Professional Documents
Culture Documents
Tevhid Dergisi, Sayı 19
Tevhid Dergisi, Sayı 19
1434
BAŞYAZI’11
‘03
İhtilaf Fıkhı: Akaidde Vuku Bulan İhtilaf
Ebu HANZALA
‘47
(Daru’t) Takrib’den İmhaya: Ahzabu’ş Şia
Kerem ÇAĞLAR
Ramazan 1434
Ağustos '13 SAYI: 19
Bugün kendisini İslam'a nispet eden 'İslamcılar(!)' kendisine sunulan şerbetin zehir ol-
duğunu, kriz geçirircesine bir kez daha öğrenmiş oldu. Küresel küfre kendilerini şirk ile
ispat etmeye çalışan bu kesim, düne kadar belki de bu daldıkları ve bugün boğuldukları
kuyuya necis diyorlardı. Fakat yine acı ve ağır bir tecrübe ile gördüler ki, Demokrasi her
an yenilebilen bir puttu…
Aslına bakılırsa İhvan'ın başına gelen bu durum, kendisini İslam'a nispet edip de De-
mokrasi şakşakçılığı yapıp, batıya şirin gözükmek için kompleks çukuruna batmış her ke-
sime Allah'ın subhanehu ve teâlâ vermiş olduğu aynı husustaki dördüncü musibetidir.
Cezayir'deki FİS (Front Islamique du Salut) yani İslamî Selamet Cephesi 1992'de se-
çimleri ilk turda kazanmasına rağmen, ikinci tura ramak kala Demokrasi'nin gerçek yü-
zünü ağır bir darbe ile öğrenmiş oldu. Aynı durum, Türkiye'deki 28 Şubat ve Filistin'deki
Hamas'ın başına da gelmiştir.
Editör
03 İhtilaf Fıkhı: Akaidde Vuku Bulan İhtilaf Ebu HANZALA
21
İÇİNDEKİLER
65 Dünyadan Haberler
Satış Noktaları Bursa: İkra Kitapevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No:17 Nilüfer/Bursa 0 (532) 138 02 42
Konya: Meva Kitap, Sahibi Ata Mh. Dursun Fakih Sk. No:4/A Meram/Konya 0 (332) 350 63 62
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala
İhtilaf Fıkhı
-4- Akaidde Vuku Bulan İhtilaf
Akide alanında vuku bulan ihtilafları İslam kar-
deşliği adı altında kabul eden; ancak cemaat-
sel ve menhecî ihtilaflardan dolayı insanları
düşman edinen ilginç bir anlayış mevcut.
Ağustos’13 • SAYI: 19
3
ӽӽ Meleklerin şahitliğiyle ilim ehlinin şahitliğini lıklar, hatta sudaki balıklar bile istiğfar ederler.
beraber zikretmiştir. İlim sahibi alimin, sadece ibadet eden abidden
üstünlüğü, dolunayın ışık vermede diğer yıldız-
ӽӽ Bu ayette, ilim ehlinin tezkiye edilmesi söz ko- lardan üstünlüğü gibidir. Muhakkak alimler
nusudur. Çünkü Allah subhanehu ve teâlâ yarattıkla- Peygamberlerin vârisidir. Peygamberler, dir-
rından ancak adalet sıfatına sahip olanları şahit hem ve dinar gibi bir mal miras bırakmadılar.
olarak alır. Bu konuda Allah Rasûlü'nden sallallahu Onlar sadece ilm-i zahir ve ilm-i batını miras
aleyhi ve sellem bilinen bir eserde: bıraktılar. Kim bu ilimden alırsa, büyük bir pay
"Bu ilmi geriden gelenlerden adil olanları ta- elde etmiş olur." 3
şıyacaktır. Aşırıların tahriflerini, gevşeklerin if-
ratını ve cahillerin yorumlarını def edeceklerdir" Aslında ilmin ve alimlerin faziletine dair
buyurulmuştur. zikredilecek onlarca nas vardır. Ancak bu kada-
rıyla iktifa ediyor ve konumuza dönüyoruz.
ӽӽAllah onları ilim sahipleri olarak isimlendirdi.
Bu da onların bu sıfatı hak ettiklerini ve bunun Allah yarattığı ve emir verdiği her şeye bir
müste'ar bir sıfat olmadığını gösterir. ölçü koymuştur. Dini ve dünyevi fesadın asıl
sebebi bu ölçülere uyulmamasıdır. Alimler
ӽӽAllah subhanehu ve teâlâ önce kendi şahitliğini; de böyledir. Allah'ın subhanehu ve teâlâ onlara
-ki O subhanehu ve teâlâ en yüce şahittir- sonra verdiği değerden fazlasını onlara ver-
yarattıklarından en şerefli olan me- mek İslam'ın emirlerine uymaktan
leklerinin şahitliğini; daha sonra da
ziyade, yasaklanan şeylerdendir.
kullarından alim olanların şahitliği-
ni zikretti.
vahyin rehberliğinde
4
"Adiyy bin Hatem boynunda gümüşten bir yolunu mu?' diye sorduk. 'Başka kim olacak?'
haç takılı olduğu halde Rasûlullah'ın yanına dedi." 7
girdi. Rasûlullah o esnada Tevbe suresi 31. ayeti
okuyordu. "Ümmetimin başına İsrailoğullarının başına
gelenin aynısı gelecek. Tıpkı bir ayakkabı kalı-
Adiyy bu ayeti duyunca Rasûlullah'a şöyle bıyla ayakkabının birbirine uyduğu gibi. Hatta,
dedi: 'Onlar haham ve papazlarına tapmıyor- eğer onlardan biri annesiyle açıktan zina etse
lardı', Rasûlullah ona şöyle dedi: ümmetimden de aynısını yapan çıkacak. Ve İs-
railoğulları 72 gruba bölünmüştü; ümmetim de
'Bu doğru değil, onlar onlara tapıyorlardı. 73 gruba ayrılacak." 8
Zira onlar haramı helal, helali haram yaptık-
larında onlara tabi oldular. İşte onlara ibadet Evet, alimlerin değeri ne kadar fazla olursa
etmek böyledir.' " 5 olsun, onların görüşleri nasların önüne geçiril-
memelidir. Çünkü alimlerin görüşlerinin doğ-
Suddi rahimehullah: 'Onlar Allah'ın kitabını arka- ruluğu, delille ispat edilmeye muhtaçtır. Saha-
larına atıp kişilerin görüşlerinin peşine düştüler.' 6 beler Allah Rasûlü'nden sonra bu ümmetin en
değerlileridir. Allah subhanehu ve teâlâ onların din
Bu tavırları onları türlü ihtilaflara düşürdü. anlayışlarını bu ümmet için ölçü kılmıştır. On-
Çünkü hakem olma sıfatına sahip olan tek kay- ları en te'kitli lafızlarla tezkiye etmiş, zahiren ve
nak, Allah'ın subhanehu ve teâlâ vahyidir. Bunun ne- batınen onların hüsnü siretine şahitlik etmiştir.
deni şeriatın sahibinin heva, acziyet vb. adalete
aykırı illetlerden münezzeh olmasıdır. Allah'ın "Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara
vahyi göz ardı edilip, şahıslar hakem olduğunda ihsan üzere uyanlar; Allah onlardan hoşnut ol-
ve Müslümanların meselelerinde onların sözü muştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve
asıl kabul edildiğinde sıkıntı baş gösterir. Çün- (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altın-
kü insan hakem olma sıfatına sahip değildir. Bu- dan ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte
nun nedeni insanda asıl olanın, adalete münafi büyük kurtuluş ve mutluluk budur." 9
olan cehalet ve acziyet gibi illetlerin olmasıdır.
Bu ayette Allah subhanehu ve teâlâ onlardan razı
Allah'ın subhanehu ve teâlâ ehli kitaptan bize ak- olduğu gibi, ihsan üzere onlara tabi olanlardan
tardığı bu durumu İslam ümmetinden uzak da razı olacağını beyan etmiştir.
göremeyiz. Çünkü naslar, onlarda bulunan ve
İslam'ın kınadığı bu durumların, Müslümanlar- "Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi (misli
da da vuku bulacağını haber vermiştir. misline) inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bul-
muş olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar el-
" 'Sizden öncekilerin yolunu adım adım, ka- bette bir (çelişki ve) aykırılık içindedirler. Sana
rış karış izleyeceksiniz. Eğer onlar bir kelerin/ onlara karşı Allah yeter. O, işitendir, bilendir." 10
sürüngen deliğine girse, siz de gireceksiniz', 'Ey
Allah'ın Rasûlü, yahudilerin ve hristiyanların 7. Buhari, Müslim
8. Tirmizi
Ramazan
5. Ahmed, Tirmizi 9. 9/Tevbe, 100 1434
6. İbni Kesir 10. 2/Bakara, 137
Ağustos’13 • SAYI: 19
5
Bu ayette ise Allah onları ehli kitap için Daha önce de belirttiğimiz üzere dinde ihtila-
iman ölçüsü kılmıştır. Onların iman ettiği gibi fa düşmek problem değildir. Bu Allah'ın kevni
iman ettikleri takdirde doğru yolu bulacakları- iradesidir. O subhanehu ve teâlâ insanları ihtilaf ede-
nı söylemiştir. cek şekilde yaratmıştır. İnsanların anlayışları,
akıl seviyeleri birbirinden farklıdır. Bu da onla-
Bu faziletlerine rağmen, onlardan birinin rı, meseleleri farklı ele almaya sevk eder. Buraya
görüşü nasla çatıştığı zaman itibar edilmez. Er- kadarı Allah'ın subhanehu ve teâlâ kaderidir. Ancak
ken dönemde İbni Abbas radıyallahu anh ve bazıları ihtilaf vuku bulduktan sonra şer'i yükümlülük
arasında geçen şu diyalog bunun örneklerin- başlar. O da Allah'ın subhanehu ve teâlâ gösterdiği şe-
dendir. kilde ihtilafın çözülmesidir. İşte yolların ayrılış
noktası burasıdır. Allah'a ve ahiret gününe iman
''Neredeyse başınıza semadan taş yağacak. edenler ihtilafı Allah'a ve Rasûlü'ne götürürler.
Ben size Alah Rasûlü şöyle buyurdu diyorum, Allah'a ve ahiret gününe iman ettiğini düşünen,
siz bana Ebubekr ve Ömer böyle dedi diyorsu-
ancak iddia ehli olmaktan öteye geçemeyenler
nuz.''
ise başka mercilere başvururlar. Bu ister nefis,
Bir rivayette; ister heva, ister açık ve muhkem nassa aykırı
fetva veren alim ve şeyh olsun fark etmez.
''Sizin helak olacağınızı düşünüyo- Allah ve Rasûlü dışındaki tüm başvuru
rum. Ben Allah Rasûlü derken, siz mercileri insanın imanını iddiadan
Ebubekr, Ömer diyorsunuz.'' 11 ibaret kılar.
6
her ihtilafın boyutu ne olursa olsun, Kur'an ve
Sünnet'te çözümü mevcuttur.
Ağustos’13 • SAYI: 19
7
mayan veya faize bulaşmayan insanların öl- Bir kısmına 'Madem bu memleket daru'l harb
düğüne, hayatlarını idame ettiremediğine hiç neden harb etmiyorsunuz. En azından burayı
şahit olmadık. Bilakis alimlerin zaruret ahka- daru'l harb kılan küfrün imamlarından uzaklaş-
mında ayırt etmek için özellikle vurgu yaptık- mıyor da onların yanında yer edinebilmek için çır-
ları haciyyat (ihtiyaçlar) ve tahsiniyyat (ihtiyaç pınıyorsunuz?' diyoruz…
olmayıp var olduğunda hayatın daha güzel ol-
duğu şeyler) babından şeylerde insanlar faiz yer Hep cevapsız kalan sorular… Ne dinmiş
oldular. ama! Rahatça faiz yemek için memleketi daru'l
küfür ve harb kıldılar da, Müslümanlar aynı
'Daru'l küfürde Müslümanla harbi arasında şeyi söylediklerinde saldırıya geçtiler. 'Daru'l
faiz yoktur.' diye bir hadis ortaya attılar ve böy- küfür ahkamından bahseden tekfircilere dikkat
lece faizin tüm kapıları bel'amlar eliyle açılmış etmek lazım. Biz İslam toplumunda yaşıyoruz ve
oldu. toplumun parçasıyız dediler.' Allah'a hamd olsun
ki tekfirci dedikleri muvahhidler faiz de yemi-
Oysa hadis diye rivayet edilen "Daru'l yorlar, Allah'ın ve Rasûlü'nden onlara kalan
harbte Müslümanla harbi arasında faiz yok- daru'l küfür ahkamını da tatbik ediyorlar.
tur" cümlesine ilmi açıdan bakmak gere-
kir. Bu açıdan bakılınca böyle bir sözün Alim bezirganlığı ve alimleri kullanarak
Aslında ba- Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem hevaya ittiba;
tıl olan her ait olmadığı görülecektir. 16
Bunun yanında alimlerin isimlerini kulla-
menhec hevaya Bununla beraber dinleri narak kendi hevalarına tabi olanlar da var. Tev-
ittibadır. Ve biri- alimlerinin cebinde olan- hidin teklifi ağır gelince, bir takım isimlerin
lerinin hevaları- lar nasıl bir tezat içerisinde arkasına sığınarak bu tekliflerden korunmak is-
nı tatmin etmek olduklarını dahi görmezler. teyenleri görüyoruz. Ancak üzücü olan İslam'a
Zaten görmeleri de müm- aykırı olan ve Allah'ın subhanehu ve teâlâ hakkında
için uydurdukları kün değildir. Allah'ın hiçbir delil indirmediği menheclerine de sadık
indi yöntemlerdir. subhanehu ve teâlâ belirlediği kalmıyorlar.
İnsanları bu alim- menhecden yüz çevirenler
Her ne kadar şu anki toplum Allah'a şirk
lere uymaya davet akibet olarak fehm etmemeye
koşsa da alimler, namazı ve Kelime-i Tevhid'i
edenler aslında duçar olurlar.
İslam alameti sayarak, buna bağlı olarak da top-
kendi görüşlerine Aynı adamlara Türkiye lumun İslam toplumu olduğunu söylüyorlar. Ve
davet edi- daru'l küfürdür. Ve daru'l küf- bunu İslam alimlerinden bazısının ismini kulla-
narak yapıyorlar.
yorlar. rün kendine has bir fıkhı vardır
dediğinizde;
Ancak kendilerine büyük şirkte cehalet ma-
Kimisi 'Biz şafiyiz ve mezhebimizde İs- zeret değildir dediğimizde; bu haricilerin mez-
lam beldesi olan bir yer bir daha küfür beldesi hebidir diyorlar. Oysa şeyhlerin şeyhi dediğiniz
olmaz' derler. Ne garibtir ki hiçbir ahkamında Şeyh Ebu Muhammed El-Makdisi (Allah onu
daru'l küfür olamayan memleket sadece faiz ah- korusun ve hayırlı hizmetlerinde muvaffak ey-
kamında daru'l küfür olur. lesin) bunu diyor dediğimizde cevap alamıyo-
ruz.
Kimisine 'Neden tevhidi anlatmıyorsunuz da,
fur'u olan şeyleri anlatıyorsunuz' dediğimizde; İslam alametleri konusunda fetvasına yapış-
'Bunlar İslam toplumudur ve problem itikadi değil tığınız alim Abdulkadir bin Abdulaziz (Allah
ahlakidir' derler. onu korusun) oy kullananların dinden çıktığını,
Mursi'yle beraber ona oy verenlerin de İslam'da
16. İmam Zeyla'i 'Nasbu Er-Raye' 4/44; Bu garib bir rivayettir.
olmadığını açıkça söylüyor. Tağutların ordu-
İmam Şafi'nin hadis hakkındaki sözünü aktarır. İbni Kudame sunda asker olanların ma'zur olmadığını ve bu
'El-Muğni' 4/46; Bu rivayet mürseldir, sahih olduğunu da bilmi-
yoruz. konuda icma olduğunu söylüyor. Ancak sizler
Nevevi rahimehullah 'El-Mecmu' 9/392; Mürsel ve zayıf bir ri- oy verenleri de, askerlik yapanları da mazeret
vayettir. Bu rivayette hüccet yoktur. Kemal b. Hümmam 'Fethu'l
Kadir' 7/38; Bu hadis ğaribtir.
8
ehlinden sayıyor, Allah'ın dininde dost edini-
yorsunuz.
Ağustos’13 • SAYI: 19
9
Aynı soru hadis dalında uzman Muhammed
Nasıruddin Elbani'ye sorulduğunda: 'İslam'ın
asıllarını muhafaza eden, ancak Allah'a cahil ol-
Dinde vuku bulacak ihtilaftan duklarından dolayı ve alimlerin saptırmasıyla
sakınmak isteyen Müslümanlar şirk koşanlar Müslüman muamelesine tabi olurlar.
Müslümanların kabirlerine gömülür, namazları
vahye dayalı ölçülere kılınır ve onlara merhamet talebinde bulunur.' 20
dönmeli, alimlere hürmet ve
Aynı ekolün birbirinden farklı fetvaları üze-
onlardan istifadeyle; onların rinde biraz düşünün. Ve Türkiye'de bu isimleri
sözlerini nas yerine koymayı bayraklaştıran, selefiliği bunlara ittiba olarak
birbirinden ayırmalıdır. isimlendiren insanların 'Bidatçi Tekfircilere Red-
diye: Cehalet Mazarettir' isimli kitap yayınladık-
larına dikkat edin. Bu kitabı yayınlayana göre
cehaleti mazaret görmeyen herkes, hem bid'atçi
hem de tekfircidir. Öyleyse imamımız dedikleri
te cehaletin olmadığını ve iddianın bidat oldu- bir çok şeyh bu gruba girmektedir(!)
ğunu savunmak için yazılmıştır. 17
Bundan daha büyük açmaz, sıkışıldığın-
Aynı şekilde Salih bin El-Fevzan bu konu- da 'falanca adam falanca meselede hata etmiştir'
da yazılmış bir risaleye önsöz yazmıştır. Risa- cüretkârlığıdır. İyi de sizin alimleriniz sizin
le Raşid bin A'la ya aittir. Kitabın adı 'A'rıdu'l hesabınıza gelmeyen meselelerde hata edebili-
vahyin rehberliğinde
Cehl'dir. 18 Yazar büyük şirkin açık meselelerden yor da, başkaları onları hataya nispet ettiğinde
olduğunu ve bundan dolayı cahillerin ma'zur neden alimlere saygısızlıkla itham ediliyorlar?
olmadığını beyan etmiştir. Fevzan risaleye yaz- Acaba sizler kendinizi alimler üstü bir sınıf ola-
dığı önsözde: rak görüyor olmayasınız?
'...Kitabı okudum. Kitabı işlediği konuda iyi
Netice olarak;
bir kitap olarak buldum. Cahil hafi olup açık-
lanmaya muhtaç olan meselelerde ma'zurdur.
Vakıada birçok itikadi ve dinde zorunlu bi-
Ancak tevhid, şirk, kat'i haramlar, Allah'tan
linmesi gereken ameli ihtilafın sebebi; alimle-
başkasının adına kesilenlerde ma'zaret yoktur.
Çünkü cehalet Peygamberin gönderilmesiyle rin sözlerine nas muamelesi yapmak ve onlar
ortadan kalkmış ve ilim kolaylaşmıştır…' masummuş gibi fetvalarını mutlaklaştırmaktır.
Dinde vuku bulacak ihtilaftan sakınmak isteyen
Bu konuda Muhammed bin Salih El- Müslümanlar vahye dayalı ölçülere dönmeli,
Useymin daha farklı bir şey söylemiştir. Ona alimlere hürmet ve onlardan istifadeyle; onların
göre cehalet mazerettir. Muhammed bin sözlerini nas yerine koymayı birbirinden ayır-
Abdulvehhab'ın rahimehullah 'Keşf Eş-Şubuhat' ki- malıdır. Aksi, ilahi olmayan bu metod ihtilafla-
tabını şerh ederken imamın cehaleti mazeret rın çoğalmasına ve insanların çelişki ve şüpheler
görmeyen sözünü delil olarak almaz. Buna se- içinde dini anlamalarına neden olacaktır.
bep olarak da: 'Çünkü onun bu konuda başkaca
sözleri vardır.' der. 19 Davamızın sonu alemlerin Rabbi olan
Allah'a hamd etmektir…
17. Kayıhan yayınları, bu kitaplardan biri olan 'İslam Hukukunda
Cehalet' kitabını Türkçe'ye kazandırmıştır.
18. Menhec Yayınları tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiştir.
19. 'Kişi diliyle bir söz söyler, onun manasında cahil olmasına rağ-
men o sözle küfre girer ve cehaletiyle mazur olmaz.' Bu sözü izah
ederken: 'İmamın konu hakkında başkaca sözleri de vardır ve
bu sebebten ben onun cehaleti mazeret görmediğini zannetmiyo-
rum' der.
Netice olarak Useymin kendi görüşünü şu şekilde açıklar:
'İslam'ı kabul eden, ama küfre sokacak bir şey üzere hayatını de-
vam ettiren ve kimse uyarmadığı için yaptığının İslam'a muhalif
olduğu aklına dahi gelmeyen insana İslam hükümleri uygulanır. 20. Silsile el-Huda ve En-Nur serisinde uzunca bir cevabın kısaltıl-
Ahiretteki durumunu ise Allah bilir.' mış halidir.
10
Başyazı
Akletmeyecek Misiniz?
Acıkan Avrupa'ya Demokrasi Helvası
Kendine Müslüman diyen ve Rabbinin sıfatlarını O'ndan
başkasına vermenin şirk olduğuna itikad eden, Allah'a
en sevimsiz olan küfür ve şirke ancak ikrah durumunda
sınırlı olarak müsaade edildiğinin şuurunda olan
insanların, aslı bu olan bir sistemde ne işi olabilir?
Allah'ın Adıyla…
Ağustos’13 • SAYI: 19
11
Demokrasi bir dindir. Her din gibi ilkeleri metodlar sahipleri ne diye isimlendirirse isim-
ve esasları, ekonomi ve yönetim anlayışı vardır. lendirsin heva ve hevese uymak ve batıl olan
Nasıl İslam dininin esası 'Hakimiyet Kayıtsız metodlardır.
Şartsız Allah'ındır' kaidesi ise demokrasilerde
aynı kaide 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletin- "Sonra seni de bu emirden bir şeriat üzerine
dir' ifadesini bulmuştur. Rabbanî olmayan ve kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin heva
İslam'ın onay vermediği hiçbir metod başarıya (istek ve tutku)larına uyma." 3
ulaşamadığı gibi, heva ürünü olan bu sistem de
"….Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden
başarıya ulaşamayacaktır. Dünyevi olarak bazı
sonra onların heva (istek ve tutku)larına uya-
kazanımlar elde etse de, uhrevi olarak hüsrana cak olursan, o zaman gerçekten zalimlerden
uğrayacağı için bu sözde kazanımlar da fayda- olursun." 4
sızdır.
Demokrasi yasama hakkını Allah'ın subhane-
'Allah subhanehu ve teâlâ Rasûllerini neden yolla- hu ve teâlâ dışında mercilere verir. Parlamentolar
mıştır?'
seçilmiş milletvekilleri aracılığıyla halk adına
kanun yaparlar. Serbestiyet ve yasaklar be-
Bu çok önemli bir sorudur.
lirler. Bu İslam şeriatında var olan haram
"(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla ve helallere tekabül eder. Ki mevcut
(gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) anayasalarda İslam şeriatının haram
indirdik ki, insanlara kendileri için saydığı birçok şey serbest bırakılmış,
indirileni açıklayasın ve onlar da kanunlar ve devlet ruhsatıyla ko-
iyice düşünsünler, diye." 1
runma altına alınmıştır. Buna
fuhuş evleri ve içki mekan-
başyazı
1. 16/Nahl, 44 3. 45/Casiye, 18
2. 16/Nahl, 64 4. 2/Bakara, 145
12
arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini
tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir." 5
Ağustos’13 • SAYI: 19
13
mek dahil bir çok zahiri başarı elde etti. Ancak İkinci fıkıhsızlık örneği ise bu durumu Al-
övülmediler. Çünkü inanç ve amelleri problem- lah Rasûllerinin siretlerine kıyas etme çabası-
liydi. Her dünyevi başarı insanın muvaffak ol- dır. Sözde Batı İslam'dan korktuğu için darbeyi
duğuna alamet olmaz. Ancak akide ve amelin desteklemiş ve bu da İhvan ve benzeri hareket-
sahih olduğu yerlerde elde edilen başarılar in- lerin kafirleri korkutan sahih İslam'ın temsilci-
sanın muvaffak olduğunu gösterir. Allah'ın sub- si olmasından kaynaklanmış. Bu anlayışa göre
hanehu ve teâlâ bu kavimlere musibet vermesi, ibret Batı'nın Venezuella, Brezilya, Çin, Rusya, Kuzey
alacakları olaylar takdir etmesi onlar için hayır Kore, Küba vb. ülkelerle arasındaki problemi ve
dilediğine alamet olabilir. Rüştlerine dönmeleri desteklediği darbe girişimlerini nasıl anlama-
ve saptıkları sırat-ı mustakime nasuh bir tev- lıyız? Veya Tunus'ta bulunan Nahda Partisine
beyle dönmeleri için bir fırsat olabilir. Ancak neden darbe yapılmadığını?
itikadi ve ameli onca probleme rağmen onlara
mülk ve yönetim takdir etmesi asla zafer elde Batı, akideden ziyade ekonomik ve siyasi çı-
ettiklerinin göstergesi olamaz. Bu istidraçtan karlarını gözeterek bu darbelere zemin hazırlı-
başka bir şey değildir. Bu yolla İslam'a hizmet yor. Sahih İslam'ı temsil etmek öncelikle sahih
edenler, yaptıkları ameller içinde küfür ve ha- İslam akidesini temsil etmekle mümkündür. Bu
ram olduğunu kendileri kabul ediyorlar. Zaru- da maalesef bu partilerde mevcut değildir.
ret ve maslahat babından bunları yaptıklarını
söylüyorlar. Acaba Allah'ın yeryüzünde temkin Sözümüzün sonu olarak;
vermesinin şu şartlara bağlı olduğunu unutu-
yorlar mı? Şeriat ve tecrübe göstermiştir ki demokrasi
razı olunan ve Rahmani netice veren bir yön-
"Allah, içinizden iman edenlere ve salih tem değildir. Bu yolun sahipleri hüsran üstüne
amellerde bulunanlara va'detmiştir. Hiç şüp- hüsran yaşamışlardır. Ancak Rabbani metottan
başyazı
hesiz onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidar sa- yüz çevirmeleri nedeniyle bu durumdan ders
hibi kıldıysa, onları da yeryüzünde güç ve ikti- çıkarma basiretini Allah subhanehu ve teâlâ onlardan
dar sahibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği almıştır.
dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştı-
racak ve onları korkularından sonra güvenliğe Allah'tan subhanehu ve teâlâ talebimiz bu yaşanan-
çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet eder- ları İslamî camiaya ders kılması ve ibret almala-
ler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim rını sağlamasıdır. Bizleri ve İslam için çalışma
bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır." 8 iddiasında samimi niyete sahip olanları hidayet
etmesi ve rüştümüze döndürmesidir.
Allah subhanehu ve teâlâ yardımını dört şarta bağ-
lamıştır; iman, salih amel, sadece Allah'a ibadet
ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmama…
8. 24/Nur, 55
14
İktibas Yazı Çeviri Makale
Ağustos’13 • SAYI: 19
15
Meydanların boş bırakılıp laiklere ve diğer-
lerine terkedilmesinin de öldürücü bir hata ol-
En büyük musibetlerden duğunu açıklayan Es-Sibai, Mısır'daki durumun
birinin de Dr. Muhammed Cezayir'de İslamcıların seçimleri kazanmasının
Mursi'nin, Es-Sisi'yi seçip iki ardından askeri darbe gerçekleştirilmesiyle bir
farkı olmadığını, Batı'nın Müslümanlara, Bede-
rütbe atlatması, savunma vilerin kendilerine hurmadan ilah yapıp acıktık-
bakanlığına getirmesi ol- larında bu ilahları yemeleri misali bir demokrasi
duğunu dile getirdi. Böylece türettiğini, beğenmediğinde de bu demokrasiyi
yediğini ifade etti.
Mursi'nin besleyip şişman-
lattığı 'köpeğinin' kendini Ardından şöyle ekledi: 'Meydanlarda biraz
ısırdığına dikkat çekti. sabretselerdi –ki onlar İslamcılar olarak çoğun-
luklardı- hükmederler ve Tantavi'yi de tüm askeri
rumuzları ortadan kaldırır, değiştirirler, hükümeti
meydanda kurarlardı.'
Ardından Muhammed Mursi ve partisinin
Müslümanlara şeriat vaatlerinde bulunarak se- Devrimin meyvelerinin toplanamadan çalın-
çimleri kazandığını ancak Hıristiyanların cum- dığını da söyleyen Dr. Es-Sibai, anayasa taslağı
hurbaşkanlığı danışmanlığına kadar ulaştığını projesinin de öldürücü hatalardan biri olduğuna,
böylece kendilerine oy veren Müslümanların anayasada daha önce başa gelen hiçbir liderin
kandırılmış olduğunu dile getirdi. yapmadığı şekilde Hristiyanların mevzuatlarına
ilişkin özel bir ifade bulunduğuna işaret etti.
çeviri makale
16
leri gibi Arap ülkeleriyle Batı'yı, El Cezire, Fox leri toplayıp Suriye'de cihadın vücubiyeti husu-
News gibi kanalları eleştirdi. El-Cezire kanalı- sunda fetva verdirttiğinde Batı'ya göre sınırları
nın Tahrir Meydanı'nda Mursi karşıtı toplanan aştığını, bunun onlara göre oldukça tehlikeli bir
göstericileri verirken kasıtlı olarak Mursi yanlı mesele olduğunu ifade etti.
göstericilerin toplandığı meydanların görün-
tülerine yer vermediğini, bunun nedeninin de Suriye'de dengelerin bu kadar kolay değiş-
Amerika denetiminde büyük bir komplo oy- meyeceğini, Beşşar Esed'in 200 bin insanı öl-
nanmasının olduğunu belirtti. dürmesine karşın hâlâ ayakta olduğunu, Hüsnü
Mübarek'in devrildiğinde önce Şermu'ş Şeyh'e
Es-Sibai, İslam dinimizdir deyip İslami slo- daha sonra da hastaneye kaldırıldığını ve raha-
ganlar atan Müslüman topluluğu kuşatıp kat- tı için yüklü miktarda masraf yapıldığını, Mu-
letmesinde Es-Sisi'yi onaylayan veya kendisine hammed Mursi'nin ise aşağılanmış bir şekilde
katılan hiçbir askerin, subayın şer'an hiç bir hapse atıldığını çünkü Amerika'nın kızgın
özrünün bulunmadığını vurguladı. Şer'an 'emir olduğunu, İsrail'in de kendisinden memnun
kuluyum', 'istemeyerek yapıyorum' bahanesiyle olmadığını, Suriye meselesini kendi istedikleri
kimsenin kimseyi öldüremeyeceğini, zira kati- şekilde çözmek istediklerini vurguladı.
lin canının maktulden daha değerli olmadığını
belirtti. Ayrıca Müslümanlara karşı katliamında Daha sonra şöyle ekledi: 'Demokrasiyi vesile
Es-Sisi'ye ortak olan askerlerin Müslüman me- ve din olarak kabul edenlere diyorum ki: 'Taliban'ı
zarlığında gömülmemesi, nikahlarının feshedil- ayıpladınız ve alay ettiniz. Nusret Cephesi, Irak İs-
mesi gerektiğini, öldükleri takdirde de asla 'şe- lam Devleti ile alay ettiniz. Mücahitlerle alay etti-
hit' olarak isimlendirilemeyeceklerini açıkladı. niz. Bir Taliban'a bir de kendinize bakın. Bir Nusret
Cephesi ile Irak İslam Devleti'ne bir de kendinize
Meydanlarda toplanan Müslüman halka ise bakın. Irak İslam Devleti'ndeki ve tüm dünyanın
aleyhine toplandığı küçücük Nusret Cephesi'ndeki
evlerine dönmemelerini ve bu defa dinleri için
mücahidler hâlâ savaşıyor. Ya da Somali'deki Şe-
direnmelerini tavsiye etti. bab Hareketi'ne bakın. Kendilerine yardım eden
kimse bulunmadığı, tüm dünya aleyhlerinde top-
Mısır tarihinde ilk defa tanklar ve apache landığı halde mücahitler hala onurlu, gururlu ve
helikopterlerle Sina'ya girilip vurulduğunu, hal- güçlüler. Sizse şeriatınızla izzetli olmayı ve silahla-
kının aşağılanıp en hayırlı evlatlarının öldürül- rınızı terkettiniz. Allahu Teala ise şöyle buyurmak-
düğünü, tüm bunların da Mursi denetiminde tadır: 'Kafirler, birdenbire üstünüze bir saldırışta
gerçekleştiğini ve bu yaptığıyla övündüğünü, bulunmak için sizin silahlarınızdan, eşyanızdan
Allahu Teala'nın da bu nedenle kendisini ceza- gafil olmanızı isterler.'
landırdığını söyledi. Bununla birlikte meydan-
larda toplanan halka evlerine dönmeleri çağrı- Dr. Es-Sibai son olarak ise yine Mısır'daki
sında bulunan şeyhleri de sert bir dille eleştirdi. Müslümanlara seslenerek meydanları doldur-
malarını, sadece dinlerine destek olmalarını,
Mısır'da yaşanan darbeyi Suriye'deki du- Yahudi ve Hristiyanları dost edinen şeyhlerin
rumla da ilişkilendirerek Muhammed Mursi'nin fetvalarını önemsememelerini istedi.
Ramazan
dinden sadece kalıntılar taşıdığını, ancak alim- 1434
Ağustos’13 • SAYI: 19
17
Allah ile Nasıl
Muamele Etmelisin?
Ebu Nuseybe ebunuseybe@tevhiddergisi.com
İnsanda öyle bir duygu vardır ki, Peygam- sine kalkan ellerini bomboş geri çevirmekten
berlerin bizlere bıraktığı bir mirastır. Fakat bu hayâ etmekte…
miras günümüz algısında kişilik bozukluğu
olarak algılanmaktadır. Hatta bunun günümüz Allah subhanehu ve teâlâ mutlaka kendisine kalkan
medeniyetine aykırı olduğunu, kişinin kendisi- ellere birşeyler koymakta. Kimi zaman kulun
ni başkasına ispat edebilmesi için bunun olma- istediğini vererek, kimi zaman daha güzelini ve-
ması gerektiğini söylemektedirler. rerek, kimi zaman da ya bu dünyada ya da ahi-
rette verme suretiyle boş çevirmez.
Bu duygunun adı hayâdır.
Çünkü o Kerim olan, çokça hayâ sahibi
Bu duygu, bazen kişinin babasına karşı, ba- olandır.
zen bir işçinin patronuna karşı, bazen de her-
hangi bir şahsa karşı açığa çıkmaktadır. Şunu unutmamalısın ki hayâ Allah'ın sub-
hanehu ve teâlâ zatında sabit olan bir sıfattır. Fakat
Fakat işin garabet noktası, Allah'ın subhanehu ve bunun keyfiyetini bilemeyeceğimiz gibi, yarat-
teâlâ bizden hayâ etmesidir. Rasûlullah'ın sallallahu tığı mahlukatından hiçbirisine, hiçbir yönü ile
aleyhi ve sellem şu hadisini her okuduğumda bu hu- benzemez.
susu hep düşünmüş ve şaşırmışımdır.
"O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla
"Şüphesiz ki Allah çokça hayâ sahibi ve Ke- işitendir, hakkıyla görendir." 1
rim olandır. Kulu kendisine ellerini açtığında
onu boş bir şekilde geri çevirmekten hayâ eder." Şöyle bir durum var ki, Allah'ın hayâ etme-
sinin iyilik ve cömertlik gibi semereleri bulun-
Subhanallah… Allah subhanehu ve teâlâ kendisine
dua eden kulunun elini boş çevirmiyor ve he-
men ona bir şey veriyor… Çünkü onun kendi-
1. 42/Şûra, 11
18
maktadır. Allah bir kulundan hayâ ettiği zaman
ona hayrın birçok çeşidi ulaşır.
Kardeşim, bizim kendi kendimize şunu dü- kavminden salih bir adamdan hayâ ettiğin gibi
şünmemiz lazım: Allah benden hayâ ediyor… Allah'tan hayâ etmeni tavsiye ediyorum."
Peki ben kimim ki Allah subhanehu ve teâlâ benden
hayâ ediyor? Eğer yaratılanlardan hayâ ediyorsak, yara-
tandan nasıl hayâ etmeyelim? Şunda şüphe yok-
Bizden bir kişinin koca bir şehirde işgal et- tur ki, hayâ duygusu kendisinde gerçek manası
tiği alan nedir? Denizdeki bir damla su misa- ile yerleşmiş olan kimse Allah'a karşı masiyet iş-
lidir… lemekten hayâ eder. Çünkü kalbi Rabbi'ne karşı
hayâ ile doludur. Masiyeti terk ettiği oranda da
Şehrin yıldızlara oranı da denizdeki bir Allah'ın yanında izzetli kimse olmuş olur.
damla su misalidir…
İbni Kayyım rahimehullah der ki: 'Masiyet anında
Gördüğümüz tüm yıldızların hepsinin, diğer Allah'tan hayâ etmeyen, kıyamet günü Allah'ın ve-
büyük yıldızlara oranı çöldeki bir kum tanesi receği cezadan da hayâ etmez. Kim Allah'tan ma-
gibidir. siyet anında hayâ ederse, kıyamet günü Allah'ın
vereceği cezadan da hayâ eder.'
Ve bunların hepsi dünya semasında görü-
nendir. Onun üstündeki ikinci sema birincisin- Aslında Allah subhanehu ve teâlâ masiyeti kendi-
den, üçüncü sema ikincisinden daha büyüktür. sinden hayâ ederek terk edeni, kendisinden
(Ki bunların her biri o kadar büyüktür ki en son korkarak terk eden kimselerden daha çok sever.
teknoloji dahi bu kat kat semalara oranla en Bununla beraber ikisinde de hayır ve hidayet
fazla bir arpa boyu yol alabilir.) Ve bu şekilde vardır.
yedinci kat semaya kadar gider. Bu da en büyük
sema tabakasıdır ki bunun üstünde Rahman'ın Birinin kalbi cezayı düşünerek masiyeti terk
arşı vardır. ederken; diğerinin kalbi, Allah'ı tefekkür ederek
terk eder. Şüphe yok ki, kalbi Allah'ı tefekkür
"Rahman arşa istiva etti." 2 ederek terk eden daha faziletlidir.
Şimdi soralım kendimize: Ben kimim ki Al- Başka bir fark ise, korkan kimse kendi nef-
lah benden hayâ etsin??? sini gözetir ve onu korumak için çabalar. Fakat
hayâ eden ise, Rabbi'ni gözetir, O'nun azametini
Hayâ Eden Rabbimize Karşı düşünür. Burada da hayâ eden, sadece korkarak
Muamelemiz Nasıl Olmalı? terk edenden daha faziletlidir. Fakat unutma ki
Öncelikle, hayâ eden Rabbimize karşı biz de kardeşim, her ikisinde de hayır vardır ve ikisi de
hayâ etmeliyiz. Zaten bu O'nun bize yaptıkları- ecirlerini alacaktır.
nın karşısında çok küçük bir karşılıktır.
Allah'ın önünde hayâ duygusuna sahip olan
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bizi buna teşvik et- kimseler çok azdırlar. Bir çok insan, sevgi, kor-
miş, bir adama da bunu tavsiye etmiştir: "Sana, ku, reca duygularını Allah'a yönlendirirler. Fa-
kat hayâ duygusunu hissedenler çok nadirdir. Ramazan
1434
2. 20/Taha, 5
Ağustos’13 • SAYI: 19
19
Allah'a karşı hayâ duygusuna sahip olan az tevbe et, onların hepsi Allah'ın izni ile iyiliklere dö-
topluluk kısımlara ayrılır: nüşür.' Adam bu sefer daha kesin ifadelerle soruyu
sorar: 'Kıyamet gününde günahlarım Allah'ın kar-
Bazıları, Allah'ın kendisine çokça nimet ver- şısında açığa çıkacak mı çıkmayacak mı?' Hatip,
mesinden dolayı hayâ ederler. 'Eğer tevbe edersen bu günahların mizanda iyilik
tarafına konacak, kötülük tarafına konulmaya-
Bazıları, Allah'a karşı defaten hata ettiklerin- caktır. Adam bir daha sorunca, Hatip ona 'Ne oldu
den dolayı hayâ ederler. sana ki bunu tekrar tekrar soruyorsun?' diye sorar.
Adam ise, 'Vallahi hayâ ediyorum… Allah'tan
Bazı insanlar da salih amellerde yaptıkları hayâ ediyorum' der. '
kusurlardan dolayı hayâ ederler. Yani o salih
ameli yapar, bununla beraber Rabbi'ne karşı Sen Allah'tan hayâ edersen, Allah da buna
daha çok amel takdim etmeyi istediğinden ve karşılık senden hayâ edecektir.
çok az amel yaptığından dolayı hayâ eder. Ör-
İbni Kayyım rahimehullah der ki: 'Kim Allah'tan
neğin, hayâtının tümünü Allah'ın yoluna ada-
hayâ ederse Allah da ondan hayâ eder.'
mak ister fakat az bir vaktini ayırdığı için hayâ
eder. Veya malının çoğunu vermek ister, fakat Şimdi Allah'ın bizimle olan şu muamelesi-
az bir kısmını verdiğinden dolayı hayâ eder. ne dikkat etmeni isterim. Kul, ellerini kaldırıp
Allah'tan istediği zaman, Allah ondan hayâ et-
Bunların içinden en hayırlısı ise, bütün bu
mektedir. Kul, Allah'ın hayâ ettiğini bildiği za-
Allah ile nasıl muamele etmelisin?
20
Siyer Notları Genel Olarak Arapların Durumu
Ortaya çıkış şekli nasıl olursa olsun, sonuç iti- Yerin ve göğün Rabbi olan Allah'ın Peygam-
bari ile Araplar, İbrahim'in aleyhisselam davetinden berlerine, onun risaletine tabi olan topluluklar
yüz çevirmişler ve her geçen gün sapıklıklarına ise gerçek ilaha kulluğun lezzetini tatmışlardır.
sapıklık ekleyip tevhitten uzaklaşmışlardı.
Müşrik toplumların Adem'den aleyhisselam beri
Allah'ın subhanehu ve teâlâ dini ile aralarına mesa- yöneldikleri ilahlar farklı farklı ölçülere göre
fe girdikçe de, taptıkları şeylere niye taptıklarını belirlendiği için oldukça geniş bir halkayı kap-
bilmez bir halde hayatlarını sürdürmeye devam sar. Bazı zamanlarda tabiat varlıklarına, bazen
etmişlerdir. ağaca taşa, bazen de hayvanlara ilah gözüyle
bakılmış, ibadet edilmiştir. Fakat bu genişliğe Ramazan
1434
Ağustos’13 • SAYI: 19
21
rağmen biz şu soruyu sorduğumuzda cevap çok 'Peki bunlar bizim ilahımız ise, bizden ne isti-
kısa olacaktır. yorlar? Hangi fiilleri yapmamızı, hangilerinden
kaçınmamızı emrediyorlar?'
İnsanları Allah'ı bırakıpta bu ilahlara yönel-
ten şey nedir? İşte bu sorunun altını dolduracak cevap lis-
tesinin hepsinin çıktığı yer heva ve hevestir.
Bu soruya verilebilecek en temel cevap 'tak-
litçilik' ve 'heva ve hevese tabi olmak'tır. Bu meseleyi izah ederken sadece taştan ya-
pılan putları söyleyerek konuyu sınırlandırma-
Geçen yazılarımızda taklitçiliğin ne demek mız doğru olmaz. Aklını ilah edinen insanlarda
olduğunu, insanların neden taklitçiliğe sürük- aslında aynı konumdadırlar ve heva ve hevese
lendiğini, taklitçiliğin sonuçlarını ve ondan tabi olmuşlardır.
kurtulma yolların anlatmaya çalıştık. İnşallah
bu yazımızda da 'Heva ve hevese tabi olma' başlı- Aklını ilah edinen ilk varlıkta şeytandır. Al-
ğını anlatmaya çalışacağız. lah ona Adem'e aleyhisselam secde etmesini emret-
tiğinde o aklını kullanmış ve zelil bir şekilde
İnsan dünya nimetlerini süslü gösteren Allah'ın subhanehu ve teâlâ huzurundan ebediyyen
ve onları isteyen bir nefis ile yaratılmış- kovulmuştur.
tır. Bu özeliği ile meleklerden ayrılır.
Çünkü melekler nefis taşımazlar. "Allah buyurdu: 'Ben sana emret-
Aynı şekilde insan gibi iradeleri de mişken seni secde etmekten alıko-
yoktur. yan nedir?' (İblis): 'Ben ondan daha
üstünüm. Çünkü beni ateşten
Kimi insan nefsinin arzu- yarattın, onu çamurdan ya-
rattın, dedi. Allah: 'Öyle ise,
larına boyun eğer ve istekleri
Allah'tan başka ilahlara in oradan! Orada büyüklük
siyer notları
onu kuşatır, günah onu ibadet etme de insanın nefsine taslamak senin haddin
sarmalar. Bu insan zulmetmesinin bir çeşididir. Kend- değildir. Çık! Çünkü
heva ve hevese tabi inden hiçbir fayda ve zarar umul-
sen aşağılıklardan-
olmuş, nefsine zul- mayan ilahlara tapanlar, aslında
sın!' buyurdu. " 1
kendi heva ve heveslerine uy-
metmiş demektir.
gun davranmışlar demektir.
Allah başka bir ayette ise
Kimi de bazen nefsinin sadece şeytana değil, onun bu
arzularına yenik düşmekle usülüne tabi olanlara da aynı
beraber Allah'a subhanehu ve teâlâ tev- hitap ile seslenmiştir.
be etmeyi bilip kendini sürekli te-
mizler. "Allah buyurdu: 'Haydi, yerilmiş ve
kovulmuş olarak oradan çık! Andol-
Allah'tan başka ilahlara ibadet etme sun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin
de insanın nefsine zulmetmesinin bir çeşi- hepinizi cehenneme dolduracağım!' " 2
didir. Kendinden hiçbir fayda ve zarar umul-
mayan ilahlara tapanlar, aslında kendi heva ve Günümüzden bunun en güzel örneği ha-
heveslerine uygun davranmışlar demektir. dis inkarcılarıdır. Bu zatlar ilk önce insanlara
hadislerin zayıf olduğunu, Kur'an'a muhalefet
Peki, neden böyledir? ettiğini vb. şeyleri söylerler. İnsanlardan bu söy-
lemlere kulak verenler:
Çünkü Allah'tan subhanehu ve teâlâ başka ilah
edinenler heva ve heveslerine uygun kural ve 'Tamam. Dediğiniz gibi olsun. Peki biz bu dini
kaideleri tabiri caizse sahte ilahlarına söylettiri- nasıl yaşayacağız?' diye sorduklarında 'Allah'ın
ler. Mesela Amr b. Luhay'ı düşünelim. Bu adam kitabı size yeter' diye cevap veririler.
Mekke'ye elinde bir takım taşlar ile geldiğinde
Mekkelilere 'Bunlar sizin ilahlarınızdır' dedi.
Orada bulunanlar bunu kabul edince otomatik- 1. 7/Araf, 12-13
men şu soruyu sorma ihtiyacı hissettiler: 2. 7/Araf, 18
22
Buraya kadar herşey iyi niyetli gibi gözükse
de asıl mesele bundan sonra başlamaktadır.
Ramazan
1434
Ağustos’13 • SAYI: 19
23
Akaid Notları
Ferhat Cura ferhatcura@tevhiddergisi.com
Akıl ve Nas
Arasındaki İlişki -1-
Ehli Sünnet aklın önemini kabul etmek-
le beraber kesinlikle Allah'ın ayetlerinin
ve Rasûlullah'ın sahih sünnetinin önü-
ne geçirmezler. Tam tersine aklı nasla-
rı anlamada bir araç olarak kullanırlar.
24
si de, Yunanlı filozofların felsefe kitaplarının
arapçaya çevrilmesidir.
Ağustos’13 • SAYI: 19
25
nasını bilmiyoruz, ilmini Allah'a havale ederiz.
Gerekirse böyle bir şey yoktur diye inkar ederiz.'
Bu şekilde aklın, Kur'an ve Sünnet'in önüne ge-
çirilmesiyle İslam itikadının en temel meselesi
olan Allah'ın isim ve sıfatları, ya reddedildi ya
da bozuk anlayışlarla tevil edildi (bir nevi tahrif
edildi). Yine Allah, olacak olan şeyleri bilemez
diyerek kaderi inkar ettiler, akılları almadığı
için kıyamet alametlerini ve kabir azabını inkar
ettiler.
26
olmaktır. Nasların dışında kalan her şeyi heva Şeyhu'l İslam İbni Teymiyye şöyle der:
ve heves olarak değerlendirmektedir.
'Aklı nakle takdim edemeyiz. Çünkü şeriat
Allah'ın kitabına baktığımız zaman aklı, nas- her zaman akla uygun ve aklın anlayabileceği
ların önüne hiçbir şekilde ve gerekçeyle geçiril- şeyler getirmez. Aklın anlamakta aciz olduğu
meyeceğini bariz bir şekilde görmekteyiz. Tam ve sadece teslimiyetle mükellef olduğu konular
tersine Allah, ihtilaf anında akla değil Allah ve varken, nasıl akıl ışığında nassı anlayalım.'
Rasûlü'ne gidilmesini, verilen hükümlere akıl
İbnu'l Kayyım: 'Batıl tevil ehlinin kendisiyle
anlamasa dahi tam bir teslimiyetle teslim olun-
dinin ana esaslarını yıkıp, Kur'an'ın hürmetini
masını emretmektedir. Buna Allah'ın kitabın-
çiğnedikleri ve imanın izlerini sildikleri tağutları
dan örnek verecek olursak: dörttür:
"Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; Rasûl'e ӽӽAllah ve Rasûlü'nün sözleri delilledir ve yakınlık
itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. ifade etmez.
Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, ar-
tık onu Allah'a ve Rasûlü'ne döndürün. Şayet ӽӽAllah'ın sıfatlarını anlatan ayet ve hadisler me-
Allah'a ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, ha- cazdır hakikat değildir.
yırlı ve sonuç bakımında daha güzel olandır." 1
ӽӽAllah Rasûlü'nün sahih yollarla bize gelmiş ve
Bu ayette, şayet akıl yeterli olmuş olsaydı, ümmetin bütün olarak kabul ettiği hadisleri, zan
ihtilaf anında dönmemiz gereken merci akıl ifade eder.
olurdu. Zaten insanların ihtilaf etmesine neden ӽӽAkıl ile nakil çatışırsa aklı alır, nakle iltifat etme-
olan, akıllarıyla hareket etmeleri ve anlayış fark- yiz.'
lılığıdır. Bu durumda Allah bizleri akla değil,
nassa yönlendirmiştir. Bu yazımızda akılcılığın İslam'a nasıl musal-
lat olduğunu, İslam'a ve Müslümanlara verdiği
"Hayır, senin Rabbine yemin olsun ki; onlar zararı, Ehli Sünnet'in akla bakış açısını izah et-
iman etmiş olamazlar. Ta ki aralarında çıkan meye çalıştık Allah izin verirse gelecek yazımız-
çekişmelerde, seni hakem kılıp sonra verdiğin da İslam'da aklın önemi ve aklın sınırını izah
hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve etmeye çalışacağız.
tam bir teslimeyetle teslim olmadıkça." 2
Davamızın sonu Allah'a hamd etmektir.
Allah burada insanların imanı için sadece
hükmü resule götürmeyi kabul etmiyor. Ayrıca
Allah Rasûlü'nün verdiği hükme içinde sıkıntı
duyan insanın imanını nefyediyor. Çünkü Al-
lah ayette önce Rasûlü hakem tayin etmemizi ve
akla veya nefse uymasa da hiçbir sıkıntı duyma-
dan tam bir teslimiyetle teslim olmamızı emre-
diyor.
1. 4/Nisa, 59
2. 4/Nisa, 65 Ramazan
1434
3. Ebu Davud
Ağustos’13 • SAYI: 19
27
İlim Meclisi
ekrembulca@tevhiddergisi.com
Ekrem Bulca
28
ӽӽ Kişi yalnızken amellerde gevşek, insanların ondan verilince razı olur, verilmediğinde kızar.
yanında çok canlı ise bu da onun ihlasında prob- Helak oldu ve baş aşağı çevrildi. Ayağına diken
lem olduğunu gösterir. Veya kişi yalnız kaldığın- batsa çıkaracak kimse bulamaz. Müjdeler ol-
da her türlü günahı işliyor, insanların içerisinde sun o kula ki, atının yularından tutmuş Allah
günahlardan uzaklaşıyorsa bu da onun günahla- yolundadır. Saçları dağınık, ayakları tozlanmış
rı terk ederken ihlaslı olmadığını gösterir. İhlaslı vaziyettedir. Nöbet işinde oldu mu onun hakkı-
Müslüman her mekanda, her ortamda kulluğu- nı verir, develeri sürme işinde onun hakkını ve-
nu en güzel şekilde yerine getirendir. rir. İzin istese izin verilmez, aracı olsa aracılığı
kabul edilmez..."
Kişinin herhangi bir amelde ihlaslı olması
diğer amellerde de ihlaslı olacağı anlamına gel- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iki sınıf insanı
mez. Bilakis kişinin her amelden önce ve sonra aynı hadiste anlatıyor. Biri Allah Rasûlü'nün he-
ihlaslı olup olmadığının muhasebesini yapması lakını haber verdiği veya helak olması için bed-
gerekir. dua ettiği insan. O dinara, dirheme, kadifeye,
ipeğe kul olmuştur. Ona secde etmemiş, rükûda
Şeyh'in hayatına baktığımızda o, övüldü- bulunmamıştır. Sıkıştığında dinara, dirheme
ğünde de, yerildiğinde de davetine devam etmiş, dua da etmemiştir. Ancak onunla mutlu olur. O
davasından vazgeçmemiştir. Bu onun davetinde varsa rahat ve razıdır, yoksa sıkıntılı ve mutsuz...
ihlaslı olduğunu gösterir. İhlaslı olması da onun Sinirli ve gergin... 'Suht' kelimesinin ifade ettiği
davetinin başarıya ulaşmasının sebeplerinden anlam, rıza halinin dışındaki tüm halleri kapsar.
bir tanesidir.
Diğer tarafta Allah Rasûlü'nün sallallahu aley-
İhsan; Kişinin yaptığı işi en güzel şekilde hi ve sellem müjdesine nail olmuş bahtiyar insan...
eksiksiz yapmasıdır. Kişi hangi iş olursa olsun Hangi görevde olsa onun hakkını veren, nöbet-
farketmez, yaptığı işi dört dörtlük yaparsa Allah çiyken iyi bir nöbetçi, develeri sürdü mü iyi bir
subhanehu ve teâlâ ona başarı nasip eder. sürücü... İhsan ilkesi üzerine olmak böyle bir-
şey işte... İhsan, görevler arasında ayrım yaptır-
İhsan sahibi olan kimse kendisine verilen maz insana... Bahaneyle sorumlulukları da terk
görevler arasında ayrım yapmaz. Hangi görev ettirmez... 1
kendisine verilirse verilsin dört dörtlük yapar.
'Davet yap' denilirse en güzel şekilde davet yapar. Allah subhanehu ve teâlâ ihsan ilkesi gözetilerek
'Hizmet yap' denilirse en güzel şekilde hizmet yapılan amelleri zayi etmeyeceğine dair vaadde
yapar. Onun için görevinin çeşidi, içeriği çok bulunmuştur. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuru-
önemli değildir. yor:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuru- "Biz ihsan üzere amel edenlerin ecrini zayi et-
yor: meyiz." 2
Ağustos’13 • SAYI: 19
29
kişiye önünü gösteren kandil gibidir. İlimsiz ha-
Şeyh'in arkadaşlarına dav- reket etmek ise karanlıklara doğru gitmektir.
et amaçlı yazdığı mektu- İslamî harekette ilim üzere olmanın getirdiği
plar bugün ders diye ilim birçok fayda vardır. Biz bunlardan iki tanesini
meclislerinde okutuluyor. Bu zikredeceğiz;
30
her işin başına ilim koymuştur. Allah subhanehu ve Dikkat edilirse Muhammed bin Abdulveh-
şöyle buyuruyor:
teâlâ hab iyi bir davetçi olduğu gibi aynı zamanda
iyi bir yazar da. Ulaşabildiklerine sözlü olarak,
"Bil ki Allah'tan başka ilah yoktur.'' 7 ulaşamadıklarına ise mektup yazarak davet yap-
mıştır. Zaten şu an elimizde olan risalelerinin
İmam Buhari 'Söz ve amelden önce ilim' diye bir çoğu da bu mektuplardan oluşmaktadır.
bir bab açmış ve bu ayeti zikretmiş. Biz buradan
itikad da dahil hangi iş olursa olsun öncesinde Biz buradan şunu öğreniyoruz; her davetçi-
ilim olması gerektiğini anlıyoruz. nin meşru olup da davet yapabileceği alanları
kullanması gerekir. Eğer böyle alanlar yoksa im-
2. Şüphelerden etkilenmemek için ilim ge- kan dahilinde, bu alanları oluşturması gerekir.
reklidir: Kafirler tarih boyunca Müslümanları
dinlerinden döndürmek için her türlü yöntemi 7. Ders
kullandılar. Kullanmaya da devam ediyorlar.
Bazen sözlü ve fiili eziyet ederek, bazen de şüp- Bu güzel hayat hikayesinden saliha kadının
heler yoluyla Müslümanları yollarından vazge- önemini de gördük. Muhammed bin Suud'un
çirmeye çalıştılar. Şeyh'e sahip çıkıp bu hayrı işlemesine eşi aracı
oldu.
Özellikle Müslümalar açıktan davet yapıp
dışa açıldıklarında, kafirler Müslümanların ka- Buradan yola çıkarak şunu diyebiliriz; Evli-
fasını karıştırmak ve neticesinde de dinlerinden lik kurarken amaç sadece şehevî duygularımızı
döndürmek için şüpheler üretirler. Bu şüphe- tatmin etmek olmamalıdır. Karşıdaki kadının
leri üretirken bazen kıyas yaparlar, bazen akıl güzel oluşu, kendisiyle evlenmek için birinci
yürütürler, bazen de bizim otorite olarak kabul sebep olmamalıdır. Bilakis bizim için öncelik,
ettiğimiz kaynaklardan bize delil getirirler. Eğer onun dini ve ahlakî durumu olmalıdır.
yeterli ilim sahibi olursak bu şüphelere cevap
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuru-
verir, muhaliflerimizi sustururuz. Ama eğer
yor:
ilmi donanımımız tam değil ise, o zaman onla-
rın dediklerini kabul etmek durumunda kalırız. "Bir kadın dört şeyden dolayı nikahlanır; malı,
Bu da Allah muhafaza itikaddan, ahlaktan ve güzelliği, asaleti ve dini için. Sen dindar olanı
menhecten sapmaya neden olur. seç elin bereketlensin." 8
İlmi elde etmek için ne yapmak gerekir? Kişi evlilikte saliha olan birini seçerse şe-
riatın evlilikte gözettiği maksatlar yerine gelir.
İlim için sağlam bir cehd gerekir. Davetçinin Böylece evlilik taraflar için rahmet ve bereket
en azından hayatının belli bir kısmını sadece olur. Aksi taktirde ise evlilik taraflar için azap
ilme ayırması gerekir. Ta ki dini ile ilgili her ve zindan olur.
konuda temel bilgi sahibi olsun. Fakat bu de-
mek değildir ki ondan sonra ilim okumayacak. Rabbim bize hakkıyla öğrenmeyi, öğren-
Bilakis ömrünün sonuna kadar ilim okumaya diklerini anlamayı, anladıklarımızı yaşamayı
devam etmelidir. İlim okumak için bulduğu ve yaşadıklarımıza insanları davet etmeyi nasip
fırsatları iyi değerlendirmelidir. Çünkü hem etsin... Allahumme amin.
davetçinin hem de insanların, yemeğe ve suya
olan ihtiyaçları kadar ilme ihtiyaçları vardır.
Ramazan
1434
7. 47/Muhammed, 19 8. Buhari
Ağustos’13 • SAYI: 19
31
Nasihat
abdulmetinaksoy@tevhiddergisi.com
Abdulmetin
Aksoy
Peygamber de sallallahu aleyhi ve sellem Allah'ın subha- Kişinin Rabbine ibadet etmekle görevli ol-
insanlar üzerindeki hakkını anlatırken duğunun şuurunda olması önemli bir bahistir.
nehu ve teâlâ
şöyle izah eder: Çünkü hiçbir kavim yoktur ki; Allah subhanehu ve
32
kendilerine gönderdiği Peygamberleri o in-
teâlâ
sanlara, Allah'a karşı kul olmakla, O'na ibadet
etmekle görevli olduklarını hatırlatmış olmasın.
Bütün Peygamberler, bu aslı insanlara anlata-
bilmek için yıllarını, canlarını ve mallarını feda
etmişlerdir. Neden?
Ağustos’13 • SAYI: 19
33
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem İsra ve Miraç Rabbime müracaat etmekten utandım' dedim.
olayını şöyle anlatır: Sonra beni alıp Sidretu'l Münteha'ya götürdü,
Sidretu'l Münteha'yı öyle renkler kaplamıştı ki,
"Ben Mekke'de iken evimin tavanı açıldı. ne olduklarını bilmiyordum. Sonra cennete ko-
Cebrail indi ve göğsümü açıp zemzem suyu nuldum. Bir de ne göreyim cennetin içerisinde
ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman dolu bir kap inciden gerdanlıklar var, toprağı da miskti." 5
getirdi. Göğsüme boşaltarak kapattı. Ardından
elimden tutup beni yakın semaya yükseltti. Ya- Namaz, bizden önceki şeriatlarda da
kın semaya geldiğimde, Cebrail semanın bek- mevcut olan ibadettir
çisine: 'Kapıyı aç' dedi. O da: 'Kim o?' dedi. O
da: 'Ben Cebrail' dedi. 'Yanında biri var mı?' Bütün Peygamberler itikatta aynıdırlar. Fa-
diye sordu. 'Evet, yanımda Muhammed var- kat şeriatlarının ahkâmları zamana ve mekâna
dır', 'Kendisine gelmesi için haber gönderilmiş göre farklılık arz etmiştir. Peygamber sallallahu aley-
midir?' dedi. Cebrail: 'Evet' diye cevap verdi. hi ve sellem şöyle buyurur:
Kapıyı açtığında yakın semanın üzerine çıktık.
Baktım ki burada sağında ve solunda kalaba- "Biz Peygamberler babaları bir, anneleri ayrı
lık bulunan bir adam oturuyor. Sağ tarafı- olan kardeşler gibiyiz."
na baktığında gülüyor, sol tarafına bak-
tığında ağlıyordu. Bana: 'Hoşgeldin Peygamberlerin babalarının aynı
salih Peygamber, salih evlat' dedi. olması itikadın aynı olduğunu,
Cebrail'e: 'Bu kimdir?' dedim. annelerinin ayrı olması şeri-
O da: 'Bu Âdem'dir. Sağında atların farklı olduğunu ifade
ve solundaki şu kalabalık ço-
Peygamberlerin şeriatlerinde şer'i eder. Bütün Peygamberle-
cuklarının ruhlarıdır. Bun- ahkâmlar değişmesine rağmen namaz rin şeriatleri farklı olması
lardan sağdaki olanlar
nasihat
"Allah ümmetime elli vakit namaz faz kıldı, Fakat bizim şeriatımızda ganimet helal kı-
elli farz namazla Rabbimin yanından döndüm. lınmıştır. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
Musa'ya uğradım: 'Allah ümmetine neleri farz
kıldı?' dedi. 'Elli vakit namaz farz kıldı' dedim. "Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve hoş
'Rabbine müracaat et. Ümmetin gerçekten bunu yeyin ve Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah
yapamaz!' dedi. Ben de müracaat ettim yarısı- günahları bağışlayan, çokça rahmet edendir." 6
nı indirdi. Musa'ya tekrar döndüm: 'Yarısını
indirdi' dedim. 'Rabbine tekrardan müracaat Peygamberlerin şeriatlerinde şer'i ahkâmlar
et ümmetin bunu gerçekten yapamaz' dedi. değişmesine rağmen namaz ahkâmı bütün
Ben de tekrar Rabbime müracaat ettim, yarı- şeraitlerin özünde mevcuttur. Bu namazın
sını indirdi. Musa'ya tekrar döndüm. 'Rabbine Allah'ın subhanehu ve teâlâ yanındaki önemini ve ko-
tekrar müracaat et ümmetin gerçekten bunu numunun büyüklüğünü gösterir.
yapamaz' dedi. Ben de tekrar müracaat ettim:
'Sayı bakımından beş, sevap bakımından ellidir.
Katımda söz değişmez' buyurdu. Musa'ya dön-
düm 'Rabbine tekrar müracaat et' dedi. 'Artık, 5. Buhari
6. 8/Enfal, 69
34
Örneğin, İsmail'e aleyhisselam baktığımızda o
ehline namazı emretmiştir. Allah şöyle buyurur:
"Allah'tan gücünüz yettiğiniz kadarınca kor- Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
kun." 9
"Yeryüzüne sefere çıktığınız zaman eğer
"Allah sizin için kolaylığı ister, zorluğu iste- kâfirlerin size bir fenalık yapmasından korkar-
mez." 10 sanız, namazı kısaltmanızda üzerinize bir ve-
bal yoktur. Şüphesiz ki kâfirler sizin apaçık düş-
"Allah dinde sizin üzerinize bir zorluk kılma- manınızdır. Sende aralarında bulunup onlara
dı." 11 namaz kıldırdığında, bir kısmı seninle birlikte
namaza dursun ve silahlarını da alsınlar. Bun-
Bu naslara baktığımızda şer'i emirler, me- lar secdeye vardıklarında diğerleri arkanızda
şakkatin, zorluğun ve zaruretin olduğu yerde, bulunsunlar. Namaz kılmamış olan diğer kısım
insandan düşmüş veya kolaylaştırılmıştır. Ör- gelsin, seninle beraber namaz kılsınlar. Hem
neğin, kıyam, namazın rüknudur. Namazın tedbirli bulunsunlar hem de silahlarını alsın-
olmazsa olmazlarındandır. Fakat herhangi bir lar…" 12
Ağustos’13 • SAYI: 19
35
sanları kendisiyle ilk hesaba çekeceği şey na- duğu için İslam'ın birçok emrini yapmamasına
mazdır. Namazın sualler arsında ilk sıraya müsaade ediyor. Genellikle duyduğumuz sözler:
alınması, namazın Allah subhanehu ve teâlâ katındaki 'Daha küçük o. Büyüdüğünde yapacaktır.' Bu an-
değerini gösterir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem layış Kur'an ve Sünnet'e terstir. İslam ufak yaşta
şöyle buyurur: şer'i emirlere alıştırmanın önemini yukarıdaki
hadisle ifade etmiştir.
"Kişinin kıyamet gününde kendisiyle ilk hesa-
ba çekileceği şey namazdır." 13 Çocuğa yaşı ufak diye İslam'ın emirlerini
yapmamasına müsaade eden ebeveynler dünya
Dünya ahkâmına baktığımızda da muamele işine geldiğinde aynı tavrı göstermiyorlar. İş-
aynıdır. İnsan çalışırken, ziyarete gideceğinde, ler arasında hangisi zorsa: 'Biraz burnu sürtsün,
davet edeceğinde vb. dünya yaşamında yapa- dünyanın, ekmek kazanmanın zorluğunu öğren-
cağı şeylerde her zaman öncelikli olanları ön sin' anlayışıyla kendisinin bile zorlanacağı işler
sıraya alır. Çünkü onun için değerli olan odur. yaptırıyorlar.
Namaz da İslam şeriatında böyledir.
İslam'a aykırı davrandığında 'daha küçük...'
Yukarıdaki hadis bizlere şunu söylüyor: Al- diyen anne ve babalar, kazayla evdeki bir eşyaya,
lah subhanehu ve teâlâ değerinden dolayı namazı sual- arabaya zarar verdiklerinde tabir caizse 'merkep
lerin ilk sırasına alıyor. Peki siz dünya işlerinizle sudan gelinceye kadar' dövüyorlar. Sözlerini ken-
namaz karşı karşıya kaldığında ve bir program dilerine hatırlatıyorum: 'Hani evladınız daha
düşündüğünüzde namazı ilk sıraya alabiliyor küçüktü. Her şeyi büyüdüğü zaman yapacaktı?'
musunuz? İlk sıraya alabiliyorsanız namazın
sizin yanınızda önemli olduğunu gösterir. İlk Allah subhanehu ve teâlâ adildir. Kullarına da, ev-
sıraya almayıp hep sonlara doğru erteliyorsanız, lat dahi olsa adaletli davranmayı emreder. Şer'i
nasihat
sizin yanınızda namazın ehemmiyeti kalma- emirlerde gevşek, dünya işlerinde ciddi muame-
mıştır. Ama unutmayın ki; siz namazı sonlara le sergilemek, adalet değildir. İnsanın fıtratına
doğru erteleseniz de Allah subhanehu ve teâlâ sizi ilk uygun olanı emreden Allah subhanehu ve teâlâ, kendi-
onunla hesaba çekecektir. sinin sevdiği namazı çocuğa da emretmiştir. Ki
bu nimetten o da faydalansın, buluğ dönemine
Namaz, yedi yaşında çocukların benliğine geldiğinde bu emri daha güzel ifa etsin. İşte adil
aşılanan bir ameldir muamele budur.
İnsan aklı baliğ oluncaya kadar hiçbir şer'i Rabbimizden dileğimiz namazın önemi ve
emirlerden sorumlu değildir. Buluğ çağından değerini kalbimize yerleştirmesidir. Miracı ha-
sonra sorumluluk başlamıştır. Yapmadığı şey- tırlayarak, Allah'ın subhanehu ve teâlâ katında kılıyor-
lerden sorguya çekilip cezalandırılacak, yaptığı muş hissine bürünerek namazı kılmayı nasip
amellerin de mükâfatını alacaktır. etmesidir. Allahumme amin.
Namaz da bu amellerden bir tanesidir. So- Davamızın sonu alemlerin Rabbine hamd
rumluluğu buluğ dönemiyle başlar. Fakat İslam etmektir.
yedi yaşındaki çocuklara namazı emretmemizi,
eğer on yaşına geldiğinde kılmazsa dövmemizi
emretmiştir. Bu da namazın önemini gösterir.
13. Nesai
14. Tirmizi
36
Öncü Nesil
İbrahim KAPRAN
Ağustos’13 • SAYI: 19
37
"Bizans'ın büyüğü Kayser'e Müslüman asker- 'Ellerinin yakınına atın', dedi. Kendisi de hris-
lerindeki inanç samimiyeti ve sağlamlığına, Al- tiyan olmasını teklif ediyordu. Fakat Abdullah
lah ve Rasûlü için canlarına değer vermedikle- kabul etmiyordu. Bu defa da:
rine dair haberler ulaşmıştı.
'Ayaklarının yakınına atın', dedi. Bu arada,
Adamlarına bir Müslüman esir yakaladık- Müslümanlıktan ayrılması için telkinde bulu-
larında onu öldürmemelerini ve kendisine sağ nuyordu. Abdullah da kabul etmemekte direni-
olarak getirmelerini emretti. yordu.
Abdullah bin Huzafe, Bizanslıların eline esir Kayser, ona ok atılmamasını ve çarmıhtan in-
düştü. Hükümdarlarına götürüp dediler ki: 'İşte dirilmesini istedi. Daha sonra, büyük bir kazan
bu, Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem getirtti. İçine zeytinyağı doldurulup ocağa ko-
dinine ilk girenlerdendir. Onu esir alıp, sana nuldu. İçindeki yağ kaynayınca, iki adam getir-
getirdik.' tip, birisinin kazana atılmasını emretti. Birisini
kazana attılar. Bir de baktılar ki, eti dağılmış,
Bizans hükümdarı, Abdullah bin Huzafe'ye sırf kemikleri görünüyor...
uzun uzun baktıktan sonra dedi ki:
Arkasından Abdullah bin Huzafe'ye dönüp,
'Sana birşey teklif edeceğim.' Abdullah: hristiyan olmasını teklif etti. Abdullah, önceki-
lerden daha sert bir şekilde reddetti.
'Neymiş o?' dedi. Hükümdar:
Baktı ki olmuyor, onun da kazana atılmasını
'Sana hristiyan olmanı teklif ediyorum... Eğer emretti. Abdullah kazanın başına getirilince ağ-
hristiyan olursan, seni serbest bırakırım. Sana ladı. Kayserin adamlarından biri hükümdara :
ikramda bulunurum.' Abdullah sert ve kesin bir
ifadeyle: 'Ağladı...' dedi. Kayser, onun teklifini kabul et-
mediğine pişman olduğunu zannetti ve:
'Heyhat... Benim için ölmek, teklif ettiğin şey-
den bin defa daha iyidir' dedi. Kayser dedi ki: 'Onu yanıma getirin', dedi. Karşısında durun-
ca, yine hristiyan olmasını teklif etti ve Abdul-
'Sen zeki bir kişiye benziyorsun. Eğer teklif et- lah yine kabul etmedi. Kayser:
tiğimi kabul edersen, seni mülk ve saltanatıma
ortak ederim.' İplerle bağlı olan esir gülümseyip: 'Yazıklar olsun sana! O halde niçin ağladın?'
dedi. Abdullah:
'Vallahi, Muhammed'in sallallahu aleyhi ve
sellem dininden bir an bile dönmeme karşılık, 'Kendi kendime: 'Şu anda, bu kazana atılıp
senin ve Arapların sahip olduğu herşeyi versen gideceksin' dedim ve istedim ki, vücudumdaki
yine dönmem', dedi. Kayser: tüylerin sayısınca canım olsa da, böyle kazana
atılsın. İşte beni ağlatan budur', dedi. Hüküm-
'O halde seni öldüreceğim...' dedi. Abdullah: dar:
'Bunu yapabilirsiniz' diye cevap verdi. Hü- 'Seni serbest bırakırım ama benim başımı öper
kümdar, onun çarmıha gerilmesini emretti. Ok- misin?' dedi.
çularına Rumca:
38
Abdullah: kendisini bağlayacak olmasıdır. Bu şart yerine
geldiğinde kafirlere karşı izzetlice bir duruş ser-
'Bütün Müslüman esirleri de serbest bırakır gilemek Allah'ın subhanehu ve teâlâ hoşuna giden ve
mısın?' dedi. O'na en sevgili gelen kulların yani Peygamber-
lerin fiilidir.
Hükümdar:
Mesela İbrahim aleyhisselam ateşe atıldığı sıra-
'Bütün Müslüman esirleri de' dedi. Buradan
da bırakın müşriklerden yardım talep etmeyi,
sonrasını Abdullah şöyle anlatıyor:
meleğin yardımını dahi geri çevirmiştir. Sadece
'Kendi kendime şöyle dedim: 'Bu Allah'ın düş- Allah'tan subhanehu ve teâlâ yardım talep etmiştir.
manlarından biridir. Beni ve bütün Müslüman
esirleri serbest bırakması için, onun başını öpe- Fakat mesele başka Müslümanları da ilgilen-
yim. Bundan bana hiçbir zarar gelmez.' dirdiğinde, yani İslam cemaatinin umumunun
maslahatı söz konusu olduğunda aynı olaya
Ona yaklaşıp başını öptü. Bizans hükümda- farklı bir şekilde bakmamız gerekir. Abdullah
rı, Müslüman esirlerin getirilip, ona verilmesini bin Huzafe radıyallahu anh sadece kendisini ilgilen-
emretti. Böylece, esirleri ona verildiler. diren teklif ve tehditleri net bir şekilde geri çe-
virmiştir. Müslümanın izzetine en yakışır tavır
Abdullah bin Huzafe, Ömer bin Hattab'ın budur. Fakat konu başka Müslümanların hakla-
yanına gelip, başından geçenleri anlattı. Ömer rı ile alakalı bir meseleye dönüştüğünde Abdul-
çok memnun oldu. Kurtarılan esirleri görünce,
lah bin Huzafe'nin de tavrı değişmiştir. Bir tağu-
şöyle dedi:
tun başını bile sırf bu maslahatı elde edebilmek
'Her Müslümanın, Abdullah bin Huzafe'nin için öpmüştür. Yaptığı bu işin doğruluğunu
başını öpmesi, vazifesidir. İşte önce ben öpüyo- bizzat Ömer radıyallahu anh tasdik etmiştir. Öyleyse
rum...' müşriklerin içinde yaşamak ve onlarla muame-
le etmek zorunda kalan müminler olarak bizler
Sonra kalkıp başını öptü..." bu ilkeyi hayatımıza uygulamak zorundayız.
Sadece bizi bağlayan konularda istediğimiz
Bu hadisede dikkatimizi çeken ilk nokta şu- gibi davranabiliriz. Ama Müslümanların mas-
dur: lahatını ilgilendiren bir mesele de artık övülen
şey kafirlere karşı tavır takınmak değil Müslü-
Esaret Allah'ın subhanehu ve teâlâ mümin kulla- manların umumuna fayda sağlayacak şeyi elde
rını denediği imtihanlardan bir tanesidir, kal- etmektir.
dırılması zor bir yüktür. Fakat her imtihanın
zorluğu o sıkıntıya önceden yapılan hazırlıkla Allah bizlere sahabeyi güzel bir şekilde anla-
direk bağlantılıdır. İnsan: 'Ben bir gün malımdan, yıp, onlar gibi yaşamayı nasip etsin.
canımdan olmakla, esaretle vb. imtihan olabili-
rim' diye sürekli düşünmeli, Allah'tan sabır ve
sebat dilemeli, önceden fikrî hazırlık yapmalı-
dır. Hele hele Allah'ın dinini küfür rejimlerinde
anlatan Müslüman davetçiler bu zorluklara kar-
şılaşacaklarını bir an bile akıllarından çıkartma-
malıdırlar.
Ağustos’13 • SAYI: 19
39
Cihad Yolunun Sabiteleri Çeviri Makale
Beşinci Sabite:
Zafer, Sadece Askeri
Galibiyet Değildir -3-
Mücahidler sebepleri yerine getirir, kendilerine verilen
kuvvetle amel ederek cihad için hazırlık yaptıklarında,
Allah da onların az olan gayretlerini ve zayıf bir şekilde
onlarla çatışmalarını, düşmanlarının kendi katından bir
azapla helak olmasına sebep olarak kılacaktır.
40
şın, bu sebat, prensip ve büyük inanç karşısında helak olmasına sebep olarak kılacaktır. Allah
darmadağın olmuştu. bu durumu bizlere şu buyruğu ile
subhanehu ve teâlâ
tekit etmektedir:
Taifetu'l Mansura'nın ise var olacağını ve ga-
lip geleceğini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem haber "Nice az topluluk nice çok topluluğa Allah'ın
vermiştir. izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle bera-
berdir." 4
"Ümmetimin içerisinden bir taife hak üzere
olmaya devam edecek ve onları yardımsız bıra- Firavun'un başına gelen azap, Musa'nın aley-
kanlar onlara bir zarar veremeyecekler. Allah'ın ve beraberindekilerin cihadı sebebiyle-
hisselam
emri gelinceye kadar onlar bu hal üzere kala- dir ki bu duruma da şöyle açıklık getirilebilir:
caklardır." 3 Şüphe yok ki Allah subhanehu ve teâlâ Musa aleyhisselam
gelmeden önce de, geldikten sonra da Firavun'u
Bu galibiyetin en alt seviyesi de hüccet ve helak etmeye kadirdir. Fakat Firavun yüz çevi-
beyan galibiyetidir. Bazen bunun yanında dev- rip tekebbür etmiş, Allah da ona tağutlaşıp, bü-
let ve otorite de olabilir. Fakat ümmetin onları yüklenene kadar mühlet vermişti. O atlıları ve
yardımsız bırakmaları, düşmanların onlara kar- askerleri ile Allah'ın nurunu söndürmek için
şı toplanmalarına rağmen onlar galip olanlardır. çıkınca, o ve askerleri sahada azaba uğratıldılar.
Bunun tek sebebi de Musa aleyhisselam idi.
Zaferin Sekizinci Manası
Allah'ın, düşmanlarını kendi katından bir Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmaktadır:
azapla helak etmesi de mücahidlere zafer ver-
me türlerinden bir tanesi olarak sayılabilir. Bu "Bunun üzerine Musa'ya: Asân ile denize vur!
azaba ise mücahidlerin cihad etmesi sebep olur. diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı
(on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi
Mücahidler bazı zamanlarda düşmanlarını oldu." 5
cihad meydanında yenmekten aciz kalabilmek- "Firavun ve kavminin yaptıklarını ve (özenle
teler. Bu da savaştaki denkliğin olmayışından kurup) yükselttiklerini yerle bir ettik." 6
ileri gelmektedir. Fakat Allah çok kuvvetli ve
izzetli olandır. Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem cihadının or-
taya çıkıp, Kureyş'in hakka boyun eğmekten
Mücahidler sebepleri yerine getirir, kendi- yüz çevirmesinin ardından Allah subhanehu ve teâlâ
lerine verilen kuvvetle amel ederek cihad için Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem emrine uymaları için
hazırlık yaptıklarında, Allah da onların az olan onlara azap gönderdi.
gayretlerini ve zayıf bir şekilde onlarla çatışma-
larını, düşmanlarının kendi katından bir azapla
4. 2/Bakara, 249
Ramazan
5. 26/Şuara, 63 1434
3. Buhari, Müslim 6. 7/Araf, 137
Ağustos’13 • SAYI: 19
41
onlarla olan savaşında Kureyş'ten iki yüze ya-
kın adam öldürmüştü. Onlar da sadece bu raka-
mın yarısına yakın Müslüman öldürdüler. Fakat
Tarihte asla nedensiz bir şekilde Allah'ın subhanehu ve teâlâ Kureyş'e kendi katından
helak olan bir topluluk yoktur. azap göndermesi, onları Rasûlullah'ın sallallahu
aleyhi ve sellem emrine boyun eğdirmiştir. Onların
Kafirlerin başlarına gelen tüm içlerinden kimi topluluk hidayete erdi, kimisi
felaketler, onlara gönderilen de küfürleri üzere helak oldu.
Rasûllerin veya Allah'ın salih
İçinde bulunduğumuz asırda da Sovyetler
kullarının cihad etmeleri Birliği'nin yıkılması bu gerçeği doğrulamıştır.
sebebiyle gerçekleşmiştir. Mücahidler savaş meydanında onlardan güç-
lü olmadığı gibi, sayıca da fazla değildiler. Fa-
kat Allah'ın dinine karşı savaşmaları ve O'nun
dostlarını öldürmelerinden ötürü, zorluk, bela,
Buhari ve Müslim'de Abdullah b. Abbas'ın fakirlik ve fesatlar peşi sıra gelmiş ve Sovyetler
şu rivayeti bulunmaktadır:
radıyallahu anh
Birliği yıkılmış oldu. Sovyetler Birliği'nin ko-
münist bir yapıdan dolayı yıkıldığını kim söyle-
"Kureyş, Nebi'ye isyan ettiği zaman Nebi de sal- yebilir? İşte aynı sistemde olup da hala varlığını
onların arkalarını döndüğünü
lallahu aleyhi ve sellem sürdüren birçok devlet bulunmakta. Borçların-
gördü ve onlara Yusuf'un aleyhisselam ettiği yedi dan dolayı yıkıldığını kim söyleyebilir? ABD,
beddua gibi onlara beddua etti. Bundan sonra Sovyetler'in yıkıldığı zaman özellikle iç borçla-
her şeyi bitirip, yok eden kıtlık geldi. Öyleki de- rında onlardan çok daha fazla borçlu idi. Tota-
çeviri makale
rileri, ölüleri ve leşleri bile yediler ve içlerinden liter, askeri yönetiminden dolayı yıkıldığını da
birisi semaya bakıp açlıktan duman görüyordu. kim söyleyebilir? Onlardan daha katı askeri yö-
Sonra Ebu Süfyan, Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem netimi olan devletler hala varlığını sürdürmek-
yanına gelip ona şöyle dedi: 'Ey Muhammed! tedirler. Sovyetler Birliği'nin yıkılış nedenlerine
Sen Allah'a itaati, sıla-i rahmi emreden biri- bakan bir kimse, onların Allah'ın dinine savaş
sin. Kavmin yakında helak olacak, onlar için
açması, mücahidlerin de onlarla cihad etmesin-
Allah'a dua et.' "
den başka bir sebep bulamaz.
Allah da subhanehu ve teâlâ şu ayetleri indirdi:
Tarih ve Peygamber kıssalarında bunun sayı-
"Şimdi sen, göğün, insanları bürüyecek açık bir lamayacak kadar çok örnekleri bulunmaktadır.
duman çıkaracağı günü gözetle. Bu, elem verici Bunların hepsi de şunu gösterir ki, mücahidlere
bir azaptır. (İşte o zaman insanlar:) 'Rabbimiz! savaş açanlara azap ve yıkımın layık olmasının
Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyo- asıl nedeni, yine mücahidlerin gerçekleştirdik-
ruz' (derler). Nerede onlarda öğüt almak? Oysa leri cihattır. Cihad da zaten kafirler için helak
kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti. sebebidir. Müminlerin zaferi ise, Allah katın-
Sonra ondan yüz çevirdiler ve: Bu, öğretilmiş dandır. Zaferi acilen görmesek de gerçekleşmesi
bir deli dediler. Biz azabı birazcık kaldıracağız, çok yakındır. Tarihte asla nedensiz bir şekilde
ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz. Fakat helak olan bir topluluk yoktur. Kafirlerin baş-
biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, ke- larına gelen tüm felaketler, onlara gönderilen
sinlikle intikamımızı alırız." 7 Rasûllerin veya Allah'ın salih kullarının cihad
etmeleri sebebiyle gerçekleşmiştir.
Onların başına gelen her şey Nebi'nin sallal-
onlarla cihad etmesi sebebiyledir.
lahu aleyhi ve sellem
Şeyh Yusuf El-Uyeyri rahimehullah
Bu da hicretten, cihadın farz kılınmasından ve
Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem ordusunun savaş Özcan YILDIRIM,
meydanında başına gelenlerden çok önce olan
bir durumdu. Peygamber sasallallahu aleyhi ve sellem Tevhid Dergisi için çevirmiştir.
7. 44/Duhan, 10-16
42
Menhec Notları
yigitinan@tevhiddergisi.com Yiğit İnan
-2- Cihad
Herkesin üzerine düşen bir
vacip vardır. İster geride kalan
olsun, isterse de ileri atılan
olsun kimsenin görevini ihmal
etmemesi gerekir.
Ağustos’13 • SAYI: 19
43
bıraktığı eşi ve çocuğu kafirlere teslim olacak,
adam şirkin yeryüzünden silinmesi için sava-
şırken gerisinde bıraktığı evladı bir süre sonra
mürted olup şirkin bekçiliğini yapacak.
hada katılmak için izin istedi. Rasûlullah sallallahu hâlâ tağutların tekfiri gibi hiç kimsenin ihtilaf
aleyhi ve sellem:
etmeyeceği bir meselede tereddüt içinde olduk-
larını görmekteyiz. Bu çok acı bir durumdur.
" 'Annen baban sağlar mı?' diye sordu. Adam: Allah için savaşanın zihninde kimin Allah'ın
'Evet' deyince, 'Sen onlara hizmet ederek cihad düşmanı olduğu tam bir netliğe kavuşmalıdır.
yap' buyurdu." 3 O zaman demek ki birileri bu görevi üstlenmeli
ve Müslümanları bilinçlendirmelidir. Nitekim
Fakat buradan bu amelleri işleyen kişinin vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir.
canını ortaya koyan mücahidin faziletine eşit
olduğu anlayışı çıkarılmamalıdır. Çünkü Allah Ayrıca bugün dünya cihadının yürütülmesi
subhanehu ve teâlâ canıyla cihad edenlerin derecesi- ekonomik güce yani paraya bağlı bir durum-
nin en büyük derece olduğunu haber vermiştir: dur. Bu hakikati net bir şekilde görmek gerekir.
Herkes cepheye gidebilir. Rabbimiz buna niyet-
"Allah yolunda malları ve canları ile cihad lenen kardeşlerimizin yolunu açık etsin. Ancak
edenlerin Allah katında dereceleri çok büyük- şunu da görmek gerekir ki cepheye gidecek olan
tür. İşte umduklarını elde edenler de onların ta kişi masraflarıyla beraber cepheye gitmektedir.
kendileridir." 4 Birilerinin bunu finanse etmesi gerekmektedir.
Bu da geride kalanların üzerine düşen bir va-
Bazıları bu tepkiyi daha da ileri götürerek
ciptir.
'Siz böyle diyerek insanları cihattan alıkoyuyorsu-
nuz' gibi sözler sarf etmektedir. Bu gibi sözler Herkesin üzerine düşen bir vacip vardır. İs-
eden insanlar İslam'ın ve Müslümanların halini ter geride kalan olsun, isterse de ileri atılan ol-
anlamamış olan insanlardır. Bütün Müslüman- sun kimsenin görevini ihmal etmemesi gerekir.
ların silahlanıp cihada çıkması mümkün ola-
bilecek bir durum değildir. Kimisi çıkabilecek,
Cihadın Kısımları
kimisi çıkamayacak, kimisi çıkacak ama geride
Cihad saldırı ve savunma olmak üzere iki kı-
sımdır. Cihadın bu iki kısmını çok iyi bir şekilde
2. 25/Furkan, 52
3. Buhari, Müslim
4. 9/Tevbe, 20 5. 9/Tevbe, 122
44
bilmemiz gerekir. Çünkü bugün tağutların sa- Bu ayet indiği zaman müşrikler Müslüman-
vunuculuğunu yapan belamlar cihadı sarahaten lara karşı saldırı halinde değildi. Bilakis Müs-
ortadan kaldıramadıkları için, cihadın sadece lümanlar kendi memleketlerinde, kafirler de
herhangi bir saldırı esnasında savunmak için kendi topraklarındaydı. Buna rağmen Allah'ın
başvurulan bir alternatif olduğunu söylemek- subhanehu ve teâlâ böyle buyurması saldırı olmaksı-
tedirler. Hatta bu zavallı kimseler Rasûlullah'ın zın da müşriklere karşı cihadın meşru olduğu-
sallallahu aleyhi ve sellem zamanında gerçekleşen bütün na delalet etmektedir.
savaşların saldırı değil savunmaya yönelik sa-
vaşlar olduğunu iddia etmektedirler. 3. "Allah'a ve ahiret gününe inanmayan,
hak dini din olarak kabul etmeyen, Allah'ın
Bu taifenin kendilerine dayanak olarak al- ve Rasûlü'nün helalini helal, haramını haram
mış oldukları delilleri zikretmeden önce ciha- tanımayan insanlarla, küçülerek elleriyle cizye
dın saldırı ve savunma olarak iki kısım olduğu- verinceye kadar savaşın." 8
na dair delillerimizi zikredelim;
Zikretmiş olduğumuz bu iki ayet Tevbe su-
resinde geçmektedir. Tevbe suresinin ayet-
Saldırı Cihadı ve Delilleri leri ise son inen yani neshedilme ihtimali
Saldırı cihadı, Müslümanlara yönelik bulunmayan ayetlerdir.
bir saldırı olmaksızın Müslümanla-
rın düşmanla karşı karşıya gel- 4. Saldırı cihadının meşrulu-
mesidir. Ya da Müslümanların ğuna şunu da delil olarak zik-
düşmanı kendi yurdunda vur- redebiliriz; Rasûlullah sallallahu
masıdır. Delillerini ise şöyle Şirk var olduğu ve otorite göklerde aleyhi ve sellem ve ashabı Bedir'e
sıralayabiliriz; olduğu gibi yerde de Allah'a kendilerini savunmak
subhanehu ve teâlâ ait olmadığı
için değil müşriklerin
1. Saldırı cihadının müddetçe cihad meşrudur. Bunun
için Müslümanlara herhangi bir kervanlarına saldırmak
varlığının en açık delili En- saldırı olması gerekmemektedir. amacıyla gitmişlerdi.
fal suresi 39. ayettir. Allah
subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmak- 5. Bütün bu delillerle bera-
tadır: ber şunu da söyleyebiliriz ki sırf
La ilahe illallah'ın hakkını yerine
"Fitne (şirk) kalkıp din (otorite) yal- getirmediklerinden dolayı müşriklerle
nız Allah'a ait oluncaya kadar onlarla sa-
savaşmak meşrudur. Nitekim Rasûlullah
vaşın." 6
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Bu ayet bize apaçık bir şekilde göstermekte- "Ben insanlarla Allah'tan başka ilah olmadığı-
dir ki şirk var olduğu ve otorite göklerde olduğu na ve benim O'nun Rasûl'ü olduğuma şahitlik
gibi yerde de Allah'a subhanehu ve teâlâ ait olmadığı edinceye, namazı kılıp, zekatı verinceye kadar
müddetçe cihad meşrudur. Bunun için Müslü- savaşmakla emrolundum." 9
manlara herhangi bir saldırı olması gerekme-
mektedir. Yeryüzünde cihadın varlığı şirkin var Savunma Cihadı ve Delilleri
olmasına bağlıdır.
Savunma cihadı Müslümanlara yönelik her-
2. "Haram aylar çıkınca müşrikleri buldu- hangi bir saldırı durumunda Müslümanların
ğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları meşru olarak kendi haklarını müdafaa etmele-
hapsedin ve onları her gözetleme yerinde otu- ridir. Delillerini ise şöyle sıralayabiliriz;
rup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru
kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest "Ey iman edenler! Toplu halde kafirlerle karşı-
bırakın. Allah bağışlayan ve merhamet eden- laştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin." 10
dir." 7
8. 9/Tevbe, 29
Ramazan
6. 8/Enfal, 39 9. Müslim 1434
7. 9/Tevbe, 5 10. 8/Enfal, 15
Ağustos’13 • SAYI: 19
45
Şeyhu'l İslam'ın savunma cihadını imandan
sonra en büyük vacip olarak nitelemesi bizi
şaşırtmamalıdır. Saldırının olduğu bir yerde
Saldırının olduğu bir yerde imandan imandan sonra gerekli olan vaciplerin yerine
sonra gerekli olan vaciplerin getirilmesi ancak saldırının savuşturulması ile
yerine getirilmesi ancak saldırının mümkündür. Ayrıca düşmanın girmiş olduğu
savuşturulması ile mümkündür. bir beldede Müslümanların dinleri konusunda
Ayrıca düşmanın girmiş olduğu fitneye düşme ihtimalleri çok yüksektir. Nite-
kim bunun örneğini yaşadığımız coğrafyada
bir beldede Müslümanların görmekteyiz. Bu coğrafyayı istila eden düşman
dinleri konusunda fitneye düşme hilafeti kaldırıp yerine küfür ahkamını getire-
ihtimalleri çok yüksektir. rek, küfrün propagandasını yaparak bütün bir
toplumu şirk bataklığına sokmuştur. Bu sebeple
burada 'İmandan sonra en büyük vacip namazdır'
sözü zikredilen vakıaya uygun olmayan bir söz
"Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolun- olacaktır.
da savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Al-
lah aşırıları sevmez." 11 Bu zikrettiklerimiz cihadın kısımlarıdır. Ko-
numuza girerken söylediğimiz gibi bazıları açık
"Kim size saldırırsa, siz de ona misilleme ola- bir şekilde İslam'da cihadın olmadığını söyleye-
cak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki medikleri için saldırı cihadının olmadığını id-
Allah muttakilerle beraberdir." 12 dia etmişlerdir. Bununla beraber bu iddialarına
menhec notları
46
Okuma Parçası
keremcaglar@tevhiddergisi.com Kerem Çağlar
Ağustos’13 • SAYI: 19
47
ki zehri mücahidlerin üzerinde boca etmekten
geri durmamaktadırlar.
Hizbullah) içinden çıktığı bir oluşumdu. Bu Artık hizbulesed olarak meşhur ve maruz
katliamda binlerce Filistinli öldürüldü. olan güruh Suriye'ye sanki barış elçileri yahut
insani yardım görevlileri olarak girmişler de
2007 yılında yine Lübnan'daki Nehru'l Barid Kusayr başta olmak üzere bir çok beldeyi ahali-
Filistin mülteci kampına 'Fethu'l İslam' isimli siyle beraber yakıp yıkarak öldürenler onlar de-
İslamî bir cemaate yönelik saldırılar gerçekleş- ğilmiş gibi uzun ve zehirli dilleriyle haklılıkları-
tiren ve çoğunluğu Hristiyanlarla Şiilerden olu- nı böğürürken, herkesin bu yapılanları olağan
şan Lübnan ordusuna destek veren yine Hizbu- karşılamasını bekleyebilmektedirler.
lesed oldu.
Ahzabu'ş Şia ile Ehli Sünnet arasındaki (fıkhi
Suriye'deki mücahitleri, sırf kendileri gibi değil) itikadi ihtilafların konuşulmasını, yazıl-
Şia'dan olan Şam'ın Sfenks'i Esed'e karşı cihad masını ve gündemleştirilmesini yasaklayanlar
ettikleri için tahkir ve tekfir eden Ahzabu'ş bu tavırlarıyla şiaya büyük avantajlar sağlamış
Şia'nın aslında kimler olduğu hususunda anla- oldular. Geçen yüzyılın son çeyreğinde şia ile
tılacak çok şey var. Takiyyecilikle perdeledikleri ehli sünnet arasında 'Mezheblerin yakınlaştı-
akideleri gereği Ehli Sünnet'i hiçbir hilaf olma- rılması' iddiasıyla İran merkezli 'Daru't Takrib'
dan tekfir eden Şia'nın önde gelen reislerine müessesesi kuruldu. Bu müessessinin asıl ama-
göre mustaz'af ve yurtlarından çıkarılan halka cının mezheplerin yakınlaştırılması değil, Ehli
yardım ve zalim tağutun devrilmesi için fisebi- Sünnet'in Şia'ya yakınlaştırılması olduğunu şu-
lillah cihad eden mücahidler 'tekfirci' oluyorlar! urlu ve muhakkik ilim adamları fark ettiler. Bu
amaçları öne sürerek Ehli Sünnet beldelerinin
Takiyyeyi dinlerinin esaslarından kabul et- bir çoğunda merkezler açtılar. Yoğun bir şia
tiklerinden Ehli Sünnet Müslümanların kahir propagandası yaptılar. Naifliklerinden olsa ge-
ekseriyetinin bilmediği tekfirciliklerini gizle- rek aynı amaçla mesela Tahran veya Tebriz de
mek için, Suriye'deki çağdaş Hulagu'ya ve vah- benzer çalışmalar yapmak isteyen Sünni alimle-
şi rejimine karşı mücadele eden Müslümanları re hiçbir zaman izin vermediler.
'tekfirci' damgasıyla yaftalayıp tüm İslam ale-
minde itibarsızlaştırmaya çalışarak kalplerinde- Şia'nın gerçek itikadını kendi dillerinden
duymak pek mümkün değildir. Yukarıda da
48
belirttiğimiz gibi kendilerince sahih ve muteber etmiş kardeşlerimiz Ahzabu'ş Şia tarafından
kaynaklarda ehli beyt imamlarına nispet ettik- vahşice doğranırken bu cürümleri görmezden
leri sözlerle takiyyeyi adeta din edinmişlerdir. gelmek her iki tarafa da eşit(!) mesafede durma
En muteber hadis kitaplarında sadece bir riva- aymazlığı göstermek ve fitnenin bir parçası da
yeti burada aktarmak yerinde olacaktır. biz olmayalım naifliklerinin İslamî bir tavır ol-
mamakla beraber vicdani hakka niyetli ve ada-
'Takiyesi olmayanın dini de yoktur…' 1 letten yana bir tavır olmadığı da açıktır.
Tevhid akidesinden farklı bir şey olan Şia Ahzabu'ş Şia'nın hiç gömmediği 'ölüler' üze-
inancının İslam dışı unsurlar barındıran inanç- rinden kendi üzerlerine boca edilen propagan-
larını konuşmak, yazmak ve tartışmanın dahi dif söylem ve aktiviteler insanlarımızın sağlıklı
yasaklandığı camiaların başlarında ki insanlar muhakeme kabiliyetlerini yitirme ve vicdanları-
bazı gerçeklerin farkına varmış olsalar dahi nın dumura uğramasına neden olabilmektedir.
bunları gündemleştirmekten azami derecede Nitekim Suriye'deki kıyım ve katliamlar vesilesi
kaçınırlar. ile ortaya çıkan manzara da bunu göstermekte-
dir.
Hal böyle olunca bu camiaların mensupları
ve sempatizanlarının büyük çoğunluğu sürekli Tahran'ın politiklarının İslam ümmeti için
olarak 'Aldatılan' tarafta bulunmaya mahkum mübalağasız olarak en az Washington'un poli-
bırakılmaktadırlar. tikları kadar tehlikeli ve sinsice olduğu yönünde
geçmişte bazı Müslüman ilim adamlarının ifa-
İran'ın mustaz'af Suriye halkına karşı müşrik de ettikleri kanaat, özellikle Suriye'de ki uygu-
Esed'i ve rejimini bütün gücü ile desteklemesi lamalarda daha da somutlaşmış bulunmaktadır.
ve Lübnan'daki paramiliter hizbulesedi cepheye
sürmesinden dolayı hayal kırıklığı yaşayan şia Allah subhanehu ve teâlâ tüm Müslümanlara hakkı
muhiplerinin bir daha hayal kırıklığı yaşama- hak olarak tanıyıp ittiba etmeyi, batılı batıl ola-
maları için artık şu hayal aleminden ayıkmaları rak gerçek yüzüyle bilip ondan ictinap etmeyi
onlar için de pek hayırlı olacaktır. 'Zulme rıza nasip ve müseyyer eylesin.
zulüm' ise zalime ve yaptığı zulme hangi surette
olursa olsun destek vermek daha öncelikle ve Suriye'deki mücahidler için dualarımız-
daha büyük bir zulümdür. da muhakkak yer verelim. Allah subhanehu ve teâlâ
zalimlerin ve zalimlere yardakçılık edenlerin
Kendilerini Ehli Sünnet olarak gören ve gücünü kırsın. Şüphesiz ki izzet sahibi olanlar
Ehli Sünnet adına söz söyleme hakkına sahip Allah subhanehu ve teâlâ, Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve
olduklarını iddia eden zevatın gün geçtikçe müminlerdir. İslam düşmanlarına ve zalimlere
gerçek yüzleri ortaya çıkan Şia'ya karşı takın- ise dünyada rüsvaylık, ahirette de azap müjdesi
dıkları munisane tavırları duygusallıktan öteye vardır.
geçmez. Mustaz'af bir halk ve Allah için kıyam
Allah'a hamd, Rasûlullah'a, pak Ehlibeyti'ne, Ramazan
1434
1. El-Usul Mine'l Kafi, 2/217; 2/219. seçkin ashabına ve mücahidlere selam olsun.
Ağustos’13 • SAYI: 19
49
Fetvalar Çeviri Makale
-1-
Selefilik İddiasında Bulunanlar!
Allah'ın şeriatından başkasıyla hükmeden
yöneticiler, bizlere Allah'ın izin vermediği
şeyleri kanunlaştırmakta ve Allah'ın kanun-
larına ters kanunlar yapmaktadırlar. Ehli
Sünnet ve'l Cemaat'in temel esaslarından bi-
risi de; şirki reddetmek, ehlinden berî olmak...
50
İşin aslına bakılırsa ben onların, halkın ka-
fasını karıştıran bazı şüphelerine etraflıca cevap
vermek istiyordum; lakin suâliniz, meseleye 'Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in inanç
ilişkin özel bir cevap vermeye beni sevk etti. esaslarından birisi de şudur: Din ve
İşte şimdi, Allah'tan yardım dileyerek ve iman söz ve ameldir. Kalbin ve dilin
sevap umarak onların, görüşlerini temellendir- sözü ile kalbin, dilin ve azaların amelidir.
dikleri en önemli şeylere ışık tutan kısa ve öz bir İman, taatle artar, günah ile eksilir.'
cevapla suâlinize cevap vereceğim.
İlk Olarak
demektir. Buna namazı örnek gösterebiliriz. Şa-
Ameli imandan ayırmayı gerektiren, imanı yet bir adam namazın geri kalan tüm erkânını
yalnız kalbin tasdiki ve dilin ikrarından iba- yerine getirmekle birlikte rükuya gitmeksizin
ret kabul eden ve amelin sadece imanın kemal namaz kılacak olsa, namaz kılmış olmaz.
şartı olduğunu söyleyen bu görüş, Ehli Sünnet
ve'l Cemaat'e muhalefet eden sapık Mürcie'nin Peki neden?
mezhebidir. Oysa Ehli Sünnet'e göre iman, söz
ve ameldir; artar ve eksilir. Çünkü o namazın rükunlarından bir rüknu
terk etmiştir.
İbni Teymiyye rahimehullah 'El-Akîdetu'l Vasıtiy-
ye' adlı eserinde şöyle der: İşte tıpkı bunun gibi her kim âzalarla amel
işlemezse -her ne kadar dili ile inandığını söy-
'Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in inanç esasların- lese ve kalbi ile tasdik etse bile- mümin kabul
dan birisi de şudur: Din ve iman söz ve ameldir. edilmez.
Kalbin ve dilin sözü ile kalbin, dilin ve azaların
amelidir. İman, taatle artar, günah ile eksilir.' İbni Teymiyye rahimehullah (Mecmuu'l
Fetâvâ'da) şöyle der:
Allah sana merhamet etsin bir bak, İbni
Teymiyye bu tanımı nasıl da Ehli Sünnet ve'l 'Haricilerin ve Mürcie'nin imanın anlamı hak-
Cemaat'in temel inanç esaslarından yani din- kında söyledikleri şeyleri inceden inceye düşü-
lerinin, üzerine kaim olduğu temel kaidelerden nen birisi, zorunlu olarak bu söylenen şeylerin
kabul etti! Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem söylediklerine
aykırı olduğunu bilecektir. Aynı şekilde yine
Usul ilminde bilindiği üzere, bir şey ancak zorunlu olarak bilecektir ki, Allah ve Rasûlü'ne
kendisini beyan eden ve tanımlayan şey ile bi- itaat etmek, imanın tamam oluşundan ileri ge-
linir. lir ve O sallallahu aleyhi ve sellem, günah işleyen her ki-
şiyi kâfir kabul etmemiştir.
İşte Şeyhu'l İslam İbni Teymiyye de (bu asla
binaen) Ehli Sünnet nezdinde imanın hakikati- Ve yine şunu da bilir ki, söz gelimi bir kavim
nin üç rükun üzere kaim olduğunu beyan etti. Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem:
Bu rükunlar:
'Biz senin bize getirdiklerine kalbimizle kesin
1. Kalbin ameli, olarak inanıyoruz. Dilimizle iki şehadet keli-
mesini ikrâr ediyoruz. Ancak bizlere emredip
2. Dilin ameli, nehyettiğin hiçbir hususta sana itaat etmeyecek,
namaz kılmayacak, oruç tutmayacak, haccet-
3. Âzaların amelidir. meyeceğiz! Doğru söz söylemeyecek, emaneti
yerine getirmeyecek, ahde vefâ göstermeyecek,
Âzaların ameli de imanın rükunlarındandır. akrabalık bağlarını gözetmeyecek ve bize em-
rettiğin hiçbir hayrı yapmayacağız. Öte yandan
içki içecek, bize haram olan kadınlarla alenî bir
Bilindiği üzere rükun: 'Kendisi terk edildi-
şekilde zina edecek, ashabından ve ümmetinden
ğinde -her ne kadar diğer rükunlar yapılsa bile-
gücümüz yetenleri öldürecek, mallarını ala- Ramazan
(beraberinde) aslın da yok olduğu en güçlü taraf' 1434
cak ve hatta gerekirse seni bile öldürecek veya
Ağustos’13 • SAYI: 19
51
düşmanlarınla bir olup seninle savaşacağız!' "Mü'minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıl-
dese, aklı olan birisi Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi dığı zaman kalpleri ürperir. O'nun âyetleri ken-
ve sellem böylelerine: 'Sizler kâmil manada iman dilerine okunduğu zaman (bu) onların iman-
etmiş müminlersiniz. Kıyamet gününde şefaati- larını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül
me layık olacaksınız. İçinizden hiçbir kimsenin ederler. Onlar namazı dosdoğru kılan, kendi-
cehenneme girmemesi umulur' diyeceğini düşü- lerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah
nebilir mi? Aksine her Müslüman kesin olarak yolunda harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek
bilir ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyleleri- müminlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek
ne: 'Sizler, getirdiğim şeylere karşı insanların en mertebeler, bir bağışlanma ve cömertçe verilmiş
kâfirlerisiniz' der ve şayet bu hallerinden tevbe rızık vardır." 1
etmezlerse onların boyunlarını vurur.'
Ayettin orijinalindeki (ancak anlamında
İbni Teymiyye'nin bu sözlerini düşünen bir kullanılan) " /innemâ" edatı hasr-u kasr ifa-
kimse, onun iki taifeye reddiye verdiğini görür: de et-mektedir. Yani Allah, imanın hem kalbin
amelini, hem de bedenin amelini kapsadığını
Birincisi: Günahları nedeniyle insanları beyan etmektedir.
tekfir eden Haricilere.
Ayette yer alan "…Kalpleri ürperir.
İkincisi: Amelleri iman kapsamın- O'nun âyetleri kendilerine okunduğu
dan çıkaran Mürcie'ye. zaman (bu) onların imanlarını artırır.
Onlar sadece Rablerine tevekkül eder-
İbni Teymiyye (bunlara reddiye ler" kısmı, kalbin ameliyle alakalıdır.
vermekle kalmaz, aynı zamanda)
bu insanların dalaletini dinde Hatta Devamında yer alan "On-
zorunlu bilinen meselelerden lar namazı dosdoğru kılan,
fetvalar
A
' klı olan birisi
kabul eder. Yani bunların böyle düşünebilir mi?' kendilerine rızık olarak ver-
sapıklıkları -bilgeleri bir demek suretiyle daha da diğimiz şeylerden Allah
tarafa- Ehli Sünnet'in öteye gider ve bu meselenin, yolunda harcayan
Allah'ın kendisinden akıl nimetini kimselerdir." kısmı ise,
avamına bile kapalı aldığı kimselerden başkasına
değildir. âzaların ameliyle ala-
kapalı kalmayacağını belirtir.
Hidayetten sonra dalalete kalıdır.
Hatta 'Aklı olan birisi düşmekten Allah'a
böyle düşünebilir mi?' demek sığınırız. En sonunda ise Allah sub-
hanehu ve teâlâ şöyle buyurmuştur:
suretiyle daha da öteye gider
ve bu meselenin, Allah'ın kendi- "İşte onlar gerçek müminlerdir."
sinden akıl nimetini aldığı kimse-
Gerçek müminler: Yani imanın
lerden başkasına kapalı kalmayaca-
hakikatini gerçekleştirmiş kimseler…
ğını belirtir. Hidayetten sonra dalalete
düşmekten Allah'a sığınırız.
Yani hem kalbin hem de azaların amelle-
rini bir araya getirmiş kimseler…
İbni Teymiyye'nin rahimehullah savunduğu
bu görüş, Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in bizatihi
Allah subhanehu ve teâlâ diğer bir ayette şöyle bu-
mez-hebinin kendisidir. Hatta öyle ki, bu ko-
yurur:
nuda onlara muhalefet eden kimse, muhalefeti
oranında Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in yolundan "Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan
çıkmış kabul edilir. Özellikle de onlara olan ihtilaflarda seni hakem yapıp sonrada verdiğin
muhalefeti -izah etmekte olduğumuz mesele hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duy-
gibi- Ehli Sünnet'in temel meselelerine ilişkin madan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça
olursa… iman etmiş olmazlar." 2
52
Allah subhanehu ve teâlâ bu ayet-i kerime de, mü- 'Ed-Durru'l Mensûr' adlı eserde bu iki ayetin
min olduğunu zanneden insanlardan -ta ki on- iniş sebebiyle alakalı olarak şu rivayetlere yer
lar hem zahiri ile hem de bâtını ile Rasûlullah'ın verilir:
hükmüne boyun eğene dek- imanı nefyederek/
iptal ederek kendi zatına yemin ediyor. 'Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Uhud'a doğru
yola çıkmıştı. Onunla beraber Uhud'a giden
Ayetin "Aralarında çıkan ihtilaflarda seni ha- bazı insanlar ise (sebepsiz yer) geri (Medine'ye)
kem yapıp…" kısmı zahirin boyun eğmesine de- döndüler. Allah Rasûlü'nün ashabı onlar hak-
lildir. kında iki guruba ayrıldı. Bir grup 'Onları öldür-
meliyiz' diyordu. Diğer gurup ise 'Hayır' diyerek
Ayetin devamındaki "İçlerinde hiçbir sıkıntı buna karşı çıkıyordu. Bunun üzerine Allah sub-
hanehu ve teâlâ bu ayetleri indirdi. Ayetlerin gelişin-
duymadan" kısmı ise bâtının boyun eğmesine
den sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
delildir.
"Şüphesiz ki o (Medine) tertemiz bir yerdir ve
Bu iki ayet arasında şöyle bir fark vardır: tıpkı ateşin, gümüşün kir ve pasını giderdiği gibi,
Birinci ayet, zâhirin ve bâtının (yani kalbin ve o da (insanların) pis olanlarını uzaklaştırır!"
âzaların) amellerini bir araya getirenlerin iman- buyurdu. '
larının varlığına delalet etmekte. İkinci ayet ise,
zâhiri ve bâtını ile Allah'ın hükmüne boyun Sa'd bin Muaz'ın radıyallahu anh oğlu anlatır:
eğmeyenlerin imanlarının yok olduğuna işaret
etmektedir. "Bu ayet bizim hakkımızda inmiştir. (Aişe an-
nemize iftira atılınca) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
Fakat burada birisi çıkıp: 'Burada ki imanın sellem minbere çıkıp bir hutbe verdi ve şöyle dedi:
nefyedilmesi/yok sayılması, hakikatinin değil; ke-
malinin yok oluşunu gösterir' şeklinde bir itiraz 'Bana eza veren kimseye karşı kim bana yar-
getirebilir. dım eder? Kimdir bana eziyet edeni evine geti-
recek olan?'
Biz bu itiraza şöyle cevap veririz:
Bu cümleleri duyan Sa'd b. Muâz radıyallahu anh
Bu -tıpkı üstte olduğu gibi- onların ameli hemen ayağa kalktı ve:
iman kapsamından çıkarmaya dayalı mezhep-
'Ya Rasûlallah! Eğer bu iftirayı çıkaran bizden
lerinin usulüne göre (yapılmış) bir itirazdır.
biri ise boynunu vuracağım. Eğer Hazreçli kar-
Bu görüş, Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in üzerinde deşlerimizden ise, yapılacak işi Sen bize emre-
bulunduğu inanca muhaliftir. Buna şu iki aye- dersin, biz de emrini yerine getiririz' dedi.
ti örnek gösterebiliriz. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle
buyurur: Bu sözler üzerine Sa'd b. Ubâde radıyallahu anh
ayağa kalktı ve:
"Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki
gruba ayrılıyorsunuz? Allah, onları yaptıkları 'Ey Muaz'ın oğlu! Rasûlallah'a taatle ne ala-
işlerden dolayı baş aşağı ederek eski konumla- kan var? Aksine sen onun (İbni Selûl'ün) sana
rına (küfre) döndürmüştür. Allah'ın saptırdı- karşı konumunu bildin' dedi.
ğını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi
saptırırsa, sen onun için asla bir çıkış yolu bula- Bu defa Useyd b. Hudayr radıyallahu anh ayağa
mazsın. Onlar, tıpkı kendilerinin kâfir olmaları kalkarak, Sa'd b. Ubâde'ye karşı:
gibi sizin de kâfir olmanızı istediler. Böylelikle
bir olacaktınız. Öyleyse Allah yolunda hicret 'Ey Ubade'nin oğlu! Şüphesiz ki sen münafık-
edinceye kadar onlardan veliler (dost ve yar- ları seven bir münafıksın' dedi.
dımcılar) edinmeyin. Şayet yine yüz çevirirlerse,
artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz En sonunda Muhammed b. Mesleme ayağa
öldürün. Onlardan ne bir veli edinin, ne de bir kalktı ve:
yardımcı!" 3
'Ey insanlar! Şüphesiz ki aramızda Allah'ın
Rasûlü var. O, bize emreder, biz de onun em- Ramazan
rini yerine getiririz' dedi ve bunun üzerine Al- 1434
3. 4/Nisa, 88-89
Ağustos’13 • SAYI: 19
53
lah subhanehu ve teâlâ "Size ne oluyor da münafıklar üzerine Allah subhanehu ve teâlâ: "Size ne oluyor da
hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz?" ayetleri münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz?"
indirdi." ayetini inzal buyurdu."
"Mekke'de bir grup insan Müslüman olduk- Arap kabilelerinden bir grup Rasûlullah'ın
larını söylediler. Ama onlar (aynı zamanda) yanına hicret etti ve Allah'ın
sallallahu aleyhi ve sellem
müşriklere yardım etmekteydiler. Onlar ihtiyaç- kalmalarını dilediği kadar onunla beraber kal-
larını gidermek üzere Mekke'den ayrılmışlardı. dılar. Daha sonra (hastalık nedeniyle) bayağı
(Kendi aralarında): 'Eğer Muhammed'in asha- zayıfladılar ve kavimlerine geri döndüler. Gi-
bına rastlarsak; onlardan bize bir zarar gelmez' derlerken yolda Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem
dediler.
ashabından bir seriye ile karşılaştılar. Ashab
Onların Mekke'den çıktıkları müminlere onları tanıdı ve onlara: " 'Niçin geri dönüyorsu-
bildirilince içlerinden bir grup: 'Haydi, binin, nuz?' diye sordu. Onlar bir takım mazeretler ileri
şu pis insanların üzerine gidip onları öldürün. sürdüler. Bunun üzerine ashaptan bazısı onlara:
Zira onlar sizin aleyhinizde düşmanlarınıza 'Siz münafık oldunuz' dedi. Onların münafık ol-
yardım ediyorlar!' dedi. İçlerinden bir grup da: dukları ağızdan ağza dolaşmaya başlayınca he-
men "Size ne oluyor da münafıklar hakkında
'Subhânallah! Sizin söylediğinizin aynı- iki gruba ayrılıyorsunuz?" ayetini nazil oldu."
sını söyleyen bir kavmi mi öldürecek-
siniz? Hicret etmediler ve yurtlarını İmam Mücahid rahimehullah: "Size
terk etmediler diye kanları ve malla- ne oluyor da münafıklar hakkın-
rı helâl mi kılınacak?' dedi ve Allah da iki gruba ayrılıyorsunuz?" ayeti
Rasûlü aralarında olduğu hal- hakkında şöyle demiştir: 'Bir
de iki guruba ayrıldılar. grup insan Muhacir oldukla-
fetvalar
54
riklerle beraber kalmışlardı. Rasûlullah'ın sallalla- İkrime rahimehullah ise şöyle der: 'Müslümanlar-
hu aleyhi ve sellem ashabından bir grup bu iki kişi ile dan bazıları müşriklerden mal satın almışlar ve bu
onlar Mekke'ye doğru yol alırlarken karşılaşmış malları ticaret yapmak için Yemame'ye götürmüş-
bazıları: 'Bunların canları ve malları bize helaldir' lerdi. Diğer Müslümanlar ise onlar hakkında ihti-
derken, bazıları da: 'Canları ve malları size helal lafa düştü. Onlardan bir grup: 'Eğer onlarla kar-
olmaz' demişti. Müslümanlar bu iki kişi hakkında şılaşırsak onları öldürecek ve ellerindeki malları
ihtilafa düşünce Allah subhanehu ve teâlâ "Eğer Allah alacağız' derken diğer gurup ise: 'Bu sizin için uy-
dileseydi, onları size musallat kılardı da sizinle gun olmaz. Onlar ticaret maksadıyla (Yemame'ye)
savaşırlardı..." kısmına kadar "Size ne oluyor da gitmiş kardeşlerinizdir' dedi ve ardından "Size ne
münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz?" oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrılı-
ayetini indirdi.' yorsunuz?" ayeti nazil oldu.'
Ma'mer b. Raşid rahimehullah anlatır: 'Bize bildi- Bu iki ayetten anladığımıza göre, sahabe,
rildiğine göre Mekkelilerden bir grup Rasûlullah'a İslamlarını ortaya koydukları halde müminle-
sallallahu aleyhi ve sellem mektup yazarak Müslüman re yardımı terk eden bir gruba hüküm verme
olduklarını bildirmişlerdi. Veya Müslüman ol- noktasında anlaşmazlığa düşmüştür. Müslü-
duklarına dair yalan söylemişlerdi. Müslümanlar manlardan bir grup onların gerçek anlamda
onlarla karşılaşınca durumları hakkında ihtila- şehadet getirdikleri için Müslüman olduklarına
fa düştüler. Onlardan bazıları: 'Bunların kanları hükmederken, diğer bir grup ise onların müna-
helaldir' derken, diğerleri: 'Kanları haramdır' de- fık olduğuna ve kâfirleri dost edinip müminlere
mişti. Bunun üzerine Allah subhanehu ve teâlâ: "Size ne
yardım etmekten geri durdukları için İslam'dan
oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrılı-
yorsunuz?" ayetini indirdi.' çıktıklarına hükmediyor. Allah subhanehu ve teâlâ ise
onların, aslında olmaması gerek bu ayrılıkları-
İmam Dahhâk rahimehullah şöyle demiştir: 'Bun- nı reddedip (Müslümanlara) yardım etmekten
lar Rasûlullah'la sallallahu aleyhi ve sellem birlikte hicret geri kalan o kimseler hakkında 'onların açık bir
etmeyip Mekke'de kalan, ancak mümin oldukları- şekilde münafık' olduğunu ifade eden hükmünü
nı ilan eden kimselerdir. Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi beyan ediyor.
ve sellem ashabı bunların durumu hakkında ihtilafa
düştü. Ashabtan bazıları bunları dost edinirken, Onların İslam izhar ettiklerinin delili, on-
diğerleri onların dostluğundan beri olduğunu or- larla alakalı olarak sahabe arasında meydana
taya koydu ve: 'Bunlar Rasûlullah'tan sallallahu aleyhi gelen ihtilaftır. Eğer onlar, dinden çıktıklarını/
ve sellem geri kaldı ve hicret etmedi' dediler. Bu ne- mürted olduklarını ilan etmek suretiyle net bir
denle Allah onları 'münafık' olarak adlandırmış, şekilde kâfir olsalardı, sahabe arasında herhangi
onların dostluklarından müminleri uzaklaştırmış bir görüş ayrılığı meydana gelmezdi. Ancak on-
ve hicret edene dek onları dost edinmemelerini on- lar her ne zaman Müslüman olduklarını izhar
lara emretmiştir.' etmekle birlikte aynı zamanda onu bozacak bir
şeyi ortaya koydular, işte o zaman sahabe onlar
İmam Suddî rahimehullah şöyle demiştir: 'Mü-
hakkında iki gruba ayrıldı. İçlerinden bazısı
nafıklardan bir grup Medine'den çıkmak istemiş
ve müminlere: 'Medine'de bizlere hastalık isabet onlara itibar edip iki şehadet kelimesini telaf-
etti. Düz yerlere (yaylalara) çıkıp biraz kendimize fuz etmeleri sebebiyle onları İslam dairesinden
gelelim sonra geri döneriz; zira biz yaylalarda ye- çıkarmadı. Kimisi de onların kâfir olduğuna
tişmiş bir topluluğuz' dediler ve çekip gittiler. On- hükmetti. Onların kâfir olduğuna hükmedenle-
lar gidince Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem ashabı ri Allah subhanehu ve teâlâ, ayeti ile teyit etti/destekle-
bunların durumu hakkında ihtilafa düştü. Kimi- di. Allah'ın bu teyidi, 'red' anlamı içermektedir.
leri: 'Bunlar Allah'ın düşmanıdır; münafıktırlar. Çünkü ayet "Size ne oluyor?" şeklinde 'istifhâm-ı
Rasûlullah bize izin verse de bunlarla savaşsak' inkârî' sîgasıyla gelmiştir.
dediler. Diğer bir gurup ise: 'Hayır, onlar bizim
kardeşlerimizdir. Medine'nin havası onları etki- Dolayısıyla bu söz, amelin imandan olduğu-
ledi, bu nedenle oradan ayrılarak yaylaya temiz nu ve imanı bozacak davranışlar ortaya koyan-
hava almaya çıktılar. İyileştiklerinde hemen geri lara -cahil kalmış, tevil yapmış, ikraha maruz
geleceklerdir' dediler. Bunun üzerine Allah subhanehu kalmış veya hata etmiş kimseler gibi şer'an ma-
ve teâlâ: "Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki
zur olması hali müstesna- küfürle hükmedilece- Ramazan
gruba ayrılıyorsunuz?" ayetini indirdi.' 1434
ğini ifade etmektedir.
Ağustos’13 • SAYI: 19
55
Bu görüş, tekfiri sadece kalben helal görme- 1. Küfür: Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
ye bağlayan Mürcie'ye muhalif olarak Ehli Sün- "Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar,
net ve'l Cemaat âlimlerinin ortaya koyup takrîr kâfirlerin tâ kendileridir." 4
ettikleri bir görüştür.
2. Zulüm: Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
Fakat burada 'Biz de tıpkı Ehli Sünnet ve'l Ce- "Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar,
maat mezhebi gibi 'İman söz ve ameldir; artar ve zalimlerin tâ kendileridir." 5
eksilir' diyoruz' diyerek bize karşı bir düzeltme
yapmak isteyebilirler. Biz de onlara şöyle deriz: 3. Fısk: Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
"Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar,
Bu söz doğrudur. Sizin bunu söylediğiniz de fasıkların tâ kendileridir." 6
doğru; ancak bunu söylüyor olmanız bizi ilgi-
lendirmez. (Bizi ilgilendiren sizin bunu nasıl Bu lafızların hepsi büyük küfre delalet eden
söylediğinizdir.) Acaba siz bu sözü Ehli Sünnet lafızlardır. Çünkü buradaki hitap Yahudî ve
ve'l Cemaat'in dediği gibi 'Amel imanın sıhhat Hristiyanlara yöneltilmiştir. İnşallah bunun
şartıdır' şeklinde mi söylüyorsunuz, yoksa detayı ilerleyen satırlarda gelecektir.
'Amel imanın kemal şartıdır' şeklinde mi?
4. Nifak: Allah subhanehu ve teâlâ şöyle bu-
Eğer derlerse ki: 'Amel imanın ke- yurur: "Onlara, 'Allah'ın indirdiğine
mal şartıdır' -ki zaten böyle söylü- (Kur'an'a) ve Peygambere geliniz!' de-
yorlar- o zaman bizde deriz ki: İşte nildiği vakit o münafıkların senden
bu Mürcie'nin itikadıdır. Çünkü alabildiğine uzaklaştığını görürsün." 7
kemal şartı olan bir şey, o şe-
5. İmansızlık: Allah subha-
yin cüz'ü/bir parçası olamaz,
fetvalar
Bunu iyi anla ve bu mesele hakkında sebat 7. Tağut: Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyu-
üzere ol! Allah seni muhafaza buyursun. rur: "(Ey Muhammed!) Sana ve senden önce
indirilen kitaplara iman ettiklerini iddia edenleri
İkinci Olarak görmüyor musun? Tağutu inkâr etmeleri kendi-
lerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muha-
Allah subhanehu ve teâlâ, kendi şeriatından baş-
kasının hükmüne müracaat edenleri, her biri
küfrü, zındıklığı ve mürtetliği ifade eden farklı
farklı vasıflarla nitelendirmiştir. Bu vasıflardan
bazısı şunlardır: 4. 5/Maide, 44
5. 5/Maide, 45
6. 5/Maide, 47
7. 4/Nisa, 61
8. 4/Nisa, 65
9. 5/Maide, 50
56
keme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir ğu Yahudileri istisna etmek gerekir; zira onlar,
sapıklığa düşürmek istiyor." 10 vermiş oldukları hükümlerin doğru olduğuna
kalpleri ile inanmıyorlardı. Aksine hakka inanı-
Bu lafızların hepsi sarih küfre delalet etmek- yorlardı. Bunu, Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem
tedir. doğruluğuna ve onun getirdiğinin Allah katın-
dan olduğuna dair kesin bilgilerini ifade eden
Lakin burada belki bize, İbni Abbas'ın radıyal- ayetlerin umumundan anlıyoruz. Allah subhanehu
lahu anh "Kufrun dûne kufr/dinden çıkartmayan kü- ve teâlâ şöyle buyurur:
für" şeklindeki sözü ile bir itirazda bulunulabilir.
Biz buna şöyle cevap veririz: "İman ettikten, Peygamberin hak olduğuna şa-
hitlik ettikten ve kendilerine açık deliller geldik-
Bu rivayetle, ya hüküm vermek kastedil- ten sonra küfre sapan bir topluma Allah nasıl
mektedir ya da (hüküm veren) hâkim... Hüküm hidayet etsin ki? Allah, zalim toplumu doğru
vermenin kastedilmesine gelince; bu, kesinlikle yola iletmez." 11
murad edilmiş olamaz; çünkü Allah onu (yani
hükmü) 'Tağut' ve 'Cahiliye' gibi vasıflarla vasıf- "Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Pey-
landırmıştır. Dolayısıyla (tağut ve cahiliye gibi gamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.
lafızları kısımlara ayırarak) 'Küçük Tağut', 'Bü- Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği
yük Tağut' veya 'Küçük Cahiliye', 'Büyük Cahiliye' gizlerler." 12
(Ve yine Mürcie'nin iddia ettiği gibi Allah'ın Buna binaen; İslam ile hükmetmeyen bir yö-
hükmü ile hükmetmeyen) hâkimin/yöneticinin neticinin tekfiri için İslam ile hükmetmemeyi
mutlak manada kâfir olmayacağını söylemekte kalbi ile itikad etmesi şart değildir. Bilakis biz,
kastedilmez; zira her hâkimin küfrü, küçük kü- onun Allah'ın hükmünü sadece terk etmesi se-
für değildir. Ortada detay vardır. Küfür sadece bebiyle kâfir olduğuna hükmederiz. Lakin bu
helal görmeye (istihlâl'e) has değildir. Önceden durumdan cahil olması, ikrah altında kalması,
de geçtiği üzere bu, Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in hata etmiş olması ve tevilde bulunması gibi du-
değil; Mürcie'nin görüşüdür. rumlar istisna edilir.
'Hâkim, ancak Allah'ın indirdiğinden başka bir Bilerek, ısrar ederek, müminlere düşmanlık
şeyle hüküm vermenin uygun olacağını itikat ettiği edip kâfirlere dostluk göstererek, insanları ona
zaman kâfir olur' şeklindeki görüşten, hakların- zorlayıp herhangi bir ikrah altında olmadan
da (bir takım Kur'an) ayetlerinin nazil oldu-
Ramazan
11. 3/Ali İmran, 86 1434
10. 4/Nisa, 60 12. 2/Bakara, 146
Ağustos’13 • SAYI: 19
57
Allah'ın şeriatından başkasıyla hükmedene ge- Üçüncü Olarak
lince; -kalbi ile itikad etmediği sürece İslam'ı Allah'ın indirdiği ile hükmetmemenin küfür
bozan şeylerle bile tekfir etmeyen Mürcie aki- olduğunu söylemiştik. Burada ikinci bir mesele
desini benimsemiş olmamız müstesna- onu daha vardır. O da: Hükmü terk etmekle hük-
tekfir etmekten bizi engelleyen şey nedir? mü değiştirmenin arasını ayırmaktır. Burada
hemen belirtelim ki, Allah'ın indirdiği hük-
Allah fitnelerin açığından da gizlisinden de
mü beşerî kanunlarla değiştiren bir kimse hiç
bizleri muhafaza buyursun.
kuşkusuz kendisini Allah'a ortak tutmuş olur.
İbni Abbas'tan radıyallahu anh nakledilen söze Çünkü kanun koymak/teşride bulunmak yalnız
gelince; bu söz, umumu üzere alınamaz. Bilakis Allah'a özgü bir şeydir. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle
bu söz, bazı gerekçelerin kendilerini bu işi yap- buyurur:
maya sevk ettiği muayyen hâkimlere hakkında "Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atala-
geçerlidir/onlara hastır. rınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey
değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir de-
İkrah altında kalanlar hariç, küfrü izhar lil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir.
edenlerin kâfir olacağını Allah'ın subhanehu ve O size kendisinden başkasına ibadet etmeme-
teâlâ şu ayeti teyit etmektedir. nizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur.
Fakat insanların çoğu bilmezler." 14
"Kalbi iman üzere sabit ve bunun-
la mutmain olduğu halde, - ikrâha Hüküm vermek yalnız Allah'a
uğratılanlar müstesna olmak üzere- aittir. Allah subhanehu ve teâlâ burada
kim imanından sonra Allah'a "hüküm" ile "ibadeti" yan yana
karşı küfre sapar ve küfre
zikretmiştir. Bu şu demektir:
fetvalar
14. 12/Yusuf, 40
13. 16/Nahl, 106 15. 4/Nisa, 60
58
tâğûtu reddedip Allah'a iman ederse, kopmak 3. Allah subhanehu ve teâlâ insanları iki kısma
bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. “Dinde zorlama
ayırmıştır: yoktur.
Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." 16 Şüphesiz ki
ӽӽ Kendi şeriatına göre yargılananlar ki, bunlar doğruluk
Bir önceki ayette Allah subhanehu ve teâlâ (tağutu onun kulları ve dostlarıdır. sapıklıktan
reddetmenin farz olduğunu beyan sadedinde) iyice ayrılmıştır.
şöyle buyurmuştu: ӽӽ Tağuta göre yargılananlar ki, bunlar -Allah O hâlde, her
muhafaza buyursun- şeytanın kullarıdır. Allah kim tâğûtu
subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: "Şeytan onları derin
reddedip
"Onlar tağutu inkâr etmekle emrolunmuşlar- Allah'a iman
dı…" bir sapıklığa düşürmek istiyor." 18 Yani Allah'ın şe- ederse,
riatına göre yargılanmayı terk ettikleri için onla- kopmak
Bu ayetler üzerinde durmamız gereken bazı rı dalalete düşürüyor. bilmeyen
sapasağlam
noktalar var: Dolayısıyla tağuta göre yargılanmak Allah'ın bir kulpa
iradesine muhalif olan şeytanın irade-si/iste- yapışmış olur.
1. Tağutu reddetmek imanın bir şartıdır. Allah, hakkıyla
ğidir. Bunda şaşılacak herhangi bir şey yoktur; işitendir,
Allah Teâlâ'nın tağutu reddetmeyi, kendisine
çünkü Allah subhanehu ve teâlâ şöyle bu-yurmuştur: hakkıyla
imandan önce zikretmesi, bunu ortaya koymak- bilendir."
tadır. Çünkü ayette: "Her kim tâğûtu reddedip "Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana ibadet (2/Bakara, 256)
Allah'a iman ederse…" buyrulmuştur. Dolayısıy- etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düş-
la tağutu reddetmek, Allah'a imanın bir netice- mandır diye emretmedim mi?" 19
sidir ve tağut ancak Allah'a imanla reddedilir.
İbrahim'den aleyhisselam söz ederek de şöyle bu-
2. Allah'ın bizlere farz kıldığı şeylerden bir yurur:
tanesi de tağutu reddetmektir. Allah subhanehu ve
teâlâ şöyle buyurmuştur: "Onlar tağutu inkâr et- "Babacığım! Sakın ha şeytana ibadet etme!
mekle emrolunmuşlardı…" Yani onlara tağutu Çünkü şeytan, Rahmân'a karşı isyankâr olmuş-
inkâr etmek emredilmişti. Tağutu reddetmenin tur." 20
lazımı ise ona buğz etmek ve onu savunanlara
düşmanlık beslemektir. Nitekim Allah subhanehu ve Eğer insan Allah'a ibadet etmekten yüz çe-
teâlâ İbrahim aleyhisselam ve beraberindeki mümin-
virirse (zorunlu olarak) şeytana ibadet etmiş
lerden söz ederek şöyle buyurur: olacaktır. Allah'a itaatten çıkan herkes şeytana
itaate girmiş demektir. Bunun sebebi ise şudur:
"İbrahim'de ve onunla birlikte bulunanlarda Şeytan, Allah'a isyanı emreder. Allah'ın hük-
sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar münden çıkmak ise zorunlu olarak başkasının
kavimlerine: 'Biz sizden ve Allah'ı bırakıp tap- hükmüne girmeyi gerektirir. İşte bu da kastedi-
tıklarınızdan uzağız. Sizi reddediyoruz. Siz bir len şeydir.
tek Allah'a iman edinceye dek, sizinle bizim
aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belir- Dolayısıyla Allah'ın kanunundan başka
miştir" demişlerdi. Yalnız İbrahim'in, babası- bir kanuna göre yargılanan kimse, Allah'a iba-
na, "Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. detten yüz çevirmiş demektir. O, bu durumda
Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi Allah'ın, Rasûlü'nün ve müminlerin düşmanı
önlemeye gücüm yetmez' sözü başka. (O size olmaktadır. Bir olan Allah'a iman edene kadar
örnek değildir). (Onlar şöyle demişlerdi): 'Rab- kendisine düşmanlık beslenmesi vaciptir.
bimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız
sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.' " 17
4. Kanun koymak şirktir. Çünkü bu, yalnız-
ca Allah'ın kendisine has olan bir şeydir. Allah
Bu nedenle Müslümana düşen tağutu (ta-
şöyle buyurur:
subhanehu ve teâlâ
mamıyla) reddetmektir; onu veli edinmek, sa-
vunmak ve -kendileri için dostluk ve düşmanlık "Hâkimiyet yalnızca Allah'a aittir. O, kendi-
sergileyen mücrimlerin yaptığı gibi- düşmanla- sinden başka hiçbir şeye ibadet etmemenizi em-
rına düşmanlık etmemek değildir.
18. 4/Nisa, 60
Ramazan
16. 2/Bakara, 256 19. 36/Yasin, 60 1434
17. 60/Mumtehine, 4 20. 19/Meryem, 44
Ağustos’13 • SAYI: 19
59
retmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insan- dini dile getirmekte odur' deriz. Çünkü tevhid;
ların çoğu bilmezler." 21 ya Allah'la, O'nun isim ve sıfatlarıyla alakalıdır
ki, bu Rububiyet Tevhidi'dir. Ya da ibadetle ala-
"Yoksa onların, dinden Allah'ın izin vermedi- kalıdır ki, bu 'Uluhiyet Tevhidi' diye adlandırılır.
ği şeyleri kendilerine kanun yapan ortakları mı Ortada üçüncü bir kısım yoktur.
var? Eğer (cezaların ertelenmesine dair) kesin
hüküm olmasaydı, derhal aralarında hüküm İsim ve sıfatlar ya Rububiyet Tevhidi kapsa-
verilirdi. Şüphesiz, zâlimler için elem dolu bir mına dâhildir, ya da Uluhiyet Tevhidi kapsamı-
azap vardır." 22
na dâhildir. Aslında üçüncü bir kısım değildir.
Allah'ın şeriatından başkasıyla hükmeden Âlimlerin bunu üçüncü bir kısım olarak de-
yöneticiler, bizlere Allah'ın izin vermediği şey- ğerlendirmesi, onlar hakkında meydana gelen
leri kanunlaştırmakta ve Allah'ın kanunlarına ihtilaf sebebiyledir. Âlimler (bu taksimatı ya-
ters kanunlar yapmaktadırlar. Ehli Sünnet ve'l parak) isim ve sıfatlar hakkında söz söyleme-
Cemaat'in temel esaslarından birisi de; şirki nin, Allah'ın zatı hakkında söz söylemekle aynı
reddetmek, ehlinden berî olmak, insanları onun olacağını ve bunun Allah'a imandan olduğunu
tehlikesinden ve üzerine terettüp eden büyük beyan etmek istemişlerdir.
fitnelerden sakındırmaktır. Bu konuda ilim eh-
Bugünde mesele aynıdır. İnsanların birço-
linin büyük bir çoğunluğu çok gevşek davran-
ğundan hâkimiyetin ancak Allah'a ait olması
maktadır. Maalesef onlardan birçoğunun çoğu
gerektiği, egemenliğin; cahiliyeden, küfürden,
zaman vakıası olmayan kabir ve türbe şirkini
zulümden ve fısktan uzak Hak ve Adil olan Al-
(reddetmeye) yoğunlaştığını; ama aynı zaman-
lah'a mahsus olduğu ve Allah'ın hükmünden
da hâkimiyet şirkine çok az değindiklerini gör-
başkasına boyun eğmenin şirke düşüreceği ger-
mekteyiz. Hatta onlardan bazılarının 'Hâkimiyet
çeği yok olup gitmiştir.
fetvalar
21. 12/Yusuf, 40
22. 42/Şura, 21
60
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com
Mahi
İki Seçenek
Durakladı. Zihninde gelgitler yaşıyordu.
İki düşünce hakimdi zihnine: Onu temiz-
leyeceğine kalben inandığı iki düşünce…
İki ayrı dünya yaşanıyordu evde de med- inletiyordu. İçeriden gelen kahkaha sesleri or-
resede de… Mehlika dilediği, özendiği hayatı tamın gayet eğlenceli olduğunun habercisiydi.
yaşamakta ısrarlıydı. Annesi ise buna tamamen Mehlika oldukça heyecanlıydı. Çünkü ilk kez
karşıydı. Hiçbir sonuç vermemişti kısıtlamalar, bir partiye katılıyordu. Selamlaşarak içeri girdi-
ikazlar hatta eve kapatmalar. Mehlika hepten ler ve bir kenara oturdular. İçerisi oldukça ağır
hırçınlaşmıştı. Ne yapıp edip evden çıkmanın kokuyordu. Ya da Mehlika alkole alışık olmadı-
yolunu hep buluyordu. ğı için ona ağır gelmişti. Etrafı şöyle bir süzdü.
Arkadaşı beyaz atlı prensini burada bulacağına
Evden ve annesinden nefret ediyordu. Dışarı dair garanti vermişti. Nitekim çok geçmeden
çıkar çıkmaz yüzünün şekli değişiyor, asık sura- iki genç yanlarında belirdi. İkisi de çok güzel
tına renk ve neşe geliyor, sanki ruhu vücuduna giyimli, kibar gençlerdi. Arkadaşı, gençlerden
geri dönüyordu. Baskıdan kurtulmanın rahat- biriyle kucaklaştı. Diğerinin de elini sıkarak
lığı tüm zerrelerinde hissediliyordu. Yine bir Mehlika ile tanıştırdı. Ve Mehlika'ya iyi eğlen-
gün hır gür çıkararak çıkıp gitti evden… Ve bu celer dileyerek onları yalnız bıraktı…
Mehlika'nın son çıkışıydı.
Uzun sessizliği yakışıklı delikanlı bozmuş-
İçini çekti derin derin… Toprak kokusunu tu. Mehlika'yı ürkütmemek için olsa gerek, ol-
soludu… Başını çardağın masasına koydu ve dukça nazik hareket ediyordu. Uzak duruyor,
hayal dünyasına geri döndü… Mehlika'yı sıkmayacak konular açıyor, sorular
soruyordu. Ara ara küçük espriler yaparak gü-
Bir eve gitmişlerdi. Büyük ve lüks bir evdi. lümsemesini sağlayıp, bunu fırsat bilerek iltifat-
Ayakkabılardan içerisinin bayağı kalabalık lar ediyordu. Mehlika sözde belli etmese de mest
Ramazan
olduğu anlaşılıyordu. Müzik sesi apartmanı olmuştu. Zaman ilerledikçe de açılmış, karşılıklı 1434
Ağustos’13 • SAYI: 19
61
güzel güzel konuşmaya başlamışlardı bile. Tabi bir kızı hiç çaba harcamadan kolları arasında
aralarındaki uzaklık tamamen kapanmış, yan bulan bir erkek açısından durum hiç de öyle
yana oturur hale çoktan gelmişlerdi. Genç çok değildi… Mehlika o genç için, her gün gezip
tecrübeli olsa gerek hiç acele etmiyordu. Nasıl tozduğu, hevesini alınca mendil gibi kullanıp
olsa geceye çok vardı… attığı kızlardan sadece biriydi. Nitekim gence
göre artık vakit de gelmişti…
Genç, Mehlika'ya kimi küçük şekerlemele-
ri, kimi meyve dilimlerini elleriyle yediriyordu. Mehlika ağlıyordu… Hatırladıkları onu ez-
Ara ara saçlarını okşuyor, elini Mehlika'nın be- dikçe eziyor, vicdanını sızım sızım sızlatıyordu.
line doluyordu. Mehlika gençten o kadar hoş- Kendinden utanıyordu… Gülüp eğelendikleri
lanmıştı ki sesini dahi çıkarmıyordu. Bunları son dakikaları hatırlıyordu. Başının ağırlaştığı,
aralarında aniden oluşan sıcak sevginin geti- içtiği içecekler nedeniyle sersemleştiği aklına
rileri ve gerekleri olarak düşünüyordu. Bir ara geliyordu sadece… Ondan sonrası yoktu. Ora-
yiyecek bir şeyler getirmek için kalkmıştı genç. da film kopmuştu… Ve filmin sonunda sahne-
Bir müddet gelmedi. Nasıl da sabırsızlanmıştı de sadece hastanede başına üşüşen doktor ve
Mehlika… hemşireler vardı.
62
ile vedalaşıp Mehlika'yı evlatlıktan reddettiği-
ni söyleyip gitmişti. Annesinin yüzünü son bir
kez bile görememişti Mehlika… Gerçi bakacak
yüzü de yoktu ya… O günden sonra tek bir kez
dahi sesini duymamıştı annesinin. O kadar öz-
lemişti ki onu… Burnunda tütüyordu. Birkaç
eski resim vardı elinde. Zaman zaman onlara
bakıp avunuyor, hasretini dindirmeye çalışıyor-
du…
Mehlika:
__ Yok bir şeyim anneanne. Sadece üzgü-
nüm. Canım sıkkın. Moralim bozuk… Ve yal-
nız kalmak istiyorum.
__ Tamam yavrum sen bilirsin. Ben yatıyo- Ramazan
1434
rum bir şey istersen uyandır muhakkak.
Ağustos’13 • SAYI: 19
63
Ebu Ensar Ayın Kitabı
ebuensar@tevhiddergisi.com
"Ey iman edenler Allah'a karşı gelmekten sa- Orucun faziletlerini biz bir kaç satırda an-
kınmanız için oruç sizden öncekilere farz kılın- layamayacağımz gibi bu faziletler, tanıttığımız
dığı gibi size de farz kılındı." 2 esere sığmayacak kadar da çoktur. İşte yukarıda
birkaçını zikrettiğimiz faziletlerin ayrıntılarını
Peygamber'e sallallahu aleyhi ve sellem Kur'an'ın in-
'Ramazan Kılavuzu'nda bulacaksınız.
dirilmesi ile geçmiş şeriatler nesh olurken, o
şeriatlerde var olup da nesh olmayan sayılı fazi- Davamızın sonu Allah'a hamd etmektir.
64
Dünyadan Haberler
01.Temmuz.2013
04.Temmuz.2013
Mısır'daki Darbeyi İlk Kutlayan
Çin, Uygur olaylarında Suriyeli Ülke!
S
Muhalifleri Suçladı uudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdu-
06.Temmuz.2013
bilgileri özel olarak Çin'in terörizmle müca-
dele departmanından aldığını belirten gazete,
Suriye'ye geçen söz konusu grupların, Suriye
muhalefetinin içindeki 'dini gruplara' katılarak,
Suriye ordusuna karşı savaştığını iddia etti.
03.Temmuz.2013
Ağustos’13 • SAYI: 19
65
07.Temmuz.2013
11.Temmuz.2013
İngiltere, Ebu Katade'yi Sınırdışı
Etti
13.Temmuz.2013
ısır'ın başkenti Kahire'de bugün en az 52
kişinin ölümüne neden olan katliam son-
rasında Müslüman Kardeşler'in (İhvan) siyasal
partisi olan Hürriyet ve Adalet Partisi'nden
ayaklanma çağrısı geldi.
10.Temmuz.2013
ÖSO, Komutanlarının
Öldürüldüğünü Doğruladı
E sed güçlerinin Hizbullah milisleriyle bir- Suriye'de yabancı destekli bütün muhalif askeri
likte Humus’a yönelik ağır kuşatma ve sal- liderleri öldürmekle tehdit ettiği belirtildi.
dırıları devam ediyor. Mücahidler muhasaraya
rağmen saldırılara göğüs germeye çalışıyor.
66
14.Temmuz.2013
04.Temmuz.2013
PKK'nın Suriye Kolu PYD
Pakistan Talibanı: Suriye'de Rasulayn'ı Ele Geçirdi
Savaşıyoruz
P KK'nın Suriye uzantısı PYD, Suriye'nin Tür-
P
kiye sınırındaki Rasulayn kasabasını ele ge-
akistan Talibanı, Suriye'de muhaliflerin
çirdiğini duyurdu. Bu iddia muhalif kaynaklar
safında savaştıklarını ve ülkede çok sayıda
tarafından da doğrulandı.
kampları olduğunu açıkladı.
İran ve Hizbullah Hakkında
18.Temmuz.2013
Düşündüren Sorular
22.Temmuz.2013
S
yaşındaki Cemaat-i İslami lideri Gulam
uriye'de rejim güçlerinin düzenlediği ope-
Azzam'a 'soykırım ve insanlığa karşı suç işle-
rasyonlarda Humus'ta bulunan Halidiye
mek için plan yapmak, komplo kurmak, tahrik
bölgesindeki Halid Bin Velid camisinin yıkıldı-
ve suç ortaklığı' gerekçesiyle ömür boyu hapis Ramazan
ğı bildirildi. 1434
cezası verdi.
Ağustos’13 • SAYI: 19
67
22.Temmuz.2013 Ebu Gureyb ve Taci
Cezaevlerine Baskın
22.Temmuz.2013
Ebu Musab'a Karşılık 300 PYD'li
68
27.Temmuz.2013
29.Temmuz.2013
Mısır'daki Katliam'da ölü sayısı 200
oldu ! Kuzey Sina'da saldırı
Ağustos’13 • SAYI: 19
69
Bir Tablo, Bir Ders
70
Bir Tablo
Günlerden Cuma Ramazan'ın 17'si. Birazdan hak ve batıl karşı karşıya gelecek.
Biz 'Bedir' diye bileceğiz o günü. Her Ramazan da 'Rabbim, bize bu ayda Bedirler
nasip et' diye dua ederek hatırlayacağız.
Kalkınız! Genişliği göklerle yer kadar olan ve müttakiler için hazırlanmış bulunan
cennete koşunuz!' buyurunca, Umeyr b. Humam:
__ 'Yâ Rasûlallah! Genişliği göklerle yer kadar olan cennete hâ!' dedi. Peygamberi-
miz:
__ 'Evet!' buyurdu. Umeyr b. Humam:
__ 'Sana ´Bak hele! Bak hele!´ dedirten şey nedir?' diye sordu. Umeyr b. Humam:
Bunun üzerine, Umeyr b. Humam, azık torbasından birkaç hurma çıkarıp ye-
meye başladı. Sonra da kendi kendine:
__ 'Eğer ben bu hurmaları yiyinceye kadar yaşayacaksam, bu gerçekten uzun bir
yaşamdır!' diyerek hemen elindeki hurmaları attı, şehit oluncaya kadar müşriklerle
çarpıştı.
Bir Ders
1. Sen cennete ne kadar özlem duyuyorsun? Rabbinle karşılacağın gün seni he-
yecanlandırıyor mu? Eğer hiçbir şey hissetmiyorsan, kalbin sanki bomboş gibiyse,
eline bir bak! Atacağın hurmaların çokluğu seni Allah'a kavuşmayı düşünmekten
alıkoyuyor olmasın!
2. Eğer bir amel yapmak istiyor fakat şevkin sürekli kırılıyorsa, seni amele teşvik
edecek nasları okumayı asla terk etme.
3. Dikkat et! Allah'ın Bedirleri nasip ettiği topluluk cennete vurgun bir toplu-
luktu. Sen üstüne düşeni yerine getirmeden sadece Bedirlerin hayalini kurarak bir
ömür tüketme.
Ramazan
1434
Ağustos’13 • SAYI: 19
71
72