gencgelisim.

com

Aynaya mı, Pencereye mi

Kişisel Gelişim ve Yaşama Sanatı Dergisi
Yıl: 9 Sayı: 85 Şubat / Mart 2013 (Ayda bir yayımlanır)
Bakıyorsunuz?
İmtiyaz Sahibi ve Grafik - Tasarım editor@gencgelisim.com Adem ÖZBAY
Sorumlu Yazı İşleri Tasarım Canavarları Sevgili dostlar,
Müdürü
İbrahim ÖZBAY Editörler
Özlem KOCUKELİ Çok zengin ama cimri bir adam, bir beslemeye başlarsın.”
Genel Yayın Yönetmeni Emine ATEŞ bilgenin yanına gidip nasihat almak istedi. Değerli dostlar, yeni yılın aşk ayında
Adem ÖZBAY Selçuk ALKAN Bilge onu pencereye götürüp sordu: tekrar sizlerle birlikte olabildiğimiz için çok
Yusuf YEŞİLKAYA
Yayın Koordinatörü Ö. Faruk RECA “Pencereye baktığında ne görüyorsun?” mutluyuz. Biz, Doğu toplumları insanları
Selçuk ALKAN Selman ASLAN “Yoldan gelip geçen insanlar görüyo- olarak aşkı bir günde değil, 365 günde ya-
Hakan BİROL
Yayın Danışmanı Niyazi Fırat ERES
rum. Bir de yolun kenarına oturmuş, dile- şamayı severiz. Zaten Anadolu kültürünün
Abdüllatif ERDOĞAN Cemal KONDU nen fakir bir adam var.” özünü sevgi oluşturur: Yaratılanı severiz,
Bilge, başka bir odaya gidip elinde bü- Yaratan'dan ötürü!
Sanat Yönetmeni Halkla İlişkiler
Ahmet ALTAY Beyhan VATANDAŞ yük bir aynayla döndü ve sordu: Biz de gelişimi seviyoruz, gelişim yo-
“Peki, bu aynaya baktığında ne görü- lunda yürüyen siz dostlarımızdan dolayı...
Genç Gelişim abonelik: Yıllık 100 yorsun?” 8 yılı arkamızda bırakırken, milyonlarca
(PTT ve kargo ücreti dahil)
“Kendimi.” dergi ve kitap basıp dağıttık. Şu an ülke-
İletişim Adresi Genel Yapım “Yani artık başkalarını görmüyorsun! mizde dergilerimizin girmediği bir ev yok.
Birlik Caddesi Akasya Endülüjans İçerik Üretim Farkında mısın, pencere camı da, ayna da Bu bizim en büyük kuvvetimiz. Sizlerin bu
Sokak No:11 Kat:3 Ajansı 2013
Beşyol - Sefaköy aynı maddeden, yani camdan yapılmışlar. yolculukta 8 yıldır bizi yalnız bırakmamanız
Yayın Türü bize öylesine güç veriyor ki, daha güzel içe-
İSTANBUL
Aylık Yerel Süreli
Ama aynanın camının üstüne incecik bir
Tel: 0212.445 00 45 (pbx) gümüş tabakası kaplandığı için ona baktı- rikler hazırlamak için canla başla çalışıyo-
Faks: 0212.445 00 90 ISSN
1305-4139 ğında kendinden başkasını göremiyorsun. ruz. Zaten sizler de bizim bu çabalarımızı
Basım
Aykut Basım Yayın Web - E-mail
İşte insan kalbi de cam gibi aslında şeffaf- görüyorsunuz ki, bizlerle yürümeye devam
Matbaacılık www.gencgelisim.com tır, başkalarını görmemize engel değil, ve- ediyorsunuz. Teşekkürler güzel dostlar.
Basım Adresi
ggdergi@gmail.com sile olur. Ne zaman ki altın, gümüş gibi dün- Bu aşk ayını boş geçmeyelim dedik ve
Mezarlık Üzeri Cad. Genel Dağıtım ya süsleriyle kalbimizi kaplarsak o zaman sizin için çok farklı bir aşk dosyası yaptık.
No:24-26 Firuzköy
Avcılar / İstanbul
TURKUVAZ sadece kendimizi görürüz. Kalbimizden de Umarım beğenir ve keyifle okursunuz.
Dağıtım Pazarlama
merhamet çekilip alınır. Yapman gereken Kalbini güzelliklere ayine olan bir pen-
w w w . a k i s k i t a p . c o m kalbini temizlemektir. Altınları ve gümüşleri cere hükmüne getirme çabasında olanlara
cebinde taşımak, kalbinde değil. O zaman selam olsun diyorum ve sizi dergimizin gü-
bencillikten kurtulup başkalarına merhamet zellikleriyle baş başa bırakıyorum. ■

içindekiler
2 22 24
4 Bilgisayar, internet ve televizyonun çocuklar
üzerindeki etkileri
5 Otantik duygularımızın kara kutusu:
Amigdala
7 Var oluşumuzun anlamını tekrar düşünebilmek
8 Madde bağımlılığından nasıl kurtulabiliriz?
Aşkın Tedavi İlişki Terapisi ile 9 Holistic Healing ile sağlığa kavuşmak
Edici Gücü Samanlık Seyran 10 Kas dokusu nasıl artırılır?
11 Ralph Watson ile söyleşi
Olabilir 16 10 Adımda evrenin sırlarını keşfet
17 Bilgili insan mı? Eğitimli insan mı?
18 Mutluluk kapımızı açabilecek dört altın anahtar

36 44
Yeni Yılda Kendinize 19 NLP ile aşk ve ilişkiler
Mutluluk Armağan 20
26
Eros’un okunu yemeyen var mı?
Filmlerdeki en güzel 10 aşk hikâyesi
Etmeye Ne Dersiniz? 28 Aşkın enerji alanı nasıl oluşur?
30 Girişimci, Genç ve KOBİ üçgeniyle işsizliğe çözüm

Sermet Yeşil ile Bob Marley: 32 Kişiliğe uygun bir meslek seçimi, doyumlu
bir hayatın garantisidir

6
Söyleşi Para Hayatı Satın 34 Zihin haritalama tekniği nedir?
Alamaz! 38
40
İnsanî ve sosyal gelişim
Tarihin aydınlık penceresi
42 Zamanın tutulamazlığını en güzel kum saatleri anlatır
46
12 14
Başarmak için sadece çalışmak değil,
Sigarayı Bırakmak Peter Drucker'den Kişiliğiniz güdülenmek de gerek
için Bilinçaltınızı Etkili İnsanların Hangi Renk 47 Statüko bariyerini aşarak değişim ve
gelişimi sağlamak
Kullanın! 10 Alışkanlığı 48 Çizgi

1

Yeni Yılda Kendinize Mutluluk
Armağan Etmeye Ne Dersiniz?
Kim istemez ki, mutlu, huzurlu neşeli ve çevresini de sürekli mutlu eden bir ruh haline sahip olmayı değil mi?
Bazen mutluluğu koşullara bağlarız. Eğer biri beni severse, eğer istediğim terfiyi alırsam, eğer maaşıma istediğim
zammı alırsam, eğer beğendiğim arabayı alırsam… Oysa özde mutlu ve huzurlu olamayan kişi, tüm bu istekleri-
ne sahip olduğunda da mutlu olamayacak ve hemen başka bir beklentinin kendisini mutlu etmesini bekleyecektir.
Beyin ve ruh olarak içimizde mut-
luluğu ve huzuru yaratabilirsek, çev-
remiz de bizden etkilenecek ve mut-
luluğa, huzura katalizör olacağız.
Mutluluk, dışarıda bizi etkileyen
şartlar her ne olursa olsun, herhangi
bir koşula bağlı olmaksızın içimizde
yükselen bir coşku ve huzurdan iba-
rettir. Daha önemlisi mutluluk mo-
dellenebilir bir kavramdır. Mutsuz ol-
mayı ve acı çekmeyi öğrenen beyin,
mutlu ve neşeli olmayı da öğrenir. Bu
güzel bilgiyi biraz daha açalım ister-
seniz:
Düzenli olarak tekrarlayacağımız
egzersizler (en az bir ay) huzura, neşe-
ye ve mutluluğa davetiye çıkartabilir.
Hadi gelin, göz atalım birlikte bu
egzersizlere:
1. Mutlu bir ruh haline sahip ol-
mak istiyorsak, kullandığımız ke-
limeleri değiştirmemiz gerekir.
2 3
A. Nilgün Aktaş I www.nilgunaktas.com
Çünkü bilinçaltı zihnimiz, işlevi iti-
bariyle, kullandığımız kelimeleri ken-
di gerçekliği haline getirmeye çalışır.
Bu yüzden, kullandığımız kelimeleri
özenle seçmeliyiz. Kötüyüm, hasta-
yım, şanssızım, mutsuzum, kadersi-
zim, aptalım, cahilim, v.b. kötü çağ-
rışım yaratan kelimeleri acele olarak
kelime haznemizden çıkartalım. Ye-
rine mutluyum, huzurluyum, neşe-
liyim, sevgi doluyum, çok akıllıyım,
sevinç ve neşe içindeyim. Günden
güne daha huzurlu, mutlu ve neşeli
oluyorum. Huzur daima benimle be-
raber gibi cümleler kurmayı ve mut-
luluk veren kelimeleri söylemeyi alış-
kanlık haline getirelim. Bilinçaltımız
tüm bunları bir süre sonra gerçekliği
haline getirecektir.
2. Zihin ve beden birbiriyle pa-
ralel çalışır.
Fiziksel olarak kendimizi iyi his-
setmezsek, zihinsel olarak da iyi
hissetmeyiz. Zihinsel olarak çok gev-
şek, mutlu ve huzurlu olursak, bede-
nimizde de bu gevşekliği ve huzuru
hissederiz. O halde mutlu ve huzurlu
olabilmek için hem bedenimizi hem
de zihnimizi sürekli gevşetmemiz ge-
rekir.
3. Zihnimizi gevşetmek için me-
ditasyon mükemmel bir yoldur.
Meditasyon denilince bazı insan-
ların gözü korkabilir. Meditasyon, zih-
ni sessizleştirmektir ve her gün 10-
15 dakika sessizliğe zaman ayırırsak
zihnimizi sakinleştirebiliriz. İlk zaman-
lar zihni sessizleştirmek zor olabilir.
Nefesimize odaklanır ve sadece ne-
fes alış verişlerimizi birden ona ka-
dar sayarsak, zihnimiz yavaş yavaş
sakinleşecektir. On kere saydıktan
sonra, tekrar birden başlayarak yine
ona kadar sayalım, sonra tekrar sa-
yalım. Eğer bu süre içinde zihnimize
düşünceler gelirse bu düşüncelere
direnmeyelim, sadece gözlemci ola-
lım. Düşüncelerin gelip gitmesine sa-
kince izin verelim. Direnmezsek kısa
sürede çekip gittiklerini görürüz.
4. Güne mutlaka tebessüm
ederek başlayalım.
Sabahleyin yüzümüzü yıkadıktan
sonra, aynanın karşısına geçip uzun
uzun gözlerimizin içine bakıp, ken-
dimizi ne kadar çok sevdiğimizi sesli
olarak ifade edip, gülümseyelim.
5. Gün içinde şimdide kalma-
ya fazlasıyla özen gösterelim.
Geçmişi ve henüz yaşanmamış
geleceği düşünmek, bizi mutsuz ve
huzursuz etmekten başka hiç bir işe
yaramaz. Bu yüzden her anı dolu
dolu yaşayıp hakkını verelim. Zihni-
mizi sürekli gözlemleyelim. Geçmişe
gittiğimizi veya geleceği düşündüğü-
müzü fark ettiğimizde hemen şunu
söyleyelim: “Benim adım ……….. ve
bugün 01.02.2013 (Bulunduğunuz
günün tarihini söyleyin siz…) Ve ben
şimdi, şu anda buradayım.” Bu işe
yarayan bir egzersizdir. (Anda yaşa-
makta zorlananlar için, “Farkındalık
Maceraları” adlı kitabı tavsiye ede-
rim. Yazarı: Jan Chozen Bays)
6. Kendimiz dâhil, hiç kimseyi
ve hiçbir olayı yargılamayalım.
Her ne oluyorsa sevgiyle kabul
edelim. Zira yargıladıkça, yargıladığı-
mız olayların içinde buluruz kendimizi
(Evren yasalarından biri). Bu sık sık
başımıza gelmiştir. Kendimizi sevgiye
odaklayalım. Olana, olduğu haliyle ve
sevgiyle kabul verelim ki aynı olayı
tekrar yaşamayalım.
7. Şükretmek çok güçlü bir
egzersizdir.
Gün içinde programlı olarak şük-
retmeye özen gösterelim. Kendinize
sorduğunuz on soru ile günlük şükür
egzersizleri yapmanızı tavsiye ederim.
Bu soruları her gün kendinize sorar-
sanız, günden güne mutluluğunuzun,
içsel huzurunuzun ve farkındalığınızın
arttığını göreceksiniz. Önerim, her
gün sabah ve akşam bu sorulara ce-
vap vermeniz.
1. Şu anda hayatımın nesinden
memnunum?
2. Şu anda hayatımda beni ne-
ler heyecanlandırıyor?
3. Şu anda hayatımda nelerden
gurur duyuyorum?
4. Şu anda hayatımda nelere
minnet duyuyorum?
5. En çok ne yapmaktan zevk
alıyorum?
6. Hayatımda benim için en
gencgelisim.com
önemli durum ne?
7. Daha olumlu nasıl düşünü-
rüm?
8. Problemim var mı? Bu proble-
min harika yanı nedir?
9. Hayatımı daha mükemmel bir
hale nasıl getirebilirim?
10. Bugün beni mutlu edecek
neler oldu?
11. Bugün küçük de olsa kimlere
iyilik yaptım?
12. Şu anda bana kendimi iyi
hissettiren şeyler neler?
8. Yediğimiz, içtiğimiz besinle-
re dikkat edelim.
Sağlıksız beslenmenin depresyo-
na ve mutsuzluğa yol açtığını unut-
mayalım. Her gün olmasa da, haf-
tada birkaç kez, tam tahıllı gıdalar,
muz, kuruyemiş (özellikle, badem ve
ceviz) tüketelim ve protein ağırlıklı
(yumurta, peynir, süt, et veya tavuk
eti) beslenmeye özen gösterelim.
Mutluluğumuz için B vitamini alma-
mız şart. Eğer vücudumuzun ihtiyaç
duyduğu gerekli B vitaminini günlük
olarak alamıyorsak, B vitamini tab-
letleri bu görevi yerine getirecektir.
9. Gün içinde, yarım saat de
olsa, rutinden çıkıp bize keyif ve-
ren şeyler yapmaya özen göste-
relim.
Bu, motive edici bir kitap veya
makale okumak olabilir, keyifli bir
müzik dinlemek olabilir, yürüyüş
yapmak veya dans etmek olabilir,
hatta size mutluluk veren bir hayal
bile olabilir.
10. Sağlımıza özen gösterelim.
Her gün düzenli olarak yarım saat
de olsa yürüyelim. İmkânımız varsa
spor yapalım. Derin diyafram nefes-
leri alıp, kanımızdaki oksijen miktarını
artırmaya gayret edelim.
Bazen de ne yapsak mutsuz olu-
ruz. Bırakın o zaman, mutsuzluğu-
nuzu yaşayın bir süre, onu gözlemle-
yin ve “Evet, şu anda ben mutsuzum
bunu görüyorum, ancak bir süre
sonra geçecek!” deyin. Mutsuzlu-
ğun içinden kolayca geçeceksiniz o
zaman. ■
 gencgelisim.com

Bilgisayar, İnternet
ve Televizyonun
ÇOCUKLAR Amigdala
Üzerindeki Etkileri Otantik Duygularımızın Kara Kutusu
Lilay Koradan I lilaykoradan@gmail.com Otantik duygular, beyinde amigdala denen yerde depolanmışlardır. Bu
duygulardan biri birleştirici, diğer dördü ayırıcı duygulardır. Birleştirici olan
duygu “sevgi”, ayırıcı olan duygular, “korku, üzüntü, öfke ve iğrenme”dir.
Bu duyguların kayıtlı olduğu yer olan amigdala, neslin devamını sağlamak İrem Erol
Çağımızın gereği olan kitle iletişim araçlarından telefon, televizyon ve internetin doğru kullanımı,
çocukların gelişimi açısından oldukça önemli! Doğru kullanıldığında hayatımızı kolaylaştıran ve bilgiye hızlı ve kişinin güven içinde yaşamasını kolaylaştırmak amacıyla vardır. www.iremerol.com
ulaşmamızı sağlayan bu araçların, çocuklar tarafından kullanımı kontrol altında tutulmalı ve doğru
yönlendirilmeli. Özellikle de internet kullanımına paralel olarak gelişen sosyal medyaya ilginin yoğun
Amigdala’da kayıtlı olan duygular yaşamasını kolaylaştırmak amacıyla duygularımız aracılığı ile anlarız. Duy-
olduğu bu dönemde ebeveynlerin dikkat etmesi gerekenler neler?
öğrenilmemiştir, nesillerden nesillere vardır. gular, yaşamımızda neler olup bit-
genetik yollarla aktarılarak bu bölge- Amigdala “üzüleceğine, güvende tiğini ifade eden ve doğrudan gözle
İnternet, çocukların araştırma bağımlılık yaratan bilgisayar oyunları telerine yöneltecek, arkadaşları ile de depolanmıştır. Öğrenilmemiş olan ol!” mesajı verir ve bir tetiktir. Ani görülür şekilde anlaşılan ifadelerdir.
yaparak bilgiye ulaşımı ve gelişim- oynamayı tercih eden çocukların fi- sosyalleşmelerini sağlayacak, yara- duygular “otantik duygulardır” ve bu tepkileri ve savunma mekanizma- Düşünceler ise bu ifadenin dolaylı
leri açısından çok iyi imkânlar sun- ziksel, sosyal ve özellikle kişilik geli- tıcıklarını geliştirecek etkinlikler or- duyguların keşfi, kişinin kendini yö- larını devreye sokan yer, beynin bu olarak analizi, yorumu ve tercümesi-
maktadır. Çocukların yaratıcılıklarını şimleri olumsuz etkilenmektedir. ganize edilmelidir. netmesi için büyük bir adımdır. bölümüdür. Amigdala’dan gelen tetik dir. Düşünce ve duygular sürekli ile-
geliştirmekte ve aynı zamanda onla- Duygular, kişinin kendisi ve du- sayesinde o duygunun karşılığı olan tişim içindedir. Bir insanın düşünce-
ra, araştırma ve eleştirel düşünme Anne - Babalara Öneriler: ■ Ebeveynler, çocukların dünyasın- rumlar hakkında değerli birtakım bil- hormonlar salgılanır ve hislerimiz de- siyle duyguları arasında uyum yoksa,
becerisi kazandırmaktadır. Yaşları ■ Çocukların sosyal medyada ve da önemli bir yer kaplayan interneti giler verir. Kişiye doğru kararlar alma- ğişir. Dolayısıyla duygu aslında bir bunu hemen hissederiz, amigdala
gereği, çocukların keşfetme ve me- internet başında uzun zaman ge- ve sosyal medyayı çok yakından ta- sında yardım eder. Duyguları iyi ya da nöro-biyolojik reaksiyondur. bizim için bu taramayı yapar.
rak dürtülerinin çok yoğun olduğu çirmemeleri için ebeveynler, aile nımalı ve takip etmelidir. kötü, doğru ya da yanlış diye sınıflan- Amigdala aynı zamanda alt yazıyı Yaşadığımız olayları ve ilişkide ol-
göz önünde bulundurulunca, onları sohbetlerine, birlikte yapılan aktivi- dırmamız mümkün değildir. Farklılığı okumaya çalışır, yani diğer insanlar- duğumuz insanları duygularımız ara-
tamamen televizyon ve internetten telere, oyunlara daha fazla zaman ■ Çocuklara, televizyonu ve inter- yaratan, bizim önceki tecrübelerimiz, la ilgili niyet taraması yapar. Kişilerin cılığıyla değerlendiririz. Ancak duy-
uzak tutmak, akranları ile olan ile- ayırmalı ve çocuklarla sevgiye dayalı neti yasaklamak doğru bir yaklaşım yaşamdan edindiğimiz öğretiler ve duygularını ifade etme şeklinden ve gular, yaşadığımız bir olayın nedeni
tişimlerinde pasif ve yalnız kalmala- güçlü bir ilişki kurmalıdır. değildir. Kontrol ve sınırlama kız- yetişme tarzımızla duygularımıza yük- davranışlarından onların niyetini an- değil, vesilesidir. Her insan, yaşadığı
rına neden olur. Fakat çocuklar için madan getirilmeli ve hatta onlarla lediğimiz anlamdır. Duygular, insanın lamaya çalışırız ve bu niyet çerçeve- durum karşısında farklı duygular his-
internet ortamının çok büyük riskler ■ Anne, babalar tarafından çocuk- konuşarak kurallar beraber belirlen- yaşamda kalmasını sağlayan bir öne- sinde ilişkimizin sınırlarını belirleriz. seder ve farklı tepkiler verir. Bunun
ve tehditler oluşturduğunu da unut- ları özellikle spor ve beden aktivi- meli. me sahiptir. Doğuştan getirdiğimiz Duygular bizim yaşam antenlerimiz, nedeni, aynı olayı yaşayan kişilerin
mamak gerekir. ve öğrenilmemiş olan duygularımızı bedenimizin bize verdiği sinyallerdir. bu olaylara farklı anlamlar yükleme-
Çocukların gelişim dönemle- ■ İnternet kullanımı ile ilgili olarak, “otantik duygular” olarak tanımlarız. İç dünyamızda neler olup bittiğini sidir.
ri dikkate alındığında, bilgisayar ve çocuklar bilgilendirilmeli, ne şekilde Otantik duygular, beyinde amig- Dolayısıyla kendi bakış açımızı de-
internet kullanımı, onların fiziksel ve kullanmasının doğru olduğu, olum- dala denen yerde depolanmışlardır. ğiştirdiğimizde ve olayları duyguların
sosyal gelişimlerini olumsuz etkili- suzluklarının neler olabileceği uygun Bu duygulardan biri birleştirici, diğer kaynağı değil, vesilesi olarak gördü-
yor. Öğrencilerin, sosyalleşmeye, bir şekilde anlatılmalıdır. dördü ayırıcı duygulardır. Birleştirici ğümüzde duygularımızı ön lobları-
oyuna, spor yapmaya, arkadaşları olan duygu “sevgi”, ayırıcı olan duy- mızla kontrol altına almayı öğrenmiş
ile birlikte olmaya ihtiyaçları vardır. ■ Uygun filtreler kullanarak çocuk- gular, “korku, üzüntü, öfke ve iğren- oluruz.
Bilgisayar başında uzun zaman ge- ların, özellikle şiddet ve cinsel içe- me”dir. Bu duyguların kayıtlı olduğu Duygularını ve düşüncelerini
çiren, arkadaşları ile oynamak ye- rikli sitelere girmeleri kontrol altına yer olan amigdala, neslin devamını yöneten kişi yaşamının efendisi
rine eve kapanan, şiddet içerikli ve alınmalıdır. ■ sağlamak ve kişinin güven içinde olur… ■

4 5

Sigarayı
Bırakmak için
Bilinçaltınızı
Kullanın!
Sigara içme alışkanlığından kurtulmak güncel bir konu. Halen uygulanan pek çok değişik yöntem, her gün artan
taleple karşı karşıya... Şöyle bir soru soralım kendimize: Eğer sigarayı bırakmak için harekete geçseydiniz, nasıl bir
yöntemle bırakmak isterdiniz? Kriterleriniz neler olurdu? Mesela etkili, kısa sürede sonuç veren, kalıcı, kişinin ruhsal
ve fiziksel yapısını en az etkileyen bir yöntem olduğunu bilseniz, bu alışkanlığınızdan kurtulmaya öncelik verir
miydiniz? Bu ay size çok iyi bir haberimiz var. Burada kısaca açıklayacağımız teknikle, yaşadığınız sürece
bu alışkanlıktan kurtulmanız mümkün. Gerisi size ve karalılığınıza kalmış.
“Sigaraya Son” programının ba-
şarısının anahtarı, sigara içmeye
duyulan psikolojik ihtiyacın ortadan
kaldırılmasında yatmaktadır. Progra-
mın ilk 4 saati, Farkındalık Tedavisi
dediğimiz bilinçlendirmeye ayrılmış.
Neyi, niçin yaptığınızı bilirseniz, yapıp
yapmama konusunda seçim hakkınız
olur. Pek çok tiryaki bu açıdan karan-
lıkta kalmıştır. Bilinçaltı programların-
dan ve bu programların nasıl oluştu-
ğundan ve öneminden habersizdir.
Yani düşmanını tanımaz ve haliyle
kullandığı stratejiler başarısızlıkla so-
nuçlanır. Oysa kapıyı açan anahtar,
farkındalıktır. Sigarayı niçin içtiğinizi
zannettiğiniz ile gerçekte neden iç-
tiğiniz iki farklı hikâyedir ve gerçek
nedenleri bilmek, başarıya giden ilk
adımdır.
İkinci yarıda bilinçaltı eğitimi yani
Hipnoterapi var. Yaşamınızın her-
hangi bir alanında kalıcı bir değişiklik
yapmanız için bilinçaltınızı bu değişi-
me ikna etmeniz gerekir. Eğer bilin-
çaltınızla siz aynı tarafta yer almaz-
sanız, yapmak istediğiniz değişim,
geçici bir deneyim olarak kalacaktır.
Bu nedenle her türlü bağımlılık teda-
visinde veya bir alışkanlığınızı değiş-
6 7
Dr. Ofelya Cabral I www.ofelyathomashipnoz.com
tirmeniz için bilinçaltının bu değişikli-
ğe ikna olması gerekir ki bu yöntemin
adı hipnoz’dur.
Üçüncü bölümde de sigara içme
isteğini etkili bir şekilde azaltan ve
hastaya da öğretip uygulamasını
sağladığımız Düşünce Alanı Teda-
visi var. Duygusal Özgürleştirme
Tekniği olarak da bilinen bu yöntem,
özellikle bağımlılık tedavisinde yaygın
olarak, diğer tedavileri desteklemek
amacıyla kullanılıyor. Programın ba-
şarısı hem bilinç, hem de bilinçaltının
aynı anda eğitiminden kaynaklanıyor.
Birinci bölümdeki Farkındalık Te-
davisi, sigaraya olan fiziksel bağım-
lılığımızın, sigara içmeye ihtiyacımız
olduğuna dair kendi kendimize ve
çevremizin bize yaptığı programla-
manın yanında önemsiz kaldığını vur-
guluyor. Sigara içmekle ilgili şimdiye
kadar hiç sorgulamadığınız inanç-
larınız gözden geçiriliyor. Mesela si-
gara içenlerin, sigara içmekten keyif
aldıkları, sigara içmenin sosyal bir
alışkanlık olduğu, can sıkıntısına ve
strese iyi geldiği, rahatlattığı ve kon-
santrasyonu artırdığı gibi... Tüm bu
bilgilerin yanında çok etkili bir teknik
olan NLP (Neuro Linguistic Progra-
ming) teknikleri de verilen kararı des-
tekleme ve güçlendirme konusunda
gerektiğinde kullanılıyor.
Sigarayı Bırakmayı Kolay-
laştıracak Basit Taktikler
1. Ayartılmalara aldanmayın:
Birlikte olduğunuzda sigara içmek
isteyeceğiniz kişilerden ya da orada
bulunduğunuzda sigarasız yapama-
dığınız yerlerden bir süreliğine uzak
durun.
2. Alışkanlıklarınızı değiştirin:
Alkollü içkiler ya da kahve yerine
meyve suyu veya su için. İşe daha
farklı bir yoldan gidin. Kahve molası
vermektense kısa bir yürüyüş yapın.
3. Aktiviteler geliştirin:
Stresinizi azaltmak için bir şeyler ya-
pın. Ellerinizi meşgul edecek hobiler
edinin.
Nakış, örgü, ahşap boyama, takı
tasarımı ya da ahşap oymacılığı
gibi… Bu tür aktiviteler sizi sigaraya
yönelmekten uzak tutar. Sıcak bir
banyo alın, egzersiz yapın ya da bir
kitap okuyun.
4. Alternatifler geliştirin:
Ağzınızı sigaradan farklı şeylerle
meşgul edin. Şekersiz sakız çiğneyin,
akide şekeri, taze havuç, salatalık ya
da ay çekirdeği yiyin.
5. Derin derin nefes alın:
Sigara içerken dumanı içinize
Yaşamın Karmaşıklığı İçinde, Ahmet Fevzi Üçer I
Var Oluşumuzun Anlamını Tekrar Düşünebilmek
Gözlerimizi açtığımızda içimize iş-
leyen gün ışığı bizi eskisi kadar ısıtmı-
yor mu? Günümüzün yoğun temposu
içinde kendimize ayırabilecek vakit
bulamıyor muyuz? Sorumlulukları-
mızın ve beklentilerimizin girdabında
her şeyi unutabiliyor muyuz? Yaşam
kurgusu içinde arka sıralarda mı kal-
dık? Gittiğimiz bu yolun sonu yok gibi!
Yoksa ring seferi yapan bir servis ara-
cında mıyız? Şoför kardeşim müsait
bir yerde inecek var, bana müsaade!
Yaşantımızı sürekli olarak ileriye
dönük beklentilerimize endeksleyerek
bugünü unutmamalıyız. Sürekli olarak
büyütülen hedefler, bitmeyen hesap-
lar nereye kadar? Ulaşmayı hedef-
lediğimiz noktaya kavuştuğumuzda
bazı şeylerin anlamını kaybedeceğini
düşünmek bile istemeyiz. İçimizdeki
heves hiç kaybolmasın da biz bu yol-
da yürümeye devam edelim.
Dünyaya gelişimizle birlikte ken-
dimizi ve çevremizi tanıma sürecimiz
çektiğinizde, oldukça derin bir ne-
fes almış olursunuz. Canınız sigara
içmek istediğinde derin derin nefes
alın ve ciğerlerinize taze temiz hava-
nın dolduğunu gözünüzde canlandı-
rın. Sigaradan uzak durduğunuzda
kazanacaklarınızı ve sigarayı bırak-
mak için sebeplerinizi düşünün.
6. Erteleyin:
Canınız sigara çektiğinde bu is-
başlamıştır. Hayata tutunmaya çalı-
şarak var olduğumuzu hissetmek ve
çevremize hissettirebilmek ihtiyacı
duyarız. Motivasyonumuzu artırabil-
mek, konsantrasyonumuzu güçlendi-
rebilmek ve güçlü bir özgüvene sahip
olabilmek için kişisel gelişimimizle il-
gili metotları içselleştirebilmek gerek-
gencgelisim.com
teğinizi hemen erteleyin. En azından
10 dakika beklemeniz gerektiğini
söyleyin kendinize. Bu küçük numa-
ra, o anki sigara isteğinizi belirli bir
süre daha uzak tutacaktır.
7. Kendinizi ödüllendirin:
Başarmaya çalıştığınız şey kolay bir
şey değil, bu yüzden ödülü hak edi-
yorsunuz. Her gün sigaraya ödediğiniz
parayı bir kavanoza koyun ve o hafta-
nın sonunda bu parayla kendinize bir
hediye alın. Mesela bir dergi ya da
kitap satın alın, dışarıda yemek yiyin,
uzaktaki bir arkadaşınızı ziyaret edin.
Paranızı daha uzun bir süre biriktire-
rek kendinize, uzun süredir ihtiyaç
duyduğunuz daha büyük bir şey de
alabilirsiniz. Maliyeti yüksek olmayan
şeyler de yapabilirsiniz. Kütüphaneye
gidebilir, müze gezebilir, yeni hobiler
edinebilir, bir kursa kayıt olabilirsiniz
mesela… ■
ahmetfevziucer@hotmail.com
mekte. Bundan sonrası hayatımızın
verilerini bu formüllerde yerine koya-
rak, arzu edilen sonuçlara ulaşabil-
mektir.
Bu süreçlerin tamamlanması ile
kişisel ve sosyal bilincimiz gelişir.
Sosyal çevremiz, etrafımızda örnek-
lenmiş yaşam biçimlerini bizim için
rehber kılarak bu yönlere odaklan-
mamızı sağlamıştır. Bize gösterilen
hedeflere doğru hızla koşmaya baş-
layarak, başarı basamaklarını tırman-
mak için bir mücadele içine gireriz.
Tüm gelişme ve olgunluk süreci-
miz içinde, kader çizgimiz dâhilinde
yaşam formasyonumuz, süregelen
çeşitli sebep ve sonuç ilişkileri ile de-
vam edecektir.
Yaşamın karmaşıklığı içinde var
oluşumuzun anlamını tekrar düşünüp
yorumlamaya çalışmak, kendimizi
sorgulamak, mutlu ve dengeli bir ya-
şam için gereklidir. ■

Madde Bağımlılığından Nasıl Kurtulabiliriz?
Alışkanlık, ilgi duyulan veya hoş-
lanılan bir şeyin uzun süre devamı
demektir. Aynı zamanda, değişiklik
hevesiyle yeni heyecan ve yine far-
kına varmadan gelecekte beklen-
meyen bir psikopatolojik durumların
oluşturacağı bir maceradır. Kötü
alışkanlıklar, genellikle uygunsuz
davranışlarla sonuçlanır. Kişinin
psikolojisini bozar, sorunlar artarak
anksiyete ve huzursuzluk yaratır ve
çoğu zaman depresyona sebep olur.
Madde bağımlılığının temelinin, si-
gara alışkanlığıyla başladığı bilinen
bir gerçektir. Kumar alışkanlığı ve al-
kol bağımlılığı gibi durumlarda, hem
fizyolojik hem de psikolojik sorunla-
rın getirdiği artan çatışmalar sonu-
cunda, kişi çıkmaza girer.
Evine her gün aynı yolu kullana-
rak giden bir kişinin, bu durumdan
sıkıldığını fark etmesi ve bu sonuçtan
da şikâyetçi olmasıyla ve imkânları
dâhilinde farklı bir alternatifi varsa,
bu yolu denediğinde çok rahatladı-
ğını ve mutlu olduğunu hissetmesi
mümkündür. Bu kadar basit bir ör-
nek etkili olduğuna göre, alışkanlık-
lardan kurtulmanın da pek çok yönü
ve metodu vardır. Dolayısıyla, bir
alışkanlıktan kurtulma, başka yolla-
rı denemekle sağlanabilir. Denenen
yolun, kişiye kazandırdığı olumlu ve
olumsuz durumların iyi hesaplaması
gerekir. Yoksa yağmurdan kurtula-
yım derken doluya yakalanması ola-
sıdır. Atacağımız her adımı düşüne-
rek gerçekleştirdiğimizde mutluluk
da peşimizden gelecektir.
8 9
Fatoş Baran Solmaz I drfatosbaran@gmail.com
Mutlu insan, davranışlarıyla, dü-
şünceleriyle ve yaptıklarıyla özgüve-
nini sağlar ve de kendisiyle barışık
olur.
Ne şekilde olursa olsun, alış-
kanlıklardan kurtulmak için önce
karar vermek ve iradeyi kullanmak
gerekir. Ego fonksiyonlarını ve dü-
şüncede bütünlük sağlanması çok
önemlidir.
Tecrübe, “yaşanılan pişmanlık-
ların bileşkesidir” denilir. Doğruluk
payı vardır; ancak erken fark edil-
mesi, kişiyi daha kötü durumlardan
kurtarır. Mutlu insan, davranışları
ve düşünceleriyle barışık olur. Do-
layısıyla hem kendisini sever, hem
de çevresine olan güveni artar. Far-
kındalık psikolojisi çok önemlidir.
Bilinçli olarak uygulanmaya devam
edilen bir alışkanlıktan, örneğin si-
gara kullanımından, bilinçli olarak
kurtulmak mümkündür.
Alışkanlık zincirleri,
önce duyulamayacak
kadar hafif,
sonra kırılamayacak
kadar güçlü olur…
Bir insanda, karşılaşacağı
problemlerin üstesinden gelmesi-
ne yetecek bir içsel güç ve kaynak
mutlaka vardır.
Mazeret üretimi ve başkalarını
haksız yere suçlama kültürü, insan-
lık tarihi kadar eskidir. Bir başarısız-
lık durumunda hatayı başkalarında,
kullandığı araçlarda veya ortamda
bulan kişi, özgüveninin zedelenme-
sini önlemek ister. Açıkça ve mertçe
“Ben başarısız oldum” diyemeyen
kişi, itibarını korumak için bulabildiği
mazeretleri arka arkaya sıralar. Bir
kez mazeret üretmeye başlayan kişi,
bu huyunu kolay kolay bırakamaz.
Çünkü mazeretçilik, bir uyuşturucu
madde gibi önce insanı rahatlatır
ama sonraları şiddetli bir bağımlılığa
yol açar.
Şimdi harekete geçeceğim
Düşlerim değersiz, planlarım ya-
nıltıcı, hedeflerim imkânsızdır. Eylem
ile tamamlanmadıkça, tümünün hiç-
bir değeri yoktur. Şimdi harekete ge-
çeceğim. Şimdi harekete geçeceğim.
Beni geride tutan, ağırdan almanın
kaynağı korkudur ve artık ben, bütün
cesur yüreklerin derinliklerinde kazılı
olan bu sırrı keşfettim. Artık biliyorum
ki, korkuyu yenmek için duraksama-
dan davranmalıyım, o zaman kalp
çarpıntılarım geçecektir.
Artık biliyorum ki, terör aslanını
sakin bir karıncaya dönüştüren şey,
eylemdir. ■
İnsanlar ruhlarını iyileştirmeden,
bedenlerini iyileştiremezler...
Berna Özcan Demir I www.bernaozcandemir.com
“Holistic” kelimesinin tam olarak
Türkçe çevirisini yapmak mümkün
değildir; ancak “bütünsel, bütüncül”
kelimelerine yakın bir anlamı vardır.
Holistic Healing ise “bütünsel sağlık”
anlamına gelmektedir. Holistik bakış,
bütün parçaların toplamından başka
bir şeydir ve bütünü anlamak için par-
çaları anlamak yetmez; bütüne, par-
çalardan bağımsız bakmak ve bütünü
parçalardan bağımsız değerlendirmek
gereklidir, yaklaşımına sahiptir.
Holistik sağlık modelinde, birey-
sel sorumluluklar önemlidir. Hasta
olmak, kişinin başına durduk yerde
gelmiş bir olay, bir şansızlık ya da te-
sadüf değildir.
Holistik sağlık modeli
4 temel ilkeyi baz alır:
1. Her hastalığın ya da sağlık sorunu-
nun mutlaka duygusal ya da zihinsel
bir nedeni vardır. Hiçbir hastalık, altın-
da psikosomatik bir neden olmadan
ortaya çıkmaz.
2. İnsanlar aklın, bedenin ve ruhun
dairesel etkileşimi altındadırlar. Bu 3
öğe, kişinin sağlık durumunu etkiler.
3. Hastalıklar kişinin uyum eksikliğin-
den, adaptasyon sorunundan kaynak-
lanmaktadır. Kişinin sosyal, davranış-
sal, psikolojik ve fiziksel dengesinde
çeşitli bozukluklara yol açmaktadır.
4. Hastalık, kişinin kendisini geliştir-
mesi, sorunlu alanlarını görmesi, be-
densel, zihinsel, duygusal ve ruhsal
olarak kendisini yenilemesi, şifalandır-
ması için bir şans veya fırsattır.
Holistik yaklaşım, her sağlık so-
gencgelisim.com
Holistic
Healing ile
Sağlığa
Kavuşmak
rununa yukarıdaki 4 temel ilkeyi baz
alarak bakar. İnsanlar ruhlarını iyileş-
tirmeden, bedenlerini iyileştiremezler.
İnsanlar hastalığın zihinsel nedenlerini
değiştirmedikleri sürece, hastalıkla il-
gili bir iyileşme sağlasalar bile, yeniden
başka bir hastalığın ortaya çıkmasına
engel olamazlar. Bu nedenle holistik
yaklaşımda hastalığın iyileşmesinden
çok, hastalığa yol açan nedenin iyileş-
mesi önemlidir. Holistik Şifa
Holistik sağlık, doğal terapileri Sistemi Nedir?
kapsamaktadır ve alternatif tıp ol-
maktan çok, tamamlayıcı tıp olma id- Günümüzde oldukça yaygın
diası vardır. Yoga, meditasyon, reiki, olarak insanları rahatsız eden
olumsuz düşünceler (kıskanç-
bitkisel tedavi, zihin terapileri, masaj
lık, kin, haset, entrika, v.b.)
teknikleri, ayurveda, akupunktur, he-
bedendeki enerji alanını çok
meopati gibi bir çok doğal tedavi yön-
ciddi olarak etkileyebilir. Bu tür
temini kapsamaktadır. Tıbbi tedaviye
baskıların auralarımızda çok
destek olmak, ana yaklaşımlardan bi-
uzun süre kalması demek, er
ridir.
ya da geç hastalıkların gelmesi
Holistik sağlık, tüm yaşamı kap-
demektir.
sar. Kişinin yaşamının her alanında
Holistik Şifa Sistemi (Ma-
iyileşme gerçekleştirmek ana hedeftir.
ramba Sistemi) şifa melekle-
Bedensel sağlık kadar, kişinin zihin-
ri, ritüeller, güçlü kelimeler ve
sel sağlığı, duygusal sağlığı ve ruhsal meditasyonların enerji ve titre-
durumu da önemlidir. Hayatın içinde şim alanları ile irtibat halinde
genel iyileştirme, holistik sağlığın en çalışır. Bu yöntemle aktarılan
temel yaklaşımıdır. Bugün dünyada enerji sayesinde, bedendeki
holistik yaklaşımlar hızla gelişmekte ve olumsuz blokajları süratle kal-
kendisini tıp dünyasına kabul ettirmek dırmak ve iyileştirme sağlamak
için çalışmaktadır. Batı’da birçok has- mümkündür. Holistik şifanın
tanede holistik terapiler yapılmakta ve önemli bir özelliği, ruhsal ve
tamamlayıcı tıp olarak, hastalar tara- bedensel olarak insanda bulu-
nan kirli enerjinin, karmik bağ-
fından da rağbet görmektedir. Holistik
lantılar ve çakraların harmoni-
yaklaşım ise sadece tıp konusunda
zasyonu ile temizlenmesidir. ■
değil, hayatın her alanında etkisini his-
settirmeye başlamıştır. ■
 gencgelisim.com

ralphwatson ile
Kas dokusunu arttırmak için dikkat SÖYLEŞİ
edilmesi gereken anahtar nokta, alınan
enerji dengesidir. Eğer enerji yetersiz
alınırsa proteinler kas yapımı ve onarımı
yerine enerji sağlamak için kullanılmaktadır. Kahve Tadında
Kişisel Gelişim
Protein ve karbonhidrat, kas sentezini
sağlamak için birlikte hareket eder.

Hakan Birol

Sohbeti
Derya Zünbülcan I deryaznblcn@hotmail.com
www.hakanbirol.com

Kas Dokusu Nasıl Artırılır?

Kas dokusunu artırmak için ne-
ler yapılması gerektiği hakkında çok
fazla soru işareti vardır. Genelde bi-
linen aminoasit ve protein eklerinin
kullanımının yararlı olacağı düşün-
cesidir. Ancak bilimsel literatürde
kas dokusunun artışı için fazla pro-
tein tüketiminin gerekliliği ile ilgili
varılmış bir sonuç yoktur.
Kas dokusunu arttırmak için dik-
kat edilmesi gereken anahtar nokta,
alınan enerji dengesidir. Eğer enerji
yetersiz alınırsa proteinler kas yapı-
mı ve onarımı yerine enerji sağla-
mak için kullanılmaktadır. Protein
ve karbonhidrat, kas sentezini sağ-
lamak için birlikte hareket eder.
Bu nedenle kas gelişimini arttır-
mak için proteinden ve kompleks
karbonhidratlardan zengin, yeterli
ve dengeli enerji sağlayan bir bes-
lenme planı uygulanmalıdır. Kas
dokusundaki gelişimi destekleyen
bir beslenme planında; enerjinin
yağdan gelen yüzdesi %25-30, pro-
teinden gelen yüzdesi %15-20, kar-
Acılar İçinde Başarıyı Yakalayanlar
“Kimisi kördü, kimisi sağır, kimisi kekeme... Kimisi beş parasızdı
kimisi ise herşeyini kaybetmişti. Fakat hiç biri pes etmedi. Acılar
içinde başarıya ulaşıp dünyayı değiştirdiler. Siz de yaşamanızı
bonhidrattan gelen yüzdesi %50-55
olmalıdır.
Kasları Besleyen Besinler
1. Ananas: İçerdiği bromelin enzimi
sayesinde, antrenman sonrası kas
ve doku iltihaplanmalarını azaltır.
2. Somon: Antrenman sonrasında
proteinin parçalanmasını azaltan
omega-3 bakımından zengindir.
3. Zeytinyağı: Antrenman sonrasın-
da kasların parçalanmasının önüne
geçen doymamış yağ asitleri içerir.
Yıkım karşıtı etki gösterir.
4. Yumurta: Yumurta, içeriğindeki
temel aminoasitler ile kas onarımın-
da önemli olan besinlerden biridir.
5. Yoğurt: Kas gelişimi ve onarımı-
nı sağlar. Vücut yağındaki azalma-
yı destekleyen konjugelinoleik asit
(CLA) içerdiği için yağ oranı düşük,
kas oranı yüksek bir vücut isteyen-
değiştirmek ister misiniz?”
kitaplife.com
lerin beslenme listesine eklemesi
gereken bir besindir.
6. Vişne suyu: Bilimsel çalışmalara
göre vişne, içeridiği özel maddeler
ve antioksidan kapasitesi sayesinde
kasları egzersiz sonrasında oluşan
oksidatif stresten, egzersiz sonrası
oluşan hasardan koruyor.
7. Hindi: İçeriğinde bulunan gluta-
min, büyüme hormonu salgılanma-
sına yardımcı olarak kas dokusunun
arttırılmasında destekleyicidir.
8. Badem: E vitaminin vücut tara-
fından en iyi emilen formu olan alfa
tokoferol bakımından zengindir. Yo-
rucu egzersiz sonrası hasarlanmayı
engellemede yardımcıdır.
9. Su: Yapılan çalışmalarda sıvı
oranı yüksek olan kas hücrelerinin
dehidrate olmuşlara göre daha iyi
düzeyde protein sentezinin gerçek-
leştiği gözlenmiştir. Kas gelişimi için
elzem öğelerden birisi de sudur. ■
212. 445 00 45
Bize kendinizden bahseder
misiniz?
Birçok farklı alanda çalıştım. Ben
bir iş koçu ve iş danışmanlığı uzma-
nıyım. İş gelişim ve performanslarının
daha iyi düzeye çıkması için çalışırım.
Diğer yandan, bir kişisel gelişim uz-
manıyım. Burada bireyleri kendilerini
geliştirmeleri ile ilgileniyorum. Her iki
işin de ortak noktasına baktığımızda,
gelişimi temel aldığımı göreceksiniz.
Bunu 15 yıldan beri yapıyorum.
Eğitimleriniz, şu ana kadar ne-
relere kadar ulaştı?
Dünyanın birçok yerine bu eğitim-
leri götürüyorum. Hindistan, Çin,
Orta Doğu… Tabi bu arada Türkiye
en çok sevdiğim yerlerden bir tane-
si. 8 yıldan beri Türkiye’de eğitimler
gerçekleştirmekteyim. Bu eğitimlerin
konuları, iş danışmanlığı ve NLP eği-
timleri üzerine olmaktadır. 2013’deki
hedeflerimden bir tanesi Ralph Wat-
son markasını Türkiye’de etkin kıl-
mak. Eğitimlerimizdeki misyonumuz,
tutkuyla insanların kendilerini geliştir-
melerine yardımcı olmaktır.
Türkiye’de verdiğiniz eğitim-
lerde karşılaştığınız problemler
nelerdir?
Burada karşılaştığımız sorunlar-
Uluslararası zirve koçu ve
konuşmacı Ralph Watson ile
kahve tadında harika bir kişisel
gelişim sohbeti yaptık. NLP ve
Koçluk alanındaki saygın
uzmanlardan biri olan
Ralph Watson, bizlerle
tecrübelerini paylaştı.
dan bir tanesi, eğitime ayrılacak olan
zamanların iş yaşamlarının içinde ol-
ması. Bunu biraz daha açacak olur-
sak, örneğin bir haftalık bir eğitim
programı düzenlediğimizde bunun
Pazartesi’den başlayarak Pazar’a ka-
dar sürdüğü düşünülürse, katılımın
inanılmaz az olduğunu görüyoruz.
Sebebine baktığımızda karşılaştığı-
mız tablo şu oluyor : “Ben bu eğiti-
me gelemem. Çünkü iş yerimden izin
vermezler. Bu durumda kovulurum.”
Esasında iş yerinde verimin de artma-
sı için bu eğitimleri bireylerin alması
gerektiğini düşünüyorum. Eğitim alan
birey daha donanımlı olacak ve işyeri-
ne sağladığı verim de artacaktır.
İngiltere ile Türkiye’deki kişi-
sel gelişim eğitimlerini kıyaslar-
sak ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?
İngiltere’de koçluk uzun yıllardan
beri kullanılıyor. Özellikle koçluğun iş
yaşamında aktif olarak kullanıldığını
görüyoruz. Verilen eğitimler de ciddi
aşamaları ve kriterleri olan eğitim-
lerdir. Türkiye’ye baktığımızda birçok
NLP eğitimi ve koçluk eğitimi verildi-
ğini görüyoruz. Bazılarının resmen üç
günde verildiğini görünce gerçekten
şaşırıyorum. Bu tip eğitimlerin sağlık-
lı olmadığı ortadadır. Benim verdiğim
koçluk eğitimlerinde bir yıla yayılan
çalışmalar bulunmaktadır. Sağlıklı
olan da budur. Çünkü bu bir yıl için-
de birçok çalışma yapılır. Böylece
bireyin koçluk niteliklerini kazanması
sağlanır.
Koçluktaki en temel vasıflar-
dan bir tanesini söyleyecek olur-
sak görüşünüz nedir?
Koçluğun temel niteliklerinden bir
tanesi, tutkuyla bu işe bağlı olmaktır.
Bireylere bu işi yaparken ne kadar se-
verek yaptığınızı, eğitimler sırasında,
onların her zaman yanında olduğunu-
zu hissettirmeniz gerekir.
Projeleriniz arasında neler
var?
International Federation For Coac-
hing and NLP’nin daha etkin çalışma-
sı için birçok projemiz var. Bunları ha-
yata geçireceğiz. Online iş sistemimizi
kuracağız. Kişisel gelişim programları-
mızı yine bu sistem üzerinden verme
imkânımız olacak.
İletişim kurmak isteyen okur-
larımız size nasıl ulaşacak?
www.ralphwatson.com adresin-
den bize ulaşabilirler. Bunun dışında
facebook ve twitter adreslerimden,
yine çevrimiçi bir şekilde iletişim sağ-
layabilirler. ■

10 11

Peter Drucker’den
Etkili insanların
10 Alışkanlığı
Adem Özbay I ademozbaya@gmail.com
1. Kendinizi tanıyın
Güçlü taraflarınızı ve zaaflarınızı
belirlemek için gelecekle ilgili her-
hangi bir karar aldığınızda, ama-
cınızın ne olduğunu bir yere yazın.
9 veya 12 ay sonra kendiniz ile il-
gili beklentilerinizle, gerçekleşenleri
karşılaştırın. Drucker’ın kişisel geri
bildirim analizi diye tanımladığı bu
yöntem sayesinde, hedeflerinizi ve
performansınızı sürekli karşılaştıra-
rak bir süre sonra hangi alanlarda
güçlü, hangilerinde zayıf olduğunuzu
bileceksiniz.
2. Güçlü yönlerinizi belirleyin
Analiz sonunda en iyi sonucu, en
güçlü olduğunuz alanlarda aldığınızı
göreceksiniz. Daha sonra güçlü ol-
duğunuz alanlara konsantre olup,
bunları geliştirmeye gayret edecek-
siniz.
3. Düşüncenizin ve hedefinizin
peşinden gidin
Bir fikrin ve planın takibi yapıl-
madığında sonuç almak imkânsız-
dır. Çok başarılı bir plancı hazırladığı
planı teslim ettiğinde, işinin bittiğini
düşünürse bir yere ulaşamaz. Çün-
kü planın bittiği nokta, işin başlama-
sı gereken noktadır. Planı uygulaya-
cak kişiler bulunmazsa, bu kişilere
gerekli eğitim verilip uygulamaya
geçilmezse, planlar bir işe yaramaz.
4. Kişiliğinizi değiştirmeye çalış-
mayın
Herkesin kişiliğine göre bir işi ya-
12
pış ve bir görevi yerine getiriş tarzı
vardır. Bu tarz, parmak izi gibidir,
değiştirilemez. Bu nedenle elinizdeki
işe başlamadan önce kişiliğinizi de-
ğiştirmeye çabalamayın. Kişiliğinizi
ve iş yapma tarzınızı “veri” olarak
kabul edip, buna uygun iş ve görev-
ler bulmaya gayret edin.
5. İş yapma tarzınızı analiz edin
Bir konuyu kimisi dinleyerek, ki-
misi ise yazarak kavrayabilir. Bazıla-
rı, rakamları analiz ederek bir karara
varabilir, bazıları ise gözlemle. Kendi
kavrama ve iş yapma tarzınızı belir-
lerseniz, daha iyi sonuçlar alabilirsi-
niz. Öğrenme yöntemlerinden han-
gisinin size uygun olduğunu da en iyi
siz tespit edip hayata geçirebilirsiniz.
6. Değer yargılarınızı iyi tanımlayın
İnançlarınıza ve değer verdiğiniz
görüşlerinize aykırı olan bir görev
kabul ettiğinizde, kendinize saygı-
nız kalmaz. Kendisine saygısını ve
güvenini kaybetmiş kişi ise hiçbir
işe, gücünün son noktasına kadar
sarılamaz. Drucker, bu noktada bir
“ayna sınavı”na girmenizi öneriyor
ve şöyle diyor: “Her sabah elinizi
yıkarken, lavabo aynasındaki kişiye
gönül huzuru ile gözlerinizi kaçırma-
dan bakabiliyorsanız doğru yoldası-
nız demektir.”
7. Kendinize karşı tarafsız olun
Bu tür bir tarafsızlık, Türkiye’de
epey zor bir iş… İnsanlarımızın ya-
rısı, bir birey olarak potansiyelinin
gencgelisim.com
AKİS KİTAP’tan
TÜRKİYE’nin
Gündemine
Işık Tutan Kitaplar
“Ok uma k Güz eldir ”
OSMANLI’DAN
ve kendi değerinin farkında ve bilin- TORUNLARINA YO
L RE
cinde değil. Diğer yarısı ise kendini BÖYLE YAŞAMIŞ EC HBERİ
DADIMIZ
olduğundan daha güçlü ve bilgili
sanıyor. Değişimin, yılların biriktirdi- SARIKAMIŞ SAVAŞIN
IN HÜZÜNLÜ DEST
ği bilgiyi kısa sürede hurdaya çevir- BENİ KARA
ANI MEŞHURLARIN
diğinin farkında olmayanlar da var. GÖMDÜLER AN MEKTUPLARI
NE
Performansı yükseltmek için ken-
dinizi olduğunuzdan daha aşağıda
veya yukarıda görmekten kaçınma-
nız şart.
8. Bahane üretmeyin
Kendi gücünüzün farkına varma-
dan ve elinizden gelecek her şeyi
yapmadan, kusuru çevreye, ortama,
düzene ve ülkeye yüklemeyin.
9. Bir “B” hatta “C” planınız olsun
Hedefinize ulaşmak için gece
gündüz çabalasanız da, krizler, dur- HAYATIN GİZEMLİ M
İMARI
gunluk yılları, değişen oyun kuralları CENİN
önünüze aşılmayacak engeller çı-
karabilir. Böylesi durumlar için hiç TÜRK TARİHİNİN KA
DUBLAJ YIP YI
olmazsa 2-3 yıl sizi ayakta tutacak ÖCALAN’IN ROLÜ VE ADNAN MENDER LLARI
alternatif planlarınız olsun. ES
PKK GERÇEĞİ NASIL ÖLDÜRÜLDÜ?
10. Geleceğe ve ortama odaklanın
Gençlik anketlerinde, kendi ge-
leceğinden umutlu olanların oranı
yüzde 60'ı aşarken, ülkenin gelece-
445 00 45
BİLGİ HATTI: 0212.
GENEL DAĞITIM
ğinden umutlu olanların oranı yüzde
D&R MAĞAZALARI I İNKİLAP KİTABEVİ MAĞAZALARI I REMZİ KİTABEVİ I FİNAL DAĞITIM w w w. k i t a p l i f e . c o m
20'lerde kalıyor. Bu uyumsuzluk,
NT MAĞAZALARI I GÖKKUŞAĞI DAĞITIM I kitapyurdu.com I dr.com I idefix.com
eninde sonunda bireyi de frenliyor.
Ülkesinin ve kendisinin potansiye- AKİS KİTAP Kitap Yayıncılık San.Tic.Aş.
lini olumlu bir şekilde algılayan ve Beşyol Mah.Birlik Cad. Akasya Sok. No:11 Kat:3 Küçükçekmece - İstanbul
geçmişe değil de geleceğe odakla- www.akiskitap.com
nan gençler ise geleceğin fırsatlarını
daha kolay yakalayabilir. ■
13

Kişiliğiniz
Hangi RENK?
Filiz Aslan I filiz.aslan06@hotmail.com
Dâhil olduğumuz kişilik rengimiz, bir diğerinden daha iyi ya da kötü anlama gelmemektedir. Her kişiliğin kendine
has zayıf ve güçlü yanları vardır. Sevgiyi ifade ediş biçimleri, öncelikli değerleri, çalışma tarzları farklı olabilir.
Her kişilikteki insanlar başarılı olabilirler. Önemli olan kendimizde ve karşımızdaki kişide, kişilik özelliklerinin
neler olduğunu bilmek, bize hoş gelmeyen tavırlarının bu özelliklerden kaynaklandığını anlamak,
bizim de bazı davranışlarımızın farklı kişilik rengindeki kişilere anormal gelebileceğini düşünmektir.
Bugün iletişim çatışması olarak
da yaşadığımız pek çok sorunun
kaynağı, kendimizin ve karşımızda-
kinin kişilik yapısını bilmiyor olmayı-
şımızdır. Eğer hem kendimizin hem
de ilişkide bulunduğumuz insanların
kişilik renklerini bilirsek, iletişim kur-
mamız çok daha kolay olur...
Özellikle iş yaşamında çalışması
zor olarak algıladığımız insanlar, bi-
zimle uyuşmayan farklı kişilik özel-
liklerine sahip insanlardır. Kendi
sahip oldukları kişilik özelliklerine
göre davranış sergilerler, kendilerine
özgü çalışma stilleri vardır, olaylar
karşısında farklı tepkiler verebilir-
ler. Bu da bizim davranış tarzımızla
örtüşmediğinde yaşamı zorlaştıran,
iletişimi kısıtlayan, demotive eden
ve strese sürükleyen durumlara se-
bep olabilir.
Oysaki kişilerin hangi renk kişiliğe
sahip olduğunu bilirsek, sergiledikle-
ri davranışların nedenini, ne amaçla
yaptıklarını bilir, başta iletişim olmak
üzere pek çok konuda daha anlayışlı
olur, üzerimize alınmaz ve strese gir-
meyiz…
Kişilik özellikleri 4 renk grubu
ile belirtilir. Bunlar: Kırmızı, sarı,
yeşil, ve mavidir…
Kırmızı Kişilikler: Kontrolcü,
hâkimiyetçi
14
Kişilik Testi
■ Sonuç odaklıdırlar.
■ Belirsizlikten hoşlanmayan, karar-
lı, cesur, özgüvenli, lider kişilerdir.
■ Ağır tempoda değil, hızlı tempoda
hareket ederler.
■ Sezgileri çok güçlüdür ve sorum-
luluk almaktan kaçınmazlar, zoru
severler.
■ Zaman konusunda hassastırlar,
taleplerine hemen cevap isterler.
■ Tez canlıdırlar, beklemeye sabre-
demezler.
■ Kısa sürede çok iş yapabilirler.
■ Başkaları, işleri kendisi gibi yap-
mazsa çok sinirlenebilir, geçici pat-
lamalar yaşayabilirler.
■ Bütüne bakarlar, detayla ilgilen-
mezler.
■ Düşündüğünü direkt söyler, inciti-
ci olabilirler.
■ Sonuç odaklıdırlar, inisiyatif alırlar.
Sarı Kişilikler: Neşeli, teşvik edici
■ İz bırakan kişilerdir.
■ Arkadaş canlısı, neşeli ve konuş-
kandırlar.
■ İyi birer iletişimcidirler, ortama ko-
lay uyum sağlarlar.
■ Masa başı, detay gerektiren işler-
den çabuk sıkılırlar.
■ Mimikleri oldukça fazla kullanırlar.
■ Çok hayal kurarlar.
■ Odaklanmayı pek sevmezler.
■ Şakacı ve eğlencelidirler.
■ Katı kurallar ve prosedürlerden
çok hoşlanmazlar.
■ Onay kelimelerini duymayı çok is-
terler.
Yeşil Kişilikler: Barışçıl, insancıl
■ Hayır diyemeyen kişilerdir; bu yüz-
den başkalarının işlerini de üstlenirler.
■ Sadık, sabırlı ve uyumludurlar.
■ Hemen herkesle anlaşırlar.
■ Risk almak istemez, değişimler-
den çok hoşlanmazlar.
■ Takım adamıdırlar; çabuk uyum
sağlarlar.
■ İtiraz etmez, karşısındakinin duya-
cağı sözleri söylemeyi tercih ederler.
■ Geri planda olmayı seçerler.
■ Tartışma ortamlarını sevmezler.
■ Aşırı planlı programlı olmayı sev-
mezler.
■ Eleştiriden hoşlanmaz, yapılanı
unutmazlar.
■ Kindar olabilirler.
Mavi Kişilikler: Analizci, mükem-
meliyetçi
■ Her ayrıntıyı düşünür, kuralcıdırlar.
■ Son derece detaylıdırlar ve hesaplı
riskler alırlar.
■ Yavaş konuşur, jest ve mimikleri
fazla kullanmazlar.
■ Uzun uzun düşünür sonra konu-
şurlar.
■ Duygularını açığa vurmazlar.
■ Eleştiriden hoşlanmazlar.
■ Kolay karar veremezler; çok uzun
araştırmalar yapsalar bile bazen so-
nuca ulaşamayabilirler.
■ Hassas ve alıngan olabilirler.
■ Dikkatli ve sistemlidirler.
■ Yanlış yapmaktan çekinirler; gere-
kirse kararı başkalarına bırakırlar.
Kısaca özelliklerinden bahsettiğimiz
kişilik renklerini bilmemiz, bize yaşam-
da daha sağlıklı ilişkiler kurabilmek
adına son derece yararlı bilgiler sunar.
“Beyninizin Sihirli Gücünü Keşfedin”
gencgelisim.com
mızın farklı kişilik rengindeki kişilere
anormal gelebileceğini düşünmek-
tir. Kişilik rengimizi keşfetmemizin
en büyük yararlarından biri de güçlü
ve zayıf yanların keşfi, fark ettiğimiz
zayıf yanların güçlendirilmesi, güçlü
yanların korunması, hatta daha da
kuvvetlendirilmesidir.
Bu sayede, davranışları ile kar-
şımızdakilerin sadece bizi rahatsız
etmeyip, aynı zamanda bizim de
kendi davranışlarımızla onları rahat-
sız edebileceğimizi öğrenmiş oluruz.
Dâhil olduğumuz kişilik rengimiz, bir
Her zaman en doğru olan bizim ba-
diğerinden daha iyi ya da kötü an-
kış açımız olmayabilir. Bunu biliyor
lama gelmemektedir. Her kişiliğin
kendine has zayıf ve güçlü yanları olmamız bile, bizim kişiliğimize uy-
mayan davranışlarda veya kelime-
vardır. Sevgiyi ifade ediş biçimleri,
lerde art niyet aramadan, alınganlık
öncelikli değerleri, çalışma tarzları
yapmadan daha rahat, uyumlu ve
farklı olabilir. Her kişilikteki insan-
lar başarılı olabilirler. Önemli olan, stressiz yaşamamızı sağlayacaktır…
kendimizde ve karşımızdaki kişideki
kişilik özelliklerinin neler olduğunu Mutlu ilişkilerin sırrı, tüm kişilik-
bilmek, bize hoş gelmeyen tavırları- lerin davranışlarını çözmek ve ona
nın bu özelliklerden kaynaklandığını göre davranmaktır. Her anımızda
anlamak, bizim de bazı davranışları- mutlu olabilmek dileğiyle… ■
Bireysel Gelişim
Bilinçaltı-Hafıza
Zekâ Geliştirme
Eğitim
15

10 Adımda Evrenin
Sırlarını KEŞFET!
Benliğinle yaptığın enerji dalgaları gönderimi, frekanslar şeklinde bütün evrene yayılacaktır.
Bu pozitif dalgalar, pozitif enerji çemberlerini oluşturacaktır; evrenle ve kendinle daha dengeli
ve yeterli bir bilinçlilik düzeyi oluşturmanı sağlayacaktır.
1. Yüksek evrensel enerjilerin için-
de toplandığı muazzam bir yükse-
liş dönemindeyiz. Bu enerji, bizim
bütün hücrelerimize inanılmaz bü-
yük bir hızla dağılıyor ve SEN bu
BÜYÜK SIRRIN içindesin. Hücre-
lerin bu enerjiyi içine alarak senin
yüksek bedeninle evrenin bir diğer
bölümünde, yasaları gerçekleştir-
mek adına enerji alışverişine geç-
tiler bile… Pozitif enerji dalgaların,
evrenin dört bir yanında seninle ve
ruhunla beraberler…
2. Sen EVRENSEL bütünün bir
parçasısın... Ve yüksek bilincine
ulaştığın anda evrende ulaşamaya-
cağın hiçbir olay, insan ve görünüş
yoktur... Ruhunla ve bedeninle yap-
tığın düşünsel yolculuklar, zaman
içinde gerçeğe dönüşecektir. Çün-
kü düşüncelerine artık evren yanıt
veriyor… Tekâmülün giderek planlı
bir şekilde ilerliyor…
3. Sevdiklerini de bu enerji alanına
alabilirsen, yüksek enerji alanınla
ulaşamıyacağın başka bir enerji ala-
nı kalmayacaktır.
16
Yelda Gökalp Aydın I www.mihribanyeldagökalp.com
4. Her ne kadar bedenin aciz olsa
da, ruhunla yakaladığın bu büyük
enerji transferi, evrendeki tüm koz-
mik enerjilerin bütünü şeklinde sana
gelecek ve senden de evrene geri
dönecektir.
5. Bu olay aslında cenneti bu dün-
yada yaşamaya benzer. Sen insan-
sın ve kozmik varlığınla cenneti son-
suza değin içinde ve dış dünyanda
yaşayıp, yaşatabilecek derecede ol-
gun ve muazzam bir varlıksın. Cen-
net senin damarlarında gizli, ulaşa-
bilirsin…
6. Bütün uzaklıkları yakın, bütün ya-
kınlıkları bir kılabilirsin. SENİN içinde-
ki bu muazzam kapasite, “biz biriz”
bilincini oluşturacak kadar olağanüs-
tüdür. Ancak zihin, ruh, kalp üçge-
ninde mükemmel yapıya ulaşman
için, içindeki bütün nefret oklarını
evrenin sonsuzluğunda eritmelisin.
7. Enerji merkezlerini evrendeki
bütün güzelliklere açmanın zamanı
geldi. Unutma ki sen evrensin, ev-
ren sensin.
8. Işığı, sesi, renklerini içinde his-
set. Kendi rengini belirle. Kendi se-
sini evrende büyüt, ışığını içine çek
ve sonra evrene geri gönder.
9. Unutma: Arınma dönemindesin,
sen arındıkça güzelleşeceksin.
10. Sonsuz mutluluk, huzur, sevgi
senin doğanda var.
DOĞANA KUCAK AÇ! ■
Bilgili İnsan mı?
Eğitimli İnsan mı?
Bilgili insan, doğru şeyleri bilen kişidir. Eğitimli insan
ise doğru bilgileri alışkanlık haline getirmiş kişidir.
Yukarıdaki ifadenin doğruluk
payını beraberce irdeleyelim. Bu ir-
deleme işini daha çok örneklendir-
melere bakarak yaparsak, konuyu
günlük hayatımızla kıyaslamamız
daha kolay olacaktır.
Kayalar üzerine resimleri nak-
şederek bilgiyi miras bırakan insan
topluluklarına, deri üzerine bilgiyi
nakşeden insanlara, günümüz dün-
yasındaki teknik materyaller üzerine
bilgiyi nakşeden insanlara baktığı-
mızda, insanlık için en önemli olan
şeyin “bilgi” olduğunu görürüz. Bil-
ginin nesillere aktarımını sağlayanlar
ise eğitimcilerdir. Eğitimciler için as-
lolan şey, bilgiyi vermek değil, onu
öğrencinin faydalı bir şekilde kullan-
masını alışkanlık haline getirmesini
sağlamaktır.
“Öğretmenler kuru kuruya bilgi
versin, çok bilgi versin, öğrenci is-
ter alışkanlık haline getirsin, isterse
getirmesin.” düşüncesinin hatalı ol-
duğu, özellikle günümüzde okullar-
daki şiddet olaylarına baktığımızda
açıkça görülmektedir.
Sigara İçen Profesör:
Dünyaca ünlü tıp profesörünün
bilgi düzeyi kimse tarafından tartı-
şılmıyordu. Bu profesör, sigaranın
zararlarını anlatan bir konferans ver-
Lütfi Şahin I www.lutfisahininsitesi.com
mek istedi. İnsanlar bu konferansa
katıldılar. Bu bilim adamının söy-
leyeceği önemli bilgileri dinlemek
istediler. Profesör, sigaranın başta
akciğer kanseri olmak üzere onlarca
tip kansere neden olabileceğinden
bahsetti. Beyin için ve diğer organ-
lar için zararlarını anlattı. Konferans,
birkaç saat sonra bitmişti. Dışarıya
çıkan profesör ile dinleyiciler toka-
laşmak istedi, ancak profesör bir si-
gara yakmıştı!
Doğrudur, bu profesör bilgili bir
kimsedir; ancak bilgisini alışkanlık
haline getirememiştir.
A ve B Ülkesinin Çocukları:
İki tane gelişmiş ülke düşünelim.
Bu ülkelerden ilki, teknoloji konu-
sunda gelişmiş olan A ülkesi olsun,
diğer ülke ise eğitim konusunda
gelişmiş olan B ülkesi olsun. Bu iki
ülke birbiriyle bir iddiaya girerler ve
derler ki:
“Biz sizden daha iyi öğrenci yetiş-
tiririz.”
Tek yumurta ikizi olan ve tüm
genetiksel özellikleri aynı olan iki
bebekten birisini A ülkesi, diğerini
ise B ülkesi alır. A ülkesi teknolojiyi
ve bilgisayar sistemlerini kullanarak
kendi ülkelerindeki çocuğun beynine
elektrotlar aracılığı ile bilgi yüklerler.
Türkiye’nin en yeni en
orijinal “kişisel gelişim” sitesi
www.kisiselgelisim.co
gencgelisim.com
B ülkesindeki çocuk ise psikomotor
gelişimine uygun bir tarzda eğimden
geçirilir. Bu çocuklar on yaşına gel-
diklerinde ülke konseyleri toplanır ve
çocukları sınarlar. A ülkesinde kal-
mış olan çocuk bütün sorulara doğru
cevap verir. B ülkesinde kalmış olan
çocuk ise bazı soruları yanıtlayamaz.
Konsey, A ülkesinde kalan çocuğun
kazandığını ifade edecektir. Tam bu
sırada, A ülkesinde yetişmiş olan
çocuk, yediği çikolatanın kabını yere
atar; B ülkesinde kalmış olan çocuk
ise bu kabı alıp çöp tenekesine atar.
Görüldüğü gibi sadece bilgili olmak,
istenen sonucu vermemiştir.
Kendi ifadelerim içerisinde sıkça
kullandığım bir söylemim vardır:
Zekâ, bir tarla gibi gibidir; akıl ise
bu tarla üzerindeki bitki örtüsüdür.
Sizin tarlanızın büyük ya da kü-
çük olması önemli değildir; önemli
olan onu verimli hale getirmektir.
Eğitimli bireyler, yukarıdaki ör-
neklendirmelerde olduğu gibi sigara
içmeyen, yere çöp atmayan, insan-
lara iyi davranan kişilerdir.
Unutmayın ki başarı için bilgiden
çok alışkanlık gereklidir. Bu alışkan-
lıklar için ise hiçbir zaman geç kalın-
mış değildir. Başarı dolu bir gelecek
yaşamanız ümidiyle… ■
17
 gencgelisim.com

Temsil sistemleri içinde bazı

Mutluluk Kapımızı
farklılıklar vardır. Pek çok kişi, Ayrıca bazı kişi ve durumlar
işitsel sistemi kendileriyle konuşmak hakkında duygularımız vardır.
için kullanır ve bazıları buna Bunlar korku, endişe, sevgi ve nefret
gibi çeşitli şekillerde tanımladığımız,

Açabilecek Dört
düşünme” der. Bu, gerçekten de
düşünmenin bir yoludur ama tek yolu bedenimizde oluşan bazı duygu
değildir. Dokunsal sistemimiz, yumaklarıdır.
dengemizi sağlayan hisler, içsel
bedensel hisler ve dışarıdan

Altın Anahtar
temasın verdiği dolaysız
dokunsal hislerden oluşur.

Ahmet Fevzi Üçer I ahmetfevziucer@hotmail.com Cengiz Erengil I www.cengizerengil.com

NLP ile Aşk ve İlişkiler

1. Alçakgönüllülük: bize yaklaşan, bizim gibi düşünebi- mansla, zamanında işi sonuçlandıra-
Maddi edinimlerimizin yanı sıra, len, benzer özelliklere sahip fedakâr biliriz; buna ek olarak da yaptığımız
bazı kişisel yeteneklere, belli unvan- dostlarımız varsa, paranın satın ala- işten zevk alabiliriz. Üstünkörü bir
lara ve sosyal statülere sahip olmak mayacağı bir değere sahip olmuşuz şekilde geçiştirerek sonuçlandırmaya
gururumuzu okşayabilir; bütün bu demektir. çalıştığımız işler, çoğunlukla bize se-
olumlu yapıyı mütevazılıkla taçlandır- Geçmişte yaşadığımız sıkı, sami- vimsiz gelen işlerdir. Çoğu insan yanlış kişiye bağlanmaktan ve kendini adamaktan korkar.
dığımızda, çevremizle diyaloğumuzu mi, karşılık beklemeyen ilişkiler yeri- Formalite haline gelen bu isteksiz
Bu korku yüzünden bağlanmaktan kaçınır, ilgilenmekten kaçınır, isteksiz davranır.
çok daha pozitif bir noktaya taşıya- ne, genellikle menfaatlerin öne çıktı- çalışmalar, kendimizden bir şey kat-
madığımız, adet yerini bulsun, görev Bu da o kişinin hayatında aşk ya da sevgiyi yaşama şansını çok azaltır.
biliriz. Bu karşılıklı olumlu etkileşimin ğı, sadece maddi değerler etrafında
mutluluğumuza önemli bir katkısı ola- suni bir biçimde birbirimize yaklaşa- tamamlansın niyetiyle yapıldığı için Oysaki aşk/sevgi, sizin yaşamda olağanüstü şeyler yapabilmenizi sağlar.
caktır. Çevresine tepeden bakan, sta- bildiğimiz bir süreci yaşamaktayız. Bu mutluluğumuza katkı sağlamayan ve-
tü sahibi bir insan olmakla mütevazı, rimsiz, yetersiz çabalardır.
şartlar altında kurgulanmış, sürekli NLP’de bahsi geçen Temsil Sis- İşitsel tercihli birisi, eşinin ona NLP çalışmalarında ‘Temsil Sis-
hoşgörülü, elindekini karşısındaki ile kazanmaya dayalı, karşıdakini he- temleri, ilişkilerinizi anlama konu- “seni seviyorum” demesini ister. temlerini’ öğrendiğinizde insanların
paylaşmaya hazır bir anlayış birlikte 4. Duygularını ifade edebilmek:
deflerine ulaşmak doğrultusunda bir sunda da önemlidir. Örneğin, bir Onun sevgi dolu bakışları yetersiz ka- ne kadar farklı olduğunu anlarsınız.
Kendimizi çevremize sadece dış
tartılabilir mi? Bireyler arası ilişkilerin araç olarak gören bir anlayışla mut- kişinin bizi önemsediğini nasıl anla- labilir. Bu yüzden tartışmalar ve yanlış Bu size, anlayış ve saygı kazandırır.
görünüşümüz ile tanıtmaya çalışa-
yozlaşması, insanın yalnızlaşması an- lu olabilmemiz mümkün değildir. Bu rız? Bazıları için bu, ağırlıklı olarak anlamalar ortaya çıkabilir.
rak, iç dünyamızı sadece bizimle il-
lamına gelir ki bu durum da mutsuz- durum, toplumsal yapımız için büyük görseldir. Onlar “şefkat gösterileri” ve Arkadaşlarımızı seçerken de “ortak NLP hikâyesinde aşkın
gili bir detay olarak görmekteyiz. İç
luğu beraberinde getirecektir. bir tehdittir. İnsan sosyal bir varlıktır. dünyamızdaki birtakım problemleri ve “sevecen bakışlar” görmek isterler. yönlerimizi” kriter aldığımızdan, ge- yeri var mı?
Sağlıklı sürdürülebilir insani ilişkiler, açmazları çözmeyi göz ardı etmekte- Bazıları ise eşlerinden, kendilerini ne nellikle aynı temsil sistemini tercih Bu soruyu NLP uzmanlarına yö-
2. Dostluğa verilen önem: birlikte hareket edilebildiğinde mutlu- yiz. Bunları bastırarak, yok sayarak, kadar önemsediğini “duymayı” bek- edenlerle bir arada oluruz. neltelim isterseniz. Robin Prior ve Jo-
Uzakta olsanız bile, bir yerlerde luğa katkı verebilir. sadece toplum içindeki görüntümüz- lerler. Sevecen bir ses tonu onlar için seph O’Connor, “NLP ve Karşı Cinsle
sizi düşünen, ayrı ama aslında bir le yetinip, bu şekilde elde ettiğimiz önemlidir. Kullanılan sözcüklere kar- Joseph O’Connor’un, İlişkiler” adıyla Türkçeye çevrilen ki-
bütünün parçaları olduğumuz, ko- 3. Sevdiğimiz işlere yönelmek: çevrenin bizimle ilgili algılarını yeterli şı çok hassastırlar. Radyodan ya da İnsanları Nelerin Rahatsız taplarında NLP Projesini yaşamımıza
nuşmadan da sizi anlayan, siz farkın- Arzu edileni yaşamaya çalışmak, bularak yaşamla olan paylaşımları- telefondan sesini duydukları birisini Ettiğine Dair Tespitleri geçirerek:
da değilken bile sizi düşünen dostlar mutluluğu aramaktır. Rutin ve tekdü- mızı artırmak yoluna gitmemekteyiz. sevebilirler. 1. Görsel tercihli kişiler, dağınık ve ■ Kendinize en uygun kişiyi eş olarak
olabileceğini düşünmek günümüzde ze bir yaşam biçimi, içimizdeki coş- Bütün bunlar tekdüze bir yaşam bi- Dokunsal olanlar ise, şefkati “fizik- düzensiz ortamlardan rahatsız olurlar. seçebileceğimizi,
hayalcilik midir? kuyu körelterek motivasyonumuzu sı- çimini getirmekte, kendimizi gerçek- sel” olarak algılamak isterler. Bu ger- ■ İçimizdeki duyguları ve özlemleri
Çevremizde suni ve göstermelik nırlar. Severek yaptığımız işlere daha leştirmekten alıkoymakta, hayattan çekleşmezse, artık önemsemedikleri- 2. İşitsel tercihli kişiler gürültüden serbest bırakabileceğimizi,
davranışlardan uzak, samimiyetle kolay odaklanırız ve yüksek bir perfor- aldığımız hazzı sınırlamaktadır… ■ ni düşünür, kendilerini “reddedilmiş” çabuk etkilenirler. Çalışırken sessiz ■ İlişkilerimiz sırasında ‘”kendimiz”
hissederler. Beğendikleri insanlara yerleri ya da kendilerine uygun tarz- olabileceğimizi,
dokunmak, onlara sarılmak ve öp- da müziğin çalındığı ortamları tercih ■ Bir başkasının istediği gibi olmak
mek isterler. ederler. için kendimizi zorlamaktan kurtulabi-
Dolayısıyla eşler birbirleri için leceğimizi,
“neyin önemli olduğunu” bilmelidir. 3. Dokunsal tercihli kişiler ise rahat- ■ Yaşamda ve ilişkilerimizde müca-
Bu arzulanan deneyimi ona kazan- larına düşkündür. Nerede ve nasıl deleyi değil, neşe ya da sevinci esas
dırmalıdır. Yoksa eşlerden biri, diğe- oturdukları konusunda çok hassastır- alabileceğimizi söylüyorlar.
ri “onun algılayabileceği tarzda” ilgi lar. Rahatları yerinde olduğu müddet- Eğer aşkın alevi içinizde parlamış-
Deli gibi ingilizce öğrenmek istediniz; Hayattan istediklerinize bir türlü kavuşamıyor musunuz? göstermedi diye sevilmediği hissine çe, başkalarını çılgına çevirebilecek sa, ona özen gösterin. O ateşi canlı
Ama bu güne kadar bir türlü başlayamadınız.
Şimdi İngilizce öğrenmek isteyenlerin muhteşem başvuru kaynağı bir site var:
Moral ve motivasyonunuz mu düşük? kapılabilir, “bir başkası mı var?” diye kadar dağınık ve gürültülü yerlerde tutmak için çaba gösterin. Yapmanız
Kendinizi yenilemeye mi ihtiyaç duyuyorsunuz?
www.ingilizcedelisi.com www.olumlamalar.com'a gelin, düşünebilir. çalışabilirler. gereken şeyleri yapın. ■
Düşünme kara kara. İngilizce Öğrenmeye başla! Yeni Başlangıçlara Yelken Açın

18 18 19

Eros’un Okunu Yemeyen Var mı?
Aşk, dünya üzerinde açıklanması en zor ve en çetrefilli duygulardan birisidir.
Hayattaki karmaşadan, gelişimden, savaştan, sınavdan, stresten nasibini alsa da bu öğe
özde hep aynı kalır. Yaşanma süresi, şekli, uğruna çekilen acılar, katlanılan fedakârlıklar,
çağa ve toplumsal yaşam biçimine göre şekillense de, Taş Devri’nden bu yana günümüze
ulaşmış en ilkel ve güzel duygulardan birisi olarak baş köşedeki yerini hep korur.
Aşk asla tutarlı olmayıp yaş orta-
laması da her zaman değişkendir.
Kimi ilkokul sıralarında, kimisi de
ununu eleyip eleğini duvara asmak
niyetinde iken Eros’un hain oklarına
hedef oluverir. Zaman ve yer seçi-
mi şahıslara ait olmasa da ölmeden
evvel herkes mutlaka bir kez de olsa
o okun tadını alır ve dünyası birden
bire karışıverir.
İyi de, böyle özel ve güzel bir duygu-
ya kapıldığımızı nasıl anlarız?
1. Onunla kesintisiz iletişim ha-
linde olma isteği baş gösterir:
Önceki yüzyıllarda sadece mutlu
tesadüflerin desteklemesi sonucu
iletişim fırsatı bulabilen âşıkların ıstı-
rap dolu hayatı, ünlü bilgin Alexander
Graham Bell’in telefonu icat etmesiy-
le bir nebze olsun deva görmüş, ça-
ğımızda da hız kazanarak Facebook,
Twitter, kablosuz telefon, bilgisayar
ile sağlanmaya devam etmiştir.
20
Yol ve yöntemler farklılık gösterse
de değişmeyen tek şey; âşık olanın
mâşuku ile daima iletişim halinde
olma isteğidir. Hem de mümkün
olan her yerde ve mümkün olan her
zamanda kesintisiz bir biçimde...
2. Romantizm virüsü aniden ru-
hunuzu esir alır:
Her ne kadar mehtap, deniz,
kuş, böcek gibi kavramlarla alakanız
olmayıp, maddesel dünyanın esiri
olsanız da durup dururken aklınıza
Patricia Muradi I patricia_muradi@yahoo.com
“O” gelmeye başlar ve duygularınız
aniden yön değiştirir. Yüzüne bile
bakmadığınız bir şiir, çaldığı zaman
sıkıldığınızı hissettiğiniz duygusal bir
müzik, aniden gözlerinizi doldurma-
ya yetebilir. Grup vaktine dalıp git-
meye başlarsınız. Hatta o da yetmez
ve bu güzellik karşısında gözlerini-
zin dolmasına engel olamayabilirsi-
niz. “Tanrım yaşamak ne de güzel
bir şeymiş!” gibi cümleler kurarken
kendinizi yakaladığınızda da çoktan
iş işten geçmiştir. Uykuya dalmak
üzereyken bile aklınızda problemler
yerine artık sadece “O” vardır.
3. Hayat gözünüze daha da gü-
zel görünmeye başlar:
O güne dek dert ettiğiniz her ne
varsa, sorunlar müzmin olup çözü-
lemese de gözünüze daha kolaymış
gibi gelmeye başlar. Hani Yunanlı
bilim adamı Arşimet’in dediği gibi,
“yeterli bir kaldıraç” verseler, siz
de dünyayı yerinden oynata-
bileceğinize dair, yoktan yere
hislerle dolarsınız. Etrafınızda
süren savaşlar, politikalar, ça-
tışmalar anlamsız gelir. Onun
yanında olduğunuzda ekmek
ve su ihtiyacı bile bir sonraki
zamana ertelenebilir.
4. Seçici algılama, fikrimi-
zin gündemine oturuverir:
Onun sevdikleri, yedikleri,
söyledikleri, yaptıkları aklınız-
da dörtnala koşup dururken
siz artık siz değil, “O” haline
gelirsiniz. Her yerde onu görür,
her şeyde onu bulmaya baş-
lar, alakalı alakasız her şeyden
“O”nun için bir pay çıkartmaya
başlarsınız. Konuyu döndürüp,
dolaştırıp mutlaka onunla bir
bağlantısını bulur, bulamadığı-
nızda da o her ne ise, aklınızın
bir köşesine iter, unutulmaya
mahkûm edersiniz.
5. Arkadaşlarınızı ihmal et-
meye başlarsınız:
“O” yanınızdayken, zaten
başka hiç kimseye gerek yok-
tur. Olmadığında da onu dü-
şünmek ve hayallere dalmak
için kendinize zaman ayırma
ihtiyacı duyarsınız. Eh, bu du-
rumda da Beşiktaş’ın haline,
takımı bırakması her an muh-
temel Fenerbahçe direktörü-
ne ya da Ayşe’nin yeni aldığı
cicilere dalıp aklınızı bölmek
istemeyeceğinizden, yalnız
kalmak en doğrusu olacaktır.
Etrafınızda kim varsa ihmal
ederek, ya onunla ya da o ya-
nınızda yokken hayallerinizde
sadecebildiğimiz
işiyapıyoruz!
biz h iç ç alışm ıy o r u z ç ü n k ü eğlen iy o r u z
onunla buluşmak üzere ken-
dinize fırsatlar yaratmak için
elinizden ne gelirse yapmaya
başlarsınız.
6. Saçlar, kıyafetler, fiziki
görünüm önem kazanma-
ya başlar:
“Beğenen, beni böyle be-
ğensin!” ilkesini tamamen
unutup “Bu gün ne giysem?
Eyvah, yeşil tişörte de yeşil
ayakkabı lazım!” moduna gi-
rersiniz. Bütçeniz el verdiği
kadar -hatta bazen sınırları
zorlayarak- iyi giyinmeye ve
iyi görünmeye çabalarsınız.
Üstelik bu kadar eziyete kimi
zaman sadece onunla birkaç
dakika beraber olmak uğruna
katlanmak zorunda kalsanız
da aldırmazsınız. Önemli olan
“Onunla” karşılaştığınızda en
güzel şekilde görünmektir.
Şayet bu belirtilerden ta-
mamı veya sadece birkaç
tanesini kendinizde fark edi-
yorsanız, Eros’un okunu ye-
mişsiniz demektir. Aşk, size
evvelce yapmadığınız her ne
varsa yaptırır. Üstelik gönül rı-
zası ile ve şikâyet etmeden...
Şu halde sahip olduğunuz bu
değerli duyguyu mümkün olan
en uzun süre muhafaza ede-
rek, mutlu olabilmek adına
aşkınıza gerekli özeni gösterin
derim.
Henüz ilk aylarını yaşamak-
ta olduğumuz 2013 yılının
herkese sağlık, huzur, mutlu-
luk vermesi dileği ile…
Sevgiyle kalın. ■
gencgelisim.com
Kötü Çocuk Mert İkizek
Bir çocuk, hayatın yükünü ne ölçüde bilebilir?
Peki, ya ne ölçüde taşıyabilir? Hayata merhaba
demek, elde olmadan birçok bedel ödetebilir. Ma-
sumluğun gençlik döneminde kaybolması, bir sava-
şın, bir arayışın macerasını aramaya engel olamaz.
Bir çocuk gözyaşı dökerse, o büyür ve büyütür.
Her arayış bir başlangıçtır. Her başlangıç bir
sonsuz... Hayatın monotonluğuna ve dayattığı
acılara rağmen acıtmadan ayakta durmak, bedeli
büyük bir arayış… Aslında kötülük, insanların bilin-
cinde yarattığı korkunun eseri... Hiç bir arayış, bu
denli gerçek olamaz.
Aramak derler yitirilişe, nefes derler, bulmak
derler. Ben aradım buldum bekli de... Kim bilir ye-
nik düştüm belki de…
Her arayışın bir sonu vardır. Her yokuşun çıkışı,
her seslenişin elvedası. Bazen kendiliğinden yoluna
girmesini bekleriz hayatımızın, bazen çok şey yapa-
rız, rayından çıkar hayat.
Bazen bir bütün gibidir, bir deniz, bir umut, bir
güneş... Saçlarını savurur ayrılık rüzgârı… Son teli-
ni götürene kadar beklersin bazen. Bir savaş verir-
sin, kazanamazsın. Kaybedene kadar… Beklersin
bazen, ayrılık bir bütündür işte. Senle ben bazen,
ölümle yaşam bazen... Bir de kendini aramak var-
dır; bulamazsan geri dönemezsin bazen.
Bazılarının sonu baştan bellidir. Her insan belli öl-
çüde kendini yaşar. Ulaşılmaz olmak kendini his-
sedememektir, rüzgârı, yağmuru, bir başkasının
nefesini… Aynı döngüde kalabilir mi insan? Güneş
görmeden gece sürer mi? Cevap basit; bazıları gü-
neşi hiç görmez. Hayat, sırtında taşıyamayacağın
bir yük olarak kalırsa önce dur! Asla hayal kurma!
Düşlerin peşinden gitme!
Bana göre her insan kötü bir illüzyonist, günlük
yaşamlarında küçük sahnelere sığınan, düşmekten
korktuğu için düşlerden korkan bir illüzyonist… Ha-
yatın bir illüzyonuydum sadece; gölgesinde kaldılar,
güneşe ulaşmak istedim ve gösteri bitti!
Sıradan hissetmiyorsan kendini, hiç bir şey
planladığın gibi değildir. Son olarak bir plan yap
kendine:
Başlangıcı bulmak için, sonsuzu seç! ■
0542.326 0 440
21

Aşkın tedavi edici gücü, kendisini hücrelerde
gösterir. İnsan vücudundaki hücreler her
geçen gün azalırken, aşk, bilakis hücre yapıcı,
hücre yenileyici güce sahiptir.
Aşkın Tedavi Edici Gücü
Aşkın hayata bakan pozitif yönü, insan hücrelerinin enerjilerini artırarak ruhsal ve
bedensel zehirlenmeleri önler. Çünkü aşksız bir hayatın nefes borusu, fabrika
bacası gibidir. Aşk ve sevgisiz bırakılan insanlar vücutlarında
toksin salgılar. Bu durum hücre cinayetidir.
Aşkın binbir derde deva olduğunu
keşfeden ve “aşkın terapisi” kavra-
mını ilk kullanan kişi, büyük tıp bil-
gini Hipokrat’tır. Hipokrat, pek çok
fiziksel ve ruhsal hastalığın tedavi-
sinde aşkın şifa veren gücünü kulla-
nıyordu.
Eski bilge hekimler, kendilerine
rahatsızlıklarından dolayı gelen kız-
lara: “Çocuğunuz olursa bir şeyiniz
kalmaz!” derlermiş. Eski çağlarda
bir bilge, aşk ve evlilik adına şunları
söylemiş:
“Aşkı yaşamayanlar ve bekârlar az
yaşıyor, hep hastalıklı oluyor. Deli-
lerin, katillerin çoğu bekâr… Tımar-
haneleri hep bekârlar ve âşık olma-
yanlar doldurur. Mezarlar daha çok
bekârları toplar. Bekârlar için hayat
bir yığın ızdırap, onları aşksız ve
sevgisiz saran zevkler sahte sami-
miyet, sahte kol ve kucaklar, dost ve
oynaşlar, hep yalan ve yapmacıktır.
Aşkı yaşamayanların kalpleri gibi
22
her şeyleri dağınık, ne yaşamala-
rında bir ahenk, ne yuvalarında bir
mânâ vardır. Onlar için ne bir seven,
ne samimi bir eş, ne de içli bir dost
bulunur. Aşkın büyüsü coşkudur.
Aşkı olmayanın acıları büyüktür,
kendilerini yalnız ve boşlukta his-
sederler. Bir tesellinin, bir sevginin
olmaması, onlar farkında olmasa
da içlerini kemirir. Aşksız bir hayat,
koşulan yollarda sürekli üzerinden
geçilen karanlık batakhaneler gibi-
dir. Her adımda acı bir tuzak onları
Lilay Koradan I lilaykoradan@gmail.com
bekler, hislerini yaralar. Aşksız bir
hayat yalnız bir hıçkırıktır.”
Dün olduğu gibi bugün de bazı
rahatsızlıkların tedavisinde dostluk,
muhabbet, sevgi, aşk, güler yüz ve
sempati gibi yaklaşımlar kullanıl-
maktadır. Depresyon için başvuran
insanlara yöneltilen sorulardan biri
de: “Sevdiğiniz biri var mı?” sorusu-
dur. Karşılık bulduğunuz bir aşk, ha-
yatı gözünüzde daha yaşanılır kılar.
Enerjiniz artar, pozitif bir bakış açısı
yakalarsınız. Önceden dert ettiğiniz
ve içinden çıkılmaz bulduğunuz dert-
leriniz artık gözünüze o kadar çö-
zümsüz görünmez. Dolayısıyla stres
ve yorgunluktan da eskisi kadar
muzdarip olmazsınız. Çünkü sevdi-
ğiniz kişide karşılaştığınız zorluklarla
başa çıkma gücü bulursunuz. Artık
kimse sizi tutamaz, gözünüzde her
şey kolaylaşır. Yani aşk sayesinde,
içinden hayata baktığınız kara gözlü-
ğü bırakmış, berrak bir bakış kazan-
mışsınızdır.
“Aşk gözleri kör eder.” sözü de
koca bir yalandan ibarettir. Aşk göz-
leri daha güzel ve beyaz bir dün-
yaya açar. Eski karanlık ve ümitsiz
bakışları ortadan kaldırır.
Aşkın tedavi edici gücü, kendisini
hücrelerde gösterir. İnsan vücudun-
daki hücreler her geçen gün azalır-
ken, aşk, bilakis hücre yapıcı, hücre
yenileyici güce sahiptir. Aşkın haya-
ta bakan pozitif yönü, insan hücre-
lerinin enerjilerini artırarak ruhsal ve
bedensel zehirlenmeleri önler. Çün-
kü aşksız bir hayatın nefes borusu,
fabrika bacası gibidir. Aşk ve sev-
gisiz bırakılan insanlar vücutlarında
toksin salgılar. Bu durum hücre ci-
nayetidir.
Aşk Bilinci
Aşkın bilincine ulaşan, erken
yaşlanma hastalığından kurtulur.
Hastalara önerilen en iyi ilaç sevgi
ve müziktir. Müzikte de bütünüyle
ruhu yüceltici ve huzur verici bir tıl-
sım vardır.
Kafese hapsedilen kuş, kederli
bir ruh haline sahiptir. Çünkü hayata
dair tüm aşkları elinden alınmıştır.
Aşksız hayatın yaşam zehirlenmesi-
ne yol açtığını söylemiştik. Bu, tüm
canlılar için böyledir. Balinalar, eğer
eşlerinden kopartılırsa veya eşleri
onları terk ederse kendilerini karaya
vurup intihar ederler. Aynı şey yu-
nus balıkları için de geçerlidir. Tüm
canlıların öz suyunda, kimyasında
aşk vardır. Aşk yalnızlığı bitirir. Yal-
nızlık insanı megaloman yapar, dış
dünyadan koparır; ama aşk insanı
tekrar hayata bağlar. Paylaşma, gü-
venme ve emniyet hissini yaşatır.
Aşk bir hücre fabrikası olarak Al-
zheimer ve Parkinson gibi ölümcül
hastalıklara yakalanma riskini azal-
tır. Sağlıklı bir aşk birlikteliği, hafıza-
yı güçlendirir, beyindeki hücrelerin
yenilenmesini sağlar. Bir anlık aş-
kın gücü, beş kilometrelik koşunun
sağladığı enerjiden daha fazladır.
Aşkın mutluluk ve iyileştirici özel-
liğinin hissedilebilmesi için kadın
ile erkeğin yakınlıklarının ilgi teme-
li üzerine kurulması gerekir. Kadın
ve erkeği, aşk zevkinin sardığı duy-
gu temayülleri ile görmek, özellikle
aşk birleşmelerinde tavsiye edilen
bir durumdur. İstek ve arzu karşılıklı
olarak yansıtılan pozitif enerjilerdir.
Cinsi duygular, zevk ve eğilimler, bir-
lik uzuvlarının aşk tedavisine elverişli
bir hal almasıyla reçeteye dönüşür,
ruhsal ve bedensel mutluluk sağlar.
İnsanlar, ömürleri boyunca bekâr
yaşayabilirler belki; ama aşksız ve
sevgisiz asla! Kadınlarda bu istek ve
arzu daha fazladır. Kadının doğası
sevilme, sığınma ihtiyacı üzerine ku-
rulmuştur.
Neden Aşk?
Aşk ihtiyacı, ta çocukluktan baş-
lar. İhtiyaç olan şey aynı zamanda
terapidir de... Bu da aşkın hayattaki
rolünü açıklamaya kâfidir. Çocukla-
rın belli başlı eğlencelerinden birisi
evcilik oyunudur. Bu durum aşka
duyulan ihtiyacın, çocukluk döne-
mindeki dışa vurumudur. Çocuk
okul çağına kadar anne ve baba-
sına da aşk boyutunda bir bağlılık
duyar. Kimileri ebeveynleri olmadan
bir yere gidemez, yemek yiyemezler.
Annelerinin eteklerinden ayrılma-
yan, onlara adeta yapışık yaşayan
okul öncesi çocuklarına büyük sık-
lıkla rastlanır.
Çocuk bulûğ çağına geldiğinde
artık ona anne-baba aşkı yeterli
gelmez, ikinci bir aşk kıpırdanması
gencgelisim.com
başlar içinde. Başka bir aşkın has-
retini çeker. Bazen yakışıklı bir koca,
sinema yıldızı, sahne artisti, dünya-
ca isim yapmış birtakım meşhurlar,
aşkı arayan genç kızın ya da genç
erkeğin ilk sevgilileri arasına girer.
Genç kızlar bulûğ çağına geldik-
lerinde, kendilerinden yaşça hayli
büyük bir eşin aşkına da ihtiyaç du-
yabilirler. Bazı hallerde genç kızın
ruhsal olgunlaşma sürecine girme-
si, meşhurlara âşık olduğu devreye
rastlar.
İnsanoğlunun en fazla ihtiyaç
duyduğu duygular olan sevgi ve
aşkın eksikliği, ruhsal ve bedensel
olarak hiç de iyi sonuçlar vermez.
Örneğin aşka duyduğu ihtiyacını
karşılayamayan insan, hayata karşı
nefretle bakar.
Aşkın bir zaruret olduğu fikri kar-
şısında insanın aklına, “Herkes Ley-
la olursa, ev işlerine ve çocuklara
kim bakacak, herkes Mecnun olur-
sa fırındaki ekmeği kim üretecek?”
soruları takılıyor. Ancak ev işlerine
bakan da, fırında ekmek yapan da
aşkı yaşamak zorunda... Evde ye-
meği pişirip çocukları yetiştiren de,
fırında ekmeğe lezzeti ve sıcaklığı
veren de aşkın hüneridir. Seven ve
aşkı tarafından sevilen kişi işinde
başarılı olur, üretme, paylaşma ve
verme ihtiyacı duyar, çevresine po-
zitif enerji yayar.
Aşk, insanın önüne koyduğu
ideallerin de üstünde yol almalıdır.
Kendilerini mesleklerine adayan bazı
insanlar vardır ki aşka ve evliliklerine
gereken önemi vermezler. Fakat bir
müddet sonra her şey boş gelmeye
başlar, ruhlarında bir şeylerin tedavi
edici ihtiyacını duyarlar. İdeallerinin
idaresi altında yaşadıkları halde za-
manla yanıldıklarının farkına vararak
aşkın tedavi edici gücü ağır basarak
kendilerini duygularına teslim eder-
ler.
Aşksız insan temelsiz eve benzer.
Bir kadın veya erkek, kendisini yo-
ğun bir iş hayatına teslim olmuş ve
kapana kısılmış hissedebilir. Fakat
günün birinde tüm bunlardan sıkıl-
dığını, şöhretten bıktığını fark ede-
cektir. Ve tarif edemese de aşkın
hasretini çekmekte, onun yokluğu-
nu hissetmektedir. ■
23

İlişki Terapisi ile
Samanlık Seyran Olabilir
Kadın ve erkek, eril ve dişil, anima ve animus, insanlığın farklı (tamamen ayrı değil) iki yanı/yüzüdür.
Bu iki yan, kendini anlamak ve tamamlanmak için kendisi dışındaki yana (eril dişile, dişil erile) ihtiyaç
duyar. Bence bu da varoluşsal bir durumdur; çünkü insan böyle (farklı) yaratılmıştır.
İnsan söz konusu olduğunda, ilk
hesaba katmamız gereken kavram-
lardan biri “ünsiyet”tir. Çünkü ünsiyet
kelimesi ile insan kelimesi etimolojik
(kelime köken bilimi) anlamda yakın
temas halindedirler; ikisi eş kökenli-
dir. Ünsiyet kelimesi içerisinde yakın-
lık, dostluk anlamlarını da taşır. Bu
açıdan bakıldığında, insan dediğimiz-
de aynı zamanda ünsiyet sahibi bir
varlığı; yani yakınlık kuran, dost olan
bir varlığı da kastetmiş oluyoruz. Bu,
ünsiyet oluşturmanın (yakın ilişki kur-
manın), insan olarak bizim ismimiz-
de kayıtlı olduğu anlamına gelir. Ben
bunu, insanın varoluşsal olarak ilişki
kurmaya, yakınlık oluşturmaya mec-
buriyeti olarak algılıyorum.
Varoluşsal ilişki ihtiyacı:
Varoluşsal ilişki ihtiyacı, insanın
ancak ve ancak sahici, doyum verici,
yakınlık içeren bir ilişki kurduğunda/
kurabildiğinde “insan” olabileceğini
ifade eder. Ünsiyet kuramayan bir
insanın, hep bir yanı eksik kalacak-
tır. Ünsiyet, yakınlık, ilişki, insanın bu
anlamda tamamlayıcı unsurlarından
biridir. Tüm insanların eril ya da dişil
24
olduğu bir dünyayı şu anki algımızla
anlama şansımız pek yok. Dolayısıyla
biz insanoğlu olarak başka bir mec-
buriyete daha tabiyiz:
Varoluşsal öteki yan ihtiyacı:
Varoluşsal öteki yan ihtiyacı, bi-
zim tam bir “insan” olabilmemiz için
insanlığın öteki yanı ile de doyum
verici bir ilişki kurmaya/kurabilmeye
ihtiyacımız olduğunu dile getirir. Öte-
ki yan/karşı cins ile doyum verici bir
ilişki kurmak, öteki yana ihtiyaç duy-
mak, kendi cinsimize olan ihtiyaçtan
daha fazladır. Çünkü bizde olmayan-
lar hemcinsimize oranla karşı cinste
daha fazladır. Âdem yeryüzüne inme-
Yusuf Bayalan I yusufbayalan@hotmail.com
den önce, bulunduğu yerde kendisi-
ne bir arkadaş istemiş ve ona Havva
arkadaş kılınmıştır; başka bir Âdem
değil!
İlişki terapisi, “doyum verici bir
ilişki gerçekleştirmeye dönük psi-
koterapötik çaba”yı ifade eder. İlişki
terapisi çok genel anlamda bir in-
sani ilişkiyi çağrıştırabilir; arkadaş-
lık ilişkisi, ebeveyn-çocuk ilişkisi,
gelin-kaynana ilişkisi, işçi-işveren
ilişkisi, v.b. Tüm insani ilişkiler için
düzeltme çabası güdülebilir; ancak
ilişki terapisinde kastedilen kadın
ve erkek arasındaki özel, duygu-
sal, yakın ilişkidir. İlişki terapisinde
temel amaç doyum verici, tatmin
edici bir kadın-erkek ilişkisi tesis et-
mektir.
Bir ilişkinin doyum vericiliğini ta-
rafların ilişkiden beklentileri ve ilişki-
den elde ettikleri oluşturur. Beklenti
ile elde edilen arasındaki fark ne ka-
dar az ise, ilişki o kadar doyum verici
demektir. Bu açıdan bakıldığında her
ilişki özeldir ve özneldir. Dolayısıyla
tüm insanlık için katı, standart bir
“ilişki terapisi hedefi” ya da “doyum
verici ilişki kriterleri” belirlemek çok
zordur.
İlişki terapisi ile ilgili
temel paradigmalar:
1. İnsanın ilişkiye ihtiyacı var-
dır: Yazının giriş kısmında da belir-
tildiği üzere kadın ve erkek ilişkisi,
insanlar için bir lüks değil, varoluşsal
bir ihtiyaçtır. İnsanın doyum verici bir
kadın erkek ilişkisi yaşadığı oranda
kendisi(ünsiyet sahibi bir insan) ola-
bilir.
2. İlişkiler, insani ihtiyaçları-
mızı gidermek için gerçekleş-
tirilirler: Tüm insani eylemler, bir
ihtiyacı gidermeye dönük gerçekleş-
tirilirler. Söz konusu ihtiyaçların bilin-
cinde olup olmamamız, bu durumu
değiştirmez. Dolayısıyla bir ilişkiden
memnun olmadığımızı söylediğimiz-
de, o ilişki içerisinde bazı temel ih-
tiyaçlarımızın karşılanmadığını ifade
ediyoruzdur. Bu temel insani ihtiyaç-
larımıza dair pek çok kuramcı, pek
çok farklı kategorizasyon yapmıştır.
Güven (insanlara ve dünyaya), se-
vilme, sevme, ait olma, önemsen-
me, kabul edilme, beğenilme, güçlü
olma, doğal/spontan olma, yapabilir-
lik, eğlenebilme, özgür olma, hayat-
ta anlam bulma v.b. temel ihtiyaçlar
arasında merkezi konumda yer alır.
Bu ihtiyaçlar giderildiği oranda ilişki
doyum verici olur. İlişki terapisi bir
anlamda, ilişki içerisindeki insanların
bu ihtiyaçlarını uygun yollarla gider-
melerini sağlamaktır.
3. İlişkiler, psikolojik problem-
lerin oluşumunda ve sağaltımın-
da rol alırlar: W. Glasser, mutsuz
insanların en büyük ortak özelliklerin-
den birinin, önemsedikleri bir insanla
problemli ilişki yaşamaları olduğu-
nu söylüyor. Yaşanamayan doyum
verici ilişkilerin olumsuz sonuçlarını
danışanlarımızda sıklıkla gözlem-
leyebiliyoruz. İlişkilerde aldatılma,
önemsenmeme, sevilmeme, dikkate
alınmama, özgürlüklerin kısıtlanması
v.b. insanlarda mutsuzluk, ümitsizlik,
karamsarlık, anlamsızlık, çaresizlik
gibi katlanılması zor duygular ortaya
çıkartıyor. Bununla birlikte, doyum
verici bir ilişkinin psikolojik ve fizyo-
lojik sağlık üzerinde olumlu/iyileştiri-
ci etkileri olduğu, yapılan araştırma-
lar sonucunda görülmektedir.
4. Problemli ilişkiler daha do-
yum verici hale getirilebilir: Her
ilişkinin daha doyum verici hale gel-
me şansı her zaman vardır. Ancak
buradaki temel şart, ilişkiyi oluşturan
tarafların bunu “istiyor” olmalarıdır.
Genelde insanlar ilişkilerde bekle-
yen, isteyen rolünü üstlenirler. Her
iki taraf da vermeden istediği sürece
hiç bir taraf, hiçbir şey elde edemez.
Bu yüzden ilişki terapisinde ilk fark
ettirilmeye çalışılan şey, problemlerin
çözümü için her iki tarafın da aktif rol
almasının gerekliliğidir.
5. Problemli ilişkilerde her iki
tarafın da rolü vardır: Pek çok
insan, doyum vermeyen bir ilişkide
kendini kurban olarak algılar. Tüm
yaşananlarda kendisinin hiç bir et-
kisinin olmadığını ve olamayacağını,
kötü bir kaderi yaşadığını düşünür.
Oysa asla unutulmamalıdır ki hiçbir
şey yapmamak da bir şey yapmak-
tır. Tabii ki kişilik bozukluğu olan bir
insanla bir şekilde ilişki içinde olma
ihtimalimiz vardır; ancak bu du-
rumda bile ilişkinin oluşumunda ya
da sürdürülmesinde bizim etkimiz,
sandığımızdan daha fazladır. Bazen
de insanlar ilişkideki problemlerin
çözümü için çaba sarf etmeyi, karşı
tarafı değiştirmek olarak algılarlar.
Oysa başkalarını değiştirme gücü-
gencgelisim.com
müz yok; başkalarına sadece etki
edebiliriz. Tutumları üzerinde kontrol
sahibi olabileceğimiz kişi sadece ve
sadece kendimizdir.
6. İlişki terapisinin temel ama-
cı, tarafları “terapist eş” haline
getirmektir: Herkes bir ilişkiye in-
sani ihtiyaçlarını gidermek için girer;
ancak bu ihtiyaçların giderilmesi (se-
vilme, onaylanma, beğenilme, v.b.)
karşı tarafın elindedir. Dolayısıyla bir
ilişkinin doyum vericiliğini belirleyen
şey, tarafların, karşı tarafın ihtiyaç-
larını ne oranda giderdikleridir. Bu
noktada eşler, birer terapist rolü üst-
lenmelidir. Terapist olmaktan kasıt,
karşı tarafın ihtiyaçlarını anlamaya
çalışmak ve o ihtiyaçları giderme-
sinde kendisine yardımcı olmaktır.
Bir insana yardım etmenin, insanın
“zehrini almanın” da başlı başına iyi-
leştirici bir etkisi vardır. Her iki taraf,
karşısındakinin ihtiyacını giderme-
ye çalışırsa, iki taraf da doyum elde
eder. Ancak her iki taraf da sadece
beklenti içerisinde olursa hiç bir ta-
raf, hiç bir şey elde edemez. Bazen
de taraflardan sadece birisi verici
halde olur; bu ise uzun vadede bık-
kınlık, karşılık alamama gibi problem-
ler ortaya çıkartır.
7. Terapist eş olmak öğrenile-
bilir: İnsanlar, karşı tarafın ihtiyaç-
larını anlama noktasında her zaman
yeterli olmayabilirler. Psikoterapist,
tarafların kendilerine, karşı tarafa ve
ilişkilerine daha farklı ve doyum verici
açılardan bakmalarına yardımcı olur.
8. İlişki terapisi bir süreçtir:
İnsan alışkanlıklarının çocuğudur ve
alışkanlıkları değiştirmek çok zordur.
Zaman zaman danışanların: “Ben
eşime yardımcı olmak istiyorum; ama
elimden başka bir şey gelmiyor!” de-
diğine şahit oluyoruz. Bu çok anlaşı-
lır bir şeydir. Çünkü insan, doğduğu
andan itibaren kişisel bakış açıları ve
davranış kalıpları oluşturur; zamanla
bunlar katılaşır ve değişmezmiş gibi
algılanır. Dolayısıyla değişim de uzun
ve zahmetli bir süreci gerektirir. İnsan
ise, doyum verici bir ilişki oluşturmak
için yeni şeyler öğrenmekle, prob-
lemli bir ilişkinin alışkanlığı arasında
tercih yapmak durumundadır. ■
25

“Aşkın adı anıldı, tüm âlem sustu.” derler eskiler... Gerçekten de öyledir. Aşk’ın kendisi, dünyanın en güzel
kelimesidir. Doğuda çocuklar, Leyla ile Mecnun’un, Batıdakiler ise Romeo ile Juliet’in aşk hikâyesi ile büyürler.
Sonunda ayrılık ve gözyaşı olsa da, aşk her zaman güzel ve her daim insanları onurlandıran bir duygu olmuştur.
Filmlerdeki En Güzel
10 Aşk Hikâyesi
Aşkı anlatan binlerce kitap ya-
zıldı, binlerce film çekildi. Ama ba-
zıları aşka getirdikleri yorumla, aş-
kın fantastik dünyasında yaptıkları
muhteşem seyahatlerle unutulmaz
oldular. Bugün, yarın ve yarından
sonra bu aşklar tıpkı Leyla ile Me-
cnun gibi, Aslı ile Kerem gibi hiç
unutulmayacak. Facebook’ta, Twit-
ter’da milyonlarca kez paylaşılacak,
yüzyıllar sonra bile seyredildiklerin-
de aşka kattıkları güzelliklerle anıla-
caklar.
Rolleri oynayan oyuncuların aşkı
yaşayışlarındaki sahicilik, farklı bir
hikâye etrafında anlatılan kurgular
ile az sonra sayacağımız 10 filmde-
ki aşklar gerçekten unutulmazlar.
Elbette ki hepimizi etkileyen başka
filmlerdeki aşk hikâyelerini de bu lis-
teye ekleyebiliriz.
■ Matrix: Neo ve Trinty
Matrix’te, gerçek ve sanal dün-
MATRIX
26
Adem Özbay I ademozbaya@gmail.com
ya arasındaki büyük savaş, büyük
bir aşk doğurmuştu. Seçilmiş kişi-
ye âşık olacağını söyleyen Kâhin’in
kehânetine uyan Trinty, beklenen
adama yani Neo’ya âşık olmuştu.
■ Yüzüklerin Efendisi:
Aragorn ve Arwen
Orta Dünya’yı büyük karmaşadan
kurtarmak için çabalayan Kral Ara-
gorn’un, bu müthiş savaşta en bü-
yük destekçisi tabii ki Elflerin dünya
güzeli prensesi Arwen olacaktı. Kral,
Orta Dünya’yı kurtarırken, bir yandan
da büyük aşkı Arwen’in fedakârlığını,
kalbini sadece ona vererek ödüyor-
du.
■ Ay Işığı: Bella Swan
ve Edward Cullen
Vampirler dünyasının içli yakışık-
lısı Edward, son zamanlarını yaşa-
dığı küçük kasabada Belle ile kar-
şılaşınca, ölümsüz hayatının aşkını
bulduğunu anlamıştır. Kurt adamlar,
YÜZÜKLERİN EFENDİSİ
vampirler ve polislerin arasında ha-
yatta kalma mücadelesi verirken,
kalbinde tek bir şeyden destek alı-
yordu, Bella’nın aşkından…
■ V for Vandetta: Evey ve V
Bilimsel deneylerde kimliğini, hafıza-
sını, her şeyini yitiren V, sadece kal-
binin derinliklerindeki o muhteşem
duyguyu yitirmemişti: Aşkı. Dünyaya
vereceği son büyük özgürlük mesa-
jında, kalbinde Evey ve hiçbir zaman
kaybetmediği umutları vardı.
■ Titanik: Jack Dawson ve
Rose De Witt Bukater
Dünyanın en büyük gemileri batabi-
lir, en büyük binaları yıkılabilir ama
aşklar her zaman dimdik ayakta ka-
lır. İşte batmaz denilen Titanik, bir
buz dağına çarpıp okyanusun su-
larına gömülürken, hiç bitmeyecek
bir aşkta gökyüzüne yükseliyordu.
Jack’ın ve Rosa’nın buzlu sularda
donan aşkları...
AY IŞIĞI
V FOR VANDETTA
■ Avatar:
Jake Sully ve Neytiri
Tekerlekli sandalyeye mahkûm
Jake, Avatar bedenine geçince sa-
dece yürüyebileceği ayaklara sahip
olmakla kalmamış, uçabileceği ka-
natlar da bulmuştu. İşte o kanatların
adı Neytiri idi. Sonunda bedeninden
sonsuza kadar vazgeçen Jake, hiç
vazgeçemeyeceği aşkına da Avatar
dünyasında kavuşmuştu.
■ Melekler Şehri:
Seth ve Dr. Maggie Rice
Gökyüzündeki bir meleğin yeryü-
zündeki bir kadına âşık olup melek-
likten vazgeçmesinden daha muh-
teşem bir aşk hikâyesi ne olabilir?
Melek Seth, içindeki yarasını iyileş-
tirebilecek tek doktoru bulduğunda
artık insana dönüşmüş bedeninde
de aşkın kanı dolaşıyordu.
MELEKLER ŞEHRİ
gencgelisim.com
TİTANİK AVATAR
■ Spartaküs: ■ Cesur Yürek:
Spartaküs ve Sura William Wallace ve Murron
Köleliğe karşı ilk büyük savaşı İskoçların büyük bağımsızlık kah-
başlatan köle gladyatör Spartaküs, ramanı William Wallace, dünya-
tüm gücünü büyük aşkı karısı Su- nın en özgür adamı olmasına kime
ra’ya kavuşma hayalinden alıyordu. borçluydu? Tabii ki güzeller güzeli
Sura için koca Roma ordusuna kafa Murron’a... Hayatının son anında,
tutan Spartaküs, hem özgürlük mü- dilinde özgürlük, kalbinde Murron
cadelesiyle, hem de büyük aşkıyla
olan bu adamı ve canını verecek
tarihteki yerini çoktan almıştı. kadar onu seven aşkını unutmak
mümkün mü? ■
■ Örümcek Adam:
Peter Parker ve
Mary Jane Watson
Bir süper kahraman olmak mı
daha zor, yoksa âşık olmak mı? Bu-
nun cevabını ancak bize süper güçlü
aşığımız Peter Parker söyleyebilir.
Gökyüzünde uçarken, süper örüm-
cek ağlarını kullanan bu fantas-
tik kahramanımız, gönül âleminde
uçarken de Mary Jane’nin aşkından
güç alıyordu elbette ki…
CESUR YÜREK
SPARTAKÜS ÖRÜMCEK ADAM
27
 gencgelisim.com

Aşkın Enerji
hisseder, güvende hissetmez. On-
lar için hayatlarında hep bir şeyler
eksiktir. Kısacası, bu hasarın sonu-
cu topraklanmamış olmaktır. Daha

Alanı Nasıl
sonrası fiziksel bedende güçsüzlük
şeklinde kendini gösterir. Bu düşük
enerji sonrasında fiziksel bedende
kanser gibi hastalıkların oluşması-
na meydan verir. Bu iki çakramızı

Oluşur?
sürekli güçlü tutmalıyız. Bazı enerji
çalışmaları yaparak bunu sağlayabi-
liriz.
Öncelikle kalp çakramızın olduğu
yere sağ elinizi koyun. Kök çakranı-
zın olduğu yere isabet eden hemen edin. Daha sonra kırmızı rengi düşü-
Hayatınıza aşkı çekmek istiyorsanız öncelikle kendi enerjinizin göbek deliğinin altındaki yere de sol
düzgün işlemesi gerekiyor. Kendinizi düşüncelerinizle nün. Kırmızı boyanmış bir yer hayal
elinizi koyun. Burnunuzdan derin edebilirsiniz. Bu rengin de sizi sardı-
sınırlamayın. Sadece iyi niyetinizi ön plana çıkarın. Kendinizi sevin derin nefes aldıktan sonra ağzınız-
ve değer verin ki başkaları da size aynı şekilde karşılık versin. ğını ve kök çakranızı canlandırdığını
dan verin. Üç kez bunu tekrarlayın. hissedin. İmgeleme yaparken şifa
Bu durum tüm ilişkiler için geçerlidir. Kendimize haksızlık edersek, Sonra loş ve sakin bir yer seçin,
aynı tarzda insanları hayatımıza çekeriz. Açıkçası kendimize nasıl enerjisine niyet etmeyi unutmayın. ■
gözlerinizi kapatın. Kendinizi orma-
davranıyorsak, karşı taraftan da aynı yansımayı alırız. Kendinize nın içinde hayal edin. Yeşil rengin ▶ Kaynakça: BRENNAN, Barbara Ann,
bir iyilik yapın ve bu sevgililer gününde eğer yalnızsanız, içinde kaybolduğunuzu ve kalbinizin “Işığın Doğuşu Kişisel Şifa Yolculuğu”
tüm güzel sevginizi kendinize doğru akıtın. Göreceksiniz ki bu renkle şifaya kavuştuğunu hayal 14.Bölüm S.215-216-217 ■
aslında sevgi denilen şey sizsiniz.

Ayşe Çolak I www.biyoterapi.com

Normal ilişki etkileşimlerinde,
söz konusu kişiler arasında çok farklı
türden enerji-şuur kurdelesi alışve-
rişi vardır. Kurdeleler, gökkuşağının
renklerinde ve herhangi bir biçimde
olabilir. Daha parlak ve daha net ol-
duklarında daha pozitif, daha güçlü
ve daha temiz enerji-şuura sahiptir-
ler. Bunlar, her bir kişinin diğerine
çok şey verdiği, her ikisinin de dol-
duğu, ihtiyaçlarının karşılandığı tür-
den bir ilişkide görülür.
Alanın dördüncü düzeyindeki kalp
çakrası gül rengindedir. Eğer etkile-
şimde çokça sevgi varsa, bolca tatlı
gül renkli yumuşak dalgalar halinde
akar. İki kişi birbirlerine âşık oldukla-
rında, kalp çakrası dördüncü düzey-
de çok aktif hale gelir, onların aurik
alanına daha çok gül rengi enerji sa-
lar. Kısa bir süre sonra auraları gül
rengi enerjiyle dolup taşmaktadır.
Birbirlerine âşık bir çift, çevrelerin-
de güzel, gül renkli bir enerji bulutu
yaratır. Bu bulutun yakınında ya da
içinde olan biri kendini harikulade
hisseder.
Âşıkları hepimiz severiz. Onların
yanında olduğumuzda bizim kalp
çakramız da dördüncü düzeyde
daha çok açılmaya ve içeriye gül
renkli ışıktan daha fazlasını çekme-
ye başlar. Ve bizim aurik alanımız
da gül rengi bir bulut oluşturur. Eğer
tutku varsa, gül renginin içinde bol-
ca turuncu olacaktır; bunun hareke-
te geçirici bir etkisi vardır.
Sevgi enerjisinde, kalp ve kök
çakramız aşk duygusunu etkiler.
90 ‘lik
Kaçırılmayacak
FIRSAT!
Kalp çakrasından çıkan kordonlar,
sevmeyi ve de ilişkilerde sevme ve
SİSİMO Seti
amaçlama arasındaki dengenin gi-
Sadece
zemini temsil eder. Çoğu insanın
dördüncü çakra kordonları ile ilgili
sorunları vardır. Bu çakra, sağlıksız
30
sevgi ilişkileri sırasında hasar gö-
rür. Bu hasarın en büyük nedeni,
yakın bir sevgi ilişkisinde incinmiş
olmaktır. Hasar görmüş dördüncü
çakradan kaynaklanan rahatsızlıklar
ise çarpıntı, kalp ağrısı hatta kalp
krizlerine bile yol açan sonuçlardır.
Sağlıksız ilişkiler çocuklukta başlar
ve kişi büyüdükçe tekrarlanır. Birinci
çakradan çıkan kordonlar ise, yer-
yüzüyle bağlantımızı sağlar, aynı za-
manda fiziksel beden içinde uyumlu
olup olmadığımızı yansıtır. Genellik-
le yeni doğan bebeklerin geçirdiği
doğum travması, fiziksel zorluklar,
küçük yaşlarda yaşadığı fiziksel ta-
ciz gibi durumlar, ilişkisel kordon
dediğimiz birinci çakramızda hasar
bırakabilir. Bu çakranın kordonları- www.kitaplife.com
nın hasar görmesi, yaşama isteğin-
de sorunlar oluşmasına sebep olur. Belirtilen ücreti Banka, PTT ve Kredi Kartı yoluyla ödeyip, adres bilgilerinizi bize ulaştırdıktan sonra aynı gün içinde Kargo ile Bilgi Hattı:
Kişi kendisini bedende tutsak gibi adresinize gönderilecektir. BANKA Hesap Numaraları: KİTAP YAYINCILIK TİC. A.Ş. Adına I Yapı Kredi B. Taksim Meydan Şb. : TR12
0006 7010 0000 0063 9190 99 I Garanti Bankası Taksim Şubesi: TR10 0006 2000 0280 0006 2972 52 I PTT Hesap No: 568 54 34
0212.445 00 45

28 29

Girişimci, Genç ve KOBi
Üçgeniyle işsizliğe Çözüm
Bilindiği üzere, çeşitli vesilelerle genç bir nüfusa sahip olduğumuz ve
gençlerin bu ülkenin geleceği olduğu sıkça tekrarlanır. Bu aşamada dikkatimizi
çeken önemli bir sorun, gençlerimizin ne yazık ki büyük çoğunlukta işsiz olmaları,
özellikle sosyal güvence açısından kamu kuruluşlarında iş arayışlarının yoğun olduğu
ve ne yazık ki girişimcilik ile ilgili çok az bilgiye sahip olduklarıdır.
Türkiye İstatistik Kurumu veri-
lerine göre, 15-24 yaş grubundaki
nüfus açısından bakıldığında, genç
nüfustaki işsizlik oranı, 2012 Tem-
muz ayı için %16,3 olarak, görül-
mektedir. Bu saptamayla, ilişkisel ve
çözüm odaklı çok sayıda yazı ve ça-
lışma olmasının yanında, kamu ta-
rafından da çeşitli düzenlemeler ya-
pılmaktadır. Bu nedenle konunun,
gençlerin “girişimcilik” konusuna ve
düşüncesine nasıl yaklaştığına ve
girişimdeki başarı fırsatlarına bak-
mak, yine sonuç odaklılık açısından
yararlı olacaktır.
Girişim düşüncesi, doğal olarak
birçok kişi için sadece bazı durum-
larda (başka çare yoksa) yapılacak,
yani özellikle para kaybetmeyi göze
alarak, dahası çevresiz ve parasız
olmayacak zor bir macera olarak
görünür.
Üniversitelerde ders verdiğim
dönemde “Girişimcilik” derslerim-
de gençleri sadece bilgilendirmeye
değil, aynı zamanda yüreklendirme-
ye ve girişimciliğe yönlendirmeye
30
Abdullah Bozgeyik I abozgeyik@yahoo.com
çalıştım. Bu konuda başarılı olan
ciddi örnekler var. Küçük sermaye
ve girişimlerle kendi işyerini açan,
ağaç diken, eğitim ve organizasyon
işi yapanlar var. Bu konudaki “Giri-
şimcilere Yol Haritası” isimli kitabım
2005 yılında çıkmıştı.
Unutmadan, “genç” demekle sade-
ce belirli bir yaşa kadar olan gençle-
ri ve girişimcilik demekle de sadece
gençlerin girişimciliğine odaklanma-
yalım. Çünkü girişimcilik açısından
kadınlar ve özellikle yaşı ne olursa
olsun emekliler dâhil, içlerinde giri-
şimcilik ateşi olan gençler var.
Tanımına bakacak olursak, en
fazla 250 sigortalı çalışanı bulu-
nan, yıllık cirosu 25 Milyon TL’yi
aşmayan, küçük ve orta büyüklük-
teki işletmelere KOBİ denir. Sokak
aralarında faaliyet gösteren küçük
esnaflardan, onlarca kişiyi istih-
dam eden büyük sanayi işletmele-
rine kadar neredeyse her işletme,
KOBİ sınıfına girmektedir. Bu ne-
denle Türkiye’nin ticaret hayatını
%99 gibi muazzam bir çoğunluk
olan KOBİ’ler yönlendirmektedir.
(KOSGEB)
Gençler için meslek edindirme
kursları muhtelif kuruluşlarca veri-
liyor. Önemli bir imkân ise “Uygula-
malı Girişimcilik Merkezi” eğitimle-
rinde tüm gençlerin karşısına çıkıyor.
Böylece genç girişimci eğitim alarak
hazırlanıyor, projesini hazırlayarak
KOSGEB’den 30.000 TL’ye kadar
işini kurmak için hibe desteği alabi-
liyor. Böylece “KOBİ” olma yolunda
önemli bir adım atmış oluyor. Söz
hibelerden açılmış iken, KOBİ’ler için
KOSGEB tarafından sağlanan des-
teklere değinelim:
150.000 TL’ye kadar olan proje
desteği başta olmak üzere, muhte-
lif tutarlarda belgelendirme, danış-
manlık, eğitim, yurtiçi fuar, yurtdışı iş
gezisi, tanıtım, eşleştirme, tasarım,
sınai mülkiyet hakları, test, analiz
ve kalibrasyon, v.b. konularda sunu-
lan hibe/destek yanında, KOBİ’lerin
kullanabileceği ve toplamı 750.000
TL’ye kadar da “İşbirliği - güç birli-
ği” proje desteği olduğunu sanırım
birçok KOBİ bilmiyor. Bilenler ise
ya eksik ya da yanlış bilgilendirme
sonrası projelerini hazırlayamıyor
veya özellikle bu konuda yetkili da-
nışmanlık firmalarından haberdar
değiller.
Bu konuda ilgili kamu kuruluş-
larının yanında, yetkili danışmanlık
firmaları, üniversiteler ve muhtelif
STK’lar da çeşitli fırsatlar sunmakta-
lar. Tüm gençlere ve KOBİ’lere öne-
rim, bu imkânlardan yararlanmaları
olacaktır.
Başarı dileklerimle… ■
Uygulamalı Girişimcilik Eğitiminin
Amacı, Modelleri Ve Hedef Kitlesi
Uygulamalı Girişimcilik Eği-
timinin Amacı, Modelleri Ve
Hedef Kitlesi
Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi,
girişimcilik kültürünü yaygınlaştır-
mak ve girişimcileri iş planı kavra-
mı ile tanıştırarak başarılı işletme-
lerin kurulmasını sağlamak amacı
ile verilir. Eğitim sonunda girişimci
adaylarının kendi iş fikirlerine yö-
nelik iş planlarını hazırlayabilecek
bilgi ve deneyimi kazanmaları he-
deflenir.
Uygulamalı Girişimcilik Eği-
timi’nin hedef kitlesi, kendi işi-
ni kurmak isteyen gerçek kişiler
olup, eğitimler genel katılıma açık
olarak düzenlenebileceği gibi,
KOSGEB, KOBi tanımını değiştirdi
Daha fazla sayıdaki KOBİ’nin
devlet desteklerinden yararlan-
masına imkân sağlayacak mev-
zuat değişikliği Resmi Gazete’nin
4 Kasım 2012 tarihli sayısında
yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Yapılan düzenlemeyle, 250
kişiden az yıllık çalışan istihdam
eden ve yıllık net satış hâsılatı
veya mali bilânçosundan herhan-
gi biri 40 milyon TL’yi aşmayan
ekonomik birimler, girişimler KOBİ
tanımı kapsamına dâhil edildi.
Daha önce 2005 yılında ya-
yımlanan KOBİ tanımına ilişkin yö-
netmelikte, yıllık net satış hâsılatı
veya mali bilânço için belirlenen
üst limit 25 milyon TL iken, yü-
rürlüğe giren yeni yönetmelikle bu
değer 40 milyon liraya çıkartılmış
ve yıllık çalışan istihdamı üst limiti
ise 250 olarak korunmuştur.
Yapılan düzenleme ile mikro,
gencgelisim.com
genç girişimci, kadın girişimci ve
üniversite öğrencileri gibi belirli bir
hedef gruba yönelik olarak da ya-
pılabilir.
Bu eğitimleri almak, girişim-
cilik ve hibe desteği konusun-
da bilgi edinmek için iletişim
adresleri:
KOGİDER - KOBİ Girişimci İş
Dünyası Derneği
Tel: 0212 442 72 01
Web: http://kogider.org
E-posta: info@kogider.org
Lokman Hekim AR-GE Danış-
manlık ve Özel Eğitim Hizmetleri
Tel: 0212 442 72 00
Web: www.euhibe.com
E-posta: destek@euhibe.com ■
küçük ve orta büyüklükteki işlet-
me tanımları günün koşulları dik-
kate alınarak yeniden belirlendi.
Buna göre:
10 kişiden az yıllık çalışan is-
tihdam eden ve yıllık net satış
hâsılatı veya mali bilançosundan
herhangi biri 1 milyon TL’yi aş-
mayan işletmeler, mikro işletme
olarak tanımlanırken; mikro üst
sınırı olan 1 milyon TL limiti mik-
ro işletme lehine olması amacıyla
değiştirilmemiştir.
50 kişiden az yıllık çalışan is-
tihdam eden ve yıllık net satış
hâsılatı veya mali bilânçosundan
herhangi biri 8 milyon TL’yi aşma-
yan işletmeler ise küçük işletme
olarak tanımlanmış olup; yıllık net
satış hâsılatı veya mali bilanço-
su 5 milyondan TL’den 8 milyon
TL’ye çıkarılmıştır. ■
▶ Kaynak: euhibe.com
31

Kişiliğe Uygun Bir Meslek Seçimi,
Doyumlu Bir Hayatın Garantisidir
Eğitimin temel amaçlarından biri, bireyleri gelecekteki çalışma yaşamına hazırlamaktır.
Ancak günümüzdeki eğitim sisteminin bireyleri çalışma yaşamına hazırladığı söylenemez.
Bu konudaki yaygın anlayış, üniversite eğitimi olmadan iş yaşamında başarı kazanmanın çok zor
olduğu yönündedir. Bu yüzden meslek liselerine gerekli önem verilmemekte, çoğu genç
genel liselere yönelerek tüm umudunu üniversite sınavlarını kazanmaya bağlamaktadır.
Bireylerin yetkinlikleri, kısmen
kişilik özellikleri, kısmen aldıkları
eğitim, kısmen de kazandıkları de-
neyimler ile şekillenir. Kişiliğin de-
ğişmez (örneğin mizaç) dışındaki
faktörlere bağlı olan pek çok yetkin-
liği zaman içerisinde geliştirilebilir.
Ancak günümüzdeki eğitim sistemi,
büyük ölçüde zihinsel yeteneğe da-
yandığından IQ, formal eğitim açısın-
dan sınırlayıcı bir özelliktir.
Bireyin bir meslek lisesi eğitimi-
ne yönlendirilmesi, gerek testlerin
uygulanması, gerekse meslekler
hakkında bilgi sahibi olması yönüyle,
konusunda uzman kişiler tarafından
yapılmalıdır. Günümüzde rehber öğ-
retmenler bu role en yatkın kişiler
olarak görünmektedir. Ancak bu ki-
şilerin gerek test uygulamaları, ge-
rekse meslekler konusunda eğitim
almış olmalarının gereği ortadadır.
Çünkü öğrencilerin, bu kişilerin tav-
siyelerine uyması halinde bireyin
meslek seçimi de yapılmış olacak-
tır. Yanlış yapılacak bir yönlendirme,
bireyin tüm hayatını olumsuz yönde
etkileyebilecektir.
32
M.Cemil Özden I mco@mcozden.com
M.Cemil Özden I mco@mcozden.com
Üniversite ve bölüm seçimi,
meslek seçimi ile paralel olarak ya-
pılmalıdır.
İş yaşamında bazı meslekler için
üniversite eğitimi almak zorunludur.
Genellikle fen bilimleri alanındaki
meslekler (Tıp doktorluğu, mühen-
dislik, v.b.) ile bazı sosyal bilimler
alanındaki meslekler (avukat, hâ-
kim) dışında birçok meslek, bireyin
yetkinliklerine paralel olarak seçile-
bilir. Ancak bir üniversite eğitimi alı-
nacaksa, bunun da bireyin gelecek-
te çalışacağı meslekle ilgili olması,
bireye iş yaşamında birçok avantaj
sağlar. Bunun başında da mesleğin
gerektirdiği yetkinliklerin “bilgi” bo-
yutu hakkında iyi bir başlangıç yapıl-
mış olması gelir. Dolayısı ile üniver-
site ve bölüm seçimi, meslek seçimi
ile paralel olarak yapılmalıdır.
Meslek seçiminde kişilik
ve ilgi testlerinin önemi:
Lise eğitimi döneminde girilen
çeşitli deneme sınavları, devam
edilebilecek üniversite ve bölümler
konusunda bireye oldukça gerçek-
çi bir fikir verir. Bu aşamada bireye
düşen, kişilik ve ilgi testlerini alarak
kişiliğinin hangi mesleklere uygun ol-
duğunu ve ne tür işlere ilgi duyduğu-
nu gerçekçi olarak belirlemektir. Bu
konuda bireylerin kendi kendilerine
uygulayabilecekleri bazı araçlar ge-
liştirilmiştir. Bunlardan Kendini De-
ğerlendirme Envanteri, bireyin yete-
nek, ilgi ve değerlerini kendi kendine
değerlendirebileceği bir araç olarak
lise son sınıf öğrencilerine yönelik
olarak tasarlanmıştır. Bireylerin böy-
le bir değerlendirme yaptıktan sonra
kendilerine uygun üniversite ve bö-
lüm seçmelerini öneririm.
Meslek seçiminde
çevresel baskılar ve
olumsuz sonuçları:
Lise seçiminde olduğu gibi birey,
üniversite ve bölüm seçimlerinde de
ailesinin ve yakın çevresinin etkisin-
de kalmakta, gerçekte ilgi duymadığı
bir meslekle ilgili bölümleri seçebil-
mektedir. Mezun olduğunda ise al-
dığı eğitim ile ilgisiz mesleklerde ça-
lışabilmektedir. Bu durumda alınan
üniversite eğitiminin bireyin genel
kültürünü artırmak dışında, yaptığı
işe çok fazla katkısının olmayacağı
açıktır.
Meslek seçiminde dikkat yumunun önemli unsuru olduğunu
edilecek kriterler:
Bireyin üniversiteyi kazanama-
ması ya da aldığı eğitim dışında bir
meslekte çalışmak istemesi duru-
munda, meslek seçimi yine günde-
me gelecektir. Bu durumda birey,
önce bireysel vizyonunu (ne istiyo-
rum?), daha sonra yetkinliklerinin
neler olduğunu (nelere sahibim?) or-
taya koymalıdır. Bu aşamadan sonra
mevcut yetkinlikleri ile yapabileceği
meslekleri belirlemeli, onlar arasın-
dan ilgi duyma sırasına göre seçimi-
ni yapmalıdır. Son olarak, seçeceği
mesleğin çalışma koşullarının kişilik
özelliklerine, yetkinliklerine ve kişisel
hedeflerine uygunluğunu gözden ge-
çirmelidir.
Bireyin sağlıklı bir meslek seçimi
yapabilmesi için iki ana grup veriye
ihtiyacı vardır. Birincisi, bireyin ken-
disine ait bilgileridir. Bunlardan bazı-
ları için (kişilik özellikleri, yetkinlikleri,
v.b.) bireyin çeşitli testler ve uzman
görüşü alması gerekebilir. Bazıları-
nı (bireysel vizyon, kişisel hedefler,
v.b.) ise birey kendisi oluşturmalıdır.
Meslek seçimi için gereken ikin-
ci bilgi grubu ise, mesleklere ilişkin
bilgilerdir. Birey, her bir mesleğin
genel çalışma koşulları, çalışma
olanakları ve getirileri, mesleğe baş-
langıç için ve yükselmek için gerek-
li yetkinlikler, kariyer olanakları ve
?
Biz onu
harikulade
bir KİTAP
olarak
YAYINLARIZ!
mesleğin geleceği ile ilgili bilgilere
sahip olmalıdır. Ne yazık ki ülkemiz-
de bu konuda bireyin başvurabile-
ceği kapsamlı bir referans doküman
bulunmamaktadır.
Meslek seçimi yapacak daha önce belirtmiştim.
kişinin başvurabileceği Sonuç olarak bireyler, gelecekleri-
yerler:
Ülkemizde kişilik testleri yapan fir-
malar varsa da ilgi testleri yeterince
uygulama alanı bulamamıştır. Oysa
A.B.D’nin önemli şehirlerinde, lise
ve üniversitelerin kariyer danışma
merkezlerinde bu testler yaygın ola-
rak kullanılmaktadır. (Şehnaz Uyarer,
Kariyer Yönetimi, İ.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul, 1989, s.61.)
Bu durumda birey yukarıda be-
lirtilen bilgileri, varsa ilgili meslek
kuruluşlarından elde edeceği dokü-
manlardan, mesleki yayınlardan ve o
meslekteki deneyimli kişilerle yapa-
cağı görüşmelerden derleyecektir.
Kişiliğe uygun bir meslek seçimi,
doyumlu bir hayatın garantisidir.
Meslek seçiminin doğru yapılması
için önerdiğimiz yöntemler, çoğu in-
sanın gözünü korkutabilir. Ancak be-
lirli bir meslek seçildikten sonra ça-
lışma alanları, o meslekle ilgili olarak
sınırlanmaktadır. Çalışma yaşamına
başladıktan sonra meslek değiştir-
mek mümkün ise de, çoğu durumda
kazanılan deneyim ve yetkinlikler, di-
ğer bir meslekte işe yaramamakta,
yeni meslek için “sil baştan” dene-
yim ve yetkinlik kazanılması gerek-
mektedir. Bunun ise zaman kaybı
KİTABINIZI İSTER
BİLGİSAYARDA YAZIN
İSTER ELLE YAZIN
Ares Kitap: 0212.445 00 45 I ares@areskitap.com
gencgelisim.com
olduğu açıktır. Diğer yandan kişinin
istemediği ya da kişilik özelliklerine
uygun olmayan bir meslekte çalış-
ması, iş doyumunu olumsuz yönde
etkiler. İş doyumunun da yaşam do-
ni ve yaşam doyumunu önemli ölçüde
etkileyen meslek seçimini doğru bir
şekilde yapmak zorundadırlar. Bu se-
çimin çalışma yaşamına, hatta eğiti-
me başlamadan önce yapılması öne-
rilirse de, yanlış bir seçimi değiştirmek
için hiçbir zaman geç değildir. ■
Kendini Değerlendirme
Envanteri (KDE) Nedir?
Kendini Değerlendirme En-
vanteri, kişilerin kendileri ile ilgili
algılamalarını yansıtır. Meslek se-
çimlerine katkıda bulunacak farklı
kategorilerden sorular sorularak,
“Mesleki Yetenek”, “Mesleki İlgi”,
“Mesleki Değerler” gibi eğilimlerini
belirlemeyi hedefleyen bu çalışma
sonucunda, kişinin kendini tanıya-
bilmesi ve böylece sağlıklı bir mes-
lek seçimini gerçekleştirmesi için
grafik sonuçlar tablosu ile kendisine
yardımcı olunur.
Bireylerin kendilerini ve çevre-
lerini tanımalarına yardımcı olmak
amacı ile hazırlanana envanterde,
her bir özelliği tanımlayıcı durumlar
verilmekte ve kişiye bu durumlarda
nasıl davrandığı sorulmaktadır. Bu
çerçevede, kişinin karar vereceği
konuya ilişkin nitelikleri hakkında
doğru ve açık bir bilgiye sahip olma-
sı sağlanmaya çalışılır. ■
33

SÖYLEŞİ
Yasemin Özkul AYDIN
Selçuk Alkan I salkan@gencgelisim.com
Zihin Haritalama Tekniği Nedir?
İlk olarak bize biraz kendinizi
anlatır mısınız?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’n-
da 19 yıl boyunca, Uzman Biyolog,
Şube Müdürü, Birim Amiri ve Kurucu
İl Müdürü olarak görev yaptım. Tüm
bu çalışmalarımın yanı sıra, yaklaşık
13 yıldır kişisel gelişim, enerji ça-
lışmaları alanlarında oldukça geniş
kapsamlı eğitimler almakta ve ça-
lışmalar yapmaktayım. Halen NLP,
Hipnoz, Kuantum ve Koçluk alanla-
rında İleri Düzey Eğitmenliği, Kuan-
tum-Dokunuş Eğitmenliği ve Uygu-
layıcılığı, Zihin Haritaları Eğitmenliği
yapmaktayım. Eğitmenliğin yanı sıra
bireysel seanslar ve kurumsal tasa-
rım çalışmaları yapıyorum.
Hafıza ve beyin geliştirme üze-
rine birçok şey yazıldı ve anlatıl-
dı. Sizin uzmanlık alanlarınızdan
birisinin de “Zihin Haritalama
Tekniği” olduğunu biliyoruz. Bize
birkaç cümleyle “Zihin haritala-
ma nedir?” sorusunu yanıtlar mı-
sınız?
Zihin haritaları, bilgiyi zihnimiz-
34
de kodlamalar, görüntüler, renkler
kullanarak sistemli bir şekilde depo-
lama araçları olarak tanımlanabilir.
Öğrenilen bilgiyi klasik yöntemlerle
uzun uzun kelimeler ve cümlelerle
yazmak, notlar almak hem zaman
kaybına, hem de hiç de ihtiyacımız
olmayan birçok sözcüğü yazmamıza
ve sonrasında okumamıza neden
olur. Bu hem zihnimizde kargaşaya
hem de zaman kaybına yol açar.
Oysa zihin haritalarıyla öğrenme ve
hatırlama, sadece sol beyine özgü
sözcükler ve rakamlar kullanılarak
değil, sağ beyini de devreye sokan
resimler, renkler, görseller kullanıla-
rak duyusal olarak da desteklendiği
için kalıcı, pratik ve hızlıdır.
Zihin haritalama tekniğini kul-
lanarak hayatımıza katacağımız
şeyler neler olabilir sizce?
Öncelikle öğrenme güçlüğü, kon-
santrasyon kaybı, okuduklarını ha-
tırlayamamak gibi sorunları hayatı-
nızdan çıkartmış olursunuz. Bunun
yanı sıra öğrenme ve hatırlama çok
kısa sürelerde gerçekleşir. Yabancı
Sağ ve sol beynimizi aynı
anda ve birbiriyle koordineli
bir şekilde ateşleyerek
hafızamıza sürat yaptıracak
bir teknik kullanılıyor epeydir.
Bu etkili tekniğin adı: Zihin
Haritalama. Duymuş olan
kadar, bu işin peşine düşüp
de eğitimini bile alan vardır
aranızda… Ya da bu tekniği
ilk defa duyanlar da olabilir.
Biz bu tekniği araştırmak
istedik ve konunun çok
değerli bir uzmanına ulaştık.
Zihin haritalama tekniği
eğitmeni ve uzmanı Sayın
Yasemin Özkul Aydın
ile çok güzel bir söyleşi
gerçekleştirdik. Gelin,
şimdi hep birlikte bu
söyleşiye katılalım.
dil öğrenirken kelimeleri hafızanıza
kolayca kaydetmenizi sağlar. Oku-
duğunuz kitapları, zihin haritalama
tekniği ile her an zihninizde tutabi-
lirsiniz. En önemlisi de artık tüm bu
işleri eğlenerek, keyif alarak yapıyor
olursunuz.
Öğrenciler için, derslerde ve
sınavlarda bu teknik nasıl işe ya-
rayabilir?
Öğrenciyseniz derslerde not al-
mak, ders tekrarı yapmak için zihin
haritaları tekniklerini kullandığınızda,
sınavlara hazırlanırken sadece bu
haritalara göz atmak yeterli olacaktır.
Yabancı dilden biyolojiye veya tarih,
matematik gibi tüm derslerde uygu-
lanabilir. Proje ödevleri hazırlamada,
ders anlatımında teknikler çok işe
yarar. Öğrencilerin en sık yaşadığı
sorunlardan bazıları, dikkatini top-
layamamak ve çalışırken anladığını
zannettiği konuları kısa bir süre sonra
hatırlayamamaktır. Zihin haritalama
tekniklerini kullanarak bu sorunları
aşabilirler. Ders çalışmak, eskisinden
daha keyifli olacağı gibi harcanan za-
man da azalacaktır. Öğretmenler için
de ders anlatmada oldukça etkindir.
Hem işitsel, hem görsel, hem de du-
yuları devreye soktuğundan sınıfta
öğrenme oranı ve düzeyi artacaktır.
İş hayatında zihin haritalama
tekniği nasıl kullanılabilir?
İş hayatında, beyin fırtınası yap-
mak, proje geliştirmek, sunum
yapmak, ekip kurmak için mükem-
mel bir araçtır. Bir yöneticiyseniz,
çalışanlarınızı tanımak, her birinin
yaptığı işleri kontrol etmek, günlük
işlerinizi kontrol altında tutmak, za-
manınızı iyi bir şekilde yöneterek her
şeyi koordine edebilmek, artık çok
daha kolay ve zahmetsiz olacaktır.
Günlük raporlamalarınızı zihin ha-
ritalama teknikleri ile alabilirsiniz.
Katıldığınız toplantılarda not almak,
toplantı sonrası alınan kararlara
ilişkin takipleri yapmak da bu yön-
temle çok pratik hale gelecek. Top-
luluk karşısında yazılı bir metne bağlı
kalmaksızın oldukça etkili, akıcı su-
numlar, konuşmalar yapabilirsiniz.
Zihin Haritalama tekniğini öğ-
renmek zor mudur?
Zor olmadığı gibi oldukça keyif-
lidir. Öğrenmek için gerekli olanlar
sadece kâğıt, renkli kalemler ve ça-
lışmak istediğiniz bir konu. Bu tek-
nikleri öğrenebilmek için yaklaşık
8-10 saatlik bir eğitime ihtiyacınız
var. Teknoloji kullanmayı sevenler
için çok pratik bir bilgisayar progra-
mı da mevcut. Üstelik telefonunuz-
dan ve tabletlerinizden de bu prog-
ramı kullanabiliyorsunuz. Eğitimin
sonunda uygulama yapabilmek ve
bu teknikleri yaşamınızın her ala-
nında kullanabilmek için bilmeniz
gerekenleri öğrenmiş oluyorsunuz.
Bundan sonra zihin haritaları, artık
günlük yaşamınızın en pratik parçası
halinde sizinle birlikte olacaktır.
Bir insanın, zihin haritaları tek-
niklerini öğrenmesi için gerekçe-
leri neler olabilir sizce? Bir insan,
bu tekniği niçin öğrenmeli?
Zihin haritaları ile tonlarca sayfa
içinden gerekli bilgileri hatırlamaya
çalışmak yerine, zihinde kalabilen
birkaç kelime ve görsel ile bilgiyi
çağırmak herkes için çok kolaydır.
Renkler ve şekillerle çalışıldığı için
hayal gücü kullanılır.Bu teknik, bey-
nin sağ ve sol lobunu aynı anda kul-
lanmayı sağladığından daha hızlı ve
kolay düşünmeyi, hatırlamayı sağlar;
yaratıcılığı geliştirir, zihnimizde kar-
maşa yaratan birçok düşünce kirli-
liğinden bizi kurtarır, net ve berrak
bir düşünce sistemine sahip olmayı
sağlar. Problem çözmede oldukça
etkindir. Okul, iş ya da özel yaşamı-
nızda da zaman yönetimi, günlük iş-
leri planlama, öncelikleri belirleme,
alış veriş listesini kolayca hatırlama,
faaliyetleri organize etme, isimleri,
telefon numaralarını hatırlamada
hiç olmadığınız kadar iyi olduğunuzu
hissettirecektir.
Pek çok hafıza tekniği yönte-
mi var, hafıza çivileri gibi ya da
gencgelisim.com
akrostiş yöntemi gibi… Peki, zi-
hin haritalama tekniği, bahsettiği-
miz tekniklerle ortak bir noktada
buluşuyor mu, yoksa tamamen
ayrı bir şey mi?
Hafıza çivileri ve akrostiş yönte-
mi günlük hayatımızda, iş ve okul
yaşamında bazı kısa bilgileri, kısa
listeleri akılda tutabilmek için kul-
lanılır. Zihin haritaları ise istediğiniz
her alanda ve her kapsamda bilgiyi
depolamak ve çağırmak için kullanı-
lır. Hafıza çivilerini de zihin haritası
haline getirebilirsiniz aynı zamanda.
Öğrenmek, başarmak isteyen
herkese, bu teknikleri kullanma-
sı açısından neler tavsiye eder-
siniz?
Öncelikle bu işin tekniklerini iyi
bir şekilde öğrenmeleri, neyi, ne-
rede, nasıl kullanmaları gerektiğini
çok iyi bilmeleri gerekir. Eğitimde
zaten bu bilgileri almış oluyorsunuz.
Sonrasında yaşamınızda, günlük ha-
yatınızda sizin için en çok engel teş-
kil eden bir konu üzerinde çalışma-
ya başlayabilirsiniz. Sonucun kısa
bir sürede ne kadar etkili olduğunu
gördüğünüzde, bu teknikleri yaşamı-
nızın vazgeçilmez bir parçası haline
getirmeye ne kadar istekli olduğu-
nuzu fark edeceksiniz. Unutmayın ki
her alanda, hatta kitap okurken bile
kullanabilirsiniz.
Zihin haritaları ve hafıza ge-
liştirme eğitimleri kadar Kuan-
tum Dokunuş, Beden Dili, İleti-
şim Teknikleri, Koçluk, NLP gibi
alanlarda da uzman olduğunuzu
biliyoruz. Sizden eğitim almak is-
teyenler size nasıl ulaşabilir?
Zihin Haritaları, Kuantum-Doku-
nuş eğitmenliğimin yanı sıra NLP,
A’dan Z’ye Koçluk, Hipnoz ve Ku-
antum alanlarında ileri düzey eğit-
menlik yapıyorum. Ayrıca kurumsal
eğitimler tasarlıyorum. Sektörlere ve
ihtiyaçlarına göre Beden Dili, Etkili
İletişim, Takım Çalışması, Zaman ve
Stres Yönetimi ve gerekli olan diğer
konu başlıklarında eğitimler hazır-
lıyorum. Bana ulaşmak isteyenler,
ysm.ozkul@hotmail.com veya ysm.
ozkul@gmail.com adreslerim aracı-
lığı ile iletişim kurabilirler. ■
35

SÖYLEŞİ
Sermet YEŞİL
Beyhan Vatandaş I beyhan@akiskitap.com
Siyah ve Beyaz’ın varlığı,
Gri’nin bir anlamda sebebidir...
Öncelikle Sermet Yeşil’i bize
anlatır mısınız? Kimdir Sermet
Yeşil?
1977 Eskişehir doğumlu, sakin,
dingin, bugüne kadar şans oyunların-
dan hiçbir ikramiye kazanamamış bir
Ademoğlu...
Oyunculuğa ne zaman, ilk
hangi oyunla başladınız?
Eskişehir'de lise yıllarında, Eskişe-
hir Halk Evi Tiyatro topluluğunun eki-
binde Peter Weiss'in "Saloz'un Mavalı"
adlı oyunla başladım...
Tiyatroda ve sinemada kendi-
nize idol edindiğiniz biri veya bi-
rileri var mi?
İdol aldığım kimse olmadı ama
beğenerek izlediğim oyuncu ve oyun-
cu arkadaşlarım var...
Tiyatro veya sinemada “bu rolü
ben oynamalıydım” dediğiniz ka-
36
rakterler oldu mu?
Dostoyevsky'nin "Suç ve Ceza" ro-
manının baş karakteri Raskolnikof’u
oynamayı çok isterdim... Daha fazla
zaman geçmeden gelse iyi olur; ma-
lum yaş 35, yarısını deviriyorum...
Günümüzde insanların tiyat-
roya bakışı ve ilgisi hakkında ne-
ler düşünüyorsunuz?
Ben, Eskişehir Büyükşehir Bele-
diyesi Şehir Tiyatroları’nda çalışıyo-
rum. Eskişehir, malum öğrenci kenti
Onlarca tiyatro oyununda
sahne aldı. Bir Reha
Erdem filmi olan Kosmos’ta
başrol oynadı. Sermet
Yeşil, şimdilerde “Deli İbrahim”
karakteri ile oyunculuğunu bir
kez daha tescillemiş ve
izleyenlerinin hayranlığını bir
kat daha artırmış genç bir
oyuncu... Şimdi sizlere
“tayfaaa voltaaa“ desem,
bu sözler üzerine
birçoğunuzun “Şubat’ın
delisi”ni anımsayacağınızdan
eminim. Evet, Sermet Yeşil bu
ayki konuğumuz...
Kendisiyle tiyatrodan
sinemadan ve “Şubat”
dizisinden konuştuk. Yapmış
olduğumuz sohbete sizleri de
davet ediyoruz.
olarak geçiyor, içinde iki büyük üni-
versite var; haliyle her yıl öğrenciler
geliyor ve gidiyor... Yani şehrin genel
nüfusu genç... Böyle olunca da seyir-
ci kitlesi dinamik ve genç bir kitle...
Onların ilgisi ve alakası olmasa, belki
o şehirde bu kadar rahat tiyatro ya-
pılamazdı... Sezonda mutlaka en az
beş yeni oyunla perde açıyoruz. Bu,
seyircinin ilgi ve alakası sayesinde
oluyor... Bence seyirci tiyatro istiyor
ve ilgili... Belki üniversite okumak için
geldikleri o kentten önce hiç tiyatroya
gitmemişler; ama o şehirde sosyal bir
aktivite olarak geliyorlar ve izliyorlar.
Sonra okullarını bitirip başka şehirlere
dağıldıklarında, gittikleri şehirlerde de
tiyatro arıyorlar, yoksa bile kendileri
yapıyorlar; ben buna şahidim...
Dizi sektörü, biraz olsun tiyat-
ro ve sinema yapmak için serma-
ye edinme amaçlı görünür. Sizde
de durum aynı mı? Bu doğrultu-
da sinema mı yoksa tiyatro mu
daha tatmin edici?
Ben ülkedeki bu sektörde oluşan
tatmine maddi açıdan bakmıyorum,
dahası bakamıyorum... Sarf ettiğim
emek, bir maden işçisinin sarfetti-
ği emek kadar bedensel bir güç ge-
rektirmese de, ne kadar kazansam
da az gelecekmiş gibi hissediyorum.
Neticede Oyuncu Sendikası’nın ve
BİROY’un değerli çalışmaları sonu-
cu, Telif Hakları Yasası en azından
gündem oluşturmaya başladı. Ama
herkes biliyor ki, bu sektörde oyuncu
tüm haklarını devretmek durumun-
da kalıyor... Bu durum düzelene ka-
dar, en azından maddi bir tatmin söz
konusu değil, yaptığınız her işi suya
yazıyormuş gibi hissediyorsunuz. Bu
doğrultuda televizyondan çok tiyatro
ve sinemanın daha tatmin edici oldu-
ğunu düşünüyorum; çünkü daha se-
çici olabiliyorsunuz ve maddi olmasa
da manevi anlamda tatmin olabiliyor-
sunuz.
Bir Reha Erdem filmi olan
“Kosmos”ta sıradışı bir karakteri
canlandırdınız. İzleyeni bu denli
etkileyen karaktere bürünmek,
bürünen kişiyi ne derece etkili-
yor? Mesela Türkü Turan’la kuş-
vari uçuşlar sergilediğiniz sah-
nede nasıl bir duygu yaşadınız?
Yoksa sadece hepsi oyun mu?
“Hepsi sadece oyundu” diyerek
geçiştirilecek bir durum değil tabi ki;
ama ben işime meslek olarak bak-
mak istiyorum; elimden gelenin en
iyisini yapmaya çalışıyorum. Reha
Erdem’in “Kosmos” filminde de
elimden gelenin en iyisini yapmaya
çalıştım. Söz konusu sahnede nasıl
bir duygu yaşadığımı buradan tarif
etmem çok zor. Sonuçta “Kosmos”
oldukça sıra dışı bir film ve çalışma-
sı da sıra dışıydı, okul gibiydi, sette
her gün tüm bildiklerimi unutuyor ve
tekrar öğrenmeye başlıyordum. Reha
Erdem, anlatmak istediği hikâye için
bir evren yaratmaya çalışıyor ve biz
oyuncular da o evrende devinme-
ye çalışıyorduk; bu oldukça zor bir
durum... Kaldı ki çekimler bittikten
sonra yaşadığınız iş yoğunluğu birden
bire azalınca, karakterle kurduğunuz
ilişki sekteye uğruyor ama tamamen
bitmiyor... Ara sıra aklıma takılmıyor
değil: “Battal acaba şimdi nerde ve
ne yapıyor olabilir?” diye düşünürken
buluyorum kendimi bazen...
Oyunculuk, gerçek hayatta in-
sanlara yalan söylerken işe yarar
bir meslek mi? Bir bakıma oyun-
cu, yaşarken de rolünün hakkını
verebiliyor mu?
Bundan hep korkuyorsunuz değil
mi? “Sen oyuncusun ya, şimdi yalan
mı, yoksa doğru mu söylüyorsun bi-
lemiyorum...” diye düşünüyorsunuz.
Ne yalan söyleyeyim, ben de oyuncu
arkadaşlarım için aynı şeyi düşünüyo-
rum. Ama bu duruma mesleki olarak
bakmamak taraftarıyım, yoksa hangi
politikacı veya avukat, gündelik ha-
yatında ailesine ya da arkadaşlarına
karşı güvenilir olabilir ki?
Eylül’den itibaren ekranlarda
“Şubat” fırtınası esmeye başla-
dı; diğer dizilerden farklı bir dizi...
Mekânlar, kostümler (özellikle
sizin o battaniye kürk karışımı,
gencgelisim.com
adını koyamadığım giysiniz)...
Lakaplar çok farklı; fantastik bir
iş... İnsanlara prime-time’da TRT
izleten dizinizden bahseder misi-
niz?
Evet, fantastik bir iş. Ekranlarda
pek alışık olmadınız sanırım bu tarz
işlere ya da konuştuğum insanlar öyle
diyor. Kabaca, iyi ve kötünün nerede
başlayıp nerede bittiğini veya birbir-
lerinden ne kadar ayrılabileceklerini
göstermeye çalışan, ustaca yazılmış,
ustaca yönetilmiş, ustaca oynanma-
ya çalışılan bir televizyon işi. Neticede
sevdiğim işi, sevdiğim insanlarla yap-
mak gibi bir fırsatım oldu, değerlen-
dirmeye çalışıyorum...
“Deli İbrahim” karakterinde
olağanüstü bir performans sergi-
liyorsunuz; bu rol nasıl geldi?
Onur Ünlü’nün böyle bir projeye
başlayacağını duymuştum. Kendisini
ta Eskişehir’deki lise öğrenciliğim yıl-
larından tanırım; ağabeyim gibi bilirim
onu... Kendisiyle her türlü çalışmak
istediğimi söyledim, o da bana gü-
vendi ve bu rolü verdi, böyle oldu...
“Deli İbrahim” neden bu kadar
kötü ve acımasız görünümde?
Bunun için kendince geçerli se-
bepleri elbette vardır. Peki siz-
ce “kötü”yü herhangi bir sebep
meşrulaştırabilir mi, yoksa sizin
siyah ve beyaz ayrımına olan
inancınız, griyi reddeder mi?
Bence siyah ve beyazın varlığı, grinin
bir anlamda sebebidir; neden red-
dedilsin ki? Bu gökkubbe altında hiç
kimse ne tek başına İYİ, ne de tek ba-
şına KÖTÜ’dür... Hiçbir KÖTÜ tarafın-
dan İYİ meşrulaştırılamayacağı gibi,
İYİ tarafından da KÖTÜ meşrulaştı-
rılamaz. İnsan tek başına kocaman
bir muammadır, anlamaya çalışarak
ömür geçiririz, hayat budur...
Dizi ve tiyatro dışında, özellik-
le sinema alanında yeni projeler-
de sizi görmemiz yakın mıdır?
Yakındır, olmalıdır, olacaktır.
Bu güzel, içten, samimi ve sı-
cak sohbet için çok teşekkürler.
Ben teşekkür ederim, kolay gel-
sin… ■
37

SÖYLEŞİ
H. Emin SERT
Turan Yalçın I www.turanyalcin.com
İnsanî ve Sosyal Gelişim, İnsanın Sahip
Olması Gereken Erdemlerle İlgilenir
Bize kısaca kendinizi tanıtır
mısınız, Emin Bey. Bugüne kadar
hangi okullarda okudunuz ve ne-
relerde çalıştınız?
1967 yılında Ordu-Perşembe’de
bu fâni hayata gözlerimi açmışım.
1972 yılında 8 ay Hollanda’da kal-
dım. İlkokulu köyümde, ortaokul ve li-
seyi Samsun’da tamamladım. Erciyes
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezuni-
yeti sonrasında İstanbul’da üç yıl özel
dersler aldım. 1992-95 yılları arasın-
da öğretmenlik yaptım. 1995-2009
yılları arasında Fırat Üniversitesi İlahi-
yat Fakültesi’nde araştırma görevlisi
olarak çalıştım. Doktoramı Ondokuz
Mayıs Üniversitesi’nde tamamladım.
Vatani görevimi danışmanlık ve reh-
berlik hizmeti ile değerlendirdim. An-
kara ve Samsun İl Müftülüğünde Eği-
tim Uzmanlığı ve TDV’de Dış İlişkiler
Müdürlüğünden sonra halen insani
ve sosyal gelişim anlayışının gereği
İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde
görevimi yürütüyorum.
38
Bize çalışmalarınızdan bah-
seder misiniz? Bugüne kadar ne
tür yayınlarınız ve çalışmalarınız
oldu ve bunlar nasıl ilgi gördü?
Çok fazla eser vermedik. Şimdi-
lik diğer çalışmalarımıza temel bir
ürün olan “Kur’an’da İNSAN Tipleri
ve Davranışları” kitabımız yayınlandı,
3 baskı yaptı, mevcudu kalmadığı
için yeni baskısı gündemde. Gaze-
telerde “Hayatın Akışı” dergilerde
“Hayat Sermayesi” Televizyonda
“3.GÖZ’den HAYATIMIZ” gibi çalış-
malarımız oldu, www.insgem.com 1
milyon 700 bin kişiye ulaşmış du-
rumda. Sosyal medyayı da yoğun
kullanmaktayız. Akademik çalışma-
larımız da sempozyum ve dergilerde
yer almaktadır.
Türkiye ve Avrupa’da eğitim, ge-
lişim, danışmanlık temelinde kon-
ferans, eğitim, seminer ve sertifika
programı yapmaktayız. Mayalanma
sürecindeki yaklaşımlarımızı web
adresimizde paylaşıyoruz.
Dr. H. Emin SERT ile İnsani
ve Sosyal Gelişim Üzerine
Bir Hasbihâl
İnsani ve Sosyal Gelişimin ne
demek olduğunu biraz anlatır mı-
sınız? Bu gelişimi önemseyen in-
sanlar neler kazanır?
İnsani ve Sosyal Gelişim, bizim
vatani görevdeki danışmanlığımız
esnasında, insanların dünyasında
seyahat dediğim çalışmaları yapar-
ken kendime sorduğum: “Biz kime
ne verdik, ne istiyoruz?” sorusuyla
başladı.
Sahanın üstadı Prof. Dr. Doğan
Cüceloğlu ile yaptığım iki saatlik özel
görüşme sonucu “Siz bu sahada
ekol olursunuz!” teveccühü ve daha
yaptığım birçok profesyonel görüş-
me ile sorumluluğa dönüştü. On yıl-
dır dünya çapında kendimce yürüt-
tüğüm iletişim, paylaşım ve kitaplar
ile mayalandı.
İnsani ve sosyal gelişim, insani
gelişim, ailevi gelişim, kurumsal ge-
lişim, toplumsal gelişim ve küresel
gelişim gibi beş temel başlıktan oluş-
maktadır. Bunların her birinin kendi
içinde açılımları vardır. Sayfamızda
ilgilenenler için detaylar vardır.
İnsani ve sosyal gelişimi önem-
seyen insanlar, öncelikle kendi kim-
liklerini kazanırlar. Ailede huzuru,
kurumda verimliliği, toplumda hoş-
görüyü ve dünyada barışı isterler.
Ancak insani ve sosyal gelişim kon-
septi yeterince hayata taşınmadı-
ğından gelişimimiz istenilen düzeye
çıkamamaktadır.
İnsanî ve sosyal gelişim için,
toplumun hangi kesimleri daha
çok çaba harcamalıdır?
İnsani ve sosyal gelişim; üretilen
bilginin, kamu gücü, sivil toplum ini-
siyatifi, iş dünyası, medya ve etkili
kimliklerin desteği ile verimliliğe yö-
nelik kullanılmasıyla ilgilenir. İnsanı
anlamak ve toplumu gelişime hazır
hâle getirmek, bir yaklaşım ve eği-
tim meselesidir. Kişiler, kendi eksik
ve kusuru ile meşgul olmadan baş-
kalarını düzeltmeye çalıştıklarında,
bundan olumlu bir sonuç çıkmaz,
çabalar boşa gider. Dünyayı değiş-
tirmek isteyen, önce kendini değiş-
tirmelidir…
Eğitim kurumları, üniversiteler,
sosyal sorumluluk hissedenler, in-
sani ve sosyal gelişime özel önem
vermelidirler. Burada sosyal hukuk
devletinin kurumlarına da büyük so-
rumluluklar düşmektedir.
Engellilere olan sevginiz ve
ilginiz bilinmekte… Engellileri
sevmek ve topluma kazandırmak
için neler yapılabilir?
Engelli olmak, kimsenin kendi
tercihi değildir. Kimin ne ile imtiha-
na tabi tutulacağı bilinemez. Bazıları
engelli olmak ile imtihan edilirken,
diğerleri de onlara karşı tutum ve
davranışlarından imtihana konu ola-
bilirler. Biz halimize şükrederken,
onların haliyle hallenip daha kaliteli
yaşayabilmelerinin yollarını açmalı-
yız. Kaldırımlarda, yollarda ve bina-
larda alınan tedbirler gösteriş veya
yasak savma kabilinden değil, ihti-
yaca cevap verecek ve pratikte kul-
lanılabilecek türden olmalıdır.
İnsani gelişimi yüksek olan ki-
şiler topluma neler kazandırır?
İnsani gelişim, insanın sahip ol-
ması gereken erdemler ile ilgilenir.
Her kişi, kabiliyet, kapasite ve top-
lumdaki yerine göre fazilet timsali
olmak durumundadır. Eskilerin ta-
biriyle insani gelişim, insan-ı kâmil
olma yolculuğudur. Bu gayret son
nefese kadar devam etmelidir.
Gelişimi belli bir kıvama gelmiş
gencgelisim.com
insanlardan oluşan topluluklarda
huzur ve mutluluk vardır. İnsanlar
birbirlerini rencide etmekten çekinir-
ler. Saygı ve sevgi, hayatın tamamı-
nı kapsar. Herkes başkalarıyla değil,
kendi kusurlarıyla meşgul olup bun-
ları düzeltmeye çalıştığında kaliteli
hayat ortaya çıkar. Topluma örnek
olabilen, insani gelişim derdi olan
kişiler hedefe erişirler. Bu insanlar
toplumsal huzurun sağlanmasında
kilit rol oynarlar.
İnsani ve sosyal gelişim ko-
nusunda başka neler söylemek
istersiniz?
İnsani ve sosyal gelişim merkezi
patentini almış olsak da, bu sistem
çalışması, fiili bir merkez veya ensti-
tü ile pratik çözümler üretir hâle ge-
lebilir. İş birliği-güç birliği stratejisi,
bizim çalışmamız için de geçerlidir.
Biz her türlü teklif ve ortak projelere
hazırız. Geliştirdiğimiz tohumu hangi
tarlada meyveye dönüştüreceğimiz
ile ilgili araştırma ve görüşmelerimiz
devam etmektedir.
Bize vakit ayırıp, bu güzel
söyleşiyi gerçekleştirmemize ve-
sile olduğunuz için çok teşekkür
ederiz.
Asıl ben, bu konuya gösterdiğiniz
ilgiden dolayı sizlere çok teşekkür edi-
yorum. Keşke herkes sizler gibi bilinçli
hareket edebilse. Sorumluluk sahip-
leri, bu işin bir tarafından tutarsa ne-
ticeye gidilebilir. Vurdumduymazlık,
daha büyük problemlere kapı aralar.
Hayat sermayemizi en iyi şekilde
değerlendirerek gelişebilmek dilekle-
rimle… ■
39

Tarihin Aydınlık Penceresi
■ Tarihten Bir Kişi
Özdemir Asaf:
Cumhuriyet dönemi şairlerimiz-
den olan Özdemir Asaf, 11 Haziran
1923’te Ankara’da dünyaya geldi.
Asıl adı Halit Özdemir Arun olan şair,
ilk ve ortaöğreniminin bir bölümünü
Galatasaray Lisesi’nde yaptı. 1942
yılında Kabataş Erkek Lisesi’nden
mezun oldu. İstanbul Üniversitesi’n-
de önce hukuk okudu. Sonra aynı
üniversitenin İktisat Fakültesi ve
Gazetecilik Enstitüsü’ne devam et-
tiyse de 1947'de yüksek öğrenimini
yarıda bırakarak iş hayatına atıldı.
Bir süre “Zaman” ve “Tanin” gaze-
telerinde çevirmen olarak çalıştı. İlk
yazısı, 1939 yılında “Servet-i Fü-
nun - Uyanış” dergisinde yayımlan-
dı. 1951 yılında kendi şiir kitaplarını
bastığı Sanat Basımevi’ni, 1955 yı-
lında ise Yuvarlak Masa Yayınları’nı
kurdu.
Özdemir Asaf, dizelerinde in-
san-toplum ilişkilerine yönelik te-
maları konu edinerek düşündürücü
bir şiir evreni kurmuştur. Duygu ve
40
düşünce yoğunluğuyla birlikte, alay
ve taşlama şiirine egemen olan
öğeler içeren şiirlerinde, insan iliş-
kilerinin toplumsal ve bireysel yan-
ları “sen-ben” ikileminde verilmiştir.
Çok kullandığı sevgi, ayrılık ve ölüm
temaları, son dönem şiirlerinde gi-
derek yerini kaçış ve umutsuzluğun
tedirginliğine bırakmıştır. 28 Ocak
1981’de İstanbul’da vefat eden şai-
rin, sağlığında yazdığı ve ölümünden
sonra derlenen eserleri şunlardır:
■ Dünya Kaçtı Gözüme - 1955
■ Sen Sen Sen - 1956
■ Bir Kapı Önünde - 1957
■ Yumuşaklıklar Değil - 1962
■ Nasılsın - 1970
■ Çiçekleri Yemeyin - 1975
■ Ben Değildim - 1978
■ Bugün ve Bugün (Yayımlanma-
mış şiirler) - 1984
■ Benden Sonra Mutluluk (Yayım-
lanmamış şiirler)
■ Çiçek Senfonisi (Toplu şiirler) -
2008
■ Sen Bana Bakma, Ben Senin
Baktığın Yönde Olurum (Kendi se-
sinden şiirler) - 2012
Özdemir Asaf’tan Dizeler…
AN
Gülüş bir yanaşımdır bir öbür kişiye,
Birden iki kişiyi döndürür bir kişiye...
Anılarından kale yapıp sığınsa bile,
Yetmez yalnız başına bir ömür bir
kişiye...
Adem Suad
ademsuad@gmail.com
DÜN SABAHA KARŞI
Dün sabaha karşı kendimle konuş-
tum,
Ben hep kendime çıkan bir yokuş-
tum,
Yokuşun başında bir düşman vardı,
Onu vurmaya gittim, kendimle vu-
ruştum…
■ Tarihten Bir Olay
Rodos’un Fethi
Rodos adası, Kanuni Sultan Sü-
leyman'ın, 1522 yılında güçlü bir
donanma göndererek Osmanlı top-
raklarına katmış olduğu stratejik ve
siyasi öneme sahip bir adadır. Daha
önce, Fatih Sultan Mehmet tarafın-
dan da kuşatılmış olan adanın fethi,
Kanuni’ye nasip olmuştur. Rodos’u
almadan, Suriye ve Mısır’ı idare et-
menin imkânsız olduğunu düşünen
Kanuni, Belgrat’ı fethettikten sonra
(1521), Rodos’a yönelmiştir. Rodos
Kalesi beş ay kadar direndikten son-
ra teslim olmuştur. Rodos’la bera-
ber on iki ada ve Bodrum Kalesi de
teslim olarak, Osmanlı hâkimiyeti al-
tına girmiştir. Fetih sonrası, adadaki
Hospitalier Şövalyeleri Malta’ya sı-
ğınmıştır. Bu fetih, Doğu Akdeniz’de
Osmanlı hâkimiyetinin sağladığı gibi,
mücadelenin bundan böyle Orta ve
Batı Akdeniz’e intikal ettirilmesi fır-
satına da zemin hazırlamıştır.
Rodos’un fethine birçok sebep
vardır. Rodos’ta bulunan şövalyeler,
Osmanlı ticaret ve hac gemilerine
saldırıyorlar aynı zamanda adada
bulunan Cem Sultan’ın oğlu Murat’ı
da taht vârisi olarak ilan ediyorlar-
dı. Ayrıca kalelerinin sağlamlığına
güvenmekte olan Rodos şövalyele-
ri, korsanlık faaliyetlerine devamla,
bir taraftan Müslümanların yollarını
kesip gemilerini alıyor, öbür taraftan
da Osmanlı sahillerinde ardı arası
kesilmeksizin bazı fesatlıklarda bu-
lunuyorlardı. Bundan başka, beş-altı
bin civarında Müslüman’ı esir alıp,
adalarında onlara türlü işkenceler
yaptıkları da biliniyordu. İşte Kanu-
ni, bu siyasi ve stratejik sebeplerden
dolayı Rodos problemini halletmek
için fethi gerçekleştirmiştir.
■ Tarihten Bir Mekân
İbrahim Paşa Sarayı:
Bu aralar oldukça popüler bir ki-
şilik olan Pargalı İbrahim Paşa, bir
dönem ailesiyle birlikte nerede otur-
muştur dersiniz? Kanuni’nin en yakın
arkadaşı, sırdaşı, dostu ve eniştesi
olan İbrahim Paşa, epey makbul bir
paşa olsa gerek... Çünkü Kanuni, de-
ğer verdiği bu insana öyle bir konut
hediye etmiştir ki, buna konuttan öte
saray demek gerekir ve zaten öyle de
olmuştur. Osmanlı tarihinde Padişa-
ha ait olmayan tek saray, Pargalı İb-
rahim Paşa sarayıdır.
İbrahim Paşa Sarayı, İstanbul
Sultanahmet Meydanı’nda bulu-
nan saraydır. Osmanlı mimarisinin
önemli yapılarından biri olup, Hi-
podrom’un oturma kademeleri üze-
rinde bulunmaktadır. İbrahim Paşa,
gencgelisim.com
Kanuni Sultan Süleyman’ın 13 yıl
sadrazamı olmuş, 1524 yılında ev-
lenme töreni burada 15 gün, 15
gece sürmüştür. Bu nedenle sarayın
“Mehterhâne” bölümünde Kanuni
için özel bir taht kurulmuştur
Bir dönem Acemi Oğlan kışlası
olarak da kullanılan İbrahim Paşa
Sarayı, bir dönem oldukça bakımsız
ve virane olarak kalmışsa da daha
sonra restorasyonu tamamlanarak
Türk-İslam Eserleri Müzesi olarak
kullanılmaya başlanmıştır.
Pargalı Damat İbrahim Pa-
şa’nın İdam Edilmesine Neden
Olan İddialı Sözleri:
Bu büyük devleti idare eden be-
nim; her ne yaparsam, yapılmış ola-
rak kalır, zira bütün kudret benim
elimdedir; memuriyetleri ben veri-
rim, eyâletleri ben tevzi ederim; ver-
diğim verilmiş, reddettiğim reddedil-
miştir. Büyük padişah bir şey ihsân
etmek istediği yahut ihsân ettiği za-
man bile eğer ben onun kararını tas-
dik etmeyecek olursam, gayr-i vâki
gibi kalır; çünkü her şey; harb, sulh,
servet, kuvvet benim elimdedir. ■
41

Koskoca bir sene bitti. Eski takvimleri kaldırıp, duvara yenisini astığımız şu günlerde, üzerinde düşünülecek en
önemli konudur belki de ZAMAN… Bitmez dediğimiz bir yıl daha bitti. Çok değil, 365 gün önce ona da “yeni”
demiştik ama o da eskidi. Peki, ne kadarı yaşandı bu geçen senenin, ne kadarı kaybolup gitti?
Yıllar evvelinde bir resimle kar-
şılaşmıştım. Uzun uzun seyre dalıp,
gözlerimi alamadığım, çarpıcılığı ile
içimin sızladığı, gözlerimi buğulandı-
ran, ellerimi titreten bir resim…
Resimde sıradan bir kum saati
var, hani şu biblo niyetine vitrinlere
konulan… Yukarıdan aşağıya kumlar
akıyor ama cam kırık ve akan kumlar
dışarıya taşıyor. Zamanın tutulamaz-
lığını ne kadar da güzel anlatıyor re-
sim. Hangimiz tutabildik ki zamanı?
Bir cam fanus içinde hangimiz hap-
sedebildik? Belki hepimiz istemişizdir
bazen durmasını... “Günler geçme-
sin” dediğimiz çok olmuştur ama gü-
neşi durdurabildiğimiz hiç vaki değil…
Basra’nın büyük âlimi Abdullah bin
Amir’e bir dostu: “Biraz vakit ayır da
şöyle havadan sudan sohbet edip va-
kit geçirelim.” der.
Âlimin verdiği cevap çok kısadır:
“Tut Güneş’i gitmesin, seninle oturup
havadan sudan konuşup vakit öldüre-
lim.”
Bu cevaba şaşıran dostu: “Ne de-
mek tut Güneş’i?” deyince Abdullah:
“Çünkü Güneş durmayıp gidiyor, böy-
42
ZAMANIN
Tutulamazlığını
En Güzel
KUM SAATLERİ
ANLATIR
lece vakit harcanıyor; ya vakti durdur,
seninle havadan sudan muhabbet
edelim, ya da geriye çekil, akıp giden
vakti değerlendirelim, nakitten de kıy-
metli olan vakti boşa harcama gibi bir
gaflete düşmeyelim.”
Her gün güneş batıyor ve her sa-
bah yeniden doğuyor… Havadan su-
dan işlerle, havadan sudan sözlerle
ömürlerimiz tükeniyor bir yerlerde.
Hem de kucak dolusu nakit harcasak
bile geri getiremediğimiz vakitler...
Peygamber Efendimiz’in sözleri de
bir derin sızı koyuyor yüreğime, bir de
derin vicdan azabı duyuyorum ardın-
dan:
“İki nimet vardır ki insanlar kıy-
metini bilmiyorlar: Biri sıhhatleri, di-
ğeri de boş vakitleridir!”
Zamanın Kıymetini Bilebiliyor
muyuz?
Ben ne kadar zamanımın kıymeti-
ni bilebildim? “Zamanın kaybolduğu-
nu bilenler, en çok üzüntü duyanlar-
dır” diyor Dante. Bu yüzden mi acaba
zaman konusundaki derin üzüntüm?
Peki, ben zamanı değerlendirme
Gonca Anıl I goncanil@gmail.com
konusunda neredeyim, geçmiş ha-
talarımla ve bugünümle yüzleşmeli
değil miyim? Eski yıldan yeni yıla çı-
kabilmenin şükrünü başka türlü nasıl
yapabilirim? Kaybolan zamana hük-
müm yok ama bilemediğim bir güne
kadar devam edecek olan ömrümü
daha verimli kılmak elimde değil mi-
dir?
Zamanımın en çok boşa gittiğini
düşündüğüm anlar uykularım oldu
hep. Günde 10-11 saat uyuduğum
çok oldu. Oysa dinlenecek kadar bir
uyku yeterdi, gereksiz koşturmalarım
mı, hedefsizlik mi, plansızlık mıydı çok
uyumamın sebebi? Şimdi olabildiğin-
ce az uyumayı kendime ilke edindim.
Artık uzun süre uyursam, dinleneme-
yip sırtımın, belimin ağrıdığını hissedi-
yorum. Demek ki vücudumun istediği
daha çok uyku değil. O halde az ve
öz bir uyku beni ayakta tutabilir. Ar-
tık en erken saatlerde kalkmayı hep
amaç edindim. Ne kadar da bereket-
leniyor günüm, öğlene kadar işlerimi
bitirip, aileme, okumaya, düşünme-
ye ne kadar çok zaman kalıyor. Ama
yine de saatler yetmiyor, hep daha da
erken güne başlamanın yollarını arı-
yorum. Her gün güneşle birlikte dün-
yaya uyanmak gönlüme şifa olacak
biliyorum.
Zaman Hırsızı Magazinler
Geçmişimde magazin haberleri
içinde zamanlar harcadığım olmuştur,
“kim ne yapıyor ?” diye merak ettikle-
rim… Oysa ne kadar da gereksizmiş.
Başkalarının hayatını düşünürken,
kendi zamanımdan çalıyormuşum.
Kendi zamanımım hırsızı olup, en gü-
zel anlarımı böyle tüketiyormuşum,
bu kendi kendime attığım dost kazı-
ğı… Ünlü ya da ünsüz başkalarının
hayatını hiç merak etmiyorum artık.
Hangi sanatçı kiminle evlenmiş, ya da
komşu teyze neden öyle söylemiş…
Magazine yer bırakmadım hayatım-
da, başkalarını konuşup da hem za-
manımı hem de kalbimi kirletemem,
hem de ikisi de bana emanetken…
“Faydasız ilimden sana sığını-
rım Allah’ım.” diye dua ediyorum sık
sık. Okuduğum gazetenin, şöyle bir
göz attığım kitabın bile hayatımda
ne kadar önemi varmış. Laf olsun
diye yazılmış pek çok kitap, gazete
girdi hayatıma, artık buna izin ver-
miyorum. Okuduğum her bir satırı
seçerken daha özenli olmaya çalı-
şıyorum ve faydalı olması duasıyla
başlıyorum okumaya.
Boş Durana, Boş Düşünceler
Musallat Olur
En çok zamanımı çalan şeyler de
lüzumsuz düşünceler, kaygılar, ves-
veseler oluyor kimi zaman. Onları din-
lemeye başladım mı, çoğalıp bütün
ruhumu esir alıyorlar. İnsanı depres-
yonlara sürükleyecek kadar üst üste
geliyorlar bazen. İnsan önce kendinin
doktoru olmalı diye düşünüp, “Artık
beni rahatsız edemezsiniz, sizinle uğ-
raşmaya vaktim yok.” diyorum ve bir
bakmışım uzaklaşmışlar. Aslında çe-
kip gitmediklerini biliyorum, bir boşluk
bulup doldurmak üzere en yakın ka-
pıların ardında bekliyorlar… Ben ise
onlara fırsat vermemek için, olabildi-
ğimce her anımı meşguliyetle doldur-
ma gayreti içindeyim.
Her an, bir işle dolmuyor elbette.
Dinlenmek de lazım… Boş boş yat-
mak, beni dinlendirmeyecek biliyo-
rum, ruhumu daha da yoracak. Ya
pencereden dışarıya bakıp bir kâinat
tefekkürüne bırakıyorum kendimi;
ağaçlar, bulutlar ne kadar da muh-
teşem bugün… Ya da dünyayı yeni
tanıyan bir insan yavrusunun masu-
miyetini seyretmeye dalıyorum ya da
hafif bir müziğe…
Şimdilerde ise internetin nasıl
yakamdan tutup da beni kendine
bağlamak istediğini fark ediyorum.
Artık tuzağa düşecek kadar küçük
değilim. “Sevgili internet, bak muh-
terem televizyonu attık kurtulduk.
Çok kaşınma, benden uzak dur,
yoksa senin de sonun yakındır!” di-
yorum. İşe de yarıyor… Bir reklâm,
bir resim deyip, kendimi kaptırmak
gencgelisim.com
yerine, açtığım pencereleri bir çırpı-
da kapatıyorum.
Zaman bilinci, okul yıllarında
hepimize anlatılsaydı…
Peki, zaman üzerine düşünmek
için geç kalmadım mı? Neden okul-
larda zaman yönetimi öğretilmiyor ki?
Neden ben zaman üzerine düşünme-
ye 30 yaşımda başlıyorum?
Şeyh Edebali, Osman Gazi’ye yap-
tığı nasihatinde: “Vakit kıymetli oğul,
sakın boş gezmeyesin.” diyor. Peki,
boş gezmemek denilen şey nedir?
Matematik, Fizik, İngilizce…
Hepsinden daha önemli değil midir
ZAMAN? Zamanın değerini bilen
zaten başarıyı yakalamaz mı? Nedir
zaman konusunda bu kayıtsızlığı-
mız? ZAMAN BİLİNCİ daha okul yıl-
larında hepimize anlatılsaydı daha
verimli yaşar, daha kaliteli işler ya-
par, daha da mutlu olmaz mıydık?
Zaman bilinci olmayınca heba
olan çocukluk, boşa giden bir gençlik,
sonrasında ne yapacağını bilmeyen
bir nesil yetişmiyor mu? Bitmeyen iş-
ler, yanlış planlamalar, programsızlık,
zaman konusunda pişmanlıklar değil
mi herkesin canını acıtan pek çok
psikolojik sorunun sebebi?
Doğduğumuz andan itibaren, her
bir saniye, bir amaca hizmet etmek
için bize bahşediliyor aslında. Sayılı
nefesimiz varken, biz o nefesleri ne-
relerde tüketiyoruz?
Tüketimden, israftan bahsediliyor
çok yerde, uzun uzun… Öncelikle
zaman israfını önlemek değil midir
bahsedilmesi gereken? En büyük tü-
ketim, en bulunmaz sermaye zaman
değil midir? ■
43

BOB MARLEY
Gregory Mystery I gregorymystery@live.com
Para Hayatı Satın Alamaz!
“Dünyayı ele geçirmeye çalışıp ruhunu kaybetme sakın. Bilgelik, altın ve gümüşten daha değerlidir.”
Bu sözlerin sahibi, müzikle özgürlük savaşı veren regi ustası, nefret ve kini müziğiyle tedavi eden evrensel
müzik dehası Bob Marley… Bob Marley, duygu yüklü şarkıları, yalın sözleri ve ırkçılık karşıtı, barış yanlısı
söylemleriyle ülkesinden yola çıkarak ırkçılığa maruz kalan tüm halkların sesi oldu.
6 Şubat 1945 tarihinde Jama-
ika’da küçük bir köyde dünyaya ge-
len efsane sanatçı, şu an aramızda
değil belki ama kendine özgü özgür
duruşu, pozitif enerji yüklü şarkıları ile
geçmişin olduğu kadar bugünün dün-
yasını da fethediyor.
Beyaz bir İngiliz olan deniz su-
bayı Norval Sinclair Marley ile siyah
bir Jamaikalı olan Cedella Booker’ın
çocuğuydu Bob Marley. Uzun deniz
yolculukları nedeniyle evine sık uğra-
yamayan Sinclair Marley, eşini ve ço-
cuğunu göremese de finansal olarak
yardımı esirgemiyordu. Bob, 1955’te
henüz 10 yaşındayken, 60 yaşında
geçirdiği bir kalp krizi sonucu baba-
sını kaybetti. Beyaz bir baba ve siyah
bir anneden doğduğu için gençliğin-
de ırkçılıkla yüzleşmek zorunda kaldı.
Bu dönemde bir ömür boyu sürecek
kimliğini sorgulama süreci başlamıştı.
Şöyle diyordu:
“Kendime karşı herhangi bir ön-
yargım yok. Babam beyaz, annem
siyahtı. Bana ise melez deniyordu.
Ben hiç kimsenin tarafında değilim.
Ne siyahın ne de beyazın… Ben Tan-
rı’nın tarafındayım, beni siyahtan ve
beyazdan yaratan Tanrı’nın…”
5 yaşındayken annesiyle birlikte
44
başkent Kingston’a taşındılar. Bu-
rada, birlikte müzik çalışmalarına
başlayacağı ve yaşamı boyunca en
iyi arkadaşı olan Bunny Livingston’la
tanıştı Bob. İki çocuk, Amerikan rad-
yolarından dinledikleri ilginç müzik-
lerden etkilenmişlerdi. Özellikle New
Orleans’tan yayın yapan radyolarda
çalınan Ray Charles, Fats Domino,
Curtis Mayfield ve Brook Benton’un
şarkılarından… Aynı zamanda Jamai-
ka’da o dönemde oldukça gözde olan
Drifters gibi siyahî gruplarla yakından
ilgileniyorlardı.
Adadan dünyaya yayılan
regi tınıları:
Bob okuldan ayrıldığında tek bir
tutkusu vardı: Müzik. Bir kaynakçıda
işe girse de geriye kalan zamanının
tümünü kankası Bunny ile birlikte
müzik becerilerini geliştirmekle geçi-
riyordu. Aynı şehirde yaşayan ünlü
şarkıcı Joe Higgs, bu hevesli gençle-
re müzik dersleri verdi. Bu dönemde,
kendileri gibi müziğe tutkun bir başka
gençle, Peter McIntosh ile tanıştılar.
1962’de Bob, yerel müzik yapım-
cısı Leslie Kong ile görüşmeye karar
verdi. Bob’un sesinden çok etkilenen
Kong, genç şarkıcıyı stüdyoya alarak
bazı şarkıları yorumlattı. Bunlardan
ilki “Judge Not” idi. Bu şarkıyla birlikte
Bob Marley’in ilk albümünü de hazır-
layacaktı. Albümdeki “Terror” ve “One
Cup of Coffee” isimli şarkıları pek dik-
kat çekmese de, Bob Marley’in bir
şarkıcı olma yolundaki azim ve hırsını
gösteriyorlardı.
Bir sonraki yıl Bob Marley, yoluna
bir grupla devam etmeye karar verdi;
Bunny ve Peter ile birlikte The Wa-
iling Wailers’ı kurdular. The Wailers
ile Bob Marley, profesyonel anlamda
müziğe ilk adımı attı denilebilir. Üç
arkadaş bir süre birlikte müzik yap-
tıktan sonra ayrılarak solo çalışmala-
rına devam ettiler.
Bob, The Wailers’dan ayrıldıktan
sonra üç bayan regi sanatçısının
oluşturduğu The I-Threes adlı gru-
ba müzikal alanda destek verdi. Bu
çalışmalarıyla regi tınılarının adadan
dünyaya yayılmasını sağlıyordu. Ar-
tistik, metafizik ve politik, üzmeyen,
yormayan ama cesaretlendiren şarkı-
ların adamı Bob Marley, 1972 yılında
“Catch A Fire”, 1973’te ise “Burnin”
isimli albümleri hazırladı. Bunları,
1975'te “Natty Dread” ve “Live” adlı
albümler izledi. Avrupa ülkelerinde
hatırı sayılır bir hayran kitlesi edindi
ve pek çok konser verdi.
Tüm dünyadan binlerce kişi Bob’un
huzurlu sesinin ve hipnotik müziği-
nin takipçisiydi artık. Sadece müzis-
yen kimliğiyle değil, insancıl yapı-
sıyla da çok sevilmişti Bob Marley.
Verdiği yardım konserleri ve destek-
lediği uluslararası yardım projeleriy-
le, yoksul ve sessiz bir kitlenin sesi
olmuştu. Afrikalılara yapılan yar-
dımlara şarkılarıyla destek verdiği
için 1978 yılında Birleşmiş Milletler
Barış Madalyası’na layık görüldü.
Sevginin ve barışın şarkıları, sert
politik sözler değil, basit ve barışçıl
ifadeler kuşatıyordu şarkılarını…
No More Trouble şarkısında der
ki: “İhtiyacımız olan tek şey sevgi;
bize yön verecek ve bizi koruyacak
olan iyiliğin yukarıdan yanımıza inme-
sini umut ediyorsan, güçsüze yardım
et, şu an güçlüysen eğer… “
Get Up Stand Up’ta ise şöyle ses-
lenir: “Hayatın değerinin ne olduğunu
bilirsen, kendi değerini yeryüzünde
ararsın ve şimdi ışığı gördün; kalk ve
hakkını ara…
I Know isimli şarkısındaysa şunları
söyler: “Çoğu zaman oturur ve düşü-
nürüm; bu yarışa yetişmek neden bu
kadar zor? Ruhuma derim ki, cesur
ol, kazanmak için mücadele et; kızgın
denizin silkeleyip sürüklediği bir gemi
gibi… Zamanın med-cezirleri öfkeyle
köpürürken, hayır, bana şiddeti mu-
sallat etme!
Bob Marley’den
özgürleştiren sözler:
■ Gözlerini aç ve içine bak. Yaşadığın
hayattan memnun musun gerçekten?
■ Kendini zihinsel kölelikten kurtar,
kendimizden başka hiç kimse zihni-
mizi özgürleştiremez.
■ Her insan, kendi kaderini belirleme
hakkına sahiptir.
■ Hayat, birçok işaret içeren büyük
bir yol… Tekerlek izlerini takip ede-
rek ilerlerken, aklının karışmasına
izin verme. Öfkeden, kötülükten ve
kıskançlıktan uzak dur. Düşüncelerini
gömme, vizyonunu gerçeğe dönüş-
tür. Uyan ve yaşa!
■ İnsan, kendi içinde bir evrendir.
■ Sadece bir isteğim var. Gerçekleş-
tiğini görmek istediğim sadece bir şey
var: Tüm insanların, siyah-beyaz, Çinli
ya da her neyse, herkesin birlikte ba-
rış içinde yaşaması…
■ Müzikle ilgili en güzel şey, sana do-
kunduğunda hiç acı vermemesidir.
■ Ben bir lider değilim. Bir haber-
ciyim. İnsanları etkileyen, şarkıları
söyleyen değil, şarkıları oluşturan
sözlerdir.
■ Çocuklara daima doğruyu söyleyin.
■ Bugünün güzel anları, yarının hü-
zünlü düşünceleri olabiliyor.
■ Bir kapı kapandığında, başka bir
kapının açıldığını bilmiyor musun?
■ Geçmişin, kaderin değildir, unut-
ma!
■ Ben ne siyahın tarafındayım ne de
beyazın… Ben Tanrı’nın tarafındayım.
■ Suyun bolluğunda, aptal olan insan
susuz kalır.
■ İnsan Tanrı olmadan yapamaz. Su-
sadığın zaman su içmek istemen gibi,
gencgelisim.com
Tanrı olmadan ilerleyemezsin.
■ Belki de en büyük düşmanın en iyi
arkadaşın, en iyi arkadaşın da en bü-
yük düşmanındır.
Efsanevi sanatçının ölümü de
yaşamı gibi sıra dışı ve sarsıcı oldu.
1977’de futbol oynarken ayak baş-
parmağı yara almıştı ve bu yaradan
dolayı deri kanserine yakalandı. Par-
mağının kesilmesi gerekiyordu an-
cak bu durumda sahne performansı
istediği gibi olmayacaktı. Bu nedenle
parmağının kesilmesini kabul etmedi.
1981 baharında durumu ağırlaşınca
uçakla Almanya’dan Jamaika’ya dö-
nerken durumu kritikleşti ve uçak Mi-
ami’ye zorunlu iniş yapmak zorunda
kaldı. Bob Marley buradaki bir hasta-
nede 11 Mayıs 1981’de 36 yaşında
hayata gözlerini yumdu. Oğlu Ziggy’e
söylediği “Para hayatı satın alamaz”
sözleri, son sözleri oldu. Bir önceki
ay, ülkesi Jamaika’da ülke kültürüne
katkılarından dolayı kendisine büyük
ödül olan MERIT verilmişti ama bu
ödülü alamadı Bob Marley. ■
45

Başarmak için
Sadece Çalışmak
Değil,
Güdülenmek De
Gerek
Gülşah Altuntecim Çağatay
gulsahcagatay.fr@gmail.com
Güdülenme kavramı, Fransızca motive kelimesinden türemiştir. Eğitimle motivasyon arasındaki
ilişki birbiriyle bağlantılı olup, paralel olarak yürüyebilmektedir. Eğitim için düzenli çalışma
ihtiyacının yanında, hedefe ulaşmamız için istek de gereklidir. Bu nedenle döngünün içindeyken,
kişiyi faaliyete geçiren motivasyonun kaynaklarını iyi araştırmak gerekir.
Motivasyonun büyüyüp gelişme-
sinde ya da sonlandırılmasında öğ-
rencinin kişiliği aktif bir rol oynar.
Örneğin, akademik güdülenme süre-
cinde, çabalaması için çocuğunuzla
neden sorumlu olmadığını tartışa-
bilirsiniz. Bu konuyu ne kadar dile
getirirseniz de, ne kadar tekrarlarsa-
nız da çocuğunuz kişisel benliğinde
sorumsuzluk duygusunu taşımaya
devam edebilmektedir. Özellikle er-
genlik çağındaki gençlerde benlik
arayışının en üst düzeyde olduğunu
düşünürsek, “neden çalışmıyor?”
gibi soruları dile getirmektense, ona
kendini iyi olduğunu hissettirecek
“başarılısın, başarmıştın ve başara-
caksın” sözlerini söylemek, çocuğun
problemlerini daha kolaylıkla aşma-
sını sağlayabilir.
Motivasyon, yalnızca tek taraflı sağ-
lanabilecek bir süreç değildir. Çok
unsurlu olmasının yanı sıra, öğren-
cinin beklentilerini de karşılayabil-
melidir.
Aşağıdaki soruların cevapları-
nı alabilen öğrenci, inanıyoruz ki
kendisini motive edebilecektir:
1. Eğitim ya da akademik süreç ne
kadar sürecek?
46
2. Söz hakkına sahip olabilecek mi-
yim?
3. Motivasyon sağlayan ödülüm ne
olacak?
4. Öğrenilen bilgileri yaşantıma uy-
gulayabilecek miyim?
5. Öğrendiklerimle başkalarına yar-
dım edebilecek miyim?
6. Arkadaşlarım ve ailem bana gü-
venebilecek mi?
7. Öğrendiklerimle kendimi ifade
edebiliyor muyum?
Yaş gruplarına göre de değişe-
bilen motivasyon etkenleri, küçük
yaş gruplarında “ödüllendirme” ola-
rak değerlendirilebilir. Bu ödül, bir
oyuncak bebek, uzaktan kumandalı
araba ya da bir playstation olabil-
mektedir. Bu bağlamda çocuklara
ve gençlere tavsiyeler vermek, in-
citici sözler söylemek, sürekli uyar-
mak ve müdahale etmektense çok
daha profesyonelce davranıp, on-
lara “kendilerini keşfetme” ‘şansını
tanımalıyız. Bunun için zor olandan,
istenmeyenden başlamak ve zayıf
yanlarını görmelerini sağlamaktan
kaçınabiliriz. Spor, müzik, koleksi-
yonculuk gibi alanlarda benliklerini
bulmalarında rehber olabiliriz. Ar-
dından biraz ders, biraz da etkin-
likle motivasyon süreçlerini pekişti-
rebiliriz. Yabancı dil eğitiminde ise,
okulda yabancı dille yürütülen eğit-
sel kollara katılımını sağlayabiliriz.
Böylelikle çocuklarımızın, kendilerini
aşma sürecine girmelerine katkıda
bulunabiliriz.
Kendini aşma sürecinin bera-
berinde getirdiği olumlu cümleler:
■ Bilgiyi kullanıyorum.
■ Pek çok konuda fikir yürütebiliyo-
rum.
■ Arkadaşlarım ve ailem fikirlerimi
önemsiyor.
■ Bildiklerim doğrultusunda yaşıyo-
rum.
■ Yapılan her şeyin yeni bir sonuç
doğurduğunu biliyorum.
■ Geleceğim için bugünden hazırlık
yapıyorum.
■ Onaylanıyorum ve kabul görüyo-
rum.
■ Özgün bir birey olabilirim.
■ Başkalarını etkileyebiliyorum.
■ Gizli yeteneklerimi keşfedebiliyo-
rum. ■
gencgelisim.com
Statüko Bariyerini
Aşarak Değişim ve
Gelişimi Sağlamak
Özcan Ünlü I ozcancanunlu@gmail.com
İnsanı gelişen ve değişen bir varlık olarak yaratan irade, onun belli kalıplar içinde sürekli
kendini tekrarlayan bir “yaratık” olmasını isteseydi eğer, bugün teknoloji kavramıyla açıkladığımız
çılgınlıkların hiçbirinin ortaya çıkmasına izin vermezdi. Aslında statüko, “Bana dokunmayan
yılan bin yaşasın”cıların kalkanı… Ya da “Benim zamanımda…” diye söze başlayanların
kaytarmak için sarıldığı kutsal bir dayanak…
Ralph Waldo Emerson: “Dağ menin aydınlık yolu olarak gören- Şimdi burada, kalıplaşmış bütün
tepesinde bir çam olamazsan, vadi- lerin(!) başvurduğu statükoculuk, değer yargılarını değiştirmekten filan
de bir çalı ol. Ama dere kenarındaki ülkemizde de yavaş yavaş iflas et- söz ettiğimi de düşünmeyin. Yeni
en iyi küçük çalı sen olmalısın. Çalı meye başladı; iyi de etti. anlayış ve algılayışın, dünyayı geniş
olamazsan bir avuç ot ol. Bir yola Geleceği, çağa göre yeniden yo- bir vizörden bakmamızı gerektirdiğini
neşe ver. Bir nilüfer olamazsan bir rumlamak ve yarına hazırlanmak düşünerek statükoculuğa karşı çık-
saz ol. Ama gölün içindeki en canlı gerekiyor. Hayatımızı kolaylaştıran tığımı bilmelisiniz. Statükoculuk bi-
saz sen olmalısın. Hepimiz kaptan bütün her şeyin, yıllar önceden bu- raz da sırf annemizin keyfi kaçmasın
olamayız, tayfa olmaya da mecbu- günün gereksinimlerini karşılamak diye her gün mercimek çorbası iç-
ruz. Burada hepimiz için birer iş var. üzere rektifiye edilerek hâlâ kullanıl- mek, öğretmenimiz üzülmesin ve kı-
Cadde olamazsan sokak ol. Kazan- dığını bir düşünsenize… İnsanı geli- rık not vermesin diyerek sürekli Re-
mak ya da kaybetmek ölçü değildir. şen ve değişen bir varlık olarak yara- şat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay,
Her ne isen onun en iyisi sen ol... “ tan irade, onun belli kalıplar içinde Halide Edip Adıvar kitapları okumak
diyor. sürekli kendini tekrarlayan bir “yara- gibi bir şeydir.
Emerson, inceden inceye statü- tık” olmasını isteseydi eğer, bugün
koyu eleştirdiği bu sözlerinde, aslın- “teknoloji” kavramıyla açıkladığımız Karanlığa küfretmek mi?
da içimizde dönenip duran değişimin çılgınlıkların hiçbirinin ortaya çıkma- Gençlerin varlıklarını, varoluş
fitilini ateşliyor. Ömür boyunca dağ sına izin vermezdi. Aslında statüko,
sırrının gereklerine uygun olarak,
tepesinde bir çam olarak kalmayı “Bana dokunmayan yılan bin yaşa- yeteneklerini de aynı doğrultuda
tercih eden ve hayatını “eğer”lerle sın”cıların kalkanı… Ya da “Benim değerlendirebilmeleri için statüko-
şekillendirmeye çalışan birine “Her zamanımda…” diye söze başlayan- ya savaş açmaları gerekiyor. Galiba
ne isen, onun en iyisi ol!” demek- ların kaytarmak için sarıldığı kutsal bu konudaki en büyük eksiklik, ce-
ten başka ne yapılabilir ki? Statüko, bir dayanak… saretten yoksun oluştur. Cesur dü-
körü körüne eskiye, eskinin dayattı- şünceler ve cesur eylemler, ciddi ve
ğı ve kanunlaştırdığı şeye bağlılık mı Eskiden, statükoyu korumak sağlıklı bir gelecek kurmak isteyen-
sadece? Fransızca (Latince) kökenli ve eğer mümkünse üzerine birkaç ler içindir; hatta nimet derecesinde
bu sözcüğü sözlükler, “Yürürlükte puan eklemek yeterli idi ve sadece bir armağandır. Öyleyse, “karanlığa
bulunan antlaşmalara göre olma- böyle olduğu için Türkiye, örneğin küfretmek yerine, bir ışık yakmak”
sı gereken veya süregelen durum” İtalya’nın 40 yıl gerisinde ve sade- gerekir. Ve hâlâ direnenler için,
olarak açıklasa da kelimenin anlamı ce bu yüzden ülkemizin gençleri, ABD’nin efsane başkanı Abraham
“geçmişin tabularıyla günün gerçek- insanı kemâle ulaştıran yeniliklere, Lincoln’ın, oğlunun öğretmenine
lerine direnme” olarak değiştirilmeli. ancak modası geçtikten sonra ula- yazdığı mektubu okumalarını tavsiye
Özellikle gençlerin ve gençliği geliş- şabiliyor. ediyorum… ■
47
 Çizgi / "Titreşimler" Ahmet Altay I aa@ahmetaltay.com

48