You are on page 1of 8

View metadata, citation and similar papers at core.ac.

uk brought to you by CORE


provided by Istanbul Sehir University Repository

Eskiden İstanbul dem ek,


her şeyden önce deniz dem ek, vapur dem ek,
iskele dem ekti.

Boğaz iskeleleri
Vapura Hasret
İlk tarifeli yolcu vapuru seferlerinin başlatıldığı liman kentlerinden biri, İstanbul
olmuştur. Şirket-i Hayriye adlı vapurculuk şirketinin 1851’de kurulmasından önce, 1840’lı
yıllarda Tersane-i Amire’nin yolcu vapurları, Boğaz sularında seyrek de olsa düzenli
olarak halkın yararına hizmet vermeye başlamıştı. Ondan da önceleri, 1837’de, biri
İngiliz, öteki Rus iki yolcu vapurunun kapitülasyonlardan yararlanarak Boğaz sularında
yolcu taşımaya giriştiği biliniyor.
Bu nedenle, İstanbul demek, camileri, minareleri, konakları, yalıları, inişleri, yokuşları
kadar vapur demek, iskele demekti. Başınızın üzerinde çığlık çığlığa uçuşan kocaman
martılar, boş bulunduğunuz bir anda düdüğünü öttürerek sizi sıçratan vapurlar, eski
Boğaziçi’nin ayrılmaz birer parçası olan iskelelerin şiirsel görünüşünü tamamlardı. Hele
hele o, semaver bacalı, koca davlumbazlı, muşamba tenteli, siyah kuğudan farksız eski
Boğaz vapurları... >
Boğaz isk ele le r i Vapura H asret

dan bir marka alır, vapura girince de bu kıyı henüz doldurulmadığı için bugünkü
Yolcular Vapurları markayla içerde dolaşan biletçiye, bilet yerine göre hayli içerde, küçük limanın ya­
kestirirdi. Sonradan bu gereksiz usulden nı başındaydı ve rıhtım da daha inşa edil­
K ahvelerde B eklerdi vazgeçildi; biletler doğrudan doğruya iske­ memişti. Yanı başında da -kısa bir süre ön­
ledeki bilet gişesinde satılmaya başlandı. ce temizlenip yeniden yerine yerleştirilen-
Vapurdaki görevli, biletleri elindeki zım­ mermer bir liman kitabesi yer alıyordu.
Boğaziçi, ancak Şirket-i Hayriye va­ bayla delerek iptal ederdi ki, bu usul iske­ Kabataş iskelesine hem yolcu vapurla­
purlarının düzenli bir şekilde seferler yap­ lelere jeton turnikelerinin yerleşterildiği rı yanaşır, hem de Boğaz’ın iki yakasını
maya başlamasından sonra kalabalıklaştı, 80’li yıllara kadar sürdü, gitti. Günümüzde, birbirine bağlayan araba vapurları kapak
canlılık kazandı. Küçük yerleşim merkez­ ne ellerinde zımba, biletçiler kaldı, ne de atardı. Bu iskele Avrupa ile Asya’yı birbiri­
leri, ancak vapurlar yolcu taşımaya başla­ o yeşil dört köşe mukavvadan, arkalarında ne bağlayan araba vapurlarının iskelesi
dıktan sonra gelişti, birer köy halini aldı. gidiş-dönüş yazılı vapur biletleri... O güze­ olması bakımından büyük önem taşıyor­
Şirket-i Hayriye’nin kuruluş yıllarında lim Boğaz vapurları yok olup gittikten du. Öyle ki, her yıl Arabistan çöllerinin
Boğaz’da vapurların yanaşabileceği iskele­ sonra, biletler yok olmuş, dert mi? yolunu tutan Sürre Alayı, Üsküdar’a Kaba­
ler henüz yok gibiydi; hepsi ihtiyaç karşı­ taş’tan kalkan yandan çarklı emektar “Su­
Yüzyılımızın başlarında Köprü’den Sa-
sında birer ikişer yapılarak hizmete sokul­ hulet’ ya da “Sahilbenf adlı araba vapur­
lıpazarı iskelesine vapur işletildiğini bili­
du. Yine de iskele sayısı çok azdı. Kaldı larıyla geçerdi.
yor muydunuz? 1905 yılında açılan Köp-
ki, çoğu iskelelerin de bekleme mahalleri Her yıl recep ayının 12’sinde meraklı
rü-Salıpazarı-Kabataş hattında yıllarca kü­
yoktu. Yolcular, kış günlerinde, vapur kişiler, padişah tarafından Mekke’ye doğ­
çücük bir vapur çalıştı, durdu. “İşgüzar”
ilerdeki burnun gerisinden çıkıp kendini ru yola çıkan göz kamaştırıcı hediyeleri,
adlı bu minik vapur yavrusu, aslında 15
gösterinceye kadar en yakın kahvelerden bu arada Kâbe örtüsünü de taşıyan allı
net tonluk, teknesi sacdan, tek silindirli
birinde beklemek zorundalardı. Yaptırılan pullu, süslü püslü develeri görmek için
bir çatanaydı. 1881'de, Şirket’in Has-
iskelelerin sayısı zaman içinde arttı. Yan­ Kabataş’a inen yollara dizilirler, sabır ve
köy’deki fabrikasında İngiltere’den getirti­
larına birer beklem e mahalli yaptırıldı. heyecanla alayın geçmesini beklerlerdi.
len parçaların monte edilmesiyle ortaya
Buraya bir gişe yerleştirildi, memur ve çı­ çıkartılmıştı. Saate 6 mil hız yapabiliyordu. Kabataş meydanı zaman içinde yeni­
macı için odalar ayrıldı. Hemen hepsinin Anlaşılan, o tarihlerde Köprü’den Salıpa- den düzenlendi, elden geldiğince genişle­
de yakınında bir iskele camiinin yer aldığı tilmeye çalışıldı. Ama 1970’li yıllardan iti­
zarı’na ve Kabataş’a, saatte 6 millik hızla
çoğu iskelenin bir kenarında da büfe-ak- baren motorlu araç sayısının hızla çoğal­
da olsa, denizden gitmek, karadan git­
tar arası küçücük bir satış yeri açıldı. ması karşısında ihtiyaca cevap veremez
mekten daha kolay, daha çabuk, daha da
Başlangıçta, vapurların, iskelesi olma­ hale geldi. Peş peşe sıralanan arabalar,
ucuzdu. Yakınında bir de deniz hamamı
yan köylerde önü yeterince derin yalılar­ araba vapuruna girebilmek için saatlerce
bulunan ve odun depolarının arasına sı­
dan birine yanaşıp, yolcularını oradan al­ beklemek zorunda kalıyordu. Artık İstan­
kışmış kalmış olan iskele, sonraki yıllarda
dıkları da olmuştu. Bazı kimseler de va­ bul’da sayısı hızla artan otomobillere ne
hattın kaldırılmasıyla ortadan kalktı.
pura kendi sandalıyla yanaşır, artık baş ta­ araba vapurları yetiyordu, ne de koskoca
rafından mı olur, yan tarafından mı, nere­ Kabataş ve Üsküdar meydanları...
den kolaylarına gelirse, vapura oradan Bugün, Üsküdar ile Kabataş arasında
çıkmaya çalışırlardı; bu da kazalara yol Siirre Alayı Kabataş araba vapurları seferleri kaldırıldığı için
açacağı için çok geçm eden yasaklandı. Iskelesi’nde Kabataş’a artık araba vapurları yanaşmı­
Çünkü, sandalın, anafora kapılıp koca yor. 1989’da hizmete giren yeni Kabataş
çarkın arasında içindekilerle birlikte hur­ iskelesi, spiral kaynaklı çelik borular çakı­
dahaş olması işten bile değildi. Kabataş iskelesi, 50’li yıllara kadar ah­ larak inşa edildi. Aynı anda üç şehir hattı
Yolcular önceleri iskeledeki memur­ şap, derme çatma bir iskeleydi. Önceleri vapurunun bağlanmasına imkân veren bu
yeni iskeleden yazları Adalar’a, Yalova’ya
ve Çınarcık’a vapurlar kalkıyor. Yanında
bir küçük iskele daha var ki, orası da her
yarım saatte bir Üsküdar’a kalkan yolcu
vapurlarının bağlandığı yer. Ama vapurlar
çoğu zaman boş gidiyor, boş geliyor. Eski
araba vapurlarının iskelesinde de şu sıra­
larda ya “Truva” ya da “Bandırma” gibi
güzellikten yoksun feribotlar bağlanıyor.

Tarihi H ayrettin ve
Beşiktaş iskeleleri

Bugünkü Barbaros Hayrettin Paşa is­


kelesinin olduğu yerde, çok eskiden beri
rengârenk takaların, kapkara çatanaların,
irili ufaklı motorların yanaştığı küçük bir
ahşap iskele vardı. Buraya at arabalarıyla
getirilen eşya, teknelere aktarılarak karşı
kıyıya, genellikle de Üsküdar’a geçirilirdi.
Bazen de atlar, arabalar...
Kuzguncuk’da “muşamba tenteli, siyah kuğudan farksız” bir boğaz vapuru. Eser Tutel Arşivi
Araba vapurları seferlerinin düzene

| 30
konmasıyla Hayrettin iskelesi zamanla or­
tadan kalktı. Demir kazıkları uzun bir sü­
re suyun içinde kaldı. Sonra, Beşiktaş is­
kelesinin yükünü hafifletmek amacıyla
1981 yılı kışında buraya çakılan çeİik bo­
ruların üzerine bugünkü Barbaros Hayret­
tin Paşa iskelesi inşa edildi. Günümüzde
bu iskeleye Boğaz hattı vapurları ile Be-
şiktaş-Kadıköy seferi yapan vapurlar ya­
naşıyor.
Gelelim, yanı başındaki Beşiktaş’a...
Boğaz’m Rumeli kıyısındaki ilk büyük is­
kelesi olması bakımından her zaman bü­
yük önem taşıyan bu binanın mimarı Ali
Talât Bey’dir. 1913’te yapılmıştır. İki ya­
nında iki kulesi bulunan bu iki katlı yığ­
ma kâgir bina günüm üze kadar birkaç
kez tadil, birkaç kez de tamir edilmiştir.
194l’de, zemin kat bekleme salonundaki
sivri kemerli revaklı kısım, 1979’da üst kat
kısmen camlı bölmelerle kapatılmıştır.
Beşiktaş iskelesi son olarak 1987’de, o
zamanın parasıyla toplam 60 milyon liraya
esaslı bir şekilde yenilendi. Yolcuların va­
pura girdiği alan genişletildi, bekleme so-
lonunun girişine jeton turnikeleri yerleşti­
rildi, ortadaki dört köşe sütunlara, -ne ya­
sinde iskele bir botanik bahçesinden fark­ kele iskambil kâğıdı gibi yana doğru yıkı-
zık ki güzelliği hâlâ tartışılıyor- ikisi birbi­
sız. Bekleme salonunun içi de, dışı da lıverecektir!
rinin eşi, dört çini pano monte edildi.
mevsimine göre renk renk çiçekler, yeşil O günlerde bir akşam, vapurdan çıktı­
iskele binasının üst katı 1950’li yıllara yapraklar., boy boy sarmaşıklarla süslü... ğınızda bir de bakarsanız ki iskeleye diki­
kadar düğün salonu olarak kullanılıyordu. Keşke, öteki iskeleleri de böyle süsleye­ ne kocam an bir şahm erdan kurulmuş.
Bir ara içkili lokanta da oldu. Halen, De­ cek erbab-ı zevk görevliler çıksa da, o is­ Yan tarafta da üstüste yığılmış yedi metre­
nizcilik İşletmeleri emeklilerinin lokali. keleler de çiçeklerle süslense... lik, sekiz m etrelik kocam an kocam an
Aslında güzel manzarası olan bir mekân... Kuruçeşme iskelesi ne yazık ki bugün ağaç kazıklar istiflenmiş! Bu kazıkların
Boğaz’ın, gemilerin, vapurların, kısacası yok; aslında var da yok. Nasıl mı? Eski is­ şahm erdanla denizin dibine çakılması
karşı kıyının bıkmadan seyredilebileceği günler sürer. Varsa çürüyenleri sökülüp
kele parkın gerisinde, hâlâ iyi kötü yerin­
bir salon... Ama nedendir bilinmez, bildim de duruyor ama, 40 yıldan fazla bir za­ atılır, böylece iskelenin ömrü birkaç yıl
bileli işlek bir yer olmadı, gitti. mandan beri buraya vapur mapur uğramı­ daha uzatılır.
yor. 1980’li yıllarda, nasıl bir düşüncenin
Ama Arnavutköy iskelesi onun gibi ürünüyse, yat limanı yapılmak istenen gü­
Ortaköy isk elesi mi, şanssız çıkmadı. Eski ahşap iskele, 1980 zelim koy, Bebekli sağduyu sahibi deniz-
B otanik Bahçesi mi? sonrasında kıyı boyunca yalıların önün­ veserlerin şiddetle karşı çıkmasıyla, üste­
den geçirilen kazıklı yol nedeniyle geride lik çalışmalara başlanm ışken son anda
kalınca, deniz kenarında yenisi inşa edil­ kurtarıldı. Yoksa az kalsın açıktaki çakar
Eski fotoğraflara bakıyorum da, Orta­ di. Eski iskele ahşapken, yenisi beton ya­ fenerle kıyının arasını doldurup poyrazı
köy iskelesinin, bugünkü yerinde olma­ pıldı. Bu arada hazır yapılmışken, bekle­ önleyici bir mendirek inşa edeceklerdi.
yıp, Büyük Mecidiye (yani bugünkü Orta­ me mahallinin önündeki yolcu kapısının Bebek, Boğaz’m yanaşılması en zor ve
köy) Camii’nin kuzeyinde olduğunu görü­ tepesine renkli çinilerle süslü bir Arnavut­ tehlikeli iskelelerinden. Hıdiv’in sarayının
yorum. Yani, şiddetli poyraza açık bir yer­ köy yazıldı. önleri çok sığ olduğundan, vapurlar, şa­
de... Bazen, Şirket-I Hayriye kaptanları kış mandıralarla belirtilmiş dar bir koridordan
aylarında yandan çarklı vapurlarım kimbi- geçerek iskeleye yaklaşmak zorundalar.
lir ne büyük zorluklarla bu iskeleye ya- Kaptanlara Ter Döktüren Özellikle yazları bu sahanın demirlemiş
naştırabiliyorlardı, diye düşünürüm, iske­ yatlar, motorlar, sandallarla dolu olduğu
le, sonradan caminin gerisine, bugünkü
Bebek İskelesi
düşünülürse kaptanların bu daracık, üste­
yerine nakledilmiş, iyi de edilmiş. lik de hayli sığ koridordan nasıl bir dik­
Ortaköy, Boğaz’m sona kalan ahşap is­ Bebek iskelesi de Boğaz’ın hâlâ ahşap katle geçmek zorunda oldukları daha iyi
kelelerinden biri... Şiddetli lodoslarda sular olarak kalan son iskelelerinden... Hem anlaşılır.
biraz yükseliyor, dalgalar iskeleyi yalamaya parktaki ulu çınarların, atkestanelerinin Bir sabah, 71 numaralı eski Şirket-i
başlıyor, ama günümüzde senede kaç kez gölgesinde kalan bekleme salonu ahşap, Hayriye vapuru “H a la f ta dinlemiştim: Bir
böylesine kuvvetli lodos oluyor ki... Zaten hem de kıyıdaki, vapurun yanaşıp halatla gün, “Halas”m kaptanı, Bebek’e yanaş­
o zaman da vapur, iskeleye uğramadan bağlandığı asıl iskele... Zaman zaman, va­ mak için makineye staper işareti vermiş.
doğruca yoluna devam edip gidiyor. purların kuvvetle bindirmeleri sonucu is­ Vermiş ama, nasıl olduysa, aşağıda maki­
Günümüzde çiçek meraklısı, zevk sa­ keleyi ayakta tutan direkler oynar! Zanne­ neleri bir türlü stop ettirememişler. Bak­
hibi hem iskele memuru hem de çımacısı derseniz ki, yanaşmak için ileri geri ma­ mışlar, vapur ya demirli tekneleri param­
Abdülaziz Kupşi’nin sabırlı bakımı saye­ nevralar yapan vapur bir çarpsa, koca is­ parça ya da iskeleyi darmadağın ede- ►

31 |
Boğaz isk eleleri Vapura H asret

Kayalar ya da Kayalar Mevkii diye


anılırdı. Ama artık Kayalar adını ne
bilen kalmış, ne de söyleyen...
Rumelihisar da son yıllarda ka­
patılıp kaderine terk edilen iskele­
lerden. Son gördüğümde bu ahşap
iskelenin ne yazık ki, boyaları dö­
külmüştü, kırık camlarını kocaman
örümcekler mekân tutmuştu.
Otobüslerde eziyet çekmektense
gideceği yere deniz havası alarak
vapurla rahat rahat gitmeyi tercih
eden birkaç eski Boğaziçi sakininin,
aralarında imza toplayıp iskelenin
yeniden açılması için başvurdukları­
nı okumuştum.
Sonuç: Sıfıra sıfır! Bir süredir bir
kenarına “İskele Bar” tabelası ilişti­
rilmişti. Ama artık yazları, Hisarlı
çocukların denize dalıp çıkıp gü­
neşlendikleri, sonra da aralarında
güreş, boks, sumo, karate karışımı
benzersiz bir sporu uyguladıkları
bir gösteri merkezi olmaktan öte,
başka bir hizmet veremiyordu za­
vallı Rumelihisan iskelesi. Son gö­
revi, içkili bir balık lokantası ol­
mak.
İskelenin geçmişinde bir de acı
bir olay yer alıyor: Ünlü ressamları­
mızdan Şevket Dağ’m son nefesini
verdiği yer olması! Anlattıklarına
göre, üstad bir gün Rumelihisa-
rı’ndaki evine vapurla dönerken
kalp krizi geçirmiş. Etrafına topla­
nanlar haklı olarak telaş etmişler.
Yolculardan biri, “Aman bey-
fendi, iyi misiniz?” diye sorunca,
Şevket Bey, elinden geldiğince sa­
kin olmaya çalışarak, “Ne demek
iyi miyim, ölüyorum yahu!” demiş.
“Ölüm dediğin davulla, dümbelek­
le gelmez ya! Böyle gelir işte!..”
Gerçekten de kalp krizi geçiren
ressam, vapurdan iskeleye çıkartı­
lırken oracıkta ruhunu teslim et­
miş. Şimdi ise, iskelenin kendi can
çekişiyor.
Boyacıköy iskelesi 1930’larda
Emirgân ve Kireçburnu İskeleleri.
Eser TutelArşivi kaldırılmış; Emirgân daha uzun
ömürlü çıktı, 1990’da kapatıldı.
cek; tabii o sırada kendi de bir yerlere idareye gidip emekliliğini istemek olmuş! Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, gün­
çarpıp karaya oturacak! Tek çare, makine­ Doğruysa, gerçekten heyecan verici bir de ortalama 480 yolcusu olan, ayrıca 110
nin sıkışan valfını koca bir balyozla vura­ olay... Değilse, günahı anlatanın boynu­ misafiri de buyur eden Istinye İskelesi de
rak açmak! na... bugünlerde var olmak mücadelesi veren­
Balyozu can havliyle öyle bir indirmiş­ lerden... 1991’de Tersane kaldırılıp işçiler
ler ki, sıkışan valfı ancak böyle ayırabil­ de köyden elini eteğini çektiğinden beri,
mişler. Ama “Halas” da tam yolla girdiği o R um elihisarı, önüne bir duba bağlı duran bu iskelenin
daracık koridordan geçerek yine aynı hız­ yolcuları giderek azalıyor. Bu kış, yılba­
la derin sulara çıkmış! Tehlike, kaptanın Boyacıköy, Emirgân şından sonra ilk kez deneme mahiyetinde
ve çarkçıbaşının serinkanlılığıyla kimsenin ve de Istin ye... açılan Kadıköy-lstinye hattı, belki de bu
burnu kanamadan atlatılmış, ama gelin bir iskeleye biraz olsun canlılık getirecekti,
de onlara sorun! Dediklerine göre ecel ama bu hattan sessiz sedasız vazgeçilmiş,
terleri döken kaptanın, sefer dönüşü köp­ Eskiden Boğaziçi’nin en dar noktasın­ yolcular da tam alışmak üzereyken, açık­
rüde iskeleye ayak basınca ilk işi, hemen da yer alan Rumelihisarı, halk arasında ta kalmış.
“Aktarm alar
Yeniköy ’deeeen !!! ”

B o g a zin önem li iskelelerinden


biri de Yeniköy iskelesi, Şirket-i
Hayriye zamanında aktarmalar hep
bu iskeleden yapılırdı. Köprü’deki,
hatta öteki iskelelerde iskele görev­
lisi sürme kapıyı açarken binenlerin
şaşırmamaları için en yüksek sesiyle
bağırarak onları uyarırdı:
“Aktarmalar Y eniköy’deeenü!”
diye.
Boğaz postasını yapan vapur
Rumeli kıyısı boyunca iskelelere uğ­
raya uğraya yukarı çıkarken, Kanlı­
ca, Çubuklu, Paşabahçe, Beykoz ve
Kavaklar gibi Anadolu yakası iske­
lelerine çıkacak yolcular Yeniköy’de
iner, kendilerini karşı kıyıya götüre­
cek vapuru beklerlerdi. Aktarmalar
için sanıyorum , yolculardan fiyat Yenimahalle İskelesi Es&TutğlAfŞM
farkı alınmazdı. Vapur hemen gelir­
se ne âlâ; ama bazen gecikir, o zaman da şaşılacak bir şey değildi, çünkü o yıllarda ğaz’ın önemli iskelelerinden. Ama artık
yolcular sabırsızlanarak söylenmeye baş­ Boğaziçi’nde foklar da yaşardı, sürülerle Sarıyer’in de vapur yolcusu çok azaldı.
larlardı. Sanıyorum, 50’li yıllarda eskiden yunus da... Ne olduysa 1950’lerden sonra Taksim’den Sarıyer’e ilk İETT otobüsünün
beri uygulanagelen bu aktarma sistemin­ oldu. Önce foklar Boğaz’dan kaçıp gitti, çalışmaya başladığı 1948’den beri, vapur
den vazgeçildi, böylece iskele üzerindeki sonra yunuslar... Bu gidişle de, pek ya­ yolcusunun sayısı gözle görülür şekilde
o tatsız beklemelere de son verildi. kında tüm balıklar, tüm yaratıklar... azalmaya başlamış. Bugün, kış akşamları,
Evet, Tarabya ve Kireçburnu... Bu iki Büyükdere iskelesi çımacısının sahip tek bir vapur var. Sabahleyin de Sarı­
iskeleye de 19601ı yıllardan sonra vapur çıktığı bu fok, insanlardan kaçmaz, aksine yer’den Köprü’ye yine tek bir vapur iniyor.
uğramaz oldu. Tarabya iskelesi, yanı ba­ sandallara sokulur, gençlerle balıkçılarla Buna karşılık Em inönü’nden, Tak­
şında kale gibi yükselen Büyük Tarabya oynaşırmış. Bir gün bakmışlar, yanında sim’den, Beşiktaş’tan, Sarıyer’e, Rumelika-
O telinin plajı haline getirildi; yolcu çıkış bir de yavrusu var. Büyükdereliler sabah­ vağı’na sık sık, üstelik de kalabalık mı ka­
mahalli, birkaç yıl daha yaygısını yere, ları ana-oğul fokları görmeden, gözleriyle labalık otobüsler gidip geliyor.
tahtaların üzerine yayıp güneşlenen ha­ de olsa onları sevmeden vapura binmez Günümüzde Boğaz yolcularının vapur
nımlara, beylere hizmet etti. Sonra, o şirin olmuşlar. Hele çocuklar balık atarak onla­ yerine otobüsü tercih etmesindeki suçu,
iskele de kendini sökücülerin ellerinden rı elleriyle beslerlermiş. Ama bir gün yav­ hâlâ eski sistem vapurlarla birlikte çağdaş
kurtaramadı; tıpkı, bir sonraki, Boğaz’ın ru ayıbalığı, vapurun birinin iskeleye bin­ deniz otobüsleri de çalıştırmayan ve de
belki de en sert iklimli semti olarak bili­ dirmesi sırasında kazıklar arasında kalın­ halkı deniz yoluna çekemeyen Denizcilik
nen Kireçburnu’ndaki kardeşi gibi. ca, sıkışıp parçalanmış. Annem, zavallı Işletmeleri’nde aramamalı da kimde ara­
Büyükdere iskelesi de, Arnavutköy is­ ana ayıbalığının evlat acısından günlerce, malı? Bereket, Anadolukavağı-Rumelika-
kelesi gibi hem var, hem yok. Eski Bü­ hem de gözlerinden yaşlar gelerek ağladı­ vağı-Sarıyer arasında ring yapan vapurlar­
yükdere iskelesi büyük, kırmızıya çalar ğını anlatırdı. la, ayrıca gezi seferleri yapın vapurlar da
rengiyle dikkati çeken, önü kemerli, bü­ Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki yıl­ çalışıyor da, Sarıyer iskelesinin kapısına
yük bir kagir yapıydı. Ama sahil boyunca larda Şirket-i Hayriye vapurları bu iskele­ kilit vurulmuyor.
kazıklı yol geçirilip de denizden içerde ye her gün ortalama 1.024 kişi taşıyor- Yenimahalle’ye en son olarak vapur
kalınca yolun önüne yeni bir iskele binası muş. Yazlan ise, iskelenin cuma va pazar­ 1982 kışında uğramış. Aynı yılın yaz tari­
inşa edilmesi mecburiyeti doğdu. Onarılıp ları 967, misafir olarak da 440 kişi gidip fesinde, iskeleler arasında Yenimahalle
restore edilen eski iskele binası 1994 yılı­ geleni olurmuş. İskelenin gişesi de o za­ adı yer alıyorsa da hizasında vapurların
nın Eylül ayında satışa çıkarıldıysa da satı- manın parasıyla 1.300 kuruş kazanıyor- uğradığına dair tek bir işaret yok. Yani is­
lamadı. muş! Ya bugün? Bütün bu kalabalığın bel­ kele var da, uğratılan vapur yok! Zaten
ki de yüz mislini hep karadan otomobil­ daha sonraki yıllarda da iskele bütünüyle
ler, minübüsler, otobüsler taşıyor, bunca iptal edilmiş.
parayı da onlar kazanıyor. Rumelikavağı iskelesi ise, gişelerini
Çımacının Sahiplendiği köyün son 20 yılda gösterdiği gelişme sa­
Ayı Balığı yesinde açık tutulabiliyor. Balık lokantala-
Sarıyer’e Sabah Akşam nna gelenler, ya da karşı kıyıdaki Anado-
lukavağı’na geçmek isteyenler bu iskeleyi
Tek Bir Vapur Var iyi kötü yokuşuz bırakmıyorlar.
Kuruçeşme’de doğan, sonradan Sarı­
yer’de oturan annem, 1910’lu yıllarda eski Rumeli kıyısının en uzak iskelesi, Al-
iskelenin altında bir ayıbalığının yaşadığı­ Şimdi Sarıyer’e vardık. Eskiden Mesar- tınkum. Ama bugün onun da yerinde yel­
nı anlatırdı. Bu, o zamanlar için pek de burnu diye adlandırılan Sarıyer de Bo- ler esiyor. Altın sarısı kumu, billur gibi ►

33
I
Boğaz isk ele le r i V apura H asret

berrak suyuyla Boğaz’ın en güzel köşele- çürük olduğu için kırıldı ve vapurla birlik­ yutlarında yolcu-çıkış mahalli var. 1970’li
rindenmiş Altmkum. 1930’lu yıllarda Şir- te anaforun etkisiyle biraz sürüklendi. yılların başında îstinye ile Paşabahçe ara­
ket-i Hayriye hem halka hizmet, hem de Çok şükür ki, bu kaza da bu şekilde iske­ sında çalıştırılan araba vapuru için yan ta­
yazları gelirini arttırmak için burada plaj lenin kırılmasıyla bitti, kimsenin burnu bi­ rafta bir araba vapuru iskelesi yapılmıştı.
tesisleri kurmuş. Tabii bir de iskele yapa­ le kanamadı. Ama 1973’te Boğaziçi Köprüsü açıldıktan
rak düzenli vapur çalıştırmaya başlamış. “Fakat bu kaza sırasında cidden garip sonra fonksiyonunu kaybettiği için bu hat
Dahası, o sıralarda İngiltere’ye yeni ısmar­ bir hadise de olmuştu. Sözüm meclisten kaldırıldı. Araba vapurunun kafadan yana­
lanan 74 no’lu vapura da ‘Altm kum ” adı­ dışarı, o zaman Anadolukavağı’nda mer­ şıp kapak attığı yere, bugün küçücük bir
nı koymuş. kepler başıboş gezerler ve geceleri de so­ park yapmışlar.
Şirketin özendirmesiyle Altmkum, ka­ kaklarda yatarlardı. Bizim vapur iskeleye
dın, erkek, çoluk, çocuk, bir arada denize çarptığı zam an iskele civarında birkaç
girilebilecek bir aile plajı olarak hayli rağ­ merkep varmış. Vapurun iskeleye çarp­
bet görmüş. Ne var ki, bir süre sonra,
Ç ubuklu’nun S u yu ...
masından çıkan gürültüden fevkalade ür­
şehre uzaklığından ötürü olsa gerek, za­ kerek neye uğradıklarını kestirem eyen K anlıca’m n Y oğurdu...
manla geleni gideni azalmaya yüz tutmuş. hayvanlar, o sırada iskele civarındaki dük­
Hele İkinci Dünya Savaşı’nda askeri bölge kânının kepenklerini kapatmakla meşgul
içine alınıp da çevreye giriş çıkışlar da ya­ bulunan bakkalın dükkânına birdenbire Çubuklu da günümüzde Boğaz’ın ten­
saklanınca, Altınkum’a vapur seferlerinin ha iskelelerinden biri. Şirket-i Hayriye is­
hücum etmişler ve iki-üç tanesi birden
kaldırılması ve iskelenin de, plajın da ka­ tatistiklerine göre, 1914’te bu iskeleye
içeriye girivermiş! Zavallı bakkal, hayvan­
patılması mecburiyeti doğmuş. günde 160 kişi gelir gidermiş. Yazları, cu­
ların bu ani hücumu karşısında dükkânını
ma ve pazarları bu sayı 187’ye çıkar, mi­
olduğu gibi bırakıp bütün kuvvetiyle kaç­
safir sayısı da 48 kişiyi bulurmuş. Günlük
maya başlamış. Nihayet etraftan yetişenler
hasılat ise 245 kuruşmuş. Ya bugün? Bir
K öyün M erkepleri merkepleri binbir zorlukla çıkartabilmişler
yandan belediye, öte yandan halk otobüs­
de bakkal da rahat bir nefes almış!”
Korkup B akkal D ükkânına leri arka arkaya geçiyor. Kâh dolu, kâh
Girince
Ring Seferi Yapan
Boğaz İskelelerinin
Boğaz’ın daha yukarı kesiminde Ga­ M otorbotlar da Köprü’ye olan uzaklığı
ripçe ve Rumelifeneri köyleri var, ama olm asa...
oralara vapur çalışmıyor. Tıpkı, karşı kıyı­
daki Anadolufeneri ve Poyrazköy’e de iş­ Rumeli yakası
lemediği gibi... İskele mil km.
Sütlüce’yi geçip Beykoz’a gelelim... O
B e şikta ş 2 4 .3 5 9 ,2 0
Anadolu kıyısının en uzaktaki iskelesi, kadar eski değil, 1970’te, Beykoz iskele­
O rta kö y 3 5 .9 3 6 ,0 0
Anadolukavağı. Balık lokantalarının ara­ sinden günde Köprü’ye 14 vapur kalkardı.
K u ru ç e ş m e 4 7 .6 05 ,5 0
sında kalan ahşap iskele beş altı yıl kadar Yine, aynı yıl, 15 vapur da Köprü yönün­
A rn a v u tk ö y 4 8 .5 3 1 ,3 0
önce yenilenerek çok sayıda yolcuya hiz­ den Beykoz’a gelerek yolcularını boşaltır­
Bebek 5 9 .3 67 ,7 5
met verecek duruma getirildi. Beykoz’dan dı. Demek istediğim, yirmi beş yıl önce
R um elihisarı 6 11.601,00
gelip köye inen yol, eskiden askeri bölge günde 30 vapurun uğradığı işlek bir iske­
M irg û n 7 1 3.356,00
içinde kalıyordu. Bugün ise, yine askeri le... Bugün ise -kış tarifesinde- sabah üç
İstinye 7 1 4.469,00
bölge içinden geçilerek de olsa, köye oto­ vapur kalkıyor, akşamları da üç vapur ge­
Y e n ikö y 8 1 5 .674,75
büs ve otomobillerle karadan da gidilebi­ lerek bağlıyor.
liyor. T a ra b y a 9 1 7 .900,75
Bu arada, Denizcilik Işletmeleri’nin
B ü yü kd e re 11 2 0 .5 9 0 ,5 0
Şirket-i Hayriye’nin tanınmış kaptanla­ Yeniköy’le Beykoz arasında ring seferleri
S arıyer 11 2 1 .7 0 3 ,0 0
rından Süreyya Kaptan’ın eski ahşap Ana­ yapan motorbotları da olmasa, Beykoz is­
Y e n im a h alle 12 2 2 .2 5 2 ,7 5
dolukavağı iskelesiyle ilgili bir anısı var. kelesinin kapısına kilit asmakta tereddüt
R um elikavağı 13 2 4 .1 5 2 ,1 0
Bakın, yıllar önce bu anısını nasıl anlatmış etmeyecekler. Kaldı ki, yedi yıl kadar ön­
R u m elifen e ri* 17 3 1 .7 2 0 ,5 0
Süreyya Kaptan: ce, çakılan çelik kazıkların üzerinde hayli
“Bir kış mevsimi, hava karlı ve tipiliy- geniş bir yolcu boşaltma mahalli inşa edil­
Anadolu yakası
di. 53 numaralı “İnşirah” ile Boğaz’ın son miş, bekleme yeri de esaslı bir şekilde
İskele mil km.
seferini yapıp bitirmiş, son yolcuları da çı­ onarılmıştı. Akşamdan gelip bağlayan va­
Ü skü d a r 2 3 .7 1 0 ,0 0
kartıp sonra da bağlamak üzere Anadolu­ pur, sabahleyin ilk seferini 6.10’da yapı­
K uzguncuk 2 3 .9 51 ,1 5
kavağı iskelesine gidiyordum. 53 numara yor: kış günü, güneş henüz doğmadan,
B e yle rb e yi 3 6 .6 94 ,3 5
tek uskurlu olduğu için, iskelelere yana­ tan yeri iyice ağarmadan... Ama öğle üzeri
Ç e n g e lk ö y 4 7 .7 91 ,0 0
şırken yakından manevra yapılır. Beykoz’a geçmek için vapur ara ki, bula­
V a n ikö y 5 8 .4 87 ,1 0
“İskele yakınında değildik. Makinaya sın... Yolcular, Denizcilik îşletmeleri’nin
K a n d illi 5 9 .3 6 7 ,7 5
staper işareti verdim. Bu sırada birden bir motorbotları öğle saatlerini günün yor­ A n a d o lu h isa rı 6 1 1 .501,00
sağnak (şiddetli rüzgâr) boşandı ve vapu­ gunluğunu çıkarırmış gibi iskelede bağlı K a n lıca 7 1 3 .022,10
rumuzun başını yanaşacağımız iskeleye olarak geçirdiklerinden Yeniköy’e ister is­
Ç u b u klu 7 13 .71 5 ,5 0
doğru dikti. Anafor suları da vapurumuzu temez dolmuş motorlarıyla geçmek zo­ P a şa b a h ç e 8 16.324,00
sancak (sağ) tarafından tuttu, kaptı. Bu runda kalıyor. B e yko z 9 17.527,75
durum karşısında iskeleye bindirmemek Eski Paşabahçe iskelesi kaderine ter­ 2 3 .5 5 8 ,5 0
A n a d o lu k a v a ğ ı 12
için gereken manevraları yaptımsa da is­ kedilmiş. Ama 1990 yılında, 100 metre ka­ 3 1 .44 2 ,2 5
A n a d o lu fe n e ri* 16
kele ile aramızdaki mesafenin darlığı yü­ dar aşağısında yeni bir Paşabahçe iskelesi
zünden vapuru açamadık. Baş omuzlukla inşa edilmiş. Bu yeni iskelenin 150 metre­ * Vapur iskelesi yoktur.

iskeleye hızlıca bindirdim. İskele eski ve karelik yolcu salonu ve 22 x 40 metre bo­

lM
tıklım tıklım... Yeni iskelenin yolcu çıkış
mahalli betondan yapılmış. Ama sadece
sabah-akşam vapur uğradıktan sonra, ne
önemi var!
Yanı başında bir de küçücük kayık li­
manı olan Kanlıca iskelesi de, komşu is­
keleler gibi vapur yüzüne hasret. Sabah
akşam yanaşan bir iki memur vapurundan
başka, saatte bir, İşletme’nin Bebek-Kan-
dilli-Anadoluhisarı-Kanlıca arasında ring
seferleri yapan beyaz motorbotları uğru­
yor da, iskeleye biraz olsun canlılık geli­
yor. Onun da yolcu çıkış mahalli beton­
dan yapılarak yenilenmiş; iskele meydanı
da yeni baştan düzenlenmiş. Ah, bir de
sık sık vapur uğrasa ne iyi olacak...
Boğaz’ın en dar yerinde bulunan Ana-
doluhisar iskelesi de son dönemde yenile­
nen iskelelerden. 1989’da baştan sona
onarılarak nedense pembeye boyanmış.
İskele binası 136 metrekare, önünde de
betondan 21 x 21 metrelik beton yolcu çı­
kış mahalli var. den geçerek iskele binasına varırlardı. Bu arada da gemicilerden birini mayın
Biraz aşağısındaki Küçüksu iskelesi de Ama çoğu zaman vapurun bindirmesiyle görüldüğünü haber vermesi için doğru
otobüsler ve minibüslerle baş edemeyip duba yerinden oynar, birden geriye doğru Vaniköy’e yolladım.
yok olup giden iskelelerden. Tıpkı Altın- kaçarak atlamak isteyenler için ciddi bir “Gemici gecenin karanlığında nefes
kum gibi, burası da 30’lu yılların başlarına tehlike yaratırdı. Bunun için de ya çımacı, nefese Vaniköy’e doğru koşmaya daha
kadar doğal bir kumsalmış. Şirket-i Hayri­ ya da vapurun halat başındaki gemicisi yeni başlamıştı ki, büyük bir tarakkayla ir­
ye burada da plaj tesisleri ile bir de iskele daha vapur yanaşmadan, çıkmak için ace­ kildim. Sonradan anlattıklarına göre, ma­
yapmış. Boğaz postası yapan vapurlar uğ­ le eden yolcuları uyarırdı: yın Vaniköy Camii ile iskelenin arasında
radıktan başka, Bebek’ten kalkan 55 ve “Atlamayalım beyler! Atlamayalım! Du­ kıyıya düşerek patlamış, iskeleyi yıkmış,
56 numaralı küçük vapurlar da iskeleye ba geri kaçacak!” diye... rıhtımı havaya uçurmuş, caminin kalın
yolcu taşımaya başlamışlar. Sonradan yeni iskele yapılırken bu kristal camlarım kırmıştı. Bereket can kay­
Bir aralar, Şirket’in, İstanbul halkını duba kaldırıldı, yerine beton bir iskele ya­ bı olmamıştı.”
Küçüksu’da denize girmeye teşvik etmek pıldı. Bununla beraber, çok eski fotoğraf­ Çengelköy iskelesi de 1990’da 811
için, gidiş-dönüş vapur bileti alanlara ayrı­ larda, Kandilli iskelesinin önünde duba milyon liraya yenilendikten sonra sabah
ca bilet kesmeden plaja sokmak, bedava rnuba görülmüyor. akşam da olsa hâlâ hizmet veren iskele­
bir şişe meşrubat ikram etmek gibi kolay­ Boğaz’ın Anadolu yakasının en tenha, lerden. Onun da yolcu çıkış mahalli be­
lıklar sağladığı biliniyor. Ama zamanla bu­ en sessiz köylerinden Vaniköy’ün şirin is­ ton. Eskiden, civar bostanlardan toplanıp
rası da eski rağbetini kaybetmeye başla­ kelesi de yok olup gidenlerden, iskeleye küfelere, sepetlere doldurulan taze taze
yınca, yolcusu gözle görülecek şekilde en son olarak vapur 1982 kışında uğra­ sebzeler, özellikle de Çengelköy’ün o çıtır
azalmış. Derken, iskeleye, son olarak va­ mış. Seferler kaldırıldıktan kısa bir süre çıtır, kendine has mis kokulu salatalıkları,
pur 1980’de uğramış. Sonunda iskele büs­ sonra, ahşap iskele, siz sağ, ben selâmet! Çengelköy iskelesine getirilerek İstanbul’a
bütün kaldırılarak yeri çayevi olarak kira­ Yerinde, iskele arsasının Diyanet’e ait ol­ indirilirmiş. Küfelerin, sepetlerin vapura
ya verilmiş. Peki ya bugün? Salaş çayevi duğunu bildiren bir tabela var. Üzerinde, bindirilişi uzun sürdüğünden kaptan da,
eski iskelenin yerine yapılmış. Eski iskele “Bu yer Türkiye Diyanet Vakfı’nın tapulu yolcular da, sabırla beklemek zorunda ka­
ise sanki yel gelip üfürmüş gibi uçmuş, malıdır. Denize girmek yasaktır!” yazıyor. lırlarmış.
gitmiş, bitmiş... Birinci Dünya Savaşı’mn henüz sona Boğaziçi yazarı İffet Evin, iskele bina­
erdiği günlerde iskele serseri bir mayının sının hanımlara ayrılan birinci mevki oda­
çarpmasıyla havaya uçmuş. Olayı, Şir­ sının, duvarda büyük bir yaldızlı aynası
K andilli’nin ket’in 59 numaralı “Kamer” vapurunun ve kırmızı kaplı oturma yerleriyle yalıların
süvarisi Eyüp Kaptan şöyle anlatmıştı: misafir odasını andırdığını yazıyor. Bugün
Önünde “1918 yılının 6 Aralık günüydü. Boğaz ise ne mevki farkı kalmış, ne de hanımlar
Bir D ubalı iskele postasını yapmak üzere Köprü’den hare­ için ayrı, aynalı özel odalar...
ket etmiştim. Şiddetli bir Karayel esiyor­
du. Rüzgâr sert, dalgalar iriydi. Çift uskur-
Kandilli kıyısının önü çok derin ve lu vapur bu fırtınada zorlukla yol alıyor­ B eylerbeyi’nin
akıntılı olduğundan, vakti zamanında bu­ du. Bir ara, denizin üzerinde, projektörün
raya kolay kolay kazık çakılamamış, va­ ışığında garip bir cisim gördüm. Baktım, Teşrifat M eraklısı
purların yanaşması için oracığa bir duba bu bir mayındı! Hemen ani bir manevray­ Kibar Yolcuları
bağlanmış. la gemiyi mayından uzaklaştırdım. Yolcu­
Çocukluğumda, hatta yakın zamanlara lar şaşırmışlardı. “Ne oluyoruz? Kaptan ne
kadar vapurlar, kalın zincirlerle dibe tuttu­ yapıyor?!” diye telaşa kapılmışlardı. Eskiden, daha çok gün görmüş devlet
rulduktan başka karaya da bağlanan bu “Vaniköy’e uğramadan geçip doğruca ricalinin, kibar beylerin, zarif beyzadelerin
dubaya yanaşırdı. Vapur yolcuları önce bir sonraki iskele olan Kandilli’ye yanaşa­ oturduğu semt olan -adı üstünde- Beyler­
dubaya çıkarlar, daracık kısa bir köprü­ rak Vaniköy yolcularını buraya indirdim. beyi, kayık limanının yanı başında hâlâ >

35
I
Boğaz isk eleleri Vapura H asret

yolcu indirdiği Üsküdar’m, Şirket-i Hay­


riye’nin Boğaz kıyılarında yaptırdığı ilk is­
kelesi olması gibi bir özelliği de var. ilk
yapılan iskele bugünkünden biraz daha
içerde, tarihi çeşmeye biraz daha yakın
imiş. 1909’da ilk iskele binası yıkılıp
yerine yenisi inşa edilmiş. Açık limon
sarısı renginde, iki katlı bu yeni binanın
üzerinde beyaza boyalı kafesler, süslü
kabartm alar varmış. Sütunlarla süslü,
özenilerek yapılmış, yalı gibi şirin bir bina
imiş. Köşelerinde kuş kafesleri gibi özenle
kondurulmuş, süslü, oymalı bilet gişeleri
yer alıyorm uş. Ama bina zam anla bu
güzelliğini kaybetmiş; bakımsız kalınca
köhnemiş, gitmiş. Hemen yanında da iki
sıralı dükkânların sıralandığı kısacık bir
sokak varmış. Vapurdan çıkanlar buradaki
berber, ayakkabı boyacısı, aktar gibi dük­
kânlardan alış veriş yaptıktan sonra ev­
lerinin yolunu tutarlarmış. Sonraki yıllarda
bütün bunlar kaldırılmış.
1992 yılında inşa edilen bugünkü is­
kele binasına günümüzde yılda en az 30
milyondan fazla yolcu girip çıkıyor. Sol­
daki iskeleye Eminönü’nden, sağdakine
de Beşiktaş’tan gelen vapurlar yanaşıyor.
sabah akşam yalnız köy halkına değil, tu­ kadar suların ortasında bulurlardı, işin Ayrıca her saat başı Kabataş’tan gelen
ristlere de iyi kötü hizmet ediyor. Boğaz­ yoksa, tekrar aşağıya “Çan! Çan!” “Çin! vapurlar da yolcu bırakıyor. En solda da,
da sona kalan ahşap iskelelerden... Çin!” diye kumanda ver, makineleri bir Denizcilik Işletmeleri’nin Eyüp hattında
Beylerbeyi, iskele meydanının düzen­ tornayt, bir tornistan haldır huldur çalıştır, çalışan motorbotlarının iskelesi var. Ne
lenip, çevrede turistik dericiler, hediyelik kolaysa gemiyi iskeleye yeniden yanaştır! var ki, Haliç’in iç kesimi çamurla hayli
satan dükkânlar, büfeler, açık hava çay­ Kaptanların böyle zamanlarda en kızdık­ dolduğundan ve bir türlü taranarak temiz-
haneleri, midyeciler, börekçiler açıldığın­ ları şey de, iskelede vapurdan çıkanların, letilem ediğinden, m otorbotlar çamura
dan beri Boğaz’ın az çok rağbet gören is­ “Bu ne acemi bir kaptanmış?” gibilerden saplanıp kalmak korkusuyla ancak Balat’a
kelelerinden. Ama kimse Beylerbeyi’ne başlarını çevirerek kendilerini m analı kadar gidebiliyorlar. Bu durumda, Has-
vapurla gelmiyor: Ya arabayla, ya da manalı süzmeleriydi. köy, A yvansaray, Sütlüce, Eyüp is­
otobüsle geliyorlar... Bugün, sabah akşam Kuzguncuk iskelesinin yolcularının kelelerinin de kapısını artık çalan yok.
dışında vapur olmadığından bu kıyıları çoğu yakın zamanlara kadar semt sakin­ Eski Üsküdar araba vapuru iskeleleri
denizden seyretm enin imkânı yok. is­ leri olan Yahudi ailelerdi. Bu gürültücü de zaman içinde kaldırılan iskelelerden...
teyenler, daha çok iyi havalarda pazar kalabalık da vapura girmek için kapıdan 1988 yılının Nisan ayında, Ulaştırma Koor­
sab ah ları kıyıdaki k ah v ed e o tu ru p öyle bir itiş kakış ileri atılırlarmış ki, bu dinasyon Merkezi’nin aldığı karar gereğin­
Boğaz’ı, denizi seyrediyorlar. kalabalığın bir türlü sonu gelmeyecek ce Üsküdar Meydanı’nın yeniden düzen­
E skiden, zaten Ç en g elk ö y ’den sanırmışsınız. Kısacası, Çengelköy’ün seb­ lenmesi söz konusu olunca, 116 yıldan
gecikerek gelen v apur B eylerbeyi’ne zelerinden, Beylerbeyi’nin ağırdan alan beri sürdürülen Üsküdar-Kabataş hattı
yanaşınca, bu sefer de o kibar beyler, ekâbirinden sonra, buna bir de Kuzgun- seferlerine son verildi. Böylece de araba
beyzadeler “önce siz buyurun efendim!” cuk’un bu gürültücü kalabalığı da ek­ vapuru iskeleleri işlevini kaybetti. Bugün
diye birbirlerine buyur ederek yukarıda lenince, kaptanlar rötarı nasıl kapatacak­ bu iskelelere, daha çok sefer .saatini bek-,
kaptanın, içerde de yolcuların sabrını larını şaşırırlarmış. leyen boş yolcu hattı vapurları bağlıyor.
taşımlarmış. Evet... Eskiden İstanbul demek, her
Şirket-i Hayriye’nin eskilerinden Ömer
Kuzguncuk, iskelesi, öteki Boğaz is­ şeyden önce deniz demek, vapur demek,
Kaptan, kendisine her sabah Köprü’ye
kelelerine hiç mi hiç benzemeyen, yan­ iskele demekti. Ya bugün?
niçin geciktiğini soran enspektöre şu
daki yalıya yaslanmış. İki katlı kagir bir Bugün ise, balık istifi otobüsler, tek
cevabı vermiş:
bina... kişiyle giden son model otomobiller ve
Vapurun yanaşm a mahalli, Beyler- “Efendim, Çengelköy’ün sebzeyatına, katar katar minibüsler... demeye, inanın
beyi’ninki gibi ahşap. Binanın terasında Beylerbeyi’nin teşrifatına, Kuzguncuk’un insanın dili varmıyor. ■
Denizcilik İşletmeleri’nin sosyal tesisi yer da haşeratma bir çare bulunmadıkça, ben
alıyor. İstanbul’un doya doya seyredildiği, daha çoook geç kalırım!”
insana huzur veren, manzaralı bir yer...
Kuzguncuk Boğaz’ın yanaşması da,
kalkması da en zor iskelelerinden. Hele Ve Son Durağımız
motorlu vapur kaptanları, geçici de olsa Ü sküdar isk elesi
istimli vapurlarda çalıştıkları zaman, alışık
olm adık ların d an , kum anda verm ekte iletişim / İstanbul Dizisi’nde yayımlanan Şirket-i
biraz gecikirlerse vapuru şiddetli akıntıya Şehir hattı vapurlarının her yarım saat, Hayriye adlı kitabı, çok sayıda makale ve
kaptırır, kendilerini göz açıp kapayıncaya hatta her yirmi dakikada bir yolcu alıp, çevirisi bulunan Eser Tutel’in ilk kitabı.

| 36

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği


Taha Toros Arşivi

* 0 0 1 5 8 1 7 9 0 0 1 0 *

You might also like