum profundus,
m. fleksör pollicis longus ve m. pronator quadratus yer almaktadır. Ön kol fleksör kaslar kolda medial epikondilden başlar. Bu kasların aşırı
kullanımına bağlı olarak (over-use sendromu) medial epikondilit (golfçü dirseği) hastalığı oluşabilir.

Ayrıca fleksör kas tendonları median sinir ile beraber el bilek kemikleri ve üstünü örten fibröz bağ dokusu (retinaculum flexorum) arasında
yer alan karpal tünel içinden geçmektedir. Elin aşırı fleksiyonda kalması, zorlanması, karpal tünelde sistemik hastalıklara bağlı veya gebeliğe
bağlı ödem oluşması sonucu bu kas tendonları ve sinir tünelde yaralanabilir. Bu duruma karpal tünel sendromu denir .
Resim 20: Karpal Tünel Sendromu.

Ekstansör Grup Kaslar

Ön kol ekstansör grupta olup ön kola fleksör yaptıran m. brachioradialis kası bu grupta ilk gördüğümüz kastır. M. brachioradialis kası ile m.
fleksör carpi radialis tendonları arasında bilekten nabız aldığımız radial arter bulunmaktadır. Buraya radial nazı oluğu denmektedir. Bu kasın
hemen bitişiğinde m. extensor carpi radialis longus ve brevis yer alır. Parmakların ekstansör kasları (m. extensor digitorum, m. extansor indicis
ve m. extansor digiti minimi) ve m. extansor carpi ulnaris yine bu grup içinde yer almaktadır. Ayrıca başparmağa giden m. abductor pollicis
longus, m. extansor pollicis brevis ve m. extansor pollicis longus arasında yer alan üçgen çukur alana fovea radialis veya anatomik enfiye
çukuru denmektedir. Bu alanın derininde radial arter ve scaphoid kemik bulunmaktadır. Bunların dışında m. supinator yine bu grup içinde yer
alıp radiusa spiral şekilde tutunmaktadır.

2.4.4. Alt Ekstremite Kasları


2.4.4.1. Kalça Kasları
 M. iliopsoas: Lumbal omurlardan başlayan m. psoas major ve iliak çukurdan başlayan m. iliacus kaslarının birleşmesi ile oluşur. Ortak
tendonları femura (trochanter minor) yapışır. Kalçanın en güçlü fleksör kasıdır. Aynı zamanda pelvisin öne doğru devrilmesine (anterior pelvik
tilt) katkı sağlar.

 M. gluteus maximus: İlyak kemiğin arka yüzünden ve sacrumdan başlayan bu kas femura yapışmaktadır. Kalçanın en güçlü ekstansör
kasıdır. Özellikle oturur pozisyondan ayağa kalkma pozisyonuna geçerken kullanılan bir kastır.

 M. gluteus medius: Gluteus maximus kasının derininde fakat seviye olarak superiorunda yer alan bir kastır. Omuzda deltoid kası ne ise
kalçada da m. gluteus medius odur. Bu kasın da ön lifleri, orta lifleri ve arka lifleri vardır. Ön lifleri kalçaya fleksiyon ve iç rotasyon yaptırırken,
arka lifler kalçaya ekstansiyon ve dış rotasyon yaptırır ve orta lifleri de abduksiyon yaptırmaktadır. Tüm lifler beraber kasıldığı zaman güçlü bir
abduksiyon hareketi ortaya çıkmaktadır. M. gluteus medius kalçanın en güçlü abduktor kasıdır.

Ayrıca bu kas yürüme esnasında yerden teması kesilmiş ayak tarafına pelvisin düşmesini önlemektedir. Eğer bu kasta fonksiyon kaybı
veya güçsüzlük olursa pelvis stabilizasyonunu gerçekleştiremeyecek ve yürüyüş bozukluğu meydana gelecektir. Bu kasın fonksiyon kaybında
trendelenburg (paytak-ördek) yürüyüşü görülmektedir.

 M. gluteus minimus: Gluteus mediusun derininde yer alan bu kas kalça abduksiyonuna katkı sağlamaktadır.

  Kalçanın dış rotator kasları:  Altı kastan (m. piriformis, m. quadratus femoris, m. obturator externus/internus, m. gemellus
superior/inferior) oluşmaktadır. M. obturator internus, m. gemellus superior ve m. gemellus inferior kaslarına triceps coxae denmektedir ve
kalça eklemini arkadan desteklemektedir. Kalça ekleminin derin stabilizastörleridir. M. quadratus femoris uyluğun en güçlü dış rotator kasıdır.

2.4.4.2. Uyluk Kasları


 M. pectineus: İliopsoas kasının hemen medialinde yer alan pubis ile femur arasında uzanan bir kastır. Uyluğa fleksiyon ve adduksiyon
yaptırmaktadır.

  M. quadriceps femoris:  Uyluk ön yüzde bulunan bu kas dört başlıdır. M. rectus femoris, m. vastus lateralis, medialis ve intermedius
kaslarından oluşmaktadır. M. rectus femoris diğer bileşenlerden ayrı olarak kalça kemiğinden başlamaktadır (spina iliaca anterior inferior),
vastus kasları ise femur gövdesinden başlamaktadır. Distalde bu dört kasın ortak tendonu içine patella (diz kapağı kemiği) oturmaktadır ve
kaval kemiğine (tuberositas tibia) yapışmaktadır. Diz eklemine (bacağa) ekstansiyon yaptırır. M. rectus femoris buna ek olarak kalçaya da
fleksiyon yaptırmaktadır.

Resim 21: Kalça ve uyluk arka grup kasları.

  M. sartorius:  Terzi kası olarak da bilinen bu kas vücudumuzun en uzun kasıdır. Kalça kemiğinden (spina iliaca anterior superior)
başlayan bu kas kaval kemiğinin (tibia) iç kısmına yapışmaktadır. Hem kalçaya hem de bacağa fleksiyon yaptırmaktadır. Ayrıca bu kasın
yapışma yerinde uyluk iç kısım kaslarından m. gracilis ve hamstring grubu kaslarından m. semitendinosus ile beraber kazayağı şeklinde
yapışmaktadır. Buna kazayağı anlamına gelen pes anserinus denmektedir.

  M. adductor longus/brevis/magnus:  Adduktor kaslar pubis kemiğinden başlayıp femur iç kısmına yapışmaktadır. Uyluğa adduksiyon
yaptırmaktadırlar. Ayrıca m. adductor magnus arka kompartmanda yer almaktadır ve hamstring kası gibi kalçaya ekstansiyon yaptırmaktadır.

Resim 22: Uyluk ön grup (solda) ve iç grup (sağda) kasları.

 M. gracilis: Uyluğun en iç kısmında yer alan bu kas uyluğa fleksiyon yaptırırken aynı zamanda sartorius ve semitendinosus kasları ile
beraber kaval kemiğinin iç kısmına yapışmaktadır. Dolayısıyla uyluğa adduksiyon yaptırmanın dışında aynı zamanda bacağa fleksiyon
yaptırmaktadır.

 M. tensor fascia lata: İlium kemiği ve gluteus maximus kasının fasyasından başlayıp kaval kemiğine doğru uyluğun lateralinden devam
eden fibröz yapıya iliotibial bant denir. M. tensor fascia lata kalça kemiğinde spina iliaca anterior superiordan başlar ve uyluk lateralinde
iliotibial bant yaprakları arasına girerek, bu fibröz yapıya tutunur. Uyluğa fleksiyon ve iç rotasyon yaptırmaktadır.
2.4.4.3. Bacak Kasları
  Ön kompartman kasları:  M. tibialis anterior, m. extansor hallucis longus ve m. extansor digitorum longus kasları bacağın ön bölge
kaslarıdır. Bu kaslar ayağa dorsifleksiyon hareketi yaptırmaktadır. M. tibialis anterior aynı zamanda ayağa inversiyon yaptırmaktadır.

  Yan kompartman kasları:  M. fibularis longus ve brevis kasları bu bölgede yer almaktadır. Ayağın evertör kaslarıdır. Bu kasların
güçsüzlüğünde ayak inversiyona gelme eğilimindedir ve sık sık inversiyonda ayak bileği burkulması yaşanır. Ayrıca fibularis longus kası lateral
malleolun yan tarafından ayak tabanına geçerek ayağın arkusunu destekler ve bu kasın zayıflığında arkus desteği azalacağından pes planus
dediğimiz düztaban hastalığı oluşabilir.

 Arka kompartman kasları:

a. M. gastrocnemius: Bacağın arka grup yüzeysel grubu içinde yer alan bu kas femurdan başlar ve soleus kası tendonu ile aşil tendonu
yapısına katılarak topuk kemiğine yapışmaktadır. Medial ve lateral başları bulunmaktadır. Ayağa plantar fleksiyon ve dize de fleksiyon
yaptırmaktadır. Genelde sprint, atlama, sıçrama gibi hızlı hareketlerde aktif olan bir kastır.

b. M. soleus: Gastrocnemius kasının derininde yer alan bu kas kaval kemiğinin arka kısmında kendi ismiyle anılan yapışma bölgesinden
(linea musculi solei) başlayıp gastrocnemius kası tendonu ile birleşip topuk kemiğine yapışmaktadır. Yürüme esnasında daha fazla aktif olan
bu kas ayağa plantar fleksiyon yaptırmaktadır.

Resim 23: Bacak kasları.

c.  M. plantaris:  Femurdan başlayıp, topuk kemiğine yapışan bu kasın kas gövdesi çok küçük ve tendonu oldukça uzundur. Bu uzun
tendonu derin duyu lifleri açısından oldukça zengindir. Dize fleksiyon yaptırırken aynı zamanda ayağa da plantar fleksiyon yaptırmaktadır.

d.  M. popliteus:  Femurdan başlayıp kaval kemiğine yapışan bu kas dize iç rotasyon ve fleksiyon yaptırmaktadır. Aynı zamanda kas
gövdesi diz arkası çukurun (popliteal çukur) döşemesini yapmaktadır.

e.  Derin grup kaslar:  M. tibialis posterior, m. flexor hallucis longus ve m. flexor digitorum longus kaslarından oluşan derin grup kaslar
ayağa plantar fleksiyon yaptırmaktadır. M. tibialis posterior aynı zamanda ayağa inversiyon yaptırmaktadır.

Gerçek Hayatla İlişkisi

15 yaşındaki Ahmet basketbol branşında spor okuluna gidiyor. Annesi Ahmet’in boy uzamasının çok yavaş olduğunu ve bu uzamanın
devam edip etmeyeceği konusunda bilgilenmek üzere Spor Hekimliği’ne başvuruyor. Çocuğun fiziksel gelişimini ve postural durumunu
değerlendiren hekim, epifiz kıkırdaklarını değerlendirmek için bacak grafisi ve kemik yaşı tayini için el bileği grafisi istiyor. Grafilerde epifiz
kıkırdaklarının henüz kapanmadığı ve el bileği grafisi ile de kemik yaşının biyolojik yaşı ile uyumlu olduğu tespit ediliyor. Ayrıca D vit seviyesi
ve hormonlar gibi biyokimyasal parametrelerdebir bozukluk saptanmıyor. Anneye, çocuğun gelişim sürecinin devam ettiği, boyunun uzama
potansiyeli varsa (anne,baba boyları gibi değiştirilemeyen genetik fakörler) bunun gerçekleşebileceği ve çocuğun sportif faaliyetlere devam
etmesinin bu süreci olumlu yönde etkileyeceği bilgisi veriliyor.

Çıkarmamız gereken sonuçlar;

 Kemik gelişimini değerlendirebileceğimiz yapısal bölge uzun kemiklerdeki epifiz plağıdır.

 Kemik yaşı tayini için sıklıkla el bileği grafisi kullanılır.


 Çocuğun fiziksel gelişimine etki eden D vitamini seviyesi, büyüme hormonu ve IGF (insülin benzeri büyüme faktörü) gibi biyokimyasal
parametreler mutlaka değerlendirilimesi gerekir.

 Sportif faaliyetler çocuğun gelişimsel sürecini olumlu yönde etkilemektedir.

Bölüm Özeti
●  Hareket sistemi; vücudumuzda bulunan bazı kompakt, sert ve yumuşak doku elemanlarından oluşan, vücudu belli bir şekle sokan,
fonksiyonel bir şekilde hareket etmemizi ve yer değiştirmemizi sağlayan bir sistemdir.

●  Hareket sistemi genel olarak kemiklerden oluşan iskelet sistemi, bu kemikleri bir arada tutmaya yarayan ve hareket etmeyi sağlayan
eklem sistemi ve son olarak da kas sisteminden oluşmaktadır. Kemikler çok sıkı bir araya gelmiş kolajen bağ dokudan oluşan oldukça sert
yapılardır. Kemikler genel olarak uzun kemikler, kısa kemikler, yassı kemikler, havalı kemikler, susamsı (sesamoid) kemikler ve düzensiz
kemikler olmak üzere altı grupta incelenir. Kemikleşmenin başladığı odağa  ossifikasyon merkezi  denir. Vücudumuzdaki kemiklerin yapısına
bakarsak, uzun kemikleri ele aldığımızda her iki ucunda kemiklerin boyuna büyümesini sağlayan  epifiz  tabakasını görmekteyiz. Uzun
kemiklerin (Örn. femur) uzunca gövdesine diafiz ismi verilirken (kemik şaftı) diafiz ile epifiz arasında kalan ve epifiz kıkırdağına destek doku
sağlayan bölgeye de metafiz denmektedir.

●  Vücudumuzdaki kemikleri iki ana grupta inceliyoruz. Aksial iskelet: baş, boyun ve gövde kemiklerini içerir, appendiküler iskelet: alt ve
üst ekstremite kemiklerini içerir. Vücudumuzun en hareketli bölgesi olan üst ekstremite, vücudumuza bağlandığı bölge olan omuz kemeri
bölgesi ve serbest hareketli bölge olmak üzere iki kısma ayrılır. Omuz kemeri bölgesini kürek kemiği (scapula) ve köprücük kemiği (clavicula)
oluştururken serbest hareketli kısımda; kolda tek kemik olan kol kemiği (humerus), ön kolda radius ve ulna kemikleri ve elimizde de el
kemikleri (el bileği kemikleri, el tarak kemikleri ve el parmak kemikleri) yer almaktadır.

●  El bileği kemiklerinden dış tarafta scaphoid ve trapezium, iç tarafta ise pisiforme ve hamatum arasında bir oluk vardır. Bu oluğa sulcus
carpi denir. Bu oluğun üstünde fasyal kalınlaşma, özel bir doku olan retinaculum flexorum bulunur. Bu doku oluğu tünele çevirir. Bu
tünele  karpal tünel  denir. İçinden kas tendonları ve median sinir geçmektedir. Karpal tünel içinde ödem veya başka maddeler birikmesi ile
sınırlı alan içinde oluşan yüksek basınç etkisiyle median sinir hasar görebilir. Bu klinik tabloya karpal tünel sendromu denir.

●  Vücut yükünü taşıyarak, mobilize olmamızı sağlayan alt ekstremite biyomekanik ve taşıdığı derin duyu lifleriyle oldukça önem
taşımaktadır. Alt ekstremite kemikleri; kalça kemerini oluşturan kalça kemikleri (os coxae) ve serbest hareketli kısımları oluşturan uyluk kemiği
(os femur), bacak kemiklerinden kaval kemiği (os tibia) ve kamış kemiği (fibula), ayrıca ayak kemiklerini oluşturan ayak bileği kemikleri (ossa
tarsi), ayak tarak kemikleri (ossa metatarsi) ve ayak parmak kemiklerinden (phalanges, falankslar) oluşmaktadır. Femur başı ve boynu
arasında yaklaşık 125 derecelik bir açı bulunmaktadır, bu açıya collodiafizer açı veya inklinasyon açısı da denmektedir. Gelişimsel dönemde
bu açı daha fazla iken yürümeye başlayıp vücut yükü bindikçe açı azalarak normale gelmektedir. Cerebral palsi gibi deformiteli çocuklarda yük
binmediği için bu açı daha fazla derecelerde kalırken (coxa valga), normalden daha fazla yük binen çocuklarda ise bu açı normalden daha az
olmaktadır (coxa vara). Bu durumlarda alt ekstremitede dizilim bozuklukları oluşmaktadır.

●  Ayağın kemik iskeletine baktığımızda yanlardan bakıldığında hem iç tarafta hem de dış tarafta kemer olduğunu (arcus longitudinalis
medialis ve lateralis) ve karşıdan baktığımızda da enlemesine bir kemerin de olduğunu (arcus transversus) görmekteyiz. Bu biyomekanik
tasarım ile yere bastığımızda özellikle I. tarak kemiği başı, V. tarak kemiği başı ve topuk kemiği üzerinde basınç noktaları oluşturarak sanki bir
tripod (üçayak) üstünde duruyormuş gibi dengede dururuz.

●  Aksial iskelet içerisinde baş ve boyun ile beraber gövde iskeletini inceleyeceğiz. Bu grup içinde kafatası kemikleri, yüz kemikleri,
omurga bütünü ve göğüs kemikleri yer almaktadır. Baş iskeletinde beyni koruyan ve etrafını saran sekiz adet kafatası kemikleri
(neurocranium) ve 14 adet yüz kemiklerinden (splanchnocranium) oluşmaktadır. Omurga: aksial iskelette yer alan üç küremsi yapıyı (baş
iskeleti, göğüs kafesi ve pelvis) arka hatta bir arada tutan, kafa tabanından başlayıp kuyruk sokumuna kadar devam eden 33-34 adet omurdan
oluşan kemik kolondur. İki coxae kemiği, arkada sacrum ve coccyx ile beraber pelvis yapısını oluştururlar. Pelvis hem sindirim sistemi
kanallarının son kısmına hem de üriner ve genital sistem organlarını içinde barındırmaktadır.

●  İskeleti oluşturan kemikleri bir arada tutan ve hareket etmemizi sağlayan bu birleşme yerlerine eklem (articulatio, junctura) denir.
Eklemler genelde hareket kabiliyetlerine göre oynar, yarı oynar veya oynamaz olarak sınıflandırılırken eklemi oluşturan eklem yüzlerinin
yapısal özelliklerine göre de sinovyal eklemler, fibröz eklemler ve kıkırdak eklemler olarak sınıflandırılmışlardır. Fibröz ve kırkırdak eklemlerde
sinovyal eklemlerde bulunan sinoviya olmadığı için bu eklemlere non-sinovyal eklemler de denmektedir.

●  Birinci boyun omuru (atlas) ile oksipital kemik arasında yer alan kondiler tip ekleme atlantooccipital eklem denir. Birinci boyun omuru
(atlas) ile ikinci boyun omuru (axis) arasındaki ekleme ise atlantoaksial eklem denir.  

●  Omur cisimleri (corpus-gövde) arasındaki eklemlerde discus intervertebralis denen özelleşmiş bir yapı vardır. Bu discus yapısı ortada
nucleus pulposus denen jelatinöz bir madde ve etrafı da soğan halkaları gibi dizilmiş fibröz bantlardan (annulus fibrosus) oluşmaktadır. Bu disk
yapıları sayesinde eklem stabilizasyonu ve doğal yük aktarımı sağlanmış olur.

●  Omuz eklemi, kürek kemiği (scapula) ile kol kemiği (humerus) arasında yer alan top-soket şeklinde (sferoid tip) bir eklemdir. Göğüs
kemiği (sternum) ile köprücük kemiği (clavicula) arasında yer alan ekleme sternoclavicular eklem denir.

●  Dirsek eklemi de birkaç eklemin bir araya geldiği bir kompleks eklem özelliği göstermektedir. Kol kemiği humerusun distalde ön kol
kemikleri (radius ve ulna) ile eklemleşmesidir. Ön kol kemiklerinden radius alt ucu ile el bileği kemiklerinden (carpal kemikler) scaphoid ve
lunatum arasındaki elipsoid tipte bir eklemdir.

●  Kalça kemiklerini arkada birleştiren ve pelvis bütünlüğünü oluşturan sakrum, üçgen şeklindeki yapısıyla mihenk taşı özelliği
taşımaktadır. Kulağa benzeyen eklem yüzeyi  (facies auricularis) ile eklem stabilitesini sağlamaktadır. Kalça kemiklerini önde birleştiren pubis
kemikleri arasında yer alan symphysis tipi bir eklem bulunmaktadır.

●  Kalça eklemi, top şeklindeki femur (uyluk kemiği) başı ile coxae kemiğinde bulunan soket şeklindeki acetabulum yapısı arasında yer
alan top-soket şeklindeki bir eklemdir. Çok eksenli, oldukça hareketli bir eklemdir.

●  Diz eklemi uyluk kemiği alt ucunda yer alan iki kondil (yumru) yapısı ve bu kondillerin oturduğu kaval kemiğinin (tibia) üst ucunda yer
alan yine kondil isimlerini alan yuvalardan oluşmaktadır. Bikondiler eklem tipinde olan diz eklemi fleksiyon ve ekstansiyon hareketi ile beraber
çok az da rotasyon hareketi yapmaktadır. Bacak kemiklerinin her ikisi de alt yüzlerinde menteşe yuvasını oluşturacak eklem yüzü meydana
getirirler. Bu eklem yüzünün medialinde ayak bileğinin iç tarafında elle palpe edebildiğimiz malleolus medialis çıkıntısı (tibia), dış tarafında ise
malleolus lateralis (fibula) isimli çıkıntı bulunmaktadır. Bu çıkıntıların iç eklem yüzleri ve kaval kemiğinin alt eklem yüzü; ayak bileği
kemiklerinden talus ile eklemleşerek ayak bileği eklemini meydana getirmektedir. Bu eklem ginglymus (menteşe) tip bir eklemdir ve transvers
eksende plantar fleksiyon ve dorsifleksiyon hareketini yapmaktadır. 

●  İskelet sistemini oluşturan kemiklerin birbiriyle bağlantısını eklemler sağlarken bu eklemlerde kemiklerin hareketini ise kaslar
sağlamaktadır. Kaslar; çizgili kaslar (iskelet kasları), düz kaslar ve kalp kası olmak üzere üç gruba ayrılır. Kasların istirahat hâlindeki gerginlik
hâline tonus denir. Özellikle merkezî sinir siteminde beyincik kas tonusuyla ilgili ciddi fonksiyonları vardır. Yenidoğan bir bebekte beyincikle
alakalı bir patoloji olduğunda tonusu azalmış veya kaybolmuş bir bebek görülür. Kaslar iki şekilde kasılır:  İzotonik kasılma  ve  izometrik
kasılma.  İzotonik kasılma kasın boyunun değişerek yapmış olduğu kasılma şeklidir. Kas boyu uzarken kasılma şekline eksantrik kasılma
derken, kas boyu kısalırken yapmış olduğu kasılmaya ise konsantrik kasılma denir. İzometrik kasılma da ise kas boyu değişmez, sadece
gerilimi artar.

●  Baş kaslarını; mimik kasları ve çiğneme kasları olmak üzere iki ayrı grupta inceliyoruz. Bu iki ana grup dışında dil kasları ve gözü
hareket ettiren kaslar bulunmaktadır.

●  Boyun bölgesinde en yüzeyelde platysma yer almaktadır. Bu kas aynı zamanda boyunda gerginlik ve kırışıklı oluşturan bir mimik kası
olarak da bilinir. Bunun hemen altında yüzeyselde yine m. sternocleidomastoideus kası yer alır.

●  Boyun orta tabakada hyoid kemiğin üstünde yer alan suprahyoid kaslar (m. digastricus, m. stylohyoideus, m. mylohyoideus, m.
geniohyoideus), hyoid kemiğin altında yerleşmiş olan infrahyoid kaslar (m. sternohyoideus, m. sternothyroideus, m. thyrohyoideus, m.
omohyoideus) bulunur. Bu kaslar yutkunma esnasında, konuşma esnasında aktif olan kaslardır. Bunların derininde skalen kaslar (m. scalenus
anterior, medius ve posterior) yer almaktadır. Skalen kaslar boyun omurları ile 1. ve 2. kaburga arasında uzanan, boyun fleksiyonu ile beraber
baş-boyun sabitken göğüs kafesi hacmini artırarak derin solunumda görev alan kaslardır.

●  Trapez kası ensede kafatası kemiğinden başlayıp yanlarda kürek kemiğinin çıkıntısına, orta hatta da göğüs omurlarının alt
segmentlerine uzanan deltoid şeklinde genişçe bir kastır. Barfiks kası olarak da bilinen latissimus dorsi vücudun en geniş ve yayvan kasıdır.
Alt ekstremiteden (sacrum, crista iliaca ve torakolomber fasya) başlayıp üst ekstremitede (crista tuberculi minoris) sonlanan tek kastır. Eşkenar
dörtgen şeklinde, kürek kemiğinin iç kenarı ile orta hatta omurlara kadar uzanan rhomboid kası kürek kemiğine retraksiyon (içe çeker) ve
elevasyon yaptırır (retraksiyondan esas sorumlu kastır). Kürek kemiğinin üst köşesinden enseye doğru uzanan levator scapulae kürek
kemiğine elevasyon yaptırır. Sırtta derin bölgede yer alan esas kas m. erector spinaedir. Omurganın her iki yanında yerleşmiş olan bu kas
altta sacrum ve ilyak kemiğe kadar uzanırken, yukarıda kafatabanı kemiğine (occipital kemik) kadar uzanır. Üç kastan (m. iiocostalis, m.
longissimus ve m. spinales) oluşmaktadır. Diğer derin bölgedeki kaslar; boyun bölgesinde özelleşmiş  m. semispinalis, göğüs bölgesinde
özelleşmiş m. rotatores ve bel bölgesinde özelleşmiş m. multifidus kaslarıdır. Bu kaslar vertebranın derin stabilizastörleridir.

●  M. pectoralis major; göğüs kemiği (sternum), kaburgalar ve köprücük kemiğinden (clavivula) başlayıp kol kemiğinde (humerus)
sonlanan bir kastır. M. pectoralis minor ise kürek kemiğinden (proc. coracoideus) başlayıp 2-5. kaburga ön yüzüne yapışır. Köprücük
kemiğinin hemen altında yer alan subclavius kası köprücük kemiğini stabilize ederken aynı zamanda altından geçen çok önemli anatomik
yapıları (a. subclavia ve plexus brachialis) travmalara karşı korur. M. intercostalis externi, interni ve intimi: Göğüs kafesinde kaburgalar
arasında yer alan bu kaslar nefes alıp vermekte göğüs kafesini genişletip daraltmakla görevlidirler. Diaphragma (diyafram) göğüs boşluğu ile
karın boşluğunu birbirinden ayıran çok geniş yapışma yüzeyi olan, aynı zamanda içinden önemli anatomik oluşumların geçtiği bir kastır.

●  Dış oblik karın kası; karın ön-yan tarafında bulunur. Liflerinin uzanımı elimize cebimize sokar gibi, dıştan içe ve yukarıdan aşağıya
doğrudur. İç oblik karın kası ise karın ön-yan tarafında bulunur. Liflerinin uzanımı dış oblik karın kasına diktir. Transvers karın kası; karın ön-
yan duvarda yer alır. Karnı bir korse gibi saran bu kas arkada torakolomber fasyadan başlayarak öne rectus abdominsi kasının dış kenarına
kadar uzanır. M. rectus abdominis; beşinci kıkırdak kaburgadan, aşağıda göğüs kemiğinin proc. xiphoideusundan ve kaburga yayının
medialinden başlayarak pubis kemiğine yapışan uzunlamasına düz bir şekilde uzanan bir kastır. Bu kas gövdenin en güçlü fleksör (öne eğen)
kasıdır.

●  Deltoid kası omuzun kabarık şeklini veren ve omuz eklemini tamamen kuşatan bir kastır ve üç bölümü vardır. Ön lifler köprücük
kemiğine yapışır ve kola fleksiyon, iç rotasyon ve horizontal adduksiyon yaptırır. Arka lifler kürek kemiğinde spina scapulaya yapışır ve kola
ekstansiyon, dış rotasyon ve horizontal abduksiyon yaptırır. Orta lifler ise kürek kemiğinde acromiona yapışır ve kola abduksiyon yaptırır. M.
supraspinatus, m. infraspinatus, m. teres minor ve m. subscapularis kaslarına rotator manşet kasları veya SITS kasları denir. Bu kaslar omuz
ekleminin esas stabilizatörleridir.

●  Kol önyüzde biceps brachii, brachialis ve coracobrachialis kasları yer alırken arka yüzde ise triceps brachii yer almaktadır. Ön kolda
fleksör grup kaslar humerus medial epikondile yapışırken ekstansör grup kaslar ise lateral epikondile yapışmaktadır.

●  M. iliopsoas: Lumbal omurlardan başlayan m. psoas major ve iliak çukurdan başlayan m. iliacus kaslarının birleşmesi ile oluşur.
Kalçanın en güçlü fleksör kasıdır. M. gluteus maximus, kalçanın en güçlü ekstansör kasıdır. Özellikle oturur pozisyondan ayağa kalkma
pozisyonuna geçerken kullanılan bir kastır. M. gluteus medius, ön lifleri kalçaya fleksiyon ve iç rotasyon yaptırırken arka lifler kalçaya
ekstansiyon ve dış rotasyon yaptırır ve orta lifleri de abduksiyon yaptırmaktadır. M. gluteus minimus; gluteus mediusun derininde yer alan bu
kas kalça abduksiyonuna katkı sağlamaktadır. Kalçanın dış rotator kasları; altı kastan (m. piriformis, m. quadratus femoris, m. obturator
externus/internus, m. gemellus superior/inferior) oluşmaktadır.

●  M. quadriceps femoris: Uyluk ön yüzde bulunan bu kas dört başlıdır. M. rectus femoris, m. vastus lateralis, medialis ve intermedius
kaslarından oluşmaktadır. Diz eklemine (bacağa) ekstansiyon yaptırır. M. rectus femoris buna ek olarak kalçaya da fleksiyon yaptırmaktadır.
M. sartorius; terzi kası olarak da bilinen bu kas vücudumuzun en uzun kasıdır. Kalça kemiğinden (spina iliaca anterior superior) başlayan bu
kas kaval kemiğinin (tibia) iç kısmına yapışmaktadır. Hem kalçaya hem de bacağa fleksiyon yaptırmaktadır. Adduktor kaslar pubis kemiğinden
başlayıp femur iç kısmına yapışmaktadır. Uyluğa adduksiyon yaptırmaktadırlar.  Uyluğun en iç kısmında yer alan gracilis uyluğa fleksiyon
yaptırıken aynı zamanda sartorius ve semitendinosus kasları ile beraber kaval kemiğinin iç kısmına yapışmaktadır. Dolayısıyla uyluğa
adduksiyon yaptırmanın dışında aynı zamanda bacağa fleksiyon yaptırmaktadır.

●  M. tibialis anterior, m. extansor hallucis longus ve m. extansor digitorum longus kasları bacağın ön bölge kaslarıdır. Bu kaslar ayağa
dorsifleksiyon hareketi yaptırmaktadır. M. tibialis anterior aynı zamanda ayağa inversiyon yaptırmaktadır. M. fibularis longus ve brevis kasları
bu bölgede yer almaktadır. Ayağın evertör kaslarıdır. Bacağın arka grup yüzeysel grubu içinde yer alan gastrocnemius femurdan başlar ve
soleus kası tendonu ile aşil tendonu yapısına katılarak topuk kemiğine yapışmaktadır. Medial ve lateral başları bulunmaktadır. Ayağa plantar
fleksiyon ve dize de fleksiyon yaptırmaktadır. Genelde sprint, atlama, sıçrama gibi hızlı hareketlerde aktif olan bir kastır. Gastrocnemius
kasının derininde yer alan soleus ise kaval kemiğinin arka kısmından başlayıp, gastrocnemius kası tendonu ile birleşip topuk kemiğine
yapışmaktadır. Yürüme esnasında daha fazla aktif olan bu kas ayağa plantar fleksiyon yaptırmaktadır.  Bacakta derinde ise; m. tibialis
posterior, m. flexor hallucis longus ve m. flexor digitorum longus kaslarından oluşan derin grup kaslar ayağa plantar fleksiyon yaptırmaktadır.
M. tibialis posterior aynı zamanda ayağa inversiyon yaptırmaktadır.
Soru 1:
 El bileği kemikleri hangi kemik grubundandır?

Uzun kemik

Yassı kemik

Havalı kemik

Kısa kemik

Düzensiz kemik

Soru 2:
Boyun bölgesinde kaç adet omur (vertebra) bulunmaktadır?

12

Soru 3:
Vücudumuzda kaç çift kaburga bulunmaktadır?

12

16

10

14

Soru 4:
Dirsek eklemini oluşturan esas ön kol kemiği aşağıdakilerden hangisidir?

Radius

Humerus

Scapulae
Ulna

Carpal kemikler

Soru 5:
Kalça eklemi hangi tip eklem sınıfındadır?

Menteşe tip

Eyer tipi

Top-soket şeklinde

Pivot tip

Elipsoid tipi

Soru 6:
Omuz ekleminin stabilizasyonunda yer alan ve glenoid fossanın içini döşeyen kıkırdak yapı nedir?

Menisküs

Labrum

Kapsül

Discus

Ligament

Soru 7:
Çiğneme kaslarından hangisi ağzı açmaktadır?

Masseter

Temporalis

Buccinator

Pterygoideus medialis

Pterygoideus lateralis

Soru 8:
Uyluğun en güçlü fleksör kası nedir?
Iliopasoas

Gluteus medius

Sartorius

Gluteus maximus

Rectus femoris

Soru 9:
Aşağıdakilerden hangisi rotator manşet kası değildir?

Supraspinatus

Teres minor

Subscapularis

İnfraspinatus

Teres major

Soru 10:
Aşağıdakilerden hangisi karın kası değildir?

Rectus abdominis

İç oblik

Serratus anterior

Dış oblik

Transvers kas
3. SİNDİRİM SİSTEMİ
Giriş
Bir önceki bölümde hareket sistemi üzerinde durmuştuk, bu bölümde ise sindirim sistemi konusunu ele alacağız. Yaşamsal faaliyetlerimiz
için dokularda besinin oksijenle yakılıp enerji açığa çıkarması gerekir. Bunun için besinleri bir şekilde vücudumuza ve dokulara göndermemiz
gerekiyor. Vücuda giren besinler dokulara gidebilmesi için öncelikli olarak en küçük yapıtaşlarına ayrılmalıdır. Mekanik ve kimyasal
parçalanma sonucunda bu maddeler dolaşım sistemine geçmesi için emilirler.

3.1. Sindirim Sistemine Giriş


Organizmanın canlılığını devam ettirmesi için gerekli gıdanın alınması, ilgili yerlere iletilmesi ve belli yerlerde bir takım değişikliklere
dönüştürülmesi gerekmektedir. Gıda maddelerinin değişikliklere uğratılarak (kimyasal, fiziksel ve biyolojik) sindirilmesi işlemi, farklı
kademelerde olur. Bunun için aynı işe yönelik olmak üzere, değişik organlar biraraya gelerek sindirim sistemini (systema digestorium)
oluşturmuşlardır. Bu sistem, birbirlerini tamamlayan bölümler hâlinde; ağız boşluğu, yutak, yemek borusu, mide ve bağırsaklar olmak üzere
ayrılır. Bunlara ek olarak karaciğer ve pankreas, sindirimde önemli görevler yüklenmiş salgı bezleri olarak fonksiyon görürler. Sindirimin
basamaklarını sıralayacak olursak, öncelikle besinin alınması, mekanik parçalanma, besinin iletilmesi veya taşınması, besinin sindirilmesi,
besinin emilmesi ve son olarak da sindiremeyen ve emilmeyen besinlerin atılması yani dışkılama .

Resim 1: Sindirim sistemi organları.


Resim 2: Sindirim sistemi organları ve fonksiyonları.

Resim 3: Sindirim basamakları

3.2. Ağız Boşluğu (Cavitas oris)


Sindirimin başlangıcı ağız boşluğudur. Ağız boşluğunun duvarları; yanda yanaklar, önde dudaklar, yukarıda sert ve yumuşak damak,
tabanda ise dil ve ağız tabanı kaslarından oluşur. Önde ağız açıklığı (rima oris) ile dışarıya, arkada yutak darlığı (isthmus faucium) ile yutağa
bağlantı sağlayan bu boşluk, bütün olarak cavitas oris adı ile belirtilir. Ancak bu büyük boşluk, diş kemerleri ve dişler ile yeniden ikiye ayrılır.
Dudaklar ve yanaklar ile diş kavisleri arasında kalan dar aralığa  vestibulum oris  (yalancı ağız boşluğu), diş kemerleri ve dişlerin ardından
yutağa kadar uzanan geniş aralığa ise  cavitas oris propria  (gerçek ağız boşluğu) denir. Arkadaki büyük boşluğu yutağa bağlayan isthmus
faucium denilen darlık, yukarıdan küçük dil (uvula), yanlardan ise küçük dilden aşağıya doğru uzanan iki çıkıntılı kemer tarafından kuşatılır. Bu
çıkıntılar arasında kalan boşlukta ise, yutağın yan duvarlarına isabet etmek üzere bademcikler yer almıştır. Cavitas oris proprianın tabanını
arkada, dil kökü oluşturur.

3.2.1. Dişler
Her diş gıdaların öğütülme veya kesilme işleminin yapıldığı bir taç kısmına sahiptir. Çene kemiklerinde kendi yuvalarına oturmuş ve eklem
yapmış kök kısmı ile kök ve taç kısmı arasındaki boyun bölümü olmak üzere bir diş üç bölümden oluşur. Yetişkin bir insanda toplam 32 adet
diş vardır. Dişler yapısal (morfolojik) olarak dört gruba ayrılır:

Kesici dişler = Dentes incisivi, Köpek dişleri = Dentes canini, Küçük azılar = Dentes praemolares, Büyük azılar = Dentes molares.
İnsanlarda diş çıkarma iki aşamada olur. İlk defa süt dişleri çıkar. Daha sonra gelişimin devamı içerisinde süt dişlerinin yerini daimi (kalıcı)
dişler alır. Bir çocukta ilk dişin çıkışı yaklaşık olarak 6. ayda görülür ve bunu diğer süt dişlerinin çıkışı izler. İki yaşını aşan bir çocukta normal
olarak 20 adet süt dişi bulunur. Dişlerinin çıkışı tamamlanmış normal bir çocuğun çenesinin sadece bir yarısı düşünüldüğünde; iki adet kesici
diş, bir adet köpek dişi ve iki adet de öğütücü diş (azı diş) bulunur. Böylece çenelerin her yarısında beş adet olmak üzere, toplam 20 adet diş
bulunur. Süt dişleri ile kalıcı dişlerin değişimi yaklaşık olarak yedi yaşında başlar ve bu değişim 15/16 yaşına kadar devam eder. Bu dişlerin
dışında yirmi yaş dişi adı verilen dördüncü bir azı dişi daha vardır. Yirmi yaş dişinin çıkışı daha ileriki yaşlarda olur.

3.2.2. Cavitas Oris Propria (Gerçek Ağız Boşluğu)


Ağız boşluğunun bu kısmı, dişler ve diş kemerlerinin arkasından, yutak darlığına (ısthmus faucium) kadar devam eder. Boşluğun tabanı
kaslar tarafından yapılırken tavanı ise önde sert damak ve arkada ise yumuşak damaktan oluşur. Yumuşak damağın arkasında ve serbest
kısmın ortasında ileriye doğru uzanan çıkıntıya küçük dil (uvula) denir. Uvulanın her iki yanında, birbiri arkasında olmak üzere yana ve aşağıya
doğru devam eden çıkıntılı mukoza kabartılarından birisi dile, diğeri ise yutağın yan duvarına kadar ilerler. Bu iki çıkıntı arasında oluşan boşluk
içine de bademcikler (tonsilla palatinae) oturmuştur. Ağız boşluğu çevresinde birçok salgı bezi bulunur. Salgı bezlerinden bir bölümü müköz
salgı, diğer bir bölümü ise akıcılığı daha fazla olan seröz salgı yaparlar. Müköz salgı ile çiğneme sırasında ağıza alınan gıda parçaları
karışarak lokmanın kolayca yemek borusuna gönderilmesi sağlanır. Seröz salgı içinde ise önemli bir yapı (ferment) pityalin (ptyalin) bulunur.
Bu şekilde çok sayıda küçük tükrük bezlerine dudaklarda, damakta, yanakta ve dilin arka kısımlarında da rastlanır. Bu küçük bezlerin yanı sıra
salgılarını ağız boşluğuna veren büyük tükrük bezleri de vardır. Kendilerine ait yerleri ve oldukça büyük salgı kanalları bulunur ve bu kanallar
yardımı ile salgı ağız boşluğuna iletilir. Büyük salgı bezlerinden olan parotis (glandula parotidea) seröz salgı yapar. Glandula submandibularis
ve glandula sublingualis (dilaltı bezi) ise karışık salgı yaparlar. Bu bezlerin salgı kanallarının topoğrafisi ve komşulukları, özellikle cerrahi
tedavilerde önem kazanır. Parotis (kulak altı) bezinin cerrahisinde mimik kasların motor siniri kesildiğinde (n. facialis), tek taraflı yüz felçleri
ortaya çıkar. Ağız boşluğu çevresinde ve özellikle dil, yutak ve gırtlakta tat cisimcikleri de bulunur. Tad cisimcikleri dilde değişik yerlerde,
değişik tat özelliklerini almak üzere özel bir dağılma gösterirler.

3.2.3. Dil (Lingua)


Ağız boşluğunun en önemli organı olan dil, üzeri mukoza tarafından döşenmiş, kas yapılı bir organdır. Yapısına bağlı olarak son derece
çeşitli hareketler yaptığı için, dili belirli bir biçimde tarif etmek oldukça zordur. Dilin yapısı içinde yer alan kasların bir bölümü doğrudan dilin
kendine ait olup buradan başlayarak uzanırlar. Diğer bir kısmı ise, dışarıdan gelerek dile kadar uzanan kaslardır. Dilin kendisine ait olan
kaslar, üç ana yöne uzanır ve böylece çok çeşitli hareketlerin yapılmasını temin ederler. Dışarıdan gelen kaslar, alt çene kemiği (mandibula),
os hyoideum (dil kökü kemiği) ve processus styloideustan  (temporal kemik) başlayarak buraya kadar uzanır.

Tablo 1: Dilin bölümleri

Dilin ucu (Apex linguae)

Dilin gövdesi (Corpus linguae)

Dilin kökü (Radix linguae)

Dilin sırtı (Dorsum linguae)

Dilin üst yüzeyinde ve kenarlarında, çıkıntı şeklinde bazı dil papillaları vardır. Bunların bazıları ağıza alınan gıdalar üzerine mekanik etki
yaparak fonksiyon görürler. Bazıları ise direkt tat alma işi ile görevlendirilmiştir. İnsan dilinde papillae filiformes, papillae fungiformes, papillae
vallatae ve papillae foliatae olmak üzere dört esas yapı bulunur. Dilin ön kısmında bulunan papillae fungiformes ve arka bölümünde yer alan
papillae vallatae ve papillae folitae’ler tat tomurcukları bulundururlar. Papillae filiformesler ise alınan gıdalar üzerine mekanik etki yaparlar ve
lokmanın hazırlanmasında görev alırlar.

3.2.4. Bademcik (Tonsilla Palatina)


Bademcik ağız boşluğu ve yutak arasında bulunmaktadır. Her iki yanda birer tane olmak üzere yer alan bademcikler, lenfoid organlardır.
Bulundukları yerde kendilerine ait birer çukur içerisindedirler (fossa tonsillaris). Bu çukur önden arcus palatoglossus ve arkadan ise arcus
palatopharyngeus tarafından sınırlanmıştır. Bu mukoza çıkıntıları (kıvrımları) damaktan, dile ve yutak yan duvarlarına uzanan yapılar hâlinde
oluşmuşlardır.

Resim 4: Ağız ve yutak anatomisi.

3.3. Yutak (Pharynx)


Yutak, bulunduğu yer itibarıyla hem solunum ve hem de sindirim sistemlerini ilgilendiren bir organdır. Üç farklı bölüme ayrılır:

Oropharynx: Ağız boşluğuna bakan bölgedeki yutak kısmı.

Nasopharynx: Burun boşluğuna bakan bölgedeki yutak kısmı.

Laringopharynx: Gırtlak bölgesine bakan bölgedeki yutak kısmı.

Yutak kısmında yediğimiz besinlerin solunum yoluna kaçmasını önleyen  epiglottis  isminde kıkırdak bir kapak bulunur. Ağızdan yutağa
gönderdiğimiz besin veya sıvıların ön tarafta yer alan soluk borusuna kaçmasını önler ve kapak kapanınca üstünden arka tarafa yemek
borusuna doğru yönlenir. Bazen yutma esnasında nefes almak istediğimizde kapak açılır ve bir miktar besin solunum yoluna kaçar ve öksürük
refleksi ile o besinleri hızlı bir şekilde dışarı atmış oluruz.

Resim 5: Yutak anatomisi.

3.4. Yemek Borusu (Oesophagus)


Ağız boşluğu ile mide arasında bağlantıyı sağlayan, kas yapılı boru şeklinde bir organdır . İç yüzü ince bir mukoza örtüsü ile döşenmiştir.
Mukozada bulunan salgı bezleri, burasının ıslaklığını ve kayganlığını sağlar. Yemek borusu sadece bir geçiş yolu olarak fonksiyon görür. Boyu
yaklaşık 25 cm kadardır. Boyun, göğüs ve karın olmak üzere üç bölüme ayrılır. Yemek borusu üç yerde darlık göstermektedir,

- Üst darlık: Başlangıç yerinde, farenksin hemen altındadır.

- Orta darlık: Tracheanın ikiye ayrıldığı yer hizasındadır.

- Alt darlık: Diaphragmayı geçtiği yerdedir.

Bunlar içinde en dar olan yeri, üst darlıktır. Burasının çapı yaklaşık 14-15 mm kadardır. Yemek borusunun duvar yapısı içindeki kas
tabakası özellik gösterir. Kas liflerinin uzanışlarına göre kas katı iki ayrı tabaka hâlinde düzenlenmiştir. İçte dairesel (sirkuler), dışta ise
uzunluğuna (longitudinal) devam ederler. Histolojik (ince yapı) olarak üst kısımlar çizgili kas yapısındadır. Bu yapı ortalarda yavaş yavaş düz
kas yapısına dönüşür ve alt bölümde ise tamamen düz kas özelliğini kazanır. Kas yapısının çeşitliliği, innervasyon ve fonksiyon bakımından
önemlidir. Nitekim yutak borusunun üst kısımlarında kasılmalar daha çabuk, aşağılarda ise yavaş meydana gelir.

Özofagusun yapısal ve motor fonksiyonlarında bozukluklar olabilir. Gıda maddelerinin yutaktan mideye ulaşıncaya kadar herhangi bir
yerde takılma hissi olursa buna disfaji denilmektedir. Mukozal harabiyete yol açan enfeksiyöz hastalıklar ya da reflü özofajitinde ise ağrılı
yutma olur buna odinofaji denir.

Reflü özofajiti mide içeriğinin, normal olmayan alt özofagus sfinkteri nedeniyle, özofagusa gelip mukozal hasar vermesidir. Özofagus
hastalıklarında sıklıkla tanı koymak için özofagoskopi yani fiber optik kamerayla ağızdan girilip bakılan işlem kullanılır.

3.5. Tükürük Bezleri


Dilaltı tükrük bezi (sublingual bez),  çene altı tükrük bezi (submandibuler bez) ve parotis bezi olmak üzere üç çift büyük tükürük bezi
bulunur. Dilaltı tükürük bezi, boyut olarak en küçükleri olup müsinöz karakterdedir. Çene altı tükürük bezi, karma bezler içerir: Seröz ve
müsinöz. Parotis bezi ise yalnızca seröz yapı gösterir. Tüm bu bezlerin doşaltım kanalları (ductus), sinirleri, damar ve bağ doku sistemleri
bulunur. Özellikle parotis bezi içerisinde, bez içi lenf nodları bulunur. Ağız boşluğunun mukoza yüzeyinde ek olarak birkaç bin adet daha küçük
tükürük bezi bulunur.

3.6. Mide 
Yemek borusu ile bağırsakların ilk kısmı arasında bulunmaktadır. Sindirime hazırlanan gıdaların depo edildiği yer olarak da görev yapar.
Dolu bir mide, iğne oltasına benzer. Ancak, yaşa ve cinse göre de midenin şeklinde değişiklikler görülür. Ağızda parçalanan ve tükürük ile
yumuşatılan gıdalar, yemek borusu ile mideye aktarılır. Burada toplanan gıdalar bir süre daha belirli işlemlere tabi tutulur ve daha sonra belirli
aralıklar ile bağırsağın birinci kısmına aktarılır.

Midenin iki açıklığı vardır. Yemek borusunu mideye birleştiren açıklığa (bölüme) cardia denir. Bağırsağın başlangıç kısmı ile birleştiren
açıklığa (bölüme) ise pylor adı verilir. Pylor sıkı oluşmuş sirküler kas liflerinden meydana gelmiştir. Dış görünüşüne göre mide üç kısma ayrılır.
Bu bölümler; fundus, corpus ve pars pylorica adını alır.

Midenin iki yüzü ve iki kenarı bulunur. Normal olarak soldan sağa doğru bükülmüş bir durum gösterir. Bu durumda ön duvarı öne ve biraz
yukarıya, arka duvarı ise aşağıya ve arkaya bakar. Midenin kardia ve pilor kısımlarını birleştiren sağ kenara, küçük kenar (curvatura ventriculi
minor) denir. Daha uzunca olan sol kenara ise, büyük kenar (curvatura ventriculi major) adı verilir. Midenin ana bölümü korpus kısmıdır. Bu
bölümün yukarıya doğru kubbe şeklinde yapmış olduğu çıkıntılı kısım diaphragmanın  sol altına sokulmuştur. Buraya fundus adı verilir.
Gıdaların yutulması sırasında alınan hava, midenin fundus kısmında toplanır. Mide korpusunun alt kısmı gittikçe daralır. Burası özel bir yapı
kazanmış olan pylorus kısmıdır. Düz kas liflerinden medana gelmiş kuvvetli bir duvara sahiptir. Pylorus kısmının pankreas ve karaciğer ile
yakın komşulukları vardır.

Midenin iç yüzü ince bir mukoza örtüsü tarafından döşenmiştir. Bu örtü içinde midenin önemli salgı bezleri bulunur. Boş durumda olan bir
midenin mukozasında uzunluğuna birtakım çıkıntılar oluşur. Dolu olan midede bu kıvrımlar kaybolur. Küçük kenara isabet eden yerde bu
kıvrımlar kenar boyunca kesintisiz devam ederler ve aralarında geniş boşluklar oluştururlar. Bu boşluklara mide caddesi adı verilir.

Mide içinde emilime hazır hâle getirilen gıda maddesi, buradan pylorus yolu ile duedonuma aktarılır. Bunun için midenin pylorus
bölümünde peristaltik hareketler yapılır. Midenin duvar yapısı içinde kas tabakası, değişik yönde uzanan kas liflerinden meydana gelmiştir ve
midenin özel hareketlerine imkân sağlar. Kas lifleri; sirküler, uzunlamasına ve oblik yönlerde uzanırlar. En dışta uzunluğuna devam eden
(longutidinal) kas lifleri bulunur. Bu lifler yukarıda özofagustan başlar ve mide üzerinden duedonuma kadar devam ederek bağırsak yapısında
da yer bulurlar. Uzunluğuna devam eden bu liflerin altında sirküler kaslar ve en içte ise oblik kas lifleri yer alır. Oblik kas lifleri midenin fundus
kısmından başlayarak pylorusa kadar devam ederler. Liflerin uzanış yönleri ve oluşturdukları kas tabakalarının durumları, mide hareketleri
bakımından önemlidir. Çünkü midenin çeşitli hareketleri, duvar yapısındaki kas liflerinin uzanış özellikleri ile sağlanır (peristaltik hareketler).
Yaklaşık olarak her 15-20 saniyede bir olmak üzere midenin yemek borusu ile birleştiği yerden (cardia) başlayan bir peristaltik hareket,
aşağıda pylorusa kadar devam eder. Fakat her peristaltik hareketin pylorusa gelmesi ile midenin pylorusu (ostium pyloricum) açılmaz. Buranın
açılması ve midede emilime hazır hâle getirilmiş olan gıdanın duedonuma aktarılması, bağırsak mukozasından gelen kimyasal bir uyarı
sonucu refleks ile sağlanır.

Mide mukozasında akut veya kronik inflamasyona bağlı mukozal hasarla giden patolojiler gastrit olarak adlandırılır. Gastritler sıklıkla
helicobacter pylori denilen bakteriye, ilaçlara, otoimmüniteye ve hipersensiviteye bağlı olarak gelişir. Mide incelemesinde invaziv olmayan hızlı
üreaz testiyle h.pylori tanısı konabilirken, invaziv olarak ise endoskopi denilen kamera içeren sistemle mide mukozasından biyopsi alınarak
konulabilir.

3.7. İnce Bağırsak (İntestinum Tenue)


İnce bağırsaklar midenin pylorus kısmından başlar, kalın barsaklara kadar uzanırlar. Yaklaşık olarak altı metre kadar uzunluğa sahip bir
sindirim organıdır. Bu uzunluk taze kadavralar için geçerlidir. Canlılarda bağırsak yapısındaki kasın tonusu nedeni ile 3-4 metre kadar bir
uzunluk gösterir. Hemen bütün uzunluk boyunca, ince yapıdaki bir örtü (periton) içinde yer alır. Bu örtü ile sarılmış olan bağırsak, yelpaze
şeklinde bir yapılaşma ile karın arka duvarına asılmış durumdadır. İnce bağırsağın kan damarları, sinirleri ve lenf yolları bu ince örtü içinde
gelirler. Bağırsak boşluğunun (lümen) çapı yukarılarda daha geniş olup 3-4 cm kadardır. Aşağılarda ise 2-3 cm civarındadır. İnce bağırsağın iç
yüzünde, bağırsak boşluğuna doğru çıkıntı yapmış, sirküler tarzda mukoza plikaları görülür. Bunlara  plicae circulares  adı verilir. Bu yapılar
bağırsak yüzeyinin genişlemesini sağlarlar. Bu çıkıntıların yanı sıra, daha ince yapıdaki uzantılara ise  villi intestinales  denir. İnce bağırsak
mukozasında önemli salgı bezleri ve küçük lenf düğümcükleri de bulunur.

Tablo 2: İnce bağırsakların bölümleri

1. 12 parmak barsağı olarak da adlandırılan ince bağırsakların başlangıç kısmı midenin pylor kısmından hemen sonraki parçasıdır.
Duodenum İnce bağırsakların bu bölgesine ana safra kanalı (ductus choledochus) ve pankreas kanalı açılmaktadır.

2. Jejunum İnce bağırsakların duodenum ve ileum arasında kalan bölümüdür.

3. İleum İnce bağırsakların son kısmıdır. Bu kısım özellikle mukoza ile ilişkili lenfoid doku kitlelerinin (bağışıklık sistemi ile ilgili yapılar)çok
yoğun olduğu bir yerdir. Ayrıca kalın bağırsakların ilk kısmı olan caecum (kör bağırsak) ile bağlanır, bağlanma yerinde
fonksiyonel bir kapak (ileoçekal kapak) bulunmaktadır.

Resim 6: Sindirim sistemi organlarını gösteren şematik resim.

3.7.1. Duodenum (Onikiparmak Bağırsağı)


İnce bağırsağın mideden sonra gelen ilk kısmıdır. Boyu yaklaşık 25-30 cm kadardır ve “C” harfi şeklinde görülür. Açıklığı sola doğru olmak
üzere bir büklüm yapar. Üst bölüm, inen bölüm, yatay bölüm ve çıkan bölüm olmak üzere dört kısımda incelenir. Hemen bütün bölümler arka
yüzden önemli oluşumlar ile komşuluk yaparlar. İnen bölümün arka yüzüne pankreas ve safra kesesi kanalları birleşerek açılır. Bazen ayrı ayrı
da açıldıkları görülür. Duodenum, yaklaşık olarak solda ikinci lumbal vertebra hizasında hafif bir kıvrım yaparak ince bağırsağın jejunum
bölümü ile devam eder.

3.7.2. Jejunum
 İnce bağırsağın duodenumdan sonra gelen kısmıdır. İki yapraktan meydana gelmiş olan bir periton örtüsü ile (mesenterium) karın arka
duvarına asılmış durumdadır. Kendisi ile birlikte bu periton yaprakları arasında, ince bağırsağın üçüncü kısmı da bulunur. Kesin bir sınır
göstermeden ileum ile devam eder.

3.7.3. İleum
Jejunumun devamı şeklindedir. Bu iki bölüm arasında kesin bir sınır yoktur. Ancak bazı yapısal farklılıklar ile birbirlerinden ayrılırlar.
İleumun sonlanma yerinden bazen 60 cm kadar yukarıda bağırsak duvarından oluşmuş bir yapıya rastlanır. Bu durum yaklaşık %2 vakada
görülür. Yapının bir fonksiyonu yoktur. Fakat bazen iltihaplanması veya karın iç duvarına tutunması ile bağırsak düğümlenmesine yol açabilir.
İleum kapak yapıda bir oluşum ile kalın bağırsağa açılır. Bu kapağa valva ileocaecalis (Bauhin) adı verilir. Bu birleşme yeri karnın sağ alt
bölümündedir.

3.8. Kalın Bağırsak (İntestinum Crassum)


Karın boşluğunun büyük bölümü ince bağırsak tarafından doldurulmuştur. Kalın bağırsak, ancak bir çerçeve gibi bu yapıyı dışarıdan
kuşatacak şekilde yer alır. Kalın bağırsağın toplam uzunluğu yaklaşık 120-150 cm kadardır. Caecum, colon ve rectum olmak üzere üç
bölümde incelenir. Kalın bağırsak duvarının dış yüzü, ince bağırsakta olduğu gibi düz bir yapı göstermez. Yer yer boğumlar halinde bir
yapılaşma vardır. Bu boğumlara haustra coli adı verilir. Kalın bağırsak iç yüzünde ise bu boğumlar, yarım ay şeklinde oluşmuş mukoza
çıkıntıları ile birbirlerinden ayrılmışlardır (plicae semilunares coli). Bu çıkıntıların yerleri sabit değildir. Peristaltik hareketlere uygun olmak
üzere, bir yerde kaybolur, diğer bir yerde tekrar meydana gelirler. Kalın bağırsak duvarının yapısında bulunan düz kas lifleri, her yerde eşit
olarak dağılmamışlardır. Aksine, bu kas lifleri bağırsak duvar yapısı içinde üç ana yerde toplanarak bağırsak boyunca uzanan sağlam yapıda
üç şerit oluştururlar. Bunlara teniae coli adı verilir. Bu, bir araya toplanmış kas liflerinin oluşturdukları yapılar, appendix vermiformisten başlayıp
rectuma kadar devam ederler. Ancak appendixte tenya bulunmaz. Kalın bağırsak iç yüzeyini döşeyen epitel, çok miktarda kadeh hücreler
ihtiva eder. Bu hücreler koyu ve müköz salgı yaparlar. Böylece kalın bağırsakta bulunan sindirim artıkları, sürtünme yapmadan kolayca
dışarıya atılabilir. Caecum; kalın bağırsağın, ince bağırsak ile birleştiği yerin altında kalan kısmıdır. Bağırsak duvarında meydana gelmiş kör
bir çıkıntı hâlindedir. Karın boşluğunun sağ alt kısmında yer alır. Yaklaşık 6-7 cm kadar boyundadır ve kalın bağırsağın hemen hemen en
geniş kısmını oluşturur. Bu kısmın arka yüzünde solucan görünümünde, boyu yaklaşık 7-12 cm kadar olan bir çıkıntı daha vardır.
Buna appendix vermiformis adı verilir. Appendix lemfoid bir organ olarak kabul edilir ve hatta bunun için “bağırsak bademciği” adı dahi verilir.
Lokalizasyonu caecumun değişik yerlerinde olabilir. Bu durum özellikle appendix iltihaplarında önem kazanır.

3.8.1. Colon
Bu kısım kalın bağırsağın caecumdan sonra gelen bölümüdür. Kendi içinde:

 - Colon ascendens = çıkan kolon

 - Colon transversum = yatay kolon

 - Colon descendens = inen kolon

- Colon sigmoideum = “S” şeklindeki kolon

olarak dört bölümde ele alınır . Bütün bu bölümler sanki çerçeve gibi, ince bağırsak kıvrımlarını dışarıdan kuşatmış durumdadır.
Bölümlerin bazıları karın arka duvarına yapışmış halde iken, bir kısmı da periton örtüsü içinde bulunur. Son kısım olan colon sigmoideum,
rectum ile devam eder.

3.8.2. Rectum
Kalın bağırsağın son bölümüdür . Aşağıya ve biraz da arkaya doğru devam ederek anüs ile sonlanır. Ön yüzden, erkeklerde mesane,
kadınlarda ise uterus ve vaginanın arka kısmı ile komşuluktadır. Rectumun şişkince olan alt kısmına ampulla recti denir. Burada, dışarıya
atılmak üzere, bağırsaktaki artık maddeler (dışkı) toplanır. Kalın bağırsağın diğer bölümlerinde görülen haustra ve teniaelara burada
rastlanmaz. Duvar yapısı içinde, hem uzunluğuna ve hem de sirküler kas tabakası iyi şekilde gelişmiştir. Özellikle dairesel (sirküler) kas
tabakası rectumun alt kısımlarında daha da kalınlaşarak kuvvetli sirküler bir kas bölümü oluşturur. Buna musculus sphincter ani internus adı
verilir. Düz kas liflerinden oluşmuş bu kas yapı, irade dışı çalışır. Anüsü kapatan kaslardan birisidir.

Kolon mukozasını rektumdan başlayarak distale doğru tutan ve etyolojisi bilinmeyen kronik inflamatuar hastalık ülseratif kolittir. Sıklıkla
kanlı ishal, karın ağrısı, kolon mukozasında yüzeysel ülserler bulunmaktadır. Özellikle çocukluk çağında çölyak gibi sık görülen hastalıklarda
özel diyete dikkat edilmemesi durumunda da gelişebilir. Endoskopi ile tanısı konulur.

3.9. Karaciğer (Hepar)


İnsan vücudunun en büyük bezi olarak kabul edilir. Karın boşluğunun sağ üst ve orta bölümünü doldurur. Diaphragmanın hemen
altındadır ve bu bölme ile sıkı bir komşuluğu vardır . Ağırlığı yaklaşık 1500 gr kadardır. Diaphragma ile komşu olan yüzü konveks bir yapı
gösterir ve facies diaphragmatica adını alır. Konkav durum gösteren alt yüz önemli karın organları ile komşuluktadır. Bu yüze facies visceralis
denir. Önemli organların izlerini de burada görmek mümkündür. Karaciğeri örten periton yaprağı, bazı yerler dışında; organın büyük kısmını
sardıktan sonra orak şeklinde, oldukça kuvvetli bir bağ meydana getirir. Buna ligamentum falciforme adı verilir. Bu yapı karaciğeri, sağ lob ve
sol lob olmak üzere iki büyük loba ayırır. Karaciğerin konkav alt yüzü ise, derin bir oluk ile ikiye ayrılmış durumdadır. Bu derin oluk fissura
sagittalis (sinistra) adını alır. Soldaki bu oluğa paralel olmak üzere sağda ise karaciğerin alt yüzündeki organların oturdukları çukur bölümler
birbirlerini tamamlar şekilde görülür. Burada önde safra kesesi, arkada ise vena cava inferior bulunur. Karaciğer loblarının visseral yüzünde
böbrek, böbrek üstü bezi, bağırsak, mide gibi organların izlerini de açıkca görmek mümkündür. Karaciğerin alt (visseral) yüzünde enine derin
bir yarık görülür. Bu açıklık karaciğer kapısı (porta hepatis) adı ile isimlendirilir. Buradan karaciğere önemli oluşumlar girer ve çıkarlar. Bu
yapılar şunlardır:

- Vena portae

- Arteria hepatica

- Ductus hepaticus

- Sinirler

- Lenf damarları
Yukarıda verilen oluşumların yanısıra karaciğerin alt yüzünde safra kesesi ve vena cava inferiorde kendilerine ait çukurluklarda bulunurlar.
Karaciğerin fonksiyonu ile safra yapılır. Buradan, kendine ait bir takım yolları takip ederek, safra karaciğerden dışarıya çıkar. Sağ ve sol
karaciğer loblarından gelen oldukça büyük safra yolları (ductus hepaticus dexter ve sinister) karaciğer kapısında birleşirler. Böylece daha
büyük safra kanalı (ductus hepaticus communis) meydana gelir. Karaciğere kan iki önemli yol üzerinden gelir. Bunlardan arteria hepatica:
oksijenden zengin kanı, büyük dolaşımdan karaciğere iletir. Vena portae: Özellikle bağırsak duvarından gelen ve gıda maddelerinin emilimi ile
zenginleştirilmiş kanı karaciğere iletir. Karaciğerin venleri ise (vv. hepaticae), organı arka taraftan terkederek, doğrudan vena cava inferiore
açılırlar .

Karaciğerin virüsler veya toksik olarak inflame olmasına hepatit denir. Altı aydan kısa süreli ise akut; uzunsa kronik hepatit denir. Akut
hepatite hepatit virüslerinden hepatit A, B, C, D, E virüsleri sebep olurken, kronik hepatite hepatit C, B, D sebep olabilir. Kliniğinde en sık
hâlsizlik, yorgunluk, sarılık, iştahsızlık, bulantı ve kusma görülebilir. Fizikî muayenede karaciğerde büyüme tespit edilebilir.

Resim 7: Karaciğer.

3.9.1. Safra Kesesi (Vesica Fellea)


Karaciğerin alt yüzünde ve kendisine ait bir çukurlukta bulunur. Boyu yaklaşık 8-10 cm ve hacmi de 150 cm3’tür. İç yüzünü döşeyen
mukoza örtüsü, değişik yönlerde uzanan plikalar yapar. Duvar yapısı içinde yer bulan kas lifleri ise düz kas yapısındadır. Fakat oldukça zayıf
bir kas sistemi oluşturmuşlardır. İçte longitudinal, dışta ise birbirlerini çaprazlayarak uzanan bir durum gösterirler. Bu kas liflerinin çalışmaları
ile kese içindeki safra bağırsağa (duodenum) akıtılır. Fakat safranın akıtılmasında daha başka etkenler de rol oynar (Oddi sphincteri gibi).
Karaciğer tarafından yapılan safrayı dışarıya ileten safra yolları, porta hepatiste birleşerek ductus hepaticus communis adı verilen kanalı
meydana getirirler. Bu kanal, aşağıya ve biraz da sola doğru devam ederken; safra kesesinden gelen, daha ince diğer bir safra kanalı ile
(ductus cysticus) birleşir. Böylece daha da kalınlaşan safra kanalı ductus choledochus adını alır . Ductus choledochus en büyük safra
kanalıdır. Yaklaşık 4 mm kadar çapında ve 10 cm kadar uzunluktadır. Duodenum ve pankreas başının arka yüzleri ile sıkı bir komşuluk içinde
aşağıya doğru uzanan bu büyük safra kanalı duodenumun ikinci bölümüne açılarak sonlanır. Bazen dustus cholodechus, pankreasın kanalı ile
birleşerek tek bir kanal hâlinde de bağırsağa açılabilir. Safra kanalının duvar yapısı içinde bulunan sirküler kas lifleri, kanalın sonlarına doğru
daha fazla yoğunlaşırlar. Yoğunlaşan sirküler lifler, kanalın bağırsak boşluğuna açılma deliğinin etrafında çok kuvvetli dairesel bir kas tabakası
oluştururlar. Fonksiyonel özelliği olan bu yapıya “Oddi sphincteri” adı verilir. Safranın bağırsak boşluğuna akıtılmasında bu sfinkterin
kasılmaları önemli rol oynar. Safra kesesi ve yolları klinik rahatsızlıkları bakımından önemli yer tutar. Ayrıca, safra yolları ve pankreas
kanalının çok yakın komşuluğu dolayısı ile karaciğer hastalıkları çok yönlü olarak ortaya çıkabilmektedir.

Safra içeriğinin metabolik olarak değişmesi sonucunda safra akışkanlığının bozulması ve bu nedenle safra kesesinde taşlar
oluşabilmektedir. Klinik olarak yemek sonrası karın ve sırt ağrısı, inflame olursa ateş, şişkinlik ve mide bulantısıyla hasta başvurur. Tanısında
ve tedavisinde endoskopik retrograd kolonjiyopankreatografi (ERCP) başarılı şekilde sıklıkla kullanılmaktadır.
Resim 8: Safra kanalları.

3.10. Pankreas
Pankreas çok fonksiyonlu bir bezdir. Hem sindirim sistemi ile ilgili bir organ olarak fonksiyon görür. Hem de iç salgı yapan bir bez olarak
görülür. Karın arka duvarına tutunmuştur. Orta çizgiyi sağdan sola doğru çaprazlayarak devam eder. Daha geniş olan baş kısmı sağ yanda
duodenumun kavisi içinde yer almaktadır. Sola ve yukarıya doğru uzanan kuyruk bölümü ise bazen dalak ile çok yakından komşuluk yapar.
Böylece pankreasın gövdesi (corpus) omurganın önünde ve yaklaşık birinci ve ikinci lumbal vertebralar hizasında bulunur. Pankreasın
kuyruğundan başlayan boşaltıcı kanalı, yan uzantıları da alarak soldan sağa doğru, organın uzunluğu boyunca devam eder. Bu kanala ductus
pancreaticus adı verilir. Bazen müstakil olmakla beraber, genellikle safra yollarının son bölümü olan ductus choledochus ile birleşerek
beraberce duodenuma açılır . Pankreasın yapısı içinde bulunan değişik hücre tipleri, kan şekeri üzerine etki yapan önemli hormonları yaparlar
(İnsülin ve Glukagon hormonları). İnsülin hormonunda herhangi bir patoloji ile sekresyon bozukluğu olursa diyabetes mellitus tip 1 denilen
yüksek kan şekeri ile seyreden hastalık ortaya çıkar.

Resim 9: Pankreas (önden görünüş).


Resim 10: Karaciğer-safra kesesi ve pankreas.

3.11. Karın Boşluğu (Abdomen) ve Periton


Karın boşluğu (abdomen) büyük kısmı kas yapıdan oluşmuş, vücudun bir bölümüdür. Ön ve yanlardan önemli ve kuvvetli kaslar ile
çevrilmiştir. Bu boşluğu göğüs boşluğundan, diaphragma ayırır. Aşağıda ise pelvis ile devam eder. Tarif edilen bu boşluk içinde; birbirleri ile
önemli topoğrafik ilişkide bulunan karın organları yer alır. Karın duvarı iç yüzden ince bir örtü (periton) ile döşenmiştir. Bu örtü, bazı yerleden
karın boşluğu içinde bulunan organların üzerine de atlar. Organların bazılarını tamamen kuşatır . Bu organlara periton içi oluşumlar denir.
Fakat bazen de periton örtüsü ya organı sadece bir bölümü ile örter veya hiç örtmeden (sarmadan) devam eder. Normal olarak bu seröz örtü
içinde ve karın boşluğunda az miktarda seröz sıvı bulunur. Böylece, birbirleri ile bazen çok sıkı komşuluk durumunda bulunan organların,
lüzumlu hareketleri kolaylaştırılır. Bazı hastalık durumlarında karın boşluğu içinde, litreler ile belirtilebilecek kadar fazla sıvı toplandığı da
görülür. Karın duvarlarının iç yüzeyini ve yer yer de bazı organları döşeyen peritonun klinik bakımdan çok önemli bir özelliği vardır. Karın içi
hastalık etkenlerinin tesiri ile periton örtüsü ilgili bölgede birbiri üzerine yapışarak bu etkenlerin sınırlı kalmasını sağlar. Ancak, peritonun genel
iltihabi bir durumu (diffus peritonitis) söz konusu ise, çok kuvvetli bir hastalık tablosu ortaya çıkar.

Resim 11: Periton ve karın boşluğu.


Bölüm Özeti
●  Organizmanın canlılığını devam ettirmesi için gerekli gıdanın alınması, ilgili yerlere iletilmesi ve belli yerlerde birtakım değişikliklere
dönüştürülmesi gerekmektedir. Gıda maddelerinin değişikliklere uğratılarak (kimyasal, fiziksel ve biyolojik) sindirilmesi işlemi, farklı
kademelerde olur. Bunun için aynı işe yönelik olmak üzere, değişik organlar bir araya gelerek sindirim sistemini (systema digestorium)
oluşturmuşlardır. Bu sistem, birbirlerini tamamlayan bölümler hâlinde; ağız boşluğu, yutak, yemek borusu, mide ve bağırsaklar olmak üzere
ayrılır. Bunlara ek olarak karaciğer ve pankreas, sindirimde önemli görevler yüklenmiş salgı bezleri olarak fonksiyon görürler.

●  Sindirimin başlangıcı ağız boşluğudur. Ağız boşluğunun duvarları; yanda yanaklar, önde dudaklar, yukarıda sert ve yumuşak damak,
tabanda ise dil ve ağız tabanı kaslarından oluşur. Önde ağız açıklığı (rima oris) ile dışarıya, arkada yutak darlığı (isthmus faucium) ile yutağa
bağlantı sağlayan bu boşluk, bütün olarak cavitas oris adı ile belirtilir. Ancak bu büyük boşluk, diş kemerleri ve dişler ile yeniden ikiye ayrılır.
Dudaklar ve yanaklar ile diş kavisleri arasında kalan dar aralığa vestibulum oris, diş kemerleri ve dişlerin ardından yutağa kadar uzanan geniş
aralığa ise cavitas oris propria denir. Dişler yapısal (morfolojik) olarak dört gruba ayrılır; kesici dişler = dentes incisivi, köpek dişleri = dentes
canini, küçük azılar = dentes praemolares, büyük azılar = dentes molares. Ağız boşluğunun bu kısmı, dişler ve diş kemerlerinin arkasından,
yutak darlığına (ısthmus faucium) kadar devam eder. Uvulanın her iki yanında, birbiri arkasında olmak üzere yana ve aşağıya doğru devam
eden çıkıntılı mukoza kabartılarından biri dile, diğeri ise yutağın yan duvarına kadar ilerler (arcus palatoglossus ve palatopharyngeus). Bu iki
çıkıntı arasında oluşan boşluk (fossa tonsillaris) içine de bademcikler (tonsilla palatinae) oturmuştur. Ağız boşluğu çevresinde ve özellikle dil,
pharynx ve larynxte tat cisimcikleri de bulunur. Tat cisimcikleri dilde değişik yerlerde, değişik tat özelliklerini almak üzere özel bir dağılma
gösterirler.

●  Ağız boşluğunun en önemli organı olan dil, üzeri mukoza tarafından döşenmiş, kas yapılı bir organdır. Dilin üst yüzeyinde ve
kenarlarında, çıkıntı şeklinde bazı dil papillaları vardır. Bunların bazıları ağıza alınan gıdalar üzerine mekanik etki yaparak fonksiyon görürler.
Bazıları ise direkt tat alma işi ile görevlendirilmiştir. Bademcik ağız boşluğu ve yutak arasında bulunmaktadır. Her iki yanda birer tane olmak
yer alan bademcikler, lenfoit organlardır.

●  Yutak, bulunduğu yer itibarıyla hem solunum ve hem de sindirim sistemlerini ilgilendiren bir organdır. Üç farklı bölüme ayrılır
(oropharynx, nasopharynx, laringopharynx). Yutak kısmında yediğimiz besinlerin solunum yoluna kaçmasını önleyen  epiglottis  isminde
kıkırdak bir kapak bulunur.

●  Ağız boşluğu ile mide arasında bağlantıyı sağlayan, kas yapılı boru şeklinde bir organdır. Yemek borusu sadece bir geçiş yolu olarak
fonksiyon görür. Boyun, göğüs ve karın olmak üzere üç bölüme ayrılır. Yemek borusu üç yerde darlık göstermektedir. Sublingual,
submandibuler ve parotis olarak üç çift tükürük bezi bulunur.

●  Yemek borusu ile bağırsakların ilk kısmı arasında bulunmaktadır. Sindirime hazırlanan gıdaların depo edildiği yer olarak da görev
yapar. Ağızda parçalanan ve tükürük ile yumuşatılan gıdalar, yemek borusu ile mideye aktarılır. Burada toplanan gıdalar bir süre daha belirli
işlemlere tabi tutulur ve daha sonra belirli aralıklar ile bağırsağın birinci kısmına aktarılır. Mide mukozasında akut veya kronik inflamasyona
bağlı mukozal hasarla giden patolojiler gastrit olarak adlandırılır.

●  İnce bağırsaklar midenin pylorus kısmından başlar, kalın bağırsaklara kadar uzanırlar. İnce bağırsağın iç yüzünde, bağırsak boşluğuna
doğru çıkıntı yapmış, sirküler tarzda mukoza plikaları görülür. Bunlara plicae circulares adı verilir. Bu yapılar bağırsak yüzeyinin genişlemesini
sağlarlar. Bu çıkıntıların yanı sıra, daha ince yapıdaki uzantılara ise villi intestinales denir. İnce bağırsak uzunluğu boyunca üç bölümde ele
alınır (duodenum, jejunum, ileum). İleum kapak yapıda bir oluşum ile kalın bağırsağa açılır. Bu kapağa valva ileocaecalis (Bauhin) adı verilir.

●  Karın boşluğunun büyük bölümü ince bağırsak tarafından doldurulmuştur. Kalın bağırsak, ancak bir çerçeve gibi bu yapıyı dışarıdan
kuşatacak şekilde yer alır. Caecum, colon ve rectum olmak üzere üç bölümde incelenir. Caecum; kalın bağırsağın, ince bağırsak ile birleştiği
yerin altında kalan kısmıdır. Bağırsak duvarında meydana gelmiş kör bir çıkıntı hâlindedir. Karın boşluğunun sağ alt kısmında yer alır. Yaklaşık
6- 7 cm kadar boyundadır ve kalın bağırsağın hemen hemen en geniş kısmını oluşturur. Bu kısmın arka yüzünde solucan görünümünde, boyu
yaklaşık 7-12 cm kadar olan bir çıkıntı daha vardır. Buna appendix vermiformis adı verilir. Kolon,  kalın bağırsağın caecumdan sonra gelen
bölümüdür. Çıkan kolon, yatay kolon, inen kolon ve sigmoid kolon olarak dört bölümü vardır. Kalın bağırsağın son bölümü rectumdur ve
rectum anüs ile dışarı açılmaktadır.

●  Karaciğer, insan vücudunun en büyük bezi olarak kabul edilir. Karın boşluğunun sağ üst ve orta bölümünü doldurur. Diaphragmanın
hemen altındadır ve bu bölme ile sıkı bir komşuluğu vardır. Karaciğerin alt (visseral) yüzünde enine derin bir yarık görülür. Bu açıklık karaciğer
kapısı (porta hepatis) adı ile isimlendirilir. Buradan karaciğere önemli oluşumlar girer ve çıkarlar. Karaciğerin fonksiyonu ile safra yapılır.
Buradan, kendine ait birtakım yolları takip ederek safra karaciğerden dışarıya çıkar. Sağ ve sol karaciğer loblarından gelen oldukça büyük
safra yolları (ductus hepaticus dexter ve sinister) karaciğer kapısında birleşirler. Böylece daha büyük safra kanalı (ductus hepaticus
communis) meydana gelir.

●  Safra kesesi, karaciğerin alt yüzünde ve kendisine ait bir çukurlukta bulunur. Bu kas liflerinin çalışmaları ile kese içindeki safra
bağırsağa (duodenum) akıtılır. Fakat safranın akıtılmasında daha başka etkenler de rol oynar (Oddi sphincteri gibi). Karaciğer tarafından
yapılan safrayı dışarıya ileten safra yolları, porta hepatiste birleşerek ductus hepaticus communis adı verilen kanalı meydana getirirler. Bu
kanal, aşağıya ve biraz da sola doğru devam ederken; safra kesesinden gelen, daha ince diğer bir safra kanalı ile (ductus cysticus) birleşir.
Böylece daha da kalınlaşan safra kanalı ductus choledochus adını alır. Ductus choledochus en büyük safra kanalıdır. Duodenum ve pankreas
başının arka yüzleri ile sıkı bir komşuluk içinde aşağıya doğru uzanan bu büyük safra kanalı duodenumun ikinci bölümüne açılarak sonlanır.

●  Pankreas çok fonksiyonlu bir bezdir. Hem sindirim sistemi ile ilgili bir organ olarak fonksiyon görür. Hem de iç salgı yapan bir bez olarak
görülür. Daha geniş olan baş kısmı sağ yanda duodenumun kavisi içinde yer almaktadır. Sola ve yukarıya doğru uzanan kuyruk bölümü ise
bazen dalak ile çok yakından komşuluk yapar. Pankreasın yapısı içinde bulunan değişik hücre tipleri, kan şekeri üzerine etki yapan önemli
hormonları yaparlar (İnsülin ve Glukagon hormonları). İnsülin hormonunda herhangi bir patoloji ile sekresyon bozukluğu olursa diyabetes
mellitus tip 1 denilen yüksek kan şekeri ile seyreden hastalık ortaya çıkar.

●  Karın boşluğu (abdomen) büyük kısmı kas yapıdan oluşmuş, vücudun bir bölümüdür. Ön ve yanlardan önemli ve kuvvetli kaslar ile
çevrilmiştir. Bu boşluğu göğüs boşluğundan, diaphragma ayırır. Aşağıda ise pelvis ile devam eder. Tarif edilen bu boşluk içinde birbirleri ile
önemli topoğrafik ilişkide bulunan karın organları yer alır. Karın duvarı iç yüzden ince bir örtü (periton) ile döşenmiştir. Bu örtü, bazı yerleden
karın boşluğu içinde bulunan organların üzerine de atlar.
Soru 1:
Aşağıdakilerden hangisi sindirim sisteminde görev alan organlardan biri değildir?

Ağız

Yutak

Mide

Burun

Yemek borusu

Soru 2:
Aşağıdakilerden hangisi sindirim sistemi eklenti organlarındandır?

Ağız

Pankreas

Mide

Yutak

Kalın barsak

Soru 3:
Yetişkin bir insanda kaç adet diş vardır?

20

32

16

24

Soru 4:
Ağız boşluğunda, dişler ve diş kemerlerinin arkasından yutak darlığına (ısthmus faucium) kadar devam eden kısma ne ad verilir?

Vestibulum oris

Yutak

Mide
Cavitas oris propria

Yemek borusu

Soru 5:
Özofagusta kaç darlık bulunmaktadır?

Soru 6:
Mide içeriğinin, normal olmayan alt özofagus sfinkteri nedeniyle özofagusa gelip mukozal hasar vermesine ne denir?

Reflü özofajit

Ülser

Kanama

Gastrit

Fıtık

Soru 7:
Mide mukozasında akut veya kronik inflamasyona bağlı mukozal hasarla giden patolojilere ne denir?

Reflü özofajit

Ülser

Kanama

Gastrit

Fıtık

Soru 8:
Valva ileocaecalis ileum ile hangi yapıyı birbirine bağlar?
Çıkan kolon

Yatay kolon

Rektum

İnen kolon

Caecum

Soru 9:
Karın içi organları saran zara ne ad verilir?

Plevra

Perikard

Pia mater

Periton

Dura mater

Soru 10:
Ana safra kanalı olarak bilinen ductuc choledochus bağırsağın hangi bölümüne dökülür?

Mide

İleum

Kolon

Jejunum

Duodenum
4. SOLUNUM SİSTEMİ
Giriş
Bir önceki bölümün konusunu sindirim sistemi oluşturmuştu. Bu bölümde ise solunum sistemi ve temel görevlerini, solunum sistemini
oluşturan elemanları, üst ve alt solunum sistemini oluşturan yapıları, yenidoğan, çocuk ve erişkinlerde solunum sistemi yapılarında bazı
farklılıklar olduğunu öğreneceğiz.

4.1. Solunum Sistemine Giriş


İnsan yaşamının devam etmesi için hücrelerde bulunan karbondioksitin (CO2)  vücuttan uzaklaştırılması ve oksijenin (O2) hücrelere
ulaştırılması gerekir. Bu mekanizma organizmada temel olarak solunum sistemi tarafından yerine getirilir.

Solunum sistemi sırasıyla burun (nasus), gırtlak (larynx), soluk borusu (trachea), akciğer içi iletici yollar ve akciğerler (pulmones)den
oluşur . Burun ve gırtlak üst solunum yollarını oluştururken soluk borusu, bronşlar ve akciğer içi hava yolları ise alt solunum yolları olarak
isimlendirilir. Burun ile dış ortamdan alınan oksijen (O2) içeriği fazla olan hava, gırtlak, soluk borusu ve akciğerlerden geçerek akciğer dokusu
içinde bulunan alveollere (hava keselerine) ulaşır. Burada oksijen (O2), kan yoluyla alveollere ulaştırılan karbondioksit (CO2) ile yer değiştirir.
Değişimin sonunda, karbondioksit (CO2) içeriği fazla olan hava aynı yolu izleyerek atmosfere verilir.

Solunum sisteminin temel görevleri:

1) Vücudun dengesi (homeostaz) için gerekli olan oksijen ve karbondioksit değişimini sağlamak.

2) Vücudun hidrojen konsantrasyonunu düzenlenmek. (Solunum sisteminde akciğerler, boşaltım sisteminde böbrekler sağlar.)

3) Sesin oluşumunu (fonasyon) sağlamak.

4) Mikroorganizmalara karşı vücudun korunmasını sağlamak.

İntrauterin (anne karnında) hayatta fetüs (cenin) amniyon sıvısı içerisindedir ve akciğerlerdeki hava keselerinin içi sıvı ile doludur. Fetüs
amniyon sıvısını akciğerlerine çekip bırakır. Doğuma yakın olarak akciğerlerdeki hava keselerinin kapanmasını/ sönmesini önleyen surfaktan
isimli madde, hava keseciklerinin yüzeyini kaplar.

Doğumdan hemen sonra, yenidoğanın ilk nefes alması ile beraber akciğerlere hava girmeye başlar. Akciğerlere giren hava, hava
keseciklerinde bulunan sıvı ile yer değiştirmeye başlar. Yenidoğan nefes alıp verdikçe hava keseciklerindeki sıvı akciğerin küçük kılcal
damarları tarafından emilir.

Normal durumda, yenidoğan,  doğumdan birkaç saniye sonra soluk alıp verir ve ağlar. Ağlama fonksiyonu, bebeğin aktif solunumu
gerçekleştirdiğinin en önemli göstergesidir.

Resim 1: Solunum sistemi yolları.

Yetişkin bir bireyde dinlenme sırasında solunum sayısı 12-15/dakikadır. Yenidoğanda 30-60/dakika, 1-3 yaş arası bebeklerde 24-
40/dakika, okul öncesi çocuklarda (3-6 yaş) 22-34/dakika ve okul dönemi çocuklarda (6-12 yaş) ise 18-30/dakikadır.

4.2. Üst solunum yolları


4.2.1. Burun (Nasus)
Solunum sisteminin ilk organıdır . Isıtma, nemlendirme filtrasyon, koku ve solunum gibi görevleri vardır.

Kemik ve kıkırdaktan oluşan burun, kuru kemikte armut şekilli bir açıklığa, yerleşir. Anatomik olarak burun ikiye ayrılır: Dış burun ve burun
boşluğu.

Dış burun: Piramit şekilli bir yapı olan dış burun, deri ile örtülüdür. Burnun bir ucu (apex nasi), bir sırtı (dorsum nasi) ve bir de kökü (radix
nasi) vardır. Burnun kanatlarına ala nasi (burun kanadı) denir. Burnun kıkırdakları, burnun iskeletini oluşturur ve birbirleri ile bağlantılıdır .

Burun boşluğu (Cavitas nasi):  Ön tarafta burun delikleri ile dış ortama açılırken, arkada ise iki açıklık ile (choanae narium) yutağın üst
bölümüne (nasopharynx) açılır . Burun boşluğu orta hatta bulunan bir bölme (septum nasi) ile ikiye ayrılır. Bu bölmenin büyük bir kısmını
kemik yapı oluştururken geri kalan daha küçük kısmını kıkırdak yapı oluşturur. Burnun giriş kısmı hafif geniştir (vestibulum nasi). Bu kısımda,
yabancı maddelerin tutulmasını sağlayan burun kılları bulunur. Burun kıllarının olmadığı sınırdan sonra mukoza (zar) başlar. Burun
boşluğunda daha büyük bir alan kaplayan ve temelde solunum ile ilgili olan bölümü solunum bölümü (pars respiratoria) ismini alır. Daha
yukarıda yerleşen ve yaklaşık 2,5 cm2’lik bir alanı kaplayan sarı renkli kısım ise koku bölümü (pars olfactoria) olarak isimlendirilir. Burun
boşluğunun dış duvarında midye kabuğu görünümlü (concha) yapılar bulunur . Her bir dış duvarda üç concha bulunur (üst, orta ve alt olmak
üzere). Bu yapılar, burna giren solunum havasının türbülansını sağlayarak havanın ısınması, nemlenmesi ve içeriğinde bulunan yabancı
maddelerin temizlenmesini sağlar. Burun boşluğunun dış duvarı ile konkalar arasında kendi seviyelerine uyan üç boşluk (meatus) oluşur.
Yukarı, orta ve alt boşluk olarak isimlendirilirler. Bu boşluklara paranazal sinüsler ile gözyaşı kanalı açılır.

Resim 2: Burun anatomisi.

Klinik Bilgi

Epistaksis ismi verilen burun kanamaları, burun mukozasında bol miktarda kan damarı bulunmasından dolayı sık görülebilmektedir. Burun
kanamaları özellikle burun bölmesinin (septum nasi) ön-alt kısmında yer alan bir alanda (Little alanı) meydana gelir. Çocuklarda ve genç
bireylerde daha çok bu tip kanama görülür. Bu durumda burun kanatlarını iki parmak ile beş dakika sıkıştırmak kanamayı durdurmaya
yardımcı olur. Hipertansiyona bağlı olarak gelişen ve orta yaş grubu ile ileri yaş grubunda daha sık görülen kanamalar, burun boşluğunun arka
bölümünde meydana gelmektedir. Bu durumda kanamayı durdurmak için yapılacak işlem arka burun açıklığı aracılığı ile yutağın (pharynx) üst
kısmından (choanae) bir tampon yerleştirilmesidir.
Resim 3: Burun anatomisi.

4.2.2. Burun Boşluğunu Çevreleyen Boşluklar (Paranasal Sinüsler / Sinus Paranasales)


Burun boşluğunun çevresindeki kemiklerin içinde yer alan içi hava dolu boşluklardır. Bu boşlukların iç yüzü, burun mukozasının (zarının)
devamı olan mukoza ile örtülüdür. Burada bulunan bezlerin salgıları burun boşluğuna boşalır.

Sinus paranasalesin genel özellikleri

 Doğumda bu boşluklardan sadece maksiller sinüs ile ethmoid sinüsler bulunmaktadır.

 Komşu olan kemikleri işgal ederler.

 Paranasal sinüsler bulunduğu yere göre isim alırlar (örneğin, frontal kemikte [alın kemiği] frontal sinüs).

 İçlerinde tek yöne hareket eden silyalar bulunur.

 Sesin rezonansının sağlanması ve kafa ağırlığının azaltılması gibi görevleri vardır.

Resim 4: Paranasal sinüsler.


Sinus frontalis: Os frontalede (alın kemiği) kaş kemerleri (arcus superciliaris) arasında bulunan bir çift boşluktur . Her bir sinüs bir kanal ile
(ductus frontonasalis) meatus nasi mediusa açılır.

Cellulae ethmoidales (sinus ethmoidales): Os ethmoidale (kalbur kemiği) içinde bulunan bir grup küçük boşluktur . Ön, orta ve arka grup
olmak üzere üç grup oluştururlar. Ön ve orta grup ethmoid sinüsler, meatus nasi mediusa açılırken, arka grup olanlar ise meatus nasi
superiora açılır.

Sinus sphenoidalis: Os sphenoidalenin (kama şeklindeki kemik) gövdesi içinde yer alan bir çift boşluktur . Sfenoid kemik ile ethmoid kemik
arasındaki bir çıkmaza açılır.

Sinus maxillaris: Maxilla (üst çene kemiği) içinde yerleşmiş bir çift boşluktur. Paranasal sinüslerin en büyüğüdür . Diğer sinüslerin açılma
yerinden farklı olarak açılma yeri kendisinden aşağıda yer alır. Bu nedenle sık enfekte olabilmektedir.

 Klinik Bilgi

Paranasal sinüslerden birinin ya da hepsinin mukozasının iltihabına (inflamasyonu) sinusitis (sinüzit) denir . Akut (bir hastalığı takiben) ya
da kronik (sürekli) olabilir. Akut sinüzit genellikle antibiyotik ile tedavi edilirken, kronik sinüzitte ise farklı cerrahi işlemler yapılabilmektedir.

Resim 5: Sinüzit.

4.2.3. Gırtlak (Larynx)


Kıkırdak, zar, bağ ve kaslardan oluşan larynx, ses ve solunum organıdır. Solunum yollarının üst bölümünü oluşturur. Yetişkinde III. ve VI.
boyun omurları arasındaki seviyede bulunur. Çocukta ise II. ve IV. boyun omurları arasındaki seviyede ve daha yukarıdadır. Üst tarafta os
hyoideum (dil kemiği) ile komşudur ve bu kemiğe bir zar, kas ve bir bağ ile bağlıdır. Yukarıda dil köküne uzanırken aşağıda ise soluk borusu
(trachea) ile bağlantılıdır.

Larinksin kıkırdakları (Cartilagines laryngis)

Larinksin; üç tanesi çift ve üç tanesi tek olmak üzere toplam dokuz kıkırdağı vardır .

Larinksin tek kıkırdakları: Kalkan şekilli kıkırdak (cartilago tyhroidea), yüzük şekilli kıkırdak (cartilago cricoidea) ve gırtlak kapağı kıkırdağı
(cartilago epiglottica/ epiglottis).

Larinksin çift kıkırdakları: İbrik şekilli kıkırdak (cartilago arytenoidea), boynuzcuk şekilli kıkırdak (cartilago corniculata) ve kama şekilli
kıkırdak (cartilago cuneiformis). Ayrıca, buğday şekilli kıkırdak (cartilago triticea) ve susamsı kıkırdaklarda (cartilago sesamoidea) çift kıkırdak
olarak bulunabilirler.

Kalkan şekilli kıkırdak (Cartilago tyhroidea): Larinksin en büyük kıkırdağıdır. İki tane dörtgen tabakanın erkekte 900, kadında ve çocukta
1200-1400 açı yapacak şekilde birleşmesinden oluşur. Erkeklerde daha dik açı ile birleştiği için orta hatta belirgin bir çıkıntı oluşturur (Adem
elması, prominentia laryngis). Bu kıkırdak aşağıda, yüzük şekilli kıkırdak (cartilago cricoidea) ile eklem yapar.

Yüzük şekilli kıkırdak (cartilago cricoidea): Larinksin kıkırdakları içinde en sağlam/güçlü ve en kalın olan kıkırdaktır. Taşlı bir yüzüğe
benzer. Larinks kıkırdakları içinde tam halka şeklinde olan tek kıkırdak olduğu için havayolunun açık kalmasında oldukça önemlidir.
Resim 6: Larynx anatomisi.

Gırtlak kapağı kıkırdağı (Cartilago epiglottica / epiglottis): Elastik kıkırdak yapısında olan bu kıkırdak yaprağa benzer . İnce bir sap kısmı
ile tiroid kıkırdağın arka yüzüne tutunur. Larinks girişinin ön tarafındadır. Yutma esnasında arkaya doğru çekilerek larinks girişini kapatır.
Böylece yutulan içeriğin larinkse girişini önleyerek, farinkse (yutağa) iletilmesini sağlar . Çocuklarda epiglottis kısa ve kalındır. Larinks daha
yukarıda yerleşmiştir. Bu durum sıvı gıdaların larinkse kaçmadan yutulabilmesine olanak verir (bebeğin emerken nefes alması). Dil kökü ile
arasında oluşan iki çukurcuk bulunur (vallecula epiglottica). Bu çukurcuklarda tükürük salgısı birikerek tükürük salgısının doğrudan larinkse
kaçması engellenir.

İbrik şekilli kıkırdak (Cartilago arytenoidea): Temel olarak sesin (fonasyon) oluşumunda görev alan kıkırdaktır . Krikoid kıkırdağın hemen
üzerine oturur ve bu kıkırdak ile eklem yapar. Bu eklem sayesinde aritenoid kıkırdaklar kayma ve dönme (rotasyon) hareketi yaparak ses
tellerinin (ligamentum vocale) birbirine doğru yaklaşması ve uzaklaşmasını sağlarlar.

Boynuzcuk şekilli kıkırdak (Cartilago corniculata): Aritenoid kıkırdağın üzerinde yer alan küçük kıkırdaklardır.

Kama şekilli kıkırdak (Cartilago cuneiformis):  Kornikulat kıkırdağın ön-üst tarafında bulunan küçük kıkırdaklardır. Hiçbir kıkırdak ile
doğrudan bağlantısı yoktur.

Larinksin kasları (Musculi laryngis)

Dış ve iç olmak üzere iki grup kası vardır.

Dış kasları: Başlangıç ve bitişleri larinksin dışında olan kaslardır.

İç kasları: Larinksin işlevi ile ilgili olan kaslardır. Bunlar;

 Krikotiroid kas (musculus cricothyroideus)

 Arka krikoaritenoid kas (musculus cricoarytenoideus posterior)

 Dış krikoaritenoid kas (musculus cricoarytenoideus lateralis)

 Enine uzanan aritenoid kas (musculus arytenoideus transversus)

 Oblik uzanan aritenoid kas (musculus arytenoideus obliquus)

 Tiroaritenoid kas (musculus thyroarytenoideus)

Bu kaslardan ses tellerini açan/birbirinden uzaklaştıran tek kas, arka krikoaritenoid kastır (musculus cricoarytenoideus posterior). Diğerleri
ses tellerini kapatır/birbirine yaklaştırır.

Larinksin boşluğunun (cavitas laryngis) üç bölümü vardır:

Aditus laryngis: Larinksin girişi anlamındadır. Bu bölüm ile yalancı ses telleri arasında kalan kısma larinksin giriş bölümü (vestibulum
laryngis) denir.

Ventriculus laryngis  (larinksin karıncığı): Yalancı ses telleri arasındaki yarık (rima vestibuli) ile gerçek ses telleri arasındaki yarık (rima
glottis) arasındaki bölüme denir.

Cavitas infraglottica (ses telleri altındaki boşluk): Gerçek ses telleri ile krikoid kıkırdak arasında kalan bölümdür.

4.3. Alt Solunum Yolları


4.3.1. Soluk Borusu (Trachea)
10-12 cm uzunluğunda ve tüp şeklinde olan soluk borusu, larinksin devamı olarak krikoid kıkırdağın alt sınırından, diğer bir deyişle VI.
boyun omurunun alt kenarı hizasından başlar . Yemek borusunun önünde yer alır ve aşağı doğru iner. IV. göğüs omurunun alt kenarı
hizasında sağ ve sol olarak iki ana bronşa (bronchus) ayrılır. Sağ ve sol ana bronşlar yetişkinde aynı açı ile birbirinden ayrılmaz. Ancak,
çocuklarda erişkinlerden farklı olarak bronşlar eşit açı ile ayrılmıştır. Ayrılma/çatallanma yeri soluk borusunun çatallanması olarak isimlendirilir.

Çocuklarda trakea daha küçüktür. Daha derinde bulunur ve daha hareketlidir. Açıklığı arkaya bakan, at nalı şeklinde 16-20 adet hiyalin
kıkırdak özelliğindeki tam olmayan halkaların (cartilagines tracheales) üst üste dizilmesi ile oluşur . Kıkırdak halkalar birbirlerine bir bağ ile
bağlanır. Kıkırdak halkaların açık kalan arka kısımları bir zar ile kapatılır. Bu zarın içinde soluk borusu kası (musculus tracheales) ve bezleri
(glandulae tracheales) bulunur. Soluk borusu kası, lokma yemek borusundan geçerken soluk borusunu kasarak lokmanın yemek borusu
içinde daha rahat ilerlemesini sağlar.

Resim 7: Larynx ve trachea

Sağ ana bronş (Bronchus principalis dexter): Sol ana bronşa göre daha geniş, daha kısa ve daha dik olarak yerleşen bu bronş, yaklaşık
olarak 2,5 cm uzunluğundadır. Seyri sırasında üç tane lobar bronşa ayrılır (üst, bronchus lobaris superior; orta,  bronchus lobaris medius ve
alt, bronchus lobaris inferior). Lobar bronşlar daha sonra segmental bronşlara ayrılırlar.

Sol ana bronş (Bronchus principalis sinister): Sağ ana bronşa göre daha dar, daha uzun ve daha yatay olarak yerleşen bu bronş, yaklaşık
olarak 5 cm uzunluğundadır. Sağ ana bronştan farklı olarak iki tane lobar bronşa ayrılır (üst, bronchus lobaris superior ve alt, bronchus lobaris
inferior). Lobar bronşlar daha sonra segmental bronşlara ayrılırlar.

Segmental bronşlar her iki akciğerde daha küçük çaplı bronşiollere ayrılır. Bronşiollerin çapları 5 mm veya daha azdır. Kıkırdak dokusu
bronşiollerde biter ve görülmez. Bronşioller de sırasıyla; lobular bronşiol, terminal bronşiol, respiratuvar bronşiol, alveoler kanal, alveoler kese
ve son olarak hava keseciklerine (alveol) ayrılır. Alveoller, akciğerlerin fonksiyonel en küçük parçasıdır. Respiratuvar bronşiolde gaz değişimi
başlar.

Çocuklarda yaşın artışı ile birlikte solunum yolları da büyür. İlk beş aya kadar solunum yollarının başlangıç (proksimal) ve uzakta
olan/bitişe yakın kısmı (distal) orantılı olarak büyür. Bir yaş ve sonrasında ise solunum yollarının uzakta olan/bitişe yakın kısmı (distal) daha
fazla büyür. Bununla beraber, solunum yollarının uzakta olan/bitişe yakın kısımlarının (distal) büyümesi birbiriyle orantısızdır. Bu nedenle beş
yaşına kadar solunum yollarının uzakta olan/bitişe yakın kısımlarındaki (distal) direnç erişkinlere göre daha fazladır.

Klinik Bilgi

Sağ ana bronşun daha geniş, daha kısa ve daha dik olarak yerleşmesi nedeniyle yabancı cismin yutulması genellikle bu bronşa olur.
Solunum yolunun tıkandığı zaman acil olarak Heimlich manevrası yapılır. Kişi ayakta veya oturur pozisyonda arkasından sarılarak gövdesi
kavranır. Bir elin başparmağı göğüs kemiği altına gelecek şekilde yumruk yaparak yerleştirilir. Diğer el ile yumruk yapılan el kavranır. Kuvvetle
5-7 kez olacak şekilde eller arkaya ve yukarıya doğru bastırılır.

Bebeklerde uygulamada, bebek bir kol üzerine ters olarak yüzüstü yatırılır. Bebeğin çenesi başparmak ve diğer parmakların yardımı ile
kavranır. Beş kez el bileğinin iç kısmı ile bebeğin sırtına kürek kemiklerinin arasına hafifçe vurulur. Daha sonra diğer kolun üzerine başı elle
kavranarak sırtüstü çevrilir ve yabancı cismin çıkıp çıkmadığına bakılır. Cisim çıkmadıysa, baş gövdeden aşağıda olacak şekilde sırtüstü
pozisyonlanır. Beş kez iki parmak ile göğüs kemiğinin alt kısmından karnın üst kısmına baskı uygulanır.

4.4. Akciğerler (Pulmones)


Solunum sisteminin en önemli yapısıdır. Sağ ve sol olmak üzere iki tanedir. Göğüs boşluğu içinde bulunurlar. Sağ akciğer yetişkinlerde
ortalama 600 gram iken, sol akciğer ise ortalama 550 gramdır. Sağlıklı bir akciğer açık pembe renkli olup hafif, yumuşak ve elastiki bir
yapıdadır. Normalde her zaman bir miktar hava içerdiğinden dolayı suya bırakıldığı zaman batmaz.

Diyafragmanın sağ kubbesi karaciğerden dolayı daha yüksekte yerleşir. Sağ akciğer diyafragmanın sağ kubbesi ile komşu olduğu için
boyu daha kısadır (yaklaşık 2,5 cm).

Her bir akciğerin bir tabanı (basis pulmonis) ve bir tepesi (apex pulmonis) bulunur.
Akciğerlerin tepesi (apex pulmonis) yuvarlak olup boyun köküne doğru uzanır ve köprücük kemiğinin yaklaşık 2,5 cm yukarısında yerleşir.
Tabanı (basis pumonis) ise konkav olup diafragma (diyafram) üzerine oturur.

Resim 8: Akciğerler.

Akciğerlerin kaburgalara bakan yüzü (facies costalis) akciğerlerin en geniş olan yüzüdür. Konveks ve pürüzsüzdür. Üzerinde kaburgaların
izi vardır. Akciğerlerin orta hatta birbirlerine bakan yüzünün (facies mediastinalis) orta kısmında üçgen şeklinde bir alan (hilum pulmonis)
bulunur. Burada akciğere giren ve çıkan yapılar vardır. Akciğerin bu yüzünde bazı organların izi bulunur. Her iki akciğerde en büyük iz kalbe
aittir.

Erişkinlerde hava kesecikleri (alveol) sayısı yaklaşık olarak 300 milyondur. Yenidoğanda ise hava kesecikleri (alveol) sayısı yaklaşık
olarak 24 milyon olarak bulunur. Alveol sayısı, sekiz-on yaşına kadar hızlı bir şekilde artar. Bu yaşlardan sonra yeni alveol oluşum hızı önemli
ölçüde azalır. Bu dönemde alveollerde yapısal gelişme ön plandadır. Akciğerlerin yüzey alanı ise erişkin döneme kadar 21 kat artar.

Akciğerin lobları

Akciğer fissura denilen yarıklar ile loblara ayrılır. Sağ akciğer iki adet yarık ile üç loba ayrılırken sol akciğer bir adet yarık ile iki loba ayrılır.

Sağ akciğer; bir tanesi oblik/eğik (fissura obliqua) ve bir tanesi enine (fissura horizontalis) olmak üzere iki adet yarık ile üst lob (lobus
superior), orta lob (lobus medius) ve alt lob (lobus inferior) olarak üç loba bölünür.

Sol akciğerde ise sadece oblik/eğik (fissura obliqua) yarık vardır. Bu yarık ile sol akciğer üst lob (lobus superior) ve alt lob (lobus inferior)
olarak iki loba bölünür.

Akciğerin segmentleri

Yapısal ve fonksiyonel olarak akciğerlerin bağımsız her bir birimine akciğer segmenti denir. Her segmentin kendine ait damar ve sinirleri
vardır. Akciğerlerin anatomik, fonksiyonel ve cerrahi ünitesini oluşturan segmentler gerektiğinde çıkarılabilir. Sağ akciğerde genellikle 10
segment bulunurken sol akciğerde ise genellikle sekiz veya dokuz segment bulunur.

Akciğerlerin damar ve sinirleri:  Akciğerlerin kendisini besleyen damarları ile fonksiyonel özellikte olan damarları bulunur. Kendisini
besleyen damarlar bronşiyal arterler ismini alır (arteriae bronchiales). Sağ akciğerde bir bronşiyal arter bulunurken, sol akciğerde iki tane
bulunur. Venleri de arterler ile aynı isimlidir ve genellikle her bir akciğerde iki tanedir.

Fonksiyonel özellikte olan damarları pulmoner arterler (arteriae pulmonales) ismini alır. Kalpten oksijen oranı düşük olan kan bu arterler ile
akciğere gelir (her akciğerde bir adet). Akciğerlerde oksijen oranı yükseltilen/temizlenen kan pulmoner venler (venae pulmonales) ile kalbe
getirilir (her bir akciğerde iki adet). Pulmoner arterin atardamar olmasına rağmen, toplardamar görevi gördüğüne ve pulmoner venin
toplardamar olmasına rağmen atardamar işlevi gördüğüne dikkat ediniz.

Akciğeri örten zar (Pleura)


Akciğerler, iki tabakalı bir zar ile örtülüdür. Sağ ve sol akciğerler bu zarın içerisinde ve birbirlerinden ayrı olarak bulunurlar. Bu iki zarın içte
olanı (pleura visceralis) akciğerlerin dokusuna sıkıca tutunur. Dışta olanı (pleura parietalis) ise göğüs duvarı ile diafragmanın üst yüzününün
büyük kısmını örter. İç ve dış zar arasında çok dar bir potansiyel aralık/boşluk bulunur. Bu boşluk cavitas pleuralis (plevra boşluğu) adını alır.
Bu boşluğun içinde iç ve dış zarın birbirine sürtünmesini engelleyen plevral sıvı bulunur.

Dış zar (pleura parietalis) bulunduğu yere göre isimlendirilir. Göğüs duvarının içini örten parçası (pleura costalis), akciğerlerin üst kısmını
örten parçası (pleura cervicalis), diafragmanın üstünü örten parçası (pleura diaphragmatica) ve akciğerlerin birbirine bakan yüzlerini örten
parçası (pleura mediastinalis) vardır.

Resim 9: Plevra, küçülmüş ve normal akciğer.

Akciğeri örten zarın (pleura) damar ve sinirleri:  Dışta olan zar (pleura parietalis) aortadan ve göğüs ön duvarında seyreden bir damar
(arteria thoracica interna) ile onun dallarından beslenir.

Dışta olan zarın sinirleri, kaburgalar arasında bulunan sinirlerden (nervi intercostales) ve frenik sinirden (nervus phrenicus) gelir. Bu zarın
lenfi kaburgalar arası lenf düğümlerine (nodi intercostales), göğüs kemiğinin yan tarafında bulunan lenf düğümlerine (nodi parasternales), üst
diafragmatik lenf düğümlerine (nodi phrenici superiores) ve akciğerlerin orta hatta birbirlerine bakan yüzünün arka grup lenf düğümlerine (nodi
mediastinales posteriores) gider.

İçte olan zarın beslenmesi, venleri (toplardamarları) sinirleri ve lenfi bulunduğu bölgedeki akciğerler ile aynıdır.

4.5. Mediastinum (Akciğerlerin Arasında Kalan Orta Hattaki Boşluk)


Her iki akciğerin birbirlerine bakan yüzlerini örten plevraların arasındaki kalan boşluk/bölge mediastinum ismini alır. Mediastinum;
yukarıda, üst göğüs kafesi açıklığı (apertura thoracis superior), aşağıda diafragma, önde göğüs kemiği (sternum), arkada tüm göğüs omurları
(vertebrae thoracis), yanlarda ise akciğerleri örten mediastinal plevralar ile sınırlıdır.

Mediastinum, önde göğüs kemiğinin açılandığı yer (angulus sterni) ile arkada IV. göğüs omurunun alt kenarı arasından geçen enine/yatay
bir düzlem ile üst ve alt olarak (mediastinum superius ve inferius) ikiye ayrılır.

Alt mediasten ise ön, orta ve arka olmak üzere (mediastinum anterius, medius ve posterius) kendi içinde üç bölüme ayrılır.

Üst mediastende  bulunan bazı önemli yapılar şunlardır: Aortanın kemer yaptığı kısım (arcus aortae) ve ondan çıkan dallar, üst ana
toplardamarı oluşturan yapılar (vena brachiocephalica) ve üst ana toplardamarın üst yarısı, X. kafa çifti siniri (nervus vagus), yemek borusu
(oesophagus), soluk borusu (trachea).

Ön mediastende bulunan bazı önemli yapılar şunlardır: Timüs (özellikle çocuklarda).

Orta mediastende  bulunan bazı önemli yapılar şunlardır: Kalp ve onu saran zarı (pericardium), aortanın başlangıç kısmı (aorta
ascendens), üst ana toplardamarın alt yarısı (vena cava superior), soluk borusunun çatallandığı yer (bifurcatio trachea), ana bronşlar.

Arka mediastende bulunan bazı önemli yapılar şunlardır: Aortanın inen kısmı (aorta descendens), X. kafa çifti siniri (nervus vagus), yemek
borusu (oesophagus).

Gerçek Hayatla İlişkisi

13 yaşındaki Emel, baş ağrısı, ara ara ateş, yüzde dolgunluk hissi şikayetleri ile annesi  ile polikliniğe başvuruyor. Yapılan muayenede
burunda konka (concha) yapılarının hipertrofik (büyümüş) olduğu, burun içinin ödemli ve mukuslu olduğu, arkada yutağa doğru var olan bir
geniz akıntısının mevcut olduğu ve başın pozisyon değişikliği ile yüzdeki doluluk hissinin belirginleştiği saptanıyor. Radyolojik değerlendirme
için bazı tetkikler isteniyor ve gelen görüntülerde paranasal sinüslerde hava sıvı seviyesinin var olduğu (sinüslerde iltihabi sıvı varlığı)
görülüyor. Ayrıca kan tetkiklerinde de enfeksiyon ile uyumlu bulgular saptanıyor. Akut sinüzit tanısı ile hastaya medikal tedavi başlanıyor.

Çıkarmamız gereken sonuçlar;

 Burun etrafında yer alan paranasal sinüsler, yüz kemiklerinin içindeki hava dolu boşluklardır. Ve bu boşlukların hava ile dolu olması
önemlidir.

 Genellikle üst solunum yolu enfeksiyonu ile beraber görülebilen sinüzit, bu boşluklarda iltihabi sıvı varlığı ile gözlenmektedir.

 Bu boşluklarda biriken sıvı, yüzde doluluk ve basınç hissine aynı zamanda ciddi baş ağrısına neden olmaktadır.

 Bu durumda mutlaka hekime başvurulmalı ve medikal tedavi başlanmalıdır.

Bölüm Özeti
●  İnsan yaşamının devam etmesi için hücrelerde bulunan karbondioksitin (CO2)  vücuttan uzaklaştırılması ve oksijenin (O2) hücrelere
ulaştırılması gerekir. Bu mekanizma organizmada temel olarak solunum sistemi tarafından yerine getirilir.

●  Solunum sistemi sırasıyla; burun (nasus), gırtlak (larynx), soluk borusu (trachea), akciğer içi iletici yollar ve akciğerlerden (pulmones)
oluşur.

●  Solunum sisteminin temel görevleri şunlardır:

1) Vücudun dengesi (homeostaz) için gerekli olan oksijen ve karbondioksit değişimini sağlamak.

2) Vücudun hidrojen konsantrasyonunu düzenlemek. (Solunum sisteminde akciğerler, boşaltım sisteminde böbrekler sağlar.)

3) Sesin oluşumunu (fonasyon) sağlamak.

4) Mikroorganizmalara karşı vücudun korunmasını sağlamak.

●  Doğumdan hemen sonra, yenidoğanın ilk nefes alması ile beraber akciğerlere hava girmeye başlar. Akciğerlere giren hava, hava
keseciklerinde bulunan sıvı ile yer değiştirmeye başlar. Yenidoğan nefes alıp verdikçe hava keseciklerindeki sıvı akciğerin küçük kılcal
damarları tarafından emilir.

●  Yetişkin bir bireyde dinlenme sırasında solunum sayısı 12-15 dakikadır. Yeni doğanda 30-60/dakika, 1-3 yaş arası bebeklerde 24-
40/dakika, okul öncesi çocuklarda (3-6 yaş) 22-34/dakika ve okul dönemi çocuklarda (6-12 yaş) ise 18-30/dakikadır.

●  Solunum sisteminin ilk organı burundur. Isıtma, nemlendirme filtrasyon, koku ve solunum gibi görevleri vardır.

●  Her bir burun bölmesinin dış duvarında üç concha bulunur (üst, orta ve alt olmak üzere). Bu yapılar, burna giren solunum havasının
türbülansını sağlayarak, havanın ısınması, nemlenmesi ve içeriğinde bulunan yabancı maddelerin temizlenmesini sağlar.

●  Burun boşluğunun çevresindeki kemiklerin içinde yer alan içi hava dolu boşluklarına paranasal sinüsler denir ve bunlar; frontal sinüs,
maksiller sinüs, sphenoidal sinüa ve de ethmoidal sinüstür.

●  Paranazal sinüslerden birinin ya da hepsinin mukozasının iltihabına (inflamasyonu) sinusitis (sinüzit) denir

●  Kıkırdak, zar, bağ ve kaslardan oluşan larynx, ses ve solunum organıdır. Solunum yollarının üst bölümünü oluşturur. Yetişkinde III. ve
VI. boyun omurları arasındaki seviyede bulunur. Çocukta ise II. ve IV. boyun omurları arasındaki seviyede ve daha yukarıdadır.

●  Yutma esnasında arkaya doğru çekilerek larinks girişini kapatır. Böylece yutulan içeriğin larinkse girişini önleyerek, farinkse (yutağa)
iletilmesini sağlar. Çocuklarda epiglottis kısa ve kalındır. Larinks daha yukarıda yerleşmiştir. Bu durum sıvı gıdaların larinkse kaçmadan
yutulabilmesine olanak verir (bebeğin emerken nefes alması). Larynx kaslarından ses tellerini açan/birbirinden uzaklaştıran tek kas, arka
krikoaritenoid kastır (musculus cricoarytenoideus posterior). Diğerleri ses tellerini kapatır/birbirine yaklaştırır.

●  Soluk borusu, yemek borusunun önünde yer alır ve aşağı doğru iner. IV. göğüs omurunun alt kenarı hizasında sağ ve sol olarak iki ana
bronşa (bronchus) ayrılır. Sağ ve sol ana bronşlar yetişkinde aynı açı ile birbirinden ayrılmaz. Ancak, çocuklarda erişkinlerden farklı olarak
bronşlar eşit açı ile ayrılmıştır. Soluk borusu, açıklığı arkaya bakan, at nalı şeklinde 16-20 adet hiyalin kıkırdak özelliğindeki tam olmayan
halkaların (cartilagines tracheales) üst üste dizilmesi ile oluşur. Soluk borusu kası, lokma yemek borusundan geçerken soluk borusunu
kasarak lokmanın yemek borusu içinde daha rahat ilerlemesini sağlar.

●  Akciğerler, solunum sisteminin en önemli yapısıdır. Sağ ve sol olmak üzere iki tanedir. Göğüs boşluğu içinde bulunurlar. Sağ akciğer iki
adet yarık ile üç loba ayrılırken sol akciğer bir adet yarık ile iki loba ayrılır

●  Her iki akciğerin birbirlerine bakan yüzlerini örten plevraların arasındaki kalan boşluk/bölge mediastinum ismini alır. Mediastinum;
yukarıda, üst göğüs kafesi açıklığı (apertura thoracis superior), aşağıda diafragma, önde göğüs kemiği (sternum), arkada tüm göğüs omurları
(vertebrae thoracis), yanlarda ise akciğerleri örten mediastinal plevralar ile sınırlıdır.
Soru 1:
Aşağıdaki yapılardan hangisi solunum sistemini oluşturan yapılardan biri değildir?

Ağız

Gırtlak

Akciğerler

Burun

Trachea

Soru 2:
Aşağıdaki yapılardan hangisi üst solunum yollarından biridir?

Ağız

Trachea

Bronşiol

Burun

Bronş

Soru 3:
Aşağıdaki yapılardan hangisi alt solunum yollarından biridir?

Ağız

Trachea

Akciğerler

Burun

Gırtlak

Soru 4:
Burun anatomik olarak kaç bölümdür?

5
2

Soru 5:
Burun boşluğunu çevreleyen boşluklardan (paranasal sinus) en büyük olanı aşağıdakilerden hangisidir?

Frontal sinus

Ön etmoidal sinus

Maksiller sinus

Sfenoidal sinus

Arka etmoidal sinus

Soru 6:
Gırtlağın kaç tane kıkırdağı vardır?

15

12

Soru 7:
Soluk borusu ikiye ayrıldıktan sonra akciğerlere doğru giden havayoluna ne ad verilir?

Ağız

Trachea

Bronşiol

Burun

Bronş

Soru 8:
Sağ akciğerde kaç lob bulunmaktadır?
1

10

8-9

Soru 9:
 Akciğerleri örten zara ne ad verilir?

Plevra

Perikard

Periosteum

Periton

Dura mater

Soru 10:
Her iki akciğerin birbirlerine bakan yüzlerini örten plevraların arasındaki kalan boşluğa ne denir?

Plevra

Plevral kavite

Epiglottis

Thoraks

Mediastinum
5. DOLAŞIM SİSTEMİ
Giriş
Önceki bölümde solunum sistemi ve bu sistemi oluşturan elemanları incelemiştik. Bu bölümün konusunu ise dolaşım sistemi
oluşturmaktadır. Dolaşım sistemi, akciğerlerden gelen oksijenize kanı vücüdun tüm bölgelerine ileten arteryal sistem ve deoksijenize kanı
temizlenmek üzere kalbe geri taşıyan venöz sistem ile lenf sistemi ve kan yapım-yıkımının gerçekleştiği organlar bütünüdür.

5.1. Dolaşım Sistemi


Kalp, arterler (atardamar), venler (toplardamar), kapiller (kılcal damar) ile kan yapım ve yıkımının gerçekleştiği yerler bütününe; vücudun
tüm bölgelerine kan gönderen sistemine, kardiyovasküler sistem (dolaşım sistemi) denmektedir.

Daha önceki bölümlerde bahsettiğimiz dokulardaki yaşamsal döngü için gerekli reaksiyonun gerçekleşmesi için dışarıdan aldığımız
besinlerin ve oksijenin dokulara iletilmesi gerekiyor. Sindirim sisteminden emilen besinler ve solunum yoluyla aldığımız oksijen kan yoluyla ilgili
dokulara gitmektedir. Ayrıca dokularda gerçekleşen bu reaksiyonlar sonucunda ortaya çıkan atık maddeler de yine toplardamar aracılığıyla
yani yine kan yoluyla temizlenmek üzere kalbe gelecektir. Hücreler arası bölgedeki sıvıların ve bağırsaklardaki yağdan zengin sıvının
toplanması da yine dolaşım sisteminin bir parçası olan lenfatik sistem sayesinde olmaktadır. Bunların dışında dokular için gerekli olan suyun,
eser elementlerin taşınması, hormon üreten organlardaki hormonların hedef organa iletilmesi de yine dolaşım sistemi sayesinde olmaktadır.

Resim 1: Dolaşım sistemi şeması

5.2. Kalp
Erkeklerde ortalama 250-390 g ve kadınlarda 200-275 g ağırlığında, fibromusküler bir organdır. Yaklaşık 12 cm uzunluğunda, 9 cm
genişliğindedir. Toraks boşluğunda, akciğerler arasında mediastinum mediumda, sternumun (göğüs kemiği, iman tahtası) arkasında bulunur.
1/3’ü göğüs orta hattının sağında, 2/3’ü orta hattın solundadır.  Apex cordis denen bir tepesi ve basis cordis adı verilen bir tabanı ile ters bir
koni şeklindedir. Aşağıda diaphragma ile ve arkada yemek borusu ile komşudur.

Sağ-sol ikişer atrium (kulakçık) ve ikişer ventrikül (karıncık) olmak üzere kalbin toplam dört odası mevcuttur. Her kulakçığın üst-ön
yüzünde auricula adı verilen, atriumun kan hacmini arttıran bir kese bulunur. Atriumlar arasında septum interatriale isimli, ventriküller arasında
ise septum interventriculare isimli sağ ve sol dolaşımı birbirinden ayıran duvarlar bulunmaktadır. Bu septumlar sayesinde sağ atrium ve sağ
ventrikül aracılığı ile akciğerlere pompalanan kirli kan ile sol atrium ve sol ventrikül aracılığı ile vücuda pompalanan temiz kan birbirine
karışmaz.

Kulakçıklar ve karıncıklar arasında ise atriyoventriküler kapaklar denen sağ ve sol toplam iki kapakçık bulunmaktadır. Bu kapakçıkların
amacı; sağ karıncığın akciğerlere, sol karıncığın da tüm vücuda kan pompalaması için kasılması esnasında karıncık içindeki kanın tekrar
kulakçıklara geri kaçmasını önlemektir. Sağ kulakçık (atrium) ve sağ karıncık (ventrikül) arasında bulunan kapakçık; valva tricuspidalis
(triküspit kapak) olup üç yaprakçığı (küspisi) bulunmaktadır. Sol atrium ve sol ventrikül arasında bulunan kapakçık ise; valva mitralis (mitral
kapak) olup iki yaprakçığı (küspisi) bulunmaktadır.

Kalbin pompa işlevi gören bölümü ventriküllerdir (karıncık). Vücüdun diğer kısımlarından v. cava superior ve v. cava inferior aracılığı ile
sağ kulakçığa (atrium) gelen kirli kan, triküspit kapağı geçerek sağ karıncığa geçer. Sağ karıncıkta (ventrikül) biriken kan ise akciğer atar
damarı (truncus pulmonalis) aracılığı ile akciğerlere pompalanır. Akciğerlerde temizlenen kan ise akciğer toplardamarları (vena pulmonalis)
aracılığı ile sol kulakçığa (atrium) gelir. Bu dolaşıma küçük kan dolaşımı (pulmoner dolaşım) denmektedir.
Sol kulakçıkta biriken oksijenden zengin temiz kan, mitral kapağı geçerek, sol karıncığa geçer. Sol karıncıkta biriken kan, sol karıncıktan
aortaya ve tüm vücuda pompalanır. Dokuları besledikten sonra venöz (kirli) kan olarak vena cava superior ve inferior aracılığı ile sağ kulakçığa
geri döner. Bu dolaşıma da büyük kan dolaşımı (sistemik dolaşım) denmektedir.

5.2.1. Kalbin Duvarları


Kalp, en dıştan iç tabakaya doğru epicardium, myocardium ve endocardium olmak üzere üç tabakadan oluşur.

Endocardium: Kalbin tüm iç yüzeyini, hatta kapakların yüzeyini de kaplayan epitel dokudur.

Resim 2: Kalp anatomisi.

Myocardium:  Kalp kasıdır. Özelleşmiş çizgili kas hücrelerinden oluşur. Çizgili kas olmasına rağmen istemli çalışmaz. Kanın kalpten,
akciğerlere ya da tüm vücuda pompalanmasındaki esas görevli yapıdır.

Epicardium: Kalbin esas zarı olarak bilinen iki yapraklı perikardın en iç tabakasıdır aynı zamanda. Myocardiumu yakından sarar ve kalbin
üzerindeki önemli damarları da örter.

Pericardium:  Kalp ve büyük damarların köklerini torba gibi saran fibröz bir zardır. İki tabakalıdır. Pericardium fibrosum; dıştaki sert
esnemeyen, kalın tabakasıdır.

Pericardium serozum, iki tabakalıdır. Dıştakine lamina parietalis, içtekine lamina visseralis (epicardium) denir. Bu iki tabaka arasında içi
sıvı dolu, kalbin kasılıp gevşemesine olanak sağlayan perikardiyal boşluk bulunmaktadır.

Klinik

Perikardit: Pericardiumun inflamasyonudur. Genellikle viral bir enfeksiyona sekonder olarak gelişir. Çocuklarda da viral enfeksiyon sonrası
gelişebilir.

Perikardiyal efüzyon:  Pericardium fibrosumun iki yaprağı arasında bulunan perikard boşluğunda biriken sıvının 50 ml’yi aşması
durumudur. 

Akut Romatizmal Ateş (ARA):  A grubu beta hemolitik streptokok isimli bakterilerin sebep olduğu bir üst solunum yolu enfeksiyonunu
takiben 2-3 hafta sonra gelişen bir rahatsızlıktır. 5-17 yaş arası çocuklarda sık görülür. Kalp, eklem, beyin ve deriyi tutan antikorlar (bağışıklık
hücreleri) mevcuttur.

Myokardit: Kalbin kas dokusunun (myokardın) sıklıkla virüslere bağlı inflamasyonudur.

Endokardit: Kalbin en iç tabakası olan endokardın inflamasyonudur. Bakteryel ya da nonbakteryel (malignite, kronik infeksiyöz hastalıklar)
sebepler ile karşımıza çıkabilir.
Resim 3: Kalp anatomisi

5.2.2. Kalbin Dolaşımı


Kalp dakikada ortalama 80-100 defa atarak vücuda oksijenize kan (temiz kan) pompalarken bu kanın belli bir kısmının kalbin kendisini
beslemesi gerekir. Koroner arterler (arteriae cordis) kalbe oksijenize kan sağlarken, venöz (kirli) kanı ise kalbin venleri (venae cordis) akciğer
dolaşım döngüsüne döndürür.

Koroner Arterler: Çıkan aortadan çıkan sağ koroner arter (a. coronaria dextra) vesol koroner arter (a. coronaria sinistra) isimli iki büyük
arter ve dalları kalbin dolaşımını sağlarlar. Sağ koroner arter ve sol koroner arter; kulakçıklar ve karıncıklar arası bir oluğa taç (corona: taç) gibi
oturdukları için bu ismi almışlardır.

Kalbin Venleri: Kalbin venöz sistemi (kirli kan sistemi) genellikle, koroner arterlerin ve dallarının yanında seyreder. Kalbin venlerinin büyük
bir kısmı öncelikle kulakçık ve karıncıklar arasında seyreden sinüs coronariusa ve buradan da sağ kulakçığa (atrium) dökülür. Vv. cardiacae
minimae gibi bazı küçük damarlar ise doğrudan boşluklara kendileri açılır.

5.2.3. Kalbin İleti Sistemi


Kardiyak iletim, kalbin elektriksel uyarıları iletim hızıdır. Bu uyarılar kalbin odacıklarının kasılması ve gevşemesi ile birlikte kalpteki kanın
akciğerlere ve sistemik dolaşıma pompalanmasını sağlar. Bu iletim yolunun beş basamağı mevcuttur :

1.  Nodus Sinuatrialis (SA Nod):  Sinuatrial düğüm sağ atriumda bulunan kalbin doğal pacemakerıdır (pilidir). V. cava superiorun sağ
atriuma girdiği yere yakın, epicardiumun hemen altındadır. Ortalama dakikada 72 uyarı çıkarır .

2.  Nodus Atrioventricularis (AV Nod):  Septum interatrialededir (atriumlar arası duvar). Kalpte iletinin en yavaş olduğu yerdir. Atrium ve
ventriküller arası uyarı iletimini sağlar.

3.  Fasciculus atrioventricularis (His Bandı, Demeti):  Bu fasciculus, impulsları av düğümden, crus dextrum ve crus sinistruma ileten
özelleşmiş kalp kası lifleridir. İmpulsların (elektriksel uyarıların) atriumdan ventriküllere geçebildiği tek bölgedir.

4. Fasciculus atrioventricularisin crus dextrum ve crus sinistrum isimli iki terminal dalı: Sağ ve sol ventriküllerin ön duvarlarına ilerleyerek
Purkinje liflerini oluştururlar.

5. Purkinje Lifleri: Kalpteki en hızlı ileti lifleridir.

Klinik

Miyokard İnfarktüsü (MI): Koroner arter ve dalları ile beslenen miyokardda, iskemiye (oksijen azlığına) bağlı nekroz gelişmesidir. Nekroza
uğrayan kalbin ilgili bölümlerinde atım görülmez ve bu durum kalp atım gücünü azaltır veya herhangi bir ileti sistemini besleyen koroner
arterdeki daralma/tıkanma sonucu kalbin ileti sistemi bozulabilir ve bu durum ciddi aritmiler (ritm bozuklukları) oluşturabilir.
Resim 4: Büyük ve küçük dolaşım.

Resim 5: Dolaşımın genel algoritması.

5.3. Damarlar
Kan damarları üç katlı tabakadan oluşmaktadır.

Tunica intima, kalbin ve tüm damarların en iç tabakası devamlı bir tek katlı yassı epitel hücredir.

Tunica media, düz kas hücrelerinden oluşur, orta tabakadır. Atar damarlarda daha kalın ve gelişmiştir.

Tunica adventitia, dış tabakadır. Toplardamarlarda en kalın ve en iyi gelişmiş tabakadır.

Kanı kalpten uzaklaştıran damarlara arter (atardamar) denmektedir. Arterlerin kendilerinden daha ince dallarına arteryol (küçük arter)
denmektedir. Arteryoller, organa veya dokuya giden kan miktarı ile kan basıncının ayarlanmasında önemli rol oynar. Kan damarları ve hücreler
arası geçişi sağlayan en ince damarlara ise kapiller (kılcal damar) denmektedir. Kapiller yatağı drene eden en küçük venlere, venül
denmektedir. Kapillerlerden venöz (kirli) kanı toplayan venüller, kendilerinden daha büyük olan venlere iletirler. Venler (toplardamarlar) ise
kanı kalbe döndüren damarlardır .
Resim 6: Kan damarları (arter ve ven)

5.3.1. Arterler
Truncus Pulmonalis (Akciğer Atardamarı)

Vena cava inferior ve vena cava superior aracılığı ile toplanarak sağ atriuma iletilen kirli kan, buradan da sağ ventriküle geçtikten sonra
truncus pulmonalis (akciğer atardamarı) isimli arter ile akciğerlere temizlenmek üzere taşınır. Kalp ile ilgili damarların en önde olanıdır. Arter
olmasına rağmen venöz (kirli) kan taşıyan istisnai damarlardandır. Kural olarak kalbe giren her damar ven, kalpten çıkan her damar arterdir.
Kalpten çıktıktan sonra sağ ve sol akciğere gitmek üzere dallanır. Embriyolojik dönemde açık olan ductus arteriosus yapısı yenidoğanda
kapanmış ve kalıntısı olan lig. arteriosum sol akciğer atarmarı başlangıcı ile arcus aortae arasındadır.

Aorta

Vücuttaki en büyük atardamardır. Sol ventrikül’den çıkar ve temiz kanı tüm vücuda gönderir. Aortun kalpten ayrıldığı yerde kapak bulunur.
Bu kapak, aortaya pompalanan kanın, kalbe geri kaçmasını engeller. Aorta; ascendens aorta (çıkan aorta), arcus aorta (aorta arkı) ve
descendes aorta (inen aorta) olmak üzere üç bölümden oluşur. İnen aortanın göğüs kafesi içinde yer alan aorta thoracica ve diaphragma
altında karın içinde yer alan aorta abdominalis olmak üzere iki parçası vardır. Diaphragmada kendine ait bir aralıktan (hiatus aorticus)
geçmektedir. Abdominal aorta sonlanma yerinde pelvis içi organları ve alt ekstremiteyi kanlandıracak sağ ve sol ilyak arterlere ayrılır.

Koroner Dolaşım

Çıkan aortadan çıkan ilk dallar,  aort kapağının hemen üzerinden dallanan ve kalbi besleyen sağ ve sol koroner arterlerdir.

Arcus Aortanın Dalları

Çıkan aorta ve inen aorta arasında bir yay gibi bulunan arcus aortadan; a. subclavia sinistra, a. carotis communis sinistra ve truncus
brachiocephalicus olmak üzere üç ana dalı mevcuttur. Truncus brachiocephalicus vücudun sağ üst yarımını kanlandırmak üzere a. carotis
cominis dextra ve a. subclavia dextra olarak iki dala ayrılır.

Truncus brachiocephalicus, vücudun sağ tarafında bulunur ve sol tarafta karşılık gelen bir arter mevcut değildir. Yan dalı yoktur.  Sağ
sternoclavicular eklemin üst seviyesinde a. subclavia dextra ve a. carotis communis dextra olarak iki uç dala ayrılır. A. carotis sinistra ve a.
subclavia sinistra, arcus aortaedan bağımsız olarak dallanmış olmasına rağmen sağ ve sol a. subclavia ve a. carotis communisler benzer bir
patern ve dağılımı takip ederler.

Sağ ve sol a. subclavialar; kollara, göğse, omuzlara, sırt ve merkezî sinir sistemine kan sağlar. M. scalenus anterior ile olan komşuluğu ile
ilişkilendirilerek üç parçada incelenir.
Resim 7: Kalp ve kalpten çıkan büyük damarlar.

A. vertebralis, a. subclavianın ilk dalıdır. Beyni besleyen iki çift damardan biridir. Boyun omurlarında yer alan yan deliklerden (foramen
transversarium) yukarı doğru çıkıp kafatası içine girer ve beyin sapında a. basilarisi oluşturur.

A. carotis communis dextra (sağ taraf şah damarı), truncus brachiocephalicadan terminal dal olarak ayrılırken a. carotis communis sinistra
(sol taraf şah damarı) ise arcus aortadan dallanır. Bu şah damarları (a. carotis communis); gırtlakta thyroid kıkırdağın üst kenarında a. carotis
externa ve a. carotis interna olmak üzere iki uç dala ayrılırlar. A. carotis internanın başlangıcında bulunan sinus caroticus isimli genişlemede
kan basıncı değişikliklerine duyarlı baroresepterlör bulunmaktadır.  Bifurcatio caroticumun arkasında bulunan, kemoreseptör hücreleri içeren
kırmızı-kahverengi renkli oluşuma ise glomus caroticum denir. Glomus caroticum, kandaki düşük oksijen, yüksek karbondioksit ya da yüksek
hidrojen iyonu konsantrasyonuna duyarlıdır.

Şah damarının external dalı (a. carotis externa) boyun bölgesinde oldukça fazla sayıda dal verir ve baş, yüz, dil ve boyun bölgesinde yer
alan birçok yapının kanlanmasını sağlar.

Şah damarının internal dalı (a. carotis interna); beyni besleyen iki damardan biridir. Boyun bölgesinde dal vermeden yukarı doğru ilerler ve
temporal kemikteki kendi kanalından kafatası içine girmektedir.

Beynin yaşamdaki merkezî rolü göz önüne alındığında mevcut kan akışının sürekliliği çok önemlidir. Bu sebeple, sağ-sol şah damarları
aracılığı ile önden bir çift, sağ-sol vertebral arterler aracılığı ile arkadan bir çift olmak üzere, iki farklı arteryel sistemden kanlanma
sağlanmaktadır. Bu iki çift arteryel sistem beyne girdikten sonra circulus arteriosus cerebri (Willis halkası, poligonu) olarak isimlendirilen çok
önemli bir anastomoz ağı oluştururlar. Foramen magnumdan kafa içine giren vertebral arterler, beyin sapı önünde birleşerek basiller arteri
oluşturduktan sonra birçok dal vererek a. cerebri posterior dextra ve sinistra isimli iki uç dal ile sonlanır. A.cerebri posterior dextra ve sinistra,
sinus cavernosustan çıkan a. carotis interna dextra ve sinistra ile Willis poligonunu (Bkz. Tablo 1) oluştururlar.

Tablo 1: Willis Poligonuna katılan damarlar

A.cerebri anterior Önden gelen şah damarı sisteminden dallanır ve beynin ön ve iç bölgesini kanlandırır.

A.cerebri posterior Arkadan gelen vertebrobasiller sistemden dallanır ve beyin arka bölgesini besler.

A.communicans anterior Beynin ön ve iç bölgesini besleyen a.cerebri anteriorları birbirine bağlayan köprü damardır.

A.communicans posterior Beyni besleyen iki sistemi (şah damarı sistemi ve vertebrobasiller sistem) birbirine bağlayan köprü damardır.

A.carotis interna Şah damarının internal dalı boyunda dal vermeden yukarı çıkar ve beyni besleyen ana damarlardan biridir.

Aorta thoracica ise göğüs kafesi içinde yemek borusunu, kalbin zarını (perikardium), bronşları, kaburgalar arasındaki boşlukları,
mediastinumu ve diaphragmanın üst bölgesini kanlandıran dallar vermektedir.
Resim 8: Beynin kanlanması.

Aorta Abdominalis ve Major Dalları)

Aorta thoracica, diaphragmada hiatus aorticustan geçtikten sonra L4 seviyesine kadar aorta abdominalis olarak isimlendirilir. Columna
vertebralisin sol tarafında yer alır. L4 seviyesinden sonra bifurkasyo (çatallanma) yaparak ilyak damarlara ayrılmaktadır. Bu dallanmadan önce
aorta abdominalis birçok önemli büyük dal verir.

Tablo 2: Aorta abdominalisin dalları

Çölyak arter (truncus coeliacus) Mide, yemek borusu, dalağı, karaciğeri, duodenum ve pankreasın bir kısmını besler.

Üst mezenterik arter Appendix vermiformis, caecum, çıkan kolon, yatay kolonun 2/3 sağ tarafını, duodenum ve pankreasın bir
(a.mesenterica superior) kısmı, jejunum ve ileumu besler.

Alt mezenterik arter Yatay kolonun 1/3 sol tarafını, inen kolonu, sigmoid kolonu ve rektumun üst kısmını besler.
(a.mesenterica inferior)

A.phrenica inferior Diaphragmayı besler.

A.suprarenalis media Hormonal anlamda çok önemli bir organ olan böbrek üstü bezini besleyen üç arterden ortancası aorta
abdominalisten dallanır.

A.renalis Böbrekleri besler.

A.testicularis (ovarica)-gonadal Erkeklerde testisi, kadınlarda ovaryumu besler.


damarlar
Resim 9: Abdominal aorta ve dalları.

Aorta abdominalis L4 vertebra seviyesinde pelvik bölgeyi kanlandırmak üzere sağ ve sol ilyak arterler olarak iki dala ayrılır. Tam bu
dallanma bölgesine bifurcatio aortae denir. Sakroilyak eklemler hizasında ise bu ilyak arterler internal ve eksternal olmak üzere tekrar iki uç
dala ayrılırlar. A. iliaca interna; pelvis duvarlarını, gluteal bölgeyi ve perineumu besler. Mesaneye ve kadınlarda uterusa ve vajinaya da dal
vererek beslenmesini sağlar. Çok daha büyük olan a. iliaca externalar ise vücut boşluğunu femoral arter olarak terk ederek alt ekstremitelerin
beslenmesinden sorumludur.

Üst Ekstremiteyi Besleyen Arterler

A. subclavia 1. kaburganın dış kenarını geçip koltuk altı bölgesine geçtikten sonra artık aksiller arter olarak isimlendirilir. M. teres majorun
alt kenarını geçen aksiller arter artık kol arteri (a.brachialis) olarak isimlendirilir.  A. brachialis, brachial (kol) bölgenin genel olarak beslenmesini
sağlar. A. brachialis dirsek bölgesinde a. radialis ve a. ulnaris olmak üzere terminal iki uç dala ayrılır.

Alt Ekstremiteyi Besleyen Arterler

Ana ilyak damarlar internal ve eksternal dallara ayrılır. Eksternal ilyak arter ise kasık bölgesinden uyluğa geçtikten sonra ismi femoral arter
olur ve aşağı doğru uzanır.

A.femoralis; sartorius kasının altında, uyluğun ön iç tarafında seyreder. N. saphenus ve v. femoralis ile birlikte adduktor kanalagiren
femoral arter; uyluk arkasındaki açıklıktan çıktığında popliteal arter olarak isimlendirilir. Bu arter de ön ve arka tibial arterlere ayrılmaktadır.
Ayak bileği bölgesine kadar gelen ön tibial arter (a.tibialis anterior) ayak sırtında uzanan a.dorsalis pedis olarak uzanır. Femoraş arter ile
başlayan uyluktaki yolculuk, popliteal arterler, tibial arterler ve ayak arterleri ile sonlanır.

Tablo 3: Nabız alınabilen damarlar

Şakak damarı (a. temporalis superficialis) Kulak önü ve şakak bölgesinden nabzı alınabilir.

Şah damarı (a. carotis communis) Boyunda sternocleidomastoideus kası ile soluk borusu arasında derinden nabzı alınabilir.

Aksiller arter Koltuk altı bölgeden nabzı alınabilir.

Brakial arter Kolda dirsek seviyesinde biceps kasının tendonunun iç kısmından nabzı alınabilir.
Radial arter El bileğinin lateralinde, başparmak tarafında nabzı alınabilir.

Ulnar arter El bileği medialinde nabzı alınabilir (Çok sık kullanılmaz).

Femoral arter Kasık bölgesinden nabzı alınabilir.

Popliteal arter Diz arkası çukurdan nabzı alınabilir.

Arka tibial arter (a. tibialis posterior) Ayak bileğinde dış malleolun arkasından nabzı alınabilir.

A.dorsalis pedis Ayak sırtında birinci parmak ve ikinci parmak arasına denk gelen bölgeden nabzı alınabilir.

Klinik Bilgi

Aterosklerozis: En sık görülen arter hastalığıdır. Arter duvarında bulunan düz kas ve makrofajlarda kolestrol birikmesi ile karakterize bir
hastalıktır. Arterin lümenin daralması ile birlikte lokal iskemilere yol açabilirken aynı zamanda trombüs (pıhtı) oluşumuna neden olarak en sık
aorta abdominalis, koroner arterler, a. poplitea ve a. carotis communise trombüs (pıhtı) atabilirler. Aterosklerozis ilk olarak koroner arterlerde
başlar ve miyokard infarktüsü ile sonuçlanır.

Anevrizma: Tunica mediadaki kas hücrelerinin incelmesi ile birlikte arterdeki bombeleşme ya da dilatasyondur. Halk arasında baloncuk
olarak da bilinir.

5.3.2. Venler
Doku tarafından kullanılan deoksijenize kan kapillerlerden venüller ve venler aracılığı ile alınarak kalbin sağ kulakçığına temizlenmek
üzere getirilir. Genel olarak seyrettiği bölgelerdeki arterler ile aynı ismi taşırlar. Özellikle boyun ve ekstremite venlerini incelediğimizde hem
yüzeysel hem de derin venler mevcuttur. Genellikle derin venler, arterlerle birlikte seyredenler olacaktır. Yüzeysel venlerin, arteryal karşılığı
mevcut değildir, ancak kanın dolaşımına ek olarak termoregülasyonda da (beden ısısının düzenlenmesi) aktif görevleri mevcuttur. Sıcak
havalarda yüzeysel damarların genişlemesi (vazodilatasyon) ile ısı düşürülmeye çalışılırken soğuk havalarda damarların daralması
(vazokonstrüksiyon) ile vücut ısısı daha fazla korunabilir.

Kirli kanın çoğu vena cava superior ve vena cava inferior aracılığı ile sağ atriuma dökülür. Diaphragmadan hayali bir çizgi çekersek
üzerinde kalan baş, boyun, toraks, üst ekstremiteden gelen deoksijenize kan vena cava superior aracılığı ile iletilirken altında kalan abdominal
bölge, pelvik bölge ve alt ekstremitelerden kalan ise vena cava inferior aracılığı ile sağ atriuma iletilir. Bunun istisnası kalbin venleri, sinüs
coronarius aracılığı ile direkt sağ atriuma açılmasıdır.

Vena Cava Superior

V. axillaris dextra ve sinistra, axiller bölgeyi geçince (1. kaburganın dış kenarını geçince) v. subclavia dextra ve v. subclavia sinistra adını
alır. V. jugularis interna ile birleşen v. subclavia, v. brachiocephalicayı oluşturur. Birleşme yerindeki açıya angulus venosus denir. Bu birleşme
yerlerine lenfatik sistem kanallarından çok önemli iki kanal açılmaktadır (sağ angulus venosusa ductus lymphaticus dexter, sol angulus
venosusa ise ductus thoracicus açılır.

Resim 10:  Kalbe üst yüzden giren, üst tarafın venöz kanını toplayan vena cava superior ve kalbe alt taraftan giren, alt tarafın venöz kanını
toplayan vena cava inferior.
Vena cava superior, vücudun diaphragmanın yukarısında kalan bölümlerinin venöz drenajını sağlar. V. brachiocephalica dextra ve v.
brachiocephalica sinistranın birleşmesi ile oluşur.

Thoraxtan gelen kan akışının geri kalanı, v. azygosa drene olur. V. intercostalisler göğüs duvarındaki kasları, vv. oeasophageales
özofagusun inferior parçasını, vv. bronchiales akciğerin sistemik dolaşımını ve birkaç küçük ven ise mediasteni drene eder.

Baş ve Boyun Venleri

Başın venöz kanı v. jugularis interna ve v. jugularis externa ile drene olur. Foramen jugulareden başlayan v. jugularis interna;
sternoklavikular eklemin arkasından v. subclaviaya açılır. V. jugularis externa ise ağız tabanı, dış kulak ve boyundan venöz kan alarak, v.
subclaviaya açılır.

Üst Ekstremite Venleri

Yüzeysel venler ve derin venler olmak üzere iki grupta incelenir.

Yüzeysel Venler:  Elin dorsal ve palmar yüzünde yer alan iki ven pleksusundan başlayan venler, ön kolun lateral tarafında yüzeysel
seyreden v. cephalica ile ön kolun medial tarafında yüzeysel seyreden v. basilicayı oluştururlar. V. cephalica, axiller bölgeyi geçince v.
axillarise drene olur (dökülür). V. basilica ise daha derin seyrederek m. teres majorun alt kenarı hizası itibari ile v. axillaris ismini alır. Dirsek
ekleminin ön yüzünde v. basilica ve v. cephalicayı birbirine bağlayan v. mediana cubiti ise; kan alma işlemi sırasında klinik uygulamalarda en
sık kullanılan vendir.

Derin Venler:  Üst eksremitenin arterleri ile birlikte seyrederler. Bu venler genellikle çifttirler ve birlikte seyrettikleri arterler ile aynı ismi
alırlar.

Vena Cava İnferior

V. azygos ve v. hemiazygos ile boşaltılan küçük bir kısım dışında, diaphragmanın altında kalan tüm venöz kan vena cava inferior aracılığı
ile sağ atriuma dökülür. V. cava inferior, aorta abdominalis ile paralel (abdominal aortanın sağında yer alır) seyreder.

Vv. phrenica inferiores, vv. lumbales, v. lumbalis ascendens, vv. hepaticae, v. renalis dextra ve sinistra, v. testicularis (overica) dextra, v.
suprarenalis dextra ve ductus venosus v. cava inferiora açılan venlerdir.

Böbreklerin venöz kanını toplayan vv. renalesler vena cava inferiora dik açı ile açılır.

V. renalis sinistraya v. testicularis (overica) sinistra ve v. suprarenalis overica açılırken, v. renalis dextraya açılan ven yoktur. V.
suprarenalis dextra ve v. testicularis (overica) dextra ise direkt v. cava inferiora açılır.

Alt Ekstremite Venleri

Üst ekstremite venleri gibi yüzeysel ve derin grup olmak üzere iki gruptur.

Yüzeysel Venler:  Ayak parmaklarında ve metatarsal bölgedeki venler birleşip ayak sırtında bir kemer oluşturular ve bu venöz kemer
ayağın medial kenarından yukarıya  v. saphena magna  olarak devam eder. Malleolus medialisin önünden geçerek bacağın ve uyluğun
medialinde seyreder, vücudun en uzun venidir. Kasık bölgesinde v. femoralise dökülür. Kemerin lateralinden ise  v. saphena parva  bacakta
yükselir. Bu ven bacağın arka yüzünden yüzeysel olarak seyrederken, popliteal vene drene olur.

Derin Venler: Arterler ile birlikte seyrederler ve çok sayıda kapakçıkları mevcuttur. Genellikle çifttirler ve birlikte yol aldıkları arterler ile aynı
isimleri vardır.

Articulatio sacroiliacanın önünde, v. iliaca externa ve internanın birleşmesi ile meydana gelen v. iliaca communisler, L5 vertebra
gövdesinin önünde ve biraz sağında birleşerek vena cava inferioru oluştururlar.

Hepatik Portal Sistem

Portal sistem, venin vene açılması sistemidir. Vücutta sadece karaciğer ve hipofizde bulunur.

Karaciğer karışık bir biyokimyasal tesistir. Sindirim sistemi tarafından emilen besinleri paketler; plasma proteini, pıhtılaşma faktörü, safra
üretimi sağlar. Ayrıca zararlı maddelerin vücuttan uzaklaştırılması için bir ayrıştırıcı olarak görev yapar (detoksifikasyon). Emilen besinlerin
bazıları veya bazı atıklar direkt dolaşıma girmek yerine, işlenmek üzere karaciğere getirilir. İşte buna hepatik portal sistem denmektedir.

Portal venöz sistem ile karaciğere gelen besinden zengin kan, karaciğer içinde uzun bir yol seyrettikten sonra tekrar hepatik venlere açılır.
Hepatik venler ise vena cava inferiora drene olarak kanını sağ kalbe göndermiş olur. Besinlerin portal venöz sistem ile karaciğere gelmesinin
en büyük sebebi besinlerin karaciğerde metabolik döngülerine hızlı bir şekilde girmiş olmalarıdır. Mide, ince bağırsaklar, kalın bağırsaklar ve
dalak gibi karın içi organların venöz drenajı portal venöz sisteme olmaktadır.

5.4. Fetal Dolaşım


Göbek kordonunda (chorda umblicalis) erken fetal dönemde gaz ve besin değişimi için iki a. umblicalis, iki v. umblicalis bulunmaktadır.
Ancak ilerleyen gebelik haftalarında sağ v. umblicalis kaybolur. V. umblicalis; anneden gelen oksijen ve besin oranı yüksek kanı taşırken, a.
umblicalisler; deoksijenize kanı bebekten anneye geri iletir.

Sol v. umblicalis, göbek kordonu içerisinde umblicustan karın boşluğuna girerek lig. falciforme hepatis isimli bağın kenarından karaciğerin
visseral yüzeyine gelir. Burada karaciğerin sol lobuna ve lobus quadratusa giden iki veya üç dal verdikten sonra, v. portae hepatis ile birleşir.
Birleşme yerinden ayrılan büyük damara ductus venosus denmektedir. Ductus venosus, v. hepatica sinistranın v. cava inferiora dökülme
yerine yakın, v. hepatica sinistra ile birleşir.

V. cava inferior ile sağ atriuma gelen kanın büyük bir kısmı, sağ ve sol atrium arasındaki foramen ovale isimli delik ile sol atriuma geçer ve
burada pulmonel venlerden gelen daha küçük oksijen konsantrasyonuna sahip az miktardaki kan ile karışır. Daha sonra sol ventrikülden
pompalanarak sistemik dolaşıma geri döner.

Sağ atriumdan sağ ventriküle geçen kan ise akciğer atardamarları aracılığı ile akciğerlere gitmeyi hedeflerken a. pulmonalis sinistranın
başlangıcı ile arcus aortae arasındaki “ductus arteriosus” aracılığı ile fetusun alt ekstremitelerine gider. Daha sonra oksijen oranı düşen kan, a.
umblicalisler aracılığı ile plasentaya geri döner.

 Klinik

Doğumsal Kalp Hastalıkları

Bir bebeğin anne karnında kalp atımı dakikada 120-160 arasıdır. Bu sınırların altındaki kalp atım sayıları, doğumsal (konjenital) kalp
hastalıklarını düşündürmelidir. Doğumsal kalp hastalıklarını sağdan sola şantlı veya soldan sağa şantlı kalp hastalıkları olarak iki başlık altında
inceleyebiliriz:

1.  Sağdan sola şantlı konjenital kalp hastalıkları: Kalbin sağ taraf basıncının, sol tarafa kıyasla daha yüksek olduğu ve kan akımının
sağdan sola doğru kaydığı anomalileri kapsar. Erken dönemde siyanoza neden olur. “Blue babies” olarak adlandırılır bu hastalıklara sahip
çocuklar.

 Fallot Tetralojisi: En sık görülen konjenital kalp rahatsızlığıdır. Dört komponenti vardır. Tetralojide; pulmoner infindubuler stenoz, sağ
ventrikül hipertrofisi, septum interventricülarenin membranöz parçasında defekt (VSD), aortanın her iki ventrikülden de çıkması (ata binen
aorta görünümü) olmak üzere dört patoloji vardır. Siyanoz bu hastalarda en sık ve en belirgin bulgudur. Ancak doğum esnasında bulgu
vermeyebilir.

 Büyük Arterlerin Transpozisyonu: Tipik olgularda aort, truncus pulmonalisin önündedir. Yenidoğanda en sık bulgu veren siyanotik kalp
rahatsızlığıdır.

 Truncus Arteriosus (Persiste Truncus Arteriosus): Kalpten çıkan aorta ve truncus pulmonalis yerine tek bir damar mevcuttur. Tedavi
edilmezse ölümcüldür (fataldir).

2.  Soldan sağa şantlı konjenital kalp hastalıkları: Kalbin sol taraf basıncının, sağ tarafa kıyasla daha yüksek olduğu ve kan akımının
soldan sağa doğru kaydığı anomalileri kapsar. Geç dönemde siyanoza neden olur. “Blue kids” olarak adlandırılır bu hastalıklara sahip
çocuklar.

 Ventriküler Septal Defekt (VSD): En çok görülen doğumsal kalp hastalığıdır. Septum interventricularede defekt mevcuttur.

 Atrial Septal Defekt (ASD): Erişkinlerden en sık görülen doğumsal kalo rahatsızlığıdır. Septum interatrialede defekt mevcuttur. Küçük
defektler klinik olarak hiç bulgu vermeyebilir.

 Patent Ductus Arteriorus (PDA): Prematür yenidoğanda en sık görülen doğumsal kalp hastalığıdır. Truncus pulmonalis ve arcus aortae
arasındaki ductus arteriorusun doğum sonrası kapanmaması sonucu oluşur. Maternal rubella enfeksiyonu ile ilişiği sıktır. VSD’den sonra en
sık görülen doğumsal kalp hastalığıdır.

Aort Koarktasyonu (Aort Darlığı):  Aortun aşırı dar olması ile ilişkili bir rahatsızlıktır. Genellikle ductus arteriosusun arcus aortaeya
tutunduğu yerde görülen bir darlıktır. Gelişen bu darlığa bağlı, üst ekstremitelerde hipertansiyon, alt ekstremitelerde zayıf nabız görülür.  Sağ
ve sol üst ekstremite kan basınçları arasında da farklılık mevcuttur.

Dextrocardia: Kalbin sağ tarafta olmasıdır. En sık görülen pozisyonel kardiyak anomalidir. Kalp ile birlikte diğer organlarında ters tarafta
olmasına ise situs inversus denmektedir.

5.5. Lenfatik Sistem


Lenf damarları, lenf düğümleri ve lenf organlarından oluşan sisteme, lenfatik sistem denir. Tonsiller (bademcikler), adenoidler, dalak ve
timus lenfatik sistemin bir parçasıdır. En büyük lenf organı dalak, sol böbreğin hemen üzerinde yer alır. Ancak dalağını bazı sistemik
hastalıklar sebebiyle veya yaralanmalar sonucu kaybeden insanlar enfeksiyona yatkın olsalar bile medikal tedavi ile hayatlarına devam
edebilirler. Olgunlaşmamış lenfositleri depolayan ve onları olgun T hücreleri hâline getiren timus ise göğüs kafesinin içerisinde kalbin hemen
üzerinde bulunur. Tonsiller (bademcikler), farinkste bulunan özelleşmiş lenfatik hücre topluluklarıdır.

Kalpten pompalanan kanın basıncı ile bazı küçük proteinler (albümin gibi), su ve diğer maddeler kapillerlerden hücreler arası boşluklara
(interstisyel sıvı) geçer. Bu dokular arası (interstisyel sıvı) dokuların beslenmesini ve yıkanmasını sağlar. Ancak bu sıvı lenf kapillerlerine
girince lenf adını alır. Berrak ve renksiz sıvıdır ancak içeriği plazma ile benzerdir. Lenfosit hücrelerinden zengindir. Lenf damarları içerisindeki
kapaklar sayesinde, lenf sadece v. subclaviaya doğru hareket eder. Tüm lenfin 2/3’ü karaciğer ve bağırsaklardan gelir.

Lenf düğümleri, lenf damarları boyunca dizili fasulye şeklinde kapsüllü dokulardır ve lenf damarları aracılığı ile içlerinden geçen lenf
sıvısını süzerler. Yetişkin bir insanda 500-600 lenf düğümü mevcuttur.

Gerçek Hayatla İlişkisi

13 yaşındaki Mert, eklem ağrısı şikâyeti ile kliniğe başvuruyor. Öyküsünde 3 hafta kadar önce boğaz ağrısı ile bir kliniğe başvurduğu,
ismini bilmediği antibiyotik, ateş düşürücü ve boğaz spreyi tedavisi verildiği, ancak bu ilaçları düzenli kullanmadığı, o dönemde ara ara
ateşlerinin devam ettiği ve takip eden sürede şikayetlerinin düzeldiğini belirtiyor. 9 gün önce eklem ağrılarının başladığı, önce sol dizinde sonra
sağ dizinde ve sağ ayak bileğinde ağrıların olduğunu, bunun üzerine aldığı ağrı kesicinin de çok fayda vermediğini belirtiyor. Ayrıca eskiye
oranla daha çabuk yorulduğunu ve dönem dönem kalbinin hızlı attığını hissediyor. Yapılan fizik muayenede sağ diz ve sağ ayak bileğinin şiş,
kızarık ve diğer tarafa göre daha sıcak olduğu, ayrıca kalbinde de mitral kapak odağında üfürüm saptanıyor. Laboratuar bulguları da
inflamatuar bir süreci destekliyor. Yapılan EKO incelemesinde mitral kapakta hafif yetmezlik saptanıyor. Hataya Akut Romatizmal Ateş (ARA)
tanısı konuyor ve medikal tedavi başlanıyor.

Çıkarmamız gereken sonuçlar;

 Ülkemiz Akut Romatizmal Ateş (ARA) açısından orta-yüksek riskli bölgedir.

 Akut Romatizmal Ateş, grup A streptokoklara bağlı (solunum yolu enfeksiyonu etkeni bakteri) ortaya çıkar.

 5-15 yaş arasında sıklıkla görülür.

 İnflamatuar lezyolar; kalp, beyin, eklem ve ciltte görülür.

 Bu yaş grubundaki çocuklarda solunum yolu enfeksiyonu önemsenmeli ve antibiyotik tedavisi mutlaka tam olarak yapılmalıdır.

Bölüm Özeti
●  Solunum sistemi ile aldığımız oksijenin, sindirim sitemi ile aldığımız besinlerin dokulara taşınması ve birçok metabolizma üzerine etkili
olan hormonları ilgili organlardan etki edecekleri organa taşıyan bir sistemdir dolaşım sistemi. Kalp ve damarlardan oluşur. Aynı zamanda
lenfatik sistem de yine bu sistem içerisinde incelenir.

●  Kalp göğüs kafesi içine yerleşmiş, her insanın yumruğu büyüklüğünde özelleşmiş kas dokusundan oluşmuş bir organdır. Dört odacıktan
oluşur. Bunlardan ikisi atrium yani kulakçık, ikisi de ventrikül yani karıncıktır. Ayrıca kalbi biz sağ ve sol olmak üzere ikiye ayırıyoruz. Sağ
kalpte kirli kan (oksijenden fakir kan) varken, sol kapte ise temiz kan (oksijenden zengin kan) bulunmaktadır.

●  Sağ kulakçığa baş-boyun gibi üst tarafın kirli kanını taşıyan vena cava superior ve alt tarafın kirli kanını taşıyan vena cava inferior
açılmaktadır. Bunun dışında kalbin kendi kirli kanını taşıyan kardiyak venler de yine sağ kulakçığa açılmaktadır.

●  Sağ kulakçıktan sağ karıncığa geçen kan, buradan da truncus pulmonalis ile akciğerlere gitmektedir. Akciğerlere gelen kirli kan
alveoller etrafında bir damar yumağı hâlinde olan kapiller düzeyde oksijen-karbondioksit değişimini sağlayıp oksijenden zenginleşen kan
pulmoner venler aracılığıyla sol kulakçığa geri dönmektedir.

●  Sol kulakçığa gelen bu temiz kan sol karıncığa geçer ve buradan da aorta geçerek bütün dokulara temiz kan şeklinde gider.

●  Sağ kalpten çıkan kanın temizlenerek sol kalbe geri dönmesine küçük dolaşım veya pulmoner dolaşım denirken sol kalpten bütün
dokulara temiz kanın gidip büyük venler ile kirli kanın tekrar sağ kalbe geri dönmesine ise büyük dolaşım veya sistemik dolaşım denmektedir.

●  Kalp kendi kendine uyarı üretebilme özelliğine sahiptir. Kalbin uyarı yolları; sinoatrial nod, atriyoventriküler düğüm, his demeti ve
purkinje lifleridir.

●  Üst ekstremitenin beslenmesini a. subclavia ve dalları sağlarken baş ve boynun beslenmesini a. carotis communis sağlar. Beyin iki
sistemden kanlanır; birincisi önden carotis sitemi (a. carotis interna), ikincisi de arkadan a. subclavianın dalı olan vertebral arterdir. Bu iki
vasküler yapı beynin tam da orta bölgesinden willis poligonu denen bir halka oluşturmuştur. Bu halka aynı zamanda beynin bir nevi
sigortasıdır. Eğer bu iki sistemden birinde bir tıkanıklık oluşursa diğer sistemden beynin o bölgesi kanlanacak ve fonksiyonel anlamda sorun
yaşanmayacaktır.

●  Göğüs kafesi içindeki organlar aortadan çıkan birçok dal tarafından beslenirken özellikle sindirim sistemi elemanları aortanın ventral
(ön) yüzünden çıkan çölyak trunkus ve mezenterik arterlerden beslenmektedir.

●  Sindirim sisteminden yağdan ve besinden zengin olan içerik portal venöz sistem ile öncelikli olarak karaciğere gelip portal venden gelen
kan karaciğerden hepatik venler aracılığıyla vena cava inferiora, oradan da sağ kalbe gelmektedir. Venden vene açılan bu sisteme portal
sistem denmektedir.

●  Lenfatik sistem ise hücreler arası bölgede biriken sıvının venöz sisteme drene edilmesini sağlayan bir sistemdir. Primer lenfoid organlar
kemik iliği ve timüs bezidir. Bunların dışında sindirim ve solunum sistem mukozasında yer alan mukoza ile ilişkili lenfoid doku (MALT), lenf
düğümleri, dalak gibi organlar bu sistem içinde yer almaktadır.
Soru 1:
Aşağıdaki yapılardan hangisi sağ atriuma (kulakçığa) açılmaktadır?

Aorta

Pulmoner ven

Femoral arter

Pulmoner arter

Vena cava superior

Soru 2:
Kalbi besleyen koroner arterler nereden çıkar?

Aorta

Sol kulakçık

Sol karıncık

Sağ kulakçık

Sağ karıncık

Soru 3:
Kalbi saran zara ne ad verilmektedir?

Plevra

Periton

Endocardium

Pericardium

Mukoza

Soru 4:
Mitral kapakta kaç kapakçık bulunmaktadır?

5
2

Soru 5:
Aşağıdaki arterlerden hangisi Willis Poligonu’nda yer almaz?

A. cerebri anterior

A. cerebri media

A. carotis interna

A. cerebri posterior

A. communicans anterior

Soru 6:
Aşağıdakilerden hangisi aorta abdominalisin dallarından biri değildir?

Truncus coeliacus

A. mesenterica inferior

A. Femoralis

A. mesenterica superior

A. renalis

Soru 7:
Üst ekstremiteyi besleyen arter aşağıdakilerden hangisidir?

A. femoralis

A. carotis interna

A. tibialis

A. iliaca interna

A. Subclavia

Soru 8:
Aşağıdakilerden hangisi primer lofoid organdır?
Timus

Dalak

Karaciğer

Tiroid bezi

Lenf düğümleri

Soru 9:
Akciğerlerde temizlenen (oksijenden zengin kan) kan nereye gitmektedir?

Sağ kulakçık

Sağ karıncık

Tüm vücut

Sol kulakçık

Sol karıncık

Soru 10:
Böbrekleri besleyen arter (a. renalis) hangi arterden çıkmaktadır?

A. mesenterica superior

Abdominal aorta

A. femoralis

A. mesenterica inferior

A. iliaca externa
6. ÜROGENİTAL SİSTEM
Giriş
Bir önceki bölümde dolaşım sistemini incelemiştik. Bu bölümde ise ürogenital sistem konusu üzerinde duracağız. Üriner ve genital sistemi
aynı bölümde incelememizin sebebi embriyolojik sürecin ortak yapılardan başlaması ve beraber yol almasıdır. Özellikle idrar oluşumu, idrarın
hangi yollardan geçtiği ve dışarı atıldığı, erkek ve kadında idrar yollarıyla alakalı nasıl farklar olduğu, genital sistem içerisinde erkek ve kadında
embriyolojik kökenleri aynı ama kromozomal yapı farklılığı ve hormonlarla nasıl farklı yapılar hâline geldiğini göreceksiniz.

Üriner ve genital sistem emriyolojik dönemde ürogenital kabartı denilen bir mezoderm (intermediyet mezoderm) kabartısından gelişir.
Dolayısıyla bu iki sistem genellikle tek başlık altında incelenir. Ürogenital kabartı üriner ve genital sistemi oluşturacak iki kabartı içerir. Bunlar,
üriner sistemin gelişiminden sorumlu nefrojenik kabartı ve genital sistemin oluşumdan sorumlu genital (gonadal) kabartıdır.

6.1. Üriner Sistem (Organa Urinaria)


Bu sistem; böbrekler tarafından idrarın kandan süzülmesini, üreterler aracılığıyla süzülen idrarın mesaneye ulaşımını, mesanede biriken
idrarın urethra (üretra) ile dışarı atılmasını incelemektedir.

Üriner sisteme ait organlar:

6.1.1. Böbrekler (Ren-Nephros)


Fasyalar (zar yapıları) ile sarılı olan böbrekler karın arka duvarına yerleşmiş retroperitoneal organlardır. Böbrekler karın arka duvarına
yaslanmış columna vertabralisin her iki tarafında ve psoas kasının lateralinde bulunurlar. Sağ böbrek; karaciğer ile olan komşuluğundan dolayı
daha aşağıda T12 ile L3 seviyeleri arasında sol böbrek ise T11 ile L3 aralığında uzanır. Her iki böbrek hafif oblik pozisyonda durmaktadır.  Her
bir böbreğin uzunluğu yaklaşık 12-13 cm (sol böbrek sağ böbrekten yaklaşık 1 cm kadar daha uzundur), eni 6-7 cm, derinliği ise 3 cm’dir.
Ortalama ağırlıkları erkeklerde 150 gram kadınlarda ise 135 gramdır.

Böbrekleri pozisyonunda tutan esas faktör komşu organlar olsa da bunları saran fasyaların da önemi büyüktür. Bu fasyalar arasında yağ
dokusu da bulunmakta ve bu zarlardan en içte olan zar böbreği saran sert fibröz bir zardır.

KOMŞULUKLAR

Sağ böbreğin ön yüzü Sol böbreğin ön yüzü

 Sağ böbrek üstü bez (glandula suprarenalis)  Sol böberek üstü bezi (glandula suprarenalis)

 Karaciğerin sağ lobu  Dalak (lien/splen) ve damarları

 Çıkan kolon  Mide (gaster)

 Flexura coli dextra  Pancreas gövdesi

 Duodenumun ikinci parçası  Flexura coli sinistra

 Jejenum  İnen kolonun başlangıcı

 Jejenum

Hem sağ hem sol böbreklerin arka yüzlerinin komşulukları

 Diaphragma

 M. psoas major

 M. quadratus lumborum

 M. transversus abdominis

 V.a.n subcostalis

 N. iliohypogastricus

 N. ilioinguinalis
Resim 1: Böbrek anatomisi.

Böbreklerin iç yüzünde bulunan yarığa  hilum renale  adı verilir. Burada böbreği besleyecek damarlar ve pelvis renalis bulunur. Hilum
renaledeki yapıların önden arkaya dizilimi; v. renalis, a. renalis ve pelvis renalis şeklindedir.

6.1.1.1. Böbreklerin İç Yapısı


Böbrek kesitlerinde başlıca iki bölge dikkat çeker. Böbreğin en dış bölümünde yerleşen ve daha koyu renkte olan korteks ve en içte piramit
şeklinde görülen  medulla  tabakalarıdır. Kortekste glomerül adı verilen kapiller yumaklar yerleşmiştir.  Glomerüler kapillerler,  Bowman
kapsülü  denilen ve proximal tubulusun genişlemiş son kısmı olan yapıya gömülüdürler. Bowman kapsülü ve glomerüler kapiller
kompleksine Malphigi cisimciği (corpusculum renale) denir. Her bir böbrekte yaklaşık bir milyon adet glomerül mevcuttur. Böbreğin büyük bir
kısmını oluşturan medulla renalisi  pyramis renalis  denilen 5-12 (genellikle 8) adet koni şeklindeki oluşumlar yapar. Pyramis renalislerin
uçlarına  papilla renalis  denir. Tepelerindeki küçük deliklere  foramina paillaria  adı verilir. Her bir calyx minora 1-3 adet papilla renalis açılır.
Sayıları 7-13 arasında olan calyx minorların iki ya da üç tanesi birleşerek daha büyük olan calyx majorları oluşturur. Her böbrekte iki ya da üç
tane calyx major birleşerek pelvis renalisi yapar. Medulla aslında, glomerüllerin uzantısı olan tubuluslardan oluşmuştur ve glomerül bulunmaz.
Medullanın kan dolaşımı cortexe göre çok daha zayıf olup iskemik hasara oldukça duyarlıdır.

Resim 2: Böbrekler ve fonksiyonları.

Beslenmesi ve İnnervasyonu

 Arterleri: aa. renales (aorta abdominalisten gelir)

 Venleri: vv. renales (vena cava inferiora açılır)


 Lenf: lenf damarları, nodi aortici lateralese gider.

 İnnervasyon: sempatikleri T10- L1’den, parasempatikleri n. vagustan gelir.

6.1.1.2. İdrar Oluşumu


Böbreklerde idrarı oluşturan en küçük üniteler nefronlardır. Her bir böbrekte yaklaşık bir milyon nefron bulunmaktadır. Tek bir nefron
incelendiğinde çift yapraklı Bowman kapsülü içine yerleşmiş glomerul yumağı ve tubuluslardan oluştuğu görülmektedir. Nefronların glomerül
yumağı kanın filtre edildiği tubuluslar ise idrarın oluşturulduğu yerdir. 

İdrar oluşmasında üç aşama vardır:

1- Glomerüler filtrasyon

2- Tubuler reabsorbsiyon (geri emilme)

3- Tubuler sekresyon (salgılama)

Nefronların tubular kısmı Bowman kapsülünden başlayarak;

 Proximal tubulus

 Henle kulpu

 Distal tubulus

 Toplayıcı kanallar olmak üzere dört bölümden oluşur.

Bowman kapsülünden proximal tubulusa ulaşan filtrat, henle kulpu distal tubulusu geçip toplayıcı kanallara ulaştığı zaman idrar hâline
dönüşür. Oluşan idrar, önce böbreklerin pelvis bölgesinde toplanır, sonrasında ureterler aracılığıyla mesaneye iletilir.

Klinik Bilgiler

Böbrek tarafından üretilen maddeler

Eritropoietin

1,25- dihidroksivitamin D3

Prekallikrein

Prostaglandin

Renin

Potter Sendromu

Potter sendromlu bebekler anne karnında iken uterusta işeyemez. Dolayısıyla amniyon sıvısı üretilemez. Akciğerlerin gelişimi için önemli olan
bu sıvı, yetersiz olduğu durumlarda fetüsün akciğerleri gelişemez ve kısa süre içerisinde ölür.

Bilateral renal agenezi (iki böbreğin de olmaması), oligohidroamniyos (bebeğin içinde bulunduğu amniyon sıvısının yetersiz olması), ekstremite
deformiteleri (kol-bacak deformiteleri), fasyal (yüz) deformiteler ve pulmonal hipoplazi (gelişmemiş akciğerler) vardır.

Böbrek Anomalileri

At nalı böbrek: Böbreklerin pozisyon anomalilerine bağlı en sık görülen anomalidir. Her iki böbreğin alt kutupların birleşmesi sonucu at nalı
böbrek ortaya çıkar.

Kek böbrek: İki böbrek, her iki kutupları birleşerek halka şeklinde de olabilir.

6.1.2. Ureter (İdrar Yolu)


Böbrek içerisinde büyük kalikslerin (calyx major) birleşimi ile oluşan pelvis renalis, hilum renaleden (böbreklere damarların girdiği yer)
çıktıktan sonra kısa bir süre pelvis renalis olarak devam eder. L1 vertebra seviyesinde ureter adını alır. Ureter yaklaşık 25 cm uzunluğunda 3
mm çapındadır.

Ureterin üç bölümü vardır:

 Pars abdominalis: yukarıda pelvis renalis ile aşağıda linea terminalis arasındaki parçadır. Ureterin seyri esnasında önden ve arkadan
çaprazladığı önemli yapılar vardır.

Resim 3: Üriner sistem anatomisi.

 Pars pelvica: Linea terminalis ile mesane arasındaki parçadır.

 Pars intramuralis: Ureterin en kısa olan parçasıdır. Mesanenin içinde yaklaşık 3 cm kadar bulunur.

Ureter üç yerde darlık gösterir:

1- Ureterin pelvis renalis ile birleşme yeri (ikinci en dar yeri)

2- Pelvis girişini veya ilyak damarları çaprazladığı yer

3- Mesanenin içine girdiği bölümü (en dar yeri)

6.1.3. Mesane (Vesica Urinaria)


Böbreğin süzdüğü idrarı içinde bir süre biriktiren ve dışarıya atılmasını sağlayan kas ve zarlardan yapılmış bir torbadır. Mesanenin şekli ve
pozisyonu içinde barındırdığı idrar miktarına göre değişir. Mesane boşken tamamen küçük pelvis içindedir. Bebeklerde ve çocuklarda karın
boşluğundadır. Genellikle altı yaşına kadar büyük pelvise iner.

Komşuluklar

Mesanenin Komşulukları

Önde Arkada

Pubis Kadınlarda; cervix uteri, vagina üst bölümü

Erkeklerde; rectum, glandula vesiculosa, ureterler, ductus deferensler


Yukarıda

Colon sigmoideum, ileum Aşağıda

Kadınlarda; diaphragma pelvis


Yanlarda
Erkeklerde; prostat
m. obturatorius internus

m. levator ani
Bölümleri

Mesanenin bölümleri: apex vesicae, fundus vesicae, cervix (collum) vesicae, corpus vesicae.

Apex vesicae:  Symphysis pubicanın üst kenarına doğru uzanan bölümdür. Buradan lig. umblicale medianum denilen ligament karın ön
duvarının arka yüzünde yukarı doğru uzanarak göbeğe ulaşır. Bu ligament emriyolojik dönemdeki urachusun kalıntısıdır. Bu dönemde urachus
eğer kapanmaz ise doğacak olan fetüsün idrarı göbekten çıkacaktır. 

Fundus vesicae: Piramit şekline benzeyen, mesanenin taban kısmını oluşturan bölümdür.

Corpus vesicae: Mesanenin fundus ile apex bölümleri arasında kalan kısımdır. Üst yüzü tamamen peritonla örtülüdür.

Cervix (collum) vesicae: Mesanin en aşağıda ve en sabit olan bölümüdür. Kadınlarda doğrudan pelvis döşemesinin üst yüzüne otururken,
erkeklerde prostatın üst yüzüne oturur.

6.1.3.1. Miksiyon Mekanizması


Mesanenin dolmasını düzenleyen sempatik sistem, boşaltma işleminden sorumlu ise parasempatik sistem bulunmaktadır. Mesanenin
hacmi yaklaşık 300 ml’ye ulaştığında mesane duvarındaki gerilim reseptörleri gerilme duyusu implusları üretirler. Bu duyu medulla spinalisin
refleks merkezine getirilir. Buradan duyu, medulla spinalis boyunca yukarı çıkar ve cortexte miksiyon ve defekasyonda sorumlu olan bölgeye
iletilir. Eğer şartlar müsait ise parasempatik sistemin etkisi ile dış sfinkter gevşer ve miksiyon gerçekleşir. Eğer şartlar müsait değilse dış
sfinkter kasılmaya devam eder.

6.1.4. Urethra (İdrar Kanalı-Üretra)


6.1.4.1. Kadın Üretrası (Urethra Feminina)
Erkek üretrasına göre kadın üretrası çok daha kısadır. Mukozasında glandulae urethrales denilen bezler bulunur. Submokozasında
bulunan bezlere ise glandulae paraurethrales (Skene bezleri) denir. Bu bezler erkeklerdeki prostat bezine karşılık gelir. Üretranın dış
ağzına ostium urethra externum adı verilir. Yeri; clitoris ile ostium vaginae arasında, vestibulum vaginadadır.

6.1.4.2. Erkek Üretrası (Urethra Masculina)


Erkek üretrası daha uzun olup 18-20 cm uzunluğundadır. Başlangıç yeri; mesanenin cervix bölümünde yer alan  ostium urethra
internumdan başlar, penis ucundaki ostium urethra externumda sonlanır. Erkek üretrasının bölümleri aşağıda özetlenmiştir:

a) Pars intramuralis (pars preprostatica)

b) Pars prostatica (en geniş bölüm)

c) Pars membranecea (pars intermedia) (en dar bölüm)

d) Pars spongiosa

Klinik Bilgiler

Üriner kateterizasyon:  Bir sonda yardımıyla mesaneye girilerek idrarın dışarı sonda yoluyla çıkarılmasını sağlamaktır. Bu işlem sırasında
cinsiyete göre farklılık gösteren üretranın uzunluğu önemli olduğu gibi, erkeklerde mevcut fizyolojik darlıkların bilgisi de başarılı bir işlem için
oldukça kıymetlidir.

Retrograd ejakülasyon:  Ejakülasyon sırasında ostium urethra internumun kapatılamaması böylelikle ejakulatın mesaneye doğru kaçışı
gözlemlenir. Ejakulat mesaneye kaçtığından dolayı, kişide ‘kuru orgazm’ şikâyeti bulunur. Bu durum infertilite ile sonuçlanır.

6.2. Genital Sistem (Organa Genitalia)


6.2.1. Genital Sistemin Gelişimi
Beşinci haftada genital (gonadal) kabartının oluşumuyla başlar.  Bu kabartı farklanmamış gonadı oluşturur. Seksüel farklılık gebeliğin
dokuzuncu haftasında ortaya çıkmaya başlar. Ancak hamileliğin 12. haftasına kadar emriyonun cinsiyeti tam olarak ayırt edilemez. Bu zamana
kadar embriyo iki çift genital kanala (hem dişi hem erkek)  sahiptir. Bu kanallardan biri (mezonefrik ya da paramezonefrik) kaybolurken diğeri
ise gelişecek, böylelikle embriyonun cinsiyeti belirlenecektir. Mezonefrik kanalın gelişimi ile birlikte erkek üreme sistemi paramezonefrik kanalın
gelişimi ile de dişi üreme sistemi gelişir.

6.2.2. Kadın Genital Sistemi


Kadın genital sistemi iki başlık altında incelenir:

6.2.2.1. Kadın Dış Genital Organları (Vulva-Pudenti Femininum)


Kadın dış genital organlar birlikte vulva olarak bilinir.

Mons Pubis

Symphysis pubisin ön tarafında bulunan kabarık alana verilen isimdir. Kabarıklığını deri altında yoğun bulunan yağ dokusu verir.
Erişkinlerde bu bölgede kıllar bulunur.

Labium Majus Pudenti (Büyük Dudaklar)


Bir çift kalın deri plikasıdır. Mons pubis ile perine arasında uzanır. Labium majus pudentinin erkekteki karşılığı scrotumdur.

Labium Minus Pudenti (Küçük Dudaklar)

Labium majus arasında bulunan erektil doku içeren iki küçük deri plikasıdır. Nympha olarak da bilinir. Erkeklerde penis derisinin
karşılığıdır.

Vestibulum Vaginae

Labium minus pudenti arasında kalan aralığa vestibulum vaginae denir. Buraya ostium vagina ile ostium urethra externum ve glandulae
vestibularis major ile minorlar açılır.

Clitoris

Erkekte penisin (pars cavernosum) karşılığıdır. Önde labium minus pudentilerin birleşimi ile oluşur. Clitoris; en dışta glans, ortada corpusu
en içte crusların (radixe ait) bölümlerini barındırır. Clitorisin krusları ischion-pubis kollarına tutunur. Corpus clitoridis, corpus cavernosum
clitoridis denilen iki adet erektil yapı barındırır. Corpus clitoridisin ön ucuna glans clitoridis denir. Bu yapı spongioz yapıda olup clitorisin en
duyarlı bölümüdür. Klitoridal Dupleks ultrasonografi çalışmalarında, cinsel uyarı boyunca clitorisin uzunluğu ve çapı arttığı gibi kanlanmanın da
neredeyse iki katına çıktığını göstermektedir.

Hymen

Ostium vaginayı kısmen kapatan zar yapıda bir mukoza plikasıdır. Anüler, semilüner, delikli ya da deliksiz (imperfora) gibi çeşitli şekillerde
olabildiği gibi hiç bulunmayabilir.

Bulbus Vestibuli

Her iki taraf labium minor pudenti altında vestibulum vagina kenarları boyunca uzanan yaklaşık 3 cm uzunluğundaki erektil doku
kitleleridir. Erkeklerdeki corpus spongiosum penis ve bulbus penisin karşılığıdır.

Glandula Vestibularis Major (Bartholin Bezi)

Bulbus vestibulilerin arka uçlarına komşu iki tane bezdir. Erkeklerde glandula bulbourethralislerin karşılığıdır. Seksüel uyarılma ile müköz
salgı yaparlar.

6.2.2.2. Kadın İç Genital Organları


Ovarium (Yumurtalıklar)

Ovariumlar erkekteki testislerin karşılığı olan iri badem büyüklüğünde bir çift, kadın iç genital organıdır. Pelviste bulunan kendilerine ait
çukurlarda (fossa ovarica) yerleşmişlerdir. Ovariumlar dişi germ hücrelerini (ovum) ve kadın seks hormonlarını (östrojen ve progesteron) üretir.
Folliküller ovum üretiminin esas merkezidir. Her bir follikül, oosit denilen bir immatür ovum (olgunlaşmamış yumurta) barındırır.

Tuba Uterina (Salpinx, Fallopian Tüp)

Yaklaşık 10 cm uzunluğunda 3 mm çapında olan boru şeklindeki bu yapı, ovariumdan çıkan yumurtanın uterusa transferinden sorumludur.
Bunun dışında tuba uterinanın görevi,  yakaladığı fertilize ovumu beslemektir. Ovariumdan uterusa doğru dört parçası bulunur:

a)  İnfundibulum tubae uterina:  Buradan ovariuma uzanan saçak görünümlü fimbriae uterinalar bulunmaktadır. Bunların görevi, ovarium
tarafından bırakılan ovumu yakalamaktır.

b) Ampulla tubae uterina: Fertilizasyonun (döllenme) gerçekleştiği bölümdür. En uzun ve en geniş yeridir.

c) İsthmus tubae uterina

d) Pars uterina: En dar parçasıdır


Resim 4: Kadın pelvis sagittal görünüm

Klinik

 Tubae uterina ektopik (dış) gebeliğin en yaygın yeridir. En sık ampulla parçasında görülür.

Uterus (rahim)

Mesane ile rectum arasında bulunan duvarı kalın, içi boş bir organdır. Uterus yapı ve fonksiyon bakımından iki ana bölümden oluşur. Bu
bölümler,  corpus uteri  ve  cervix uteri  olup arasında  isthmus uteri  denilen dar bir geçit bulunur. Normal yetişkin bir kadında
uterus, anteversiyon ve antefleksiyon pozisyondadır.

Anteversiyon açısı: Vaginanın üst bölümü ile uterusun birleşme yerindeki açı.

Antefleksiyon açısı: Corpus uteri ile cervix uterinin uzun eksenleri arasındaki açı.

Corpus uteri

Uterusun 2/3 üst bölümüne denir. Burada uterusun her iki tarafında tuba uterinaların girişi (cornu uteriler) görülür.  Aşağıya doğru corpus
uteri, cervix uteri ile devamlıdır.

Cervix uteri

Uterusun isthmus uteri ile vagina arasında kalan bölümüdür. Uterusun 1/3’ini oluşturur ve alt parçası vagina içerisine girmiş durumdadır. 

Uterusun içten-dışa doğru üç önemli tabakası bulunmaktadır:

Endometrium: En içte yer alan mukoza tabakasıdır.

Myometrium: Kas tabakasından oluşur. Kalınlığı 1,5-2,5 cm’dir.

Perimetrium: Seröz tabakanın peritoneumudur.

Uterusu pozisyonunda tutan ligamentler olsa da aktif desteği pelvik tabanı oluşturan diaphragma pelvis’tir.
Resim 5: Kadın iç genital organları

Vagina (Vajina)

Kas ve zarlardan yapılmış bir organ olup, vestibulum vaginadan uterus ağzına kadar uzanır. Vaginanın ön tarafında mesane arka
tarafında ise rectum yer alır. Vaginanın alt ağzına ostium vaginae denilir. Vestibulum vaginaya açılan bu delikte hymen yer alır.

Klinik bilgiler

Vaginismus: Vagina etrafında bulunan kaslardaki istem dışı kasılmalar sonucu vagina girişini kapatarak ya da daraltarak koitusa (cinsel
birleşme) izin vermemesidir.

6.2.3. Erkek genital sistemi


6.2.3.1. Erkek Dış Genital Organları
Penis

Penis, radix (kök) ve gövdeden (corpus) oluşur. Bu iki yapının devamında penis denilen organı oluşturur. Urethanın bir kısmını da
barındıran penis; corpus spongiosum (bir tane)  ve  corpus cavernosum (iki tane)  olmak üzere iki farklı yapıdan oluşur. Corpus spongiosum,
urethra tarafından delinir ve distalinde genişleyerek glans penisi oluşturur. Corpus cavernosum kadar erektil değildir. Penisi besleyen arterlerin
vasodilatasyonu (genişlemesi) ve venlerin vasokonstrüksiyonu (daralması) ile ereksiyon gerçekleşir.

Scrotum

Testis ve funiculus spermaticusu içine alan bir torbadır. Embriyolojik olarak sağlı sollu bir çift olarak gelişir daha sonra orta hatta kaynaşır.
Sol funiculus spermaticusun kordonu daha uzun olması sol scrotum sağ scrotuma oranla biraz daha aşağıda bulunur.

6.2.3.2. Erkek İç Genital Organları


Testis

Funiculus spermaticusa asılı bir şekilde bulunan sağlı sollu bir çift organdır. Testisler primer üreme organlarıdır. 28. haftadaya kadar karın
arka duvarından testise göç etmek için harekete geçer. 32. haftada (dört hafta) scrotuma iner.

Epididymis

Testislerin üst bölümünün arka dış yüzünde bulunan bir kanal yumağıdır. Testislerde üretilen spermlerin olgunlaşmasından ve az bir
bölümünün depo edilmesinden sorumludur.

Ductus Deferens

Epididymisin devamı olup kalınlaşarak ductus deferens adını alır. Funiculus spermaticus boyunca yukarı doğru uzanır, pelvise ulaştıktan
sonra glandula vesiculosanın kanalı ile birleşerek taşıdığı spermleri urethraya (prostat içindeki bölümüne) aktarır. Spermlerin büyük bölümü
ductus deferente depo edilir. Epididymis ve ductus deferenste yaklaşık bir ay süreyle fertil kalabilir.

Glandula Vesiculosa

Mesane ile rectum arasında bulunan vezikül şeklindeki iki tane oluşumdur. Ejakulatın en büyük bölümünü (yaklaşık %60) bu bezin salgısı
oluşturur. Kendine ait kanalı vardır. Bu kanal ductus deferens ile birleşerek ductus ejaculatoriusu oluşturup utrethraya (pars prostatica) açılır.

Glandula Prostatica (Prostat)


Mesanenin (cervix visicae) hemen altında rectumun önünde bulunan kapsüllü bir bezdir. Kadınlarda paraüretral (skene) bezlerin
karşılığıdır.

Klinik Bilgiler

Hipospadias: Yaygın doğumsal bir anomalidir. Ostium urethra externum penisin ventral (ön) yüzündedir.

Epispadias: Ürethra penisin dorsal (arka) yüzüne açılır.

Kriptorşizm  (İnmemiş testis): birinci yılın sonuna kadar testisler scrotuma iner. İnmemiş testisler en sık canalis inguinaliste kalırlar.
İnmemiş testis iki yaşından önce cerrahi olarak düzeltilmelidir.

Resim 6: Erkek pelvis sagittal görünüm

Bölüm Özeti
●  Embriyolojik dönemde üriner ve genital sistem aynı kabartıdan gelişir. Bu kabartı farklılaşarak cinsiyet meydana gelir. Üriner sistemi,
sırasıyla böbrekler, ureter, mesane (vesica urinaria) ve urethra oluşturur. Urethra dışındaki organlar (böbrekler, ureter ve mesane) cinsiyete
bağlı farklılık göstermese de komşuluklarında önemli farklılıklar bulunur. Ancak urethranın uzunluğu ve izlediği yol her iki cinsiyette farklıdır. Bu
durum klinikte özellike üretral kateterizasyonda oldukça önemlidir.

●  Böbrekler; karın arka duvarında yer alan iki organdır. Sağ böbrek karaciğerin pozisyonundan kaynaklı sol böbrekten biraz daha aşağıda
konumlanmıştır. Böbrekler etrafında sert fibröz bir kapsülle sarılıdır. Onların etrafında da yağ dokusu ve zar yapılardan oluşan katmanlar
bulunmaktadır.

●  Böbreklerin içine baktığımızda korteks ve medulla olarak iki ayrı bölümde inceliyoruz. Korteksten medullaya doğru piramit yapıları ve bu
yapılarla korteks bütününde idrar oluşumunu sağlayan nefron parçacıkları yer almaktadır. Nefron da idrar oluşumunun basamaklarından
filtrasyon işlemi glomerul dediğimiz kapiller yumakta, emilme ve sekresyon işlemleri de nefronun diğer parçaları olan tüplerde
gerçekleşmektedir. Oluşan idrar piramitlerin ucundan küçük kalikslere, oradan büyük kalikslere ve en son da böbreklerin hilum dediğimiz
bölgesinde pelvis renalis kısmına geçmektedir. Pelvisteki idrar üreter dediğimiz borucuklarla mesaneye ve mesaneden de üretra ile dışarı
atılmaktadır.

●  Üretra erkek ve kadında farklılık göstermektedir. Üriner sistem organlarından erkek ve kadından farklı olan yapı üretradır. Erkek üretrası
daha uzun ve hem genital hem de üriner fonksiyonu varken kadın üretrası daha kısa ve sadece üriner fonksiyonu bulunmaktadır.

●  Kadın ve erkek genital sistemlerinde iç ve dış organlar olmak üzere iki grupta incelenirler. Dış genital organlar seksüel uyarı için
(kadınlarda clitoris erkeklerde penis) iç genital organlar ise öncelikle kadınlarda ovulasyondan ve ovumun taşınmasından sorumludur.
Erkeklerde ise iç genital organlar, primer olarak spermin oluşumundan ve depolanmasından sorumlu yapılardır.
Soru 1:
Aşağıdaki yapılardan hangisi sağ böbreğin ön yüzü ile komşuluk yapar?

Glandula suprarenalis dextra

Lien

Splen

Gaster

Colon descendens

Soru 2:
Aşağıdakilerden hangisi böbreğin iç yüzünde yer almayan bir yapıdır?

Cortex renalis

Pyramis renalis

Medulla renalis

Pelvis renalis

Foramina papillaria

Soru 3:
Aşağıdakilerden hangisi kadınlarda ureterin pelvis parçasını arkadan çaprazladığı yapıdır?

A. Uterina

Ductus deferens

A. umblicalis

A. obturatoria

A. rectalis media

Soru 4:
Aşağıdakilerden hangisi mesane bölümlerinden biridir?

Apex vesicae

Fundus vesicae

Corpus vesicae
Cervix vesicae

Hepsi

Soru 5:
 Aşağıdakilerden hangisi kadın dış genital organlara ait bir yapı değildir?

Labium majus pudendi

Labium minus pudendi

Vagina

Clitoris

Hymen

Soru 6:
Dış gebeliğin meydana geldiği en sık bölüm neresidir?

Infundibulum tubae uterina

Ampulla tubae uterina

Isthmus tubae uterina

Pars uterina

Hepsi

Soru 7:
  I) M. bulbospongiosus

II) M. transversus perinei superficialis

III) M. transversus perinei profundus

 Yukarıdakilerden hangisi ya da hangileri aginismusa neden olan kaslardandır?

II

III

I ve II

I, II, III
Soru 8:
I) Testis

II) Prostat

III) Penis

IV) Scrotum 

Yukarıdakilerden hangileri erkek dış genital organlara aittir?

I, II, III 

III, IV  

II, III 

I, III  

I, IV

Soru 9:
Aşağıdakilerden hangisi hipospadiasis klinik tablosunun tanımına uyar?

Ostium urethra externum penisin ventral yüzündedir.

Ostium urethra externum penisin dorsal yüzündedir.

Ostium urethra internum penisin ventral yüzündedir.

Ostium urethra internum penisin dorsal yüzündedir.

Ostium urethra externum penisin lateral yüzündedir.

Soru 10:
Testislerin kaçıncı haftada scrotuma göçü tamamlanmış olur?

28. hafta

29. hafta

30. hafta

32. Hafta

34. hafta
7. MERKEZÎ SİNİR SİSTEMİ
Giriş
Önceki bölümde üriner ve genital sistem üzerinde durmuştuk. Bu bölümde ise merkezî sinir sistemi konusunu ele alacağız. Sinir sistemi,
merkezî ve periferik sinir sistemi olarak ikiye ayrılır. Merkezî sinir sistemi kemik koruma altındadır. Medulla spinalis (omurilik) omuriliğin, beyin
ise cranium kemikleri tarafından korunur. Periferik sinir sistemi ise beyinden çıkan kranyal sinirler ve omurilikten çıkan spinal sinirler tarafından
oluşturulur. Bu iki sistem anatomik ve fonksiyonel açıdan ayrılmaz bir bütündür.

7.1. Sinir Sistemi


Canlılar, çevresindeki ve vücudundaki olayların etkisi altındadır ve canlılığın gereği olarak bu etkilere cevap verir. İnsan vücudundaki
organ, doku ve sistemlerin bağımsız çalışma özelliği yoktur. Buna bağlı olarak vücuttan ya da dışarıdan gelen uyaranlara, uygun yanıtların
verilmesi ve vücudun iç yapısındaki dengenin (homeostasis) korunmasında, tüm vücudun bir bütün olarak çalışması gerekir. Bunu sağlayan iki
sistem, endokrin sistem ve sinir sistemidir. Sinir sistemi; daha gelişmiş ve daha hızlı olmasının yanı sıra vücuttaki tüm doku, organ ve
sistemlerin çalışmalarını düzenleyebilmesi açısından bu işi en mükemmel şekilde gerçekleştirecek düzen ve yapılanmaya sahiptir.

7.1.1. Sinir Sisteminin Oluşumu


Sinir sisteminin tüm yapıları, embriyonun en dışta yer alan germinal tabakası olan ektodermadan gelişir. Sinir sistemi embriyoda ilk olarak
fonksiyona başlayan sistemlerdendir.

Embriyolojik yaşamın üçüncü haftasının başında terlik benzeri kalınlaşmış bir nöral plak olan lamina neuralis oluşur. Bu nöral plağın lateral
kenarları yükselerek plica neuralis  denilen nöral katlantıları meydana getirir. Bu katlantılar arasında kalan oluğa  sulcus neuralis  denir. Plica
neuralislerin tüm uzunluğu boyunca bulunan nöroektodermal hücreler,  crista neuralis  isimli kenarları oluşturur. İlerleyen evrelerde, sulcus
neuralis derinleşir ve böylece crista neuralisler birbirlerine yaklaşır. Üçüncü haftanın sonuna doğru crista neuralisler, servikal bölgeden
başlayarak yukarı ve aşağı yönde, bir fermuarın kapanmasında olduğu gibi birleşerek kapalı bir tüp meydana getirirler. Bu nöral tüpe, tubus
neuralis denir ve kapanması 25. günde tamamlanır.

Merkezî sinir sistemi tubus neuralisten, periferik sinir sistemi ise crista neuralisten gelişir.

Dördüncü haftada tubus neuralisin ön-üst bölümüne  pars cranialis, arka-alt bölümüne ise  pars spinalis  denir. Pars spinalisten medulla
spinalis (omurilik) gelişir. Pars cranialiste üç kese oluşur. Primer beyin vezikülleri olarak da bilinen bu kesecikler önden arkaya
doğru;  prosencephalon, mesencephalon  ve  rhombencephalon  olarak isimlendirilir. Bu üç yapı ve daha sonra bu keselerden gelişecek olan
yapıların tümüne birden  encephalon  denir. Gelişimin ilerleyen evrelerinde prosencephalon isimli ön beyinden; diencephalon (ara beyin) ve
telencephalon (cerebrum) gelişir.

 Mesencephalon (orta beyin), aynı kalır.

 Rhombencephalon (arka beyin), myelencephalon (bulbus = medulla oblongata) ve metencephalon (pons ve cerebellum) gelişir.

7.1.2. Sinir Sisteminin Esas Hücreleri


Sinir sisteminde, nöron (sinir hücresi) ve nöroglia (destek hücre) olmak üzere yapı ve fonksiyon bakımından farklı iki tip hücre grubu
vardır.

Neuroglia (nöroglia): Nöronlar arasında bulunurlar. Nöronları destekler, besler ve metabolizmaları sonucu ortaya çıkan zararlı maddeleri
yok eder. Nöroglia hücreleri, nöronlara göre sayıca 5-10 kat daha fazla sayıda bulunurlar. Merkezî sinir sisteminde astrosit, oligodentrosit,
ependim ve mikroglia hücreleri; periferik sinir sisteminde ise Schwann hücreleri ve satellit hücreler bulunur.

 Astrosit (astroglia): Nöronları destekler, tamir eder ve besler. En büyük glial hücredir. Kan-beyin bariyerini oluşturur. 

 Oligodentrosit (oligodentroglia): Merkezî sinir sistemindeki nöronların miyelin kılıfını yapar.

  Ependim hücresi (ependimosit):  Silialı hücrelerdir. Beyin içindeki boşlukları (ventrikülleri) ve medulla spinalis içinde yer alan kanalı
(canalis centralis) döşeyen hücredir. Siliaları ile bu kanal ve boşlukların içerisinde bulunan beyin-omurilik sıvısının (BOS) hareketini sağlar.

  Mikroglia hücresi:  Nöronların metabolizması sonucu oluşan atık maddelerin fagositozundan sorumludur. En küçük glial hücredir.
Mikroglia hücreleri, diğer glial hücreler gibi sinir sisteminden değil kemik iliğinden gelişir.

 Schwann hücresi: Periferik sinir sistemindeki nöronların miyelin kılıfını yapar. Merkezi sinir sistemindeki oligodentrositlerin karşılığıdır.

 Satellit hücre: Ganglionlarda bulunan nöronları saran kapsülü oluşturur. Schwann hücreleriyle benzer yapıdadır.
Resim 1: Sinir sistemini esas hücreleri.

Neuron (nöron): Sinir sisteminin yapısal ve fonksiyonel en küçük birimidir. Şekil ve büyüklük bakımından birçok farklı nöron bulunur. Ancak
hepsinde bir hücre gövdesi ve bu gövdeye bağlanan uzantılar bulunur. Nöronun hücre gövdesine perikaryon, sitoplazmasına neuroplasma,
uzantılarına ise neurit (nörit = sinir lifi) denir. Uzantılar dentrit ve akson olmak üzere iki çeşittir. Kısa olanlarına dentrit, uzun olanlarına ise
akson denir. Dentritler bir veya birden fazla olabilir, görevi periferden nöron hücre gövdesine uyarı (impuls) getirmektir. Akson ise tektir, görevi
hücre gövdesinden perifere impulsu iletmektir.

Aksonlar, miyelin kılıfı ile sarılıdır. Merkezî sinir sistemindeki nöronların miyelin kılıfını oligodentrosit, periferik sinir sistemindeki nöronların
miyelin kılıfını ise Schwann hücresi yapar. Miyelinizasyon gebeliğin yaklaşık altıncı ayında başlar, postnatal ikinci yaş civarında tamamlanır.
Miyelin kılıfı uyarının iletilme hızını arttırır. Bu nedenle, demiyelinizasyon hastalıklarında (MS -Multiple Skleroz hastalığı gibi) impuls iletimi
bozulur.

Resim 2: Nöron ve tipleri.

Sinir sistemi anatomik olarak merkezî (santral) sinir sistemi ve periferik sinir sistemi olarak iki bölüme ayrılır. Sinir sisteminin, kafatası
boşluğu (cranium) ve omurga kanalı (canalis vertebralis) içinde yer alıp kemik yapılar tarafından korunan bölümüne merkezî sinir sistemi denir.
Beyin (encephalon) ve omurilik (medulla spinalis) merkezî sinir sistemini oluşturur. Beyine bağlanan kranial sinirler ve medulla spinalise
bağlanan spinal sinirler ile bunların ganglionları ise periferik sinir sistemini oluşturur.

Sinir sistemi fonksiyonel olarak etkilediği organ gruplarına göre de iki gruba ayrılır: Somatik sinir sistemi ve otonom sinir sistemi. Somatik
sinir sistemi, vücuttaki istemli çalışan iskelet kaslarının çalışmasını düzenlerken otonom sinir sistemi, düz kaslar, kalp kası, salgı bezleri vb.
yapılara etki eder.

7.2. Merkezî (Santral) Sinir Sistemi


Merkezî sinir sistemi, beyin (encephalon) ve omurilik (medulla spinalis) tarafından oluşturulur. Merkezî sinir sistemini oluşturan yapılar
birbiriyle devamlı olan üç tane zarla sarılıdır. Meninx adı verilen bu zarlardan en dıştaki dura mater, ortadaki arachnoidea mater ve en içteki ise
pia mater adını alır.

7.2.1. Medulla Spinalıs (Omurilik)


Medulla spinalis, merkezî sinir sisteminin en alt bölümüdür. Canalis vertebralis içinde yer alır. Yetişkinlerde yaklaşık 30 gr ağırlığında, 40-
45 cm uzunluğundadır ve canalis vertebralisin (omurga içindeki kanal) üst 2/3’ünü doldurur. Foramen magnumun alt kenarı seviyesinde başlar,
yetişkinde L1-L2 vertebralar arasındaki discus intervertebralis seviyesinde sonlanır. Sonlanma seviyesi yaşa göre farklılıklar gösterir. Fetusta
S2 seviyesinde, yenidoğanda ise L3 vertebra gövdesinin alt kenarı seviyesinde sonlanır. Yirmi yaş civarında yetişkinlerdeki seviyesine ulaşır.

Medulla spinalisin çapı ortalama 1-1,5 cm kadardır ancak her yerde aynı kalınlıkta değildir. İki yerde genişleme gösterir. Üstteki genişleme
üst extremitenin innervasyonunu sağlayan plexus brachialisin köken aldığı medulla spinalis seviyelerine uyar. Alttaki genişleme ise alt
extremitenin innervasyonunu sağlayan plexus lumbalis ve plexus sacralisin köken aldığı medulla spinalis seviyelerine uyar.

Medulla spinalis, içinde yer aldığı vertebralarda olduğu gibi transvers olarak segmentlere ayrılır. Toplamda 31 segmente ayrılır. Medulla
spinalisi çevreleyen omuriliğin topoğrafik bölümlerine göre bölümlere ayrılır. Her bir segmentten bir çift spinal sinir çıkar.

Tablo 1: Bölgelerine göre vertebra sayısı ve medulla spinalis segment sayısı

Bölge Vertebra sayısı Medulla spinalis segment sayısı

Servikal (boyun) 7 8

Torakal (göğüs) 12 12

Lumbal (bel) 5 5

Sakral 5 5

Koksigeal 4-5 1

7.2.1.1. Medulla Spinalisin Dış Yapısı 

Resim 3: Medulla sapinalis yapısı.

Medulla spinalise dıştan bakıldığında ön yüz orta hatta uzunlamasına seyreden bir yarık, arka yüz orta hatta uzunlamasına seyreden bir
oluk bulunmaktadır.

Öndeki yarık ile arkadaki oluk, medulla spinalisi simetrik sağ-sol iki yarıma böler. Her iki yarımın ön-yan taraflarında bulunan oluklardan
spinal siniri oluşturacak olan radix anterior (ön kök=motor kök) çıkarken arka-yan taraflarındaki oluklara ise radix posterior (arka kök=duysal
kök) girer.

7.2.1.2. Medulla Spinalisin İç Yapısı


Medulla spinalisten alınan transvers kesitler incelendiğinde gri ve beyaz renkli alanlar gözlenir. Bunlardan iç tarafta yer alan gri renkli
alan, substantia grisea (gri cevher) olarak adlandırılır. Subtantia griseayı çevreleyen dışarda kalan beyaz renkli alan ise substantia alba (beyaz
cevher) olarak adlandırılır. Substantia griseanın tam ortasında yer alan kanala ise  canalis centralis  denir. Canalis centralis içerisinde beyin-
omurilik sıvısı (BOS) bulunur.

Substantia grisea (Gri cevher): Nöron gövdeleri tarafından oluşturulur. Kesitlerde “H” harfine ya da kelebeğe benzetilir. Gri cevher, medulla
spinalisin her bir yarımında  columna anterior, columna posterior  ve  columna intermedia  denilen üç sütun oluşturur. Bu sütunlar, medulla
spinalisin transvers kesitlerinde boynuz şeklinde görüldüğü için cornu adını alır. Başka bir deyişle, kesitlerdeki cornuların tüm medulla spinalis
boyunca üst üste gelmesiyle columnalar oluşur. Ön boynuz ve arka boynuz tüm medulla spinalis boyunca bulunurken; yan boynuz sadece T1-
L2 ve S2-S4 segmentlerinde bulunur. Ön boynuzda motor nöronlar, arka boynuzda ise duyu nöronları bulunur. Yan boynuzlarda ise otonom
(sempatik ve parasempatik) nöronlar bulunur.

Resim 4: Medulla spinalis iç yapısı ve refleks arkı

Substantia alba (Beyaz cevher): Miyelinli aksonlar tarafından oluşturulur. Substantia griseayı çevreler.  Beyaz cevher, medulla spinalisin
her bir yarımında  funiculus anterior, funiculus posterior  ve  funiculus lateralis  isimli üç bölüme ayrılır. Bu funiculuslarda üst merkezlerden
medulla spinalise gelen inen yollar ve medulla spinalisten üst merkezlere giden çıkan yollar bulunur. Fissura mediana anterior ile sulcus
anterolateralis arasında bulunan bölüme funiculus anterior, sulcus anterolateralis ile sulcus posterolateralis arasında bulunan bölüme funiculus
lateralis, sulcus posterolateralis ile sulcus medianus posterior arasında bulunan bölüme ise funiculus posterior denir.
Resim 5: Refleks arkı.

7.2.1.3. Spinal Sinirler


Medulla spinalisin toplam 31 segmenti bulunur. Her bir segmentten bir çift, toplamda 31 çift spinal sinir çıkar. Spinal sinirlerin ön kökleri
(radix anterior = motor kök), üst merkezlerden gelen motor bilgiyi perifere iletmek üzere medulla spinalisi terk eder. Spinal sinirlerin arka kökleri
(radix posterior = duysal kök), periferdeki yapılardan gelen duyu bilgisini üst merkezlere iletmek üzere medulla spinalise girer. 

Radix anterior ve radix posterior, foramen intervertebrale isimli deliklerden geçerek birleşir ve böylece spinal siniri oluşturur. Yaklaşık
olarak 1 cm uzunluğundaki spinal sinir, foramen intervertebraleden çıkarken isimli ön ve arka dallarına ayrılır. Ön kök motor lif, arka kök duysal
lif taşır. Bu iki kökün birleşmesiyle oluşan spinal sinir ve dalları olan ön dal ve arka dal ise mixt (motor ve duysal) tip lif içerir.

8 servikal, 12 torakal, 5 lumbal, 5 sakral ve 1 koksigeal spinal sinir bulunur. Her bir servikal spinal sinir bir üstünde yer alan vertebranın
foramen intervertebralesinden geçer. Sadece C1 spinal sinir foramen intervertebraleden geçmez, oksipital kemik ile C1 (atlas) arasından geçer.
8 servikal spinal sinire karşılık 7 servikal vertebra olması sebebiyle, C8 spinal sinir C7-T1 arasındaki foramen intervertebraleden geçer.

En kalın spinal sinir S1, en küçük ve ince olan spinal sinir ise koksigeal spinal sinirdir.

Spinal sinirlerin ön dalları birleşerek plexus denen ağ yapıları oluşturur, arka dallar ise derin (otokton) grup sırt kaslarını innerve eder ve
dermatomları oluşturur. T2-T12 spinal sinirlerin ön dalları kaburgalar nedeniyle birleşemez ve dolayısıyla plexus oluşturmazlar.

Dermatom: Bir spinal sinir tarafından duyusu alınan deri bölümüdür. C1 spinal sinirin deri dalı olmadığı için dermatom alanı da bulunmaz.
Bu nedenle 31 çift spinal sinir bulunurken 30 çift dermatom alanı vardır.

7.2.2. Encephalon (Beyin)


Merkezî sinir sisteminin büyük olan bölümüdür. Aşağıda, foramen magnum seviyesinde medulla spinalis ile devamlıdır. Medulla spinalis
gibi dura mater, arachnoidea mater ve pia mater isimli üç zarla çevrilidir. Cranium içinde yer alır. Beyin sapı (truncus encephali), beyincik
(cerebellum), arabeyin (diencephalon) ve beyin hemisferleri (cerebrum) olmak üzere dört ana bölümde incelenir.

7.2.2.1. Truncus Encephali (Beyin Sapı)


Medulla spinalis (omurilik) ile diencephalon (ara beyin) arasında yer alan bölümdür. Arkasında cerebellum (beyincik) bulunur. Beyin
sapının aşağıdan yukarı doğru medulla oblongata (bulbus), pons ve mesencephalon isimli üç bölümü vardır.

Medulla oblongata (Myelencephalon, bulbus):  Beyin sapının en alt bölümüdür. Foramen magnum seviyesinde medulla spinalis ile
devamlıdır. Üstünde pons yer alır. Arka tarafta ise cerebelluma bağlanır.

Solunum ve kardiyovasküler sistemlerin kontrolünü sağlayan aktive/inhibe edici merkezler bulbusta yer alır. Ayrıca; öksürme, aksırma,
kusma merkezleri de buradadır.

Medulla spinalisteki  fissura mediana anterior  isimli yarık, aynı şekilde bulbusun ön yüzünde orta hatta devam eder. Fissura mediana
anteriorun her iki yanında, motor yolların oluşturduğu kabartılar bulunur. Motor yolu oluşturan lifler, medulla spinalis ile bulbusun birleşme
yerine yakın karşı tarafa geçerek bir çapraz oluştururlar.

Bulbustan önde XII. kranyal sinir (n. hypoglossus), arkada ise yukarıdan aşağıya doğru sırasıyla IX. kranyal sinir (n. glossopharyngeus), X.
kranyal sinir (n. vagus) ve XI. kranyal sinir (n. accessorius) çıkar.

Bulbusun arka-üst bölümü, pons arka bölümü ile beraber; dördüncü ventrikülün (ventriculus quartus) tabanını oluşturur.

Resim 6: Beyin sapı

Pons:  Beyin sapının orta bölümüdür. Bulbus gibi arkada cerebelluma bağlanır. Aşağısındaki bulbustan bir  olukla ayrılır. Bu oluktan
medialden laterale doğru sırasıyla; VI. kranyal sinir (n. abducens), VII. kranyal sinir (n. facialis) ve VIII. kranyal sinir (n. vestibulocochlearis)
çıkar. Ön yüzünde orta hatta a. basilarisin oturduğu sulcus basilaris yer alır. Ön-yan yüzünden V. kranyal sinir (n. trigeminus) çıkar. Ponsun
arka yüzü bulbusun arka-üst bölgesiyle beraber dördüncü ventrikülün (ventriculus quartus) tabanını oluşturur.

Mesencephalon:  Beyin sapının en üst bölümüdür. Yukarıda diencephalona bağlanır. Bulbus ve pons gibi arkada cerebelluma bağlanır.
Aşağısındaki ponstan bir oluk ile ayrılır. Bu oluktan III. kranyal sinir (n. oculomotorius) ayrılır.

Mesencephalonda  substantia nigra   adı verilen melanin pigmentinden zengin, koyu renkli bir yapı vardır. Bu yapı beyinde dopamin
sentezinin ve depolanımının olduğu bir bölgedir. Motor hareketlerin koordinasyonu ile ilgilidir. Ayrıca üçüncü ventrikülü, dördüncü ventriküle
bağlayan bir kanal olan aqueductus cerebri (aqueductus mesencephali, Sylvius kanalı) yer alır. Mesencephalon arka yüzden IV. kranyal sinir
(n. trochlearis) çıkar. IV. kranyal sinir, beyin sapını arka yüzden terk eden tek kranyal sinirdir.

7.2.2.2. Cerebellum (Beyincik)


Cerebellum “küçük beyin (beyincik)” olarak bilinir. Arka kafa çukurunda yer alır, tentorium cerebelli denen beyin zarı parçası aracılığıyla
beynin oksipital loblarından ayrılır. Beyin sapının arkasında bulunur ve üç çift sapçık ile beyin sapı yapılarına tutunur. Cerebellum, önünde
bulunan bulbus ve ponstan IV. ventrikül aracılığıyla ayrılır.

Cerebellum motor sisteminin bir elemanıdır. Hareketleri doğrudan başlatmaz, kasların koordinasyonu sağlar. Özellikle agonist-antagonist
kas koordinasyonuyla ilgilidir. Bu nedenle hasarlarında paralizi (felç) olmaz, sarsıntılı ve koordine olmayan hareketler (ataksi) ortaya çıkar.
Resim 7: Beyincik.

Beyinciğin alt yüzünde bulunan kabartılara tonsilla cerebelli denir. Tonsilla cerebelliler, foramen magnumun hemen yukarısında, bulbusun
arkasında yer alır. Kafa içi basınç artışı olduğu durumlarda, bu kabartılar aşağı foramen magnuma doğru sarkar ve bulbusa bası yapar.
Bulbusta bulunan solunum ve kardiyovasküler sistem merkezleri bu durumdan etkilenirse kişinin ölümüne sebep olabilir.

7.2.2.3. Diencephalon (Arabeyin)


Beyin sapının mesencephalon bölümü ile beyin hemisferleri arasında kalan merkezî sinir sistemi bölümüdür. Sağ-sol yarımı arasında  III.
ventrikül (ventriculus tertius) yer alır.

Diencephalonun; thalamus, subthalamus, epithalamus ve hypotalamus isimli 4 bölümü vardır.

Thalamus:  Diencephalonun en büyük kısmını oluşturur. Yumurtaya benzetilir. 100’den fazla farklı çekirdekten oluşur. Belli işlevler için
özelleşmiş çekirdekler vardır. Thalamus, kortekse çıkan tüm duysal impulsları nakleden bir ara istasyondur. Koku duyusu hariç diğer tüm
duyular direkt yoldan thalamusa getirilir. Burada duyular düzenlenir ve ham duyuların bazı yönleri algılanır. Örneğin kişi elindeki objenin
boyutu, şekli, ısısı gibi bazı özellikleri thalamus düzeyinde algılayabilir. Bu nedenle thalamus,  primitif duyu merkezi  olarak da adlandırılır.
Thalamus; korteks, bazal çekirdekler ve cerebellumla olan bağlantıları sayesinde motor işlevleri de düzenler. Thalamus ayrıca limbik sistemle
de bağlantılıdır. Böylece, emosyonel durum ve davranışların düzenlenmesine de katkıda bulunur.
Resim 8: Thalamus (Talamus) ve fonksiyonları.

Hypothalamus:  Diencephalonun ön bölümüdür. Thalamusun ön-alt kısmında yer alır. Temel görevi vücut iç ortam dengesinin
(homeostasis) sağlanmasıdır. Visseromotor, endokrin, otonom ve immün sistemle ilgili koordinasyonların yapıldığı multifonksiyonel bir
merkezdir. Hypothalamus; otonom sinir sistemi, endokrin sistem (hormonal sistem), vücut ısısı (termoregülasyon), plazma osmotik basıncı ve
su alımı, yiyecek alımı (açlık hissi), biyolojik ritm (gece-gündüz algısı), emosyonel davranışlar, bellek, üreme ve seksüel davranışların
kontrolüyle ilgilidir.

Resim 9: Hypothalamus (Hipotalamus) ve fonksiyonları.

Subthalamus: Mesencephalon ile thalamus arasında yer alan diencephalon bölümüdür. Motor fonksiyon ile ilgilidir.

Epithalamus:  Diencephalonun arka-üst bölümünü oluşturur. Epifiz bezini içerir. Epifiz bezi; karanlıkta melatonin salgılar, günlük
(sirkadiyen) ritimle ilgilidir.

7.2.2.4. Cerebrum (Telencephalon)


Cerebrum, hemispherium cerebri denilen iki tane beyin hemisferinden oluşturulur. Sol hemisfer; mantıksal ve analitiktir, genellikle yazma,
okuma, konuşma ve konuşulan dili anlama, hesaplama ve bilgi analiziyle ilgilidir. Sağ hemisfer ise sezgisel ve duygusaldır, genellikle görsel ve
sanatsal konularla ilgilidir. İnsanlarda %97 oranında, sol hemisfer daha büyüktür ve dominant hemisfer olarak bilinir. Bu durumda sağ
hemisfere ise non-dominant hemisfer denir.
Resim 10: Beyin ve bölümleri.

Sağ-sol iki hemisferi birbirinden, derin bir yarık olan  fissura longitudinalis cerebri  ayırır. Canlıda ve kadavrada bu yarığa bir dura mater
katlantısı olan  falx cerebri  yerleşir. Falx cerebrinin altında bulunan  corpus callosum (nasırlı cisim)  isimli bir lif bandı, beynin iki hemisferini
birbirine bağlar.

Her bir hemisfer içinde BOS ile dolu birer boşluk yani ventrikül bulunur. Bunlar sağ/sol ayrımı olmaksızın I. ve II. ventrikül olarak bilinir ve
ventriculus lateralis olarak isimlendirilirler. Beyin hemisferleri dışta gri cevher içte beyaz cevher olacak şekilde düzenlenmiştir. Dıştaki
tabakaya cortex cerebri (pallium) denir, içteki beyaz cevher substantia alba olarak isimlendirilir.

7.2.2.4.1. Hemispherium Cerebri (Beyin Yarım Küreleri)


Her bir beyin hemisferi üzerinde birçok oluk (sulcus, çoğulu sulci) ve kıvrım (gyrus, çoğulu gyri) bulunur. Ayrıca hemisferler üzerlerinde
bulunan temel oluklarla dört ana loba ayrılır. Bu loblar, altında bulundukları neurocranium kemiklerine göre isimlendirilir. Os frontalenin
altındaki serebral loba frontal lob, os parietalenin altındaki loba parietal lob, os temporalenin altındaki loba temporal lob ve os occipitalenin
altındaki loba oksipital lob denir. Lobları birbirinden ayıran üç temel oluk:

 Sulcus centralis (Rolando yarığı): Frontal lobu paryetal lobdan ayırır.

 Sulcus lateralis (Sylvius yarığı): Temporal lobu, frontal lob ve paryetal lobdan ayırır

 Sulcus parietooccipitalis; oksipital lobu, önünde bulunan paryetal lobdan ayırır.

1. Frontal lob: En büyük serebral lobdur. Sulcus centralisin önünde, sulcus lateralisin üst kısmında yer alır. Primer motor korteks bu lobda
yer almaktadır. Ayrıca kişilik özelliklerimizi, duygularımızı yönetmek, plan yapmak ve sosyal ilişkilerimizi belirleyen bir bölgedir.

Resim 11: Frontal lob.

2. Lobus parietalis: Sulcus centralisin arkasında, sulcus lateralisin önünde kalan lobdur. Duysal korteks bu lobda yer almaktadır. Ayrıca
organlarımızdan gelen duyumlarında algılandığı bir merkezdir.
Resim 12: Beynin lobları.

Lobulus paracentralis:  Lobus frontalis ve lobus parietalis tarafından oluşturulur. Sulcus centralisin hemisferlerin iç yüzündeki kısmını
çevreleyen alandır. Sakral segmentlerle ilgili vücut bölümlerinin motor ve duysal alanlarını içerir. Miksiyon ve defekasyonun istemli kontrolünün
yapıldığı alandır.

Resim 13: Beyin lobları.

3. Lobus temporalis:  Sulcus lateralisin altında bulunan bölümdür. Primer işitme merkezinin yer aldığı lobdur. Ayrıca daha önce işitilen,
yazılan ve söylenen sözcüğün anlamını muhafaza etmektedir. Hafıza ile ilgili hipokampüs bu lobun iç bölgesinde yer almaktadır.

4. Lobus occipitalis:  Sulcus parietooccipitalisin arkasında kalan lobdur. Görme merkezleri bu lobda yer almaktadır. Gördüğümüz cismin
kabaca şekli ve ayrıntıları ile daha öncesinde tecrübe edindiğimiz cismi tanımlamak gibi görevleri vardır.

Bu dört ana lob dışında küçük ama işlevsel olarak farklı iki önemli lob daha bulunur: İnsular lob ve limbik lob.

Lobus insularis (insula=ada): Sulcus lateralisin derininde yer alır. Visseral (iç organlarla ilgili) aktiviteler ile ilgilidir.

Lobus limbicus: Hemisferlerin iç yüzünde, dört ana lobun iç parçalarını kuşatır. Limbik sistem duyguların dışa vurumu yani ruhsal davranış
(emosyon), motivasyon, öğrenme ve hafızayla ilgilidir. Sebebini bilmediğimiz dürtülerimizin kaynağıdır.
Resim 14: Limbik sistem.

7.2.2.4.2. Cortex Cerebri (Pallium)


Hemisferleri örten gri cevher tabakasıdır. Alman anatomist Korbinian Brodmann tarafından vücudun çeşitli fonksiyonlarıyla ilgili 52 alan
belirlenmiştir.

Frontal Lobun Kortikal Alanları

Primer motor alan:  Gyrus precentraliste (frontal lob) bulunur. Beceri gerektiren istemli hareketlerin başlatılmasında rol oynar. İnsan
vücudunun gyrus precentralisteki temsiliyeti,  motor homonkulus  olarak bilinir. İnce hareketleri yapan vücut bölümleri daha büyük alanlarda
temsil edilir. Yüz en aşağıdadır daha sonra yukarı doğru el, kol gövde ve uyluk gelir. Perine, bacak ve ayak hemisferlerin iç yüzünde temsil
edilir. Primer motor alanın hasarlarında karşı vücut yarımında istemli hareketler yapılamaz. Bu duruma kontralateral paralizi adı verilir.

Premotor alan:  Frontal lobda, primer motor alanın önünde bulunur. Premotor alan, beceri gerektiren kompleks hareketlerin
planlanmasından sorumludur. Bu alanın hasarlarında, motor paralizi olmamasına rağmen kompleks hareketler yapılamaz.

Frontal göz alanı: Premotor alanın önünde, frontal lobda yer alır. İstemli yapılan göz hareketlerinin kontrolünden sorumludur. Bu alanın
lezyonunda kişi istemli olarak gözleriyle bir cismi takip edemez.

Motor konuşma alanı (Broca’nın motor konuşma alanı): Frontal lobda lateral sulcusa yakın alt kısımlarda yer alır. Motor konuşma alanı,
primer motor alanda yumuşak damak, dil, ağız ve larinks gibi konuşma ve ses çıkarmayı sağlayan organların temsiliyet alanına komşudur ve
bu yapılarla olan bağlantıları sayesinde kelimelerin oluşturulmasını sağlar. Motor konuşma alanı, dominant hemisferde yer alır. Bireylerin
%97’sinde sol hemisfer dominant olduğu için, motor konuşma alanı da genellikle sol hemisferdedir.

Prefrontal alanlar:  Kişinin mantıksal düşüncelerine göre bir işi planlamasını, yorumlamasını ve bu doğrultuda karar vermesini sağlar.
Ayrıca hafıza ve dikkatle ilgili görevleri de vardır.

Pariyetal Lobun Kortikal Alanları

Primer somatik duyu alanı: Gyrus postcentraliste yer alır. Vücutla ilgili tüm duyular için son istasyondur. İnsan vücudunun primer somatik
duyu alanındaki temsiliyeti, duyu homonkulus olarak bilinir. Buna göre dudaklar, dil ve el gibi duyusal hassasiyeti olan bölgeler daha büyük
temsiliyet alanına sahiptir. Hemisferlerin dış yüzünde aşağıdan yukarıya doğru sırasıyla yüz, el, kol, gövde ve alt ekstremiteler gelir. Genital
bölgeler, bacak ve ayak hemisferlerin iç yüzünde temsil edilir. Primer somatik duyu alanının lezyonlarında, propriosepsiyon duyusu (derin
duyu) tamamen kaybolur ancak ağrı-ısı duyusu gibi ham duyuların bazı yönleri thalamus tarafından algılanabilir.

Somatik duyu assosiyasyon alanı: Brodmann’ın 5 ve 7 numaralı alanlarıdır. Primer somatik duyu alanının arkasındadır. Bu alanın işlevi,
primer somatik duyu alanına gelen duyuların daha üst düzeyde değerlendirilmesini yapar ve duyu bilgilerinin ayırt edici özelliklerini algılar. Bu
alanın hasarlarında kişi dokunduğu cismi hisseder ancak ne olduğuna karar veremez. Buna asterognozi denir.

Oksipital Lobun Kortikal Alanları

Primer görme alanı: Görme yollarında bilgi buraya gelir ve objelerin görüntüsü burada ortaya çıkar.
Sekonder görme alanı ve yardımcı görme alanı: Primer görme korteksini çevrelerler. Sekonder ve yardımcı görme alanları, primer görme
alanından gelen bilgileri saklayarak tekrar karşılaşıldığında tanınmasını sağlar yani görüntüler için sözlük oluşturur. Bu alanların hasarlarında
kişi objeleri görür, özelliklerini tarifleyebilir ancak objeyi tanımlayamaz. Bu duruma vizüel agnozi denir. Örneğin gelin resmi gösterilen vizüel
agnozi tanısı olan bir hasta, resimde bir kadın gördüğünü söyler, beyaz elbisesinin olduğunu söyler, elbiseyi de tarifleyebilir ancak
resimdekinin “gelin” olduğunu söyleyemez.

Temporal Lobun Kortikal Alanları

Primer işitme alanı:  İşitme yollarından bilgiler buraya gelir ve sesin algılanması burada gerçekleşir. Primer işitme alanının tek taraflı
lezyonları işitmeyi etkilemez.

Sekonder (yardımcı) işitme alanı:  Primer işitme korteksini çevreler. Bu alan primer işitme alanına gelen bilgileri daha üst seviyede
değerlendirir ve tekrar karşılaşıldığında tanınması amacıyla saklar yani sesler için sözlük oluşturur. Bu alanın hasarlarında akustik agnozi olur
yani kişi sesleri işitir. Ancak bunları ayırt edemez ve kortikal sağırlık olur. Yani kişi konuşulan sözcüklerin ne anlama geldiğini bilmez.

İşitmenin assosiyasyon alanı (Wernicke’nin duyusal konuşma alanı): İşitilen, konuşulan sözcüklerin anlaşılması, okuma ve yazma işleviyle
ilgilidir.

Primer koku alanı: temporal lobun ucunda bulunur.

7.2.2.4.3. Cerebrum’un Beyaz Dokusu - Substantia Alba (Beyaz Cevher)


Her bir hemisferin iç bölümü cortex cerebrinin altında, çeşitli yönlerde uzanan miyelinli lifler tarafından oluşturulur. Bu miyelinli sinir lifleri
beynin beyaz cevheri yani substantia albadır. Beyaz cevheri oluşturan sinir lifleri seyirlerine göre üç gruba ayrılır:

 Aynı hemisferin farklı kortikal alanlarını birbirine bağlayan liflerdir.

 İki hemisferin aynı ya da farklı kortikal alanlarını birbirine bağlayan liflerdir.

 Cortex cerebri ile medulla spinalis ya da beyin sapı gibi distalde bulunan sinir sistemi bölümlerini birbirine bağlayan inen-çıkan yollara ait
sinir lifleridir.

7.2.2.4.4. Nuclei Basales (Bazal Çekirdekler)


Her bir hemisferin iç bölümünü oluşturan beyaz cevherin içerisinde gömülü olarak bulunan beş çift gri cevher kitlesidir. Bunlar;  nuc.
caudatus, putamen, globus pallidus, nuc. subthalamicus ve substantia nigradır.

Bazal çekirdekler; tekrarlanan hareketlerin programlanmasında ve bu hareketlerin kontrolünde görev alır. Örneğin bisiklet sürmeyi
öğrenene kadar bu işlev korteks tarafından düzenlenir ancak bisiklet sürme işlevi öğrenildikten sonra bu görev bazal çekirdeklere aktarılır ve
korteks düzeyine ulaşmaz. Ayrıca bazal çekirdekler, istenmeyen kas aktivitesini inhibe ederek, kaba hareketlerin düzenlenmesine yardım eder.

7.2.2.5. Beyin Ventrikülleri 


Beyin bölümleri içerisinde, ventriculus olarak adlandırılan iç yüzleri ependim ile kaplı boşluklar bulunur. Birbirileriyle ve subaraknoidal
boşlukla bağlantılı olan bu ventriküller şöyledir:

 Ventriculus lateralis (Sağ/sol olmak üzere iki tanedir ve bulundukları taraf fark etmeksizin I. ve II. ventrikül olarak adlandırılırlar.)

 Ventriculus tertius (III. ventrikül)

 Ventriculus quartus (IV. ventrikül)

C harfi şekilli en büyük ventrikül olan lateral ventriküller birer delikle üçüncü ventriküle bağlanır. Üçüncü ventrikül de mesencephalonda yer
alan aquaductus cerebri aracılığıyla dördüncü ventriküle bağlanır. IV. ventrikül medulla spinalisin içerisindeki kanal olan canalis centralis ile
devamlıdır. Ayrıca IV. ventrikül ikisi lateralde ve biri ortada toplam üç açıklıkla subaraknoidal boşluğa bağlanır.

7.2.2.6. Beyin-Omurilik Sıvısı (BOS) = Liquor Cerebrospinalis


Berrak ve renksiz bir sıvıdır. Beyin ve medulla spinalisi korur, nöral dokuları besler ve metabolizmaları sonucu oluşan atık maddelerin
uzaklaştırılmasını sağlar, beyin ağırlığını azaltır.

BOS, dört beyin ventrikülünde bulunan plexus choroideuslar tarafından üretilir. Plexus choroideus; ependim içine gömülü pia mater
uzantısıdır. BOS’un toplam hacmi 125-150 ml kadardır. Bunun ortalama 25-35 ml kadarı ventriküllerde, 100 ml kadarı ise subaraknoidal
aralıkta bulunur. Ventriküllerdeki BOS, ventriculus quartusun (IV. ventrikül) tavanında bulunan üç açıklık aracılığılıyla subaraknoidal aralığa
geçer. Subaraknoidal aralıktaki BOS ise araknoid villüsler aracılığıyla venöz sisteme emilir.
Resim 15: BOS dolaşımı.

7.2.2.7. Beyin Zarları (Meninges)


Merkezî sinir sistemini oluşturan beyin ve omurilik (medulla spinalis) içten dışa doğru pia mater, arachnoidea mater ve dura mater adı
verilen üç zar ile sarılmıştır.

Pia mater:  Meninkslerin en ince olan tabakasıdır. Beyin ve medulla spinalisin girinti-çıkıntılarına uyumlu olarak seyreder ve bu yapıları
çepeçevre sarar. Birçok kan damarı içerdiği için bu yapıların beslenmesinde de görev alır.

Arachnoidea mater:  Orta tabakadır. İnce bir bağ dokusundan oluşur. Beyin hemisferleri arasındaki uzunlamasına yarık olan fissura
longitudinalis cerebri haricindeki diğer oluk ve yarıklara girmez. Arachnoidea mater damar içermez. Arachnoidea mater ile pia mater arasındaki
aralığa spatium subarachnoideum (subaraknoidal aralık) denir. Bu aralıkta beyin-omurilik sıvısı bulunur.

Dura mater:  Kalın ve inelastik yapıda olan en dıştaki meninkstir. Birbiriyle kaynaşmış, iç (meningeal) ve dış (endosteal) tabaka olmak
üzere iki tabakadan oluşur. Dış (endosteal) tabaka kafa kemiklerinin iç yüzünü örten periosteumu oluşturur. Dış ve iç tabaka sadece dural
venöz sinüsleri oluşturmak için birbirinden ayrılırlar. Dural venöz sinüsler; araknoid villuslar aracılığıyla subaraknoidal boşluktan BOS’u,
serebral venler aracılığıyla da beynin venöz kanını alır ve sonuçta v. jugularis internayı oluşturarak sistemik dolaşıma katılırlar.
Resim 16: Beyin zarları.

Kafa kemikleri ve dış (endosteal) tabaka arasındaki potansiyel boşluğa epidural aralık denir. Dura mater ile arachnoidea mater arasındaki
potansiyel boşluğa subdural aralık  denir. Arachnoidea mater ile pia mater arasındaki boşluğa ise  subaraknoid aralık  denir. Bu boşluklardan
yalnızca subaraknoid aralık gerçek bir boşluktur ve BOS içerir. Diğerleri, bir patoloji sonucu oluşabilecek potansiyel boşluklardır.

Dura mater bazı yerlerde uzantılar verir. Bu uzantılar büyükten küçüğe doğru sırayla:

 Falx cerebri: Sağ-sol beyin hemisferleri arasındaki orak şekilli en büyük uzantıdır.

 Tentorium cerebelli: Beynin oksipital lobları ile cerebellum arasındaki uzantıdır.

 Falx cerebri: Serebellar hemisferler arasındaki orak şeklindeki uzantıdır.

 Diaphragma sellae: Hipofiz bezinin sap kısmını (infundibulum) çevreleyen sirküler şekilli en küçük uzantıdır.

Resim 17: Hipofiz bezi ve sella turcica yapısı.

7.2.2.8. Beynin Kanlanması


Beyin iki çift arter sisteminden beslenir. Bunlar, vertebral arter ve carotis sistemidir (şah damarı). İki taraf vertebral arterler, ponsun
üzerinde birleşerek basiller arteri oluşturur. Vertebral arterler ve basiller arterin oluşturduğu sisteme vertebrobasiler sistem denir. Bu sistemden
medulla spinalis, bulbus, pons, cerebellum ve beynin arka taraf kortikal alanları beslenir. Şah damarı ise internal karotid sistemini oluşturur. Bu
sistemden beynin oksipital lobları haricindeki diğer kortikal alanları beslenir. Bu sistemin uç dallarından biri olan a. cerebri anterior
hemisferlerin iç yüzünü, diğer uç dalı olan a. cerebri media ise hemisferlerin dış yüzünü besler.

Beyni besleyen arterler, end arterdir. End arterler anastomoz yapmayan arterler oldukları için tıkandıkları durumda, besledikleri bölgede
iskemi ve buna bağlı nekroz gelişir. Bu nedenle beyin dokularını korumak amacıyla, vertebrobasiler sistem ve internal karotid sistem
birleşerek  circulus arteriosus cerebri (Willis poligonu)  isimli bağlantı halkasını oluştururlar. Böylece, herhangi bir arter tıkandığında circulus
arteriosus cerebri sayesinde tıkalı olmayan arter sisteminden kan desteği sağlanmış olur. Circulus arteriosus cerebriyi (Willis poligonu)
oluşturan arterler:

 İki taraf a. cerebri posterior

 İki taraf a. carotis interna

 İki taraf a. cerebri anterior

 Sağ-sol a. cerebri anteriorları birleştiren a.communicans anterior

 Carotid sistemi ile vertebrobasiler sistemi birleştiren iki taraf a.communicans posterior

Beyin venleri dural venöz sinüslere açılırlar. Dural venöz sinüsler de sonuçta v. jugularis internayı oluştururarak sistemik venöz dolaşıma
katılırlar.

Resim 18: Beynin kanlanması

Bölüm Özeti
●  Canlılar, çevresindeki ve vücudundaki olayların etkisi altındadır ve canlılığın gereği olarak bu etkilere cevap verir. İnsan vücudundaki
organ, doku ve sistemlerin bağımsız çalışma özelliği yoktur. Buna bağlı olarak vücuttan ya da dışarıdan gelen uyaranlara, uygun yanıtların
verilmesi ve vücudun iç yapısındaki dengenin (homeostasis) korunmasında, tüm vücudun bir bütün olarak çalışması gerekir. Bunu sağlayan iki
sistem, endokrin sistem ve sinir sistemidir.

●  Sinir sisteminin tüm yapıları, embriyonun en dışta yer alan germinal tabakası olan ektodermadan gelişir. Sinir sistemi embriyoda ilk
olarak fonksiyona başlayan sistemlerdendir. Merkezî sinir sistemi tubus neuralisten, periferik sinir sistemi ise crista neuralisten gelişir.

●  Gelişimin ilerleyen evrelerinde prosencephalon isimli ön beyinden; diencephalon (ara beyin) ve telencephalon (cerebrum) gelişir.
Mesencephalon (orta beyin); aynı kalır. Rhombencephalon (arka beyin); myelencephalon (bulbus = medulla oblongata) ve metencephalon
(pons ve cerebellum) gelişir.

●  Neuron (nöron), sinir sisteminin yapısal ve fonksiyonel en küçük birimidir. Uzantılar dentrit ve akson olmak üzere iki çeşittir. Kısa
olanlarına dentrit, uzun olanlarına ise akson denir. Dentritler bir veya birden fazla olabilir, görevi periferden nöron hücre gövdesine uyarı
(impuls) getirmektir. Akson ise tektir, görevi hücre gövdesinden perifere impulsu iletmektir.

●  Beyin (encephalon) ve omurilik (medulla spinalis) merkezî sinir sistemini oluşturur. Beyne bağlanan kranial sinirler ve medulla spinalise
bağlanan spinal sinirler ile bunların ganglionları ise periferik sinir sistemini oluşturur.

●  Merkezî sinir sistemini oluşturan yapılar birbiriyle devamlı olan üç zarla sarılıdır. Meninx adı verilen bu zarlardan en dıştaki dura mater,
ortadaki arachnoidea mater ve en içteki ise pia mater adını alır.

●  Medulla spinalis; merkezi sinir sisteminin en alt bölümüdür. Canalis vertebralis içinde yer alır. Medulla spinalis; içinde yer aldığı
vertebralarda olduğu gibi, transvers olarak segmentlere ayrılır. Toplamda 31 segmente ayrılır. Medulla spinalisi çevreleyen omuriliğin
topoğrafik bölümlerine göre bölümlere ayrılır. Her bir segmentten bir çift spinal sinir çıkar.
●  Spinal sinirlerin ön kökleri (radix anterior = motor kök), üst merkezlerden gelen motor bilgiyi perifere iletmek üzere medulla spinalisi terk
eder. Spinal sinirlerin arka kökleri (radix posterior = duysal kök), periferdeki yapılardan gelen duyu bilgisini üst merkezlere iletmek üzere
medulla spinalise girer. Ön kök motor lif, arka kök duysal lif taşır. Bu iki kökün birleşmesiyle oluşan spinal sinir ve dalları olan ön dal ve arka
dal ise mixt (motor ve duysal) tip lif içerir. 8 servikal, 12 torakal, 5 lumbal, 5 sakral ve 1 koksigeal spinal sinir bulunur. T2-T12 spinal sinirlerin ön
dalları kaburgalar nedeniyle birleşemez ve dolayısıyla plexus oluşturmazlar. Dermatom; bir spinal sinir tarafından duyusu alınan deri
bölümüdür. C1 spinal sinirin deri dalı olmadığı için dermatom alanı da bulunmaz. Bu nedenle 31 çift spinal sinir bulunurken 30 çift dermatom
alanı vardır.

●  Merkezî sinir sisteminin büyük olan bölümü beyindir. Aşağıda, foramen magnum seviyesinde medulla spinalis ile devamlıdır. Medulla
spinalis gibi dura mater, arachnoidea mater ve pia mater isimli üç zarla çevrilidir.

●  Bulbus; foramen magnum seviyesinde medulla spinalis ile devamlıdır. Üstünde pons yer alır. Solunum ve kardiyovasküler sistemlerin
kontrolünü sağlayan aktive/inhibe edici merkezler bulbusta yer alır. Bulbustan önde XII. kranyal sinir (n. hypoglossus), arkada ise yukarıdan
aşağıya doğru sırasıyla IX. kranyal sinir (n. glossopharyngeus), X. kranyal sinir (n. vagus) ve XI. kranyal sinir (n. accessorius) çıkar. VI. kranyal
sinir (n. abducens), VII. kranyal sinir (n. facialis) ve VIII. kranyal sinir (n. vestibulocochlearis) çıkar. IV. kranyal sinir, beyin sapını arka yüzden
terk eden tek kranyal sinirdir.

●  Cerebellum “küçük beyin (beyincik)” olarak bilinir. Arka kafa çukurunda yer alır, tentorium cerebelli denen beyin zarı parçası aracılığıyla
beynin oksipital loblarından ayrılır. Sağ-sol diencephalon yarımı arasında III. ventrikül (ventriculus tertius) yer alır.

●  Talamusta duyular düzenlenir ve ham duyuların bazı yönleri algılanır. Thalamus ayrıca limbik sistemle de bağlantılıdır. Böylece,
emosyonel durum ve davranışların düzenlenmesine de katkıda bulunur.

●  Hypothalamus, diencephalonun ön bölümüdür. Thalamus’un ön-alt kısmında yer alır. Temel görevi vücut iç ortam dengesinin
(homeostasis) sağlanmasıdır. Visseromotor, endokrin, otonom ve immün sistemle ilgili koordinasyonların yapıldığı multifonksiyonel bir
merkezdir. Hypothalamus; otonom sinir sistemi, endokrin sistem (hormonal sistem), vücut ısısı (termoregülasyon), plazma osmotik basıncı ve
su alımı, yiyecek alımı (açlık hissi), biyolojik ritm (gece-gündüz algısı), emosyonel davranışlar, bellek, üreme ve seksüel davranışların
kontrolüyle ilgilidir.

●  Cerebrum,  hemispherium cerebri denilen iki tane beyin hemisferinden oluşturulur. Sol hemisfer; mantıksal ve analitiktir, genellikle
yazma, okuma, konuşma ve konuşulan dili anlama, hesaplama ve bilgi analiziyle ilgilidir. Sağ hemisfer ise sezgisel ve duygusaldır, genellikle
görsel ve sanatsal konularla ilgilidir. İnsanlarda %97 oranında, sol hemisfer daha büyüktür.

●  Limbik sistem duyguların dışa vurumu yani ruhsal davranış (emosyon), motivasyon, öğrenme ve hafızayla ilgilidir. Sebebini bilmediğimiz
dürtülerimizin kaynağıdır.

●  Bazal çekirdekler, tekrarlanan hareketlerin programlanmasında ve bu hareketlerin kontrolünde görev alır. Beyindeki ventriküller;
ventriculus lateralis (sağ/sol olmak üzere iki tanedir ve bulundukları taraf fark etmeksizin I. ve II. ventrikül olarak adlandırılırlar), ventriculus
tertius (III. ventrikül), ventriculus quartus (IV. ventrikül).

●  BOS, dört beyin ventrikülünde bulunan plexus choroideuslar tarafından üretilir. Plexus choroideus, ependim içine gömülü pia mater
uzantısıdır. BOS’un toplam hacmi 125-150 ml kadardır. Bunun ortalama 25-35 ml kadarı ventriküllerde, 100 ml kadarı ise subaraknoidal
aralıkta bulunur. Ventriküllerdeki BOS, ventriculus quartusun (IV. ventrikül) tavanında bulunan üç açıklık aracılığılıyla subaraknoidal aralığa
geçer. Subaraknoidal aralıktaki BOS ise araknoid villüsler aracılığıyla venöz sisteme emilir.

●  Beyin iki çift arter sisteminden beslenir. Bunlar, vertebral arter ve carotis sistemidir (şah damarı). İki taraf vertebral arterler, ponsun
üzerinde birleşerek basiller arteri oluşturur. Bu nedenle beyin dokularını korumak amacıyla, vertebrobasiler sistem ve internal karotid sistem
birleşerek circulus arteriosus cerebri (Willis poligonu) isimli bağlantı halkasını oluştururlar.
Soru 1:
Aşağıdaki nöroglial hücrelerden hangisi merkezî sinir sisteminde bulunmaz?

Astrosit

Oligodentrosit

Schwann hücresi

Ependim hücresi

Mikroglial hücre

Soru 2:
Otonom sinir sisteminin kontrolü hangi merkez tarafından sağlanır?

Thalamus

Hypothalamus

Epithalamus

Subthalamus

Metathalamus 

Soru 3:
Vücudun motor temsiliyet alanı hangi beyin lobunda bulunur?

Lobus frontalis

Lobus parietalis

Lobus temporalis

Lobus occipitalis

Lobus limbicus

Soru 4:
Aynı hemisferin farklı kortikal alanlarını birbirine bağlayan beyaz cevher dokusuna ne ad verilir?

Projeksiyon lifleri

Assosiyasyon lifleri

Kommissural lifler
Sensoriyal lifler

Motor lifler

Soru 5:
Aşağıdaki arterlerden hangisi circulus arteriosus cerebrinin (Willis poligonu) oluşumuna katılmaz?

A. communicans anterior

A. communicans posterior

A. cerebri anterior

A. cerebri media

A. carotis interna

Soru 6:
Aşağıda verilen inen-çıkan yollardan hangisi ağrı-ısı duyusunun taşınmasında görev alır?

Fasciculus cuneatus

Tr. spinocerebellaris anterior

Tr. spinocerebellaris posterior

Tr. spinothalamicus anterior

Tr. spinothalamicus lateralis

Soru 7:
 Medulla spinalisin yenidoğanda sonlanma seviyesi aşağıdakilerden hangisidir?

L1

L3

L5

S1

S2

Soru 8:
Ventriculus tertius hangi yolla ventriculus quartusa bağlanır?
Foramen interventriculare (foramen Monro)

Apertura mediana

Apertura lateralis

Aqueductus cerebri

Spatium subarachnoideum

Soru 9:
 İki taraf beyin hemisferleri arasındaki dura mater uzantısı aşağıdakilerden hangisidir?

Falx cerebri

Falx cerebelli

Tentorium cerebri

Tentorium cerebelli

Diaphragma sellae

Soru 10:
 Cerebellumun primer olarak dengeyle ilgili olan bölümü aşağıdakilerden hangisidir?

Lobus anterior

Lobus medius

Lobus flocculonodularis

Pedunculus cerebllaris superior

Pedunculus cerebellaris inferior 


8. PERİFERİK SİNİR SİSTEMİ
Giriş
Bir önceki bölümde merkezî sinir sistemi üzerinde durmuştuk. Bu bölümde ise periferik sinir sistemi altında merkezi sinir sistemi
yapılarından çıkan ve bütün vücuda dağılan yapıları göreceğiz. Merkezî sinir sistemini oluşturan beyinden çıkan kafa çiftleri ve omurilikten
çıkan spinal sinirlerle beraber vücudun otopilot özelliğini yani otonom sinir sitemini bu bölümde ele alacağız.

8.1. Periferik Sinir Sistemi


Sinir sistemi topoğrafik olarak merkezî sinir sistemi ve periferik sinir sistemi olarak iki bölümde incelenir. Beyin ve omurilik  merkezî sinir
sistemini oluştururken, bunlar dışında kalan sinir sistemi bölümleri periferik sinir sistemi olarak ele alınır. Periferik sinir sistemi, merkezî sinir
sistemi ile periferdeki hedef vücut bölümleri arasında bağlantı sağlar. Böylece vücudun bir bütün olarak hareket etmesi sağlanmış olur.

Periferik sinir sistemi kranyal sinirler ve spinal sinirlerden oluşur. Bir periferik sinir taşıdığı lif tipine göre duysal, motor ya da karma tipte
olabilir. Reseptörler aracılığıyla periferden aldığı bilgileri merkezî sinir sistemine taşıyan sinirler duysal sinirler, merkezî sinir sisteminden aldığı
cevapları periferdeki hedef yapıya ileten sinirlere ise  motor sinirler  denir. Bir periferik sinir hem duyu hem de motor tipte lifler içeriyorsa
buna karma sinir adı verilir.

8.1.1. Kranyal Sinirler (Nervi Craniales)


12 çift kranyal sinir vardır. Bu sinirler cranium içerisinde bulundukları için kranyal sinir (nervi craniales = CN) olarak isimlendirilir. Kranyal
sinirlerin isimlendirilmesi fonksiyonel ve morfolojik özelliklerine göre numaralandırılmaları ise önden arkaya doğru beyne bağlanma sıralarına
göre Roma rakamlarıyla yapılır. Buna göre:

Tablo 1: Kranyal sinirler ve genel özellikleri

Nervus olfactorius (CN I) Koku siniri

Nervus opticus (CN II) Görme siniri

Nervus oculomotorius (CN III) Göz kaslarını uyaran motor sinir

Nervus trochlearis (CN IV) Göz kaslarını uyaran motor sinir

Nervus trigeminus (CN V) Baş ve yüzün duyusunu alan ve alt çene bölgesinde özellikle motor lifleri olan sinir

Nervus abducens (CN VI) Göz kaslarını uyaran motor sinir

Nervus facialis (CN VII) Yüz siniri, özellikle mimik kaslarını uyaran aynı zamanda tad duyusu taşıyan sinir

Nervus vestibulocochlearis (CN VIII) İşitme ve denge siniri

Nervus glossopharyngeus (CN IX) Dil kökü ve yutak kaslarını uyaran ve tat duyusu taşıyan sinir

Nervus vagus (CN X) Serseri sinir, iç organlara uyarı götüren hem duysal hem de motor sinir

Nervus accessorius (CN XI) Boyun ve sırt kaslarından bazılarını uyaran motor sinir

Nervus hypoglossus (CN XII) Dil kaslarını uyaran motor sinir


Resim 1: Kafa çifti sinirleri.

Kranyal sinirler beynin çeşitli bölümlerine bağlanırlar. N. olfactorius ve n. opticus, embriyonik dönemde beyinden derive olmaları sebebiyle
tipik bir kranyal sinir özelliği göstermezler. Diğer tüm kranyal sinirler (III-XII) beyin sapının çeşitli bölümlerinden derive olur.

 Mesencephalondan: N. oculomotorius (CN III) ve n. trochlearis (CN IV)

 Ponstan: N. trigeminus (CN V), n. abducens (CN VI), n. facialis (CN VII) ve n. vestibulocochlearis (CN VIII)

 Bulbustan: N. glossopharyngeus (CN IX), n. vagus (CN X), n. accessorius (CN XI) ve n. hypoglossus (CN XII) gelişir.

Bu kranyal sinirlerin her biri (III-XII), göreviyle ilgili çekirdekleri (nucleus) aracılığıyla ait olduğu beyin sapı bölümüne bağlanır. I. ve II.
kranyal sinirler beyinden geliştikleri için çekirdekleri yoktur.

Kranyal sinirler taşıdıkları liflerin fonksiyonlarına göre yedi tip lif içerir.

Genel somatik afferent (GSA):  Ağrı, ısı, dokunma ve basınç gibi dış ortamdan kaynaklanan (eksteroseptif) duyular ile kas, eklem ve
tendonlardan gelen propriyoseptif duyuyu taşır.

Genel somatik efferent (GSE): Çizgili kasların innervasyonunu sağlayan liflerdir.

Genel visseral afferent (GVA): İç organlar, kan damarları ve bezlerin kimyasal ve mekanik durumuyla ilgili duyuları taşır. Genel visseral
efferent (GVE) liflerle beraber seyreder.

Genel visseral efferent (GVE): İç organ ve damarların düz kaslarını innerve eden otonom lifleri taşır.

Özel somatik afferent (ÖSA): Görme, işitme ve denge duyularıyla ilgili lifler taşır.

Özel visseral afferent (ÖVA): Koku ve tat duyusuyla ilgili lifler taşır.

Özel visseral efferent (ÖVE): Brankiyal arkustan gelişen çizgili kasları (mimik ve çiğneme kasları ile larinks, farinks ve yumuşak damak
kasları) innerve eden lifleri taşır.

8.1.1.1. N. Olfactorius (CN I)


Koku siniridir. Saf duysal bir sinirdir. Burun mukozasının üst kısmında yer alan koku bölgesinden başlayan reseptör hücrelerin uzantıları
koku duyusunu alır.

Koku duyusu bazı yönleriyle diğer duyulardan farklılık gösterir. N. olfactoriusun özelleşmiş bir reseptörü yoktur, burun mukozasındaki
bipolar nöronları kullanır. Koku duyusu en yavaş taşınan duyudur. Ayrıca thalamusa direkt olarak uğramadan kortekse ulaşan tek duyudur.

N. olfactorius kafa travmalarından en çok etkilenen kranyal sinirlerdendir. Hasarında anosmia (koku duyusunun kaybı) olur. Ayrıca
temporal lobun uç kısmında bulunan primer koku alanının hasarlarında kişilerde koku halüsinasyonları olur.

8.1.1.2. N. Opticus (CN II)


Görme siniridir. Saf duysal bir sinirdir. Her bir gözün retina tabakasındaki koni ve basil isimli fotosensitif hücrelerden başlayan optik sinirler,
optik kanaldan geçerek craniuma girer. Burada çapraz yapan lifler talamusa, oradan da oksipital lobda görme merkezine gitmektedir.
Optik sinir tarafından alınıp bu alanlara ulaşan bilgiler, n.oculomotorius tarafından entegre edilerek, gözün pupilla ışık refleksi ve
akomodasyon cevabının sağlanmasında kullanılır.

Resim 2: N. opticus (görme siniri) ve görme yolları.

Görme yollarının lezyonları;

Anopsia, tam görme kaybıdır.

Hemianopsia, görme alanının bir yarısının kaybıdır.

Kuvadrantik anopsia, görme alanının bir çeyreğinin kaybıdır.

Homonimos, görme alanının aynı yarımlarının görememe durumudur.

Heteronimos, görme alanının farklı yarımlarını görememe durumudur.

8.1.1.3. Nervus Oculomotorius (CN III)


Mesencephalon seviyesinden çıkan n. oculomotorius, göz kaslarını uyarmak üzere orbitaya ulaşan motor bir sinirdir.

N. oculomotorius ayrıca m. sphincter pupillae (pupillayı daraltır = miyozis) ve m. ciliaris (lensin kırıcılığını arttırır) kaslarını da uyarır. Bu
kaslar düz kas olup otonom sinir sistemine bağlı olarak çalıştığı için, innervasyonunu n. oculomotoriusun taşıdığı GVE (parasempatik) lifler
sağlar.

N. oculomotorius hasarında

 M. rectus lateralis (gözü dışa baktırır) ve m. obliquus superior (gözü aşağı-dışa baktırır) dışındaki tüm ekstraoküler kasların
çalışmamasına bağlı olarak dışa şaşılık

 M. levator palpebrae superioris çalışmadığı için m. orbicularis oculi (göz kapağını kapatır) baskın gelir ve ptozis (göz kapağının düşmesi
= kaldırılamaması)

Pupilla Işık Refleksi

Göze ışık tutulduğu zaman her iki gözün pupillasında miyozis (göz bebeklerinin küçülmesi) olması durumudur. Buna göre bir göze ışık
uyarısı verildiğinde, o taraf gözün optik siniri uyarılır. N. opticusun medial yarım lifleri chiasma opticumda çapraz yaptığı için bilgiler karşı taraf
görme yollarına da iletilir. Tractus opticustaki liflerin bir kısım lifleri, mesencephalonda bulunan colliculus superior ve area pretectalis isimli
alanlara gider. Bu alanlara gelen bilgiler iki taraf n. oculomotoriusa gönderilir. N. oculomotorius ise her iki gözdeki m. sphincter pupillayı
uyararak pupillayı daraltarak miyozis oluşturur.

Işık tutulan gözde miyozis olmasına direkt ışık refleksi, karşı taraf gözde miyozis olmasına ise indirekt (konsensüel) ışık refleksi denir.

Akomodasyon (Uyum) Yanıtı

Yakındaki bir cisme bakılmaya çalışıldığında n. opticus uyarılır. İmpulslar n. opticus ve görme yolları ile primer görme alanına getirilir. Bu
alandan çıkan uyarılar n. oculomotoriusa gönderilir. N. oculomotorius, her iki gözdeki m. rectus medialis, m. sphincter pupillae ve m. ciliarisi
uyarır.

 M. rectus medialis, gözü içe baktırır.

 M. ciliaris, lensi kalınlaştırır ve böylece lensin kırıcılığı artar.

 M. sphincter pupillae, görüntüyü keskinleştirir.

Akomodasyon yanıtının pupilla ışık refleksinden farkı, pupilla ışık refleksinde uyarı kortekse ulaşmaz, bu nedenle refleks düzeyindedir.
Ancak akomodasyonda uyarılar primer görme merkezine ulaştığı için buna akomodasyon yanıtı denir refleks değildir.

Resim 3: 3, 4 ve 6. kafa çifti sinirlerinin innerve ettikleri göz kasları.

8.1.1.4. Nervus Trochlearis (CN IV)


Saf motor bir sinirdir. Mesencephalon seviyesinde beyin sapını terk eder ve fissura orbitalis superiordan orbitaya girer. Ekstraoküler göz
kaslarından yalnızca m. obliquus superioru innerve eder.

En ince kranyal sinirdir. Beyin sapını arka yüzden terk eden tek kranyal sinirdir.

8.1.1.5. Nervus Trigeminus (CN V)


Kranyal sinirlerin en kalın olanıdır. N.trigeminus; baş ve yüzün ağrı-ısı, dokunma, basınç duyularını alır ve pharyngeal arkustan gelişen
kaslara motor innervasyon götürür.
Resim 4: Beşinci kafa çifti siniri olan nervus trigeminus.

Pons seviyesinden büyük bir duyu kökü ve küçük bir motor kök olarak ayrılan n. trigeminusun üç büyük periferik dalı vardır (trigeminus =
üçüz).

1) N. ophtalmicus (V1): N. trigeminusun en ince dalıdır. Saf duysal sinirdir. Alın derisi, üst göz kapakları, kornea, konjunktiva, lakrimal bez
(gözyaşı bezi) ve burun mukozasının üst bölümünden aldığı duyuları taşır.

2) N. maxillaris (V2): Saf duysal sinirdir. Alt göz kapakları, yanak, üst dudak, üst çene dişleri-dişetleri ve damaktan duyuları alır.

3) N. mandibularis (V3): Hem duyu (GSA) hem motor lifler taşıyan n. trigeminusun en kalın dalıdır. Alt dudak, alt çene dişleri-diş etleri,
ağız tabanı, dilin 2/3 ön bölümü ve çene derisinden aldığı duyuyu taşır. Ayrıca çiğneme kasları (mm. masticatorii), ve birçok kası innerve eder.

N. trigeminus hasarlarında, ilgili dalın duyusunu aldığı bölgede duyularında azalma ya da kaybolma gözlenir. N. mandibularis hasarında,
alt çene lezyon tarafına doğru deviye olur.

Trigeminal nevralji; n. trigeminusun duyu kökünü etkilenmesi sonucu şiddetli ağrıya sebep olan bir hastalıktır. Yüzün uzun süre rüzgâra ya
da soğuğa maruz kalmasıyla (özellikle uzun yol şoförlerinde) ya da aşırı soğuk/sıcak sıvıların alınmasıyla oluşabilir. Ağrı spontan başlayabilir
ya da çiğneme, yutma, konuşma ve gülme gibi yüz hareketleri sonucu tetiklenebilir. Hastalar n. trigeminalisin duysal dalının yüzde dağılım
alanında, birkaç saniyeden birkaç dakikaya kadar uzayabilen keskin karakterli ağrı tarifler.

8.1.1.6. Nervus Abducens (CN VI)


Saf motor sinirdir. Ekstraoküler göz kaslarından yalnızca m. rectus lateralisi innerve eder.

8.1.1.7. Nervus Facialis (CN VII)


Yüz siniridir. Motor ve duysal lif içeren mixt bir sinirdir. Pons seviyesinde başlayan n. facialis, kemik içinde en uzun seyreden kranyal
sinirdir. Bu sinir dilin 2/3 ön bölümünden tat duyusu taşır

N. facialis motor (ÖVE, GVE) ve duysal (GSA, ÖVA) tipte lifler taşır.

N. facialis hasarlarında yüz felci, tükürük ve gözyaşı sekresyonunda bozulma ve buna bağlı ağız ve göz kuruluğu, dilin 2/3 ön bölümünde
tat duyusu kaybı, m. stapediusun çalışmamasına bağlı hiperakuzi (seslere karşı aşırı duyarlılık) ve kornea refleksinde kayıp gözlenir.

Kornea Refleksi

Yumuşak bir cisimle (örneğin pamuk) kornea ya da konjunktivaya dokunulduğunda bu uyarıyı n. trigeminusun n. ophtalmicus (V1) dalı alır
ve beyin sapındaki ilgili çekirdeğine iletir. Bu çekirdekten çıkan uyarı n. facialise ulaştırılır. N. facialis ise her iki taraf m. orbicularis oculiyi (göz
kapaklarını kapatır) uyararak üst ve alt göz kapaklarını kapatır. Buna kornea refleksi denir.

8.1.1.8. Nervus Vestibulocochlearis (CN VIII)


İşitme ve dengeyle ilgili sinirdir. Saf duysal bir sinirdir. N. vestibulocochlearis, craniumu terk etmeyen tek kranyal sinirdir.

N. vestibulocochlearis, n. vestibularis ve n. cochlearis isimli iki sinirin birleşmesiyle oluşur. N. vestibularis, dengeyle ilgilidir. N. cochlearis
ise işitmeyle ilgilidir. İç kulaktaki cochleadan ses uyarılarını alır. Hasarlarında işitme kaybı gözlenir.

Resim 5: Yüz siniri felci ve klinik bulguları

8.1.1.9. Nervus Glossopharyngeus (CN IX)


Kranyal sinirlerin en küçüğüdür. Motor ve duysal lif içeren mixt bir sinirdir. N. vagus ve n. accessoriusla birlikte beyin sapını aynı oluktan
terk eder. Bu sinir; dilin 1/3 arka bölümünden tat duyusu taşır.

N. glossopharyngeus lezyonlarında dilin 1/3 arka bölümünün tad ve somatik duyusu kaybolur, uvula lezyonun karşı tarafına deviye olur.
Gag refleksi kaybolur.

Gag Refleksi

Bilinmeyen bir cisimle dil arkası, yumuşak damak veya farinks duvarına dokunulursa, faringeal kaslar kasılır ve yumuşak damak yukarı
kalkar. Duyuyu algılayan sinir (afferent) n. glossopharyngeus, kasların kasılmasını sağlayan sinir (efferent) ise n. vagustur. Buna faringeal ya
da gag refleksi denir. Su veya lokma gibi bilinen bir cisimle bu refleks gözlenmez.

8.1.1.10. Nervus Vagus (CN X)


 En uzun ve en geniş dağılıma sahip olan kranyal sinirdir (vagus = gezgin). Motor ve duysal lif içeren mixt tip sinirdir. Bu sinir; a. carotis
communis ve v. jugularis interna ile birlikte boyun damar-sinir paketini oluşturur. Bu sinir toraks ve diaphragmayı delerek karın boşluğuna da
ulaşıp birçok iç organ etrafına dağılmaktadır. Vagus; epiglottis çevresinden tad duyusunu taşır.

N. vagus lezyonlarında, aynı taraftaki farinks larinks ve yumuşak damak kaslarındaki paralizi sonucu yutma güçlüğü (disfaji), solunum
güçlüğü (dispne), konuşma güçlüğü (disfoni) gözlenir. Ayrıca n. glossopharyngeus lezyonunda olduğu gibi uvula lezyonun karşı tarafına deviye
olur ve gag refleksi kaybolur.
Resim 6: Nervus vagus.

8.1.1.11. Nervus Accessorius (CN XI)


Motor bir sinirdir. İki kök hâlinde başlar. Medulla oblongatadan başlayan kranyal kökü, medulla spinalisin ilk beş servikal segmentinden
başlayan spinal kökü vardır. Spinal lifleri ise m. sternocleidomastoideus ve m. trapeziusu innerve eder.

N. accessoriusun hasarında m. trapeziusun fonksiyon kaybına bağlı düşük omuz, m. sternocleidomastoideusun fonksiyon kaybına bağlı
olarak yüzün karşı tarafa döndürülmesi zorlaşır.

8.1.1.12. Nervus Hypoglossus (CN XII)


Dilin motor innervasyonundan sorumludur. Saf motor sinirdir. Hasarında dil ağızdan çıkarıldığında lezyon tarafına doğru bükülür.

8.1.2. Spinal Sinirler (Nervi Spinales)


Medulla spinalisin ön boynuzundan başlayan radix anterior isimli motor kök, arka boynuzdan başlayan radix posterior isimli duyu kökü ile
foramen intervertebrale seviyesinde birleşerek spinal siniri (n. spinalis) oluşturur. Spinal sinirler motor ve duysal liflerin birleşmesiyle oluştuğu
için karmadır. Spinal sinir, foramen intervertebraleden çıktıktan sonra ramus anterior (ön dal) ve ramus posterior (arka dal) isimli iki dala ayrılır.
Ramus anterior ve posterior da spinal sinir gibi mixt tiptir.

Torakal (göğüs) spinal sinirler hariç diğer bölümlerin (servikal, lumbal, sakral) ramus anteriorundan kaynaklanan lifler, kendi aralarında
birleşerek pleksus denilen sinir ağlarını oluşturur. Torakal spinal sinirlerin ramus anteriorları kaburgalardan dolayı birleşip pleksus
oluşturamazlar. Ramus posteriorlar ise dermatomları (C1 spinal sinir hariç) oluşturur ve sırt kaslarının innervasyonunu sağlar.

8.1.2.1. Pleksuslar
8.1.2.1.1. Plexus Cervicalis
İlk dört servikal spinal sinirin (C1-4) ön dallarının birleşmesiyle oluşur. M. sternocleidomastoideusun altındadır (derinindedir).

Plexus cervicalisin deri dalları, musküler dalları ve bunların dışında ansa cervicalis isimli bir sinir halkası oluşturur.

Deri dalları; boyun ön-yan bölümü ve ensenin duyusunu sağlarlar.

Plexus cervicalisin deri dalları m. sternocleidomastoideusun arka kenarının ortalarında birleşirler. Buna  boynun sinir noktası (punctum
nervosum) denir.

Musküler dalları;  boyunda vertebra önündeki kasları ve diyafragmayı uyarırlar. En önemli musküler dal n. phrenicustur. N. phrenicus,
diyafragmanın motor siniridir. Plexus cervicalisin en uzun dalıdır.
Resim 7: Servikal pleksus.

8.1.2.1.2. Plexus Brachialis


Üst extremitenin innervasyonunu sağlar. Son dört servikal spinal sinir (C5-8) ve T1 spinal sinirin ramus anteriorlarının birleşmesiyle oluşur.

Plexus brachialisi oluşturan spinal sinir dalları  kök = radix  olarak isimlendirilir. Kökler birleşerek  truncusları, truncuslar da
birleşerek fasciculusları oluşturur.

 N. Ulnaris: Fasciculus medialisin en büyük dalıdır. Kolda dal vermez. Ön kol fleksör yüzde bazı kasları uyarır. El kaslarının birçoğunu
uyarır ve bu nedenle elin ince hareketlerinin siniri olarak bilinir. N. ulnaris felcinde, n. medianus ve n. radialisin baskın etkisi sonucu hastada
“pençe el” deformitesi oluşur.

N. medianus: Kolda dal vermez. Ön kol fleksör grup kaslardan n. ulnaris tarafından uyarılanlar haricindeki diğer tüm kasları uyarır. Elde
tenar (avuç içinde başparmak tarafındaki kabartı) kasları uyarır. N. medianus felcinde elin fleksiyonu zayıflar ve sadece n. ulnaris tarafından
uyarılan kaslar sağlam kaldığı için dördüncü ve beşinci parmak durumdan etkilenmez ve elde olan bu görünüme “maymun eli” deformitesi
denir.

N. medianus, el bileğinde retinaculum musculorum flexorumun altından geçerek karpal tünele ulaşır. Sinirin burada sıkışmasına karpal
tünel sendromu denir. Karpal tünel sendromunda, n. medianusun dağılım alanında uyuşma, keçelenme, yanma ve iğne batması hissi ve tenar
kaslarda zayıflık olur. Gebelik, diyabet, obezite ve travmaya bağlı olarak gelişebilir.

N. radialis: Plexus brachialisin en kalın dalıdır. Tüm köklerden gelen lifler tarafından oluşturulur. Kolun ve ön kolun arka yüzündeki kasları
uyarır. N. radialis felcinde ekstansör kaslar çalışmadığı için fleksör kasların baskın gelmesi sonucunda “düşük el” deformitesi gözlenir.
Resim 8: Plexus brachialis ve kol sinirleri.

8.1.2.1.3. Plexus Lumbalis


Karın ön ve yan duvarları, dış genital organlar ve uyluğun ön yüzünün innervasyonunu sağlar. İlk dört lumbal spinal sinirin (L1-4) ramus
anteriorlarının birleşmesiyle oluşur. M. psoas majorun arkasında yer alır.

N. cutaneus femoralis lateralis, diz eklemine kadar uyluğun dış yan bölümünün duyusunu alır.

N. femoralis, plexus lumbalisin en kalın dalıdır. Uyluk ön yüz kaslarını uyarır.

N. obturatorius, uyluğa adduksiyon yaptıran kasları uyarır.

8.1.2.1.4. Plexus Sacralis


İlk dört sakral spinal sinirin (S1-4) ramus anteriorlarının birleşmesi ve buna truncus lumbosacralisin katılımıyla oluşur. Truncus
lumbosacralisi; L4 ve L5 spinal sinirlerin ön dalları birleşerek oluşturur.

N. gluteus superior, m. gluteus medius, m. gluteus minimus ve m. tensor fascia lataeyi uyarır.

N. gluteus inferior, m. gluteus maximusu uyarır.

N. ischiadicus, vücudun en kalın ve en uzun siniridir. Siyatik sinir olarak bilinir. Siyatik sinir, en sık gluteal bölgeye hatalı olarak yapılan kas
içi injeksiyonlar sonucunda yaralanır. Bunun sonucunda uyluk arkasındaki kasların fonksiyon görememesine bağlı olarak bacak fleksiyonu
zayıflar. Ayrıca tüm bacak kaslarının innervasyonu siyatik sinir tarafından sağlandığı için, sinirin felcinde tüm bacak kasları çalışamaz ve
yerçekiminin etkisiyle ayak düşer. Buna “düşük ayak” deformitesi denir.
Resim 9: Siyatik sinir ve piriformis kası.

8.1.2.1.5. Plexus Coccygeus


S4, S5 ve Co spinal sinirlerin ramus anteriorlarının birleşmesiyle oluşur. Kuyruk sokumu bölgesinin duyusunu alır.

8.1.3. Otonom Sinir Sistemi


Otonom sinir sistemi, iç organlar, damarlar ve salgı bezlerinin çalışmasını düzenleyen bir sistemdir. İsteğimiz dışında, bağımsız olarak
çalıştığı için (autonomos= bağımsız) otonom sistem olarak, iç organlarla ilgili olduğu için de (vissera=iç organ) visseral sistem adlandırılmaları
yapılır. Otonom sinir sisteminin kontrol merkezi hypothalamustur. Hypothalamus, vücut iç ortam dengesini (homeostasis) korumak amacıyla;
düz kaslar, kalp kası ve salgı bezleri üzerine etki ederek solunum, kan dolaşımı, boşaltım, beslenme, üreme vb. işlevleri düzenler. Bu
düzenleme işlevinin sempatik ve parasempatik olmak üzere iki bölümü vardır:

Tablo 1: Sempatik ve parasempatik sistemin vücudumuzdaki etkileri

Sempatik Sistem Parasempatik Sistem

Kalp atışları ve solunum hızlanır. Kalp atışları yavaşlar.

Kan damarlarında vazokonstriksiyon olur. Kan damarlarında vazodilatasyon olur.

Pupillalar genişler (midriyazis). Pupillalar daralır (miyozis).

Ter bezleri aktive olur. Solunum yavaş ve derindir.

Gastroinstestinal sistemi inaktive eder. Yemek yedikten sonra gastrik ve intestinal peristaltizm ve salgılar artar.

Erkeklerde ejakulasyon yaptırır. Miksiyon ve defekasyona izin verilir.

Erkeklerde ereksiyon yaptırır.


Resim 10: Sempatik ve parasempatik sistemin etkileri.

Enterik sinir sistemi

Otonom sinir sisteminin bir parçasıdır. Özofagustan anüse kadar olan sindirim sistemi organları ile pankreas ve safra kesesinin
uyarılmasıyla ilgilidir. Bu sistem gerektiğinde otonom sinir sisteminden bağımsız olarak çalışabilir. Diğer bir deyişle, enterik sinir sisteminin
merkezî tüm bağlantıları kesilse de sindirim kanalının peristaltizmini, sindirim sistemi bezlerinin sekresyonunu ve kan akımını düzenlemeye
devam edebilir. Sindirim organlarının duvarlarında bulunan birbiriyle bağlantılı iki pleksus tarafından oluşur:

 Plexus myentericus (Auerbach pleksusu), tüm sindirim kanalı boyunca olan hareketliliği koordine eder.

 Plexus submucosus (Meissner pleksusu), bölgesel kan akımı, sindirim bezlerinin sekresyonunu ve absorbsiyonunu kontrol eder.

Bölüm Özeti
●  Sinir sistemi merkezî ve periferik olarak ikiye ayrılır. Merkezî sinir sistemi beyin ve omurilikten oluşurken bu yapılar kemik yapılar
tarafından korunmaktadır. Beyin kafatası kemikleri tarafından, omurilik ise omurga tarafından korunmaktadır. Periferik sinir sistemi ise işte bu
yapılardan çıkıp perifere yani baş, boyun, yüz, kollar, bacaklar ve gövdeye uzanan sinirlerden oluşmaktadır. Beyinden çıkan 12 çift kafa çifti
siniri ve omurilikten çıkan 31 çift spinal sinir periferik sinir sistemini oluşturmaktadır.

●  12 çift kafa çiftinin her biri farklı fonksiyonlara sahiptir. Bunları özetleyecek olursak;

Birinci sinir n. olfactorius, koku duyusu

İkinci sinir n. opticus, görme duyusu

Üçüncü sinir n. oculomotorius, göz kaslarını uyarıcı

Dördüncü sinir n. trochlearis, göz kaslarını uyarıcı

Beşinci sinir n. trigeminus, özellikle baş ve yüzün ağrı, ısı, dokunma, basınç ve derin duyusu

Altıncı sinir n. abducens, göz kaslarını uyarıcı

Yedinci sinir n. fascialis, mimik kasları başta olmak üzere yüz bölgesinde bazı kasları uyarıcı ve kısmen duyu taşıyıcı

Sekizinci sinir n. vestibulocohlearis, denge ve işitme

Dokuzuncu sinir n. glossopharyngeus, yutak ve dil arkası bölgede bazı kasları uyarıcı, 7 ve 10. sinir ile beraber tad duyusundan sorumlu

Onuncu sinir n. vagus; serseri sinir olarak da bilinen bu sinir iç organlara kadar uzanıp, özellikle parasempatik aktivasyon ile ilgili

On birinci sinir n. accessorius, trapez kası ve sternocleidomastoid kasını uyarıcı

On ikinci sinir ise n. hypoglossus, dil kaslarını uyarıcı sinirdir.

●  Spinal sinirler 31 çifttir, 8 servikal, 12 torakal, 5 lumbal, 5 sakral ve 1 de koksigeal olarak dağılır. Bu sinirler bazı bölgelerde ağ yapısı
oluştururlar ve bu ağ yapısına pleksus denir. Boyun bölgesinde pleksus servikalis, hemen altında üst ekstremiteye giden pleksus brachialis,
bel bölgesinde pleksus lumbalis ve sakral bölgede de pleksus sacralis yer alır.

●  Otonom sinir sistemi olarak bildiğimiz vücudun çevresel ve içten gelen uyarılara otomatik olarak oluşturduğu yanıtları kapsar; sempatik
ve parasempatik sistem olarak farklı tepkilerin oluşmasını sağlamaktadır.
Soru 1:
Koku duyusundan sorumlu kafa çifti siniri aşağıdakilerden hangisidir?

N. oculomotorius

N. trochlearis

N. vagus

N. olfactorius

N. trigeminus

Soru 2:
 Parasempatik aktivasyonu ile bilinen kafa çifti siniri aşağıdakilerden hangisidir?

N. oculomotorius

N. trochlearis

N. trigeminus

N. olfactorius

N. vagus

Soru 3:
Tad duyusu ile ilgili kafa çifti siniri aşağıdakilerden hangisidir?

N. oculomotorius

N. trochlearis

N. vagus

N. olfactorius

N. trigeminus

Soru 4:
Hangi kafa çifti sinirinin göz kaslarını uyarıcı etkisi yoktur?

N. oculomotorius

N. trochlearis

N. trigeminus
N. abducens

Hepsi uyarır

Soru 5:
Aşağıdaki sinirlerden hangisi sadece duysal uyarı taşır?

N. opticus

N. trigeminus

N. fascialis

N. accessorius

N. hypoglossus

Soru 6:
Boyun bölgesinde bulunan spinal sinir ağı aşağıdakilerden hangisidir?

Pleksus servikalis

Pleksus brachialis

Pleksus lumbalis

PLeksus sacralis

Pleksus solaris

Soru 7:
Kol kaslarını uyaran sinirler hangi pleksustan çıkmaktadır?

Pleksus servikalis

Pleksus brachialis

Pleksus lumbalis

Pleksus sacralis

Pleksus solaris

Soru 8:
Göğüs bölgesinde kaç çift spinal sinir bulunmaktadır?
5

10

12

Soru 9:
Spinal sinirlerin ön dallarının oluşturduğu ağ yapısına ne ad verilir?

Gangliyon

Nucleus

Akson

Pleksus

Myelin

Soru 10:
Aşağıdakilerden hangisi parasempatik sinir sistemi aktivasyonu ile gerçekleşir?

Kalp atışları ve solunum hızlanır.

Kan damarlarında vazokonstriksiyon olur.

Pupillalar genişler (midriyazis).

Ter bezleri aktive olur.

Gastrointestinal sistem aktive olur.

You might also like