Professional Documents
Culture Documents
2 niparental Dizomi
3 osaisizm
m astalıkfenotipinin ekspresyonunun,
bu genin anneden veya babadan
aktarılmasına bağlı olarak değişiklik
göstermesidir.
m Yani anneden kalıtılan allel ile
babadan kalıtılan allel arasında gen
ekspresyonundaki farklılıklardır.
m ïmprinting kromatinde genin yapısını
değiştirmeyen ancak
ekspresyonunu etkileyen bir
durumdur.
m utasyon değil geri dönüşümlü bir
olaydır.
m ïmprint allel germ hücre dizisi
içerisinde geri dönüşümlü olmalıdır.
m Konsepsiyondan sonra imprint, embriyonun
somatik hücrelerinin bazılarında veya
tümünde işaretlenir ve imprint allellerin
ekspresyonunu baskılar.
m Bu etki erişkinliğe kadar devam eder.
m Baba kaynaklı imprint allel bir dişi tarafından
kalıtılırsa kendi çocuğuna anne kaynaklı
geçmesi için germ hücre dizisinde geri
dönüşmesi gerekir.
m Bu geri dönüşüm olayını kontrol eden DNA
bölgesi imprit genin içerisindeki imprint
merkezidir.
m hn iyi çalışılmış örnekleri Prader illi ve
Angelman Sendromlarıdır.
m RRR R3 bölgesi
m Babada bu bölgenin delesyonu (%70) gelirse;
PS
m Anneden bu bölge delesyonu (%70)
aktarılırsa; AS
m P Obezite, aşırı yeme, hipogonadizm, küçük
el ve ayaklar, kısa boy,
m AS Dismorfik yüz, kısa boy, ağır , spastisite,
nöbetler
m RRR R3 bölgesinde bulunan h AP
biuitin protein ligaz geni
m Bu gen özellikle SS·de anneden
gelen allelden eksprese edilir.
m Bir çift kromozomun her iki üyesinin kısmen veya
tamamen tek bir ebeveynden kalıtılmasıdır.
m ïzodizomi,
m eterodizomi
m KF ve boy kısalığı olan (Kromozom 7) iki hastada
tanımlanmış, taşıyıcı anneden mutant iki kopye
alınmıştır.
m Kromozom RRpR D·de Beckwith iedemann
sendromunda gösterilmiştir.
m BS; iri bebek, iri dil, Ağır hipoglisemi, malign hst.
m RRpR bölgesindeki IL 2 geninde annenin
katkısı yok babanın fazladır.
m Babadan oğula hemofili A geçişinde
(X kromozomu) gösterilmiştir.
m Sadece bir ebeveynin taşıyıcı olduğu
O durumlarda
m babadan oğula geçen X·e bağlı hst
m dişilerde homozigot olan X
hastalıklarda anneden kız çocuğuna
geçişte
m Koryon villusun epitelin proliferasyonu ve
stromanın kistik kavitasyonu sonucu oluşur,
Plasenta üzüm salkımına benzer
m Fetus yok plasenta normal ise tam mol
m Atrofik fetus ve plasental kalıntılar varsa parsiyel
mol denir.
m Tam moller ü , XX dir fakat tüm kromozomlar
paternal kaynaklıdır, maternal katkı yoktur.
m Sadece maternal kromozom, paternal katkı yok
ise over teratomları gelişir.
m Parsiyel molde, triploidi vardır ve 2/3 vakada fazla
kromozom seti paternaldir.
m Fazlalık paternal ise fazladan trofoblast gelişimi,
maternal ise fibrotik plasenta ve ağır embriyonik
büyüme defekti oluşur.
m Bir bireyde veya dokuda aynı
zigottan kaynaklanan farklı genetik
yapıda en az iki hücre hattının
olmasıdır.
m Dişilerde X inaktivasyonu aslında
fizyolojik bir mozaisizmdir.
m Prenatal veya postnatal dönemde
ortaya çıkan mutasyonlar
m ëozaisizm: Bir bireyde aynı zigottan köken
alan hücreler arasında farklı genetik yapıların
bulunmasına denir.
m |imerizm: Aynı organizmada farklı zigotlardan
kaynaklanmış farklı genetik yapıda olan
birden fazla hücre grubunun birlikte olması
halidir.
m ëozaisizm:
m - Gonadal (Germinal) ëozaisizm
m - Somatik ëozaisizm
m onad hücreleri arasında genetik olarak farklı iki
yada daha fazla hücrenin bulunduğu durumdur.
m onadal mozaisizm, gonad hücre dizisi mayoz
bölünmeden önce dişilerde yaklaşık 30,
erkeklerde birkaç yüz mitotik bölünme geçirdiği
evrede meydana gelir. (amet gelişiminin mitotik
evreleri sırasında). Nadir görülen patolojilerin
sağlıklı görünen ebeveynlerce birden fazla
çocuğunun hasta olması halinde düşünülür.
m Osteogenezis imperfekta hastalığının izole letal
formlarında ( oranında gonadal mozaisizim
gösterilmiştir. Ayrıca DD, emofili A ve B·de
gonadal mozaisizm gösterilmiştir. Özellikle izole
DD·li olguların annelerinde %Rü R oranında
gonadal mozaisizm gösterilmiştir.
m hmbriyonik gelişim sırasında ortaya çıkan ve
morfogenezi etkileyen bir mutasyonun oluştuğu
evreye ve kaynaklandığı hücre dizisine bağlı
olarak segmental (patchy) bir anomali olarak
görülür. Bu durum gonad hücrelerinin somatik
hücrelerden ayrılmasından önce olursa hem
somatik hem de gonad hücrelerinde bulunur.
Sonraki nesillere aktarılabilir.
m NF R·in (Nörofibromatosis R) segmental
formlarında somatik mozaisizm akla gelmelidir.
m [NF R(von ecklinghausen hastalığı) OD kalıtımlı,
deride çok sayıda benign tümörler (nörofibrom),
deride cafe au lait lekeleri, gözün iris
tabakasında Lisch nodülleri, SSS tümörleri, bazen
ile seyreden bir hastalıktır.]
m Plasentada tespit edilen bir mutasyonun
fetusta görülmemesi durumudur.
m Bu durumu, trizomiden kaçış ile
açıklamak mümkündür.
m Fetus uniparental dizomi nedeniyle
fenotipik etkilenme gösterebilir.
m Sitoplazmada bulunan en önemli organellerden
birisi olan mitokondriyon, R
0'de |olliker
tarafından ilk kez görülmüş, bu organelin
sistematik olarak tanımlanması R
ü yılında
Altman tarafından yapılmıştır. Işık mikroskobu ile
hücre içinde granüller ve iplikler şeklinde görülen
bu organele R
7'de Benda, "ipliksi granül"
anlamında mitokondriyon (mitos=iplik,
kondros=tane) adını vermiştir. Bu organel
günümüzde "mitokondriyum" veya
"mitokondriyon" olarak adlandırılmaktadır.
m
m Altmann ilk defa hücre solunumu ile
mitokondriyonlar arasında bir ilişki
olabileceğini ileri sürmüş, daha sonra
R20'lerde 4arburg ve 4ieland bu ilişkiyi
ortaya çıkarmışlardır. Bunu izleyen yıllarda
|rebs, daha sonraları "Krebs siklusu" olarak
tanımlanan ve glikozdan CO2'ye kadar
indirgenen bir reaksiyonlar zincirini açıklamıştır.
Bensley ve Hoerr R3ü'te karaciğerden
mitokondriyonları izole etmeyi başarmıştır.
m |alckar Rü0'da "oksidatif fosforilasyon" olayını
tanımlamış ancak bu olayın oksidasyon ve
redüksiyon yapabilme yeteneğinde olan
mitokondriyonlarda gerçekleştiğinin ortaya
konması uzun yıllar almıştır. Ëlaude ve arkadaşları
Rü 'da hücredeki oksidasyon ve olaylarının
mitokondriyonlarda meydana geldiğini
açıkladılar. Hogeboom ve Schneider Rü
'de
sitokrom olaylarının bu organelde gerçekleştiğini
ortaya koydular. Daha sonra hem bu araştırıcılar
hem de Lehninger, Krebs siklusu ve oksidatif
fosforilasyonun mitokondriyonlar içerisinde
meydana geldiğini göstermişlerdir. Palade ve
Sjöstrand ise R2'de elektron mikroskobu ile bu
organelin ultrastrüktürünü ilk kez ortaya koydular.
m ¢ass ve arkadaşları R 0·larda mitokondriyon içinde
iplikçikler şeklinde DNA molekülleri olduğunu
gözlemişlerdir. Anderson R
R yılında mitokondriyal
DNA'nın sekans analizini farklı türlerde karşılaştırmalı olarak
gerçekleştirdi. 4allace R
2) Kloramfenikol rezistansı
I # R000
m Serbest oksijen radikallerinin birikimine
bağlı yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan
mtDNA mutasyonlarıdır. Ağırlıklı olarak
delesyon şeklinde (ü77 bp) mutasyonlar
görülür.
m ïlaç davranışını etkileyen genleri
m Kalıtsal farklılıkların ilaç metabolizması
ve yanıtına etkisini
m enetik farklılıklara bağlı ilaçların
farmakokinetik ve
farmakodinamiklerinde oluşan
değişiklikleri
m Kişinin genetik yapısının ilaçlara yanıtı
nasıl etkilediğini araştırır.
Alternatif tedavi
Ëevapsız, toksik
Standard tedavi
Ëevaplı, nontoksik
m Daha etkili ve emin ilaç kullanımı
ciddi yanetki sıklık %7 R0,
yataklarınR/R0·ünü işgal, ABD·de R00.000
ölüm/yılda
m ïyileşme sürecinde hızlanma
m enetik özelliğe göre doz ayarlama
m elecekteki hastalığın bilinmesi uygun
takip ve proflaktik tedavi
m ïlaç keşfi ve ruhsatlanmasında hızlanma
m Kullanılan ilaç sayısında azalma
m Single nükleotid polimorfizm (SNP) (%0)
m ikrosatellit tekrarları
m hklenme/eksilme (insersiyon/delesyon)
m DNA sekansında tek bir nükleotidin (A;T;C
veya ) farklı olmasıdır.
m er R000 bazda bir oluşan en basit
genomik farklılıklardır.
m R.ü2 milyon SNP saptandı, 3 milyon
olduğu düşünülüyor.
m Çoğu selim; bazıları genin aktivitesini
değiştirir
m astalık ve tedavi ile ilgili gen bölgeleri
saptandıktan sonra, önce SNP varlığı, sonra
sıklığı araştırılır.
m SNP haritasına web·den ulaşılabilir
m Tiopurin metil transferaz (TPT)
m Dihidropirimidin dehidrogenaz (DPD)
m Sitokrom p ü0 (CYP)
m ,R0 metiltetrahidrofolat redüktaz (TF)
m N asetil transferaz (NAT)
m DP glukoroniltransferaz (TR ve T2)
m ulti drug direnç geni (DR)
m DNA hasar onarım geni (hCCR)
m Sulfotransferaz (SLTRAR)
m GE¢ LAÇ SO¢Ç
m DD F F toksisitesi
ë
°
)*+ ,-
.
$ ,.
! " , ,/
! " , *.
! " , 0
!
" , ,*
m hrkeklerde hastalığın kızlara göre kat fazla
görülmesi, erkeklerdeki eşik düzeyin düşük
olmasına bağlıdır. Böylece kızlarda hastalığın
ortaya çıkması için daha fazla genetik ve
çevresel faktöre ihtiyaç olduğu söylenebilir.
m Buna karşın hasta kadınların erkek
çocuklarının hasta olma riski R/ ile en
yüksektir .
m NTD kapsamına anensefali, spina bifida, hidrosefali,
meningosel, meningomiyelosel, ansefalosel girmektedir.
Anensefalide ön beyin, meninksler, kranium ile ilgili bölgede
kemik oluşumu ve deri mevcut değildir.
m Bu olguların çoğu ölü doğar yada bir kaç saat yaşarlar.
m Anansefalili olgularının çoğu kız çocuklarıdır.
m Spina bifida'da ise kolumnar vertebra arklarının dorsal
birleşmelerinde bir defekt vardır. enellikle lumbal bölgede
görülür. Derecesine göre sınıflandırılır.
m Defekt vertebralarda yüzeysel ise spina bifida okkülta denir.
m Spina bifida aperta'da ise açık kısımdan meninksler
(meningosel) yada meninkslerin yanı sıra nöronal dokularda
(meningomyelosel) dermis altına çıkmıştır (protrüzyon).
m Spina bifida·da kızlar erkeklerden daha yüksek riske sahiptir.
NTD, bölgesel ve periyodik şartlarda hatta mevsimler arasında
risk dalgalanmaları görülmektedir.
m NTD, nedenleri arasında nütrisyonel faktörler öne
çıkarılmaktadır. estasyonel dönemde BR2 vitamini ve Folik
asit (Folbiol) verilmesi ile riskte belirgin düşmeler gözlenmiştir.
m NTD, prenatal tanısı en iyi yapılabilen hastalıklardandır.
Amniyotik sıvıda ve maternal kanda alfa-feto-protein (AFP)
düzeyleri yüksek bulunmaktadır. Ayrıca SG tanıda kullanılacak
en iyi araçtır.
m Yarık dudak, fertilizasyonun 3. gününde
birleşmesi gereken maksiller proçesde defekt
olmasıdır. Bu patolojiye
., . haftalarda
damağın kapanmaması eşlik edebilir. Olguların
% 0 70'i erkektir.
m Bazı tek gen ve kromozomal anomalilerde
(özellikle trizomi 13' te) sık görülen bulgudur.
m Ayrıca rubella, talidomit ve antikonvülzan gibi
teratojenik ajanlara bağlı olarak da geliştiği
bilinmektedir.
m Bunların haricinde kalan çoğu olgu eşikli
mültifaktöriyeldir. Değişik toplumlarda değişik risk
oranları rapor edilmiştir. Örneğin, beyaz ırkta R.7/R000
ve Zencilerde 0.ü/R000 canlı doğumda görülmektedir.
m Affekte parentlerin (ebeveyn) çocuklarında
tekrarlama riski yüksektir.
m Örneğin ilk çocuklarında yarık damak ve dudak
anomalisi olan bir anne babanın daha sonraki
çocuklarında risk %'e yükselir.
m Tüm toplumlarda ü yaşın üzeri KA açısından
riskli gruptur. Bu hastalıkta çevresel faktörlerin
belirgin ağırlığı bulunan mültifaktöriyel kalıtım
sözkonusudur.
(Familial hiperkolesterolemi düşük dansiteli
lipoprotein (LDL) reseptör genlerindeki otozomal
dominant defekten kaynaklanır.)
KA' ta % oranında myokardial infarktüs (I) riski
vardır.
m enetik komponentler arasında erkek cinsiyet, aile
hikayesinin olması, lipoprotein ve lipit
metabolizmasındaki tek gen defektleri, hipertansiyon,
şişmanlık ve diabet sayılabilir.
h 2 2 , ,.
2 2 , ,)
2. derecede 7/R000,
m LA ² B ü3
m LA ² C
m rup II moleküller hücre yüzeyinin
integral parçasıdır. Asıl olarak B lemfosit
makrofajlardan ve aktif T lemfositlerden
expresse edilir.
m rup II molekülleri C genleri
tarafından kodlanan alfa ve beta
subünitlerinin oluşturduğu heterodimer
oluşumlardır.
Class II C
m Lokus Allel number (allotyps)
m LA ² DPA R2
m LA ² DPB
m LA ² DQA R7
m LA ² DQB ü2
m LA ² DA 2
m LA DBR 2
m LA ² DB3 30
m LA ² DBü 7
m LA ² DB R2
m LA D ve LA ² DO elatively few alleles
m rup III genleri, LA genleri içinde
sayılmaz ve properdin faktör, komponent
proteinler C2, Cü, 2R hydroxilase ve
hemakromatozis genlerinden oluşur.
m C grubu genom içerisindeki en polimorfik
gene gruplarından biridir ve bu polimorfizm
savunma sisteminde önemli hücre yüzey
proteinlerinin yapısal varyantlarının oluşumuna
yol açar.
m Birkromozomdaki LA allelleri yakın bir
biçimde bağlantılıdır ve beraber kalıtılır.
m Bu alleller kodominanttırlar ve herbir
ebeveyn 2 haplotipine sahiptir. Bu 2
haplotipten birisi çocuklara
aktarılır.hbeveyn ve çocuğu sadece bir
haplotipi paylaşır.ïki kardeş arasında uygun
LA haplotipi taşıma şansı %2 dir.
m Bir transplantın kabulü verici ve alıcı
arasındaki LA haplotiplerinin
benzerliği ile ilişkilidir. K.ï. Ve organ
transplantasyonu için önerilen
donör konakcının LA uyumlu
kardeşi ve ABO uyumlu olmalıdır.
Populasyonlar arasında LA varyant
profilleri ve sıklığı araştırılmıştır.
Örnek LA A2 en sık görülen LA
tipidir ancak LA A2ü sadece
beyazlarda görülür.
m Spesifik hastalıklar ile LA haplotipleri ve
antijenler arasında bağlantılar tespit
edilmiştir. Ancak LA hastalık ilişkisi henüz
tam ortaya konulamamıştır. Bu hst çoğu
otoimmun hst dır.
m Bu hst lar bir veya daha fazla antijene karşı
gelişen anormal immun cevapla ilişkilidir.
m LA B27 and Ankylosing spondilitys (AS) (a
chronic inflammatory disease of spine and
sacroiliac joints) arasında güçlü bir ilişki
vardır.
m Norveçlilerin %·u B27 dir ve AS
hastalarının %·i keza B27. LA B27
bireylerde B27 bireylere göre AS riski R0
kat artmıştır.
m eiter syndrome B27 D %
0 K %
m Subacute tiroiditis B3 D %70 K %Rü
m Narcolepsy DQ D % K %33
m omatoid Arthritis D7 D%
R K % 33
m Celiac disease DQ2 D % K %2
m Sclerosis D2 DQ D %
K %33
m Insuline dep. D DQ
D %
R K%23
m Antikorlar, antijenleri tanıyıp bağlanarak onları
yıkan ve antijen uyarısına cevap oluşturan bir
grup immunglobulinlerdir (Ig).
m LA ilişkili hastalıklarda immun cevabın
mediatörleridir. Ig yetmezliğinin sonucu olarak
bazı genetik hst lar ortaya çıkar. Ig lerin hayati
rolleri ise somatik düzensizliklerdir.
m Bu yüzden lemfosit prekürsör hücrelerinin DNA
dizilerinde delesyon veya duplikasyon ile
oluşan somatik hücre varyasyonlarından
sorumlu genler tekrar düzenlenir ve kullanılır.
ïki tip antikor vardır.
m B lymphocyt lerin membranına bağlananlar
m Çözünen veya serbest bırakılanlar