You are on page 1of 118

KRONİK SAĞLIK SORUNU

OLAN ÇOCUKLAR

Dr. Öğr. Üyesi Sinem Yıldırım

İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği


Fakültesi
Pedodonti Anabilim Dalı
• Kalp- damar hastalıkları
• Kronik böbrek yetmezliği
• Baş- boyun kanserleri
• Kanama Bozuklukları
• Diyabet
• Epilepsi
• Astım
• Alerjik Hastalıklar
KALP HASTALIKLARI

Kalp hastası çocuklarda medikal


anamnez ve daimi hekimiyle
konsultasyon hayati önem
taşımaktadır.
• Kalp hastalıkları kalbin organik
bozuklukları, fonksiyonel bozuklukları ve
ekstrakardiyak hastalıklar olarak 3
grupta incelenebileceği gibi kalbin
kazanılmış ve konjenital hastalıkları
olarak 2 grupta da incelenebilir.
KALP HASTALIKLARI
• Ventriküler Septal Defekt
• Aort Kapak Stenozisi
• Atrium Septal Defekt
• Patent Duktus Arteriosus
• Pulmoner Kapak Stenozisi
• Aorta Kavsi Darlıkları
• Konjenital Biküspid Aorta
Konjenital kalp hastalıklarının mine defektleri ve
mikrodontiye neden olduğu bildirilmektedir.
Konjenital kalp rahatsızlığı olan
hastalarda ağız içi bulgular mavi mukoza
ve siyanoz gibi belirtilerden oluşmakta,
buna ilaveten süt ve sürekli dişlerin
sürmesinde gecikmeler ve süt dişlerinde
hipoplaziler görülebilmektedir
Konjenital kalp hastalığı
bulunan çocuklarda sağlıklı
olanlara oranla daha fazla diş
çürüğü olduğu rapor edilmiştir.
Kanın oksijenden fakir olması
diş eti ve periodontal
enfeksiyon açısından
hazırlayıcı faktördür.
Doktoruyla konsültasyon
mutlaka yapılmalıdır.
Bu hastalarda kronik enfeksiyon riski nedeniyle süt
dişlerine endodontik tedavi önerilmez. Çekilip yer tutucu
yapılması daha akılcı kabul edilmektedir. Sürekli dişlerde
ise prognozu iyi olacak dişlere özenli endodontik tedavi
uygulanmalıdır.
KALP HASTALIKLARINDA
Konjenital kalp defektleri ve Yapay kalp kapakçığı: Antibiyotik proflaksisi, Mandibular blok anestezi
yerine infiltratif veya PDL anestezisi

Cerrahi olarak tedavi edilmiş kardiyovasküler hastalıklar: Antibiyotik proflaksisi, Mandibular blok
anestezi yerine infiltratif veya PDL anestezisi, operasyondan 6 ay sonra risk grubundan çıkar.
Kalp hastalığı olan çocuklarda var
olabilecek kötü ağız hijyeni normal
fizyolojik durumlarda bile sıklıkla
bakteriyemi oluşturabildiğinden, ağız
içi işlemlerin yaratabileceği enfektif
endokarditin şiddeti ağız sağlığının
durumu ile yüksek derecede ilişkilidir.
Koagülasyon
sistemindeki
bozukluklara bağlı
kanama zamanı
uzayabileceğinden lokal
kanama önlemleri
alınmalıdır.
Enfektif endokardit
riskine karşı antibiyotik
proflaksisi yapılmalıdır.
Genel anestezi risklidir.
Preoperatif sedasyon korkuyu
azaltmak için uygun olabilir.
Düzenli diş hekimi kontrolleri
ve koruyucu işlemler önemlidir.
Ağız hijyeni, var olan periodontal
hastalığın şiddeti, yapılacak ağız içi
işlemin şekli bakteriyeminin sıklığı ve
şiddeti üzerinde etkilidir.
İyi ağız hijyeninin amacı günlük rutin
aktiviteler sonucu gerçekleşebilecek
bakteriyemi sıklığını en aza
indirmektedir. Dental işlemlerden önce
antiseptik gargaralar ile ağız
çalkalatılmalıdır.
Dental Girişimler İçin Antibiyotik
Profilaksisinin Yapılacağı Kardiak Durumlar

• Kalp kapak protezi taşıyanlar


• Geçmişteki Enfektif Endokardit hikayesi
• Doğumsal Kalp Hastalığı
• Kalp nakli olacak hastalar
*Bu tip hastalarda stres kontrol altına alınmalıdır. Endişeli olanlarda
oksijen verilmesi de önem kazanmaktadır.
*Kalp kapakçığı, konjenital defekti ve kalp transplantasyonu geçiren
hastalarda kanama yaratacak dental uygulamalar için antibiyotik
proflaksisi yapılmalıdır. Bu tip hastalarda oral hijyen ve ağız diş sağlığı
eğitimleri verilmelidir.
*Kanama, KVH olan bireyler için ilave bir sorundur. Bu nedenle bu
hastalarda protrombin zamanları rutin olarak saptanmalıdır.
*Dişlerle ilgili bir girişim gerektiğinde tüm oral enfeksiyon kaynakları en
aza indirilerek elimine edilmelidir.
*İnvaziv diş tedavileri sırasında antikoagülan alımının düzenlenmesi
gerekmektedir.
*Bu hastalar,oral enfeksiyonlar,kandiyazis ve rekurrent HSV gibi fırsatçı
enfeksiyonlara yatkındırlar. Hastalar kısa aralıklarla izlenmeli ve oral
hijyen kontrolleri yapılmalıdır.
*Oral cerrahi girişimlerden sonra antibiyotik kullanımı,enfeksiyon riskini
en aza indirmek için önerilmelidir. Beyaz kan hücrelerinin sayımı,
kardiologlar tarafından rutin olarak yapılmalı, ihmal edilmemelidir.
KAN HASTALIKLARI
Pediatrik diş hekimliğinin ana
rollerinden biri de hemostatik problemli
çocukların koordinasyonudur. “Özel
gereksinimli çocuklar” olarak
adlandırılan bu hastaların dental tedaviyi
etkileyecek medikal durumları
bulunmaktadır. Bu hastaları tedavi
etmek sadece uzmanın görevi değildir,
pratisyenlerin de böyle çocukların
bakımında aktif olmaları gerekmektedir.
Genel olarak mandibular blok
anesteziden kaçınılmalıdır.
Geleneksel endodontik
tedaviler açısından özel bir
önleme gerek yoktur.
• ANEMİ
• TROMBOSİTOPENİ
• NÖTROPENİ
• HEMOFİLİ
• LÖSEMİ
• ANTİKOAGÜLAN İLAÇ ALAN ÇOCUKLAR

HEMATOLOJİSTLE KONSÜLTASYON!!!
ANEMİ
Eritrosit volümünün veya
hemoglobin
konsantrasyonunun aynı
yaştaki normal sağlıklı
kişilere göre azalmasıdır.
Ağız İçi Bulguları
Glossit: En fazla dil
etkilenir. Dilde ağrı Hb
seviyesinin düşmesi ile
başlar. Bu özellikle B12 ve
folat eksikliğinde görülür.
Daha sonra dil üzerinde
enflamasyon, filiform
papillalarda atrofi
meydana gelir. Dil kırmızı,
düz ve ağrılıdır. Dilde ağrı
varsa hasta mutlaka
hematolojik açıdan
değerlendirilmelidir.
• Angular stomatit: Özellikle demir
eksikliği anemisinde ağız köşesinde
enflamasyonlu yarıklar oluşur.
• Rekürrent aftlar: Hastaların az bir
kısmında görülür. Özellikle B12 ve folat
eksikliğinde görülür.
• Kandidiazis: Özellikle demir eksikliğinde
görülür. Daha önceden var olan bir
kandida enfeksiyonu anemi durumunda
daha da ağırlaşabilir. Bazı vakalarda
sadece anemi tedavisi ile kandida
enfeksiyonunun çözüldüğü görülmüştür.
Aplastik Anemi
.

Aplastik anemi hematopoetik dokunun


yerini bağ dokusunun almasıyla ortaya
çıkan anemi türüdür.
• Aplastik aneminin ağız belirtileri ile
tedaviler lösemi ile aynıdır. Lökopeni
nedeniyle yaygın oral ülserler ve
hemorajik gingivitis görülebilir. Dil
atrofiktir, ağrı ve yanma hissi de
olabilir. Diş çekimi mümkünse
ertelenmeli veya antibiyotik verilerek ve
cerrahi sonrası kanama ihtimaline karşı
gerekli tedbirler alınarak yapılmalıdır.
*Hematolojistiyle konsültasyon
*Antibiyotik profilaksisi: Lokal ve
sistemik enfeksiyonlar tedavi öncesinde
elimine edilmelidir.
Orak Hücreli Anemi

• En sık görülen anormal hemoglobin olup,


hastalık otozomal dominant şekilde
geçer. Şekli bozulan eritrositler kan
viskozitesini artırır, küçük damarlarda
kan akımı yavaşlar ve dokularda
infarktüs meydana gelir. Çocuklarda
splenomegali görülür.
• Bu hasta grubu dental enfeksiyona karşı
hassastırlar. Bu nedenle koruyucu diş
bakımı oldukça önemlidir. Sert doku
değişiklikleri göze çarpar.
Hipersementoz gelişebilir. Kemik iliği
hiperplazisi ve çenelerde osteoporoz
vardır. Lamina dura belirgin ve yoğundur.
Daimi dişlerde hipomineralizasyon
görülebilir.
HİPERSEMENTOZ (Ör: Orak Hücreli Anemi)
• Orak hücre anemili hastalar mutlaka
hematoloğa konsülte edilerek tedavi
edilir. Cerrahi müdahaleler antibiyotik
profilaksisi altında yapılmalıdır. Ağız
mukozası sarımtırak ve soluktur.
Talassemiler

• Hemoglobin alfa veya beta zincirinin


sentezinin azalması sonucu ortaya çıkan
herediter hipokrom mikrositer
anemilerdir. En sık görülen talassemi tipi
beta talassemidir.
• En belirgin bulgu maksillanın
genişlemesidir. Maksiller ön dişler
labiale eğimlidir ve diastema mevcuttur.
Okluzyon bozulmuştur.
• Radyografide düzensiz osteoporozite,
lamina dura inceliği göze çarpar.
• Bu hastalara düzenli kan transfüzyonu
yapılır. Ancak bu dokularda fazla demir
birikimine neden olur. Dolayısıyla
parotiste de birikebilir bu da parotisin
ağrılı şişliğine sebep olur ve sonuç olarak
ağız kuruluğu görülür. Cerrahi işlemler
antibiyotik baskısı ile yapılmalıdır.
TROMBOSİTOPENİ
Trombositlerin sayısal bozukluğudur. Kan
trombosit değerleri mm3 kanda
150.000-400.000 arasındadır.
Trombositopeni, kemik iliğinde trombositlerin
yapımının azalmasına veya periferde trombositlerin
aşırı yıkımına bağlı olarak meydana gelir.
Trombositlerin yapımı azalmış yıkım artmıştır.
Trombositopeni, trombosit sayısı 100.000/mm3in
altına düştüğünde ortaya çıkar ve ekimoz, peteşi ve
ameliyat sonrası kanamalara neden olur.
20.000/mm3 in altına düştüğünde dişetlerinde
spontan kanamalar görülebilir.
Purpura (kanın subkütan dokuya kaçışı)
en sık oral bulgudur. Sıklıkla dil
üzerinde, dudaklarda, bukkal
mukozada olabilir. Spontan veya diş
fırçalama sonrası gingival kanama
olabilir.
Mukoz membranda solukluk,
purpurik lekeler, ekimoz, dişeti
kanamalı görülür.
Trombosit transfüzyonundan kaçmak
için endodontik prosedürler çekime
tercih edilir.
Antifibrinolitikler kullanılır. Bu
dönemde hastanın pipet ya da emzik
kullanmaması konusunda
bilgilendirilmelidir.
- Trombositopeni nedeni aydınlatılana kadar elektif girişimler
ertelenmelidir .
- Diş tedavisi öncesi trombosit seviyesi 50.000/mm3’ün
üzerinde olmalıdır.
- İyi oral hijyen ve konservatif periodontal tedavi, kanamayı
artıran plak ve taşların temizlenmesini sağlar.
- Spontan gingival kanamalarda ağız gargaraları kullanılabilir.
- Tam oturmayan protezlerin değiştirilmesi travmaya bağlı
kanama olasılığını azaltır.
Hastanın dental tedavileri
sırasında lokal ve blok anesteziler
damarların zedelenmesine yol
açabileceğinden inhalasyon
anestezisinden faydalanılabilir.
NÖTROPENİ
Nötropeni, nötrofillerin kandan
ve kemik iliğinden periodik olarak
tamamen veya azalarak
kaybolmasıyla karakterize bir
hematolojik hastalıktır.
Tam kan sayımında beyaz kan hücrelerinin
sayıları mm³ de 5000 ila 10000 arasındadır.
Nötrofiller, beyaz kan hücrelerinin alt grubudur
ve tam kan sayımında değeri
3.000–7.000/mm³’dur. Nötropeni, Dünya Sağlık
Örgütü’ne göre mutlak nötrofil sayısının
2.000/mm³ ‘un altında olmasıdır.
Nötropenide en yaygın oral bulgusu: düzensiz, ağrılı, derin, pis kokulu oral
ülserasyonlardır. Bu ülserler diğer ülserlerden farklı olarak çevresinde enflamasyon
görüntüsü vermezler ve nekrozla karakterizedirler.
Hızlı ilerleyen periodontal hastalık söz konusudur.
Boğaz ağrısından yakınan hastanın ağız ve farenks muayenesinde başlangıçta kızartı
daha sonra da kirli sarı-gri renkte nekroz ve ülserleşmeler saptanır.
Dil kuru ve paslıdır.
Oral ülserler, ilerlemiş periodontal hastalık,
perikoronitis, pulpal enfeksiyon bu hastalarda hayatı
tehdit eden bakteriyemi ve septisemilere yol açabilirler.
Genellikle belirgin alveol kemiği kaybı ve şiddetli
gingivitis görülür.
Marjinal gingiva ve interdental papillaların
ülserasyonuyla karakterize nekrotizan gingivitis oluşur.
Dişetlerinde nekroz meydana gelir. Hatta bazen alttaki
alveolar kemik dahi etkilenir.
• Hastalar sıkı bir ağız hijyeni rejimi takip
etmeliler ve periodik aralıklarla diş
muayeneleri yapılmalıdır.
• Şüpheli hastalarda geniş kapsamlı diş tedavisi
yapılacaksa, geniş sepktrumlu antibiyotik
koruyuculuğu dikkate alınmalıdır. Eğer cerrahi
işlemler gerekliyse veya ağızda bakteri
enfeksiyonu gelişirse granülosit tranfüzyonu
gerekli olabilir.
• Dental tedaviler öncesi hastanın hematolojik
durumu önem taşımaktadır.
Tam nötrofil sayısı>1.000/mm³: Antibiyotik
profilaksisine gerek yoktur.
<1.000/mm³: Nötrofil sayısı yükselene kadar
tedaviler ertelenmelidir. Hastanın dental
tedavi için hastaneye yatması gerekebilir.
Bu hastalarda ağızdaki enfeksiyonlardan kültür
yapılarak antibiyotik kullanılmalı ve
enfeksiyonlar derhal tedavi edilerek odaklar
ortadan kaldırılmalıdır.
HEMOFİLİ

Hemofili hastalığı kan pıhtılaşma faktörlerinin


anomalisi ve aktivasyon bozukluğu ile
karakterize bir kan dokusu hastalığıdır.
Hemofilinin A ve B olmak üzere iki tipi vardır.
Hemofili A’da (Klasik Hemofili) Faktör VIII
eksikliği görülürken, Hemofili B’de (Christmas
Hastalığı) Faktör IX eksikliği dikkati
çekmektedir.
Hemofili hastalarındaki en temel
yaklaşım “kanamanın oluştuktan sonra
durdurulması değil, kanamanın hiç
oluşmamasının sağlanmasıdır
Anamnezde hastanın daha önce geçirdiği
medikal ve/veya dental operasyonlar çok dikkatli
sorgulanmalıdır.
Hastalara oral antikoagülan, aspirin ve kanamaya eğilimi
artıran antienflamatuar ilaçların kullanıp kullanmadığı
sorulmalıdır.
Dental muayene esnasında mutlaka ağız içerisinde kanama
hastalıklarına işaret eden ekimoz, peteşi ve siyanotik
durumların varlığı dikkatle incelenmelidir.
Rejyonel anesteziler kas içi hematomlara
neden olup hava yolu tıkanıklıklarına sebep
olacağı için olabildiğince tercih edilmemelidir.
İşlemler lokal infiltrasyon anestezisi ile
yapılabiliyorsa ilk tercih bu yönde olmalıdır. (en
az %30 oranında faktör replasmanı yapıldıysa
rejyonel anestezinin de uygulanabileceği
söylemektedir.)
Lingual anestezilerde hematom oluşumunun
önlenmesi adına çok dikkatli olunmalıdır.
Birçok kaynakta hemofili hastaları için lokal
infiltrasyon, intraligamenter ve intrapulpal
anestezi önerilmektedir.
Enjeksiyon yavaş yapılmalı ve enjeksiyondan
sonra mutlaka bölgeye basınç uygulanmalıdır.
Hematolojistiyle konsültasyon
Kanama kontrolü için gerekli önlemler
İyi bir lokal teknik gerekli(minimal travma)
Endodontik işlemler rahatlıkla yapılabilir
Bir defada en fazla 1 ya da 2 diş çekilmelidir.
Diş çekimlerinden sonra enfeksiyon riskine karşı
antibiyotik verilebilir.
Faktör replasmanı
ANTİKOAGÜLAN İLAÇ ALAN
ÇOCUKLAR
Antikoagülan tedavide en çok kullanılan ilaçlar
heparin ve varfarindir(Coumadin).
Dental cerrahi işlem gerektiğinde
operasyondan 2 saat önce heparin verilmesi
durdurulur, operasyon yapıldıktan 4 saat sonra
heparine başlanabilir.
Aspirin tedavisi görmekte olan hastalar da ilacın
trombositler üzerindeki etkisine bağlı olarak
kanama problemi yaşayabilir.

• Kanamaya yol açacak dental girişimlerde


hastanın doktoru ile konsültasyon yapılarak
diş tedavisinden en az 3 gün önce aspirin
kullanımı bıraktırılabilir ve yeterli doku
iyileşmesi sağlanana ve postoperatif
kanama riski en aza indirilene kadar (1-2
gün) aspirin kullandırılmayabilir.
Antikoagülan tedavinin durdurulması da
tromboembolik olaylara yol açacağından
hastayı risk altında bırakır. Dolayısıyla
diş hekimi antikoagülan tedavi gören
hastanın doktoru ile konsültasyona
gitmeli kısa süreli antikoagülan
tedavisinin kesilmesinde ortaya
çıkabilecek riskleri konuşmalıdır.
• Antikoagulan kullanan diş hekimliği
hastalarında, diş çekimi gibi invaziv dental
tedavilerin ilacın kesilmesini takiben yapılması
savunulmaktadır. Günümüzde tercih edilmesi
gereken uygulama ise, tromboemboli riskini en
aza indirgemek için, olguların çoğunda
antikoagulana ara vermeden girişim
yapılmasıdır.
LÖSEMİ

Akut Lenfoid Lösemi


• Çocuklarda en sık görülen kanser tipidir.
Lökositlerin kemikteki, kandaki ve
retiküloendotelyal sistemdeki prekürsörleri
kontrolsüz proliferasyonu ile karakterize bir
hastalıktır.
• Baş Boyun Bölgesindeki Klinik Bulgular
• Baş boyun bölgesinde lenfadenopati
• Boğaz ağrısı
• Gingival kanamalar, peteşiler ve oral
ülserasyonlar
1.Anemi nedeniyle mukozada solgunluk
2.Lösemik infiltrasyon nedeniyle dişetinde hipertrofi
3.Mantar enfeksiyonları
4.Oral veya diğer bölgelerdeki yeni ve kutanöz lezyonlar
semptomlardan bazılarıdır.
5.Dil, yanak,dudak ve damakta acı veren ülserler, peteşi ve
ekimoz sıklıkla oluşur. Dudak kenarlarında iltihaplar gözlenir.
6.Kandidiazis ve viral enfeksiyonlar.
7.Sitotoksik ilaçlarla tedavi başladığında oral mukoza
üzerinde direkt toksik etki gösterirler.
8.Hipoplazi, aplazi, ‘V’ şekilli ve kısa kökler, Taurodontizm,
mikrodonti gibi semptomlar görülmektedir.
RADYOTERAPİYE BAĞLI V ŞEKİLLİ KISA KÖKLER
Kanser tedavisine başlanmadan önce bütün
dental tedaviler tamamlanmalıdır.
Rejyonel anestezi kontrendikedir.
Süt dişlerinde kanal tedavisi kontrendikedir.

Yumuşak fırçalar ile düzenli diş fırçalamaları


Ağız gargaraları (Mukozayı irrite edeceğinden
alkol içermeyenler)
Koruyucu uygulamalar
KANSER HASTALARI
BAŞ BOYUN BÖLGESİNE
UYGULANAN RADYASYONUN AĞIZ
İÇİNDEKİ ETKİLERİ;
Radyasyona bağlı ağız mukozasındaki
hücre ölümleri, genellikle tedaviden 5-10
gün sonra başlayıp, 3-4 hafta sonra
tamamen iyileşen “mukozit“ denilen
küçük ağız yaralarının oluşmasına neden
olur
Mukozitis varlığında diş macunları
yumuşak dokuyu tahriş eder. Macunsuz
fırçalama ya da diş ipi kullanımı bu
durumlarda önerilmektedir.
Eğer radyasyon direkt olarak boyuna
uygulanırsa tükürük akışı azalır ve buna
bağlı olarak çürük riski artar.
Diş gelişimi sırasında radyoterapi
uygulaması dişlerde ‘V’ şekilli kökler ve
mine hipoplazileri oluşumuna sebep
olurken ülserasyonlar ve oral
enfeksiyonlar da diğer komplikasyonları
oluşturur.
6 yaşın altında tedavi gören hastalarda
mikrodonti, kök kısalığı, gecikmiş veya
durmuş dentisyon, mine hipoplazisi, pulpa
odasında boyut anomalileri ve hipodonti
gibi diş gelişim bozuklukları ortaya
çıkabilir.
Işın tükürük kalite ve miktarında azalmaya yol
açar. Tükürük akışının bozulmasına bağlı olarak;
*Ağız kuruluğu başlar. Takiben kanamalar
meydana gelebilir
*Tükürüğün çürüğü önleme etkisi azalır.
*Ağzı ve dişleri temizleme fonksiyonu azalır,
*Tat alma duyusunda bozulma olur ,
*Dişlerde soğuk-sıcak hassasiyeti olur,
*Yutma,çiğneme ve konuşma fonksiyonlarında
zorlanma olur.
Radyasyon sahasında dişeti bağlarındaki
zayıflamadan dolayı diş
kayıplarına sıklıkla rastlanabilir.
KEMOTERAPİNİN AĞIZ İÇİNDEKİ
ETKİLERİ;

Bazı kemoterapi ilaçları ağız yaralarına ve


iltihaplara neden olabilir. Bakteri, virüs ve
mantar enfeksiyonları, bağışıklık sisteminin
zayıflamasıyla oldukça sık karşımıza çıkar.
• Tat alma duyusu değişebilir.Yiyeceklerin
tadı daha tuzlu,ekşi ve metalik gelebilir.
Kemoterapi bitince tat alma duyusu da
normale dönecektir
• Tedavide yardımcı olarak kullanılan
sakinleştirici ve ağrı kesicilerin uzun
süren kullanılmaları tükürük akışını
azaltan, çürük oluşumunu arttıran
etkiler göstermektedir
KANSER TEDAVİSİ ÖNCESİ ALINAN
AĞIZ İÇİ
ÖNLEMLER

-Ağız içinde rahatsızlıklara neden olan diş taşlarının


temizlenmesi,hatalı dolgu ve protezlerin düzeltilmesi,
-Dişeti problemleri ve diş çürükleri tedavi edilmeli,
-Hastalardan ölçü alınarak özel kaşıklar hazırlanmalı. Bu
kaşıklar tedavi öncesinde ve sonrasında dişlerin
korunması için fluor jeli uygulamasında kullanılmalı.
Her türlü tedavi mümkünse kanser
tedavisine başlamadan 2 hafta önce
gerçekleştirilmelidir. Çünkü kanser tedavi
sırasında sadece acil tedaviler yapılabilir.
KANSERLİ HASTALARDA AĞIZ
BAKIMI

-Diş fırçalama çok yumuşak bir fırça yardımıyla


baskı uygulamaksızın diş macunu ile
yapılmalıdır. İki ayrı diş fırçası değiştirilerek
kullanılmalı ve klorheksidinli veya hipokloritli
solüsyonlarda yıkanarak, kurutulmalıdır.
- Elektrikli diş fırçası kullanımı tavsiye
edilmez.
-Hasta eğer diş ipi kullanıyorsa mumlu ve şerit diş
ipi kullanması önerilir eğer kullanmıyorsa kullanıma
alıştırmak için uygun bir zaman değildir.
-Dişler fırçaladıktan sonra günde en az dört
kez,sabah, öğle, akşam yemeğinden sonra ve gece
yatmadan önce ağız
gargarası yapılması tavsiye edilir. Ancak bu gargaralar
hastada mevcut mukositlere bağlı dokularda
dehidratasyona neden olabileceğinden alkol içermemelidir.
- Özellikle kemoterapiden 7-10 gün sonraki
dönemde dişler dikkatli fırçalanmalıdır,çünkü bu
dönemde dişeti kanaması ve enfeksiyon riski
vardır.
-Kemoterapi sırasında görülebilen kusmalardan
sonra hasta sık sık gargara
yapmalıdır.
- Kanser tedavisi sırasında mümkünse hareketli
protezler takılmamalıdır.
-Tedavi sonrası dişler düzenli
fırçalanmalı,protezler
her yemekten sonra ve gece yatarken kesinlikle
ağzınızdan çıkarılarak temizlenmelidir.
-Mantar enfeksiyonu varsa tedavi sadece ağız içi
dokulara değil protezlere de uygulanmalıdır.
-Kurumaya karşı dudaklar vazelin veya dudak
yağları ile nemlendirilmelidir.
-Ağız kurumasında alınacak genel önlemler
* Gargaralar
* Sakız, şeker, buz parçaları
* Sıvı içeceklerin sık sık alınması
* Asitli veya baharatlı gıdalardan kaçınma
* Havayı nemlendirme
*Tükürük akışını hızlandıran diş hekiminin tavsiye
edeceği preparatları kullanılabilir.
-Kolay yutmayı sağlamak için sulu yiyecekler tercih
edilmeli ve günde en az iki litre sıvı içilmelidir.
-Tahrişe neden olabilecek asitli, çok sıcak ve çok
soğuk içeceklerden, alkol ve tütün kullanımından
kaçınılmalıdır.
Tedavi sırasında acil bir diş problemi olduğunda
onkologlar hastayı ,en uygun olduğu zamanda
diş hekimine hazırlamalı ve kan tablosu ile
uygulanan tedavi hakkında bilgi vermelidir
Dişler için mutlaka tedavi ve özellikle çekim
gerekiyorsa, bunu kemoterapi başlamadan önce
kan değerleri normal sınırlarda iken yapılır.
DİABET
• Değişmiş glikoz toleransı, bozulmuş lipid
ve karbonhidrat metabolizmasıyla
karakterize bir hastalıktır.
• Tip1: İnsülin bağımlı
• Tip 2: İnsülin bağımlı olmayan
• Tip 1 diyabet: pankreasın beta hücrelerinin hasarına
bağlı ortaya çıkan mutlak insülin yetersizliği vardır.
İnsülin üretiminde sorun olduğu için bu hastalarda
günlük enjeksiyonlarla insülin eksikliğinin ortadan
kaldırılması gerekmektedir.
• Hem çocukları hem yetişkinleri etkileyebilir. Fakat
çoğunlukla çocuklarda görüldüğü için eskiden çocukluk
diyabeti denilmekteydi. Bu hastalar genellikle zayıftır
ve hastalık belirtilerinin ani olarak başlaması söz
konusudur.
• Tip 2 diyabet: insülin duyarlılığında azalma ya
da insülinin etkisine karşı bir direnç söz
konusudur. Bunun sonucunda da insülinin
üretilmesi ve salgılanmasında azalma ortaya
çıkmaktadır. Riskin azaltılması için
karbonhidrat alımının azaltılması, vücut
ağırlığının korunması, lifli gıdalar alınması ve
spor yapılması önerilmektedir.
DİABET
Diyabetli hastalarda ağız bulguları:
Tad bozuklukları
• Parotiste büyüme
• Hiposalivasyon
• Ağız kuruluğu
• Bakteriyal, viral, fungal (candida en sık) hastalıklar
• Zayıf yara iyileşmesi
• Gingivitis, periodontitis
• Burning mouth sendromu
• Periapikal apseler
• Oral kavitede glikoz mevcudiyetinin artmasına bağlı asit üreten
bakteri sayısı artar, pH düşer ve çürük lezyonları artar.
• Oral mukozal hastalıklar: rekürrent aftöz stomatit, liken planus
(kronik immün supresyona bağlı olarak)
Diyabetlilerde ağız kuruluğu ve tekrarlayan
apselere de sık olarak rastlanmaktadır.
Diyabetli çocuklarda sürme anomalileri sık
olarak görülür. On yaşından önceki dönemde
erken sürmeler görülür iken bundan sonraki
dönemde ise sürme gecikmeleri görülür.
Diyabetli hastalar diş tedavisi boyunca
nelere dikkat etmeliler?
Diyabetli hastalarda tedavi öncesi açlık
kan şekerinin bilinmesi enfeksiyon riski
ve yara iyileşmesinin şekli açısından
önemlidir.
Diyabet hastası insülin kullanıyor ise
normal öğününü yemeli ve ilacını alarak
diş hekimine gelmelidir.
Ketoasidoz koması ya da hipoglisemi koması
konusunda bilgili olunmalıdır. İnsülin dozunun
atlanması, diş tedavisi stresi gibi emosyonel durumlar,
enfeksiyonlar, cerrahi operasyonlar gibi travma
yaratan durumlar ketoasidoza, yetersiz gıda alımı,
fazla insülin uygulanması ise hipoglisemiye neden
olmaktadır.
Bu durumda hastanın bilinci açık ise hemen şekerli su
içirilmeli, bilinci kapalı ise damardan %50’lik 25-50 gr
glikoz verilmelidir.
• Stresi en aza indirmelidir.
• Tedavi kısa seanslarla yapılmalı, seans sayısı
arttırılmalıdır.
• Genel anestezi yerine lokal anestezi tercih edilmelidir.
Lokal anestezinin de adrenalinsiz olanı tercih
edilebilir. (Adrenalinin kanamayı azaltması yara
iyileşmesinin daha fazla bozulmasına sebep olduğu
için)
• Yara iyileşmesi yavaş olduğundan travmadan
kaçınılmalıdır.
• B ve C vitamini takviyesi yapılabilir.
Diyabetli hastalarda kandaki şeker miktarına ve
kullanılan ilaçların türüne bağlı olarak tükürük miktarı
ve kalitesinde değişiklikler görülebilir. Diyabetli
hastalar enfeksiyonlara daha açık olmaları ve yara
iyileşmelerinin daha geç olması nedeniyle ağız
bakımlarına çok önem göstermeli ve düzenli diş
hekimi kontrollerini ihmal etmemeleri gerekmektedir.
Kontrol altında olmayan diyabette antibiyotik
proflaksisi açısından doktoruyla konsültasyon
yapılmalıdır.
BÖBREK HASTALIKLARI
Böbrekler vücut dışına atılan suyu
düzenleyen ve alyuvar yapımı ile kan
basıncını ayarlayan organlardır.
Hastalıkları:
Böbrek Yetmezliği
Üremi
Glomerüler hastalıklar
Böbrek Hastalığının
Ağız İçi Bulguları
• Kronik marjinal gingivitis
• Uzun kanama zamanı
• Oral mukozada anemiye bağlı olarak solukluk
• Oral mukoza lezyonları (özellikle ülserasyonlar)
• Candida albicans
• Tükürük bezlerinde büyüme
• Metalik tat
• Çürük insidansında artış ( tükürük akışı azalmasına
bağlı olarak)
• Ca/ P oranı yüksek olduğundan, böbrek hastalarında
diş taşı birikimi fazla olacağından oral hijyen
motivasyonu gerekmektedir.
• Süt ve sürekli dişlerde üremiye bağlı olarak
renklenme
• Amonyak benzeri ağız kokusu
• Tat alma duyusunda değişiklik ( kronik böbrek
hastalıklarında)
• Daimi dişlerde sürme gecikmeleri ( kronik
böbrek hastalıklarında)
• Transplantlı hastalarda siklosporin A
kullanımına bağlı olarak dişeti hipertrofisi
• Üremide; üremik stomatit, xerostomia, dil
dorsumunda siyah- kahve pas, oral ülserasyon,
disfaji, dudaklar kuru, dişeti çekilmesi
Radyografik Bulgular;
Lamina dura kaybı
Kemik trabekülasyonunda siliklik
Buzlu cam manzarası
Pulpa odasında daralma veya kalsifikasyon
(kronik böbrek hastalıklarında)
BÖBREK HASTALARINDA LAMİNA DURA KAYBI
Böbrek hastalarında diş tedavisi
boyunca nelere dikkat etmeliyiz?

- Tetrasiklin, aspirin, antihistamin gibi


nefrotoksik ilaçlar kullanılmamalı,
Doksisiklin; böbrek yetmezliğinde
kullanılabilecek tek tetrasiklindir. Penisilin,
parasetamoller güvenle kullanılabilir.
- Fokal odaklar ortadan kaldırılmalı
- Genel anestezi yerine adrenalin içermeyen
lokal anestezi tercih edilmeli,
- Kanamaya yatkınlık olacağından, önlemler
alınmalı,
• Hemodiyaliz ve böbrek transplantasyonu
geçirmiş hastalarda proflaktik antibiyotik
verilmelidir.
• Hemodiyaliz hastalarında; trombosit
disfonksiyonu ve anti- koagülan kullanımına
bağlı olarak kanama zamanı artar. Bu
nedenle dental tedavi diyalizden 1 gün sonra
yapılmalıdır.
Astım
(Reaktif
solunum yolu
hastalığı)
Bronşiyal kasların
kontraksiyonu, bronşiyal
mukozanın ödemi ve hava
yollarında artmış
sekresyonla karakterize bir
hastalıktır.
Kullandıkları anti-astimatik inhalasyon veya
tabletleri tükürük salımını azaltır,plak ve tükürük
pH sını düşürür, çürük ve dental hastalık riskini
arttırır.
Astım ilaçlarının dişlerdeki erozyon oluşumundaki
etkisi ilacın dişler üzerinde asidik yapısından
kaynaklanmaktadır.

Kullanılan tüm dental materyallerin astım ataklarını


tetikleyebileceği unutulmamalıdır.
Tükürük emicinin yanlış pozisyonu, flor
kaşıkları, rulo pamuklar, kavite preparasyonu
sırasında açığa çıkan aeroseller, duyarlı
bireylerde astım ataklarını başlatabilmektedir.
Bu nedenle dental tedaviye günlük
bronkodilatatör ilacın alımından sonra
başlanmalı, iyi bir anamnez alınmalı, hastanın
dik pozisyonda oturtulmasına dikkat
edilmelidir .
Bu hastaların genellikle aspirine karşı
allerjisi bulunmaktadır.Bu nedenle
parasetamoller daha güvenlidir.
Hasta randevuları sabahın geç veya günün
son saatlerine verilebilir. Bu saatlerde kriz
gelme riski düşüktür.
Çocuğun gerginliğini azaltacak şekilde
davranılmalı ve ağrı uyaranının oluşmaması
için nitrozoksit/O2 analjezisi faydalı
olabilmektedir.
Hasta ilaç kullanıyorsa dental
tedavilerden önce alması istenmelidir.
EPİLEPSİ
Epilepsi beyin içinde bulunan sinir hücrelerinin
olağan dışı bir elektro-kimyasal boşalma yapması
sonucu ortaya çıkan nörolojik bozukluk ile
karakterize bir hastalıktır.
Beynin normalde çalışması ile ilgili elektriğin aşırı
ve kontrolsüz yayılımı sonucu oluşur.Sıklıkla geçici
bilinç kaybına neden olur. Epilepsi nöbetleri farklı
şekillerde ortaya çıkar.
Diş Hekimi Yaklaşımı
Kontrol altındaki hastaların rutin
diş tedavileri yapılabilir. Çocuklarda
kullandıkları ilaca bağlı (Fenitoin) diş eti
büyümesi ortaya çıkar. Karaciğerde
metabolize olan ilaçlara bağlı olarak
(carbamezepine) karaciğerde yorulma
oluşur. Bu nedenle karaciğeri stimüle
eden ilaçlar verilmemelidir.
• Ayda 1 veya daha fazla nöbet geçirenlere
dental tedavi yapılmaz.
• Hastalara hareketli protez yapımından
kaçınılmalıdır.(Çocuklarda hareketli yer tutucu
ve çocuk protezlerinden kaçınılmalıdır.)
• Lokal anestezi uygulamaları yapılabilir.
• Çok küçük yaştan itibaren ilaç kullananlarda ve
diş eti hiperplazisi olanlarda diş sürmesi
gecikebilir.
• Diş eti hiperplazisi ilaca başladıktan
sonraki 4. ayda meydana gelir.
• Bu hastalara narkotik maddeler
verilmez.
• Valproate kullananlarda kanama eğilimi
mevcuttur.
• Dişlerde mineralizasyon bozuklukları
görülebilir.
Epileptik Nöbet Geçiren Bir Hastaya Ne
Yapmalı?
• Sakin olun, hastanın baş ve vücudunu yana
çevirin.
• Nöbet sırasında yaralanmasını önleyin (Başını
yere vurmasını, yataktan düşmesini
önleyin. Çevresindeki kesici ve yaralayıcı
cisimleri uzaklaştırın).
• Yakasını ve varsa sıkı giysilerini gevşetin.
• Eğer bilinçsiz hareketler yapıyorsa, sert
olmayan hareketlerle engelleyin.
• Nöbet anında neler yaptığını iyice
gözleyin ve bunları doktorunuza anlatın.
• Nöbetinin bitmesini bekleyin ve hasta
kendine gelene kadar yanından
ayrılmayın
• Mümkünse doktoruna bilgi verin.
Yapılmaması Gerekenler:
• Panik yapmayın.
• Hastayı telaşlandırmayın.
• Dilin ısırılmasını önemsemeyin.
• Zor kullanarak engel olmayın, yatıştırıcı davranışlar
içinde olun.
• Yapay solunum ve kalp masajı uygulamayın.
• Ağzını açmak için uğraşmayın, nöbet sırasında ilaç
vermeye çalışmayın, kendi kendinize nöbetin geçmesine
yönelik bir şey yapmayın! Soğan, sarımsak, kolonya
vb.şeyler koklatmayın!
• Uyarıcı olduğu düşünülerek yapılan soğuk su dökme,
tokat atma, ağrı verme gibi
hareketler yapmayın.
Diş Hekimliğinde Alerji
Kontakt stomatitis hücresel immün cevapla ilişkili
gecikmiş bir alerjik reaksiyondur. Pek çok yiyecek,
cikletler, diş macunları, ağız gargaraları, topikal
anestezikler, restoratif metaller, akrilik
materyaller, ölçü
maddeleri alerjik kontakt stomatitise neden olan
ajanlardır.
Oral hijyen ürünleriyle oluşan kontakt
alerji:
Ağız gargaraları, diş ipi ve diş macunları
kontakt alerjiye neden olmaktadır. Diş macunu
veya ağız gargaralarının neden olduğu alerjik
reaksiyonlar, daha geniş bir kontakt alanı
meydana geldiği için dişeti, dil ve bukkal
mukozayı etkileyebilmektedir
Dental restoratif materyallerle oluşan
kontakt alerji:

Altın, akril, ortodontik teller, ölçü maddeleri ve


amalgam gibi pek çok restoratif materyallerin zaman
zaman kontakt alerjiye neden olduğu rapor
edilmiştir.
Amalgamın oluşturduğu alerjik reaksiyonlar
gecikmiş tip (Tip-IV) hipersensitivite olarak
tanımlanmaktadır. Oluşan lezyonlar, klinik ve
histopatolojik olarak liken planusa benzer. Sıklıkla
etkilenen bölgeler, posterior bukkal mukoza ve
dilin lateralidir. Subgingival amalgama komşu
dişeti de etkilenebilir. Lezyonun klinik görünümü,
migrasyonun olmayışı ve amalgam restorasyona
komşuluğu tanıda önemli kriterleri oluşturur.
Tedavide ilk olarak oral hijyene önem verilmeli,
polisaj ve restorasyonun yeniden konturlanması
gibi lokal önlemler alınmalıdır.Buna yanıt
alınmazsa, amalgam yerine başka bir materyal
kullanılarak restorasyon yenilenmelidir. Devam
eden ağrılı ve deskuamatif lezyonlar için topikal
kortikosteroidler önerilir. Bu tedaviyle de başarı
sağlanamazsa biyopsi alınmalıdır.
Lokal anestezik maddelerden özellikle ester grubu
lokal anesteziklere karşı alerji gelişmektedir. Sık
kullanılan amid grubu anesteziklerin allerjenitesi
düşüktür. Belirtiler ürtiker eritem ve yoğun kaşıntı
ile başlar. Anjioödem ve solunum güçlükleri
görülebilmektedir. Anaflaktik reaksiyonların görülme
olasılığı düşüktür. Bu komplikasyonu önlemek için
hastanın ilaç kullanımı ile ilgili iyi anamnez alınmalı ve
gerekliyse alerji testleri yapılmalıdır.
Latex Alerjisi
Günümüzde pek çok tüketim maddesi lateks
içermektedir.
Lateks alerjisinin bulguları subklinik seyirden
ağır sistemik reaksiyona kadar değişik bir tablo
içermektedir.
Mukozal temas, deri temasına göre daha
şiddetli reaksiyonlara neden olabilir
Latex içeren dental ürünler:

**Amalgam taşıyıcıları, matrix bantları ve matrixler


**Anestezik karpüller , enjektörler
**Damlalıklar
**Endodontik dolgu materyalleri, ölçü materyalleri,
**Maskeler/yüz koruyucuları , eldivenler
**Ortodontik rubber bantlar ve elastikler, ısırma
plağı
**Polisaj diskleri, rubber dam, suction başlığı.
Alerjik reaksiyonlar ve anafilaksinin
tanısında

**Döküntü,kaşıntı
**Yüzde kızarıklık, parestezi, periferde
soğukluk,
**Karın ağrısı, bulantı,
**Bilinç kaybı,
**Solukluk, siyanoz, soğuk ve nemli cilt,
**Hızlı-zayıf ya da palpe edilemeyen nabız,
**Fasiyal ödem ve bazen ürtiker olabilir.
Sistemik alerjik reaksiyon gelişen
hastalarda yaklaşım

**Acil yardım çağrılır. Hasta hospitalize


edilerek 24-48 saat izlenmelidir.
**O2 verilir.
**Hasta sırt üstü yatırılmalı ve ayakları
yükseltilmelidir.
**Kan basıncı, kalp hızı ve solunum hızı
izlenmelidir.

You might also like