You are on page 1of 48

KOKU VE TAD

DUYULARI
Genel Bilgiler
• Çevremize yayılan moleküllerin sürekli bombardımanı
altındayız.

• Bu moleküllerin bazıları koku ve tad duyuları


aracılığıyla günlük hayatımızda sürekli olarak
kullandığımız önemli bilgiler sağlar.

• Bize yiyeceklerin varlığı ve onlardan kaynaklanacak


potansiyel zevk veya tehlike hakkında bilgi verirler.

• Bunların yanı sıra yediğimiz yiyeceklerin sindirimi ve


kullanımı için gereken fizyolojik değişiklikleri
başlatırlar.
• Koku ve tat algıları sindirim sistemi aktivitesi
içinde olduğu için visceral duyular içinde
sınıflandırılır ve birbirleriyle yakın ilişkilidir.
• Çünkü gıdalardan aldığımız tadın %80’i koku
duyusunun katkısı ile meydana gelmektedir.

• Bu duyularımıza ait reseptörler burunda mukus,


ağızda salya içinde çözünmüş özgül kimyasal
moleküller tarafından uyarıldığı için
kemoreseptör sınıfında yer alırlar.

• ve uyarıcılar dış kaynaklı olduğu için aynı


zamanda eksteroseptörler olarak da bilinirler.
Koku Duyusu - Algı ve Tanıma

• Etkin bir koku alımı için öncelikle nazal hava


akımının olması gerekmektedir.

• Suda yada yağda eriyebilen bileşiklerin burun


mukozasına teması şarttır.

• Koku sinyalleri MSS’de koku tanıma bölgesi


dışında, yemek alımı, uyku siklusu, ısı
regülasyonu, görme, işitme ve tat alma ile ilgili
farklı bölgelere de iletilmektedir.
• Koku algısının ilk basamağı burundaki olfaktör duyu
nöronlarıdır.
• Bu nöronlar, insanlarda nazal boşluğun arka tarafında,
olfaktör epitelyumda (5 cm2 lik bir alan) yerleşmiştir
Koku Müköz Membranı
• İnsandaki olfaktör epitelyum “glia”ya benzer destek hücreleriyle
birlikte yer alan bir kaç milyon olfaktör duyu nöronu (bipolar nöron)
içerir.
• ve bunlara ek olarak kök hücreler de vardır.

• Bu nöronlar olfaktor çubuklar adı verilen kısa, kalın ve uçları


genişlemiş dendritlere sahiptir.
• Bu çubuklardan çıkan siliumlar mukusun yüzeyine uzanır.
– Siliyalar yaklaşık 2 µm boy ve 0.1 µm çaplı miyelinsiz uzantılardır.
– Her reseptör nöronda 10-20 silliya vardır

• Olfaktor reseptör nöronların aksonları etmoid kemiğin kribriform


plağını deler ve olfaktor bulbusa girer

• Olfaktor müköz membran sürekli mukusla örtülüdür.


• Bu mukus, membranın bazal laminasının hemen altında bulunan
Bowman bezleri tarafından üretilir
• Olfaktör nöronlar, kısa ömürlü olmaları (ortalama 30-60
gün) ve -sürekli olarak- temel kök hücre popülasyonu
tarafından yenilenmeleri ile diğer nöronlardan ayrılırlar.
 Bipolar nöron aksonları
ve 2. dizi nöronların
dendritleri olfaktör
bulbusta glomerül
denilen bir nöronal ağ
oluştururlar.

Mitral ve granül
hücrelerin dendritleri
arasında ara nöronlar
aracılığı ile yoğun resiprok
sinapslar oluşur

 Mitral hücrelerin
aksonları intermediyer
olfaktor stria ve lateral
olfaktor stria üzerinden
olfaktor kortekse
gitmek üzere arkaya
doğru ilerler
• Olfaktör nöronun silyaları koku moleküllerini “yakalamak“ için
özelleşmişlerdir.!!!
• Müküs ise destek hücreler ve Bowman bezleri tarafından
oluşturularak salgılanır.
• Müküs içinde koku moleküllerini bağlayıcı çözünebilir
proteinler (Odorant Binding Protein-OBP) bulunur.
• Bu proteinler molekül yoğunlaştırma, membran üzerinde
taşıma veya uzaklaştırma işlevi görürler
Koku Etkeni ile Reseptör Etkileşimi Duysal Nöronda
Depolarizasyon Oluşturacak İkinci Haberci Sistemini
Harekete Geçirir
• Nazal kavitedeki müküs içinde çözünen uçucu koku maddeleri, olfaktör
duysal nöronların silyalarında bulunan koku reseptörleri tarafından
tutulmaktadır. (GPCR)

• Koku molekülü (odorant) ile reseptör birleşimi, G protein (Golf )


aktivasyonu yapar,

• GTP ile eşleşen alfa alt birimi serbestleşir AC’ı uyarır ve cAMP
sentezine neden olur.

• Bu da, siklik nükleotid kapılı (CNG) iyon kanallarını açıp Ca2+ ve Na+
hücre içine girer ve jeneratör potansiyeli meydana getirir.

• Bunun dışında Fosfolipaz – IP3 yolaklarının aktivasyonu ya da cGMP


yolaklarının aktivasyonu da söz konusudur.
Koku Sinyal Yolağı
Koku molekülleri

Reseptöre bağlanma

G-protein aktivasyonu

cAMP, cGMP ve IP3

Siklik nükleotid kapılı kanallardan Na+ ve Ca2+ girişi

Depolarizasyon
• Bazen hoş olmayan kokulu ortamlara uzun süreli
maruz kalırız ve bir süre geçtiğinde onu
algılamadığımızı fark ederiz. (Hızlı Adaptasyon)

• Ancak, temiz hava ile kısa bir temas sonrası yine


aynı kötü kokuyu hissetmeye başlarız.

• Olay koklanmakta olan özgün koku için özel


olup diğer kokulara ait eşikler değişmez

Bu adaptasyonu açıklayan iki farklı


fizyolojik mekanizma vardır:
• Birincisi;
• reseptör ile ligand etkileşiminin, duyarsızlaşarak
(desensitizasyon) etkinliğini yitirmesidir.
• Bu durum reseptör yapının bir tirozin kinaz ile fosforillenmesi
sonucu gerçekleşir.
• İkincisi
• nörona ait CNG (Cyclic Nucleotid Gated) iyon kanallarının
cAMP’ye olan duyarlılığının, ortamdaki ligand yoğunluğuna
göre ayarlanması ile olmaktadır.
Farklı Olfaktör Nöronlarda Farklı Koku
Reseptörleri Bulunur
• In situ çalışmalara göre; binlerce olfaktör
reseptör hücresi bulunmasına karşın bunların
her biri 1000 kadar farklı koku reseptör tipinden
sadece birine sahiptir.

• Ancak farklı kokuların pek çok kortikal alanda


aktivite oluşturma özelliği bulunması 2000-
4000 kadar kokunun tarafımızdan ayırt
edilmesine olanak sağlamaktadır.
• Her duysal nöronun aksonu bir
glomerülle sinaps yapar.

• Benzer şekilde her mitral ve


saçaklı nöronun primer dendriti
de tek bir glomerülle
bağlantılıdır.

• Her glomerüldeki 20 ile 50


kadar istasyon nöronuna ait
dendritlerde (Mitral/Tufted)
binlerce duysal akson
konverjans (kavuşum) yapar.

• Sonuç olarak bu kavuşum ile;


olfaktör duysal sinyali ileten
nöron sayısı yaklaşık 100 kat
azalmış olur.
Koku Bilgisi Olfaktör Bulbustan Neokortekse
Doğrudan ve Talamus Aracılığı ile İletilir

• Mitral ve tiftik hücre aksonları, lateral olfaktör traktus ile


olfaktör kortekse iletilir.
Koku korteksi beş temel
alana bölünmüştür:
1) Anterior olfaktör
nukleus (anteriyor
komisürün bir
bölümüdür. 2 olfaktör
bulbusu birbirine bağlar.
2) piriform korteks 28.,
3) amigdala bölümleri,
4) olfaktör tüberkül,
5) entorinal korteksin
bir bölümü
• Bu alanlardan kalkan bilgi ya direk
olarak ya da talamus aracılığı ile
frontal korteks ve orbitofrontal
kortekse ulaşmaktadır. (Yeni yol)

• Kokuları bilinçli ayrımı orbitofrontal


yol ile ilişkilidir.

• Bu aktiviteye ait alanlar beyin


yarımlarında eşit olmayıp sağ yarı
kürede daha büyüktür.

• Amigdalaya giden yolaklar olfaktor


uyarıya karşı verilen muhtemel
duygusal cevap içinde rol alır. (Eski
yol)

• Entorinal korteks hipokampus giriş


kapısıdır ve bu yolaklar koku anıları
ile ilişkilidir.
Feromonlar: Türe Özgü Kimyasal Habercilerdir.
• Bazı canlılar, kendi türlerinden olan diğer bireylerin davranış ve fizyolojisini
etkilemek üzere çevrelerine yaydıkları kimyasal maddeler (feromonlar) salgılar.

• Bu maddeler, bir çok hayvanın cinsel ve toplumsal davranışı ile üreme fizyolojisi
üzerinde çok önemli rol oynamaktadır.

• Feromonlar fare, sıçan, sığır ve domuz gibi türlerde, östrus siklusunu başlatabilir,
püberte yaşını belirleyebilir, döllenmiş embriyoların implantasyonuna engel
olabilir ve dişinin çiftleşmeye hazır olduğu mesajını etraflarına iletebilirler.

• Feromonların kaynağı, idrar veya glandüler dış salgılardır.

• Bunlardan çok azı kimyasal olarak tanımlanabilmiştir


Vemoronazal Organ Feromon Bilgisini İletir
• Feromon algısında iki temel olfaktör sistem aracılık eder:
– Temel koku sistemi,
– Yardımcı (aksesuar koku sistemi veya vemoronazal) sistem.
• Vemoronazal sistem, nazal septum tabanındaki, iki yanlı yerleşmiş,
birer çift vemoronazal sinir ve aksesuar olfaktör bulbuslardan oluşur.
• Hayvanlar gibi insanların da beden kokuları ile iletişim içinde oldukları
tartışılmaktadır.
Olfaktör Keskinlik ve Bireyler Arası Farklılık

• Belirgin bir patoloji olmaksızın, koku algılama


bireysel farklılıklar gösterebilmektedir.
• En sık görülen anomali; belirli bir kokuya karşı
duyarsızlık olarak tanımlanan özgül anosmidir.
Toplumdaki sıklığı %1-20 arasındadır.
– Örneğin, insanların %12’si misk kokusunu
algılayamaz.
• Bu durum -doğal olarak- bu kokuya ait özgün
reseptörlerinin bulunmaması ile ilişkilidir.
Genel anosmi ve hiposmi:
solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle oluşur ve sıklıkla geçicidir.
Kronik anosmi veya hiposmi:
1)Olfaktör epiteli etkileyen infeksiyonlarda,
2)Kribriform plak kırığına bağlı olfaktör sinir harabiyeti
3)Skar dokusu oluşmasına yol açan kafa travmalarında,
4)nöroblastoma veya menengiom gibi tümörlerde,
5)Parkinson’lu ve Alzheimer’li hastalarda ortaya çıkabilir.

•Güzel olmayan kokulara ait halusinasyonlar (kakosmi) epileptik


nöbetlerde görülmektedir..
•Özellikle temporal loba ait epilepsilerde (aura)

Hiperosmi (artmış koku hassasiyeti) koku azalmasından daha az


yaygındır.
Hamile kadınlar genelde kokulara daha duyarlı hale gelirler.
Erkeklerin olfaktör duyu yetileri kadınlara göre daha sınırlıdır.
Sigara kullanımı ve yaşlanma koku ayrım özelliğini azaltır
Açlık sırasında ise koku algısı artışı görülür

Parfüm üretiminde uzman olanların 5000 değişik çeşit koku


molekülünü,
İçki eksperlerinin ise tat ve aroma özelliği farklı olan 100’den
fazla kimyasal bileşeni ayırt edebildikleri iddia edilmektedir.

Olfaktor epitelde ayrıca trigeminal ağrı liflerinin serbest


sonlanmaları da vardır.
Nane, mentol ve klor vb gibi karakteristik kokularla ağrı
duyumu da oluşturur.
Tat Duyusu
• Tat veren maddeler tat tomurcukları tarafından tanınmaktadır.

• Tat tomurcukları 50-70 mikron boyutlarında, oval yapıda ve


sayıları yaklaşık 10 bin civarındadır.

• Dilin papilla yapısında, damak, farenks, epiglot ve özefagus


1/3 üst kısmında bulunurlar

• Dilde morfolojik olarak 4 ayrı tipte papilla vardır.


Sirkumvalat papillalar dilin 1/3 arka bölgesinde, 8-12 tane, yüzden fazla tat tomur.
Filiform papilla dilin 2/3 ön bölgesinde, mekanik işlev, tat tomurcuğu yok
Foliat papillalar dilin yan kenarlarında, yüzlerce tat tomurcuğu
Fungiform papilla dilin 1/3 ön bölgesinde, yaklaşık 30 tane,1-5 tat tomurcuğu

Tat tomurcuklarını
Fasiyal sinir (IIV)
dilin ön bölümü
Glossofarengial sinir (IX)
dilin arka bölüm ve farinksi
Vagus (X), farinks, larinksi
ve dil tabanını inerve eder
• Her bir fungiform papilla
1-5, diğerleri ise 100 den
fazla tat tomurcuğu içerir

• Tat hücrelerinin yarılanma


ömürleri çok kısa olup (10
gün kadar) ve sürekli
yenilenirler.

• Hepsi de uzun, oval,


bipolar ve mikrovillusları
tat gözeneğine açılan
hücrelerdir.
• Reseptörün ağız boşluğu ile temasta olan tek
bölümü mikrovillus yapısıdır.

• Reseptör hücreler bazal kutuplarındaki primer


tat sinirleri ile inerve olurlar.

• Tat hücreleri epitel olmalarına karşın afferent


sinirler ile kimyasal sinaps yapabilecek
donanımdadır.

• Ayrıca, voltaj bağımlı Na+, K+ ve Ca2+ kanalları


sayesinde, uyarılabilir ve reseptör potansiyeli
oluşturabilir özelliğe sahiptirler.
Tat sistemi
• En kuvvetli biçimde aktive olan reseptörlere göre
sınıflandığında beş temel grupta toplanır:
– Acı,
– Tuzlu,
– Ekşi
– Tatlı
– Umami

– Bu bilinenlere ek olarak henüz reseptörleri karakterize


edilmemiş baharatlı ve metalik tat gibi başka algılar da
vardır.
– Tüm tat maddeleri dilin tüm bölgelerinden ve diğer tat
yapıları tarafından birlikte algılanmaktadır
• Ekşi tat: Asit yapılar (H+ yoğunluğunun logaritması) ile

• Tuzlu tat: İyonize tuzlar, katyonlar ile

• Tatlı tat: Şekerler, alkoller, aldehitler, ketonlar, amino


asitler, esterler, glikoller, kurşun ve berilyum tuzları ile

• Acı tat: Azotlu organik maddeler, kinin, kafein, nikotin,


alkoloidler, striknin ile

• Umami: Glutamat veya monosodyum glutamat (MSG)


maddesinin tadı ile eşleşmiştir.
• Genelde, tat etkeni apikal
membrandaki iyon kanalları
veya özgül reseptörler ile
etkileşir.
• Tat hücresinde depolarizasyon
oluşturur, voltaja bağımlı
kanallardan hücre içine Ca2+
girer (ve/veya alternatif olarak
sitozolik Ca2+ da
serbestlenebilir)
• Sonrasında sinaps bölgesine
nörotransmitter salımı
gerçekleşir.
• Primer duysal nöronda aksiyon
potansiyeli meydana gelir.
Tat iletimi

• Acı, tatlı, Umami


ligandları G-protein ile
eşleşmiş membran
reseptörlerini kullanır.
• Ekşi ve tuzlu için
iyonik ligandlar iyon
kanallarını değiştirir ve
tat hücreleri
depolarize olarak
hücre dışı Ca2+’un
içeriye girişi tetiklenir.
Tatlı
• İki ayrı mekanizma aracılık edebilir

• 1) Kemirgenlerde, G protein ile eşleşen


reseptörün uyarılması (gustdusin) ile cAMP
düzeyleri yükselir, P.kinaz A aktive olur, K+
kanallarını fosforiller ve inaktive (bloke) eder,
depolarizasyon oluşur.

• 2) Bazı yapay tatlandırıcılar, IP3 artışını uyarır,


hücre içi depolardan Ca2+ salınmasını tetikler.
• Gustdusini bulunmayan mutant farede tatlıya
yanıtlar normal değildir.
Acı
• Acı tat genellikle toksik bileşiklerle ilişkilidir ve
organizma için koruyucu rol üstlenir.
• Bu tadı veren etkenler, divalan katyonlar, bazı
amino asidler, alkaloitler ve denatonyumdur.
• Denatonyum, bilinen en acı bileşiktir ve bir G
proteinle eşleşmiş reseptörü uyarınca IP3 aktive
olur ve hücre içi Ca2+ serbestleşir.
• Kinin benzeri bileşikler ise apikal yerleşimli K+
kanallarını bloke etmektedir.
• Bu kanalları bloke eden bir çok kimyasal madde
yine acı karakteri gösterir.
Tuzlu
• Tuzlu uyaranlar kısmen, apikal amilorid-duyarlı
Na+ kanallarından elektro-kimyasal gradyan
yönünde diffüze olur ve böylece
depolarizasyona yol açar.

• K+ tuzlarının transdüksiyonu da, apikal


kanallardan K+’un hücre içine girişi ile olur.

• Farklı Na+ tuzlarının, tat hücrelerindeki sıkı


bağlantılardan geçebilme özelliklerindeki
farklılıklar tat çeşitliliğini açıklamaktadır.
Ekşi
• Apikal iyon kanallarının protonlarla (H+)
blokajı transdüksiyonu sağlamaktadır.

• Küçük bir amfibi organizma olan


“Mudpuppy”deki ekşi algısı; etkenin apikal
K+ kanallarını H+ iyonu ile bloke etmesi ve
bu şekilde depolarizasyon oluşturması ile
gerçekleşir.
TAT DUYUSUNDA ANORMALLİKLER

• Tat duyusunun yokluğu (aguzi) ve azalması (hipoguzi)


lingual veya glossofaringeal sinirin hasara uğraması ile
ortaya çıkabilir.
• Sigara tiryakiliği ve yaşlanma hipoguzi yapar.
• B3 vitamini, çinko eksikliğinin veya sisplatin ve kaptopril
gibi ilaçların yan etkisi olarak aguzi görülebilir.
• Disguzi veya paraguzi (hoş olmayan tat algısı) metalik,
tuzlu, çürümüş ve ekşimiş tat.
• Anksiyete, depresyon ve psikozda tat algısında
bozukluklar görülmektedir
• Fantoguzi (Tat Halusinasyonu)
• Farklı tat hücrelerinin farklı tat uyaranlarına yanıt verdiğine
ilişkin bazı kanıtlar vardır.

• Ancak, her bir hücrenin yalnızca tek bir tat etkenine mi, yoksa
tatların bileşimine mi yanıt verdiği henüz bilinmemektedir.

• Her tat hücresi, tabanında, primer gustator liflerin periferik


dalları ile inerve olur

• Her duysal lif bir çok kez dallanır, çok sayıda tat tomurcuğu
ve bunlardaki tat hücresini inerve eder.

• Her bir tat tomurcuğu 50-100 tat hücresine sahiptir ve


yaklaşık 50 sinir lifi tarafından inerve edilmektedir
• Dilin 2/3 ön tarafındaki
fungiform papillalar,
N.Facialis’in korda timpani
dalı içinde seyreden
genikülat gangliyon duysal
nöronları tarafından inerve
edilir.
• Dilin 1/3 arka bölümündeki
alan N.Glossofarengeus’un
petrozal gangliyon duysal
nöronları tarafından inerve
edilir.
• Farenks, larenks, ve
epiglottis bölgeleri ise
N.Vagus tarafından inerve
edilir.
• Dilin tat duyusu:
– 2/3 ön: N.facialis’in Korda Timpani dalı
– 1/3 arka: N.glossofarengeus
• Farenks, larenks, epiglottis : N.Vagus

• Dilin diğer duyuları


– 2/3 ön: N.trigeminus’un N.lingualis dalı
– 1/3 arka: N.glossofarengeus
• Dilin motor hareketi
– N. Hypoglossus
• Bu sinir lifleri,
bulbustaki traktus
solitaryusa gider
• Soliter çekirdek ön
ve dış tarafındaki tat
alanında bulunan
nöronlarla sinaps
yapar.

• Bunların aksonları orta hattı çaprazladıktan sonra medial


lemniskusta birleşip talamustaki çekirdeklerinde dokunma,
ağrı ve sıcaklığa duyarlı liflerle beraber sonlanır
• Buradaki nöronların uzantıları ise talamustaki ventral posterior
medial çekirdek bölgesinde bulunan küçük hücrelerde
(parvoselüler) sinaps yaparlar.
• Buradaki tadtan sorumlu hücreler, dilin diğer fonksiyonları ile
ilişkili nöronlardan ayrı bir yerleşim gösterir.
• Talamus parvoselüler
hücre uzantıları, ipsilateral
serebral korteks anteriyor
insula ve frontal
operkulumuna projekte olur

• Bu bölge, dilin
somatoduysal (deği, ağrı
ve sıcaklık) temsilinin
rostralindedir.

• Bu projeksiyon, tat algısı


ve ayırımından sorumlu
yapı olarak kabul edilir.
Lezzet Duyumu (Algısı) Gustatör, Olfaktör ve
Somatoduysal Girdilerin Bileşiminden Oluşur
• Yiyeceklerin tadı ve lezzeti,
büyük ölçüde (%80),
olfaktör sistemin sağladığı
bilgilerle oluşur.

• Yiyecek ve içeceklerden
ayrışan uçucu moleküller
çiğneme ve yutma
esnasında dil, yanaklar ve
boğaz tarafından burun
boşluğunun gerisine de
pompalanmaktadır.
• Aslında olfaktör epitelyum tat duyumuna çok
belirgin bir katkıda bulunmasına karşın, biz tadı
burnumuzda değil ağzımızda algılarız.

• Çünkü somatoduysal sistem bu algı


lokalizasyonunda önemli rol almaktadır.

• Kısacası dilimizin somatoduysal uyarımı ile koku


etkenlerinin retronazal pasaja geçişinin eş zamanlı
olması,

• Bu moleküllerin “sanki ağızdaki lezzet gibi”


algılanmasına neden olur

You might also like