You are on page 1of 76

Ramazan

1434

Aylık İslamî Eğitim Dergisi AĞUSTOS 2013 YIL: 2 SAYI: 19 FİYATI: 5

BAŞYAZI’11

‘03
İhtilaf Fıkhı: Akaidde Vuku Bulan İhtilaf
Ebu HANZALA

‘47
(Daru’t) Takrib’den İmhaya: Ahzabu’ş Şia
Kerem ÇAĞLAR

21 Heva ve Hevese Tabi


Olma
Enes YELGÜN
41 Dr. Hâni Es-Sibai: Mursi’nin
Öldürücü Hataları 18 Allah Senden Hayâ
Ettiğinde…
Ebu NUSEYBE
Akletmeyecek misiniz?
Acıkan Avrupa'ya Demokrasi Helvası

Ramazan 1434
Ağustos '13 SAYI: 19

Allah'a hamd, Rasûlü'ne salat ve selam olsun…

Bugün kendisini İslam'a nispet eden 'İslamcılar(!)' kendisine sunulan şerbetin zehir ol-
duğunu, kriz geçirircesine bir kez daha öğrenmiş oldu. Küresel küfre kendilerini şirk ile
ispat etmeye çalışan bu kesim, düne kadar belki de bu daldıkları ve bugün boğuldukları
kuyuya necis diyorlardı. Fakat yine acı ve ağır bir tecrübe ile gördüler ki, Demokrasi her
an yenilebilen bir puttu…

Aslına bakılırsa İhvan'ın başına gelen bu durum, kendisini İslam'a nispet edip de De-
mokrasi şakşakçılığı yapıp, batıya şirin gözükmek için kompleks çukuruna batmış her ke-
sime Allah'ın subhanehu ve teâlâ vermiş olduğu aynı husustaki dördüncü musibetidir.

Cezayir'deki FİS (Front Islamique du Salut) yani İslamî Selamet Cephesi 1992'de se-
çimleri ilk turda kazanmasına rağmen, ikinci tura ramak kala Demokrasi'nin gerçek yü-
zünü ağır bir darbe ile öğrenmiş oldu. Aynı durum, Türkiye'deki 28 Şubat ve Filistin'deki
Hamas'ın başına da gelmiştir.

Umarız ki, bu yaşanan gelişmeler bizlerin kalplerini daha sabitleştirir, demokrasi


kompleksine girmiş kesime de hidayet verir.

'Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun' duamız ile…

Editör
03 İhtilaf Fıkhı: Akaidde Vuku Bulan İhtilaf Ebu HANZALA

11 Akletmeyecek misiniz? Acıkan Avrupa'ya


Demokrasi Helvası
Başyazı

15 Dr. Hâni Es-Sibai: Mursi'nin Öldürücü


Hataları
İktibas Yazı

18 Allah Senden Hayâ Ettiğinde… Ebu NUSEYBE

21
İÇİNDEKİLER

Heva ve Hevese Tabi Olma Enes YELGÜN

24 Akıl Ve Nas Arasındaki İlişki - 1 Ferhat CURA

28 Muhammed bin Abdulvehhab'ın Hayatın-


dan Çıkarılacak Dersler - 2
Ekrem BULCA

32 Miracın Bereketi Namaz Abdulmetin AKSOY

37 Başı Öpülesi Sahabe İbrahim KAPRAN

40 Beşinci Sabite: Zafer, Sadece Askeri Gali-


biyet Değildir - 3
Yusuf El-Uyeyri

43 Cihad - 2 Yiğit İNAN

47 (Daru't) Takrib'den İmhaya: Ahzabu'ş Şia Kerem ÇAĞLAR

50 Selefilik İddiasında Bulunanlar! - 1 Fetvalar

61 İki Seçenek Mahi

64 Ramazan Kılavuzu Ebu ENSAR

65 Dünyadan Haberler

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Yazışma Adresi: Emre UYAR


Emre UYAR Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Yayın Türü: Bağcılar/İstanbul
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No:11
Ramazan 1434 info@tevhiddergisi.com Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Ağustos 2013 www.tevhiddergisi.com Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 19 Adres: Kirazlı Mh. 1 Sk. No:21A Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
34210 Bağcılar/İSTANBUL İlgili Yazar Mesûldür.
Fiyatı: 5 Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Abonelik için: 0 534 086 95 76

Satış Noktaları Bursa: İkra Kitapevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No:17 Nilüfer/Bursa 0 (532) 138 02 42
Konya: Meva Kitap, Sahibi Ata Mh. Dursun Fakih Sk. No:4/A Meram/Konya 0 (332) 350 63 62
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

İhtilaf Fıkhı
-4- Akaidde Vuku Bulan İhtilaf
Akide alanında vuku bulan ihtilafları İslam kar-
deşliği adı altında kabul eden; ancak cemaat-
sel ve menhecî ihtilaflardan dolayı insanları
düşman edinen ilginç bir anlayış mevcut.

Allah'a hamd, Rasûlü'ne salat ve selam olsun.

İ htilaf fıkhı ünvanlı yazımıza devam ediyoruz.


Önceki yazılarımızda zikrettiğimiz gibi ihti-
laf İslam'da iki kısımdır. Bazısı İslam tarafıdan
nasıl tutum takınılması gerektiğini bilmek açı-
sından önemlidir.

kabul edilmiş, bazısı ise şiddetle reddedilmiştir. 3. Alimlerin görüşlerine, nas


Müslümanın kabul ve red yönünden ihtilaf fık- muamelesi yapılması
hını bilmesi zorunluluktur. Aksi halde İslam'ın
Kitap ve Sünnet alimlere değer vermiş, on-
genişlettiği ve ümmet için rahmet kabul ettiği
lara yönelik ümmete bir takım sorululuklar be-
ihtilaf yok sayılacak, buna mukabil İslam'ın gö-
lirlemiştir.
zetmediği ve sahiplerine şiddetle karşı çıktığı
şirk ve bidat cinsinden olan ihtilaflar ümmet "Allah, gerçekten kendisinden başka ilah ol-
arasında kabul görecektir. madığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri
de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şa-
Günümüzde İslamî sahaya bakan bir şahıs, hitlik ettiler. Aziz ve Hakim olan O'ndan başka
bu sıkıntıyı çok net biçimde görecektir. Akide ilah yoktur."  1
alanında vuku bulan ihtilafları İslam kardeşli-
ği adı altında kabul eden; ancak cemaatsel ve Alimlerin faziletini anlatmak için bir tek
menhecî ihtilaflardan dolayı insanları düşman bu ayet dahi olmuş olsaydı, onlara şeref olarak
edinen ilginç bir anlayış mevcut. Oysa Allah sub- yeterdi. İbni Kayyım El-Cevziyye rahimehullah bu
hanehu ve teâlâ, Rasûllerini aleyhimusselam itikadi ihtilaf- ayetle alakalı olarak şunları söyler:
ları ortadan kaldırmaları için göndermiştir.
'Bu ayet ilmin ve ehlinin faziletine şu yönler-
Önceki yazılarımızda dikkat çektiğimiz gibi; den delalet eder:
itikad alanında vuku bulacak ihtilafları Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem haber vermiştir. Ve bu ӽӽAllah subhanehu ve teâlâ diğer insanları değil de, ilim
ihtilafın sahipleri hakkında, dünyada sapıklıkla ehlini kendine şahit tutmuştur.
ahirette ateşle hükmetmiştir. Bu nedenle itikadi ӽӽ Kendi şahitliğiyle, ilim ehlinin şahitliğini bera-
ihtilafın sebepleri ve bunlardan korunma yol- ber zikretmiştir.
ları bilinmelidir. Bu, İslam itikadına muhalefet Ramazan
etmekten sakınmak ve muhalefet edenlere karşı 1434
1. 3/Ali İmran, 18

Ağustos’13 • SAYI: 19

3
ӽӽ Meleklerin şahitliğiyle ilim ehlinin şahitliğini lıklar, hatta sudaki balıklar bile istiğfar ederler.
beraber zikretmiştir. İlim sahibi alimin, sadece ibadet eden abidden
üstünlüğü, dolunayın ışık vermede diğer yıldız-
ӽӽ Bu ayette, ilim ehlinin tezkiye edilmesi söz ko- lardan üstünlüğü gibidir. Muhakkak alimler
nusudur. Çünkü Allah subhanehu ve teâlâ yarattıkla- Peygamberlerin vârisidir. Peygamberler, dir-
rından ancak adalet sıfatına sahip olanları şahit hem ve dinar gibi bir mal miras bırakmadılar.
olarak alır. Bu konuda Allah Rasûlü'nden sallallahu Onlar sadece ilm-i zahir ve ilm-i batını miras
aleyhi ve sellem bilinen bir eserde: bıraktılar. Kim bu ilimden alırsa, büyük bir pay
"Bu ilmi geriden gelenlerden adil olanları ta- elde etmiş olur."  3
şıyacaktır. Aşırıların tahriflerini, gevşeklerin if-
ratını ve cahillerin yorumlarını def edeceklerdir" Aslında ilmin ve alimlerin faziletine dair
buyurulmuştur. zikredilecek onlarca nas vardır. Ancak bu kada-
rıyla iktifa ediyor ve konumuza dönüyoruz.
ӽӽAllah onları ilim sahipleri olarak isimlendirdi.
Bu da onların bu sıfatı hak ettiklerini ve bunun Allah yarattığı ve emir verdiği her şeye bir
müste'ar bir sıfat olmadığını gösterir. ölçü koymuştur. Dini ve dünyevi fesadın asıl
sebebi bu ölçülere uyulmamasıdır. Alimler
ӽӽAllah subhanehu ve teâlâ önce kendi şahitliğini; de böyledir. Allah'ın subhanehu ve teâlâ onlara
-ki O subhanehu ve teâlâ en yüce şahittir- sonra verdiği değerden fazlasını onlara ver-
yarattıklarından en şerefli olan me- mek İslam'ın emirlerine uymaktan
leklerinin şahitliğini; daha sonra da
ziyade, yasaklanan şeylerdendir.
kullarından alim olanların şahitliği-
ni zikretti.
vahyin rehberliğinde

Bu duruma ehli kitabı ör-


ӽӽ Onları en önemli ve yüce me- nek verebiliriz. Onlar da
selede şahit tuttu. O da tevhid alimlerine hürmet etmek
kelimesi ve Allah'ın subhanehu ve dini meseleleri onlara
ve teâlâ Uluhiyetine şahit-
Allah yarattığı ve emir
verdiği her şeye bir ölçü
sormakla yükümlüydü.
liktir. Önemli ve yüce koymuştur. Dini ve dünyevi Ancak haddi aştılar.
meselelerde ancak ya- fesadın asıl sebebi bu Alimler, onlara nas-
ratılanların büyükleri ve ölçülere uyulmamasıdır. ları anlatan, Allah'ın di-
efendileri şahit tutulur. nini izah edenlerden ziyade;
ӽӽAllah subhanehu ve teâlâ alimlerin hüküm koyucu oldular. Öyle
şahitliğini inkarcılara delil ola- ki; ehli kitap naslara bakmaya
rak sundu. Bu da onların Allah'ın dahi gerek duymadılar. Allah'ın
delillerinden ve hüccetlerinden ol- kitabında açıkça yasaklanan şeyleri
duklarını gösterir. helal kıldılar, açık mubahları haram
sayıp yasakladılar. İnsanlar kitapta
ӽӽAllah kendinin, meleklerin ve alim- olana değil alimlerin söylediğine uydu-
lerin şahitliğini bir tek fiille ifade etti. Yani
lar. Bu durumu Kitap ve Sünnet bütünlü-
onların şahitliğini kendi şahitliğine atfetti. Bu
da alimlerin şahitliğinin, Allah'ın subhanehu ve teâlâ ğünde inceleyecek olursak:
şahitliğiyle ciddi anlamda irtibatlı olduğunu
"Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiple-
gösterir.'  2
rini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu
Hadisi şerifte Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir ilah'a iba-
şöyle buyurdular: det etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar.
O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koş-
"İlim elde etmek için yola çıkan kimseyi, Allah tukları şeylerden yücedir."  4
cennet yollarından bir yola iletir. Melekler, ilim
talebelerinden memnun oldukları için üzerle- Bu ayeti kerimeyle alakalı olark Adiy bin
rine kanatlarını gererler. Gerçekten ilim elde Hatem şöyle anlatır:
etmek için uğraşana, gök ve yerdeki bütün var-

3. Sünen ashabı rivayet etmiştir.


2. Miftah-u Dar Es-Sa'ade isimli eserden özetle. 4. 9/Tevbe, 31

4
"Adiyy bin Hatem boynunda gümüşten bir yolunu mu?' diye sorduk. 'Başka kim olacak?'
haç takılı olduğu halde Rasûlullah'ın yanına dedi."  7
girdi. Rasûlullah o esnada Tevbe suresi 31. ayeti
okuyordu. "Ümmetimin başına İsrailoğullarının başına
gelenin aynısı gelecek. Tıpkı bir ayakkabı kalı-
Adiyy bu ayeti duyunca Rasûlullah'a şöyle bıyla ayakkabının birbirine uyduğu gibi. Hatta,
dedi: 'Onlar haham ve papazlarına tapmıyor- eğer onlardan biri annesiyle açıktan zina etse
lardı', Rasûlullah ona şöyle dedi: ümmetimden de aynısını yapan çıkacak. Ve İs-
railoğulları 72 gruba bölünmüştü; ümmetim de
'Bu doğru değil, onlar onlara tapıyorlardı. 73 gruba ayrılacak."  8
Zira onlar haramı helal, helali haram yaptık-
larında onlara tabi oldular. İşte onlara ibadet Evet, alimlerin değeri ne kadar fazla olursa
etmek böyledir.' "  5 olsun, onların görüşleri nasların önüne geçiril-
memelidir. Çünkü alimlerin görüşlerinin doğ-
Suddi rahimehullah: 'Onlar Allah'ın kitabını arka- ruluğu, delille ispat edilmeye muhtaçtır. Saha-
larına atıp kişilerin görüşlerinin peşine düştüler.'  6 beler Allah Rasûlü'nden sonra bu ümmetin en
değerlileridir. Allah subhanehu ve teâlâ onların din
Bu tavırları onları türlü ihtilaflara düşürdü. anlayışlarını bu ümmet için ölçü kılmıştır. On-
Çünkü hakem olma sıfatına sahip olan tek kay- ları en te'kitli lafızlarla tezkiye etmiş, zahiren ve
nak, Allah'ın subhanehu ve teâlâ vahyidir. Bunun ne- batınen onların hüsnü siretine şahitlik etmiştir.
deni şeriatın sahibinin heva, acziyet vb. adalete
aykırı illetlerden münezzeh olmasıdır. Allah'ın "Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara
vahyi göz ardı edilip, şahıslar hakem olduğunda ihsan üzere uyanlar; Allah onlardan hoşnut ol-
ve Müslümanların meselelerinde onların sözü muştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve
asıl kabul edildiğinde sıkıntı baş gösterir. Çün- (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altın-
kü insan hakem olma sıfatına sahip değildir. Bu- dan ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte
nun nedeni insanda asıl olanın, adalete münafi büyük kurtuluş ve mutluluk budur."  9
olan cehalet ve acziyet gibi illetlerin olmasıdır.
Bu ayette Allah subhanehu ve teâlâ onlardan razı
Allah'ın subhanehu ve teâlâ ehli kitaptan bize ak- olduğu gibi, ihsan üzere onlara tabi olanlardan
tardığı bu durumu İslam ümmetinden uzak da razı olacağını beyan etmiştir.
göremeyiz. Çünkü naslar, onlarda bulunan ve
İslam'ın kınadığı bu durumların, Müslümanlar- "Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi (misli
da da vuku bulacağını haber vermiştir. misline) inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bul-
muş olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar el-
" 'Sizden öncekilerin yolunu adım adım, ka- bette bir (çelişki ve) aykırılık içindedirler. Sana
rış karış izleyeceksiniz. Eğer onlar bir kelerin/ onlara karşı Allah yeter. O, işitendir, bilendir."  10
sürüngen deliğine girse, siz de gireceksiniz', 'Ey
Allah'ın Rasûlü, yahudilerin ve hristiyanların 7. Buhari, Müslim
8. Tirmizi
Ramazan
5. Ahmed, Tirmizi 9. 9/Tevbe, 100 1434
6. İbni Kesir 10. 2/Bakara, 137

Ağustos’13 • SAYI: 19

5
Bu ayette ise Allah onları ehli kitap için Daha önce de belirttiğimiz üzere dinde ihtila-
iman ölçüsü kılmıştır. Onların iman ettiği gibi fa düşmek problem değildir. Bu Allah'ın kevni
iman ettikleri takdirde doğru yolu bulacakları- iradesidir. O subhanehu ve teâlâ insanları ihtilaf ede-
nı söylemiştir. cek şekilde yaratmıştır. İnsanların anlayışları,
akıl seviyeleri birbirinden farklıdır. Bu da onla-
Bu faziletlerine rağmen, onlardan birinin rı, meseleleri farklı ele almaya sevk eder. Buraya
görüşü nasla çatıştığı zaman itibar edilmez. Er- kadarı Allah'ın subhanehu ve teâlâ kaderidir. Ancak
ken dönemde İbni Abbas radıyallahu anh ve bazıları ihtilaf vuku bulduktan sonra şer'i yükümlülük
arasında geçen şu diyalog bunun örneklerin- başlar. O da Allah'ın subhanehu ve teâlâ gösterdiği şe-
dendir. kilde ihtilafın çözülmesidir. İşte yolların ayrılış
noktası burasıdır. Allah'a ve ahiret gününe iman
''Neredeyse başınıza semadan taş yağacak. edenler ihtilafı Allah'a ve Rasûlü'ne götürürler.
Ben size Alah Rasûlü şöyle buyurdu diyorum, Allah'a ve ahiret gününe iman ettiğini düşünen,
siz bana Ebubekr ve Ömer böyle dedi diyorsu-
ancak iddia ehli olmaktan öteye geçemeyenler
nuz.''
ise başka mercilere başvururlar. Bu ister nefis,
Bir rivayette; ister heva, ister açık ve muhkem nassa aykırı
fetva veren alim ve şeyh olsun fark etmez.
''Sizin helak olacağınızı düşünüyo- Allah ve Rasûlü dışındaki tüm başvuru
rum. Ben Allah Rasûlü derken, siz mercileri insanın imanını iddiadan
Ebubekr, Ömer diyorsunuz.''  11 ibaret kılar.

Bunun bir benzerini İbni "Ey iman edenler, Allah'a itaat


vahyin rehberliğinde

Ömer radıyallahu anh yaşadı. O edin, Peygamber'e itaat edin


Allah Rasûlü'nün sallallahu aley- ve sizden olan emir sahip-
hi ve sellem hac mut'asına ce-
lerine de (itaat edin). Eğer,
vaz verdiğini anlatırdı. Ümmetin en değerlileri bir şeyde anlaşmazlığa
dahi olsa hatta cennetle düşerseniz. Allah'a ve
Ömer'in radıyallahu anh müjdelenmiş olsa dahi ahiret gününe iman
bunu yasakladığını hiçbir insanın sözü nassın ediyorsanız, onu
söylediler. O tekrardan önüne geçirilemez. Allah'a ve Rasûlü'ne
hadisi hatırlattı. Onlar aynı döndürün. En hayırlısı ve te-
şeyleri tekrar edince: vilin en güzeli budur."  12
''Allah Rasûlü'nün emri mi, Bu ayetten rahatlıkla şunla-
Ömer'inki mi uyulmaya daha layık- rı anlayabiliriz.
tır?'' diyerek itiraz etti.
a. Kur'an ve Sünnet hakem olma
Bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak vasfına sahiptir. Yani insanların ihtila-
bütün örnekler tek bir gerçeği ifade et- fa düştükleri her meselenin çözümü onda
mektedir. Ümmetin en değerlileri dahi olsa mevcuttur. Bu Allah'ın El-Hadi olan güzel
hatta cennetle müjdelenmiş olsa dahi hiçbir isminin tecellisidir. O subhanehu ve teâlâ hidayetin
insanın sözü nassın önüne geçirilemez. sahibidir. Ve kullarını onlara gösterdikleri yol-
larla hidayet eder. İhtilaf fıkhında hidayet üzere
İslam ümmetinin başına semadan taş yağ-
olmak kitaba ve sünnete müracaat ederek sağ-
madı. Ancak ondan daha tehlikeli olan bölün-
lanır.
me, fırkalaşma ve dinden irtidad etme musibe-
tine duçar oldular. b. Bu her ihtilafı kapsar. Çünkü ayetteki
"şey" kelimesi nekredir ve şart edatı siyakında
Alimlere değer vermede hadler aşılıp, onla-
sunulmuştur. Bu da Arap lugatında umumiyet
rı nassın önüne geçirdiğimiz zaman bu imani
ifade eder. İtikadi, fıkhi, menheci veya ahlaki
bir problemi de beraberinde doğurmuş oluyor.

11. Ahmed 12. 4/Nisa, 59

6
her ihtilafın boyutu ne olursa olsun, Kur'an ve
Sünnet'te çözümü mevcuttur.

c. Bu, insanın iman iddiasının ispat yoludur.


Allah subhanehu ve teâlâ "...Şayet Allah'a ve ahiret gü-
nüne iman ediyorsanız'' ihtilafa düştüğünüz ko-
nuları Allah'a ve Rasûlü'ne döndürün demiştir.
Ve bir ayet sonrasında burada ifade edilen hük-
mün sakındırma, korkutma gibi üsluplardan
olmadığı, zahirinden anlaşılan mananın kaste-
dildiğini görüyoruz.

''… Sana indirilene ve senden önce indirilenle-


re iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi?
Bunlar, tağutun önünde mahkemeleşmek isti-
yorlar. Oysa, onu tanımamakla emrolunmuş-
lardı. Şeytan, onları uzak bir sapıklığa düşür-
mek istiyor. Hayır öyle değil; Rabbine andolsun,
aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp
sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sı-
kıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim
olmadıkça, iman etmiş olmazlar.''  13 olanlar, savaşla beraber Müslüman oldu. Hama
katliamını yaparken kafir olan Esad ve askerle-
Genelde yazılarımızda örnekler vererek ko- ri, şu an Müslümanları katlederken Müslüman
nuyu izah ettik. Bu bölümde örnek vermeye oldular. Ve Suriye'deki savaş da Müslümanın
gerek duymuyoruz. Çünkü ümmetin yaşadığı Müslümanı öldürdüğü fitne savaşı oluverdi.
bütün ihtilaflarda bu aslın olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu savaşa destek verilmemeli(!)
İşte ihtilafa düştüğü meseleleri naslara değil de
Yıllarca parlamentoları küfrün merkezi ve alimlere götürmek suretiyle fıkıh elde edenlerin
orada bulunanları küfrün imamları sayanlar; içine düştüğü yaman çelişki…
alimlerinin hazırladığı dosyalarla o parlamen-
tolara girmediler mi? Oysa akletmeliydiler. Faiz... Bunu terk etmeyenler Allah'a ve
Dün yaşananları ayet ve hadisler ışığında küfür Rasûlü'ne harb ilan etmişlerdir. 14 En basiti bu
olarak isimlendirenlerin, fetvalarını değiştirir- cürmün işlenmesi,kişinin annesini nikahlaması
ken benzeri kuvvette nas getirmeleri gerekmez gibiydi. Alim fetvalarıyla faiz;
 15

miydi? Değişen zaman, çoğunluğun ameli veya


ӽӽYa zaruret babından
zandan ibaret maslahatlar, Allah'ın hükümleri-
ni nesh edemezdi ya! Vahyi neshedip hükmünü ӽӽYa daru'l küfürde faiz olmaz rivayetiyle
kaldıracak olan ancak vahiy olmalı değil miydi?
ӽӽYa da artık sistem bu şekilde işliyor, bundan
Alimlerin fetvalarıyla tağutlar Müslüman ol- kaçmak mümkün değil iddiası altında serbest
madı mı? Yıllarca gençlerine romanlar okutan oldu.
ve temel vurgunun Esad ailesinin kafir, tağut, Oysa İslam'ın zaruret anlayışı belliydi. İslam,
zalim olduğu; bu aileye destek veren alimlerin kişinin hayatını idame ettiremeyeceği durum-
ve askerlerin onlarla aynı hükümde olduğu- larda, yaşayacak kadar haramlardan istifade
nu anlatanları görmedik mi? Suriye'de savaşın etmesine müsaade ediyordu. Ve kredi kartı al-
başlamasıyla beraber Esad ailesi Müslüman,
askerleri La ilahe illallah diyen kıble ehli, min-
berini onlara hizmetkar kılan bel'amlar da şe- 14. "Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve eğer inanmışsanız, fa-
hit El-Buti oldu. Bu nasıl oldu? Alimleri öyle izden artakalanı bırakın. Şayet böyle yapmazsanız, Allah'a ve
Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık
istedi diye... Savaşa kadar kafirlikleri nasla sabit sermayeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne
zulme uğratılmış olursunuz." (2/Bakara, 278-279) Ramazan
15. "Şüphesiz faizin yetmiş küsur kapısı vardır. Bunlardan en basiti 1434
13. 4/Nisa, 60-65 kişinin kendi annesini nikahlaması gibidir."

Ağustos’13 • SAYI: 19

7
mayan veya faize bulaşmayan insanların öl- Bir kısmına 'Madem bu memleket daru'l harb
düğüne, hayatlarını idame ettiremediğine hiç neden harb etmiyorsunuz. En azından burayı
şahit olmadık. Bilakis alimlerin zaruret ahka- daru'l harb kılan küfrün imamlarından uzaklaş-
mında ayırt etmek için özellikle vurgu yaptık- mıyor da onların yanında yer edinebilmek için çır-
ları haciyyat (ihtiyaçlar) ve tahsiniyyat (ihtiyaç pınıyorsunuz?' diyoruz…
olmayıp var olduğunda hayatın daha güzel ol-
duğu şeyler) babından şeylerde insanlar faiz yer Hep cevapsız kalan sorular… Ne dinmiş
oldular. ama! Rahatça faiz yemek için memleketi daru'l
küfür ve harb kıldılar da, Müslümanlar aynı
'Daru'l küfürde Müslümanla harbi arasında şeyi söylediklerinde saldırıya geçtiler. 'Daru'l
faiz yoktur.' diye bir hadis ortaya attılar ve böy- küfür ahkamından bahseden tekfircilere dikkat
lece faizin tüm kapıları bel'amlar eliyle açılmış etmek lazım. Biz İslam toplumunda yaşıyoruz ve
oldu. toplumun parçasıyız dediler.' Allah'a hamd olsun
ki tekfirci dedikleri muvahhidler faiz de yemi-
Oysa hadis diye rivayet edilen "Daru'l yorlar, Allah'ın ve Rasûlü'nden onlara kalan
harbte Müslümanla harbi arasında faiz yok- daru'l küfür ahkamını da tatbik ediyorlar.
tur" cümlesine ilmi açıdan bakmak gere-
kir. Bu açıdan bakılınca böyle bir sözün Alim bezirganlığı ve alimleri kullanarak
Aslında ba- Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem hevaya ittiba;
tıl olan her ait olmadığı görülecektir. 16
Bunun yanında alimlerin isimlerini kulla-
menhec hevaya Bununla beraber dinleri narak kendi hevalarına tabi olanlar da var. Tev-
ittibadır. Ve biri- alimlerinin cebinde olan- hidin teklifi ağır gelince, bir takım isimlerin
lerinin hevaları- lar nasıl bir tezat içerisinde arkasına sığınarak bu tekliflerden korunmak is-
nı tatmin etmek olduklarını dahi görmezler. teyenleri görüyoruz. Ancak üzücü olan İslam'a
Zaten görmeleri de müm- aykırı olan ve Allah'ın subhanehu ve teâlâ hakkında
için uydurdukları kün değildir. Allah'ın hiçbir delil indirmediği menheclerine de sadık
indi yöntemlerdir. subhanehu ve teâlâ belirlediği kalmıyorlar.
İnsanları bu alim- menhecden yüz çevirenler
Her ne kadar şu anki toplum Allah'a şirk
lere uymaya davet akibet olarak fehm etmemeye
koşsa da alimler, namazı ve Kelime-i Tevhid'i
edenler aslında duçar olurlar.
İslam alameti sayarak, buna bağlı olarak da top-
kendi görüşlerine Aynı adamlara Türkiye lumun İslam toplumu olduğunu söylüyorlar. Ve
davet edi- daru'l küfürdür. Ve daru'l küf- bunu İslam alimlerinden bazısının ismini kulla-
narak yapıyorlar.
yorlar. rün kendine has bir fıkhı vardır
dediğinizde;
Ancak kendilerine büyük şirkte cehalet ma-
Kimisi 'Biz şafiyiz ve mezhebimizde İs- zeret değildir dediğimizde; bu haricilerin mez-
lam beldesi olan bir yer bir daha küfür beldesi hebidir diyorlar. Oysa şeyhlerin şeyhi dediğiniz
olmaz' derler. Ne garibtir ki hiçbir ahkamında Şeyh Ebu Muhammed El-Makdisi (Allah onu
daru'l küfür olamayan memleket sadece faiz ah- korusun ve hayırlı hizmetlerinde muvaffak ey-
kamında daru'l küfür olur. lesin) bunu diyor dediğimizde cevap alamıyo-
ruz.
Kimisine 'Neden tevhidi anlatmıyorsunuz da,
fur'u olan şeyleri anlatıyorsunuz' dediğimizde; İslam alametleri konusunda fetvasına yapış-
'Bunlar İslam toplumudur ve problem itikadi değil tığınız alim Abdulkadir bin Abdulaziz (Allah
ahlakidir' derler. onu korusun) oy kullananların dinden çıktığını,
Mursi'yle beraber ona oy verenlerin de İslam'da
16. İmam Zeyla'i 'Nasbu Er-Raye' 4/44; Bu garib bir rivayettir.
olmadığını açıkça söylüyor. Tağutların ordu-
İmam Şafi'nin hadis hakkındaki sözünü aktarır. İbni Kudame sunda asker olanların ma'zur olmadığını ve bu
'El-Muğni' 4/46; Bu rivayet mürseldir, sahih olduğunu da bilmi-
yoruz. konuda icma olduğunu söylüyor. Ancak sizler
Nevevi rahimehullah 'El-Mecmu' 9/392; Mürsel ve zayıf bir ri- oy verenleri de, askerlik yapanları da mazeret
vayettir. Bu rivayette hüccet yoktur. Kemal b. Hümmam 'Fethu'l
Kadir' 7/38; Bu hadis ğaribtir.

8
ehlinden sayıyor, Allah'ın dininde dost edini-
yorsunuz.

Aslında batıl olan her menhec hevaya ittiba-


dır. Ve birilerinin hevalarını tatmin etmek için
uydurdukları indi yöntemlerdir. İnsanları bu
alimlere uymaya davet edenler aslında kendi
görüşlerine davet ediyorlar. Çünkü alimler üstü
bir heyet gibi diledikleri meselede, diledikleri
alimin görüşünü tercih ediyorlar. Örneğin, siz
bu alim muasır bazı meselelerde hata etmiştir
dediğinizde dünyayı başınıza yıkacak oluyorlar.
Oysa şahısların masum olduğuna inanmayan veya Elbani'ye ittibayı selefilik sanıyorlar. Üm-
insanların, şahıslar hataya nispet edildiğinde bu metin üzerinde icma ettiği ve zaman olarak da
denli kızması anlaşılacak bir şey değildir. Ma- selefi salihinden olan veya onlara en yakın olan-
sum olmayan hata yapar. Bu normaldir. Anor- lara, yaşayan ve ümmet dedikleri topluluğun
mal olan bu alimlerin kendi işlerine gelmeyen yüzde onunun ittifak etmediği isimleri takdim
fetvaları nedeniyle, hatalı görülmeleridir. Ne ediyorlar.
yaman çelişki. Alimler üzerinde yapılan din
tüccarlığının vahim akıbeti… Kendilerine bayraklaştırdıkları ve kendisiyle
aşırılardan ayrıldıklarını iddia ettikleri cehalet
Bunun bir benzeri de 'cihad alimleri' söyle- özrü meselesine bakmamız, konunun anlaşıl-
midir. Kapalı ve tam olarak ne kastedildiği anla- ması açısından yeterli olacaktır.
şılmayan, kendisiyle Allah'ın kullarının saptırıl-
dığı bir yol... Evet, bizler cihad alimlerini takdir Büyük şirkte cehalet özür müdür sorusu,
ediyor ve Allah'ın subhanehu ve teâlâ onları dinlerin- mutlaklaştırdıkları alimlerine sorulduğunda
de muvaffak kılmasını temenni ediyoruz. An- -ilginç olan hepsi Suud ailesinin alimlerinden-
cak sahabenin dahi nassa muhalefet ettiğinde dir-:
görüşü alınmıyorken bu insanları sahabeden de
üstün görüp fetvalarının ''la yus'el'' kılınmasına 'Daimi alimler kuruluna (lecne daime) sorul-
da karşıyız. Her fırsatta sofileri eleştiren ancak du. 4400 rakamlı fetvanın ikinci suali;
kendi şeyhlerinin fetvalarına sofilerden daha
Cevap olarak: 'Açıklama ve hüccet ikamesi
mutaassıp bir şekilde yapışanları anlamakta
İslamî cezaları uygulamak için yapılır. İnsan-
zorluk çekiyoruz. ları kafir diye isimlendirmek için değil. O şahıs
Allah'tan başkasına secdesi, adak adaması veya
Özellikle bu tassubu 'Allah yolunda cihad kurban kesmesi dolayısıyla kafir diye isimlendi-
etmeye' bağlayanları hiç anlamıyoruz. Sahabe, rilir.'
Allah yolunda cihadın en büyüğünü yaptılar.
Allah onlardan ve amellerinden razı oldu. Buna Fetvayı veren komisyon Abdulaziz bin Baz
rağmen Allah dinde onları hüccet kılmadı. Öy- riyasetinde A. B. Ku'ud, A. B. Gudyan ve A. El-
leyse onlardan mertebe olarak kat kat aşağı olan Afifi.
insanların fetvaları nasıl dinde hüccet olsun?
Cehalet konusu aynı şekilde İbni Cibrin'e
Veya selefe ittiba etmeyi muasır üç-beş isme sorulduğunda: Büyük şirkte cehalet olmadığını
ittiba etmek olarak algılayanlar var. Her fırsatta ve bunun mürcie akidesiyle İslam'a bulaştığını
biz selefi salihini muasır alimlerimizin anlayı- beyan etmiştir. Ki İbni Cibrin muasır müellif-
şıyla anlarız diyorlar. Allah'ın hakkında hiçbir lerden Şeyh Medhet Yusuf Al'i Ferrac'ın yazdı-
delil indirmediği bu yöntemlerini Kitab'a ve ğı kitaplara önsöz yazmasıyla meşhurdur. Bu
Sünnet'e nispet ediyorlar. İmam Malik, Şafii, kitapları beğendiğini, hakkın beyanı olduğunu
Ebu Hanife veya İmam Ahmed'e rahimehumullah ifade etmiştir. Bu müellifin kitapları büyük şirk-
tabi olmayı, mezhep tassubu olarak görürken; Ramazan
onların yerine ikame ettikleri Useymin, Bin Baz 1434

Ağustos’13 • SAYI: 19

9
Aynı soru hadis dalında uzman Muhammed
Nasıruddin Elbani'ye sorulduğunda: 'İslam'ın
asıllarını muhafaza eden, ancak Allah'a cahil ol-
Dinde vuku bulacak ihtilaftan duklarından dolayı ve alimlerin saptırmasıyla
sakınmak isteyen Müslümanlar şirk koşanlar Müslüman muamelesine tabi olurlar.
Müslümanların kabirlerine gömülür, namazları
vahye dayalı ölçülere kılınır ve onlara merhamet talebinde bulunur.'  20
dönmeli, alimlere hürmet ve
Aynı ekolün birbirinden farklı fetvaları üze-
onlardan istifadeyle; onların rinde biraz düşünün. Ve Türkiye'de bu isimleri
sözlerini nas yerine koymayı bayraklaştıran, selefiliği bunlara ittiba olarak
birbirinden ayırmalıdır. isimlendiren insanların 'Bidatçi Tekfircilere Red-
diye: Cehalet Mazarettir' isimli kitap yayınladık-
larına dikkat edin. Bu kitabı yayınlayana göre
cehaleti mazaret görmeyen herkes, hem bid'atçi
hem de tekfircidir. Öyleyse imamımız dedikleri
te cehaletin olmadığını ve iddianın bidat oldu- bir çok şeyh bu gruba girmektedir(!)
ğunu savunmak için yazılmıştır. 17
Bundan daha büyük açmaz, sıkışıldığın-
Aynı şekilde Salih bin El-Fevzan bu konu- da 'falanca adam falanca meselede hata etmiştir'
da yazılmış bir risaleye önsöz yazmıştır. Risa- cüretkârlığıdır. İyi de sizin alimleriniz sizin
le Raşid bin A'la ya aittir. Kitabın adı 'A'rıdu'l hesabınıza gelmeyen meselelerde hata edebili-
vahyin rehberliğinde

Cehl'dir. 18 Yazar büyük şirkin açık meselelerden yor da, başkaları onları hataya nispet ettiğinde
olduğunu ve bundan dolayı cahillerin ma'zur neden alimlere saygısızlıkla itham ediliyorlar?
olmadığını beyan etmiştir. Fevzan risaleye yaz- Acaba sizler kendinizi alimler üstü bir sınıf ola-
dığı önsözde: rak görüyor olmayasınız?
'...Kitabı okudum. Kitabı işlediği konuda iyi
Netice olarak;
bir kitap olarak buldum. Cahil hafi olup açık-
lanmaya muhtaç olan meselelerde ma'zurdur.
Vakıada birçok itikadi ve dinde zorunlu bi-
Ancak tevhid, şirk, kat'i haramlar, Allah'tan
linmesi gereken ameli ihtilafın sebebi; alimle-
başkasının adına kesilenlerde ma'zaret yoktur.
Çünkü cehalet Peygamberin gönderilmesiyle rin sözlerine nas muamelesi yapmak ve onlar
ortadan kalkmış ve ilim kolaylaşmıştır…' masummuş gibi fetvalarını mutlaklaştırmaktır.
Dinde vuku bulacak ihtilaftan sakınmak isteyen
Bu konuda Muhammed bin Salih El- Müslümanlar vahye dayalı ölçülere dönmeli,
Useymin daha farklı bir şey söylemiştir. Ona alimlere hürmet ve onlardan istifadeyle; onların
göre cehalet mazerettir. Muhammed bin sözlerini nas yerine koymayı birbirinden ayır-
Abdulvehhab'ın rahimehullah 'Keşf Eş-Şubuhat' ki- malıdır. Aksi, ilahi olmayan bu metod ihtilafla-
tabını şerh ederken imamın cehaleti mazeret rın çoğalmasına ve insanların çelişki ve şüpheler
görmeyen sözünü delil olarak almaz. Buna se- içinde dini anlamalarına neden olacaktır.
bep olarak da: 'Çünkü onun bu konuda başkaca
sözleri vardır.' der. 19 Davamızın sonu alemlerin Rabbi olan
Allah'a hamd etmektir…
17. Kayıhan yayınları, bu kitaplardan biri olan 'İslam Hukukunda
Cehalet' kitabını Türkçe'ye kazandırmıştır.
18. Menhec Yayınları tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiştir.
19. 'Kişi diliyle bir söz söyler, onun manasında cahil olmasına rağ-
men o sözle küfre girer ve cehaletiyle mazur olmaz.' Bu sözü izah
ederken: 'İmamın konu hakkında başkaca sözleri de vardır ve
bu sebebten ben onun cehaleti mazeret görmediğini zannetmiyo-
rum' der.
Netice olarak Useymin kendi görüşünü şu şekilde açıklar:
'İslam'ı kabul eden, ama küfre sokacak bir şey üzere hayatını de-
vam ettiren ve kimse uyarmadığı için yaptığının İslam'a muhalif
olduğu aklına dahi gelmeyen insana İslam hükümleri uygulanır. 20. Silsile el-Huda ve En-Nur serisinde uzunca bir cevabın kısaltıl-
Ahiretteki durumunu ise Allah bilir.' mış halidir.

10
Başyazı

Akletmeyecek Misiniz?
Acıkan Avrupa'ya Demokrasi Helvası
Kendine Müslüman diyen ve Rabbinin sıfatlarını O'ndan
başkasına vermenin şirk olduğuna itikad eden, Allah'a
en sevimsiz olan küfür ve şirke ancak ikrah durumunda
sınırlı olarak müsaade edildiğinin şuurunda olan
insanların, aslı bu olan bir sistemde ne işi olabilir?

Allah'ın Adıyla…

Allah'a subhanehu ve teâlâ hamd, Rasûlü'ne salat ve


lunarak bu darbeyi destekledi. Bundan sonra
selam olsun. benzer bir parti programıyla Türkiye'de Nec-
mettin Erbakan öne çıktı. Hükümet kurulunca,
Bu ay İslam aleminin gündemini Mısır'da hepimizin malumu olan 28 Şubat süreci yaşandı.
geçekleşen darbe meşgul etti. Aslında darbe- Kendini İslam'a nispet edenlerin, İslam davası
nin ayak sesleri günler öncesinden duyulmuştu. adı altında enerjileri heba olduğu gibi; İslam
Mısır'da hayat durma seviyesindeydi. Darbenin adına yapılan birçok faaliyet de bu dönemde
ilan edilmesi, malumun i'lamı olarak algılandı. sekteye uğradı. Batı bu darbeyi kınamadı. Bila-
kis AİHM RP'nin kapatılmasını onayladı.
Demokrasi Dininin Şer'i ve Siyasi
Açmazları Daha sonra Hamas, demokratik yollarla gir-
diği seçimi kazandı. Ancak İsrail, Hamas mil-
Mısır'da general Es-Sisi komutanlığında ilan
letvekillerini tutuklamak ve ambargo şartlarını
edilen darbe, bizlere bazı hakikatleri hatırlat-
ağırlaştırmak suretiyle seçimlere kısmi darbe
mış oldu. Bunların başında demokrasi denen
yapmış oldu. Batı yine sessiz kalmıştı. İsrail'in
oyunun şer'an batıl olduğu gibi, siyasi olarak
zulmünü 'meşru hak', Filistin temsilcisi olarak
da çıkmaz bir sokak olduğu gerçeğidir. Mısır'da
da Mahmud Abbas'ı kabul ettiler.
yaşanan darbe aslında daha önce yaşanmış sü-
reçlerin aynısıydı. Buna rağmen Allah'ın ayet-
Süreç aynıyla Mısır'da yaşandı. Muhammed
lerini ve Rasûlü'nün pak siretini hakkıyla tasdik
Mursi oyların yüzde 52'sini almasına rağmen
edemeyenlerin, aynı delikten iki defa ısırılma
batı tarafından meşru Cumhurbaşkanı olarak
basiretsizliğine neden oldu.
kabul edilmedi. Göreve geldiği ilk günden itiba-
ren ülkede kaos oluşturdular. Aleyhte yayınlar
1992 yılında Cezayir'de 'İslamî Selamet Cep-
yaparak muhalif bir kesimin varlığını hep canlı
hesi' ilk tur seçimleri kahir ekseriyetle kazandı.
tuttular. Ve nihayetinde Batı'nın ve onun maşası
Ordu askeri darbe yaptı. Bu olayın akabinde
Arap Emirliklerinin desteğiyle bu darbeyi ger- Ramazan
Batı, Cezayir'e milyonlarca dolar yardımda bu- 1434
çekleştirdiler.

Ağustos’13 • SAYI: 19

11
Demokrasi bir dindir. Her din gibi ilkeleri metodlar sahipleri ne diye isimlendirirse isim-
ve esasları, ekonomi ve yönetim anlayışı vardır. lendirsin heva ve hevese uymak ve batıl olan
Nasıl İslam dininin esası 'Hakimiyet Kayıtsız metodlardır.
Şartsız Allah'ındır' kaidesi ise demokrasilerde
aynı kaide 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletin- "Sonra seni de bu emirden bir şeriat üzerine
dir' ifadesini bulmuştur. Rabbanî olmayan ve kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin heva
İslam'ın onay vermediği hiçbir metod başarıya (istek ve tutku)larına uyma."  3
ulaşamadığı gibi, heva ürünü olan bu sistem de
"….Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden
başarıya ulaşamayacaktır. Dünyevi olarak bazı
sonra onların heva (istek ve tutku)larına uya-
kazanımlar elde etse de, uhrevi olarak hüsrana cak olursan, o zaman gerçekten zalimlerden
uğrayacağı için bu sözde kazanımlar da fayda- olursun."  4
sızdır.
Demokrasi yasama hakkını Allah'ın subhane-
'Allah subhanehu ve teâlâ Rasûllerini neden yolla- hu ve teâlâ dışında mercilere verir. Parlamentolar
mıştır?'
seçilmiş milletvekilleri aracılığıyla halk adına
kanun yaparlar. Serbestiyet ve yasaklar be-
Bu çok önemli bir sorudur.
lirler. Bu İslam şeriatında var olan haram
"(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla ve helallere tekabül eder. Ki mevcut
(gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) anayasalarda İslam şeriatının haram
indirdik ki, insanlara kendileri için saydığı birçok şey serbest bırakılmış,
indirileni açıklayasın ve onlar da kanunlar ve devlet ruhsatıyla ko-
iyice düşünsünler, diye."  1
runma altına alınmıştır. Buna
fuhuş evleri ve içki mekan-
başyazı

"Biz Kitab'ı ancak, hakkın- larını örnek verebiliriz. Ha-


da ihtilafa düştükleri şeyi İslam dininin esası keza Allah'ın subhanehu ve teâlâ
onlara açıklaman ve 'Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Müslümanlara farz kıl-
inanan bir kavme Allah'ındır' kaidesi ise
dığı sorumluluklar
rahmet ve hidayet demokrasilerde aynı kaide 'Ege-
menlik Kayıtsız Şartsız Mil- türlü isimlerle yasak-
olması dışında (başka
letindir' ifadesini bulmuştur. lanmış, kanuni cezalarla
bir amaçla) indirmedik."  2
önlenmeye çalışılmıştır.
Ta ki insanlar Allah'ın
Kendine Müslüman diyen
ayetlerini kafalarına göre
ve Rabbinin sıfatlarını O'ndan
yorumlayıp, indi tevillerle vahyi
başkasına vermenin şirk olduğu-
tahrif etmesinler diye. Bundan do-
na itikad eden, Allah'a en sevimsiz
layı Rasûller; sözleri, fiilleri hatta
olan küfür ve şirke ancak ikrah du-
sukut etmeleriyle Allah'ın kelamını
rumunda sınırlı olarak müsaade edildi-
beyan etmiş olurlar. Bunun bir parçası da
ğinin şuurunda olan insanların, aslı bu olan
İslami mücadelede metodun nasıllığı konu-
bir sistemde ne işi olabilir?
sudur. Her Peygamber kendi kavminin tağut-
larına ve toplumda baş gösteren münkerlere
Özellikle demokrasi sisteminin batı menşe'li
karşı mücadele vermiştir. Allah subhanehu ve teâlâ bu
olduğu düşünülürse… Kafirler tarihin hangi
mücadeleleri Rasûlü'ne kıssa olarak anlatmak
sahnesinde Müslümanlar için hayır istediler ki
suretiyle İslam toplumunun mücadelede yol
yirminci ve yirmi birinci yüzyıl Müslümanları-
haritasını çizmiştir.
na dilemiş olsunlar?
Allah'ın Rasûlü'ne vahiy yoluyla bildirdi- "Kitap ehlinden olan kafirler ve müşrikler,
ği ve Allah Rasûlü'nün siretinde somutlaşan Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini
mücadele yöntemine 'Rabbani Metod' diyoruz.
Bunun dışında kalan ve bu ölçülere uymayan

1. 16/Nahl, 44 3. 45/Casiye, 18
2. 16/Nahl, 64 4. 2/Bakara, 145

12
arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini
tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir."  5

"Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları


gibi siz de sapasınız da beraber olasınız."  6

Batı helvadan put yapan müşrikler misali


yüceltip taptığı sistemini yeri gelince yiyebili-
yor. Özellikle 'İslamcı' diye isimlendirdiği veya
kendi siyasetine uygun davranmayacağını dü-
şündüğü sistemlerde demokrasinin işlemesine
darbeler yoluyla engel oluyor. Aslında bunda
şaşılacak bir durum yok. Kafir Rabbine verdi- Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Bun-
ği sözü bozmak suretiyle en büyük ihaneti iş- dan dolayı onlar, bilmezler."  7
lemiştir. Kendi üzerinde nimetleri sayısız olan
Rabbe ihanet edenlerin, insana ihanet etmesi Bu ayetlerde Allah subhanehu ve teâlâ kendi belir-
gayet normaldir. lediği yönteminden yüz çevirenlerin durumunu
anlatıyor. Allah'ın cihadı farz kıldığı ve yöntem
Asıl şaşılası durum; kendine Müslüman di- olarak belirlediği bir zamanda geri kalanların
yen zümrelerin İslam itikadına ve Nebevi hare- kalplerinin mühürlendiğini ve artık onların bi-
ket metoduna aykırı olmasına rağmen Batı'dan lememe ve fıkh edememe hastalığına duçar ola-
müstevred bir sistemle dinine hizmet etmeye cağını söylüyor.
çalışmasıdır. Ayrıca sayısız tecrübeyle ortaya
çıkmıştır ki; Batı kendi sistemine sadık değildir. Bu fıkıhsızlığın en belirgini hezimetten ba-
Ve bu sistemin uygulanabilirliği yoktur. Cezayir, şarı devşirmeye çalışmalarıdır. Allah'ın subhanehu
Türkiye, Filistin ve nihayet Mısır… Her biri aynı ve teâlâ kaderi olarak onlarca örnekle bu yolun
süreçleri benzer şekillerde yaşadılar. Ve akıbet- geçersiz bir yol olduğunu göstermesine rağ-
leri bir oldu. Müslüman bir delikten iki defa men bazıları İhvan'a yapılan darbeyi zafer ola-
ısırılmaz. Bu insanlar yaşananları görmelerine rak isimlendirdi. Devrim sürecinde sol, liberal,
rağmen neden hâlâ bu metotta ısrar ediyorlar. demokrat ve Müslümanların karışık olduğu bu
'Siyasi İslam' dedikleri ve aslı kafirlerin yanında süreçle, Allah'ın safları ayırmak istediğini ve
onlara benzemek suretiyle makam edinmek devrimin gerçek sahibi olan Müslümanlara kal-
olan bu yöntemden neden vazgeçmiyorlar? masını istediğini yazıp çizdiler. Allah subhanehu ve
İbret alıp var olanları kapatmak yerine, İslam teâlâ hepimizi hakka hidayet etsin, bizleri şeriat
aleminde her gün yeni partiler İslam adına ku- ve kaderini anlamaya muvaffak kılsın.
ruluyor. Bu, Rabbani olan yoldan yüz çevirme-
nin cezasıdır. Her isyanın ve muhalefetin cezası Şayet darbe ters tepse ve yönetim kayıtsız
Allah'ın adaleti gereği amelin cinsinden olur. olarak İhvan'da kalsa dahi bu başarı olmaz. Bu
Allah subhanehu ve teâlâ pak vahiyle bir yol göstermiş Allah'ın kullarını kendiyle saptırdığı ve derece
ve insanlar bundan yüz çevirip yeni yol arayışı- derece helake götürdüğü istidraç olabilir. Akıl
na girmişlerse bu muhalefetin cezası basiretsiz- sahipleri için bu durum birincisinden daha
lik ve anlayışsızlık hastalığıdır. tehlikelidir. İnsan, Allah'ın hiçbir Peygamberi
için razı olmadığı ve Müslümanların tarihinde
"(Savaştan) Geri kalanlarla birlikte olmayı misali olmayan bir yolla dinine hizmet ettiğine
seçtiler. Onların kalbleri mühürlenmiştir. Bun- inanıyor ve dünyevi başarılar elde ediyorsa asıl
dan dolayı kavrayıp anlamazlar. Yol, ancak o üzülünmesi gereken nokta burasıdır. Örneğin,
kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde
tarihte Ubeydi ve Fatimiler başarı elde ettiler ve
(savaşa çıkmamak için) senden izin isterler ve
yüzyıllarca devlet yönetme imkanına sahip ol-
bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler.
dular. Ancak tarih onları sadece lanetle anıyor.
Veya Karamita denilen çete Kabe'yi de ele geçir-
Ramazan
5. 2/Bakara, 105 1434
6. 4/Nisa, 89 7. 9/Tevbe, 89-93

Ağustos’13 • SAYI: 19

13
mek dahil bir çok zahiri başarı elde etti. Ancak İkinci fıkıhsızlık örneği ise bu durumu Al-
övülmediler. Çünkü inanç ve amelleri problem- lah Rasûllerinin siretlerine kıyas etme çabası-
liydi. Her dünyevi başarı insanın muvaffak ol- dır. Sözde Batı İslam'dan korktuğu için darbeyi
duğuna alamet olmaz. Ancak akide ve amelin desteklemiş ve bu da İhvan ve benzeri hareket-
sahih olduğu yerlerde elde edilen başarılar in- lerin kafirleri korkutan sahih İslam'ın temsilci-
sanın muvaffak olduğunu gösterir. Allah'ın sub- si olmasından kaynaklanmış. Bu anlayışa göre
hanehu ve teâlâ bu kavimlere musibet vermesi, ibret Batı'nın Venezuella, Brezilya, Çin, Rusya, Kuzey
alacakları olaylar takdir etmesi onlar için hayır Kore, Küba vb. ülkelerle arasındaki problemi ve
dilediğine alamet olabilir. Rüştlerine dönmeleri desteklediği darbe girişimlerini nasıl anlama-
ve saptıkları sırat-ı mustakime nasuh bir tev- lıyız? Veya Tunus'ta bulunan Nahda Partisine
beyle dönmeleri için bir fırsat olabilir. Ancak neden darbe yapılmadığını?
itikadi ve ameli onca probleme rağmen onlara
mülk ve yönetim takdir etmesi asla zafer elde Batı, akideden ziyade ekonomik ve siyasi çı-
ettiklerinin göstergesi olamaz. Bu istidraçtan karlarını gözeterek bu darbelere zemin hazırlı-
başka bir şey değildir. Bu yolla İslam'a hizmet yor. Sahih İslam'ı temsil etmek öncelikle sahih
edenler, yaptıkları ameller içinde küfür ve ha- İslam akidesini temsil etmekle mümkündür. Bu
ram olduğunu kendileri kabul ediyorlar. Zaru- da maalesef bu partilerde mevcut değildir.
ret ve maslahat babından bunları yaptıklarını
söylüyorlar. Acaba Allah'ın yeryüzünde temkin Sözümüzün sonu olarak;
vermesinin şu şartlara bağlı olduğunu unutu-
yorlar mı? Şeriat ve tecrübe göstermiştir ki demokrasi
razı olunan ve Rahmani netice veren bir yön-
"Allah, içinizden iman edenlere ve salih tem değildir. Bu yolun sahipleri hüsran üstüne
amellerde bulunanlara va'detmiştir. Hiç şüp- hüsran yaşamışlardır. Ancak Rabbani metottan
başyazı

hesiz onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidar sa- yüz çevirmeleri nedeniyle bu durumdan ders
hibi kıldıysa, onları da yeryüzünde güç ve ikti- çıkarma basiretini Allah subhanehu ve teâlâ onlardan
dar sahibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği almıştır.
dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştı-
racak ve onları korkularından sonra güvenliğe Allah'tan subhanehu ve teâlâ talebimiz bu yaşanan-
çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet eder- ları İslamî camiaya ders kılması ve ibret almala-
ler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim rını sağlamasıdır. Bizleri ve İslam için çalışma
bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır."  8 iddiasında samimi niyete sahip olanları hidayet
etmesi ve rüştümüze döndürmesidir.
Allah subhanehu ve teâlâ yardımını dört şarta bağ-
lamıştır; iman, salih amel, sadece Allah'a ibadet
ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmama…

Acaba bu yolla İslam'a hizmet edenler bun-


ları yerine getirdiler mi ki, Allah'ın da yardım
ederek onları mülke getirdiğine inanıyorlar?
Yaptıklarının küfür olduğunu ancak zaruret ve
maslahat babı altında bunu yaptıklarını savu-
nanların neticeyi Allah'ın yardımına bağlaması
inanılması zor bir durumdur.

Örneğin, Emevi ailesi Allah'ın razı olmadığı


bir yolla mülkü ele geçirdiler. Ve bunu Allah'ın
kendilerine takdir ettiği bir nimet olarak gör-
düler. Ancak tarih ve ortak vicdan böyle kabul
etmedi. Ve tarih sayfalarına kınanan insanlar
olarak geçtiler.

8. 24/Nur, 55

14
İktibas Yazı Çeviri Makale

Dr. Hâni Es-Sibai:


Mursi'nin Öldürücü Hataları

M akrizi Tarihi Araştırmalar Merkezi Mü-


dürü Dr. Hâni Es-Sibai, Mısır'ın askeri
darbeyle devrilen cumhurbaşkanı Dr. Muham-
Makrizi Tarihi Araştırmalar Mer-
kezi Müdürü Dr. Hani Es-Sibai,
med Mursi ve Müslüman Kardeşlerin, bu dar- Mısır'da askeri darbenin ar-
benin gerçekleşmesine neden olan hatalarını dından verdiği ilk Cuma hut-
anlattı. Şeriatın demokrasi ve seçim sandıkları
yoluyla asla gelemeyeceğini dile getiren Dr. Es-
besinde Mısır Cumhurbaşkanı
Sibai, darbenin daha önce Cezayir'de görüldü- Dr. Muhammed Mursi ve ge-
ğü gibi bu gerçeği ortaya koymada 'pratik bir nel olarak Müslüman Kardeşler
ders' olduğunu söyledi. Cemaati'nin darbeye gelene ka-
Mısır'da yaşananların Allah'ın kaderi, de-
dar işlediği ‘öldürücü' hataları
mokrasinin İslam dinine muhalif bir din oldu- konu edindi.
ğunu belirten Es-Sibai, işlenen öldürücü hatala- Mısır'ı da tahrip etmesi için direk getirildiğini
rın ilkinin demokrasiyi kabul etmek olduğuna ifade etti. Es-Sibai, şu anda davanın Muham-
işaret etti. Dr. Mursi ve cemaati Müslüman Kar- med Mursi'den çok daha büyük olduğunu ve
deşlerin demokrasiyi ileride şeriatı uygulamak İslam'ın tehlikede olduğunu vurguladı.
için vesile edindiklerini ifade etti. Bu nedenle
de kendilerini savunmadığını, aksine onların Dr. Es-Sibai, ikinci öldürücü nokta (hata)
seçtikleri yolu en başından reddettiklerini be- olarak ise demokrasi mefhumuna bile aykırı
lirtti. şekilde; seçimlerde yüzde 77 ya da 78 gibi bir
oranla çoğunluğu elde etmelerine karşın kay-
Ayrıca askeri darbeyi gerçekleştiren Genel- bedenleri hükme ortak etmeyi kabul etmelerini
kurmay Başkanı Sisi'nin Mısır'ın yeni 'Atatürk'ü gösterdi. Oysa Batı'da dahi yüzde elli birin üze-
olmak istediğini ve ABD'nin Mısır'daki Büyü- rinde oy alan kimseye kaybedenlerin ortak ola-
kelçisi Anne Peterson tarafından yetiştirilip madığını, ancak yüzde ellinin altında oy aldık-
hazırlandığını dile getirdi. Peterson'un bundan ları takdirde koalisyon hükümeti kurduklarını
önce Pakistan'ı tahrip ettiğini, Pakistan, Veziris- vurguladı. Böylece Mursi ve partisinin demok-
tan ve Afganistan'da Müslümanların öldürül- rasi mefhumuna göre hakları olan şeyden dahi
mesine denetçilik yaptığını şimdi de Mısır'da- taviz verdiklerine işaret etti.
Ramazan
1434
ki büyük sahneyi yine kendisinin yönettiğini,

Ağustos’13 • SAYI: 19

15
Meydanların boş bırakılıp laiklere ve diğer-
lerine terkedilmesinin de öldürücü bir hata ol-
En büyük musibetlerden duğunu açıklayan Es-Sibai, Mısır'daki durumun
birinin de Dr. Muhammed Cezayir'de İslamcıların seçimleri kazanmasının
Mursi'nin, Es-Sisi'yi seçip iki ardından askeri darbe gerçekleştirilmesiyle bir
farkı olmadığını, Batı'nın Müslümanlara, Bede-
rütbe atlatması, savunma vilerin kendilerine hurmadan ilah yapıp acıktık-
bakanlığına getirmesi ol- larında bu ilahları yemeleri misali bir demokrasi
duğunu dile getirdi. Böylece türettiğini, beğenmediğinde de bu demokrasiyi
yediğini ifade etti.
Mursi'nin besleyip şişman-
lattığı 'köpeğinin' kendini Ardından şöyle ekledi: 'Meydanlarda biraz
ısırdığına dikkat çekti. sabretselerdi –ki onlar İslamcılar olarak çoğun-
luklardı- hükmederler ve Tantavi'yi de tüm askeri
rumuzları ortadan kaldırır, değiştirirler, hükümeti
meydanda kurarlardı.'
Ardından Muhammed Mursi ve partisinin
Müslümanlara şeriat vaatlerinde bulunarak se- Devrimin meyvelerinin toplanamadan çalın-
çimleri kazandığını ancak Hıristiyanların cum- dığını da söyleyen Dr. Es-Sibai, anayasa taslağı
hurbaşkanlığı danışmanlığına kadar ulaştığını projesinin de öldürücü hatalardan biri olduğuna,
böylece kendilerine oy veren Müslümanların anayasada daha önce başa gelen hiçbir liderin
kandırılmış olduğunu dile getirdi. yapmadığı şekilde Hristiyanların mevzuatlarına
ilişkin özel bir ifade bulunduğuna işaret etti.
çeviri makale

Dr. Es-Sibai sözlerini şöyle sürdürdü: 'Mursi


keşke tüm hükümeti Müslüman Kardeşler'den seç- Şu anda hedefin sadece Mursi değil İslam ve
seydi. Senin partin neticede! Demokrasi mefhumu- halkın kimliğinin kökünden kazınması olduğu-
na göre bile hakkın! Ancak taviz verdi. Partisi de nu da vurgulayan Es-Sibai, Es-Sisi'nin beyanını
taviz verdi.' okumasıyla birlikte hemen uydu kanallarının
kapatılıp, susturulduğuna dikkat çekti. Öte yan-
Öldürücü hatalar arasında daha sonra ise dan iftiracı kanallarının baştan kapatılması ge-
'yargı kurumu kanunu' çıkarmamalarını, Müba- rektiğini ancak yapılmadığını, bunun da öldürü-
rek döneminden kalan anayasa mahkemesini cü hataların bir diğeri olduğunu söyledi.
ortadan kaldırmamalarını gösterdi. Böylece bü-
yük fırsatları kaçırdıklarını belirtti. Muhammed Mursi'nin bu kanalları kapatma-
masının ardında ise Amerika'dan korkusunun
Kendisinin demokrasi ve beşeri kanunları yattığını oysa darbede kendisini ilk harcayanın
prensip olarak kabul etmediğini ancak İhvan gö- Amerika olduğunu vurguladı. En büyük musi-
züyle bakarak konuştuğunu açıklayan Es-Sibai, betlerden birinin de Dr. Muhammed Mursi'nin,
devrik rejim döneminde tutuklananlar için ge- Es-Sisi'yi seçip iki rütbe atlatması, savunma ba-
nel af çıkarılması talebiyle bazı İslamcılar tara- kanlığına getirmesi olduğunu dile getirdi. Böy-
fından parlamentoya sunulan yasa tasarısının lece Mursi'nin besleyip şişmanlattığı 'köpeğinin'
tartışılmasının dahi reddedildiğini belirtti. Bir kendini ısırdığına dikkat çekti.
rejimin devrilmesinin ardından o rejim döne-
minde tutuklanan mazlumların serbest bırakıl- Dr. Mursi'nin Hıristiyanlardan kendisine
madığı tek devrimin Mısır devrimi olduğunu danışman yaptığını, cumhurbaşkanlığında, ba-
vurguladı. Hapisten çıkanların da zaten direk kanlıkta kendilerini görevlendirdiğini, laik, ate-
devrimin ardından, Dr. Mursi başa gelmeden ist, şeriatı reddedenleri sırdaş edindiğini, kendi
önce çıkarıldığına işaret etti. Mursi'ninse sade- adamlarını ise devletteki her birime sokması
ce yurtdışından bazı İhvan liderleri ve içeride gerektiği halde sokmadığını bunun da öldürücü
İslami cemaatten çok az ismi affettiğini, genel başka bir hata olduğunu söyledi.
af çıkarmadığını, kendisine verilen yetlileri dahi
kullanmadığını söyledi. Dr. Es-Sibai daha sonra ise darbeyi destek-
leyen Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlik-

16
leri gibi Arap ülkeleriyle Batı'yı, El Cezire, Fox leri toplayıp Suriye'de cihadın vücubiyeti husu-
News gibi kanalları eleştirdi. El-Cezire kanalı- sunda fetva verdirttiğinde Batı'ya göre sınırları
nın Tahrir Meydanı'nda Mursi karşıtı toplanan aştığını, bunun onlara göre oldukça tehlikeli bir
göstericileri verirken kasıtlı olarak Mursi yanlı mesele olduğunu ifade etti.
göstericilerin toplandığı meydanların görün-
tülerine yer vermediğini, bunun nedeninin de Suriye'de dengelerin bu kadar kolay değiş-
Amerika denetiminde büyük bir komplo oy- meyeceğini, Beşşar Esed'in 200 bin insanı öl-
nanmasının olduğunu belirtti. dürmesine karşın hâlâ ayakta olduğunu, Hüsnü
Mübarek'in devrildiğinde önce Şermu'ş Şeyh'e
Es-Sibai, İslam dinimizdir deyip İslami slo- daha sonra da hastaneye kaldırıldığını ve raha-
ganlar atan Müslüman topluluğu kuşatıp kat- tı için yüklü miktarda masraf yapıldığını, Mu-
letmesinde Es-Sisi'yi onaylayan veya kendisine hammed Mursi'nin ise aşağılanmış bir şekilde
katılan hiçbir askerin, subayın şer'an hiç bir hapse atıldığını çünkü Amerika'nın kızgın
özrünün bulunmadığını vurguladı. Şer'an 'emir olduğunu, İsrail'in de kendisinden memnun
kuluyum', 'istemeyerek yapıyorum' bahanesiyle olmadığını, Suriye meselesini kendi istedikleri
kimsenin kimseyi öldüremeyeceğini, zira kati- şekilde çözmek istediklerini vurguladı.
lin canının maktulden daha değerli olmadığını
belirtti. Ayrıca Müslümanlara karşı katliamında Daha sonra şöyle ekledi: 'Demokrasiyi vesile
Es-Sisi'ye ortak olan askerlerin Müslüman me- ve din olarak kabul edenlere diyorum ki: 'Taliban'ı
zarlığında gömülmemesi, nikahlarının feshedil- ayıpladınız ve alay ettiniz. Nusret Cephesi, Irak İs-
mesi gerektiğini, öldükleri takdirde de asla 'şe- lam Devleti ile alay ettiniz. Mücahitlerle alay etti-
hit' olarak isimlendirilemeyeceklerini açıkladı. niz. Bir Taliban'a bir de kendinize bakın. Bir Nusret
Cephesi ile Irak İslam Devleti'ne bir de kendinize
Meydanlarda toplanan Müslüman halka ise bakın. Irak İslam Devleti'ndeki ve tüm dünyanın
aleyhine toplandığı küçücük Nusret Cephesi'ndeki
evlerine dönmemelerini ve bu defa dinleri için
mücahidler hâlâ savaşıyor. Ya da Somali'deki Şe-
direnmelerini tavsiye etti. bab Hareketi'ne bakın. Kendilerine yardım eden
kimse bulunmadığı, tüm dünya aleyhlerinde top-
Mısır tarihinde ilk defa tanklar ve apache landığı halde mücahitler hala onurlu, gururlu ve
helikopterlerle Sina'ya girilip vurulduğunu, hal- güçlüler. Sizse şeriatınızla izzetli olmayı ve silahla-
kının aşağılanıp en hayırlı evlatlarının öldürül- rınızı terkettiniz. Allahu Teala ise şöyle buyurmak-
düğünü, tüm bunların da Mursi denetiminde tadır: 'Kafirler, birdenbire üstünüze bir saldırışta
gerçekleştiğini ve bu yaptığıyla övündüğünü, bulunmak için sizin silahlarınızdan, eşyanızdan
Allahu Teala'nın da bu nedenle kendisini ceza- gafil olmanızı isterler.'
landırdığını söyledi. Bununla birlikte meydan-
larda toplanan halka evlerine dönmeleri çağrı- Dr. Es-Sibai son olarak ise yine Mısır'daki
sında bulunan şeyhleri de sert bir dille eleştirdi. Müslümanlara seslenerek meydanları doldur-
malarını, sadece dinlerine destek olmalarını,
Mısır'da yaşanan darbeyi Suriye'deki du- Yahudi ve Hristiyanları dost edinen şeyhlerin
rumla da ilişkilendirerek Muhammed Mursi'nin fetvalarını önemsememelerini istedi.
Ramazan
dinden sadece kalıntılar taşıdığını, ancak alim- 1434

Ağustos’13 • SAYI: 19

17
Allah ile Nasıl
Muamele Etmelisin?
Ebu Nuseybe ebunuseybe@tevhiddergisi.com

Allah Senden Hayâ Ettiğinde…


Şunu unutmamalısın ki hayâ Allah'ın zatında
sabit olan bir sıfattır. Fakat bunun keyfiyeti-
ni bilemeyeceğimiz gibi, yarattığı mahlukatın-
dan hiçbirisine, hiçbir yönü ile benzemez.

Allah'a hamd, Rasûlü'ne salat ve selam olsun…

İnsanda öyle bir duygu vardır ki, Peygam- sine kalkan ellerini bomboş geri çevirmekten
berlerin bizlere bıraktığı bir mirastır. Fakat bu hayâ etmekte…
miras günümüz algısında kişilik bozukluğu
olarak algılanmaktadır. Hatta bunun günümüz Allah subhanehu ve teâlâ mutlaka kendisine kalkan
medeniyetine aykırı olduğunu, kişinin kendisi- ellere birşeyler koymakta. Kimi zaman kulun
ni başkasına ispat edebilmesi için bunun olma- istediğini vererek, kimi zaman daha güzelini ve-
ması gerektiğini söylemektedirler. rerek, kimi zaman da ya bu dünyada ya da ahi-
rette verme suretiyle boş çevirmez.
Bu duygunun adı hayâdır.
Çünkü o Kerim olan, çokça hayâ sahibi
Bu duygu, bazen kişinin babasına karşı, ba- olandır.
zen bir işçinin patronuna karşı, bazen de her-
hangi bir şahsa karşı açığa çıkmaktadır. Şunu unutmamalısın ki hayâ Allah'ın sub-
hanehu ve teâlâ zatında sabit olan bir sıfattır. Fakat
Fakat işin garabet noktası, Allah'ın subhanehu ve bunun keyfiyetini bilemeyeceğimiz gibi, yarat-
teâlâ bizden hayâ etmesidir. Rasûlullah'ın sallallahu tığı mahlukatından hiçbirisine, hiçbir yönü ile
aleyhi ve sellem şu hadisini her okuduğumda bu hu- benzemez.
susu hep düşünmüş ve şaşırmışımdır.
"O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla
"Şüphesiz ki Allah çokça hayâ sahibi ve Ke- işitendir, hakkıyla görendir."  1
rim olandır. Kulu kendisine ellerini açtığında
onu boş bir şekilde geri çevirmekten hayâ eder." Şöyle bir durum var ki, Allah'ın hayâ etme-
sinin iyilik ve cömertlik gibi semereleri bulun-
Subhanallah… Allah subhanehu ve teâlâ kendisine
dua eden kulunun elini boş çevirmiyor ve he-
men ona bir şey veriyor… Çünkü onun kendi-
1. 42/Şûra, 11

18
maktadır. Allah bir kulundan hayâ ettiği zaman
ona hayrın birçok çeşidi ulaşır.

Gerçekten ne garip bir durumdur! İsteyen


kimsenin hayâ etmesi gerekirken, istenen Zat
hayâ etmektedir. Buna karşılık isteyen de hiçbir
duygu, hiçbir hisse kapılmamaktadır…

Bundan daha şaşılacak olan şey ise Yahya b.


Muaz'ın dediği gibi, "Kulu günah işler fakat O
hayâ eder."

Kardeşim, bizim kendi kendimize şunu dü- kavminden salih bir adamdan hayâ ettiğin gibi
şünmemiz lazım: Allah benden hayâ ediyor… Allah'tan hayâ etmeni tavsiye ediyorum."
Peki ben kimim ki Allah subhanehu ve teâlâ benden
hayâ ediyor? Eğer yaratılanlardan hayâ ediyorsak, yara-
tandan nasıl hayâ etmeyelim? Şunda şüphe yok-
Bizden bir kişinin koca bir şehirde işgal et- tur ki, hayâ duygusu kendisinde gerçek manası
tiği alan nedir? Denizdeki bir damla su misa- ile yerleşmiş olan kimse Allah'a karşı masiyet iş-
lidir… lemekten hayâ eder. Çünkü kalbi Rabbi'ne karşı
hayâ ile doludur. Masiyeti terk ettiği oranda da
Şehrin yıldızlara oranı da denizdeki bir Allah'ın yanında izzetli kimse olmuş olur.
damla su misalidir…
İbni Kayyım rahimehullah der ki: 'Masiyet anında
Gördüğümüz tüm yıldızların hepsinin, diğer Allah'tan hayâ etmeyen, kıyamet günü Allah'ın ve-
büyük yıldızlara oranı çöldeki bir kum tanesi receği cezadan da hayâ etmez. Kim Allah'tan ma-
gibidir. siyet anında hayâ ederse, kıyamet günü Allah'ın
vereceği cezadan da hayâ eder.'
Ve bunların hepsi dünya semasında görü-
nendir. Onun üstündeki ikinci sema birincisin- Aslında Allah subhanehu ve teâlâ masiyeti kendi-
den, üçüncü sema ikincisinden daha büyüktür. sinden hayâ ederek terk edeni, kendisinden
(Ki bunların her biri o kadar büyüktür ki en son korkarak terk eden kimselerden daha çok sever.
teknoloji dahi bu kat kat semalara oranla en Bununla beraber ikisinde de hayır ve hidayet
fazla bir arpa boyu yol alabilir.) Ve bu şekilde vardır.
yedinci kat semaya kadar gider. Bu da en büyük
sema tabakasıdır ki bunun üstünde Rahman'ın Birinin kalbi cezayı düşünerek masiyeti terk
arşı vardır. ederken; diğerinin kalbi, Allah'ı tefekkür ederek
terk eder. Şüphe yok ki, kalbi Allah'ı tefekkür
"Rahman arşa istiva etti."  2 ederek terk eden daha faziletlidir.

Şimdi soralım kendimize: Ben kimim ki Al- Başka bir fark ise, korkan kimse kendi nef-
lah benden hayâ etsin??? sini gözetir ve onu korumak için çabalar. Fakat
hayâ eden ise, Rabbi'ni gözetir, O'nun azametini
Hayâ Eden Rabbimize Karşı düşünür. Burada da hayâ eden, sadece korkarak
Muamelemiz Nasıl Olmalı? terk edenden daha faziletlidir. Fakat unutma ki
Öncelikle, hayâ eden Rabbimize karşı biz de kardeşim, her ikisinde de hayır vardır ve ikisi de
hayâ etmeliyiz. Zaten bu O'nun bize yaptıkları- ecirlerini alacaktır.
nın karşısında çok küçük bir karşılıktır.
Allah'ın önünde hayâ duygusuna sahip olan
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bizi buna teşvik et- kimseler çok azdırlar. Bir çok insan, sevgi, kor-
miş, bir adama da bunu tavsiye etmiştir: "Sana, ku, reca duygularını Allah'a yönlendirirler. Fa-
kat hayâ duygusunu hissedenler çok nadirdir. Ramazan
1434
2. 20/Taha, 5

Ağustos’13 • SAYI: 19

19
Allah'a karşı hayâ duygusuna sahip olan az tevbe et, onların hepsi Allah'ın izni ile iyiliklere dö-
topluluk kısımlara ayrılır: nüşür.' Adam bu sefer daha kesin ifadelerle soruyu
sorar: 'Kıyamet gününde günahlarım Allah'ın kar-
Bazıları, Allah'ın kendisine çokça nimet ver- şısında açığa çıkacak mı çıkmayacak mı?' Hatip,
mesinden dolayı hayâ ederler. 'Eğer tevbe edersen bu günahların mizanda iyilik
tarafına konacak, kötülük tarafına konulmaya-
Bazıları, Allah'a karşı defaten hata ettiklerin- caktır. Adam bir daha sorunca, Hatip ona 'Ne oldu
den dolayı hayâ ederler. sana ki bunu tekrar tekrar soruyorsun?' diye sorar.
Adam ise, 'Vallahi hayâ ediyorum… Allah'tan
Bazı insanlar da salih amellerde yaptıkları hayâ ediyorum' der. '
kusurlardan dolayı hayâ ederler. Yani o salih
ameli yapar, bununla beraber Rabbi'ne karşı Sen Allah'tan hayâ edersen, Allah da buna
daha çok amel takdim etmeyi istediğinden ve karşılık senden hayâ edecektir.
çok az amel yaptığından dolayı hayâ eder. Ör-
İbni Kayyım rahimehullah der ki: 'Kim Allah'tan
neğin, hayâtının tümünü Allah'ın yoluna ada-
hayâ ederse Allah da ondan hayâ eder.'
mak ister fakat az bir vaktini ayırdığı için hayâ
eder. Veya malının çoğunu vermek ister, fakat Şimdi Allah'ın bizimle olan şu muamelesi-
az bir kısmını verdiğinden dolayı hayâ eder. ne dikkat etmeni isterim. Kul, ellerini kaldırıp
Allah'tan istediği zaman, Allah ondan hayâ et-
Bunların içinden en hayırlısı ise, bütün bu
mektedir. Kul, Allah'ın hayâ ettiğini bildiği za-
Allah ile nasıl muamele etmelisin?

sebeplerden dolayı Allah'a karşı hayâ eden kim-


man aynı şekilde o da Rabbi'nden hayâ edecek-
sedir.
tir. Allah da bunun karşılığı olarak yine ondan
Kardeşim, salihlerin Allah'a karşı olan hayâ edecektir.
hayâları çok fazla idi. Örneğin, Fudayl b. İyad
Kardeşim, Allah'tan hayâ etmeyi hayâtında
Arefe gününde -ki bugün çok büyük
rahimehullah
denemeye çalış. Bu şuur, Allah ile muamelede
bir gündür- insanlar dua ederken, kendisi ağ-
apayrı bir atmosferdir. İlahımız, çok yüce ve
lamasının şiddetinden dua edememiştir. Güneş
merhametli olandır. O, El-Vedud ve El-Halim
batmaya yaklaşmış ve Arefe günü sona ermeye
olan ve bizden hayâ edendir. Vallahi bizim
başlayınca kafasını semaya kaldırmış ve gü-
O'ndan hayâ etmemiz daha hak sahibidir. Bu-
nahlarını düşünerek, 'Sen beni affetsen de, vah
nunla beraber hayâtımızda buna O'ndan daha
yaptığım o çirkin işlere. Eğer beni affetsen de ben
senden hayâ ediyorum. Sen beni affetsen de val- hak sahibi kimse de yoktur.
lahi ben senden hayâ ediyorum' diye ağlayarak
Allah'tan dileğim, hayâ nimetini içimizde
yakarıyordu.
daim kılması, bizleri kendisinden hayâ etmekle
Ebu Bekir radıyallahu anh bir gün insanlara şöy- rızıklandırmasıdır.
le hitap etmiştir: 'Ey insanlar, Allah'tan hayâ
edin. Nefsimi elinde bulunduran Allah'a yemin 'Âlemlerin Rabbi'ne hamdolsun' duamız ile…
ederim ki, ben hacetimi giderirken Allah'a olan
hayâmdan dolayı yüzümü örterim.'

Bunların yanında şunu sana söylemek iste-


rim ki, hayâ asla eskilerin kıssalarında kalma-
mıştır. Bilakis bu zamanda da var olması gerekir.

Arap ülkelerinin birisinde bir hatip hutbe


verir. Hutbenin içeriği Allah ile karşılaşma ile
ilgilidir. Hutbe bittikten hemen sonra yanına bir
adam gelir ve adamın yüzü kıpkırmızı kesilmiş
ve ağlamaktan yüzü değişmiştir. Şu soruyu so-
rar: ' 'Kıyamet günü günahlarım Allah'ın karşısın-
da açığa çıkacak mı?' Hatip, 'Sen bu günahlardan

20
Siyer Notları Genel Olarak Arapların Durumu

enesyelgun@tevhiddergisi.com Enes Yelgün

Heva ve Hevese Tabi Olma


Aklını, heva ve hevesinin ölçü ya-
pıp da mabud arayanlar ancak ken-
di akıllarına ve nefislerine uygun
ilahları bularak tatmin olmuşlardır.

Siyer kitaplarında 'Nuh kavminin putları'


diye bilinen birtakım putlar mevcuttur. Allah T arih boyunca insanoğlu hep bir ilaha yönel-
me ihtiyacı hissetmiştir. Sıkıntılı anlarında
başvuracağı, sevinçli anlarında hatırlayacağı,
subhanehu ve teâlâ Nuh Suresi 25. ayette bunların
isimlerini zikretmektedir. insanlara 'İşte ben bu ilaha inanıyorum' diyeceği
bir varlığı sürekli aramıştır.
Bir rivayette ise şöyle geçer: 'Nuh'un aleyhisselam
kavminin putlarının gömülü olduğu yeri, cinler Bu arayışta kullandığı araçların farklılığı onu
Amr Bin Luhayy'a haber vermiş; o da onları ora- değişik birçok ilaha ibadet etmeye sevketmiştir.
dan çıkartmıştır. Daha sonra da hac mevsiminde Aklını, heva ve hevesinin ölçü yapıp da mabud
Mekke'ye gelen Arap kabilelerine bu putları dağıt- arayanlar ancak kendi akıllarına ve nefislerine
mıştır.' uygun ilahları bularak tatmin olmuşlardır.

Ortaya çıkış şekli nasıl olursa olsun, sonuç iti- Yerin ve göğün Rabbi olan Allah'ın Peygam-
bari ile Araplar, İbrahim'in aleyhisselam davetinden berlerine, onun risaletine tabi olan topluluklar
yüz çevirmişler ve her geçen gün sapıklıklarına ise gerçek ilaha kulluğun lezzetini tatmışlardır.
sapıklık ekleyip tevhitten uzaklaşmışlardı.
Müşrik toplumların Adem'den aleyhisselam beri
Allah'ın subhanehu ve teâlâ dini ile aralarına mesa- yöneldikleri ilahlar farklı farklı ölçülere göre
fe girdikçe de, taptıkları şeylere niye taptıklarını belirlendiği için oldukça geniş bir halkayı kap-
bilmez bir halde hayatlarını sürdürmeye devam sar. Bazı zamanlarda tabiat varlıklarına, bazen
etmişlerdir. ağaca taşa, bazen de hayvanlara ilah gözüyle
bakılmış, ibadet edilmiştir. Fakat bu genişliğe Ramazan
1434

Ağustos’13 • SAYI: 19

21
rağmen biz şu soruyu sorduğumuzda cevap çok 'Peki bunlar bizim ilahımız ise, bizden ne isti-
kısa olacaktır. yorlar? Hangi fiilleri yapmamızı, hangilerinden
kaçınmamızı emrediyorlar?'
İnsanları Allah'ı bırakıpta bu ilahlara yönel-
ten şey nedir? İşte bu sorunun altını dolduracak cevap lis-
tesinin hepsinin çıktığı yer heva ve hevestir.
Bu soruya verilebilecek en temel cevap 'tak-
litçilik' ve 'heva ve hevese tabi olmak'tır. Bu meseleyi izah ederken sadece taştan ya-
pılan putları söyleyerek konuyu sınırlandırma-
Geçen yazılarımızda taklitçiliğin ne demek mız doğru olmaz. Aklını ilah edinen insanlarda
olduğunu, insanların neden taklitçiliğe sürük- aslında aynı konumdadırlar ve heva ve hevese
lendiğini, taklitçiliğin sonuçlarını ve ondan tabi olmuşlardır.
kurtulma yolların anlatmaya çalıştık. İnşallah
bu yazımızda da 'Heva ve hevese tabi olma' başlı- Aklını ilah edinen ilk varlıkta şeytandır. Al-
ğını anlatmaya çalışacağız. lah ona Adem'e aleyhisselam secde etmesini emret-
tiğinde o aklını kullanmış ve zelil bir şekilde
İnsan dünya nimetlerini süslü gösteren Allah'ın subhanehu ve teâlâ huzurundan ebediyyen
ve onları isteyen bir nefis ile yaratılmış- kovulmuştur.
tır. Bu özeliği ile meleklerden ayrılır.
Çünkü melekler nefis taşımazlar. "Allah buyurdu: 'Ben sana emret-
Aynı şekilde insan gibi iradeleri de mişken seni secde etmekten alıko-
yoktur. yan nedir?' (İblis): 'Ben ondan daha
üstünüm. Çünkü beni ateşten
Kimi insan nefsinin arzu- yarattın, onu çamurdan ya-
rattın, dedi. Allah: 'Öyle ise,
larına boyun eğer ve istekleri
Allah'tan başka ilahlara in oradan! Orada büyüklük
siyer notları

onu kuşatır, günah onu ibadet etme de insanın nefsine taslamak senin haddin
sarmalar. Bu insan zulmetmesinin bir çeşididir. Kend- değildir. Çık! Çünkü
heva ve hevese tabi inden hiçbir fayda ve zarar umul-
sen aşağılıklardan-
olmuş, nefsine zul- mayan ilahlara tapanlar, aslında
sın!' buyurdu. "  1
kendi heva ve heveslerine uy-
metmiş demektir.
gun davranmışlar demektir.
Allah başka bir ayette ise
Kimi de bazen nefsinin sadece şeytana değil, onun bu
arzularına yenik düşmekle usülüne tabi olanlara da aynı
beraber Allah'a subhanehu ve teâlâ tev- hitap ile seslenmiştir.
be etmeyi bilip kendini sürekli te-
mizler. "Allah buyurdu: 'Haydi, yerilmiş ve
kovulmuş olarak oradan çık! Andol-
Allah'tan başka ilahlara ibadet etme sun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin
de insanın nefsine zulmetmesinin bir çeşi- hepinizi cehenneme dolduracağım!' "  2
didir. Kendinden hiçbir fayda ve zarar umul-
mayan ilahlara tapanlar, aslında kendi heva ve Günümüzden bunun en güzel örneği ha-
heveslerine uygun davranmışlar demektir. dis inkarcılarıdır. Bu zatlar ilk önce insanlara
hadislerin zayıf olduğunu, Kur'an'a muhalefet
Peki, neden böyledir? ettiğini vb. şeyleri söylerler. İnsanlardan bu söy-
lemlere kulak verenler:
Çünkü Allah'tan subhanehu ve teâlâ başka ilah
edinenler heva ve heveslerine uygun kural ve 'Tamam. Dediğiniz gibi olsun. Peki biz bu dini
kaideleri tabiri caizse sahte ilahlarına söylettiri- nasıl yaşayacağız?' diye sorduklarında 'Allah'ın
ler. Mesela Amr b. Luhay'ı düşünelim. Bu adam kitabı size yeter' diye cevap veririler.
Mekke'ye elinde bir takım taşlar ile geldiğinde
Mekkelilere 'Bunlar sizin ilahlarınızdır' dedi.
Orada bulunanlar bunu kabul edince otomatik- 1. 7/Araf, 12-13
men şu soruyu sorma ihtiyacı hissettiler: 2. 7/Araf, 18

22
Buraya kadar herşey iyi niyetli gibi gözükse
de asıl mesele bundan sonra başlamaktadır.

Bu şüpheyi kalplerine yerleştirenler Allah'ın


ayetlerine baktıklarında muhkem
subhanehu ve teâlâ
ve müteşabih birçok nas görecekler, herşeyden
umumi olarak bahseden mücmel bir kitap ile
karşılaşacaklar. O zaman ikinci bir soru daha
sorma ihtiyacı hissedecekler.

'Peki biz bu kitabın ayetlerini nasıl anlayaca-


ğız?'

İşte buradan sonra devreye heva ve heves


girer. Onları bataklığa sürükleyenler bu aşama-
dan sonra ayetleri istedikleri gibi anlayıp insan-
lara da bunu dayatmaya başlarlar.

Lat, Menat putunu ortaya koyup da daha


sonra 'Sizin ilahınız sizden şunları istiyor' diyen-
ler ile bu zatların yaptıkları arasında doğal ola-
rak bir fark yoktur.

Rabbim bizleri heva ve hevesine göre değil


de O'nun rızasına uygun olarak yaşamayı nasip
etin.

Dualarımızın sonu alemlerin Rabbi olan


Allah'a hamddır.

Ramazan
1434

Ağustos’13 • SAYI: 19

23
Akaid Notları
Ferhat Cura ferhatcura@tevhiddergisi.com

Akıl ve Nas
Arasındaki İlişki -1-
Ehli Sünnet aklın önemini kabul etmek-
le beraber kesinlikle Allah'ın ayetlerinin
ve Rasûlullah'ın sahih sünnetinin önü-
ne geçirmezler. Tam tersine aklı nasla-
rı anlamada bir araç olarak kullanırlar.

R asûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayatta olduğu


sürece İslam inancına zarar verecek bütün
inanç, düşünce ve fiillerden sahabesini şiddetli
rak: "Nefsimi elinde tutan Allah'a yemin olsun ki
İsrailoğullarının Musa'ya dediği gibi dediniz. 'Bize
onların ilahı gibi bir ilah kıl, Musa dedi ki sizler
bir şekilde sakındırmıştır. Bundan dolayı itikadı gerçekten cahil olan bir kavimsiniz." diyor. Bu şe-
bozulmaya götürecek olan bütün yolları kapat- kilde Rasûlullah, İslam itikadına zarar verecek
mıştır. ve bozacak olan bütün sapık inançların önüne
set çekmişti.
Allah Rasûlü, sahabesinden bir takım ha-
ramlar ve hatalar gördüğünde insanları bundan Lakin Rasûlullah'ın vefatından sonra İslam
sakındırmak amacıyla güzel bir şekilde bunun toprakları genişleyince Müslümanlar farklı
yanlış olduğunu açıklıyor. Mescide bevl eden inançlarda ve kültürlerde olan insanlarla kar-
bedeviye davranışı bu güzel sakındırmaya ör- şılaşmaya başladılar. Ayrıca İslam'ı kabul eden
nek verilebilir. Oysa bunun hilafına sahabe- toplumlar, kendi batıl inançlarını tam anlamıy-
sinden tevhid inancına zarar verecek bir söz la terk etmeden İslam'a giriyorlardı. Bunun so-
ve fiil gördüğünde, çok şiddetli lafızlarla tehdit nucunda İslam itikadında bozulmalar başladı.
ediyor ve hemen müdahalede bulunuyor. Zatu
envat kıssası da bunun örneklerinden bir tane- Özellikle Emeviler ve Abbasiler döneminde
sidir. Sahabe, müşriklerin silahlarını astıkları kültürel alanda yapılan faaliyetler, İslam esas-
ağaç gibi Rasûlullah'tan kendilerine bir ağaç larının bozulmasını, içine batılların girmesini
kılmasını isteyince Rasûlullah bu duruma kıza- daha da hızlandırdı. Bu faaliyetlerden bir tane-

24
si de, Yunanlı filozofların felsefe kitaplarının
arapçaya çevrilmesidir.

Felsefe kitaplarının çevrilmesiyle beraber


çok ciddi bir şekilde sahih İslam inancından
sapma ve bozulmalar başladı. Bu dönemde in-
sanları İslam'a davet ve felsefecilerin delililerine
cevap vermek amacıyla felsefe kitaplarına yön-
lenildi, filozofların delilleri ve delillerin mahi-
yetleri anlamaya çalışıldı. Zaman içerisinde
öyle bir hale gelindi ki artık Kur'an ve Sünnet'in
hakikatleri bir kenara bırakılıp, felsefenin haki-
katleri üzerinde yoğunlaşıldı, yakîn olarak ina- 2. İkisini de iptal ederiz. Bu da olmaz. İki zıddı
nılması gereken birçok mesele yerini şüpheye aynı anda yalanlamış oluruz.
bıraktı. Meselelerin izahı Kur'an ve Sünnet'ten
3. Nakli (kuran, sünnet) alır, aklı reddederiz.
ziyade mantıkçıların delilleriyle ve anlayışlarıy-
Bu imkansızdır. Çünkü biz akli delillerle Allah'ı,
la izah edilmeye başlandı. Bununla beraber üm- sıfatlarını, mucizelerin, peygamberin doğruluğu-
metin içinde itikatta ihtilaflar çıkmaya başladı. na delil oluşunu bilmeseydik; naklin doğruluğunu
bilemezdik.
Felsefenin en temel aslı 'Akıl'dır. Mutlak
doğruyu bilecek tek şey, onların yanında akıl- 4. Yukarıdaki maddelerden sonra tek bir şey
dır. Çünkü akıl, yakînî ifade eder. Bundan do- kalır. Aklî olan delilleri alırız. Nakil olana ya sahih
layı İslam tarihinde açıkça aklın, nakle takdim değildir deriz, ya da zahiri kastedilmemiştir.'
edilmesi gerektiğini savunanlar olmuştur. Daha
ileri gidip Kur'an ve Sünnet'in zannî olduğu, Yine Fahruddin Er-Razi naklin tek başına
akli kaidelerin kat'i olduğu, bu nedenle nasların yakini ifade etmeyeceğini şöyle ifade etmekte:
akıl ışığında anlaşılması gerektiğini savunmuş- 'Naklin zahirinin yakın ifade edebilmesi için 10
lar. Yani naslara inanmak yerine akıllarına baş- tane emrin kendisinde bulunması lazım;
vurup, akla uygunsa kabul ediyorlar, yok akla
uygun değilse nassı bir şekilde reddediyorlar. 1. 'Onu bize nakleden ravilerin korunmuş sı-
fatına sahip olması lazım.' Yani biz onun hata
Kelam ilmiyle uğraşmış olan insanların hep- yapmadığından emin olmalıyız. Bu tahakkümü
si bu fitneye ve yanlışa düşmüşlerdir. Kelam il- mümkün olmayan bir şeydir.
minin büyük âlimlerinden gelen nakillere bakıl- 2. 'İrabının ve tasrifinin doğru yapılması lazım.'
dığında bu fitne açık bir şekilde görülmektedir. yani mana ile rivayet edilmeli. Rasûlullah'tan nasıl
duyulmuşsa aynı lafızlarla rivayet edilmesi gerekir.
Cuveyni: 'Zahiri tevile açık olan nasların, akli-
yatta delil alınması uygun değildir.' 3.'Rivayet ettiği şeyin içerisinde müşterek lafız-
lar olmaması lazım.'
'Akli deliller insanın içini rahatlatır ve yüre-
ğinde genişliğe sebep olur. Sem'i naslar (kuran ve Kalan diğer şartları saydıktan sonra diyor ki:
sünnet) doğru olsa da; akli delillerin oluşturduğu 'Nakilde, akla muarız bir durum söz konusu ol-
rahatlık onlarda bulunmaz.' mayacak. Eğer akıl ile nakil arasında bir muara-
za oluyorsa, biz burada aklı bırakıp nakli alırsak,
Fahruddin Er-Razi: 'Bil ki; kat'iyet ifade eden nakli eleştirmiş ve iptal etmiş oluruz. Çünkü bize
akli deliller ile bir şey sabit olur da, şer'i delillerin naklin sıhhatini akıl ispat etmiştir. Eğer aklı red-
zahiri (Kur'an ve Sünnet) sabit olana muhalefet dedersek otomatikman nakli de reddetmiş oluruz.'
ederse, önümüzde dört yol oluşur:
Sonuç olarak bidat ehli şöyle bir kaide koy-
1. Aklı ve nakli beraber tasdik ederiz. Bu
muştur:
imkânsızdır. İki zıt aynı anda tasdik edilmez.
'Akıl ile nakil çatışırsa, aklı alır, nakli ise onun Ramazan
doğrultusunda tevil ederiz. Ya da biz naklin ma- 1434

Ağustos’13 • SAYI: 19

25
nasını bilmiyoruz, ilmini Allah'a havale ederiz.
Gerekirse böyle bir şey yoktur diye inkar ederiz.'
Bu şekilde aklın, Kur'an ve Sünnet'in önüne ge-
çirilmesiyle İslam itikadının en temel meselesi
olan Allah'ın isim ve sıfatları, ya reddedildi ya
da bozuk anlayışlarla tevil edildi (bir nevi tahrif
edildi). Yine Allah, olacak olan şeyleri bilemez
diyerek kaderi inkar ettiler, akılları almadığı
için kıyamet alametlerini ve kabir azabını inkar
ettiler.

Bu insanların naslar konusunda ne kadar


cüretkâr davrandıklarına dair şu örneği verme-
miz yeterlidir. Mutezilenin itikadına göre Allah
şerri dilemez. Bundan dolayı kadere inanmazlar.
Böylece İbni Mesud'un rivayet ettiği insanın ya-
ratılış evresinden bahseden hadis ile çakışıyorlar.
Çünkü hadiste Allah bir ömür boyu cennetlik-
lerin amelini yapan adamın, cehennemliklerin
amelini yapmasını istiyor ve adam ateşe giriyor.
Mutezilenin aklına göre, bu Allah'ın adaletine
aykırı olduğu için hadisi inkar ediyorlar. Hatta
mutezile imamlarından biri bu hadis için şöyle
akaid notları

diyor: 'Vallahi bu hadisi İbni Mesud'un söylediği-


ni duysaydım İbni Mesud'u yalanlardım. Peygam-
berin bunu söylediğini duysaydım reddederdim.
Allah'tan bu hadisi duysaydım 'Sen bunun üzerine
bizden söz almadın' derdim.' Bu imamın bunu
söylemesinin nedeni hadisin akla uymuyor ol-
masıdır. Aklıyla Allah'ın adaletine sınır çizmiş.
Onun aklına göre Allah insanların kaderini yaz-
mamış ve bilmemiş olması gerekmektedir. Aksi
takdirde Allah insanları bununla yargılayamaz.
Bu adamın naslar karşısında bu şekilde cüretkar
davranmasının sebebi aklını ilah edinmesinden
ve meselelere felsefi mantıkla yaklaşmasından
başka birşey değidir.

Ehli Sünnet, hiçbir konuda nasların dışına


çıkmadığı gibi, bu konuda da nasların dışına
çıkmaz. Ehli Sünnet imamları bu fikirlerin bi-
dat, dalalet ve sapıklık olduğunu beyan edip,
kabul etmemekle beraber, bu konuda şöy-
le bir kaide koymuşlar: 'Sarih olan akıl, sahih
olan nakille muaraza etmez. Şayet akıl ve nakil
çakışırsa; her zaman nakli, aklın önüne takdim
ederiz.' Yani Ehli Sünnet aklın önemini kabul
etmekle beraber kesinlikle Allah'ın ayetleri-
nin ve Rasûlullah'ın sahih sünnetinin önüne
geçirmezler. Tam tersine aklı nasları anlamada
bir araç olarak kullanırlar. Çünkü İslam'da asıl
olan karşısında ne olursa olsun naslara teslim

26
olmaktır. Nasların dışında kalan her şeyi heva Şeyhu'l İslam İbni Teymiyye şöyle der:
ve heves olarak değerlendirmektedir.
'Aklı nakle takdim edemeyiz. Çünkü şeriat
Allah'ın kitabına baktığımız zaman aklı, nas- her zaman akla uygun ve aklın anlayabileceği
ların önüne hiçbir şekilde ve gerekçeyle geçiril- şeyler getirmez. Aklın anlamakta aciz olduğu
meyeceğini bariz bir şekilde görmekteyiz. Tam ve sadece teslimiyetle mükellef olduğu konular
tersine Allah, ihtilaf anında akla değil Allah ve varken, nasıl akıl ışığında nassı anlayalım.'
Rasûlü'ne gidilmesini, verilen hükümlere akıl
İbnu'l Kayyım: 'Batıl tevil ehlinin kendisiyle
anlamasa dahi tam bir teslimiyetle teslim olun-
dinin ana esaslarını yıkıp, Kur'an'ın hürmetini
masını emretmektedir. Buna Allah'ın kitabın-
çiğnedikleri ve imanın izlerini sildikleri tağutları
dan örnek verecek olursak: dörttür:
"Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; Rasûl'e ӽӽAllah ve Rasûlü'nün sözleri delilledir ve yakınlık
itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. ifade etmez.
Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, ar-
tık onu Allah'a ve Rasûlü'ne döndürün. Şayet ӽӽAllah'ın sıfatlarını anlatan ayet ve hadisler me-
Allah'a ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, ha- cazdır hakikat değildir.
yırlı ve sonuç bakımında daha güzel olandır."  1
ӽӽAllah Rasûlü'nün sahih yollarla bize gelmiş ve
Bu ayette, şayet akıl yeterli olmuş olsaydı, ümmetin bütün olarak kabul ettiği hadisleri, zan
ihtilaf anında dönmemiz gereken merci akıl ifade eder.
olurdu. Zaten insanların ihtilaf etmesine neden ӽӽAkıl ile nakil çatışırsa aklı alır, nakle iltifat etme-
olan, akıllarıyla hareket etmeleri ve anlayış fark- yiz.'
lılığıdır. Bu durumda Allah bizleri akla değil,
nassa yönlendirmiştir. Bu yazımızda akılcılığın İslam'a nasıl musal-
lat olduğunu, İslam'a ve Müslümanlara verdiği
"Hayır, senin Rabbine yemin olsun ki; onlar zararı, Ehli Sünnet'in akla bakış açısını izah et-
iman etmiş olamazlar. Ta ki aralarında çıkan meye çalıştık Allah izin verirse gelecek yazımız-
çekişmelerde, seni hakem kılıp sonra verdiğin da İslam'da aklın önemi ve aklın sınırını izah
hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve etmeye çalışacağız.
tam bir teslimeyetle teslim olmadıkça."  2
Davamızın sonu Allah'a hamd etmektir.
Allah burada insanların imanı için sadece
hükmü resule götürmeyi kabul etmiyor. Ayrıca
Allah Rasûlü'nün verdiği hükme içinde sıkıntı
duyan insanın imanını nefyediyor. Çünkü Al-
lah ayette önce Rasûlü hakem tayin etmemizi ve
akla veya nefse uymasa da hiçbir sıkıntı duyma-
dan tam bir teslimiyetle teslim olmamızı emre-
diyor.

Ali radıyallahu anh bu konuda şöyle der:

"Şayet din akılla olsaydı, ayakların altının


mesh edilmesi, üstünün mesh edilmesinden
daha evla olurdu. Oysa ben Allah Rasûlü'nü
ayaklarının üstünü mesh ederken gördüm."  3

1. 4/Nisa, 59
2. 4/Nisa, 65 Ramazan
1434
3. Ebu Davud

Ağustos’13 • SAYI: 19

27
İlim Meclisi
ekrembulca@tevhiddergisi.com

Ekrem Bulca

Muhammed bin Abdulvehhab'ın


Hayatından Çıkarılacak Dersler -2-
Bugün eğer çalışmalarımızda başarılı ola-
mıyorsak, hedeflerimize ulaşamıyorsak
yaptığımız işleri ihlas ve ihsanla yapıp
yapmadığımızı kontrol etmemiz gerekir.
Çalışmalardaki başarısızlık ihlasda ve ih-
sanda başarısız olmanın göstergesidir.

A llah'a hamd, Rasûlü'ne salat ve selam ol-


sun. Bir önceki yazımızda Muhammed bin
Abdulvehhab'ın hayatından dersler çıkarmaya
nerek yapmasıdır. İhlas, amellerin bereketidir.
Ameller Allah katında ihlas ile değer kazanır.
Eğer yaptığımız amellerin bereketi yok ise, ihla-
başlamıştık. Bu yazımızda da Şeyh'in hayatın- sımızı kontrol etmemiz gerekir.
dan dersler çıkarmaya devam edeceğiz inşaAl-
lah. İhlas kalbî bir ameldir. 'Ben ihlaslıyım' de-
mek kişinin ihlaslı olduğunu göstermez. İhlasın
5. Ders bir takım belirtileri vardır. Kişi ancak bunların
Davetimizin veya İslam için yaptığımız her- varlığı veya yokluğu ile ihlaslı olup olmadığını
hangi bir çalışmanın başarıya ulaşabilmesi için anlayabilir. Bu alametleri selefimiz çok güzel bir
ihlas ve ihsan şarttır. Allah subhanehu ve teâlâ amelle- şekilde tespit etmiş ve bize aktarmışlardır. Her
rinde ihlas ve ihsan sahibi olan kişileri muvaffak Müslümanın bunları bilmesi ve ona göre ihlaslı
kılar. Onlara başarı nasip eder. Muhammed bin olup olmadığının sağlamasını yapması gerekir.
Abdulvehhab'ın davetinin başarıya ulaşmasının Bu alametleri kısaca şöyle zikredebiliriz:
sebeblerinden bir tanesi de buydu. Bugünün
ӽӽ Kişinin yaptığı amel insanlar tarafından övül-
davetçileri de tıpkı onun gibi davetlerinde ihlas düğünde yapmaya devam eder, övülmediğinde
ve ihsan sahibi olurlarsa, Allah subhanehu ve teâlâ on- ise terk ederse, bu kişinin ihlasında problem
lara da başarı nasip eder. Onları da yeryüzüne olduğunu gösteririr. Kişinin amel yapmasında-
vâris ve imam kılar. ki gaye Allah'ı razı etmek olmalıdır. İnsanların
övmesi veya övmemesi, beğenmesi veya beğen-
İhlas; Kişinin yaptığı amelleri sadece memesi değil.
Allah'ın rızasını ve O'nun vereceği ecri düşü-

28
ӽӽ Kişi yalnızken amellerde gevşek, insanların ondan verilince razı olur, verilmediğinde kızar.
yanında çok canlı ise bu da onun ihlasında prob- Helak oldu ve baş aşağı çevrildi. Ayağına diken
lem olduğunu gösterir. Veya kişi yalnız kaldığın- batsa çıkaracak kimse bulamaz. Müjdeler ol-
da her türlü günahı işliyor, insanların içerisinde sun o kula ki, atının yularından tutmuş Allah
günahlardan uzaklaşıyorsa bu da onun günahla- yolundadır. Saçları dağınık, ayakları tozlanmış
rı terk ederken ihlaslı olmadığını gösterir. İhlaslı vaziyettedir. Nöbet işinde oldu mu onun hakkı-
Müslüman her mekanda, her ortamda kulluğu- nı verir, develeri sürme işinde onun hakkını ve-
nu en güzel şekilde yerine getirendir. rir. İzin istese izin verilmez, aracı olsa aracılığı
kabul edilmez..."
Kişinin herhangi bir amelde ihlaslı olması
diğer amellerde de ihlaslı olacağı anlamına gel- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iki sınıf insanı
mez. Bilakis kişinin her amelden önce ve sonra aynı hadiste anlatıyor. Biri Allah Rasûlü'nün he-
ihlaslı olup olmadığının muhasebesini yapması lakını haber verdiği veya helak olması için bed-
gerekir. dua ettiği insan. O dinara, dirheme, kadifeye,
ipeğe kul olmuştur. Ona secde etmemiş, rükûda
Şeyh'in hayatına baktığımızda o, övüldü- bulunmamıştır. Sıkıştığında dinara, dirheme
ğünde de, yerildiğinde de davetine devam etmiş, dua da etmemiştir. Ancak onunla mutlu olur. O
davasından vazgeçmemiştir. Bu onun davetinde varsa rahat ve razıdır, yoksa sıkıntılı ve mutsuz...
ihlaslı olduğunu gösterir. İhlaslı olması da onun Sinirli ve gergin... 'Suht' kelimesinin ifade ettiği
davetinin başarıya ulaşmasının sebeplerinden anlam, rıza halinin dışındaki tüm halleri kapsar.
bir tanesidir.
Diğer tarafta Allah Rasûlü'nün sallallahu aley-
İhsan; Kişinin yaptığı işi en güzel şekilde hi ve sellem müjdesine nail olmuş bahtiyar insan...
eksiksiz yapmasıdır. Kişi hangi iş olursa olsun Hangi görevde olsa onun hakkını veren, nöbet-
farketmez, yaptığı işi dört dörtlük yaparsa Allah çiyken iyi bir nöbetçi, develeri sürdü mü iyi bir
subhanehu ve teâlâ ona başarı nasip eder. sürücü... İhsan ilkesi üzerine olmak böyle bir-
şey işte... İhsan, görevler arasında ayrım yaptır-
İhsan sahibi olan kimse kendisine verilen maz insana... Bahaneyle sorumlulukları da terk
görevler arasında ayrım yapmaz. Hangi görev ettirmez... 1
kendisine verilirse verilsin dört dörtlük yapar.
'Davet yap' denilirse en güzel şekilde davet yapar. Allah subhanehu ve teâlâ ihsan ilkesi gözetilerek
'Hizmet yap' denilirse en güzel şekilde hizmet yapılan amelleri zayi etmeyeceğine dair vaadde
yapar. Onun için görevinin çeşidi, içeriği çok bulunmuştur. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuru-
önemli değildir. yor:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuru- "Biz ihsan üzere amel edenlerin ecrini zayi et-
yor: meyiz."  2

"Dinarın kulu helak oldu, dirhemin kulu he-


Ramazan
lak oldu, kumaşın kulu helak oldu... Kendisine 1. 'Kardeşimle Hasbihal'den alıntıdır. 1434
2. 18/Kehf, 30

Ağustos’13 • SAYI: 19

29
kişiye önünü gösteren kandil gibidir. İlimsiz ha-
Şeyh'in arkadaşlarına dav- reket etmek ise karanlıklara doğru gitmektir.
et amaçlı yazdığı mektu- İslamî harekette ilim üzere olmanın getirdiği
plar bugün ders diye ilim birçok fayda vardır. Biz bunlardan iki tanesini
meclislerinde okutuluyor. Bu zikredeceğiz;

ihsanın göstergesidir. Demek 1. İstikamet üzere kalmak için ilim şarttır:


ki Şeyh o mektubu yazarken Allah ve Rasûlü bir çok yerde bizden istikamet
üzere olmamızı istemişlerdir.
dahi ihsan ve ihlaslı ki, Allah
onun o amelini günümüze "Artık sen de beraberindeki tevbe edenler de
kadar ulaştırmış. emrolunduğun gibi istikamet/dosdoğru yol üze-
re ol. Ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz O, bütün yap-
tıklarınızı çok iyi görür."  3

"Muhakkak ki; Rabbimiz Allah'tır deyip son-


Bu, Allah'ın subhanehu ve teâlâ adaletinin göster-
ra da istikamet üzere olanlar için korku yoktur,
gesidir. Allah herkese yaptığı amelin karşılığını
onlar üzülmezler de."  4
verir. Kim işini nasıl yaparsa, Allah'ın vereceği
karşılık da ona göre olacaktır. "Şüphesiz 'Rabbimiz Allah'tır' deyip sonrada
istikamet üzere olanların üzerine melekler iner.
Şeyh'in arkadaşlarına davet amaçlı yazdığı Onlara: 'Korkmayın, üzülmeyin ve size va'd
mektuplar bugün ders diye ilim meclislerinde edilen cennetle sevinin' derler."  5
ilim meclisi

okutuluyor. Bu ihsanın göstergesidir. Demek ki


Şeyh o mektubu yazarken dahi ihsan ve ihlas- Ebu Amr Sufyan b. Abdullah Es-Sakafi radı-
lı ki, Allah subhanehu ve teâlâ onun o amelini günü- yallahu anh Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem yanına
müze kadar ulaştırmış. Bugün görüyoruz adam gelip şöyle diyor:
ciltler dolusu kitap yazmış, ama kimsenin habe-
ri yok. Fakat Şeyh'in risalelerinin defaeten ilim " 'Ey Allah'ın Rasûlü! İslam'a dair bana öyle
meclislerinde şerh edildiğine şahit oluyoruz. bir söz söyle ki (bu hususta) senden başka hiç
kimseye bir şey sormayayım', Rasûlullah şöyle
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Allah subha- buyurdu: ' 'Allah'a iman ettim' de sonra da isti-
nehu ve teâlâ ihlas ve ihsanla yapılan amelleri zayi kamet üzere ol.' "  6
etmez. Bugün eğer çalışmalarımızda başarılı
olamıyorsak, hedeflerimize ulaşamıyorsak yap- Bu ve bunun gibi birçok nasta şeriat bizden
tığımız işleri ihlas ve ihsanla yapıp yapmadığı- istikamet üzere olmamızı istemiştir. Peki neyle
mızı kontrol etmemiz gerekir. Çalışmalardaki veya nasıl istikamet üzere olacağız? İster ferdi
başarısızlık ihlasda ve ihsanda başarısız olma- ister cemaatsel olsun farketmez istikamet üzere
nın göstergesidir. Bugün malesef yaptığı işte olmanın en temel yollarından bir tanesi ilimdir.
başarı elde edemeyen, hedeflerine ulaşamayan İlim olmadan istikamet üzere olmak mümkün
kimseler hatayı kendisinde aramaktan ziyade değildir. Hangi hareket olursa olsun istikamet
hemen başkasını suçluyor. Allah bizi ihlasa ve üzere olmak ve bu yol üzere sebat etmek istiyor-
ihsana muvaffak kılsın... sa, ilim ile hareket etmelidir. Tarih boyunca is-
tikametten sapan tüm fırkaların ve cemaatlerin
temelinde ilimsizlik vardır.
6. Ders
Şeyh'in davetinin başarılı olmasının sebep- İslam, dinin girişi de dahil olmakla birlikte
lerinden bir tanesi de onun ilmi donanımıdır.
Şeyh'in her konuda ilim ile hareket etmesi onun
davetinin başarıya ulaşmasına sebebiyet verdi.
İslami mücadelede ilmi donanım çok önemlidir. 3. 11/Hud, 112
İlme dayalı olmayan, ilim ile hareket etmeyen 4. 46/Ahkaf, 13

hiçbir hareket başarıya ulaşamaz. İlim bir nevi 5. 41/Fussilet, 30


6. Müslim

30
her işin başına ilim koymuştur. Allah subhanehu ve Dikkat edilirse Muhammed bin Abdulveh-
şöyle buyuruyor:
teâlâ hab iyi bir davetçi olduğu gibi aynı zamanda
iyi bir yazar da. Ulaşabildiklerine sözlü olarak,
"Bil ki Allah'tan başka ilah yoktur.''  7 ulaşamadıklarına ise mektup yazarak davet yap-
mıştır. Zaten şu an elimizde olan risalelerinin
İmam Buhari 'Söz ve amelden önce ilim' diye bir çoğu da bu mektuplardan oluşmaktadır.
bir bab açmış ve bu ayeti zikretmiş. Biz buradan
itikad da dahil hangi iş olursa olsun öncesinde Biz buradan şunu öğreniyoruz; her davetçi-
ilim olması gerektiğini anlıyoruz. nin meşru olup da davet yapabileceği alanları
kullanması gerekir. Eğer böyle alanlar yoksa im-
2. Şüphelerden etkilenmemek için ilim ge- kan dahilinde, bu alanları oluşturması gerekir.
reklidir: Kafirler tarih boyunca Müslümanları
dinlerinden döndürmek için her türlü yöntemi 7. Ders
kullandılar. Kullanmaya da devam ediyorlar.
Bazen sözlü ve fiili eziyet ederek, bazen de şüp- Bu güzel hayat hikayesinden saliha kadının
heler yoluyla Müslümanları yollarından vazge- önemini de gördük. Muhammed bin Suud'un
çirmeye çalıştılar. Şeyh'e sahip çıkıp bu hayrı işlemesine eşi aracı
oldu.
Özellikle Müslümalar açıktan davet yapıp
dışa açıldıklarında, kafirler Müslümanların ka- Buradan yola çıkarak şunu diyebiliriz; Evli-
fasını karıştırmak ve neticesinde de dinlerinden lik kurarken amaç sadece şehevî duygularımızı
döndürmek için şüpheler üretirler. Bu şüphe- tatmin etmek olmamalıdır. Karşıdaki kadının
leri üretirken bazen kıyas yaparlar, bazen akıl güzel oluşu, kendisiyle evlenmek için birinci
yürütürler, bazen de bizim otorite olarak kabul sebep olmamalıdır. Bilakis bizim için öncelik,
ettiğimiz kaynaklardan bize delil getirirler. Eğer onun dini ve ahlakî durumu olmalıdır.
yeterli ilim sahibi olursak bu şüphelere cevap
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuru-
verir, muhaliflerimizi sustururuz. Ama eğer
yor:
ilmi donanımımız tam değil ise, o zaman onla-
rın dediklerini kabul etmek durumunda kalırız. "Bir kadın dört şeyden dolayı nikahlanır; malı,
Bu da Allah muhafaza itikaddan, ahlaktan ve güzelliği, asaleti ve dini için. Sen dindar olanı
menhecten sapmaya neden olur. seç elin bereketlensin."  8

İlmi elde etmek için ne yapmak gerekir? Kişi evlilikte saliha olan birini seçerse şe-
riatın evlilikte gözettiği maksatlar yerine gelir.
İlim için sağlam bir cehd gerekir. Davetçinin Böylece evlilik taraflar için rahmet ve bereket
en azından hayatının belli bir kısmını sadece olur. Aksi taktirde ise evlilik taraflar için azap
ilme ayırması gerekir. Ta ki dini ile ilgili her ve zindan olur.
konuda temel bilgi sahibi olsun. Fakat bu de-
mek değildir ki ondan sonra ilim okumayacak. Rabbim bize hakkıyla öğrenmeyi, öğren-
Bilakis ömrünün sonuna kadar ilim okumaya diklerini anlamayı, anladıklarımızı yaşamayı
devam etmelidir. İlim okumak için bulduğu ve yaşadıklarımıza insanları davet etmeyi nasip
fırsatları iyi değerlendirmelidir. Çünkü hem etsin... Allahumme amin.
davetçinin hem de insanların, yemeğe ve suya
olan ihtiyaçları kadar ilme ihtiyaçları vardır.

Bununla birlikte davetçinin özellikle vakıası


ile alakalı ve çokça karşılaşılan konularla ilgili
yeterli bilgiye sahip olması ve bu konularda de-
rinleşmesi gerekir.

Ramazan
1434
7. 47/Muhammed, 19 8. Buhari

Ağustos’13 • SAYI: 19

31
Nasihat
abdulmetinaksoy@tevhiddergisi.com
Abdulmetin
Aksoy

Miracın Bereketi Namaz


Peki siz dünya işlerinizle namaz karşı karşıya
kaldığında ve bir program düşündüğünüzde
namazı ilk sıraya alabiliyor musunuz?

Y aratılışımızın amacı Allah'a subhanehu ve teâlâ


ibadet etmektir. İmtihanlarla beraber hak-
kıyla O'na kulluk etmek var oluşumuzun özü-
"Allah'a ibadet etmeleri ve O'na hiçbir şeyi or-
tak koşmamalarıdır."  2

dür. Nasıl ki arı, insanların kendisinde faydala-


nıp şifa bulacağı bal yapmak için yaratılmışsa,
Yeryüzünde halife olarak yarattığı kulların hakeza bizler de ibadetlerimizi âlemlerin Rab-
yaratılış gayesini Allah subhanehu ve teâlâ şöyle bildi- bine has kılmak için yaratıldık. Kâinattaki diğer
rir: canlılar kendilerine yüklenen görevleri yerine
getirerek Rabblerine kul olurlarken, bizler de bu
"Ben insanları ve cinleri sadece bana ibadet görevimizi ifa ederek Rabbimize abid olmakta-
etsinler diye yarattım."  1 yız.

Peygamber de sallallahu aleyhi ve sellem Allah'ın subha- Kişinin Rabbine ibadet etmekle görevli ol-
insanlar üzerindeki hakkını anlatırken duğunun şuurunda olması önemli bir bahistir.
nehu ve teâlâ
şöyle izah eder: Çünkü hiçbir kavim yoktur ki; Allah subhanehu ve

1. 51/Zariyat, 56 2. Buhari, Müslim

32
kendilerine gönderdiği Peygamberleri o in-
teâlâ
sanlara, Allah'a karşı kul olmakla, O'na ibadet
etmekle görevli olduklarını hatırlatmış olmasın.
Bütün Peygamberler, bu aslı insanlara anlata-
bilmek için yıllarını, canlarını ve mallarını feda
etmişlerdir. Neden?

Çünkü dünyaya hangi sebeple gönderildiği-


ni bilmeyen insanlar Rabblerine karşı kulluğu-
nu ifa edemez. Edemediği gibi Allah'a subhanehu
ve teâlâ karşı sürekli isyan içerisinde olur. Toplu-
mumuzun Allah'tan subhanehu ve teâlâ uzaklaşmaları,
yeryüzünde en büyük mefsedet olan Allah'tan
başkasına ibadet etmeleri, kulluk sorumluluğu-
nu idrak edememelerinden kaynaklanmaktadır.

Kul olarak dünyaya niçin geldiğimizi idrak


ettiğimizde, vaktimizi daha çok Rabbimize
okuyup, akabinde namaz kılması Allah'ın ho-
abid olmakla geçirmeye çalışacağızdır inşallah. şuna gider. Yanındaki meleklere: 'Kulum ben-
Peygamberleri, sahabeyi ve nice salih insanla- den korktu, beni nida etti ve benim için namaz
rı Allah'a kul yapan şey, bu bilinçte olmalarıy- kıldı. Ben de onun günahlarını bağışladım'
dı. Dünya işleriyle, Allah'a kulluk karşı karşıya der."  3
geldiğinde, Rabblerine abid olmayı tercih et-
melerinin, ellerinin tersiyle dünya emellerini Allah kullarının namazıyla meleklerine if-
itmelerinin sebebi de asıl görevlerinin kulluk tihar ediyor. Dikkat et, övünen zat âlemlerin
olduğunu bilmeleriydi. Rabbi, Allah'tır. Övülmeye, hamda layık olan
zat, kulun namazıyla iftihar ediyor. Peki, biz
Kendilerine hayatta en çok ne ile meşgul ol- namazımızla diğer milletlere karşı iftihar edebi-
mayı seversin? diye sorulsa Allah'a köle olmak, liyor muyuz? Müslümanlar ile otururken, birbi-
O'na boyun eğerek kulluk etmek olduğunu söy- rimize dinimizin direği namazın önemini anla-
lemeleri de bu sebeptendir. Şu ana kadar Allah'a tırken heyecan benliğimizi kaplıyor mu? Günde
abid olmayla alakalı okuduğun kitaplarda sana beş vakit namazı kıldıktan sonra içimizden se-
ve bizlere, o yüce şahsiyete sahip olan insanla- vinç duygularıyla kendi kendimize övünebiliyor
rın örnek olarak gösterilmeleri dikkatini çekmiş muyuz?
olması lazım. Bunun sebebi ise, onlar kulluk
şuuruyla yatıp, kalkıyorlardı. Hayatlarına ba- Namaz, Miracın nurudur
kıldığında en çok izhar ettikleri şey, Rabblerine
yaptıkları ibadetti. Allah'ın subhanehu ve teâlâ tevhitten sonra kendi-
sine değer verdiği amel, namazdır. Çünkü Allah
Değerli kardeşim! Yaratılışımızın tek gayesi subhanehu ve teâlâ dinin birçok emrini insanların ara-
Allah'a subhanehu ve teâlâ ibadet etmek ve O'na hak- sında Peygamber'e arz ederken namazı, değe-
kıyla kul olmaktır. Bunu bildikten sonra Rabbi- rinden dolayı miraçta emretmiştir.
nin yanında en değerli ibadet hangisiyse, onun-
la Rabbine abid olmaya başlamalısın. Rabbine Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
öyle bir amel sunmalısın ki, Allah subhanehu ve teâlâ
onun ile meleklerine karşı iftihar etmeli. "Mescidi Haram'dan çevresini bereketli kıldı-
ğımız Mescidi Aksa'ya ayetlerimizden bir kıs-
Kur'an ve Sünnet'e baktığında Allah'a en se- mını gösterelim diye kulunu gece yürütüp götü-
vimli olan amelin namaz olduğunu göreceksin. ren (Allah) eksikliklerden uzaktır."  4

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:


Ramazan
3. Müslim, Ebu Davud 1434
"Dağ başında tek başına olan çobanın ezan 4. 14/İsra, 1

Ağustos’13 • SAYI: 19

33
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem İsra ve Miraç Rabbime müracaat etmekten utandım' dedim.
olayını şöyle anlatır: Sonra beni alıp Sidretu'l Münteha'ya götürdü,
Sidretu'l Münteha'yı öyle renkler kaplamıştı ki,
"Ben Mekke'de iken evimin tavanı açıldı. ne olduklarını bilmiyordum. Sonra cennete ko-
Cebrail indi ve göğsümü açıp zemzem suyu nuldum. Bir de ne göreyim cennetin içerisinde
ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman dolu bir kap inciden gerdanlıklar var, toprağı da miskti."  5
getirdi. Göğsüme boşaltarak kapattı. Ardından
elimden tutup beni yakın semaya yükseltti. Ya- Namaz, bizden önceki şeriatlarda da
kın semaya geldiğimde, Cebrail semanın bek- mevcut olan ibadettir
çisine: 'Kapıyı aç' dedi. O da: 'Kim o?' dedi. O
da: 'Ben Cebrail' dedi. 'Yanında biri var mı?' Bütün Peygamberler itikatta aynıdırlar. Fa-
diye sordu. 'Evet, yanımda Muhammed var- kat şeriatlarının ahkâmları zamana ve mekâna
dır', 'Kendisine gelmesi için haber gönderilmiş göre farklılık arz etmiştir. Peygamber sallallahu aley-
midir?' dedi. Cebrail: 'Evet' diye cevap verdi. hi ve sellem şöyle buyurur:
Kapıyı açtığında yakın semanın üzerine çıktık.
Baktım ki burada sağında ve solunda kalaba- "Biz Peygamberler babaları bir, anneleri ayrı
lık bulunan bir adam oturuyor. Sağ tarafı- olan kardeşler gibiyiz."
na baktığında gülüyor, sol tarafına bak-
tığında ağlıyordu. Bana: 'Hoşgeldin Peygamberlerin babalarının aynı
salih Peygamber, salih evlat' dedi. olması itikadın aynı olduğunu,
Cebrail'e: 'Bu kimdir?' dedim. annelerinin ayrı olması şeri-
O da: 'Bu Âdem'dir. Sağında atların farklı olduğunu ifade
ve solundaki şu kalabalık ço-
Peygamberlerin şeriatlerinde şer'i eder. Bütün Peygamberle-
cuklarının ruhlarıdır. Bun- ahkâmlar değişmesine rağmen namaz rin şeriatleri farklı olması
lardan sağdaki olanlar
nasihat

ahkâmı bütün şeraitlerin özünde nedeniyle bizden önceki


cennetlikler, solundaki- mevcuttur. Bu namazın Allah'ın
ler ise cehennemliklerdir. şeriatlarda haram olan
subhanehu ve teâlâ yanındaki önemini ve
Sağına baktığında güler, konumunun büyüklüğünü gösterir. bir şey, bizim şeriatımızda
soluna baktığında ağlar' dedi. helal; onların şeriatında he-
Sonra beni ikinci semaya yük- lal olan bir şey, bizim şeriatı-
seltti…" mızda haram olabilir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bü- Örneğin, savaşlarda elde edilen


tün semalara çıkıp oradaki Peygamber- ganimetler bizden önceki şeriatlarda ha-
lerle görüştüğünü anlattıktan sonra bizlere ramdı. Kimse ganimetten bir şey alamıyor-
namazın farz kılınışını, Allah ile arasındaki du. Ganimetler bir araya toplanır, gökyüzün-
geçen diyoloğu anlatmaya şöyle devam eder: den ateş topu gelir onu yakardı.

"Allah ümmetime elli vakit namaz faz kıldı, Fakat bizim şeriatımızda ganimet helal kı-
elli farz namazla Rabbimin yanından döndüm. lınmıştır. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
Musa'ya uğradım: 'Allah ümmetine neleri farz
kıldı?' dedi. 'Elli vakit namaz farz kıldı' dedim. "Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve hoş
'Rabbine müracaat et. Ümmetin gerçekten bunu yeyin ve Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah
yapamaz!' dedi. Ben de müracaat ettim yarısı- günahları bağışlayan, çokça rahmet edendir."  6
nı indirdi. Musa'ya tekrar döndüm: 'Yarısını
indirdi' dedim. 'Rabbine tekrardan müracaat Peygamberlerin şeriatlerinde şer'i ahkâmlar
et ümmetin bunu gerçekten yapamaz' dedi. değişmesine rağmen namaz ahkâmı bütün
Ben de tekrar Rabbime müracaat ettim, yarı- şeraitlerin özünde mevcuttur. Bu namazın
sını indirdi. Musa'ya tekrar döndüm. 'Rabbine Allah'ın subhanehu ve teâlâ yanındaki önemini ve ko-
tekrar müracaat et ümmetin gerçekten bunu numunun büyüklüğünü gösterir.
yapamaz' dedi. Ben de tekrar müracaat ettim:
'Sayı bakımından beş, sevap bakımından ellidir.
Katımda söz değişmez' buyurdu. Musa'ya dön-
düm 'Rabbine tekrar müracaat et' dedi. 'Artık, 5. Buhari
6. 8/Enfal, 69

34
Örneğin, İsmail'e aleyhisselam baktığımızda o
ehline namazı emretmiştir. Allah şöyle buyurur:

"O ehline namazı ve zekâtı emrederdi."  7

Hakeza Allah subhanehu ve teâlâ Musa ve


Harun'dan aleyhimusselam bahsederken şöyle buyu-
rur:

"Musa'ya ve kardeşine: 'Mısır'da kavminize


ev hazırlayın, o evlerinizi (kıbleye yönelik) na-
mazgah yapın. Ve namazı dosdoğru kılın. Ey
Musa müminleri müjdele' diye vahyettik."  8
şer'i özürden dolayı kişi kıyamda duramıyorsa,
Namaz, insanın canının söz konusu ol- bu durumda kıyam ondan düşer.
duğu savaş zamanında dahi Müslümanların
üzerinden düşmemiştir En büyük meşakkat ve zorluk cihad ve savaş
meydanlarıdır. Bombaların ve kurşunların ha-
İslam'ın emirleri din, can, mal, nesep ve ırz vada uçuştuğu andır. Kişinin ufak dikkatsizliği
olan beş tane unsurun maslahatını koruma üze- canından olmasına neden olacaktır. Fakat buna
rine kuruludur. Bunların arasında en önemli rağmen namaz kişiye savaş esnasında da farz
maslahat ise, dindir. Dinin maslahatı her şeyin kılınmış, kişi ondan muaf tutulmamıştır. Sebep?
önüne takdim edilir. İkinci sırada ise, candır.
Çünkü namaz Allah katında değerlidir. Adil
Allah subhanehu ve teâlâ insanlar için her zaman olan Allah, ne olursa olsun, savaş durumunda
kolaylığı seçmiştir. Onların üzerinden zorluğu dahi namazı iptal etmiyor. Kullarının ölürken
kaldırmıştır. O adildir. Adaleti sever. Kulların- kendisine, en çok sevdiği namaz ile ibadet et-
dan hiç kimseye gücünden fazlasını yüklemez melerini istiyor. Secde ve rüku eder vaziyette
ve kendisine yaklaşırken gücünden fazlasını ölüp, bu halde Rabbinin huzurunda dirilmek
sarf etmesini talep etmez. izzettir, şereftir. Rabbine karşı kulluğunun ispa-
tıdır. İnşallah bu şekilde bir ölüm ile dünyadan
Allah şöyle buyurur: gideriz.

"Allah'tan gücünüz yettiğiniz kadarınca kor- Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
kun."  9
"Yeryüzüne sefere çıktığınız zaman eğer
"Allah sizin için kolaylığı ister, zorluğu iste- kâfirlerin size bir fenalık yapmasından korkar-
mez."  10 sanız, namazı kısaltmanızda üzerinize bir ve-
bal yoktur. Şüphesiz ki kâfirler sizin apaçık düş-
"Allah dinde sizin üzerinize bir zorluk kılma- manınızdır. Sende aralarında bulunup onlara
dı."  11 namaz kıldırdığında, bir kısmı seninle birlikte
namaza dursun ve silahlarını da alsınlar. Bun-
Bu naslara baktığımızda şer'i emirler, me- lar secdeye vardıklarında diğerleri arkanızda
şakkatin, zorluğun ve zaruretin olduğu yerde, bulunsunlar. Namaz kılmamış olan diğer kısım
insandan düşmüş veya kolaylaştırılmıştır. Ör- gelsin, seninle beraber namaz kılsınlar. Hem
neğin, kıyam, namazın rüknudur. Namazın tedbirli bulunsunlar hem de silahlarını alsın-
olmazsa olmazlarındandır. Fakat herhangi bir lar…"  12

Namaz, kulun mahşer gününde ilk hesaba


çekileceği ameldir
7. 19/Meryem, 55
8. 10/Yunus, 87 Allah'ın subhanehu ve teâlâ mahşer gününde in-
9. 64/Teğabun, 16
Ramazan
10. 2/Bakara, 185 1434
11. 22/Hac, 78 12. 4/Nisa, 101-102

Ağustos’13 • SAYI: 19

35
sanları kendisiyle ilk hesaba çekeceği şey na- duğu için İslam'ın birçok emrini yapmamasına
mazdır. Namazın sualler arsında ilk sıraya müsaade ediyor. Genellikle duyduğumuz sözler:
alınması, namazın Allah subhanehu ve teâlâ katındaki 'Daha küçük o. Büyüdüğünde yapacaktır.' Bu an-
değerini gösterir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem layış Kur'an ve Sünnet'e terstir. İslam ufak yaşta
şöyle buyurur: şer'i emirlere alıştırmanın önemini yukarıdaki
hadisle ifade etmiştir.
"Kişinin kıyamet gününde kendisiyle ilk hesa-
ba çekileceği şey namazdır."  13 Çocuğa yaşı ufak diye İslam'ın emirlerini
yapmamasına müsaade eden ebeveynler dünya
Dünya ahkâmına baktığımızda da muamele işine geldiğinde aynı tavrı göstermiyorlar. İş-
aynıdır. İnsan çalışırken, ziyarete gideceğinde, ler arasında hangisi zorsa: 'Biraz burnu sürtsün,
davet edeceğinde vb. dünya yaşamında yapa- dünyanın, ekmek kazanmanın zorluğunu öğren-
cağı şeylerde her zaman öncelikli olanları ön sin' anlayışıyla kendisinin bile zorlanacağı işler
sıraya alır. Çünkü onun için değerli olan odur. yaptırıyorlar.
Namaz da İslam şeriatında böyledir.
İslam'a aykırı davrandığında 'daha küçük...'
Yukarıdaki hadis bizlere şunu söylüyor: Al- diyen anne ve babalar, kazayla evdeki bir eşyaya,
lah subhanehu ve teâlâ değerinden dolayı namazı sual- arabaya zarar verdiklerinde tabir caizse 'merkep
lerin ilk sırasına alıyor. Peki siz dünya işlerinizle sudan gelinceye kadar' dövüyorlar. Sözlerini ken-
namaz karşı karşıya kaldığında ve bir program dilerine hatırlatıyorum: 'Hani evladınız daha
düşündüğünüzde namazı ilk sıraya alabiliyor küçüktü. Her şeyi büyüdüğü zaman yapacaktı?'
musunuz? İlk sıraya alabiliyorsanız namazın
sizin yanınızda önemli olduğunu gösterir. İlk Allah subhanehu ve teâlâ adildir. Kullarına da, ev-
sıraya almayıp hep sonlara doğru erteliyorsanız, lat dahi olsa adaletli davranmayı emreder. Şer'i
nasihat

sizin yanınızda namazın ehemmiyeti kalma- emirlerde gevşek, dünya işlerinde ciddi muame-
mıştır. Ama unutmayın ki; siz namazı sonlara le sergilemek, adalet değildir. İnsanın fıtratına
doğru erteleseniz de Allah subhanehu ve teâlâ sizi ilk uygun olanı emreden Allah subhanehu ve teâlâ, kendi-
onunla hesaba çekecektir. sinin sevdiği namazı çocuğa da emretmiştir. Ki
bu nimetten o da faydalansın, buluğ dönemine
Namaz, yedi yaşında çocukların benliğine geldiğinde bu emri daha güzel ifa etsin. İşte adil
aşılanan bir ameldir muamele budur.
İnsan aklı baliğ oluncaya kadar hiçbir şer'i Rabbimizden dileğimiz namazın önemi ve
emirlerden sorumlu değildir. Buluğ çağından değerini kalbimize yerleştirmesidir. Miracı ha-
sonra sorumluluk başlamıştır. Yapmadığı şey- tırlayarak, Allah'ın subhanehu ve teâlâ katında kılıyor-
lerden sorguya çekilip cezalandırılacak, yaptığı muş hissine bürünerek namazı kılmayı nasip
amellerin de mükâfatını alacaktır. etmesidir. Allahumme amin.
Namaz da bu amellerden bir tanesidir. So- Davamızın sonu alemlerin Rabbine hamd
rumluluğu buluğ dönemiyle başlar. Fakat İslam etmektir.
yedi yaşındaki çocuklara namazı emretmemizi,
eğer on yaşına geldiğinde kılmazsa dövmemizi
emretmiştir. Bu da namazın önemini gösterir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

"Çocuğa yedi yaşında namazı emredin, on ya-


şına geldiğinde kılmazsa dövün."  14

Bugün insanlar çocuklarının yaşı ufak ol-

13. Nesai
14. Tirmizi

36
Öncü Nesil
İbrahim KAPRAN

Başı Öpülesi Sahabe


Müslümanın izzetine en yakışır hal kafirlere karşı en
küçük bir meyilde dahi bulunmadan tavrını ortaya
koymasıdır. Fakat bu bir şarta bağlıdır. O da, bu tavrın
sonucunun sadece kendisini bağlayacak olmasıdır.

B azı sahabeler vardır ki biz onların hayatla-


rıyla alakalı çok az bilgiye sahibizdir. Ancak
Allah onların hayatlarına ihlasları nedeniyle çok
tince Medine'ye o da hicret etti. Peygamber'in
sallallahu aleyhi ve sellem yanına geldi ve ha-
yatının sonuna kadar İslam dinine hizmet etti.
büyük bir bereket vermiştir. Öyle ki yaşantıla- Osman'ın radıyallahu anh zamanında vefat eden bu
rıyla ilgili elimize ulaşan küçük kırıntılar bile sahabe o ana kadar ki bütün cihad faaliyetlerine
bize bir ömür boyu yetecek nasihatlari barındı- katılmıştır.
rır.
Allah Rasûlü insanların kabiliyetlerini tespit
İşte bu sahabelerden bir tanesi de Abdullah eder, buna göre onlara görev verirdi. Abdullah
bin Huzafe'dir. bin Huzafe radıyallahu anh nerede, ne söylemesi ge-
rektiğini bilen, kendini düzgün ifade edebilen,
Bizler sahabe hayatı kitaplarında Abdullah'ın ani gelişen olaylara çözüm üretebilen bir saha-
radıyallahu anh Mekke'de Müslüman olduğunu, beydi. Bu yüzden Allah Rasûlü onu dış kabile ya
Habeşistan hicretine katıldığını daha sonra da ülkelere elçi olarak gönderiyordu.
Mekke'ye dönüp, her Müslümanın karşılaştığı
zorluklara maruz kaldığını öğreniyoruz. İşte bu görevi sırasında gerçekleşen bir
olayın ayrıntıları bizim Abdullah radıyallahu anh
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hic- hakkında tafsilatlı olarak bilebildiğimiz nadir
ret ettikten uzun bir müddet sonra, Allah olaylardan bir tanesidir. Dilerseniz ilk olarak
Rasûlü'nün "Ben müşriklerin arasında ikamet hadiseyi anlatmakla başlıyalım. Ramazan
eden Müslümanlardan beriyim" buyruğunu işi- 1434

Ağustos’13 • SAYI: 19

37
"Bizans'ın büyüğü Kayser'e Müslüman asker- 'Ellerinin yakınına atın', dedi. Kendisi de hris-
lerindeki inanç samimiyeti ve sağlamlığına, Al- tiyan olmasını teklif ediyordu. Fakat Abdullah
lah ve Rasûlü için canlarına değer vermedikle- kabul etmiyordu. Bu defa da:
rine dair haberler ulaşmıştı.
'Ayaklarının yakınına atın', dedi. Bu arada,
Adamlarına bir Müslüman esir yakaladık- Müslümanlıktan ayrılması için telkinde bulu-
larında onu öldürmemelerini ve kendisine sağ nuyordu. Abdullah da kabul etmemekte direni-
olarak getirmelerini emretti. yordu.

Abdullah bin Huzafe, Bizanslıların eline esir Kayser, ona ok atılmamasını ve çarmıhtan in-
düştü. Hükümdarlarına götürüp dediler ki: 'İşte dirilmesini istedi. Daha sonra, büyük bir kazan
bu, Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem getirtti. İçine zeytinyağı doldurulup ocağa ko-
dinine ilk girenlerdendir. Onu esir alıp, sana nuldu. İçindeki yağ kaynayınca, iki adam getir-
getirdik.' tip, birisinin kazana atılmasını emretti. Birisini
kazana attılar. Bir de baktılar ki, eti dağılmış,
Bizans hükümdarı, Abdullah bin Huzafe'ye sırf kemikleri görünüyor...
uzun uzun baktıktan sonra dedi ki:
Arkasından Abdullah bin Huzafe'ye dönüp,
'Sana birşey teklif edeceğim.' Abdullah: hristiyan olmasını teklif etti. Abdullah, önceki-
lerden daha sert bir şekilde reddetti.
'Neymiş o?' dedi. Hükümdar:
Baktı ki olmuyor, onun da kazana atılmasını
'Sana hristiyan olmanı teklif ediyorum... Eğer emretti. Abdullah kazanın başına getirilince ağ-
hristiyan olursan, seni serbest bırakırım. Sana ladı. Kayserin adamlarından biri hükümdara :
ikramda bulunurum.' Abdullah sert ve kesin bir
ifadeyle: 'Ağladı...' dedi. Kayser, onun teklifini kabul et-
mediğine pişman olduğunu zannetti ve:
'Heyhat... Benim için ölmek, teklif ettiğin şey-
den bin defa daha iyidir' dedi. Kayser dedi ki: 'Onu yanıma getirin', dedi. Karşısında durun-
ca, yine hristiyan olmasını teklif etti ve Abdul-
'Sen zeki bir kişiye benziyorsun. Eğer teklif et- lah yine kabul etmedi. Kayser:
tiğimi kabul edersen, seni mülk ve saltanatıma
ortak ederim.' İplerle bağlı olan esir gülümseyip: 'Yazıklar olsun sana! O halde niçin ağladın?'
dedi. Abdullah:
'Vallahi, Muhammed'in sallallahu aleyhi ve
sellem dininden bir an bile dönmeme karşılık, 'Kendi kendime: 'Şu anda, bu kazana atılıp
senin ve Arapların sahip olduğu herşeyi versen gideceksin' dedim ve istedim ki, vücudumdaki
yine dönmem', dedi. Kayser: tüylerin sayısınca canım olsa da, böyle kazana
atılsın. İşte beni ağlatan budur', dedi. Hüküm-
'O halde seni öldüreceğim...' dedi. Abdullah: dar:

'Bunu yapabilirsiniz' diye cevap verdi. Hü- 'Seni serbest bırakırım ama benim başımı öper
kümdar, onun çarmıha gerilmesini emretti. Ok- misin?' dedi.
çularına Rumca:

38
Abdullah: kendisini bağlayacak olmasıdır. Bu şart yerine
geldiğinde kafirlere karşı izzetlice bir duruş ser-
'Bütün Müslüman esirleri de serbest bırakır gilemek Allah'ın subhanehu ve teâlâ hoşuna giden ve
mısın?' dedi. O'na en sevgili gelen kulların yani Peygamber-
lerin fiilidir.
Hükümdar:
Mesela İbrahim aleyhisselam ateşe atıldığı sıra-
'Bütün Müslüman esirleri de' dedi. Buradan
da bırakın müşriklerden yardım talep etmeyi,
sonrasını Abdullah şöyle anlatıyor:
meleğin yardımını dahi geri çevirmiştir. Sadece
'Kendi kendime şöyle dedim: 'Bu Allah'ın düş- Allah'tan subhanehu ve teâlâ yardım talep etmiştir.
manlarından biridir. Beni ve bütün Müslüman
esirleri serbest bırakması için, onun başını öpe- Fakat mesele başka Müslümanları da ilgilen-
yim. Bundan bana hiçbir zarar gelmez.' dirdiğinde, yani İslam cemaatinin umumunun
maslahatı söz konusu olduğunda aynı olaya
Ona yaklaşıp başını öptü. Bizans hükümda- farklı bir şekilde bakmamız gerekir. Abdullah
rı, Müslüman esirlerin getirilip, ona verilmesini bin Huzafe radıyallahu anh sadece kendisini ilgilen-
emretti. Böylece, esirleri ona verildiler. diren teklif ve tehditleri net bir şekilde geri çe-
virmiştir. Müslümanın izzetine en yakışır tavır
Abdullah bin Huzafe, Ömer bin Hattab'ın budur. Fakat konu başka Müslümanların hakla-
yanına gelip, başından geçenleri anlattı. Ömer rı ile alakalı bir meseleye dönüştüğünde Abdul-
çok memnun oldu. Kurtarılan esirleri görünce,
lah bin Huzafe'nin de tavrı değişmiştir. Bir tağu-
şöyle dedi:
tun başını bile sırf bu maslahatı elde edebilmek
'Her Müslümanın, Abdullah bin Huzafe'nin için öpmüştür. Yaptığı bu işin doğruluğunu
başını öpmesi, vazifesidir. İşte önce ben öpüyo- bizzat Ömer radıyallahu anh tasdik etmiştir. Öyleyse
rum...' müşriklerin içinde yaşamak ve onlarla muame-
le etmek zorunda kalan müminler olarak bizler
Sonra kalkıp başını öptü..." bu ilkeyi hayatımıza uygulamak zorundayız.
Sadece bizi bağlayan konularda istediğimiz
Bu hadisede dikkatimizi çeken ilk nokta şu- gibi davranabiliriz. Ama Müslümanların mas-
dur: lahatını ilgilendiren bir mesele de artık övülen
şey kafirlere karşı tavır takınmak değil Müslü-
Esaret Allah'ın subhanehu ve teâlâ mümin kulla- manların umumuna fayda sağlayacak şeyi elde
rını denediği imtihanlardan bir tanesidir, kal- etmektir.
dırılması zor bir yüktür. Fakat her imtihanın
zorluğu o sıkıntıya önceden yapılan hazırlıkla Allah bizlere sahabeyi güzel bir şekilde anla-
direk bağlantılıdır. İnsan: 'Ben bir gün malımdan, yıp, onlar gibi yaşamayı nasip etsin.
canımdan olmakla, esaretle vb. imtihan olabili-
rim' diye sürekli düşünmeli, Allah'tan sabır ve
sebat dilemeli, önceden fikrî hazırlık yapmalı-
dır. Hele hele Allah'ın dinini küfür rejimlerinde
anlatan Müslüman davetçiler bu zorluklara kar-
şılaşacaklarını bir an bile akıllarından çıkartma-
malıdırlar.

Peki bir Müslüman esaret altındayken nasıl


davranmalı? Allah'ın ondan beklediği tavır ne-
dir? İşte bu Abdullah bin Huzafe'nin bize öğret-
tiği ikinci noktadır.

Müslümanın izzetine en yakışır hal kafirlere


karşı en küçük bir meyilde dahi bulunmadan
tavrını ortaya koymasıdır. Fakat bu bir şar- Ramazan
1434
ta bağlıdır. O da, bu tavrın sonucunun sadece

Ağustos’13 • SAYI: 19

39
Cihad Yolunun Sabiteleri Çeviri Makale

Beşinci Sabite:
Zafer, Sadece Askeri
Galibiyet Değildir -3-
Mücahidler sebepleri yerine getirir, kendilerine verilen
kuvvetle amel ederek cihad için hazırlık yaptıklarında,
Allah da onların az olan gayretlerini ve zayıf bir şekilde
onlarla çatışmalarını, düşmanlarının kendi katından bir
azapla helak olmasına sebep olarak kılacaktır.

Zaferin Yedinci Manası aleyhisselamNemrud ile tartışmasında galip kılmış-


Zaferin manalarından biri de Allah'ın kul- tır.
larına delil ve beyan yardımını göstermesidir.
"Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zen-
Aslında bu geçen manalara yakın olup biraz ginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında
farklıdır. Burada zafere ulaşan ilke, sadece za- İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) gör-
fer kazananla sınırlı değildir. Bu ilke, sahibi öl- medin mi! İşte o zaman İbrahim: 'Rabbim ha-
sün veya ölmesin diğerlerine de ulaşır. Burada yat veren ve öldürendir', demişti. O da: 'Hayat
önemli olan hüccetinin ulaşması ve bazı toplu- veren ve öldüren benim', demişti. İbrahim: 'Al-
lukları ikna etmesidir. Bunlar meydanda zafer lah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de
kazanamayan mustazaflar olsa bile… onu batıdan getir', dedi. Bunun üzerine kâfir
apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete er-
Kavmi ile tartıştıktan sonra İbrahim'in aleyhis- dirmez."  2
selam hüccetinin galip olması hakkında Allah'ın
buyruğu da bunun gibidir. Ashab-ı Uhdud kıssasındaki gencin zafer ka-
zanmasında da, değişmez prensiplerin galibiyeti
"İşte bu, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz hakkında açık bir delil bulunmaktadır. Genç öl-
delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin de- dürülmüş, fakat hücceti ve prensibi zafer kazan-
recelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Rabbin mış, Kral'ın küfrüne galip gelmiş ve insanların
hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir."  1 hepsi Müslüman olmuştu. Hüccetin galibiyeti
gencin ölümü sebebiyle olmuş, ölümden önce-
Buradaki yüceltme zafer vermek anlamın- ki sebatı ise, apaçık bir zafer olmuştu. Böylece
dadır. Aynı şekilde Allah subhanehu ve teâlâ, İbrahim'i küfür, sahip olduğu tüm güç ve otoriteye kar-

1. 6/En'am, 83 2. 2/Bakara, 258

40
şın, bu sebat, prensip ve büyük inanç karşısında helak olmasına sebep olarak kılacaktır. Allah
darmadağın olmuştu. bu durumu bizlere şu buyruğu ile
subhanehu ve teâlâ
tekit etmektedir:
Taifetu'l Mansura'nın ise var olacağını ve ga-
lip geleceğini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem haber "Nice az topluluk nice çok topluluğa Allah'ın
vermiştir. izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle bera-
berdir."  4
"Ümmetimin içerisinden bir taife hak üzere
olmaya devam edecek ve onları yardımsız bıra- Firavun'un başına gelen azap, Musa'nın aley-
kanlar onlara bir zarar veremeyecekler. Allah'ın ve beraberindekilerin cihadı sebebiyle-
hisselam
emri gelinceye kadar onlar bu hal üzere kala- dir ki bu duruma da şöyle açıklık getirilebilir:
caklardır."  3 Şüphe yok ki Allah subhanehu ve teâlâ Musa aleyhisselam
gelmeden önce de, geldikten sonra da Firavun'u
Bu galibiyetin en alt seviyesi de hüccet ve helak etmeye kadirdir. Fakat Firavun yüz çevi-
beyan galibiyetidir. Bazen bunun yanında dev- rip tekebbür etmiş, Allah da ona tağutlaşıp, bü-
let ve otorite de olabilir. Fakat ümmetin onları yüklenene kadar mühlet vermişti. O atlıları ve
yardımsız bırakmaları, düşmanların onlara kar- askerleri ile Allah'ın nurunu söndürmek için
şı toplanmalarına rağmen onlar galip olanlardır. çıkınca, o ve askerleri sahada azaba uğratıldılar.
Bunun tek sebebi de Musa aleyhisselam idi.
Zaferin Sekizinci Manası
Allah'ın, düşmanlarını kendi katından bir Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmaktadır:
azapla helak etmesi de mücahidlere zafer ver-
me türlerinden bir tanesi olarak sayılabilir. Bu "Bunun üzerine Musa'ya: Asân ile denize vur!
azaba ise mücahidlerin cihad etmesi sebep olur. diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı
(on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi
Mücahidler bazı zamanlarda düşmanlarını oldu."  5
cihad meydanında yenmekten aciz kalabilmek- "Firavun ve kavminin yaptıklarını ve (özenle
teler. Bu da savaştaki denkliğin olmayışından kurup) yükselttiklerini yerle bir ettik."  6
ileri gelmektedir. Fakat Allah çok kuvvetli ve
izzetli olandır. Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem cihadının or-
taya çıkıp, Kureyş'in hakka boyun eğmekten
Mücahidler sebepleri yerine getirir, kendi- yüz çevirmesinin ardından Allah subhanehu ve teâlâ
lerine verilen kuvvetle amel ederek cihad için Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem emrine uymaları için
hazırlık yaptıklarında, Allah da onların az olan onlara azap gönderdi.
gayretlerini ve zayıf bir şekilde onlarla çatışma-
larını, düşmanlarının kendi katından bir azapla
4. 2/Bakara, 249
Ramazan
5. 26/Şuara, 63 1434
3. Buhari, Müslim 6. 7/Araf, 137

Ağustos’13 • SAYI: 19

41
onlarla olan savaşında Kureyş'ten iki yüze ya-
kın adam öldürmüştü. Onlar da sadece bu raka-
mın yarısına yakın Müslüman öldürdüler. Fakat
Tarihte asla nedensiz bir şekilde Allah'ın subhanehu ve teâlâ Kureyş'e kendi katından
helak olan bir topluluk yoktur. azap göndermesi, onları Rasûlullah'ın sallallahu
aleyhi ve sellem emrine boyun eğdirmiştir. Onların
Kafirlerin başlarına gelen tüm içlerinden kimi topluluk hidayete erdi, kimisi
felaketler, onlara gönderilen de küfürleri üzere helak oldu.
Rasûllerin veya Allah'ın salih
İçinde bulunduğumuz asırda da Sovyetler
kullarının cihad etmeleri Birliği'nin yıkılması bu gerçeği doğrulamıştır.
sebebiyle gerçekleşmiştir. Mücahidler savaş meydanında onlardan güç-
lü olmadığı gibi, sayıca da fazla değildiler. Fa-
kat Allah'ın dinine karşı savaşmaları ve O'nun
dostlarını öldürmelerinden ötürü, zorluk, bela,
Buhari ve Müslim'de Abdullah b. Abbas'ın fakirlik ve fesatlar peşi sıra gelmiş ve Sovyetler
şu rivayeti bulunmaktadır:
radıyallahu anh
Birliği yıkılmış oldu. Sovyetler Birliği'nin ko-
münist bir yapıdan dolayı yıkıldığını kim söyle-
"Kureyş, Nebi'ye isyan ettiği zaman Nebi de sal- yebilir? İşte aynı sistemde olup da hala varlığını
onların arkalarını döndüğünü
lallahu aleyhi ve sellem sürdüren birçok devlet bulunmakta. Borçların-
gördü ve onlara Yusuf'un aleyhisselam ettiği yedi dan dolayı yıkıldığını kim söyleyebilir? ABD,
beddua gibi onlara beddua etti. Bundan sonra Sovyetler'in yıkıldığı zaman özellikle iç borçla-
her şeyi bitirip, yok eden kıtlık geldi. Öyleki de- rında onlardan çok daha fazla borçlu idi. Tota-
çeviri makale

rileri, ölüleri ve leşleri bile yediler ve içlerinden liter, askeri yönetiminden dolayı yıkıldığını da
birisi semaya bakıp açlıktan duman görüyordu. kim söyleyebilir? Onlardan daha katı askeri yö-
Sonra Ebu Süfyan, Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem netimi olan devletler hala varlığını sürdürmek-
yanına gelip ona şöyle dedi: 'Ey Muhammed! tedirler. Sovyetler Birliği'nin yıkılış nedenlerine
Sen Allah'a itaati, sıla-i rahmi emreden biri- bakan bir kimse, onların Allah'ın dinine savaş
sin. Kavmin yakında helak olacak, onlar için
açması, mücahidlerin de onlarla cihad etmesin-
Allah'a dua et.' "
den başka bir sebep bulamaz.
Allah da subhanehu ve teâlâ şu ayetleri indirdi:
Tarih ve Peygamber kıssalarında bunun sayı-
"Şimdi sen, göğün, insanları bürüyecek açık bir lamayacak kadar çok örnekleri bulunmaktadır.
duman çıkaracağı günü gözetle. Bu, elem verici Bunların hepsi de şunu gösterir ki, mücahidlere
bir azaptır. (İşte o zaman insanlar:) 'Rabbimiz! savaş açanlara azap ve yıkımın layık olmasının
Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyo- asıl nedeni, yine mücahidlerin gerçekleştirdik-
ruz' (derler). Nerede onlarda öğüt almak? Oysa leri cihattır. Cihad da zaten kafirler için helak
kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti. sebebidir. Müminlerin zaferi ise, Allah katın-
Sonra ondan yüz çevirdiler ve: Bu, öğretilmiş dandır. Zaferi acilen görmesek de gerçekleşmesi
bir deli dediler. Biz azabı birazcık kaldıracağız, çok yakındır. Tarihte asla nedensiz bir şekilde
ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz. Fakat helak olan bir topluluk yoktur. Kafirlerin baş-
biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, ke- larına gelen tüm felaketler, onlara gönderilen
sinlikle intikamımızı alırız."  7 Rasûllerin veya Allah'ın salih kullarının cihad
etmeleri sebebiyle gerçekleşmiştir.
Onların başına gelen her şey Nebi'nin sallal-
onlarla cihad etmesi sebebiyledir.
lahu aleyhi ve sellem
Şeyh Yusuf El-Uyeyri rahimehullah
Bu da hicretten, cihadın farz kılınmasından ve
Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem ordusunun savaş Özcan YILDIRIM,
meydanında başına gelenlerden çok önce olan
bir durumdu. Peygamber sasallallahu aleyhi ve sellem Tevhid Dergisi için çevirmiştir.

7. 44/Duhan, 10-16

42
Menhec Notları
yigitinan@tevhiddergisi.com Yiğit İnan

-2- Cihad
Herkesin üzerine düşen bir
vacip vardır. İster geride kalan
olsun, isterse de ileri atılan
olsun kimsenin görevini ihmal
etmemesi gerekir.

Y eryüzünde Müslümanların izzetini ve şe-


refini muhafaza etmek için mücahidler
var eden Rabbimize hamdolsun. Salât ve se-
Cihadın Yolları Nelerdir?
Enes'ten radıyallahu anh rivayetle Rasûlullah sallal-
lahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
lam, mücahid Peygamber olan Rasûlullah'a ve
O'nun mücahid olan ashabı üzerine olsun. "Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve
dillerinizle cihad edin."  1
Şeriatın ciddi anlamda cihad ameline birçok
fazilet atfettiğini geçen yazımızda belirtmiştik. Buradan anlaşılmaktadır ki İslam, can ve
Cihada denk bir amel bulunmadığını, cihadın mal ile yapılan mücadeleye cihad dediği gibi dil
kurtuluşun anahtarı olduğunu, cihadın Allah'ın ile yapılan mücadeleye de cihad demektedir. Dil
subhanehu ve teâlâ dininin yayılması noktasında en ile yapılan cihad insanların davet yoluyla fıtrat-
etkili amel olduğunu ve faziletlerin en büyüğü larına, yani İslam'a döndürülmeleridir.
olan şehadete bu amel vesilesiyle ulaşılabildi-
ğini hatırlatmıştık. Cihadın gayesini ve bunun Bazıları davete cihad isminin verilmesine
dışında meşru olduğu durumları zikretmiştik. tepki göstermektedir. Ancak Kur'an-ı Kerim'de
de bu, cihad olarak isimlendirilmiştir:
Bu ay Rabbimizin vermiş olduğu imkan da-
hilinde bu amelin yolları ve kısımları üzerinde Ramazan
duracağız. Başarı Allah'tandır. 1434
1. Ebu Davud, Nesai

Ağustos’13 • SAYI: 19

43
bıraktığı eşi ve çocuğu kafirlere teslim olacak,
adam şirkin yeryüzünden silinmesi için sava-
şırken gerisinde bıraktığı evladı bir süre sonra
mürted olup şirkin bekçiliğini yapacak.

Demek ki bir grup insan cihad edecek. Bir


grup insan da geride kalacak ama yatmayacak,
canlarını bu uğurda seferber edenlere maddi
ve manevi anlamda yardım edecek. Gerisinde
bıraktığı ehline yardım edecek, onları var olan
şirklerden koruyacak. İnsanları oraya teşvik
edecek. Nitekim Allah subhanehu ve teâlâ Tevbe sure-
"Artık kâfirlere itaat etme ve onunla onlara sinde şöyle buyurmaktadır:
karşı büyük bir cihad et."  2
"Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları
Bu ayet Mekke'de nazil olmuştur. Ayette "... doğru değildir. Onların her kesiminde bir grup
Onunla... "dan kastedilen Kur'an'dır. Demek ki dinde (dini ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve
Allah subhanehu ve teâlâ Ku'ran'ın apaçık bir şekilde kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz
müşriklere ulaştırılmasını cihad olarak isimlen- etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınır-
diriyor. Hatta şeriat çok farklı olan amelleri de lar."  5
cihad olarak isimlendirmiştir.
Maalesef bugün senelerini cephede savaşa-
Bir adam Rasûlullah'tan sallallahu aleyhi ve sellem ci- rak geçirenlerin kendileriyle konuşulduğunda
menhec notları

hada katılmak için izin istedi. Rasûlullah sallallahu hâlâ tağutların tekfiri gibi hiç kimsenin ihtilaf
aleyhi ve sellem:
etmeyeceği bir meselede tereddüt içinde olduk-
larını görmekteyiz. Bu çok acı bir durumdur.
" 'Annen baban sağlar mı?' diye sordu. Adam: Allah için savaşanın zihninde kimin Allah'ın
'Evet' deyince, 'Sen onlara hizmet ederek cihad düşmanı olduğu tam bir netliğe kavuşmalıdır.
yap' buyurdu."  3 O zaman demek ki birileri bu görevi üstlenmeli
ve Müslümanları bilinçlendirmelidir. Nitekim
Fakat buradan bu amelleri işleyen kişinin vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir.
canını ortaya koyan mücahidin faziletine eşit
olduğu anlayışı çıkarılmamalıdır. Çünkü Allah Ayrıca bugün dünya cihadının yürütülmesi
subhanehu ve teâlâ canıyla cihad edenlerin derecesi- ekonomik güce yani paraya bağlı bir durum-
nin en büyük derece olduğunu haber vermiştir: dur. Bu hakikati net bir şekilde görmek gerekir.
Herkes cepheye gidebilir. Rabbimiz buna niyet-
"Allah yolunda malları ve canları ile cihad lenen kardeşlerimizin yolunu açık etsin. Ancak
edenlerin Allah katında dereceleri çok büyük- şunu da görmek gerekir ki cepheye gidecek olan
tür. İşte umduklarını elde edenler de onların ta kişi masraflarıyla beraber cepheye gitmektedir.
kendileridir."  4 Birilerinin bunu finanse etmesi gerekmektedir.
Bu da geride kalanların üzerine düşen bir va-
Bazıları bu tepkiyi daha da ileri götürerek
ciptir.
'Siz böyle diyerek insanları cihattan alıkoyuyorsu-
nuz' gibi sözler sarf etmektedir. Bu gibi sözler Herkesin üzerine düşen bir vacip vardır. İs-
eden insanlar İslam'ın ve Müslümanların halini ter geride kalan olsun, isterse de ileri atılan ol-
anlamamış olan insanlardır. Bütün Müslüman- sun kimsenin görevini ihmal etmemesi gerekir.
ların silahlanıp cihada çıkması mümkün ola-
bilecek bir durum değildir. Kimisi çıkabilecek,
Cihadın Kısımları
kimisi çıkamayacak, kimisi çıkacak ama geride
Cihad saldırı ve savunma olmak üzere iki kı-
sımdır. Cihadın bu iki kısmını çok iyi bir şekilde
2. 25/Furkan, 52
3. Buhari, Müslim
4. 9/Tevbe, 20 5. 9/Tevbe, 122

44
bilmemiz gerekir. Çünkü bugün tağutların sa- Bu ayet indiği zaman müşrikler Müslüman-
vunuculuğunu yapan belamlar cihadı sarahaten lara karşı saldırı halinde değildi. Bilakis Müs-
ortadan kaldıramadıkları için, cihadın sadece lümanlar kendi memleketlerinde, kafirler de
herhangi bir saldırı esnasında savunmak için kendi topraklarındaydı. Buna rağmen Allah'ın
başvurulan bir alternatif olduğunu söylemek- subhanehu ve teâlâ böyle buyurması saldırı olmaksı-
tedirler. Hatta bu zavallı kimseler Rasûlullah'ın zın da müşriklere karşı cihadın meşru olduğu-
sallallahu aleyhi ve sellem zamanında gerçekleşen bütün na delalet etmektedir.
savaşların saldırı değil savunmaya yönelik sa-
vaşlar olduğunu iddia etmektedirler. 3. "Allah'a ve ahiret gününe inanmayan,
hak dini din olarak kabul etmeyen, Allah'ın
Bu taifenin kendilerine dayanak olarak al- ve Rasûlü'nün helalini helal, haramını haram
mış oldukları delilleri zikretmeden önce ciha- tanımayan insanlarla, küçülerek elleriyle cizye
dın saldırı ve savunma olarak iki kısım olduğu- verinceye kadar savaşın."  8
na dair delillerimizi zikredelim;
Zikretmiş olduğumuz bu iki ayet Tevbe su-
resinde geçmektedir. Tevbe suresinin ayet-
Saldırı Cihadı ve Delilleri leri ise son inen yani neshedilme ihtimali
Saldırı cihadı, Müslümanlara yönelik bulunmayan ayetlerdir.
bir saldırı olmaksızın Müslümanla-
rın düşmanla karşı karşıya gel- 4. Saldırı cihadının meşrulu-
mesidir. Ya da Müslümanların ğuna şunu da delil olarak zik-
düşmanı kendi yurdunda vur- redebiliriz; Rasûlullah sallallahu
masıdır. Delillerini ise şöyle Şirk var olduğu ve otorite göklerde aleyhi ve sellem ve ashabı Bedir'e
sıralayabiliriz; olduğu gibi yerde de Allah'a kendilerini savunmak
subhanehu ve teâlâ ait olmadığı
için değil müşriklerin
1. Saldırı cihadının müddetçe cihad meşrudur. Bunun
için Müslümanlara herhangi bir kervanlarına saldırmak
varlığının en açık delili En- saldırı olması gerekmemektedir. amacıyla gitmişlerdi.
fal suresi 39. ayettir. Allah
subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmak- 5. Bütün bu delillerle bera-
tadır: ber şunu da söyleyebiliriz ki sırf
La ilahe illallah'ın hakkını yerine
"Fitne (şirk) kalkıp din (otorite) yal- getirmediklerinden dolayı müşriklerle
nız Allah'a ait oluncaya kadar onlarla sa-
savaşmak meşrudur. Nitekim Rasûlullah
vaşın."  6
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Bu ayet bize apaçık bir şekilde göstermekte- "Ben insanlarla Allah'tan başka ilah olmadığı-
dir ki şirk var olduğu ve otorite göklerde olduğu na ve benim O'nun Rasûl'ü olduğuma şahitlik
gibi yerde de Allah'a subhanehu ve teâlâ ait olmadığı edinceye, namazı kılıp, zekatı verinceye kadar
müddetçe cihad meşrudur. Bunun için Müslü- savaşmakla emrolundum."  9
manlara herhangi bir saldırı olması gerekme-
mektedir. Yeryüzünde cihadın varlığı şirkin var Savunma Cihadı ve Delilleri
olmasına bağlıdır.
Savunma cihadı Müslümanlara yönelik her-
2. "Haram aylar çıkınca müşrikleri buldu- hangi bir saldırı durumunda Müslümanların
ğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları meşru olarak kendi haklarını müdafaa etmele-
hapsedin ve onları her gözetleme yerinde otu- ridir. Delillerini ise şöyle sıralayabiliriz;
rup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru
kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest "Ey iman edenler! Toplu halde kafirlerle karşı-
bırakın. Allah bağışlayan ve merhamet eden- laştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin."  10
dir."  7

8. 9/Tevbe, 29
Ramazan
6. 8/Enfal, 39 9. Müslim 1434
7. 9/Tevbe, 5 10. 8/Enfal, 15

Ağustos’13 • SAYI: 19

45
Şeyhu'l İslam'ın savunma cihadını imandan
sonra en büyük vacip olarak nitelemesi bizi
şaşırtmamalıdır. Saldırının olduğu bir yerde
Saldırının olduğu bir yerde imandan imandan sonra gerekli olan vaciplerin yerine
sonra gerekli olan vaciplerin getirilmesi ancak saldırının savuşturulması ile
yerine getirilmesi ancak saldırının mümkündür. Ayrıca düşmanın girmiş olduğu
savuşturulması ile mümkündür. bir beldede Müslümanların dinleri konusunda
Ayrıca düşmanın girmiş olduğu fitneye düşme ihtimalleri çok yüksektir. Nite-
kim bunun örneğini yaşadığımız coğrafyada
bir beldede Müslümanların görmekteyiz. Bu coğrafyayı istila eden düşman
dinleri konusunda fitneye düşme hilafeti kaldırıp yerine küfür ahkamını getire-
ihtimalleri çok yüksektir. rek, küfrün propagandasını yaparak bütün bir
toplumu şirk bataklığına sokmuştur. Bu sebeple
burada 'İmandan sonra en büyük vacip namazdır'
sözü zikredilen vakıaya uygun olmayan bir söz
"Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolun- olacaktır.
da savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Al-
lah aşırıları sevmez."  11 Bu zikrettiklerimiz cihadın kısımlarıdır. Ko-
numuza girerken söylediğimiz gibi bazıları açık
"Kim size saldırırsa, siz de ona misilleme ola- bir şekilde İslam'da cihadın olmadığını söyleye-
cak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki medikleri için saldırı cihadının olmadığını id-
Allah muttakilerle beraberdir."  12 dia etmişlerdir. Bununla beraber bu iddialarına
menhec notları

bir takım deliller getirmişlerdir. Rabbimiz izin


"Size ne oldu da Allah yolunda ve: 'Rabbimiz! verirse bir sonraki yazımızda bu delilleri zikre-
Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize dip bu şüphelere cevap vereceğiz.
tarafından bir sahip gönder, bize katından bir
yardımcı lütfet', diyen zavallı erkekler, kadınlar Dualarımızın sonu alemlerin Rabbi olan
ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?"  13 Allah'a hamd etmektir.
Bu ayetlerde sözü edilen savaş, Müslüman-
lara karşı savaş açan düşmanın saldırısına karşı
koymak için yapılan savunma savaşıdır.

Ayrıca şeriatın bu konuda bir hükmü olma-


saydı bile saldırı durumunda savunma duru-
muna geçme ve o saldırıya mukavemet göster-
me, fıtratın ve aklın gerektirdiği şeylerdendir.
Ama şeriat bununla beraber insan fıtratında
karar bulmuş olan bu duyguyu teyid etmiş ve
buna şer'i bir kisve kazandırmıştır.

İbni Teymiye rahimehullah savunma cihadı ile


ilgili şunları söylemektedir: 'Savunma savaşı,
dine ve kutsallara saldıran düşmanı defetmenin
en çetin şeklidir. İcma ile vaciptir. Dini ve dünyayı
bozan saldırgan düşmanı defetmek, imandan son-
ra gelen en büyük vaciptir. Bu nedenle hiçbir şart
yoktur ve imkan ölçüsünde herkese vaciptir.'

11. 2/Bakara, 190


12. 2/Bakara, 194
13. 4/Nisa, 75

46
Okuma Parçası
keremcaglar@tevhiddergisi.com Kerem Çağlar

(Daru't) Takrib'den İmhaya:


Ahzabu'ş Şia
Tevhid akidesinden farklı bir şey olan Şia inancının İslam
dışı unsurlar barındıran inançlarını konuşmak, yazmak
ve tartışmanın dahi yasaklandığı camiaların başlarındaki
insanlar bazı gerçeklerin farkına varmış olsalar dahi
bunları gündemleştirmekten azami derecede kaçınırlar.

G eçmişte yaşanmış kötü hadiselerin hatırla-


nıp günlük hayatı daha da tatsız bir hale
sokmaması için 'Ölüleri mezarlarından çıkar-
Özellikle tarihi bir açıdan bakıldığında İs-
lam ümmetinin, tarihinde ilk kez başsız kaldığı
Moğol istilası sırasında Müslümanlara yapılan
mayın!' diye veciz bir söz vardır. 'Ölüleri mezar- en büyük ihanetinin baş aktörlerinin şiiler ol-
larından çıkarmak' izan ve istikamet sahibi hiç duğu görülecektir. O dönem yönetim merkezi
kimseye fayda vermez. Bağdat'ta bulunan Abbasi halifesi hüsnü ni-
yetinden ötürü şii bir vezir atamıştı. Bu vezir
Fakat söz konusu 'ölüler', uğruna, aralarında sonraları Moğollar (Tatarlar) namına casusluk
muvahhid kardeşlerimizin de olduğu, günlük yaparak İslam halifesine ve ümmete karşı büyük
ortalama yüz kişinin öldürüldüğü sapkın bir bir ihanetin içerisine girdi. Moğollarla yaptığı
zihniyet olunca hatırlamak şöyle dursun tarihte işbirliği sonucunda Bağdat, benzerine bugün
ender görülen kıyım ve katliamların gerekçesi Şam, Halep, Hama ve Kusayr'da yaşanan büyük
yapılmaktadır. Suriye'de boy gösteren Ahzabu'ş bir yıkım ve soykırıma maruz kaldı.
Şia ittifakının tarihsel arka planında işte bu
hastalıklı zihniyet vardır. Moğol gaddarlığın- Şii Fatımîlerin 10 ve 12. yüzyıl arasında hü-
da gerçekleştirilen katliamların baş destekçisi küm sürdüğü Tunus ve Mısır bölgelerinde yaşa-
ve finansörü ise İran'ın ta kendisidir. O İran ki yan Ehli Sünnet Müslümanları nasıl büyük bir
bundan otuz dört sene evvelki halk hareketi so- baskı ve tedhiş ile sindirmeye çalıştıkları İbnu'l
nucu gerçekleşen Farsi-Şii devrimi, başta İslam Esir ve diğer Müslüman tarihçilerin kitapların-
alemi olmak üzere tüm dünyaya 'İslam devrimi' dan okunmalıdır. Günümüz Ahzabu'ş Şia'sını
olarak yutturmuştu. O İran, bugün 'Büyük Şia' anlamada hatırı sayılır bir katkısı olacaktır.
olarak kuvvetli bir Şia ittifakı oluşturmak için
bütün gücüyle Suriye'ye yüklenmektedir. Nasıbî Yakın geçmişe baktığımızda da aynı amaç ve
(Ehlibeyt düşmanı) olarak görüp tahkir, tek'in istikametin hiç değişmediğini görürüz. Mesela,
ve tekfir ettikleri Ehli Sünnet'in beldelerini, zapt Afganistan İslam Emirliği'nin ilanından son-
edemedikleri şiavi bir şehvetle yer ile yeksan ra oradaki Şia unsurlarıyla işbirliği içerisinde
etmekten çekinmeyen bu ittifakın tarafları, esa- Amerikalıları dahi şaşırtan komploların içinde
sen kindar, takiyyeci ve kökten tekfircidirler. ve başında yine 'Büyük Şia' İran vardı. Ramazan
1434

Ağustos’13 • SAYI: 19

47
ki zehri mücahidlerin üzerinde boca etmekten
geri durmamaktadırlar.

İran, Irak ve Lübnan'daki Hizbulesed'den


müteşekkil Ahzabu'ş Şia'ya göre barış ideolojisi,
Nasibîlerin Ehli Sünnet Müslümanların inanç-
larından evladır. Zira bu ideolojinin sahibi ken-
di şialarındandır. Kendi şiaları olarak gördükle-
ri ve destekledikleri Nusayrilerin Ali'ye radıyallahu
anh Uluhiyyet atfettikleri düşünüldüğünde, du-
rum biraz daha netleşmiş olur. Şianın savaş tari-
hinde Müslümanlarla yaptıkları savaşlar büyük
Arap yarımadasında ve körfez ülkelerindeki bir yekün tutar. Öyle ki İslamiyetten sonra Müs-
Şia dalgalanmasını, meşru demokratik hak ta- lüman olmayan kavimlerle yaptıkları savaşlar
lebi olarak nitelendirerek destekleyen, körükle- ancak bir dipnot kadar yer tutar.
yen ve milyon dolarlar akıtan da İran'dan baş-
kası değildi. Fatimîlerin başı İmam Ubeydullah ve Nas-
ruddin Et-Tusi'nin inancı, ihaneti ve amacı, gü-
1985 yılında Beyrut'taki Filistin mülteci nümüzde Ali Hamanei, Nuri El-Maliki, Beşşar
kampına sudan bahanelerle saldırıp Ariel Şaron El-Esed ve Hasan Nasrallah'ın şahsında aynı
gibi katliam yapanlar Lübnan'daki şii örgüt- istikamet üzere ve daha güçlü bir irade şeklinde
lerden (Şii) Emel örgütü idi. Bu örgüt esasen devam etmektedir.
bugünkü Hizbulesed'in (beri oldukları isimle
okuma parçası

Hizbullah) içinden çıktığı bir oluşumdu. Bu Artık hizbulesed olarak meşhur ve maruz
katliamda binlerce Filistinli öldürüldü. olan güruh Suriye'ye sanki barış elçileri yahut
insani yardım görevlileri olarak girmişler de
2007 yılında yine Lübnan'daki Nehru'l Barid Kusayr başta olmak üzere bir çok beldeyi ahali-
Filistin mülteci kampına 'Fethu'l İslam' isimli siyle beraber yakıp yıkarak öldürenler onlar de-
İslamî bir cemaate yönelik saldırılar gerçekleş- ğilmiş gibi uzun ve zehirli dilleriyle haklılıkları-
tiren ve çoğunluğu Hristiyanlarla Şiilerden olu- nı böğürürken, herkesin bu yapılanları olağan
şan Lübnan ordusuna destek veren yine Hizbu- karşılamasını bekleyebilmektedirler.
lesed oldu.
Ahzabu'ş Şia ile Ehli Sünnet arasındaki (fıkhi
Suriye'deki mücahitleri, sırf kendileri gibi değil) itikadi ihtilafların konuşulmasını, yazıl-
Şia'dan olan Şam'ın Sfenks'i Esed'e karşı cihad masını ve gündemleştirilmesini yasaklayanlar
ettikleri için tahkir ve tekfir eden Ahzabu'ş bu tavırlarıyla şiaya büyük avantajlar sağlamış
Şia'nın aslında kimler olduğu hususunda anla- oldular. Geçen yüzyılın son çeyreğinde şia ile
tılacak çok şey var. Takiyyecilikle perdeledikleri ehli sünnet arasında 'Mezheblerin yakınlaştı-
akideleri gereği Ehli Sünnet'i hiçbir hilaf olma- rılması' iddiasıyla İran merkezli 'Daru't Takrib'
dan tekfir eden Şia'nın önde gelen reislerine müessesesi kuruldu. Bu müessessinin asıl ama-
göre mustaz'af ve yurtlarından çıkarılan halka cının mezheplerin yakınlaştırılması değil, Ehli
yardım ve zalim tağutun devrilmesi için fisebi- Sünnet'in Şia'ya yakınlaştırılması olduğunu şu-
lillah cihad eden mücahidler 'tekfirci' oluyorlar! urlu ve muhakkik ilim adamları fark ettiler. Bu
amaçları öne sürerek Ehli Sünnet beldelerinin
Takiyyeyi dinlerinin esaslarından kabul et- bir çoğunda merkezler açtılar. Yoğun bir şia
tiklerinden Ehli Sünnet Müslümanların kahir propagandası yaptılar. Naifliklerinden olsa ge-
ekseriyetinin bilmediği tekfirciliklerini gizle- rek aynı amaçla mesela Tahran veya Tebriz de
mek için, Suriye'deki çağdaş Hulagu'ya ve vah- benzer çalışmalar yapmak isteyen Sünni alimle-
şi rejimine karşı mücadele eden Müslümanları re hiçbir zaman izin vermediler.
'tekfirci' damgasıyla yaftalayıp tüm İslam ale-
minde itibarsızlaştırmaya çalışarak kalplerinde- Şia'nın gerçek itikadını kendi dillerinden
duymak pek mümkün değildir. Yukarıda da

48
belirttiğimiz gibi kendilerince sahih ve muteber etmiş kardeşlerimiz Ahzabu'ş Şia tarafından
kaynaklarda ehli beyt imamlarına nispet ettik- vahşice doğranırken bu cürümleri görmezden
leri sözlerle takiyyeyi adeta din edinmişlerdir. gelmek her iki tarafa da eşit(!) mesafede durma
En muteber hadis kitaplarında sadece bir riva- aymazlığı göstermek ve fitnenin bir parçası da
yeti burada aktarmak yerinde olacaktır. biz olmayalım naifliklerinin İslamî bir tavır ol-
mamakla beraber vicdani hakka niyetli ve ada-
'Takiyesi olmayanın dini de yoktur…'  1 letten yana bir tavır olmadığı da açıktır.

Bu inançlarından dolayı milyonlarca insa- Haçlıların Afganistan, Çeçenistan ve Irak'ta


nın gözlerinin içine bakarak neredeyse dağları yaptıklarından çok daha ağır cürümler işleyen-
bile yerinden oynatacak hile ve düzenbazlıklar lere hâlâ muhabbet besleyip sempati göstererek
içerisine girmekten çekinmezler. Ehli Sünnet 'uhuvvetin' güçlendirilmesi gereğini mırıldana-
ile ilişkileri her daim 'Aldatan ve aldatılan' bir bilenlerin haleti ruhiyeleri mucibi meraktır.
ilişki zemininde cereyan etmiştir. Aldatılan ta-
raf, duygusallıkla ve aceleci davranarak Şia'yı Ehli Sünnet'ten olduklarını iddia ettikleri
destekleme tuzağına düşen alimler ve cemaat- halde ümmet için Yahudi ve haçlılardan çok
ler olmuştur. Aldatan taraf ise onların gerçek daha tehlikeli bir konuma ulaşan şia ile yakın-
inançlarından habersiz olan kimselerle olan laşanların bu tutumları ne ilimden ne de bu gibi
ilişkilerinde takiye oyununu maharetle oynaya- konuları ele alan ilmin teşvikinden kaynaklan-
bilen Şia alimleridir. maktadır.

Tevhid akidesinden farklı bir şey olan Şia Ahzabu'ş Şia'nın hiç gömmediği 'ölüler' üze-
inancının İslam dışı unsurlar barındıran inanç- rinden kendi üzerlerine boca edilen propagan-
larını konuşmak, yazmak ve tartışmanın dahi dif söylem ve aktiviteler insanlarımızın sağlıklı
yasaklandığı camiaların başlarında ki insanlar muhakeme kabiliyetlerini yitirme ve vicdanları-
bazı gerçeklerin farkına varmış olsalar dahi nın dumura uğramasına neden olabilmektedir.
bunları gündemleştirmekten azami derecede Nitekim Suriye'deki kıyım ve katliamlar vesilesi
kaçınırlar. ile ortaya çıkan manzara da bunu göstermekte-
dir.
Hal böyle olunca bu camiaların mensupları
ve sempatizanlarının büyük çoğunluğu sürekli Tahran'ın politiklarının İslam ümmeti için
olarak 'Aldatılan' tarafta bulunmaya mahkum mübalağasız olarak en az Washington'un poli-
bırakılmaktadırlar. tikları kadar tehlikeli ve sinsice olduğu yönünde
geçmişte bazı Müslüman ilim adamlarının ifa-
İran'ın mustaz'af Suriye halkına karşı müşrik de ettikleri kanaat, özellikle Suriye'de ki uygu-
Esed'i ve rejimini bütün gücü ile desteklemesi lamalarda daha da somutlaşmış bulunmaktadır.
ve Lübnan'daki paramiliter hizbulesedi cepheye
sürmesinden dolayı hayal kırıklığı yaşayan şia Allah subhanehu ve teâlâ tüm Müslümanlara hakkı
muhiplerinin bir daha hayal kırıklığı yaşama- hak olarak tanıyıp ittiba etmeyi, batılı batıl ola-
maları için artık şu hayal aleminden ayıkmaları rak gerçek yüzüyle bilip ondan ictinap etmeyi
onlar için de pek hayırlı olacaktır. 'Zulme rıza nasip ve müseyyer eylesin.
zulüm' ise zalime ve yaptığı zulme hangi surette
olursa olsun destek vermek daha öncelikle ve Suriye'deki mücahidler için dualarımız-
daha büyük bir zulümdür. da muhakkak yer verelim. Allah subhanehu ve teâlâ
zalimlerin ve zalimlere yardakçılık edenlerin
Kendilerini Ehli Sünnet olarak gören ve gücünü kırsın. Şüphesiz ki izzet sahibi olanlar
Ehli Sünnet adına söz söyleme hakkına sahip Allah subhanehu ve teâlâ, Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve
olduklarını iddia eden zevatın gün geçtikçe müminlerdir. İslam düşmanlarına ve zalimlere
gerçek yüzleri ortaya çıkan Şia'ya karşı takın- ise dünyada rüsvaylık, ahirette de azap müjdesi
dıkları munisane tavırları duygusallıktan öteye vardır.
geçmez. Mustaz'af bir halk ve Allah için kıyam
Allah'a hamd, Rasûlullah'a, pak Ehlibeyti'ne, Ramazan
1434
1. El-Usul Mine'l Kafi, 2/217; 2/219. seçkin ashabına ve mücahidlere selam olsun.

Ağustos’13 • SAYI: 19

49
Fetvalar Çeviri Makale

-1-
Selefilik İddiasında Bulunanlar!
Allah'ın şeriatından başkasıyla hükmeden
yöneticiler, bizlere Allah'ın izin vermediği
şeyleri kanunlaştırmakta ve Allah'ın kanun-
larına ters kanunlar yapmaktadırlar. Ehli
Sünnet ve'l Cemaat'in temel esaslarından bi-
risi de; şirki reddetmek, ehlinden berî olmak...

‫بسم الله الرحمن الرحيم‬


Cevaplayan: İbrahim b. Abdilazîz Allah sizi muhafaza buyursun ve ilminizle
(insanları) faydalandırsın.
Soru:
Değerli Üstadımız! Cevap:
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mah-
Son dönemlerde toplumumuzda (Filistin'de), sustur. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin
kendilerine 'Selefi' diyen ve hali hazırdaki yö- kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah kime
neticileri kendilerine beyat edilmesi vacip olan hidayet verirse onu saptıracak; kimi de saptı-
'Ulu'l Emr' kabul eden, Allah'ın indirdiği ile rırsa onu doğru yola sevk edecek kimse yoktur.
hükmetmeyi kalben helal görerek terk etmeleri Ben şehadet ederim ki, tek olan, asla ortağı bu-
müstesna, onlara karşı ayaklanmayı -şartlar ne lunmayan Allah'tan başka (hak) hiçbir ilah yok-
olursa olsun- haram addeden bir grup türedi. tur ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu
Onlar bu görüşlerini Ehli Sünnet'e nispet ediyor ve Rasûlü'dür.
ve bu görüşe karşı çıkanların, kendilerine düş-
manlık beslenmesi ve sakınılması zorunlu olan Bu bahsedilen grup, toplumumuzda gerçek
'Harici' ve 'Tekfirci' olacağını söylüyorlar. anlamda yayılmaya başlamış bir gruptur. Onlar
hakkında çok ilginç ve garip şeyler duymakta-
Acaba kendisine davet ettikleri bu görüşün yız. Birçok ilim talebesi, onların kendisine ça-
doğruluk derecesi nedir? ğırmış olduğu bazı şeyler hakkında bizlere na-
kilde bulundu ki, bunların en meşhuru, sizin de
Onlarla ilişki kurmanın veya sayılarını ka- sorunuzda yer alan görüşleridir.
bartmanın (yani onlarla beraber olmanın) hük-
münü açıklar mısınız?

50
İşin aslına bakılırsa ben onların, halkın ka-
fasını karıştıran bazı şüphelerine etraflıca cevap
vermek istiyordum; lakin suâliniz, meseleye 'Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in inanç
ilişkin özel bir cevap vermeye beni sevk etti. esaslarından birisi de şudur: Din ve
İşte şimdi, Allah'tan yardım dileyerek ve iman söz ve ameldir. Kalbin ve dilin
sevap umarak onların, görüşlerini temellendir- sözü ile kalbin, dilin ve azaların amelidir.
dikleri en önemli şeylere ışık tutan kısa ve öz bir İman, taatle artar, günah ile eksilir.'
cevapla suâlinize cevap vereceğim.

İlk Olarak
demektir. Buna namazı örnek gösterebiliriz. Şa-
Ameli imandan ayırmayı gerektiren, imanı yet bir adam namazın geri kalan tüm erkânını
yalnız kalbin tasdiki ve dilin ikrarından iba- yerine getirmekle birlikte rükuya gitmeksizin
ret kabul eden ve amelin sadece imanın kemal namaz kılacak olsa, namaz kılmış olmaz.
şartı olduğunu söyleyen bu görüş, Ehli Sünnet
ve'l Cemaat'e muhalefet eden sapık Mürcie'nin Peki neden?
mezhebidir. Oysa Ehli Sünnet'e göre iman, söz
ve ameldir; artar ve eksilir. Çünkü o namazın rükunlarından bir rüknu
terk etmiştir.
İbni Teymiyye rahimehullah 'El-Akîdetu'l Vasıtiy-
ye' adlı eserinde şöyle der: İşte tıpkı bunun gibi her kim âzalarla amel
işlemezse -her ne kadar dili ile inandığını söy-
'Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in inanç esasların- lese ve kalbi ile tasdik etse bile- mümin kabul
dan birisi de şudur: Din ve iman söz ve ameldir. edilmez.
Kalbin ve dilin sözü ile kalbin, dilin ve azaların
amelidir. İman, taatle artar, günah ile eksilir.' İbni Teymiyye rahimehullah (Mecmuu'l
Fetâvâ'da) şöyle der:
Allah sana merhamet etsin bir bak, İbni
Teymiyye bu tanımı nasıl da Ehli Sünnet ve'l 'Haricilerin ve Mürcie'nin imanın anlamı hak-
Cemaat'in temel inanç esaslarından yani din- kında söyledikleri şeyleri inceden inceye düşü-
lerinin, üzerine kaim olduğu temel kaidelerden nen birisi, zorunlu olarak bu söylenen şeylerin
kabul etti! Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem söylediklerine
aykırı olduğunu bilecektir. Aynı şekilde yine
Usul ilminde bilindiği üzere, bir şey ancak zorunlu olarak bilecektir ki, Allah ve Rasûlü'ne
kendisini beyan eden ve tanımlayan şey ile bi- itaat etmek, imanın tamam oluşundan ileri ge-
linir. lir ve O sallallahu aleyhi ve sellem, günah işleyen her ki-
şiyi kâfir kabul etmemiştir.
İşte Şeyhu'l İslam İbni Teymiyye de (bu asla
binaen) Ehli Sünnet nezdinde imanın hakikati- Ve yine şunu da bilir ki, söz gelimi bir kavim
nin üç rükun üzere kaim olduğunu beyan etti. Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem:
Bu rükunlar:
'Biz senin bize getirdiklerine kalbimizle kesin
1. Kalbin ameli, olarak inanıyoruz. Dilimizle iki şehadet keli-
mesini ikrâr ediyoruz. Ancak bizlere emredip
2. Dilin ameli, nehyettiğin hiçbir hususta sana itaat etmeyecek,
namaz kılmayacak, oruç tutmayacak, haccet-
3. Âzaların amelidir. meyeceğiz! Doğru söz söylemeyecek, emaneti
yerine getirmeyecek, ahde vefâ göstermeyecek,
Âzaların ameli de imanın rükunlarındandır. akrabalık bağlarını gözetmeyecek ve bize em-
rettiğin hiçbir hayrı yapmayacağız. Öte yandan
içki içecek, bize haram olan kadınlarla alenî bir
Bilindiği üzere rükun: 'Kendisi terk edildi-
şekilde zina edecek, ashabından ve ümmetinden
ğinde -her ne kadar diğer rükunlar yapılsa bile-
gücümüz yetenleri öldürecek, mallarını ala- Ramazan
(beraberinde) aslın da yok olduğu en güçlü taraf' 1434
cak ve hatta gerekirse seni bile öldürecek veya

Ağustos’13 • SAYI: 19

51
düşmanlarınla bir olup seninle savaşacağız!' "Mü'minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıl-
dese, aklı olan birisi Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi dığı zaman kalpleri ürperir. O'nun âyetleri ken-
ve sellem böylelerine: 'Sizler kâmil manada iman dilerine okunduğu zaman (bu) onların iman-
etmiş müminlersiniz. Kıyamet gününde şefaati- larını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül
me layık olacaksınız. İçinizden hiçbir kimsenin ederler. Onlar namazı dosdoğru kılan, kendi-
cehenneme girmemesi umulur' diyeceğini düşü- lerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah
nebilir mi? Aksine her Müslüman kesin olarak yolunda harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek
bilir ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyleleri- müminlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek
ne: 'Sizler, getirdiğim şeylere karşı insanların en mertebeler, bir bağışlanma ve cömertçe verilmiş
kâfirlerisiniz' der ve şayet bu hallerinden tevbe rızık vardır."  1
etmezlerse onların boyunlarını vurur.'
Ayettin orijinalindeki (ancak anlamında
İbni Teymiyye'nin bu sözlerini düşünen bir kullanılan) " /innemâ" edatı hasr-u kasr ifa-
kimse, onun iki taifeye reddiye verdiğini görür: de et-mektedir. Yani Allah, imanın hem kalbin
amelini, hem de bedenin amelini kapsadığını
Birincisi: Günahları nedeniyle insanları beyan etmektedir.
tekfir eden Haricilere.
Ayette yer alan "…Kalpleri ürperir.
İkincisi: Amelleri iman kapsamın- O'nun âyetleri kendilerine okunduğu
dan çıkaran Mürcie'ye. zaman (bu) onların imanlarını artırır.
Onlar sadece Rablerine tevekkül eder-
İbni Teymiyye (bunlara reddiye ler" kısmı, kalbin ameliyle alakalıdır.
vermekle kalmaz, aynı zamanda)
bu insanların dalaletini dinde Hatta Devamında yer alan "On-
zorunlu bilinen meselelerden lar namazı dosdoğru kılan,
fetvalar

A
' klı olan birisi
kabul eder. Yani bunların böyle düşünebilir mi?' kendilerine rızık olarak ver-
sapıklıkları -bilgeleri bir demek suretiyle daha da diğimiz şeylerden Allah
tarafa- Ehli Sünnet'in öteye gider ve bu meselenin, yolunda harcayan
Allah'ın kendisinden akıl nimetini kimselerdir." kısmı ise,
avamına bile kapalı aldığı kimselerden başkasına
değildir. âzaların ameliyle ala-
kapalı kalmayacağını belirtir.
Hidayetten sonra dalalete kalıdır.
Hatta 'Aklı olan birisi düşmekten Allah'a
böyle düşünebilir mi?' demek sığınırız. En sonunda ise Allah sub-
hanehu ve teâlâ şöyle buyurmuştur:
suretiyle daha da öteye gider
ve bu meselenin, Allah'ın kendi- "İşte onlar gerçek müminlerdir."
sinden akıl nimetini aldığı kimse-
Gerçek müminler: Yani imanın
lerden başkasına kapalı kalmayaca-
hakikatini gerçekleştirmiş kimseler…
ğını belirtir. Hidayetten sonra dalalete
düşmekten Allah'a sığınırız.
Yani hem kalbin hem de azaların amelle-
rini bir araya getirmiş kimseler…
İbni Teymiyye'nin rahimehullah savunduğu
bu görüş, Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in bizatihi
Allah subhanehu ve teâlâ diğer bir ayette şöyle bu-
mez-hebinin kendisidir. Hatta öyle ki, bu ko-
yurur:
nuda onlara muhalefet eden kimse, muhalefeti
oranında Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in yolundan "Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan
çıkmış kabul edilir. Özellikle de onlara olan ihtilaflarda seni hakem yapıp sonrada verdiğin
muhalefeti -izah etmekte olduğumuz mesele hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duy-
gibi- Ehli Sünnet'in temel meselelerine ilişkin madan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça
olursa… iman etmiş olmazlar."  2

Amelin iman kapsamına dâhil olduğunun


şer'i delillerinden bir tanesi Yüce Allah'ın şu sö-
züdür: 1. 8/Enfal, 2-4
2. 4/Nisa, 65

52
Allah subhanehu ve teâlâ bu ayet-i kerime de, mü- 'Ed-Durru'l Mensûr' adlı eserde bu iki ayetin
min olduğunu zanneden insanlardan -ta ki on- iniş sebebiyle alakalı olarak şu rivayetlere yer
lar hem zahiri ile hem de bâtını ile Rasûlullah'ın verilir:
hükmüne boyun eğene dek- imanı nefyederek/
iptal ederek kendi zatına yemin ediyor. 'Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Uhud'a doğru
yola çıkmıştı. Onunla beraber Uhud'a giden
Ayetin "Aralarında çıkan ihtilaflarda seni ha- bazı insanlar ise (sebepsiz yer) geri (Medine'ye)
kem yapıp…" kısmı zahirin boyun eğmesine de- döndüler. Allah Rasûlü'nün ashabı onlar hak-
lildir. kında iki guruba ayrıldı. Bir grup 'Onları öldür-
meliyiz' diyordu. Diğer gurup ise 'Hayır' diyerek
Ayetin devamındaki "İçlerinde hiçbir sıkıntı buna karşı çıkıyordu. Bunun üzerine Allah sub-
hanehu ve teâlâ bu ayetleri indirdi. Ayetlerin gelişin-
duymadan" kısmı ise bâtının boyun eğmesine
den sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
delildir.
"Şüphesiz ki o (Medine) tertemiz bir yerdir ve
Bu iki ayet arasında şöyle bir fark vardır: tıpkı ateşin, gümüşün kir ve pasını giderdiği gibi,
Birinci ayet, zâhirin ve bâtının (yani kalbin ve o da (insanların) pis olanlarını uzaklaştırır!"
âzaların) amellerini bir araya getirenlerin iman- buyurdu. '
larının varlığına delalet etmekte. İkinci ayet ise,
zâhiri ve bâtını ile Allah'ın hükmüne boyun Sa'd bin Muaz'ın radıyallahu anh oğlu anlatır:
eğmeyenlerin imanlarının yok olduğuna işaret
etmektedir. "Bu ayet bizim hakkımızda inmiştir. (Aişe an-
nemize iftira atılınca) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
Fakat burada birisi çıkıp: 'Burada ki imanın sellem minbere çıkıp bir hutbe verdi ve şöyle dedi:
nefyedilmesi/yok sayılması, hakikatinin değil; ke-
malinin yok oluşunu gösterir' şeklinde bir itiraz 'Bana eza veren kimseye karşı kim bana yar-
getirebilir. dım eder? Kimdir bana eziyet edeni evine geti-
recek olan?'
Biz bu itiraza şöyle cevap veririz:
Bu cümleleri duyan Sa'd b. Muâz radıyallahu anh
Bu -tıpkı üstte olduğu gibi- onların ameli hemen ayağa kalktı ve:
iman kapsamından çıkarmaya dayalı mezhep-
'Ya Rasûlallah! Eğer bu iftirayı çıkaran bizden
lerinin usulüne göre (yapılmış) bir itirazdır.
biri ise boynunu vuracağım. Eğer Hazreçli kar-
Bu görüş, Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in üzerinde deşlerimizden ise, yapılacak işi Sen bize emre-
bulunduğu inanca muhaliftir. Buna şu iki aye- dersin, biz de emrini yerine getiririz' dedi.
ti örnek gösterebiliriz. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle
buyurur: Bu sözler üzerine Sa'd b. Ubâde radıyallahu anh
ayağa kalktı ve:
"Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki
gruba ayrılıyorsunuz? Allah, onları yaptıkları 'Ey Muaz'ın oğlu! Rasûlallah'a taatle ne ala-
işlerden dolayı baş aşağı ederek eski konumla- kan var? Aksine sen onun (İbni Selûl'ün) sana
rına (küfre) döndürmüştür. Allah'ın saptırdı- karşı konumunu bildin' dedi.
ğını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi
saptırırsa, sen onun için asla bir çıkış yolu bula- Bu defa Useyd b. Hudayr radıyallahu anh ayağa
mazsın. Onlar, tıpkı kendilerinin kâfir olmaları kalkarak, Sa'd b. Ubâde'ye karşı:
gibi sizin de kâfir olmanızı istediler. Böylelikle
bir olacaktınız. Öyleyse Allah yolunda hicret 'Ey Ubade'nin oğlu! Şüphesiz ki sen münafık-
edinceye kadar onlardan veliler (dost ve yar- ları seven bir münafıksın' dedi.
dımcılar) edinmeyin. Şayet yine yüz çevirirlerse,
artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz En sonunda Muhammed b. Mesleme ayağa
öldürün. Onlardan ne bir veli edinin, ne de bir kalktı ve:
yardımcı!"  3
'Ey insanlar! Şüphesiz ki aramızda Allah'ın
Rasûlü var. O, bize emreder, biz de onun em- Ramazan
rini yerine getiririz' dedi ve bunun üzerine Al- 1434
3. 4/Nisa, 88-89

Ağustos’13 • SAYI: 19

53
lah subhanehu ve teâlâ "Size ne oluyor da münafıklar üzerine Allah subhanehu ve teâlâ: "Size ne oluyor da
hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz?" ayetleri münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz?"
indirdi." ayetini inzal buyurdu."

"Mekke'de bir grup insan Müslüman olduk- Arap kabilelerinden bir grup Rasûlullah'ın
larını söylediler. Ama onlar (aynı zamanda) yanına hicret etti ve Allah'ın
sallallahu aleyhi ve sellem
müşriklere yardım etmekteydiler. Onlar ihtiyaç- kalmalarını dilediği kadar onunla beraber kal-
larını gidermek üzere Mekke'den ayrılmışlardı. dılar. Daha sonra (hastalık nedeniyle) bayağı
(Kendi aralarında): 'Eğer Muhammed'in asha- zayıfladılar ve kavimlerine geri döndüler. Gi-
bına rastlarsak; onlardan bize bir zarar gelmez' derlerken yolda Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem
dediler.
ashabından bir seriye ile karşılaştılar. Ashab
Onların Mekke'den çıktıkları müminlere onları tanıdı ve onlara: " 'Niçin geri dönüyorsu-
bildirilince içlerinden bir grup: 'Haydi, binin, nuz?' diye sordu. Onlar bir takım mazeretler ileri
şu pis insanların üzerine gidip onları öldürün. sürdüler. Bunun üzerine ashaptan bazısı onlara:
Zira onlar sizin aleyhinizde düşmanlarınıza 'Siz münafık oldunuz' dedi. Onların münafık ol-
yardım ediyorlar!' dedi. İçlerinden bir grup da: dukları ağızdan ağza dolaşmaya başlayınca he-
men "Size ne oluyor da münafıklar hakkında
'Subhânallah! Sizin söylediğinizin aynı- iki gruba ayrılıyorsunuz?" ayetini nazil oldu."
sını söyleyen bir kavmi mi öldürecek-
siniz? Hicret etmediler ve yurtlarını İmam Mücahid rahimehullah: "Size
terk etmediler diye kanları ve malla- ne oluyor da münafıklar hakkın-
rı helâl mi kılınacak?' dedi ve Allah da iki gruba ayrılıyorsunuz?" ayeti
Rasûlü aralarında olduğu hal- hakkında şöyle demiştir: 'Bir
de iki guruba ayrıldılar. grup insan Muhacir oldukla-
fetvalar

Allah subhanehu rını zannederek Mekke'den


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve teâlâ ise onların, Medine'ye hicret etmişti. An-
ve sellem bu iki gruptan
aslında olmaması gerek bu cak daha sonra dinden
ayrılıklarını reddedip (Müs- döndüler. Mekke'ye
hiç birini menetme-
lümanlara) yardım etmekten
di. Bunun üzerine: gidip kendilerine ait
geri kalan o kimseler hakkında
"Allah yolunda hicret 'onların açık bir şekilde münafık' ticaret yaptıkları bazı
edinceye kadar" kısmına olduğunu ifade eden hük- mallarını getirmek için Al-
dek "Size ne oluyor da mü- münü beyan ediyor. lah Rasûlünden izin isteyince,
nafıklar hakkında iki gruba müminler onlar hakkında ih-
ayrılıyorsunuz?" ayetleri nazil tilaf ettiler. Onlardan bazıları
oldu." onların münafık olduğunu söyler-
ken, diğerleri ise mümin olduklarını
"Araplardan bir grup insan söyledi. Ancak Allah subhanehu ve teâlâ (in-
Medine'de Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve dirmiş olduğu bu ayetle) onların mü-
sellem gelerek Müslüman oldular. Onlara nafık olduğunu belirtti ve öldürülmelerini
Medine'nin sıtma hastalığı bulaştı ve bayağı emretti. Mekke'den dönen grup ticarî malları-
zayıfladılar. Sonunda Medine'den ayrıldılar. nı aldıktan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
(Giderlerken) Sahabeden bir gurup onlarla ile arasında anlaşma olan Hilal b. Uveymir El-
karşılaştı ve: Eslemî'nin yanına gittiler. (90. ayette belirtildiği
gibi) Hilal, müminlerle veya kendi kabilesiyle sa-
'Ne oldu? Niçin geri dönüyorsunuz?' dediler. vaşmayı içine sindirmeyen kimsedir. Hilal'e sığın-
Onlar: dıkları ve Hilal'in Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile
anlaşması olduğu için onlara dokunulmadı.'
'Bizlere Medine vebası isabet etti' (bu nedenle
geri dönüyoruz dediler.) Ashab: İmam Katâde rahimehullah ise: "Size ne oluyor da
münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz?"
'Rasûlullah da sizin için güzel bir örnek yok ayeti hakkında şöyle demiştir: 'Bize bildirildiği-
mu?' dedi ve kimisi onların münafık olduğunu ne göre bu ayet, iki kişi hakkında nazil olmuştur.
söyledi, kimisi ise münafık olmadıklarını; bila- Kureyşli olan bu iki kişi Müslüman olduklarını
kis Müslüman olduklarını söyledi ve bu şekil- dile getirdikleri halde Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi
de onlar hakkında iki gruba ayrıldılar. Bunun ve sellem yanına hicret etmemiş ve Mekke'de müş-

54
riklerle beraber kalmışlardı. Rasûlullah'ın sallalla- İkrime rahimehullah ise şöyle der: 'Müslümanlar-
hu aleyhi ve sellem ashabından bir grup bu iki kişi ile dan bazıları müşriklerden mal satın almışlar ve bu
onlar Mekke'ye doğru yol alırlarken karşılaşmış malları ticaret yapmak için Yemame'ye götürmüş-
bazıları: 'Bunların canları ve malları bize helaldir' lerdi. Diğer Müslümanlar ise onlar hakkında ihti-
derken, bazıları da: 'Canları ve malları size helal lafa düştü. Onlardan bir grup: 'Eğer onlarla kar-
olmaz' demişti. Müslümanlar bu iki kişi hakkında şılaşırsak onları öldürecek ve ellerindeki malları
ihtilafa düşünce Allah subhanehu ve teâlâ "Eğer Allah alacağız' derken diğer gurup ise: 'Bu sizin için uy-
dileseydi, onları size musallat kılardı da sizinle gun olmaz. Onlar ticaret maksadıyla (Yemame'ye)
savaşırlardı..." kısmına kadar "Size ne oluyor da gitmiş kardeşlerinizdir' dedi ve ardından "Size ne
münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz?" oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrılı-
ayetini indirdi.' yorsunuz?" ayeti nazil oldu.'

Ma'mer b. Raşid rahimehullah anlatır: 'Bize bildi- Bu iki ayetten anladığımıza göre, sahabe,
rildiğine göre Mekkelilerden bir grup Rasûlullah'a İslamlarını ortaya koydukları halde müminle-
sallallahu aleyhi ve sellem mektup yazarak Müslüman re yardımı terk eden bir gruba hüküm verme
olduklarını bildirmişlerdi. Veya Müslüman ol- noktasında anlaşmazlığa düşmüştür. Müslü-
duklarına dair yalan söylemişlerdi. Müslümanlar manlardan bir grup onların gerçek anlamda
onlarla karşılaşınca durumları hakkında ihtila- şehadet getirdikleri için Müslüman olduklarına
fa düştüler. Onlardan bazıları: 'Bunların kanları hükmederken, diğer bir grup ise onların müna-
helaldir' derken, diğerleri: 'Kanları haramdır' de- fık olduğuna ve kâfirleri dost edinip müminlere
mişti. Bunun üzerine Allah subhanehu ve teâlâ: "Size ne
yardım etmekten geri durdukları için İslam'dan
oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrılı-
yorsunuz?" ayetini indirdi.' çıktıklarına hükmediyor. Allah subhanehu ve teâlâ ise
onların, aslında olmaması gerek bu ayrılıkları-
İmam Dahhâk rahimehullah şöyle demiştir: 'Bun- nı reddedip (Müslümanlara) yardım etmekten
lar Rasûlullah'la sallallahu aleyhi ve sellem birlikte hicret geri kalan o kimseler hakkında 'onların açık bir
etmeyip Mekke'de kalan, ancak mümin oldukları- şekilde münafık' olduğunu ifade eden hükmünü
nı ilan eden kimselerdir. Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi beyan ediyor.
ve sellem ashabı bunların durumu hakkında ihtilafa
düştü. Ashabtan bazıları bunları dost edinirken, Onların İslam izhar ettiklerinin delili, on-
diğerleri onların dostluğundan beri olduğunu or- larla alakalı olarak sahabe arasında meydana
taya koydu ve: 'Bunlar Rasûlullah'tan sallallahu aleyhi gelen ihtilaftır. Eğer onlar, dinden çıktıklarını/
ve sellem geri kaldı ve hicret etmedi' dediler. Bu ne- mürted olduklarını ilan etmek suretiyle net bir
denle Allah onları 'münafık' olarak adlandırmış, şekilde kâfir olsalardı, sahabe arasında herhangi
onların dostluklarından müminleri uzaklaştırmış bir görüş ayrılığı meydana gelmezdi. Ancak on-
ve hicret edene dek onları dost edinmemelerini on- lar her ne zaman Müslüman olduklarını izhar
lara emretmiştir.' etmekle birlikte aynı zamanda onu bozacak bir
şeyi ortaya koydular, işte o zaman sahabe onlar
İmam Suddî rahimehullah şöyle demiştir: 'Mü-
hakkında iki gruba ayrıldı. İçlerinden bazısı
nafıklardan bir grup Medine'den çıkmak istemiş
ve müminlere: 'Medine'de bizlere hastalık isabet onlara itibar edip iki şehadet kelimesini telaf-
etti. Düz yerlere (yaylalara) çıkıp biraz kendimize fuz etmeleri sebebiyle onları İslam dairesinden
gelelim sonra geri döneriz; zira biz yaylalarda ye- çıkarmadı. Kimisi de onların kâfir olduğuna
tişmiş bir topluluğuz' dediler ve çekip gittiler. On- hükmetti. Onların kâfir olduğuna hükmedenle-
lar gidince Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem ashabı ri Allah subhanehu ve teâlâ, ayeti ile teyit etti/destekle-
bunların durumu hakkında ihtilafa düştü. Kimi- di. Allah'ın bu teyidi, 'red' anlamı içermektedir.
leri: 'Bunlar Allah'ın düşmanıdır; münafıktırlar. Çünkü ayet "Size ne oluyor?" şeklinde 'istifhâm-ı
Rasûlullah bize izin verse de bunlarla savaşsak' inkârî' sîgasıyla gelmiştir.
dediler. Diğer bir gurup ise: 'Hayır, onlar bizim
kardeşlerimizdir. Medine'nin havası onları etki- Dolayısıyla bu söz, amelin imandan olduğu-
ledi, bu nedenle oradan ayrılarak yaylaya temiz nu ve imanı bozacak davranışlar ortaya koyan-
hava almaya çıktılar. İyileştiklerinde hemen geri lara -cahil kalmış, tevil yapmış, ikraha maruz
geleceklerdir' dediler. Bunun üzerine Allah subhanehu kalmış veya hata etmiş kimseler gibi şer'an ma-
ve teâlâ: "Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki
zur olması hali müstesna- küfürle hükmedilece- Ramazan
gruba ayrılıyorsunuz?" ayetini indirdi.' 1434
ğini ifade etmektedir.

Ağustos’13 • SAYI: 19

55
Bu görüş, tekfiri sadece kalben helal görme- 1. Küfür: Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
ye bağlayan Mürcie'ye muhalif olarak Ehli Sün- "Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar,
net ve'l Cemaat âlimlerinin ortaya koyup takrîr kâfirlerin tâ kendileridir."  4
ettikleri bir görüştür.
2. Zulüm: Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
Fakat burada 'Biz de tıpkı Ehli Sünnet ve'l Ce- "Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar,
maat mezhebi gibi 'İman söz ve ameldir; artar ve zalimlerin tâ kendileridir."  5
eksilir' diyoruz' diyerek bize karşı bir düzeltme
yapmak isteyebilirler. Biz de onlara şöyle deriz: 3. Fısk: Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
"Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar,
Bu söz doğrudur. Sizin bunu söylediğiniz de fasıkların tâ kendileridir."  6
doğru; ancak bunu söylüyor olmanız bizi ilgi-
lendirmez. (Bizi ilgilendiren sizin bunu nasıl Bu lafızların hepsi büyük küfre delalet eden
söylediğinizdir.) Acaba siz bu sözü Ehli Sünnet lafızlardır. Çünkü buradaki hitap Yahudî ve
ve'l Cemaat'in dediği gibi 'Amel imanın sıhhat Hristiyanlara yöneltilmiştir. İnşallah bunun
şartıdır' şeklinde mi söylüyorsunuz, yoksa detayı ilerleyen satırlarda gelecektir.
'Amel imanın kemal şartıdır' şeklinde mi?
4. Nifak: Allah subhanehu ve teâlâ şöyle bu-
Eğer derlerse ki: 'Amel imanın ke- yurur: "Onlara, 'Allah'ın indirdiğine
mal şartıdır' -ki zaten böyle söylü- (Kur'an'a) ve Peygambere geliniz!' de-
yorlar- o zaman bizde deriz ki: İşte nildiği vakit o münafıkların senden
bu Mürcie'nin itikadıdır. Çünkü alabildiğine uzaklaştığını görürsün."  7
kemal şartı olan bir şey, o şe-
5. İmansızlık: Allah subha-
yin cüz'ü/bir parçası olamaz,
fetvalar

nehu ve teâlâ şöyle buyurur: "Ha-


aksine onu tamamlayıcı bir Onların (Biz de tıpkı Ehli
Sünnet ve'l Cemaat mez- yır, Rabbine andolsun ki, ara-
unsur olur. Dolayısıyla larında çıkan ihtilaflarda
hebi gibi 'İman söz ve ameldir;
kemalinin yok olma- artar ve eksilir' diyoruz) sözü, seni hakem yapıp son-
sıyla o şey yok olmaz; sadece halkın zihnini bulandırma rada verdiğin hüküm-
bilakis yok olmasını adına söylenmiş bir sözdür ve den dolayı içlerinde hiç-
gerekli kılan bir şeyle meselenin tahkikinde kast bir sıkıntı duymadan tam
ancak yok olur. Buna binaen edilen mana değildir. bir teslimiyetle teslim olma-
(diyoruz ki:) Onların (Biz de dıkça iman etmiş olmazlar."  8
tıpkı Ehli Sünnet ve'l Cemaat
mezhebi gibi 'İman söz ve ameldir; 6. Cahiliye: Allah subhanehu ve teâlâ
artar ve eksilir' diyoruz) sözü, sade- şöyle buyurur: "Onlar hâlâ cahiliye-
ce halkın zihnini bulandırma adına nin hükmünü mü istiyorlar? Kesin ola-
söylenmiş bir sözdür ve meselenin rak iman eden bir toplum için, hükmü
tahkikinde kast edilen mana değildir. Allah'ınkinden daha güzel olan kimdir?"  9

Bunu iyi anla ve bu mesele hakkında sebat 7. Tağut: Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyu-
üzere ol! Allah seni muhafaza buyursun. rur: "(Ey Muhammed!) Sana ve senden önce
indirilen kitaplara iman ettiklerini iddia edenleri
İkinci Olarak görmüyor musun? Tağutu inkâr etmeleri kendi-
lerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muha-
Allah subhanehu ve teâlâ, kendi şeriatından baş-
kasının hükmüne müracaat edenleri, her biri
küfrü, zındıklığı ve mürtetliği ifade eden farklı
farklı vasıflarla nitelendirmiştir. Bu vasıflardan
bazısı şunlardır: 4. 5/Maide, 44
5. 5/Maide, 45
6. 5/Maide, 47
7. 4/Nisa, 61
8. 4/Nisa, 65
9. 5/Maide, 50

56
keme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir ğu Yahudileri istisna etmek gerekir; zira onlar,
sapıklığa düşürmek istiyor."  10 vermiş oldukları hükümlerin doğru olduğuna
kalpleri ile inanmıyorlardı. Aksine hakka inanı-
Bu lafızların hepsi sarih küfre delalet etmek- yorlardı. Bunu, Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem
tedir. doğruluğuna ve onun getirdiğinin Allah katın-
dan olduğuna dair kesin bilgilerini ifade eden
Lakin burada belki bize, İbni Abbas'ın radıyal- ayetlerin umumundan anlıyoruz. Allah subhanehu
lahu anh "Kufrun dûne kufr/dinden çıkartmayan kü- ve teâlâ şöyle buyurur:
für" şeklindeki sözü ile bir itirazda bulunulabilir.
Biz buna şöyle cevap veririz: "İman ettikten, Peygamberin hak olduğuna şa-
hitlik ettikten ve kendilerine açık deliller geldik-
Bu rivayetle, ya hüküm vermek kastedil- ten sonra küfre sapan bir topluma Allah nasıl
mektedir ya da (hüküm veren) hâkim... Hüküm hidayet etsin ki? Allah, zalim toplumu doğru
vermenin kastedilmesine gelince; bu, kesinlikle yola iletmez."  11
murad edilmiş olamaz; çünkü Allah onu (yani
hükmü) 'Tağut' ve 'Cahiliye' gibi vasıflarla vasıf- "Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Pey-
landırmıştır. Dolayısıyla (tağut ve cahiliye gibi gamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.
lafızları kısımlara ayırarak) 'Küçük Tağut', 'Bü- Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği
yük Tağut' veya 'Küçük Cahiliye', 'Büyük Cahiliye' gizlerler."  12

denilemez. Alâ külli hâl, tağut (olmak) kesin bir


Yahudiler, dinlerinin ve hükmüne başvur-
şirktir.
dukları şeyin sahih olduğunu itikat etmediler;
Mesele böyle olduğuna göre, geriye hâkim aksine hak olanı itikat ettiler. Ama buna rağmen
hakkında hüküm vermekten başka bir yol kal- onlar büyük küfürle kâfir oldu. Bunun böyle ol-
mıyor. duğuna bir Müslüman asla muhalefet edemez.

(Ve yine Mürcie'nin iddia ettiği gibi Allah'ın Buna binaen; İslam ile hükmetmeyen bir yö-
hükmü ile hükmetmeyen) hâkimin/yöneticinin neticinin tekfiri için İslam ile hükmetmemeyi
mutlak manada kâfir olmayacağını söylemekte kalbi ile itikad etmesi şart değildir. Bilakis biz,
kastedilmez; zira her hâkimin küfrü, küçük kü- onun Allah'ın hükmünü sadece terk etmesi se-
für değildir. Ortada detay vardır. Küfür sadece bebiyle kâfir olduğuna hükmederiz. Lakin bu
helal görmeye (istihlâl'e) has değildir. Önceden durumdan cahil olması, ikrah altında kalması,
de geçtiği üzere bu, Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in hata etmiş olması ve tevilde bulunması gibi du-
değil; Mürcie'nin görüşüdür. rumlar istisna edilir.

'Hâkim, ancak Allah'ın indirdiğinden başka bir Bilerek, ısrar ederek, müminlere düşmanlık
şeyle hüküm vermenin uygun olacağını itikat ettiği edip kâfirlere dostluk göstererek, insanları ona
zaman kâfir olur' şeklindeki görüşten, hakların- zorlayıp herhangi bir ikrah altında olmadan
da (bir takım Kur'an) ayetlerinin nazil oldu-
Ramazan
11. 3/Ali İmran, 86 1434
10. 4/Nisa, 60 12. 2/Bakara, 146

Ağustos’13 • SAYI: 19

57
Allah'ın şeriatından başkasıyla hükmedene ge- Üçüncü Olarak
lince; -kalbi ile itikad etmediği sürece İslam'ı Allah'ın indirdiği ile hükmetmemenin küfür
bozan şeylerle bile tekfir etmeyen Mürcie aki- olduğunu söylemiştik. Burada ikinci bir mesele
desini benimsemiş olmamız müstesna- onu daha vardır. O da: Hükmü terk etmekle hük-
tekfir etmekten bizi engelleyen şey nedir? mü değiştirmenin arasını ayırmaktır. Burada
hemen belirtelim ki, Allah'ın indirdiği hük-
Allah fitnelerin açığından da gizlisinden de
mü beşerî kanunlarla değiştiren bir kimse hiç
bizleri muhafaza buyursun.
kuşkusuz kendisini Allah'a ortak tutmuş olur.
İbni Abbas'tan radıyallahu anh nakledilen söze Çünkü kanun koymak/teşride bulunmak yalnız
gelince; bu söz, umumu üzere alınamaz. Bilakis Allah'a özgü bir şeydir. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle
bu söz, bazı gerekçelerin kendilerini bu işi yap- buyurur:
maya sevk ettiği muayyen hâkimlere hakkında "Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atala-
geçerlidir/onlara hastır. rınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey
değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir de-
İkrah altında kalanlar hariç, küfrü izhar lil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir.
edenlerin kâfir olacağını Allah'ın subhanehu ve O size kendisinden başkasına ibadet etmeme-
teâlâ şu ayeti teyit etmektedir. nizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur.
Fakat insanların çoğu bilmezler."  14
"Kalbi iman üzere sabit ve bunun-
la mutmain olduğu halde, - ikrâha Hüküm vermek yalnız Allah'a
uğratılanlar müstesna olmak üzere- aittir. Allah subhanehu ve teâlâ burada
kim imanından sonra Allah'a "hüküm" ile "ibadeti" yan yana
karşı küfre sapar ve küfre
zikretmiştir. Bu şu demektir:
fetvalar

göğüs açarsa işte onların üs-


tünde Allah'tan bir gazap Her kim Allah'ın Her kim Allah'ın şeriatın-
vardır ve büyük azap şeriatından başkasının hük- dan başkasının hükmü-
onlarındır."  13 müne giderse, hükmüne gittiği ne giderse, hükmüne
kimseye ibadet etmiş olur. Çünkü gittiği kimseye ibadet
ibadet, 'boyun eğmek, baş eğerek
Bu ayet, -kalpleri itaat etmek' demektir. Bu ise
etmiş olur. Çünkü iba-
iman ile dopdolu olduğu yalnız Allah'a yapılır. det, 'boyun eğmek, baş eğe-
halde küfre zorlanmış ol- rek itaat etmek' demektir. Bu
maları durumu hariç- küfrü ise yalnız Allah'a yapılır. İşte
izhar edenlerin kâfir olacağı bundan ötürü Allah subhanehu ve
noktasında son derece sarihtir. Bu, teâlâ, kendi koymuş olduğu yasadan
kesin bir şekilde kalbî küfrü değil, başkası ile hükmetmeyi 'tağut' ola-
zahir olan küfrü ifade etmektedir. rak kabul etmiştir. Allah subhanehu ve
Yani 'Her kim küfrü izhar eder, ama teâlâ şöyle buyurur:

küfür izhar ederken ona zorlanır ve içinden


ona buğz ederse, işte böylesi birisi kâfir değildir' "(Ey Muhammed!) Sana ve senden önce in-
demektir. dirilen kitaplara iman ettiklerini iddia edenleri
görmüyor musun? Tağutu inkâr etmeleri ken-
Ancak ikrah altında olmadan küfrü izhar dilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde mu-
edene gelince; böylesi birisi küfre gönül açmış hakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin
bir sapıklığa düşürmek istiyor."  15
de-mektir; küfrüne hükmedilir. Ve yine bu,
küfürle kastedilenin zahirî küfür olduğunun
Müminlere farz olan tağutu reddetmektir.
da delilidir. Zira ayet-i kerime -tefsircilerin de
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
naklettiği üzere- karşılaştığı eziyetler sonucu
kalbi imanla mutmain olduğu halde kavmine "Dinde zorlama yoktur. Şüphesiz ki doğruluk
küfrü izhar eden Ammar b. Yasir hakkında in- sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, her kim
miştir.

14. 12/Yusuf, 40
13. 16/Nahl, 106 15. 4/Nisa, 60

58
tâğûtu reddedip Allah'a iman ederse, kopmak 3. Allah subhanehu ve teâlâ insanları iki kısma
bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. “Dinde zorlama
ayırmıştır: yoktur.
Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir."  16 Şüphesiz ki
ӽӽ Kendi şeriatına göre yargılananlar ki, bunlar doğruluk
Bir önceki ayette Allah subhanehu ve teâlâ (tağutu onun kulları ve dostlarıdır. sapıklıktan
reddetmenin farz olduğunu beyan sadedinde) iyice ayrılmıştır.
şöyle buyurmuştu: ӽӽ Tağuta göre yargılananlar ki, bunlar -Allah O hâlde, her
muhafaza buyursun- şeytanın kullarıdır. Allah kim tâğûtu
subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: "Şeytan onları derin
reddedip
"Onlar tağutu inkâr etmekle emrolunmuşlar- Allah'a iman
dı…" bir sapıklığa düşürmek istiyor."  18 Yani Allah'ın şe- ederse,
riatına göre yargılanmayı terk ettikleri için onla- kopmak
Bu ayetler üzerinde durmamız gereken bazı rı dalalete düşürüyor. bilmeyen
sapasağlam
noktalar var: Dolayısıyla tağuta göre yargılanmak Allah'ın bir kulpa
iradesine muhalif olan şeytanın irade-si/iste- yapışmış olur.
1. Tağutu reddetmek imanın bir şartıdır. Allah, hakkıyla
ğidir. Bunda şaşılacak herhangi bir şey yoktur; işitendir,
Allah Teâlâ'nın tağutu reddetmeyi, kendisine
çünkü Allah subhanehu ve teâlâ şöyle bu-yurmuştur: hakkıyla
imandan önce zikretmesi, bunu ortaya koymak- bilendir."
tadır. Çünkü ayette: "Her kim tâğûtu reddedip "Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana ibadet (2/Bakara, 256)
Allah'a iman ederse…" buyrulmuştur. Dolayısıy- etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düş-
la tağutu reddetmek, Allah'a imanın bir netice- mandır diye emretmedim mi?"  19
sidir ve tağut ancak Allah'a imanla reddedilir.
İbrahim'den aleyhisselam söz ederek de şöyle bu-
2. Allah'ın bizlere farz kıldığı şeylerden bir yurur:
tanesi de tağutu reddetmektir. Allah subhanehu ve
teâlâ şöyle buyurmuştur: "Onlar tağutu inkâr et- "Babacığım! Sakın ha şeytana ibadet etme!
mekle emrolunmuşlardı…" Yani onlara tağutu Çünkü şeytan, Rahmân'a karşı isyankâr olmuş-
inkâr etmek emredilmişti. Tağutu reddetmenin tur."  20
lazımı ise ona buğz etmek ve onu savunanlara
düşmanlık beslemektir. Nitekim Allah subhanehu ve Eğer insan Allah'a ibadet etmekten yüz çe-
teâlâ İbrahim aleyhisselam ve beraberindeki mümin-
virirse (zorunlu olarak) şeytana ibadet etmiş
lerden söz ederek şöyle buyurur: olacaktır. Allah'a itaatten çıkan herkes şeytana
itaate girmiş demektir. Bunun sebebi ise şudur:
"İbrahim'de ve onunla birlikte bulunanlarda Şeytan, Allah'a isyanı emreder. Allah'ın hük-
sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar münden çıkmak ise zorunlu olarak başkasının
kavimlerine: 'Biz sizden ve Allah'ı bırakıp tap- hükmüne girmeyi gerektirir. İşte bu da kastedi-
tıklarınızdan uzağız. Sizi reddediyoruz. Siz bir len şeydir.
tek Allah'a iman edinceye dek, sizinle bizim
aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belir- Dolayısıyla Allah'ın kanunundan başka
miştir" demişlerdi. Yalnız İbrahim'in, babası- bir kanuna göre yargılanan kimse, Allah'a iba-
na, "Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. detten yüz çevirmiş demektir. O, bu durumda
Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi Allah'ın, Rasûlü'nün ve müminlerin düşmanı
önlemeye gücüm yetmez' sözü başka. (O size olmaktadır. Bir olan Allah'a iman edene kadar
örnek değildir). (Onlar şöyle demişlerdi): 'Rab- kendisine düşmanlık beslenmesi vaciptir.
bimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız
sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.' "  17
4. Kanun koymak şirktir. Çünkü bu, yalnız-
ca Allah'ın kendisine has olan bir şeydir. Allah
Bu nedenle Müslümana düşen tağutu (ta-
şöyle buyurur:
subhanehu ve teâlâ
mamıyla) reddetmektir; onu veli edinmek, sa-
vunmak ve -kendileri için dostluk ve düşmanlık "Hâkimiyet yalnızca Allah'a aittir. O, kendi-
sergileyen mücrimlerin yaptığı gibi- düşmanla- sinden başka hiçbir şeye ibadet etmemenizi em-
rına düşmanlık etmemek değildir.
18. 4/Nisa, 60
Ramazan
16. 2/Bakara, 256 19. 36/Yasin, 60 1434
17. 60/Mumtehine, 4 20. 19/Meryem, 44

Ağustos’13 • SAYI: 19

59
retmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insan- dini dile getirmekte odur' deriz. Çünkü tevhid;
ların çoğu bilmezler."  21 ya Allah'la, O'nun isim ve sıfatlarıyla alakalıdır
ki, bu Rububiyet Tevhidi'dir. Ya da ibadetle ala-
"Yoksa onların, dinden Allah'ın izin vermedi- kalıdır ki, bu 'Uluhiyet Tevhidi' diye adlandırılır.
ği şeyleri kendilerine kanun yapan ortakları mı Ortada üçüncü bir kısım yoktur.
var? Eğer (cezaların ertelenmesine dair) kesin
hüküm olmasaydı, derhal aralarında hüküm İsim ve sıfatlar ya Rububiyet Tevhidi kapsa-
verilirdi. Şüphesiz, zâlimler için elem dolu bir mına dâhildir, ya da Uluhiyet Tevhidi kapsamı-
azap vardır."  22
na dâhildir. Aslında üçüncü bir kısım değildir.
Allah'ın şeriatından başkasıyla hükmeden Âlimlerin bunu üçüncü bir kısım olarak de-
yöneticiler, bizlere Allah'ın izin vermediği şey- ğerlendirmesi, onlar hakkında meydana gelen
leri kanunlaştırmakta ve Allah'ın kanunlarına ihtilaf sebebiyledir. Âlimler (bu taksimatı ya-
ters kanunlar yapmaktadırlar. Ehli Sünnet ve'l parak) isim ve sıfatlar hakkında söz söyleme-
Cemaat'in temel esaslarından birisi de; şirki nin, Allah'ın zatı hakkında söz söylemekle aynı
reddetmek, ehlinden berî olmak, insanları onun olacağını ve bunun Allah'a imandan olduğunu
tehlikesinden ve üzerine terettüp eden büyük beyan etmek istemişlerdir.
fitnelerden sakındırmaktır. Bu konuda ilim eh-
Bugünde mesele aynıdır. İnsanların birço-
linin büyük bir çoğunluğu çok gevşek davran-
ğundan hâkimiyetin ancak Allah'a ait olması
maktadır. Maalesef onlardan birçoğunun çoğu
gerektiği, egemenliğin; cahiliyeden, küfürden,
zaman vakıası olmayan kabir ve türbe şirkini
zulümden ve fısktan uzak Hak ve Adil olan Al-
(reddetmeye) yoğunlaştığını; ama aynı zaman-
lah'a mahsus olduğu ve Allah'ın hükmünden
da hâkimiyet şirkine çok az değindiklerini gör-
başkasına boyun eğmenin şirke düşüreceği ger-
mekteyiz. Hatta onlardan bazılarının 'Hâkimiyet
çeği yok olup gitmiştir.
fetvalar

tevhidi sapık bir bidattir!' görüşünü dillendirme-


si insanı dehşete düşüren şeylerdendir.

Bununla ne amaçladıklarını bilmiyorum.

Acaba Allah'ın egemenliğinde bir başkasının


ortak olabileceğini mi kastediyorlar? Yoksa bu
taksimatın Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in usulüne
aykırı olduğunu mu?

Eğer birincisini kastediyorlarsa bu kesin bir


küfürdür.

Yok, eğer kasıtları ikincisi ise, biz de onlara


şöyle deriz: O halde tevhidin; 'Rububiyet Tevhi-
di, Uluhiyet Tevhidi ve İsim-Sıfat Tevhidi' şeklin-
de taksim edilmesinin delili nedir? Hele hele
isim ve sıfat tevhidini dillendirmenin delili ne-
rededir?

Eğer: 'Naslar buna delalet ediyor' diyecek


olurlarsa, bizde: 'Aynı şekilde Hâkimiyet Tevhi-
di'ne de naslar delalet ediyor' diye karşılık veririz.
Şayet: Âlimlerin 'Hâkimiyet Tevhidi'ni söyledik-
leri sabit olmamıştır' derlerse, bizde: 'Hâkimiyet
Tevhidi'ni dile getirmek ne ise İsim ve Sıfat Tevhi-

21. 12/Yusuf, 40
22. 42/Şura, 21

60
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

İki Seçenek
Durakladı. Zihninde gelgitler yaşıyordu.
İki düşünce hakimdi zihnine: Onu temiz-
leyeceğine kalben inandığı iki düşünce…

İki ayrı dünya yaşanıyordu evde de med- inletiyordu. İçeriden gelen kahkaha sesleri or-
resede de… Mehlika dilediği, özendiği hayatı tamın gayet eğlenceli olduğunun habercisiydi.
yaşamakta ısrarlıydı. Annesi ise buna tamamen Mehlika oldukça heyecanlıydı. Çünkü ilk kez
karşıydı. Hiçbir sonuç vermemişti kısıtlamalar, bir partiye katılıyordu. Selamlaşarak içeri girdi-
ikazlar hatta eve kapatmalar. Mehlika hepten ler ve bir kenara oturdular. İçerisi oldukça ağır
hırçınlaşmıştı. Ne yapıp edip evden çıkmanın kokuyordu. Ya da Mehlika alkole alışık olmadı-
yolunu hep buluyordu. ğı için ona ağır gelmişti. Etrafı şöyle bir süzdü.
Arkadaşı beyaz atlı prensini burada bulacağına
Evden ve annesinden nefret ediyordu. Dışarı dair garanti vermişti. Nitekim çok geçmeden
çıkar çıkmaz yüzünün şekli değişiyor, asık sura- iki genç yanlarında belirdi. İkisi de çok güzel
tına renk ve neşe geliyor, sanki ruhu vücuduna giyimli, kibar gençlerdi. Arkadaşı, gençlerden
geri dönüyordu. Baskıdan kurtulmanın rahat- biriyle kucaklaştı. Diğerinin de elini sıkarak
lığı tüm zerrelerinde hissediliyordu. Yine bir Mehlika ile tanıştırdı. Ve Mehlika'ya iyi eğlen-
gün hır gür çıkararak çıkıp gitti evden… Ve bu celer dileyerek onları yalnız bıraktı…
Mehlika'nın son çıkışıydı.
Uzun sessizliği yakışıklı delikanlı bozmuş-
İçini çekti derin derin… Toprak kokusunu tu. Mehlika'yı ürkütmemek için olsa gerek, ol-
soludu… Başını çardağın masasına koydu ve dukça nazik hareket ediyordu. Uzak duruyor,
hayal dünyasına geri döndü… Mehlika'yı sıkmayacak konular açıyor, sorular
soruyordu. Ara ara küçük espriler yaparak gü-
Bir eve gitmişlerdi. Büyük ve lüks bir evdi. lümsemesini sağlayıp, bunu fırsat bilerek iltifat-
Ayakkabılardan içerisinin bayağı kalabalık lar ediyordu. Mehlika sözde belli etmese de mest
Ramazan
olduğu anlaşılıyordu. Müzik sesi apartmanı olmuştu. Zaman ilerledikçe de açılmış, karşılıklı 1434

Ağustos’13 • SAYI: 19

61
güzel güzel konuşmaya başlamışlardı bile. Tabi bir kızı hiç çaba harcamadan kolları arasında
aralarındaki uzaklık tamamen kapanmış, yan bulan bir erkek açısından durum hiç de öyle
yana oturur hale çoktan gelmişlerdi. Genç çok değildi… Mehlika o genç için, her gün gezip
tecrübeli olsa gerek hiç acele etmiyordu. Nasıl tozduğu, hevesini alınca mendil gibi kullanıp
olsa geceye çok vardı… attığı kızlardan sadece biriydi. Nitekim gence
göre artık vakit de gelmişti…
Genç, Mehlika'ya kimi küçük şekerlemele-
ri, kimi meyve dilimlerini elleriyle yediriyordu. Mehlika ağlıyordu… Hatırladıkları onu ez-
Ara ara saçlarını okşuyor, elini Mehlika'nın be- dikçe eziyor, vicdanını sızım sızım sızlatıyordu.
line doluyordu. Mehlika gençten o kadar hoş- Kendinden utanıyordu… Gülüp eğelendikleri
lanmıştı ki sesini dahi çıkarmıyordu. Bunları son dakikaları hatırlıyordu. Başının ağırlaştığı,
aralarında aniden oluşan sıcak sevginin geti- içtiği içecekler nedeniyle sersemleştiği aklına
rileri ve gerekleri olarak düşünüyordu. Bir ara geliyordu sadece… Ondan sonrası yoktu. Ora-
yiyecek bir şeyler getirmek için kalkmıştı genç. da film kopmuştu… Ve filmin sonunda sahne-
Bir müddet gelmedi. Nasıl da sabırsızlanmıştı de sadece hastanede başına üşüşen doktor ve
Mehlika… hemşireler vardı.

Şimdi düşünüyordu da ilk gördüğü bu Gözlerini hafifçe aralamıştı. Zorla-


adama nasıl bir anda bu kadar yakın- nıyordu. Kulağına gelen sesleri din-
lık hissedebilmişti? O bir yabancıydı lemeye çalışıyor, nerede olduğunu
neticede. Bedenine dokundukça ra- anlamaya çalışıyordu. Neler olmuş-
hatsız olmamasının sebebi neydi tu acaba? Bir an annesinin sesi
ki? Ne olabilir! Beğenilme geldi kulağına. Doktor ona,
her şeye dair

duygusu… Karşı cins tarafın- doğalgazdan zehirlendik-


Alemlerin Rabbinden
dan beğenilme arzusu… Bu lerini, arkadaşlarıyla kal-
utanmayarak işlenen
his idi Mehlika'yı baştan günahın, insanlar tarafından dıkları evde yarı çıplak
çıkaran. Hem ayrıca da bilinmesiydi. Allah'ın nezdinde vaziyette bulunduğu-
Allah, kadın ve er- nasıl değersiz ise, insanlar nu, evdeki herkesin
keğin yaratılışını ayrı nezdinde de değerinin hepten hayatını kaybettiği-
kaybedilmesiydi. Kendi gibilere
kılmakla beraber birbir- ni, Mehlika'nın ise hava
ibret vesilesi olmasıydı.
lerini etkileyecek, dikkatini sirkülasyonu olan bir odada
çekecek, cezbedecek şekilde olması nedeniyle ölümden
yaratmıştı. Ve nefs denilen kıl payı kurtulduğunu söylü-
bir dürtüyü de insanın içine derc yordu...
etmiş sevmekten, sevilmekten, şeh-
vetten hoşlanır kılmıştı. Keşke bende ölseydim de o utan-
cı yaşamasaydım diye geçirdi için-
Gece ilerledikçe sohbet koyulaşıyor- den… Ölüme ramak kalmış; ama Allah
du. Evde tek tük ikililer kalmıştı. Çoğu geç ona yaptığı günahların karşılığını ilk olarak
vakitte dağılmış, evlerinin yolunu tutmuş- dünyada göstermek için olsa gerek, onu ya-
tu. Mehlika ise ne saatin farkındaydı ne de şatmıştı… Ve bu karşılık alemlerin Rabbinden
eve gitme gibi bir düşünceye sahipti. Bir hayal utanmayarak işlenen günahın, insanlar tara-
âlemindeydi. Onu çok beğenen, güzelliğini öv- fından da bilinmesiydi. Allah'ın nezdinde nasıl
mekle bitiremeyen, her saniye ellerine küçük değersiz ise, insanlar nezdinde de değerinin
buseler kondurarak iltifatlar eden, gözlerinin hepten kaybedilmesiydi. Kendi gibilere ibret
içine derin derin, manalı manalı bakan bir sev- vesilesi olmasıydı.
gilisi vardı artık. Hem yakışıklı, hem çok kibar
hem de Mehlika'yı memnun etmek için uğra- Annesi, hemen kendi annesini arayarak
şan bir genç… durumu haber vermiş, gelip Mehlika'ya sahip
çıkmasını istemişti. Hastaneden taburcu olma-
Tabi bunlar Mehlika'nın bakış açısıyla görü- sını dahi beklemeden tüm eşyalarını getirmiş,
nenlerdi. Yaşı küçük, hayat tecrübesi olmayan hiçbir şekilde kızının yüzüne bakmadan annesi

62
ile vedalaşıp Mehlika'yı evlatlıktan reddettiği-
ni söyleyip gitmişti. Annesinin yüzünü son bir
kez bile görememişti Mehlika… Gerçi bakacak
yüzü de yoktu ya… O günden sonra tek bir kez
dahi sesini duymamıştı annesinin. O kadar öz-
lemişti ki onu… Burnunda tütüyordu. Birkaç
eski resim vardı elinde. Zaman zaman onlara
bakıp avunuyor, hasretini dindirmeye çalışıyor-
du…

İnsanoğlu ne garip diye düşündü. Kaybedin-


ce anlıyor bir şeylerin kıymetini...
Mehlika üzerini çıkardı. Odasına geçti. Başı
Neleri kaybetmedi ki Mehlika… Annesini, çatlayacak gibi ağrıyordu. Dolabındaki bütün
hocalarını, arkadaşlarını, medreseyi, en önem- ilaçları önüne döktü. Amacı baş ağrısından kur-
lisi de ahiretini… Tüm bunları geri kazanmak tulmak değildi. Yaşadığı her şeyi ebediyen unut-
mümkün müydü? Tekrar eskisi gibi olabilir maktı. Su almak için ayağa kalktı. Elbise dolabı-
miydi? Bu mümkün değildi… O kötü gecede nı açarak masum Mehlika'ya dair tek anı olarak
masumiyetini de kaybetmiş, ruhunu kirletmişti. kalan namaz kıyafetini çıkardı. İşte zihnindeki
Onu hiçbir ama hiçbir şey temizleyemezdi. iki seçenekle şimdi karşı karşıyaydı. İçinden bir
ses tevbesinin geçerli olmayacağını, temizlen-
Bir an durakladı… 99 kişiyi öldüren adamın menin yolunun ölümde olduğunu fısıldasa da
hadisini hatırladı. Hatadan dolayı duyulan piş- daha ağır basan başka bir ses daha vardı:
manlıkla tevbe edilirse, Allah'ın affedeceğini
söylüyordu peygamber. 'Yok, yok!' dedi kendi Allah'ın affediciliğine sığınmasını söyleyen
kendine. Beni tevbe dahi temizleyemez. O ka- başka bir ses…
dar günah işledim ki; hem de günah olduğunu
bile bile… O kadar yalan söyleyip Allah'a isyan Namaz elbisesini giydi. Aynada kendini
ettim ki… Ve tüm bunları imandan sona yap- uzun uzun seyretti. Komodinin üzerindeki sü-
tım. Durakladı. Zihninde gelgitler yaşıyordu. rahiyi alarak bardağa su doldurdu… İlaçları ku-
İki düşünce hakimdi zihnine: Onu temizleyece- tularından çıkardı…
ğine kalben inandığı iki düşünce…

Ayağa kalktı. Saat epey ilerlemişti. Çantasın-


dan minik bir ayna çıkardı. Gözleri ağlamaktan
kan çanağına dönmüştü. Saçını başını düzelte-
rek ağır ağır eve doğru ilerledi. Asansörü çağırdı
ama beklemeden merdivenleri çıkmaya başladı.
Nihayet kapının önünde durdu. Anahtarını çı-
kardı. Tam kapıyı açacaktı ki anneannesi kapıyı
açtı. Telaşla:
__ Nerede kaldın? Bu halinde ne? Ne oldu
sana Mehlika? dedi.

Mehlika:
__ Yok bir şeyim anneanne. Sadece üzgü-
nüm. Canım sıkkın. Moralim bozuk… Ve yal-
nız kalmak istiyorum.
__ Tamam yavrum sen bilirsin. Ben yatıyo- Ramazan
1434
rum bir şey istersen uyandır muhakkak.

Ağustos’13 • SAYI: 19

63
Ebu Ensar Ayın Kitabı
ebuensar@tevhiddergisi.com

Ramazan Kılavuzu | Selman El-Avde

Kitap: Ramazan Kılavuzu letli amellerden biri de oruçtur.


Yazarı: Selman El-Avde "Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size
de farz kılındı."  3
Yayınevi: Buruç
Yine oruç İslam'ın üzerine bina edildiği beş
Hamd ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a
temel esastan biridir. Bu öneme binaen gerek
mahsustur. Ancak O'na ibadet eder. Ve an-
alimler, gerek davetçiler zaman zaman yayın-
cak O'ndan yardım dileriz. Şehadet ederim ki
ladıkları eserlerle orucun faziletlerini insanlara
O'ndan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ede-
anlatmaya çalışmışlar.
rim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu
ve Rasûlü'dür. Çünkü oruç kişinin Allah'a karşı gelmekten
sakınma duyarlılığını oluşturur.
"Ey iman edenler Allah'tan O'na yaraşır şekil-
de korkun ve ancak Müslümanlar olarak can
Yine oruç cehennemden koruyan kalkandır.
verin."  1
Cabir b. Abdullah'dan radıyallahu anh rivayet edil-
Bu ay yeni bir kitap tanıtma imkanı veren diğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
Allah'a hamd olsun. Ramazan ayı olma hase- buyuruyor:
biyle tanıtacağımız kitap El-Avde'nin Buruç ya-
"Oruç kalkandır. Kul onunla kendini cehen-
yınlarından çıkan 'Ramazan Kılavuzu' adlı eseri nemden korur."  4
olacaktır. Malumdur ki boş ve anlamsız işler,
aşırı ve bol tüketim, boş konuşmalar, aşırı uyku, Hakeza cennete götüren yoldur. Oruç sahi-
kötü arkadaşlıklar gibi durumlar insanın kalbi- bine şefaat eder, bağışlanma ve kefaret vesilesi-
ni karartan etkenlerdir. Allah subhanehu ve teâlâ insa- dir.
nın kalbinin bu tür tehlikelerden korunabilmesi
için oruç gibi yükümlülükler getirmiştir. Oruç iki cihan saadetini sağlar.

"Ey iman edenler Allah'a karşı gelmekten sa- Orucun faziletlerini biz bir kaç satırda an-
kınmanız için oruç sizden öncekilere farz kılın- layamayacağımz gibi bu faziletler, tanıttığımız
dığı gibi size de farz kılındı."  2 esere sığmayacak kadar da çoktur. İşte yukarıda
birkaçını zikrettiğimiz faziletlerin ayrıntılarını
Peygamber'e sallallahu aleyhi ve sellem Kur'an'ın in-
'Ramazan Kılavuzu'nda bulacaksınız.
dirilmesi ile geçmiş şeriatler nesh olurken, o
şeriatlerde var olup da nesh olmayan sayılı fazi- Davamızın sonu Allah'a hamd etmektir.

1. 3/Ali İmran, 103 3. 2/Bakara, 183


2. 2/Bakara, 183 4. İmam Ahmed, 14840.

64
Dünyadan Haberler
01.Temmuz.2013

04.Temmuz.2013
Mısır'daki Darbeyi İlk Kutlayan
Çin, Uygur olaylarında Suriyeli Ülke!

S
Muhalifleri Suçladı uudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdu-

Ç in, Uygur bölgesinde geçtiğimiz gün mey-


dana gelen ve 35 kişinin ölümüne sebep
olan saldırılardan Suriye'deki muhalifleri so-
laziz, Mısır'da yönetime el koyan ordunun
açıkladığı yol haritası uyarınca, cumhurbaş-
kanlığı seçimi yapılana kadar ülkeyi yöneteceği
rumlu tuttu.Çin Komünist Partisi yayın organı duyurulan Muhammed Adli Mansur'a tebrik
People's Daily'e bağlı Global Times gazetesine mesajı gönderdi.
göre, 'Doğu Türkistan' örgütünün bazı üyeleri
2012'den beri Türkiye'den Suriye'ye geçiyor. Bu

06.Temmuz.2013
bilgileri özel olarak Çin'in terörizmle müca-
dele departmanından aldığını belirten gazete,
Suriye'ye geçen söz konusu grupların, Suriye
muhalefetinin içindeki 'dini gruplara' katılarak,
Suriye ordusuna karşı savaştığını iddia etti.
03.Temmuz.2013

Avrupa Birliği, Mısır'da Darbe Oldu


Diyemiyor

A vrupa Birliği, Mısır’daki askeri müdahaleyi


‘darbe’ olarak nitelendirmeme ısrarını sür-
dürüyor. AB Komisyonu’na göre Mısır ordusu,
Mısır'da Ordu Darbeyi Resmen 'kutuplaşma ve gerilime' karşılık verdi ve artık
bir an evvel demokrasiye geri dönülmesi için
Açıkladı bütün adımları atmalı.

M ısır’da darbe yapan Genelkurmay Başkanı


Sisi, Anayasanın askıya alındığını, geçici
teknokratlar hükümeti kurulacağını açıkladı.
Ramazan
1434

Ağustos’13 • SAYI: 19

65
07.Temmuz.2013

11.Temmuz.2013
İngiltere, Ebu Katade'yi Sınırdışı
Etti

İ ngiltere, uzun zamandır Ürdün'e iade etmeyi


düşündüğü Ebu Katade'yi bugün teslim etti.
Darbeciye Yardım Yağıyor

M ısır'daki askeri darbeye hem ABD hem de


kendi ülkelerinde İslamcılığın güçlenme-
08.Temmuz.2013

sinden çekinen Körfez ülkeleri yardım yağdırı-


yor.

Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap


Emirlikleri, Kahire'ye toplam 12 milyar dolar
yardımda bulunma kararı aldı. Ayrıca ABD'nin
Mısır'a 4 adet F-16 savaş uçağı göndermeyi
planladığı belirtildi.

İhvan’dan 'İntifada' Çağrısı

13.Temmuz.2013
ısır'ın başkenti Kahire'de bugün en az 52
kişinin ölümüne neden olan katliam son-
rasında Müslüman Kardeşler'in (İhvan) siyasal
partisi olan Hürriyet ve Adalet Partisi'nden
ayaklanma çağrısı geldi.
10.Temmuz.2013

ÖSO, Komutanlarının
Öldürüldüğünü Doğruladı

Ö zgür Suriye Ordusu (ÖSO), Muhammed


Kemal Hamami adlı komutanın 'Irak ve
Şam İslam Devleti' örgütü tarafından öldürül-
düğünü doğruladı.
Humus Muhasara ve Yoğun Ateş
Altında Irak ve Şam İslam Devleti grubunun,

E sed güçlerinin Hizbullah milisleriyle bir- Suriye'de yabancı destekli bütün muhalif askeri
likte Humus’a yönelik ağır kuşatma ve sal- liderleri öldürmekle tehdit ettiği belirtildi.
dırıları devam ediyor. Mücahidler muhasaraya
rağmen saldırılara göğüs germeye çalışıyor.

66
14.Temmuz.2013

04.Temmuz.2013
PKK'nın Suriye Kolu PYD
Pakistan Talibanı: Suriye'de Rasulayn'ı Ele Geçirdi
Savaşıyoruz
P KK'nın Suriye uzantısı PYD, Suriye'nin Tür-

P
kiye sınırındaki Rasulayn kasabasını ele ge-
akistan Talibanı, Suriye'de muhaliflerin
çirdiğini duyurdu. Bu iddia muhalif kaynaklar
safında savaştıklarını ve ülkede çok sayıda
tarafından da doğrulandı.
kampları olduğunu açıkladı.
İran ve Hizbullah Hakkında
18.Temmuz.2013

Düşündüren Sorular

E l Cezire yapımcılarından Dr. Faysal El


Kasım'ın sosyal paylaşım siteleri üzerinden
paylaştığı bazı sorular düşündürdü.
El Kasım’ın ‘çok masum sorular’ başlığı-
nı verdiği sorular şöyle:

1. Neden otuz yıl-
dır ‘Amerika’ya ölüm’ diye bağırdıkları halde
Guantanamo’da hiçbir İranlı Şii bulunmuyor?

2.
Amerika neden İran’la bağlantılı grupları, Irak
ve Suriye’de İran destekli militanların işledi-
ği katliamlara karşın terör listesine almıyor?

3. Neden ABD insansız uçakları Yemen’de Ensaru’ş
Şeria’yı bombalıyor da Husileri bombalamıyor?

4. Fransa neden Hizbullah’ın terör listesine sokul-
masını engellemekte ısrar ediyor?

5. Batı neden Afganistan’dan Somali’ye Mali ve Yemen’e kadar
hiçbir yerde Sünni İslami yönetimin hakim olduğu bir devlet kurulmasına izin vermiyor da buna
karşılık Şii İran’a Körfez’de büyük güç olma izni veriyor?

6. Neden Şii İran’a ‘hayır işleri’ kisvesi
altında Afrika’ya uzanması izni veriliyor da Sünni hayır kurumları engelleniyor?
17.Temmuz.2013

22.Temmuz.2013

Gulam Azzam’a Ömür Boyu Hapis


Cezası Humus'ta Halid Bin Velid Camisine
B angladeş Savaş Suçları Mahkemesi, 91 Saldırı

S
yaşındaki Cemaat-i İslami lideri Gulam
uriye'de rejim güçlerinin düzenlediği ope-
Azzam'a 'soykırım ve insanlığa karşı suç işle-
rasyonlarda Humus'ta bulunan Halidiye
mek için plan yapmak, komplo kurmak, tahrik
bölgesindeki Halid Bin Velid camisinin yıkıldı-
ve suç ortaklığı' gerekçesiyle ömür boyu hapis Ramazan
ğı bildirildi. 1434
cezası verdi.

Ağustos’13 • SAYI: 19

67
22.Temmuz.2013 Ebu Gureyb ve Taci
Cezaevlerine Baskın

I rak İslam devleti Bağdat'taki


Ebu Gureyb ve Taci cezaev-
lerine yönelik geniş çaplı bas-
kınlar düzenlendi, bine yakın
tutsak kurtarıldı.

İçişleri Bakanlığından yapı-


lan açıklamada, 'İki saldırı çok
büyük ve koordine bir şekilde
gerçekleştirildi. Gece 1'de ha-
van topları ile başlayan saldı-
rıları, 3'ü Taci, 3'ü ise Ebu Gu-
reyb Cezaevi kapılarını hedef alan bomba yüklü intihar bombacıları takip etti. Hafif ve orta ölçekli
silahlarla yoğun ateş açılmasıyla çatışmalar sürdü' denildi.
22.Temmuz.2013

22.Temmuz.2013
Ebu Musab'a Karşılık 300 PYD'li

S uriye'nin kuzeyinde çatışan PYD ve Irak PYD Lideri 'Şeriat Düzeni


ve Şam İslam devleti arasında esir değişimi Getirmeye Çalışanlarla Çatışıyoruz!'
yapıldı. Irak ve Şam İslam devletinin Çeçen kö-
kenli liderine karşılık, 300 kadar Kürt serbest
bırakıldı.
Salih Müslim: 'ABD, Türkiye ve diğer Batılı
ülkeler Suriye’de demokrasi ve laiklik isti-
yorlarsa bizi desteklemeleri lazım. Biz Ameri-
kalı yetkililerle görüşmek istiyoruz mesela ama
kabul etmiyorlar' dedi.

İran’dan ABD’ye Yemin Töreni


Daveti

İ ran'da 14 Haziran'da yapılan seçimlerde Suriye’de Esed-Hizbullah-PYD


cumhurbaşkanı seçilen Hasan Ruhani'nin 4 İttifakı
Ağustos'taki yemin töreninde bir ilk yaşanacak.
İlk kez cumhurbaşkanlığı yemin törenine ABD
de davet edildi.
S ınır kapılarını ele geçirmek için savaşan
PYD güçlerinin Esed rejimi ve Hizbullah'tan
destek aldıkları iddia edildi.

68
27.Temmuz.2013

29.Temmuz.2013
Mısır'daki Katliam'da ölü sayısı 200
oldu ! Kuzey Sina'da saldırı

R abiatu'l Adeviyye Meydanı'nda toplanan


yüzbinlerce kişi ordu aleyhine tezaruhat M ısır'ın Sina Yarımadası'ndaki Kuzey Sina
Emniyet Müdürlüğü ile 5 askeri kontrol
yaptığı sırada güvenlik güçlerinin ateşli silah- noktasına saldırı düzenledi.
lar ile yaptığı saldırılarda o bölgede 200 kişiden
fazla insan ölürken korkunç bilançoda yaralı sa- Mısır'ın seçilmiş ilk cumhurbaşkanı Mu-
yısı ise 4000 olarak belirtildi. hammed Mursi'nin 3 Temmuz'da ordunun
yönetime el koymasıyla görevinden uzaklaştı-
rılmasının ardından asker ve polislere yönelik
29.Temmuz.2013

şiddet ve adam kaçırma olaylarına sahne olan


ülkenin kuzeyindeki Sina bölgesinde kimliği
belirsiz kişilerce düzenlenen saldırılarda asker,
polis ve sivillerin de aralarında olduğu 40'a ya-
kın kişi hayatını kaybetti.

PYD seferberlik ilan etti

E l Nusra Cephesi’nin PYD mevzilerine tank


ve ağır silahlar kullanarak başlattığı kap-
samlı saldırının ardından‘ Batı Kürdistan Halk
İnisiyatifi’ Kürt gençlerini ‘direnişe katılmaya’
çağırdı.
30.Temmuz.2013

Suriye'de Kürtlerin Eşbaşkanına


Sukiast

S uriye'nin PKK uzantısı olarak bilinen


PYD'nin eski eş başkanlarından ve Kamışlı
kentinde Kürt Yüksek Konsey üyesi İsa Huso
bombalı suikast sonucu öldü.
Ramazan
1434

Ağustos’13 • SAYI: 19

69
Bir Tablo, Bir Ders

70
Bir Tablo
Günlerden Cuma Ramazan'ın 17'si. Birazdan hak ve batıl karşı karşıya gelecek.
Biz 'Bedir' diye bileceğiz o günü. Her Ramazan da 'Rabbim, bize bu ayda Bedirler
nasip et' diye dua ederek hatırlayacağız.

Şimdi Bedir'in hemen öncesine gidelim. Allah Rasûlü mücahidlerin saflarını


kontrol ediyor. Ve onları cihada teşvik ediyor.
__ 'Muhammed´in varlığı elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki; bugün her kim
sabır ve sebat ederek ve ecrini Allah´tan bekleyerek müşriklerle çarpışır ve öldürülür de
geri dönemezse, Allah onu muhakkak cennete koyar!

Kalkınız! Genişliği göklerle yer kadar olan ve müttakiler için hazırlanmış bulunan
cennete koşunuz!' buyurunca, Umeyr b. Humam:
__ 'Yâ Rasûlallah! Genişliği göklerle yer kadar olan cennete hâ!' dedi. Peygamberi-
miz:
__ 'Evet!' buyurdu. Umeyr b. Humam:

__ 'Bak hele! Bak hele!' dedi. Peygamberimiz:

__ 'Sana ´Bak hele! Bak hele!´ dedirten şey nedir?' diye sordu. Umeyr b. Humam:

__ 'Hayır! Vallahi, yâ Rasûlallah! Cennet ehlinden olmamı ummaktan başka bir


maksadım yok!' dedi. Peygamberimiz:
__ 'Öyleyse, sen onun ehlindensin!' buyurdu.

Bunun üzerine, Umeyr b. Humam, azık torbasından birkaç hurma çıkarıp ye-
meye başladı. Sonra da kendi kendine:
__ 'Eğer ben bu hurmaları yiyinceye kadar yaşayacaksam, bu gerçekten uzun bir
yaşamdır!' diyerek hemen elindeki hurmaları attı, şehit oluncaya kadar müşriklerle
çarpıştı.
Bir Ders
1. Sen cennete ne kadar özlem duyuyorsun? Rabbinle karşılacağın gün seni he-
yecanlandırıyor mu? Eğer hiçbir şey hissetmiyorsan, kalbin sanki bomboş gibiyse,
eline bir bak! Atacağın hurmaların çokluğu seni Allah'a kavuşmayı düşünmekten
alıkoyuyor olmasın!
2. Eğer bir amel yapmak istiyor fakat şevkin sürekli kırılıyorsa, seni amele teşvik
edecek nasları okumayı asla terk etme.
3. Dikkat et! Allah'ın Bedirleri nasip ettiği topluluk cennete vurgun bir toplu-
luktu. Sen üstüne düşeni yerine getirmeden sadece Bedirlerin hayalini kurarak bir
ömür tüketme.

Ramazan
1434

Ağustos’13 • SAYI: 19

71
72

You might also like