You are on page 1of 12

I.

Hafta

EMEVİ DEVLETİNİN KURULUŞU VE HZ. MUAVİYE DEVRİ (41-60/661-680)

Emevi Devleti, Hz. Hasan’ın Kûfe Mescidinde Hicri 41 yılının Rebîülevvel ayında (Temmuz 661)
halifeliği Hz. Muaviye’ye devretmesiyle resmen kurulmuştur. Böylelikle Müslümanlar yeniden tek bir
yönetim altında toplanmıştır. Hz. Muaviye’nin halifeliğinin resmi olarak Hakem olayının hemen
ardından gerçekleştiği veya onun Hz. Ali’nin ölümünden sonra halife olduğu şeklinde rivayetler olsa
da, Sünni görüş onun gerçek halifeliğinin Hz. Hasan’ın kendisine biatıyla geçerlilik kazandığını kabul
etmektedirler.

Hz. Muaviye’nin Siyasi Kişiliği ve Yönetim Anlayışı

Mekke’de siyasi tecrübe ve güç sahibi bir kabile olan Ümeyyeoğullarına mensup bir kişi olan
Hz. Muaviye babası Ebu Süfyan’ın terbiyesi ve gözetimi altında bir siyaset adamı olarak yetişmiştir.
Müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber’in vahiy katipleri arasında yer aldı. Hülefa-yı Raşidin
döneminde ise ordu komutanlığı ve Şam valiliklerinde bulundu. Gerek şahsi kabiliyeti, gerekse
zamanla devlet kademelerinde elde ettiği tecrübe ve gerçekleştirdiği icraat sebebiyle Arap tarihinin
dört siyaset dahisinden biri olarak kabul edildi.

Hz. Muaviye’nin bir siyaset dahisi sayılmasının asıl sebebi, insanlarla ilişkilerindeki mahareti
ve ileri görüşlülüğüdür. Ona göre insani ilişkiler karşılıklı olarak akıl çerçevesinde gerçekleştirilirse
istenilen hedefe ulaşılabilir. Zira siyaset gerçekliğe dayanır. Duygusallığa kesinlikle yer tanımaz.

“İnsanlar ile kendi aramda hiç koparmadığım bir bağ vardır. Muhataplarım bu bağı
gerdiklerinde ben ipi gevşetirim ve ilişkinin bir şekilde devamını sağlarım. Onlar benimle aşırı
yakınlaşmak ve mesafeyi azaltmak için ipi gevşetirlerse bu defa ben ipi gererim. Bağın sürekli fakat
aynı mesafede kalmasını sağlamaya çalışırım.” Sözleri bu durumun kuşkusuz yansımasıdır. Hz.
Muaviye’nin bu durumunu taraflı tarafsız herkes teyit etmektedir. Nitekim Hz. Ali’nin amca oğlu
Abdullah b. Abbas: “İdare konusunda Muaviye’den daha iyi birisini görmedim” demektedir. Hz.
Ömer’in oğlu Abdullah’da: “Resulullahtan sonra Muaviye’den daha iyi bir idareci görmedim” diyerek
adeta onu teyit etmektedir. Hatta kendisine Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’den de mi daha iyiydi? Diye
sordukları zaman: “Onlar Muaviye’den daha hayırlı idiler. Ama Muaviye onlardan daha iyi bir
idareciydi” diye cevap vermiştir.

Hz. Muaviye’nin insanlarla ilişki konusundaki prensiplerinden birisi de paranın iş gördüğü


yerde konuşmaya, konuşmanın iş gördüğü yerde ise kılıca teşebbüs etmemesidir. Kısacası elindeki
imkanları doğru zamanda ve gerektiği şekilde kullanmasıdır. O muarızlarının elinden silahı alıp onları
utandıracak derecede bir hilme, sakinlik ve zor şartlarda bile duygularına hakim olabilme kudretine
sahipti. Dolayısıyla onun asıl kabiliyeti askerlikte değil, siyaset ve diplomasidedir. Kısacası o bir savaşçı
değil politikacıdır. Şartlar şiddet gerektirdiğinde de en küçük bir tereddüt göstermeden bunun
gereğini yerine getirmiştir. Nitekim Irak’ta sükuneti temin sadedinde bölgeyi valisi Ziyad b. Ebîh’in
demir yumruğunun insafına terk etmiştir.

Dâhi bir siyasetçi olan Hz. Muaviye aynı zamanda iyi bir teşkilatçıdır. Bu özelliği sebebiyle
politik hayatının bütün dönemlerinde hep siyasetin önemli aktörleriyle yakın ilişki içerisinde olmuştur.
Nitekim gerek Hz. Ali’ye karşı mücadelesinde gerekse daha sonraki politik hayatında Arap tarihinin
siyaset dahilerini sırasıyla kadrosuna dahil etmiştir. Amr b. el-As’ın ardından Sakif Kabilesinin dahisi
Muğîre b. Şube’yi kadrosuna dahil etmiş, onun aracılığıyla da diğer bir siyaset dahisi Ziyad b. Ebîh’i
kendi nesebine katma karşılığında yanına çekmeyi başarmıştır. Bunlarla iktifa etmeyen Hz. Muaviye
Arap kaynaklarında Ensar’ın siyaset dahisi olarak kabul edilen ve bizzat kendisi tarafından yüz bin
kişilik bir orduya bedel olarak görülen Hz. Ali’inin Mısır Valisi Kays b. Sa‘d’ı da yanına çekmek istemiş,
her ne teklif etmişse de bunu başaramamıştır.

Hz. Muaviye siyaset mücadelesindeki bir başka özelliğini şöyle dile getirmektedir: “Ben Ali’ye
dört konuda üstün geldim. Ben sırrımı saklıyorum. O ise açığa vuruyor. Benim itaatkar bir ordum var.
Onun ordusu ise isyankardır. O, Cemel ashabıyla savaşmak zorunda kaldı. Ben ise onları baş başa
bıraktım ve kendi kendime dedim ki: Cemel ashabı ona galip gelirse, onlar benim için Ali’den daha
zayıf rakip olurlar. Şayet Ali üstün gelirse de ben onun taraftarlarını dinde şüpheye düşürürüm. Son
olarak da ben Kureyş Kabilesine Ali’den daha sevimli geliyorum. Bu durumda ondan kaçıp da bana
gelenlere ne mutlu”.

Hz. Muaviye’nin siyaset anlayışının pratik uygulamalarını onun iktidar mücadelesinde açık bir
şekilde görmek mümkündür. Öncelikli olarak o, bu faaliyetinde Emevi ailesi adına ortaya çıktığı
izlenimi vermemek için özel gayret sarfetmiş, meseleyi sadece mazlum olarak öldürülen Hz. Osman’ın
katillerinin cezalandırılması olarak takdim etmiştir. Eğer aksini yapmış olsaydı, bu durum halkın
nazarında Hz. Osman’ın temsil ettiği Emevî iktidarının tekrar geri dönmesi ihtimalini akla getirecek bu
da halkın Muaviye’ye verdiği desteği zayıflatabilecekti. Bundan dolayı o, siyasi hareketinde Emevilik
rengini en aza indirmek gayesiyle önceki dönemde yıpranmış olan Ümeyyeli eski idarecilerle arasına
mesafe koymuş, onlarla bir arada görünmekten özenle kaçınmış, bunun yerine hem Kureyş hem de
Kureyş dışındaki Arap kabileleriyle yeni ittifaklar kurmaya ve sosyal taban desteğini genişletmeye ve
çeşitlendirmeye çalışmıştır. Zira bu dönemde gerek iktidar gerekse muhalefetin sadece bir kabileye
dayalı olarak sürdürülmesi mümkün değildi. Hz. Muaviye yönetimin ancak geniş sosyal destek ve
kabileler arasındaki dengeler dikkate alınarak gerçekleştirileceğini gayet iyi bilmekteydi. Bu durumun
bir yansıması olarak yönetimde Kureyş Kabilesini esas almakla birlikte hem Kuzey Arabistanlılar
(Adnânîler)hem de güney Arabistanlılardan (Kahtânîler) bürokratlar tayin etmek suretiyle Arap
Kabilelerinin tamamının desteğini almaya, başka bir ifadeyle siyasi taban meşruiyetini bütün Araplara
dayandırmaya çalışmıştır. Hz. Muaviye kendi kabilesini de küstürmemek adına Mervan b. Hakem, Said
b. As, Abdullah b. Âmir gibi isimlere de valilikler ve hac emirlikleri vermiş bununla birlikte onların
etkisini sembolik düzeyde tutmaya özen göstermiştir. Sonuç olarak Hz. Muaviye Şam’ı Emevilerin en
büyük destekçileri olan Suriyelilerin yani güney Arapların, Irak’ı ise Sâkiflilerin yani Kuzey Araplarının
kontrolüne vermiş böylece yönetimde Araplar arasında kolektif bir idari yapı oluşturmaya çalışmıştır.
Mısır’ı Amr b. el-As ve akrabasına teslim ederken, sadece Hicaz’in idaresini kendi ailesine bırakmıştır.

Hz. Muaviye Döneminde İç Siyaset

Kûfe valiliğine Muğîre b. Şube’yi, Basra valiliğine Ziyad b. Ebîh’i, Mısır valiliğine Amr b. el-As’ı,
Mervan b. Hakem’i Medine valiliğine tayin eden Hz. Muaviye’nin iç siyasetini iki başlık halinde vermek
mümkündür: Haricilerle mücadele, Hz. Ali taraftarlarıyla ilişkiler

Haricilerle Mücadele

Hz. Muaviye döneminde on altı defa ayaklanan Haricilere karşı ilk adım olarak Suriye’den
gönderdiği birliklerle çözüm bulmaya çalışmıştır. Ancak Şam orduları Hariciler karşısında başarısız
kalınca ikinci adıma gelindi. Hz. Muaviye kendi bölgelerinden çıkan Haricileri bizzat Iraklılar eliyle
etkisiz hale getirmeye karar verdi. Yani bir anlamda iti ite kırdırma siyaseti yapmaya karar verdi. Zira
Iraklılar Hz. Ali taraftarlarının merkezi olan bir bölgeydi ve böylelikle kendisine muhalefet eden iki
grubu savaştırarak kontrolünde tutmak istemekteydi. Bu işi önce Hz. Hasan’a teklif etti ve Iraklılardan
kuracağı orduyla babasının intikamını Haricilerden almasını istedi. Onun bu teklifi reddetmesi üzerine
Hz. Muaviye bizzat Iraklıları toplayıp onlara liderlerinin (Hz. Ali’nin) intikamlarını almak için onlara
fırsat verdiğinden bu fırsatı değerlendirmek için tüm halkı Haricilerle mücadeleye davet ettiğinden
bahsetti. İstediği karşılığı alamayan Hz. Muaviye bu defa tehditle onları savaşmaya ikna etmeye
çalıştı. Bu bağlamda onlara Beytülmalden aldıkları maaşları kesmekle tehdit etti. Onun havuç ve sopa
siyaseti netice vermiş ve Harici isyanları büyük oranda Iraklılardan oluşturulan birliklerle bastırılmıştır.
Muğîre b. Şube’nin ölümünün ardından Kûfeyi de Ziyad b. Ebîh’in idaresine veren Hz. Muaviye onun
kararlı ve sert politikaları sayesinde Haricileri önemli oranda pasifize etmeyi başardı. Daha sonra
bölgeye atanan Ziyad’ın oğlu Ubeydullah babasının icraatlarını devam ettirdi ve Muaviye döneminde
Haricilere göz açtırmadı.

Hz. Ali taraftarlarıyla ilişkiler

Hz. Muaviye’nin halifeliği sürecinde yönetim ile Hz. Ali taraftarları arasındaki ihtilaf
Haricilerdeki gibi şiddet boyutuna ulaşmadı. Bunda Hz. Muaviye’nin idareye karşı açık isyan başlatan
Haricilere nazaran Ali taraftarlarına daha yakın ve sıcak davranmasının büyük payı vardır. Üstelik
Iraktaki Hz. Ali taraftarları isyancılara karşı mücadelesinde yönetime büyük oranda yardımcıda
olmuşlardır. Iraktaki Emevi otoritesi ile Ehli Beyt destekçilerinin birlikte savaşmaları sonuçta onları
birbirlerine daha yakın hale getirdi. Ancak yine de Hz. Ali taraftarlarının Şam yönetimine husumeti
devam etmiştir. Hatta bu süreçte küçük çapta isyan hareketleri görülmüştür. Humran b. Eban’ın
Basra’da çıkardığı isyanı bu bağlamda zikretmek mümkündür.

Bu dönemde Hz. Muaviye ile Hz. Ali taraftarlarını karşı karşıya getiren en önemli hadise
şüphesiz Hucr b. Adî ve arkadaşlarının öldürülmeleridir. Olayın sebebi olarak Emevi bürokratlarının
sürekli olarak Iraklıların çok saygı duyduğu Hz. Ali’ye lanet okumaları gösterilir. Bu uygulamayı bizzat
Muaviye’nin başlattığı anlaşılmaktadır. Onu başta Muğîre b. Şube, Ziyâd b. Ebih, Ubeydullah b. Ziyad,
daha sonraki dönemlerde de Haccâc b. Yusuf es-Sekâfî gibi valiler takip etmişlerdir. Nitekim Kûfe
valisi Muğîre b. Şube’nin şehir mescidinde Hz. Ali ve taraftarları aleyhine konuştuğu esnada Hucr b.
Adî sözünü keserek ona karşı çıkmış, yönetim aleyhine sert eleştirilerde bulunmuştur. Ancak Muğîre
b. Şube ona ve destekçilerine herhangi bir ceza uygulamasında bulunmamıştır. Ondan sonra valilik
görevini üstlenen Ziyad b. Ebih onların üzerine şiddetle gitmiş ve Hucr b. Adî ve on altı arkadaşını
tutuklayıp Hz. Muaviye’nin yanına göndermiştir. Bu şahıslar daha sonra halifenin emriyle idam
edilmiştir. Bu olay ashab arasında şiddetle kınandığı gibi Hz. Ali taraftarlarıyla kanlı mücadelelerin
miadı olarak kabul edilmiştir.

Hz. Muaviye Döneminde Fetih Hareketleri

Hz. Muaviye döneminde fetihler üç cephede gerçekleştirilmiştir. Bunlardan ilki Bizans üzerine
olmuştur. Bu bağlamda Anadolu ve Ermenistan topraklarına doğru yapılmıştır. Halife bu bölgelere
yaptığı seferlerde Suriye askerlerini kullanmıştır. Horasan, Maveraünnehir ve Sind topraklarında
meydana gelen seferlerde Irak askerleri kullanılmıştır. Kuzey Afrika fetihlerinde ise Mısır ordusu
kullanılmıştır. Rumlar ve Ermeniler üzerine bu dönemde seferler 42/662 yılında başlamıştır. Her iki
bölgeye de giden ordular kayda değer başarılar elde etmişlerdir.
Hz. Muaviye döneminde Bizans üzerine gerçekleştirilen seferlerde aslan payını İstanbul
kuşatmaları almaktadır. Bu seferin zamanı konusunda tarihçiler ihtilaf etmektedirler. Bir kısmı 49/669
tarihini verirken bir kısmı ise 50/670 tarihini vermektedirler. Birinci ordunun kışın yola çıkması,
ikincisinin ise yaz mevsiminde harekete geçmiş olmasının İstanbul muhasarasıyla ilgili farklı tarihlerin
kaydedilmesine sebebiyet verdiği düşünülebilir. Ayrıca bu iki ordunun yola çıkması, muhasara dönemi
ve geri dönüşleri arasında uzunca bir zamanın geçmiş olmasının da rivayetlerin farklı tarih
vermelerinde rol oynamıştır.

Hz. Muaviye’nin oğlu Yezid 50/670 yılında harekete geçen yardımcı ordunun komutanlığını
yapmıştır. Orduya Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr, Ebu Eyyub el-Ensarî gibi
sahabeler de iştirak etmişlerdir. Ebu Eyyub el-Ensarî’nin bu fetih girişimlerinde şehit olduğu
bilinmekle beraber, şehadetin hangi tarihte gerçekleştiği açık değildir. Rivayetlerde muhasaranın ilk
yılı, ikinci, üçüncü hatta dördüncü yılı gerçekleştiği şeklinde farklı bilgiler yer almaktadır. Emevilerin ilk
İstanbul muhasarasında görev almayan Arap donanması Marmara’ya gelerek Kapıdağ yarımadasına
yerleşmiş burası daha sonra İstanbul seferleri için ehemmiyetli bir üs haline gelmiştir. Amaçları Kış
sezonunun bitişini bekleyip yeniden saldırıya geçmekti. Ancak o yıl kış son derece soğuk ve sert
geçmiş Müslüman askerler çok zor durumlarda kalmışlardır. Buna rağmen Anadolu üzerine karadan
seferlere devam edildi. Donanma da Akdenizden İstanbul rotası üzerinde bulunan İzmir’i 52/672
yılında ele geçirmiştir. Bu fetihle birlikte Müslümanlar Akdenizdeki üstünlüklerini daha da pekiştirerek
yeni bir İstanbul seferi hazırlıklarını tamamlamış oldular.

53/673 yılında Abdurrahman b. Ümmü Hakem Rum topraklarına yeni bir sefer düzenledi.
Aynı anda Cünâde b. Ebu Ümeyye komutasındaki donanma ise Rodos’u kontrolü altına aldı. Kıbrıs,
Rodos, Kos ve Sakız adaları güvenli hale getirildikten sonra 54/674 yılı baharında Arap donanması
Çanakkale boğazını geçerek ikinci büyük İstanbul muhasarasını başlattı. Gemiler Haliç yakınına kadar
gelerek buradan karaya asker çıkardılar. Sonbahara kadar deniz çarpışmaları da devam etti. Kış
yaklaşınca Müslümanlar daha önce ele geçirdikleri Kapıdağ’a geri çekildiler. Bu tarihten sonra hem
karadan hem de denizden gerçekleşen saldırılar kesintisiz devam etti. Başlangıçta kısmi başarılar elde
edilerek Rumlara kayıplar verdirildi. Ancak Bizans’ın elinde bulunan Rum ateşi silahı sayesinde Bizans
donanması her saldırıda Arapları durdurmayı başardı. 678 yılına kadar Bizans topraklarına
Müslümanların yaz ve kış seferleri muntazaman devam etmiştir. 58/678 yılında Cünâde b. Ebû
Ümeyye komutasındaki donanma bir kez daha İstanbul önlerine geldi. Malik b. Abdullah’da karadan
donanmaya destek verdi. Ancak yine Rum ateşi bu saldırıların da neticesiz kalmasına neden oldu.
Üstelik ordu komutanlarından Yezid b. Şecerred’in çarpışmalar esnasında ölmesi birliklerin
dağılmasına ve ardından ağır kayıplarla geri çekilmek zorunda kalınmasına neden oldu. Donanma da
dönüş esnasında tutulduğu fırtına yüzünden büyük kayıplar verdi. Aynı anda Anadolu’daki kara
ordusu da yoğun düşman saldırılarına maruz kaldı. Bu başarısızlık neticesinde Hz. Muaviye Bizans ile
anlaşma yapmak zorunda kaldı. Otuz yıl sürmesi kararlaştırılan anlaşmaya göre Müslümanlar yıllık
olarak 3000 dinar, 50 savaş esiri ve 50 Arap atı vermeyi taahhüt ettiler. Bu anlaşmadan sonra Hz.
Muaviye döneminde Anadolu seferleri devam etmiştir. Ancak İstanbul’un fethi ile ilgili bir teşebbüs
olmamıştır.

Horasan, Maveraünnehir ve Sind bölgeleri fetihleri 41/661 yılında Abdullah b. Âmir’in


Horasan ve Sistân üzerine yürümesiyle başlamıştır. Cizye karşılığında ahaliyle anlaşma yapılan bu
seferlerin ardından Abdurrahman b. Semure Kabil, Belh ve Büst şehirlerini kontrol altına almıştır.
44/665 yılında Mühelleb b. Ebî Sufrâ Sind topraklarına yürüyerek bölgeyi ele geçirmiştir. Abdullah b.
Sevvâr el-Abdî Hind sınırına gönderildi. Ancak Kîkan şehrine kadar ulaşan Türklerin yardımıyla bölge
halkı karşısında mağlup oldu. Ziyad b. Ebih’in Abdullah b. Âmir’den sonra Basra valiliğine gelmesiyle
birlikte Mukran, Kîkan, Kandahar şehirleri fethedildi. Ziyad b. Ebih ile birlikte daha sistemli başlayan
seferler neticesinde Ceyhun Nehri aşılarak Türkler karşısında başarılı olunmaya başlandı.
Maveraünnehir’e yapılacak seferlerin daha düzenli olabilmesi için Merv şehri merkez olarak seçildi.
Bunun akabinde Müslümanlar Herat, Tus, Nişabur, Belh gibi şehirlere asker yerleştirmeye başladılar.
Böylelikle Müslümanlar Toharistan, Kuhistan’ı kontrol altına alıp Ceyhun’un ötesine daha güvenli bir
şekilde gidip Buhara, Semerkand ve Tirmiz gibi şehirleri kontrol altına aldılar.

Hz. Muaviye Kuzey Afrika fetihlerine daha önce bölgede görev yapmış komutanları
görevlendirmiştir. İlk seferler Muviye b. Hudeyc tarafından gerçekleştirildi. Daha sonra Ukbe b. Nâfi
bölgeye gönderildi. Ukbe önemli fetihlerde bulunarak 50/670 yılında Kayravan şehrini kurarak burayı
merkez konumuna getirdi. Yoğun İslamlaşma faaliyeti sonucunda Berberilerin pek çoğu Müslüman
oldu. Amr b. el-As’ın ölümünün ardından Mesleme b. Muhalled Mısır ve Mağrib valisi olarak
görevlendirildi. Böylelikle Mısır ve Mağrib’in tamamını yöneten ilk vali oldu.

Hz. Hasan’ın Vefatı

49/669 yılında Medine’de vefat etti. Onun ölümü konusunda birçok rivayetler mevcuttur. Bu
rivayetler incelendiğinde onun karısı Ca‘de binti Eş’as b. Kays tarafından zehirletildiği iddiası öne
çıkmaktadır. Rivayetlere göre Hz. Muaviye Ca‘de’yi Hz. Hasan’ı zehirlemesi karşılığında oğlu Yezid’e
alacağını vaat etmişti. Rivayetlere göre böylelikle Yezid’in karşısındaki en büyük halife adayını
böylelikle ortadan kaldırmış olacaktı. Ancak Hz. Hasan’ın zehirlenme sonucunda değil yakalandığı bir
hastalığa bağlı olarak öldüğünü kabul eden tarihçiler de bulunmaktadır. 46-47 yaşlarında ölen Hz.
Hasan Bakî mezarlığına defnedilmiştir.

Yezid b. Muaviye’nin Veliahtlığa Getirilmesi

Hz. Muaviye kendinden sonra oğlu Yezid’in kendi yerine geçmesini arzu etmekteydi. Bunun
için Yezid’i veliaht tayin edip halkın biatını almak gerekmekteydi. Valilerine emirler gönderen halife
bu konuyu görüşmek için temsilciler göndermelerini istedi ve Hafif meşreb tabiatlı oğluna da
hareketlerine çeki düzen vermesi hususunda tavsiyelerde bulundu. Temsilciler Yezid’in veliahdlığı
konusunda olumlu görüş bildirdiler. Aynı zamanda bu konuda Muğîre b. Şube başta olmak üzere
güvendiği adamlardan pek çoğu Hz. Muaviye’yi desteklemekteydi. Bu konuda Ziyad b. Ebih’in itiraz
ettiği rivayet olunmaktadır. Hz. Muaviye yine de oğlunun veliahdlığı hususunda ısrarcı oldu ve Medine
valisi Mervan b. Hakem’e mektup yazarak Medine halkına durumun duyurulmasını istedi. Hz. Aişe,
Hz. Hüseyin, Abdurrahman b. Ebu Bekir, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Zübeyr gibi
isimler bu fikre karşı çıktılar. Bu ara Hz. Muaviye oğluna veliahtlık biatı almak için harekete geçti ve
Mekke ve Medine ahalisi dışında diğer bölgelerden biat aldı. Mekke’ye gelen halife haz farizasını
yerine getirdikten sonra halktan biat aldı ve bu hususta en sorunlu yere yani Medine’ye geldi. Tehdit
ile de olsa Medine ahalisinden de 56/675-676 yılında veliahtlık biatı aldı. Böylelikle Yezid’in veliahdlığı
kabul edilmiş oldu.

Hz. Muaviye’nin Vefatı ve Kişiliği

Hz. Muaviye 60/680 senesinde hastalanarak vefat etmiştir. Öldüğünde 80 yaşındaydı. Yirmi
yıllık halifelik müddetinde İslam’ın bozulmuş olan birliğini yeniden tesis etmeyi başarmış ve duran
fetihlerin yeniden başlamasını sağlamıştır. Veliaht olarak ilan ettiği oğluna son vasiyeti şu şekildedir:
“Hicaz halkını hoş tut. Senden hangi memurun azlini isterlerse onu azlet. Şam halkını da gözet. Onları
düşman diyarında fazla tutma. Yabancı diyarda fazla kalanların ahlakı bozulur. Saltanatın için her türlü
şartı hazırladım. Bu hususta endişem yoktur. Ancak Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Ömer, Abdullah b.
Zübeyr’e dikkat et. Abdullah b. Ömer kendisini ibadete vermiştir. İktidar peşinde koşmaz. Herkes sana
biat ederse o da biat eder. Ama Hüseyin b. Ali sana karşı harekete geçebilir. Ona karşı başarı
sağlarsan af ile muamele et. Senin için en tehlikelisi Abdullah b. Zübeyr’dir. Ona karşı galip gelirse
aman verme…”

Hz. Muaviye’nin tenkide esas teşkil edecek uygulamalarını şu şekilde maddelemek


mümkündür:

1. Hz. Ali ve soyuna hutbelerden sonra kötüleyici söz söyletmesi.

2. Ziyad b. Ebih’i kendi soyuna bağlaması

3. Seçime uymadan kılıç kuvvetiyle hileli yollarla halifeliği ele geçirmesi

4. Oğlu Yezid’i veliaht ilan edip, bu konuda halktan zorla biat alması

Kaynaklar: Adem Apak, Anahatlarıyla İslam Tarihi III (Emeviler Dönemi), Ensar Yay. İstanbul
2013, 35-71.

Hamdi Savaş, İslam Tarihi II (Emeviler ve Abbasiler Devri) Kayseri 1993, 1-8.
II. Hafta

YEZİD B. MUAVİYE DEVRİ (60-64/680-683)

1. Yezid’in Halife Oluşu

Hz. Muaviye daha sağlığında eyaletlerden Yezid’in veliahtlığı için biat aldığından dolayı Yezid
babasının ölümü sonrasında herhangi bir güçlükle karşılaşmadan halifelik makamına gelmiştir. Ancak
o, eyaletlerden bu defa halifelik biatı alma sorunuyla karşı karşıya kaldı. Hicaz eyaleti haricinde diğer
bölgelerden bu biatı alma noktasında sıkıntı yaşamadı. Özellikle Medine’de yaşayan Hz. Hüseyin,
Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Zübeyr gibi önemli isimler halifelik biatına evet
demeye sıcak bakmamaktaydı. Nitekim Yezid valisi Velid b. Utbe’ye haber gönderip bu isimlerden
derhal kendisi için biat almasını istedi. Zira onların biatı Hicaz ehlinin sorunsuz bir şekilde biatını
sağlayacaktı. Valinin ısrarlı bir şekilde üzerine geldiklerini gören bu isimlerden Abdullah b. Ömer,
Abdullah b. Abbas ümmetin tamamı biat ettiyse biz de ederiz diyerek sorunsuzca biat ettiler. Hz.
Hüseyin biat teklifini reddedip Mekke’ye kaçtı. Onun peşi sıra Abdullah b. Zübeyr de bir fırsatı bulup
Mekke’ye geldi. Bu gelişmeler üzere Yezid valisi Velid b. Utbe’yi görevden aldı ve yerine Amr b. Said b.
As’ı görevlendirdi. Yeni vali Mekke’ye kaçmış olan Abdullah b. Zübeyr’i biata zorlamak için Abdullah’ın
baba bir kardeşi Amr b. Zübeyr komutasındaki bir miktar kuvveti Mekke’ye yolladı. Abdullah ise
başına topladığı kuvvetlerle kardeşine karşı çıkıp, onu mağlup edip yakaladı ve hapsetti. Böylece
Abdullah şöhrete kavuşup, bir müddet için kendisini halife olarak kabul ettiren nüfuzu sağlamaya
muvaffak oldu. Hz. Hüseyin ise Yezid’e karşı harekete geçmek için çoktan Kûfe’ye doğru yola çıkmıştı.

2. Hz. Hüseyin ve Kerbela Olayı

A) Hz. Hüseyin’in Kufe’ye Davet Edilişi

Hz. Hüseyin Medine’den Mekke’ye gittiği sıralarda Hz. Muaviye’nin ölüm haberini duyan
Kufeliler, Hz. Hüseyin’in Yezid’e biat etmediğinin haberini de almışlardı. Onlar bu durum karşısında
Hz. Hüseyin’e birbiri ardına mektuplar göndererek onu Yezid’e karşı harekete geçmesi için Kufe’ye
davet ettiler. Hz. Hüseyin durumun incelenmesi için amcası oğlu Müslim b. Âkil’i Kufe’ye gönderdi.
Müslim gidip yaklaşık 30 bin Kufeli’nin Hz. Hüseyin’i halife olarak gördüklerine yönelik biatlarını aldı
ve Hz. Hüseyin’e Kufe’ye gelmesini herkesin burada onu beklediklerini bildirdi. Böylece Yezid’in
halifeliğinin ilk günlerinde İslam devleti parçalanmaya yüz tuttu. Zira Suriye ve Mısır Yezid’e biat
etmişken, Hicaz Abdullah b. Zübeyr’in etrafında toplanmış, Kufeliler ise Hz. Hüseyin’e biat etmişlerdi.

Yezid, Hz. Hüseyin’in Kufelilerle olan haberleşmesini duyunca yumuşak tabiatlı birisi olan Kufe
valisi Numan b. Bişr’i azledip yerine Ziyad b. Ebîh’in oğlu Ubeydullah’ı vali olarak görevlendirdi. O,
Kufeye gelip duruma müdahale etti ve Müslim’i yakalayıp idam ettirdi. Hz. Hüseyin’e bağlılık gösteren
topluluğun ileri gelenlerini kimini tehdit ile, kimi para ve diğer menfaatlerle kandırarak caydırdı.
Caydıramadığı Hânî b. Urve el-Murâdî gibi isimleri ise öldürdü.

Hz. Hüseyin’e Mekke’den çıkmaması için rica edenler çok oldu ise de o dinlemedi. Hicri 60 yılı
Zilhicce ayının 8. Günü ailesi ve yakın akrabalarıyla birlikte Kufeye gitmek üzere yola çıktı. Yolda
Müslim’in idam haberini duyunca Mekke’de ve yolda kendisine katılmış olanlar Hz. Hüseyin’in
etrafından dağıldılar. Yanında sadece ailesi ve yakın akrabası kaldı. Hz. Hüseyin’in yolda karşılaştığı
kimselerden Kufe’nin durumunu sorduğunda hepsi de geri dönmesini tavsiye ettiler. Bu gelişmeler
üzerine Hz. Hüseyin durum değerlendirmesi yaptı dönmeye yönelik karar aldı. Ancak Müslim b. Âkil’in
çocukları babalarının intikamını almak istediklerini, babalarının onun için canından olduğunu
söyleyerek onu bu kararından vazgeçirdiler. Böylelikle Hz. Hüseyin Kufeye doğru gitmeye devam
kararı aldı. Hz. Hüseyin’i yolda karşılayarak yakalayıp götürmekle görevli birliğin komutanı Hür b.
Yezid yolda karşıladığı kafileyi aldığı emir uyarınca Kerbela denilen bölgede konaklamağa mecbur etti.

B) Kerbela Faciası (10 Muharrem 61/ 10 Ekim 680)

Kufe valisi Ubeydullah b. Ziyad 4000 kişilik bir kuvveti Kerbela’da durdurulan Hz. Hüseyin’in
üzerine gönderdi. Ordunun başına da Sa‘d b. Ebî Vakkas’ın oğlu Ömer’i komutan olarak görevlendirdi.
Ömer bu görevi kabul etmek istemediyse de baskı karşısında bu görevi kabule mecbur oldu ve
Kerbelaya vararak karargah kurdu. İlk iş olarak da Hz. Hüseyin’in Fırattan su almasına mani oldu.
Durumun vehametini anlayan ve Ömer’in ordusunda olanların birçoğunun kendisini Kufeye davet
eden kimseler olduğunu gören Hz. Hüseyin Ömer’e Ubeydullah b. Ziyad’a iletmesi için bir dizi teklifler
de bulundu. Onun teklifleri şöyleydi. Ya Medine’ye geri dönmesine izin verilsin. Ya cihat yapmak için
hudut bölgesine gitmesine izin verilsin. Ya da Yezid’in yanına giderek meseleyi bizzat onun ile
görüşmesine izin verilsin. Bu teklifleri değerlendiren Ubeydullah b. Ziyad bunların hepsini reddedip
onun eğer Yezid’e biat ederse serbest bırakılabileceği haberini göndermiştir. Neticede Ubeydullah’ın
bu teklifini kabul etmeyen Hz. Hüseyin’in üzerine Muharrem’in 9 un da Ömer birliklerini gönderdi. Hz.
Hüseyin onun ile çarpışmak için bir gün mühlet vermesini istedi. Ertesi gün sayı bakımından birbiri ile
mukayese edilemeyecek olan iki kuvvet arasındaki muharebe başladı. Hz. Hüseyin’in bütün kuvveti 72
kişiden ibaretti. Muharebe ikindiye kadar devam etti. Hz. Hüseyin’in yanındakilerin çoğu
öldürülmüştü. Karşı taraftan hiçbir kimse Hz. Ömer’e vurmaya cesaret edemiyordu. Bu sırada Hz.
Hüseyin’in kız kardeşi Zeyneb oraya yaklaşan komutan Ömer’e hitaben: “Senin gözlerinin önünde
Hüseyin öldürülecek mi?” dediğinde Ömer gözlerinden yaşlar akarak dönüp başka bir tarafa gitti.
Nihayet Şemir b. Zilcevşen ismindeki birinin teşviki ve cesaretlendirmesiyle Sinan b. Enes en-Nehvî
mızrakla vurarak Hz. Hüseyin’i yere düşürdü. Bundan iyice cesaretlenen diğerleri de kılıçlarıyla Hz.
Hüseyin’in üzerine üşüşüp başını kestiler. Çadırını da yağmaladılar. Bu sırada hasta olduğu için
muharebeye katılmamış olan Hz. Hüseyin’in 21 yaşındaki oğlu Ali Zeynel Abidin’de öldürülmek istendi
ise buna mani olundu. Hasan ve Ömer ismindeki diğer iki oğlu da küçük oldukları için eşkıyanın
şerrinden kurtulmuş oldular. Hz. Hüseyin’in başı diğer öldürülenlerin başı ile birlikte Kufe’ye
Ubeydullah b. Ziyad’a gönderildi. Kafileden sağ kalanlar ise huzura çıkarıldılar. Zeynep ve Ubeydullah
arasında bir takım tartışmalar geçti. Ubeydullah Hz. Hüseyin’in ve diğer ölülerin başlarını ve kafileden
arta kalanları Şam’a Yezid’in yanına gönderdi. Birçok kaynağın kaydettiğine göre Yezid, Hz. Hüseyin ve
ailesi ehlinin uğradıkları bu feci duruma çok üzülmüş, Hz. Hüseyin’in başını görünce ağlamıştı. Ancak
bu olay karşısında Yezid’in gerçek tutumunun ne olduğu hususu kesin bir şekilde bilinemez. “Hüseyin
bana gelseydi. Onu affederdim” demesi Ubeydullah’a lanet etmesi, gerçek duygu ve düşüncelerinin
mi bir ifadesidir. Yoksa durumu idare etmek için mi böyle davranmıştır. Bilinmemektedir. Yezid bu söz
ve davranışlarında samimi olmasa gerektir. Zira samimi olsa idi faciadan sonra Ubeydullah’ı Kufe
valiliğinden azlederdi. Konu ile ilgili olarak Yezid tarafından Ubeydullah’a kesin bir emir verilmemiş
olsa Ubeydullah böyle önemli bir konuda bu şekilde hareket etmezdi. En azından Hz. Hüseyin’i diri
olarak yakalamak imkanı varken öldürmezdi.

Yezid Zeynel Abidin’e izzet ve ikramda bulunup görünüşte gerek hizmeti göstermekte kusur
etmedi. Daha sonrada Hz. Hüseyin’in ailesini Zeynel Abidin ile birlikte Medineye gönderdi. Kerbela
faciası Müslümanların kalbinde kapanmaz bir yara, Emevi devletinin başına ise büyük bir gaile açtı.
Bundan sonra çıkacak olan ihtilaf ve ihtilallerde hep Hz. Hüseyin’in intikamı sebep olarak gösterilecek
ve bu uğurda asırlarca sayısız Müslümanın kanı akıtılacaktır. 10 Muharrem günü Şiilerce matem günü
kabul edilip, Hz. Hüseyin’in Kerbela’daki türbesi de kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul edilecektir.

3. Kerbela Hadisesinin Yakın Neticeleri

A) Harre Vakası (63/683)

Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi Hicaz halkının Emevilere karşı nefretlerinin artmasına ve
galeyana gelmelerine neden olmuştu. Bu durumdan faydalanmasını bilen Abdullah b. Zübeyr
Mekke’de halkı başına toplayarak halifeliğini ilan etmişti. Bu konuda kendisine en büyük rakip olarak
bildiği Hz. Hüseyin’in ortadan kaldırılmış olması da işine yaramıştı. Medine valisi bu gelişmeleri
Yezid’e bildirince Yezid on kişilik bir heyet gönderip Abdullah b. Zübeyr’i Şam’a davet etti. Abdullah
bu davete icabet etmeyince Yezid iki bin kişilik bir kuvveti Mekke üzerine gönderdi. Abdullah bu
kuvveti karşılayıp mağlup etti. Bunun üzerine Medineliler de coşup şehirde bulunan Emevileri
şehirden çıkarıp sürdüler. Abdullah b. Hanzala’ya biat edip onun başına toplandılar. Adı geçen
Abdullah b. Hanzala bir süre önce bir heyet ile birlikte Şam’a gidip Halife Yezid’in iltifat ve ihsanlarına
nail olmuştu. Şam’dan döndükten sonra da Halife sarayında gördüğü yaşantı biçimini halife aleyhinde
menfi propaganda vesilesi yaparak halkı kışkırtmaya başlamıştı.

Bu gelişmeler üzerine Yezid pasif olan Medine valisini azledip Medine üzerine yürüme
görevini Kufe valisi Ubeydullah b. Ziyad’a vermek istedi. Ubeydullah hastalığını bahane ederek bu
görevi kabul etmedi. Zira Hz. Hüseyin olayından dolayı üzüntü içerisinde olan Ubeydullah ikinci bir
cinayete daha alet olmak istememişti. Yezid bunun üzerine Medine valiliğine Müslim b. Ukbe’yi tayin
ederek 12000 kişilik bir ordu ile gönderdi. Müslim ordusunu Harre mevkiinde konaklattı.
Medinelilerden oluşan bir kuvvetle Şam ordusuna karşı çıkan Abdullah b. Hanzala’nın kuvvetleri
yapılan şiddetli bir muharebe sonucunda yenilgiye uğradı. Abdullah b. Hanzala ve birçok Medineli
eşraf bu çarpışmada hayatlarını kaybettiler. Şam ordusu galip gelince Müslim üç gün süreyle
Medine’yi yağma ettirip halkı kılıçtan geçirtti. Peygamber şehri olan Medine’nin bu suretle manevi
havası bozulmuş oldu.

B) Mekke’nin Muhasarası (64/683)

Medine bozgunu Abdullah b. Zübeyr’i telaşa düşürdü. Zira Mekke yolu Şam ordusuna
açılmıştı. Ancak Mekke yolunda iken komutan Müslim ölünce Mekke üzerine yürüyüş bir süre gecikti.
Bu gecikmeden faydalanmasını bilen Abdullah b. Zübeyr civar kabilelerden kuvvet toplayıp erzak
yığma fırsatı buldu. Müslim’in vefatı üzerine Şam ordusunun başına Husayn b. Nümeyr getirildi.
Mekke Emevi ordusu tarafından muhasara edildi. İki ay devam eden muhasara esnasında Mekke iyi
dayandı. Haram ayı olmasına rağmen Suriyeliler mancınıkla Mekke’nin üzerine taş ve ateş yağdırdılar.
Mekke ve Kabe bu tecavüzlerden yer yer hasar gördü. Bu sırada atılan ateşli mızraklardan dolayı
tutuşmuş olanın kabenin örtüsü ve ahşab kısmı tamamen yandı. Şehri haramın manevi havası
yakışıksız bir şekilde ihlal edilmek suretiyle Müslümanların vicdanları bir defa daha rahatsız edilmiş
oldu. Bu süre içinde Abdullah b. Zübeyr’in durumu da güçleşmişti. Tam bu sıralarda Şam’da Yezid’in
vefat etmiş olduğu haberi gelince Suriyeliler muhasarayı kaldırarak çekip gittiler. Suriye ordusunun
kumandanı Husayn halkın Emevilere olan nefretlerini hesap ederek onların daha uzun süre iktidarda
kalamayacaklarını düşünmüş olacak ki, Abdullah Zübeyr’e: “Gel Şam’a gidelim. Halk sana muhalefet
etmez. Biat eder…” diye teklif etti ise de Abdullah bu teklife itibar etmedi. Zira bazı yönleriyle
gerçekten halifeliğe layık olmakla birlikte uzağı görecek bir siyasi liderlik vasfına sahip değildi. Halbuki
Kerbela faciasından dolayı İslam dünyasında Emevilere karşı genel bir nefret havası doğmuştu.
Abdullah ise bu durumu değerlendiremedi. Mekke’de kalmayı tercih etti.

c) Tevvabûn Hareketi (65/684)

Hz. Hüseyin’i Kufe’ye çağırıp da daha sonra onun arkasında duramayarak onun ölümüne
neden olan Kufelilerden bir grup yaptıklarına pişman olarak onun intikamını alma yolunda Hz.
Hüseyin’in kabri başında ant içtiler ve Emevi idaresine karşı siyasi bir harekat içerisine girdiler. Bunlar
kendilerine tövbe edenler anlamında Tevvâbûn demekteydiler. Hareketin lider kadrosunu teşkil eden
şahısların yaşlarının altmışın üzerinde olduğu dikkate alınırsa bu insanların Hz. Hüseyin adına ölümü
arama gayreti içerisinde oldukları tespiti yanlış olmaz. Bu harekatı Huzaa Kabilesinden Süleyman b.
Surad yönetmekteydi. Hz. Hüseyin’in şehit edilmesinin ardından gerçekleşen bu hareket gizli olarak
Yezid b. Muaviye’nin ölümüne kadar devam etti. 65 yılının Rebiülevvel ayında (Ekim 684) Nuhayle’de
toplanıp Emevi yönetimine açıkça bayrak açtılar. Gelişmelerden haberdar olan Kufe valisi Ubeydullah
b. Ziyad bunlar üzerine Husayn b. Nümeyr komutasında 12 bin kişilik bir ordu gönderdi. Aynu’l-
Verde’de Süleyman b. Surad önderliğindeki Tevvâbun birlikleriyle karşı karşıya gelen Husayn b.
Nümeyr’in ordusu savaşın ilk gününde fazla bir varlık gösteremedi. İkinci gün İbn Zülkela komutasında
8 bin asker, 3. Gün ise Ethem b. Mühriz idaresinde 10 bin asker Husayn b. Nümeyr’in ordusuna dahil
oldu. Güç dengesi tamamen Emevi birliklerine geçmişti. Neticede savaş onların zaferi ile sonuçlandı.
Süleyman b. Surad başta olmak üzere pek çok Tevvâbûn mensubu öldürüldüler. Böylelikle Hz.
Hüseyin’in intikamını alma adına gerçekleştirilen ilk önemli teşebbüs, Emevi yönetimi tarafından kanlı
bir şekilde bastırılmış oldu.

4. Yezid’in Hayatı ve Kişiliği

Yezid, Muaviye’nin Meysûne’den olma oğlu olup hicri 26 senesinde dünyaya gelmişti. Üç yıllık
halifelik yapmış olan Yezid’in devri İslam dünyası için parlak bir dönem olmamıştır. Bu devir isyan ve
ihtilallerle İslam birliğinin parçalanmaya yüz tuttuğu bir devir oldu. Ayrıca evlad-ı Resule karşı işlenen
feci cinayet Yezid’e karşı halkın aşırı nefretine neden oldu. Yezid’in anası bedevi olduğu için onun çöl
hayatına düşkünlüğü vardı. Bu sebeple de kendi arzusu üzerine dayılarının yanına gönderilmiş, çölde
bedeviler arasında tıpkı bir bedevi gibi yetişmişti. Hayat tarzı ve zevkleri Bedevilerin ki gibiydi. Dindar
değildi. Dini kaidelere riayetten ziyade zevk ve eğlenceye düşkündü. Şarap içer, tambur çalar ve
sporla uğraşırdı. Babası tarafından veliaht tayin edileceği sıralarda hareketlerine dikkat etmesi
hususunda ikaz edilmiş, bu sebeple ibadetlere alaka gösterir olmuştu. Ancak bu alaka suni bir
zorlamadan öteye gidememişti. Ayrıca babası onun halk nazarında prestij kazanması için Yezid’i iki
defa hac emiri olarak görevlendirmiştir. Ayrıca İstanbul kuşatmasına da göndermişti. Yezid Şam’ın
Havran kasabasında 39 yaşında bulunuyordu.

5. II. Muaviye Devri (64/683-684)

Yezid’in vefatı üzerine 21 yaşındaki oğlu Muaviye halifelik makamına geçmiştir. Üç ay kadar
hilafet mevkinde kalan Muaviye, ahlaken mazbut ve mütedeyyin bir kimseydi. Devlet idaresinin
güçlüğünü görünce bir gün halkı toplayıp, onlara karşı yaptığı bir konuşma ile halifelikten vazgeçtiğini,
kimi isterlerse onu halife seçmelerini bildirerek halifelikten istifa etti. Halka şöyle hitap etmiştir: “ Ey
nâs! Ben sizin işlerinizin yükünü taşıyacak kudrette değilim. Sizin için Hz. Ömer gibi birini aradım,
bulamadım. Danışmak için ehl-i Şura gibi altı kişi aradım, onu da bulamadım. Siz hilafete beğendiğinizi
seçin.” Muaviye’nin bu şekilde halifelikten ayrılışı karşısında Şam’da Emeviler şaşkına döndüler. Bir
süre için kime bağlanacaklarını bilemediler. Muaviye ise halifelikten ayrılışından 40 gün sonra vefat
etti.

6. Emevi Devletinde Mervani Kolun Hâkimiyeti

II. Muaviye’nin görevi terk etmesi üzerine ortaya çıkan iktidar boşluğu Emevi devletinin
varlığını tehlikeye düşürmüştü. Bunun üzerine ailenin büyüğü sıfatıyla Mervan b. Hakem devlet
başkanlığı makamına getirilmiştir. Böylelikle Emevi devletinde Süfyanî kol sona ermiş ve Mervanî kol
başlamış oldu. Mervan esasında II. Muaviye’nin ölümüyle birlikte Emevî yönetiminin
sürdürülemeyeceğini düşünerek Mekke’de halifeliğini ilan etmiş olan Abdullah b. Zübeyr’e biat
etmeye karar vermişti. Zira pek çok kişi gibi onun da Yezid’in diğer oğlu Halid’in değil Müslüman
toplumunda Emeviler içinde dahi birliği sağlayabileceğine dair inancı yoktu. Ancak gelişen şartlar ve
özellikle de Irak valisi Ubeydullah b. Ziyad’ın teşviki ve Yezid ile II. Muaviye’nin dayısı olan Hassan b.
Malik b. Bahdal’ın liderliğinde birleşen Yemenî Güney Araplarının desteğiyle hayatının son
döneminde beklenmedik bir şekilde en güçlü halife adayı haline geldi. Yapılan görüşmeler sonucunda
Emevi hanedanı içindeki güç dengeleri de gözetilerek Mervan’ın devlet başkanlığında karar kılındı.
Kendisinden sonra Yezid b. Muaviye’nin oğlu Halid ilk veliahd, ailenin diğer bir kolundan gelen eski
Kufe valisi Said b. el-As’ın oğlu Amr’da ikinci veliahd olarak belirlenerek halifelik beklentisi taşıyan
diğer hanedan kolları tatmin edilmiş oldu. (3 Zilkade 64/22 Haziran 684).Yapılan anlaşmanın ilk icraatı
olarak Mervan halife olurken Halid b. Yezid Hıms, Amr b. Said’de Dımaşk valililiğine getirildi.

7. Mervan b. Hakem Dönemi (64-65/684-685)

Emevi iktidarının yaşatılması için ailenin üç büyük halkasının da iktidara ortak olmasına imkan
veren bu formülün amacı, hem hanedanın devamını, hem de Irak’a karşı Şam birliğini sağlamaktı.
Formülün ilk hedefi büyük oranda gerçekleşti. Ancak iki hedef beklentileri karşılayamadı. Zira Şam’da
bir halife seçilmiş olmasına rağmen Suriye’de yaşayan Kaysilerin (Kuzey Arapları) önderlerinden Şam
valisi Dahhâk b. Kays el-Fihrî, Kinnesrin valisi Züfer b. Hâris, Filistin yönetimini üstlenen Natîl b. Kays
ve Humus valisi Numan b. Bişr, Mervan b. Hakem’i tanımayıp bütün taraftarlarıyla birlikte Mekke’de
kendisi adına biat alan Abdullah b. Zübeyr’i desteklediklerini ilan ettiler. Bu gelişme Mervan’ın devlet
başkanı olmasıyla birlikte başlangıçtan itibaren Emevilerin en büyük destekçileri olan Kuzeyli-Güneyli
Araplar ya da Kelbîler-Kaysîler şeklinde isimlendirilen kabileler arasındaki dengenin bozulmasına,
başka bir ifadeyle daha önce Hz. Muaviye’nin Suriye’de oluşturduğu Mudârî-Yemenî Arap ittifakının
parçalanmasına sebep oldu. Artık Emevilerin iktidarlarını dayandırdıkları Arap toplumunun iki esas
kanadını teşkil eden Adnanî ve Kahtanîler birbirinden ayrılmış, bu zamana kadar yönetimi her şartta
destekleyen gruplar rakip, hatta düşman haline gelmişlerdi.

Bu gelişmeler üzerine Mervan b. Hakem kendisini destekleyen Yemen asıllı Arap


kabilelerinden müteşekkil bir ordu hazırlayarak Abdullah b. Zübeyr’i desteklediklerini ilan eden
Dahhâk b. Kays liderliğindeki Kaysiler üzerine yürüdü. Müslümanların kendi aralarında savaşmış
olmaları sebebiyle İslam tarihi kaynaklarında ikinci Cemel olarak da adlandırılan Merc-i Râhıt denilen
mevkide gerçekleşen ve yaklaşık 20 gün devam eden şiddetli çarpışmalar sonunda Mervan b.
Hakem’in ordusu Kaysîlere karşı mutlak bir galibiyet elde etti. Çarpışmalar sonunda başta Dahhâk
olmak üzere Kayslılar’ın pek çok lideri öldürüldü (64/684). Bu sonuç Mervan b. Hakem’in konumunun
güçlenmesi, daha da önemlisi Emevi devletinin yeniden doğması adına önemli bir dönüm noktasıdır.
Ancak bununla birlikte Merc-i Râhıt savaşı Şam bölgesindeki Arapların parçalanmalarının da miladı,
Kelb ve Kays kabileleri arasında sonu gelmeyen kabile savaşlarının da ilk halkasını oluşturmuştur.
Nitekim bu savaştan sonra Emeviler devleti boyunca ülke siyasetinde Kelbîler ve Kaysîler şeklinde bir
bloklaşma ve siyasi rekabet kendini gösterecek, iki farklı Arap soyu kabilevi öncelikleri doğrultusunda
ülkenin politik hayatını doğrudan etkileyen güç odakları haline geleceklerdir. Zamanla Şam sınırlarını
aşıp ülkenin her tarafında etkin hale gelecek olan bu bloklaşma, sürekli bir çatışma nedeni olmasıyla
da Emevi devletinin zayıflamasının, ardından da yıkılışının en önemli amillerinden biri olacaktır.

Mervan b. Hakem Şam’da siyasi birliği tesis ettikten sonra hâkimiyet alanının daha da
genişletmek amacıyla Mısır’a sefer düzenlemeye karar verdi. Zira Irak’a nazaran Abdullah b. Zübeyr’in
kuvvetleri burada daha yetersiz durumdaydı. Ayrıca Hicaz’dan gönderilebilecek bir ordunun bölgeye
Şamlılardan önce bulaşma imkânı da bulunmuyordu. Bu şartlarda Şam yönetiminin Amr b. Said
idaresinde gönderdiği askerler Abdullah b. Zübeyr’in Mısır’daki valisi Abdurrahman b. Cahdem
komutasındaki birliklerini kısa sürede etkisiz hale getirmeye muvaffak oldular. Halifenin oğlu
Abdülaziz’de Mısır’a vali tayin edildi.

Mısır’ı siyasi rakibine kaptıran Abdullah b. Zübeyr misilleme amacıyla kardeşi Musab b.
Zübeyr komutasındaki bir orduyu Şam topraklarına doğru harekete geçirdi. İki taraf Filistin bölgesinde
karşı karşıya geldiler. Şamlılar bu seferde Musab’ın ordusunu mağlup etmeyi başardılar. Mervan
bundan cesaret alarak Hubeyş b. Dülce el-Kaynî komutasındaki bir orduyu Medine üzerine gönderdi.
Şamlılar kısa süre bu kuvvet marifetiyle Medine’ye hâkim oldular. Ancak Basra’dan harekete geçen
Abdullah b. Zübeyr birlikleri Rebeze’deki Şamlıları ağır bir mağlubiyete uğrattılar. Çarpışmalar
esnasında komutanlarını kaybeden Şam askerlerinden çok azı geriye dönebildi. Bu şekilde Mervan’ın
Abdullah b. Zübeyr’e karşı Hicaz’da gerçekleştirdiği harekat başarısızlıkla sonuçlanmış oldu. Son
gelişme Emevi devletinin Irak-Hicaz hattındaki kontrolü sağlamasının ne kadar güç olacağının da bir
işaretiydi.

Şam ve Mısır’da kontrolü tamamıyla ele geçirmiş olan Mervan b. Hakem şahsi anlamda da
elde ettiği kazanımlarla Emevi hanedanı içerisinde konumunu iyice sağlamlaştırmıştı. Bundan cesaret
alan Mervan, Câbiye mevkinde gerçekleşen toplantıda kendisinin halifeliği karşısında veliahtlıklarını
kabul etmek zorunda kaldığı Halid b. Yezid ve Amr b. Said’i azletmeye karar verdi. Daha sonra da
onların yerine oğulları Abdülmelik ve Abdülaziz’in getirildiğini ilan etti. Bu sıralarda Kufeli Şiiler
Muhtar es-Sakafî’nin başkanlığında isyan etiler. Mervan isyanı bastırmak üzere Ubeydullah b. Ziyad’ı
gönderdi. Yine bu sıralarda Yezid b. Muaviye’nin ölümü netecesinde dul kalan ve Mervan ile evlenen
Mervan’ın yeni karısı Yezid’den olan oğlu Halid’in veliahtlıktan azledilmiş olmasına kızarak, hazırladığı
bir komplo sonucu Mervan’ı öldürttü. Mervan uyurken haremde cariyelerin de yardımıyla ağzına
yastık bastırarak öldürülmüş olduğu kaydedilmekle beraber, sonuç değişmedi Abdülmelik halifelik
makamına geçti.

You might also like