You are on page 1of 38

1. Ceza Dairesi 2009/6525 E. , 2010/3023 K.

"İçtihat Metni"
TEBLİĞNAME : 1-B/09/137094
MAHKEMESİ : (İZMİR) Altıncı Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ VE NO :17/12/2008 -196/393
SUÇ : Kasten öldürmek

F.. Y..'ı kasten öldürmekten sanık R.. Y..'in yapılan yargılanması sonunda: hükümlülüğüne ilişkin

I
(İZMİR) Altıncı Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 17/12/2008 gün ve 196/393 sayılı hükmün

Ğ
Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii ile müdahiller vekili taraflarından istenilmiş, sanık duruşma da
talep etmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle:sanık

LI
hakkında duruşmalı,müdahillerin temyizleri veçhile incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

AN
TÜRK MİLLETİ ADINA

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma
ŞK
sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir
kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde
bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde ve
BA

duruşmalı incelemede suç vasfına, tahrikin düzeyine vesaireye yönelen, katılanlar vekilinin bir nedene
dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine;
Ancak;
Y

Oluşa, dosya içeriğine, tanıklar Nuri ve Mehmet'in olaydan hemen sonra alınan anlatımlarına göre;
A

birahanede çalışan ve para karşılığı erkeklerle ilişkiye giren maktule ile bir süre birlikte yaşayan, ancak
daha sonra onun birahanede çalışmasına ve başkalarıyla birlikte olmasına rıza göstermeyen evli ve iki
IT

çocuk sahibi sanığın, olay günü saat 02.00 sıralarında evine gittiği maktulenin kapıyı açmaması üzerine
ona küfrederek aşağıya inip bir süre beklediği ve daha sonra maktulenin onu içeri alması üzerine
RG

aralarında çıkan tartışma sonrası onu canavarca hisle öldürdüğü olayda;


Maktulenin yaşam tarzının sanık yönünden tahrik oluşturmayacağı, olay öncesinde veya sırasında
maktuleden kaynaklanan sanık lehine tahrik oluşturacak herhangi bir haksız söz veya eylem
YA

bulunmadığı gibi olaydan önce sanığın maktuleye küfretmesiyle ilk haksız hareketin kendisinden
kaynaklandığı anlaşıldığı halde, oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayacak gerekçeyle ve sanığın
daha az ceza almaya yönelik soyut nitelikteki savunmasına itibarla tahrik hükmü uygulanarak eksik
ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, resen de
temyize tabi bulunan hükmün üye Salih Zeki İskender'in suç vasfının canavarca his sevkiyle değil, töre
saikiyle olduğu yönündeki karşı oyu ve oyçokluğu, diğer yönlerden oybirliği ile tebliğnamedeki düşünce
gibi (BOZULMASINA), 27/04/2010 gününde karar verildi.

KARŞI GÖRÜŞ
I.) OLAY :

28/03/2020 16:22 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 1
Dosya içeriğine göre, evli ve iki çocuklu sanık öldürdüğü Fatma’yla evlilik dışı birlikte yaşamaktadır.
Ancak, üzerine düşen başka ekonomik sorumlulukları yerine getirmemektedir.Öldürülen ekonomik
gereksinimlerini yerine getirmek için bir birahanede çalışmakta, kimi zamanlar da para karşılığı başka
erkeklerle birlikte olmaktadır. Sanık öldürülenden bu ilişkilerine son vermesini istemiştir. Olay günü
öldürülenin konutuna gece yarısı gelmiş, içeri alınmayınca olay çıkarmış, konuta girdikten sonra da 18
bıçak darbesiyle öldürmüş ve vajinasına tuzluk sokmuştur.
II.) HUKUKSAL DEĞERLENDİRME:
Sanığın eylemi gerçekleştirdiği ve olayda tahrik bulunmadığı konusunda görüş ayrılığı
bulunmamaktadır. Farklı düşünce, sanığın eyleminin nitelendirilmesi konusunda odaklanmaktadır.
YA

1-Sanığın eylemini, TCK’nun 82/1-b maddesinde tanımlandığı biçimde “canavarca hisle ve eziyet
çektirerek” işlendiği kuşkulu kalmıştır:
“Canavarca hisle ve eziyet çektirerek” öldürmek eylemleri farklı nitelikli suçlardır. Canavarca his kişinin
RG

manevi durumuna, eziyet çektirmek ise suçun işleniş biçimine göre belirlenmelidir.
Öğretide ve uygulamada açıkladığı gibi, “canavarca his,” insan yaşamını ortadan kaldırmadan zevk
almak ya da maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere, kişinin acıma hissi olmaksızın bir başkasını
IT

öldürmesi hali şeklinde tanımlanabilir. Uygulamada bu konuda şöyle denilmiştir: “Toplumun ortak
bilincinin, duygusunun ve vicdanının hiçbir zaman onaylamayacağı, alçakça bir güdü/içtepi ve amaç
AY

itibariyle tehlikeli ve vahşi kötülük eğilimi sergileyerek öldürmektir” (1.CD. 29.12.2004 t. 2994 – 4402
s.). Eylemin canavarca his şevki ile işlenmesi başka şey, işleniş tarzının canavarca olması başka şeydir.
TCK bu suçta hareketi değil, his/duygu itibariyle içtepiyi/güdüyü ağırlaştırıcı neden olarak
BA

benimsemiştir (CGK. 17.12.2002 t. 294–425 s.).


Eziyet çektirerek öldürme, failin mağdura maddi ve manevi acılar çektirerek ve ağırlığı ve süresi
bakımından öldürme için gerekli olan ölçünün ötesindeki eziyet ile mağduru öldürmesi halinde söz
ŞK

konusu olur. Eziyet çektirme olgusu, TCK.nun 96. maddesinin gerekçesinde şöyle açıklanmıştır: "bir
kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine,
aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması eziyettir.” Her an için ölüm sonucunu
AN

gerçekleştirebilme olanağı bulunan failin, mağdura acı vermek için bu hareketleri tekrarlaması ve ölüm
neticesini yavaş yavaş gerçekleştirmesi" durumunda eziyet çektirerek öldürmenin varlığını kabul etmek
gerekir. Uygulamada eziyet niteliğindeki hareketlerin ölüm sonucu için gerekli olmadığına dikkat
LI

çekilmiştir.
Bu bağlamda somut olay değerlendirildiğinde:
Ğ

Yerel mahkemenin kabulüne göre, öldürülende 18 bıçak darbesi vardır ve vajinasına tuzluk sokulmuş
olmasını canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürme olarak nitelendirmiştir.
I

Öncelikle belirtelim ki, yukarıda da açıklandığı üzere canavarca his ve eziyet çektirme farklı unsurları
içerir. İki ayrı unsurun birlikte uygulanmasının kabulünün gerekçesi ortaya konulamadığı gibi dosya
içeriğine uygun değildir. Bıçak darbeleri öldürmenin gereğidir ve sayısı sanığın saikini ortaya koymaz.
Öldürülenin vajinasına tuzluk sokulması ölümden önce mi, sonra mı gerçekleşmiştir açıkça
belirlenememiştir. Sanık lehine yorumla ölümden sonra olduğu benimsenmeliydi. Böylece, öğreti ve
uygulamada benimsendiği gibi, ölümden sonra yapılan hareketlerin canavarca his ve eziyet çektirme
eylemi sayılamayacağı kabul edilmeliydi. Ölümden önce soktuğu varsayılsa bile, kanımızca bunun cinsel
saldırı olarak yorumlanması gerekirdi.
2.) Sanık eylemini töre saikiyle gerçekleştirmiştir:

28/03/2020 16:22 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 2
Yeni Ceza Yasası, “töre saikiyle kasten öldürme” suçunu nitelikli öldürme suçları arasında saymış,
“ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezasıyla cezalandırılmasını yaptırıma bağlamıştır (TCK. m. 82/1-k).
Ancak Yasada “töre saiki” kavramı tanımlanmamıştır. Dolayısıyla, sosyolojik bir kavram olan törenin
tanımlanmasında, içeriğinin belirlenmesinde, namus ve şeref kavramlarıyla ilişkisinin ortaya
konulmasında, ceza hukukunun geçerli yorum ilkeleri yanında, sosyolojik açıklamalara da
başvurulmasında zorunluluk vardır.
Sosyoloji ve Hukuk yazınında ileri sürülen görüşlere kısaca yer verilmesinde yarar görmekteyiz.
Yasalar yönünden suç sayılmakla birlikte belli bir kültürün üyelerinin suç saymadığı eylemler vardır ki
bunlar kan davaları ile namus cinayetleridir. İkisi de törelere dayalı suçlardır. Töre cinayetlerinden kan

I
davaları erkeklerin; namus cinayetleri ise kadınların öldürülmesine yöneliktir. Töre cinayetleri, kadına

Ğ
yönelik bir tür namus cinayetleridir. Namus cinayetlerinde sözkonusu olan, sert, acımasız törelerdir.
Töre, sosyolojik bir kavram olan toplumsal ‘norm’ içinde yer alır. Toplumsal değerlerden, normlardan

LI
sapmalar genellikle sert ve acımasız yaptırımları içerir. Töre cinayeti kurbanının töreye aykırı davranışı
konusunda da belli bir ölçü yoktur. Ölçüler duruma, algılama biçimine ve yöreye göre değişebilmektedir

AN
(Prof. Dr. Tezcan Mahmut, Türkiye’de Töre (Namus) Cinayetleri, Naturel Yayını, 1. Baskı, Ankara
2003).
Namus kavramının içeriği, genelde son derece katı kurallar biçiminde beliren cinsel davranışa ilişkin
ŞK
gelenek ve göreneklerden kaynaklanır. Bu alanda ilk kural, cinsel saflık ve sakınmadır. Saflığı korumak
kadına düşen bir yükümlülüktür. Sakınma ise her iki cinsin görevidir. Kadının namusu, saflığını
BA

evlenmeden önce herkese karşı koruması, evlendikten sonra cinselliğini yalnızca kocasına sunmasıyla
sağlanır. Bunun dışındaki her cinsel eylem namussuzcadır. Erkeğin namusunu belirleyen iki şey vardır;
Kendisine bağlı olan kadınların namusunu titizlikle koruması ve başkalarının namusuna el atmamasıdır.
Namus, genel olarak bireyin ve/ya da ailesinin sosyal itibarı ya da saygınlığı diye tanımlanabilecek şeref
Y

kavramının ayrılmaz bir öğesidir. Azgelişmiş toplumlarında, yerleşik gelenekler ve görenekler bir
A

erkeği, kendisinin ve ailesinin şerefini korumaya, kadını da cinsel saflığını ya da namusunu korumaya
zorunlu kılmaktadır. Kısaca, bir namus cinayeti, kendi namusunun lekelendiğine ve dolayısıyla şerefinin
IT

kuşkuya düştüğüne inanan erkek ve kadınların, saldırganın yaşamına yönelttikleri karşı saldırıdır.
Çünkü namusuna doğrudan saldırılan kadın olsun, namusu kendine bağlı olan kadınların cinsel saflığını
RG

korumak yükümlülüğüyle ölçülen erkek olsun, kamuoyu önünde lekelenecekler, onurlarını ve


saygınlıklarını yitireceklerdir.Namus cinayetlerini özendiren, destekleyen ve bu tür cinayetleri işleyenleri
koruyan bir sosyo-kültürel ortamın/çevrenin olduğu bilinmektedir.Bu çevrede namus cinayeti
YA

işleyenlerin namuslarını/şereflerini korurken, onların toplumsal/cemaatsel değer ve ahlâk yargılarına


uygun hareket ettikleri, hatta onları uyguluyor oldukları için onay görmeleri olağandır, (Prof. Dr. Ergil
Doğu, Türkiye’de Terör ve Şiddet, Turhan Kitabevi, 1. Baskı, Ankara 1980).
Töre, topluluğun totemini yani “topluluğun birlikteliğini ve kutsallığını” sembolize eder. Namus, töreye
uyduğu oranda bireye verilen değerdir. Başka bir anlatımla töreye uyan namuslu, aykırı düşen
namussuzdur. Dışarıdan sunulan bir değer olan ancak, töre etkisiyle içselleştirilen şeref kavramı, belirli
bir topluluk üyelerinin namusları toplamı olduğu, ayrıca namus ve şeref” kavramlarının birbirine çok
yakın anlamlar içerdiği söylenebilir.
Töre sözcüğünün yasaya alınmasının hukuksal ve toplumbilimsel açıdan uygun bir seçim olmamakla
birlikte,töre adına öldürmenin, namusunu kurtarmak için öldürme suçunu da kapsadığından kuşku
yoktur (Doç. Dr. Sancar, Türkan Yalçın, Töre Ötekinin Sorunu(mu), Seminer, Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık

28/03/2020 16:22 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 3
Yasağı, 15–18 Kasım 2008 İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi, İnsan Hakları Uygulama Merkezi).
5237 sayılı Türk Ceza Kanunun, “haksız tahrik” hükmünün düzenlendiği 29. maddesinin gerekçesinde,
bu maddede “haksız fiil” ibaresine yer verilmesinin amacı şöyle açıklanmıştır; “Ülkemizde özellikle töre
veya namus cinayeti olarak adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında haksız tahrik indiriminin yanlış
biçimde uygulanmasının önüne geçilmek olduğu” yazılıdır. Gerekçedeki açıklamada yer alan töre ve
namus cinayetleri kavramlarının eş anlamlı kullanılması dikkat çekicidir. Bu ifade, töre saikiyle öldürme
suçunun namusunu cinayetlerini de kapsadığı görüşünü güçlendirmektedir.
Ceza Yasası’nın hazırlamasına ilişkin komisyonlarda etkin görevler alan Prof. Dr. Adem Sözüer
(http://www.tempodergisi.com.tr/toplum_politika/06326/) töre saiki yerine namus saiki kavramının
YA

benimsenmemesini şöyle açıklamıştır: “Namus saiki töre saikinin içine girer. Ancak namus saiki
kavramına yer verilmesi durumunda, aldatılan veya cinsel saldırıya uğrayan kadınların namusunu
kurtarmak için öldürmelerinde ceza indirimden yararlanmalarını önleyen yanlış uygulamaların önüne
RG

geçilmesi sağlanmış olacaktır. Ancak, töre saiki yerine namus saikinin eklenmesi ya da tüm saikler
kaldırılması yerinde olurdu.”
Türkiye, 1986 yılından beri “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi” sözleşmesine (CEDAW),
IT

2003 yılından beri de “CEDAW İhtiyari Protokolüne” taraftır. Kadınlara karşı Ayrımcılığın Önlenmesi
(CEDAW) Komitesinin 32. Oturumunda (18–28 Ocak 2005) hazırlanan ‘Türkiye Raporu’nun sonuç
AY

bölümünde: “Ceza Yasasında "namus cinayeti" yerine "töre cinayeti" ifadesinin kullanılmış olmasının
kadınlara yönelik işlenen bu tür suçların daha zayıf bir kovuşturmaya uğraması ve bu suçları
işleyenlerin daha hafif cezalara çarptırılmasına neden olacağı görüşü dile getirilmiştir.
BA

Sonuç olarak, Tahrik uygulamasını gerektiren haksız eylemin etkisinde işlenen öldürme suçları dışında
kalan, kadının bedeni üzerinden tanımlanan eril namus anlayışına, toplumsal geleneklere uymayan
nedenlere dayalı tüm öldürme suçlarının Yeni Ceza Yasanının 82/1-k. maddesi kapsamında
ŞK

değerlendirilmesi gerektiği kanısındayız.


Bu açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Sanıkla öldürülen Fatma evlilik dışı birlikte yaşamaktadırlar. Öldürülen ortak yaşamaya son vermek
AN

istemiştir. Bu bağlamda kendi yaşamını seçmekte özgür olup sanığa karşı bir sorumluluğu
bulunmamaktadır. Buna karşılık sanığın kendisinden ayrılan ve ekonomik anlamda gereksinimlerini
karşılayabilmek için çalışan ve bu nedenle kimi zamanlar başka erkeklerle para karşılığı birlikte olan
LI

Fatma’yı şerefini ve namusunu kurtarmak güdüsüyle (töre saikiyle) öldürdüğü anlaşılmaktadır. Bu


nedenle 5237 sayılı TCK’nun 82/1-k maddesi uyarınca cezalandırılması gerekirdi.
Ğ

III.) Sonuç:
Sanığın öldürme eyleminin TCK’nun 5237 sayılı TCK.nun 82/1-k maddesi kapsamında cezalandırılması
I

gerektiği, canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürme suçunun unsurları oluşmadığı görüşünde
bulunduğumdan Sayın Çoğunluğun görüşüne bu yönden karşıyım.
27/04/2010 gününde verilen işbu karar Yargıtay Cumhuriyet Savcısı huzurunda ve duruşmada
savunmasını yapmış bulunan sanık R.. Y.. müdafii yokluğunda 22/04/2010 gününde usulen ve açık
olarak anlatıldı.

28/03/2020 16:22 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 4
1. Ceza Dairesi 2014/5024 E. , 2015/1567 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ: Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ: Kasten öldürme, kasten öldürme suçuna azmettirme, olası kastla yaralama, silahla tehdit

TÜRK MİLLETİ ADINA


1- Katılan .. ve arkadaşları vekilinin sanıklar .. ve .. hakkında maktül .. kasten öldürme suçunu temyize
yetkisi bulunmadığından, katılanlar vekilinin bu suçlardan kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin

I
CMUK.nun 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.

Ğ
2- Sanık ..'in maktüller .. ve .. kasten öldürme, mağdur .. olası kastla yaralama, mağdur ... silahla
tehdit suçlarında yapılan incelemede,

LI
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık ..'in maktüller .. ve .. kasten öldürme, mağdur ..’i olası
kastla yaralama, mağdur .. silahla tehdit suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına

AN
uygun şekilde suç vasıflan tayin edilmiş takdiri indirim sebebi takdir kılınmış, savunması inandırıcı
gerekçelerle değerlendirilerek reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde isabetsizlik
görülmemiş olduğundan sanık müdafıinin subuta yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının
ŞK
reddiyle, hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA),
3- Sanık .. maktül ..’ı kasten öldürme suçuna yardım, sanık .. maktül .. kasten öldürme suçuna
azmettirmeden kurulan hükümler yönünden duruşmalı olarak yapılan incelemede,
BA

Oluşa ve dosya kapsamına göre;olaydan birkaç gün evvel sanıklar .. ve ..’ın Antalya'ya sanık .. davetlisi
olarak turbo motor işini konuşmak için geldikleri, sanık ..’in bu iş için bir dükkan kiralamak istediği,
dükkanı 4.500 TL 'ye kiraladığı ancak 2.000 TL'yi temin edemediği,bu miktarı işyeri komşusu maktül ..
Y

borç olarak istediği, maktülün de bunu kabul ettiği, olay günü sanıklar .., .., .. ve mağdur .. ile tanık ..
A

olayın olduğu mesire yerine balık yemek ve alkol almak için gittikleri bir süre sonra hem kendilerine
eşlik etmesi hem de borç olarak istediği 2.000 TL'yi getirmesi için sanık .. maktül ..’ı olay yerine davet
IT

ettiği, maktül .. da yanında mağdur .., maktül .. ve tanık .. olduğu halde olay yerine geldiği, beraber
alkol almaya başladıkları, maktül .. sanık ..’ın sakalı ve iç çamaşırı ile dalga geçtiği, alkolün de etkisiyle,
RG

sanıklar .. ve ..’ın sanık .. masanın üstünde duran çantasını aldıkları, .. çantadaki tabancayı aldığı,
birkaç dakika sonra masaya tekrar geldikleri, .. tabancayı .. yönelterek "ne diyorsun dayı sen" dedikten
sonra önce .. üç el daha sonra ise, .. iki el ateş ederek öldürdüğü olayda,
YA

A-Sanık ..’in sanık .., maktül .. öldürme hususunda azmettirdiğine dair cezalandırılmasına yeter kesin
kanıt bulunmadığından beraatına karar verilmesi gerektiği halde, kanıtlara değil yoruma dayalı gerekçe
ile cezalandırılmasına karar verilmesi,
B-Maktül .., sanık .. sakalı ve iç çamaşırıyla dalga geçmesi nedeniyle, sanık .. lehine TCK'nın 29.
maddesinin uygulanarak asgari oranda haksız tahrik indirimi yapılması yerine yazılı şekilde haksız
tahrik hükümleri uygulanmamak suretiyle fazla ceza tayini
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık .., sanık .. müdafıileri ve katılan .. vekili ile Cumhuriyet Savcısının
temyiz istemleri bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak
(BOZULMASINA), bozma gerekçesine göre sanık Hüseyin'in tahliyesine, başka bir suçtan tutuklu ya da
hükümlü değilse derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına, 18/03/2015 gününde oybirliği ile karar
verildi.

28/03/2020 16:19 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 1
18/03/2015 gününde verilen iş bu karar Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ... huzurunda ve duruşmada
savunmasını yapmış bulunan sanık ... müdafii Avukat ..'ün yokluğunda 19/03/2015 gününde usulen ve
açık olarak anlatıldı.
YA
RG
IT
AY
BA
ŞK
AN
LI
Ğ
I

28/03/2020 16:19 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 2
1. Ceza Dairesi 2015/653 E. , 2015/2460 K.

"İçtihat Metni"
Tebliğname No: 1 - 2014/33271
MAHKEMESİ: Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ VE NO: 27/12/2013, 2013/406 (E) ve 2013/499 (K)
SUÇ: Kasten öldürmeye teşebbüs

1- Hükmolunan cezanın süresine göre, sanık müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin CMUK'nun 318.

I
maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.

Ğ
2-Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık , mağdur kasten öldürmeye teşebbüs suçunun,
sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç vasfı tayin, bozma nedeni saklı

LI
kalmak kaydıyla kusurluluğu etkileyen nedenlerden haksız tahrikin nitelik ve derecesi ile takdiri indirim
sebebi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle değerlendirilerek reddedilmiş, incelenen

AN
dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık
müdafiilerinin, suç kastının bulunmadığına, eksik incelemeye, meşru savunmaya, Cumhuriyet savcısının
tahrik hükümlerinin uygulanmaması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının
ŞK
reddine,Ancak,Oluşa ve dosya kapsamına göre, sanığın olay günü mağdura “lan” diye hitap etmesi
yüzünden çıkan tartışmada mağdurun sanığa birkaç kez tokat vurduğu, sonrasında sanığın arkasından
gelerek ele geçirilemeyen bıçak ile mağduru birisi toraksa nafiz olmak üzere iki darbe ile yaraladığı
BA

oluşa uygun olarak kabul edilmiş olmakla; İlk haksız hareketin, mağdura yönelik "lan" şeklindeki
sözleriyle hakaret etmek suretiyle sanıktan geldiği, ancak sonrasında mağdurun sanığa tokat vurmak
suretiyle etki-tepki hususu gözetilerek haksız tahrikte dengenin sanık lehine bozulmuş olması nedeni ile
Y

TCK'nun 29. maddesi gereğince sanık hakkında asgari oranda tahrik hükümlerinin uygulanması
A

gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle eksik ceza tayini,


Bozmayı gerektirmiş olup, Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafiilerinin temyiz itirazları bu nedenlerle
IT

yerinde görülmüş olduğundan, hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, bozma nedenine,
ceza miktarına ve tutuklulukta geçen süreye göre sanık müdafiinin tahliye talebinin REDDİNE,
RG

20/04/2015 gününde oybirliği ile karar verildi.


YA

28/03/2020 16:17 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 1
Ceza Genel Kurulu 2007/1-163 E. , 2008/21 K.

"İçtihat Metni"
Tebliğname : 109311
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : EDİRNE 1. Ağır Ceza
Günü : 08.03.2007
Sayısı : 32-39
Kasten adam öldürmek ve yasak silah taşımak suçlarından sanık Ş B..ın eylemleri sabit görülerek adam

I
öldürmek suçundan 765 sayılı TCY.nın 448, 59/2, 81/2-3. maddeleri uyarınca 20 yıl 9 gün ağır hapis

Ğ
cezasıyla cezalandırılmasına ve hakkında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına, ayrıca 6136 sayılı
Yasanın 13/1, TCY.nın 59/2 ve 81/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay 9 gün hapis ve 408.480.000 lira ağır

LI
para cezasıyla cezalandırılmasına, aldığı para cezası yönünden 647 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca
gecikme zammı uygulanmasına, manevi tazminata, vekalet ücretine ve nispi harca, emanette kayıtlı

AN
tabanca ve eklerinin TCY.nın 36. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesince
11.11.2004 gün ve 63-308 sayı ile verilen ve adam öldürme suçu yönünden kendiliğinden temyize tabi
olan kararın sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza
Dairesince 08.11.2005 gün ve 709-3130 sayı ile;
ŞK
“1- Maktulün hesaba itiraz eden sanık ile işyeri sahibi arasında çıkan ve kendisini doğrudan
ilgilendirmeyen tartışma ve kavgaya müdahale ederek “seni mermi manyağı yaparım” şeklinde sözler
BA

sarfetmesi ve bu sözü tekrarlamasının sanık lehine haksız tahrik oluşturduğunun düşünülmemesi,


2- Ceza kararnamesi ile tayin olunan mahkumiyet hükmünün tekerrüre esas alınamayacağının
gözetilmemesi,
Y

3- Hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 7. ve 5252 sayılı TCK.nun Yürürlük ve
A

Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 9. maddesi hükümleri uyarınca sanığın hukuki durumunun
yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar
IT

verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 19.01.2006 gün ve 462-3 sayı ile 2 ve 3 nolu bozma nedenlerine uymuş, 1 nolu
RG

bozma nedeni yönünden ise önceki kararındaki gerekçe ile direnmiş, bu kez sanığın, lehe olduğunu
kabul ettiği 765 sayılı TCY.nın 448, 59. maddeleri uyarınca 20 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına,
hakkında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına, 6136 sayılı Yasanın 13/1, TCY.nın 59. maddeleri
YA

uyarınca 1 yıl 8 ay hapis ve 366 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, manevi tazminata, vekalet
ücretine ve nispi harca, emanette kayıtlı tabanca ve eklerinin 5237 sayılı TCY.nın 54. maddesi uyarınca
zoralımına karar vermiştir.
Adam öldürme suçu yönünden kendiliğinden temyize tabi olan kararın sanık müdafii ve katılan vekili
tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesince 24.01.2007 gün ve 4373-37 sayı ile
Yerel Mahkemenin son uygulamasının direnme kararı olmayıp yeni hüküm niteliğinde olduğu
değerlendirmesiyle yapılan incelemede, 6136 sayılı Yasaya aykırı davranmak suçundan kurulan
hükmün onanmasına, adam öldürme suçundan kurulan hüküm yönünden yapılan incelemede ise;
“a- Maktulün, sanık ve işyeri sahibi arasındaki kavgaya katılarak birkaç kez sanığa yönelik olarak
söylediği “seni mermi manyağı yaparım” şeklindeki sözlerin sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin
uygulanmasını gerektirdiğinin düşünülmemesi,

28/03/2020 16:16 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 1
b- 5237 sayılı TCK ile 765 sayılı TCK.nun olayla ilgili bütün hükümlerinin yargı denetimine olanak
verecek biçimde uygulanması, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması, lehe olan hükmün
belirlenmesi ve uygulamanın ona göre yapılması gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden hükmün
bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 08.03.2007 gün ve 32-39 sayı ile;
“Her ne kadar bozma ilamında belirtilen gerekçelerle sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin
uygulanması gerektiği belirtilmiş ise de; barda hesap meselesinden sanık Ş.. ile mekan sahibi olan İ.
K..’nın tartıştıkları ve sanık Ş..in, İ. K..’nın üzerine yürüdüğü, orada bulunan H. N..’ın da her vatandaşın
yapması gerektiği gibi olayı aralamaya çalıştığı ancak sanık Ş..’in saldırganlığını devam ettirerek H.N..’ı
YA

da itip onun boğazına yapıştığı ve ölen H. N..’ın, sanığa yönelik söz ve davranışlarının bu aşamadan
sonra sarf edildiği, buna göre ilk haksız hareketin sanıktan geldiğinin kabulü gerektiği, ölenden gelen
hareket ve sözlerin sanığın davranış ve sözlerinden daha ağır olması halinde haksız tahrik hükümlerinin
RG

uygulanabileceği, olayın bu şekilde cereyan ettiğinin dosyada dinlenen tüm tanıkların anlatımları ile
sabit olduğu anlaşılmakla sanık hakkında tahrik hükümlerinin uygulanması yönündeki bozma ilamı
Mahkememizce yerinde görülmediğinden” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiş, bu kez de sanığın,
IT

lehine olduğu kabul edilen 765 sayılı TCY.nın 448, 59. maddeleri uyarınca 20 yıl hapis cezasıyla
cezalandırılmasına, hakkında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına, manevi tazminata, vekalet ücretine
AY

ve nispi harca, emanette kayıtlı tabanca ve eklerinin TCY.nın 36. maddesi uyarınca zoralımına karar
vermiştir.
Bu hükmün de kendiliğinden temyize tabi olması ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine,
BA

dosya Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 13.06.2007 gün ve 109311 sayılı tebliğnamesi ile
Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
ŞK

CEZA GENEL KURULU KARARI


Ceza Muhakemesi Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi
uyarınca yürürlükte olan Ceza Yargılamaları Usulü Yasasının 318. maddesinde, Ceza Genel Kuru¬lunda
AN

incelemenin duruşmalı yapılabileceğine ilişkin bir hüküm yer alma¬dığından, sanık müdafiinin temyiz
incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin iste¬minin CYUY.nın 318. mad¬desi uyarınca
reddine karar verildikten sonra dosya üzerinden yapılan incelemede;
LI

İncelenen dosya içeriğine göre;


Oluşa uygun kabule göre, olay tarihinde sanık Ş..in, arkadaşı R..ile birlikte birkaç yerde içki içtikten
Ğ

sonra saat 19.30 sıralarında Keşan ilçe merkezinde bulunan Y.. Bar adlı birahaneye gittikleri, burada
karşılaştıkları, tanıklardan İ.M..ile birlikte bir masaya oturarak içki içtikleri, kalkacakları sırada R..’ın
I

hesabı istediği ve gelen adisyonu birahane sahibi olan tanık İ. K..’ya göndererek hesabın kendisine ait
olduğunu belirttiği, daha sonra sanık ile R..’ın kalktıklarında tanık İ..’ın yanına giderek hesabı fazla
bulduklarından bahisle onunla tartıştıkları, tanık İ..’ın yatıştırıcı şekilde konuşması üzerine bir ara
dışarıya çıkıp kısa bir süre sonra dönerek yeniden tartışma başlattıkları, tanık İ..’ın üzerine yürükleri,
bu sırada bar kısmında oturmakta olan maktul H..in, olayı aralamaya çalıştığı ve tanık İ..’a yumruk
vurmaya çalışan sanık Ş..’i engellediği ve olayı aralamaya çalıştığı, bunun üzerine sanık Ş..’in bu kez de
maktul ile itişip kakıştığı, sanık ve arkadaşının birahaneden çıkarıldıkları, arkasından tanık İ.. ve maktul
H..’in de peşleri sıra dışarıya çıktıkları ve birahanenin aşağısında tartışmanın sürdüğü, bu sırada maktul
H..’in, “sizin benimle ne işiniz var, sizi mermi manyağı yaparım” şeklinde sözler söylediği, tanıkların

28/03/2020 16:16 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 2
araya girerek maktulü birahaneye çıkarttıkları, sanık ve arkadaşının da olay yerinden ayrıldıkları, bu
olaydan sonra arkadaşı R..’dan ayrılan sanığın, 20-25 dakika sonra bu kez de yanında tanık
M.Ç..olduğu halde tekrar birahaneye geldiği, maktul H..’i dışarıya çağırdığı ancak, birahanede
bulunanlarca maktulün dışarı çıkmasının engellendiği ve sanık Ş.., maktul ve tanık M.. ’in birlikte bir
masaya oturup konuşmaya başladıkları, sanık Ş..’in içki ısmarlamak istediği, fakat birahane sahibi olan
tanık İ..’ın, alkollü olduklarından bahisle içki vermeyi reddettiği, sanık Ş..’in, maktule dönerek “sen beni
mermi delisi mi yapacaksın” diye sorduğu, maktulün de “gerekirse yaparım” diye cevap vermesi
üzerine silahını çekerek 6 el ateş ettiği, maktulün, sol kaş üzerine, sol meme başı üstüne ve batın sol
üst bölgesine isabet eden mermi çekirdekleri ile yaralandığı ve beyin dokusu ile iç organ harabiyeti

I
sonucu olay yerinde öldüğü, sanığın kısmi kabule dayalı anlatımları, tanık beyanları, olay tutanakları,

Ğ
otopsi ile ekspertiz raporları ve tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır.
Sanığın, kasten adam öldürme eyleminin sabit olduğu konusunda Özel Daire ile Yerel Mahkeme

LI
arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Yukarıda ayrıntıları açıklanan olayda çözümlenmesi gereken
hukuki uyuşmazlık, olay bütünlüğü ve karşılıklı davranışlar zinciri nazara alındığında sanık hakkında

AN
tahrik hükümlerinin uygulanması olanağının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Haksız tahrik, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir. Tahrik konusu, 765 sayılı
TCY.nın 51. maddesinde ve 5237 sayılı TCY.nın 29. maddesinde de cezadan indirim nedeni olarak
ŞK
düzenlenmiştir. Her iki düzenleme arasındaki fark ise, 765 sayılı TCY.da tahrikin hafif ve ağır olmak
üzere iki şeklinin öngörülmesi, 5237 sayılı TCY.da ise bu ayrımın kaldırılmış olmasıdır.
BA

Her iki düzenlemenin ortak yanı ise, suçun, haksız bir eylemin doğurduğu öfke veya elemin etkisi
altında kalınarak işlenmesi halinde, failin cezasından tahrik nedeniyle indirim yapılmasıdır.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail gerekse mağdurun karşılıklı haksız
davranışlarda bulunması halinde, genel tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile
Y

mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz
A

kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle
tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail
IT

bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.


Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı halinde, fail ve mağdurun yekdiğeri yönünden tahrik
RG

oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile


birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmedikleri göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar,
vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında
YA

denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide
aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması
yoluna gidilmelidir.
Somut olayda, sanık Ş..ve arkadaşı R..’ın, hesap yüzünden tartışma çıkardıkları, birahane sahibi İ..’ın
yatıştırıcı konuşmalarına ve birahaneden çıkmalarına rağmen akabinde geri dönerek onun üzerine
yürümeleri karşısında, bar kısmında içki içmekte olan maktul H..’in, olaydan rahatsızlık duyarak olayı
aralamaya çalıştığı, bu bağlamda tanık İ..’a vurmaya çalışan sanık Ş..’i engellediği sırada, sanığın bu
kez maktul H..’in üzerine yürüdüğü ve itişip kakıştıkları, sanık ve arkadaşının birahaneden çıkartılması
üzerine tartışmanın dışarıda da sürdüğü, bu tartışma sırasında maktulün, “sizin benimle ne işiniz var,
sizi mermi manyağı yaparım” şeklinde sözler söylediği, sanığın, 20-25 dakika sonra bu kez de yanında
tanık M.Ç..olduğu halde tekrar birahaneye geldiği, maktul H..’i dışarıya çağırdığı ancak, birahanede

28/03/2020 16:16 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 3
bulunanlarca maktulün dışarı çıkmasının engellendiği ve sanık Ş.., maktul ve tanık M..’in birlikte bir
masaya oturup konuşmaya başladıkları, sanık Ş..’in, maktule dönerek “sen beni mermi delisi mi
yapacaksın” diye sorduğu, maktulün de “gerekirse yaparım” diye cevap vermesi üzerine silahını
çekerek 6 el ateş ederek onu öldürdüğünde kuşku bulunmamaktadır. Sanığın, arkadaşı ile birlikte
tartışma çıkarması, bu tartışma sırasında bir başka kişiye zarar vermek istemesi, olayı yatıştırmaya
çalışan maktule yönelerek ona karşı da eylemlerde bulunması karşısında ilk haksız hareketleri sanığın
gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Sonraki aşamada maktulün, “sizi mermi manyağı yaparım” şeklindeki
haksız davranış ise, gerek ulaştığı boyutlar ve vehamet gerekse sonucu itibariyle tepkide aşırılık ve açık
bir oransızlık olarak nitelendirileme¬yeceğinden, sanığın haksız tahrik hükümlerinden yararlanmasına
YA

olanak bulunmamaktadır. Sanığın haksız tahrik hükümlerinden yararlanamayacağına ilişkin Yerel


Mahkeme direnme kararı isabetli ve hukuka uygundur.
Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
RG

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri ise, “Dosya kapsamına göre, Özel Dairenin sanık hakkında
haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin bozma kararı yerinde olduğundan, isabetsiz
olan direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
IT

SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
AY

1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün ONANMASINA,


2- Verilen kararın niteliğine göre ve sanık hakkında tazminata da hükmedilmiş olması karşısında, 1.620
YTL nispi harcın sanıktan alınarak hazineye irat kaydına
BA

Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, tebliğnamedeki isteme


aykırı olarak, 05.02.2008 tarihinde yapılan Birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından
12.02.2008 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.
ŞK
AN
LI
Ğ
I

28/03/2020 16:16 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 4
Ceza Genel Kurulu 2013/441 E. , 2014/123 K.
•OLASI KASTLA ADAM ÖLDÜRME
•TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 21
•TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 29
•TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53
•TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62
•TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 63
•TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 81

I
"İçtihat Metni"

Ğ
Olası kastla öldürme suçundan sanık M.. B..'un 5237 sayılı TCK'nun 81, 21/2, 29, 62, 53 ve 63.
maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba

LI
ilişkin, Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.12.2010 gün ve 66-374 sayılı hükmün sanık
müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza

AN
Dairesince 19.03.2012 gün ve 6873-1912 sayı ile;
“...Sanığın, kavga sırasında tabanca ile ateş ettiği sırada, olay yerinde bulunan ve kavgayı ayırmaya
çalışan maktûl Burhan'ın da isabet alıp yaralanabileceğini ya da ölebileceğini öngörmesine karşın
ŞK
eylemine devam ettiği, atışı sonucu maktûlün isabet alarak öldüğü olayda; maktûlden kaynaklanan,
sanığa yönelik haksız fiil olarak kabul edilebilecek herhangi bir söz ya da davranış bulunmadığı halde,
sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanması suretiyle eksik ceza tayini" isabetsizliğinden
BA

bozulmasına karar verilmiştir.


Yerel mahkeme ise 28.06.2012 gün ve 200-256 sayı ile;
“...Birbirini takiben gerçekleşen ve asıl kavganın tarafları olan sanık Mehmet ile Mustafa'nın karşılıklı
Y

birbirlerine ateş etmeleri ve bu sırada olay yerinde bulunan ve olayı engellemeye çalışan maktûl
A

Burhan'ın ölümü ile sonuçlanan olay örgüsü içinde; maktûlden kaynaklanmamakla birlikte sanık
hakkında TCK'nun 29. maddesini uygulanabilir kılan ruh haline sokacak koşulların bulunduğu
IT

şüphesizdir.
...TCK'nun 29. maddesinde haksız bir hareketten ve salt suçun işlendiği anda failin bu haksız hareketin
RG

etki alanında bulunmasından bahsedildiği, bu hareketin kaynağının kim/kimler olması gerektiği


hakkında uygulanabilirlik yönünden bir sınırlandırmaya gidilmediği; maktûlden kaynaklanmamakla
birlikte maktûlün ölümü sonucunu doğuran ve elindeki silahı ateşlemesi ile sanığı, olayın gerçekleşmesi
YA

anına getiren ve var olduğu kabul gören haksız fiil niteliğindeki hareketlerin arasındaki kesintisiz irtibat
dikkate alındığında suç teşkil eden eylemin kimin açısından sonuç doğurduğu yolunda bir ayırıma
gidilmeksizin, olayın meydana geliş şekli ve bu olaya münhasır olarak, gerçekleşen olası kastla ölüme
sebebiyet vermek suçunun somut olaydaki vasıf ve niteliğine nazaran sanık lehine TCK'nun 29.
maddesinin uygulanabilirlik koşullarının oluştuğu değerlendirilmiştir.
Diğer taraftan; eylemin maktûl dışında, haksız fiilde bulunan ve kavgaya karışan bir başkasına karşı
gerçekleştirilmesi halinde haksız fiil niteliğinde olduğu kabul görecek olan bu olguların, olayı yatıştırmak
amacıyla araya giren ve tek bir mermi isabetiyle ölümüne sebebiyet verilen maktûle karşı işlenen,
kusur ve haksızlık içeriği doğrudan kasta göre daha az olan olası kastla öldürme suçunda da haksız fiil
oluşturduğu, asli netice bakımından koşulları bulunan haksız tahrik hükmünün meydana gelen tali
netice bakımından da gerçekleşeceği, sadece bu fiillerin maktûl kaynaklı olmadığından bahisle madde

28/03/2020 16:15 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 1
uyarınca uygulama yapılmamasının hakkaniyet kuralına uygun düşmeyeceği” gerekçesi ile ilk hükümde
direnilmesine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 30.05.2013 gün ve 245051 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay
Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle
karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık M..T..hakkında kurulan beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup inceleme, sanık M..
B.. hakkında olası kastla öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
YA

Olası kastla öldürme suçunun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibarıyla da
herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve
Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 29.
RG

maddesi uyarınca haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartlarının oluşup oluşmadığının


belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
IT

Sanık M.. B..'un suç tarihinde öğlen saatlerinde minübüs durağına giderken 12-13 yaşlarında olan
Fatih'le karşılaştığı, kendisine sinkaflı küfürler eden Fatih'e öfkelenip yanında mahallenin gençlerinden
AY

Emrah ve Zeki olduğu halde onu takip ederek girdiği evin kapısını çaldığı, beraat eden sanık Mustafa,
kız arkadaşı, kız arkadaşının kardeşi Türkan ve onun erkek arkadaşı Halit'in yaşadığı evin kapısını
Türkan'ın açtığı, sanığın kendisine küfrettiğini söyleyerek Fatih'i darp etmeye çalıştığı sırada arka odada
BA

uyuyan Mustafa'nın gürültü nedeniyle uyanarak geldiği, sanığın küfrettiğinden bahsederek Fatih'e
vurması üzerine Mustafa'nın müdahale ettiği, sanığın yanındaki iki gençle birlikte geri döndüğü, kısa bir
süre sonra mahalledeki gençlerden birinin "arkana dikkat et" diyerek uyarması üzerine döndüğünde
ŞK

elinde bıçak olan Mustafa'yı gördüğü, sözlü olarak tartıştıkları, Emrah ve Zeki'nin Mustafa'nın bıçağı
kullanmasına engel oldukları, tartışma sırasında küfreden sanığa Mustafa'nın "bana bu mahallede
küfredemezsin" diye bağırdığı,
AN

Aynı gün akşam iki arkadaşını eve çağıran Mustafa'nın onlara silah getirip getirmediklerini sorduğu,
Türkan'ın arkadaşı Halit'in bir süre sonra evden dışarı çıkarak aracına bindiği, mahalledeki birkaç kişi
tarafından aracının çevrildiği, aracı çalıştıran Halit'in olay yerinden uzaklaştığı, öğle saatlerinde yaşanan
LI

olaya da öfkelenmiş olan Mustafa'nın yanındaki iki şahısla birlikte evden bıçak da alarak dışarı çıktığı,
1460. sokağa geldikleri, burada sanık Mehmet, iki oğlu ve oğullarının yakın arkadaşı olan 22 yaşındaki
Ğ

maktûl Burhan ile karşılaştıkları, iki grup arasındaki tartışmanın kavgaya dönüştüğü, beraat eden sanık
Mustafa'ya tokat atan sanık Mehmet'in kalçasından 3 cm olacak şekilde bıçakla yaralandığı, yanında
I

getirdiği tabancasını eline alınca maktûl Burhan'ın "Mehmet amca, yapma" diyerek sanık Mehmet'e
engel olmaya çalıştığı, sanığın bir kez ateş ettiği, Burhan'ın yere düştüğü, kaldırıldığı hastanede
hayatını kaybettiği, ateşli silaha ait merminin boynundan girip göğüs bölgesinden çıktığının belirlendiği,
Sanık Mehmet hakkında düzenlenen 22.08.2008 günlü adli rapora göre, sol gluteal bölgede 3x1 cm
bıçak kesisi olduğu, sütur atılmış hale geldiği, hayati tehlikeye sokan bir durum olmadığı ve basit tıbbi
müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitap, İkinci Kısımda, “Ceza sorumluluğunu kaldıran veya
azaltan nedenler” başlıklı İkinci Bölümde yer alan "haksız tahrik" 29. maddede;

28/03/2020 16:15 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 2
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine
oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden
dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına
alınmıştır.
5237 sayılı TCK'nda tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına
son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından
değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır
arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.

I
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin

Ğ
kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur
yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail suç işleme yönünde önceden bir karar

LI
vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak
suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir

AN
nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana
gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin
suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır.
ŞK
Yerleşmiş yargısal kararlar ve doktrinde yer alan baskın görüşlere göre, 5237 sayılı TCK’nun 29.
maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi
BA

gereklidir:
a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,
b) Bu fiil haksız olmalı,
c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
Y

d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,


A

f) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.


Uyuşmazlığa konu olayda, diğer şartların gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle,
IT

haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, (f) bendinde yer alan
haksız tahrik teşkil eden eylemin mağdurdan sadır olma şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde
RG

durulmalıdır.
Mağdurun haksız bir fiili sonucunda hiddet veya şiddetli elem etkisinde kalan failin, tahrik edene karşı
bir suç işlediğinde kusurunun azaldığı, iradesinde bir zayıflama meydana geldiği, suç işlemekten kendini
YA

alıkoyma yeteneğinin ve ceza sorumluluğunun azaldığı kabul edilmiştir.


Haksız tahriki oluşturan ve faili öfke veya şiddetli elem etkisi altında bırakan haksız fiilin, failin
huzurunda veya ona yönelik olarak gerçekleştirilmesi şart olmayıp, faile yönelik olarak
gerçekleştirilebileceği gibi, yakınlarına, tanıdıklarına, sevdiği kişilere veya tanımamakla birlikte
durumundan etkileneceği üçüncü kişilere karşı da gerçekleştirilmesi mümkündür. Böylece failden
başkasına yöneltilen haksız bir fiilin de faili öfke veya elem durumuna sokabileceği kabul edilmiştir.
Buna karşılık, hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında işlenen suçun, haksız fiili gerçekleştiren kişiye
yönelik olması, diğer bir deyişle haksız tahrik teşkil eden fiilin mağdurdan kaynaklanması
gerekmektedir. Haksız fiili gerçekleştirmemiş veya buna iştirak etmemiş ilgisiz üçüncü bir kişiye karşı
suç işlendiğinde, haksız tahrik hükümlerinin uygulanma imkanı bulunmamaktadır.
Diğer bir anlatımla, haksız tahrik oluşturan fiilin mağdur tarafından gerçekleştirilmesi ve hiddet veya

28/03/2020 16:15 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 3
şiddetli elemin etkisi altında işlenen suçun da haksız fiili gerçekleştiren kişinin zararına işlenmiş olması
gerekmekte olup, mağdurun yakını dahi olsa üçüncü bir kişi tarafından gerçekleştirilen haksız fiil,
mağdura yönelik işlenen suç bakımından haksız tahriki oluşturmayacaktır. Bir kimsenin haksız tahrik
sayılabilecek fiilinin etkisi altında kalan kişinin haksız eylemle ilgili bulunmayan üçüncü kişiye ya da
devlete veya topluma karşı bir suç işlemesi hâlinde haksız tahrik hükümleri uygulanamayacaktır.
Nitekim öğretide de; "Tepki fiilinin tahrik eden zararına işlenmesi gerekir. Tahriki oluşturan hareketle
bir ilgisi olmayan 3. kişilere karşı işlenen suçlarda haksız tahrik hükmü uygulanamaz. Bu bakımdan
tepkiyi oluşturan suçun hedefi tahrikçi veya onun sahip olduğu şey olmalıdır" (Mehmet Emin Artuk -
Ahmet Gökçen - Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Bası, Ankara,
YA

2014, s.489), "Suç tahrik teşkil eden haksız fiili gerçekleştiren kişiye karşı işlenmiş olmalıdır. Şayet
tahrik eden kişi ile suçun mağduru farklı kişilerse haksız tahrik hükmü uygulanamaz. Örneğin babanın
haksız fiiline öfkelenen kişinin baba yerine oğlunu dövmesi halinde, fail haksız tahrikten
RG

yararlanamayacaktır" (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası,
Ankara, 2013, s.322), "...Diğer bir koşul ise tahrik altında gösterilen tepkinin doğrudan doğruya haksız
fiili gerçekleştiren kişiye yönelmiş olması veya onun zararına bir sonuç doğurmuş olmasıdır" (Hamide
IT

Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 373), "Mağdurdan
kaynaklanan bir haksız hareket nedeniyle fiili işleyen kimse mağdur dışından başka kimselerin de isabet
AY

alacağını öngörmesine rağmen sonucu kabullenerek olası kastla fiili işliyorsa, olası kastla isabet ettirdiği
kimseler bakımından haksız tahrik hükümlerinden yararlanamaz. ..Tepkinin tahriki teşkil den fiili yapan
kimseye yönelmiş olması şarttır" (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 12.
BA

Bası, Ankara, 2011, s.352 ve 359) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.06.2013 gün ve 1571-278 sayılı kararında; "maktûl ile katılandan
sanığa yönelen ve haksız tahrik teşkil eden herhangi bir söz ve davranışın bulunmaması karşısında,
ŞK

maktûl ve katılan tarafından yapılmış olan ve sanığı etkileyen haksız bir fiil sözkonusu olmadığından,
somut olayda haksız tahrikin uygulanma şartlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir", 04.03.2008
gün ve 2-42 sayılı kararında; "O. Yıldız’dan kaynaklanan haksız hareketler nedeniyle Z. Yıldız’ın
AN

öldürülmesi olayında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Haksız tahrik nedeniyle
indirim yapılabilmesi için, haksız hareketin bizzat maktulden gelmesi ve bizzat sanığa ya da
etkileneceği bir yakınına yönelmesi gereklidir", 06.06.1983 gün ve 43-275 sayılı kararında da, “Mağdur
LI

haksızdır. Ancak haksız tahrikin faile karşı işlenmiş olması şart değildir" şeklindeki açıklamalarla haksız
tahriki oluşturan ve faili hiddet veya şiddetli elem etkisine sokan eylemin bizzat mağdurdan gelmesi
Ğ

gerektiğine işaret edilmiştir.


Öte yandan, CGK'nun 05.10.2010 gün ve 132-183 sayılı kararında da belirtildiği üzere, şartlarının
I

bulunması halinde olası kastla işlenen suçlarda da “haksız tahrik” hükümlerinin uygulanması
mümkündür, ancak bunun için doğrudan kastla işlenen suçlarda olduğu gibi, haksız fiilin olası kastla
işlenen suçun mağdurundan kaynaklanması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Olay öncesi ve sırasında sanığı hiddet ya da şiddetli elem etkisi altında bırakan haksız fiiller beraat eden
Mustafa ve onun yakınları tarafından gerçekleştirilmiş olup, sanığın çocuklarının yakın arkadaşı olan ve
olay sırasında sanıkla birlikte hareket eden grupta yer alan maktûl Burhan'dan kaynaklanan haksız bir
hareketin olmadığı anlaşıldığından, "mağdurdan sadır olan bir haksız eylem” şartının somut olayda
gerçekleşmemesi nedeniyle, sanık lehine TCK'nun 29. maddesinin uygulanması imkanı

28/03/2020 16:15 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 4
bulunmamaktadır.
Bu itibarla, sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına ilişkin yerel mahkeme direnme
hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; "sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin
uygulanma şartları bulunduğundan, yerel mahkeme direnme nedenlerinin isabetli olduğu" düşüncesiyle
karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.06.2012 gün ve 200-256 sayılı hükmünün "sanık hakkında

I
haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunmadığının gözetilmemesi" isabetsizliğinden

Ğ
BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.03.2014

LI
günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

AN
ŞK
BA
A Y
IT
RG
YA

28/03/2020 16:15 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 5
Ceza Genel Kurulu 2014/271 E. , 2014/350 K.
•NİTELİKLİ KASTEN ÖLDÜRME SUÇU
•HAKSIZ TAHRİK ŞARTLARININ OLUŞMAMASI
•TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 29
•TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53
•TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62
•TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 63
•TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 82

I
"İçtihat Metni"

Ğ
Nitelikli kasten öldürme suçundan sanık A.. B..'ın 5237 sayılı TCK'nun 82/1-d, 29, 62, 53 ve 63.
maddeleri uyarınca 18 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba

LI
ilişkin, Manisa 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.12.2010 gün ve 212-197 sayılı res'en temyize
tâbi olan hükmün katılan vekili ve sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı

AN
inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.11.2012 gün ve 1370-8360 sayı ile;
"Sair temyiz itirazlarının reddiyle, oluşa ve dosya kapsamına göre, sanık ile maktulün evli oldukları,
aralarındaki geçimsizlik nedeniyle ayrı yaşadıkları, sanığın maktule karşı gerçekleştirdiği eylemler
ŞK
nedeniyle, Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/181-541 sayılı kararı ile kasten yaralama
suçundan, 2009/889, 2010/778 sayılı kararı ile müşterek çocuğun kaçırılması, alıkonması ve 4320
sayılı Yasaya aykırılık suçlarından, 2009/314, 2010/369 sayılı kararı ile kasten yaralama suçundan
BA

hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik kararlar verildiği, Manisa 2. Asliye Ceza
Mahkemesi'nin 2010/54-145 sayılı dosyasında da kasten yaralama, tehdit ve 4320 sayılı Yasaya
muhalefet suçlarından hapis cezası ile cezalandırıldığı, olay günü ise tartışma sırasında bu defa
Y

maktulün sanığa hakaret ettiği, haksız tahrikte dengenin sanık lehine bozulmadığı anlaşıldığı halde,
A

sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 29. maddesi uygulanmak suretiyle eksik ceza tayin edilmesi"
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
IT

Yerel mahkeme ise 04.03.2013 gün ve 267-52 sayı ile;


“Sanık ve maktülün birbirlerine karşı hakaret, tehdit, yaralama ve 4320 sayılı Yasaya muhalefet suçları
RG

nedeniyle birden fazla dava açılmıştır. Bozma ilamında belirtildiği üzere davaların çoğu sanık hakkında
açılmış ise de bunların yanında maktül hakkında da açılan birden fazla ceza davası vardır.
Bu kapsamda Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/1488 sayılı dosyasında sanık hakkında 4320
YA

sayılı Yasaya muhalefet, kasten basit yaralama ve hakaretten dava açılmışken, maktül eş Leyla
hakkında ise, kasten basit yaralama suçundan kamu davası açıldığı, suç tarihinin 27/11/2009 olduğu,
dava sonucunda sanık A. N..'in atılı suçlardan mahkumiyetine, maktül sanık L.. B..'ın ise ölümü
nedeniyle davanın düşürülmesine,
Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/1378 sayılı dosyasında sanık hakkında 4320 sayılı Yasaya
muhalefet, basit yaralama, maktül eş Leyla hakkında ise, basit yaralama suçlarından kamu davası
açıldığı, suç tarihinin 24/08/2009 olduğu, dava sonucunda sanık Ali Nadir'in atılı suçlardan
mahkumiyetine, maktül sanık L.. B..'ın ise ölümü nedeniyle davanın düşürülmesine,
.Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/575 sayılı dosyasında maktül eş Leyla hakkında sanık Al..N.
ve kardeşi G. B..'a karşı hakaret suçundan kamu davası açıldığı, suç tarihinin 02/04/2009 olduğudava
sonucunda maktül Leyla'nın, eşi A.N..'e karşı işlediği hakaret suçundan mahkumiyetine, Gökhan'a karşı

28/03/2020 16:14 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 1
hakaret suçundan ise beraatine karar verildiği görülmüştür.
Sanık tüm aşamalardaki savunmalarında ve aile mahkemesinde verdiği dilekçelerinde aynı konuları dile
getirmekte, maktülün kendisine ve ailesine hakaretler ettiğini, evi sık sık terk ettiğini, bu yüzden kavga
ettiklerini, aile mahkemelerince verilen koruma kararları (evden uzaklaştırma) nedeniyle evden ayrı
yaşadığını, maktulün evden uzaklaştırma kararlarını kendisine karşı koz olarak kullandığını, kendisinden
boşanmak istemediğini, bu yüzden mağdur olduğunu savunmaktadır. Yukarıda sayılan ve maktul Leyla
hakkında açılan davalar ile boşanma dosyasındaki sanık dilekçeleri sanığın savunmasını doğrular
mahiyettedir.
Ayrıca deliller kısmında sayılan ve sadece sanık hakkında görülen sulh ceza mahkemelerinin
YA

dosyalarında olayların görgü tanığı yoktur. Genellikle maktul eşin beyanlarına ve doktor raporlarına
dayanılarak sanık hakkında davalar açılmış ve mahkumiyet kararları verilmiştir. Ancak çıkan kavgalarda
ilk haksız hareketin kimden geldiği yine maktulün haksız bir hareketinin olup olmadığı kesin olarak
RG

tespit edilememektedir. Ortaya çıkan bu şüpheli durumların da sanık lehine yorumlanması


gerekmektedir.
Yine günlük yaşamda meydana gelen buna benzer aile içi ayrılık ve boşanma nedenlerine dayalı eşe
IT

karşı öldürme ve yaralama olaylarında, genellikle kadın olan eşin boşanmak ve ayrılmak istemesi,
kocanın ise aksine eşinden ayrılmak istememesi nedeniyle öldürme ve yaralama eylemlerine
AY

rastlanırken, dava konusu olayda ise bu durumun tam aksine sanık ısrarla boşanmak isterken maktul
eşin buna karşı koyması ve bazı ceza dosyalarında sanıktan şikayetçi olmaması dikkat çekicidir.
Sonuç olarak her ne kadar daha önceden görülen ceza dosyalarında sanığın maktüle karşı birden fazla
BA

haksız eylemi mevcut ise de; yukarıda açıklanan ve sanık lehine tahrik sebebi oluşturabilecek olan tüm
bu olaylar sonrasında suç tarihinde tarafsız tanıklar A.. Ü.. ve E. Ç..'in beyanları ile sabit olduğu üzere
maktulün sanığa yönelik "şerefsiz pezevenk, senin evinde seni boynuzluyorum" şeklindeki hakaret
ŞK

sözlerinin niteliği ve ağırlığı birlikte değerlendirildiğinde sanığın oluşan hiddet ve elemin etkisi altında
atılı suçu işlediği, tahrikte dengenin sanık lehine bozulduğu, TCK'nun 29. maddesinin uygulanma
koşullarının oluştuğu, sanık yararına 29. maddenin uygulanmasının hak ve adalet duygularına daha
AN

uygun düşeceği" gerekçesiyle ve oy çokluğuyla ilk hükmünde direnmiş ve haksız tahrik indirimi de
yapılmak suretiyle sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Resen temyize tabi olan bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi
LI

üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istekli 30.04.2014 gün ve 177086 sayılı tebliğnamesi ile
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan
Ğ

gerekçelerle karara bağlanmıştır.


I

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken
uyuşmazlık; suç tarihinden önce eşine karşı işlediği birden fazla kasten yaralama, tehdit ve Ailenin
Korunması Hakkında Kanuna muhalefet gibi suçlardan yargılanıp mahkûm edilen sanığın olay günü
kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle eşini öldürdüğü somut olayda, haksız tahrikteki dengenin sanık
lehine bozulup bozulmadığının, başka bir ifade ile sanık hakkında haksız tahrik indirimi şartlarının
oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
1960 doğumlu olup suç tarihinde 50 yaşında bulunan sanığın kendi beyanına göre, 1980 yılında
evlendiği ve kendisinden üç çocuğu doğan ilk eşinden 1996 yılında boşandıktan sonra, 1971 doğumlu

28/03/2020 16:14 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 2
maktule ile 2004 yılında evlendiği, bu evliliklerinden de 2005 yılında bir kız çocuklarının doğduğu,
28.04.2010 tarihinde yaklaşık bir yıldır ayrı yaşadığı eşinin işe gideceğini bildiğinden, sabah saat 07.00
sıralarında evine 50-60 metre mesafede beklemeye başladığı, on dakika sonra eşi geldiğinde kendi
beyanına göre ona “iyilikle boşanalım, hem hakaret ediyorsun hem boşanmak istemiyorsun” gibi sözler
söylediği, kendisinin ve bir tanığın beyanına göre onun da kendisine “şerefsiz pezevenk, seni
boynuzladım, ne işin var burada” demesi üzerine yanında getirdiği ruhsatsız tabancayla birden fazla
ateş ederek onu öldürdüğü,
Tutanaklara göre, olay yerinde 5 adet boş kovan bulunduğu, sanığın suçta kullandığı silahı olay yerine
çağırdığı polislere 5 adet dolu mermi ile birlikte teslim ettiği, otopsi sırasında maktulün vücudunda 10

I
adet mermi giriş deliği 10 adet de mermi çıkış deliği bulunduğunun ve isabet eden mermilerden 5

Ğ
adedinin tek başına öldürücü nitelikte olduğu,
04.02.2009 tarihinde sanık tarafından açılan boşanma davasında, eşinin kendisine ve ailesine hakaret

LI
ettiğini ve 30.01.2009 tarihinde de müşterek çocuklarını alarak evi terk ettiğini ileri sürdüğü, davalı
vekilinin de maktulün kadın sığınma evinde ve kız kardeşinin evinde kaldığını beyan ettiği, mahkemece

AN
yapılan değerlendirmede, davacı tanıklarının davalının hakaret ettiğini ileri sürmelerine karşın davacının
da alkol bağımlısı olduğu, karısına yönelik fiziksel ve sözel şiddet uyguladığı, nitekim Ailenin
Korunmasına Dair Kanun uyarınca davacı hakkında tedbir kararı verildiği, evlilik birliğinin temelinden
ŞK
sarsılmasında her iki tarafın da kusurlu olduğunu kabul ettiği, ancak Manisa 1. Sulh Ceza
Mahkemesindeki bir dosyanın soruşturması sırasında her iki tarafın birbirleriyle barıştıklarını ifade
BA

ettikleri, bu durumda her iki tarafın birbirini affettikleri, affedilen olayların boşanma davasına esas
alınamayacağı gerekçesiyle 31.12.2009 tarihinde davanın reddine karar verildiği,
Manisa 2. Aile Mahkemesince 15.04.2009 tarihinde sanığın üç ay süreyle aile bireylerine şiddet
uygulamamasına, 12.06.2009 tarihinde ise sanığın üç ay süreyle evden uzaklaştırılmasına, aile
Y

bireylerinin evine veya işyerlerine yaklaşmamasına, 02.10.2009 tarihinde de sanığın altı ay süreyle,
A

aile bireylerine şiddet uygulamamasına, evden uzaklaştırılmasına, eşyalarına zarar vermemesine, silah
vb. araçlarını zabıtaya teslim etmesine, alkollü ve uyuşturucu kullanmış olarak mağdurun evine veya
IT

işyerine gelmemesine ve bu maddeleri kullanmamasına, Manisa 1. Aile Mahkemesince de 13.10.2009


tarihinde sanığın altı ay süreyle aile bireylerine yönelik şiddet uygulamamasına karar verildiği,
RG

Sanığın, maktule eşine yönelik olarak;


23.12.2008 tarihinde işlediği kasten yaralama suçundan Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince
16.09.2009 tarihinde 740 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu hükmün
YA

23.11.2009 tarihinde kesinleştiği,


29.03.2009 günü işlediği kötü muamele suçundan Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince 1 ay 20 gün
hapis cezası verildiği, kasten öldürme olayından sonra 29.06.2010 tarihinde verilen bu hükmün
Yargıtay 14. Ceza Dairesi tarafından 25.02.2014 günü onanarak kesinleştiği,
23.05.2009 günü işlediği çocuğun kaçırılması, alıkonulması ve Ailenin Korunmasına Dair Kanuna
muhalefet suçlarından Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince kasten öldürme olayından sonra 26.05.2010
tarihinde verilen mahkûmiyet hükümlerinin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve bu
kararların kesinleştiği,
01.06.2009 tarihinde işlediği kasten yaralama suçundan Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince
28.12.2009 tarihinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve bu kararın
kesinleştiği,

28/03/2020 16:14 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 3
22.07.2009 günü işlediği hakaret ve Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından Manisa 1.
Sulh Ceza Mahkemesince kasten öldürme olayından sonra 02.11.2010 tarihinde Ailenin Korunmasına
Dair Kanuna muhalefet suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hakaret suçundan davanın
şikâyet yokluğu nedeniyle düşmesine karar verildiği, bu hükümlerin de kesinleştiği,
24.08.2009 günü işlediği kasten yaralama ve Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından
Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince kasten öldürme olayından sonra 26.05.2010 tarihinde mahkûmiyet
kararı verildiği, aynı dosya kapsamında maktule Leyla hakkında da sanığa yönelik yaralama suçundan
düşme kararı verildiği, kasten yaralama suçundan kurulan hükmün Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından
onanarak kesinleştiği, Ailenin Korunmasına Dair Kanunun yeni kanunla yürürlükten kalkmış olması
YA

nedeniyle hükmün lehe kanun değerlendirmesi için bozulmasına karar verildiği,


22.09.2009 tarihinde işlediği yaralama ve hakaret suçlarından Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince
03.03.2010 günü yaralama suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve hakaret suçundan
RG

beraatine karar verildiği, bu kararların da kesinleştiği,


22.11.2009 ve 25.11.2009 tarihlerinde işlediği yaralama, hakaret, Ailenin Korunmasına Dair Kanuna
muhalefet suçlarından Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince kasten öldürme olayından sonra 04.11.2010
IT

tarihinde sanığın kasten yaralama ve Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından
mahkûmiyetine, hakaret suçundan beraatine karar verildiği, aynı dosya kapsamında maktule Leyla
AY

hakkında iki kasten yaralama suçundan ölüm nedeniyle düşme kararı verildiği, bu hükümlerin de
temyiz edilmeden kesinleştiği,
07.01.2010 günü işlediği basit yaralama, tehdit, Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet ve 6136
BA

sayılı kanuna muhalefet suçlarından Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesince 15.03.2010 tarihinde verilen
mahkûmiyet hükümlerinin Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği, aynı dosyada
maktule Leyla'nın da 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan yargılanıp beraatine karar verildiği,
ŞK

Maktule Leyla'nın sanığa yönelik olarak 02.04.2009 tarihinde “müşterek çocuğumuz Ece senden değil
kardeşinden” diyerek işlediği hakaret suçundan Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince 19.11.2009
tarihinde hakkında verilen 1500 TL adli para cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
AN

karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Maktulün kardeşi olan katılan Erdal aşamalarda özetle, ablasıyla evli olan sanığın sık sık onu
LI

dövdüğünü tehdit ettiğini, bu hususlara ilişkin savcılık başvurularının bulunduğunu, maktulün üç kez
İstanbul'a gelip kendi yanlarında kaldığını, sanığı bırakıp bilinmeyen yerlerde kalmadığını, maktul
Ğ

yanlarında iken sanığın diğer kız kardeşinin ve eniştesinin telefonlarına tehdit mesajları attığını beyan
etmiş,
I

Maktulün kız kardeşi Safiye, yaklaşık bir yıl kadar önce sanığın kendisini çağırıp gel kız kardeşini al
dediğini, gittiğinde tartıştıklarını gördüğünü, ablasının çocuğum için katlanıyorum diyerek kendisiyle
gelmek istemediğini sanığın maktulün başına silah dayayıp tetiği çektiğini silahın patlamadığını,
kendisinin silahı alıp üç ay sonra sanığa geri verdiğini ifade etmiş,
Maktulün arkadaşı olan tanık Gizem aşamalarda özetle, maktulün kendisine, eşinin alkol alıp kendisini
dövdüğünü, evden uzaklaştırma kararı bulunmasına rağmen yine de gelip dövdüğünü, onu sevdiği için
boşanmak istemediğini anlattığını, bir defasında maktulün alnında morluk gördüğünü, kendisinden eşi
tarafından darp edildiğini öğrendiğini, bir defasında da maktul ile beraberken eşinin aradığını ve
telefona bir ara kendisinin baktığını bu konuşmada sanığın kendisine ve maktule sinkaflı sözlerle

28/03/2020 16:14 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 4
hakaret ettiğine şahit olduğunu dile getirmiş,
Olaydan sonra sanığın bir arkadaşı kahvede oturup cinayet haberini okurken olaya şahit olduğunu
söylemesi üzerine mahkemece dinlenen tanık A.. Ü.., olay yerine yakın yerdeki bir yurtta kalan oğluna
harçlık vermek için giderken bir bayanla erkeğin tartıştıklarını duyduğunu, adamın kadına “bağırıp
durma, ele güne bizi rezil ettin, kapat çeneni” dediğini, kadının da adama “Allah belanı versin, şerefsiz,
pezevenk senin evinde seni boynuzluyorum” diyerek cevap verdiğini duyduğunu, 25-30 metre
uzaklaşınca iki el silah sesi duyduğunu, ertesi gün kahvede olayı anlattığını söylemiş,
Sanığın kardeşi tanık Gökhan, ayrı yaşadıkları süre içinde maktulün sanığı "gel konuşalım" diyerek
çağırdığını sonrasında kavga ettikleri için gidip karakoldan aldıklarını sanığa ve kendisine çok

I
hakaretleri olduğunu beyan etmiş,

Ğ
Sanığın kız kardeşi Neslihan, 2008 yılında maktulün intiharan teşebbüs ettiğini ve kendilerine birçok
kez hakaret ettiğini belirtmiş,

LI
Sanık ise aşamalarda özetle, maktulün sık sık evi terk edip gitmesi nedeniyle boşanma davası açtığını,
kendisine ve ailesine hakaretler ettiğini, olay günü de kendisiyle konuşmak için gittiğini, kendisine

AN
“Leyla bu iş yürümeyecek iyilikle boşanalım, hem bana hakaretler ediyorsun, hem de boşanmıyorsun,
neden boşanmıyorsun, sen davayı aç boşanalım” dediğini, maktulün “şerefsiz pezevenk seni
boynuzladım ne işin var burada” diye cevap vermesi üzerine çok ağırına gittiği için çılgına dönerek ateş
ŞK
ettiğini savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitap, İkinci Kısımda, “Ceza sorumluluğunu kaldıran veya
BA

azaltan nedenler” başlıklı İkinci Bölümde yer alan "haksız tahrik" 29. maddede;
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine
oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden
Y

dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına
A

alınmıştır.
5237 sayılı TCK'nda tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına
IT

son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından
değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır
RG

arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.


Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin
kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur
YA

yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail suç işleme yönünde önceden bir karar
vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak
suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir
nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana
gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin
suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu
şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:
a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,
b) Bu fiil haksız olmalı,
c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

28/03/2020 16:14 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 5
d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız
davranışlarda bulunması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru
tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı
tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide
açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail
bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı halinde, fail ve mağdurun yekdiğeri yönünden tahrik
YA

oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile


birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet
düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge
RG

bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve
açık bir oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna
gidilmelidir.
IT

Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;


Aralarında daha önce görülmüş ve reddedilmiş bir boşanma davası bulunan sanık ile maktule eşinin
AY

kasten öldürme olayına kadar yaklaşık bir yıl boyunca ayrı yaşamaları, sanık hakkında son bir yıl
içerisinde aile mahkemeleri tarafından 4320 sayılı Kanuna göre 4 kez evden uzaklaştırma, şiddet
uygulamama gibi tedbirlere hükmedilmesi, sanığın, son bir buçuk yıl içerisinde on farklı tarihte
BA

maktuleye karşı, 6 kez yaralama, 5 kez 4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkında Kanuna muhalefet, 3
kez hakaret, birer defa da kötü muamele, çocuğun kaçırılıp alıkonulması ve tehdit suçlarını işlediği
iddiası ile çeşitli mahkemelerde yargılanıp, altısında mahkûmiyetine, dördünde ise hakkındaki
ŞK

hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin sonradan kesinleşen kararlar verilmiş olması
karşısında, sanık ile maktule arasında yaşanan ve birçoğu itibariyle sanığın mahkûmiyetiyle sonuçlanan
olaylardan sonra, olay günü işine gitmek üzere saat 07.00 sıralarında evinden ayrılan maktulenin
AN

yoluna, konuşmak için müsait olmayan yer ve zamanda, yanına eylemi gerçekleştirdiği silahı alarak
çıkan sanığa yönelik hakaret mahiyetinde sözler söyleyen maktulenin eyleminin ilk haksız hareket
niteliğinde sayılmasının mümkün olmadığı gibi, haksız tahrikte dengenin, uzunca bir süredir maktuleye
LI

karşı haksız bir zeminde bulunan sanık lehine bozulmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, yerel mahkeme direnme
Ğ

hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.


Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi; "Sanık hakkında haksız tahrik indirimi şartları
I

oluştuğundan direnme hükmünün isabetli olduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.


SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Manisa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.03.2013 gün ve 267-52 sayılı direnme hükmünün, sanık
hakkında şartları oluşmadığı halde haksız tahrik indirimi yapılmak suretiyle eksik ceza tayini
isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.07.2014
günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.

28/03/2020 16:14 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 6
Ceza Genel Kurulu 2014/146 E. , 2014/494 K.

"İçtihat Metni"
Mahkemesi: SİNCAN 2. Ağır Ceza
Günü: 05.09.2013
Sayısı: 195-161

Kasten öldürme suçundan sanık Ş.. İ..'in 5237 sayılı TCK'nun 81/1 ve 62. maddeleri uyarınca 25 yıl
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve haksız tahrik hükmünün uygulanmasına yer olmadığına ilişkin,

I
Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.12.2011 gün ve 169-274 sayılı resen temyize tâbi olan

Ğ
hükmün, katılan vekili ve sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen
Yargıtay 1. Ceza Dairesince 28.02.2013 gün ve 5877-1588 sayı ile;

LI
"...Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine;
Ancak;

AN
Oluşa ve dosya içeriğine göre; olay tarihinden önce araç alım satımından kaynaklanan sanığın
maktulden alacağı ile ilgili olarak sanık ile maktulün buluştukları, sonrasında alacak meselesi ile ilgili
konuşmaya başladıkları, konuşmanın tartışmaya dönüştüğü, sanığın ilk aşamadan itibaren ileri sürdüğü
ŞK
ve aksi ispatlanamayan savunmasına göre tartışma sırasında kendisine hakaret etmesi üzerine maktulü
öldürdüğü olayda; maktulden sanığa yönelen ve basit hakaretten ibaret eyleminin niteliği dikkate
alınarak 5237 sayılı TCK'nun 29. maddesi uyarınca asgari oranda indirim yapılması gerektiğinin
BA

gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş,


Daire üyeleri .... ve ...; "...Sanık ile maktul arasında araç alım-satımdan dolayı alacak-verecek meselesi
olduğu, maktulün borcunun bir kısmını ödemediği veya ödeyemediği vakası açıktır. Sanık
Y

savunmalarında maktulün otoya bindiği zaman kendisine sinkaflı sözler söylererek bıçakla saldırdığını,
A

bıçağı elinden alıp bacağına dürttüğünü, maktulün kendisinin kafasına künt cisim vurmadığını, otopsi
tutanağına ve adli tıp raporundaki verilere uymayacak biçimde çelişkili açıklamalarda bulunmuştur.
IT

Maktulün hürriyetini tahdit edildikten ve hastaneye eks olarak götürülme anına kadar sanığın maktulün
yanında olduğu açıktır.Bunda bir tereddüt yoktur. Sanık da aksini dile getirmiyor. Sanığın, maktülün eşi
RG

tanık durumundaki F. D.Y.ın kocasının eve gelmemesi üzerine kocasını cep telefonundan aradığında
karşısına sanık Şahin'in çıktığını, sanığın 'ben Ş.. İ.., çekirge bir zıpladı iki zıpladı kucağıma düştü'
biçiminde konuşarak borcunu ödemeyen eşinin elinde kaldığını, kocasını derhal serbest bırakmasını,
YA

aksi halde polise gideceğini ilettiğini daha sonra katılan-tanık Firdevs'in kocasının sanığın elinden
kurtarılması için tanık M.. Ö.. ve E.. G..'ü devreye soktuğu, sanığın bu kişilerle müteaddit defalar
karşılıklı telefon görüşmeleri yaptığı, yapmış olduğu telefon görüşmelerinde özetle, alacağının
olduğunu, onun yüzünden evine ekmek götüremediğini, maktulün elinde rehin olduğunu, onu
dövdüğünü, tanıkların maktulün serbest bırakılması konusunda ricacı olduklarını, araç alacağından
doğan alacağını ödeme konusunda kendisine yardımcı olacaklarını, vaatte bulunduklarını, maktulü
serbest bırakmasını veya bulunduğu yeri bildirip maktulün kendilerine teslimini olanak sağlamasını
istedikleri, sanığın sürekli bu tanıkları oyaladığı, çelişkili beyanlarda bulunduğu, maktulün sarhoş
olduğunu, ayıltmaya çalıştığını, ayılınca serbest bırakacağını, biçiminde tavırlar sergilediği, tanık
beyanlarıyla açıktır. Maktulde uyuşturucu, uyarıcı veya alkol bulgusu olmadığı Adli Tıp Raporu ile
belirlenmiştir.

28/03/2020 16:13 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 1
Sanığın, tüm bu uzun boylu konuşmalarında maktulün kendisine hakaret ettiğini bıçak çektiği biçiminde
hiçbir yerde hiçbir beyanda bulunmadığı, sürekli alacağını alamadığı için maktulü dövdüğünü yanında
alıkoyduğunu ifade etmiştir. Diğer bir anlatımla; maktulün, sanığa yönelik haksız fiil teşkil eden bir
davranışının olduğuna ilişkin anlatımı yoktur. Keza yakalandığında yer göstermede de bu tür bir
beyanda bulunmamıştır.
Sanığın olaydan 7-8 ay önce yaptığı telefon görüşmesinde maktulün eşi Firdevs'e kocasını kastederek
'kellesini koparacağım, azraili ben olacağım' biçiminde tehditvari sözler söylediği de diğer bir vakadır.
Sanığın yakalandıktan sonra yerel mahkemenin de belirtiği gibi cezadan kurtulmak veya daha az ceza
almak için dış aleme yansıyan somut verilere karşı haksız kışkırtmadan yararlanmak için maktulün
YA

kendisine yönelik hakaretvari sözler söyleyerek bıçak çektiğini söylemiş ise de; bunun doğru
olmadığını, inandırıcı olmadığına yönelik mahkemenin tespiti, objektif ve makul bir temele
dayanmaktadır.
RG

Sanığın beyanları fenni ve fiziki delillerle örtüşmemektedir. Maktulün bıçak çektiğini söylüyor, ortada
bıçak yoktur. Keza maktulün bıçaklanmasında kullanılan bıçağı da kolluk görevlilerine gösterememiştir.
Sanığın anlatımları akla mantığa ve dosyadaki oluşuma uygun düşmemektedir. Anlatımları çelişkilidir.
IT

Gayri samimidir.
Ceza yargılaması usulünde 'yüzyüzelik ilkesi' esas olup, yerel mahkeme toplanan kanıtları objektif
AY

biçimde değerlendirmiş ve vicdani kanaatine göre; sanık yararına uygulanabilecek tahrik hükmünün
bulunmadığını saptamıştır. Duruşmada edinilen izlenim ve gözlemlerin dosyaya yansıması mümkün
değildir. Yerel mahkemenin bu takdir hakkının objektif olmadığını ileri sürmek maddi gerçeklikten
BA

uzaklaşmaktır. Hukusal denetim yapan Yüksek Dairenin yerel mahkeme yerine geçerek delil takdiri
yapması, olayda haksız tahrikin var olduğunu kabul etmesi yanılgı ve hataya sebebiyet verecektir.
5237 sayılı TCK'nun 29/1 maddesinde düzenlenen haksız tahrikin 'haksız bir fiilin meydana getirdiği
ŞK

hiddet veya şiddetli eylemin etkisi altında suç işleyen failin cezasından indirim yapılacağı
öngörülmüştür. Haksız tahrik, failin haksız bir eylemin yarattığı hiddet veya şiddetli eylemin etkisi
altında hareket ederek bir suçun işlenmesi durumudur. Failde önceden suç işleme iradesi
AN

bulunmamalıdır. Dışarıdan gelen olumsuz etkinin kişinin ruhsal yapısında depresyonlar, kıvılcımlar,
olumsuzluklar yaratılması sonucu fail suçu işlemektedir.
Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve özel dairelerin duraksamasız biçimde sürdürülen
LI

uygulamalarına göre hukuki ihtilafların suç işlemede tahrik nedeni kabul edilmeyeceği benimsenmiştir.
Somut olayımızda; yerel mahkemenin de, olayda maktulden kaynaklanan sanığa yönelik haksız tahrik
Ğ

teşkil eden bir davranışının bulunmadığı yönündedir. Olaya, insan psikolojisi açısından bakıldığında
borçlu olan birini durup dururken hem borcunu ödememesi, hem de saldırgan tavır sergilemesi insanın
I

tabiatına, yaşam deneyimlerine uygun düşmemektedir. Alacaklının saldırgan tavır sergilemediği sürece
borçlunun saldırması, kışkırtması beklenen bir vaka değildir.
Sanığın özde değişmeyen tutarlı anlatımlarına dosyada rastlayamıyoruz. Savunmalarının çelişkili oluşu,
tahrike ilişkin tutarsız savunmalarının aksi; tanıklar M.. Ö.., E.. Ö.., E.. G.. ve tanık konumundaki
katılan F. D. Y. detaylı, inandırıcı ve samimi, birbirini destekleyen anlatımlarıyla kanıtlanmıştır. Ortada
kuşkulu lehe değerlendirilebilecek bir durum sözkonusu değildir. Sanığın, hukuki ihtilaf dışında
maktulden sanığa yönelik haksız söz ve fiilinin bulunmadığı açıktır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının;
sanığın, maktulden olan alacağını istemesine rağmen, maktulün kendisini yaklaşık 2 yıl boyunca
oyaladığı... Sanığın maddi sıkıntıya düştüğü dikkate alındığında..Haksız tahrik hükümlerinin sanık

28/03/2020 16:13 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 2
yararına uygulanması gerektiği biçimindeki bozma öneren düşüncesinin TCK'nun 29. maddesi
anlamında haksız bir fiil teşkil etmemektedir. Sanığın alacağı kambiyo senedine bağlıdır. Alacağını icra
kanalıyla kovamalaması mümkündür. Aksi halde her alacak sorunu, bu tür bir suçun işlenmesine
gerekçe teşkil edecektir. Hukuki ihtilafların, haksız tahrik teşkil etmediği vurgulanmış idi. Bu sebeple;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, bozma öneren düşüncesi azınlık tarafından benimsenmemiştir.
Sonuç:
Yerel mahkemenin; sanık Şahin hakkında TCK'nun 81, 62 maddelerine göre kurmuş olduğu hüküm
dosyadaki delillere uygundur. Olayda haksız tahrik bulunmadığına ilişkin takdirinde herhangi bir hata ve
isabetsizlik olmadığı kanaati hasıl olmuştur. Sayın çoğunluğun olayda TCK'nun 29/1 maddesine göre

I
haksız tahrik olgusunun mevcut olduğuna ilişkin düşüncesine katılmıyoruz" görüşüyle karşı oy

Ğ
kullanmışlardır.
Yerel mahkeme ise 05.09.2013 gün ve 195-161 sayı ile;

LI
"... Somut olayda sanık ile ölen arasında eskiye dayalı hukuki ihtilaf dışında husumet bulunmadığı,
sanığın savunmalarının çelişkilerle dolu olup suçtan kurtulmaya yönelik yalan beyanlar olduğu, ölenin

AN
sanığa karşı hakareti kabul edilse bile savunmaları, tanık beyanları ve ATK raporu karşısında ölüme
sebebiyet veren künt kafa travması ile hakaret arasında makul süre aşılmış, ayrıca sanık hakkında
hürriyetini yoksun kılma suçundan dolayı C.Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuş olup sanığın
ŞK
maktulü aracına alarak matulün hürriyetini tahdit etmek suretiyle ilk haksız hareketin sanıktan geldiği
anlaşılmıştır. Tüm bu durum ve açıklanan gerekçelerle birlikte, sanığın, maktulün hürriyetinini yoksun
BA

kılmak suretiyle eylemin gerçekleştiği, olayı başlatan ve sebebiyet verenin sanık olduğu anlaşılmakla
sanık hakkında tahrik hükümleri uygulanmamıştır" gerekçesiyle direnerek, ilk hükümdeki gibi sanığın
kasten öldürme suçundan mahkumiyetine ve haksız tahrik hükmünün uygulanmasına yer olmadığına
karar vermiştir.
Y

Resen temyize tâbi olan hükmün sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay
A

Cumhuriyet Başsavcılığının 11.03.2014 gün ve 372352 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay
Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle
IT

karara bağlanmıştır.
Suçun sübutuna ve nitelendirilmesine ilişkin bir tartışma, bu kabulde dosya içeriği itibariyle de herhangi
RG

bir isabetsizlik bulunmamakta olup, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması
şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
YA

İncelenen dosya kapsamından;


Sanığın, aracını satın alıp bir türlü parasını ödemeyen ve sürekli olarak kendisinden kaçan maktule,
buluşmak amacıyla bir bayana telefon ettirip, olay günü saat 15.00 sıralarında bir alışveriş merkezinin
önüne gelmesi üzerine ulaştığı, buradan maktule ait araçla Sincan'da bulunan Peçenek isimli bölgedeki
piknik alanına gittikleri, uzun bir süre araç içerisinde konuştukları, konuşmalar sırasında yaşanan
tartışma esnasında sanığın ele geçirilemeyen bıçakla maktulü vücudunun farklı yerlerinden bıçakladığı,
kafasına künt bir cisimle vurduğu veya kafasını sert bir yere çarptığı, sonrasında maktulün eşini
telefonla arayıp kocasının elinde olduğunu söyleyip bir süre telefonla konuştukları, maktulün eşi katılan
F. D. Y. ile tanıklar M.. Ö.. ve E.. G..'ün telefon konuşmalarında ısrarla maktulü evine bırakmasını,
alacağının en kısa zamanda ödeneceğini söylemelerine rağmen yaralı haldeki maktulü evine bırakmayıp
bir süre araçla dolaştırdığı, sonrasında baygın olduğunu düşündüğü maktulü ayıltmaya çalıştığı, ancak

28/03/2020 16:13 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 3
maktulün hiç tepki vermemesi üzerine hastaneye götürüp bıraktığı, maktulün hastaneye getirildiğinde
ölmüş olduğunun tespit edildiği,
18.07.2011 günlü Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesi Başkanlığınca
düzenlenen otopsi raporunda, kişinin ölümünün künt kafa travmasına bağlı beyin zarı kanaması sonucu
meydana geldiği, kişinin vücudunda bulunan 4 adet kesici delici alet yarasının öldürücü mahiyette
olmadığı bilgilerine yer verildiği,
Sanık tarafından dosyaya sunulan protokol başlıklı belge ve sonuncusunun ödeme tarihi 2010 yılı
Ağustos ayı olup, borçlusu maktul olan 9 adet senedin incelenmesinde, 11.11.2009 tarihinde sanık
tarafından bir aracın 5.000 Lira karşılığında maktule satıldığının görüldüğü, maktulün 08.05.2011 olan
YA

suç tarihi itibariyle geçen yaklaşık 1,5 yıllık sürede borcunu ödediğine dair herhangi bir belgenin dosya
içerisinde bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
RG

Katılan aşamalarda özetle; olay günü saat 17.20 sıralarında eşi S.’in telefonla arayıp M.K.'in telefonunu
istediğini, ancak telefon kesildiği için konuşamadıklarını, sonra kendisinin eşini telefonundan aradığını,
telefonu eşinin açmasını beklerken telefonu açan kişinin "ben Ş.. İ.." dediğini ve "çekirge bir zıpladı iki
IT

zıpladı ve kucağıma düştü" diye söylediğini, kendisine 15 dakika içinde eşi gelmezse polise gideceğini
söylediğini, sanığın da "Allahına kadar polise git" dediğini, eşi ile sanık Şahin arasında araç alım satımı
AY

konusunda anlaşmazlık olduğunu, ancak aralarındaki ilişkiyi tam olarak bilmediğini, bu olaydan 8-9 ay
önce Şahin’in "ben eşinin kellisini koparacağım, Azrail’i ben olacağım" dediğini, o zaman için bir
şikayetlerinin olmadığını, telefonu kapatıp 118 bilinmeyen numaralardan Kenan ve Şahin'in telefon
BA

numaralarını aldığını, Sincan bölgesinde Süleyman İbek diye birinin telefonunu verdiklerini, o numarayı
arayıp kardeşi Şahin'in elinde kocasının olduğunu ve kötü olacak diye söylediğinde telefonu
kapattıklarını, bu kez M.. Ö..'i arayıp durumu anlattığını, M.. Ö..’in telefonda sanığa "ikimizde dolmuş
ŞK

şoförüyüz ve arkadaşız bu işi halledelim" diye söylediğini, kendisinin de sanık Şahin ile yine telefonla
görüştüğünü, sanığa "eşimi bırak parayı ödeyelim nereye istersen geleyim" dediği, sanığın eşini bir
bayan aracılığıyla bulduğunu ve darp ettiğini söyleyince, "çok iyi olmuş iki tokat da benim yerime vur
AN

benim kocamı bana bırak" dediğini, sanığın "ne vurması haşatı çıktı" dediğini, nerdesin diye sorduğunda
"Yenidoğan'da bir köpek kulübesine bağladım" dediğini, su döktüğünü ancak eşinin ayılmadığını
söylediğini, o arada yine Mehmet’in araya girdiğini ve eşini bırakması için yalvarmalar olduğunu,
LI

sanığın "canı bana emanet elini yüzünü temizleyip Çiftlik Kavşağında saat 20.00'de bırakacağım"
dediğini, ayrıca "bıçakladım, yerde sürükledim, hırsımızı aldık" diye söylediğini, eşiyle telefonda
Ğ

görüştüğünde çok bitkin bir şekilde konuştuğunu ve sesinin zor çıktığını, eşine "ne işin var" diye
sorduğu sırada Mehmet’in telefonu aldığını, eşinin "Mehmet gel beni kurtar" diye söylediğini, telefonla
I

konuşmaya başladıklarında saatin 17.30 olduğunu, daha sonra ikisinin de telefonuna ulaşamadıklarını,
bunun üzerine karakola gidip şikayette bulunduğunu, saat 23.00 sıralarında Ankara Hastanesinden
kocasının yaralı olduğunu söyleyerek aradıklarını belirtmiş,
Tanık M.. Ö.. özetle; katılan D.’nın eşi E.'yı aradığını, bu olay nedeniyle E.. G.. ile görüştüğünü,
akabinde de daha önceden tanımadığı sanık Ş. ile telefonla görüştüğünü ve maktulün yanında olup
olmadığını sorduğunu, maktulün yanında olduğunu söylemesi üzerine konunun ne olduğunu
sorduğunda, maktulden alacağı olduğunu söylediğini, "bu meseleyi hallederiz seninde çocuğun var"
dediğinde maktul yüzünden eve ekmek götüremediğini söylediğini, daha sonra 10-15 dakikaya kadar
maktulü getireceğini, ağzına burnuna vurduğundan dağıldığını, sarhoş olan maktulü ayıltıp pansuman

28/03/2020 16:13 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 4
yapıp getireceğini, maktulün E. ağabeyin emaneti olduğunu söylediğini, saat 18.00 sıralarında sanığın
tekrar telefonla aradığını, maktulün eşinin tedavi gördüğünü, polise gitmek istemediklerini söylediğinde
defalarca maktulü getiriyorum dediğini, konuşmalardan sanığın sarhoş olduğunun anlaşıldığını, bu
arada maktul ile kısa süreli olarak görüştüğünü, maktulün sesinin çok az geldiğini, bitkin bir halinin
olduğunu, sanığın maktulün de sarhoş olduğunu söylediğini, maktule nerede olduğunu sorduğunda, iyi
olmadığını ve nerede olduğunu bilmediğini söyleyerek kendisini almasını istediğini, sonrasında
maktulün eşi D.’nın sanığa telefon açıp eşini bırakması için yalvardığını, kefil benim diye söylediğini,
araç alım satımı konusunda bir bilgisinin olmadığını, alacak verecek meselesini o gün yapılan telefon
konuşmalarından öğrendiğini söylemiş,

I
Tanık E.. G.. özetle; M.. Ö..’in telefonla arayarak sanık Şahin'i tanıyıp tanımadığını sorduğunu ve cep

Ğ
telefonu numarasını istediğini, numarayı Mehmet’e verdiğini, sonrasında Mehmet’in sanık Şahin’i
aradığını ve birde kendisinin konuşmasını istediğini, bunun üzerine sanığı aradığını, meselenin ne

LI
olduğunu sorunca, araba sattığını ve parasını alamadığını söylediğini, bunun üzerine M.. Ö..'e kefil
olduğunu, Mehmet ile anlaşabileceklerini, Mehmet’in kendisini beklediğini söylediğini, akabinde

AN
Mehmet'i arayıp "Şahin gelecek onunla anlaşın" dediğini, bu sırada saatin 18.30 olduğunu, akşam saat
21.15 den sonra tekrar M.. Ö.. ile görüştüklerinde, maktulün halen gelmediğini, sanığı tekrar aramasını
istediğini, bunun üzerine sanık Şahin'i arayıp "niye gitmediniz" diye sorduğunda, "bira içiyoruz, adam
ŞK
iyi" dediğini, maktulü telefona isteyip konuştuğunda, iyi olduğunu, bir şeyinin olmadığını, birlikte
oturduklarını, sanıktan araç aldığını, ancak borcunu ödeyemediğini söylediğini, M.. Ö..'e kefil olduğunu,
BA

borcun ödeneceğini söylediğini, telefonu alan sanığa hemen maktulü evine götürmesini, kendisini
beklediklerini söylediğini, "ben gelemiyorum" dediğinde, "ben geleyim yarım saat sonra Dışkapı
Köprüsünün orda buluşalım" diye söylediğini, ancak sanığın oraya gelmediğini, tekrar sanığı telefonla
aramaya çalıştığını, ancak ulaşamadığını, daha sonra Mehmet'i arayıp sanığa ulaşamadığını söylediğini,
Y

sonradan Mehmet’in kendisini arayıp maktulün öldüğünü söylediğini, sanığın alkol aldıklarını ve maktule
A

bir kaç tane vurduğunu, ayıltmaya çalıştığını belirttiğini ifade etmiş,


Kollukta susma hakkını kullanan sanık savcılıkta özetle; maktule 5.000 Liraya 2010 yılında bir minibüs
IT

sattığını, 1.000 Lirasını aldığını ancak 4.000 Lirasını 8 aydır istemesine rağmen bir türlü maktulün
ödemediğini, borcunu ödemesi konusunda bir çok kez aramasına rağmen telefona ya eşinin çıktığını ya
RG

da kendisi çıksa bile S.. Y.. olmadığını söylediğini, bu nedenle uzun süre kendisi ile görüşemediğini, en
sonunda bir bayana buluşmak amacıyla telefon ettirip, bir alışveriş merkezinin önüne olay günü saat
15.00 sıralarında buluşmaya gelmesi sonucu kendisine ulaştığını, buradan maktulün aracı ile yanlarına
YA

bira da alarak Sincan da bulunan Peçenek isimli yerdeki piknik alanına gittiklerini, konuşurken
çocuğuna bez, mama alamayacak duruma geldiğini söylediğinde maktulün "anasını sinkaf ettiğim,
benim de eşimin ayakları protezli, beni şimdi mi buldun ben şimdi bitmiş durumdayım" diye hakaret
ettiğini, bunun üzerine kendisine bir tokat attığını, maktulün yandan açmalı bir bıçak çıkardığını,
boğuşmaya başladıklarını, boğuşma devam ederken maktulün elindeki bıçağın bacağına saplandığını,
kendisinin de parmaklarında iki tane çizik oluştuğunu, sonra bayılır şekilde ya da sarhoşluktan sızmış
gibi koltuğun üzerine yattığını, bu olayın saat 19.00 sıralarında olduğunu, sarhoşluktan sızdığını
zannedip yüzüne su döktüğünü, boğuşmadan önce konuşurken maktulün eşinin telefonla aradığını,
telefonda eşiyle konuştuktan sonra telefonu kendisine verdiğini, maktulün eşine sattığı minibüsü
sorduğunu, başkasına verdiklerini söylediğini, telefonunu istediğinde bilmediğini söylediğini, boğuşma
olayı yaşandıktan sonra yaralandığını anlayınca şoför koltuğuna geçip İstanbul yoluna doğru arabayı

28/03/2020 16:13 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 5
sürdüğünü, kendisini önce Erkal’ın sonra da M.. Ö.. diye birisinin aradığını, daha sonra maktulün eşi ile
görüştüklerini ve eşine yaralandığını, yüzünü yıkayıp getireceğini söylediğini, maktulü SSK Bloklarındaki
evine bırakmak maksadıyla Yenimahalleye geldiğini, sokaklardan birinde aracı durdurup Erkal'ın
aramasını beklerken uyuya kaldığını, uykusu ağır olduğu için ve sarhoş olduğu için aramaları
duymadığını, Erkal'ın aramasıyla uyandığında maktulün baygın olduğunu görünce su döktüğünü,
ayılmayınca Ankara Hastanesine götürdüğünü, yarasının çok önemli olmadığını, yaralandıktan sonra
"beni böylece evime bırak" dediği için hemen hastaneye götürmediğini, yaralamayı ya da öldürmeyi hiç
düşünmediğini belirtmiş,
Sorguda savcılıktaki savunmasına benzer şekilde anlatımda bulunmuş,
YA

Ana hatlarıyla önceki aşamalardaki savunmalarıyla benzer olmakla birlikte mahkemede önceki
anlatımlarından farklı olarak; normal konuşurken bez ve mama alamadığını maktule söyleyince, sinkaflı
küfür ederek kendisine tokat attığını, ayrıca beline doğru elini atma hareketi yapınca korkup üzerine
RG

doğru atladığını, maktulün elinde orta boy bir sustalı bıçak olduğunu, sarhoşluğun etkisiyle bıçağı yere
düşürdüğünü, bu sırada kendisine tokatla ve yumrukla vurmaya devam ettiğini, bunun üzerine bıçağı
alarak sağ baldırına doğru dürttüğünü, maktulün kafasına herhangi bir şeyle vurmadığını, tuvalet
IT

ihtiyacı için arabadan indiğinde kafasını bir yere çarpmış olabileceğini ifade etmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitap, İkinci Kısımda, "Ceza sorumluluğunu kaldıran veya
AY

azaltan nedenler" başlıklı İkinci Bölümde yer alan "haksız tahrik" 29. maddede; "Haksız bir fiilin
meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz
BA

yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı
indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı TCK'nda tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına
ŞK

son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından
değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır
arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.
AN

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin
kendisinde oluşturduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur
yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar
LI

vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak
suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir
Ğ

nedendir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana
gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin
I

suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır.


5237 sayılı TCK’nun 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu
şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:
a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,
b) Bu fiil haksız olmalı,
c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için kanunda bir zaman sınırlaması mevcut olmayıp, aradan

28/03/2020 16:13 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 6
uzunca bir zaman geçse bile önceki olayın etkisiyle suç işlenmişse tahrik hükümleri uygulanmalıdır.
Öte yandan, Ceza Genel Kurulu ile Özel Dairelerce tereddütsüz olarak sürdürülen uygulamaya göre
failin, ilk haksız hareketin mağdur veya maktulden kaynaklandığına ilişkin savunmasının aksinin
ispatlanamaması halinde "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi uyarınca sanık lehine haksız tahrik
hükümleri uygulanmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, aracını satın alıp bir türlü parasını ödemeyen ve sürekli olarak kendisinden kaçan maktule bir
şekilde ulaştığı, maktule ait araçla Sincan'da bulunan Peçenek isimli bölgedeki piknik alanına gittikleri,
burada araç içerisinde konuşurken yaşanan tartışma esnasında ele geçirilemeyen bıçakla maktulü

I
vücudunun farklı yerlerinden bıçaklayıp, kafasına künt bir cisimle vurmak veya sert bir yere çarpmak

Ğ
suretiyle ölümüne neden olduğu somut olayda; maktulün uzun süredir sanığa olan borcunu ödemeyip
sanığı ekonomik olarak oldukça zor durumda bırakması, bütün aramalarına rağmen sürekli olarak

LI
sanıktan kaçması, sanığın tüm aşamalarda ısrarla, duraksamaya yer vermeyecek ve birbiriyle uyumlu
olacak şekilde, borcunu ödemesini istediği maktulün sinkaflı şekilde kendisine sövdüğünü belirtmesi ve

AN
dosya içeriği itibariyle sanığın bu savunmasının aksini gösterir bir delilin mevcut olmaması karşısında,
sanığın maktulden kaynaklanan bu haksız fiillerin oluşturduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında
hareket ederek atılı suçu işlediği kabul edilmelidir.
ŞK
Bu itibarla, uygulanma şartları oluştuğu halde sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmaması
isabetsiz olup, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
BA

Çoğunluk görüşüne katılmayan on beş Genel Kurul Üyesi; "yerel mahkeme direnme hükmünün isabetli
olduğu ve onanması gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Y

1- Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 05.09.2013 gün ve 195-161 sayılı direnme kararının, uygulanma
A

şartları oluştuğu halde sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmaması isabetsizliğinden
BOZULMASINA,
IT

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.10.2014


tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 18.11.2014 tarihinde yapılan
RG

ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


YA

28/03/2020 16:13 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 7
Ceza Genel Kurulu 2010/1-56 E. , 2010/111 K.

"İçtihat Metni"
Tebliğname : 2010/32606
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KAYSERİ 1. Ağır Ceza
Günü : 02.09.2009
Sayısı : 233-287
Sanıklardan E. P..’ın, kasten öldürme suçundan, 5237 sayılı TCY’nın 81, 29, 31/3 ve 62. maddeleri

I
uyarınca sonuçta 6 yıl 8 ay hapis; yasak silah taşıma suçundan 6136 sayılı Yasanın 13/1, TCY’nın 31/3

Ğ
ve 62. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis ve 250.00 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına,
TCY’nın 50. maddesi uyarınca sanık hakkındaki kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezanın günlüğü 20

LI
YTL’den 4000 YTL adli para cezasına çevrilmesine ve bu cezasının 52/4. madde uyarınca 1’er ay arayla
8 eşit taksitte alınmasına, sanık hakkındaki yasak silah taşıma suçundan verilen cezanın paraya

AN
çevrilmiş oluşu dikkate alınarak hükmün açıklanmasının ertelenmesine yer olmadığına; sanık N. P..’ın
ise, kasten öldürme suçundan TCY’nın 81, 29, 62. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezasıyla
cezalandırılmasına ve hakkında TCY’nın 53. maddesinin uygulanmasına; yasak silah taşıma suçundan
ŞK
6136 sayılı Yasanın 13/1, ve TCY’nın 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 YTL adli para cezasıyla
cezalandırılmasına ve hakkında TCY’nın 53. maddesinin uygulanmasına, suçu işleyiş şekli, silahla adam
öldürmüş olması dikkate alınarak bir daha suç işlemeyeceği kanaati oluşmadığından bu suçtan verilen
BA

cezanın TCY’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine yer olmadığına, suçta kullanılan emanette kayıtlı 2
adet tabanca, boş kovanlar ve diğer eklerinin TCY’nın 54. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin, Kayseri
1. Ağır Ceza Mahkemesince 23.11.2007 gün ve 146-328 sayı ile verilen hükmün, sanıklar müdafii ve
Y

katılan Ümit vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince
A

15.04.2009 gün ve 7373-2154 sayı ile;


“A) Öldürme suçu yönünden;
IT

a) Anneleri N.. ile maktûlün ilişkisini ailenin namus ve şerefini eksilten bir davranış olarak nitelendiren
sanıkların, eylemlerini, töre/namus saiki ile gerçekleştirdikleri anlaşıldığı halde, 5237 sayılı TCK’nun
RG

82/1-k maddesi gereğince cezalandırılmaları gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek, kasten
öldürme suçundan aynı Kanunun 81. maddesi ile hüküm kurulması,
b) Olay tarihinde dul ve reşit olan N.. ile maktûlün yaşam tarzlarının sanıklara yönelik haksız fiil
YA

oluşturmayacağı gibi maktûlden gelen ve haksız tahrik oluşturan herhangi bir söz veya davranış
bulunmadığı, töre/namus saiki ile öldürme olayında haksız tahrik hükümlerinin sanıklar hakkında
uygulanamayacağı düşünülmeden, tahrik hükümleri uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini,
B) 6136 sayılı Kanuna Muhalefet suçu yönünden;
5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında; ceza
miktarının üst sınırının 2 yıla çıkarılması, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suçlarla
ilgili sınırlandırmanın da kaldırılması nedeniyle yerel mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında
zorunluluk bulunması” gerekçeleriyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise, 02.09.2009 gün ve 233-287 sayı ile;
“5237 sayılı TCK’nun 82/1-k maddesinde düzenlenen ‘töre saiki ile adam öldürme’ suçlarındaki töre
kavramı Türkçe sözlükte, Töre Cinayeti, ‘bazı bölgelerde töre kurallarına uymama sebebi ile genellikle

27/03/2020 21:04 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 1
genç kız ve kadınların aile meclisi kararı ile, yine aileden biri tarafından öldürülmesidir’ şeklinde tarif
edilmiştir, töre cinayeti ile namus cinayeti aynı anlamda değildir. Namus cinayeti olarak adlandırılan
eylemler, bireysel olmasına karşın, töre cinayetinde özellikle genç kız ve evli kadınların aile veya aşiret
ileri gelenlerinin onayı olmaksızın karşı cinsle ilişki kurması, evlenmesi, kaçması gibi olayların ailenin
onurunu kırması gerekçesi ile aile meclisi kararı ile öldürülmesi söz konusudur. Töre cinayetinde faili
suç işlemeye yönelten saik, töre baskısı altında öç alma duygusu, yanlış dinsel inanç ve toplumsal
değer yargısıdır. Töre cinayetlerinin içeriğinde kolektif bir onurun; sosyal, siyasal ve ekonomik boyutları
bulunmaktadır ve dolayısıyla da töre cinayetlerinde ailede, cemaatte veya aşirette açıktan veya gizli
olarak davranış ve dışlama şeklinde başlayan faili suça mutlak bir şekilde itmekte olan bir karar
YA

bulunmakta ve fail bir tek olsa dahi sonuçta açıktan veya üstü örtülü verilmiş kolektif bir karar söz
konusu olmaktadır. Sonuç olarak töre cinayetlerinde kolektif bir karar ve ruh bulunmakta, namus
cinayetlerinde kolektif ruh ve karar bulunmamaktadır, dolayısı ile töre ve namus kavramları kabul
RG

edildiğinin aksine farklı kavramlar, 5237 sayılı TCK’nun hazırlık aşamasında yapılan tartışmalara
rağmen ‘namus’ ibaresi yasa metnine eklenmemiştir” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan Ü...vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istemli
IT

25.02.2010 gün ve 32606 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel
Kurulunca incelenmiş, aşağıda belirtilen gerekçelerle karara bağlanmıştır.
AY

TÜRK MİLLETİ ADINA


CEZA GENEL KURULU KARARI
Katılanın, 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan açılan kamu davasına katılma ve bu suçtan kurulan
BA

hükümleri temyize yetkisi bulunmadığından, katılan vekilinin, sanıklar haklarında 6136 sayılı Yasaya
aykırılık suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi
uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilerek,
ŞK

kasten öldürme suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesinde;
Kardeş olan sanıkların, dul olan anneleri tanık N.. ile maktûl arasında gönül ilişkisi ve cinsel birliktelik
olduğundan şüphelendikleri, olay günü annesini evde göremeyen sanık E..’nin maktûle ait iş yerine
AN

geldiği, burada maktûl ve annesini uygunsuz vaziyette görmesinden sonra durumu diğer sanık N.M..’e
söylediği, annelerinin maktûlle ilişkisini namus meselesi sayan sanıkların eve gidip silahlarını alarak
maktûlün işyerine gittikleri, anneleri ile ilişkisi konusunda maktûlü kısa bir süre sorguladıkları ve ilişkiyi
LI

kabul etmeyen maktûlü eylem ve fikir birliği içinde, ele geçirilen ruhsatsız silahları ile ateş ederek
öldürdükleri somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında, oluş ve sübutta bir uyuşmazlık
Ğ

bulunmayıp, Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;


1- Sanıkların eylemlerini 5237 sayılı TCY’nın 82/1-k maddesinde öngörülen töre saikiyle gerçekleştirip
I

gerçekleştirmedikleri,
2- Olayda sanıklar yararına haksız tahrik hükümlerinin uygulanması koşullarının bulunup bulunmadığı,
Noktalarında toplanmaktadır.
“Töre saikiyle” insan öldürme suçu, 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza
Yasasının 82. maddesinin 1. fıkrasının (k) bendinde, kasten öldürme suçunun nitelikli hali olarak
düzenlenmiştir. 765 sayılı Türk Ceza Yasasında yer almayan ve 5237 sayılı TCY ile somut bir norm
olarak hukukumuza giren töre saikinin tanımı yasada yapılmamış, “töre saiki”nden ne anlaşılması
gerektiği, toplumsal yapıdaki dinanizm de nazara alınarak uygulama ve öğretiye bırakılmıştır.
“Saik” kavramı, Türkçe sözlüklerde, “sebep”, “güdü”, “sevkeden”, “götüren”, “faili suç işlemeye

27/03/2020 21:04 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 2
sevkeden his ve menfaat” şeklinde tanımlanmıştır. “Töre” kavramı ise, “bir toplulukta benimsenmiş,
yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa
alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü, âdet” ya da “bir toplumdaki ahlaki davranış biçimleri, adap”
şeklinde tanımlanmaktadır.
Töre kavramının, namus kavramını da kapsayıp kapsamadığı sorusuna gelince, namus kavramının
sözlük anlamının, “bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet” şeklinde
açıklandığı görülmektedir. Tanımların benzerliği nazara alındığında, töre kavramının, namus kavramını
da içeren bir üst kavram olduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “töre cinayeti” kavramının tanımı ise, “bazı bölgelerde geleneksel

I
anlayışlara uymama sebebiyle genellikle genç kız veya kadınların ailesinin kararıyla yine aileden biri

Ğ
tarafından öldürülmesi, namus cinayeti” şeklinde yapılmıştır.
Töre belli koşullarda namusu da içeren bir üst kavram ise de, töre ve namus cinayatlerinin aynı olup

LI
olmadığı veya yasa koyucunun, töre saikiyle işlenen kasten öldürme suçlarında, namus saikiyle işlenen
kasten öldürme suçlarını mı kast ettiği hususunda bir sonuca ulaşmak için 5237 sayılı TCY’nın

AN
yasalaşma sürecinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCY’nın 82. maddesinin TBMM Adalet Komisyonunda görüşmeleri esnasında verilen bir
önerge ile, “töre saiki”yle gerçekleştirilen kasten öldürme fiilleri nitelikli hal olarak düzenlenmiş, yapılan
ŞK
görüşmelerde, namus saikiyle işlenen öldürme fiillerinin de bu kapsamda bulunduğu, namus
kavramının çok geniş ve ortak bir tanımının bulunmasındaki güçlük nazara alınarak, bu kavramın
BA

kullanılmadığı, toplumsal bir değer olarak hukuk düzenince de korunması gereken namusa yönelik
saldırılar karşısında esasen haksız tahrik oluşturan davranışlar nedeniyle işlenen suçlarda, toplumsal bir
değer olarak kabul edilen bir namus anlayışının da, hukuki korumadan yoksun kalabileceği ve
maddenin uygulanması koşullarının oldukça genişletileceği, esasında cezada indirim yapılmasını
Y

gerektiren bir hal bulunmasına karşın bunun nitelikli hal olarak düzenlenmesi suretiyle bazı koşullarda
A

çelişki yaratılacağı, buradaki saikin hukuken onaylanmayan ve kabul görmeyen bir saik olması
gerektiği, dolayısıyla haksız tahrikin koşullarının bulunduğu olaylarda esasen bu saikle de hareket
IT

edilemeyeceği görüşleriyle, “töre saiki” tanımı yapılmadığı gibi, madde metninde de, namus saiki
ifadelerine yer verilmemiştir.
RG

Öğretide ise bu suç tipi ile ilgili olarak;


Doç. Dr. Veli Özer Özbek, Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı adlı eserinde; “töre saikiyle öldürme aynı
zamanda ‘namus kurtarma’ düşüncesine dayandığı ve kadına yönelik işlendiğinden bu tür fiiller namus
YA

cinayeti olarak da adlandırılmaktadır. Kanımızca buradaki töre saikinin namus saikini de içine alacak
şekilde anlaşılması gerekir. Böyle olunca sadece bir törenin gereği olarak değil, böyle bir töre olmasa
da namusunu kurtarma saikinin varlığı hükmün uygulanması için yeterli olacaktır” (Cilt 2, sh. 243);
Prof. Dr. Zeki Hafıoğulları ve Doç. Dr. Muharrem Özen ise, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Kişilere
Karşı Suçlar adlı eserlerinde, “Töresel olmayan ama yaygın rastlanan bazı haller konusunda bir açıklık
getirmemiş olmakla birlikte, Kanun, feodal toplumun, feodal toplum kalıntısı toplumların töresel bir
davranışı olan namus kurtarmak saikiyle insan öldürmeyi suçu ağırlatan neden sayması övülecek,
yerinde bir davranış olmuştur.
… Töre saikiyle öldürmenin kabul edilebilmesi ve cezanın artırılabilmesi için, bizce, öldürme fiili, namus
kurtarmak adına, aile meclisinin kararı olarak, kirlendiği düşünülen kadın veya kızın yahut birlikte
kirletenin öldürülmesi biçiminde gerçekleşmiş olmalıdır” (sh. 54),

27/03/2020 21:04 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 3
Açıklamasına yer vermişlerdir.
Gerek yasanın hazırlık çalışmaları, gerekse öğretideki görüşler birlikte değerlendirildiğinde, yasa
koyucunun bu suç tipini nitelikli hal olarak öngörmesinin en başta nedeninin, "töre veya namus
cinayeti" olarak adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında haksız tahrik indiriminin yanlış biçimde
uygulanmasının önüne geçmek” olduğu, failin adeta görev bilinciyle hareket ettiği bu suç tipinde,
namus kavramına yer verilmemesinin, ileride doğabilecek olan sorunları önlemeye ve hukuk düzenince
de kabul edilen bir namus anlayışının hukuki korumadan yoksun bırakılmasının önüne geçmek olduğu,
bununla birlikte, toplumun ortak vicdanı ve hukuk düzenince de kabul görmeyen bir namus anlayışıyla
gerçekleştirilen öldürme fiilerinin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği, bu suç tipinde, genel
YA

olarak mağdur kadın ise de, yasa koyucunun bir ayrım gözetmediği, “töre saiki” kavramının, belirli
koşullarda namus saikini de kapsayan bir üst kavram olduğu, namus saikiyle işlenen bir kısım kasten
öldürme suçlarının da 5237 sayılı TCY’nın 82/1-k maddesi kapsamında cezalandırılması gerektiği,
RG

Diğer yönden, yerel mahkemenin direnme gerekçesinde belirttiği ve öğretide de bir kısım yazarlarca
kabul edilen, töre saikiyle suçun işlendiğinin kabulü için, aile meclisi kararı alınması ve bunun ailenin
fertleri tarafından uygulamaya konulması gerekliliğinin, 765 sayılı TCY dönemindeki yargısal
IT

uygulamalardan kaynaklandığı, yasal dayanağı bulunmayan bu görüşe, hükmün konuluş amacı da


nazara alındığında katılmanın olanaksız olduğu, belli bir yöreye özgülenmiş bir kavram olan, aile meclisi
AY

kararı aranmasının, Anayasa’daki eşitlik ilkesine aykırı olacağı ve bu suçun ancak belirli bir bölgede
veya belirli bir kültürel yapıya sahip kişilerce işlenebileceği sonucunu doğuracağı, hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmayacak bu kabulün, suçun yasallık ilkesine de aykırılık oluşturacağı ve hukuki dayanağı
BA

bulunmayan bir kuruma hukuk düzenince geçerlilik tanıyacağı açıktır.


Kaldı ki, bir saikin etkisiyle işlenen, töre saikiyle insan öldürme suçunun, tek bir fail tarafından ve anlık
bir karar ile işlenebilmesi olanaklı olup, aile meclisi kararının aranması ve bu hususun suçun önkoşulu
ŞK

olarak görülmesi halinde, adeta işlenemez ve zorunlu azmettirmeyi gerektiren bir suç tipi yaratılmasına
da yol açılacaktır.
Bu açıklamalar ışığında birinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
AN

Sanıkların, kasten öldürme eylemini, maktûl ile anneleri N..arasındaki cinsel birliktelik nedeniyle
gerçekleştirdiklerinde, gerek sanıkların savunmaları, gerekse tanık N..’ın anlatımları karşısında kuşku
bulunmamaktadır. Sanıkların annesi olan tanık N.., yetişkin ve dul bir kadındır. Sanıklar, anneleri ile
LI

maktûl arasındaki ilişkiyi namus sorunu sayarak, maktûl ile konuşmaya giderken dahi silahlarını
yanlarına alıp, ailenin namus ve şerefini kurtarmak saiki ile maktûlü öldürmüşlerdir. Bu nedenle de
Ğ

eylemleri TCY’nın 82/1-k maddesine uymaktadır.


İkinci uyuşmazlık nedenine gelince;
I

Töre saikiyle işlenen suçlarda haksız tahrik özel bir öneme sahip olup, bu husus madde gerekçesinde ve
madde ile ilgili yasama çalışmalarında; “Hiddet veya şiddetli elemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması
gerekir. Maddeye bu ibarenin eklenmesinin amacı, ülkemizde özellikle ‘töre veya namus cinayeti’ olarak
adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında haksız tahrik indiriminin yanlış biçimde uygulanmasının
önüne geçmektir.
Maddedeki düzenleme nedeniyle bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleştirilen fiiller dolayısıyla
fail haksız tahrik indiriminden yararlanamayacaktır. Örneğin cinsel saldırıya maruz kalmış kadına karşı
babanın veya erkek kardeşin işlediği öldürme fiilinde, haksız tahrike dayalı olarak ceza indirimi
yapılamayacaktır. Maddedeki haksız fiil terimi, bir davranışın hukuk düzenince tasvip edilmediği

27/03/2020 21:04 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 4
anlamına gelmektedir. Ancak böyle bir haksız fiili yapan kişiye karşı yönelik fiilin varlığı durumunda
maddenin uygulanması söz konusu olabilecektir” şeklinde açıklanmıştır.
5237 sayılı TCY’nın 29. maddesinde ise; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin
etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört
yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde
verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde kusurluluğu azaltan bir neden
olarak düzenlenen haksız tahrik, failin haksız bir tahrikin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi
altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder. Bu halde fail, haksız bir tahrikin doğurduğu öfke
veya elemin tesiri altında, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışardan gelen etkinin

I
ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir.

Ğ
Görüldüğü gibi suçun bu nitelikli halinin oluştuğu hallerde esasen tahrik hükümleri uygulanmayacak,
tahrikin varlığı halinde ise suç niteliği değişecektir.

LI
Bu açıklamalar ışığında, somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıkların, insan öldürme eylemini, maktûl ile anneleri N.. arasındaki cinsel birliktelik nedeniyle

AN
gerçekleştirdikleri, sanıkların anneleri ile maktûl arasındaki ilişkiyi namus sorunu sayarak, ailenin
namus ve şerefini kurtarmak saiki ile maktûlü öldürdükleri ve eylemlerinin TCY’nın 82/1-k maddesi
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, sanıkların annesi olan tanık N..’ın yetişkin ve dul bir kadın
ŞK
olması, maktûl ile aralarında bir yakınlaşmanın olmasının hukuki bakımdan haksız bir eylem olarak
nitelendirilemeyeceği, diğer yönden her ikisi de yetişkin olan, tanık N.. ile maktûlün, dış dünyaya
BA

yansıyan, sanıkları toplum önünde küçük düşürecek nitelikte bir davranışlarının da bulunmadığı,
sanıkların dahi savunmalarında bu yönde bir iddiada bulunmadıkları, yine sanık savunmalarına göre,
olay öncesinde maktûl ile konuştuklarında, maktûlün, tanık N.. ile aralarında bir ilişki olduğunu de
kabul etmediği, maktûlden kaynaklanan ve sanıklar yararına haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını
Y

gerektirir bir haksız eylemin de bulunmadığı nazara alındığında, ailenin namus ve şerefini kurtarmak
A

saiki ile maktûlü öldüren sanıklar hakkında tahrik hükümlerinin uygulanması olanaksız olup, yerel
mahkemece, maktûlden kaynaklanan herhangi bir haksız eylem bulunmadığı halde, yalnızca sanıkların
IT

şiddetli elemin etkisi altında eylemlerini gerçekleştirdiklerinin kabulü ile sanıklar yararına haksız tahrik
hükümlerinin uygulanması ve suç niteliğinin hatalı belirlenmesi isabetsiz ve yasaya aykırıdır.
RG

Bu itibarla yerel mahkeme direnme hükmünün, suç niteliğinin hatalı belirlenmesi ve koşulları
bulunmadığı halde sanıklar yararına haksız tahrik hükümlerinin uygulanması isabetsizliklerinden
bozulmasına karar verilmelidir.
YA

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi M. M.. K..; “Sanıklar erkek kardeş olup babaları vefat
ettiğinden, dul olan anneleri ile birlikte aynı evde ikamet etmektedirler.
Annelerinin, tansiyon ölçtürme bahanesiyle sık sık maktule ait sağlık kabinine gidip geç gelmesi
nedeniyle sanıkların annelerinden şüphelendiği.
Sanık E..olay günü, habersiz kayıplara karışan annesini aradığı, kendisini maktulün iş yerinde bulduğu
bu sırada, her ikisinin heyecanlandığı, annesinin, saçı başı dağınık, maktulün atleti dışarıda,
pantolonunun fermuarını kapatmaya çalışırken, görmesi üzerine, o esnada ilişkide bulundukları kanaati
ile olay yerinden ayrılıp, sanık E.., abisi olan diğer sanık N. M..’in yanına giderek; olayı ona da anlatmış,
sanıklar, bu ağır tahrikin etkisi ile evden aldıkları tabancalarla, maktulün iş yerine gidip, maktule
birlikte ateş ederek, bu tahrik şartları altında, maktulü kasten öldürdükleri dosya içeriğinden
anlaşılmıştır.

27/03/2020 21:04 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 5
1- Özel Daire ile Yerel mahkeme arasındaki anlaşmazlık sanıkların, bu olayı töre saikiyle gerçekleştirip,
gerçekleştirmediği sorunundan ibarettir.
Ceza kanunumuzda kullanılan ‘Töre’ kelimesi de, ‘tasarlama’ gibi kanunca tarifi yapılmadığından,
Yüksek Kurulumuzca, önümüzdeki çeşitli olaylara örnek olmak üzere, etraflıca tartışılması
gerekmektedir.
Törenin sözlük anlamı: Bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş, davranış ve
yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların
bütünüdür.
Saikin sözlük anlamı ise: Sebep, güdü, bir işin gizli sebebidir.
YA

Töre saikini birlikte tarif edersek: Ortaklaşa alışkanlıkların, gizli sebebidir.


Tüm toplumlar, belli aşamalardan geçmektedirler. Köleci toplumdan sonra, feodal toplum da, bu
aşamalardan biridir. İnsanlar, bu feodal toplumdan kurtulmaya çalışılırken, kalıntılarından, birden
RG

sıyrılmaları mümkün değildir.


Her halkın kendine has, bir feodal yapısı, örf adetleri bulunmaktadır. Bu örf adetlerin bir kısmı ebediyen
yaşayacak, bazıları da artık çağ dışı, mantıkça benimsenmeyecek durumda olmaları nedeniyle, örf adet
IT

olarak kabul edilmeyecektir.


Geri kalmış, ileriyi göremeyen, feodal kalıplardan kurtulamamış bazı kişiler, artık benimsemediğimiz,
AY

çağ dışı kuralları, hala örf adet olarak uygulamakta direnmektedirler.


Burada bizi ilgilendiren bu çağa uymayan ve halen yürütülmek istenen töre denen, bu örf adetlerdir.
Bunlar hukuk kuralları gibi yazılı değildir. Bir gelenek hukukudur. Bir geleneği töre sayabilmemiz için,
BA

toplulukta eskiden kalmış olmaları nedeniyle, saygın tutulup, kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü
olan, kültürel kalıntılar ve alışkanlıklardır.
Örneğin: Töre kuralına göre, sünni bir kız alevi bir oğlanla evlenemez veya bunun tersi alevi bir kız
ŞK

sünni bir oğlanla evlenemez.


A.. bu töre kuralını çiğneyerek sınıf arkadaşı A..ile evlenmek ister. Ancak aile karşı çıkınca; genç kız, A..
ile kaçıp evlenir. Aile fertleri bu evliliğe kızıp, A..'yi yakaladığı yerde öldürdüğünü farz edelim.
AN

Bu tip olaylarda aşiret veya aile meclisinin önceden verilmiş bir kararı dosya içeriğine göre mevcut
değildir. Dolaysıyla tasarlama şartları uygulanamaz, A..'nin kardeşi olan H.. tek başına suçu işlediğini
iddia etmektedir.
LI

Bu olayda, A.. sınıf arkadaşını sevmekte ve evlenmek istemesinde hiçbir yanlışlık bulunmamaktadır.
Yukarda belirtilen töre kuralı artık çağ dışı bir kural olduğu net ve ortada olduğundan, kız kardeşini
Ğ

öldüren sanığa haksız tahriki uygulamak mümkün değildir. Sanık, kız kardeşini öldürmek istemediği
halde, sadece töre saiki ile görevi yerine getirdiğinden 5237 sayılı Yasanın 82/1-k fıkrasının
I

uygulanması gerekmektedir.
Böyle ahlak kurallarımıza ters düşen sayısız töre kuralları gösterebiliriz. Örneğin: A.., istemediği ve
sevmediği bir kamyon şoförü tarafından zorla kaçırılıp tecavüze uğradıktan sonra, A..’nin aşiret ileri
gelenleri veya aile meclisinin toplanarak, A..'nin tecavüze uğramasından dolayı, namusunun
temizlenmesi için, öldürülmesine karar verdikleri ve bu görevi sanık H..’a verdikleri H..’ın da bir hafta
sonra plan doğrultusunda kız kardeşini öldürdüğünü farz edelim.
Bu olayda da A..’den gelen ve toplumca kabul edilebilecek hiçbir haksız hareket bulunmamaktadır.
Tasarlama şartları da oluşmuştur. Ayrıca töre saikinin de uygulanması gerekmektedir. Bu her iki
uygulamadan da anlaşıldığı gibi töre saikinin, uygulanabilmesi için, maktulden gelen bir haksız

27/03/2020 21:04 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 6
hareketin bulunmaması ve maktule uygulanan törelerin, artık çağ dışı düşüncelerden ibaret olması
gerekmektedir. Böyle durumlarda hem tasarlama hem de töre saikinin uygulanması gerekmektedir.
Töre saikinin asıl amacı, Töre kurallarına uymak sebebiyle, genellikle genç kız ve kadınların, aşiret veya
aile meclisi kararı ile aileden biri tarafından öldürülmesidir. Böyle hallerde, suça hedef olan bir bayan
olmalıdır. Ayrıca, maktuleden gelen hiçbir haksız hareket bulunmamalıdır. Dolaysıyla sanık lehine tahrik
uygulanması mümkün değildir. Bu şartlardan birinin bulunmaması halinde töre saiki uygulanamaz.
Örneğin: Evli bir erkek öğretmenin, genç bir kız öğrenci ile ilişkiye girmesi nedeniyle, kız öğrencinin
babası üzerinde yarattığı şiddetli elemin etkisi ile öğretmenin öldürülmesi durumunda, maktul
öğretmenden gelen bir haksız hareket mevcut bulunduğundan ve maktulün kendisi erkek olduğundan

I
töre saikinin aradığı temel şartlar oluşmadığından, Töre saiki yerine, kasten öldürme ve tahrik

Ğ
hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Bizim olayda da, maktul kadın olmayıp erkektir. Maktul suç tarihinde, evli bir kişidir. Özel yaşantısına

LI
dikkat etmeden, sanığın huzurunda, sanığın annesi olan kadınla ilişki kurmuştur. Bu haksız hareketi ile
sanığın üzerinde, şiddetli elemin etkisi ile olayın meydana gelmesine neden olmuştur. Bu olayda ölen

AN
erkektir. Haksız hareket de maktulden gelmiştir. Dolayısıyla töre saiki söz konusu olamaz, kasten
öldürme ve tahrikin uygulanması gerekmektedir.
2- TCK’nın 29. maddesinin gerekçe kısmında, “Töre veya namus cinayeti” anlatılırken, gerçekleşecek
ŞK
tüm namus cinayetlerinde hiçbir zaman tahrik uygulanamayacağını, dolayısıyla töre saikinin
uygulanacağını belirtmek istememektedir. Gerekçede gösterilen örnekten de anlaşıldığı gibi, rızayla
BA

değil, saldırı sonucu, zorla tecavüze uğrayan mağdurelerin, alın lekesiymiş gibi, birde babaları veya
kardeşleri tarafından öldürülmeleri halinde, bu takdirde, sanıkların cezaları arttırılarak, töre saikinden
dolayı, cezalandırılıp, haklarında, tahrik uygulanamayacağını belirtmeye çalışmaktadır.
Özellikleri nedeniyle, tahrik uygulanabilen namus cinayetlerinde töre saikinin uygulanmaması gerektiği
Y

ortadadır.
A

Tüm bu açıklamalar dikkate alındığında, bu olayda töre saikinin şartlarının oluşmadığı, sanıkların
cezalarının arttırılmasının yasaya aykırı olduğu, tahrik yönünden de uygulamanın doğru olup bir
IT

isabetsizlik bulunmadığı, kanaati ile hükmün onanması görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun
görüşüne katılmamaktayım” görüşüyle;
RG

Kurul Üyesi H.B..; “Yaşı küçük şüpheli E.P..’ın, 10.05.2007 gününde kardeşi şüpheli N.P..’a, “anneleri
N..’ı, M.E..’nin sağlık kabininde adı geçenle birlikte gördüğünü, annesinin saçı başının dağınık olduğunu,
M.E..’nin ise telaşlı bir şekilde fermuarını çektiğini, bu nedenle şüphelendiğini” beyan etmesi üzerine,
YA

adları geçen şüphelilerin gaz tabancalarından dönüştürme tabancalarla, M. E..’ye yakın mesafeden ve
hayati bölgelerine hedef alıp ateş ederek, ağır şekilde yaralamışlardır. M. E.., tedavi altında bulunduğu
E.Ü.Tıp Fak. Hastanesinde 13.05.2007 tarihinde ateşli mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı iç organ
harabiyeti ve iç kanama sonucu ölmüştür.
Somut olayda töre saikinden söz edebilmek için, aile veya aşiret meclisinin veya karar organının,
töreye aykırı davranan mağdurun öldürülmesi yönünde bir karar alması gerekir. Bu meclis veya karar
organı bir topluluktan oluşabileceği gibi aile veya aşiret reisi bir kişiden de oluşabilir. Bu karar
organında töreye aykırılık görüşülmüş ve bu yönde bir karar alınmış olması da gereklidir. Yalnızca karar
alınması yeterli olup kimin yerine getirmesi gerektiğinin de bu kararda gösterilmesi zorunlu değildir.
Ayrıca bu hükmün uygulanabilmesi için haksız tahrik koşulları olmamalıdır.
5237 sayılı TCK’nun 29. maddesi gerekçesinde; hiddet veya şiddetli elemin haksız bir fiil sonucu

27/03/2020 21:04 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 7
ortaya çıkması gerektiği açıklaması bulunmaktadır.
29. madde ise; “haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin altında suç işleyen
kimseye haksız tahrik uygulanır ve derecesine göre cezadan indirim yapılır” hükmüne yer vermiştir.
Yargıtay Yüksek 1. Ceza Dairesi 14.12.2006 gün ve 4919-5709 sayılı içtihatında; sanığı orospuluk
yapıyor diye etrafa söylemenin ağır tahrik sayılmaması nedeniyle mahkeme kararının bozulmasına
karar vermiştir. Bahsedilen içtihata konu sadece bir söz olmasına karşın olayımızda sözün yerine açık
seçik ve hiçbir kuşkuya yer bırakmayan bir annenin pervasızca ve hiç kimseden çekinmeden yaptığı
icraatı vardır. Altını çizmek gerekirse bir tarafta “ahlaksızlık yapıyor” demek tahrike konu yapılmakta
diğer tarafta ise, “herkesin görebileceği şekilde yapılan ahlaksızlık” çocukları için tahrik konusu
YA

yapılamamaktadır. Bu durum çok büyük bir çelişki değil midir?


Haksız tahrik halinin; failin makul ve mantıklı düşünerek hareket etme yeteneğini diğer bir deyişle
iradesi üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle kusurunu azalttığı izahtan varestedir. Haksız tahrik ile
RG

cezada indirim yapılmasının nedeni, bu ruhsal hal içinde suç işlenirken failin kusurunun azalmış olacağı
fikridir. Evet, ortada bir haksız fiil yoktur ama öfke ve şiddetli elem vardır.
Yüce Yargıtay’ımız pek çok olayda mağdurdan kaynaklanan haksız davranışın ruhsal etkisinin devam
IT

ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunduğu olaylarda haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiğini
belirtmektedir.
AY

Olayımıza baktığımızda; yaşı kaç olursa olsun bir çocuğun annesini bir sağlık kabininden çıkarken
saçını başını dağınık bir vaziyette, arkasından çıkan adamında atletinin dışarıda ve telaşlı bir vaziyette
fermuarını kapatırken görmesi, bir çocuk veya genç için duyulacak en büyük acılardan birisidir. Bu
BA

acıya Töre denebilir mi? Bence denmemelidir, denemez. Çünkü bir çocuk için en önemli varlık
annesidir. Anne saf ve temizdir. Tabidir ki dul bir kadınında tercihleri, özel hayatı olabilir. Ancak uluorta
çocuklarının veya herkesin görebileceği bir yerde cinsel açlığını gidermeye de hakkı yoktur,
ŞK

olmamalıdır.
Haksız davranışla tepki arasında bir süre aranmalı mıdır? Tabidir ki aranmalıdır. Bu süre makul bir
zaman yani şiddetli elem ve öfkenin devam ettiği bir süre olmalıdır. Sanıklardan yaşı küçük E..’nin,
AN

yaşadığı şoku kardeşi N. .’le paylaşması, birlikte maktulün iş yerine gitmeleri ve silahlarını ateşlemeleri
hiçbir duraksama olmadan peş peşe devam eden hareketlerdir. Somut olayımızda; aile, akraba veya
çevrenin baskısıyla veya dışarıdan bir etkenle öç almak bilinciyle davranılmamıştır. Olaya duyulan tepki
LI

ve öfke spontanedir. Kaldı ki, öğretilerde haksız fiil terimi; hukuk düzenince tasvip edilmeyen bir
davranış olarak anlaşılmakta ve açıklanmaktadır. Bir iş yerinde herkesin görebileceği şekilde cinsel
Ğ

ilişkide bulunmak hukuk düzenine uygun mudur? Sanıyorum uygundur diyebilmek oldukça zordur,
hatta imkânsızdır.
I

Töreyle veya kan gütme saiki ile elem ve öfkeyi birbirinden ayırmak gerekir. Olayın yarattığı infial
geçtikten sonra tabidir ki elemden ve öfkeden söz edilemez. Çünkü artık fail mantıklı düşünebilir,
düşünmek zorundadır. İşlediği suçun ne getirip ne götürdüğünü idrak edebilecek durumda olduğu kabul
edilmelidir. Ama olayımızda yaşı küçük sanık E.P..ile diğer sanık N. P.., annelerini gördükleri andan
cinayeti işledikleri ana kadar şiddetli elem ve öfkeyi yaşamışlar bu nedenle olayı konuşup tartışacak
kadar bir zamanı dahi bulamamışlardır.
Açıklanan nedenlerle; sanıkların eylemlerinin töre saikiyle gerçekleşmediğinden hareketle haksız tahrik
hükümlerinin uygulanması gerektiği düşüncesiyle Yüksek Ceza Genel Kurul çoğunluğunun görüşüne
katılmıyorum” görüşüyle;

27/03/2020 21:04 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 8
Diğer dört Kurul Üyesi de bu görüşlere katılmak suretiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.09.2009 gün ve 233-287 sayılı direnme hükmünün, suç
niteliğinin yanlış belirlenmesi ve koşulları bulunmadığı halde sanıklar yararına haksız tahrik
hükümlerinin uygulanması isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.05.2010 günü yapılan
müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi.

I
Ğ
LI
AN
ŞK
BA
A Y
IT
RG
YA

27/03/2020 21:04 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 9

You might also like