Professional Documents
Culture Documents
Mycobacteriaceae ailesi içerisinde yer alan mikobakteriler aside dirençli, çomak şeklinde, aerobik
koşullarda üreyen ve spor oluşturmayan hareketsiz bakterilerdir. Bu bakteriler doğada yaygın olan
saprofitik türler (M. gordonae, M. fallax)’in yanı sıra insanda kesin hastalık oluşturan patojenler (M.
tuberculosis ve M. leprae) yada fırsatçı patojenler (M. avium kompleks, M. kansasii) ile kalabalık bir
gruba sahiptirler (1). Gram negatif ve gram pozitif bakterilerinkinden farklı olarak hücre duvarlarının
lipitten zengin karmaşık bir yapıya sahip olması nedeniyle zor boyanırlar, boyandıklarında ise asit ve alkol
ile dekolorize edildiklerinde boyayı geri vermezler. Bu yüzden aside dirençli basiller (ARB) olarak
anılırlar. Nocardia, Rhodococcus, Tsukamurella ve Gordonia gibi bazı bakteri türleri de aside dirençli
özellik gösterirler ancak daha soluk boyanırlar. Bu bakteriler kısmen aside dirençli ve mikolik asit
zincirleri daha kısadır (2).
Mycobacterium cinsi içinde bulunan bakteriler aside dirençlilik, %70-90 adet karbon içeren
mikolik asitlerin varlığı ve DNA’larında yüksek (%61-71) guanin+sitozin (G+C) içeriğine göre
sınıflandırılırlar (2). Bugün Mycobacterium cinsine ait 216 tür ve 22 alt tür bulunmaktadır (3) ve gün
geçtikçe bu sayıya yenileri eklenmeye devam edecektir.
SINIFLANDIRMA
Mikobakteriler etkenler açısından 3 grupta toplanırlar; Birincisi mikobakteri denildiği zaman ilk
akla gelen ve halk sağlığını tehdit eden bulaştırıcılığı yüksek olan tüberküloz (TB) etkeni Mycobacterium
tuberculosis kompleks’tir. İkincisi lepra hastalığının etkeni M. leprae ve üçüncüsü genellikle fırsatçı
insan patojenlerinin bulunduğu çok çeşitli türlere sahip tüberküloz dışı mikobakteriler (TDM)
grubudur.
Tablo 1: M. tuberculosis kompleks üyeleri ve üyelerin konakları, bulaş kaynakları, görülme sıklığı ve
coğrafik bölgeleri.
M. tuberculosis Konak, bulaşma yolları, görülme sıklığı ve coğrafik bölgeler
kompleks’in üyeleri
M. tuberculosis Dünya nüfusunun üçte biri TB ile enfektedir. En son çıkan küresel rapora göre
2018 yılında 10 milyon kişi aktif TB’ye yakalanırken 1,5 milyon da TB’den
ölüm görülmüştür. M. tuberculosis türü bu hastaların yaklaşık %95’inden
sorumludur. 2018’de coğrafik olarak en çok vaka Güneydoğu Asya’da (%44),
sonra sırasıyla Afrika (%24), Doğu Akdeniz bölgesi (%8), Amerika ve Avrupa
(%3) olarak kaydedilmiştir. Dünya genelinde en çok görülen ülkeler Hindistan,
Çin, Endonezya, Filipinler, Pakistan, Nijerya, Bangladeş ve Güney Afrika’dır
(5). Ükemizde durum daha iyi olup, toplam olgu hızımız yüzbinde 15,6’dır (6).
M. africanum M. tuberculosis gibi insana adapte olmuş bir türdür. Batı Afrika’ya endemik (batı
Afrika dışında da göçlere bağlı sporadik görülebilir) bir MTBC üyesidir. Bu
bölgedeki Akciğer TB olgularının yarısından bu tür sorumludur. Diğer yarısını
ise M. tuberculosis oluşturur. Bu türün HIV ile koenfeksiyonu M.
tuberculosis’ten daha fazla görülmektedir. Yine de dünya genelinde görülme
sıklığı düşüktür (7).
M. canettii Somali yarımadasındaki insanlarda TB etkenidir. Bu türün doğal rezervuarı,
konakçı aralığı ve bulaşma şekli henüz bilinmemektedir. Görülme sıklığı
düşüktür.
M. bovis Sığırlarda ve insanlar dahil geniş çapta memeli gruplarında TB’ye neden olan bir
etkendir. Esas bulaş pastörize olmamış süt ürünlerinin tüketimi yoluyladır. Bu
nedenle M. bovis genellikle akciğer dışı hastalık etkeni olarak görülür. İnsandan
insana aerosolize partiküller aracılığıyla da bulaş olmaktadır. Görülme sıklığı
düşüktür.
M.bovis BCG M.bovis’in 230 kez ardışık pasaj yapılarak virülanslığı azaltılmış (attenüe) bir
suşudur; 180’den fazla ülke yada bölgede 4 milyardan fazla kişinin TB’ye karşı
bağışıklık geliştirmesi için neredeyse bir yüzyıldır proflaktik önlem olarak M.
bovis BCG kullanılmaktadır. Yine BCG aşısının çeşitli mesane kanserlerinin
tedavisinde intravezikal uygulanması başarı sağlamaktadır. BCG enfeksiyon
prevalansı bilinmemekle birlikte bazı durumlarda (örneğin immün sistemi
baskılanmış kişilerde) aşı sonrasında TB gelişebilmektedir (8). BCG aşısının
komplikasyonları yaygın değildir, lokal reaksiyonlardan ciddi dissemine hastalık
gelişimine kadar farklı tablolar sergileyebilir.
M. caprae Keçilerde, büyükbaş ve yaban hayvanlarında TB etkenidir. İnsanlara bu
hayvanlarla uğraş sırasında bulaşır. İnsanlarda seyrek görülmektedir. Bu
patojenin Avrupa bölgesi dışından bildirimi yapılmamıştır (9).
M. pinnipedii Fok, deniz aslanı, balina gibi çeşitli deniz memelilerinde TB etkenidir. Bu
hayvanlardan sığırlara ve insanlara bulaştığı rapor edilmiştir. Görülme sıklığı
düşüktür (10).
M. microti Esas farelerde TB’ye neden olur. Farelerden kedilere bulaş da bildirilmiştir
İnsanlarda çok nadir görülmektedir (11).
M. mungi Şeritli Firavun faresi (Mungos mungo) ile yakın temasta bulunan insanlardan
izole edilmiştir. İlk salgın Botswana bölgesinde görülmüştür ve o bölge ile sınırlı
kalmıştır. Bulaşma yolu şeritli firavun farelerinin primer solunum yolu
bulaşından ziyade nazal planum aracılığıyla çevresel bulaş söz konusudur.
İnsanlarda çok nadir görülmektedir (4)
Tüberküloz (TB) hava yolu ile bulaşan kronik, nekrotizan bir hastalıktır. Yalnızca akciğerlerde
değil çok sistemli yani saç ve tırnak hariç tüm organ ve dokularda görülebilmektedir. Bu yüzden TB
tuttuğu organa göre akciğer tüberkülozu (pulmoner TB) ve akciğer dışı tüberküloz (ekstrapulmoner
TB) şeklinde ayrılmaktadır. Akciğer dışı TB’nin tanısı akciğerinkinden daha zordur. TB’nin primer
tutulumu genellikle akciğerdir ve buradan vücudun diğer bölgelerine yayılabilir. Diğer yayılma yolları,
bitişik TB lenfadenopatiden komşu bölgeye bulaşma veya akciğer dışı organın primer tutulumu olabilir.
TB hastalığı aynı anda hem akciğer hem de akciğer dışında birlikte de olabilir. Türkiye’de 2018 TB
verilerine göre tüm TB olgularının %61,3’ü akciğer, %33,6’sı akciğer dışı ve %5,1’i akciğer + akciğer dışı
TB birlikteliği şeklinde rapor edilmiştir (6).
Akciğer dışı TB bulunduğu organa göre örneğin lenf nodu TB, plevral TB, abdominal TB,
üregenital TB şeklinde isimlendirilir. Bulaşma şekline gelince; örneğin abdominal TB’de birkaç şekilde
abdomeni tutabilir; ilk olarak TB basili enfekte süt veya balgam ile bağırsaklara girerek hastalık oluşturur.
İkinci yol, TB odağından vücudun başka yerlerinden karın içi katı organlara, böbreklere, lenf nodlarına ve
peritona kan yoluyla yayılımdır. Üçüncü yol, fallop tüpleri veya adneks veyahut TB spondilitise sekonder
psoas apsesi de dahil olmak üzere enfekte bitişik odaklardan peritona doğrudan yayılımı içerir. Son
olarak enfekte olmuş düğümlerden lenfatik kanallardan yayılabilir (13).
Şekil 2 M. tuberculosis enfeksiyonu ve altta yatan bağışıklık mekanizmalarının farklı sonuçları. Basil hava
partiküllerinin içinde konağa girdiğinde üç olasılık vardır: (i) Akciğer bağışıklık sistemi ile basilin derhal
ortadan kaldırılması. (ii) Enfeksiyon TB’ye dönüşür. Bu sıklıkla immün yetmezliği olan bireylerde
görülür, örneğin; HIV enfeksiyonu TB gelişme riskini 800 kat artırır. (iii) Enfeksiyon hastalığa dönüşmez,
çünkü M. tuberculosis granülomların içinde sınırlanır. Reaktivasyonda hastalıklı bireyde lezyonun
kazeasyonu M. tuberculosis'in yayılmasına ve bulaşmasına neden olur. (15).
PRİMER TÜBERKÜLOZ
Başlangıç enfeksiyonudur; solunan enfektif damlacıkların alveollere birikmesiyle ortaya çıkar.
Aktif akciğer tutulumlu bireyler, TB’nin ana kaynağını oluşturmaktadır. TB basilleri bol oksijen içeren,
iyi havalanan yerleri tercih eder. Dolayısıyla bunlar orta ve alt lobların çok iyi havalanan orta akciğer
bölümlerindeki alveollerdir. Basiller burada alveoler makrofajların kompleman reseptörleriyle tanınır ve
fagosite edilirler. Makrofajlar tarafından alınan basiller başlangıçta hücre içi yıkımdan kaçabilir, hücre
içerisinde çoğalabilir ve makrofajı harap edebilir. Hücre içinde bir yandan çoğalan basil eş zamanlı olarak
hem akciğer lenf nodlarına hem de akciğer dışı diğer alanlara yayılabilmektedir. Makrofajlardan akciğerde
enfeksiyon ortamına monositleri ve diğer enflamatuvar hücreleri çağıran kemokin salınımı
gerçekleşmektedir. Enflamatuvar monositler, basili alan ancak tümüyle yıkamayan makrofajlara
farklılaşır. Enfeksiyonun bu döneminde basil logaritmik olarak çoğalır, kan kaynaklı makrofajlar alanda
birikir ancak doku hasarı çok az oluşur. Enfeksiyonu takip eden 2-3 hafta sonunda T hücre yanıtı gelişir ve
antijene özgü T hücreleri enfeksiyon alanına gelirler. T hücreleri erken lezyon alanında çoğalırlar ve IFN-
γ gibi proenflamatuvar sitokinler salınır. IFN-γ, makrofajı içinde basil bulunan öldürmek üzere aktive
eder. IFN-γ oluşturan T hücrelerinin enfeksiyon alanında varlığı ile basillerin çoğalması sınırlandırılır.
Enfekte bireylerin çoğunda etkin bir hücresel immün yanıt 2-8 hafta içerisinde gelişir ve basillerin
çoğalmasını durdurur. Aktive T lenfositler, makrofajlar ve diğer immün hücrelerin karışımı granülom adı
verilen mikroskopik bir yapının oluşumuna yol açar (Şekil 3). Granülom büyüdükçe, aşırı duyarlılık
sürecinin yıkıcı özelliği, genellikle primer lezyonun merkezinde bir nekrozun gelişmesine neden olur. Bu
nekroz büyük ve geniş lezyonların merkezindeki materyallerin peynirimsi, yarı-katı görüntüsünden dolayı
kazeöz nekroz olarak adlandırılır (1).
LATENT TÜBERKÜLOZ
Nekroz ortamı basillerin hücre dışı çoğalmasını durdurur, böylelikle hastalığın ilerlemesi
sonlandırılır. Lezyonlar fibroz ile iyileşir ve basiller yavaşça ölmeye başlar. Ancak bazı basiller oksijen ve
besin yokluğuyla karşılaştığında ölmek yerine sabit faza (dormant hale) geçer. Latentlik olarak
adlandırılan uzun süreli bir uyku durumuna girerler. Bu duruma Latent TB Enfeksiyonu (LTBE) denir
(Şekil 3). LTBE’li bireylerde enfeksiyonun, primer enfeksiyon aşamasında sınırlı kalmasında M.
tuberculosis’in hücre duvarının mumsu yapısının çevrede olduğu gibi burada da yardımcı olabileceği
düşünülmektedir (1). Sağ kalan bu basillerin aylar, yıllar hatta on yıllar sonra reaktive olabilmektedirler.
Primer enfeksiyonu geçiren kişilerin büyük çoğunluğunda reaktivasyon asla olmaz.
1.1.1. TANI
Tüberkülozun tanısı kapsamlı bir yaklaşım gerektirir. Hastanın tıbbi öyküsü, fizik ve radyolojik
bulguları değerlendirilir. Ancak kesin tanı bakteriyolojiktir. Buna göre TB hastalıklarının laboratuvar
tanısında kullanılan yöntemleri 6 bölümde toplamak mümkündür:
1. İmmünolojik tanı
2. Mikroskopi
3. Moleküler yöntemler
4. Kültür
5. Tanımlama
6. İlaç duyarlılık testleri
Tanı amacıyla laboratuvara gönderilen örneklerin test rehberlerine uygun, örnek alma kriterlerine
göre alınması ve laboratuvara test rehberinde belirtilen sürelerde ulaştırılması sonuç açısından çok
önemlidir (17). Bazı kolay alınabilen örnekler için örneğin balgam ve idrar için üst üste 3 gün sabah
saatlerinde toplanması (sabah ilk idrar yada sabah kalktığında hastanın derin nefes ve öksürerek çıkardığı
ilk balgam) pozitif bulma şansını artırmaktadır.
1. İmmünolojik tanı
Hastanın M. tuberculosis ile karşılaşıp karşılaşmadığını belirlemek için yıllardır kullanılan
geleneksel test TDT/ PPD’dir. Son yıllarda geliştirilen ve PPD’ye alternatif olarak kullanılan Interferon
gama salımın testi (IGST) M. tuberculosis antijenleri tarafından uyarılan T hücrelerinin ürettikleri IFN-γ
miktarını ölçer. Burada altın standart test TDT’dir. TDT’nin pozitif olması TB basiline bağlı aktif hastalık
olduğunu kanıtlamaz. Bu kanıtı ancak basilin izolasyonu sağlar (14). Bu testler LTBE’nin tanısında yol
gösterici olabilmektedir. TB hastalığını düşündüren bulgu ve semptomlar yok, akciğer radyografisi normal
ve TST /IGST pozitif ise LTBE tanısı konulur (18).
2. Mikroskopi
Hızlı, ucuz ve kolay bir yöntemdir. Hem tanı amacıyla hem de tedavinin izlenmesi açısından
önemlidir. TB’nin erken tanısında ARB varlığının aranması her düzey tanı laboratuvarında uygulanabilen
bir yöntemdir. ARB’leri göstermek için kullanılan 3 boyama yöntemi vardır:
2.1. Ehrlich Ziehl Nelseen (sıcak boyama) -EZN boyama yöntemi (Şekil 4)
2.2. Kinyoun (soğuk boyama) yöntemi
2.3. Florokrom boyama yöntemi: Floresan mikroskop gerektirir. Pozitif bulunan örnekler EZN ile
doğrulanmalıdır.
Şekil 4 EZN boyama yöntemiyle boyanmış mavi zemin üzerinde kırmızı basiller (ARB)’in görüntüsü
Mikroskopinin bazı dezavantajları vardır. Şöyle ki ARB boyama sonucu negatif olan hastanın TB
olmadığı anlamına gelmez. MTBC ve TDM ayrımı ve canlı/ölü basil ayrımı yapamaz (17).
3. Moleküler Yöntemler
Tüberkülozun tanısında hızlı bir yöntemdir. Moleküler yöntemler ile örnekten direkt TB tanısı
konulabilmektedir. Eş zamanlı hem tür tayini hem de ilaç direncini saptıyor olması da avantajıdır. Ayrıca
epidemiyolojik araştırmalar için kullanılmaktadır. Yalnız yönteme göre duyarlılığı değişkendir. Pahalı,
canlı/ ölü basil ayrımı yapamamakta ve yanlış pozitif / negatif sonuçlara neden olmaktadır.
Dünya sağlık Örgütü (DSÖ) moleküler testleri aşağıdaki durumlarda önermektedir:
• TB olduğundan kuvvetle şüphelenilen yayma negatif olgularda,
• Yayma duyarlılığının düşük olduğu akciğer dışı TB şüpheli olgularda,
• Hayatı tehdit eden ve acil tanı gerektiren olgularda,
• TDM enfeksiyonunun epidemiyolojik olarak yüksek olduğu bölgelerde yayma pozitif olgularda
yapılması önerilir.
4. Kültür
Tüberkülozun kesin tanısı basillerin kültür ortamında üretilmesi ile sağlanır. MTBC’nin bölünme
süresi 18-20 saatte bir olduğu için diğer bakterilere göre kültürde üremeleri daha yavaş olur. Katı
besiyerinde oluşan kolonilerin değerlendirilmesi için 6-8 hafta kadar uzayabilir (Şekil 5). Sıvı
besiyerlerinde üreme için maksimum 42 gün gerekir. Bu yüzden iki çeşit besiyeri kullanılması üreme
şansını artırmaktadır (17).
Şekil 5 Katı besiyerinde (Löwenstein Jensen) üremiş M. tuberculosis kompleks kolonileri (17)
5. Tanımlama
Tanı için kültürde üretmek yetmez üreyen izolatların MTBC-TDM ayrımlarının yapılması ve
TDM’lerin de tür seviyesinde tanımlanması hasta yönetimi açısından gereklidir.
6. İlaç duyarlılık testleri
Tanımlanan türlerin ilaç duyarlılık testlerinin yapılması tedavide uygun ilaç kullanımı için
önemlidir.
Şekil 6 TB enfeksiyon aşamalarında bulaştırıcılık, tanı, tedavi ve semptomlara yönelik özet (16).
2. M. LEPRAE
Bu türün MTBC ve TDM’den farklı yanı yapay besiyerlerinde kültürünün yapılamamasıdır.
Ama düşük vücut sıcaklığına sahip Armadillo'larda üretilebilirler ve bu sayede M. leprae antijenleri
üretilebilmektedir. M. leprae düşük sıcaklıkta üreme gereksiniminden dolayı deriyi tutar ve sinirler için
güçlü bir afiniteye sahiptir.
2.1. PATOGENEZ
M. leprae lepra (cüzzam, Hansen hastalığı da denir) hastalığının etkenidir. MTBC’den çok daha
yavaş çoğalır, bu yüzden üretilebilmesi için uzun yıllar (1-50 yıl) gerekir. Hastalık semptomları
enfeksiyondan sonra 20 yıla kadar uzayan bir sürede gelişir. Lepra, özellikle nazal mukozada görülen,
periferik sinirlerin ve yüzeyel dokuların kronik granülomatöz enflamasyonudur (1, 2).
Lepranın klinik belirtileri M.tuberculosis enfeksiyonlarında olduğu gibi hastanın bakterilere karşı
immün yanıtına bağlıdır. İmmün yanıtın boyutundaki bireysel değişkenlik tüberküloid form ve
lepramatöz lepra formu şeklinde iki ana lepra kliniğinin ortaya çıkmasından sorumludur (1, 2). Bu iki
formun özellikleri Tablo 2’de verilmiştir.
2.2. TANI
Lepranın tanısı kliniğe dayalıdır. Enfekte dokuların, özellikle burun mukozası ve kulak memesi
kazıntılarından yayma yapılarak modifiye aside dirençli boyalarla boyanıp ARB gösterilmesiyle tanı
doğrulanır. Lepramatöz leprada cilt lezyonlarında ve iç organlarda basil çok sayıda olduğu için ARB
mikroskopisi ile kolayca tanı konulur. Tüberküloid leprada deri biyopsilerinin histolojik görünümü ile
doğrulanır.
TDM enfeksiyonlarında bulaş; insandan insana bulaşma olduğu ile ilgili hiçbir veri yoktur. Ancak
enfeksiyon kaynağı çevresel (doğal ve içme suları, biofilmler, toprak ve aerosoller) kaynaklara maruziyet
ile olmaktadır. Hastalık oluşumunda 3 önemli risk faktörü rol oynar:
• Konak immünitesini bozan faktörler
• Lokal (akciğer) immünitenin bozulmasına neden olan faktörler
• Konak demografisiyle ilişkili faktörler
Yaş ilerledikçe altta yatan bir akciğer hastalığı olsun yada olmasın TDM’nin etken olduğu akciğer
hastalıkları riski artmaktadır. Nodüler bronşektatik akciğer hastalığı riski taşıyan yaşlı kadınlar olmasına
rağmen erkekler bu hastalıklara daha yatkındır. Ama TDM için en önemli faktör kronik akciğer
hastalıklarıdır (25). TB hastasında TDM ile sekonder bir hastalık görülmesi mümkündür. Böyle vakalarda
hastadan alınan örneklerin kültürlerinden iki ayrı etken izole edilmektedir.
Laboratuvar tanı testlerinde özellikle moleküler yöntemlerdeki ilerlemeler sayesinde her geçen gün
hastalık etkeni olan yeni TDM türleri keşfedilmektedir. İkiyüzotuza yakın TDM türü olmakla birlikte
bunların epidemiyolojik bilgileri kısıtlı ve hepsinin standart tedavi rejimleri bulunmamaktadır. Ancak çok
sık karşılaşılan etkenler (M. kansasii, M. marinum, M. fortuitum, M. peregrinum vs) için ilaç duyarlılık
testleri ve tedavi önerileri bulunmaktadır (26).
Tanı: TDM ilişkili hastalıkların tanısı zordur. Klinik belirtiler tanı koymada yeterli değildir.
Klinik, histolojik ve radyolojik bulgular tanıya yardımcıdır ama hepsinden önemlisi bakteriyolojik
sonuçlar gereklidir. Etkenin izole edildikten sonra çeşitli moleküler tekniklerle identifikasyonu şarttır.
TB’nin tanısında olduğu gibi kalite kurallarına uygun olarak örnek alınması ve zamanında laboratuvara
ulaştırılması çok önemlidir.
Tanıda ilk olarak mikroskopi ve kültür yapılmaktadır (TB tanısı için kullanılan yöntemlerin aynısı
burada da kullanılmaktadır). Mikroskopi pozitif çıksa da MTBC’de olduğu gibi kesin tanıya götürmez.
Çünkü MTBC mi yoksa TDM mi ayrım yapılamamaktadır. Bunun için kültürde üreme olması gerekir.
Üreme olduktan sonra uygun moleküler yöntemlerle tür tanımlaması yapılarak TDM türü belirlenir.
Tanımlanan türe özgü ilaç duyarlılık testleri ATS/IDSA ve CLSI önerilerine göre yapılır (26,27).
Tedavi: Hastalık multidisipliner olarak yönetilmelidir. TDM hastalık etkenleri eğer tanımlanmaz
ve tedavi edilmezlerse, tipik olarak belirti vermeden sinsice başlayan ve ciddi sonuçları olan şiddetli bir
hastalık ile sonuçlanırlar. Bu nedenle derhal etkenin tanımlanması ve ilaç duyarlılık testleri sonucuna göre
ilaçların başlanması gereklidir. Birçok TDM türü antitüberküloz ilaçlara dirençlidir.
Eğer ilaç duyarlılık testleri yapılamıyorsa etkene göre makrolidler, klaritromisin ve azitromisini
içeren çoklu ajanlarla uzun süreli ampirik tedavi uygulanmalıdır.
Genellikle ilaç duyarlılık testlerine dayanılarak, etkili ajanlar arasında rifabutin, EMB ve daha az
yaygın olarak (direnç nedeniyle) INH gibi yaygın antimikobakteriyel ajanlar; amikasin veya streptomisin
gibi bir aminoglikozit; florokinolonlar (genelde moksifloksasin); ve daha az kullanılan ajanlar (sefoksitin
ve para-aminosalisilat gibi) önerilmektedir (24).
KAYNAKLAR
1. Sarıbaş S, Aydın M. Mikobakteriler. Çeviri Editörleri Us D, Başustaoğlu A. Sheris Tıbbi
Mikrobiyoloji. 7. Baskı. Hipokrat yayınevi. 2019: 519-36. ISBN: 978-605-9160-96-4.
2. Albay A. Mycobacterium. Çeviri Editörleri; Us AD, Başustaoğlu A. Tıbbi Mikrobiyoloji. Yedinci
Baskı.Ankara: Pelikan Kitabevi, 2016: 235-47.
3. LPSN.bacterio.net web. List of prokaryotic names with standing in nomenclature.
https://www.bacterio.net/-classification.html (Erişim tarihi: 10 Mayıs 2020)
4. Alexander KA, Laver PN, Michel Al, Williams M, vanHelden PD, Warren RM et al. Novel
Mycobacterium tuberculosis Complex Pathogen, M. mungi. Emerging Infectious Diseases 2010:
16(8), 1296-9. doi: 10.3201/eid1608.100314.
5. World Health Organization. Global Tuberculosis Report. 2018. ISBN 978-92-4-156564-6.
6. T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü. Türkiye’de Verem Savaşı 2018 Raporu.
2018.Baskı: Artı6 Medya Matbaa. ISBN:978-975-590-698-0
7. Malone KM, Gordon SV. Mycobacterium tuberculosis Complex Members Adapted to Wild and
Domestic Animals. Gagneux S.Edt. Strain Variation in the Mycobacterium tuberculosis Complex:
Its Role in Biology, Epidemiology and Control. Springer international publishing; 2017: 135-154.
8. Magdalena J, Supply P, Locht C. Specific Differentiation between Mycobacterium bovis BCG and
Virulent Strains of the Mycobacterium tuberculosis Complex. Journal of Clinical Microbiology.
1998: 36( 9); 2471-6.
9. Kozińska M, Augustynowicz-Kopeć E, Krajewska-Wędzina M. Mycobacterium caprae – the first
case of the human infection in Poland. Ann Agric Environ Med. 2020; 27(1): 151–153. doi:
10.26444/aaem/108442
10. Roe WD, Lenting B, Kokosinska A, Hunter S, Duignan PJ, Gartrell B, et al. Pathology and
molecular epidemiology of Mycobacterium pinnipedii tuberculosis in native New Zealand marine
mammals. Plos One. 2019: 14(2) e0212363. https://doi.org/10.1371/journal.pone.0212363
11. Emmanuel FX, Seagar AL, Doig C, Rayner A, Claxton P, Laurenson I. Human and Animal
Infections with Mycobacterium microti, Scotland. Emerging Infectious Diseases 2007: 13(12),
1924-7.
12. Özkara Ş. Tüberküloz kliniği, tanı ve tedavisine genel bakış. Edit.Şimşek H, Gülhan M, Taylan
Özkan A. Her yönüyle tüberküloz.Hipokrat Kitabevi. 2019: 93-106.
13. Debi U, Ravisankar V, Prasad KK, Sinha SK, Sharma AK. Abdominal tuberculosis of the
gastrointestinal tract: Revisited. World J Gastroenterol. 2014; 20(40): 14831–40.
14. Gülay Z. Mikobakteriler. Çeviri Edi. Yenen OŞ.Tıbbi Mikrobiyoloji. Nobel Tıp Kitabevi. 2009:
320-31.
15. Kaufmann SH, McMichael AJ. Annulling a dangerous liaison: vaccination strategies against
AIDS and tuberculosis. Natare Medicine. 2005: Apr;11(4 Suppl):33-44.
16. Pai M, Behr MA, Dowdy D, Dheda K, Divangahi M, Boehme CC et al. Tuberculosis. Nature
Reviews Disease Primers. 2016:2, Article number: 16076. Doi:10.1038/nrdp.2016.76
17. “Ulusal Tüberküloz Tanı Rehberi (UTTR)”, (2014), Albay A, Albayrak N, Arslantürk A, Aslan G,
Baylan O, Biçmen C, Ceyhan İ, Esen N, Özkütük AA, Özkütük N, Özyurt M, Sarıbaş Z, Seber E,
Şatana D, Şimşek H, Tarhan G, Uçarman N, Aydoğdu Ofset Matbaacılık Ambalaj San. ve Tic.
Ltd. Şti, Editör: Albayrak N, Aslan G, Ceyhan İ, Özkütük A, Özkütük N, Şatana D, Uçarman SN,
Basım sayısı:1, Sayfa Sayısı 197, ISBN:978-975-590-486-3
18. .Centers for Disease Control and Prevention.Diagnosis of Latent TB Infection.
https://www.cdc.gov/tb/publications/ltbi/diagnosis.htm (Erişim tarihi: 19.05.2020)
19. World Health Organization. Tuberculosis. Drug-resistant TB: XDR-TB FAQ.
https://www.who.int/tb/areas-of-work/drug-resistant-tb/xdr-tb-faq/en/ (Erişim tarihi: 19.05.2020)
20. Nontuberculous Mycobacterial Disease: A Comprehensive Approach to Diagnosis and
Management (Respiratory Medicine) Edit. Griffith DE. 1st ed. Humana press. 2019
21. N Albayrak, H Şimşek, F Sezen, A Arslantürk, İ Ceyhan “Ulusal Tüberküloz Referans
Laboratuvarında 2009-2010 Yıllarında Tespit edilen Tüberküloz Dışı Mikobakterilerin
Dağılımlarının İrdelenmesi” Mikrobiyoloji Bülteni 2012, 46(4): 560-567.
22. Hoefsloot W, Ingen J van, Andrejak C, Ängeby K, Bauriaud R, Bemer P et al. The geographic
diversity of nontuberculous mycobacteria isolated from pulmonary samples: A NTM-NET
collaborative study. Eur Respir J erj01492-2012; doi:10.1183/09031936.00149212
23. Park SC, Kang MJ, Han CH, Lee SM, Kim CJ, Lee JM et al. Prevalence, incidence, and mortality
of nontuberculous mycobacterial infection in Korea: a nationwide population-based study. BMC
Pulmonary Medicine.2019; 19:140
24. Rahama O, Thaker H. Atypical mycobacteria: an important differential for the general physician.
Clinical Medicine. 2013; 13(5): 504-6.
25. Daley CL, Griffith DE. Nontuberculosis Mycobacterial Infections. Edits. Mason RJ. Broaddus
VC, Martin TR, et al. Murray and Nadel’s Textbook of Respiratory Medicine. 5th Editon. Elsevier
impress. 2010; 793-810
26. Clinical and Laboratory Standards Institute. M24-A2. Susceptibility testing of Mycobacteria,
Nocardia, and other aerobic Actinomycetes; Approved standard-Second Edition. March 2011.
27. Griffith DE, Aksamit T, Brown-Elliott BA, Catanzaro A, Daley C, Gordin F, et al. On behalf of
the ATS Mycobacterial Diseases Subcommittee. An Official ATS/IDSA Statement: Diagnosis,
Treatment, and Prevention of Nontuberculous Mycobacterial Diseases. Am J Resp Crit Care
2007;175 (4): 367-416.