You are on page 1of 21

20.

Yüzyıl Felsefesi
1
20. Yüzyılda Felsefe
• Dünya nüfusunun neredeyse tamamını etkileyen iki büyük
dünya savaşı yaşanmıştır. Milyonlarca insan ölmüş ve
ölenlerden çok daha fazlası ait oldukları toprakları terk
etmek zorunda kalmıştır.
• Geleneksel sayılabilecek tüm kurum ve değerler dönüşüme
uğramıştır.
• Düşünürleri etkileyen sosyal olayların sayısı tarihte hiç
görülmediği kadar fazladır.
• Bilim ve teknolojideki hızlı gelişme, felsefeye çözmesi
istenen bir KÜLTÜR BUNALIMI sorununu getirmiştir.
• Din, ahlak, sanat, toplum gibi kültür alanlarını
temellendirme çalışmalarına girişilmiştir.
• Felsefede daha önce görülmeyen alt dallar ortaya çıkmıştır.
Bunlar çevre felsefesi, psikoloji felsefesi, dil felsefesi,
cinsiyet felsefesidir.
• Filozoflar, kendilerine ait bir sistem kurmak yerine
uzmanlaştıkları tek bir alan üzerine eleştirel düşünceler
ortaya koymuşlardır.
2
Özellikleri
• Kökleri daha çok 18.yy felsefesine
dayanır
• Metafiziğin her türlüsüne karşısıdır.
• İngiliz ve Amerikan deneyciliğinin
etkili olduğu görülür.
• Mantık, bilgi kuramı ve bilim
felsefesi konuları öne çıkar.
• Matematik ve fizik alanındaki
değişmelerden etkilenmiştir.
• İlgi ağırlıklı olarak insan varlığı
üzerine çevrilmiştir.
• İnsanın gerçek varlığına, kendinden
önce gelen felsefelerden çok daha
yakındır.

3
Edmund HUSSERL
(1859 – 1938)
• Çağdaş felsefe akımlarından
fenomenolojinin kurucusudur.
• Matematik öğreniminin ardından
psikoloji ile ilgilenmiş ve ekolünü
kurmuştur.
• Nazi dönemine kadar çeşitli Alman
üniversitelerinde dersler vermiştir.

4
Fenomenoloji
(Görüngübilim – Öz bilimi)
• Fenomen, gözlenebilen nesne ya da olay demektir.
• Husserl’e göre fenomen, bilincin kavradığı kadarıyla
bilinç için ve bilince göre varlıktır.
• Sorun kişisel bilincin aşılıp dışımızdaki «neyse o» olan
nesnenin kavranmasıdır.
• Fenomenoloji bunu sağlamanın yöntemi olarak ortaya
çıkar.
• Bilinç bilginin oluşumunda nesnel olana yönelir ama
yeterli kadar saf değildir.
• Nesne ile aramızda duygu inanç ön yargı vb. şeyler
bulunur.
• Bunlar «neyse o» olanı kavramamızı engeller. Onun için
ortadan kaldırılması gerekir.
• Onları yok edemeyiz ama paranteze alabiliriz. 5
Paranteze Alma
• Paranteze alma işine «apokhe» (yargısızlık) denir.
• Üç aşamada gerçekleşir.
• Tarihle ilgili paranteze alma: bu zaman içinde edindiğimiz tüm
inanç ve görüşleri, bilgi ve kavramları bir yana bırakarak ön
yargılardan kurtulmaktır.
• Varoluşla ilgili paranteze alma: Yöneldiğimiz nesne ya da olayın
gerçekten ve olup olmadığı hakkında soru ve tartışmaları bir yana
bırakmaktır.
• İdelerle ilgili paranteze alma : Husserl öze «ide» de der. Özler,
nesnede zaman ve mekan dışı olarak bulunurlar. Zamanın ve
mekanın içinde kalarak özleri kavramamız mümkün değildir. O
yüzden idelerle ilgili paranteze almak bizdeki zaman ve yer
algılarını paranteze almaktadır.
6
Nicolai HARTMAN
(1882 – 1950)
• Önce tıp eğitim görmüş, sonra felsefeye yönelmiştir.
• Almanya'daki birçok üniversitede felsefe dersleri vermiş, bir
dönem İstanbul Üniversitesinde de hocalık yapmıştır.
• Varlık onun temel ilgi alanı olmuştur.
• Varlık felsefesinin bilgi felsefesinden önce gelmesi gerektiğini
söyler.
• Bir nesnenin bilgisinin var olabilmesi için önce o nesnenin var
olması gerekir.
• Ona göre dış dünya bizden bağımsız olarak vardır.
• İnsandan bağımsız bir dış dünyanın olduğu düşüncesinden yola
çıkarak yeni bir «ontoloji» (varlıkbilim) kurmuştur.

7
Varlığa Yaklaşım Tarzı

• Biçimleri bakımından varlık:


• Varlık biçimleri derken duyu ve düşünce ile kavranır olanların
ayrımını yaparak reel ve ideal varlık biçimleri olarak
adlandırır. İdeal varlık dediği sadece zihinde var olan kavram
ve değer dünyasıdır. Reel varlık kendi başına vardır.
• Öz ve varoluş ayırımı bakımından varlık
• Varlığı «öz» ve «varoluş» şeklinde bir ayrıma tabi tutmak
yanlıştır. Varoluş ve öz her zaman birbirine bağlıdır. Var olan
her şeyin özü vardır, özü olan her şey de nesnel olarak
vardır.
• Varoluş biçimleri bakımından varlık
• Somut ve soyut olmak üzere iki varoluş biçimi vardır.
Birincisi duyu organları ile duyumlanabilen reel varoluştur.
İkincisi düşünce ile kavranabilen varoluş biçimi olup ideal
varoluştur.

8
Dört Katlı Realite

• Hartmann’ın varlığa pozitivist yaklaşımıdır.


• Bu yaklaşıma göre varlık bilinçten bağımsız
olarak vardır. Gerçek dünya birlikli bir oluş
değil, ayrışık bir cinsten olamayan dört
katmandan oluşur.
• İnorganik katman ya da madde katmanı; bu
bölümü fizik inceler
• Organik katman; biyolojinin konusudur.
• Bilinçli varlıklar katmanı; psikolojinin
konusudur.
• Tinsel varlıklar katmanı; bilinçli varlıkların
yaratıcılığı sayesinde var olan değerlerdir.
Felsefenin konusudur.
• İlk üç katman reel varlıklar kategorisi iken,
dördüncüsü ideal varlık alanıdır. Bu sıraya göre
varlık özgürleşir. 9
Ahlak Öğretisi
• Bir eylemin ahlaki olmasının iki koşulu vardır. Birincisi
eylemin özgürlük içinde gerçekleştirilmesi, ikincisi bir
eylemde yüksek değerler aşağı değerlerden üstün
tutulmalıdır.
• Ahlak öğretisinde ahlak ile dini çeliştirir.
• Ahlakta dünyaya, dinde öte dünyaya yönelme vardır.
• Ahlakta en yüksek değer insan, dinde Tanrı’dır.
• Din Tanrı buyruğuna uymayı, ahlak ise özgürlüğü savunur.
• Dinde tutsak kılma, ahlakta ise insan özgürlüğünü
onaylama vardır.
• Din insanı tanrı tarafından bağışlamaya hazırlarken, ahlak
insanı hesap vermeye hazırlar.
• Dinde Tanrı insanı yargılar, ahlakta ise insan kendini
yargılar.
• Dinde suç bağışlanır, ahlakta taşınır.
10
• Ömrünün büyük kısmını Paris’e
geçirmiştir.
• 1964’te Nobel Edebiyat
Ödülü’ne layık görülmüş ancak
reddetmiştir.
• 1980’de 74 yaşında öldüğünde,
tabutuna Paris sokakları
boyunca 50.000 kişi eşlik
etmişti.
• Kierkegaard’la başlayıp Karl
Jaspers, Martin Heidegger’le
devam eden Hristiyan
varoluşçuluğu maddeci
varoluşçuluğa dönüştürmüştür.
Jean Paul SARTRE • Maddeci varoluşçuluğun
kurucusu ve temsilcisi
(1905 – 1980) sayılmaktadır.

11
Egzistansiyalizm
(Varoluşçuluk)
• Egzistansiyalizm psikolojik ve
kültürel hareketlerin, bireysel
deneyimlerle birlikte hayat
bulacağını savunan bir felsefi
akımdır.
• İnsan kendi değerlerini kendisi
oluşturur, geleceğini de yine
kendisi belirler ve kurabilir.
• Bu felsefe, erdemlilik ve bilimsel
düşüncenin tek başına insanın
var oluşunu açıklayamayacağını
söyler.
• Varlık ve seçimler kişinin
özünden çok önce gelir. 12
Varlık Felsefesi
«kendinde varlık» «kendisi için varlık»
• Nesnelerin oluşturduğu maddesel dünyadır. Kendisi için varlık olarak insan, bilinç ve özgürlüktür.
• Tanrı tarafından yaratılmamıştır. Ne etkin ne de İnsan özgürlüğe mahkumdur.
edilgindir. Çünkü insan kendi varlığının bilincindedir.
• Devinimsiz, kımıltısız kendine olandır. Önceden belirlenmiş değişmez bir özü de yoktur.
• Öteki varlıklarla hiçbir ilişkisi yoktur. Zamansallığın O özgür seçimleriyle kendini seçerek yapar.
dışındadır. İnsan olmuş bitmiş bir şey değildir.
• Onun varoluşunun nedeni ve temeli yoktur, Kendi seçimleriyle kendini hiçlikten süreli olarak yeniden
açıklanamaz. O yüzden saçmadır. yaratır.
• Buradan hareketle tanrının, değerlerin, önceden Özgür ve bilinçli olduğu için de sorumludur.
belirlenmiş özlerin ve doğadaki nedenselliğin İnsanın özgürlüğünü ve sorumluluğunu fark etmesi bir iç
olmadığını söyler. daralması ve bulantıya yol açar. Bulantı insan varlığının
• Eğer tanrı olsaydı ve insanı yaratmış olsaydı en temel duygularından biridir.
insanda öz varoluştan önce gelmiş olacaktı. Buna Bulantı sadece anlık bir öznel duygu değildir.
karşı insan da özgür olmayacaktı. Çünkü insanın
Aynı zamanda bize asıl gerçekliği anlık bir yaşantı içinde
tüm serüveni önceden belirlenmiş olacaktı. açan bir anahtardır.
13
Ahlak
• Öncesiz ve sonrasız doğrular olmadığı gibi
öncesiz ve sonrasız ahlak yasaları da yoktur.
• Özgürlüğün getirdiği sorumluluk her zaman
vardır.
• İnsan özgürlüğü yüzünden seçimlerinin ve
eylemlerinin hesabını vermek zorundadır.
• Bunun dışında özgürlükle yapılan her şey
ahlaka uygundur.
• Bir tek suç vardır; pişmanlık
• Pişmanlık insanın kendi özgürlüğüne ihanetidir.
• İnsanlar suçlardan değil, pişmanlıklardan
kurtarılmalıdır.

14
Ludwig WİTTGENSTEİN
(1889 – 1951)

• Viyana Okulu’nun önde gelen


isimlerindendir.
• Matematiksel sembolizm üzerinde
çalışmıştır.
• Düşünce yaşamının iki dönemi vardır.
• Birinci dönemdeki çalışmaları mantıkçı
pozitivistleri etkilemiştir.
• İkinci dönemdeki çalışmaları ise bilim
felsefesini etkilemiştir.
• Felsefe dünyasında «Felsefenin
Promethusu» olarak anılır.
15
Birinci Dönem
Düşünceleri

• Sembolik mantığa ilham vermiştir.


• Bütün felsefe sorunlarını dil sorununa
indirger.
• Felsefesinin merkezinde dilin kapsamı
ve sınırlarını belirleme vardır.
• Bu bağlamda iki soru ortaya çıkar.
Dilin dünya ile ilişkisi nedir? Dilin
düşünme ile olan ilişkisi nedir.
• Dil olguların sözcüklerle çizilen
resmidir. Bu anlayışa okuduğu bir
gazete haberinden esinlenerek
ulaşmıştır. 16
• Bir trafik kazası ile ilgili olarak yürütülen soruşturma anlatılmıştır. Bu soruşturmada kazayı tekrar canlandırmak için
model arabalar kullanılmıştır.
• Witgenstein bu model arabalardan esinlenmiştir.
• Ona göre bu model arabalar olayın gerçek durumun anlatan «dil» gibidir. Buradan hareketle bilginin dille yapılmış
bir resim olduğunu söylemiştir. Olgular hakkındaki önermeler bu dille oluşturulmuş resimlerdir.
17
Mantık ve Felsefe
• Modelle gerçeği arasında ortak bir şey
olmalı ki biri ötekini doğrulayabilsin.
• Bu ortak şey mantıktır.
• Mantık dile de olgu dünyasına da
uygulanan ortak araçtır. Çünkü dilin,
dünyanın, mantığın sınırları ve ilkeleri
aynıdır.
• Felsefe; dil dünyasında oluşan yanlış
kabullerimizin gerçeği nasıl saptırdığını
çok yönlü olarak araştırmaktır.
• Felsefe özünde bir kuram değil bir
etkinliktir. Dilin onarımına dayalı
etkinliktir. 18
İkinci Dönem Düşünceleri
• «Felsefe Sorgulamaları» adlı kitapta toplamıştır.
• İki farklı dil anlayışını geliştirmiştir.
• Dil bize gerçekliğin doğru bilgisini veren bir araç değil,
gerçekliği kendisi ile açıkladığımız araçtır.
• Dil sosyal bir fenomendir.
• Önermeyi anlamlı kılan resmini yaptığı olgu değil, o dili
kullanan toplumdur.
• Sözcüklerin tek tek anlamı yoktur. Anlamı diğer sözcüklerle
ilişkilerinde ortaya çıkar.
• Bir sözcüğün anlamı onun dil içindeki anlamıdır. Kullanım
değiştikçe anlam da değişir.
• Örneğin «sen» bir tehdit içinde başka bir sevgi bağlamında
başkadır.
• Bu farklı bağlamların oluşmasına dil oyunları demektedir.
• Dil, oyuncuları tarafından üzerinde uzlaşılan bir oyunun
kuralı gibi toplumun oynadığı bir oyundur. 19
Karl POPPER (1902 –
1994)
• Çağdaş bilim eleştirmenlerinden biridir.
• Nazi işgalinden sonra İngiltere'ye gitmiş orada
felsefe profesörü olmuştur.
• Einstein'ın görecelik kuramı, Karl Marx’ın tarih
anlayışı, Freud'un psikanaliz kuramı ve Alfred
Adler'in bireysel psikoloji kuramlarına ilgi
duymuştur.
• Bilimde liberalizm olarak bilinen görüşleri I. ve II.
Dünya Savaşlarının bilime ilişkin olumlu değer
yargısını kökünden sarsmasından
kaynaklanmaktadır.
• Yazdığı tüm eserlerde bilimsel düşünce tarihi ve
düşünürlerini sorgulayarak, liberal toplum
kuramını oluşturmaya çalışmıştır.
• Liberal toplumu “ Açık Toplum” totaliter toplumu
ise “Kapalı Toplum” olarak nitelendirmiştir. 20
Bilim Felsefesi
• Mantıkçı pozitivistlerin bilimsel olan ile bilimsel olmayanı
ayırma sorununda ileri sürdükleri doğrulanabilirlik ve
anlamlılık ayrımını eleştirerek karşı çıkmıştır.
• Anlamlılık bilgiyi bilimsel saymak için uygun bir ölçü ve
dayanak değildir.
• Bilimin genellemelerle sonuca ulaşması onun doğru
olması için yeterli değildir.
• Milyonlarca beyaz kuğu görmemiz bütün kuğuların beyaz
olmasını gerektirmez.
• Bilgiye bilimsellik getirecek olan doğrulanabilirlik değil,
«yanlışlanabilirlik» tir.
• Yanlışlanabilirlik, önermenin yanlış olduğunu göstermek
değil, bir bilimsel bilginin sınanması ve sınırlandırılması
anlamına gelmektedir.
• Ör. «Su şu koşullarda şu kadar tekrarlanan deneylere
göre su yüz derecede kaynamaktadır,» denilmelidir.

21

You might also like