You are on page 1of 76

Rebîu’l-Ahir

1436

“Tağuta kulluk etmekten kaçınıp, Allah’a yönelenlere müjde vardır...” (39/Zümer, 17)
Aylık İslami Eğitim Dergisi ŞUBAT 2015 YIL: 4 SAYI: 36 FİYATI: 5 ISSN: 2148-4635

﴾ ‫ذين َس ِخ ُروا ِم ْن ُه ْم َما َك ُانوا ِبه َي ْس َت ْه ِز ُؤ َن‬


َ ‫ئ ِب ُر ُس ٍل ِم ْن َق ْبلِ َك َف َح َاق ِب َّال‬ ْ ‫﴿ َو َل َق ِد‬
َ ‫اس ُت ْه ِز‬

“Senden önce de Peygamberlerle alay edilmişti. Fakat onlardan alay edenleri,


alay ettikleri şey kuşatıverdi.” (6/En’am, 10)

BAŞYAZI’14

‘03
Bidat Hakkında Varid Olan Şüphelerin Giderilmesi
Ebu HANZALA

‘53
Şeytanizm
Kerem ÇAĞLAR

30 Kerbela Hadisesi

Ferhat CURA
56 Murabıtlar Devleti

Serfıraz İSLAM
66 Seccadeli Zerdüştler
Mirsad AĞINT
Allah Rasûlü'ne Hakaret Edenler
Karşısında Müslümanca Tavır
Rebîu'l-Ahir 1436
Şubat '15 SAYI: 36

Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun.

Allah subhanehu ve teâlâ, Rasûllerini apaçık mucizeler vererek ve onları pak vahiy ile destekleyerek
kâfirleri acziyete düşürmüştür. Kâfirler, acziyetin verdiği ezilmişlik ile, en son olarak hakaret ve alay
silahını kullanmaya başlamışlardır.

"Senden önce de Peygamberlerle alay edilmişti. Fakat onlardan alay edenleri, alay ettikleri şey ku-
şatıverdi."  1

Allah Rasûlü'ne sövenlerin, İslam nezdinde hiçbir değerleri yoktur. Onlara üzülmek, masum ya
da sivil olduklarını iddia etmek, Allah'ın değersizleştirdiğine değer vermektir.

Charlie Hebdo saldırısı sonrası yapılan açıklamalara baktığımızda; Papa'nın, Diyanet İşleri
Başkanı'ndan daha makul konuştuğu, adına Müslüman(!) denilen bilcümle kâfirlerden daha cesur
davrandığı ortadadır.

Kâfirlere yaranmak, izzeti onların yanında aramak, eski bir münafık hastalığıdır. İslam düşman-
lığı yapan, zahiren güçlü görünen kâfirlere karşı alınacak tavır; müminler ile münafık karakterli
satılmışlar arasındaki yol ayrımlarındandır.

"Münafıklara müjde ver; Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır. Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri
dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün
kuvvet ve onur (izzet)' Allah'ındır."  2

Bu münafıkların türlü nifaklarını gün yüzüne çıkaran Allah'a hamd olsun!

Bir sonraki sayıda görüşmek duası ile...

Editör

1. 6/En'am, 10
2. 4/Nisa, 138-139
03 Bidat Hakkında Varid Olan Şüphelerin
Giderilmesi
Ebu HANZALA

14 Allah Rasûlü'ne ‫ ﷺ‬Hakaret Edenler Kar-


şısında Müslümanca Tavır
Başyazı

20 Münafıkların Özellikleri:
Kalpleri Hastalıklıdır!
Özcan YILDIRIM

27 Davetçinin Salih Amele ve Yol Arkadaşına


Olan İhtiyacı
Enes YELGÜN
İÇİNDEKİLER

30 Kerbela Hadisesi Ferhat CURA

33 Zor Günlerin Adamı Sadık İnsan;


Hac Emirliği
Murat MÜSLİHAN

37 Kalbe Arz Olunan Zina Fitnesinden Korunma


Yolları
Emre ACAR

44 Başlıca Tefsir ve Ulumu'l Kur'an Kitapları Çeviri Makale

50 Mücahidin Bilmesi Gereken Önemli


Noktalar
Yiğit İNAN

53 Şeytanizm Kerem ÇAĞLAR

56 Murabıtlar Devleti Serfıraz İSLAM

60 Bedir Savaşı Mahi

62 İhvan'ın Asıl Problemi Ne? Çeviri Makale

66 Seccadeli Zerdüştler Mirsad AĞINT

71 Bidat ve Ümmet Üzerindeki Olumsuz


Etkileri
Veysel TÜRK

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Yazışma Adresi: Abdullah DEMİR


Abdullah DEMİR Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Yayın Türü: Bağcılar/İstanbul
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No:11
Rebîu'l-Ahir 1436 info@tevhiddergisi.com Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Şubat 2015 www.tevhiddergisi.com Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 36 Adres: Kirazlı Mh. 1 Sk. No:21/A Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
34210 Bağcılar/İSTANBUL İlgili Yazar Mesûldür.
Fiyatı: 5 Kaynak Gösterilerek Alıntı Yapılabilir.
Abonelik için: 0 545 762 15 15

Satış Noktaları İstanbul: Tevhid Kitabevi, Hürriyet Mh. Cumhuriyet Cd. No:3 Bağcılar/İSTANBUL | 0 (545) 762 15 15
Bursa: İkra Kitabevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No:17 Nilüfer/BURSA | 0 (532) 138 02 42
Diyarbakır: Tevhid Kitabevi, Kaynartepe Mh. Gürsel Cd. No: 90/A Bağlar/DİYARBAKIR | 0 (541) 857 34 20
Konya: Tevhid Kitabevi, Şükran Mh. Fıçıcılar Sk. No: 37 Meram/KONYA | 0 (553) 513 48 48

İrtibat Büroları MERKEZ: Kirazlı Mh. 1. Sk. No:21/A Bağcılar/İSTANBUL


Büro 1: Güvercin Tepe Mh. Fatih Cd. No:209 Başakşehir/İSTANBUL
Büro 2: İsmetpaşa Mh. 90. Sk. No:4 Sultangazi/İSTANBUL
Büro 3: 5 Nisan Mh. 749. Sk. No:5 Bağlar/DİYARBAKIR
Büro 4: Sarıyakup Mh. Karaman Cd. No: 81 Karatay/KONYA
Büro 5: Bahçıvan Mh. Sıhke Cd. Karatekin Sk. Yavuz Canlı Apt. Kat: 2 (Erçek Durağı Karşısı) Tuşba/VAN
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Tüm Rasûllerin Ortak Müjdesi


Muhammed ‫ ﷺ‬Allah'ın Rasûlü'dür
Bidat Hakkında Varid Olan Şüphelerin Giderilmesi
İbadet edilenin ortaksız olarak Allah olması, ibadetin sadece Rasûllerin
gösterdiği şekilde olması... Yani Tevhid ve Sünnet. Bu iki aslın zıddı ise şirk ve
bidat. Kendini İslam'a nispet eden milyarlarca insanın yaşadığı tahrif/hurafe,
yoksulluk, cehalet ve aşağılanmanın en temel sebebi; bu iki aslı bozmalarıdır.

Allah'ın Adıyla...

Hamd, en etkili hüccete sahip olan, Rasûller

B izleri İslam'a hidayet edip, Muhammed göndererek insanların özrünü kesen Allah'a
Mustafa'ya sallallahu aleyhi ve sellem ümmet kı- olsun. Salât ve selam, insanları gecesi gündüz
lan Allah'a hamd olsun. Salât ve selam; önderi- misali aydınlık, yolların en hayırlısı üzere terk
miz ve bizlere nefislerimizden daha evla olan eden, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş, kitap
Rasûlullah'a, pak ailesine ve seçkin ashabının üze- ve hikmet sahibi Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem
rine olsun. olsun.

Geçen sayılarımızda sünnete ittibanın önemi


Bir önceki yazımızda Allah Rasûlü'nün Pey-
gamberliğine şahitlik etmenin dört hususu ge- ve gerekliliğinden söz ettik. Sünnetin zıttı olan
rektirdiğini söylemiştik: bidatlerden kaçınmanın, 'Muhammed, Allah'ın
Rasûlüdür' şahitliğinin gereği olduğunu, delil-
1. Haber verdiklerinde onu sallallahu aleyhi ve sellem leriyle izah etmeye çalıştık. Şurası bir gerçektir
tasdik etmek ki; kendini İslam'a nispet edenlerin büyük ço-
ğunluğu, amelî alanda birtakım bidatlerle Allah'a
2. Emrettiklerinde ona sallallahu aleyhi ve sellem itaat yaklaşmakta ve buna bidat-ı hasene diyerek Al-
etmek
lah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem tehditlerinden
3. Nehyettiklerinden kaçınmak uzak olduklarını düşünmektedirler. Allah Rasûlü
muhkem hadislerinde: "Tüm bidatler sapıklıktır"
4. Allah'a yalnız onun sallallahu aleyhi ve sellem gös- demesine rağmen; onlar bidatlerin ikiye ayrıldı-
terdiği şekilde itaat etmek. ğını, bir kısmının seyyie (kötü), bir kısmının da
hasene (iyi) olduğunu iddia etmekteler. Onların Rebîu'l-Ahir
1436
düşüncesine göre, hadislerde uyarılan ve ateşte

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

3
olduğu söylenen, bidat-ı seyyiedir. Bidat-ı ha- 1. Şüphenin cevabı
seneye gelince, onda bir sakınca yoktur. Hatta
onunla amel eden, ecir alır. Yazımızın ilerle- Bidat ehlinin ortak vasıflarından biri, nasları
yen bölümlerinde de görüleceği gibi, bu ayrı- Bektaşî usulüyle değerlendirmeleridir. Başını,
ma inananların hiçbiri, bugüne kadar sıhhatli sonunu veya nassın anlaşılmasında hayati de-
bir kaide ortaya koyamamış, birbiriyle çelişen ğere sahip kısımlarını atıp, nasları ele alırlar. Bu
açıklamalarda bulunmuş, birinin bidat-ı hasene hadis-i şerif bütünüyle ele alındığında, konuyla
dediğine bir diğeri bidat-ı seyyie demiştir. Oysa hiçbir alakasının olmadığı görülecektir. Bidat
Allah Rasûlü'nün sapıklık ve ateşle tehdit ettiği taifelerinin yukarıdaki kısmıyla ele aldığı hadisin
bir meselede insanlara cevaz verenlerin, en azın- tamamını veriyorum:
dan bidat-ı haseneyle seyyieyi ayıracak bir kaide "Biz, Rasûlullah'ın huzurunda bulunuyorduk.
ortaya koymaları gerekirdi. Elbiselerinden fakir oldukları anlaşılan, Mudar
kabilesinden birileri huzura girdiler. Onlarda
Bu ayrıma inananlar, ortaya ayrım için sıhhatli
gördüğü fakirlikten dolayı Rasûlullah'ın yüzü
bir kaide koyamayınca, bazı müteşabih delil-
değişiverdi. Rasûlullah öğle namazı kıldırdı.
lere dayanarak, görüşlerini delillendirmeye
Bir müddet sonra (oradakilere) şöyle dedi:
çalışmışlardır. Ancak bu deliller dikkatle in-
celendiğinde; konuyla ilgisiz oldukları, bir "Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten ya-
kısmının lehte değil aleyhte olduğu, ratan, ondan da yine onun zevcesini
en önemlisi de bidat hakkında varid var eden, ikisinden birçok erkekler ve
olan muhkem nasların karşısında kadınlar türeten Rabbinize karşı gel-
müteşabih delillerle istidlal olduğu
vahyin rehberliğinde

mekten sakının. Kendisi ile (adını


görülecektir. anarak) birbirinize dileklerde
bulunduğunuz Allah'tan ve
Bu yazımızı, bidat-ı hasene Bidat ehlinin
ortak vasıflarından akrabalık (bağlarını kesmek)
yanılgısına kapılanların
biri, nasları Bektaşî ten sakının. Çünkü Allah,
şüphelerine cevaba usulüyle değerlendirmeleridir. mutlaka üzerinize tam
ayırdık. Başını, sonunu veya nassın bir gözetleyicidir."  2
anlaşılmasında hayati değere
1. Şüphe: Cerir bin (ayeti ile) 'Ey iman eden-
sahip kısımlarını atıp,
Abdullah'ın radıyallahu anh ha- nasları ele alırlar. ler! Allah'tan korkun! herkes
disinin yanlış yorumlanması yarın için bugün ne gönderdi-
ğine baksın. Allah'tan korkun
"Kim İslam'da iyi bir çığır çünkü Allah, ne yaparsanız hak-
açarsa açtığı çığırın ecri ve kendi- kıyla haberdardır.' "  3 (Ayetini okudu
sinden sonra, onunla (o çığırla) amel sonra) 'Her kişi dinarından, dirhe-
edenlerin ecirleri, sevaplarından hiç- minden, giyeceğinden, buğdayından,
bir şey eksilmeden ona aittir. Kim de
kuru hurmasından hatta bir hurmanın
İslam'da kötü bir çığır açarsa, açtığı çığırın
yarısından tasadduk etsin.'
günahı ve kendisinden sonra onunla amel
edenlerin günahları, günahlarından bir şey Derken ensardan bir adam büyük bir torba
eksilmeden ona aittir."  1 getirdi. Ağırlığından neredeyse onu kaldıramı-
yordu. Halk (Mudarlılar) birbiri peşine sıraya
Bu hadise dayanarak dediler ki: "İslam'da ya-
girmişti. Nihayet, yiyecek ve giyecekten iki yığın
pılan ameller iki kısımdır. Bu, güzel bir sünnet
gördüm. Sonunda gördüm ki, Rasûlullah'ın yüzü,
olursa kişi ondan ecrini alır ve onunla amel eden-
altın suyu ile kaplanmış bir maden gibi parlıyor.
ler de ecir alırlar. Açtığı çığır, yaptığı sünnet kötü
Derken Rasûlullah şöyle buyurdu:
olanlar ise bundan günah kazanırlar. Öyleyse her
yenilik bidat olsa da, biz onun iyi ve kötü oluşuna 'Kim İslam'da iyi bir çığır açarsa, açtığı çığı-
bakarız; iyi olanları, bidatleri yeren hadisler kap- rın ecri ve kendisinden sonra, onunla (o çığırla)
samında değerlendirmeyiz." amel edenlerin ecirleri, sevaplarından hiçbir şey

2. 4/Nisa, 5
1. Müslim, 1017 3. 59/Haşr, 18

4
eksilmeden ona aittir. Kim de İslam'da kötü bir
çığır açarsa, açtığı çığırın günahı ve kendisinden
sonra onunla amel edenlerin günahları, günah-
larından bir şey eksilmeden ona aittir.' "

Hadise bütünüyle bakıldığında ne kast edildiği


çok açıktır. Burada Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem,
sadaka vermek suretiyle Müslümanlara örnek
olan bir sahabenin davranışını takdir ediyor. Ve
ümmetine şunu öğretiyor: İslam'ın meşru kabul
ettiği bir ameli yaparak başkalarına örnek olan,
onun davranışıyla insanların salih amele yönel-
diği insanlar, hem kendi ecirlerini hem de onu hip çıkmalıydı. Ancak sadaka örneğinde övücü
örnek alanların ecirlerinden alırlar. Yani mesele sözler söyleyen Allah Rasûlü, burada kızıyor ve
yenilik çıkarmak değil, İslam'da var olan bir onları tehdit ediyor. Gerekçe ise, yaptıkları salih
ameli yaparken öncü olma meselesidir. amellerin ölçüsünde onun sünnetine muhalefet
etmeleridir. Amelin aslında sünnete uymasına
Zaten hadisin kendisi de bu manaya delalet
rağmen, ölçüsünde sünnet dışına çıkan bu uya-
etmektedir. Çünkü: "...Kim İslam'da bir çığır
rıya muhatap oluyorsa; amelin aslını kendinden
açarsa..." denmiştir. Bidatler İslam'dan değil,
uyduran insanın hâli nice olur?
sapıklıktandır. Hadisin içindeki bu lafız, hadis-
le kastedilenin İslam'da var olan meşru ameller Öyleyse; neyin güzel neyin de kötü bir çığır
olduğunu göstermektedir. olacağına karar veren, şeriatın kaideleri olmalıdır.
Bu, insanların hevalarına bırakıldığında, dünya-
Bir başka mesele, hadisin tamamının incelen-
larını ve ahiretlerini ifsat edecek yanlış kararlar
mesidir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem insanların
vereceklerdir.
açtığı çığırı iki kısma ayırmış ve kötü çığır açan-
ları zemmetmiştir! Kişinin açtığı çığırın iyi veya 2. Şüphe: Ömer'in radıyallahu anh: 'Bu ne güzel bir
kötü olduğuna kim karar verecektir? İnsanların bidattir' sözünün yanlış değerlendirilmesi
kendileri mi, Allah'ın şeriatı mı? Birçok amel, in-
sanın yanında iyi olmasına rağmen, şeriat onu Abdurrahman bin Abdu'l Kari anlatıyor:
zemmetmiş ve kabul etmemiştir. Bu konuda üç
sahabenin kıssası meşhurdur: "Bir Ramazan gecesinde Ömer ile beraber mesci-
de girdim. İnsanlar gruplara ayrılmıştı. Kimi tek
"Üç sahabe, Allah Rasûlü'nün ibadetlerini sor- başına namaz kılıyor, kimiyse topluluk hâlinde na-
mak için onun evine geldiler. Kendilerine onun maz kılıyordu. Ömer, bu manzara karşısında: 'Ben
ibadetlerinden haber verilince, içlerinden biri: bunları tek bir imamın arkasına toplamanın daha
'Vallahi geceleri hiç uyumayacak, namaz kılaca- iyi olacağı kanaatindeyim' dedi. Onları Ubeyy bin
ğım', diğeri: 'Her gün oruç tutacağım', üçüncüsü: Kab imamlığında tek cemaat hâline getirdi. Sonra
'Kadınlarla evlenmeyeceğim' dedi. Allah Rasûlü, bu başka bir gece onunla mescide gittim. İnsanların
durumu haber alınca onları çağırdı. Ve şöyle dedi: tek imam arkasında toplu olarak namaz kıldığını
'Şüphesiz ben uyur ve gece namaz kılarım. Bazen görünce: 'Ne güzel bir bidat' dedi."  5
oruç tutar, bazen de iftar ederim. Kadınlarla ev-
lenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse İddia odur ki; 'Ömer radıyallahu anh bidati iki kıs-
benden değildir.' "  4 ma ayırmış ve bir kısmına güzel demiştir. Bunu
da sahabenin huzurunda ve onlara yaptırdığı bir
Bu sahabelerin niyeti, Allah'a daha fazla yak- amele binaen söylemiştir. Şayet bidatin her tür-
laşmak ve O'na hakkıyla kulluk edebilmekti. Yu- lüsü kötü olsa; sahabeden bazılarının buna itiraz
karıdaki şüpheyle istidlal edenlere göre, Allah etmesi gerekirdi. Anlıyoruz ki; bidatin güzel olanı,
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu sahabeleri övmeli, tehdit hadislerine dahil değildir.'
güzel bir çığır açtıkları gerekçesiyle onlara sa-
Rebîu'l-Ahir
1436
4. Buhari, 5063; Müslim, 1401 5. Buhari, 2010

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

5
2. Şüphenin cevabı me ve benden sonraki doğru yolu bulmuş Raşid
Halifelerimin sünnetine uyun. Azı dişlerinizle tu-
İlk olarak sahabenin bu fiili sünnete aykırı tarcasına onlara sımsıkı sarılın. Dine sonradan
değildi. Çünkü Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sokulan şeylerden şiddetle sakının. Çünkü dine
teravih namazını ashabına cemaatle kıldırmış, sokulan her yenilik bidat, her bidat ise dalalettir."
cemaatin sayısı çoğalınca da bu uygulamayı terk
etmiştir. Bu terk, mutlak bir terk değil, hikmete İmam Beğavi rahimehullah 'Şerh-u Sunne' adlı ese-
binaen yapılmış bir terktir. Şimdi ilgili rivayetleri rinde bu görüşü zikreder.  7
inceleyelim:
Şayet Ömer'in radıyallahu anh bu uygulaması, sün-
Aişe annemiz radıyallahu anha anlatıyor: nete aykırı değilse ve aslı sünnet olan bir uygu-
lamayı ihya babındansa; neden bu uygulamaya
"Allah Rasûlü bir gece namaz kıldı, insanlar da
'bidat' demiştir?
onun namazına uyarak namaz kıldılar. Bir gün
sonra yine namaz kıldı, insanlar çoğaldılar. Üçün- Bu sorunun cevabı, onların Arap olmasında
cü ve dördüncü günde toplanınca Allah Rasûlü gizlidir. İslam şeriatının kavramları, Arap lu-
namaz için çıkmadı. Sabah olunca şöyle buyur- gatıyla belirlenmiştir. Şeriat, Arap lugatının
du: 'Sizin yaptığınızı gördüm. Sizinle namaz kelimelerini almış; kimini olduğu gibi kul-
kılmak için çıkmama engel olan şey, onun lanmış, kiminde anlam daralmasına
size farz kılınmasından korkmamdır.' gitmiş, kimindeyse lugat anlamına
Bu, Ramazan'da yaşandı."  6 ekleme yaparak anlamı genişletmiştir.
Örneğin İslam, namaz ibadetini farz
Bu rivayetten anlıyoruz ki, tera-
vahyin rehberliğinde

kıldığında, ismini Arap lugatın-


vih namazının tek bir imam Bidat dan almıştır. Karşılığı 'salât'
arkasında cemaatle kılınması, kavramı da olan bu ibadetin kelime an-
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi böyledir. Bidatin Arap
lamı, duadır. Bu kelimenin
ve sellem sünnetlerindendir. lugatınde karşılığı olan
kökü, 'geçmişte bir anlamını genişletmiş
Yani Ömer radıyallahu anh
benzeri olmaksızın sonradan ve belli zamanlarda,
sünnet olmayan bir
ortaya çıkan şey' için kullanılır. belli fiil ve sözlerle ifa
uygulamayı başlatma- Bunun gibi her türlü yeni- edilen; başlangıcı tekbir,
mış, bilakis sünnette olan lik için de, Araplar bu
sonu selam olan bir ibadet
ve belli bir hikmete binaen kelimeyi kullanırlar.
anlamı yüklemiştir. Bizler bu-
terk edilmiş bir uygulamayı
gün, Arap şiirinde veya onla-
canlandırmıştı. Bu hikmet de
rın günlük konuşmalarında 'salât'
'farz kılınma korkusu' olarak belirtil-
lafzını duyduğumuzda, her zaman
miştir. Bir şeyin farz kılınması, ancak
bilinen anlamıyla namaz ibadetini
Allah Rasûlü döneminde mümkün-
kast ettiklerini söylemeyiz. Sonuçta
dür. Onun vefatından sonra bu müm-
kelimeyi kullanan Araptır ve onun luga-
kün olmadığından, bu sünnetin terkinin
vi anlamı olan dua anlamıyla da kullanmış
hikmeti ortadan kalkmıştır. Ömer radıyallahu
olabilir.
anh sünnetin aslına geri dönmüştür.

Bunun yanında bazı ilim adamları; bunun Bidat kavramı da böyledir. Bidatin Arap lu-
sünnet kapsamında olduğunu değerlendirmiş ve gatında karşılığı olan kökü, 'geçmişte bir
Allah Rasûlü'nün, Hulefa-i Raşidin'in sünnetine benzeri olmaksızın sonradan ortaya çıkan şey' için
uymayı emrettiğini belirtmiştir. Yani hilafet süre- kullanılır. 8 Bunun gibi her türlü yenilik için de,
leri otuz yıl süren ve dört büyük halife diye meş- Araplar bu kelimeyi kullanırlar.
hur sahabelerin uygulamaları, Allah Rasûlü'nün Şer'i anlamı ise bundan farklıdır. Her türlü
nassıyla sünnettir, bidat değildir. yenilik için değil; sünnetin karşısında ortaya çı-
"Sizden kim benden sonra yaşarsa, (dinde) çok kan yenilikler için kullanılmıştır. Allah Rasûlü,
ihtilaflar görecektir. Bu sebeple, benim sünneti-
7. Şerh-u Sunne, 4/119, No: 990
6. Buhari, 1129; Müslim, 761. 8. Lisanu'l Arab, 9/135.

6
hadislerinde sünnete ittibayı emrettikten sonra,
bidatten sakınmayı zikretmiştir. Bu da bidatin,
din alanında çıkarılan ve sünnetin zıttı şeyler
olduğunu anlamamızı sağlar.

Öyleyse Ömer'in radıyallahu anh bu kelimeyi kul-


lanımına dikkat etmeliyiz. Bunu şer'i anlamın-
da mı kullanmıştır, lugavi anlamda mı? Bunun,
şer'i anlamda olması mümkün değildir. Çünkü
başlattığı uygulama, sünnetin zıttı değil, bilakis
belli bir illetten dolayı uygulaması durdurulan
bir sünnetin, illet ortadan kalktığı için tekrar
uygulamaya konmasıdır. dır. Bazen de lugavi anlamdadır. Bu da Ömer'in,
insanları teravihte bir imam üzere topladığında:
Geriye Ömer'in radıyallahu anh, bu kelimeyi lugat 'Ne güzel bidattir' sözünde olduğu gibidir...'  12
anlamında kullandığı kalır. İslam âlimlerinin
çoğu da bunu böyle izah etmişlerdir. Burada şöyle bir itirazda bulunulabilir. Bazı
âlimler, Ömer'in bu sözünü farklı yorumlamış-
İbni Teymiyye rahimehullah şöyle der: 'Ömer'in bu lardır. Bidatin iki kısım olduğunu söylemişlerdir.
isimlendirmesi, şer'i değil lugavidir. Çünkü bidatin Bu konuyu müstakil bir bölüm olarak ele alıp ce-
lugat anlamı, şer'i anlamından çok daha geniştir.'  9 vaplamanın daha uygun olacağı kanaatindeyim.

Kitabın başka bir yerinde şöyle der: '...Bu 3. Şüphe: İslam tarihinde bazı alimlerin bidati
sözü, bidatin iyisinin olabileceğine delil alanlara, beş kısma veya iki kısma ayırması ve bir kısmını
Ömer'in herhangi bir sözüyle sünnete muhalif ol- 'bidat-ı hasene' olarak kabul etmesi
mayan bir konuda delil getirsek, derler ki: 'Sahabe
sözü hüccet değildir.' Sünnete muhalif olmayan İslam tarihinde bazı ilim adamlarının, bidati
konuda dahi sahabe sözü hüccet değilse; nasıl olur kısımlara ayırdığı ve dinde çıkarılan bidatlerin bir
da sünnete muhalif konularda sahabe sözünü hüc- kısmına hasene dediği veya farklı isimlerle isim-
cet kabul edebilirler. Kaldı ki burada bidat, şer'i lendirdiği, bir gerçektir. Özellikle konuya dair
anlamından ziyade, lugavi anlamda kullanılmıştır. rivayetleri şerh ederken Hafız İbni Hacer, İmam
Çünkü lugatta bidat; 'benzeri olmayan her yenilik' Nevevi, Suyuti rahimehumullah gibi âlimler, bunların
için kullanılır.'  10 en meşhurlarındandır. Bu ayrımda genelde, İzz
bin Abdusselam'ın rahimehullah zikrettiği beşli tak-
İbni Receb rahimehullah, 'Camiu'l Ulum vel Hikem' simat aktarılır ve dayanak olarak gösterilir.
kitabında 28. hadis şerhinde bu ayrıma dikkat çe-
ker: 'Selefin sözlerinde varid olan ve bidatleri güzel İzz bin Abdusselam, 'Kavaidu'l Ahkâm fi
görmeye yönelik sözler, lugavi bidat anlamında Mesalihi'l Enam' kitabında bir bölüm açar ve
olup şer'i anlamda kullanmamıştır. Ömer'in: 'Ne 'bidat hakkında fasıl' başlığı altında şunları söyler:
güzel bidattir' sözü de bu anlamdadır.'  11
'Bidat, Allah Rasûlü döneminde alışılmayan ve
İbni Kesir rahimehullah, Bakara suresi 117. ayetin bilinmeyen şeydir. Bu da beş kısma ayrılır. Vacip
tefsirinde şöyle der: 'Gökleri ve yeri (bir örnek olan bidat, haram olan bidat, mendub olan bi-
edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına dat, mekruh olan bidat ve mubah olan bidattir.
karar verirse, ona yalnızca 'ol' der, o da hemen Bunları tanımanın yolu şeriatın kaidelerine arz
oluverir.' etmektir. Şayet vacip olanın altına giriyorsa bu
bidat vacip bidat, haram olanın altına giriyorsa
Bidat, iki kısımdır. Bazen şer'i anlamda olur. Bu, bu bidat haram bidat olur.
Allah Rasûlü'nün hadisinde: 'Her yenilik, bidat;
her bidat ise sapıklıktır' şeklinde varid olan anlam- Vacip olan bidatin misali, kendisiyle Allah'ın
kelamının ve Rasûlünün sünnetinin anlaşıldığı
9. İktida Sırati'l Müstakim, 1/65
nahiv ilminin öğrenilmesidir. Çünkü şeriatın ko-
Rebîu'l-Ahir
10. İktida Sırati'l Müstakim, 2/95 1436
11. 2/128 12. Tefsiru'l Kur'ani'l Azim, 1/277

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

7
runması vaciptir. Korunabilmesi de ancak Kur'an mak; ancak delille mümkündür. Delil olmadı-
ve Sünnet'in korunmasına bağlıdır. Bu da nahvin ğı müddetçe umum ifade eden nasla, umumu
öğrenilmesiyle mümkündür. Vacibin kendisiyle üzere amel etmek vaciptir. Âlimlerin sözleri,
tamamlandığı şey de vaciptir. İkinci misal, Kur'an naslar karşısında hüccet olmadığı için nasları
ve Sünnet'ten garip lafızların (bilinmeyen kelime- tahsis edemez.
lerin) yazılmasıdır. Üçüncü misal, usulu'l fıkıh • Dinlerin bozulması, dinden olmayan şeylerin
ilminin tasnif edilmesidir. Dördüncü misal, sahih dine girmesiyle olmuştur. Öyleyse dini koru-
ve zayıf rivayetlerin ayırılması için cerh ve ta'dil manın vacipliği, aynı zamanda dini bozan şey-
ilminin korunmasıdır. lerden kaçınmakla mümkündür. Bu anlamda
vahiy, bize yeterli örnekler sunmuştur. Özel-
Haram olan bidate misal; Kaderiyye, Cebriyye, likle diğer dinlerin nasıl tahrif edildiği, adım
Mürcie ve Mücessime mezheplerinin bidatleridir. adım anlatılmıştır. Daha ilginç olanıysa, ehli
kitabın yaşadığı sürecin, bu ümmet için de
Mendub olan bidate örnek; okulların ve kantar- geçerli olduğu ve adım adım onlara uyulacağı,
ların ve nöbet kulübelerinin inşa edilmesi, Rasûl Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem tarafından
döneminde bilinmeyen her türlü iyilik, tera- bildirilmiştir. 15
Allah Rasûlü vih namazı, tasavvufun ince meselelerinde
din alanında, konuşmak... Onların, kendi dinlerini tahrif edip Allah'ın
yani sünnetin gazabı ve lanetine uğrama süreçlerine baktığı-
karşısında var olan Mekruh olan bidatin misali, mızda, âlimlerine gerektiğinden fazla pay ver-
her türlü yeniliği, mescidleri süslemek, mushaf- diklerini görürüz. Allah'ın haram saydığı bir şeye
ları süslemek, lafızlar değişecek alimleri fetva verdiğinde, onlar kitabı sırtlarının
bu yergi kapsamında
şekilde Kur'an'ı bozuk okumak, arkasına atıp onların sözüne uyuyor; Allah'ın ya-
zikretmiş ve sapıklıkla
sahih olan; bu, haram bidatler saklamadığı şeylerde âlimlerin yasaklamasını baz
hükmetmiştir. Herhan- kısmındandır.
alıp, onu haram sayıyorlardı. Bu durum, Allah'ın
gi bir kısmı bu genelin katında şöyle isimlendirildi:
dışına çıkarmak, teknik Mübah bidate misal
anlamıyla tahsis delil ise; sabah ve ikindi na- "Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini
ister. Çünkü bütün üm- mazlarından sonra musa- rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i
metin üzerinde ittifak faha, yiyecek, içecek, giyecek de... Oysa onlar, tek olan bir ilaha ibadet etmekten
ettiği husus şudur ki; ve mesken hususunda lükse başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka
umumiyet ifade eden kaçmak...'  13 ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden
bir lafızla gelen hük- yücedir."  16
Bu hususu en iyi ele alan
mün bazı kısımları- âlimlerden biri, El-İ'tisam kita- Burada gayemiz, bu yapılanın ayette bildirilen-
nı çıkarmak; bı müellifi İmam Şatıbi'dir rahimehul- le aynı olduğunu söylemek değil; âlimlerin kitaba
ancak delille lah. Yer yer imamdan alıntılar yapmakla
 14
ve sünnete muhalif tavırlarına tutunmanın, dinin
mümkündür. beraber, bu şüpheye birkaç yönden cevap tahrif sürecindeki adımlardan bir adım olduğunu
verilmesi daha uygun olacaktır: izah etmektir. Ve bu menhec, bir ümmete girdi
mi, nasıl sonlanacağı belli olmayan dinî musibet
• Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Her bidat başlamış demektir.
sapıklıktır" dedikten sonra, şer'i hiçbir delil
zikretmeden onun sözünü tahsis etmek caiz • Bu taksimatta verilen örnekler de taksimatın
değildir. Allah Rasûlü din alanında, yani sün- aslıyla çelişkilidir. İmam Şatıbi, bu hususta şun-
netin karşısında var olan her türlü yeniliği, ları söylemektedir:
bu yergi kapsamında zikretmiş ve sapıklıkla
hükmetmiştir. Herhangi bir kısmı bu genelin "...Çünkü şayet bir şeyin vacipliğine, mendublu-
dışına çıkarmak, teknik anlamıyla tahsis, delil ğuna veya mubahlığına dair şer'i bir delil varsa,
ister. Çünkü bütün ümmetin üzerinde ittifak
ettiği husus şudur ki; umumiyet ifade eden bir
lafızla gelen hükmün bazı kısımlarını çıkar- 15. "Siz, sizden öncekilere adım adım, karış karış, tabi olacaksınız.
Hatta onlar kelerin deliğine girse, siz de gireceksiniz. Onlardan biri
annesiyle zina etse siz de zina edeceksiniz. Sahabe: 'Ya Rasûlullah
bunlar Yahudi ve Hristiyanlar mı?' diye sorar. Peygamberimiz:
13. 2/204 'Başka kim olabilir ki?' buyurur."
14. 1/253 ve sonrası. 16. 9/Tevbe, 31

8
buna bidat denilmez. O amel, emredilen veya ser-
best bırakılan amellerin geneline giren bir amel ol-
muş olur. Bunların hem bidat olduğunu söylemek,
hem de vacip, mendub ve mubah olduklarına dair
delillerin olduğunu söylemek, zıtları birleştirmek
olur ki bu da mümkün değildir. Bidatlerin bazısına
haram ve mekruh demek de böyledir..."  17

• Konuya dair verilen örneklerin, bidatle alakalı


olmadığı, haklarında bir nassın olduğu ya da
İslam'ın emrettiği şeylerin kendisiyle tamam-
landığı ameller olduğu; bir kısmının dinî ol-
mayıp tamamen dünyevi olduğu, bir kısmının
bidatleri inkâr etti. Daha sonra günümüzde de
da nasla yasaklananlar kapsamında olduğu gö-
rülecektir. 18 Öyleyse bu örneklerin, konuyla yaygın olan Regaib namazının bidat olduğuna
hiçbir alakası yoktur. Muhakkik âlimlerin de dair meşhur bir hutbe verdi. Hatta bununla da
değindiği gibi, bu imamlar öncelikle bidati lu- yetinmedi, o dönemin meşhur âlimlerinden olup
gavi olarak ele almış ve her türlü yeniliği bidat bu namaza cevaz veren İbni Salah'a da bir reddiye
kapsamında değerlendirmiştir. Daha sonra bu yazdı. Bu kitabını da 'Terğib an Salati'r Ragaib
yenilikleri kısımlara ayırıp, hükümlerini zikret- El-Mevdua ve Beyan Ma Fiha Min Muhalefeti's
mek istemişlerdir. Ancak kötü niyetli kimseler, Sünen El-Meşrua' diye isimlendirdi. 19 Oysa bidati
bidat-ı hasene ve bidat-ı seyyie diye ayırıp; bu kısımlara ayırıp bir kısmını makbul görenlerin
imamların taksimatını da, yaptıklarına delil çoğuna göre Regaib kandili de, o gecede kılı-
olarak almışlardır. nan namaz da meşrudur ve bidat-i hasenedir.
Ancak bu ayrımın akıl hocası kabul edilen İzz
Örneğin; bidatçilere göre mescidleri süslemek,
bin Abdüsselam, bunu uydurulmuş bidatlerden
şarkı okur gibi Kur'an okumak, Kur'an okuyan
kabul etmiş, 'daha fazla namaz kıldı diye insan
sistem dalkavuğu 'karileri' pop yıldızı misali tak-
günahkâr mı olur' bidat mantığıyla hareket et-
dim etmek, güzel bidatlerdendir. Ancak İzz bin
memiştir.
Abdusselam rahimehullah, bunları mekruh bidatler
kapsamında ele almıştır. Asrımızın çirkin bidat- • Son olarak şunu söyleyebiliriz: Yazımızda da
lerinden olan Kur'an okuma tarzının da haram vurguladığımız gibi bu taksimatı kabul eden
bidatler kapsamında olduğunu söylemiştir. Yine âlimlerin hiçbiri, ayırıcı bir sıfat zikredememiş
bu taksime en fazla yapışan sofi meşrep insan- ve sonradan çıkan amellerin hangisinin bidat,
lar, günümüzde kullanılan birçok giysi ve yaşam hangisinin bidat olmadığı hususunda açıklama
koşulunu kötü bidat kapsamında değerlendirme- yapamamışlardır. Bu nedenle kendi aralarında
sine rağmen; İmam, bunları mübah bidat kapsa- da ihtilaf hâlindedirler. Birinin çirkin bir bidat-
mında değerlendirmiştir. Buradan anlaşılmıştır tir dediğine bir değeri müstehab demiş, bir gru-
ki: İzz bin Abdüsselam'ın taksimatını esas alan- bun bidat-ı hasene diyerek yapıştığı bir amele
larla, İmamın kastı tamamen farklıdır. Aşağıda diğerleri münker ve bidat-i seyyie demişlerdir.
İmamın başka kitaplarından nakiller yapacağız. Buna örnek olarak Regaib namazını verebiliriz.
Şimdi bu ayırımı kabul edenlerin, aynı namaz
Günümüz bidatçilerinin ısrarla 'bidat-ı hasene'
hakkında verdikleri zıt fetvaları okuyacağız:
dediği birçok uygulamaya, İmamın: 'caiz değil'
veya 'bidattir' dediğine şahitlik edeceğiz. İmam Gazali rahimehullah, İhya-ı Ulumiddin
adlı eserinde, bu namazla alakalı uydurma 20
Buna dair en güzel örnek; İmamın, Dımeşk'te rivayeti verdikten sonra şöyle der: '...Bu namaz
kadılık görevine getirildiğinde yaptıklarıdır. İlk müstehabdır. Onu ahad kişiler naklettiği için
olarak hatiplerin ve cami imamlarının işledikleri

19. Bu kitap, El-Mektebi'l İslami tarafından, İbni Salah'ın rahime-


17. İmam Karrafi rahimehullah, hocası İzz b. Abdusselam'ın taksimatı- hullah cevapları da derlenerek basılmıştır. İki imamın karşılıklı
nı El-Furuk adlı eserinde aktarmış, genişletmiş ve daha fazla izahat yazışmalarını derleyen yayınevi, kitaba 'El-Musacel İlmiyye Beyne
yaparak nakletmiştir. İmam Şatıbi, daha geniş tutması hasebiyle İmameyni'l Celileyn İz bin Abdüsselam ve İbni Salah' ismini ver-
önce Karrafi'ye, daha sonra hocasına cevap vermiştir. Bu satırlar, miştir. Rebîu'l-Ahir
onun Karrafi'ye verdiği cevaptandır. 20. Rivayetin uydurma olduğunu İhya'nın hadislerini tahric eden 1436
18. İmam Şatıbi, örneklerin çoğunu tek tek alıp cevap verir. İmam Iraki rahimehullah söyler.

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

9
teravih ve bayram namazı mertebesinde olmasa 4. Şüphenin cevabı:
da her yıl tekrar ettiğinden burada zikretme-
yi uygun gördüm. Ayrıca Kudüs ehlinin bu • Bazıları özellikle bu rivayetin hadis olduğunu
namaza devam ettiklerini ve terkine müsaade iddia etmiş ve merfu rivayet olarak kabul et-
etmediklerini gördüm.'  21 mişlerdir. Bunun nedeni, bidatleri meşrulaş-
tırma işini Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem
Bidatin kısımlara ayrıldığına inanan İmam Ne- dayandırma çabasıdır. Oysa hadis âlimleri, bu
vevi rahimehullah ise bu namaz hakkında çok ağır rivayetin Allah Rasûlü'ne ait merfu bir rivayet
konuşur, Müslim şerhinde: 'Allah, bu namazı değil, sahabeye ait mevkuf bir rivayet olduğunu
uyduranı ve ortaya çıkaranı kahretsin. Çünkü o, söylemişlerdir.
sapıklık ve cahillik olan münker bidatlerdendir.'  22 • Bidat ehlinin belirgin vasıflarından biri, delil
aldıkları naslara Bektaşi usulüyle yaklaşıp, nas-
El-Mecmu'da; 'Bu iki namaz, münker ve çirkin ları bağlamından koparmalarıdır. Abdullah bin
bidatlerdendir. Bu namazların, Kutu'l Kulub ve Mesud radıyallahu anh, bu sözü nerede ve ne için
İhya kitaplarında zikredilmesine aldanılmasın. söylemiştir? 26
Aynı şekilde bu namaz hakkındaki hadise al-
danılmasın, çünkü bunların hepsi batıldır.'  23 Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem vefatın-
dan sonra, kimin halife olacağı konusunda
Bir grup âlime göre müstehab olan ashab arasında tartışma yaşandı. Daha
ve yapılması gereken bir ibadet, aynı sonra insanlar Ebu Bekir'e radıyallahu anh
asıllara inanan başka âlimlere göre biat edip, onu halife olarak seçtiler.
asılsız ve münker bir eylemdir. Bu Abdullah bin Mesud, bu manzarayı
vahyin rehberliğinde

durumda, avamdan olan insan görünce Allah'a hamd etti ve


ne yapmalıdır? bu sözü söyledi. Yani o, tüm
sahabenin Ebu Bekir üzerin-
Sünnetin aslına muhalif Bir grup âlime göre
müstehab olan ve yapılması de ittifakını, icmalarını baz
her taksimat, her yö- alarak bu sözü söyledi. 27
gereken bir ibadet, aynı asıllara
neliş; bu tarz çeliş- inanan başka âlimlere göre
kileri barındırmaya asılsız ve münker bir eylemdir. Hadisin lafızları da
mahkûmdur. Bu durumda, avamdan olan bunu göstermektedir.
insan ne yapmalıdır? 'Müslümanların' lafzı cemi-
4. Şüphe: 'Müslümanların dir yani çoğuldur. Ve başında
güzel gördüğü, Allah katında elif lam takısıyla gelmiştir. Bu
da güzel; çirkin gördükleri de,
da Arap lugatında umum ifade
Allah katında çirkindir' eseri 24
eden lafızlardandır. Yani mana şöyle
Başlıkta verilen bu söz, Abdullah olmaktadır: 'İstisna olmaksızın bütün
bin Mesud'dan radıyallahu anh nakledil- Müslümanların güzel gördükleri, Al-
miştir. Sened yönünden de sahihtir. 25 Bu lah katında güzeldir.' Bu da usulde icma
esere dayanarak, bidat ehli şu sonuca varmış- dediğimiz şeydir ve 'icma' hüccettir. Yani
lardır: 'Sonradan çıkan herhangi bir ameli Müs- tüm Müslümanlar bir konuda icma eder ve
lümanlar güzel görürse, bu, Allah'ın katında da bunun şeriata uygun olduğunu söylerlerse
güzeldir. Öyleyse bidat diye isimlendirilen birçok bu konu; Allah'ın katında da güzel olmuş olur.
amel, Müslümanların yanında güzel kabul edil- Çünkü Allah, bu ümmetin bütününü sapmak-
diğinden ve kendisiyle amel edildiğinden bidat-ı tan korumuştur. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem
hasenedir.' hadislerinde: "Benim ümmetim, delalet üzere bir
araya toplanmaz" buyurmuştur.

Öyleyse bu söze yapışıp, sünnetten uzak bazı


grupların güzel gördükleri şeylerin, güzel oldu-
21. 1/202
22. 8/20
26. İbni Abdilberr, El-İstizkar, 8/13; Ez-Zeylai, Nasbu'r Raye, 4/133;
23. 3/548 İbni Hacer, Ed-Diraye, 2/187; Sahavi El-Mekasidu'l Hasene, 1/581.
24. Sahabe sözü 27. İbni Kesir'in Tarih'inde bu eseri ve hangi bağlamda aktarıldığını,
25. Ahmed, 3600; Beyhaki, El-Medhal, 49. İmam Ahmed'den nakletmiştir. El-Bidaye ve En-Nihaye, 10/361.

10
ğunu iddia etmek; sözü, bağlamından koparmak
ve yanlış yerde kullanmaktır.

• İbni Mesud'un radıyallahu anh bu sözden bidat-ı


haseneyi kast etmediğinin en açık delili, onun
bidatlere karşı tutumudur. Bidatlerden sakı-
nılması ve sünnete ittiba konusunda kendin-
den birçok söz nakledilmiştir. Amelî olarak da
bidatlerle mücadele etmiş, iyi niyetle yenilik
çıkaranlara karşı gelmiştir.
İmam Darimi, Sünen'in mukaddimesinde Amr
bin Seleme'den radıyallahu anh şu rivayeti aktarır:
— Kötülüklerinizi sayınız! Ben iyiliklerinizin
"Biz, Abdullah b. Mesud'un kapısında sabah na- zayi olmayacağını garanti ederim. Ey Muham-
mazından önce oturuyorduk. Ebu Musa El-Eş'ari med ümmeti! Ne de çabuk helake yöneldiniz. Allah
geldi. Rasûlü'nün bedeni çürümeden, kullandığı kaplar
kırılmadan ve ashabı henüz aranızdayken mi sa-
'Ebu Abdurrahman (İbni Mesud) henüz çıkmadı pıtacaksınız? Nefsimi elinde bulunduran Allah'a
mı?' diye sordu. yemin olsun ki, ya sizler Muhammed'in üzerinde
Bizler: olduğu yoldan daha hayırlı bir yol üzeresiniz ya
da sizler sapıklık kapısını açmaktasınız!
'Hayır' dedik.
— Vallahi, ey Ebu Abdurrahman, biz bu yap-
Ebu Abdurrahman çıkınca hep beraber yanına tığımızla hayrı elde etmekten başka bir şey kas-
gittik. tetmedik.

Ebu Musa: 'Az önce mescidde bir şey gördüm. — Hayrı amaçlayan nice insan, ona ulaşamaz.
Daha önce hiç görmediğim bu şeyin hayırlı bir şey Allah Rasûlü, Kur'an okuyup da boğazlarından
olmadığını düşünüyorum...' Sonra anlatmaya baş- geçmeyecek (onu anlamayacak) insanlardan bah-
ladı. 'Mescidde halkalar hâlinde oturmuş, ellerinde setmişti. Zannım odur ki, onların çoğu sizdendir."
taşlar olan ve başlarında bulunan birinin 'Yüz defa
tekbir getirin!' demesiyle tekbir getiren insanlar Kıssayı rivayet eden Amr bin Seleme radıyallahu
anh dedi ki:
gördüm. Aynı usulle yüzer defa Kelime-i Tevhid'i
söylüyor ve Allah'ı tesbih ediyorlar.' İbni Mesud: "Bu halkada bulunanların çoğunu, Nehrevan gü-
'Onlara ne dedin?' dedi. nünde Haricilerin safında bize karşı savaşanlar
arasında gördüm."
Ebu Musa:
İyi niyetle çıkarılan bidatler karşısında tavrı bu
'Sana danışmadan bir şey demedim' diye karşılık olan bir sahabinin, bu sözüyle bidat-ı haseneyi
verdi. kastettiğini söylemek, en basitinden iftiradır.

'Onlara iyiliklerini değil, kötülüklerini saymala- 5. Şüphe: 'Ameller niyetlere göredir' hadisinin
rını emretseydin!' dedi ve mescide girdi. yanlış yorumlanması

Biz de onunla beraber girdik. Halkalardan biri- Hepimizin bildiği meşhur hadislerden biridir
nin yanına geldi ve dedi ki: niyet hadisi. Bidatçiler, birçok bidate bu hadisi
esas alıp, kişinin ameli niyetine göredir derler.
— Bu yaptığınız nedir? Kişi, yaptığı amelle Allah'a yaklaşmayı murat
ederse, şayet bu ameli sonradan ortaya çıkan bir
— Ey Ebu Abdurrahman, zikirlerimizi saydığı- amel de olsa ecrini alır. Çünkü niyeti Allah'ı razı
mız taşlardır. etmektir.
Rebîu'l-Ahir
1436

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

11
5. Şüphenin cevabı: saklamıştı. Medine'de bulunan bazı münafıklar,
onlarla iyi münasebetler kurdukları takdirde bu-
Dalalet ehlinin en fazla istismar ettiği hadisle- nun toplum maslahatına olacağını, ticari olarak
rin başında, niyet hadisi gelir. Tevhid ve Sünnet'e Müslümanların zarar etmeyeceğini düşünerek,
muhalif olanların, Allah'ın subhanehu ve teâlâ şeriatı- Allah'ın bu yasağını umursamadılar. Ancak onlar
na uygun olmayan eylemlerini meşrulaştırmak emre muhalefet için değil, Müslümanların iyili-
için başvurdukları temel argüman; niyetlerinin ğine niyet ederek bu işi yaptılar. Bunun üzerine
temiz olduğudur. Dış dünyaları İslam'a uygun bu ayetler indi. 29
olmayanların, sadece Allah'ın bilebileceği iç
âlemlerinin temizliğine ısrarla vurgu yapmala- Ömer radıyallahu anh kendi döneminde verdiği bir
rı; ancak kendileri gibi insanları ikna edecekleri hutbede şu sözleri söylemiştir:
bir dayanaktır.
"İnsanlar, Allah Rasûlü döneminde vahye göre
Bu hadis dikkatle incelendiğinde onların lehi- yargılanır/değerlendirilirlerdi. Şu anda ise vahiy
ne değil, aleyhlerine hüccet olduğu görülecektir. kesilmiştir. Bizler, sizleri ancak bize görünen
Çünkü İslam, amelleri iki kısma ayırmıştır: zahirî amellerinizle değerlendirebiliriz. Kim bize
iyilik gösterirse onu güvenilir kabul eder, kendi-
a. İslam'ın meşru kabul ettiği ameller mize yaklaştırırız. Onun niyetini bilecek olan
biz değiliz, sadece Allah'tır. Kim de bize
b. İslam'ın yasakladığı ameller
kötülük gösterirse ona güvenmez ve
Niyetin önemli olduğu ameller, doğrulamayız, velev içinin/niyetinin
İslam'ın meşru olarak kabul etti- temiz olduğunu iddia etse de."  30
vahyin rehberliğinde

ği amellerdir. Bir amele İslam


Ömer radıyallahu anh bu uyarıyı
onay vermişse, sahibinin ni- Amel- neden yapmıştı? İnsanlardan
yetine bakılır; şayet niye- lerin kabul şartı
bazıları, şeriatın emirlerine
ti Allah'ı razı etmekse, ikidir. İlki, sünnete
uygun olması yani İslam'ın muhalefet ediyor; ancak
onun ameli Allah
meşru kabul ettiği amel- bunu kötü niyetle
katında makbul sayı- lerden olması; ikincisi ise yapmadıklarını söy-
lır. Önceki bölümlerde ihlasla yapılması, yani lüyorlardı. Ömer, onlara
defalarca zikrettiğimiz gibi, niyetin rıza-ı ilahi
bir kaideyi hatırlatıyordu.
amellerin kabul şartı ikidir. olmasıdır.
Sizler bazı hatalarınızı Allah
İlki, sünnete uygun olması
Rasûlüne arz edip, niyetinizin
yani İslam'ın meşru kabul et-
farklı olduğunu söylüyordunuz ve
tiği amellerden olması; ikincisi ise
o da sallallahu aleyhi ve sellem sizleri tasdik
ihlasla yapılması, yani niyetin rıza-ı
ediyordu. Çünkü ona vahiy geliyor-
ilahi olmasıdır.
du. Ve Allah doğru olanlarla yalancı
İslam'ın meşru kabul etmediği amellere olanları ayırt ediyordu. Ancak aynı şey,
gelince, bunlarda niyetin hiçbir önemi yok- benim için söz konusu değildir. Çünkü bana
tur. İslam'ın onay vermediği bir amelde kişi- vahiy gelmiyor ve Rasûl'den sonra da kimseye
nin niyeti ne kadar güzel olursa olsun, ameli gelmeyecektir. Öyleyse insanlara zahiriyle hük-
geçersizdir. metmekten başka bir yol yoktur. Niyet temizliği
iddiası, İslam'ın kabul etmediği amellerle beraber
"Onlara: 'Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın' yok hükmündedir.
dendiğinde: 'Biz sadece ıslah edicileriz' derler.
Dikkat edin! Onlar, bozguncuların ta kendileridir, Akıl da Ömer'in radıyallahu anh fıkhını gerektir-
fakat farkında değillerdir."  28 mektedir. Örneğin; hırsız, malı çaldığı kişiye, ni-
yetinin ne kadar iyi olduğunu anlatsa da mağdur
Bu ayetin nüzul sebebine bakıldığında, konu- olan bunu kabul etmeyecek ve onu hırsızlığıyla
muzla direkt bağlantısının olduğu görülecektir. yargılayacaktır. Ya da 'fakirlere yardım, İslam'ın
Allah, Müslümanlara ehli kitabı dost tutmayı ya-
29. İbni Kesir, bu görüşü İbni Abbas'tan aktardı.
28. 2/Bakara, 11-12 30. Buhari, 2641

12
emrettiği şeylerdendir ve ben de sizlerin malını ça-
lıp ihtiyaç sahiplerine dağıttım' diyen bir hırsızın
sözünün, kimsenin yanında bir kıymeti yoktur.

Buna binaen; bidat, İslam'ın yasakladığı ve sa-


pıklık kabul ettiği amellerdendir. Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem, onun her türlüsünü sapıklık
ve uzak durulması gereken yasaklar kapsamında
ele almıştır. Bidat, meşru olmayan ameller kap-
samında olduğundan, sahibinin niyetinin hiçbir
önemi yoktur.

Sonuç olarak;
diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. Ve
Bidat ehlinin üzerinde bulundukları sapkınlık kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli)
için çok fazla şüpheleri vardır. Onların dini, sa- yararlar bulunan demiri de indirdik; öyle ki Al-
bit muhkemler üzere değil, müteşabih/şüphe ve lah, kendisine ve elçilerine gayb ile (görmedikleri
zan üzere kuruludur. Her amellerinde kil-u kal halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya
cinsinden şüpheleri vardır. Bwunların her birini çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir,
zikretmek mümkün değildir. Ancak bunlardan üstün olandır."  31

en yaygın olanlarını zikredip, Allah Rasûlü'nün


Bu ayet, hakkın ihkakı için gerekli olan araçları
sünnetine ittibayı yaygınlaştırmak, insanları sün-
özetlemiştir. Apaçık deliller, kitap ve mizan ve
net dışında yeniliklere davet edenlerin şüphele-
bunları destekleyecek demir, yani kuvvet! Bun-
rine cevap vermek istedim.
ların biri olmadığında, diğeri her zaman eksik
Yakinen biliyoruz ki; ümmetlerin Rahman'ın kalacaktır. Tevhid ve Sünnet müdafaasında il-
rızasına ermesi ve yeryüzüne vâris olup, hayır min eksikliği, kabalık ve zorbalığa; kuvvetin
ve adaletle orayı imar etmeleri, iki asla bağlıdır. eksikliğiyse gevşeklik ve rehavete kapılmamıza
Kime kulluk/ibadet ettikleri ve nasıl kulluk yap- neden olacaktır. Her ikisi birleştiğinde, Nubuvvet
tıkları... menheci üzere İslami mücadele, yoluna devam
edecektir.
İbadet edilenin ortaksız olarak Allah olması,
ibadetin sadece Rasûllerin gösterdiği şekilde ol- Allah'ım, bizleri Tevhid ve Sünnet davasının,
ması... Yani Tevhid ve Sünnet. Bu iki aslın zıddı muhkem asıllara yapışan, sabır ve yakinle yoğ-
ise şirk ve bidat. Kendini İslam'a nispet eden mil- rulmuş, güzel ahlakla süslenmiş, ahiret yurdunu
yarlarca insanın yaşadığı tahrif/hurafe, yoksulluk, arzulayan müdafilerinden kıl.
cehalet ve aşağılanmanın en temel sebebi; bu iki
Bu yazıyla beraber 'Tüm Rasûllerin Ortak Müj-
aslı bozmalarıdır. Ümmetin ihyası ise kaybet-
desi; Muhammed, Allah'ın Rasûlüdür' yazı dizisi-
tiklerini yeniden kazanmasıyla mümkündür. Bu
ni Rabbimizin yardımıyla bitirmiş olduk.
noktada en büyük görev; kınayıcının kınamasın-
dan korkmayan rabbani ilim adamlarına, sadık
31. 57/Hadid, 25
İslam davetçilerine ve mücahidlere düşmektedir.
Tağuti sistemler ve dinden ekmek yiyen belamla-
rın teşvikiyle; yığınların üzerinde oldukları batıl
dine razı olmamaları, hakkı haykırmaları gerekir.
Ellerinde kuvvet ve temkin bulunanların tevhid
ve sünnetin ihkakı, şirk ve batılın iptali konusun-
da kuvvetlerini; hüccet ve beyan bulunanların ise
hüccetlerini çekinmeden kullanmaları, asrımızın
en öncelikli farzlarındandır.

"Andolsun, biz elçilerimizi apaçık belgelerle Rebîu'l-Ahir


gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar 1436

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

13
Başyazı

Allah Rasûlü'ne ‫ﷺ‬


Hakaret Edenler Karşısında
Müslümanca Tavır
Allah Rasûlü gücünün olmadığı, müminlerin sıkıntıya düşeceği
mustazaflık hâlinde müşriklere, fiilî olarak karşılık vermemiştir.
Ancak bu durum, müşriklere gösterilmesi gereken tavrın, sabır
ve hoşgörü olduğu anlamına gelmez. Allah Rasûlü, bu tavrıyla
onların hak ettiklerini, onlara hatırlatmış; güç ve imkâna
kavuştuğunda da bu sözlerinin gereğini yerine getirmiştir.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

H amd, âlemlerin Rabbi olan, Rasûller gön-


dermek suretiyle insanları hidayet eden
ve... "O alaycılara karşı biz sana yeteriz" diye-
Fakat onlardan alay edenleri, alay ettikleri şey
kuşatıverdi."  1

rek Rasûllerini teselli eden Allah'a olsun. Salât "Onlara hiçbir Peygamber gelmiyordu ki, onunla
ve selam; emaneti eda eden, ümmete ulaştıran, alay etmiş olmasınlar."  2
kendisiyle hidayete erdiğimiz Muhammed
"O inkârcılar, seni gördükleri zaman, seni alaya
Mustafa'ya sallallahu aleyhi ve sellem, pak âline, onu ne-
alıyorlar ve 'İlahlarınızı diline dolayan bu mudur?'
fislerinden daha evla gören, dostuna dost, düş-
diyorlar. Hâlbuki onlar, Rahmân'ın kitabını inkâr
manına düşman olan ashabının üzerine olsun.
ediyorlar."  3
Tarihin her safhasında Rasûllere düşmanlık
Bu ayetler, gerek Peygamberimizin sallallahu aleyhi
eden, onlarla alay eden, onların hüccet ve be-
ve sellem gerek de ondan önce gönderilen Rasûllerin,
yanları karşısında söyleyecek sözleri olmadığın-
kâfirlerin inkar ve alaylarına muhatap olduğunu
dan onlara hakaret eden azılı kâfirler olmuştur.
gösteriyor. Charlie Hebdo'nun, Allah Rasûlü'yle
Kur'an-ı Kerim'den öğrendiğimiz kadarıyla bu
sallallahu aleyhi ve sellem alay eden karikatürleri yayın-
durum, Allah'ın değişmez sünnetlerindendir ve
ladığında, çok daha öncesinde Selman Rüşdi
risalet vazifesiyle memur her bir Peygamberin
karşılaştığı şeydir.
1. 6/En'am, 10
"Senden önce de Peygamberlerle alay edilmişti. 2. 15/Hicr, 11
3. 21/Enbiya, 36

14
vakıasında ve benzeri hadiselerde konuya dair
çok şey söylendi. Fransa'da iki gencin; sadra şifa,
izzeti bu ümmete yeniden hissettiren duruşla-
rından sonra, bu konu tüm yönleriyle dünyanın
gündemine oturdu.
Kâfirler, Rasûllerle alay edecekler. Bunun,
Allah'ın subhanehu ve teâlâ sünneti olduğunu biliyoruz.
Asıl soru; bunun karşısında Müslümanca tavrın
ne olduğudur? Allah'ı razı eden, şayet yaşasaydı
Peygamberi de razı edecek olan ve tüm ümmetin
beklentisini karşılayacak tepki nasıl olmalıdır?
sabır ve hoşgörü olduğu anlamına gelmez. Allah
Peygamberin, Kendisine Sövenlere Rasûlü, bu tavrıyla onların hak ettiklerini, onlara
Karşı Tavrı hatırlatmış; güç ve imkâna kavuştuğunda da bu
Abdullah bin Amr bin As radıyallahu anh anlatıyor: sözlerinin gereğini yerine getirmiştir.
"Bir gün müşriklerin Kâbe yanındaki hatimde bir Bu durumda, Mekke'de yaşanan bazı vakıaları
araya geldiklerini gördüm. Rasûlullah'tan bahse- öne sürerek, onunla sallallahu aleyhi ve sellem alay eden-
derek şöyle diyorlardı: 'Bu adama sabrettiğimiz lere karşı hoşgörülü olmayı ve sabrı tavsiye eden
kadar hiç kimseye sabretmedik. O, bize hakaret asrımız belamlarının yaptıkları, nasları tahrif et-
etti. Atalarımıza sövdü. Dinimizi kötüledi. Ce- mekten öteye geçmemektedir. Allah Rasûlü'nün,
maatimizi dağıttı. İlahlarımıza küfretti.' Bu sıra- imkân bulduğunda alaycılara karşı tavrını, Ka'b
da, Rasûlullah efendimiz çıkageldi. Kâbe'yi tavaf bin Eşref suikastı göstermektedir.
ederek yanlarından geçti. Bazı müşrikler, Rasûl'e Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: " 'Ka'b b. Eşref'in
laf attılar. Bu lafları duyduğu ve rahatsız olduğu, hakkından kim gelecek? Zira bu, Allah ve
Rasûlullah'ın mübarek yüzünden anlaşıldı. Geçip Rasûlüne eza veriyor!' buyurdular. Muhammed
gitti. İkinci defa yanlarından geçtiğinde yine aynı b. Mesleme: 'Onu öldürmemi ister misiniz?' dedi.
sözlerle karşılaştı. Yine rahatsız olduğu, yüzün- Peygamberimiz: 'Evet!' deyince Muhammed b.
den anlaşıldı. Üçüncü kez yanlarından geçerken, Mesleme: 'Hakkınızda menfi şeyler söylememe de
aynı şekilde kendisine laf attılar. Bunun üzerine izin veriyor musunuz? (Güvenini kazanmamız
Peygamber, onlara şöyle dedi: 'Beni duyuyor mu- için buna gerek olacak)' dedi. Peygamber, ona bu
sunuz ey Kureyşliler? Ben sadece sizi kesmekle hususta izin verdi.
gönderildim!' Orada bulunanlar, bu sözü işittiler,
sükûtla dinlediler. O kadar sessizleştiler ki, sanki Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme, Ka'b b.
her birinin başının üzerinde bir kuş vardı da, o Eşref 'e gelip onunla konuştu, aralarındaki (eski)
kuşu ürkütüp uçurmamak için seslerini çıkarmı- dostluğu hatırlattı ve: 'Şu adam var ya, sadaka
yor ve hareket etmiyorlardı. Hatta orada bulunan istiyor ve bize sıkıntı oluyor!' dedi. Ka'b, bunu
müşriklerin, Peygambere karşı en şiddetli olanları işitince: 'Ha şöyle! Vallahi ondan daha da çeke-
bile şöyle diyordu: 'Ey Eba Kasım, doğruca yoluna ceksiniz!' dedi. Muhammed b. Mesleme: 'Biz, ona
git, sen cahil bir kimse değilsin.' "  4 şimdi gerçekten tabi olduk. Onu büsbütün terk
edip sonunun ne olacağını seyretmekten de kor-
Bu hadise, Allah Rasûlü'nün kendisiyle alay kuyoruz' dedi. Ka'b: 'Söyle bana' dedi, 'İçinde ne
eden, ona ve getirdiklerine hakaret edenlere var, ne yapmak istiyorsunuz?' Muhammed: 'Onu
karşı tutumunu resmetmektedir. Aynı zamanda yalnız bırakmak, ondan ayrılmak istiyoruz' deyin-
Mekke'de yaşanan bazı hadiseleri nasıl anlama- ce, Ka'b: 'Şimdi beni mesrur ettin' dedi. Muham-
mız gerektiğine de işaret etmektedir. Allah Rasûlü med ilave etti: 'Bana biraz ödünç vermeni talep
sallallahu aleyhi ve sellem gücünün olmadığı, müminlerin ediyorum' dedi. Ka'b da: 'Bana rehin olarak ne
sıkıntıya düşeceği mustazaflık hâlinde müşrik- bırakacaksın?' diye sordu. Muhammed b. Mesle-
lere, fiilî olarak karşılık vermemiştir. Ancak bu me: 'Ne istersin?' dedi. Ka'b: 'Kadınlarınızı bana
durum, müşriklere gösterilmesi gereken tavrın, rehin bırakmalısın!' dedi. 'Ama sen, Arapların
en yakışıklısısın. Sana kadınlarımızı nasıl rehin Rebîu'l-Ahir
1436
4. Müsned, Ahmed bırakalım?' dedi. Ka›b: 'Öyleyse çocuklarınızı re-

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

15
hin bırakırsınız!' dedi. 'Ama nasıl olur, birimizin Rasûlü, onlara Ka'b'ın kötü sözlerini ve ezalarını
çocuğuna hakaret edip: 'Bir veya iki vask hurma hatırlattı. 7
karşılığında rehin edildin.' diye başına kakarlar.
Ama sana zırhları yani silahı rehin bırakalım' dedi. Ka'b bin Eşref 'in öldürülmesi olayı; Charlie
'Pekâlâ, bu olur!' dedi. Bunun üzerine Muhammed Hebdo olayı sonrası yaşanan bir çok tartışmaya
b. Mesleme, ona El Haris b. Evs, Ebu Abs b. Cebr ışık tutmaktadır. Aynı zamanda bu olay, Medine
ve Abbad b. Bişr ile birlikte gelmek üzere randevu- İslam Devleti'nde dönüm noktası olmuş, ken-
laştı. Bunlar, geceleyin gelip onu (dışarı) çağırdılar. dinden sonra birçok olayı etkilediği gibi, Yahu-
Ka'b, yanlarına indi. Ka'b'ın eşi şöyle dedi: 'Ben diler için yeni bir sürecin başlamasına da neden
bazı sesler işitiyorum, bu sanki kan sesidir' dedi olmuştur.
(kötü bir şey olacağını anlatmak istedi). Ancak
• Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine sö-
O: 'Hayır, bu gelen Muhammed b. Mesleme ile süt venlere karşı sabır ve hoşgörüden yana değildir.
kardeşi Ebu Naile'dir. Mert kişi, geceleyin yaralan- 'Yaşasaydı bu eylemleri ilk o kınardı' diyenler,
maya bile çağrılsa icabet eder!' dedi. Muhammed Allah Rasûlü'ne iftira eden yalancılardır. Çünkü
b. Mesleme, arkadaşına: 'Gelince, ben elimi Allah Rasûlü, güç ve imkân bulduğunda sabır
başına uzatacağım. Onu tam yakaladım mı göstermemiş, kendisine hakaret edenlerden
göreyim sizi!' dedi. Ka'b, kılıncını kuşan- bunun intikamını almıştır. Bunun İslam tari-
mış olarak indi. 'Senden güzel koku hinde birçok örneği vardır. 8
alıyoruz!' dediler. Ka'b: 'Evet! Ni-
Çünkü kahımda falan kadın var. Arap • 'Biz, İslamofobinin bu kadar yayıldığı bir dönem-
de, bu tarz eylemleri nasıl izah edeceğiz, Allah
Allah Rasûlü, kadınlarının en güzel kokula-
Rasûlü olsa bunlara göz yumardı' diyenler ya-
rına sahip olanıdır' dedi. Mu-
güç ve imkân nılmışlardır. İslamofobinin, günümüzden çok
hammed b. Mesleme: 'Ondan daha fazla olduğu bir dönemde Allah Rasûlü
bulduğunda sa- koklamama müsaade eder mi- sallallahu aleyhi ve sellem bu durumu sormak için yanı-
bır göstermemiş, sin?' dedi. Ka'b: 'Tabi ederim, na gelen Yahudilere olayı izah etmiş, ona eziyet
kendisine haka- kokla!' dedi. Muhammed, edip hakaret edenlerin cezasının bu olduğunu
ret edenlerden yakalayıp kokladı. Sonra: hatırlatmıştır.
'Bir kere daha koklamama
bunun intikamını müsaade eder misin?'  dedi. • Avrupa'daki Müslümanların orada emanla bu-
almıştır. Bunun Sonra onu yakaladı. 'Göreyim lunduğuna, bu yapılanın aldatma ve söz bozma
İslam tarihinde olduğuna, bunun da caiz olmadığına yönelik
sizi!' dedi ve orada öldürdü-
konuşanlar; bilerek veya bilmeyerek Allah
birçok örneği ler."  5
Rasûlü'nü söz bozma ve aldatmayla itham
vardır. Sahabeler, onu öldürdükten etmişlerdir. Çünkü Ka'b bin Eşref, Medine'de
bir sözleşme çerçevesinde yaşayan ve İslam
sonra Medine'ye yöneldiler. Allah
Devleti'yle eman hukuku olan bir Yahudi'ydi.
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, o gece, sabaha Ancak Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem hakaret
kadar namaz kılmış ve onlara dua etmişti. edince bu eman bozulmuş kabul edildi, bu du-
Medine'ye yaklaşınca tekbir getirdiler, Allah rum, kendisine bildirilmeden Allah Rasûlü'nün
Rasûlü, onun öldürüldüğünü anladı ve tek- emriyle suikasta uğradı.
bir getirdi. Ölüm haberini alınca, Allah'a hamd
etti. Bu işi yapan sahabelere: " 'Yüzler kurtuluşa • Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem sevindiğine
ersin/aydınlık olsun' diye duada bulundu. Onlar sevinemeyenler, onunla aynı çizgide durmayan
da: 'Seninki de ey Allah'ın Rasûlü' diye karşılık insanlardır. Allah Rasûlü, kendisine yönelik
verdiler."  6 hakaret edenlerden intikam alınıp hak ettikleri
ceza verildiğinde buna sevinirdi. Sevincini ba-
Bu olay üzerine Yahudiler, Allah Rasulü'ne sal- zen tekbir getirmek, bazen Allah'a hamd etmek,
gelip, liderlerinin suikastla öldü-
lallahu aleyhi ve sellem
bazen olayı yapanlara dua edip onlardan razı
olduğunu ifade edecek cümlelerle belli ederdi.
rüldüğünü söyleyip şikâyette bulundular. Allah
Muhammed bin Mesleme ve arkadaşları radıyalla-
hu anhuma, Ka'b'ı öldürdüğünde Allah Rasûlü'nün

5. Muttefekun Aleyh 7. Müsned, Ahmed


6. Fethu'l Bari, Müstedrek, Hakim. 8. Bazısı yazı içerisinde zikredilmiştir.

16
bunu nasıl karşıladığını kıssada gördük. Aynı
şekilde Allah Rasûlü benzer kıssalarda da rı-
zasını belli etmiş, onu sözlü veya fiilî savunan,
müşriklere hak ettikleri cevabı verenlerden razı
olduğunu beyan etmiştir.
Bu olaydan sonra vuku bulan, Ebu Rafi'i b. Ebi'l
Hukayk isimli Yahudi katledildiğinde de Allah
Rasûlü, onlara benzer şekilde dua etmiştir. Öyle
ki bu görevle vazifeli sahabeler; onun memnuni-
yetini bildiklerinden, bu olayı ona müjdelemek
için yarış içerisine girmişlerdir. 9 Diyebiliriz ki;
bu gibi olaylardan, ancak Medine'de bulunan
münafıklar rahatsız olmuştur. Onlar, Yahudi- Allah Rasûlü'ne Hakaret Edenlerin
lerle ticaretlerinin ve geçmişte tesis ettikleri İslam Nezdinde Hiçbir Değeri
dostluklarının bozulacağını düşünmüşlerdir. Yoktur
Her dönemin münafık tabiatlıları böyledir. On-
lar için İslam'ın şiarlarının yüceltilmiş olması, "Medine'de kör bir adamın çocuklarının annesi,
Allah Rasûlü'nün mutluluğu, İslam ümmetinin Allah Rasûlü'ne hakaret ediyor, ona sövüyordu.
izzeti, önemli değildir. Tek önemli olan, onların Adam, onu bu yaptığından menetse de kadın aynı
taparcasına bağlı oldukları dünyevi işlerinin şeyi tekrar ediyordu. Bir gece yine Allah Rasûlü'ne
ve toplumsal ilişkilerinin sorunsuz olmasıdır. sövmeye başladı. Adam, eline hançeri aldı, kadının
karnına dayadı sonra da üzerine abandı, kadın
• Ka'b bin Eşref olayı sonrasında sahabe arasın- öldü. Kadın gebe olduğundan düşük yaptı ve kan
da bir yarış başlamıştır. Ka'b'ı öldürenler, Evs pıhtısı olarak çocuğunu düşürdü, her taraf kana
kabilesindendi. Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve bulandı. Sabah olunca bu durum Allah Rasûlü'ne
sellem sevincine şahit olan Hazrecli Müslümanlar,
anlatıldı. İnsanları topladı ve onlara birinin şöyle
bu duruma gıpta ettiler. Allah Rasûlü'ne eziyet
seslenmesini emretti; 'Üzerinde hakkım bulunan
eden, İslam ve Müslümanlar aleyhine konuşan
her kim bunu yaptıysa Allah için ayağa kalksın.'
bir Yahudi'yi öldürmek için harekete geçtiler.
O dönemde Ka'b'ın vazifesini Ebu Rafi'i İbni'l Kör adam kalktı ve insanların omuzlarının üze-
Ebi Hukayk üstlenmişti. Allah Rasûlü'nden izin rinden atlayarak Allah Rasûlü'nün yanına geldi.
isteyip yola koyuldular. 10 Ta ki Allah Rasûlü'nün önünde oturdu. Ve şöyle
dedi: 'Ben, onun kocasıyım. Sana sövüp hakaret
ediyordu. Onu menetsem de bu yaptığına son ver-
9. Buhari
10. İmam Buhari, kıssanın tamamını rivayet etmiştir:
miyordu. Benim ondan mercan gibi iki çocuğum
"Rasûlullah, Yahudi Ebu Rafi'ye, ensardan bir grup adam gönderip, vardı ve benim razı olduğum refikamdı. Dün yine
başlarına da Abdullah b. Atik'i koydu.
Ebu Rafi', Rasûlullah'a eza veriyor ve aleyhinde çalışmalar yapı- sövüp hakaret etti. Ben de hançeri karnına daya-
yordu. Ebu Rafi', Hicaz bölgesindeki kendine has bir kalede otu- dım, yaslandım ve onu öldürdüm. Peygamberimiz,
ruyordu. Kaleye yaklaştıkları zaman güneş batmıştı. Halk, artık
sürüleriyle dönüyordu. Abdullah, arkadaşlarına: 'Siz burada otu- bunun üzerine: 'Allah'ı şahit tutarım ki, onun
run ve yerinizden ayrılmayın. Ben gidip, kapıcılara biraz iltifat kanı heder olmuştur' dedi."  11
edip, içeri girme imkânı arayacağım' dedi ve ilerledi. Kapıya kadar
geldi. Def-i hacet yapıyormuş gibi elbisesini toparladı. İnsanlar
içeri girmişti. Kapıcı seslendi: 'Ey Allah'ın kulu, girmek istiyorsan Allah Rasûlü'ne sövenlerin İslam nezdinde hiç-
gir. Kapıyı kapatacağım' dedi. Ben de girdim ve gizlendim. Halk
tamamen girince kapıyı kapattı. Sonra da anahtarları bir kazığa
bir değerleri yoktur. Onlara üzülmek, masum ya
taktı. Ben müsait bir anda kalkıp anahtarları alıp kapıyı açtım. da sivil olduklarını iddia etmek; Allah'ın değer-
Ebu Rafi, evinde gece sohbeti yapıyordu. Ve hususi bir köşkte idi.
Sohbet arkadaşları dağılınca, yanına çıktım. Her bir kapıyı açıp
girdikçe içeriden üzerime kapadım. Eğer halkın haberi olur da
beni öldürmeye azmederlerse; ben, Ebu Rafi'yi öldürmeden ona Merdivene kadar geldim. Ayağımı bastım. Yere kadar ulaştığımı
ulaşamasınlar diye böyle yaptım. Sonunda yanına kadar geldim. zannettim. Ay ışığıyla aydınlık bir gecede düştüm. Bacağım kırıl-
Köşkün ortasında yer alan karanlık bir odadaydı. Ancak, odanın dı. Sarığımla sardım. Sonra gidip kapının önüne oturdum. Onu
neresinde olduğunu bilemiyordum. 'Ebu Rafi' diye seslendim. 'Kim gerçekten öldürdüm mü, öğreninceye kadar bu gece kaleden dışarı
o?' dedi. Sese doğru yöneldim. Heyecan içerisinde bir kılıç darbesi çıkmayacağım' dedim. Horozlar ötünce, surların üzerinden ölüm
indirdim, ama boşa gitti. Adam bir çığlık attı. Hemen odadan ilan edildi. Ölüm habercisi: 'Hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Rafi'nin
çıktım. Azıcık bekleyip tekrar girdim. Sesimi değiştirip, yardıma ölümünü duyuruyorum!' diye bağırıyordu. Ben hemen arkadaşla-
gelmiş gibi: 'O ses de ne? Ey Ebu Rafi!' dedim. 'Kahrolası, odada rımın yanına gittim: 'Zafer! dedim, Allah, Ebu Rafi'in canını aldı!'
biri var, az önce bana kılıç vurdu' dedi. Yerini iyice keşfetmiştim, Rasûlullah'a geldim, olup biteni anlattım. Bana: 'Uzat ayağını!'
bir darbe daha indirdim. Yaraladım, fakat öldüremedim. Sonra buyurdular. Ben de ayağımı uzattım. Meshediverdi. Sanki hiçbir Rebîu'l-Ahir
kılıcın ucunu karnına sapladım, sırtına kadar dayandı. Öldürdü- şey olmamış gibi hiçbir rahatsızlık kalmadı.' 1436
ğümü anladım. Geri dönüp, kapıları teker teker açmaya başladım. 11. Ebu Davud.

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

17
sizleştirdiğine, değer vermektir. Bu da yalnızca 'Sevgili arkadaşım Dr. (Alberto) Gasparri, an-
bunu yapanın değerini düşürür, onu alçaltır. Si- neme küfrederse suratına yumruğu yer!' ve 'İfade
yasilerin ve onları memnun etmek için çırpınan özgürlüğünün sınırı olmalı!' gibi açıklamaları, içi-
Diyanet reisinin içine düştüğü durum, bundan mizdeki 'Charlie Hebdo'ları utandırır mı acaba?
başka bir şey değildir. Allah Rasûlü'nün sallallahu
aleyhi ve sellem kanını heder ettiği insanları masum Kâfirlere yaranmak, izzeti onların yanında ara-
göstermek, dakikalarca onların haksız yere öldü- mak, eski bir münafık hastalığıdır. İslam düş-
rüldüğünü anlatmaya çalışmak; Allah Rasûlü'nü manlığı yapan, zahiren güçlü görünen kâfirlere
yalanlamak ve insanları saptırmaktır. Bu durum- karşı alınacak tavır; müminlerle, münafık karak-
da iki kişiden biri yalancıdır. Bir tarafta 'Allah'ı terli satılmışlar arasındaki yol ayrımlarındandır.
şahit tutarım ki onun kanı heder olmuştur' diyen
"Münafıklara müjde ver; Onlar için gerçekten
Peygamber, öte tarafta 'Türkiye'de din hizmet-
acıklı bir azap vardır. Onlar, müminleri bırakıp
lerinden sorumlu Diyanet İşleri Başkanı olarak,
kâfirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve
derin bir üzüntü içinde olduğumu ifade etmek
onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar?
isterim. Her şeyden önce bu saldırıyı şiddetle
Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur', Allah'ındır."  13
kınıyor, başta Fransız halkı olmak üzere tüm
insanlık ailesinin acısını paylaşıyorum' di- Münafık karakterli olanların, izzeti onla-
yen bir zihniyet. Allah Rasûlü, yalandan rın yanında arama girişimleri, onlara
münezzeh olduğundan, açık iftira hiçbir fayda sağlamayacak; dünya
ve yalanın sahibi bellidir. ve ahiret rezilliği olarak, kendi-
lerine dönecektir. Kâfirler, za-
Papa Kadar Da Mı Kâfirlere yaranmak, izzeti onların
hiren İslam'a müntesip olan-
yanında aramak, eski bir münafık
Ahlaki Değerlere hastalığıdır. İslam düşmanlığı yapan, ların, onlara yaranmak için
başyazı

Sahip Değilsiniz? zahiren güçlü görünen kâfirlere gösterdikleri çabalardan


İslam dininden uzaklık karşı alınacak tavır; müminlerle, hiçbir zaman razı olmaz-
münafık karakterli satılmışlar lar.
ve batıl ehli olma yönünden arasındaki yol ayrımlarındandır.
Papa ila, Diyanet reisi arasında
fark olmasa da, insani ve örfi "Sen, onların dinlerine uy-
olarak Diyanet reisinin daha madıkça, Yahudi ve Hristiyan-
duyarlı olması bekleniyordu. Di- lar senden kesinlikle hoşnut olacak
yanetin tam metnini yayınladığı basın değillerdir. De ki: 'Şüphesiz doğru yol,
açıklamasında, 12 Allah Rasûlü'ne hakaret Allah'ın (gösterdiği) yoludur.' Eğer sana
edip onunla alay edenlerle alakalı tek bir ke- gelen bunca ilimden sonra, onların heva
lam sarf edilmezken; saldırıyı kınama, İslam'la (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için
hiçbir ilgisinin olmadığı, Rasûlullah'ın yaşaması Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı."  14
durumunda tepki göstereceği de dahil, onlarca Başbakanın, terörü(!) kınamak için; dünya-
yalan ve yalakalık örneği mevcuttur. Basın açıkla- nın en büyük teröristleriyle beraber katıldığı
ması, Batı karşısında aşağılık kompleksiyle malul yürüyüşte gördüğü muamele, bunun en güzel
insanların başlattığı 'Hepimiz Charlie'yiz' kam- örneğidir. Ancak şirk ve batılla akıllarını örtenler,
panyasının açılımı gibidir. yaşadıkları olaylardan ders almak bir yana, her
Aynı soru, Hristiyan dünyasının liderine sorul- geçen gün debelendikleri batıllarına biraz daha
duğunda; o, Mehmet Görmez'den daha ahlaki saplanıyorlar. Bu durum, Allah'ın subhanehu ve teâlâ
ve tutarlı bir cevap vermiş, saldırıları kınamakla şu sözünü doğrulamaktadır:
beraber, hakaret eden kesime de iki laf etme er- "Allah kimi şaşırtırsa, onu doğru yola getirecek
demini göstermiştir. yoktur. Allah, onları azgınlıkları içinde bırakır,
körü körüne yuvarlanır giderler."  15

12. ht t p : / / w w w. diy anet . g ov. tr / tr / i ce r i k / diy anet - i sl e r i - 13. 4/Nisa, 138-139


baskani-gormez%E2%80%99in-paris%E2%80%99teki-
charlie-hebdo-dergisine-yonelik-saldirilara-iliskin-basin- 14. 2/Bakara, 120
aciklamasi%E2%80%A6/25480. 15. 7/Araf, 186

18
Gösteriler Aracılığıyla Tepki
Göstermek Doğru Mudur?
Gösteri düzenlemek suretiyle hak talebinde
bulunmak, zulmün defedilmesi ve hakların talep
edilmesi yönünden caiz olan bir tepki biçimidir.
Kendinden faydalanılan şeylerde asıl olan, mü-
bah olmasıdır. Ayrıca Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem döneminde insanlar, haklarını almak veya
zulme tepki göstermek adına, mescidde seslerini
yükseltmek, emire şikâyette bulunmak gibi türlü
yolları kullandılar.

Ancak bir şeyin mübah olması başka şey, onun duygularını boşaltmak ve insanları rahatlatmak-
her dönemde faydalı olması başka şeydir. Özel- tır. Daha da önemlisi insanların şer'i mücadele
likle günümüz şartlarında gösteriye izin veren yöntemlerine yönelmesini engellemek, bunun
anlayış incelendiğinde, sorunun kaynağını oluş- yanında onlara mücadele etmiş hissi vermektir.
turduğu görülür. Gösteri yapmaya izin veren an- Çoğu zaman gösteriler düzenleyen insanların
layışla, başkalarının kutsalına hakaret etmeye izin talepleri ile yaşantıları arasında uçurumlar söz
veren anlayış aynıdır. Nerede başlayıp nerede konusudur. İslami bir eğitim ve sahih bir tefekkür
bittiği belli olmayan ifade özgürlüğü... Buradan neticesinde, bu açığın kapanma ihtimali vardır.
baktığımız zaman; bu hakaret karşısında yapılan Lakin gösteri ve yürüyüş gibi duygu yoğunluklu
gösterilerin hiçbir anlamının olmadığını, caydırı- ve sloganik faaliyetler; bu açığın kapanma ihti-
cılık yönünden bir etkisinin olmadığına şahitlik malini azaltmaktadır. Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi
ediyoruz. ve sellem hakaretle ilgili yapılan gösterilerde, gösteri-

Ayrıca gösteriler, aslı itibariyle mübah olsa da, ye öncülük yapan ve göstericiler adına açıklama
günümüzde gördüğü işlev itibariyle zararı, fay- yapanlardan bazılarının: 'Said Nursi sakalsızdı'
dasından çok daha büyüktür. İslam ümmetine gerekçesiyle Allah Rasûlü'nün sünnetini çiğne-
asli sorumluluklarını unutturmuş, kâfirlerin yen birileri olabileceği de düşünüldüğünde; du-
belirleyip sınırlarını çizdiği bir eylem biçimidir. rumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır. Allah
Yerinden saatine, yapılacaklardan tepki biçimine Rasûlü'nü örneklikte başka şahısların gerisine
kadar bütün içeriği, tepki gösterdiğiniz kurumlar iten bir zihniyetin, Allah Rasûlü'nü müdafaa et-
tarafından belirlenmiş bir eylemle sesinizi duyur- mek için meydanlara çıkması, üzerinde düşünül-
maya çalışıyorsunuz. mesi gereken bir durumdur. Tepki göstermek için
meydanlara çıkanların, tepki görmeyi hak eden
Ülke yöneticilerinin ifadesiyle; sistemlerin sınıftan olmaları gerekiyor. Allah Rasûlü'nün ka-
vazifesi, insanların öfkesini dindirmek, başka rikatürünü yapanın İslam'a verdiği zararla, onu
bir ifadeyle 'gazını almak'tır. Görevi, insanları sallallahu aleyhi ve sellem örneklikte başkalarının gerisine

kâfirleştirip, Allah'a şirk koşturmak olan sistem- atanın verdiği zarar arasında pek de fark yoktur.
lerin, bunu yerine getirmek için gece gündüz Gösteriler, bu tezatın üstünü örten ve görülme-
kurdukları tuzaklar vardır. 16 Bunun bir çeşidi de sini engelleyen duygu yoğunluklarının yaşandığı,
gösterilere müsaade etmek suretiyle, insanların şeriatın ve aklın ölçülerinin yitirildiği alanlardır.
öfkesini bir meydana toplayıp, öfkeleri ve intikam
Gösteriler, aslı itibariyle mübah ve bazı vakıa-
larda sonuç almaya yönelik olabilir. Özellikle ilim
16. "Zaafa uğratılanlar (mustazaflar), kibirlenenlere(müstekbirlere): adamlarının vakıa tespiti sonrasında, bir tepki
'Eğer siz olmasaydınız, biz muhakkak müminler olurduk' derler. biçimi olarak kullanılabilir. Ancak konumuz bağ-
Kibirlenenler, zaafa uğratılanlara: 'Sizlere hidayet geldikten sonra,
hidayetten sizleri biz mi engelledik? Hayır, siz (kendiniz) mücrim- lamında yapılan gösterilerin, zikrettiğimiz gerek-
lerdiniz (suçlulardınız)' dedi(ler). Ve zaafa uğratılanlar (hakir çeler nedeniyle faydasız olduğu kanaatindeyiz.
görülenler), kibirlenenlere: 'Hayır, (işiniz) gece ve gündüz hile
idi. Bize Allah'ı inkâr etmemizi ve O'na şirk koşmamızı em-
rediyordunuz' dediler. Azabı gördükleri zaman pişmanlıklarını
saklarlar (için için pişman olurlar). İnkâr edenlerin boyunlarına Rebîu'l-Ahir
halkalar (zincirler) geçirdik. Onlar, yaptıklarından başka bir şeyle 1436
mi cezalandırılırlar?" (34/Sebe, 31-33)

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

19
Allah ile Nasıl
Muamele Etmelisin?
Özcan Yıldırım ozcanyildirim@tevhiddergisi.com

Münafıkların Özellikleri:
Kalpleri Hastalıklıdır!
İki münafık tiplemesi olduğunu görmekteyiz. Birinci
tip, inanmadığı halde ‘Allah'a ve ahiret gününe iman
ettik' diyen güruh… İkinci tip ise; irade bozukluğu,
zihnî karmaşa yaşayan, İslam'a ve Müslümanlara
karşı güven duygusunu kaybetmiş, kendi benlikleri
yüzünden fedakârlıktan kaçınan, toplum içerisinde kalp
EKG'sinin sürekli zikzak çizdiği, istikrarsız insanlardır.

Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun. lah bir fetih, yahut katından bir emir getirecek de
onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman
Münafıkların özelliklerinden biri de, kalpleri- olacaklardır."  2
nin hastalıklı oluşudur. Kalp; kulluğun istikame-
tinde rol oynayan en önemli organ olup, bedeni "O zaman münafıklarla kalplerinde hastalık bu-
organize eden, yönlendiren organdır. lunanlar, (sizin için): 'Bunları, dinleri aldatmış'
diyorlardı. Hâlbuki kim Allah'a dayanırsa, bilsin
Allah subhanehu ve teâlâ, Kur'an-ı Kerim'in ilk ayet- ki Allah mutlak galiptir, hikmet sahibidir."  3
lerinde Derk-i Esfel ehlinin kalplerinin, hastalıklı
olduğunu belirtmiş ve birçok yerde de buna vur- "Kalplerinde hastalık olanların ise pisliklerine pis-
gu yapmıştır. Konu üzerindeki mülahazalarımıza lik katmıştır ve onlar, kâfirler olarak ölmüşlerdir."  4
geçmeden evvel, bu ayetlere öncelikle bakmakta
yarar var: "(Allah, şeytanın böyle yapmasına müsaade eder
ki) kalplerinde hastalık olanlar ve kalpleri katıla-
"Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıkla- şanlar için, şeytanın kattığı şeyi bir deneme (vesi-
rını artırdı. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, lesi) yapsın. Zalimler, gerçekten (haktan) oldukça
onlara elem verici bir azap vardır."  1 uzak bir ayrılık içindedirler."  5

"Kalplerinde hastalık bulunanların: 'Başımıza bir


felaketin gelmesinden korkuyoruz' diyerek onların
2. 5/Maide, 52
arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Al-
3. 8/Enfal, 49
4. 9/Tevbe, 125
1. 2/Bakara, 10 5. 22/Hacc, 53

20
"Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe
içinde midirler, yahut Allah ve Rasûlü'nün ken-
dilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korku-
yorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!"  6

"Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık


bulunanlar: 'Meğer Allah ve Rasûlü, bize sadece
kuru vaatlerde bulunmuşlar!' diyorlardı."  7

"Andolsun ki münafıklar, kalplerinde hastalık


bulunanlar, şehirde bozguncu haberler yayanlar,
buna son vermezlerse; muhakkak seni onlarla
mücadeleye çağırırız da sonra çevrende az bir Müslümanlara karşı güven duygusunu kaybetmiş,
zamandan fazla kalamazlar."  8 kendi benlikleri yüzünden fedakârlıktan kaçınan,
"İman etmiş olanlar: 'Keşke cihad hakkında bir toplum içerisinde kalp EKG'sinin sürekli zikzak
sure indirilmiş olsaydı!' derler. Ama hükmü açık çizdiği, istikrarsız insanlardır.
bir sure indirilip de onda savaştan söz edilince, Buna örnek olarak şu iki ayeti örnek verebiliriz:
kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı
geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını gö- "Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı
rürsün. Onlara yakışan da budur!"  9 cihad et, onlara karşı sert davran. Onların va-
racakları yer, cehennemdir. O, ne kötü bir varış
"Yoksa; kalplerinde hastalık olanlar, kinlerini yeridir!"  12
Allah'ın dışarı vurmayacağını mı sandılar? Şayet
isteseydik; Biz, onları sana gösterirdik de sen; on- "Onlar; Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimseler-
ları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki; sen, onları dir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara,
sözlerinin üslubundan da tanırsın. Allah, bütün kendileri hakkında tesirli söz söyle."  13
yaptıklarınızı bilir."  10
Allah subhanehu ve teâlâ ilk ayette, birinci tür müna-
"Biz, cehennemin işlerine bakmakla ancak me- fıklara karşı takınılması gereken tavırdan bahse-
lekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da derken, diğer ayette de ikinci tür münafıklardan
inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık bahseder.
ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden
iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını arttırsın; Bakara suresinde ateş yakmaya çalışan; fakat
hem kendilerine kitap verilenler hem müminler ateş çevresini aydınlatmaya başlayınca, Allah'ın
şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulu- görme imkânlarını yok edip, karanlıklarda bırak-
nanlar ve kâfirler de: 'Allah bu misalle ne demek tığı insanın misali, birinci tip münafığın durumu-
istemiştir ki?' desinler. İşte Allah böylece, dilediğini nu anlatırken; şimşek ve gök gürültüleriyle yağan
sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. sağanak altında yıldırım korkusuyla kulaklarını
Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. tıkayan, şimşek önünü aydınlatınca yürüyen, ka-
Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür."  11 ranlık çökünce dikilip kalan kişinin misali, iman
ve inkâr arasında gidip gelen ikinci tip münâfığı
Ayetlerin geneline baktığımız zaman, iki mü- sembolize etmektedir. Bazı ayetlerde 'münafık-
nafık tiplemesi olduğunu görmekteyiz. Birinci lar' ve 'kalplerinde hastalık bulunanlar' şeklin-
tip, inanmadığı halde 'Allah'a ve ahiret gününe de ikili bir ifadenin yer alması da aynı farklılığı
iman ettik' diyen güruh… İkinci tip ise; irade göstermektedir. Nitekim Kur'an'da bir taraftan
bozukluğu, zihnî karmaşa yaşayan, İslam'a ve Peygamber'e münafıklarla mücadele etmesi ve
onlara sert davranması emredilirken, diğer taraf-
6. 24/Nur, 50 tan kendilerine öğüt vermesi ve içlerine işleye-
7. 33/Ahzab, 12 cek güzel sözle hitap etmesi istenmektedir. Halis
8. 33/Ahzab, 60
9. 47/Muhammed, 20
Rebîu'l-Ahir
10. 47/Muhammed, 29 12. 9/Tevbe, 73 1436
11. 74/Müddessir, 31 13. 4/Nisa, 63

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

21
münafıklar, müminlerle karşılaştıklarında iman Tüm bunlar, kalp hastalığının ilk adımları-
ettiklerini belirtmelerine rağmen, asıl taraftarla- nı atarken, kalplerini kendilerine nasihat eden
rıyla baş başa kaldıkları zaman müminlerle alay kimselere türlü bahanelerle kulak tıkamaları ile
ettiklerini söylerler. Diğerleri ise Peygamber'e başlamıştır. Ya nasihatlere kulak tıkayıp, kendi
inandıklarını sanmakla birlikte, önemli işlerinde doğruları ve dağlar kadar tecrübe ve bilgisiyle(!)
din dışı otoritelere gitmeyi tercih etmekte; fakat karşı çıkmış ve böylece hazımsızlık yaşamıştır
başlarına bir felaket gelince Peygamber'e başvur- ya da karşısındakinin gözünü doldurma gaye-
makta, böylece hak dine olan bağlılıkları dünyevi siyle kafa sallamış; fakat kalbi az da olsa bu sal-
menfaatlerine göre değişmektedir. 14 lanmadan nasibini almamıştır. Böylece ağzında
çiğnedikçe moleküllere böldüğü 'cemaate güven'
Görüldüğü gibi münafıklar, iman etmeyen ilkesini kabullenemediği için, bir türlü gırtlağın-
ve imanında git gel yaşayanlar olmak üzere iki dan aşağıya indirememiştir.
gruptur. Allah subhanehu ve teâlâ, her ikisini de 'kalp-
leri hastalıklı olan' güruhta tek bir taife olarak Yaklaşıldığında yediklerinden dolayı ağzı ko-
addetmemiştir. Yani kalpleri hastalıklı olanlar, kan, fakat kendisine bu koku gelmeyip de karşı-
sadece münafıklar değildir. Bilakis, toplum- sındakine 'ben buradayım' dercesine ayan beyan
da oluşan türlü haberlerle git geller yaşa- olan bir koku misali, hastalığını karşısındaki fark
yan, her olayda sendeleyen, bir türlü etmiştir. Fakat heyhat ki, 'ben böyle değilim' cesa-
dikiş tutturamayan 'onlara kulak retini de bulabilmektedir. Kalp bozulmuş, kokusu
İslam asan' bir güruh daha vardır. tencerenin kapağını oynatması ile içinde kayna-
davasını Bunlar da Müslümanlar ara- yan cismin kokusunu dışarıya vermesi misali; dili
güden her sında kanayan bir uzuv olan, ve hâli, bu bozukluğu ele vermiştir.
birey de kalbin şüphe denizinde bocalayan
insanlardır. İnandığı davanın İslam davasını güden her birey de kalbin bo-
bozulma saf- zulma safhalarına azami dikkat etmeli, daha ilk
öğretilerini gırtlaklarından
halarına azami aşağıya indirmeyip, sade- adımda kendisine nasihat eden yapıya da teslim
dikkat etmeli, ce dillerini ıslatmakla bu olması gerekir.
daha ilk adım- öğretileri edebî sözleri-
ne malzeme yapan, kalpleri Kalbin Bozulma Safhaları
da kendisine
başka haberlerle fırıldak olan, Kur'an'da geçen üç kelime vardır ki, bunlar he-
nasihat eden fakat sebatkâr olduğunu zan- men hemen her günahın, kalpteki oluşumuna
yapıya da tes- neden zavallılardır. hasrolunmuştur: Zeyğ, rayn ve kasvet. Kalbin
lim olması maruz kaldığı zeyğ ve rayn, kasvete kadar, inkâra
İslam cemaati içerisindeki uzanan yolda iki alt safhayı teşkil etmekte; kasvet
gerekir.
refahı ve güveni, kalplerine su ise kalbin bütün hayır ve gerçekler için kapalı,
üzerine yazarcasına yazanlar, en her türlü kötülük ve günah için ise açık ve hazır
küçük imtihanda savrulmuşlardır. Gü- olduğu durumu resmetmektedir. Şimdi bu kav-
ven, itaat ve sebat denklemini benliklerine ramları sırasıyla ele alıp, kısaca değerlendirmeye
yerleştiremeyip, kulakları ve kalpleri olma- çalışacağız.
dık yerlerde gezenlerin akıbeti de ayak kayması
yaşamaya mahkûmdur. Çünkü cerahatin fayda a- Zeyğ: İstikametten sapmak, meyletmek an-
vermeyeceği bir şekilde kalpleri hastalığa kapıl- lamına gelen bu kelime, Kur'an'da sekiz yerde
mıştır. Önceden iç âleminde depremler yaşadığı, geçmektedir. Üç yerde bakışlar (ebsar) için, bir
gözlerine uyku girmediği bir vakıa, şimdilerde yerde de ilahi emirden sapma anlamında kulla-
sadece kulağını çınlatan bir bilgi hâline gelmiştir. nılmıştır. Diğer dört yerde ise tamamen kalbin
Önceleri 'İslam cemaati', 'İslam davası', 'İslam'a haktan, doğru olandan aksi istikamete meylet-
hizmet', 'fedakârlık' kelimeleri ile içindeki iman mesi manasında kullanılmıştır.
tohumları patlayan ve göze hitap edercesine ye-
şeren imanı, şimdilerde kışını bekleyen sonbahar Dinin emir ve kayıtlarından kalbin sapması-
hâlini almıştır. nı ifade eden zeyğden, tevbe yoluyla kurtulup
yeniden asli çizgiye dönmek mümkündür. Nite-
14. Bkz. Nifak Psikolojisi Üzerine Bir İnceleme, Yrd. Doç. Dr. Hülya
kim Tevbe suresinin bir ayetinde, kritik bir anda
Alper Tebük seferine çıkmaya pek arzulu olmadıkları

22
halde, nefislerinde gerçekleştirdikleri bir müca-
hedeyle zaaflarını aşan bazı Müslümanlar için şu
ifadelere yer verilir:

"Allah, Peygamberini, savaşa katılmayanlara izin


verdiğinden ötürü afetti(ği gibi), o güçlük saatinde
ona uyan muhacirleri ve ensarı da affetti. O za-
man içlerinden bir kısmının kalpleri zeyğe (kay-
maya) yüz tutmuşken, yine de onların tevbesini
kabul buyurdu."  15

Haktan sapma, basit bir muhalefetle başlar;


günah adına atılan bir adımla genişler. Söz geli- Başka bir ifadeyle zeyğ, boşluk kabul etmeyen
mi, bir kere yalan söyleme, inkâra doğru atılmış kalbin, istikametten ayrılması neticesinde, yerini
bir adım ve aynı zamanda imandan da o miktar kaçınılmaz olarak bir eğriliğe/bozukluğa bıraktığı
soğuma demektir. Keza, bir kere zinaya yaklaş- durumun adıdır. Gerçeğin izah ve kabulüne güç-
ma, küfre doğru bir adım ve imana da o ölçüde lük teşkil eden bu durumu, Kur'an'da günahların
yabancılaşma demektir. Kur'an-ı Kerim'in tam kalpte meydana getirdiği ifsadın ilk parametresi
bu noktada -Cenab-ı Hakk'ın vermiş olduğu hi- olarak değerlendirebiliriz.
dayetten sonra- iman eden insanların kalplerinin
zeyğe düşmemesi için şu duayı öğütlemesi gayet b- Rayn: Lugatte, pas, is ve kir gibi anlamlara
dikkat çekicidir: gelen rayn, Kur'an'da, günahların kalbi istila et-
mesi anlamında kullanılır. Bu kelimenin geçtiği
"Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalp- bir ayette şöyle denir:
lerimizi eğriltme (lâ tuziğ -zeyğ etme-)."  16
"Doğrusu, (işleyip) kazandıkları, kalplerinde
Bu sapmaların, kalpte etkilerinin yaratılma- rayn/pas olmuştur/tutmuştur."  18
sı ise Allah'ın bir kanunudur. Bu bağlamda bir
ayet-i kerimede şöyle buyrulur: Üst üste işlenen ve nihayetinde kalbin körel-
mesine yol açan bir maraz olarak da tarif edilen
"...Onlar (haktan) sapınca (felemmâ zâğû) Allah rayn, Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem beyanında
da onların kalplerini (hidayetten) uzaklaştırdı/ ise şu ifadelerle ele alınır:
saptırdı..."  17
"Kul bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir
Pek çok ayette vurgulandığı üzere, kalpte mey- nokta belirir. Eğer sahibi pişman olur, tevbe ve is-
dana gelen müsbet veya menfi her türlü oluşum, tiğfar ederse (ondan sıyrılırsa) kalbi yine parlar/
Allah'ın yaratmasıyla gerçekleşir. Nitekim bu saydamlaşır. Yok, (tevbe ve istiğfar etmeyip) güna-
ayette, izağe (saptırma/eğriltme işi) açık bir şe- ha devam ederse bu leke çoğalır. Nihayet arta arta
kilde Allah'a isnad edilir. Ancak bu ayetin baş öyle bir raddeye gelir ki, leke, bir kılıf gibi bütün
tarafında 'felemmâ zâğû' şeklinde yer alan cümle kalbi istila eder; işte Allah'ın Kur'an'da zikrettiği
ile buna sebep olanların, insanların bizzat kendi- rayn, budur."  19
lerinin olduğu hatırlatılır ve böylece bunun, 'ce-
zanın cürme terettübü' (cezanın amel cinsinden Amellerin, kalbi nasıl etkilediğini çarpıcı bir
olduğu) nevinden bir durum olduğu vurgulanır. biçimde ortaya koyan söz konusu bu ayet ve ha-
dis göstermektedir ki, günahlar devam ettikçe
Netice olarak diyebiliriz ki zeyğ, başlangıçta kalpleri bir kılıf gibi kaplamakta ve kalpte silin-
yaratıcı tarafından istikamete programlanmış mesi güçleşen ikinci bir tabiata sebep olmaktadır.
kalbin, iman ve salih amelle işlettirilmeyip, he- Bununla birlikte 'rayn', 'tab' kadar bir olumsuzluk
vanın etki alanına terk edilmesiyle duyarlılığını ifade etmez.
kısmen veya tamamen kaybettiği hâlin ifadesidir.

15. 9/Tevbe, 117


Rebîu'l-Ahir
16. 3/Âl-i İmran, 8 18. 83/Mutaffifin, 14 1436
17. 61/Saff, 5 19. Tirmizi, İbni Mace

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

23
Söz konusu bu kalpler, işledikleri günahlar- Kur'an dilinde 'rayn/pas' esprisi içinde somut bir
la öylesine örtülmüş kalmıştır ki, fıtratlarında ifadeyle anlatılmıştır.
hakka müteveccih olan kabiliyetleri kapanır
hâle gelmiştir. Zira işlenen her bir günah, emsali c- Kasvet: Lugatte, katılık, sertlik ve kuruluk
günahlara birer çağrı ve davetiye mesabesinde anlamlarına gelen kasvet, kalp ile birlikte kul-
olması hasebiyle fasit bir dairenin oluşmasına lanıldığında kalbin kararması ve katılaşmasını
sebebiyet vermiştir. Hemen belirtmiş olalım ki, ifade eder. 'Böyle bir kalp, bütün fıtri ünitelerini
burada da 'müsebbebi (sebebe bağlı olarak mey- kaybetmiş demektir.'
dana gelen böyle bir neticeyi)' Allah yaratmıştır.
Kur'an'da inkâra saplanmışların/şartlanmış-
Ancak müsebbebin yaratılmasına sebep olan,
ların kalpleri, bu katılığa benzetilmiştir. Öyle ki,
yine insanın kendisidir.
kalpleri taştan daha da katı hâle gelen bu insanlar
Bu bağlamda, rayn ile yakın bir anlamda için dağlar yerinden oynasa, yer yarılsa, gökten
Kur'an'da zikredilen diğer bir ifade de 'rics' ke- onlara melekler inse yahut ölüler kendileriyle
limesidir. Lugat anlamı itibariyle, 'ters, pislik' konuşsa, yine de onların kalbine hiçbir hayır
manasına gelen rics, kendisi pis ve kirli olan işlemez. Bütün bu ifadeler ilahi sadânın çağrı-
şeyler için kullanıldığı gibi, kalbi bir ters sına inatla direnen kâfir/inkârcı yüreklerin
tabakası gibi örten pislikleri ifade için hâlini anlatmak için kullanılır.
de kullanılır.
Ayet-i kerimelerde, inkârcıların,
Allah ile Nasıl Muamele Etmelisin?

İnsanın gerçek benliği kalp- inanma kabiliyetlerini yitirmiş


te olduğundan, kalbini ricsin kalplerinin kasveti, taşın katı-
Gerek düşünce gerekse amel
kapladığı insanlar da, bütü- bazında üst üste işlenen günahlar, lığına/sertliğine benzetilmiş-
nüyle rics olma noktasına kalbin 'hakkı anlama ve kabul etme tir. Kur'an'daki bu teşbihleri
gelmişlerdir; bu bakım- kabiliyeti'nin sönmeye yüz tutmasını değerlendiren Ebu Man-
dan ehli nifak ve küfrün netice verir ki; bu durum, Kur'an sur El-Maturidî, 'kalbin,
dilinde 'rayn/pas' esprisi içinde katılık hususunda başka bir
amelleri de rics sayılmıştır. somut bir ifadeyle anlatılmıştır.
Kur'an'da, kalplerinde maraz şeye/madene değil de taşa ben-
bulunanların, rics üstüne ricse zetilmesinin hikmetiyle' alakalı
maruz kalacakları ve bunun, kü- olarak şu ifadeyi kullanmıştır:
für içinde bir ölümü netice vereceği "Ateş, demir ve madenleri eritebildiği
bildirilmiştir: halde, taşı eritememektedir."

"Bir sure indirildiği zaman, içlerinden biri Kur'an, bitmez zannedilen hayat içinde,
çıkar: 'Bu sure hanginizin imanını artırdı?' der. nefsin uzayıp giden tutkularını ve Allah'a veril-
Fakat müminlere gelince, her inen sure, onların miş olan ahdin/sözün dikkate alınmayıp bile bile
imanını arttırmıştır ve onlar birbiriyle müjdeleşip çiğnenmesini, kalp kasvetini besleyen sebepler
durmaktadırlar. Kalplerinde hastalık olanlara ge- arasında zikreder:
lince; (bu sureler) onların ricslerine rics katmıştır.
"Müminlerin, Allah'ı anma ve O'ndan inen
Ve onlar, kâfir olarak ölüp gitmişlerdir."  20
Kur'an sebebiyle kalplerinin ürperme/yumuşama
Günahlarla kararmış bir kalpte, -tabir yerin- zamanı daha gelmedi mi? Sakın onlar ehli kitap
deyse- güneşin ışınlarından daha parlak ve daha gibi olmasınlar. (Zira) onların kalpleri, uzayıp
müessir vahyin manevi şuaları kolayca yer bula- giden zaman içinde (kapıldıkları nefsani arzula-
maz; göz bakar, kulak dinler ama ne baktığından rın ağında) katılaşmış ve çoğu, fasık (fısk-ı fücur
ne de dinlediğinden bir şey anlar. sahibi) olmuşlardı. Ahitlerini/sözlerini bozduk-
larından ötürü, onları rahmetimizden mahrum
Kısaca ifade edecek olursak, gerek düşünce bıraktık, kalplerini de kaskatı hâle getirdik."  21
gerekse amel bazında üst üste işlenen günahlar,
kalbin 'hakkı anlama ve kabul etme kabiliyeti'nin Geçmişte yaşamış insanların şahsında,
sönmeye yüz tutmasını netice verir ki; bu durum, Kur'an'ın, kalp kasvetini sık sık gündeme ge-

20. 9/Tevbe, 124-125 21. 5/Maide, 13

24
tirmesi, hâlihazırdakileri ve gelecektekileri, bu
tehlikeli akıbetten sakındırmak içindir.

Kasvetin, beşer tarihinde en tipik temsilcile-


ri olarak karşımıza İsrailoğulları çıkmaktadır.
Tevhidden sonra şirke kayan bu tiplerin hâlini,
Kur'an, bir başka ayetinde şöyle aktarır:

"Bunun arkasından yine kalpleriniz katılaştı.


Şimdi o, taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü
taşın öylesi vardır ki, yarılıp ondan su fışkırır, öy-
lesi vardır ki, ondan ırmaklar akar, öylesi de vardır
ki, Allah korkusundan aşağıya düşer."  22 İslami dava bireyleri, bu Kur'anî öğretilerden
Bu ayet, Yahudilerin kalplerinin, hakkı kabul ders almalıdır. Etraflarındaki nifak ve nifaka yol
etmeme ve yapılan öğütlerden etkilenmeme hu- açan yolları iyi düşünmelidirler. Kişilerin, İslam
susundaki sertlik ve katılıklarının, taşlara bile ile şereflendikten sonra elleriyle işlediği birtakım
imrenilecek bir dereceye vardığını anlatmaktadır. masiyetler yüzünden kalpleri katılaşmaktadır. Bu
Aynı insanların daha sonra, Peygamberi birçok da tüm hareketlerine bir ayna gibi yansımaktadır.
sıfatı ile tanımış olmalarına rağmen iman etme- Hususen İslami dava için çaba gösteren, dün-
meleri de, ancak böyle bir katılıkla izah edebilir... yayı elinin tersi ile itip 'ben de buradayım' deme

Kalp kasveti, ilahi hidayet ve rahmetten nasi- erdemini gösteren kimselerin, bu konuya azami
bini almamış her bir insan için söz konusu ola- dikkat etmeleri gerekmektedir. Gütmüş oldukları
bilecek bir durumdur, bunun özel bir dönemi ve dava, herhangi bir meslek dalı veya yaparken ke-
coğrafyası yoktur. yif alınacak bir hobi değildir. Gütmüş oldukları
dava, âlemlerin Rabbi olan Allah'ın davasıdır. Her
Dün, arena ve hipodromlarda ellerindeki esir- iş, O'nun rızası, vechi içindir.
leri aç aslanlara parçalatanların sahip oldukları
kalplerle, bugün eskisini aratmayan usullerle ça- Burada düşülmesi muhtemel birinci hata, gaf-
resizlere eziyet edenlerin kalpleri, aynı kasveti let içerisinde olmaktır. Gaflet de insanı Allah'tan
taşımaktadır. alıkoyan en temel unsurlardan bir tanesidir.

Kasvetin bütün günah ve kötülüklerin kaynağı Allah'tan, Allah'ın davasından gafil olmak...
olması ve bu durumun kulu Rabbinden uzaklaş- Hem de Allah'ın davası güdüldüğü halde... İki-
tırması sebebiyledir ki Kur'an kasvetli kalpleri, sinin bir arada olması veya zikredilmesi dahi, iro-
ayıplayıcı bir üslupla kınamıştır: niden başka bir şey değildir. Kişi, hem Allah'ın
davasını güdecek hem de Allah'tan gafil olacak...
"Allah'ın zikrine (mesajına) karşı kalbi kasvet Akıl tutulması bu olsa gerek! Dava için çabala-
kesilmişlere yazıklar olsun."  23 yacak, koşuşturacak, fakat amellerinde artıştan
ziyade azalma baş gösterecek...
Kısaca ifade etmek gerekirse, Kur'an'da 'kasvet'
ifadesiyle dile getirilen bu kerte/aşama, "Allah, Bugün daha ilk adımda bunların düşünülmesi
onların kalplerini mühürlemiştir" ayetindeki
 24 gerekmektedir. Yaptığımız iş, bizi Allah'a yaklaş-
haberin tahakkuk ettiği bir durumdur. Artık ne tırıyor mu? Yoksa uzaklaştırıyor mu? Yaptığımız
imana yol kalmıştır ne de küfürden kurtuluş ça- iş, bizim haşyet, rağbet, rahbet vb. kalp amelleri-
resi. Böyle bir neticeye kul yönelmiş, Allah da mizi arttırıp, kalplerimizi inceltiyor mu? Yoksa
yaratmıştır. 25 taştan katı bir hâle mi getiriyor? İnsanlarla olan
muamelemiz güzelleşeceği yerde girift bir hâl
mi alıyor?
22. 2/Bakara, 74 İnsan, bu dava için ter dökerken ne kadar ağır
23. 39/Zümer, 22
iş yaparsa yapsın asla Allah'tan gafil olmamalıdır. Rebîu'l-Ahir
24. 2/Bakara, 7 1436
25. Ahmed Kalkan, Kur'anî Kavramlar kitabından alınmıştır.

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

25
• Kendisi gibi bir insanın, kendisine tahakküm
kurmasını, yönlendirmesini sindirememek...
Bu ve benzeri sebeplerden dolayı, ayak kayması
yaşayacaktır. Tüm bunların garabet yönü ise, dün
güttüğü, kabul ettiği doğruların zıddını serdet-
mesi, dün yediği kaba bugün tükürmesi, dün
göğsünü siper ettiği dava arkadaşlarının arkasın-
dan, hürmetlerini çiğnemesidir. Bir bakıyorsunuz,
dün kabul ettiği içtihadi ve fıkhi veya menhece
taalluk eden meseleleri eleştirmeye başlamıştır.
O halde beraber olduğu insanlarla bunca zaman
Aksi halde kalp hastalıklarının ilk adımı gaflet, iki yüzlü, git gel yaşayan, her haber veya olayda
insanın arkadaşı olmaya başlayacaktır. sendeleyen, dili başka kalbi başka olan malum
güruhtan bir farkı olmadan yaşamıştır.
Bundan sonra dikkat edilmesi gereken şey ise,
insanın günahla baş başa kalmasıdır. Çünkü zi- Bu tip insanlar da kalbi bozuk olduğu gibi top-
kirle, Allah'ın isim ve sıfatları ile dolu olmayan lumda en sefih, akıl yoksunu, ikiyüzlü ve hain
gafil bir kalbe girmesi kesin olan şey, günahlardır. insanlar olarak nitelendirmeden ziyade onlara
Kalbe; hızlı bir şekilde döndüğü için kalp denmiş yeniden terminolojik bir tanım yapmak gerektiği
ve Rasûl sallallahu aleyhi ve sellem de kalbine bu yüzden kaçınılmazdır.
sebat dilemiştir. Kalpleri yatıştıran, sakinleştiren
Allah, bizleri sadık olan kullarından yazsın.
tek ilaç da zikirdir.
Bizleri, kalpleri ve dilleri birbirine lanet okuyan,
"Dikkat edin! Kalpler, Allah'ı anmakla mutmain iç dünyasında iki kutup yaşayan, 'x' ve 'y'leri çok
olur."  26 olan nefislerden fersah fersah uzak tutsun. Bizleri
Rabbani davaya, dava arkadaşlarına sadık olan
Kalbine istikamet vermeye çabalamayan bire- bireylerden yazsın. Bizleri; benliklerini, keyifle-
yin, başına gelmesi muhtemel olan şey de günah- rini davanın önüne alan bireylerden beri tutsun
lara çarçabuk dalmasıdır. Günah merhalesinde ve onları, bu yolda bizlerden ayırsın.
silkelenmeyen, bu kirden arınmak için çaba gös-
termeyen her birey, kalbinin sonunu hazırlamaya 'Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun' du-
başlamıştır. amız ile...
Kalbi bozulmuş ve bunun yanında İslami dava
güden kimsenin düçar olacağı son da, davadan
el etek çekmesidir. Birçok sebep, onu bu dava-
dan ayrılmaya, nefsi ile baş başa kalmaya sevk
edecektir.
Bu sebepler ise;
• Bu davanın yol arkadaşı olan ölüm, eziyet, ha-
pis ve maddi sıkıntılardan korkmak,
• Kendi hevasından, arzularından, dünyaya dair
isteklerinden vazgeçmemek,
• Problem yaşadığı bireylerle aynı safta dura-
mama gibi nefsini ezememe ve kibrini yene-
memek,
• Kendi benliklerini, doğrularını İslam toplumu
ve cemaati önünde bir kenara atamamak,

26. 13/Rad, 28

26
Siyer Notları Risalet

enesyelgun@tevhiddergisi.com Enes Yelgün

Davetçinin
Salih Amele ve Yol
Arkadaşına Olan İhtiyacı
İslam davası, uzun ve meşakkatli bir yoldur. Bu yolu
tek başına yürümek, her babayiğidin harcı değildir.
O yüzden, bütün Peygamberler ve onların takipçileri,
kendileri arkadaş edinmişler ve o arkadaşların sebatı
oranında davayı daha ileriye götürebilmişlerdir.

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a, sâlat ve


selam, O'nun Rasûlüne olsun.
İnşallah bu yazımızda da birkaç noktayı vur-
gulayıp, ilk vahiyle ilgili yaptığımız çıkarımları
bitireceğiz.
Allah Rasûlü'ne, Hira mağarasında gelen ilk
vahiy, Peygamberin hayatındaki birçok hadise D. Davetçi, Salih Amellere Ağırlık
gibi çokça ders barındıran bir hazinedir. Biz bu Vermelidir
hazineden birkaç yazıdır faydalanmaya çalışıyo-
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Hira mağara-
ruz. Şu ana kadar:
sında ilk vahyi aldıktan sonra kendinden geçmiş
• Cahiliye toplumunda selim fıtratın barınma- bir halde evine geldi ve eşine başından geçenleri
sının mümkün olmadığına, anlattı. Hatice radıyallahu anha annemiz de onu sakin-
leştitirken şu cümleleri kullandı: 'Asla korkma!
• Daveti omuzlamaya aday her ferdin, imtihan- Vallahi Allah seni ebediyen rüsvay etmeyecektir.
lara karşı hazırlıklı olması gerektiğine, Zira sen, sıla-i rahimde bulunursun, doğru ko-
• Başarının sadece Allah'tan olduğuna değindik. nuşursun, işini göremeyenlerin yükünü taşırsın. Rebîu'l-Ahir
Fakire kazandırırsın, misafire ikram edersin, hak 1436

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

27
yolunda zuhur eden hadiseler karşısında (halka) daydım, dedi ki: 'Delikanlı sana birkaç söz söyle-
yardım edersin!' yeceğim. Allah'ın emir ve yasaklarına dikkat et ki,
Allah da seni kollayıp gözetsin. Allah'ın emri ve
Burada Hatice annemizin, Allah Rasûlü'nün yasaklarına dikkat et ki, muhtaç olduğunda her
fiilleri olarak zikrettiği şeylerin hepsi; Allah'ın türlü yardımını karşında hazır bulasın. İsteyece-
bizlere salih amel olarak yapmayı emrettiği şey- ğinde Allah'tan iste; yardım dileyeceksen Allah'tan
lerdir. Allah Rasûlü daha Peygamber olmadan yardım dile. Bilmiş ol ki, tüm ümmet sana fayda
önce de, fıtratının temizliği nedeniyle bu amel- vermeye çalışsalar, Allah'ın yazıp takdir ettiği
leri yapıyordu. Burada üzerinde duracağımız asıl kadarıyla sana yararlı olabilirler. Yine tüm üm-
nokta ise salih amellerin davetçiye faydasıdır. met sana zarar vermeye çalışsalar, ancak Allah'ın
yazdığı kadarıyla sana zarar verebilirler. Çünkü
Öncelikle davetçinin; her işinde olduğu gibi,
kalemler kırıldı, mürekkep kurudu.' "  6
davetinde de başarılı olabilmesi, ancak Allah'ın
dilemesine bağlıdır. Allah'ın yardımı ise; O'nun Hatice radıyallahu anha annemizin sözlerinde dikkat
ile bağları kuvvetli, dinine yardımcı, emrettikle- çeken ikinci nokta ise zikredilen salih amelle-
rini ve nehyettiklerini dikkate alan kullarının rin hepsinin ya umumi ya da hususi olarak
üzerindedir. insanlara faydasının olmasıdır. Gerçekten
de bu ahlak, davetçinin muhtaplarını
"Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a
etkilemesinde çok önemli bir yer
(Allah'ın dinine) yardım ederseniz,
tutmaktadır.
O da size yardım eder, ayakları-
nızı kaydırmaz."  1 Müslüman, her hâli ile in-
Rabbi ile irtibatı vahiy gibi
sanlara faydalıdır. O yüzden
"...Kim, Allah'tan korkarsa sağlam bir bağ ile bağlı olan
siyer notları

Allah Rasûlü, Müslümanı;


(takvalı olursa), Allah ona Allah Rasûlü dahi, insanlardan
bazılarını yanında görme, onların her şeyiyle faydalı olan
bir çıkış yolu ihsan eder.
desteğini alma ihtiyacı hissediyorsa hurma ağacına benzet-
Ve ona beklemediği yerden bu, hepimiz için bir ihtiyaçtır. miştir.
rızık verir. Kim Allah'a gü-
venirse (tevekkül ederse) Allah Abdullah b. Ömer radıyallahu anh
ona yeter..."  2 şöyle demiştir:
"...Allah, muhsinler (iyilik edenler) ile "Rasûlullah:
beraberdir."  3
— Ağaçlardan bir ağaç vardır ki, yaprağı dö-
"...Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve külmez, tıpkı Müslüman gibidir. Nedir o, haydi
güzel amel edenlerle beraberdir."  4 söyleyin bakalım? buyurdu.
"Rasûlullah dedi ki: 'Allah şöyle buyurmuştur: İnsanlar kırlardaki ağaçların isimlerini saymaya
'Kim benim bir veli kuluma düşmanlık ederse, ben başladılar. Benim içimden 'Hurma' demek geçti,
de ona savaş ilan ederim! Kulum bana ona farz ama utandım, söyleyemedim. Sonra:
kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle yakla-
şamaz. Kulum bana nafilelerle de yaklaşmaya — Ey Allah'ın Rasûlü, sen söyle, nedir o? dediler.
devam eder; nihayet onu severim. Bir defa onu
sevdim mi, onun işiten kulağı, gören gözü, tutan Rasûlullah:
eli ve yürüyen ayağı olurum... Eğer benden isterse
— Hurmadır, buyurdu."  7
ona veririm. Eğer bana sığınırsa onu korurum.' ' "  5
Maalesef şeytan, çeşitli oyunlar ile Müslüman-
"Bir gün Rasûlullah'ın bindiği hayvanın arkasın-
ları bu fiillerden uzaklaştırmaktadır. Özellikle
bunların çok küçük ameller olduğunu, daha
1. 47/Muhammed, 7
2. 65/Talak, 2-3
3. 29/Ankebut, 69 6. Tirmizi, 4/2635 (ibni Abbas radıyallahu anh)

4. 16/Nahl, 128 7. Buhari, İlim, 5; Müslim, Sıfatu'l Münafıkın, 63.

5. Buhari

28
büyük işler ile uğraşılması gerektiğini kulaklara
fısıldamaktadır. Hâlbuki her küçük amel, yapı-
lacak olan büyük salih amellerin kapısıdır. Basit
olanları yapmayanların, büyük olanları hedefle-
mesi; gerçekçi değildir.
Hatice radıyallahu anha annemiz, vahyi insanlara
ulaştırmak gibi büyük bir amelde Allah'ın; Pey-
gamberine yardımcı olacağını söylerken, yerden
yükünü kaldıramayan insanlara yardım etme
amelinin varlığını delil getirmiştir. Öyleyse kim-
se, basit gibi görünen amelleri hafife alarak terk
etmemeli, bilakis o amelleri hidayetin kalplere Allah Rasûlü bunun üzerine dedi ki:
yerleşmesi için köprü olarak görmelidir.
" Hayır, Allah bana ondan daha hayırlısını ver-
E. Davaya Hizmette Süreklilik İçin medi. Halk bana inanmazken o inandı. Herkes
Yol Arkadaşı Edinmek Gerekir bana yalancı derken o doğru söylediğimi kabul etti.
İslam davası, uzun ve meşakkatli bir yoldur. Bu Kimse bana bir şey vermezken o beni malıyla des-
yolu tek başına yürümek, her babayiğidin harcı tekledi ve Allah bana ondan çocuklar ihsân etti."  9
değildir. O yüzden, bütün Peygamberler ve onla-
rın takipçileri, kendileri arkadaş edinmişler ve o Rabbi ile irtibatı vahiy gibi sağlam bir bağ ile
arkadaşların sebatı oranında davayı daha ileriye bağlı olan Allah Rasûlü dahi, insanlardan bazı-
götürebilmişlerdir. larını yanında görme, onların desteğini alma ih-
tiyacı hissediyorsa bu, hepimiz için bir ihtiyaçtır.
Nasıl ki Musa aleyhisselam, ashabının ona yaptıkları
nedeniyle hep tökezlemiş, kendini dertlerden bir Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Davetimizi
türlü kurtaramamış Allah Rasûlü ise hayırlı bir insanlara ulaştırmadaki başarımız, uzun yola
ashabla karşılaştığı için gözü hiç arkada kalma- dayanıklı, her fitnede hemen onun içerisine yu-
mıştır. varlanmayan kardeşleri yoldaş edinmekten geçer.

İşte bu ashabın içinde en önemli yere ise, da- Duamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
vetçilerin ailesi sahip olmuştur. Onların desteği, hamddır.
yol arkadaşlığının hakkını vermeleri, diğer bir-
çok sıkıntıyı unutturmuştur. Ama onlarla alakalı
ufacık bir problem, geri kalan bütün güzellikleri
etkilemiştir.
Allah'ın lütfu ile, Allah Rasûlü davasına ilk
olarak eşini katarak onun desteğini alarak baş-
lamıştır.

Allah Rasûlü ilk vahyin hemen sonrasında Ha-


tice radıyallahu anha annemizden büyük bir destek
görmüş ve bu desteği asla unutmamıştır.

Aişe radıyallahu anha der ki:

"...'Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok...


İhtiyarlıktan ağzının dişleri dökülmüş ve bir za-
manlar ölüp gitmiş Kureyşli bir kocakarının nesini
anıp duruyorsun? Allah sana onun yerine daha
hayırlısını verdi' dedim..."  8
Rebîu'l-Ahir
1436
8. Buhari, Menakıbu'l Ensar, 20 9. İmam Ahmed, VI, 118

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

29
Akaid Notları
Ferhat Cura ferhatcura@tevhiddergisi.com

Kerbela Hadisesi
H ü sey i n, bu ameli v e şeh ade t iyle İsl am
ümmetine bir ayrımı net olarak öğretmiştir. O
da hilafet ile saltanatın arasında fark olduğudur.
Eğer böyle bir hadise yaşanmamış olsaydı,
İsl am ümmet i s al tan at ı benim sey ecek v e
onu da Raşid Hilafet ile eşdeğer görecekti.

H amd âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salât ve


selam O'nun Rasûlüne olsun.
Bu sırada Ubeydullah b. Ziyad, Kufe'de
Hüseyin'e biat ettiğini söyleyen kimse kalmama-
sına rağmen tedbirlerini en üst düzeyde tutmaya
Yezid'in hilafetini kabul etmeyen ve Kufe eh- devam ediyordu. Son bir tedbir olarak ise Kufe'ye
linden kendine ulaşan davet mektuplarını dik- geliş ve gidiş yollarını kontrol etmeye başladı.
kate alan Hüseyin radıyallahu anh, Müslim bin Akil'i Durum öyle bir hâl aldı ki Hüseyin'e radıyallahu
Kufe'ye gönderdi. İlk başlarda ciddi bir ilgiyle anh sempati duyanlar dahi bu yol kontrollerinde
karşılaşan Müslim b. Akil, Hüseyin'e bu durumu belirleniyor ve cezalandırılıyordu. Bu tedbirler,
haber verdi. Bunun üzerine yola çıkan Hüseyin, Hüseyin'e biatını saklayan kişilerin umutsuzluk-
yolda Kufelilerin ihanet haberini aldı. larını daha da arttırıyordu.
Kufe'ye vali olarak atanan Ubeydullah b. Ziyad, Hüseyin radıyallahu anh yola devam ederken ilk
Hüseyin'e biat eden topluluğu, çeşitli komplolarla önce Hur b. Yezid'in komutasındaki bir orduyla
dağıttı. Son olarak da Müslim b. Akil'i şehid etti. karşılaştı. Ubeydullah b. Ziyad'ın gönderdiği bu
Hüseyin radıyallahu anh, şehadet haberini öğrenince ordu, Hüseyin ile karşılaşınca ona güzel bir şekil-
etrafındaki kişilere durumu izah etti ve istedikleri de muamele etti. Ordunun komutanı, orta yolu
gibi hareket edebileceklerini söyledi. Beraber yola bulmak ve Hüseyin'i kararından vazgeçirmek
çıktıkları arkadaşları, Hüseyin'i bırakmayacakla- için çok çabaladı. Ancak Hüseyin radıyallahu anh bu
rını ifade ettiler ve yola devam ettiler. tekliflere yanaşmadı.

30
Hüseyin radıyallahu anh Kerbela'ya ulaşınca Ömer çıkarttığı gibi rivayetler vardır. Ancak bunların
b. Sa'd komutasında dört bin kişilik bir orduyla dayandığı senetler, neredeyse yok hükmündedir.
karşılaştı. Ömer b. Sa'd ile Hüseyin arasında da Kerbela hadisesini bize nakleden Şia kaynakların-
çeşitli görüşmeler oldu. Ama bunlardan da bir daki bu durum, aslında çok da garipsenecek bir
sonuç çıkmadı. Bunun üzerine Hüseyin ve be- hâl değildir. Dinlerini uydurma rivayet üzerine
raberindekilerin şehadetiyle sonuçlanan savaş bina eden bir taifeden, başka bir şey beklemek
başladı. zaten mümkün değildir

Etrafındaki ashabı şehit olan Hüseyin radıyalla- Burada asıl ilginç olan ise, başka meselelerde
tek başına Ömer b. Sa'd'ın ordusuyla mü-
hu anh Şia'nın ne kadar yalancı olduğunu gören ve bunu
cadele etmeye başladı. Askerlerden hiçbirisi, vurgulayan Ehli Sünnet âlimlerinin, Kerbela ola-
Hüseyin'e elini uzatmak, onun ölümüne sebep yını Şia kaynaklarından aktarmalarıdır. Allahu
olmak istemiyordu. Fakat sonunda bir bedbaht, alem burada duygusallık devreye girmiş, ilmin
Rasûlullah'ın torununu katletti. Başka bir şakî temel prensipleri göz ardı edilmiştir.
de başını kesti.
Mesele Hüseyin'in radıyallahu anh şehadeti olunca,
Hüseyin'in radıyallahu anh kesik başı ve topluluk- 'Onun katillerine bütün kötü sıfatlar yakıştırılabilir'
ta bulunan kadın ve çocuklar, orduyla beraber mantığıyla hareket edilmiştir. Evet, bu katiller
Kufe'ye getirildi. Ubeydullah b. Ziyad, Hüseyin'in ve bu katillere emir verenler, söylenen her şeyi
başıyla oynamaya ve onu aşağılamaya başladı. ve daha kötüsünü de yapmış olabilirler. Allah
Olayı Enes radıyallahu anh şöyle rivayet ediyor: Rasûlü'nün torununu katletmekten çekinme-
yenlerden, her türlü alçaklık beklenebilir. Ancak
"Ubeydullah b. Ziyad'a, Hüseyin'in kesilen başı bunları yaptıklarına dair sahih bir rivayet yoksa,
getirilmişti. Onu bir sininin üzerine koyarak, elin- o zaman bunları söylemek, bizi vebal altında bı-
de bulunan süngüsüyle onu aşağılamaya başladı rakacaktır. Bir kavme olan düşmanlığımız, bizi
ve güzelliği hakkında ileri geri konuştu. Bunun adaletsizliğe sevk etmemelidir.
üzerine ben ona: 'O, Rasûlullah'a en çok benzeyen
kişiydi' dedim. Bu esnada Hüseyin'in başı 'vesme' Aslında duygusallıkla hareket edip başkalarına
denilen bir tür kına ile boyalıydı."  1
zulmetmek, her insanın başına gelebilecek du-
rumdur. O yüzden Müslüman bir fert, insanla-
Ubeydullah b. Ziyad, daha sonra Hüseyin'in rın hakkına girmemek için Kur'an ve Sünnet'in
başını ve kadınlar ile çocukları Yezid'e gönderdi. çizdiği çerçeveye uymaya azami surette gayret
göstermelidir. Duyguların kabardığı anda karar
Yezid'in bu süreçteki muamelesi ile ilgili farklı
vermekten kaçınmalı ya da aklıselim birileri ile
rivayetler mevcuttur. Özellikle Şia kaynaklarında
istişare etmelidir.
Yezid'in de Hüseyin'in radıyallahu anh başı ile oynadığı,
kadınlar ve çocukları köle pazarlarında satılığa İnsanların ciltlerle kitap yazıp anlattığı Ker-
bela hadisesini, iki yazıda özetleyebilmemizin Rebîu'l-Ahir
1436
1. Buhari sebebi; duygusallık nedeniyle ortaya atılan asılsız

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

31
Failleri zikrederken Yezid'den bahsetmeme-
miz mümkün değildir. Her ne kadar kaynaklar-
da Hüseyin'in radıyallahu anh katlinin emrini onun
vermediği, bu duruma çok üzüldüğü, uzun süre
ağladığı, esir olunan kadın ve çocuklara güzel
muamele ettiği söylense de bunların hiçbiri-
si, ortadaki cürmü hafifletmez. Bütün bu yap-
tıklarında gerçekten samimi olup olmadığını
ondan sonraki amelleri belirleyecekti. Kerbela
hadisesinden sonra yaşanan olaylara baktığımız
zaman pek de iç açıcı bir tabloyla karşılaştığımızı
söylememiz mümkün değildir. Hüseyin'in katli
rivayetleri eleyip, sahih kaynaklarda geçenler ile nedeniyle üzüntü duyan bir Yezid, Ubeydullah b.
yetinmemizdir. Ziyad'ı nasıl hâlâ görevde bırakır, onu azletmez?
Rasûlullah'ın torununun katledilmesinden üzün-
Kerbela hadisesi, beraberinde şu soruyu da tü duyan bir Yezid, daha sonra nasıl Medine'ye
zihinlerde canlandırmıştır: saldırılmasına göz yumar?
'Kerbela olayının asıl faili kimdi? Sorumluluk Bunların hepsini bir araya getirdiğimizde bu ta-
kimin üzerindedir?' ife ve kişilerin, Hüseyin'in radıyallahu anh katledilme-
sinin vebalinde ortak olduklarını söyleyebiliriz.
Bu hususta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bi-
rinci fail Kufe ehlidir. Çünkü onlar, daha önceden Kerbela hadisesiyle ilgili olarak yazımızı bi-
yaptıkları hainliklere bir yenisini daha eklemişler tirmeden önce şunu ekleyebiliriz: Allahualem,
ve Hüseyin'e de radıyallahu anh hainlik etmişlerdir. Hüseyin radıyallahu anh, bu ameli ve şehadetiyle İslam
Hüseyin'in katlinden dolaylı olarak da sorumlu ümmetine bir ayrımı net olarak öğretmiştir. O
hâle gelmişlerdir. Hüseyin, belki onlara uzaktı, da hilafet ile saltanatın arasında fark olduğudur.
savaşta onun yanında yer almaları mümkün de- Eğer böyle bir hadise yaşanmamış olsaydı, İslam
ğildi ama yanlarında olan elçisi Müslim b. Akil'i ümmeti saltanatı benimseyecek ve onu da Raşid
dahi muhafaza etmeyi beceremediler. Onu yarı Hilafet ile eşdeğer görecekti. 2
yolda bıraktılar. Bu ahlakları nedeniyle, sahabe
de onlara karşı sürekli temkinli davranmış ve Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah'a
onlara karşı tepkilerini farklı şekillerde dillen- hamd etmektir.
dirmişlerdir.

Abdullah b. Ömer radıyallahu anh, Irak'tan gelip


de kendisine: 'İhramlıyken sinek öldürmenin ce-
zası nedir?' diye soran heyete şöyle cevap verir:
'Ey Iraklılar! Size şaşmamak elden gelmiyor. Siz,
Allah Rasûlünün kızı Fatıma'nın ciğerparesini
öldürüyorsunuz, bu konuda hiçbir şekilde sıkıl-
mıyorsunuz, sonra da kalkıp ihramlıyken sinek
öldürmenin cezasından bana soruyorsunuz. Siz
nasıl bir toplumsunuz?'

İkincil fail ise Kufe valisi Ubeydullah b.


Ziyad'dır. Hüseyin'e radıyallahu anh destek veren-
lere çok sert muamele etmiş, onlara komplolar
kurmuş ve Hüseyin'in son aşamadaki makul ta-
leplerini reddedip onun katlinin vebaline ortak
olmuştur. Makam sevgisi ve kibri, onu hem dün-
2. Bu yazımızda geçen tarihî vakıalar, Muhammed Sallabi'nin 'Eme-
yada hem ahirette helaka götürmüştür. viler Dönemi' adlı kitabından özetle alıntılanmıştır.

32
İlim Meclisi
muratmuslihan@tevhiddergisi.com

Murat Müslihan

Zor Günlerin Adamı


Sadık İnsan;
Hac Emirliği
İnsanı yaratan Allah, ona iki kalp kılmamıştır.
İkilik, insanın zihin ve kalp dünyasında belirsizlik
ve endişeye neden olur. Bu durum ise insanın
istikamet üzere olmasına engel teşkil eder.

R asûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hicretin doku-


zuncu yılında hac için Ebubekir'i radıyallahu
anh emir olarak görevlendirdi. Onlar yola çık-
manlara bildirdi. Bütün ahit sahiplerinin ahdini
iade etti. Onlara dört ay kadar mühlet verdi. Ahdi
olmayanlara dahi dört ay mühlet verdi. Ardından
tıktan sonra Allah subhanehu ve teâlâ Tevbe suresi ile Ebubekir, insanlara bazı sahabeleri göndererek
bazı hükümler indirdi. İnen ayetleri Ebubekir'e 'Bu seneden sonra hiçbir müşrik haccetmeyecek!
ulaştırması için Ali b. Ebi Talib'i gönderdi. Ali ra- Beytullah'ı hiçbir çıplak kimse tavaf etmeyecek'
dıyallahu anh Rasûlullah'ın 'Adba' adındaki devesiy- diye seslenmelerini emretti. 1
le yola çıktı ve Ebubekir'e yetişti. Ebubekir, ona:
'Emir misin, memur musun?' dedi. Bunun üze- Bu kıssa, Müslümanların başında tek bir emirin
rine Ali: 'Memurum' dedi ve yola devam ettiler. olması gerektiğini gösteren delillerden biridir.
Allah'ın izniyle, bu yazıda bu konu üzerinde
Ebubekir radıyallahu anh, Müslümanlara hac va- durmaya çalışacağım. Konuya geçmeden önce
zifesini gösterdi. Bayramın birinci günü olunca şunu bilmemiz gerekir: İslam dini, tek başına
Ali radıyallahu anh cemre-i akabenin yanında ayağa Rebîu'l-Ahir
1436
kalktı. Rasûlullah'ın emrettiği hususları Müslü- 1. Peygamberimizin Hayatı ve Daveti kitabından alıntı yapıldı.

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

33
yaşanabilecek bir din değildir. Allah ve Rasûlü, cemaat olan insanlar arasında ihtilaf ve karışıklık
Müslüman olduktan sonra cemaat olmamızı ve çıkmasın diye başlarında tek bir emirin olmasını
ayrılmamamızı bizden istemiştir. ve haram olmadığı müddetçe o emirin direktif-
lerine göre hareket edilmesini istemiştir. Böylece,
"Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın ve ayrılma- bir araya gelmekten ötürü oluşabilecek ihtilafla-
yın."  2 rın önünü kapatmıştır. Bu da İslam'ın fıtrat dini
olmasıyla alakalı bir prensiptir. İnsanı yaratan
"Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra par-
Allah, ona iki kalp kılmamıştır. İkilik, insanın
çalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar
zihin ve kalp dünyasında belirsizlik ve endişeye
için büyük bir azap vardır."  3
neden olur. Bu durum ise insanın istikamet üzere
" 'Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin' olmasına engel teşkil eder.
diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi,
İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi, Tek Bir Emirin Gerekliliği
Allah size de din kıldı."  4 Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

"Allah'ın bana emrettiği beş şeyi ben de size "Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilahlar
emrediyorum: cemaat, dinlemek, itaat, hic- bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı)
ret ve cihad."  5 kesinlikle bozulup gitmişti."  9

"Size cemaatleşmenizi emredi- İslam'da yönetim fıkhı ile il-


yorum. Şeytan, tek kişi ile be- gili kitap yazan bazı âlimler,
raberdir, iki kişiden ise daha Bilindiği üzere yerde ve gökte bulunan zikrettiğimiz bu ayet-i keri-
uzaktır. Kim cennetin güzel varlıklar içerisinde, insan dışındaki diğer meyi 'Müslümanların başın-
ilim meclisi

varlıkların tamamı, akıl sahibi değildir. Donuk da, onları idare edecek tek
yerini istiyorsa cemaate
ve akılsız varlıkların başında bile birden
sarılsın."  6 bir yöneticinin bulunma-
fazla ilah olduğunda düzenleri bozuluyor
ise insanların başında tek bir yönetici olmaz sının zarureti' hususuna
"Allah'ın eli, cemaatle bera- ise onların düzenleri daha fazla bozulur. delil olarak takdim ederler.
berdir."  7 Ayette yerin ve göğün yaratılışı
zikredildikten sonra, bu husu-
Allah subhanehu ve teâlâ, insanları sa vurgu yapılmaktadır. Bilindiği
farklı fıtratlarda yaratmıştır. Her- üzere yerde ve gökte bulunan varlık-
kesin bakış açışı, olaylara yaklaşımı ve lar içerisinde, insan dışındaki diğer varlık-
öncelikleri farklıdır. Farklı fıtratlara ve ların tamamı, akıl sahibi değildir. Donuk ve
kültürlere sahip insanlar bir araya geldikle- akılsız varlıkların başında bile birden fazla ilah
rinde, cemaat olduklarında, doğal olarak ihtilaf olduğunda düzenleri bozuluyor ise insanların
ve karışıklık meydana gelir. Allah subhanehu ve teâlâ başında tek bir yönetici olmaz ise onların düzen-
kendi kitabında bize bu durumu şöyle anlatıyor: leri daha fazla bozulur. İki kişi aynı anda, aynı
yetkilerle ve başta kendi arzularını önceleyerek
"Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı)
bir toplumu idare etmeye kalkarsa, ortaya büyük
tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet
bir fesat ve anarşi çıkar.
ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edecek-
lerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin: İslam nezdinde, Müslümanın canı koruma
'Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insan- altındadır. Sebepsiz yere kimse bir Müslümanı
lardan (suçlularla) dolduracağım' sözü kesinleşti."  8 öldüremez. Fakat Müslümanların başında tek bir
emirin olması konusu o kadar hassastır ki; ko-
Yarattıklarını en iyi bilen Allah subhanehu ve teâlâ,
ruma altında olan Müslüman kanı, bu meselede
heder edilmiştir.
2. 3/Âl-i İmran, 103
3. 3/Âl-i İmran, 105
Haksız yere Müslüman kanı akıtan kimseler
4. 42/Şura, 11
5. İmam Ahmed
için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle der:
6. Tirmizi
7. Tirmizi
8. 11/Hud, 118- 119 9. 21/Enbiya, 22

34
"Kâbe'nin yıkılması, Allah'ın yanında bir Müslü-
manın kanının (haksız yere) dökülmesinden daha
basittir."
"İki Müslüman kılıçlarıyla karşı karşıya gelirse
öldüren de, öldürülen de cehennemdedir..."
"Müslümana sövmek fasıklık, onu öldürmek ise
küfürdür."  10
Bu sözlerin sahibi olan Allah Rasûlü sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurur:

"Siz tek bir emir üzere toplanmışken, ikinci biri Tek Bir Emirin Olmadığı
çıkıp emirlik iddiasında bulunursa onun boynunu
vurun."  11
Cemaatlerde Ne Olur?
Tek bir emirin olmadığı cemaatlerde sürekli
Şeriat, üç kişi de olsa insanların kendi arala- bir belirsizlik, karışıklık ve ihtilaf söz konusu
rında tek bir emir tespit ve tayin etmeden kendi olur. Cemaatin neye inandığı, neyi savunduğu,
başlarına yolculuk yapmalarını yasaklamıştır. insanların neye davet edildiği ve hangi esaslar
üzerine bir araya geldiği belli olmaz. Doğal olarak
"Sizden üç kişi yolculuğa çıktığında, içlerinden aynı cemaat içerisinde birbirine aykırı fikirlere
birini emir seçsinler."  12 sahip kişiler bulunur. Hatta bazen birbirlerini
tekfir eden insanlar dahi aynı cemaatte bulunup
Yolculuk, insanların hayatında çoğunlukla
beraber hareket edebilir. Oysa İslam, ihtilaf ve
kendine özgü, keyfî olan ve günümüzdeki şartlar
çekişmeyi kabul etmez. Hususen amel esnasında
düşünüldüğünde, basit ve kolay meselelerdendir.
insanların tartışmasına neden olacak ve kalplerin
En az üç kişilik bir topluluğun çıktığı bir yol-
veya bedenlerin ayrılmasıyla neticelenecek her
culuk esnasında düşebilecekleri ihtilaf ve ihtilaf
çekişme ve ihtilafı yasaklar.
sonucunda birbirlerine verebilecekleri zarar ne
olabilir? Velev ki olsa dahi çok sınırlı kalacaktır. "Allah ve Rasûlü'ne itaat edin, birbirinizle çekiş-
Fakat buna rağmen İslam, bir emir olmadan üç meyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz
kişinin yola çıkmasını yasaklamıştır. gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah, sabredenlerle
beraberdir."  13
İslam, üç kişinin dahi başıboş yaşamasına
müsamaha göstermiyor ve müsaade etmiyorsa, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, bu konuda o
insanların hem de bir ömür boyunca yığınlar kadar hassas davranmıştır ki; şekilsel ihtilaflara
hâlinde başsız/emirsiz yaşamalarına asla izin dahi müsaade etmemiş, Müslümanları uyarmış-
vermez. tır. Mescitte safların bozuk olduğunu gördüğü
zaman ashabını uyarır, bedenlerin ihtilafının
Sahabe de bu naslardan, Müslümanların ba-
kalplerde ihtilafa sebep olacağını söylemiştir".
şında tek bir emirin olması gerektiğini anladı.
Ondan dolayı bir araya geldiklerinde ilk başta "Saflarınızı düzeltiniz! Ya saflarınızı düzeltirsiniz
emirlerini belirliyor, sonra yapmaları gereken- ya da Allah aranıza ayrılık/ihtilaf kılar!"  14
lere geçiyorlardı. Ali radıyallahu anh, hac kafilesine
ulaştığında Ebubekir radıyallahu anh ona ilk olarak: Emir olarak insanları bir yere gönderdiğinde
"Emir misin, memur musun?" diye soruyor. Bir onlara özlü nasihatlerde bulunurdu. Ebu Musa
an bile emirlik konusunda ikilemeye düşmüyor. El-Eşari ve Muaz bin Cebel radıyallahu anhum gibi iki
Ali'nin radıyallahu anh neden geldiğini dahi sormadan güzide sahabeyi Yemen'e yolladığında onlara şu
ilk olarak kimin emir kimin memur olduğunu nasihatte bulunmuştu:
belirliyor.

10. Müslim
Rebîu'l-Ahir
11. Müslim 13. 8/Enfal, 46 1436
12. Ebu Davud 14. Müslim

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

35
"Uyumlu olun, ihtilaf etmeyin."  15 Bundan dolayı yüce Allah, insanların dünya ve
ahiret mutlulukları için sadece Kitap ve Sünnet'e
İhtilafın, dinî meselelerde olduğunu gördü- uymayı şart koşmakla yetinmemiştir. Ayrıca "...ve
ğünde ashabını uyarır, yeri geldiğinde onlara sizden olan ulu'lemre itaat edin..." buyurmaktadır.
kızardı. Bir gün ashabının yanına çıktı. Onla-
rı, kader hakkında tartışırken buldu, çok kızdı. Ali'nin radıyallahu anh hilafet dönemini de buna ör-
Âdeta yüzünde nar kesilmiş gibi rengi değişti ve nek olarak verebiliriz: Ali'nin hilafetinde, Muavi-
ashabına: "Bununla mı emrolundunuz, bunun için ye radıyallahu anh ikinci bir emir olarak ortaya çıktı.
mi yaratıldınız? Kur'an'ın bazı ayetlerini bazısıyla Böylece Müslümanların başında bir değil iki emir
mı çakıştırıyorsunuz? Sizden öncekiler böyle yap- oldu. Peki, sonuç olarak ne yaşandı? Bu iki başlı-
tıkları için helak oldular!"  16 dedi. lıktan ötürü, Müslümanlar karşı karşıya geldi ve
netice olarak binlerce Müslümanın kanı döküldü.
Bu naslardan, Allah ve Rasulü'nün ihtilafı ve
çekişmeyi yasakladığı açıkça anlaşılmaktadır. Bir Sonuç olarak; Allah subhanehu ve teâlâ, getireceği za-
cemaatte birden fazla emirin olması, ihtilaf ve rarları bildiği için Müslümanların başında birden
çekişmeye sebebiyet veriyor ise 'seddu zeri'a' ba- fazla emirin olmasını yasaklamıştır. Müslümanla-
bından iki tane emirin olması yasaklanır. Çünkü rın da bu rabbani buyruğa uymaları gerekir. Aksi
vacibin, ancak kendisi ile tamamlandığı şey de takdirde birçok zarar ile karşı karşıya kalmaya
vaciptir. mahkûmdurlar. 17

Tek bir emirin olmayışından ötürü olan ihti- Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
laflar, bazen tarafların birbirlerine çok sert tepki hamd etmektir.
vermelerine, bazen ise Müslümanların kanlarının
dökülmesine sebebiyet verir. Mesela, fıkhî mez- 17. Not: Konu içerisindeki bazı bölümler 'Müslümanların Emirlerine
hepler arasında birçok ihtilaf vardır. İhtilaf edilen Karşı Sorumlulukları' kitabından, bazı bölümler ise 'Suriye'de
Yaşananların Değerlendirmesi' yazısından ufak değişikliklerle
birçok meseledeki ihtilaf nedenleri de meşrudur. alıntı yapılmıştır.
Buna rağmen, insanlar birbirlerini küfür ile it-
ham etmiş ve birbirlerine karşı sert tavırlar takın-
mışlardır. Bunun sebebi, o dönemlerde şeriatın
maksadını tahakkuk ettirecek bir otoritenin, yani
bir 'emir sahibi'nin bulunmamasıydı. Dirayetli
bir yönetici, güçlü bir iradeyle bu türden içti-
hadi meselelerde son sözü söylemiş olsa insan-
lar arasındaki ihtilafların önü kesilmiş olurdu.

15. Buhari
16. İbn Mace

36
Nasihat
emreacar@tevhiddergisi.com

Emre Acar

Rahman'ın Arşının
Altında Gölgelenenler;
Kalbe Arz Olunan Zina
Fitnesinden Korunma Yolları
Korkuları Allah'a yönelik olan her insan, nefsini zinaya
düşmekten kurtarabilir. Fakat korkuları dünyaya yönelik
olanları ise, çağımızı bataklığa çeviren günahlar çepeçevre
kuşatacak, kendisini o bataklığın içinde bulacaktır.

Değerli kardeşim! Fuhşiyatın her tarafı kuşat-

E bu Hureyre'den radıyallahu anh rivayetle Peygam- tığı şu dönemde, ikimizin de en büyük imtihanı,
ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölge-
kalbe arz olunan zina fitnesidir. Bunun için, zi-
nadan korunma yollarını beyan etmeye başladık.
nin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi Ki, Yusuf 'un aleyhisselam, kralın hanımının kurduğu
gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yöneti- zina tuzağından kurtulduğu gibi, bizler de tağu-
ci, Allah'a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere tun kurduğu tuzaklardan kurtulanlardan olalım.
bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve
onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan Kalbe arz olunan zina fitnesinden korunma
iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya yollarını, Rabbimin muvafık kıldığı kadarınca
davet ettiğinde: 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek önce kendi nefsime sonra sana nasihat etmeye
onu reddeden adam, sağ elinin haber verdiğinden devam ediyorum.
sol elinin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka
veren kişi, bir de yalnız başına Allah'ı zikredip de 4. Allah'tan Korkmak
gözleri yaşla dolan kimse."  1
İnsanoğlunun kendisine karşı teyakkuzda ol-
ması gereken en büyük şer, kendi nefsidir. Nefse
tabi olmak, Allah'a kul olmanın önünde en bü-
Rebîu'l-Ahir
yük tağuttur. Bu tağutu, hepimizin inkâr etmesi, 1436
1. Buhari, Müslim

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

37
Allah'ın emirlerine itaatkâr konuma getirmesi '...İçlerinden ikincisi şöyle dedi: 'Allah'ım! Amca-
elzemdir. Bu nedenle âlimler Kur'an ayetlerine mın bir kızı vardı ki onu herkesten çok seviyordum.
bakarak 'Nefis ile cihad' diye bir bahis açıp üze- (Bir rivayete göre; bir erkek bir kadını ne kadar
rinde konuşmuşlardır. çok sevebilirse ben de o kadar çok seviyordum)
Ona yaklaşmak istedim, ama yanaşmadı. Derken
Allah, nefse yemin etmiştir. Allah'ın, önemi- bir yıl kıtlık olmuştu ve o da dara düşünce bana
ne binaen yaptığı bu yemin, Müslümanlar için geldi. Kendisini bana teslim etmesi şartıyla ona
nefsin tehlikesini ifade eder. O nefiste hem takva yüz yirmi altın verdim. Kabul etti. Ona yaklaş-
hem günah mevcuttur. Bu nedenle Peygamber, maya muktedir olunca (Bir rivayete göre, cinsi
her hutbesinde 'nefislerimizin şerrinden Allah'a münasebete başlayacağım zaman) 'Allah'tan kork,
sığınırız' diye dua etmiştir. haksız yere mührümü bozma' dedi. Ben de derhal
bu çok sevdiğim kızdan uzaklaştım. Allah'ım, eğer
"Nefse ve onu düzenleyene yemin olsun ki, ona
bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmışsam,
hem takvayı hem de kötülüğü ilham etmiştir."  1
içinde bulunduğumuz sıkıntıyı bizden def et.'
Heva ve hevese meyilli olan nefis, haram- Kaya biraz daha açıldı, ama yine de çıkamı-
helal ayrımı yapmaksızın her şeyi yapmayı yorlardı...'  2
talep eder. Müminin, nefsin her iste-
Zikrettiğimiz son iki hadis; ha-
ğine tabi olması yasaklanmıştır.
ramlardan, hassaten zinadan
Bu, Müslüman ismine terstir.
korunmak için Allah'tan kork-
Müslüman, bütün isteklerini
manın/takvanın gerekliliğini
Allah'a teslim eden kişidir. Heva ve hevese meyilli olan nefis,
ifade etmektedir. Korkuları
Buna binaen nefsin istek- haram-helal ayrımı yapmaksızın
Allah'a yönelik olan her
nasihat

leri , Allah'ın razı olduğu her şeyi yapmayı talep eder.


Müminin, nefsin her isteğine insan, nefsini zinaya düş-
bir şey ise onu yapmalı,
tabi olması yasaklanmıştır. Bu, mekten kurtarabilir. Fakat
Allah'ın haram kıldığı bir Müslüman ismine terstir. korkuları dünyaya yönelik
şey ise ondan uzaklaşmalıdır.
olanları ise, çağımızı bataklı-
'Müminin, kendisini haramlar-
ğa çeviren günahlar çepeçevre
dan uzaklaştırmasını sağlayacağı
kuşatacak, kendisini o bataklığın
ahlak nedir?' diye sorarsak, bunun
içinde bulacaktır. Bu zümreden ol-
'takva/Allah'tan korkmak' olduğunu söy-
maktan Rabbimize sığınırız.
leyebiliriz.
Halkın dini ve namusu ile oynayan tağuti
Peygamber, Rahman'ın arşının altında gölge-
düzenlerde; haramların, hassaten de zinanın her
lenenlerden bahsederken şöyle buyurur:
tarafta reklamı yapılmaktadır. Sokaklar, toplu
"Soylu ve güzel bir kadın, kendisini zinaya davet ulaşım araçları, parklar, piknik alanları, televiz-
ettiğinde: 'Ben, Allah'tan korkarım' diyerek onu yonlar, internet, gazete, dergi ve kitaplar; işbirliği
reddeden adam..." yapmışçasına, zina okunu insanların kalplerine
fırlatmaktadırlar. Sağ, sol, arka, ön her taraftan
Hakeza, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün şeytan insanı kuşatmış, zinaya davet etmektedir.
ashabına geçmiş dönemlerde yaşayan üç kişinin Artık medeniyet diye övdükleri özgürlük anlayışı
mağarada hapsedilme ve oradan kurtulma du- nedeni ile zina, ekmek teknesi, devletin bütçesi
rumunu anlatırken şöyle der: için vergi alınan bir kurum hâlini almıştır.

"Sizden evvelki ümmetlerden birinde üç kişi yola Evet, kardeşim! Zor bir dönemde yaşıyoruz.
çıktılar, geceyi geçirmek için bir mağaraya girdiler. Kendimizi bu fuhşiyattan ancak Allah'tan kor-
Derken dağdan bir kaya yuvarlandı ve mağaranın karak, takva azığı ile muhafaza edebiliriz. Müslü-
ağzını kapattı. Bunun üzerine şöyle dediler: 'İyi man olarak yaşamak ve Müslüman olarak ölmek
amellerimizle (vesile kılarak) dua etmekten başka, için Allah da kendisinden korkmamız gerektiğini
buradan bizi hiçbir şey kurtarmaz...' vurgulamıştır. Rabbimizin bu emrini göz ardı

1. 91/Şems, 7-8 2. Buhari, Müslim

38
edip, kendi belirlediğimiz usullerle nefsimizi zi-
nadan muhafaza edemeyiz. Aksine kendimizi,
şeytanın tuzağına atmış oluruz.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve Müslü-


manlar olarak can verin."  3

Din, nasihattir. Müslüman olan herkes, nasi-


hate muhtaçtır. Nasihat, Müslümanın Müslüman
üzerindeki haklarından biridir aynı zamanda.
Kalbin, sohbetlerden, nasihatlerden, ayet veya
hadislerden etkilenebilmesi için Allah'tan korku- Musa'ya şöyle buyurdu: "Korkmayın, ben sizinle
yor olması lazım. Ki onunla amel etsin. Eğer kalp, beraberim. İşitirim ve görürüm."  5
Allah'tan korkmuyorsa (hatırlatan Rasûlullah Zulmü ve gaddarlığı ile yeryüzünün en dikta-
olsa bile) haramları hatırlatmak, ona fayda sağ- törüydü Firavun. Bütün insanlar ondan korkar,
lamayacaktır. Şu an sana nasihat ettiğim zina ismini anmaya çekinir ve ondan izinsiz hareket
konusunun sende ürperti oluşturması ve ondan edemezdi. Dönemin ilahı olarak nitelendirilmişti.
uzaklaşabilmen için ayetin de belirttiği gibi kal- Gücü karşısına çıkmaya kimse cüret edemezken,
bindeki korkuların Allah'a yönelik olmalıdır. Musa ve Harun aleyhimusselam bunu Allah'ın bera-
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: berliği ile başarmış, tağutu hayrete düşürmüştür.

"Yük (günah) taşıyan bir kimse, başka bir kimse- Bugün bizler de Firavun'un önderi şeytanın
nin yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü bir kimse, ve tağutların kurduğu şehevi tuzaklarına kar-
kendi yüküne (birine) çağırırsa -akraba dahi olsa- şı Allah'ın beraberliği ile karşı koymalıyız. Ki
o yükünden ona hiçbir şey yüklenmez. Sen ancak böylelikle kalp bu fitneden etkilenmesin, onun
gıyaben (görmeksizin) Rabblerinden korkanları karşısında kendini güçlü hissetsin. İşte bunun
ve namazı dosdoğru kılanları uyarırsın. Kim te- için Allah'tan korkmak, takva azığı ile donanmak
mizlenirse, kendisi için temizlenmiş olur. Dönüş gerekir.
yalnız Allah'adır."  4 Allah şöyle buyurur: "Bilin ki, Allah muttakiler
Değerli kardeşim! Allah, kendisinden korkan- ile beraberdir."  6
lara beraberliğini vaat etmiştir. Her şeye muktedir
olan Rabbimizin beraberliği ile hareket eden hiç-
5. Allah'a Sığınmak
bir kulun ulaşamayacağı başarı, defedemeyeceği Zinadan korunma yollarından biri de, Allah'a
şeytan tuzakları yoktur. Dünya hükmünde bile, sığınmaktır. Nefsin şerrinden, kovulmuş şey-
güçlü bir devlet arkasında olduğu zaman insan- tandan içtinap edip kendisine sığınacağımız zat
lar her şeyde başarılı olacaklarına, kendisinden Allah'tır. Allah, kendisine sığınanları yardımsız
başkasının gücünün olmadığına inanıyorlarken, bırakmaz. Bu konuda en güzel örnek, Yusuf 'un
bu durum, Allah'ın beraberliği ile düşünüldü- aleyhisselam, kralın hanımının zina tuzağına karşı
ğü zaman, hakikati daha evladır. Bütün başarı Allah'a sığınmasıdır. Bu kıssa, zinadan korunma
Allah'tan değil midir? Bunda hiç kimsenin şüp- yollarında saydığımız ve sayacağımız bütün mad-
hesi yoktur. O zaman, Allah'ın El-Karib sıfatını deleri içerisinde barındırmaktadır. Bir kul, bu
bilip onun beraberliği ile yaşamalıyız. kıssayı tefekkür ederek ve öğüt çıkararak okursa
kendisini zinadan koruyabilecektir inşallah.
Musa aleyhisselam, kardeşi Harun ile Firavun'a gi-
derken tedirgin olduğunda Allah subhanehu ve teâlâ, Yusuf ile kralın hanımı arasında geçen kıssa şu
şekilde cereyan ediyor:

Rebîu'l-Ahir
3. 3/Âl-i İmran, 102 5. 20/Taha, 46 1436
4. 35/Fatır, 18 6. 9/Tevbe, 36

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

39
"Evinde bulunduğu kadın kendisinden murat 2. Yusuf, bir gençti. Gençlerde şehvet dürtüsü,
almak istedi. Kapıları sımsıkı kapattı ve: 'Haydi yaşlı ve çocuklardan daha güçlüdür.
yanıma gel' dedi. O ise: 'Allah'a sığınırım. Doğru-
su (o), benim efendimdir. O, bana iyi bakmış, iyi 3. Yusuf, bekârdı. Bekârlarda şehvet dürtüsü,
bir mevki vermiştir. Gerçekten zalimler kurtuluşa evlilerden daha güçlüdür.
eremez.' dedi. Andolsun ki o kadın, ona meylet-
4. Yusuf, yabancı idi. Yabancı bir kimsenin ise,
mişti. O da o kadına meyletmişti, eğer Rabbinin
adının çıkmasından ve rezil olmaktan korkma-
burhanını görmemiş olsaydı... Ondan fenalığı ve
sına ve o beldenin tanınan çocuğunun utandığı
fuhşu giderelim diye böyle yaptık. Çünkü o, ihlasa
gibi hayâ etmesine gerek yoktur.
erdirilmiş kullarımızdandı. İkisi de kapıya doğ-
ru koştular. Kadın, onun gömleğini arkasından 5. Kadın, makam ve güzellik sahibi olmakla
boylu boyunca yırttı. Kapının yanında da kapı- birlikte kralın karısı idi. Krallar ise yalnızca ka-
nın efendisine rast geldiler. Kadın dedi ki: 'Zev- dının en güzellerini seçerlerdi.
cene kötülük yapmak isteyenin cezası, zindana
atılmaktan yahut can yakıcı azaptan başka ne 6. Kadın, gönülsüz ve kabul etmeyen birisi
olabilir. Benden murat almak isteyen odur.' olmadığı gibi, buna ısrarla ('Haydi gel' diye)
dedi. Kadının yakınlarından bir şahit de davet eden birisi idi. Bazen genç, haramı
şöyle şahitlik etti: 'Eğer gömleği önden isteyebilir fakat önüne cesaret, arzu ve
yırtıldıysa kadın doğru söylemiş- isteğini açıklayabilme engeli diki-
tir, bu ise yalancılardandır. Yok, lir. Burada ise, kralın karısı nefsî
eğer gömleği arkadan yırtıldıysa, engellerin tümünü ortadan kal-
kadın yalan söylemiştir, bu ise Allah, kadınların hilesini: 'Doğrusu dırmıştır.
doğru söyleyenlerdendir' dedi. siz kadınların hilesi büyüktür' sözü ile
7. Kadın, kendi evin-
nasihat

Kocası, gömleğinin arka- vasıflandırmasını, şeytanın hilesini


dan yırtılmış olduğunu de ve yönetimi altındaki
ise: 'Şüphesiz, şeytanın hilesi zayıftır'
görünce 'Şüphesiz ki bu, siz sözü ile nitelendirmesini bir düşün. bir yerde idi. Yani isteğine
kadınların hilelerinizdendir. icabet etmediği takdirde, ezi-
Doğrusu siz kadınların hilesi yet vermesinden korkuluyordu.
büyüktür' dedi. 'Yusuf, sen bun- Böylece Yusuf 'ta hem rağbet,
dan vazgeç.' 'Sen de günahlarının hem de korku bir arada bulunmuş
bağışlanmasını dile. Çünkü sen gerçek- oluyordu.
ten günahkârlardan oldun.' "  7
8. Kadının kendisi, istekli ve razı oldu-
Kıssadan da anlaşıldığı gibi, Peygamberler ğundan kargaşa çıkaracağından korkmuyordu.
de şeytanın şehevi tuzağına maruz kalmışlar- Böylece işlenilen kötülüğü, insanların bilmesi ve
dır. Peygamberler için durum böyle ise, bizim rezil olma korkusu ortadan kalkıyordu.
zina imtihanı ile karşılaşmamız evleviyetle olur.
Yusuf 'un aleyhisselam bu kıssası, genç ve bekâr olan- 9. Kadınların hilesinden yardım alması. Bu,
lar için rehberdir. Bu gibi imtihan anlarında ne büyük bir hiledir. Allah, kadınların hilesini:
yapması, nasıl davranması ve nelerden kaçınması 'Doğrusu siz kadınların hilesi büyüktür' sözü ile
gerektiğini öğretir. vasıflandırmasını, şeytanın hilesini ise: 'Şüphesiz,
şeytanın hilesi zayıftır' sözü ile nitelendirmesini
Bu kıssadan çıkartılması gereken korun- bir düşün.
ma yollarına geçmeden, Muhammed Salih
El-Müneccid'in Yusuf kıssasından çıkardığı 10. Zindan ve alçak düşürme ile tehdit etmesi.
Yusuf 'un aleyhisselam imtihanını zorlaştıran nokta- Ve bu olmuştur da. Yusuf, bunun için senelerce
ları yazalım; zindanda kalmıştır.

1. Kadına meyletmesi hususunda erkeğin ta- 11. Kocanın kıskançlığının azlığı ve deyyus-
biatında olan şehvet. luğu. 8

7. 12/Yusuf, 23-29 8. Şehvetin Kötülüklerinden Nasıl Korunabilirim? s. 134

40
Bu maddeler üzerinde düşünüldüğü zaman, üç kişiden bahsetmiştik. O kıssayı hatırlarsak, o
Yusuf 'un aleyhisselam imtihanının zor olduğu, ke- kişileri mağaranın ağzındaki kayanın açılması
sindir. Bizler, kendimizi Yusuf 'un yerine koysak, ile kurtulmalarını sağlayan şey, amellerini sade-
birçoğumuz bu harama düşerdi. Fakat Yusuf, bu ce Allah için yapmalarıdır. İhlâs sahibi olan kişi
zor imtihanı başarı ile atlatanlardan olmuştur. zina fitnesi ile karşı karşıya kaldığında gerekli
sebeplere yapıştıktan sonra Allah onu, o zor ve
Yusuf 'u aleyhisselam zinaya düşmekten kurtaran kötü durumdan kurtaracaktır.
noktalara gelecek olursak; dua etmek, Allah'a
sığınmak, yaptığı günahın akıbetini 'zalimler "...Ondan fenalığı ve fuhşu giderelim diye böyle
kurtuluşa eremez' diye düşünmesi ve ihlas sahibi yaptık. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş kullarımızdan-
olmasını görmekteyiz. dı."

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: Amellerin cezasını/akıbetini düşünmek; Allah,


Kur'an'da insanları hayır amellerine sevk ederken
"Evinde bulunduğu kadın, kendisinden murat kazanacakları cennet nimetlerini hatırlatmış, bir
almak istedi. Kapıları sımsıkı kapattı ve: 'Haydi amelden uzaklaştırırken de o amel sonucu çeke-
yanıma gel' dedi. O ise: 'Allah'a sığınırım. Doğ- cekleri cehennem azabını vurgulamıştır. Hake-
rusu o, benim efendimdir. O, bana iyi bakmış, iyi za zinanın kazandırdığı azabı düşünmek, bizleri
bir mevki vermiştir. Gerçekten zalimler kurtuluşa Yusuf gibi, onu yapmaktan uzaklaştıracaktır. Bu
eremez' dedi. Andolsun ki o kadın, ona meylet- şekilde zinadan kurtulduğumuz gibi, yapmadı-
mişti. O da o kadına meyletmişti. Eğer Rabbinin ğımızdan dolayı da ecir kazanacağızdır.
burhanını görmemiş olsaydı... Ondan fenalığı ve
fuhşu giderelim diye böyle yaptık. Çünkü o, ihlasa 6. Oruç Tutmak
erdirilmiş kullarımızdandı." Oruç, kalkandır. Savaşçıların en önemli mü-
Dua ve Allah'a sığınmak, ihtiyaç sahibi olma- himmatı ve ihtiyacıdır kalkan. Onunla düşmana
mızın bir gereğidir. Allah, kullarının her işte, hat- karşı kendini korur ve ölmemesine yardımcı olur.
ta hayır ameli yaparken bile kendisine sığınması Şeytanla savaşan bir ordunun kalkana olan ihti-
gerektiğini söylemiştir. yacı ise daha fazladır.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

"Öyleyse Kur'an okuduğun zaman, kovulmuş "Oruç, kişi onu delmediği müddetçe onu koruyan
şeytandan Allah'a sığın."  9 bir kalkandır."  10

Amellerde ihlas sahibi olmak, Allah'ın desteğini Oruç, din ve dünyasını helak eden şehvetle-
ve yardımını celbeder. Yukarıda mağarada kalan re karşı koruyucu bir kalkandır. İnsanın zinaya
düşmemesine yardımcı olur. İnsan oruç tuttu-
Rebîu'l-Ahir
1436
9. 16/Nahl, 98 10. Nesai, Darimi

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

41
ğunda, beden zayıf düşer. Zina ise güç ve kuvvet 7. Evlenmek ve Cinsel Münasebet
isteyen bir ameldir. Bitkinlik hâli, bu amelden İhtiyacını Eşimizle Gidermek
lezzet aldırmaz. İnsan ise lezzet almadığı şeylere
Allah ve Rasûlü, bekâr olanların imkân dahi-
yönelmez. Bu yönüyle oruç, kalkandır.
linde evlenmelerini tavsiye etmişlerdir.
Bu kalkana herkesin ihtiyacı olsa da bekâr
Allah şöyle buyurur:
gençlerin ona olan ihtiyacı, daha fazladır. Gençlik
dönemi, kuvvet dönemidir. İnsan bu dönemde, "Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cari-
nefsinin isteklerine karşı olgun düşünüp karar yelerinizden durumu uygun olanları evlendirin.
veremez. Çoğu zaman, isteklerine yenik düşer. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla
Bu sebeple Peygamber, genç ve bekâr olanlara, zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla
evlenmelerini ve oruç tutmalarını söylemiştir. bilendir."  13
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
"Ey gençler topluluğu! Sizden her kim evlen- "Ey gençler topluluğu! Sizden her kim evlen-
meye güç yetirebiliyorsa evlensin. Kim de güç meye güç yetirebiliyorsa evlensin. Kim de güç
yetiremiyorsa, oruç tutsun. Zira o, onun için yetiremiyorsa, oruç tutsun. Zira o, onun
koruyucudur."  11 için koruyucudur."  14
Değerli kardeşim! Oruç tut- Bu evlilik, gençliğin doruk-
maya gücümüz yetmiyorsa ta olan şehvetini dizginleye-
yemek yemeyi azaltmalıyız. Oruç bir kalkandır. Bu kalkana herkesin cek, harama düşmemesine
Şehveti azgınlaştıran ve bir ihtiyacı olsa da bekâr gençlerin ona yardımcı olacaktır. Fakat
nasihat

sonraki şehveti meydana olan ihtiyacı, daha fazladır. Gençlik


maalesef bugün toplumu-
getiren şey, yemektir. Bu dönemi, kuvvet dönemidir. İnsan bu
dönemde, nefsinin isteklerine karşı muz arasında İslam'ın bu
azgınlığı oruç ile dizginle- olgun düşünüp karar veremez. tavsiyesi, göz ardı edilmiştir.
yemiyorsak, ancak belimizi Gençler evlendirilmediği gibi,
doğrultabilecek, yaşamımızı erken yaşta evlenmeye kerih
sürdürebilecek şekilde az ye- bakılmaktadır. Aileler, evlatlarını
mekle terbiye edebiliriz. ev ve içini donatmadan, araba alıp,
iş düzenini kurmadan evlendirmiyorlar.
Peygamber şöyle buyurur:
Nerdeyse çoğu aile, çocuğunu evlendirmek
"Kul, kendi karnından daha şerli bir kap dol- için buna benzer şartlar koşuyor. Gençlerin
durmamıştır."  12 de bu hayat tarzına hazırlanmaları için yılları
gidiyor. Gençler, bu dönemde evlenmeyince de
Peygamber, çok yemeyi kınadığı ve yasakladığı fıtratında var olan şehvet ihtiyacını giderememiş
gibi bunu, kâfirlerin vasfı olarak nitelendirmiştir. oluyorlar. Ailelerin çocuklarını evlendirmeme-
Allah Rasûlü: "Mümin bir mideyle, kâfirler yedi leri ve ortamın da bozuk olması, gençleri gece
mide ile yemek yer." buyurmuştur. hayatına ve kızlar ile flört yapmaya itiyor. Oysa
gençler evlendirilse, belki de var olan birçok if-
Bu yasaklamaların ve kınamalarının sebebi sadın önüne geçilmiş olacaktır.
ise; çok yemek şehveti artırır, kalbi katılaştırır,
Allah'a itaatten uzaklaştırır ve bedenî hastalıkları Bekârlar için durum böyle iken, Allah evli
meydana getirir. Velev ki naslar olmasaydı bile, olanlara da kolaylık sağlamıştır. Eşlerinden şe-
getirmiş olduğu bu zararlar, çok yemeyi yasak- hevi ihtiyaçlarını gideremiyor veya yeterli olmu-
lamayı gerektirirdi. yorsa bu sıkıntıdan kurtarıp zinaya düşmeme-
leri için onlara dört evliliği meşru kılmıştır. Bu,
Allah'ın kula olan rahmeti ve lütfudur.

11. Buhari 13. 24/Nur, 32


12. Tirmizi 14. Buhari

42
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

"Eğer (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip


onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız
(onları değil) size helal olan başka kadınlardan
ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer o
kadınlar arasında adaletli davranmayacağınızdan
korkarsanız, o takdirde bir tane alın veya sahip
olduğunuz cariyeler ile yetinin. Bu, adaletten ay-
rılmamanız için daha uygundur."  15

Evli olanların zinaya düşmemesi için ikinci


alternatif ise güzel bir kadını görme veya aklına Aileler, çocuklarının yataklarını ufak yaşta ayır-
gelme durumlarında, şehvet onu kuşattığında bu malıdırlar. Aksi halde çocuklarının kazanacak-
ihtiyacını kendi eşi ile gidermesidir. Bu, Peygam- ları ahlak bozuk olacaktır. Ve bundan da aileler
berimizin metodudur. sorumludur.
Cabir radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
"Rasûlullah bir kadın gördü ve hemen eşi "Çocuklarınıza yedi yaşına geldiklerinde namazı
Zeyneb'in yanına döndü. O esnada Zeyneb, bir emredin. On yaşına geldiklerinde kılmazlarsa on-
deriyi tabaklamak için ovuyordu. Rasûlullah ihti- ları dövün. Onların yataklarını birbirinden ayırın.
yacını gördükten sonra, sahabelerinin yanına çıktı Sizden biri, bir kölesini veya işçisini evlendirdiğin-
ve: 'Şüphesiz ki kadın şeytan suretinde gelir, şeytan de onun avret yerine bakmasın. Göbeği ve dizler
suretinde gider. Birinizin gözüne bir kadın ilişti- arası, avret bölgesidir."  18
ğinde hemen hanımına gitsin. Böylelikle nefsinin
arzusunu gidermiş olur.' buyurdu."  16 Aynı cinsten olan kişinin aynı örtüde uyuması
ve aynı odada kalması, bu haramı meydana ge-
8. İki Erkeğin ve İki Kadının Tek tiriyorsa ayrı cinsten olan kadın ve erkeğin aynı
Örtü İçinde Yatmaması yatakta uyuması ve aynı odada kalması, haramın
meydana gelmesinde daha büyük rol oynar. Bu,
İki erkeğin ve iki kadının tek örtü içinde aynı
evleviyetle yasaklanmıştır.
yatakta yatmaları yasaklanmıştır. Bu, kişileri
zinaya sevk etmektedir. İnsanlar bunu dikkate Değerli kardeşim! Zinadan korunma yollarını
almasalar da bu şekilde zinanın meydana geldi- yazma ve nasihat etme görevini ben üstlendim.
ği duyulmuştur. Hakeza iki kişinin aynı odada Gücüm yettiği ve Rabbimin izin verdiği kadarın-
sürekli kalması da buna dahildir. Özellikle toplu ca beyan etmeye çalıştım. Bundan sonra bunları
yaşanılan yerlerde iki kişinin bir odada sürekli uygulamak ve zinadan uzaklaşmak, senin yapaca-
kalması, şeytanın vesvesesi ile aynı haramı mey- ğın görevdir. Bil ki, zinadan uzaklaştıkça imanın
dana getirmektedir. Tek veya üç kişi ile kalma artar, yaklaştıkça imanın ve kulluğun zayıflar. Bu
tercih edilmelidir. beyanlardan sonra senin için son olarak yapaca-
ğım tek şey, dua etmektir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
'Rabbim, beni ve kardeşimi fuhşiyatın her türlü-
"Bir erkek diğer bir erkeğin, bir kadın da diğer bir
sünden koru. İkimizi nefsimizle baş başa bırakma.
kadının örtülmesi gereken (avret) kısmına bakma-
Nefsin ve şeytanın bütün kötülüklerinden sana
sın. Bir erkek başka bir erkekle, bir kadın başka bir
sığınıyoruz. İkimizi nefsimize uyanlardan kılma.
kadınla tek bir örtü içinde yatmasın."  17
Bizleri zinadan uzaklaştırarak arşının altında göl-
Bu ahlak, çocukluk döneminde kazanılabilir. gelenenlerden eyle.'
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd et-
15. 4/Nisa, 3 mektir.
Rebîu'l-Ahir
16. Müslim 1436
17. Müslim 18. Ahmed, Ebu Davud

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

43
Çeviri Makale
İlim Talebesi Kütüphanesini Nasıl Oluşturmalıdır?

Abdulkerim El-Hudayr

Başlıca
Tefsir ve Ulumu'l
Kur'an Kitapları
Talebenin, dersleri ihmal edip de kitabına itimat
etmemesi gerekiyor. Kimin ilmi, kitabı olursa; hatası
da doğ r usundan fazla olur. Kitabı anlamayan
talebe, anc ak bir Şeyh'in y anınd aki derste
anlayabilir. İlim talebelerinde maalesef bunun zıddını
görmekteyiz. Bu konuda başarıya ulaşan da azdır.

— İlim talebesinin kütüphanesinin Tefsir ve Es-Sadi'nin tefsiridir. Bu, öğrenci olan olmayan,
Ulumu'l Kur'an ile alakası hakkında konuşmaya şer'i ilimlerde uzmanlaşan ve bunun dışında ka-
devam edelim dilerseniz? lan genel kültür sahibi, doktor, mühendis, tüccar,
anne baba vb. kişiler için uygundur. Hepsi de bu
Evet, ilim talebesi Allah'ın kitabını anlamayı, tefsirden faydalanabilir. Çünkü çağdaş bir üslup
tedebbür etmeyi ve ondan hüküm çıkarmayı ile yazılmıştır. 1
amaçlayan tefsir kitaplarına ihtiyaç duymaktadır.
Burada yeni başlayanlar için uygun, muhtasar Aynı şekilde çok muhtasar olup, maalesef ilim
kitaplar bulunmaktadır. Dikkat edilmesi gereken talebelerinin arasında yaygın olmayan ve çok
bazı muhalif durumlar olsa da toplumun her ke- faydalı bir tefsir olan Şeyh Faysal b. Mübarek'in
simine uygun olan, güvenilir tefsirlerden alınarak
yazılmış bir tefsir var. O da Şeyh Abdurrahman 1. Söz konusu değerli eser, Guraba Yayınları tarafından da Türkçeye
kazandırılmıştır. -Çeviren-

44
'Tevfiku'r Rahman Li Durusi'l Kur'an' tefsiri vardır. mi okuyayım diye tereddüt eder. O'na 'Hüküm
Bu kitap, muhtasar olmasına rağmen çok eski bir çoğunluğa göre verilir' denilir. Bu kitapta tefsir mi,
baskı olup, yeniden dört cilt olarak basılmıştır. Bu Kur'an mı çoğunluktadır diye başlamış harfleri
tefsir; Taberi, Beğavi ve İbni Kesir'den derlenmiş saymaya... Kur'an'ın ve tefsirin harflerini saymış
olup, muhtasardır. Eski asıl kitaplara ve özellikle ve Müzzemmil suresinin tefsirine gelmiş ve tefsi-
bahsedilen üç kitaba 2 dönmekte vakit bulamayan rin bir harf dahi fazla olmadığını görmüş. Sonra
kimse için, alanında faydalı bir kitaptır. Müddessir'den Kur'an'ın sonuna kadar Kur'an
ayetlerinin tefsiri az da olsa geçtiğini görmüş.
Burada özellikle çok kısa ve uygun bir tefsir var Böylece bu problemi de çözmüştür. Bunun ya-
ki, o da Celaleyn Tefsiri'dir. Bu tefsir, Celaleddin nında bu tefsir, önemine ve kısa, öz olmasına rağ-
El-Mahalli ve Celaleddin Es-Suyuti'nin tefsiri- men akidevi problemleri de içerisinde barındırır.
dir. Bu tefsir, metin kitabına benziyor. Haşiyeleri
mütalaa edilmeye ihtiyaç duyulan, güvenilir ilmî Burada bahsedeceğimiz, bu tefsirden daha ge-
bir metindir. Bunun yanında da ilim talebesinin, niş ve daha meşhur olanı ise Beydavi Tefsiri'dir.
kitabın fikirleri hususunda uyaran birine de ih- Bu, Celaleyn Tefsiri'nden daha geniştir. Bu da
tiyacı vardır. Fakat yine de bu kitap, ilim talebe- aynı şekilde ilim talebelerinin özellikle dil sanatı
sinin faydalanacağı en faydalı kitaptır. Çünkü ile ilgili istifade edecekleri güvenilir bir kitaptır.
çok muhtasardır. Üzerinde çok sayıda haşiyeler vardır. Âlimlerin
bu tefsire olan ilgisine şaşılır. Üzerine yüz yirmi-
— Önceden bu tefsir hakkında bazı düşüncele- den fazla haşiye yapıldığına ulaştım. Türkiye'den
rinizi ortaya koymuştunuz değil mi? veya Suriye'den gelen bir nüshanın üzerinde, elle
yazılmış haşiyelerin olmaması çok nadirdir. Kitap
Bu kitaba dair bazı tefsir çalışmalarımız, mes-
da bu şekilde kabul görmüştür.
cid derslerinde oldu. Bunlardan Fatiha Suresi ile
alakalı olanı, dört ders olarak yayınlandı. Fakat Bir başka tefsir de Et-Teshîl diye isimlendiri-
bu metodumuzla tefsir çalışması yaptığımızda len tefsirdir. Bu, İbni Cüzey El-Kelbî'nin olup;
çok uzayacaktır. Fatiha dört ders olmuşsa, Bakara muhtasar, özgün, güzel ve sağlam bir tefsirdir.
ne olur siz düşünün! Bunun yanında bir de Nesefî Tefsiri vardır. Bun-
ların hepsi de muhtasardır. Fakat Şeyh Sadi'nin
Burası bir yana, Abdurrezzak El-Afifi'nin son
tefsiri ve Faysal b. Mübarek'in tefsirleri, ilim ta-
çeyrek asırda bu tefsir üzerine faydalı yorumla-
lebesine özellikle dar vakit olduğunda zaruridir.
rı vardır. Son çeyrek asırda da ilmî enstitülerde
Celaleyn Tefsiri de ilim talebesi için önemlidir.
kabul edilmiştir. Yemen'de ilim talebelerinden
Beydavi Tefsiri ve üzerine yazılan ve mütercim-
olan birisinin, bir veya birkaç asır önce bu tef-
lerin en iyi olduğunda ittifak ettiği haşiyelerden
siri okuma ihtiyacı olur. Abdestli mi abdestsiz
de kısaca bahsedecek olursak; Haşiyetu'ş Şi-
hab, Haşiyetu'l Konevî, Haşiyetu İbni't Temcîd, Rebîu'l-Ahir
Haşiyetu'l Kezrûnî vs. Bu tefsirin haşiyeleri ol- 1436
2. Taberi, Beğavi, İbni Kesir

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

45
dukça fazladır. Bunlardan kimisi matbu, kimisi üzerine yazılan ve bu 5 fikirleri açıklayan haşiye-
de el yazmasıdır. leri de okumalıdır.

Tefsir hakkında bunlardan daha da büyük ola- — İçinde var olan hususlar sonradan açıklan-
rak, Hafız İmam İbni Kesir'in çıkarmış olduğu mıştır değil mi?
tefsir vardır. Allah, ona rahmet etsin. Bu tefsir,
bütün hocalar için uygundur. Eserlerin/haber- Mutezile fikri olan hususları açıklayan haşiye-
lerin ve isnatların çok olmasından ve içindeki ler var. Örneğin, İbnu'l Munir ve diğerleri, bunla-
tekrarlardan dolayı sünnet konusunda uzman- rı açıklamıştır. Birçok ilim ehli de bu düşüncelere
laşmayan kimseyi sıkabilir. Bu yüzden ilim ehli karşı çıkmıştır. Fakat, kendi alanı olan lugatta
tarafından toparlanmış olan muhtasarlarını tav- faydalı olup, ondan istifade edilebilir.
siye ediyoruz. Bu muhtasarlardan en iyisi Şeyh
Bunun yanında Hatib Eş-Şirbini'nin tefsiri,
Ahmed Şakir'in kısaltmış olduğu 'Umdetu't Tef-
neredeyse Beydavi ve Zemahşeri'nin tefsirlerini
sir Ani'l Hafız İbni Kesir' isimli eseridir. Yine
bir araya getirmiştir.
bu eserlerden birisi de Şeyh Muhammed Nesib
Er-Rufai'nin 'Teysiru'l Aliyyi'l Kadir' isimli Bu kitaplardan daha genişi, Müfessirlerin
tefsiridir. Allah, hepsine rahmet etsin. imamı Muhammed b. Cerir Et-Taberi'nin
tefsiridir ki; genel olarak en büyük
İbni Kesir'in tefsiri konusunda
tefsirdir. Selefin tefsirlerini ve is-
muhtasar olan bu kitaplar, gayet
nadlarını bir araya getirmiştir.
iyi olup, aslına ihtiyaç bırakma-
Kitap defalarca basılmıştır.
maktadır. Fakat bu, isnatların İlim talebesinin, tashih ve tahkik İlk defa El-Meymeniyye
bahsedilmesinden sıkılanlar edilmiş baskıları elde etmeye önem
çeviri makale

Matbaası'nda basılmış-
içindir. Çünkü bunlardan vermesi gerekir. Kitap baskıları
konusunda baskıların ne kadarı tır. Daha sonra Bulâk
birçok tefsir okuyucusu
bozuk diye şüpheye düştüğünde Matbaası'nda  6 basıldı.
istifade edememektedir.
sormalıdır. Bunu bilmeyen, kitap Daha sonra Mahmud Şa-
baskılarını da ayırt edemez. kir, İbrahim Suresi'ne kadar
Bunun gibi bir de Beğavi tef-
siri vardır. Bu, eserî ve selefi bir bunu tahkik etti, geri kalanı da
tefsir olup, az da olsa yorumsuz tamamladı. Bunun akabinde de
bırakılamaz. Genel olarak bahsecek Dr. Abdullah Et-Turki tahkik etti.
olursak, Şeyhu'l İslam İbni Teymiyye ve Bunların yanında Şeyh Ahmed Şakir'in
İslam âlimleri, bu tefsiri övmüşlerdir. Hiç baskısının tamamını okudum ve bu baskı,
şüphesiz kitabın kendisi de buna şahitlik et- eksik olsa da ilim talebesinin elde edecekleri
mektedir. arasında en güzelidir.

El-Hazin Tefsiri de ilavelerle Beğavi'nin muh- Lugata önem verenin ilgisini çekecek başka
tasarıdır. Bu beldelerin dışında yayılmış ve şöh- bir tefsir de Ebu Hayyan'ın El-Bahru'l Muhit'idir.
rete ulaşmıştır. Tefsirin sahibi de, kalp inceliği ile El-Bahru'l Muhit, neredeyse lugat kitabı olacak
ilgili konularla ilgili bahisleri zikretmeye önem bir eserdir. Bu kitabın muhtasarları da vardır. En-
verdiği için bazı mutasavvıfların sözlerini ak- Nehru'l Mâd Mine'l Bahr ve Ed-Durru'l Lakît
 7

tarmaktadır. 3 Mine'l Bahri'l Muhît bunlardandır. Burada bun-


ların anlatılmasındaki gaye, Kur'an-ı Kerim'de
Zemahşeri Tefsiri'ni 4 ise, içinde Mutezile iti- lugat alanı ile alakalı faydalı bir kitap olmasıdır.
kadından olan fikirlerinden dolayı, ilim talebesi
dikkatli okumalıdır. Bunun yanında da kitabın
5. Mutezilî
6. Osmanlı Devleti zamanında Kahire'de kurulan meşhur matbaadır.
-Çeviren-
7. Kur'an-ı Kerim'in bilhassa fesahat ve belagatı ile kelimelerin i'rabı
üzerinde durduğundan nahvî-edebî tefsirler arasında zikredilen
3. Tefsirin tam ismi 'Lübabu't Te'vil fi Meani't Tenzil' olup, yazarı da El-Bahru'l Muhît, gerek Kur'an ilimleri, gerekse Arap dili üzerinde
Alaaddin Ali b. Muhammed b. İbrahim b. Ömer b. Eş-Şeyhi Ebu'l araştırma yapmak isteyenler için kaynak eserlerden biridir. Geniş
Hasen Eş-Şafiî'dir. El-Hazin olarak da bilinmektedir. H. 741'de bir tefsir olması sebebiyle bizzat müellifi tarafından En-Nehru'l
vefat etmiştir. -Çeviren- Mâd mine'l Bahr adıyla ihtisar edilmiştir. -Alıntı: TDV İslam
4. El-Keşşaf Ansiklopedisi, Bahru'l Muhît maddesinden.-

46
Er-Razi Tefsiri de ismi gibi, 8 büyük bir tefsirdir.
Bu eser de Fahru'r Razi'ye aittir. Eleştiri konu-
sunda ehil olmayan, yeni ve orta seviyedeki ilim
talebelerinin bu tefsire bakması elbette ki gerek-
mez. Çünkü müellifi, ders verenlerin herhangi
birine dahi birçok şüphe getirebilmekte olduk-
ça yeteneklidir. Öyle ki, bazı ehil kimseler dahi,
bazı şüpheleri ve kendisini bazı şüpheleri kabul
etmeye sevk eden siyakları kavrayamayabilir ve
bununla da töhmet altında kalabilir. Bu yüzden
bu tefsir, ehil olmadığı müddetçe ilim talebesine
tavsiye edilmez. Ehil olduğu zaman ise bu tefsirin
faydaları vardır. Bu tefsir hakkında 'Onun içeri- Bir de İbnu'l Arabi'nin Ahkâmu'l Kur'an'ı
sinde tefsirden başka her şey var' denilmiştir. Fakat vardır. Çok hoş ve güzel bir kitap olup, dört cilt
bu, haksızlıktır. İçerisinde tefsir de mevcuttur. hâlinde basılmıştır.

Bir de Şeyhu'l İslam'ın da övmüş olduğu İbni — Bu, hangi İbnu'l Arabi?
Atiyye'nin tefsiri var. Yaygın, baskısı olan ve tah-
kik edilmiş faydalı bir kitaptır. Ebu Bekir İbnu'l Arabi El-Malikî. Bununla,
Fususu'l Hikem ve Futuhatu'l Mekkiyye'nin sahi-
Alûsi Tefsiri de aynı şekilde büyük tefsirdir. bi olan Muhyiddin İbnu'l Arabi'yi kast etmiyoruz.
İsmi 'Ruhu'l Meânî fî Tefsîri'l Kur'âni'l Azîm Ve's Kendisine nispet edilen tefsiri de vardır. Bu da
Seb'u'l Mesânî' olup, Ebu's Senâ Mahmud El- vahdet-i vücud konusundaki görüşlerini yansıtan
Alûsi'nin eseridir. Bu tefsir, ne varsa bir araya tefsiridir. Bu sebeple buna işaret etmedik. Zaten
getirmiş, farklı nakilleri de aktarmıştır. Örne- ilim talebesinin bu kitabı/kitapları edinmesi ge-
ğin: 'Şeyhu'l İslam İbni Teymiyye şöyle demiştir', rekmez.
'Muhakkik İmam İbni Kayyım şöyle demiştir':
'Muhyiddin İbni Arabi -kuddise sirruhu- 9 şöyle Ebu Bekir İbnu'l Arabi El-Malikî'nin Ahkâmu'l
demiştir' diyerek karıştırmıştır. Bundaki gaye de Kur'an'ına dönecek olursak, çok güzel bir kitap-
ilim talebesinin -özellikle ehil olanların- onun tır. İçerisinde ender ve az bilinen nükteler/ince
içindekilerinden faydalanmasıdır. Bu tefsirin anlamlar vardır. İbnu'l Arabi, bunları ilim rıh-
içerisinde aynı şekilde İşarî tefsire, Sufi tefsirine lelerinde şeyhleri/hocaları ve bazı akranları ile
de önem verilmiştir. 10 Fakat ehil olan bir tale- beraber elde etmiştir.
benin bundan korkmasına gerek yoktur. Ancak
Bu alanda yine Cessas'ın Ahkâmu'l Kur'an'ı
ilim talebesi, kütüphanesinde bu kitabın üzerine
mevcuttur. Kur'an ahkâmlarından istinbat/hü-
'bu kitapta akideye ters olan şöyle şöyle hususlar
küm çıkarması, Hanefi mezhebinin bakış açı-
bulunmaktadır' diye yazıp ayrı bir yere kaldırıp,
sından olmuştur. Uzun, toplayıcı ve faydalı bir
kendisinden sonra onlardan etkilenen kimselerin
kitaptır. Fakat şurası da var ki; sahibi, Mutezile
sorumluluğundan kurtulması gerekir.
kirinden uzak değildir.
Kur'an-ı Kerim hakkında yazılan kitaplar-
Tefsirde aynı şekilde Kiyâ Et-Taberi El-
dan biri de ilim ehlinin özenle tefsir ettiği,
Herrasi'nin 12 Ahkâmu'l Kur'an'ı da var. Bu da
İmam Şafiî'nin sözlerinden derlenen Ahkâmu'l
faydalı bir kitap olup, içerisinde ince anlamlar
Kur'an'dır. 11
ve faydalar vardır. Hanbelilerin yanında bir ko-
numu olsa da -ki bu konuda meşhur bir kıssası
8. Et-Tefsiru'l Kebir var- burası bizi bu alanda ilgilendirmiyor.
9. Bu ifade Alusi'nindir. İbni Arabi gibi, bir Yahudi'den daha kâfir
olan zındığı bu şekilde övecek değiliz. -Çeviren-
10. İşarî Tefsir, Kur'an'ı, zahirinin dışında tefsir etmektir. Tasavvufçu-
ların yapmış olduğu tefsirler de bu cinstendir. Örneğin; "Firavun'a âlimi Beyhaki (ö. 458/1066) derlemiştir. Beyhaki, gerek Şâfiî'nin ge-
git. Çünkü o tağutlaştı" (20/Taha, 24) ayeti hakkında 'Firavun'dan rekse öğrencileri Buveytî, Ebu Sevr, Harmele, Rebî' El-Cîzî, Müzenî,
kasıt, insan nefsidir' diye yorumda bulunmuşlardır. -Çeviren- Rebî' El-Murâdî gibi âlimlerin kitaplarından Şafiî'ye ait görüş
11. İmam Şafiî'nin (ö. 204/819) Kur'an'daki bazı ahkâm ayetlerinin ve tahlilleri bir araya toplayarak, bu eseri meydana getirmiştir. Rebîu'l-Ahir
tefsirine ve onlardan hüküm çıkarma metoduna dair görüşlerini -Alıntı: TDV İslam Ansiklopedisi-. 1436
toplayan eser. Eseri bizzat Şafiî kaleme almamış, tanınmış hadis 12. Şafiî fakihi ve müfessir Kiyâ el-Herrâsi'nin (ö. 504/1110) -Çeviren-

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

47
Bu konuda gerçek manada toparlayıcı olan, Bunun yanında Suyuti'nin El-İtkân Fi Ulumi'l
Kurtubi'nin El-Câmiu Li Ahkâmu'l Kur'an'ı var. Kur'an isimli eseri de toplayıcı bir eserdir.
Hiçbirisi bu tefsir kadar olamaz. Bu tefsir, ismi Zerkeşî'nin El-Burhan isimli eseri de zengin bir
gibi toplayıcı, kapsayıcı bir tefsir olup, birçok kez kitaptır. Zürkânî'nin Menahilu'l İrfan isimli eseri
basılmıştır. Fakat en iyi baskısı Daru'l Kutubi'l de eksik olmasına rağmen, tertipli ve düzenli bir
Mısriyye'nin ikinci baskısıdır. Bu kitap, Kur'an kitaptır. Abdurrahman Es-Sadi'nin El-Kavaidu'l
ahkâmı ile ilgili adeta büyük bir denizdir. Bun- Hassan Fi Tefsiru'l Kur'an eseri de, ilim talebesi-
dan Malikî fıkhını da almak mümkündür. Ken- nin bu alanda istifade edeceklerinin en iyisidir.
disini diğer mezheplere nispet etmese de belli Sonuç olarak, bu konuda kitaplar çoktur. Kitap-
bir oranda hata olabiliyor. Öyle ki kitapta geçen ların listesini veya isimlerini, bu bağlamda aktar-
söz, bu mezhepte olmayabiliyor. Fakat mezhepte madık. Zira bu kadarı, insanlar için yeterlidir. 13
güvenilen olamayabiliyor. İlim talebesine düşen
bu kitaba çok önem göstermesidir. Bu hususta Bir Faide  14
bir de İ'rabu'l Kur'an ve Ulumu'l Kur'an kitapları İlim talebesinin; ilim talep ettiğinde, kitap
oldukça fazladır. Her bir dal için de ayrı bir elde ettiğinde, derslerini mütalaa ettiğinde
oturum gerekir. ve ondan istifade ettiğinde mutlaka ihlaslı
olması gerekir. Çünkü okumaktan hedef-
İ'rabu'l Kur'an konusunda, Akbari lenen şey, şer'i ilmi tahsil etmektir. Şer'i
ve Nehhas'ın kitapları var. Ayrıca ilim de -önceden de belirttiğimiz
Müteahhirin'in de aynı şekilde gibi- tamamen ahiret ilimlerin-
bu alanda güzel katkıları vardır. dendir. Ahiret ile ilgili hususlar
Bende de Kur'an'ı anlamak ve İlim talebesinin; ilim talep ettiğinde, kitap da ortaklığı kabul etmez. Bu
lugatı -sarf ve nahivi- pekiş- elde ettiğinde, derslerini mütalaa ettiğinde
çeviri makale

ve ondan istifade ettiğinde mutlaka yüzden, ilim talebesinin


tirmek için yararlanılması, ihlaslı olması gerekir. Ni-
ihlaslı olması gerekir. Çünkü okumaktan
edinilmesi gereken İrabu'l hedeflenen şey, şer'i ilmi tahsil etmektir. yet, elden giden bir şey-
Kur'an kitapları var. Şer'i ilim de -önceden de belirttiğimiz dir. Devasa sayıda olan kitap
gibi- tamamen ahiret ilimlerindendir. yığınlarının arasında bir sağı
İlim talebesi, İ'rabu'l Kur'an
kitaplarına özen gösterdiği za- bir solu araştıracak ve bundan
man, çok büyük faydalar elde gafil olacaktır. O yüzden bunu
edecektir. Lugatı, bir yönden peki- -ihlası- yerine getirmesi gerekir. Bu,
şecek; Kur'an'ı da anlayacaktır. İlim tale- asıl olandır.
belerinin lugat konusunda alışkın olması İlim talebesinin, tashih ve tahkik edilmiş
hayırlıdır. Bunlar, bu alanda ihtisas yapanla- baskıları elde etmeye önem vermesi gerekir.
ra sunduğumuz önerilerdir. Örneğin, Kur'an'ın Kitap baskıları konusunda baskıların ne kada-
i'rabını yapmak, yani nahiv dersini yapmak veya rı bozuk diye şüpheye düştüğünde sormalıdır.
talebelerin, bölüm sonunda Fatiha'nın i'rabını Bunu bilmeyen, kitap baskılarını da ayırt edemez.
yapmaya çalışmalarıdır. Daha sonra yaptıkları
i'rabları da İ'rabu'l Kur'an kitapları ile kıyaslama Aynı şekilde talebenin, dersleri ihmal edip
yapıp sağlamasını yapmalıdırlar. Eğer mümkün de kitabına itimat etmemesi gerekiyor. Kimin
ise bunu, her bir kişi tek başına yapmalıdır. Böy- ilmi, kitabı olursa; hatası da doğrusundan fazla
lelikle büyük faydalar elde edecektir. olur. Kitabı anlamayan talebe, ancak bir Şeyh'in
yanındaki derste anlayabilir. İlim talebelerinde
Ulumu'l Kur'an kitaplarından Şeyhu'l İslam maalesef bunun zıddını görmekteyiz. Bu konuda
İbni Teymiyye'nin Mukaddimetu't Tefsir isimli başarıya ulaşan da azdır.
eseri çok önemlidir. İçerisinde, başka kitaplarda
bulunmayan faydalar bulunmaktadır.
13. Konuşmacı, burada sunucunun isteği üzerine konu dışında fıkıh,
Aynı şekilde Manzumetu'z Zemzemî de böyle. akide, hadis alanlarındaki kitaplardan bahsetmesini istemektedir.
Bu, ileride detaylı geleceği için burayı çevirmemeyi uygun gördük.
Kısa bir manzume olup, üzerine yazılmış şerhler -Çeviren-
vardır. 14. Konuşmacı, programı sonlandırırken, sunucunun isteği üzerine
ilim talebelerine kısa fakat faydası çok büyük olan tavsiyelerde
bulunuyor. Allah subhanehu ve teâlâ bizi anlayan ve amel eden-
lerden eylesin. Âmin. -Çeviren-

48
— Yani dersi tekrar edip kaydetmelidir, değil mi? koyarlar. Kırmızı renk, tekrardan dönüp ezber-
lemeyi, mavi renk tekrar baktığında müracaa/
Dersten önce gözden geçirmeli, dersten sonra tekrar etmeyi, yeşil renk ise notları arasına almayı
da tekrar etmeli, arkadaşları ile beraber de mü- istediğini ifade eder.
zakere etmelidir. Şeyh Abdulkadir b. Bedran'ın
ilim talebelerinden bir grup ile beraber bazı şeyh- Her ilim talebesinin yanında notunun 15 olması
lerin yanında yaptığı dersi var. Orada diyor ki: gerekir. Bundan maksat da okuduklarının arası-
'Öncelikle bir bölüm ezberleriz, sonra her bir kişi, nı ayırmaktır. Bu konudaki sözümüz uzar gider.
bulunduğu mekânın köşesinde bu bölümü müta- Allah en doğrusunu bilir.
laa etmeden evvel şerh eder. Bundan sonra da şerh
edilenler mütalaa edilir/gözden geçirilir. Doğru olan, Salât ve selam, Nebimiz Muhammed'e sallallahu
tespit edilip tebrik edilir, yanlış olan da düzeltilir ve aleyhi ve sellem, onun ailesine ve ashabının tümüne
böylece ilim sağlamlaşmış olur.' İlim talebeleri haşi- olsun.
yeleri okur, hocaya gidip kendisinde olan bilgileri
doğrulatır ve bunu daha da çoğaltır.

Mütalaa konusunda, talebeler farklı farklıdır.


Kimisi sabırlı ve sebatkârdır. Kitabı alır ve bitene
kadar, başka bir şey onun kafasını karıştırmaz.
Kimisi bıkkındır. Bir saat bir kitabı, bir saat baş-
ka bir kitabı okur. O saat içerisinde de sabırlı ve
sebatkâr kimse gibidir ki bunda da bir problem
yoktur. Birisi sonrasında şerh edecek bir yolla
kitabı bitirene kadar okur. Diğeri ise, karıştırma-
mak için yanına liste koyar; Sabah namazından
sonra şu kitap okunacak, güneş doğduktan sonra
şu kitap okunacak vs. yapılacakların listesi onu
zorlar ve ona destek verir.

Mütalaa/gözden geçirme esnasında da talebe


hazırlanmalı ve kendisini meşgalelerden uzak
tutmalıdır. Renkli kalemler edinmeli ve mesele-
leri onunla çizmelidir. Eski el yazması baskıların
birçoğunda, önemli meselelere 'Dur!', 'Düşün!'
diye yazılmıştır. Bazı şeyhlerimizin kitaplarında
kendisine has bir metodu vardır. Bazen kırmızı,
Rebîu'l-Ahir
bazen siyah, bazen mavi, bazen de yeşil nokta 1436
15. Not defteri

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

49
Menhec Notları
Yiğit İnan yigitinan@tevhiddergisi.com

Mücahidin
Bilmesi Gereken
Önemli Noktalar
Beraber mücadele edeceğimiz topluluğun, niçin
savaştığını da bilmemiz gerekir. Bir taife ile
beraber savaşılabilmesi için, o taifeye kâfirlerin
savaş açıyor olması yeterli bir sebep değildir.

H amd âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salât ve


selam O'nun Rasûlü'ne olsun.
sela, Arapça öğrenmek, ilmin bir parçasıdır. Fa-
kat her Müslümanın Arapça öğrenmesine gerek
yoktur. Bir grup Müslümanın Arapça öğrenmesi,
Cihada niyetlenen bir Müslümanın, bu ameli din hususunda ümmete yeterli oluyorsa diğer
gerçekleştirmeden önce dikkat etmesi gereken Müslümanların üzerinden sorumluluk düşer.
bazı noktalar vardır. Bu yazımızda, o noktalardan
bir kısmının üzerinde durmaya çalışacağız. Cihad ile ilgili şer'i hükümleri öğrenmek de
bu şekilde incelenmelidir. Cihad, üzerine farz-ı
1. Cihad Ameli ile İlgili Hükümleri ayn olan veya farz-ı ayn olmasa da cihad ameli-
Bilmesi Gerekir ne katılan kişiler için cihad ile ilgili hükümleri
öğrenmek, farz-ı ayndır.
İlim, her Müslüman erkek ve kadının üzerine
farzdır. Fakat bu vücubiyet, bazı hâllerde her bir Sadece cihad değil, hangi amel olursa olsun,
ferdi kapsarken bazen de belli başlı Müslümanla- öncesinde ilim yoksa amel fesada uğrayabilir.
rın üzerine bir vazife olarak karşımıza çıkar. Me-

50
Burada şu noktaya da dikkat çekmek gerekiyor. Sonuç olarak; Müslüman, şer'i hükümlerin ye-
İlimden kastımız, cihadla alakalı bütün bilgileri rine getirilmesini geciktirecek ve engelleyecek
öğrenmek, hıfzetmek demek değildir. Bu zaten her türlü saptırmaya karşı uyanık olmalıdır. Bu
normal şartlarda mümkün olmaz. Eğer bunu şart tür söylemlerin kalpte yer etmemesi için, Allah
koşarsak: 'Allah'ın üzerimize yüklediği sorum- ile olan bağlarını kuvvetlendirmeli ve ona çokça
lulukları sadece bir grup âlim yapabilir' demiş dua etmelidir.
oluruz. Kastımız, amelimizi ifsat etmeyecek dü-
zeyde bir bilgiyi öğrenmektir. Özellikle bu hususa 2. Çatısı Altında Cihad Edilecek
vurgu yapmamızın sebebi; günümüzde bazı yol Taifenin Menhecinin Bilinmesi
kesicilerin, insanları cihaddan alıkoymak için Gerekir
ilim şartını öne sürmeleridir. Aslında bu yol ke-
Beraber mücadele edeceğimiz topluluğun, ni-
siciler ile; Müslümanlar, aynı kılıflar altında farklı
çin savaştığını da bilmemiz gerekir. Bir taife ile
mevzularda defalarca engellenmeye çalışılmıştır.
beraber savaşılabilmesi için, o taifeye kâfirlerin
Bunlardan en önemlisiyse, tağutların ve küfür
savaş açıyor olması yeterli bir sebep değildir.
toplumlarının tekfiri meselesidir.
Gaye, Allah'ın kelimesini yüceltmek ve yeryü-
'Sen âlim değilsin, nasıl insanları kolayca tekfir zünde Allah'ın şeriatını hâkim kılmak olmalıdır.
edersin?' diyerek tağutlarına sadakatlerini göste-
Menhecini ve itikadını bilmeden, bir çatı altına
ren belamlar, maalesef Müslümanları da etkile-
dahil olmak, duygusal hareket etmek, istenmeyen
miştir. Artık birçok kimsenin dilinde 'Tekfir, şer'i
sonuçlar doğuracaktır. Belli bir süre sonra fark
bir hükümdür, diğer bütün hükümlerde olduğu
edilecek olan bazı gerçekler, büyük ayrışmalara
gibi bunda da ilim gerekir' söylemleri dolaşmak-
ve düşmanlıklara sebebiyet verebilir.
tadır. Bilal'in radıyallahu anh 'Ehad' kelimesinden
ibaret olan bilgisiyle neleri reddettiğinden gafil O yüzden, cihada niyet eden Müslüman fert,
olan bu taifenin, ufak bir sapma gibi gözüken gideceği taifeleri iyi tanımalıdır. Gidebileceği
bu söylemleriyle çok derin çukurların içerisine hak bir taife varken, itikadında bidat olan, men-
yuvarlanmaları an meselesi hâline gelmiştir. Ba- hecinde yanlışlar olan toplulukların karaltısını
zılarıysa çukurda debelenmeye ve başımızdaki çoğaltmamalıdır. Bidat taifeleri ile beraber ha-
tağutlar ile bunları başa getirenlerin Müslüman reket etmeye, gidilebilecek herhangi bir grup
olduğunu sayıklamaya başlamışlardır. olmadığında ya da bütün küfrün bu bidat tai-
felerine saldırdığı zamanlarda içtihad ile karar
Evet tekfir, şer'i bir hükümdür ve ilim gerekti-
verilebilir. Bu içtihadın sonucunda, bu gruplar
rir. Fakat bu tağutları ve destekçilerini tekfir için,
ile beraber mücadele edilmeye karar verilmişse,
Allah'ın indirdiklerini bir kenara koyup yerine
illetler unutulmadan adım atılmalıdır. Ki zikret-
beşeri kanunlar koymanın ve buna destek ver-
tiğimiz illetler ortadan kalktığında tekrardan bu
menin küfür olduğunu bilmek yeterlidir. Bir kişi
taifelerden uzaklaşılabilsin.
bunları bilmiyorsa, dinin aslına taalluk eden bir Rebîu'l-Ahir
meseleyi bilmediği için, zaten Müslüman değildir. 1436

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

51
3. Savaşa Başlamadan Önce, Savaşın Onlardan bir kısmı, eğer savaşa çıkılırsa geride
Maslahat ve Mefsedetlerini Hesaba kadınların ve çocukların yalnız kalacağını ve ırz-
larının tehlikeye gireceğini söylüyordu. Diğer bir
Katmak Gerekir
grup ise cihad sahalarında karşılaşacaklarının,
Cihad, bir amaç uğruna yapıldığı için belli bir onları fitneye düşüreceğini söyleyerek geride
plan, proje takip edilerek sürdürülmelidir. Atı- durmaya çalışıyordu. Ama Allah, bu maslahat-
lacak adımlar, önceden dikkatli bir şekilde hesap mefsedet dengesini kurduğunu iddia ederek
edilmeli, maslahat mefsedet dengesine önem ve- amelden geri kalanları münafık olarak adlandırdı.
rilmelidir. Eğer yapılacak ameliye, Müslümanlara
faydadan daha çok zarar verecekse o zaman böyle İşte bu yüzden; bu ölçü, bazı nefisleri tatmin
bir işten sakınmak gerekir. etme amaçlı kullanılabileceğinden, imamın in-
siyatifine bırakılmıştır. Müslüman, tabi olacağı
Tabii burada altı çizilmesi gereken nokta, mas- liderini, komutanları iyi tanıyacak, onlara güven-
lahat ve mefsedet dengesini kimin belirleyeceği- dikten sonra bağlanacak ve göreceli meselelerde,
dir. Cihad sahasında bazı kararlar alınıyor, fakat hoşuna gitmese de itaati omuzlarında bir görev
teba bu kararlar üzerinde fikir yürütüyor ve amel olarak bilecektir. Bu sıralamaya uymayanlar, zik-
etmemek için ayak sürüyorsa, burada bir sorun rettiğimiz madde ile ilgili büyük ihtimalle sorun
var demektir. Çünkü bir amelin, fayda zarar ge- yaşayacaklardır. 1
tirip getirmeyeceğini belirleyecek olan, imamdır.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
Daha cihad amelinin ilk başında dahil olacağı hamddır.
taifeyi araştıran, komutanlarına güvenen bir as-
kerin, alınan kararlar ile ilgili, usulüne uygun bir
şekilde fikir beyan etme hakkı olsa da, itaatsizlik
etme gibi bir lüksü yoktur. İtaat edilmeyecek tek
alan, Allah'a isyan içerikli emirlerdir.

'Bu amelde maslahat mı mefsedet mi daha faz-


ladır?' diye düşünüp karar vermek, zaten göreceli
meselelerin kapsamına girer. Göreceli meselerde
ise fertlere düşen, itaat etmektir. Eğer bu hususta
herkese söz hakkı verilir ve kendi bakış açılarına
göre hareket etme serbestliği sağlanırsa; mevzu,
münafıkların cihadı terk etmek için arkalarına
sığındıkları bir duvar hâline gelir.

Mesela, Medine'deki münafıklar, bazı savaşlara


katılmama gerekçelerini ortaya koyarken, mas- 1. Yazının içeriğinde açıklamaya çalıştığımız maddeler Abdulkadir
bin Abdulaziz'in Ehli Sünnet'in Menheci ve Cihadın Esasları ki-
lahat-mefsedet meselesini öne çıkartmışlardır. tabının ilgili bölümünden alınmıştır.

52
Okuma Parçası
keremcaglar@tevhiddergisi.com Kerem Çağlar

Şeytanizm
Şeytanizm; İslamcılığı uzun yıllar sürülebilir bir iktidar
aracı kılıp, sırtını kendilerini Müslüman zanneden
kitlelere dayamışken, muvahhidlere karşı uluslararası
küfür koalisyonu güçlerinin vahşice saldırılarına
yardım ve yataklık etme kıvraklığını gösterebilen yerli
tağutların iflasa mahkûm politik manifestosudur.

U ygarlıklar tarihi yazarlarına göre, 3500 yıl- yerine kuruverir. Artık o kalpte ve o kalbi taşı-
lık yazılı tarihin sadece çeyrek asırlık kadar yan âdemoğlunda, hâkimiyet-i şeytaniye hüküm
bir bölümü savaşsız geçmiştir. Batılıların tasnif sürecektir.
ettiği yazılı tarihe göre durum böyle...
Bu durum, fert olarak bir insan için geçerli ol-
Âdem aleyhisselam ile başlayan insanlık tarihi bo- duğu gibi insanlardan müteşekkil farklı teşkilat ve
yunca kesintisiz olarak kanlı savaşların yaşan- organizasyonlar için de geçerlidir. Şeytana teslim
dığını söylemek mümkün değildir. Ancak kesin olmuş fert veya topluluk için; dostluk, düşmanlık,
bir şekilde diyebiliriz ki; insanlık tarihi boyunca barış, savaş, ticaret, siyaset, yani hayatla ilgi her
hiçbir şekilde kesintiye uğramayan şey, hak ile ne varsa o saatten sonra şeytanın saptırmaları,
batıl arasında süregelen mücadeledir. Mücadele- korkutmaları, kuruntuları, ilkesizlikleri, aldat-
nin başlangıcı da, azgın şer güçlerin ilk atası olan maları ve emrettikleri istikamette düzenlenip
şeytanın, yüce Allah'a isyan edip O'na itaatten sürdürülecektir.
yüz çevirerek Âdem'e düşmanlığını ilan etmesidir.
Şeytanizm, bu tür topluluklar ve ben-i Âdem
Şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. İnsanın suretindeki biyolojik varlıklar için, bir çeşit ma-
içinde bulunan kötü düşünce ve arzuları körük- yadır. Bunlar sahip oldukları bilgi ve birikimleri,
ler, köpürtür, coşturur ve kendince uygun bir eğitimlerini ve yeteneklerini, mensubiyetlerini ve Rebîu'l-Ahir
kıvama getirince de tahtını onun kalbinin orta ilişkilerinde kullanarak bu şeytanizm mayasın- 1436

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

53
dan olabildiğince büyük kötülükler üretmenin insanlığa dair hiçbir şeyin olmadığı oldukça geniş
canhıraş çabası içindedirler. Kişisel, partisel ve bir hareket alanı sunar onlara.
örgütsel ihtiraslarıyla kendi çevrelerinde öyle bir
zulümat/karanlık hâlesi oluştururlar ki, kullukta Şeytanizm; kendisini müdafaa etmeyi dahi
bulundukları şeytanın gölgesini, uzayın namü- düşünemeyecek kadar sosyal sorumluluk gereği
tenahi boşluğu zannederler. yardım faaliyetleriyle meşgul olan mazlumları,
saklamaya gerek duymadığı Siyonist-Haçlı kiniy-
Şeytanizm, tarih boyunca birçok kapta, kalıpta le linç ederek öldürüp, Mecusi-Zerdüşt atalarının
zuhur etmiş, insanlık tarihinde insana ve insan- intikam hırsıyla iğrenç bir barbarlık ve vahşet
lığa en büyük zararı vermiş ve ağır bedeller ödet- sergiledikten sonra öldürdükleri mazlumları
miş olan bütün tağutların ve tağutî düzenlerin 'suçlu provakatör' olarak ilan ederek her zamanki
müşterek kılavuzudur. gibi koyun postunda görüntü vermeyi becere-
bilen kocamış madrabazların temel felsefesidir.
Şeytanizm, tevhid bağı çözüldükten sonra kı-
lavuzsuz kalan, Tih çölünde onlarca yıl şaşkın- Şeytanizm; tabilerinin, şeytanın karakter ve
ca dolaşan İsrailoğulları gibi yolunu şaşıran, itikadi zürriyeti olduğunu görmek için harlı
aşağılık kompleksine sürüklendiği için yüz tandırdan yeni çıkmış ve zifiri karanlığın
yıldır baş kaldırmayan, Bedir'i, Kadisiye'yi, bir parçası gibi duran mücrimlere özgü
Hıttin'i, Ayn Calut'u ve daha nice o suratlarına bakmak bile yeterlidir.
parlak zaferleri hatırlamayan, Alınlarının tam çatında 'Şeytanın
ümmet olmak izzetinden sıy- kulu' diye yazar. Müslümanlar
rılarak ulus ulus ve kabile ka- bu yazıyı çok iyi okurlar 'ümmi
Şeytanizm, tarih boyunca birçok
bile parçalara bölünmeye olanları da dahil'...
okuma parçası

kapta kalıpta zuhur etmiş, insanlık


mahkûm edilmeye çalışı- tarihinde insana ve insanlığa en büyük
lan Müslümanların, bir Şeytanizm, dün
zararı vermiş ve ağır bedeller ödetmiş
daha çıkmamak üzere olan bütün tağutların ve tağutî Hitler'in propaganda
itildikleri gayyâ-yı zillettir. düzenlerin müşterek kılavuzudur. makinası Goebbels'in akla
ziyan tezviratlarıyla mahare-
Şeytanizm; başı İblis, ortası tini göstermekteyken, bugün
Nemrut, Firavun ve Ebu Cehil, Ortadoğu'nun 'minnoş Stalin'
bugün itibariyle sonu da Obama, görünümlü sırıtkan ve kırıtkan siya-
Merkel ve Hamaney ile Ortadoğu'daki set fahişelerinin ahlaksız propagandala-
çetelerinden oluşan tarihsel bir şer ve şirk rıyla köpük gibi daima üstlerde ve kabarık
eksenidir. görünümlerinin yanıltıcı yansıtıcısıdır.

Şeytanizm, doğulardaki ve batılardaki güç ve Şeytanizm; mesele Ehli Sünnet Müslümanlar


iktidarını işte bu karanlık odaklar koalisyonunun olunca, yeryüzünde bulunan ve sayılmayacak
necis iş birlikleri ile yeryüzünde tahkim edip yay- kadar çok olan şirk dinlerine ve sapkın ideolo-
maya çalışmaktadır. jilerine mensup olup birbirlerinin hevasını ilah
edinen insan sıfatlı tüm biyolojik varlıkların, aynı
Şeytanizm, tevhid davetinin ve muvahhidle- hiza ve istikamette ictima olup ortaklaştıkları,
rin cihadının olduğu her devirde, azgınlığını ve örümcek ağında da zayıf çürük bir ittifakın temel
taşkınlığını arttırarak dostlarını, kullarını, as- referans kaynağıdır.
kerlerini ve yardakçılarını kendi yolunda savaş-
maya yöneltir, teşvik eder ve onlara şeytani bir Şeytanizm; gayrimeşru ilişki yaşayan, 'ev ka-
haz tattırır. dını' görünümündeki fahişe gibi her türlü ahla-
ki ilkelerden mahrum bir şekilde İslam'ın azılı
Şeytanizm, bağlılarını ve takipçilerini herhangi düşmanları ile tahminlerin çok ötesinde dostluk
bir hukuki, insani ve ahlaki ilkeler çerçevesine kurup işbirliği yapan, Ehli Sünnet Müslüman-
uymak yükümlülüğüyle sınırlandırmaz. Her ların beldelerinde kullanmak üzere dindaşları
halükârda kendisine kulluk edenler için şeyta- Nusayrilere her gün uçaklar dolusu bomba ve
nizmin en cezbedici yönü de budur. İlkesizlik, mühimmat sevkiyatında bulunan, Siyonist İs-
ahlaksızlık, vicdansızlık ve içerisinde insana ve rail çete devletinin bekasıyla ilgili ciddi endişe

54
duyduklarını açıkça ilan eden Ortadoğu'yu, Sa-
fevi-Rafızi emelleri doğrultusunda yeniden şe-
killendirmek için bütün gücünü seferber eden
Hamaney ve yoldaşlarının sarıklarının altında
gizledikleri 'şey'dir.

Şeytanizm; aşağılanmış ve küçük düşürülmüş


bir halde tarumar edilmesi gereken, küresel ta-
ğutların, Müslümanlar aleyhine ifsat ve istihbarat
şubeleri gibi kullandıkları uluslararası teşkilatla-
rın, prensip ve nihai hedeflerinin yol haritasıdır.

Şeytanizm; tevhidin, Batılı ve Doğulu düşman- hâkimiyeti için canlarını ortaya koyan ensar ve
larının savaş medyalarında karşısında bir kez muhacir muvahhidlere karşı 'demokrasi ve laiklik'
dahi tutunamadıkları cihad ruhunu sindirmek, tugaylarından oluşturulan, çok renkli fakat çok
zayıflatmak, entrikalarla başka mecralara itmek, da ahlaksız bir şirk koalisyonudur.
uzaydaki uydularıyla, gökyüzündeki uçaklarıyla,
ada büyüklüğündeki savaş gemileriyle, karadaki Şeytanizm; İslamcılığı uzun yıllar sürülebilir
zırhlılarıyla, atlı ve piyade haramileriyle vahşice bir iktidar aracı kılıp, sırtını kendilerini Müslü-
saldırıp tamamen yok etmek emelinin ve strate- man zanneden kitlelere dayamışken, muvahhid-
jisinin ta kendisidir. lere karşı uluslararası küfür koalisyonu güçleri-
nin vahşice saldırılarına yardım ve yataklık etme
Şeytanizm; İslamcılıktan geçinen birçok ekran kıvraklığını gösterebilen yerli tağutların iflasa
vaizi ile köşe kadısını ekrandan yahut köşesinden, mahkûm politik manifestosudur.
İslam'ın zirvesi olan cihad farizasını yerine geti-
ren muvahhidlerden söz etmeden önce muhatap- Şeytanizm, başta demokrasi olmak üzere tüm
larını en evvel, 'onlar'dan olmadığına ikna etmek beşerî-hevai ideolojilerin ana rahmidir.
amacıyla neredeyse soy kütüğünü çıkarıp yetmiş
parende attırarak türlü müptezellikler yaptıracak Zillet ve hezimet, şeytanizmin asla değişmeyen
kadar adamın damarlarında tazyikle akan kana akıbetidir.
karışmış toksin gibidir. Kişinin itikadını zehir-
lemekle kalmaz, menhecini ve mürüvvetini de Allah'a hamd, Hidayete ulaştıran, kitap ve za-
sıfırlayıverir. ferlere vesile olan, kılıçla gönderilen efendimiz
Muhammed'e salât ve selamlar olsun.
Şeytanizm; dünya üzerinde egemen güç olduk-
tan sonra işgal, istila, savaş, yıkım, göç, kan ve
gözyaşından başka insanlığa hiçbir şey getirme-
yen Amerika ve her daim eteğinin kıyısında saf
tutan Avrupa'nın kibir, ihtiras ve azgınlıkla teçhiz
edilmiş yeni 'Haçlı ruhu'dur.

Şeytanizm; Suriye ve Irak'ta Müslümanların


bulduğu bölgelerde atıldıktan sonra dahi yüz-
yıllarca sürecek sakat doğumlar, kanser gibi ağır
hastalıklar ve sayısız ölümlere neden olacak
Uranyumlu bombaları kullanma cüreti göste-
rebilen Haçlıların ve Arap körfezindeki 'tasma-
lı'larının medya illüzyonlarıyla gözlerden uzak
tutulmaya çalışılan 'savaş ahlaksızlıkları'dır.

Şeytanizm; kelamın ve kalemin sözünün geç-


mediği yer ve zamanlarda Nebevi menhec üzere Rebîu'l-Ahir
daha ileri davet usulleri ile yüce Allah'ın dininin 1436

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

55
Serfıraz islam TARİHE BAKIŞ

Murabıtlar Devleti
Kişilerin sınırlı ömürleri olduğu gibi, devletlerin
de belirli ömürleri vardır. Devletin eceli
geldiğinde ne bir saniye ileri alınır, ne de geri...

S enhace kabilesi, Berberi kabilelerinin bir


kolu olup, çok güçlü ve aynı zamanda en
şiddetlileri olarak tanınır, bilinirlerdi. Bu kabile,
Mülessimin'in Vatanı
Mülessimin, Büyük Sahra'da yaşamıştır. Sı-
nırları, doğuda Gadames'ten batıda Atlas
sahranın da verdiği iklimle, baskıcılara karşı bo- Okyanusu'na kadar; kuzeyde Dern Dağları'ndan
yun eğmeyen bir topluluk olarak tanınmıştı. Bu Güney'de Sahra'nın içlerine kadar uzanmaktadır.
kabile, oldukça kalabalık bir nüfusa sahipti. San- Murabıtlar, Sudanlı ve Ganalı putperest düşman-
ki Kuzeybatı Afrika'yı doldurmuş gibilerdi. Bu larıyla sürekli savaş hâlinde oldukları için, savaş
kabilelerin en meşhur olanları; Lemtune, Cedale, aletlerinin yapımında ve kullanımında oldukça
Lumta ve Mesufe'dir. Sünni Murabıtlar Devleti'ni ileri bir seviyedeydiler. Örgü ve at eğitimi konu-
kuranlar, bu kabilelerden oluşmaktadır. suna da önem veriyorlardı. Emir Muhammed,
'Mülessimin' Olarak Mülessimin'i tekrar birleştirmişti. Ondan sonra
idarecilik görevini Emir Yahya bin İbrahim El-
İsimlendirilmelerinin Sebebi
Cüdali üstlendi. 2
Senhace kabileleri, tarihte Murabıtlar ismini
almadan önce 'Mülessimin' ismiyle tanınmıştır. Mülessimin'in Dinî ve Ahlaki
Bu kabileler, yüzlerini peçe ile örttükleri için Mü-
Durumu
lessimin yani peçe 1 ismini almışlardır.
Mülessimin toplumunda, İslam'ın ilkeleri or-
tadan kalkmış, tevhid bozulmuş, şirk ve cahilî

1. Lisam 2. Ali Muhammed Sallabi

56
âdetler hüküm sürmekte idi. Bu çirkin âdetlerin
başında, dörtten fazla kadınla evlilik yapılması
vardı. Zina; toplumda normalleşmişti, eşlerin
bilmelerine rağmen, evli kadınlarla erkekler
arasında gayrimeşru ilişki devam ederdi. Doğru
İslam inancı ortadan kalkmıştı. Bu durum, Emir
Yahya bin İbrahim'i çok rahatsız ediyordu. Bu
toplum tekrar İslam inancına nasıl döner diye
bir araştırmaya girdi ve sonunda, o günün öncü
âlimlerinden olan Ebu Ömeran El-Fasi ile tanışıp
bu konuda kendisine yardım etmesini istedi.

Ebu Ömeran El-Fasi'nin, Emir Yahya bin rındaki adaya gitti. Abdullah bin Yasin, ribatına
İbrahim'le birlikte Mağrib'de dinî esaslar üzere gelen insanları, şer'i bir eğitimden geçirdikten
Sünni bir devlet kurulmasında ilk adımı atan sonra, onlara Allah'ın hükmünü uygulama konu-
ve bu anlamda plan program yapan kişi olduğu sunda ciddiyet ve azimli olmayı şart koşuyordu.
belirtilir. Bu plan ve program çerçevesinde Emir Mülessimin'den çok sayıda insan, onun grubuna
Yahya bin İbrahim; beraberinde rabbani insan, katılmıştı.
Malikî fakih, sabırlı eğitimci, Selef akidesine sa-
hip, plan ve program (teşkilat) bilen, liderlik vasfı Tebliğinden Sonra Cihada Başlıyor
olan, dinî önder Abdullah bin Yasin bulunduğu Abdullah bin Yasin, tevhid ve davet çalışmaları
halde kavmine döndü. için bölgedeki farklı kabilelere gitti. Bu çalışma-
larına bir müddet devam etti, sonra anladı ki bu
Sünnetullah Vuku Buluyor çalışmalar, kötü niyetli insanların fasıklıkları-
Tarih tekerrürden ibarettir, Abdullah bin Yasin nı arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. Böyle
1038 yılında Emir Yahya bin İbrahim'le , önceden olunca Abdullah bin Yasin, bu inkârcı kabilelere
belirlenen çalışmalara başlamak üzere Mülessi- karşı cihad ilan etti. Murabıtlar, çok kısa bir sü-
min kabilesinden olan Cüdale kabilesinin yaşa- rede Cüdale, Lemtune ve Mesufe gibi kabileleri
dıkları bölgeye gitti. Abdullah bin Yasin; yapılan mağlup etti. Geri kalan diğer kabileler de kendi
program gereği, tebliğ ve teşkilat faaliyetlerine istekleriyle Murabıtlar'a bağlandı.
başladı. Abdullah bin Yasin'in verdiği tevhid ve
tebliğ çalışmaları, toplumu karanlıklardan aydın- Miladi 1056 yılında Emir Yahya bin Ömer El-
lığa çıkarma mücadelesi akabinde, sünnetullah Lemtuni öldü. Bunun üzerine Abdullah bin Yasin,
gereği her Peygamber ve takipçilerinin başına Emir Yahya bin Ömer'in kardeşi olan Ebu Bekir
gelen onun da başına geldi. Tevhid ve tebliğ ça- bin Ömer'i onun yerine idareci (siyasi) olarak
lışması, bölgedeki aşiret reisleri, yöneticiler ve görevlendirdi. Cihad hiç durmadan devam etti,
önde gelenlerin menfaatleriyle çatışmaya başla- Murabıtlar'la Burguvata halkı arasında şiddetli
mıştı. Abdullah bin Yasin'e karşı harekete geçtiler. savaşlar oldu. Bu savaşlar sırasında büyük âlim,
Onu öldürmek için plan kurdular ve neredeyse Murabıtlar'ın fakihi Abdullah bin Yasin yaralandı
Abdullah bin Yasin'i öldüreceklerdi. Böyle olun- ve daha sonra şehit oldu.
ca da Abdullah bin Yasin, Cüdale kabilesini terk
ederek Lemtune kabilesine gitti. Bu durum, onu Hem Siyasi Hem de Dini Liderlik
davasından vazgeçirmeyip, bilakis davasına daha Birleştiriliyor
sımsıkı bağlamıştı. Böylece Senegal nehrinin dö- Murabıtlar'ın şura heyeti, Abdullah bin Yasin'in
küldüğü yerde meşhur ribatını başlatacağı yeri yerine dinî lider olarak Ebu Bekir bin Ömer'in
seçmiş oldu. getirilmesi yönünde karar verdiler. Murabıtlar'ın
önde gelenleri, Ebu Bekir bin Ömer'e biat ettiler.
Abdullah bin Yasin'in, Murabıtlar Devleti'ni
Böylelikle Ebu Bekir bin Ömer, hem siyasi hem
kurmadan önce takip ettiği metod, üç aşamadan
de dinî liderlik görevlerini birlikte yürütmüş oldu.
oluşuyordu: Tanıtma, oluşturma ve uygulama.
Abdullah bin Yasin, tebliğini kabul edenlerle bir- Ebu Bekir bin Ömer, takvalı olarak bilinen Rebîu'l-Ahir
likte 1040 senesinde Senegal bölgesinin yakınla- büyük komutanlardandı. Dinine bağlılığıyla 1436

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

57
beraber Allah yolunda şehit olmayı çok istiyor- ne yardım kararı çıktı. Sevabını Allah'tan umarak
du. Mağrib'de birliğin sağlanması bakımından cihad hazırlıklarına başladı.
büyük pay sahibiydi. Sahra'nın farklı bölgele-
Yusuf bin Taşfin, ordusuyla İşbiliye'ye ulaştı.
rinde Senegal'de ve Nijerya'da İslam'ı yaymış-
Murabıtlar ordusuyla birlikte yol boyunca halkın
tı. Putperest kabilelerle mücadele etti. Onların
yoğun bir sevgisiyle karşılandı. Kendisini yardı-
İslam'a ve Müslümanlara boyun eğmelerini
ma çağıran, El-Mutemid bin Abbad'ın yaşadığı
sağladı. Ebu Bekir bin Ömer, yeni bir başkent
yere ulaştı. Orada üç gün istirahat ettiler. Sonra
seçmeyi düşündü ve oldukça sakin bir bölge olan
Yusuf bin Taşfin, El-Mutemid bin Abbad'a şöyle
Merakeş'i başkent olarak belirledi. Ebu Bekir bin
dedi: 'Hangi tarafta olursa olsun, düşmanla cihad
Ömer, Mağrib'de fetih çalışmalarını sürdürür-
etmek niyetiyle buralara geldim.'
ken, ordusunun yarısını amcasının oğlu Yusuf
bin Taşfin'e bırakıp, geri kalan askerlerle birlikte Murabıtlar'ın, Endülüs
güneye yöneldi. Davet, cihad ve ıslah çalışmala- Siyasetlerinin Üç Merhalesi
rını sürdürdü. Şehit olana kadar fetihlerine de- a. Cihad ve Müslümanları Hristiyan Haç-
vam etti. Ondan sonra siyasi ve dinî önderlik lı kuvvetlerinden kurtarmak ve korumak
vazifesini Yusuf bin Taşfin üstlenmiş oldu. için bölgeye giriş aşaması: Bu aşama,
O da mücadele aşamasını bitirip gelişme Murabıtlar'ın, Hıristiyan Haçlı kuvvetleri
dönemini başlattı. 3 karşısında Allah'ın da subhanehu ve teâlâ
Yusuf bin Taşfin, İslam san- yardımıyla açık bir zafer kazan-
cağının hakkını vermiş; hicri masıyla sonuçlanmıştır.
460 yılında Rif bölgesinden Murabıtlar Devleti'nin fesada b. Beyliklerin uyarılma-
Tanca'ya, bütün Kuzeybatı uğramasının bir sebebi de, fakihlerin; halkı sı aşaması: Bu merhalede,
tarihe bakış

Mağrib'i fethetmiş oldu. bilinçlendirme, toplumu karanlıklardan


aydınlığa çıkarma çabası ve idareyi hata beylikler arasında birlik
Yusuf bin Taşfin, mila- yaptıklarında uyarma yerine, otoritelerini; olmadığı gibi nefret, ha-
di 1081 yılında başkent mal varlıklarını artırmak, şatafatlı evler set, güçlünün zayıfı yok et-
Merakeş'e döndü. Bu şekil- yapmak ve bol miktarda araziler elde
mesi ve hatta Hristiyanlarla
etmek için kullanmış olmalarıdır.
de otuz yıl devam eden cihad bir olup Müslüman beylikleri
çalışmaları, meyvesini vermiş, ortadan kaldırmak gibi kötü
Mağrib'de birlik sağlanmıştı. davranışlar ve menfaate dayalı
Yusuf bin Taşfin ve Endülüs birliktelikler mevcuttu.
Hristiyanlar, iç çekişmelerini bir kenara c. Endülüs'ün Murabıtlar'a bağlanma
bırakıp, bir bütünlük oluşturdular. Büyük bir aşaması: Bu aşamada beylik yöneticileri,
ordu kurup, Alfonso liderliğinde Tuleytıla'yı önde gelenler, fakihler ya zorla ya da kendi
Müslümanların ellerinden almayı başardılar. rızalarıyla yola getirilmiş, bölgenin tamamı
Alfonso, Tuleytıla'yı ele geçirdikten sonra Müs- Murabıtlar'ı devlet olarak kabul etmiş, hükmü al-
lümanların diğer beldelerini de alabileceğini tına girmişlerdir. Bölgede huzur ve güven sağlan-
düşünmeye başladı. Bu durum, Müslümanla- mıştır. Endülüs'te otuz üç kabile yöneticisi, Yusuf
rı korkutup çareler bulmaya itti. Nihayetinde bin Taşfin'e 'Müslümanların Emiri' lakabıyla biat
Endülüs'ün dinî ve siyasi liderleri, şehirlerini etmişlerdir. 'Müslümanların Emiri' lakabını ilk
korumak için nelerin yapılması gerektiği konu- kullanan kişi, Yusuf bin Taşfin'dir.
sunda istişare etmek üzere bir araya geldiler. Ya- Murabıtlar Devleti'nin Çöküşü ve
pılan istişarenin ardından Murabıtlar'dan yardım
istenmesi konusunda görüş birliğine vardılar.
Sebepleri
Yusuf bin Taşfin, istişare heyetini toplayıp oğlu
Hicri 479 yılının Cemaziye'l evvel ayında Yusuf Ebu'l Hasan'a idareyi vermeyi düşündüğünü
bin Taşfin'den bir mektupla yardım istendi. Yusuf açıkladı. Onların da uygun görmesi ile oğlunu
bin Taşfin, istişare grubunda durum değerlendir- veliaht olarak seçti ve Mağrib'e döndü. Ölümün-
mesi yaptıktan sonra, istişareden din kardeşleri- den önceki son hastalığına yakalanmıştı. Yusuf
bin Taşfin, hicretin 500. yılında 4 Rabbine kavuştu.
3. Ali Muhammed Sallabi

4. Miladi 1106

58
Murabıtlar Devleti'nin çökme sebebine gelince; Hicri 537'de 5 ölen Ali b. Yusuf 'un yerine tahta
önde gelenlerin birçoğu şehit olmuş, diğer kıs- çıkan oğlu Taşfin, iki yıl kadar süren hükümdar-
mı da vakti gelmiş ve doğal olarak ölmüşlerdir. lık dönemini Muvahhidler'le savaşarak geçirdi.
Ancak kendilerinden sonra gelen nesiller, Abdul- Bu savaşlarda Hristiyan birliklerinin kuman-
lah bin Yasin gibi bir eğitimcinin terbiyesinden danı Reverter'den büyük yardım gördü. Ancak
geçmemiş, maneviyatına ve mukaddesata önem bu kumandanın gayretleri, devleti yıkılmaktan
vermeyen emirleri yönetime geçirmişlerdir. Bu kurtarmaya yetmedi. Muvahhid kuvvetleri; Fas,
da bir toplumun sonunu getiren sebeplerdendir. Miknâse, Selâ şehirlerini ve nihayet Merakeş'i
Bu, önceki tecrübelerden, çeşitli deneyimlerden ele geçirerek İshak b. Ali ve İbrahim b. Taşfin'i
istifade etmenin ne kadar önemli olduğunu an- öldürüp Murabıtlar'ı ortadan kaldırdılar. 6 Mu-
lamak bakımından İslami hareketlerin çıkarması vahhidler, Merakeş'i aldıktan sonra Endülüs'e
gereken önemli bir derstir. yöneldiler. Murabıt hâkimiyetini tekrar kurmaya
çalışan Beni Ganiye'den Endülüs Valisi Yahya b.
Âlimlerin ifsada uğraması, toplumların da if- Ali El-Messufi'nin 543'te 7 Gırnata'da ölümüyle
sada uğramasıdır. Murabıtlar Devleti'nin fesada Endülüs'teki Murabıt hâkimiyeti de sona ermiş
uğramasının bir sebebi de, fakihlerin; halkı bi- oldu. Murabıtlar Devleti'nin çöküşü, yirmi beş
linçlendirme, toplumu karanlıklardan aydınlı- yıl gibi çok kısa bir süre içinde gerçekleşmiş ve
ğa çıkarma çabası ve idareyi hata yaptıklarında 1121'de başlayan süreç, 1147'de tamamlanmıştır.
uyarma yerine, otoritelerini; mal varlıklarını ar- Bununla beraber Beni Ganiye, Murabıtlar adına
tırmak, şatafatlı evler yapmak ve bol miktarda Balear adaları ve İfrikiye'de hicri VII. yüzyıla 8
araziler elde etmek için kullanmış olmalarıdır. O kadar hüküm sürmeye devam etmiştir. 9
dönemde, toplumun yaşam standartlarının çok
Kişilerin sınırlı ömürleri olduğu gibi, devlet-
üstünde lüks ve israf içerisinde yaşamışlardır. Bu
lerin de belirli ömürleri vardır. Devletin eceli
durum, Murabıtlar toplumunda şiddetli isyan
geldiğinde ne bir saniye ileri alınır, ne de geri... 10
hareketlerini doğurmuştur. Âlimlerin bu İslam
dışı yaşantıları, doğal olarak, toplumda hem aki- Bir sonraki yazımızda günümüz İslami hare-
devi hem de ahlaki bozulmalara sebebiyet ve- ketlerin tarihten çıkaracağı dersleri maddeler
miş; cihad ruhu ortadan kalkmış; insanlar isyan hâlinde işlemeye çalışacağız inşallah.
etmeye, büyük günahları işleme ve birbirlerine
zulmetmeye başlamışlardı. Kaynakça
Murabıtlar Devleti'nin yıkılışının önemli İslam Tarihi, İsmail Yiğit
sebeplerinden bir diğeri de Allah'ın subhanehu ve İslam Tarihi, Mahmud Şakir
teâlâ, bu toplumdan yardımını kesmesi, Mağrib Murabıtlar Devleti, Ali Muhammed Sallabi
ve Endülüs'e uzun süre yağmuru yağdırmama-
sı sebebi ile ağır kuraklığın ortaya çıkması ve 5. 1143
böylece Murabıtlar Devleti'nin ekonomik krize 6. 18 Şevval 541/23 Mart 1147
düşmesidir. 7. 1148
8. M. XIII.
Rebîu'l-Ahir
9. İsmail Yiğit 1436
10. Prof. Ali Muhammed Sallabi

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

59
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

Bedir Savaşı
Ey Allah'ın Rasûlü! Sen bize şu denize
girin desen, biz gözümüzü kırpmadan
gireriz. Anamız babamız sana feda olsun...

M edine'ye geleli epey olmuştu. Müslüman- — E, hadi bakalım ufaklıklar. Siz dışarıda oyu-
lar, vakitlerinin çoğunu Peygamberin nunuza devam edin. Önemli bir gelişme olursa,
kurduğu mescidde geçiriyorlar, onun imamlı- biz sizi haberdar ederiz, dedi.
ğında namazlarını kılıyorlardı. Biz küçükler de
sık sık cemaate katılıyor, babalarımızın yanında Bizi mescidden çıkardı. Çok geçmedi ki, hepsi
saf tutuyorduk. dışarı çıktılar ve koşar adımlarla evlerine dağıl-
dılar. Bizim merakımız hepten artmıştı. Neler
Peygamberimizin evi, hemen mescidin bitişi- olduğunu öğrenmenin tek bir yolu vardı, evleri-
ğindeydi. Bazen evinin önünde oyunlar oynuyor, mize gidip beklemek...
belki sesimizi duyup çıkar da pamuk gibi elleriyle
başımızı okşar diye umuyorduk. Arkadaşlarımla mescidde buluşmak üzere söz-
leşerek evlerimize gitmek için ayrıldık. Soluk so-
Dışarı çıktığı zamanlarda da hemen etrafını luğa kalmıştım. Annem, beni kapıda görünce:
sarıyor, onunla az da olsa sohbet etme imkânı
buluyorduk. — Neyin var oğlum, nedir bu hâl? dedi.
O kadar güzel ve yumuşak konuşuyordu ki bi- Ben mescidde olanlardan ve Rasûl'ün telaşın-
zimle, konuşması hiç bitmesin istiyorduk. dan bahsetmeye başladım ki; Medine'de tellalla-
rın sesi duyuldu.
Bir gün evinden hızla çıktı ve namaz vakti
olmamasına rağmen mescide girdi... Bizi gör- Dışarı fırlayıp pürdikkat dinlemeye başladım.
mesine rağmen, selam dahi vermemişti. Önemli
bir mesele olduğunu hemen anlamıştık. Arka- — Duyduk duymadık demeyiiiiin... Mekke
daşlarım ve ben, Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi ve sellem liderlerinden Ebu Sufyan'ın kervanı, Şam'dan
takip ederek ardından mescide girdik. Mescidde dönmekte. Rasûl, bu kervanı vurma kararı almış
Ebubekir, Ömer , Sad b. Muaz, Esad b. Zürare ve olup, isteyen Müslümanların bu birliğe katılma-
birkaç sahabe daha vardı. Rasûlullah'ı telaşlı gö- sını buyurmaktadır.
rünce etrafını sardılar. Biz de hemen arkalarında Demek telaşın sebebi buydu.
duruyorduk. Peygamberimiz, Allah'a hamd ettik-
ten sonra bizi fark etmiş olacak ki arkasına dö- İşte beklenen an gelmişti... Herkes, malını mül-
nüverdi. Tebessüm etti ve sustu. Onun sükûtuyla künü Mekke'de bırakarak dinini yaşamak için
Bilal b. Rebah bize doğru yaklaştı: Medine'ye hicret etmişti. Mekke'deki müşrikler
de, Müslümanların eşyalarını yağmalamışlar, ev-

60
lerini sahiplenerek orada oturmaya başlamışlardı.
Nihayet Müslümanlar, kendi mallarını gasbeden
müşriklerden öçlerini almanın bir fırsatını bul-
muştu.
Çok kısa bir süre içerisinde Müslümanlardan,
kılıcını kapan gelmişti. Benim gibi arkadaşlarım
da sefer ilanını duymuş, çoktan mesciddeki yer-
lerini almışlardı. Gittiğimde bana ayırdıkları yere
oturarak onlarla beklemeye başladım.
Herkes kendi arasında konuşuyor, Rasûl'ü
bekliyordu. Biz ise Ebubekir, Ömer ve diğerle-
rinden gözlerimizi alamıyorduk. Her biri aslan- için olanca gücümüzle koşuyorduk. Hava sıcak-
lar gibi yırtıcı, cesur ve hırslı duruyordu... Hele tı. Aylardan Ramazan'dı... Susuzluğa dayanacak
Ali... Rasûl'ün damadı... Kılıcını kuşanmasıyla hâlimiz kalmamıştı. Aramızda istişare ederek
heybeti öyle artmıştı ki; onu gören savaşmaktan seferî olduğumuza ve oruçlarımızı bozabilece-
korkardı... ğimize kanaat getirmiştik. Bu bir içtihaddı. O
kadar Suffe ashabıyla oturup kalkıyorduk ki fıkhi
Ya Hamza... Peygamberin amcası... Normal za- içtihadlar yapmamızda ne sakınca olabilirdi. Su-
manlarda, yanımdan geçtiğinde kalbim yerinden yumuzu kana kana içtikten sonra daha da canlan-
oynuyordu heyecandan... Şu an, ona bakmaya kor- mıştık. Artık orduya yetişmemiz an meselesiydi.
kuyorum. Zırhının içinde, o kadar azametli ki...
Arkadaşım beni dürterek: Ve ordu göründü... Bir tuhaflık vardı. Neden
burada durmuşlardı. Çok alakasız bir yerdi. Bi-
— İşte Peygamberimiz geliyor, dedi. Zırhını giy- raz daha yaklaşıp onları duymak istiyorduk ama
mişti, o da. Kılıcını kuşanmıştı. Herkes suspus yakalanmaktan korkuyorduk. Yakalanırsak, bizi
oldu, Rasûlün ağzından çıkacak söze odaklan- geri gönderebilirlerdi.
mıştı...
Rasûl'ün sesi, bölük pörçük geliyordu...
Peygamberimiz, saflar arasında dolaşarak bir-
kaç kişiyi yaşının küçük olması sebebiyle birliğin Aaaaaaa... Galiba Ebu Sufyan, ordunun gel-
içinden çıkardı. Rasûl'e karşı gelme korkusu ol- diğinden haberdar olmuş ve kervanın yönünü
masaydı, eminim her biri yalvarıp yakarırdı. Ama değiştirmiş, çoktan uzaklaşıp gitmiş bile...
Rasûl: 'Siz ayrılın' dedikten sonra yapılabilecek
Offffff, şimdi ne olacak? Boşuna mı o kadar
bir şey yoktu.
yolu katettik. Arkadaşım beni dürterek:
Kalbim güm güm diye atıyordu... Bir gün ben
— Bir dakika, Rasûl konuşmaya devam edi-
de şu mücahidler gibi olabilecek miyim? Ali gibi
yor. Hiiiiiiii, arkadaşlar Mekke büyük bir ordu
heybetli, Ömer gibi gözü kara, Hamza gibi cesur
ile üzerimize geliyormuş. Rasûl: 'Savaşmak ister
anılabilecek miyim?
misiniz?' diyor, dedi.
Tam hayallere dalmışken Rasûl'ün sesini duy-
Sahabeler tek tek konuşma yapıyorlar. Homur-
dum...
dananlar var. 'Savaş için gelmedik, kervan için
— Haydi çıkıyoruz, demişti... geldik. Kervan yoksa geri dönelim' diyorlar. Rasûl
yüz çeviriyor onlardan.
Medine ehli, bu 300 kişilik birliği, şehrin çıkışı-
na kadar yolcu etti. Tabi ben ve arkadaşlarım da... Ensardan Sa'd bin Muaz amca konuşuyor şimdi:
Ordu yavaş yavaş gözden kayboluyordu ki — Ey Allah'ın Rasûlü! Sen bize şu denize girin
aklımıza bir fikir gelmişti. Ordunun peşinden desen, biz gözümüzü kırpmadan gireriz. Anamız
gidip, savaş yerine çok yaklaşmadan, onları iz- babamız sana feda olsun...
leyebileceğimiz bir yer bulabilirdik... Kimseye
görünmeden, evden su kırbalarımızı, ihtiyacı- Bu hikaye çocuklar için kaleme alınmış bir yazı Rebîu'l-Ahir
dizisidir. 1436
mız olan erzak torbasını alarak orduya yetişmek

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

61
Ahmed Taha Çeviri Makale

İhvan'ın Asıl
Problemi Ne?
Zira siyasi irca, pragmatik düşünce, bütün
bunları mahvediyor. Gençlerin enerjisinin,
nesillerin gücünün ve servetlerinin boşuna
tüketilmesi, fasit bir akideyi düzeltmez.

D ün 1 mekameleen.tv'nin konuğu Şeyh Vec-


di Ğanim'di 2, Şeyh'in programda Sisi'nin
küfrü ve riddetini söylemesi üzerine sunucu,
bir yerden iki defa ısırılması caiz değil! Liderler
üzerine düşen, bundan sonra işi gençlere bırak-
maktır.'
Şeyh'e şöyle bir soru sordu: 'Hüsnü Mübarek ve
askerî konseyle çalışan İhvan değil miydi? Sisi'yi Gerçekten de sorun Allah ile kandırılmak mı-
tayin eden başkan Mursi değil miydi? İhvan'ın dır?
onlarla hakimiyet ve siyasi hayatta ortak çalış-
Her bir İhvan üyesi, siyasi İslami hareketlerin
masına rağmen, sizin bu sözünüz nasıl tutarlı
kahir çoğunluğu ve askerî darbeyi kabul etme-
olabilir ki?'
yenlere göre mesele; 'Şahıs' meselesidir, Allah ile
Şeyh cevaben, Mübarek'i de tekfir ettiğini kandırmaktır. Hakikat ise bundan daha tehlikeli
söyledi ve Sisi ile ilgili şunları ekledi: 'O, Başkan ve daha büyük boyutlardadır. Belki de bu basiret-
Mursi'ye gelerek omuzlarından askeri rütbeyi sök- siz kıt tasavvurdur ki, İhvan'ı aynı hataları sabit
tü, Başkan'ın masasının üzerine attı ve şöyle dedi: bir şekilde tekrarlayıp durmaya, aynı hataları
'Benim rütbem de hayatım da İslami bir proje için nesilden nesile aktarmaya itiyor. Aslında bütün
feda olsun!' ' Şeyh akabinde şunları ekledi: 'Kim sorunların temelinde bu hata yatıyor!
bizi Allah ile kandırırsa, onun için kandırırız ken-
Zira mesele ne şahıs meselesi, ne de kandırıl-
dimizi.' Şeyh daha sonra şöyle dedi: 'Müslümanın
maktır. Öyleyse problemin aslı nedir? Sorunun
çözümü nedir?
1. 26.11.2014
2. İhvan'ın en ünlü şeyhlerinden biridir.

62
Şimdi de soruya cevap vermeden önce gelin
İhvan'ın tarih boyu hükümetler ile ilgili nasıl bir
düşünceye sahip olmuş onu görelim:

• Abdu'n Nasır dönemi: Bu vahşi tağut İhvan'a


karşı zulümde haddi aşmasına rağmen, İhvan
bu tağutu tekfir etmemekle kalmamış, bilakis
öldüğü zaman da ona merhamet dilemiştir!
• Enver Sedat dönemi: Sedat'ın Nasır dönemin-
de askerî hâkim olarak bir çok İhvan üyesine
idam hükmü vermesine rağmen İhvan, Sedat
döneminde onunla siyasi masaya oturdu.
İhvan'dan bu kelimeyi, kim kardeşine söylerse
• Hüsnü Mübarek dönemi: Bu mel'un tağutun Allah'ın hükmü kendisine döner... Eğer söylediği
Mısır'da her şeyi ifsat etmesine, Yahudilerin
şey kardeşinde olmazsa... Sana kendimin de şahit
en sadık hizmetçisi olmasına rağmen İhvan'ın
genel mürşidi, onun hakkında şunları söyle- olduğu tarihten bir olayı anlatayım. Hapishanede
mişti: 'O, bütün Mısırlılar'ın babasıdır ve onun işkencecilerden biri şöyle demişti: 'Rabbimiz dahi
oğlu Cemal Mübarek'in, Cumhurbaşkanı adayı semadan nüzul etse, onu zindana atar, hapse-
olmasında bir sakınca görmüyoruz. derdim...' Vallahi bunu söyleyen vardı... Bunun
üzerine bazı kardeşler, bu sözü söyleyeni tekfir et-
• Askerî meclis döneminde: Askerî meclisin mişlerdi... Şems Bedran, Hamza Besyuni, Salah
Yahudiler ve Mübarek'in hizmetçisi olmasına, Nasr gibi insanlar, işkence edilerek öldürülmüştü...
gençleri öldürmesine, Mısır ekonomisinin ya- Babalarının gözleri önünde, çocuklarına işkence
rısını çalmalarına, Mısır gençlerini kendisine edilmiş, kadınlar kırbaçlanmıştı... Ezher'in büyük
hizmet etmesi için köle edinmesine rağmen
âlimlerinden Şeyh Muhammed Avden'in üzerine
İhvan, askerî meclisle ilgili şunu söylemişti:
'Muhakkak ki ordu, devrimin koruyucusudur. 82 yaşına rağmen kuduz köpekler salmışlardı...
Halk ve Ordu bir eldir!' Bu gibi olaylar, zindanlarda yüzlerceydi... Bu hâl
üzere yaşıyorlardı... İşte: 'Rabbimiz dahi semadan
• Sisi dönemi: Bu aşağılık tağutun yaptığı, Mısır nüzul etse, onu zindana atar, hapsederdim...' sözü
tarihinde görülmemiş vahşi katliama rağmen 3 söylenirken hapishanenin durumu buydu... Bu
İhvan, Rabia katliamından 10 gün sonra resmî insanların sözünü duyan kardeşler, hapishane-
açıklama yaparak, Sisi ve taifesi hakkında şu nin hastanesinde bulunan Mürşid'e koşarak: 'Bu
ibarelere yer vermişti: 'Bize karşı çıkmış, zulüm insanlar kâfir oldular' deyivermişlerdi... Mürşid,
yapmış kardeşlerimiz...' Bununla da meselenin, onlara: 'Durun! Acele etmeyin! Bu söz küfürdür...
iman ve küfür meselesi olmadığı mesajını ver-
Bu amel küfürdür fakat bu sözü söyleyen, kâfir
mişlerdi!
değildir... Bu 4 senin işin değil... Ona hüküm veren
Öyleyse mesele, şahıs meselesi değil, bilakis sadece Allah'tır.' 'Davetçiyiz, kadı değiliz.' kitabını
zorunlu olarak akide meselesidir. Öyleyse nedir okuyan İhvan'dan bu beklenir mi? Şunu da belir-
İhvan'ın akidesi? teyim ki, bu kitabı kendi el yazısı ile yazan dört
kişiden biriyim. Bu kitabın yazarı, İhvan cema-
Gelin sözü İhvan'ın genel mürşidine bırakalım, atinin ikinci mürşidi Hasan El-Hudaybi'dir. İşte
o söylesin kendi akidelerini: bu kişi; bizi öldüren, bizi hapse atan, bize işkence
eden insanları tekfir etmemizi reddetmişti.'  5  6
Amr El-Leysi '90 dakika' programında İhvan'ın
genel mürşidi Muhammed Bedi'ye şunu sormuş- Onların: 'Bu söz küfürdür. Bu amel küfürdür
tu: 'İhvan'ın içinden bazı sesler, liberalleri tekfir edi- fakat bu sözü söyleyen kâfir değildir.' akidesi
yorlar, buna nasıl bakıyorsunuz?' Gulat-ı Mürcie ve Cehmiyye akidesinin ta ken-

Muhammed Bedi, şöyle cevap veriyor:


'İmkânsız bir şey... Sana bir şey söyleyeceğim... 4. Tekfir etmek... Mütercim.
5. Bu konuşma, 12.05.2011 tarihinde İhvan'ın genel mürşidi Muham-
med Bedi'nin Amr Leysi ile gerçekleştirdiği '90 dakika' programının Rebîu'l-Ahir
3. İnsanları diri diri yaktırdı... Süt emen küçük çocukları katletti... 1:12:11'den 1:14:01 dakikalarından alınmıştır. 1436
Mushafları kirletti... Mescidleri, camileri yaktı,yıktı... 6. https://www.youtube.com/watch?v=ePZALfiojRw

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

63
disidir. Zira onlar büyük küfür için, kalbî inkâr ve onun imanına noksanlık getirmeyecektir. İrca;
yalanlamayı helal görme şartını koşuyorlar! İşte hâkimlerin dini, sultanların sermayesidir. Din-
bundan dolayı, onlara göre küfür var; fakat küfre de çıkartılmış en tehlikeli bidattir. Fakat İhvan
bulaşmış bütün insanlara kâfir hükmü vermek farzları işliyor... Hâkimlere tam bir itaat de yok...
için mutlaka onun kalbine bakmamız gerekiyor! Ne de onlarla cihad eder!
Bununla da Ehli Sünnet itikadına muhalif ol-
muşlardır. İhvan, hâkimlerle siyasi olarak yarışır, bazen
onlara muvafakat eder, bazen inkâr eder, bazen
Mürşid'in söylediği ve İhvan'ın itikad etti- de onları över... Ve İhvan'ın şöyle dediğini görür-
ği, Gulat-ı Mürcie ve Cehmiyye'nin akidesidir. sün: 'Bu, değişen bir siyaset... Ve şüphesiz, siyaset;
Maalesef siyasi İslamcıların çoğunluğu, lider olabilirler sanatıdır!'
ve üye olarak, bu akidedeler. Yine Mısırlılar'ın
çoğunluğu, bu akideyi benimsemişler! Bugün İşte burada yatıyor sorunun temeli. İşte bura-
düştüğümüz içler acısı durumun başlıca nede- dadır, eşi görünmeyen hayret edici nadir İhvan
ni de bu akidedir. Bu tehlikeli bidat olan akide, şahsiyeti...
bazen o kadar ileriye gider ki, Hristiyanları
Şöyle ki; Akide olarak Mürcie, Cehmiyye.
dahi Mısırlı oldukları için kâfir görmezler!
Amel ve ibadetler yönünden: Ehli Sünnet...
Vatan birliği sebebiyle!
Namaz, oruç ve başka farz ibadetleri,
Aslında irca akidesinin tabia- nafile ibadetleri yaparlar.
tı, Mısırlıların tabiatına uygun
Siyaset olarak da; Necis
bir akide... O Mısırlılar ki;
İhvan, hâkimlerle siyasi olarak yarışır, pragmatik siyaset... 'Tehlikeli
barışçıl, kendi düşmanıyla
siyasi irca...' Bir de demok-
çeviri makale

bazen onlara muvafakat eder, bazen


çatışmadan kaçarak, ba- inkâr eder, bazen de onları över... Ve rasi var tabi... Cahiliye
rış sağlamaya çalışan bir İhvan'ın şöyle dediğini görürsün: sancaklarından bir san-
kavim... İşte bu bidat aki- 'Bu, değişen bir siyaset... Ve şüphesiz,
cak. Bundan dolayıdır ki,
de, kavim hangi fıtrattaysa siyaset; olabilirler sanatıdır!'
İhvan'ın verdiği kayıpların
ona uygun olduğundan geniş
sayı hesabı yok. İhvan'ın on
yayılmıştır belki de... Belki de
beş sene ceza alarak hapse atılan
bu teslimiyetçi ruh, zulme çabuk
üyelerinden onlarca uygarlık bina
ayak uyduran, uzun zaman Mısır'a
edilirdi! Buna rağmen, bu kayıpların
hâkim olan zalim Firavun rejiminden gel-
ne bir kıymeti var, ne bir etkisi, ne de bir
mektedir. O Firavun ki, Mısırlılara hiçbir
sonucu... Zira siyasi irca, pragmatik düşünce,
merhameti yoktu. İşte ne zaman ki Firavun
bütün bunları mahvediyor. Gençlerin enerjisi-
karşısına çıkmaya kendilerinde güç bulamadılar,
nin, nesillerin gücünün ve servetlerinin boşuna
ona karşı mücadele edemediler, o zaman onunla
tüketilmesi, fasit bir akideyi düzeltmez. Yolun
uyum sağlamaya başladılar. Önce onu kabul et-
sonuna ulaştırmaz. Bundan kurtulma, kalp ve
tiler, beraber yaşamaya baktılar, sonra ona hak
akılda bitirmektir meseleyi... Başlangıç, bu irca
kazandırma, onunla ilgilenme, onu sevme ve ona
bidatindan tevbe etmektir. Tağuta imandan tevbe
yardım etmeye baktılar. En sonunda da ona ihsan
etmektir.
ile muamele ettiler.
Korkunç olan; İhvan'ın içinde bulunduğu
Bundan dolayıdır ki; bugün Mısırlıların katın-
büyük musibetlere, tekrar tekrar vuku bulan
da tağutu reddetmeye ve onunla cihad etmeye
senaryolara rağmen problemin kaynağını gör-
davet eden her bir çağrı 'aşırılık, tekfircilik, şiddet,
müyor oluşları... Hastalığın sebebi nedir idrak
terör' ismini almıştır! Mısır ruhu, Mısır akidesi,
etmiyorlar. Zannediyorlar ki, mesele sadece
Mısır tabiatı çok garip bir şey. Öyle ki bugün
kandırılmaktı, tuzağa düşmekti. Bu mesele, çok
Mısırlılar, tağutların hamisi ve onun hizmetçisi
tehlikeli bir meseledir. Eğer İhvan tevbe etmeden,
konumuna gelmişler!
akidelerini düzeltmeden devam ederse tekrar ta-
İrca akidesi, farzlardan soyutlanmış, günah- rih boyu yaptığı hataya düşecektir ve birileri çıkıp
lara bulaşmış bir akide... Onlara göre kişi; mü- İhvan'ı kandıracak ve senaryo tekrarlanacaktır.
min olduğu sürece ne yaparsa yapsın, o ameli,

64
Muhakkak ki, mesele herhangi bir şahsın tek-
firinde içtihat etmek değildir. Mesele; tağutu
reddetmek, tekfir etmek meselesidir. Bütün ta-
ğutları... Bütün yöneticilerin, Haçlı istilalarının
bir parçası olduğu meselesidir... Yöneticilerin
Haçlılara hizmetçi olması, onlara kölelik etme-
sidir... Ve bu yöneticiler; ister halkına iyi dav-
ransın ister de kötü, meselenin dinden çıkaran
küfür olmasıdır.
Mesele, İhvan'ın hazırdaki liderlerinin değiş-
tirilerek yönetime gençlerin getirilmesi de değil.
Eğer gençler de kendi liderlerinin akidesi üzere Çözüm; bidat ehlinin akidesinden, ircadan
devam edeceklerse, şüphesiz 'Başarısızlık, Kaos, tevbe ederek, tağutu reddetmek, onu tekfir et-
Yıkım' kesin sonuç olacaktır. mek… Hem de tüm tağutları... Ortağı olmayan
Mesele; tağutu reddetmek, ortağı olmayan Allah'a iman etmektir çözüm... Allah yolunda
Allah'a iman etmektir. Öyle bir halis iman ki; bir tağutlarla, onun askerleriyle Allah'ın dini hâkim
cemaate has maslahattan, bir partiye olan cahilce olsun diye, şeriatı, hadleri uygulansın diye cihad
taassuptan, beşerî hevadan, fikrî vehimlerden, etmektir çözüm.
Mısırlıların akıl ve kalplerine işlemiş laiklik pis- Zulumatın yok edilmesi gerekir:
liğinden arınmış bir iman.
• Kişiyi kör yapan, cahilî taassupçuluk zulmatidir,
Mesele; tağutları yok etmek, onun kuvvetini bir cemaatin takdis edilmesi ve onu korumanın,
kırmak için Allah yolunda cihaddan başka çıkış İslam'ı korumak olacağı zulmati…
yolunun olmadığını kavramaktır.
• Akidenin zulmati; tağutu, kendi kardeşi gören
Cihad edilmesi için Mısır aklının irca akide- irca akidesinin zulmatinden…
sinden temizlenmesinin gerekliliğidir mesele.
Öyle ki; tağutu reddetmek, tekfir etmek, sahih • Fikrî bozukluk zulmati; Cihadı iptal eden, de-
bir şekilde mümkün olsun. Ne kadar ki o, tağuta mokrasiye inanan bir zihniyetin zulmatinden…
iman ediyor! Onunla mücadele etmesi, onunla "Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davra-
savaşması, hatta barışçıl yollarla mücadelesini nışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar
sürdürmesi mümkün değildir! gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dal-
ga kaplıyor; üstünde de bulut... Birbiri üstüne
Mesele; mustazaf olmak, silahsız, kadrosuz karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, nere-
ve mali desteksiz olmak meselesi değil. İhvan'ı deyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nur
Mısır'da seven ve destekleyen ortalama beş mil- vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi
yon kişi var. Bunların bir milyonu nizamlı bir yoktur."  7
şekilde çalışıyor, aktif çalışıyor! Bu sayı ile değil
Mısır'ı, tüm ümmeti kurtarmaya yeter! Son olarak; Korkarım, Şeyh Vecdi Ğanim'in
bu konuşması hakikati araştırmak, hakkı ikame,
Sorun, temeldedir. Problem, köklerde. Sorun; batılı yok etmek için değil; askerî darbeye karşı
dinin aslı meselesi, sorun tağuta iman... Tağu- gelenlerin saflarında sezilen durgunluğu harekete
ta hoşgörü göstermektir asıl sorun... Böylelikle geçirmek için, bir nevi toplumu galeyana getirme
sonuç, teşri hakkını tağuta vermekle bitecek... nevinden bir konuşma olsun!
Onun hâkimiyette devam etmesini sağlayacak.
Diğer taraftan da İhvan'ın abes yere vermiş ol- Allah'ım! İhvan'ın gençlerine hidayet, hak yolu
duğu kayıplar artacak. Gençlerin enerjisi boşu- görecek basiret ihsan eyle... Onları senin sırat-i
na tüketilmiş olacak... İşte altmış senedir devam müstakimin dosdoğru yolunda yürüyenlerden et!
eden sorun budur!
Rebîu'l-Ahir
1436
7. 24/Nur, 40

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

65
Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye
Mirsad Ağınt

Seccadeli Zerdüştler
Onlarda kesinlikle olmayan şey İslam'dır, azizim.
Zerdüştlüğü benimsediklerini bizzat kendileri söylüyor
zaten. Konuştuğum grubun başı gibi davranan
eleman da Zerdüşt'ün mücessem hâli gibiydi. Bir de
kendi aralarında birtakım ibadetler icat etmişler.

B estami ile Nurettin, günün neredeyse ta-


mamında şirk havası solumakla kalmıyor;
soludukları bu katıksız şirki daha da çoğaltıp,
Şair Amedî de Oğuz'u tasdik eder mahiyette
sözler söyledi:

Kürt kimliğinde ortaya çıkarak her gün bir baş- — Ağız alışkanlığıyla çocuk mocuk diyoruz
ka maskeyle varlığına devam etmeye çalışan ama bu gençlerin beyin küfesi gün geçtikçe şirk
küfür lokomotifine yakıt olma yolunda daha itikadıyla doluyor. Özellikle F tipi hapishanelere
yoğun çabalar göstermeye yöneliyorlardı. mahsus şöyle bir durum var: Katı bir tecrit, izo-
lasyon ve psikolojik baskı uygulamalarının sıra-
Oğuz, şahit olduğu bu vakıa karşısında daha danlaştığı bu tip hapishaneden oto teybi çaldığı
gerçekçi bir tutum içerisindeydi: için içeri giren bir hırsız dahi yaptığı bu cürmü
bir süre sonra 'dava' olarak görüp sahip çıkmaya
— Bu hâlleriyle kıldıkları kılacakları namazın çalışır. Bu açıdan baktığımızda, bambaşka psi-
Allah subhanehu ve teâlâ katında hiçbir değerinin ol- kolojik bir atmosfer olduğunu görürüz burada.
madığından şüphem yok. Fakat şu son birkaç Bunu bir de şirk ideolojisi temelinde yapılanan
haftadır Bestami ile Nurettin'in artık namaz falan örgütlere kıyısından köşesinden dahi bulaşan-
da kılmadıklarından eminim. Hem bu Abraş mı- larda bir süre geçtikten sonra daha net görmek
dır Habreş midir nedir, onlarla beraber olduğu mümkündür.
müddetçe İslam hakkında tek kelime etmekten
tırsar bu çocuklar. Örgüt disiplini var ya... Kaldı — Ağzın bal yutsun... Sözünü böldüm. Bahset-
ki kendi aralarında gündemleştirseler dahi zın- tiğin tiplerden bir kaçıyla bizzat karşılaştım, ko-
dıkların diliyle konuşacakları da muhakkaktır. nuştum. Boynuz, kulağı geçer misali bir kanaate

66
vardım. Bu tip insanlarda müspet olarak istisnai
örnekler var mıdır, hiç duymadım doğrusu.

— Var var, Oğuz abi. Dediğin gibi istisnai de


olsa tevhid davetine samimi bir şekilde icabet
eden ender şahsiyetler de çıkıyor bunların ara-
sından.

— Bunu duyduğuma sevindim, elhamdulillah.

— Bestami ile Nurettin'i hepimiz tanıyoruz ar-


tık. Hem irade hem de fikir ve inanç bakımından
gevşek ve zayıf tipler olduğu çıktı ortaya. Böyle
tiplerin hâlâ Stalinist özellikler taşıyan bir küfür Kürt Baasçıları da kalabalık olup fırsat buldukla-
örgütü içerisinde şahsiyetli bir tutum ve duruş rında tıpkı Siyonist Yahudiler gibi tahmin edil-
sergilemeleri mümkün değildir. Bu tip insanların, meyecek ölçüsüzlükte küstahlaşıp barbarlaşırlar.
kendi örgütleri içerisinde velev ki yapıcı da olsa Ben de böyle birkaçına denk gelmişim o sırada.
muhalif bir tavır geliştirebilmeleri şöyle dursun, Söz dönüp dolaşırken İslam ve Müslümanlar
önder diye tapındıkları tağuta ve örgütsel ilkelere hakkında bir şeyler gevelemeye çalışıyorlar ama
mutlak itaatte en küçük bir zaafiyetleri dahi asla henüz ilk anda ortaya koyduğum sert tavırdan
hoş görülmez. dolayı, o cesareti gösteremiyorlar bir türlü. Ka-
rınlarında taş varmış gibi de kıvranıp duruyorlar.
— Sen bunları söylerken aklıma mürşidinin İçlerini yakan o gayz, rahat bırakmıyor onları.
karşısında gassalın elindeki meyyit gibi olması Neyse, bir fırsatını bulup ağızlarındaki baklayı
gerektiği telkin edilen gariban sofiler geldi abi... çıkardılar nihayet. İslam'dan ve Müslümanlardan
beri olduklarını ilan ediverdiler orada...
— Aslında bahsettiğim yönden benzerlikleri var
ama sonuçta bunlar en önde giden İslam düş- — Bunca senedir apaçık şirkten ve müşrikler-
manlarıdır. Bunlardaki eleştiri, muhalefet, kin, den, İbrahim aleyhisselam atamız gibi beraatlerini ilan
düşmanlık, yalan, iftira ve saldırganlık vs... Eğer etmek bir yana, dilbazlık ve kalemşörlükleriyle
karşıdaki Müslüman ise bunlar da hemen o çok muvahhidlere hasım kesilen zavallılara ithaf et-
sevdikleri devrimcilik trenine binerler. Bu sınıf meli bu tavırlarını.
insanlar, karşılarında ya da tepelerinde otoriter
bir lider yahut güçlü organize bir kuvvet buldular — Selahaddin abi, eminim ki bu tavrı da, ara-
mı huzurda secdeye kapanmaya hazır, edilgen larındaki rezil belamlar vasıtasıyla İslam'dan
tiplerdir. Demagojilerle, hoppalıklarla dağ gibi öğrenmişlerdir.
görünüyor olsalar da kökleri kıldan ibarettir. — Onda hiç şüphe yok Zahid abi.
Şair Amedî, Zahid mollanın şevkinin kırılma- — Sonra abi...
masına da özen göstermek gereğini hatırlayıp
sözlerini daha önce şahit olduğu bir meseleyi — Sonra Oğuz abi, İslam'dan ve Müslüman-
aktararak sürdürdü: lardan beraat ilanının hemen ardından şunu
söylediler: 'Biz halkımızın kadim dini(!) olan
— Geçen seneydi sanırım. Duruşmaya çıkarıl- Zerdüştlüğü benimsiyoruz.'
mayı beklerken bunlardan birkaçıyla aynı neza-
rethanede tutuluyorduk. — Allah Allah! Abi hani bunların ideolojisinde
din namına hiçbir şeye yer yoktu?
— Abi normalde aynı yerde tutulmamanız ge-
rekmiyor mu? — Onlarda kesinlikle olmayan şey İslam'dır,
azizim. Zerdüştlüğü benimsediklerini bizzat
— Haklısın. Bazen sırf provokasyona kapı ara- kendileri söylüyor zaten. Konuştuğum grubun
lamak amacıyla, kalabalık olan grubun tek veya başı gibi davranan eleman da Zerdüşt'ün müces-
çok az olan karşı gruba saldırmasına ortam hazır- sem hâli gibiydi. Bir de kendi aralarında birtakım Rebîu'l-Ahir
lıyorlar. Birçok örnekleri de yaşanmıştır yani. Bu 1436

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

67
ibadetler icat etmişler. Mesela yılda üç gün oruç mani olmayacak şekilde devam etmemiz daha
tutarlar. Bu orucu, kendilerine ilah edindikleri iyi olur. Hiç değilse iletişim kanallarının açık
tağuta adarlar. olmasında fayda var. Aslında bunların örgütsel
tavrı, tıpkı Êzidiler gibi, kendilerinden başka hiç
— La havle vela kuvvete illa billah... kimseyle iletişime geçmemektir. İletişimin, örgüt
talimatıyla yasaklanmadığı dönemlerde, birkaç
— Cık, cık, cık...
mensupları daveti kabul etmişti. Bu tür meseleler
— Selahaddin abi, bunlar aslandan kaçalım der- yaşandıktan sonra, hapishanelerde Êzidi modeli
ken Mekke müşriklerinin bile şarap renkli yüzle- kapalı bir topluluk hâline geldiler.
rini kızartacak kadar gerisin geriye gidivermişler.
— Êzidilerin piri olan Şeyh Adî Musafir de bu
— Abi bunlar gericilerin önde gideniymiş yahu! batağa sapmadan önce tasavvuf ehliymiş Sela-
haddin abi.
— Bunların gerçek yüzünü halkın arasında
bilenlerin olmadığına, olsa dahi çok azını bil- — Allah subhanehu ve teâlâ razı olsun... Dışarıdaki
diklerine inanıyorum. insanlar için Google neyse, burada ansiklo-
pedik Oğuz abimiz odur bizim için.
— Doğrusu ben de bu kadarını bilmi-
yordum. Bu keferetu'l fecerenin ha- — Estağfirullah abi...
kiki yüzünü hapishanede tanıyor
— Konumuza dönecek olur-
olmak da hayli ilginç bir durum
sak; Bunlar ayıkıp kendi ka-
doğrusu.
Şu geçen aylar boyunca yaptığımız buklarına çekilmeden önce
— Çünkü hiçbir insan ve bundan sonra yapacağımız davet herhangi bir talepte bulun-
bir hikaye

ya da örgüt, hapishanede
ile serpeceğimiz itikadî ve fikrî duklarında uygun zamanı
tohum, tahmin edemeyeceğimiz bir kendimiz tayin ederek on-
gerçek yüzünü gizlemeye dönemde zihinlerde veya kalplerinde
güç yetiremez. çatlayıp filizlenmeye başlayabilir. lar için faydalı olacak şeyler
anlatmaya ve davete devam
— Gerçekten de öyle. Fikir- ederiz. Rasûlullah sallallahu aleyhi
ler, duygular, ahlak... Her şey, ve sellem Efendimiz, Mekke'deki

en yalın hâliyle ortada. İnsan, fert şirk önderlerine yüzlerce kez davet-
olarak gizlemeye güç yetiremiyorsa bir te bulunmuştur. Üstelik birkaç istisna
şirk örgütü buna nasıl güç yetirebilir ki? hariç davet hususunda Rasûlullah'tan bu
yönde herhangi bir talepleri de yoktu. Bizler
— Bunların da hapishanede kimliklerini ve şöyle bir beklentiye de kapılmamalıyız: Besta-
ideolojilerini gizleme saklama gibi bir dertleri mi ile Nurettin'e aylardır hakkı anlatıp davette
yok, gördüğümüz gibi. bulunmamızın somut neticesini yarın alacakmış
veya almamız gerekiyormuş gibi yanlış beklen-
— Evet, evet. Daha geçen hafta İranlı Mazdek tilere kapılarımızı kapatalım. Bu tür durumlar-
midir ne karın ağrısıysa, onun komün öğretisiyle da Rasûlullah'tan örnek verdim. Ayrıca Nuh'un
ilgili ders yaptıklarını bizzat kendileri söylemişti. aleyhisselam yüzyıllar boyunca yaptığı davetin çok

— İranlıymış ha, o Mazdek dedikleri kaltaban. az kişi dışında somut bir karşılık bulmadığı ör-
neği de önümüzde. Aslında bu da bir süreç ve
— Öyle demişti Bestami. nasip meselesidir yani. Şu geçen aylar boyunca
yaptığımız ve bundan sonra yapacağımız davet
Dudaklarda acı bir tebessüm yayıldı. Zahid, ile serpeceğimiz itikadî ve fikrî tohum, tahmin
Şair Amedî'ye dönerek: edemeyeceğimiz bir dönemde zihinlerde veya
kalplerinde çatlayıp filizlenmeye başlayabilir.
— Abi, şimdi bu gençler bize seslendiklerinde Her halükârda ümitvar olup gayret göstermeye
ne yapalım, ilişkimizi kesecek miyiz yoksa devam devam inşallah. Muvaffakiyet Allah'tandır.
mı edelim?
Delik sohbetleri, Bestami ile Nurettin için tir-
— Şu ana dek yaptığınız gibi asli uğraşlarımıza yakilik olmuştu adeta. Son zamanlarda daha çok

68
gayb âlemiyle ilgili sorular sormaya başladılar.
Dahil edildikleri 'yoğunlaştırılmış kadro' çalışma-
sındaki temel konulardan biri, geleneksel de olsa
gayba dair tüm bilinç ve inançlarının temelden
yıkılmasıyla ilgiliydi. Materyalist bir felsefeyi,
yani kısaca, gözle görülmeyen deneysel çerçevede
olmayan hiçbir şeyin varlığına inanmamak gibi
bir şirk inancını genç zihinlerde sağlam bir şekil-
de yerleştirebilmenin en başta gelen şartı, gayb
inancını tamamen ortadan kaldırmaktır. Bestami
ile Nurettin, Müslümanların bunun farkında ol-
madıklarını zannediyorlardı ama özellikle gayba
iman hususunda dinledikleri hakikatlerden sonra 'din' anlayışı, sonradan gelen nesilleri nitelikli şirk
bu konuyla ilgili sorular sormaktan vazgeçtiler. ideolojilerine yönelten itici bir kuvvete dönüş-
Habreş tarafından vazgeçirilmiş olmaları daha mekte âdeta.
güçlü bir ihtimaldi tabii.
Çelişkiler dünyası ya da hakikatlerin hayatın
Haftalar, aylar geçtikçe Bestami ile Nurettin'de- tüm lezzetini acılara çeviren sarsıcı darbeleriyle
ki değişiklikler daha da belirginleşmişti. En başta, yüzleşilmesi…
daha öncekilerden farklı olarak sohbetleri ken-
di açılarından kahve muhabbeti kıvamında bir Elindeki bastonu kuma birkaç santim gömdü-
sosyal faaliyet düzeyine indirgeme yönünde bir ğünde fidan diktiğini zanneden tevhidsiz, yakin-
yaklaşım geliştirmeye başlamışlardı. Bu türden siz, şuursuz ve sorumsuz ebeveynler...
köylü kurnazlıklarını fark eden Müslümanlar da
İslam'ın nezdinde Allah'ın ayetlerinden bir ayet
dönüşümlü olarak günde bir kez ve kısa süreli
olan dili, varlıklarının en yüce değeri ve hakikati
yaptıkları sohbetleri haftada üç, bazen de iki kez
olarak görüp mücadelelerinde temel bir amaç
yapmaya başladılar.
hâline getirebilecek ölçüde fıtratlarından, hayatın
Bestami ile Nurettin'in konuştuğu dil, aradan gerçeklerinden ve yaratıcılarından uzaklaşan bir
geçen beş altı aylık sürede diğer arkadaşların nesil…
kullandığı dile benzemeye başlamıştı. Tıpkı
Sert virajlar ve sonu gelmeyen tehlikelerle dolu
Habreş'in kullandığı dil gibi. Bu değişiklik, tutum
uzun bir yolda yavaşlatılmayan bir hızla yol alır-
ve davranışlarında da fark ediliyordu. Anlaşılan o
ken, kendilerini hasret ve pişmanlık uçurumuna
ki Habreş, hapishanedeki diğer arkadaşlarının da
yuvarlayacak küfür önderlerine tabi olan, iğfal
destek ve katkılarıyla ve sıkı bir örgütsel disiplin
ve ifsat edilmiş, sonra da ifsadın faili hâline ge-
ile düzenli, devamlı ve yoğunlaştırılmış kadro
tirilmiş nesiller...
çalışması dedikleri eğitim faaliyetleriyle Bestami
ile Nurettin'i de önder dedikleri tağuta kulluk Kış mevsiminin yarısı geride kaldığı halde ha-
çemberine sokmakta başarılı olmuş gibiydi. pishanede hâlâ kaloriferler çalışmıyordu. Soğuk-
lar, mahpusluğu daha da zorlaştırır. Soğukların
Zahid, en son geçen hafta görüştüğü sırada
şiddetlendiği zamanlarda herkes yanına bir sıcak
kendisi konuşurken Bestami'nin suratında zaman
su torbası alıp ranzada oturmaya mahkûm olur.
zaman beliren keyifli ve hainane anlık sırıtışlar-
Sıcak su torbası bulabilenler de talihli sayılırlar.
dan rahatsız olmuştu.
Bulamayanlar ise pet şişeleri bu amaçla kullanır.
Önceki konuşmalarının birinde Bestami'nin Altı üstü dört tarafı beton ve demir olan hapis-
anlattığına göre, babası diyanete bağlı bir cami- hanede bu tür mahrumiyetler genellikle kasıtlı
de imamlık yapıyormuş. Nurettin'in hikayesi de ve planlı olarak yapılır, idare tarafından. Maksat,
ilginç. Kendisi gözaltına alınıp tutuklandığı gün- tağuti düzeni tanımayan ve sistemle problemli
lerde annesiyle babası umre ziyareti için Mekke-i olan Müslüman mahpuslar ile diğer mahkûmları,
Mükerreme'delermiş. kendilerince cezalandırmaktır. Böyle durumlar-
da Müslüman mahpuslar da genellikle hareket Rebîu'l-Ahir
Şirk ve zan üzerine bina edilmeye çalışılan bir hâlinde olmaya çalışırlar. Mesela Kur'an-ı Kerim 1436

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

69
di demek. Bestami ile Nurettin, yakın koğuşlar-
daki diğer arkadaşlarına sesleniyor, seslerindeki
sevinç dalgaları her tarafa yayılıyordu. Kısa bir
süre sonra Müslümanlara seslendiler:

— Selahaddin Hoca, top geliyor!

Attıkları biraz irice topun içerisinde geldikleri


ilk gün seccade olarak kullanmak için Müslü-
manlardan istedikleri nevresim vardı. Topu at-
tıktan sonra delikten de çağırdılar Müslümanla-
rı. Belli ki bir şeyler söylemek istiyorlardı. Şair
ezberi yapıp daha önceki tekrarlarına çalışan Za- Amedî, sevinçle parlayan gözler ve kabak çiçeği
hid, bunu sürekli olarak yürüyüş hâlinde yapardı. gibi açılmış yüzleri görünce tahliye olduklarını
Yatakta oturmakla büzülüp titreyerek verim kaybı anladı, gençlerin.
yaşamaktansa, böylelikle hem ezberlerini yapmış — Bestami, tahliye mi oldunuz?
hem tekrarlarını çalışmış, hem spor yapmış, hem
de gayet güzel ısınmış olurdu. — He valla, tahliye olduk Selahaddin Hoca.
Oğuz da aynı yöntemi uyguluyor ve okuduğu — Gözün aydın, hayır olur inşallah.
kitabı yağış olmayan günlerde bahçede gezine
gezine okuyordu. İlk zamanlar bu yaptığını ken- — Sağ olasın, Selahaddin Hoca. Birazdan çıkıp
disi de yadırgamıştı ama sonraları o kadar alıştık gideceğiz. Geldiğimiz günden beri sizden iyilik
ki bu duruma, dergilerle gazeteleri de yürüyüş dışında başka bir şey görmedik. Bunun için ben
sırasında okuyordu artık. ve Nurettin heval sizlere minnettarız, çok teşek-
kür ederiz yaptıklarınız için.
Hapishanede mahpusluğun daha az kötü veya
insanı dinginleştiren yönlerinden birisi de, kışın — Komşuluk hukukunun gereğini yerine ge-
dondurucu soğuğunda sıcak bir hücrede olmak- tirmeye çalıştık.
tır. Hücrede de olsa mahpus bitmesini istemediği
ve hissetmekten duyamadığı bir güven hissine — Biz, bu hapishanede hakikaten çok önemli
kapılıyor o sıcak ortamda. şeyler öğrendik. Bizce en başta geleni de asimi-
le edilip unutturulan asıl kimliğimizi bulmuş
Şair Amedî ve arkadaşları soğuk hücreyi ısıt- olmamızdır. Hapishane sürecindeki en önemli
maya çalışıyorlarmış gibi buhar tüttüren çay kazanımımız Zerdüşt kimliğimizi yeniden keş-
bardaklarının olduğu masanın etrafında otur- fetmiş olmamızdır. Bana kalsa salt bu kimliğini
muş, bugün mahkemeye giden komşularından yeniden bulması için her bir Kürt gencinin beş
konuşuyorlardı. Son birkaç haftadır hiç görüş- altı ay hapishanede yatmasını isterim yani...
memişlerdi onlarla.
Bestami ile Nurettin'in bu aşikâre şirk ilanına
— Selahaddin abi, her halükârda bu gençlerin Müslümanlar hiç şaşırmadı. Öyle ya küpte ne
tahliye olmasını istiyorum. Burası onlar için dı- varsa o sızar! Bunların da küpü yarım yıldır şirk
şardan çok daha tehlikeli. ile doldurulmuştu ve şimdi sızan da oydu. İra-
deleri mefluç ve kalplerine zift püskürtülmüş bu
— Haklısın. Burada yirmi dört saat örgüt gö- gençlere, Şair Amedî'nin deyimiyle 'pepuk'lere
zetimi ve şirk eğitimi var. Dışarıda isteseler de artık acıma hissi de duymuyorlardı.
böyle bir mesai imkânı bulamazlar. Fakat benim
kanaatime göre bugüne kadar olan olmuştur ar- Şair Amedî, kükürtle boyanmış muşmulayı
tık. Onlar için içerisi dışarısı pek fark etmez yani... andıran suratları bir süre süzdükten sonra yol
verdi onlara:
İkindiye yakın bir vakitte kapıların açılmasıyla
beraber, bir hareketlilik başladı komşu hücrede. — Haydi bakalım, selametle...
Bestami ve arkadaşları, mahkemeden dönmüşler-

70
Ayın Kitabı Veysel Türk
veyselturk@tevhiddergisi.com

Bidat ve Ümmet Üzerindeki Olumsuz Etkileri


Selim b. Iyd El-Hilali

Kitap: Bidat ve Ümmet Üzerindeki Olumsuz cennet tapusu bekleyenler, şeriat-ı garra hâkim
Etkileri olsun diye tağutları Allah'a ortak eden ve daha
buraya sığdıramadığımız birçok sapıklık ve şirki
Yazar: Selim b. Iyd El-Hilali işleyenler, bidatlerin kurbanıdırlar. Çünkü Allah
subhanehu ve teâlâ buyuruyor ki:
Yayınevi: Guraba
"Biz, yolumuzdan sapanlara bir şeytanı dost kı-
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsus-
larız. O şeytanlar, onlara vahyederler, onlar da
tur. O'na hamd eder, O'ndan yardım dilerim.
yaptıklarını doğru zannederler."  2
Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik ederim;
O, tektir ve ortağı yoktur. Yine şehadet ederim Tüm bu sapıklıkları işleyenler, yaptıklarının
ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, O'nun kulu ve doğru olduğuna inanıyorlar. Onun için ilim eh-
Rasûlü'dür. linden bazıları: 'Bidat ehlinin tevbesi yoktur' derler.
"Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde Ümmetin maruz kaldığı bu büyük fitne için
korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin."  1 ilim ehli ne kadar eser neşretse, davetçiler ne
kadar üzerinde dursalar yeridir.
İnşallah bu ay 'Bidat ve Ümmet Üzerindeki
Olumsuz Etkileri' isimli bir eserin tanıtımını ya- Kitabımız; bidatin tarifi ve türleri, her türlü
pacağız. bidatin sapıklığı, bidat-i haseneyi savunanlara
reddiye, bidatleri tanımanın önemi, bidatçiliğin
İlim ehli, İslam'ın ilk günlerinden beri bidat-
sebepleri ve tehlikesi, bidat ehlinden uzak dur-
lerin tehlikesine dikkat çekmiştir. Bu konuyla
ma ve onlara reddiye vermenin önemi üzerinde
alakalı birçok eserler neşretmiştir. Çünkü bu üm-
durmuştur.
metin en büyük problemlerinden biridir bidat.
En az şirk kadar tehlikelidir. Hatta daha yaygındır. Allah'tan duamız, bu fitnenin ümmet arasın-
Çünkü bidatlarin çoğu, din adına ve Allah'a daha dan def edilmesi ve ümmetin yine altın çağını
çok yaklaşmak için yapılmaktadır. Bugün din yaşamasıdır.
adına kabirlerden medet bekleyenler (rızık, iş,
aş, çocuk, şifa vs.), kandil gecelerinde mescidlere Duamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah'a
doluşanlar, kendisi gibi bir beşerden (şeyhlerden) hamd etmektir.
Rebîu'l-Ahir
1436
1. 3/Âl-i İmran, 102 2. 43/Zuhruf, 36-37

ŞUBAT’15 • SAYI: 36

71
72

You might also like