You are on page 1of 2

Felsefî Kelâmın temel meseleleri – Fahrüddîn er-Râzî

GİRİŞ
DÖRDÜNCÜ FASIL
Râzî burada şöyle buruyor: Eğer akıl bilginin illet (sebebi) ise, akıl
ile bilgi aynı anda var olmalı nitekim akıl bilginin illeti ise illet
varken de sonuç var olmalıdır aksi takdirde akıl yokluğun illeti olur.
Yokluğun da illeti olamayacağına göre bilgi ile akıl aynı anda var
olmalılardır. Fakat bilgi varsa akıl yürütme olmamalıdır nitekim
bilgi varsa akıl yürütmenin bir manası kalmaz yani akıl olmadan
da bilgi var olabilir demeliyiz. Demek ki bilgi, akıl yürütmenin
sonucu zorunlu olarak ortaya çıkmaz.

Bu konuda bazıları şöyle itiraz getiriyor: “Akıl zorunlu bir illet değilse, akıl kesin bilgi ifade edemez
çünkü eğer akıl yürütmemizin sonucunda Allah o bilgiyi bize veriyorsa, Allah’ın yanlış bilgiyi
vermediğini nasıl bilebiliriz?”

Aslında bu sorunun cevabı ‘aklın kesin bilgi olduğunun delili nedir’ sorusu ile aynıdır. Eğer akıl kesin
bilgi vermiyorsa, aklın kesin bilgi vermediğine dair delil getirmek de imkânsız olur yani hiçbir şey
konuşmamalıyız. Aynı şekilde Allah’ın doğru bilgiyi verdiğinin delili de başka seçeneğin olmaması.
Eğer Allah yanlış bilgiyi iletiyorsa, biz bu yanlış bilgi ile yukardaki itirazı getiremezdik nitekim bu itirazı
getirmek için bile Allah’ın ilettiği bilgiyi kullanıyoruz.

Bu yüzden Râzî’ye toptan cevap vermek gerek ve benim cevabım şöyledir: İlk olarak, akıl nedir? Akıl
bilgiden bağımsız bir şey midir? Bu soruyu çözmeden bu konuda hiçbir şey söyleyemezsiniz. Aklın ne
olduğunu belirlemeden bu tartışmalar tamamen boştur. Saatlerdir kafamı kurcalıyorum ama cevap
bulamıyorum, nedir bu akıl? 2+2=4 ettiğini nereden biliyorum? Görmesem bunu bilir miydim?

Eğer denilirse ki: Eğer görmeden bilemiyor olsaydık 1004304543 + 2493243=1006797786. Bunun
böyle bir sonuç verdiğini nasıl akıl edecektik? Kimse bu sayıların toplanmasını görmeden bile akıl
yürüterek cevabı bulabilir.

Biz deriz ki: Ben bu hesabı yapmak için bildiğim sayıları toplayıp bu sonuca vardım. Eğer akıl
yürütmek diye bir şey olsaydı bu soruyu sorduğum an, cevap ortaya çıkmış olmalıydı. Kafamda bu
sayıları söylediğim an otomatik olarak birleşmeleri gerekirdi ama durum böyle değil. Bende bulunan
başka bilgilerle (ki bunlar müşahede ettiğim şeyler) bu sonuca varıyorum.

Daha ileriye gidelim ve şöyle düşünelim: Akıl iki şey arasındaki bağlantı değil midir? Mesela bir
kedinin hem var olup hem var olmaması imkânsızdır diyoruz. Burada üç tane bilgi var: 1. Kedim hem
var hem yok. 2. Bir şeyin hem var hem yok olması çelişik şeylerdir nitekim ‘varlık’ ‘yok olmama’
anlamına gelir. 3. Çelişik şeyler de yokluktur yani imkânsızlardır.

Neyse bunlar kafamı çok ağrıttı.


BİRİNCİ MESELE
BİRİNCİ BÖLÜM (CİSMİN YARATILMIŞLIĞI)
BİRİNCİ FASIL (CİSİMLERİN VARLIĞININ BAŞLANGICI OLDUĞUNUN AÇIKLANMASI)
Filozofların evrenin ezeliliğine dair delilleri:

- Yaratmak sonralıktır, buna göre ‘önce’ yokluktur. Yoklukta öncelik ve sonralıktan


bahsedemeyiz buna göre bu yokluk tamamen yokluk değildir. İşte bu mahal da ya zâtı gereği
önce olacaktır fakat önceliğin zâtı zamanın kendisidir veya hareket sebebiyle önce olacaktır.
Bu yüzden yaratılanların başlangıcı yoktur.
- Allah evreni yaratacağında kudretinin bir şeye tesir etmesi gerekir aksi takdirde Allah yokluğa
tesir edip bir şey yaratmış olmalıdır fakat yokluk adı üzerinde yokluk olduğu için, Allah kudretini
yokluğun üzerine tesir etmiş olamaz, yani cisimlerin özünün ezeli olması gerekir.
- Evreni yaratanın sebebi kadim midir yoksa hâdis midir? Eğer hâdis ise, bu teselsüle yol açar.
Eğer kadim ise, evren de kadim olmalıdır nitekim sebep, sebep olmasını sağlayan özelliğiyle
var olup da sonuç var olmasaydı sebep sonucun varlığını gerektirmiş olmazdı ve bu durumda
sebep, sebep olmaktan çıkardı.

Kelamcıların tersine dair delilleri:

You might also like