Professional Documents
Culture Documents
com 3
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
VİTAMİNLER
Vitaminler
SUDA-ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER
Suda çözünen vitaminlerin çoğu ara metabolizmada kullanılan enzimlerin koenzimlerinin öncülleridirler.
Belirtilmedikçe, suda çözünen vitaminler toksik değildirler ve genellikle vücutta depo edilen miktarları azdır.
Vücudun gereksiniminden fazla alındıklarında kolaylıkla idrarla atılırlar ve bu nedenle sürekli olarak diyetle alınmaları
gerekir.
Çoğu suda çözünen vitamin enerji üretimi ve hematopoezle ilgili metabolik yollarda koenzim olarak görev görür. Bu
vitaminler enerji metabolizmasında santral rol oynadıkları için eksikliklerinde ilk olarak hızlı gelişen dokularda
problemler ortaya çıkmaktadır. Tipik semptomları dermatit, glossit (dil şiş ve kırmızı olarak izlenir), dudak
köşelerinde cheilitis ve diaredir. Hastalarda enerji problemine bağlı olarak sinir sistemide etkilenir. Hastalarda
sıklıkla periferal nöropati, depresyon, mental konfüzyon ve motor kordinasyon kaybı ortaya çıkar. Bu
kaynak drtus.com’da yayınlanmaktadır.
• Pirüvat dehidrogenaz
• Lösin, izolösin ve valinin gibi dallı zincirli aa dehidrogenaz
2. Transketolaz reaksiyonunda α-ketollerin yıkımı ve oluşumunda koenzim olarak rol oynar (örnek HMY).
3. Tiamin, TTP formunda periferal sinir membranlarında yer alır. Asetil kolin sentezinde ve
translokasyon reaksiyonlarında kullanılır.
• TPP, böbreklerde defosforilasyon yolu ile kısmen serbest vitamin, kısmende konjuge sülfat esterleri formunda
metabolize edilerek atılır.
Tiyamin ile ilgili klinik durumlar:
• İnsanlarda günlük gereksinim 1-2 mg’dır. Tiamin gereksinimi, protein ve karbonhidrattan zengin
beslenenlerde artar, lipidce zengin beslenenlerde ise azalır.
• Alkolizm tiamin eksikliğine yol açan en önemli faktördür.
• Tiamin eksikliği olan insanlarda TPP bağımlı reaksiyonların önlenmesi ve ileri derecede kısıtlanması
bu tepkimelere ait pirüvat, pentoz şekerler ve dallı zincirli aminoasidler olan lösin, izolösin ve valinin
birikmesine yol açar.
• Pirüvat ve α-ketoglutaratın oksidatif dekarboksilasyonu bir çok hücrede, özellikle sinir sisteminde enerji
metabolizmasında anahtar bir rol oynar. Tiyamin eksikliğinde bu iki dehidrogenez reaksiyonun aktivitesi azalır ve
böylece ATP üretimi azalması sonucu hücre fonksiyonları bozulur.
• Tiamin eksikliği:
• Kan düzeyleri ölçülerek saptanabilir.
• Ayrıca pirüvat ve laktat birikimi eksiklik lehinedir.
• Eritrosit içi transketolaz aktivitesi ölçümü tiamin eksikliğini saptamada en çok kullanılan
enzim aktivetisidir.
• Tiamin eksikliğinin erken belirtileri iştahsızlık, konstipasyon ve bulantıdır. Mental depresyon, periferal nöropati,
irritablite ve yorgunluk diğer erken belirtilerdir.
Beri-beri: Diyetlerinin büyük kısmını pirincin oluşturduğu bölgelerde görülen ciddi bir tiyamin eksikliği
sendromudur.
• İnfantil beriberinin belirtileri siyanoz, diare, kusma, zayıflama, afonidir.
• Yetişkinde: Kuru beriberi, periferal ve kranial sinirleri tutan nörit, Derin tendon reflekslerinde kayıp,
arefleksi, parezi, konvülsiyon ve koma gibi nörolojik belirtilerle seyreder. Yaş beriberi ise, kalp kası
fonksiyon bozuklukları ile karakterizedir. Yüksek debili konjestif kalp yetmezliği (sağ ventriküler dilatasyon),
dispnea, buna bağlı yaygın ödem ve asid oluşur. Taşikardi en önemli semptomdur.
Wernicke-Korsakoff sendromu: Amerika’da tiyamin eksikliği çoğunlukla kronik alkolizm ile birliktedir. Bu
durum multifaktöriyaldir. Vitamin alımının yetersiz olması, ince barsaklardan emilimin bozulması, alkolün
inhibitör etkisi ve karaciğerde yetersiz metabolizması sonucu gelişmektedir. Hastalık Wernicke
ansefalopatisi ve korsakof psikozundan oluşmaktadır. Hastalarda progresif ataksi, spastik parapleji, mental
konfüzyon, apati, hafıza kaybı ve nistagmusla ilerler. Ansefalopati tablosu tiamin verilmesi ile gerilerken,
korsakof psikozu gerilememektedir. Bu kaynak drtus.com’da yayınlanmaktadır.
ALKOLİZM
Alkolizmde ortaya çıkan nörolojik semptomlar tiamin ve piridoksin eksikliğine, hematolojik problemler
de folat ve piridoksin eksikliğine bağlıdır. Alkole bağlı vitamin eksikliği tabloları sadece diyetsel eksikliğe bağlı
değildir. Alkole bağlı olarak gastrointestinal sistem fonksiyonları değişir ve diyet maddelerinin emilimi engellenir.
Ayrıca alkolizmde ortaya çıkan karaciğer problemleri besin maddelerinin depolanmasını ve aktiflenmesine engeller.
Alkolizm nedeni ile hospitalize edilen hastaların %40’ında folat eksikliğine bağlı megaloblastik anemi saptanır.
Hastaların %30’unda ise piridoksin eksikliğine bağlı olarak kemik iliğinde sideroblastların saptanabildiği sideroblastik
anemi izlenir. Bazı alkoliklerde pirdoksin tedavisine cevap veren periferal nöropatide ortaya çıkar. Bu problemler
piridoksin aktivasyon bozukluğuna ve yıkılım artışına bağlıdır.
Alkoliklerde ortaya çıkan en dramatik nörolojik problem Wernicke-Korsakoff sendromudur.
Alkoliklerde alkolik skorbit ve pellegrada bildirilmiştir. Hastalarda etanole bağlı olarak A vitamininin depolardan
mobilizasyonu, dolaşımdaki düzeyleri ve degredasyonu artmaktadır. Alkoliklerde kemik dansitesinde azalma ve
DrTus.com 5
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
Alkoliklerde serum çinko, kalsiyum ve mağnezyum düzeyleri azalmıştır. Demir eksikliği anemisi gastrointestinal
kanamalara ve kronik enfeksiyonlarına bağlıdır.
Riboflavin (Vitamin B2)
• İzoalloksazin halkasından oluşur.
• İki adet biyolojik aktif şekli vardır. Flavin mononükleotid (FMN) ve flavin adenin dinükleotid (FAD). FMN
ve FAD, her ikiside geriye dönüşümlü olarak iki hidrojen atomu alma yeteneğindedirler ve böylece FMNH2 ve
FADH2 oluşur. FMN ve FAD, bir substratın oksidasyon veya redüksiyonunu sağlayan flavoenzimlere sıkıca -
bazen kovalent olarak- bağlanır. Bir çok flavoprotein enzimi, vazgeçilmez kofaktör olarak molibden ve demir gibi
bir vaya daha fazla sayıda metal içerir.
FMN reaksiyonları:
• L-aa oksidaz (aa → α-Keto asid)
• NADH dehidrogenaz
Riboflavin eksikliği:
• Yetmezlikte daha çok ektodermal kökenli dokular etkilenir.
• Gözde vaskülarizasyon ve kornea iltihabı
• Sindirim kanalı iltihabı (glossit ve ağız köşesi ragatları), aftlar.
• Deride iltihap, pullanma ve çatlaklar (sebaroik dermatit)
• Gebelik sırasındaki eksiklikte fetusda iskelet anormalliklerine yol açabilir.
• Hormonal tedavi (tiroid hormonları, ACTH..), ilaçlar (yarışmalı inhibitör olan klorpromazin) riboflavinin koenzim
formuna dönüşümünü etkileyerek eksiklik tablosuna yol açabilir. Fototerapi alan hiperbilirubinemili yeni
doğanlarda da eksiklik oluşabilir.
• Oral kontraseptif kullanımı riboflavin gereksinimini artırır.
• Eksikliğin saptanmasında eritrosit glutatyon redüktaz aktivitesi ölçülebilir.
Hiperlipidemi tedavisi: Niasin, dolaşımdaki serbest yağ asitlerinin kaynağı olan yağ dokusundan lipolizi
güçlü bir şekilde baskılar. Karaciğer, dolaşımdaki yağ asitlerini triasilgliserol sentezi için substrat olarak kullanır.
Böylece niasin, karaciğerde, çok düşük dansiteli lipoprotein (VLDL) üretimi için gerekli olan triasilgliserol
sentezinde azalmaya neden olur. Düşük dansiteli lipoprotein (LDL, kolesterolden zengin lipoprotein), plazmada
VLDL’den türer. Sonuçta, hem plazma triasilgliserol (VLDL’de) düzeyi hem de kolesterol (VLDL ve LDL’de) düzeyi
azaltılır. Bu denedenle niasin, VLDL ve LDL’nin her ikisinin birden yükseldiği tip II b hiperlipoproteinemi
tedavisinde kullanışlıdır.
C. Pantotenik asit (vitamin B5):
• Pantotenik asit pantoik asit ve β-alaninden meydana gelir
• Etkin pantotenik asit, KoA ve Açil taşıyıcı proteindir (ACP).
• CoA-SH’ın yapısında: Pantotenik asit, tiyoetanolamin-SH, Pirofosfat ve adenin riboz-3P bulunur
• Pantetonikasit eksikliği ender olarak görülür. Çünkü hayvansal ve bitkisel gıdalarda yaygın olarak bulunur.
• Pantotenik asit eksikliğine bağlı olarak “burning food” sendromu, postural hipotansiyon, taşikardi, epigastrik
distres, anoreksiya, DTR’de artma izlenir.
D. Biyotin
• Biyotin doğal besinlerde yaygın olarak bulunan bir imidazol türevidir.
• Biyotin, karboksilasyon reaksiyonlarında bir koenzimdir. Aktive edilmiş karbondioksitin taşıyıcısı olarak
görev yapar.
• Pirüvat karboksilaz → 3 C’lu birimleri glukoza çeviren yolda ilk tepkimedir (glukoneogenez), TCA için
oksaloasetatı yeniler.
• Asetil KoA karboksilaz → Yağ asidi sentezinde hız kısıtlayıcı basamak
DrTus.com 7
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
• Propionil KoA karboksilaz → Tek C sayılı yağ asidi yıkımında propionil KoA’yı metil malonil KoA’ya
çevirir.
• β-matilkrotonil KoAS karboksilaz → Lösin ve bazı izopronoid birimlerini yıkar.
• Karboksilaz reaksiyonları biotine ek olarak HCO3-, ATP ve Mg+2 gerektirir.
• Biotin pıhtılaşma faktörlerinin karboksilasyon reaksiyonuna (K vitaminine bağlı γ-karboksiglutamat
birimlerinin oluşumu), karbomoil fosfat sentezi ve pürin sentezi benzeri karboksilasyon
reaksiyonlarına ise katılmaz.
• Biyotin eksikliği : Biyotin eksikliği, gıdalarda bu vitamin yaygın olarak bulunduğu için normalde oluşmaz.
Ayrıca insanlarda biyotin gereksiniminin büyük kışmı barsak bakterileri tarafından sağlanır. Bununla birlikte,
diyete protein kaynağı olarak çiğ yumurta akı eklenmesi dermatit, dil iltahabı (glossit), iştah kaybı ve bulantı,
depresyon halisünasyon gibi biyotin eksikliği belirtilerine yol açar. Çiğ yumurta akının içerdiği bir
glikoprotein olan avidin, biyotine sıkıca bağlanır ve barsaktan biyotin emilimini engeller.
• Spesifik olarak propiyonik asidemi oluşur. İdrarda laktat, metilkronat, hidroksiizovalerat ve
hidroksipropiyonat atılımı artmıştır.
• Biyotini, biyotin taşıyıcı proteinin lizin kalıntısına bağlayan holokarboksilaz sintaz enziminin yokluğu çoğul
karboksilaz eksikliğinin nedenidir ve biyotin eksikliği belirtilerine neden olur.
E. Piridoksin (Vitamin B6=adermin)
• Vitamin B6, pirodoksin, piridoksal ve piridoksamin gibi üç piridin türevi ve bunların fosfatlarından oluşur.
Piridin türevi olan bu maddelerdeki tek farklılık halkadaki fonksiyonel grubun türüdür. Bu üç bileşik birbirine
çevrilebilir ve hepsi vitamin aktivitesine sahiptir.
• Piridoksin başlıca sebzelerde bulunur, oysa piridoksal ve piridoksamin hayvansal gıdalardan alınır. Bu üç bileşik
de biyolojik olarak aktif koenzim olan piridoksal fofat’ın öncülü olarak kullanılır. Plazmada taşınan ana formda
piridoksal fosfat formudur.
• Piridoksal fosfat, özellikle aminoasitlerle ilgili transaminasyon, dekarboksilasyon ve rasemizasyon
reaksiyonları katalizleyen çok sayıda enzimin koenzimi olarak görev yapar.
• Seratonin, norepinefrin ve sfingolipid sentezinde kullanılır.
• Aynı zamanda glikojen yıkımında gerekli olan glikojen fosforilaz enziminin stablizasyonu içinde gereklidir.
Piridoksin eksikliğinde glukoz toleransıda bozulmaktadır.
• Piridoksin ayrıca homosisteinin sisteine çevrilmesinde de gereklidir ve bu reaksiyondan dolayı
aterosklerozla ilişkilidir.
8 DrTus.com
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
• Vit.B6’nın tek başına eksikliğinin görülmesi oldukça nadirdir. Eksikliği genel B kompleks vitamin eksikliğine
eşleniktir.
• Eksiklik olasılığı, uzun süreli OKS kullanma nedeni ile bu vitamince yoksullaşmış annelerin emzirdiği bebekler
için söz konusudur. Ayrıca alkoliklerde eksikliği olabilir. Antitüberküloz ilaç olan izoniazid, pridoksalle bir
hidrazon oluşturarak vit.B6 eksikliğini kamçılayabilir.
• Yetmezlik belitileri daha çok SSS metabolizmasında ortaya çıkar. Çocuklarda konvülsiyon, aşırı hassasiyet
olarak kendini gösterir. Bunun nedeni glutamat dekarboksilaz aktivitesinde azalma sonucu beyinde
GABA azalmasıdır. Ayrıca periferik nöritte oluşur. Yetişkinde dermatozlar, anemi, kas distrofisi, cheliosis,
glossit, oksalüri, homosistinüri, mesane taşları, hiperglisemi, gebelerde bulantı kusma görülür.
• Anemi nedeni δ-aminolevülinik asit sentaz eksikliğine bağlı hem sentezi bozulmasıdır. Hastalarda
yeterli demir bulunmasına rağmen sideroblastik anemi ortaya çıkar.
• Serin aminoasidi tek karbonlu birimin ana kaynağıdır. Serin glisin dönüşümünde N5-N10-
metilenTHF oluşur. Bu madde tek karbonlu birim metabolizmasında merkezi rol oynar.
• Ayrıca THF ve metilkobalamin homosisteinden metionin sentezinde gereklidirler.
• Folat tuzağı hipotezi: Kobalamin eksikliği belirtileri kemik iliğinde eritropoetik dokuda ve ince barsak mukoza
hücreleri gibi hızlı bölünen hüzrelerde çok belirgindir. Bu dokular DNA replikasyonunda gerekli olan
nükleotidlerin sentezi için tetrahidrofoatin N5-N10-metilen ve N10-formil şekillerine gereksinim gösterirler Ancak
vitamin B12 eksikliğinde, tetrahidrofolatin N5-metil şekli tetrahidrofolatın diğer şekillerine doğrudan
dönüştürülemediğinden dolayı N5-metil şekil birikir, oysa diğer şekillerin düzeyleri azalır.
• Histidinin bir kataboliti olan formiminoglutamat (figlu), N5-formimino-THF vermek üzere formimino
grubunu THF’a aktarır. Folat eksikliğinde oral histidin yüklenmesi sonrası figlu birikecektir.
• Folat eksikliği:
o Gereksinimin arttığı durumlarda (gebelik, süt verme)
o İnce barsak patolojilerinde
o Alkolizmde
o Dihidro folat redüktaz inhibitörlerinin (metotreksat) kullanımında
o Sedece keçi sütü tüketenlerde oluşabilir.
o Antikonvülzanlar (emilimi azaltır ve katabolzimayı artırır) ve OKS’ler (emilimi) etkilerler.
• Dihidrofolat redüktaz, bir folik asit anologu olan methotrexate tarafından yarışmalı olarak inhibe
edilir. Methotrexate, çocuklarda akut lösemi tedavisinde kullanılır.
• Sülfonilamid ve türevleri, p-aminobenzoik asitin yapısal analogudurlar. Bu ilaçlar folik asit sentezini
yarışmalı olarak inhibe ederler ve sonuçta DNA ve RNA replikasyonu için gerek duyulan kritik nükleotidlerin
sentezi azalır. Memeli hücreleri folik asit sentezleyemediği için sülfonamidler insanlarda DNA ve RNA sentezini
etkilemezler.
• Folat eksikliğinin en ciddi sonucu pürinlerin ve dTMP’nin azalmasna bağlı olarak DNA sentezinin
bozulmasıdır. Hücreler S-fazında kalırlar ve buna bağlı olarak özellikle hızlı bölünen hücrelerde
megaloblastik değişiklikler oluşur. DNA sentezinde bloğa bağlı olarak RBC’lerde matürasyon
bozulur, makrostik ve frajil membranlı RBC’ler oluşur.
• Folat, vitamin B12 ve piridoksal fosfat eksiklikleri hiperhomosistinemi ile beraberdir.
• Yüksek mitotik etkilerinden dolayı eksikliğinde önce kanın şekilli elemanları (eritroid, myeloid seri) etkilenir.
Lökopeni ve lökositlerde hipersegmentasyon bulunur. Megaloblastik anemi oluşur.
• Vit.B12 ve folatın karşılıklı etkileşimleri karmaşıktır. B12 vitaminin neden olduğu megaloblastik anemi diyete
fazladan folat eklenmesi ile geçirilebilir fakat bu tedavi ne homosisteinüriyi, ne metilmalonik asidüriyi ve ne de
vit.B12 eksikliğinin nörolojik bozukluklarını tedavi etmeyecektir.
• Döllenme öncesi dönemde ve Gebelik süresince günlük 400 µg folat kullanımı, nöral tüp defekti, yarık damak ve
anemi insandısını azaltmaktadır. Nöral tüpün fötal hayatın erken dönemindeki gelişimi kritik olarak folik
asit varlığına bağlıdır. Çocuk doğurma çağındaki bütün kadınlar, spina bifida veya diğer nöral tüp kusurlu bir
gebelik riskini azaltmak için günde 0.4 mg folik asit almalıdır. Yeterli miktarda folat döllenme sırasında alınıyor
olmalıdır, çünkü kritik folat-bağımlı gelişim fötal hayatın ilk haftalarında olur ki bu devrede bir çok kadın
gebeliğinin farkında değildir.
G. Kobalamin (Vitamin B12)
• Vitamin B12 korrin halkasına sahiptir ve merkezinde bir kobalt iyonu bulunur. Vitamin B12 sadece
mikroorganizmalarca sentezlenmektdir.
• Başlıca kobalamin türevleri:
o Kobalamin (plazmada en fazla)
o Hidroksikobalamin (diğerlerinin prekürsörü)
o Deoksiadenozil kobalamin
o Metilkobalamin
o Siyanokobalamin
• VitaminB12 ileumda yer alan reseptörlerle emilir. Bu reseptörler vitamini ancak midenin parietal hücrelerinden
salgılanan intrensek faktörle (İF) bağlı olduğu zaman tanıyabilir. Vitamin emildikten sonra transkobalamin
denilen bir proteine bağlanır.
• İF siyalik asid içeren glikoproteindir. Pepsin ve tripsinle parçalanır. Midede kardianın sonu ve fundusda
salgılanır. Pylordan salgılanmaz.
10 DrTus.com
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
• Diyetle gelen vitamin B12’nin çoğu agızda tükrük bezi kaynaklı R proteinine (kobafilin) bağlanmaktadır. Çok az
vitamin B12 midede direkt olarak İF’e bağlanır. İF’e faktöre asıl bağlanma duodenumda gerçekleşir. Duodenumda
pankreatik bikarbonat sekresyonu ile vitamin B12, R proteininden ayrılır ve İF’le birleşir.
• İnsanda 3 tane transkobalamin bulunmaktadır. Transkobalamin I ve III glikoprotein yapıdadır.
Transkobalamin I elektroforezde α1-globulin bantında, transkobalamin II ise α2-globulin yer alır.
• Plazma kobalaminin %90’ı transkobalamin I’e bağlıdır. Transkobalamin III kobalamine daha düşük
ilgi gösterir.
• Transkobalamin II elektroforezde β-bantında yer alır ve glikoprotein yapıda değildir.
Transkobalamin II barsaklarda yeni absorbe edilmiş kobalamini bağlar ve dokulara taşır.
• Kobalaminin yapısı ve koenzim şekilleri: Kobalaminin koenzim şekilleri, siyanidin yerine 5’-
deoksiadenozin’in geçtiği 5’-deokadenozilkobalamin (alışılmamış karbon-kobalt bağı oluşturarak) ve
siyanidin yerine bir metil grubunun geçtiği metilkobalamindir.
• 5’-deokadenozilkobalamin metilmalonil KoA mutazın koenzimidir. Eksikliğinde metil malonil asidemi
oluşur.
• Metilkobalamin ise homosisteinden metionin sentezini gerçekleştiren metionin sentazın koenzimidir.
• Bu vitamin eksikliğinde metilmalonil KoA birikir. Biriken metilmalonil KoA 2 yolla myelin yapının
devamını bozar:
o Metilmalonil KoA yağ asidi sentezindeki malonil KoA’nın oluşumunu inhibe eder. Böylece myelin
kılıf sentezi engellenir ve yıkımı artar.
DrTus.com 11
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
o Yağ asidi sentezinde matilmalonil KoA, malonil KoA’nın yerine geçer ve dallı zincirli yağ asitleri
sentezlenir ve membran yapıları bozulur.
• Vitamin B12’nin diğer kullanıldığı reaksiyon ribonükleotidin deoksiribonükleotide dönüşüm reaksiyonudur
(özellikle bazı bakterilerde).
• Kobalamin kaynakları: Vitamin B12 yalnızca mikroorganizmalar tarafından sentezlenir, bitkilerde
bulunmaz. Hayvanlar bu vitaminleri kendi doğal bakteri floralarından veya diğer hayvansal gıdalardan alırlar.
• Vitamin B12 ile ilgili klinik durumlar: Diğer suda çözünen vitaminlerden farklı olarak önemli miktarda
(4 ile 5) vitamin B12 vücutta depo edilir. Sonuçta, kısmi veya tam olarak midesi çıkarılmış kişilerde (intrinsik
faktör eksikliği olanlarda) B12 eksikliğine bağlı olarak klinik belirtilerin görülmesi birkaç yıl alır ve bu kişilerde artık
vitamin emilimi olmaz.
• Vitamin B12 eksikliği:
1. Yetişkin pernisyöz anemi:
1. İF ve pariatal hücrelere karşı antikor gelişimi ile karakterize otoimmün hastalıktır.
2. Hastalarda makrositik anemi ve spinal kordun subakut dejenerasyonu oluşur.
3. Hastalarda midede mukozal atrofi, dilde ve farinksde inflamasyon, aklorhidri oluşur.
4. Spinal kordda posterior ve lateral kolumda dejenerasyon oluşur. Buna bağlı olarak periferal duyuda değişme,
hiperaktif refleksler, ataxi ve paraliziler oluşur.
5. Santral sinir sisteminde ve periferik sinirlerde dejenerasyon vardır (parestezi, vibrasyon, pozisyon, duyu
azalması, ataksi DTR azalması, demasn ,psikoz görülebilir).
6. Hematolojik değişiklikler:
o Makrositik anmei, megaloblastlar, eritroblastlar ve normoblastlar izlenir
o Granülositopeni
o Trombositopeni
o Azalmış RBC ve Hb içeriği ortaya çıkar
7. Biyokimyasal değişiklikler:
o Kan ve idrar B12 azalır
o “Schilling testi” pozitiftir.
o İdrar metilmalonik asit artar
o Otoantibodiler saptanabilir.
2. Konjenital pernisyöz anemi:
• Postnatal periyotta ve 2,5 yaş öncesi ortaya çıkar
• İF yoktur
• Gastrik asit ve mukoza bozuklukları eşlik etmez
3. Juvenil pernisyöz anemi:
• İF salınımı bozuktur
• Beraberinde aklorhidri ve atrofik gastrit izlenir
• Hastalarda İF veya pariatel hücrelere karşı otoantikorlar izlenir.
4. Cerrahi operasyonlar:
• Total gastrektomi
• İnce barsakların geniş rezeksiyonu
5. Gİ sistem enfeksiyonları:
• Diphyllobothrium latum enfeksiyonu
• 5P bulgusu: Pansitopeni, periferik nöropati, posterior kord nöropatisi, papiller atrofi,
pernisiyoz anemi
• Tedavide siyano ve hidroksi kobalamin türevleri kullanılır.
• İnsanlarda L-glukonolakton oksidaz enzimi yokluğu nedeni ile askorbik asid sentezlenemez.
• Askorbik asid yapısı glukoza çok benzerlik gösterir.
• Karaciğerde oksalik aside çevrilir ve idrardaki oksalatın bir kısmından sorumludur. Yüksek doz alındığında
tamamen değişmemiş olarak böbrekten atılır.
• Askorbik asit moleküler oksijen, nitrat ve sit.a ve c gibi bileşiklerin indirgenmesini mümkün kılan indirgeyici bir
ajandır.
• Başlıca yer aldığı metabolik olaylar:
o Vitamin C, kollajenin prolin ve lizin birimlerinin hidroksilasyonu gibi hidroksilasyon
reaksiyonlarında koenzim olarak rok oynar.
o Kondroblast, osteoblastlarda mukopolisakkarti sentezi için gereklidir.
o Bu vitaminin bir antioksidan olarak sağlık için yararlı etkiler sağlayabileceği düşünülmektedir.
o Tirozin yıkım reaksiyonlarına katılır.
o Oksidasyon redüksiyon tepkimelerine katılır (askorbat-dehidroaskorbat).
o Safra asidi oluşumunda rol oynar. Eksikliğinde 7α-hidroksilazın aktif forma dönüşümü azalır.
o Norepinefrinin sentezinde rol alır (Dopamin β oksidazın kofaktörü).
o Ferritin sentezi için gereklidir.
o Demir emiliminde, demirin nonenzimatik indirgenmesinde rol alır.
o Lizinden karnitin sentezinde rol alır.
o Immünite ve yara iyileşmesinde rol alır.
o Adrenal korteksde steroid sentezinde rol oynar.
• Askorbik asit eksikliği: Askorbik asit eksikliği skorbüt’e yol açar. Bu hastalık yaralar, süngerimsi
dişetleri, diş kaybı, kan damarlarının kolay zedelenmesi, eklemlerde şişme, derialtı ve diğer kanamalar ve
anemiyle karakterizedir. Bu belirtilerin çoğu bağ dokusunda zayıflıkla sonuçlanan kollajenin
hidroksilasyonundaki eksiklikle açıklanabilir. Ayrıca, idrarda prolin ve hidroksiprolin artar, subperiostal
kanamalar bağlı kolay kırılan kemikler izlenir, kostakondral eklem şişliği olur, kardiyak hipertrofi olabilir,
pseudoparalizi, ostaoporoz görülebilir, yara iyileşmesi gecikir, normositik ve makrositik anemi görülür.
• Sigara içmek gereksinimi artırır. Aspirin, oral kontraseptifler ve steroidlerde C vitaminini azaltıcı etkiler
oluşturur.
• Kronik hastalıkların önlenmesi: C vitamini antioksidanlar olarak bilinen ve E vitamini ve β-karoten’i
içeren bir grubun üyesidir. Bu bileşiklerin besinlerle fazla alınması, koroner kalp hastalığı ve bazı kanserler gibi
kronik hastalıkların görülme sıklığını azaltır.
• Askorbik asit toksisitesi: Akut toksisite gözlenmemiştir. Ancak askorbik asitin okside olmuş şekli
dehidroaskorbik asit toksiktir. Bu nedenle, yüksek dozda C vitamini alınması, özellikle dehidroaskorbatı
askorbata tekrar okside eden enzim sisteminde eksiklik olan kişilerde dehidroaskorbik asit birikimine yol
açabilir.
• Uzun süre kullanıldığına oksalat atılımı artar. Yüksek dozda yalancı glukozüri görülür. Demir emilimini
artırdığı için hemokromatozisde kullanılmamalıdır.
DrTus.com 13
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
YAĞDA-ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER
Suda çözünen vitaminlerin aksine, yağda çözünenlerden yalnızca biri (vitamin K) koenzim fonksiyonuna sahiptir. Bu
vitaminler diyetteki yağ ile salınır, emilir ve taşınırlar. İdrarla atılmazlar ve önemli miktarda karaciğer ve yağ
dokusunda depo edilir.
1. Vitamin A (retinol)
• Vitamin A’nın yapısı: Vit.A bir siklohekzenil halkası içeren bir poliizopronoid bileşiktir.“Vitamin A”
terimi genellikle çeşitli biyolojik aktif moleküllerin tümü için kullanılır. “Retinoidler” terimi ise vitamin A
aktivitesi göstersin ya da göstermesin vitamin A’nın doğal ve yapay şekillerini içerir.
• Retinol: Primer alkoldür.
• Retinal: Retinolün oksidasyonundan türeyen bir aldehittir.
• Retinoik asit: Retinalin oksidasyonuyla oluşan asit türevidir. Retinoik asit vücutta indirgenemez ve bu
yüzden retinal ya da retinole dönüşemez. Bu nedenle retinoik asid büyüme ve gelişmede etkilidir fakat A
vitaminin görme ve üreme ile ilgili olan etkilerinde görevli değildir.
• β-karoten: Bitkisel yiyecekler β-karoten içerirler. β-karoten ince barsakta parçalanır ve iki molakül retinal
oluşur. İnsanlarda bu dönüşüm etkin değildir ve β-karotenin A vitamini aktivitesi retinolün ancak altıda biri
kadardır.
• Vitamin A’nın emilimi ve taşınması
• Karaciğere taşınım: Diyette bulunan retinol esterleri ince barsak mukozasında hidroliz edilir ve retinol ile
serbest yağ asitleri oluşur. Retinol, ince barsak mukoza hücresinde uzun zincirli yağ asitleriyle tekrar
esterleştirilir ve lenfatik sisteme şilomikronların bir bileşeni olarak verilir. Şilomikronlardaki retinol esterleri
karaciğer tarafından alınır ve depolanır.
• Vitamin A’nın etkisini steroid hormonlarda olduğu gibi hücre içi reseptör sistemleri ile etkileşir. Daha sonra
reseptör-vitamin A kompleksi çekirdeğe geçer ve spesifik proteinlerin sentezi uyarılarak etki gösterir. Retinoik
aside ait çekirdek reseptörleri tanımlanmıştır.
• Karaciüğerde vit.A, olasılıkla bir lipoprotein karması halinde lipositler (perisinüzoidal stellat hücreler)
içinde bir ester halinde depolanır.
• Karaciğerden salınım: Gerek duyulduğunda retinol karaciğerden salınır ve plazma retinol-bağlayıcı
protein (RBP) tarafından karaciğer dışı dokulara taşınır. Retinoik asit ise albumine bağlı olarak
14 DrTus.com
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
taşınır. Retinol-RBP kompleksi hücrelerinin yüzeyinde bulunan reseptörlere bağlanırlar. Dokuların çoğu,
retinolü çekirdek bölgesine taşıyan hücresel retinol-bağlayıcı protein içerir. Retinol burada, bir bakıma
steroid hormonlar gibi hareket eder.
• Epitel hücrelerinin sağlamlığı: A vitamini epitel dokusunun normal farklılaşması ve mukus salgılanması
için gereklidir. Sebum üretimini baskılar. Bu nedenle akne ve psöriazisde retinoik asit ve türevleri aktif olarak
kullanılır.
• Retinoik asit glikoprotein sentezine katılır (Karbonhidrat taşıyıcı formu –dolikol fosfat
benzeri-retinil fosfattır). Özellikle gelişmenin düzenlenmesinde ve mukus sekresyununda kullanılan
glikoproteinleri sentezler.
• Retinoik asit ve β-karotenlerin anti kanser ve anti oksidan özellikleri vardır.
Diyetlerinde bol miktarda β-karoten bulunan toplumlarda akciğer ve deri kanseri ve kalp hastalığı görülme
sıklığı daha azdır. β-karotenin koruyucu etkisi antioksidan özelliğinden veya bağışıklık fonksiyonunu artırması
gibi başka etkilerinden dolayı olabilir. A vitamininden farklı olarak, β-karoten uzun süre yüksek dozda alınsa da
toksik etkiler yaratmaz.
• Kızamıkta vit.A yıkımı artmıştır ve destek tedavisi olarak vit. A verilmesi morbiditeyi azaltır.
Klinik durumlar:
• Diyetsel eksiklik: Retinol veya retinil esterleri olarak verilen A vitamini, vitamin eksikliği olan hastaların
tedavisinde kullanılır.
• Gece körlüğü, A vitamini eksikliğinin en erken belirtilerinden biridir.
• Ciddi vitamin A eksikliği, konjonktiva ve korneanın patolojik kuruluğu olan kseroftalmiye ve Bitot lekeleri
oluşur. Eğer tedavi edilmezse kseroftalmi, kornea ülserleşmesi ve opak nedbe dokusunun oluşumuyla
karakterize keratomalazi’ye yol açar ve körlükle sonuçlanır.
• Mukopolisakkaritlerin normal gelişmesi için gereklidir. Eksikliğinde kemik büyümesi yavaşlar.
• İmmün cevap azalır. Solunum sisteminde mukoz membranın keratinizasyonuna bağlı olarak bakterilerin
solunum yolu epitel hücrelerine bağlanması artar, böylece enfeksiyona eğilim artar.
• Üriner sistemde keratinizasyona bağlı olarak taş oluşumu artar.
Retinoid toksisitesi
• Vitamin A:
o A vitamininin yüksek dozlarda alınması, hipervitaminoz A olarak adlandırılan toksik bir sendroma
yol açar.
o Kronik hipervitaminoz A’nın erken belirtileri ciltte kuruluk ve kaşıntı olarak ortaya çıkar.
16 DrTus.com
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
• İsotretinoin: Teratojen bir ilaçtır. Standart tedaviye cevap vermeyen şekil bozucu ciddi kistik akne durumu
olmadıkça ve çocuk doğurma çağındaki kadınlarda kesinlikle kullanılmamalıdır. Uzun süren isotretinoin tedavisi
hiperlipidemi ve LDL/HDL oranında artışa yol açar. Hiperlipidemi ve LDL/HDL oranının artması, kalp-damar
hastalığı riskini arttırır.
• Promyelositik lösemi tedavisinde de kullanılır.
B. Vitamin D
• Vit.D bir steroid prehormondur.
• Aktif molekül olan 1,25-dihidroksikolekalsiferol hücre içi reseptör proteinlere bağlanır. 1,25-diOH D3 –reseptör
kompleksi hedef hücrelerin çekirdeğindeki DNA ile etkileşerek ya seçici olarak gen ifadesini uyarır ya da özgün
olarak gen transkripsiyonunu baskılar. 1,25-diOH D3’ün en önemli etkisi, plazma kalsiyum ve fosfor düzeylerini
düzenlemektir.
Vitamin D kaynakları
• Diyet: Bitkilerde bulunan ergokalsiferol ve hayvan dokularında bulunan kolekalsiferol (vitamin D3) vitamin
D kaynaklarıdır.
• Endojen vitamin öncülü: Kolesterol sentezinde bir ara metabolit olan 7–dehidrokolesterol, insanlarda
dermis ve epidermiste güneş ışığına maruz kalındığında kolekalsiferole çevrilir.
Vitamin D metabolizması
• 1,25-diOH D3:
DrTus.com 17
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
o D2 ve D3 vitaminleri biyolojik olarak aktif değildirler, ancak vücutta iki hidroksilasyon reaksiyonu ile
aktif vitamin D şekline çevrilirler.
o İlk hidroksillenme 25. Pozisyonda olur ve bu işlem karaciğerde 25 hidroksilaz tarafından
gerçekleştirilir.
o Reaksiyon ürünü olan 25-hidroksikolekalsiferol veya 25-OH D3 plazmada en çok bulunan
vitamin D şeklidir ve başlıca depo edilen şekildir.
o 25-OH D3 başlıca böbrekte bulunan 25-hidroksikolekalsiferol 1-hidroksilaz (1αhidroksilaz)
tarafından 1. Pozisyonda tekrar hidroksillenir ve 1,25-dihidroksikolekalsiferol (1,25-
diOH D3) oluşur.
o Her iki hidroksilaz sitokrom P450, moleküler oksijen ve NADPH kullanır.
• Eğer kalsitriol düzeyleri normalse ve daha fazla kalsitriole gereksinim yoksa böbrek 1α-hidroksilaz yerine 24-
hidroksilaz enzimi aktiflenir ve 24,25-dihidroksikolekalsiferol oluşur. Bu molekül inaktiftir.
• 25-hidroksikolekalsiferol 1α-hidroksilaz’ın düzenlenmesi:
o 1,25-diOH D3 en güçlü vitamin D metabolitidir. Oluşumu plazma fosfat ve kalsiyum iyonlarının
düzeylerince sıkı bir şekilde düzenlenir.
o 1α-hidroksilaz aktivitesi plazma fosfat düzeyindeki düşme sonucu direkt olarak uyarılır.
o Plazma kalsiyumunda azalma durumunda ise paratiroid hormon (PTH) salınımının
uyarılması aracılığı ile indirekt olarak artar. PTH vit. D düzeylerini etkileyen major
uyarandır.
o Diyetle yetersiz kalsiyum alımı sonucu oluşan hipokalsemi plazma 1,25-diOH D3 düzeyinde artışa
yol açar.
o 1-hidroksilaz aktivitesi ise, reaksiyon ürünü olan 1,25-diOH D3 fazlalığında azalır.
Vitamin D’nin fonksiyonu: 1,25-diOH D3‘ün fonksiyonu yeterli plazma kalsiyum düzeyini sürdürmektir. Bu
fonksiyonlar
o İnce barsaktan kalsiyum emilimini arttırarak,
o Böbrekten kalsiyum kaybını azaltarak ve
o Gerek duyulduğunda kemik rezorpsiyonunu uyararak sağlanır.
• Vitamin D’nin ince barsaklara etkisi: 1,25-diOH D3, ince barsaktan kalsiyum ve fosfat emilimini
uyarır. Özel bir kalsiyum-bağlayıcı proteinin sentezi uyarılarak kalsiyum emilimi arttırılır. Böylece
1,25-diOH D3 ‘ün etki mekanizması, steroid hormonların etki mekanizmasına benzerlik gösterir.
• Vitamin D’nin kemiklere etkisi: 1,25-diOH D3, protein sentezi ve PTH varlığına gerek duyulan
bir işlem aracılığıyla kemikten kalsiyum ve fosfat serbestleşmesini uyarır. Sonuç, plazma fosfat ve
kalsiyum düzeyinde artmadır. Bu nedenle kemikler, plazma kalsiyum düzeyinin sürdürülmesinde önemli bir
kaynaktır.
• Vitamin D gereksinimi ve kaynaklar: Vitamin D, balık yağı, karaciğer ve yumurta sarısında doğal
olarak bulunur. Takviye edilmezse sütte yetersiz miktarda D vitamini vardır. Yetişkinler için 200 İÜ D vitaminidir.
• Vitamin D’nin böbreklere etkisi: Vit.D böbreklerden Ca ve fosfor emilimini artırır.
Klinik durumlar
• Besinsel rikets: Vitamin D eksikliği çocuklarda rikets, erişkinlerde osteomalazi ile sonuçlanan kemik
demineralizasyonuna neden olur. Rikets, kemiğin kollajen matriksinin oluşumunun devam edip
mineralizasyonun tam olmaması ve sonuçta yumuşak, esnek kemik oluşumuyla karakterizedir. Osteomalazide
önceden oluşmuş olan kemiklerin demineralizasyonu, kırık oluşması meylini arttırır. Güneş ışığına yetersiz çıkma
ve/veya D vitamini alımında eksiklik durumu özellikle yeni doğanlarda ve yaşlılarda görülür. D vitamini eksikliği
kuzey bölgelerinde, ultraviole ışığa yeterince maruz kalmama sonucunda deride D vitamini sentezinin azalması
nedeniyle yaygındır. [ Not: 200 İÜ olarak önerilen günlük gereksinim miktarı (5ug kolekalsiferol karşılığı) yetersiz
olabilir, çünkü 800 İÜ/gün ve daha yüksek dozların osteoporotik kırık insidansını azalttığı gösterilmiştir.]
• Böbreğe bağlı rikets (renal osteodistrofi): Bu hastalık, kronik böbrek yetmezliği sonucu gelişir. Bu
durumda vitaminin aktif şekle dönüşümü azalmıştır. 1,25-diOH kolekalsiferol (kalsitriol) verilmesi, etkin bir
yerine koyma tedavisidir. Bu kaynak drtus.com’da yayınlanmaktadır.
18 DrTus.com
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
C. Vitamin K
• Vit.K poliizoproniodlerin dahil olduğu naftakinonlardır.
• Vitamin K’nın başlıca rolü, çeşitli kan pıhtılaşma faktörlerinin translasyon sonrası modifikasyonu ile ilgilidir. K
vitamini, pıhtılaşma faktörlerinin belli glutamik asit birimlerinin karboksilasyonunda koenzim olarak
işlev görür. Vitamin K çeşitli şekillerde bulunur; örn. Bitkilerde filokinon (veya vitamin K1) ve ince barsak
bakteri florasında menakinon (veya vitamin K2). Tedavi için vitamin K’nın sentetik bir türevi olan menadion
(K3) kullanılır.
• Trombositlerle protrombin etkileşimi: Protrombinin Gla birimleri iki adet birbirine yakın negatif
yüklü karbonhidrat grupları nedeniyle pozitif yüklü kalsiyum iyonları için iyi bir şelatördür. Daha sonra
protrombin-kalsiyum kompleksi, trombositlerin yüzeyinde bulunan ve kanın pıhtılaşması için gerekli olan
fosfolipidlere bağlanma yeteneği kazanırlar. Trombositlere tutunma sonucu protrombinden trombin oluşumunu
sağlayan proteolitik dönüşüm hızı artar.
• Diğer proteinlerde γ-karboksiglutamat birimlerinin rolü: Gla pıhtılaşma işlemi ile ilgili
olmayan diğer proteinlerde de (örn: kemikte osteokalsin) bulunur. Kemik, dalak, böbrek ve plasentada da Ca
bağlayıcı protein gibi davranır.
• Vitamin K oksidatif fosforilasyon için önemlidir. Özellikle mitokondriyal fosfolipidlere etkilidir. K
vitamini antagonisti olan dikumarol oksidatif fosforilasyonda ayırıcı olarak rol oynar.
Klinik Durumlar
K vitamini eksikliği:
• Gerçekte bir K vitamini eksikliği durumu nadirdir; çünkü yeterli miktarda K vitamini genellikle ince barsak
bakterileri tarafından sentezlenir veya diyet yoluyla alınır.
• Vit.K eksikliğinin en sık nedeni yağ malabsorbsiyonudur.
20 DrTus.com
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
İnce
barsak bakterileri; örn: antibiyotik kullanılarak azaltıldığında endojen olarak oluşan vitamin miktarı da
azalır. Bu durum, sınır derecede malnütrisyonlu olan kişilerde (örn: yaşlı düşkün hastalar)
hipoprotrombinemiye yol açabilir. Bu vakalarda, kanamaya meyli düzeltmek için K vitamini desteği gerekebilir.
Kemik KC
Vit.D
1, 25-(OH)2-D 25-OH-D
Absorbsiyon
Serum Atılım
Barsak Böbrek
PTH
DrTus.com 21
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
22 DrTus.com
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
• Ayrıca bazı ikinci kuşak sefalosporinler (örn: sefaperazon, sefamandol ve moxalaktam) açık bir
şekilde warfarin-benzeri bir mekanizmayla hipoprotrombinemiye yol açarlar. Bu yüzden bu ilaçlarla
tedavi sırasında K vitamini desteği gerekir. Protrombin zamanı uzar.
• Kısa barsak sendromu
• Yenidoğanlarda K vitamini eksikliği: Yenidoğanların barsakları sterildir ve K vitamini sentez edemezler. Anne
sütü günlük vitamin K gereksiniminin yaklaşık beşte birini sağladığından, yenidoğanlar kanamalı hastalara karşı
önlem olarak tek doz kas içi K vitamini uygulanması önerilmektedir.
• Bazı çalışmalarda vit.K eksikliğine bağlı olarak osteoporoz olduğu belirtilmektedir.
• Vitamin K toksisitesi: Yüksek dozda uzun süre K vitamini verilmesi sonucu bebeklerde hemolitik anemi ve
sarılık gelişebilir; çünkü K vitamininin eritrosit membranlarına toksik etkisi vardır.
D. Vitamin E
• E vitaminleri 8 adet doğal olarak mevcut tokoferollerdir, bunlardan α-tokoferol en aktif olanıdır.
• Yeni emilen vitamin E ŞL’larla kanda taşınır ve ŞL artıklarıyla karaciğere gelir. Yağ dokusunda depolanır.
Karaciğerden VLDL’nin içinde salgılanır.
Fonksiyonu:
• Vitamin E’nin başlıca fonksiyonu hücre bileşenlerinin (örn: çoklu doymamış yağ asitleri) moleküler
oksijen ve serbest radikaller tarafından enzimatik olmayan oksidasyonundan korumada bir
antioksidan olmasıdır.
• Lipofilik karakterinden dolayı dolaşımdaki lipoproteinlerde, membranlarda ve yağ depolarında toplanır.
Görüldüğü kadarı ile sellüler ve subsellüler zar PL’lerinde bulunan çoklu doymamış yağ asitlerinin
oksidasyonuna karşı ilk savunma hattı vit.E’dir.
• Serbest radikal zincir tepkimesini kırarak antioksidan olarak görev yapar.
• Tokoferollerin antioksidan etkisi yüksek oksijen derişimlerinde artar.
• Tokoferol ve selen lipid peroksidlere karşı birbirinin etkisini güçlendirir.
• ALA sentaz ve ALA dehidraz aktivitelerini artırarak hem sentezini artırır.
• ETZ’de ubikinonun aktivitesinin devamlılığı için E vitamini gereklidir.
• Yağ sindimi için gerekli pankreas aktivitesi için gereklidir.
Vitamin E eksikliği:
• Vitamin E eksikliği hemen hemen tamamen prematür yeni doğan bebeklere özgüdür.
• Yetişkinlerde genellikle kusurlu lipid emilimi ve taşınmasıyla birliktedir. Bu nedenle steatorede,
abetalipoproteinemide, kolestatik hastalıklarda, kistik fibrozisde ve barsak rezeksiyonlarında eksiklik oluşur.
• Hastalarda anemi oluşur. Aneminin nedeni hemoglobin üretiminde azalma ve eritrosit yaşam süresi
kısalmasıdır.
• İnsanlarda E vitamini eksikliği belirtileri eritrositlerin peroksitlere karşı duyarlılığı ve anormal hücre
membranlarının oluşmasıdır.
• Gebeler, emzikli kadınlar ve yeni doğana vitamin takviyesi yapılmalıdır.
Klinik Durumlar: İki yıldan daha uzun bir süre günde 400 İÜ vitamin E takviyesi en fazla korumayı sağlar –
takviye yapılmayanalarla kıyaslandığında kalp krizi sıklığında %40 azalma- E vitamininin anti oksidan fonksiyonu,
LDL oksidasyonunu engellemektir. Okside LDL’nin kalp hastalığını ilerlettiği düşünülmektedir. Vitamin E, vitamin C
ve β-karoten, katarakt başlangıcını geçiktirmede birlikte işlev görülür.
DrTus.com 23
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
Vitamin E toksisitesi: Vitamin E, yağda çözünen vitaminlerin en az toksik olanıdır. 300 mg/gün dozlarda
toksisite gözlenmemiştir.
İLAÇ-NUTRİENT İLİŞKİSİ
İlaç Potansiyel nutrient eksikliği
Tiamin
Alkol Folik asid
Vitamin B6
Vitamin D
Antikonvülzanlar Folik asid
Vitamin K
Yağda çözünen vitaminler
Kolestriamin
Demir
Vitamin D ve kalsiyum
Kortikosteroidler Çinko
Potasyum
24 DrTus.com
İlk ve tek tus portalı
BİYOKİMYA
Potasyum
Diüretikler
Çinko
İzoniazid Vitamin B6
Vitamin B6
Oral kontraseptifler ve östrojenler Folik asid
Vitamin B12