You are on page 1of 68

Zilhicce

1433

Aylık Eğitim ve Siyasi Bakış Dergisi KASIM 2012 YIL: 1 SAYI: 10 FİYATI: 5

GÜNDEM’10

‘03
Allah’a Adanmış Gençlikler - 6 -
Ebu HANZALA

‘22
Şirk Toplumuna Cehalet Pompalayan Merkezler: Okullar
Enes YELGÜN

28 42 51
Yeniden Hala Düşünüp Öğüt Almayacak Mele
İman Çağrısı - 3 - mısınız? - 2 -
Özcan YILDIRIM Abdulmetin AKSOY Kerem ÇAĞLAR
“Nebi, Müminler için Kendi Nefislerinden
Daha Evladır." (33/Ahzab, 6)
Zilhicce 1433
Kasım '12 SAYI: 10

Hamd Allah’a, Salat ve selam Rasulü’nün üzerine olsun…

Bu ayki sayımızda Ebu Hanzala hocamız, Allah’a Adanmış Gençliğin portresini bizlere
çizmeye devam etmektedir. Umuyoruz ki bizlere bahşedilen bu gençlik evresi, Allah’ın dini
uğrunda harcanan, harcandıkça dinin şiarlarını yükselten, destekleyen ve böylece ümmetin
izzetli başını eğiklikten kaldırmaya kadar götürür.

Bunun yanında gençlik evresinde bizlere verilen nimetlerden birisi de bizlere ecir kay-
nağı olan sorumluluklarımızdır. Bizler bunları ihsan ile taşır, Allah’ın dini için eda edersek,
kıyamet günü yüzü ak olanlardan olmuş olacağız. Lakin bunun zıddı olan hıyanetin ne den-
li ince bir çizgi olduğunu muhasebe etmek zorundayız. Sahabe neslini dahi bundan şiddetle
sakındıran Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bizlere aynı öğretileri miras bırakmıştır. 'Kardeşimle
Hasbihal' konusu bu ay bu mühim mevzuya değinmektedir.

Bunun yanında İslamî Hareket için olmazsa olmaz unsurlardan birisi de hiç şüphesiz
sabit bir menhece sahip olmaktır. Menhecin değişmez, sarsılmaz ilkelerini bilmemiz, ka-
ranlıklarda kalsak dahi bizlere ışık tutacak bir kandil görevi görecektir. İşte bu önemli me-
selelere de Şeyh Yusuf El-Uyeyri’nin (Allah ona rahmet etsin, şehadetini kabul etsin) 'Cihad
Yolundaki Sabiteler' isimli kıymetli risalesi değinmektedir. Dergimizde her ay bu değerli ri-
salenin çevirisinden bir bölümü sizlere sunmaya gayret edeceğiz.

Dergide değinilen diğer yazılardan da bu ay çok istifade edeceğinizi umarak, bir sonraki
sayıda sizlerle buluşmak duasını etmekteyiz.

Editör
03 Allah'a Adanmış Gençlikler - 6 - Ebu HANZALA

10 "Nebi, Müminler için Kendi Nefislerinden


Daha Evladır" (33/Ahzab, 6)
Gündem

19 Allah Seni Sevdiğinde - 1 - Ebu NUSEYBE

22 Şirk Toplumuna Cehalet Pompalayan Enes YELGÜN


İÇİNDEKİLER

Merkezler: Okullar
28 Yeniden İman Çağrısı - 3 - Özcan YILDIRIM

31 İslam Adına Sorumluluk Almak


'Emanettir'
Kardeşimle HASBİHAL

34 Darlar/Ülkeler ve Ahkâmları - 3 -
İslam Alâmetleri
Ferhat CURA

39 Güzel Örnek Olmak Ekrem BULCA

42 Hala Düşünüp Öğüt Almayacak mısınız?


-2-
Abdulmetin AKSOY

46 Cihad Yolundaki Sabiteler -1 - Şeyh Yusuf El-Uyeyri

48 İslam'a ve İslam'ın Hükümlerine Tam


Bağlılık ve Teslimiyet
Yiğit İnan

51 Mele Kerem ÇAĞLAR

57 Dikkat! Sorunlular Değil Sorumlular


Okusun
Mahi

63 Millet-i İbrahim
Ebu Muhammed El-Makdisi
Ebu ENSAR

Yazışma Adresi: Emre UYAR


Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü:
Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Emre UYAR
Bağcılar/İstanbul
Yayın Türü:
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Kültür Sanat Basımevi
Reklam ve Abonelik: Litros Yolu 2. Mat. Sit. No:ZB7
Zilhicce 1433 info@tevhiddergisi.com Topkapı / İstanbul.
Kasım 2012 www.tevhiddergisi.com Tel : (212) 674 00 21
Sayı: 10 Adres: Barbaros Mh. 9/2 Sk.
No:12A-B Bağcılar/İSTANBUL Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
Fiyatı: 5 İlgili Yazar Mesûldür.
Abonelik İçin: 0 534 086 95 76
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Allah'a
-6- Adanmış Gençlikler
Her Müslüman gücü nispetince İslam'a
hizmet etmek zorundadır. Kimi malıyla, kimi
duasıyla, kimi ilmiyle, kimisi sabrıyla, bir
diğeri yürünecek yolları temizlemekle...

B izleri İslam'a hidayet eden, bundan sonra


İslami bir hareket içerisinde bulunmayla
şereflendiren, İslam'a ve Müslümanlara hiz-
yini İslam'a adamış, hareketi hizmet, durgunlu-
ğu harekete hazırlık olan insanlara ihtiyaç var-
dır. Düşün ki; bir kanalizasyon akıyor ve bizler
metkarlıkla bizi ödüllendiren Rabbimize hamd o suyun içinde bulunan bir cisme dışarıdan su
olsun. Salat ve selam, salah ve takvanın güzide dökerek temizlemeye çalışıyoruz. Bugün bizim-
örneği Rasûlullah'a, ashabına, pak aline ve etba- le, çevremizdeki insanların durumu bundan
ının üzerine olsun. farklı değildir. Bizlerin dava adına yaptıkları
belli saatlerle sınırlı olursa, yaptığımız hizmet
Genç Kardeşim! pisliğin içinde bulunan cisimlere su dökmekten
Şu an bu yazıyı okuyor olmakla ne kadar öteye geçmez. Bu temizlenmek istenileni temiz-
bahtiyar olduğunu düşündün mü? Elinde tut- lemeyeceği gibi, elimizde var olan temiz suyu da
muş olduğun dergi için Rabbine subhanehu ve teâlâ tüketmemize neden olur.
hamd ediyor musun? Şu an sende milyarlarca
insan gibi ellerinde gökleri çatlatacak Allah'ın Yıllar içerisinde bunun oluşturacağı bıkkın-
engin rahmetine rağmen gazaba geldiği bir şey- lık ve umutsuzluğu da unutmamak gerekir. Biz-
ler tutuyor olabilirdin! lere hidayet şükrünü eda etmek üzere Allah'a
adanmış, her şeyiyle İslam'a hizmet edecek in-
İşte bu nimet üzerinde durup, konuşacağı- sanlar lazımdır. Yaş, güç ve hareket olarak buna
mız kadar bu nimeti bulamayan ya da bulup gençlerden daha müsait kimse yoktur. Bu teorik
elinin tersi ile iten yığınlar hakkında da konuş- olarak tartışılmayacak bir gerçek olduğu gibi,
malıyız. Bunlara yönelik sorumluluğumuz ne- tarihin ve vakıanın da binlerce örnekle tasdik
dir? Bize bahşedilen bu nimetin şükrünü nasıl ettiği bir hakikattir.
eda edebiliriz? Bu soruların cevabını ararken
bir neticeye ulaşmıştık. Şerrin ve batılın insan- Her Müslüman gücü nispetince İslam'a
ları her yönden kuşatıp, ifsad ettiği bu zamanda hizmet etmek zorundadır. Kimi malıyla, kimi
şükrümüz; hayır ve hakkın insanlara ulaşması duasıyla, kimi ilmiyle, kimi sabrıyla, bir diğeri
için mücadele etmektir... Gününün belli saat- yürünecek yolları temizlemekle... Bununla be-
lerini bu işe vermekle bir yerlere varılmayacağı raber her şeyiyle ama her şeyiyle İslam'a hiz-
hepimizin kabulüdür. Şerrin insanların yirmi met edecek bir grup olmalıdır Müslümanların
dört saatini kuşattığı bir zamanda ancak her şe- arasında. Hizmetin ve mücadelenin asıl, bunun Zilhicce
dışında kalan her şeyin fer'(ikincil) olduğu bi- 1433

Kasım’12 • SAYI: 10

3
örneklerimiz salih bir ortamda yaşıyorlardı.
Evlerinde, günlük işlerinde, mescidlerinde hep
salah vardı. Onlar da insandı. Şehvetleri ve on-
ları cezbeden dünyalıklar onların hayatında da
mevcuttu. Ancak yaşadıkları ortam onların sa-
bit kalmasını ve nefsani arzularını dizginleme-
lerine yardımcı oluyordu. İnsan her ortamda
yaşayamaz. Yaşaması için çevrede belli özel-
likler bulunması gerekir. Kulluğun temeli olan
kalplerin hayatı da böyledir. Kalpler ancak salih
ortamda hayat bulur. Salahın azığı olan iman ve
linciyle hareket eden bir grup... salih amelin nuru, sadece salih ortamda bulu-
nur.
Bize örnek olan ve adanmışlıkları Allah ta-
rafından kabul edilen genç sahabiler böyleydi. İnsan çöplükte yaşayamayacağı gibi, kalpler
Onlar her an emir bekleyen ve atacakları her de salih olmayan ortamda yaşayamaz. Yaşadığı
adımı alabilecekleri emirlere göre hesaplayan farz edilse dahi insanı Rabbinden alıkoyan has-
insanlardı. Hiçbir şey onları görevden ve so- talıklarla yaşar.
rumluluktan alıkoymuyordu. Davet yapılacağı
zaman rıfk ve hikmet timsali oluyor, cihad ni- Allah'a subhanehu ve teâlâ gençliğimizi adamadan
dası Bilal'in radıyallahu anh gür sesiyle yankılandı- önce, adanmışlar topluluğunu bulmalıyız. Ken-
ğında, cehennemî bir öfke kuşanıp ölüme koşu- dimize örnek alabileceğimiz, dünya ve süsü bizi
vahyin rehberliğinde

yorlardı. Geri döndüklerinde mescidde edebin çektiğinde tutunabileceğimiz salih bir çevre...
ve tevazunun süsüyle Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi
ve sellem etrafında halka oluyorlardı. Düşmanları Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur-
onlar için 'Gündüzün süvarileri, gecenin rahipleri' du:
diyorlardı. Öyle ya süvari ibadet etmez, rahip
savaşa çıkmazdı. O gençler, o güne dek bilinen "Salih arkadaşla kötü arkadaşın misali misk
tüm ölçüleri yerle bir etmişlerdi. Çünkü bu taşıyıcısı ile demirci körükçüsünün misali gibi-
dir. Misk taşıyan ya sana ondan verir veya sen
isme ve role hapsetmişlerdi kendilerini. Adan-
satın alırsın ya da güzel kokmasından istifade
mışlardı... Ne isteniyorsa onu yapıyor, yapılması
edersin. Ateşi körükleyense ya elbiseni yakar
gerekeni en güzel şekilde yerine getiriyorlardı. veya ondan kötü koku alırsın."  1
Bugün adanmaya talip olanlarımıza yolu Salih ortam böyledir, insan hiçbir şey yap-
hazırlayıp, kolaylaştırdılar. Deneme-yanılma madan ondan istifade edebilir. Sen hiçbir çaba
yoruculuğundan kurtardılar bizleri. Bize düşen harcamadan o sana kendinden verir. Mane-
onların adanmışlığını doğru okuyup, doğru vi olarak ruhun dinginliğe kavuşur. Kalbinde
tespitlerde bulunmaktır. Onlarda bulunan her Allah'a subhanehu ve teâlâ ve O'nun yanında olanlara
özellik, Allah'a adanmanın esasıdır. Onların rağbet artar. Sebebini anlayamadığın bir sevgi
özelliklerinden biri: ve irade fırtınası eser kurak gönlünde. Veya sen
çabalarsın, örnek alırsın, taklit edersin. Böylece
Salih Bir Çevrede Bulunuyorlardı güzel kokuyu satın alan gibi olursun. Elde etti-
İnsan yaşadığı ortamın renklerini üzerinde ğin hayır senin çabanla olur. İki durumdan biri
taşır. İslam'ın bireyden ziyade çevre ve ortamın gerçekleşmese dahi zarar etmezsin. Salih orta-
ıslahına önem vermesi bundandır. İnsan, birey mın kokusuna aşina olursun. Elinde ölçü olur.
olarak su gibidir. Onu koruyan, güzellik veya Bugün olmasa bile bir başka gün salihlerle fa-
çirkinliğini belirleyen içinde bulunduğu kaptır. sıkları ayırt edersin. Bu da ondan sana güzel bir
Yaşadığımız toplum, bizleri kuşatan kap gibidir. koku sinmesidir.
Bireyin salih olması yeterli değildir. Kabının da
salih olması gereklidir. Ateş körükleyen ise bunun zıddıdır. Her ha-

Allah'a adanan ve adakları kabul edilmiş 1. Muttefekun Aleyh

4
lükarda sana zarar verir, elindekiyle elbiseni ya-
kar. Rabbinin azabıyla senin aranda perde olan
takva libasın yırtılır. Yaptıklarını yapsan onlarla
aynı olur, sussan dilsiz şeytan olursun. En basit
haliyle kokusu siner, haramlara karşı alışkanlık İnsanın istikamet üzere olması için
ve kanıksama olur sende. Artık haramlar yüzü- iki şart vardır. Biri insanın kendiyle
nü ekşitmez.
alakalıdır. Gönülden istikamet
İnsanın istikamet üzere olması için iki şart üzere olmayı arzulamalı ve çaba
vardır. Biri, insanın kendiyle alakalıdır. Gönül- sarfetmelidir. İkincisi müstakim bir
den istikamet üzere olmayı arzulamalı ve çaba
sarfetmelidir. İkincisi, müstakim bir ortamda
ortamda salihlerle beraber olmalıdır.
salihlerle beraber olmalıdır. Bireysel salah baş-
langıç için yeterlidir. Ancak sebat ve istikrar için habe vadilerde dağılırdı. Ayağa kalktı ve şöyle
ortam şarttır. Temiz yağmur ancak uygun ze- dedi: 'Sizin vadilerde bu şekilde dağılmanız şey-
minde nebat bitirir. Su damlası yeterli değildir. tandandır.' "  4
Salih bir Müslüman takvasıyla temiz bir yağmur
damlası gibidir. Düştüğü yerde istikrar bulup Ömer radıyallahu anh hutbede Allah Rasûlü'nden
kök salması ve faydalı bir ağaca dönüşmesi için sallallahu aleyhi ve sellem:

uygun zemin şarttır. Bu da salih ortamdan baş-


kası değildir. "...Cemaatle beraber olunuz. Ayrılıktan sakı-
nınız. Çünkü şeytan tek olanla beraberdir. İki
Bu noktanın daha iyi anlaşılması için, şey- kişiden ise daha uzaktır."
tanın tasarruflarına bakmamız yeterlidir. Şey-
"...Allah'ın eli cemaatle beraberdir. Çünkü
tan insanı yalnız bırakmak için elinden geleni
şeytan cemaatten ayrılanla beraber koşturur/
yapar. Saptırmak istediği insanın salih ortamın hareket eder..."  5
içinden ayrılması için her hileye başvurur. Salih
ortam Müslümanın korunağıdır. Müslüman tö-
Günümüzde Salih Ortam/Cemaat
kezleyip şeytana ve masiyetlere karşı zayıfladı-
ğında ortamdan güç alır. Genç Kardeşim! İman ettikten sonra asıl
mesele sebat etmek ve iman üzere son nefe-
İbni Ömer Allah Rasûlü'nden
radıyallahu anh sal- si vermektir. Bu da ancak iman üzere yaşayan
lallahu aleyhi ve sellem şöyle rivayet etti: topluluklar içinde bulunarak olur. Günümüzde
salih ortam; sahih akide ve menhec üzere olan
"Rasûlullah, Kişinin evde veya yolculukta yal- cemaatlerdir. Müslümanın insi ve cinni şeytan-
nız olmasını yasakladı."  2 lara kaşı en sağlam korunağıdır cemaat. Yolcu-
lukta, gece evde yalnızlığı yasaklayan bir din,
Başka bir hadiste: bütün bir hayatını yalnız geçirmene müsaade
edebilir mi?
"İnsanlar yalnızlığın tehlikesine dair benim
bildiklerimi bilselerdi, hiç kimse tek başına yol- Bizler hayatımızı en küçük biriminden(aile/
culuk yapmazdı."  3 ev), en genişine(devlet) kadar İslamileştirmek-
le mükellefiz. Her Müslümanın Allah'ın subhane-
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yalnızlığın her hu ve teâlâ şeriatıyla yöneten bir emire tabi olması
türlüsünü yasaklamıştır. Ve bunun şeytandan
farzdır. Bugün devlet bazında bir İslam Emirliği
olduğunu özellikle vurgulamıştır.
mevcut değildir. Her Müslümana farz olan gücü
nispetinde bunun oluşmasına katkıda bulun-
Ebu Salabe el-Huşan:
maktır. Yalnız olan insan, günlük sorumlulukla-
"Allah Rasûlü dinlenmek için durduğunda sa- rında dahi gevşeklik gösteriyorken, böyle büyük
bir sorumluluğun altından nasıl kalkabilir?
Zilhicce
2. İmam Ahmed 4. Ebu Davud 1433
3. Buhari, İmam Ahmed 5. Nesai

Kasım’12 • SAYI: 10

5
Bugün ortadan kaldırılan sadece İslam lanmayın..."  6
Emirliği değildir. Onun temeli ve devamı olan
kitap ve sünnet de ortadan kaldırılmıştır. Biz- "Cemaatle beraber olunuz, ayrılıktan sakını-
den önce yaşayan nesillerle bizim sorumluluğu- nız..."  7

muzu karıştırmamalısın. Onlar belli zamanlar-


da ıslah faaliyetinde bulunuyorlardı. Temelleri Bir tarafta İslam'ın ısrarla vurguladığı 'cema-
ve katları sağlam bir binanın dış ve iç cephesin- at' ve 'biz' anlayışı; öte yanda cahiliyenin aşıladı-
de tadilat yapıyorlardı. Bazı değerler bozulsa da ğı 'bölünme' ve 'ben'!
temel ve bina sağlam bir şekilde yerinde duru-
İslam'ın cemaat noktasında hassas olduğu
yordu.
kadar, cahiliye de insanları yalnızlaştırıp, tek-
Bugün durum çok farklıdır. İslam binası leştirme konusunda hassastır.
temelleriyle beraber yerinden sökül-
Cahiliye ürünü olan eğitim, si-
müş, yıkıma uğramıştır. Yerine,
nema ve yazılı yayınlar sürekli
adı 'İslam', kendi her şeyiyle
bireyciliğe vurgu yaparlar.
'cahiliye' olan yeni bir bina
Bizler sadece Kendi kararları, kendi çı-
inşa edilmiştir. Bu öy-
karları, kendine özel dün-
lesine şerli bir yapıdır tadilat yapmakla
yaları olan insan topluluk-
ki, Adem'den aleyhisselam değil, yıkım yapmakla ları yetiştirmek istiyorlar.
günümüze cahiliyenin işe başlamalıyız. Bunun tek nedeni insi
tüm tecrübesi bu bina-
Cahiliyeden arınmış bir şeytanların insanı, cin-
ya aktarılmıştır. Adına
vahyin rehberliğinde

'İslam' dendiği için mil- zemini İslami temeller ni şeytanlara av haline


üzerine yeni bir yapı getirme isteğidir. Allah
yarlar, Muhammed'in sal-
Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sel-
lallahu aleyhi ve sellem dini diye inşa etmeliyiz. lem her anlamdaki yalnızlığı
Ebu Cehil'in, Firavun'un ve
yasaklaması bundandır.
Nemrud'un yoluna tabi olmuş-
tur.
Evet Genç Kardeşim!
Yani genç kardeşim, bizler sadece tadilat Allah'a adanmak istiyorsak uy-
subhanehu ve teâlâ

yapmakla değil, yıkım yapmakla işe başlamalı- gun zemini bulmalıyız. Elimizdeki en büyük
yız. Zemini cahiliyeden arındırıp, İslami temel- nimet olan gençliği kaybetmeden buna zemin
ler üzerine yeniden inşa etmeliyiz. Sen de kabul olan İslami hareket içerisinde yerimizi almalı-
edersin ki yüzyıllardır bu işi sürdürenler, buna yız.
müsaade etmeyecektir. Bundan daha kötüsü ise
İslam'la tanıştırıp, asli dinlerine kavuşmaları Bu zordur.. Çünkü insan özgür olmayı ve di-
için çaba sarfettiklerimizin buna karşı çıkması- lediği gibi hareket etmeyi ister. Kayıt altına alın-
dır. Yüzyılların kandırılmışlık ve cahilliğiyle şir- mak istemediğinden Rabbine dahi isyan eder.
ke ve cahiliyeye İslam adına sahip çıkacaklardır. Kuralsız ve değersiz yaşamak ister. Alemlerin
Rabbi olan Allah'ın subhanehu ve teâlâ azameti dahi
Amacım seni ürkütmek ve sorumluluğunu insanların çoğunu bu hastalıktan alıkoymaz.
gözünde büyütmek değildir. Amacım gerçekçi
olmak ve bu sorumluluğun ancak salih bir or- Cemaat/İslami hareket demek, insanın ken-
tamla/cemaatle/İslami hareketle beraber omuz- di içinde yaşamayı terk etmesidir. Ortak bir he-
lanabileceğini ifade etmektir. Bundan dolayıdır def için kendine verilen sorumluluğa sahip çık-
ki, Allah ve Rasûlü her fırsatta cemaate irşad masıdır. Adanmanın ilk adımıdır. İnsi ve cinni
etmiş, yalnızlık ve ayrılıktan/fırkalaşmaktan şeytanların baskısına göğüs germektir. Cahiliye
sakındırmışlardır. Gerek bireyin gerekse toplu- bireyden korkmaz. Bireyin güç ve enerjisinin
mun istikameti için cemaat ve birlik şarttır. içinde anlam kazandığı cemaatten ve birlikten

"Hepiniz topluca Allah'ın ipine sarılın, parça-


6. 3/Ali İmran, 103
7. İmam Tirmizi

6
korkar. Mekke müşriklerinin benzer şeyleri
söylemelerine rağmen, Haniflere karışmayıp
Allah Rasûlü'ne ve sahabeye Mekke'yi dar et-
mesi bundandı. Aynı şeyleri topluca söylüyor,
söylediklerinin etrafında kenetleniyorlardı. Bu
ağızlarından dökülenin yalnızca söylem olma-
dığı, kuvvet bulduğu takdirde hakim ve otorite
olacağını gösteriyordu.

Sahabe ortak bir amacın etrafında kafala-


rı net bir şekilde hareket ettiler. Bu çok büyük
bir nimetti. Ne yapacağını bilmeyen, deneme-
yanılma yöntemiyle sonuca ulaşmak isteyen
insanlar bıkkınlığa ve umutsuzluğa düşerler.
Günümüzde bunun örneklerini çok görüyo- tutmaya gayret eder. Bireysel amellerin sonu
ruz. Her yıl farklı bir hedef belirleyen binlerce kesiktir. İslam'ın Müslümanı, zamanına ve ta-
genç var. Bir dönem ilim talebesi olmaya karar rihe şahit kılacak nitelikte amellere teşvik ettiği
veriyoruz. İyi bir alimin ilmiyle İslam'a yaptığı unutulmamalıdır. Müslüman ilk insandan bu
hizmet bizleri etkiliyor. Tüm enerjimizi bu nok- yana tüm kardeşlerine bağlıdır. Onların amel-
tada harcamaya başlıyoruz. İslam ümmetinin lerinden haberdardır. Olumlu olanları örnek
dünyanın dört bir yanında çektikleri duygusal alır, olumsuz olanlarından tecrübe edinir. On-
bir dille aktarılıyor... İmani duygularımız ha- lara duacıdır. Ve kendi sonraki nesillere örnek
rekete geçiyor.. Veya adanmış bir cihad ehlinin ve tecrübe olacak şekilde yaşar. O, sadece ken-
fedakarlıkları bizleri etkiliyor. Allah yolunda di zamanındaki bir cemaatin mensubu değil,
cihada çıkmaya, şehadete niyet ediyoruz. Ener- Adem'le aleyhisselam başlayan İslam cemaatinin
jimizi bu yönde harcıyor, programlarımızı buna ferdidir.
göre yapmaya başlıyoruz. Bazı olumsuzluklarla
karşılaşınca daha hayırlısını aramaya başlıyor Genç Kardeşim!
gözlerimiz. Maddi yardım diyoruz. Hizmetin Bulunduğumuz mıntıkada etrafımıza bak-
olmazsa olmazı maddi olanaklar diyor ve tica- malıyız. Söylemleri kitap ve sünnetten alınmış,
rete yöneliyoruz... Buranın da olumsuzlukları amelleri Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem benze-
bizi şaşırtıyor. Çoğaldıkça vermek zor geliyor, yen ve genel hayatları, mensubu oldukları İslam
dünyaya meyil ediyoruz. Derken davet diyo- cemaatinin ki gibi olanlarla beraber olmalıyız.
ruz... Yeterince donanım elde edip, insanları
Allah'a davet etmeli... Öncelikle bizler dinimizi bilmeliyiz.. Allah'a
sığınmalıyız. Huzeyfe'nin radıyallahu anh Allah
Bununla beraber ömür geçiyor... Gençlik ve Rasûlü'nden haber verdiği fitneye düşmemek
ona bağlı olan enerjimiz zayıflıyor. Eski rağbe- için dikkatli olmalıyız.
timiz kalmadığı gibi, amel için gerekli iradeyi
de bulamıyoruz. Bir önceki aşamada bile bir işe "...Cehennem kapılarında olan davetçiler var-
başlama iradesini gösterip, onda sebat iradesin- dır, onlara icabet edeni ateşe atarlar. Ben (Hu-
den mahrumduk. Şimdi başlama iradesinden zeyfe) dedim ki: 'Onları bize vasfet ey Allah'ın
de mahrum olduk. Rasûlü, cevap olarak: 'Onlar bizim cildimiz-
dendir (bize benzer) ve bizim dilimizle konu-
Yaşı ilerlediği halde durumu resmedilen şe- şurlar..."
 8

kilde olup, çevresine umutsuzluk aşılayan bin-


lerce insana şahit olmuyor muyuz? 'Cemaat' diye 'Cehennem Davetçileri' çıkacak.
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem diliyle konu-
İşte cemaat bu problemin çözümüdür. Ener- şacaklar. Yani dillerinde ayet ve hadis eksik ol-
jinin ve ömrün heba olmasını engeller. Şey- mayacak ve yabancı da olmayacaklar. Onlar da
tanlar (insi-cinni) İslam'dan çeviremedikleri Zilhicce
Müslümanı, birey olarak yaşama noktasında 1433
8. Muttefekun Aleyh

Kasım’12 • SAYI: 10

7
Müslümanların mensup oldukları milletlerden
Her iki toplum biçiminin başına gelenler,
olacaklar.
yaşadıkları yol olarak Kur'an'da resmedilmiş-
tir. Ve bizler; yol çizilip, netleştirildikten sonra
Bunları tanımak zorundayız, tanıyacağız
bizden öncekilerin muhatap oldukları ölçüyle
ki şekli Muhammedî olup davet ettiği şey ateş
muhatabız.
olanların tuzağına düşmeyelim.
"Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çı-
Bunları tanımanın yolu ikidir.
karmak için tedirgin edeceklerdi; bu durumda
kendileri de senden sonra az bir süreden başka
1. Kitaptan ve sünnetten haberdar olmak.
kalamazlar. (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz
2. Allah Rasûlü ve sahabenin başına gelen- resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir
leri bilmek. değişiklik bulamazsın."  9

Bu iki ölçüdür, biri teori biri pratiktir. Bu öl- "(Bu,) Daha önceden gelip-geçenler hakkın-
çülerde ilim sahibi olan Müslüman, kolayca da (uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın
saptırılamaz. Önce kitabı ve sünneti sahih sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bula-
kaynaklardan öğrenmeliyiz. Bu bizlere mazsın."  10
Yeryüzü- anlatıldığı gibi zor değildir. Dün-
Bu fitne ortamında doğru cemaati bulmanın
nün en yada anlaşılması ve yaşanması
en kolay şey kitap ve sün- ölçüsüdür.. İnancın kitaba ve sünnete dayanma-
şerefli nesli nettir. Asıl zor olan onların sı ve tabi olduğunu iddia ettiği 'yol'un değişmez
aynı zaman da ve babalarının uydurduğu, sünnetlerini yaşıyor olmasıdır.
en az konuşan Allah'ın subhanehu ve teâlâ hak-
Bu ölçülere uyan yapılar hiçbir zaman eksik
neslidir. Konuş- kında hiçbir delil indirmedi-
olamazlar. Bu Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sel-
ği zanları ve tahminleridir.
mak, sürekli lem bize haber verdiği esaslardandır.
Elimizde Allah tarafın-
fikir beyan et- dan korunmuş Kur'an "...Kıyamete dek Allah'ın dinini ayakta tutan/
mek ise saadet ve Allah Rasûlü'nün sahih savaşan/kuvvetli olan bir taife süregelecektir.
asrında müna- hadislerini toplayan kaynak- Onlara muhalefet edip, onları yardımsız bıra-
fıkların özelliği- lar mevcuttur. Dine dair kim kanlar onlara zarar vermeyecektir."  11
ne söylerse bu iki kaynaktan
dir. Günümüz delil istemeliyiz. Bizden önce Rabblerine adanan ve adakla-
de pek farklı rı kabul edilenler gibi salih ortamda bulunmak,
değildir.. Bundan sonra Allah Rasûlü Allah'ın dinine ensar olup hizmet etmek, genç-
sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabenin lik ve enerji, belirsizlikler içinde heba olup, her
hayatlarını öğrenmeliyiz. Çünkü bu tek şeyi tadıp hiçbir şey elde edemeyen durumuna
bir yoldur. Yolun tüm ayrıntıları 'değiş- düşmemek, dinle tanıştığımız gibi onun üzerin-
mez kanunlar' (Sünnetullah) olarak Allah de sebat edebilmek ve iman üzere can vermek
tarafından belirlenmiştir. Bu yolun tabileri için... İslamî hareket saflarında yerimizi alma-
aynı şeyleri yaşamışlardır. Benzer dönemleri lıyız.
yaşayanların başına aynı şeylerin gelmesi kaçı-
nılmazdır. Genç Kardeşim!
Allah'a adanabilmek için hakkın ölçüsünü
Mensubu olduğumuz evrensel/tarihi İslam
tanımalıyız. Bu ölçüyle İslamî bir yapı tespit
cemaatinde iki toplum tipi vardır.
edip yerimizi almalıyız. Çünkü bize ihtiyaç var.
Birincisi: Adem, Davud ve Süleyman aleyhi-
Her şeyimizi İslam davasına adamamızı bekle-
gibi tevhidi toplumlardır.
musselam
yenler var.

İkincisi: Musa, İsa, İbrahim, Nuh ve Lut aley-


9. 17/İsra, 76-77
himusselam,
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem gibi şirk
10. 33/Ahzab, 62
toplumlarında yaşayanlardır.
11. Muttefekun Aleyh

8
Ve bilmeliyiz ki; cemaat içinde bulunmak kabul edendir. Onun amacı konuşmak, laf ka-
'ben' anlayışından vazgeçmektir. Sahabe misali labalığı yapıp eleştirmek değildir. Düşünmüş-
belirlenen hedef doğrultusunda hareket etmek, tür, hakkın ölçülerine uyduğuna emin olduktan
her an 'benden beklenen olabilir' düşüncesiyle sonra bir yapıda yerini almıştır. Buna bağlı ola-
hayatımızı düzenlemektir. rak masiyet emredilmediği sürece 'Benim işim
itaat ve hizmettir' diyerek göreve koşturur. 'Şu
Bu da işitmeye ve itaat etmeye hazır olmaktır. şöyle olsaydı', 'Bu böyle daha iyi olurdu' bataklı-
Cemaat içinde yerimizi almak, emirlere -masi- ğında ömür tüketmez. Bilir ki ona göre 'Şöylesi
yet olmadığı müddetçe- itaat etmektir. Bu öyle daha iyi', 'Böylesi daha faydalı durum' bir başkası
sıradan bir itaat değildir ki, Allah Rasûlü'ne sallal- için tam tersi olabilir. Adı üstünde ya! Göreceli
lahu aleyhi ve sellem itaat, onun üzerinden Allah'a subha- meseleler. Onun doğrusuna göre hareket edilse
nehu ve teâlâ itaattir... diğer insan 'benimki' diyecek ve birliğin, vakit ve
gençlik israfının teminatı olan 'cemaat', tefrika
"Kim bana itaat ederse Allah'a itaat etmiştir, ve çekişmenin merkezi olacaktır.
kim de bana isyan ederse Allah'a isyan etmiştir.
Kim emire itaat ederse bana itaat etmiştir, kim Emir tayini, ona itaatin Rasûl'e ve Allah'a
de emire isyan ederse bana isyan etmiştir."  12 itaat olması, masiyet olmadıkça onu dinleme-
nin, sıdkın alameti olması da bundan değil mi-
Evet Allah'a ve Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem
dir?
itaat etmek isteyen; masiyeti emretmediği müd-
detçe emirine itaat etmelidir. Farkında mısın kardeşim?! Yeryüzünün en
şerefli nesli aynı zamanda en az konuşan nes-
Genç Kardeşim! lidir. Konuşmak, sürekli fikir beyan etmek ise
Sen her cemaat ve emire tabi olacak değilsin. saadet asrında münafıkların özelliğidir. Gü-
Çok dikkatli olmalısın. Sen Rabbine adanmak, nümüz de pek farklı değildir.. Çokça konuşan,
O'nun subhanehu ve teâlâ dinine ensar olmak istiyor- fikir beyan eden insan var. Söz konusu hizmet
san, ölçülere uyan bir yapı bulduğunda şu nok- ve fedakarlık oldu mu yine suskunları görür-
taya dikkat etmelisin: Doğrular ve yanlışlar iki sün. Konuşup, hizmet projeleri arz edenlerin ya
kısımdır.. programları vardır ya da evde onları bekleyen-
ler. Allah'tan geldik, tekrar O'na döneceğiz.
• Mutlak Doğrular ve Mutlak Yanlışlar: Bun-
lar İslam'ın kesin öğretileridir. Bunlar herke- Söz konusu göreceli bir mesele ise sen sus-
sin bilmesi gereken zaruri meselelerdir. İç- malı ve elinden gelenin en iyisini yapmalısın.
kinin, zinanın haramlığı, hiçbir maslahatın Ve hiç unutmamalısın, Allah'a adanmamız için
şirki meşrulaştıramayacağı, namazın ve ze-
bize bu zemini sunacak salih bir ortam içinde
katın vacip olması ve benzerleri buna örnek
yerimizi almalıyız.
verilebilir. Bu noktalarda İslam'a muhalefet
etmemizi isteyen bir yapı bizim ölçülerimize
Allah'ım! Bizleri senin dinine hizmet eden
uymuyor demektir. Bu gruplar cehennem ka-
pısında olan davetçilerdir. sadık insanlarla bir arada bulunmaya muvaffak
kıl. Bizleri işiten ve itaat edenlerden eyle. İsyan
• Göreceli Doğrular ve Yanlışlar: Bunlar mut- ehli olmaktan sana sığınırız. İslam ümmetinin
lak olmayıp, hizmet esnasında verilen karar- sana takdim ettiği kurbanları kabul ettiğin gibi,
lardır. Hakkında kesin nas olmayan, kişiden bizleri yoluna kurban kabul et.
kişiye göre yapılması ve yapılmaması değişen
şeyler, yani göreceli meselelerdir. Selam ve dua ile Ebu Hanzala.
İşte senin hassas olman gereken nokta bura-
sıdır. Çünkü itaat bu noktadır. Allah'a gençliğini
adayan ve buna aday olanların, bu noktada doğ-
ruları ve yanlışları olmaz. O, içinde bulunduğu
hareketin doğrularını doğru, yanlışlarını yanlış
Zilhicce
1433
12. Muttefekun Aleyh

Kasım’12 • SAYI: 10

9
Gündem

“Nebi, Müminler için Kendi


Nefislerinden Daha Evladır." (33/Ahzab, 6)

Bu sevgi imanın esasıdır. Kalpte Allah Rasûlü'ne karşı sevgi olmadığı


zaman imandan ve Müslümanlıktan söz edilemez. Ancak burada
önemli olan onun sevgisini her türlü sevginin önüne geçirebilmektir.

A llah Rasûlü'nü sallallahu aleyhi ve sellem sevmek


imanın kendisidir. Dinin olmazsa olma-
zıdır. Bu hakikat ilk Müslümanlardan bu yana,
şılmaya katkı sağlar, açıklayıcı olamaz. Şanı el-
Aliy(en yüce olan) Allah tarafından yüceltilen
bir Peygamberden söz ediyoruz... Ne kadar an-
tartışmasız kabul görmüştür. Kalbinde Allah'a latılırsa anlatılsın eksik kalacaktır.
subhanehu ve teâlâ iman bulunan her mümin, ona sallal-
lahu aleyhi ve sellem karşı kalpten gelen ve adeta fıtrata "Biz senin şanını yüceltmedik mi?"  1
yerleştirilmiş bir sevgi hisseder. Bu; müminlerin
kalbinde ona sallallahu aleyhi ve sellem kabul yazılma- Kendi yüce olanın (subhanehu ve teâlâ) yüceliği-
sındandır. O sallallahu aleyhi ve sellem hem Rabbine en ni, akıl idrak edemiyor. Sadece inanıyor, anla-
güzel şekilde kul, insanlığa da rahmettir. Onun dığı kadarıyla mutlu olup ruhî azığını tedarik
sallallahu aleyhi ve sellem insanlığın hidayete ermesi içinediyor. O'nun şanının yüceltilmesi de böyledir.
çektikleri, ümmetine olan şefkati, bu sevginin Yakinen inanıyoruz ki Allah, en güzel şekilde
açıklayıcısıdır. Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem şanını yüceltmiştir.
Biz bunu tüm yönleriyle idrak etmeye muvaffak
Bu sevgi ilahi muhabbetin yansımasıdır. olamasak da...
Rabbi ona en şerefli makamları layık görmüştür.
Allah'ın subhanehu ve teâlâ anıldığı hiçbir yer yoktur "Nebi; müminler için kendi nefislerinden
daha evladır..."  2
ki, Allah Rasûlü de sallallahu aleyhi ve sellem beraberin-
de anılmasın. En şerefli olan ismin subhanehu ve teâlâ, "De ki: 'Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeş-
ayrılmaz bir parçasıdır. Allah subhanehu ve teâlâ ken- leriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar,
dini bizlere hatırlattığı gibi, Rasûlü'nü de hatır- az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve
latır. Her gün beş defa ona olan iman, en yük- hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun
sek mekanlardan, en gür ve güzel sedalarla ilan Rasûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten
edilir. Allah'ın huzuruna durulan her namazda, daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye
onun sallallahu aleyhi ve sellem Rasûllüğüne şahitlik tek- kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğu-
rarlanıp, ona selam edilir... na hidayet vermez.' "  3

Bir yazı, kitap veya konferans, ona olan sev- Bu iki ayet Allah'ın subhanehu ve teâlâ mümin-
giyi anlatmaya yetmez. Onun değerini kelimeler lerden Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem karşı nasıl
ifade edemez.
1. 94/İnşirah, 4
Onun sevgisi kalbin amelidir. Kalp amelleri 2. 33/Ahzab, 6
ancak yaşanılarak anlaşılır. Kelimeler ise anla- 3. 9/Tevbe, 24

10
bir sevgi beslemelerini istediğini anlatır. Öyle
bir sevgi ki; tüm sevgilerin önüne geçmeli ve
ölçüsü 'O benim nefsimden daha evladır' olmalı-
dır. Bu talep, sevgi cümlelerinin nutku ile sınır-
lı değildir. İstenilen; halleri, tercihleri ve onun
için sallallahu aleyhi ve sellem yaptıklarının bu sözlere
tercümanlık etmesidir. Yani öyle bir olun ki size
bakan 'Peygamber bunlara her şeyden, hatta ken-
di öz nefislerinden dahi daha sevimli ve evladır.'
desin.

Allah Rasûlü'nün de sallallahu aleyhi ve sellem istedi-


ği ve haber verdiği budur.
mamış, halili/dostu olma şerefine ermiştir. Bu
"Ben sizden birine çocuğundan, babasından beyanlar Peygamberin bize olan şefkatinden ve
ve tüm insanlardan daha sevimli olmadıkça sevgisindendir.
iman etmiş sayılmaz."  4
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sevmede prob-
"...Ömer: 'Ey Allah Rasûlü sen nefsim dışında lemli olan bir kalbin, Allah yanında hiçbir kıy-
her şeyden daha sevimlisin bana.' dedi. Allah meti yoktur. Allah Rasûlü, bunu bildiğinden
Rasûlü: 'Hayır ya Ömer! Nefisimi elinde bu- sallallahu aleyhi ve sellem, ümmetini ısrarla uyarmıştır.
lundurana yemin olsun ki; Ben sana nefsinden Bu ısraraları, Allah'ın subhanehu ve teâlâ şu ayetinin
de daha sevimli olmadığım müddetçe olmaz.' tefsiridir:
Ömer: 'Şimdi sen bana nefsimden de daha se-
vimlisin.' Allah Rasûlü: 'Şimdi oldu ey Ömer.' "  5 "Andolsun size içinizden, sıkıntıya düşme-
niz O'nun gücüne giden, size pek düşkün,
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem çok müteva- mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi
ziydi. Kendi hakkında gelişen meselelerde geniş gelmiştir."  6
davranırdı. Saygının en güzelini hakketmesine
rağmen, normal insanlar gibi muamele görmek Allah Rasûlü'ne Karşı Sorumluluk-
isterdi. İnsanların (bedeviler-münafıklar) ona larımız
sallallahu aleyhi ve sellem olan saygısızlıkları; Peygam-
Rasûl'e iman etmek, bir takım sorumluluk-
berliğine leke getirecek seviyeye ulaşmadıkça
lar yükler bize. İman iddia ve temenni değildir.
rahatsızlığını ifade etmez, onları geniş ahlakı ve
O, selefimizin de vurguladığı gibi kalpte karar
tevazusuyla karşılardı.
kılıp, organların kalbin iddia ettiğini tasdik etti-
Ancak sevgi konusunda Rasûl'den aynı te- ği bir inançtır. Bu inancın nasıl olması gerekti-
vazuyu göremiyoruz. Saygı, hizmet ve övgünün ğini Kur'an ve sünnet bize açıklamıştır.
en güzelini hakketmesine rağmen mütevazi
davranıp, bunları istemeyen Rasûl sallallahu aleyhi 1. Allah Rasûlü'nü Sevmek
ve sellem, sevgide böyle davranmıyor. Sevginin en Yazımızın girişinde ifade ettiğimiz gibi bu
güzelini ve değerlisini istiyor. Çünkü bu iman sevgi imanın esasıdır. Kalpte Allah Rasûlü'ne
meselesidir. Ona saygının, sevgi ve hizmetin en karşı sevgi olmadığı zaman imandan ve Müslü-
güzelini yapmayan hatalı olmuş olur. Ona sev- manlıktan söz edilemez. Ancak burada önemli
gisinin en değerli yanını vermeyen, imanında olan onun sevgisini her türlü sevginin önüne
problem yaşar. Onun sallallahu aleyhi ve sellem bizim geçirebilmektir. Yani Allah'ı subhanehu ve teâlâ ve
sevgimize ihtiyacı olduğundan değildir bu be- Rasûlü'nü sallallahu aleyhi ve sellem her şeyden çok se-
yanları. O sallallahu aleyhi ve sellem, dünya ve ahiret sa- vebilmektir. Tevbe/24, Ahzab/6 ve Sahiheyn ha-
adeti olan ilahi sevgiye mazhar olmuştur. Hatta disleri bu manayı içerir.
Allah'ın subhanehu ve teâlâ sevgisini kazanmakla kal-
Meselenin aslı ise, sevginin doğruluğundan
Zilhicce
4. Buhari, Müslim 1433
5. Buhari 6. 9/Tevbe, 128

Kasım’12 • SAYI: 10

11
emin olmaktır. İslam sevgi için ölçü koymuş- "De ki: 'Allah'a ve elçisine itaat edin.' Eğer yüz
tur. O ölçüye uyan sevgiler kabul edilir. Ölçüye çevirirlerse şüphesiz Allah, kafirleri sevmez."  10
uymayan her sevgi sahibine vebaldir. İddiadan
öteye geçmez/geçemez. "Kim Rasûle itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat
etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onların
"De ki: 'Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana üzerine koruyucu göndermedik."  11
uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı ba-
ğışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.' "  7 "Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve
elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar
Hasan-ı Basri ve seleften başkaları: 'Bazıları akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar.
Allah'ı sevdiklerini iddia ettiler. Allah da subhane- İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. Kim
hu ve teâlâ onları bu ayetle imtihan etti.'  8 Allah'a ve elçisine isyan eder ve onun sınırlarını
aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar.
İbni Kesir rahimehullah: Bu ayeti: 'Allah sevgi- Onun için alçaltıcı bir azap vardır."  12
sini iddia edip de Rasûl yolu üzerine olmayanın
tepesinde hakimdir. O kişi, O'nun şeriatına ve 3. Allah Rasûlü'nü Örnek
Nebevi dine tüm sözlerinde ve amellerinde tabi Almak/Ona Tabi Olmak
olmadıkça, iddiasında yalancıdır.' İtaat hususî, örnek almak daha umumî
bir manayı ifade eder. İtaat var olan
Öyleyse makbul sevgi için
somut bir emri yerine getirmek, ne-
İslam'ın koyduğu ölçü ittibadır. Sev-
hiyden sakınmaktır.
gi ittibayı gerektirir.. Kalpte olduğu
iddia edilen sevgi, amellerde İntisal/örnek alma/ittiba
sevilene tabi olmayı gerekli ise insanın her konuda 'Acaba
gündem

kılmıyorsa; o sahibinin sevgi Allah Rasûlü'nün bu konuda


olduğunu zannettiği, ama Allah Rasûlü sallallahu tutumu nasıldı?' duygusuy-
şeriat nezdinde sevgi aleyhi ve sellem Allah'a giden la hareket etmesidir.
olmayan bir şeydir. ahiret yolunda ışık saçan bir
Bundan sonra zik- kandildir. Ona tabi olanlar inançta
Bu İslam dinini
aydınlığa çıktıkları gibi, amelde
redilecek her madde/ doğru anlamakla alaka-
de rahata kavuşurlar.
sorumluluk; sevginin gere- lıdır. Rasûl'ün sallallahu aleyhi ve
ğidir. sellem görevini ve Allah'ın sub-
hanehu ve teâlâ onu sallallahu aleyhi ve
2. Allah Rasûlü'ne İta- sellem yollama amacını anlayanlar

at Etmek küçük-büyük her konuda onu sallalla-


hu aleyhi ve sellem örnek almaya çalışırlar.
Allah Rasûlü'nü sallallahu aleyhi ve sellem
sevmek, Allah'ın subhanehu ve teâlâ sevgi- İslam iki kaide üzerine kuruludur.
sinden olduğu gibi, ona sallallahu aleyhi ve sellem Allah sallallahu aleyhi ve sellem ancak bu iki ka-
itaat de Allah'a subhanehu ve teâlâ itaatin gereğidir. ideye dinini bina edenlerden amellerini ka-
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sözlerinde ve bul eder ve onlardan razı olur.
fiillerinde, Allah'ın subhanehu ve teâlâ elçisi olması
• Dini Allah'a halis kılarak O'na subhanehu ve teâlâ
hasebiyle, onun muradını yansıtır. Onun tüm
kuluk etmek.
emir ve yasakları Allah'ın nasıl razı edileceğini
bizlere öğretir. Bu yönüyle Rasûl'e sallallahu aleyhi ve • Amellerin Allah Rasûlü'nün sünnetine uygun
sellem itaat, aslında Allah'a itaattir. olması.

"...Biz gönderdiğimiz her Peygamberi Allah'ın Birinci madde şirkten kurtulup tevhid/ihlas
izniyle kendilerine itaat edilsin diye gönder- üzere Allah'a kulluk etmeyi, ikinci madde ise
dik.."  9 bidattan uzak durarak, amelleri sünnete uygun

7. 3/Ali İmran, 31 10. 3/Ali İmran, 32


8. Bkz. İbni Kesir tefsiri. 11. 4/Nisa, 80
9. 4/Nisa, 64 12. 4/Nisa, 13-14

12
olarak yapmayı ifade eder.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Allah'ın nasıl


razı edileceğinin pratik halidir. Amacı Allah'ı
razı etmek olanın, onsuz sallallahu aleyhi ve sellem ama-
cına ulaşması mümkün değildir. Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem Allah'a giden ahiret yolunda
ışık saçan bir kandildir. Ona tabi olanlar inançta
aydınlığa çıktıkları gibi, amelde de rahata kavu-
şurlar. Amellerin nicelik ve niteliği konusunda
tereddüt yaşamazlar. Her amelin en mükemme-
li, onun sallallahu aleyhi ve sellem yaptığıdır. Çünkü ken-
disi için yaşadığımız Allah subhanehu ve teâlâ, hiçbir
hali istisna edilmeksizin onu sallallahu aleyhi ve sellem
örnek göstermiştir bizlere. "Eğer cihada kuşanıp-çıkmazsanız, O sizi pek
acı bir azapla azaplandıracak ve yerinize bir
"Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret günü- başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na
nü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Allah, her şeye
Allah'ın Rasûlü'nde güzel bir örnek vardır."  13 güç yetirendir. Siz ona (Peygambere) yardım
etmezseniz, Allah ona yardım etmiştir. Hani
"...Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi kafirler ikiden biri olarak onu (Mekke'den) çı-
yasak ettiyse ondan sakının ve Allah'tan kor- karmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arka-
kun. Çünkü O'nun azabı çok çetin olandır."  14 daşına şöyle diyordu: 'Hüzne kapılma, elbette
Allah bizimle beraberdir.' Böylece Allah ona
Yaptığı amellerin Allah subhanehu ve teâlâ nezdin- 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, onu
de kabul görmesini isteyenlerin onu sallallahu aleyhi sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar
ve sellem örnek almaktan başka bir yolu yoktur. edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) al-
çaltmıştı."  17
"Kim amel işler ve ameli bizim amelimize uy-
mazsa, Allah katında o amel merduttur/redde- Ayet çok açıktır... 'Cihada çıkmak' Allah
dilir."  15 Rasûlü'ne en büyük yardım olan zikrediliyor.
Allah ona yardım etmeyip geri kalanları, elim
4. Allah Rasûlü'ne Yardım Etmek verici bir azapla ve başka kavme bu şerefi bah-
Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem iman, ona şetmekle korkutuyor. Ve bizlerin, onu yardım-
yardımcı olmayı gerektirir. İslam davasına yap- sız bırakmamızın ona sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir
tığı hizmette herkesin malı, canı, dili ve elinden zarar vermeyeceğini, çünkü onun sallallahu aleyhi ve
gelen her imkanla ona yardımcı olması gerekir. sellem Allah tarafından desteklendiğini bildiriyor.

Bu imanın temeli olan Allah'ı ve Rasûlü'nü "Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri
döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisi-
dost edinmenin gereğidir de. Dost/veli edin-
nin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği,
mek, sevmek ve yardımcı olmaktır.
mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı
ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda cihad eden
"(Bundan başka bu mallar,) Hicret eden fa-
ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir
kirleredir ki, onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve
topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu
ihsan) arayıp, Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne yar-
dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olan-
dım ederlerken yurtlarından ve mallarından
dır, bilendir. Sizin dostunuz (veliniz), ancak
sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte sadık olanlar bun-
Allah, O'nun elçisi, rüku' ediciler olarak namaz
lardır."  16
kılan ve zekatı veren mü'minlerdir. Kim Allah'ı,
Rasûlü'nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse,
hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın ta-
13. 33/Ahzab, 21
14. 59/Haşr, 7
Zilhicce
15. Buhari, Müslim 1433
16. 59/Haşr, 8 17. 9/Tevbe, 39-40

Kasım’12 • SAYI: 10

13
raftarlarıdır."  18 "Mü'minler o kimselerdir ki, Allah'a ve
Rasûlü'ne iman edenler, onunla birlikte
5. İhtilaflarda Allah Rasûlü'nü Ha- toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken,
ondan izin alıncaya kadar bırakıp-gitme-
kem Tayin Etmek
yenlerdir. Gerçekten, senden izin alanlar, işte
İhtilaf insanın ve eşyanın tabiatındandır. onlar Allah'a ve elçisine iman edenlerdir.
Bundan dolayı İslam ihtilafı yasaklayıp asgari- Böylelikle, senden kendi bazı işleri için izin is-
ye indirmekle beraber, onun hep var olacağını tedikleri zaman, dilediklerine izin ver ve onlar
kabul ederek çözüm yolu göstermiştir. İhtilafın için Allah'tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah,
yollarını kapatmakla beraber, olması halinde bağışlayandır, esirgeyendir. Elçinin çağırmasını,
hakem, Allah Rasûlü'dür. Rasûlullah'ı sallallahu kendi aranızda kiminizin kimini çağırması gibi
aleyhi ve sellem hakem kabul etmeyen; Onun sünne- saymayın. Allah, sizden bir diğerinizi siper ede-
tine başvurmayan, iman ettiğini iddia etse dahi rek kaçanları gerçekten bilir. Böylece onun em-
iman etmiş olamaz. rine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin
isabet etmesinden veya onlara acı bir azabın
"Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, araların- çarpmasından sakınsınlar."  22
da çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra
senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı O sallallahu aleyhi ve sellem yaşarken, meclisinde
duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olma- edeple oturmak, sesi kısmak, ondan izin alma-
dıkça, iman etmiş olmazlar."  19 dan meclisi terk etmemek, ona eziyet verici söz
ve davranışlardan uzak durmak edeptir.
"Allah ve Rasûlü, bir işe hükmettiği zaman,
mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o Onun vefatından sonra; o anıldığında salat
işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. getirmek, onun konuşulduğu meclislerde edebe
Kim Allah'a ve Rasûlü'ne isyan ederse, artık riayet etmek, sünneti hususunda titiz davran-
gündem

gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır."  20 mak edeptir.

6. Allah Rasûlü'ne Saygılı Olmak En önemlisi; ona sallallahu aleyhi ve sellem edebi ve
Rasûl'ü sallallahu aleyhi ve sellem sevmenin ve ona saygıyı anlatan her ayet, bunu iman ve takvayla
imanın gereği olarak ona saygı şarttır. ilişkilendirmiş, bu hususta titiz davranmayanla-
rı münafıklık, bedevilik gibi ağır sıfatlarla yer-
"Ey iman edenler, seslerinizi Peygamberin sesi miştir.
üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığı-
nız gibi, ona sözle bağırıp-söylemeyin; yoksa İnanıyoruz ki bu ayetler bugün inse idi;
siz şuurunda değilken, amelleriniz boşa gider. onun sünnetini küçümseyen, onu sallallahu aleyhi
Şüphesiz, Allah'ın Rasûlü'nün yanında seslerini ve sellem bir postacı gibi basite alan ifadeler kul-
alçak tutanlar; işte onlar, Allah kalplerini takva lanan, onu sallallahu aleyhi ve sellem yaşayıp ölmüş bir
için imtihan etmiştir. Onlar için bir mağfiret ve Kur'an hafızı gibi telakki edenlere inerdi. Bir
büyük bir ecir vardır. Şüphesiz, hücrelerin ar- elinde sigara veya Allah'ın haram kıldığı başka
dından sana seslenenler de, onların çoğu aklını
bir şey tutup, ayaklarını üst üste atmış, Allah'ın
kullanmıyor. Eğer gerçekten, yanlarına çıkın-
ayetleri hakkında ileri-geri konuşan insan su-
caya kadar sabretmiş olsalardı, herhalde (bu),
kendileri için daha hayırlı olurdu. Allah, çok retindeki zındıklara gelince, onlar hakkında bir
bağışlayandır, çok esirgeyendir."  21 ayet inmesine dahi gerek kalmazdı. Sahabe bu
tip insanların bir saniye bile hayatta kalmasına
Bu ayetlerde Rasûl'ün yanında sallallahu aleyhi ve müsaade etmezdi.
saygılı olmak, imanî bir vecibe olarak anla-
sellem
tılmıştır. Ve ona edeple davranmayanlar ağır bir Hakaretler Karşısında Sorumluluk-
dille kınanmıştır. larımız
Allah'ın subhanehu ve teâlâ iradesi müşriklerle-
Müslümanların birbirinden ayrılması şeklinde
18. 5/Maide, 54-56
19. 4/Nisa, 65
tecelli etmiştir. Allah, değişmez kanunlarını bu
20. 33/Ahzab, 36
21. 49/Hucurat, 2-5 22. 24/Nur, 62-63

14
yönde icra eder. Yaşanan/kader/kaza her olay,
safları birbirinden ayrıştırmak ve imanla seçkin
olan topluluğun, kenetlenmesi ve manevi neca-
setlerden arınarak pak hale gelmesi içindir. Bu
gaye/maksat nedeniyle Allah'ın en sevdiği top-
luluk, birçok belaya ve musibete uğramıştır.

Uhud da başlarına gelen musibet için Allah:

"Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de ben-


zeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz onla-
rı insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu,
Allah'ın iman edenleri belirtip-ayırması ve
sizden şahitler (veya şehitler) edinmesi içindir.
Allah, zulmedenleri sevmez; (Yine bu) Allah'ın, olanını haber vereyim mi? Ateş... Allah, onu in-
iman edenleri arındırması ve inkar edenleri yok kar edenlere vaadetmiş bulunmaktadır; ne kötü
etmesi içindir."  23 bir duraktır.' "  26
"İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size Düşmanlıkları daha sonra sözlerine yansır.
isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Alay, küçümseme, yalanlama, iftira ve lakap
Allah'ın) mü'minleri ayırt etmesi; Münafıklık
takma bunun örneklerindendir.
yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: 'Gelin,
Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın' "Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan önce Nuh,
denildiğinde, 'Biz savaşmayı bilseydik elbette Ad, Semud kavmi de yalanlamıştı. İbrahim'in
sizi izlerdik' dediler. O gün onlar, imandan çok kavmi ve Lut'un kavmi de: Medyen halkı da
küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı (peygamberlerini yalanlamıştı). Musa da ya-
ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli lanlanmıştı. Böylelikle Ben, o inkar edenlere
tuttuklarını daha iyi bilir."  24 bir süre tanıdım, sonra onları yakalayıverdim.
Nasılmış benim (her şeyi alt üst edip kökten de-
"Allah, murdar olanı, temiz olandan ayırt
ğiştiren) inkılabım (veya inkarım)."  27
edinceye kadar mü'minleri, sizin kendisi üze-
rinde bulunduğunuz durumda bırakacak de- "İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gel-
ğildir. Allah sizi gayb üzerine muttali kılacak meyiversin, mutlaka: 'Büyücü ve cinlenmiş' de-
değildir. Ama Allah, elçilerinden dilediğini se- mişlerdir. Onlar bunu (tarih boyunca) birbirle-
çer. Öyleyse siz de Allah'a ve elçisine iman edin. rine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, 'azgın ve
Eğer iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük taşkın (tağiy)' bir kavimdirler."  28
bir ecir vardır."  25
Bu, ilk Rasûl'den aleyhisselam başlamak üzere,
Allah subhanehu ve teâlâ temiz olanla (müminler),
Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem dek hep olmuş-
pis olanı (müşrikler) ayırmak için aralarına düş-
tur. Müminlerle müşriklerin arasında olması
manlık kılmıştır. Müşriklerin tevhide ve ehline
gereken kaderi düşmanlığın gereğidir bu. İlginç
karşı müthiş bir düşmanlığı vardır. Kalplerinde
olan, birilerinin batıyı ve müşrikleri, onlara ait
var olan bu düşmanlık, önce simalarında belirir.
kavramlarla eleştirmesidir. Bu, vahiyden yüz
Müslümanları görünce yüzleri ekşir, rahatsız-
çevirmenin kaçınılmaz çelişkisi ve zilletidir. Al-
lıklarını mimikleriyle ifade ederler.
lah subhanehu ve teâlâ onlarca ayetinde onların düş-
"Onlara karşı apaçık olan ayetlerimiz okundu- manlığını, kin ve nefretini vurgularken, ken-
ğu zaman, sen o inkar edenlerin yüzlerindeki dine Müslüman diyen bir cenah 'Siz de insan
'ret ve inkarı' tanıyabilirsin. Neredeyse, kendi- haklarına, düşünce ve inanca saygı var.', 'Bu sizle-
lerine karşı ayetlerimizi okuyanın üzerine çul- re yakışmıyor.' vb. hezeyanlarda bulunuyor. Asıl
lanıverecekler. De ki: 'Size, bundan daha kötü şaşırılacak şey, onların Allah Rasûlü'ne sallallahu

23. 3/Ali İmran, 140-141 26. 22/Hac, 72


Zilhicce
24. 3/Ali İmran, 166-167 27. 22/Hac, 42-44 1433
25. 3/Ali İmran, 179 28. 51/Zariyat, 52-53

Kasım’12 • SAYI: 10

15
ların iddiası olan değerleri hatırlatanlardır. Bu
batının dahi inanmadığı, masa başında ürettiği
Asıl şaşırılacak şey, onların Al- değerlere, insanların ne denli kandığının gös-
lah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi tergesidir.
ve sellem hakarette bulunması
Burada sorulması gereken soru şudur:
değil, bunu anlamayıp, batıya
iddia ettikleri değerleri Bu tip hareketlerde tevhid ehli olarak bizle-
hatırlatanlar ve son dönem- rin tavrı ne olmalıdır?

lerde aşırı sağın yükseldiği Her konuda olduğu gibi bu konuda da öl-
ve İslamfobi'nin hortlatıldığı çümüz İslamî olmalı, şer'i kaidelerin dışına çık-
mamalıyız. Her insanın sevgi anlayışı farklıdır.
için bunların yaşandığını
'Seviyoruz' gerekçesiyle herkes dilediği şekilde
savunanların sözlerdir. tepki geliştiremez. Sevginin dayanağı şer'i oldu-
ğu gibi, ortaya çıkacak tepkinin de şer'i olması
gerekir. Örneğin, bazı insanlar Peygamberleri-
hakarette bulunması değil, bunu an-
aleyhi ve sellem
ne olan sevgilerinden onların heykellerini yapıp,
lamayıp, batıya iddia ettikleri değerleri hatırla-
onlarını kabirlerini mescid edindiler. Bunu sa-
tanlar ve son dönemlerde aşırı sağın yükseldiği
dece onlara olan sevgilerinden yapmışlardı. An-
ve İslamfobi'nin hortlatıldığı için bunların ya-
cak bu davranışlarıyla övülmediler. Rasûllerin
şandığını savunanların sözlerdir. Batı ne liberal-
diliyle 'lanet'lendiler.
lerin ne solun ne de sağcıların yükselişte oldu-
ğu zamanda hiç değişmedi. Onların İslam'a ve "Allah Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin, on-
gündem

onun pak Nebisine kinleri hep vardı. Aksi halde lar Nebilerinin kabirlerini mescid edindiler."  31
yüzyıllardır İslam dünyasında kan döken ve İs-
lam ehlini hunharca katledenler ne yapıyorlardı Bir başka rivayette:
acaba?
"İşte bunlar -Rasûllerinin kabirleri mescid edi-
"Kitap Ehlinden olan kafirler ve müşrikler, nenler- yaratılmışların en şerlileridir."  32
Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini
arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini Anlıyoruz ki; Rasûllerine olan sevgileri on-
tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir."  29 ları bazı amellere sevk etti. Onları hatırlayıp
Allah'a daha iyi ibadet etmek ve onların ruha-
"Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş niyetinden(!) istifade için kabirlerinin üzerine
edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar verme-
mescidler inşa ettiler. Ancak bu amelleriyle
ye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden
lanetlendiler. Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem
hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızların-
dan dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları hakaret edildiğinde sevgiden kaynaklı 'rahatsız
ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; olmak' imanın ta kendisidir. Ancak ortaya ko-
belki akıl erdirirsiniz."  30 nan tepkilerin şeriata arz edilmesi şarttır. Şeriat
sevgiden kaynaklı ortaya çıkan her sonucu gü-
Bundan daha iğrenç olanı; suçu İslam eh- zel karşılamamıştır.
linde görenlerdir. Adeta İslam'a ve kutsallarına
saygılı olan batıyı, 11 Eylül olaylarından sonra Allah'ın subhanehu ve teâlâ kendilerinden razı
azmış gibi lanse ediyorlar. 11 Eylül öncesi batı olduğu ve onlara ihsan üzere tabi olanlardan
dünyası pir-u pakmış gibi... da razı olacağını bildirdiği ashap da bu du-
rumla karşılaşmıştı. Onlar hayattayken Allah
Batıdan bu tip hakaretlerin sudur etme- Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem hakaretler edilmişti.
si normaldir. Bu ezeli düşmanlığın gereğidir. Onların bu konuda tavırları bizleri aydınlata-
Normal olmayan; bunu anlamayıp batıya, on- caktır. Allah Rasûlü'ne yönelik hakaretlerde iki

29. 2/Bakara, 105 31. Buhari, Müslim


30. 3/Ali İmran, 118 32. Buhari, Müslim

16
tavrın öne çıktığını görüyoruz.

Zayıflık Hali
Bazı durumlarda sahabe zayıftı. Hakaret
edenlere fiziki olarak müdahalede bulanamı-
yorlardı. Onlardan ve dinlerinden beri olduk-
larını ilan etmekle yetiniyor, sabır ve vakarla
Allah'ın subhanehu ve teâlâ hükmünü bekliyorlardı.

Ancak bu bekleyiş onlar için eğitimdi. Kafir-


lere karşı kinlerini biliyor, onlarla cihad edecek-
daha büyük mefsedetlere sebep olmamak kay-
leri güne ruhî hazırlık yapmış oluyorlardı. Mek- dıyla bu gösteriler meşrudur.'
ke döneminde yaşanan çoğu olay bu duruma
örnektir. Bundan anladığımız; gösterilere cevaz ve-
renler, mutlak olarak vermemiş, belli kayıtlar
Kuvvet Hali zikretmiştir. Örneğin, genel olarak fetvalarda
Müslümanlar Medine'ye hicret ettikten zikredilen kayıtlar:
sonra fiili bir kuvvet oluşturmuşlardı. Allah
Rasûlü'ne hakaret söz konusu olduğunda kimisi • Namazları geçirmeye sebep olmamalı
bireysel olarak hakaret edeni öldürüyor, kimi
• Kadın-erkek karışıklığına sebep olmamalı
de onun sallallahu aleyhi ve sellem yönlendirmesiyle ha-
karet edene suikast düzenliyordu. • Mal ve cana zarar vermemeli (taşkınlık ve
haddi aşma olmamalı)
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem emriyle
–"Kim Ka'b bin Eşref'in işini bitirecek?"- Muham- Bunlar doğrudur. Zulme ve münkere güç
med bin Mesleme ve arkadaşları bu Yahudi'yi nispetinde karşı çıkılır ve meşru olup insanların
öldürmüştü.  33 gücünün yettiği her yöntem, şer'i olarak kına-
nan bir duruma sebep olmuyorsa caizdir.
Yine Medine de cariyesi olan kör bir sahabi:
Cariyesi Allah Rasûlü'ne hakaret edince uyu- Gösterilere katılan veya bu organizasyonla-
masını beklemiş, kılıcını karnına dayayarak, rı yapanlar şunu bilmelidir ki; bu gösterilerle
beden gücüyle kılıcın saplanmasını sağlamıştı. meydanlara dökülen insanlar, Allah Rasûlü'ne
Allah Rasûlü'ne yaptığı zikredince: "Onun kanı karşı tüm sorumluluklarını yerine getirdikleri-
boşa gitmiştir." buyurdu. ne inanıyor ve bununla tatmin oluyorlar. Ortaya
çıkan görüntüler insanların Allah Rasûlü'ne sal-
Bugün ise insanlar sokaklara dökülmek, slo- lallahu aleyhi ve sellem sahip çıkması yönüyle sevindi-
gan atmak suretiyle Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi rici olsa da, tüm sorumluluklardan soyutlanma
ve sellem hakareti kabul etmediklerini göstererek yönüyle mefsedettir. Bu yöntemin hiçbir cay-
tepkilerini ortaya koyuyorlar. Dünyanın birçok dırıcılığının olmaması da unutulmamalıdır.
yerinde insanlar, karşı oldukları şeylere bu şe- Selman Ruşdi, karikatür krizi vb. olaylarda or-
kilde protesto gösterileri düzenlemek suretiyle taya konan tepkiler yenilerin ortaya çıkması-
tepki geliştiriyorlar. Burada dikkat edilecek şey na engel olmadı. Bunun yanında meydanlara
İslamî mücadele tarihinde bu yöntemin olma- dökülen insanlara Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi
masıdır. Bu daha ziyade batılı toplumların tepki ve sellem yönelik sorumluluk bilinci de aşılamadı.
gösterme biçimidir. İslam aleminde gösteri- Bilakis insanların sorumluluklarından soyut-
ler düzenlemek suretiyle zulme karşı çıkmak, lanmasına zemin hazırladı.
münkeri inkar etmek, alimlerden sorulduğun-
da, alimler şu cevabı vermişlerdir: 'Hiçbir şey olmamasından iyidir' gibi bir yak-
laşım; anlatmaya çalıştığımız şer'i çerçeveye
'Suçsuz insanların malına zarar vermemek, uygunluk bilinciyle uyuşmamaktadır. Ayrıca bu
iddia, her zaman geçerli olmayabilir. Zilhicce
1433
33. Buhari, Müslim

Kasım’12 • SAYI: 10

17
Bir yapıda iki alarm olduğunu düşünelim. • İşinde, evinde, akraba ilişkilerinde Allah
Biri deprem, biri de yangın alarmı olsun. Her Rasûlü'nün öğretilerinden yüz çeviriyor,
biri ayrı ses çıkarıyor. Yapıda yangın çıktığını Allah'a ve Rasûlü'ne harp ilan eden faiz ku-
düşünelim. Biz yangın alarm butonuna ulaşa- rumlarıyla yaşıyor, tesettür ve kadın/erkek
madık ve insanları uyarmak istiyoruz. 'Hiçbir ilişkilerine dikkat etmiyor.
şey olmamasından iyidir' mantığıyla deprem bu- Örnekleri çoğaltabilir, onlarca madde ek-
tonunu zorladık ve alarm verdik. Oysa biz bu leyebiliriz. Bundan çok daha ironik durumlar
davranışımızla insanlara zarar verdik. Çünkü yaşanıyor. Allah Rasûlü'ne hakaret eden adama
yangın; bulunan mekanın hızlı bir şekilde terk pankart açıp, slogan atan vatandaş; akşam dine
edilmesini; deprem ise, sağlam bir bölgede sabit hakaret edip, dalga geçen bir Yeşilçam filmi kar-
beklemeyi gerektirir. Deprem alarmıyla insan- şısında kahkahalarla gülüyor. Veya mahallesin-
lar belli noktalarda sabitlenip, kaçmayacak ve de Allah'a subhanehu ve teâlâ, Rasûlü'ne ve kutsallara
bu alarm insanların yanmalarına zemin hazır- söven/hakaret eden insanlarla insani ilişkilerini
lamış olacaktır. devam ettiriyor. Komşusu olma hasebiyle 'sinir-
li', 'ne dediğini bilmiyor' deyip geçiştirebiliyor.
Allah Rasûlü'nün tüm haklarının ihmal edi-
lip, yüz çevrildiği bir zamanda 'hiçbir şey olma- Dikkat edilirse; bu gösterilerin yapılmasın-
masından iyidir' mantığıyla insanları meydanla- da bu kayıt hiç zikredilmiyor. İnanıyoruz ki;
ra toplamak bunun gibidir. İnsanlar yapmaları bu gösterileri yapanlar veya gösterilere katılan-
gerekeni yapmadıkları gibi, yapmış rahatlığıyla lar niyetlerinde samimidir. Allah ve Rasûlü'ne
yaşıyorlar. Yani yanlış alarm, insanların sorunu olan sevgileri ve bu had bilmezliğe tepki koyma
yanlış anlamasına ve yanlışlarında sabitlenme- isteği onları buna itmiştir. Ancak yanlış alarm
lerine yardımcı oluyor. vermişlerdir. 'Hiçbir şey olmamasından iyidir'
gündem

düşüncesi çok daha büyük mefsedetlere sebebi-


• Meydanlarda toplanan insanların çoğu ha-
kem olarak Allah Rasûlü'nü tanımıyor.. Ya yet vermiştir. Düşmanlar yapılan gösterilerden
adetlerine göre sorunlarını çözüyor ya da küf- değil, Libya'da ortaya konan tepkiden rahatsız
rün kanunlara başvuruyor. olmuştur. Şayet caydırıcı olacaksa bunun hangi
yöntem olduğu vakıa ile sabittir.
• Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem şeriatını
ayaklar altına alan ve her şeyiyle ona düş- Hem ortaya konan demokratik tepkiler 'gazı
manlık aşılayan eğitim kurumlarına çocuk- alınmış kitleler' olarak birilerinin hanesine yazıl-
larını teslim ediyor. Öyle ki çocuğunun her mıştır. Batıya: 'İşte bizim yönetimde olduğumuz
sabah Allah Rasûlü'nün düşmanlarının 'En halk taşkınlık yapmamış, protesto etmek suretiyle
ulu-yüce' olarak zikretmesinden rahatsızlık tepkisini koymuştur. Bu da bizim üzerimizden dü-
dahi duymuyor. şünülen projenin –ılımlı İslam- halk üzerinde ne
• Allah Rasûlü'nün getirdiği şeriatı kaldırıp, kü- denli etki ettiğini göstermektedir.' denilmiştir.
für yaslarıyla insanları yöneten parlamentoya
oyuyla vekil yolluyor. Kendine vekalet etmesi Rabbimiz bizleri Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi
için varlığını İslam'a düşmanlık üzere kurmuş hakkıyla ümmet olanlardan kıl. Söz, dü-
ve sellem

parlamentoda temsilci bulunduruyor. şünce ve amellerimizde şeytanın desiselerinden


muhafaza et.
• Askerlik çağı gelen çocuğunu askere yolluyor.
Oysa laik bir düzende, laik anayasayı koru-
mak için bu orduların var olduğu her fırsatta
dile getiriliyor.
• Günün büyük bir kısmını karşısında geçirdi-
ği TV Allah Rasûlü'nün getirdiği dine zıt ne
varsa işliyor. Bundan rahatsızlık duymuyor.
Sabah, Allah Rasûlü'ne hakaret edenlere pan-
kart açan vatandaş, akşam Allah Rasûlü'ne
sallallahu aleyhi ve sellem hakaret edenlere para kazan-
dırmak suretiyle yardımcı oluyor.

18
Allah ile Nasıl
Muamele Etmelisin?
Ebu Nuseybe

-1- Allah Seni Sevdiğinde


O Allah ki, mümin kullarını sever ve kulları
da aynı şekilde onu severler. Mümin kulların
kalplerinde, gönüllerinde O'ndan daha fazla
sevilen hiç kimse yoktur.

A llah'ın arzında dolaşıp, çarşı pazarda gezer-


ken, işine giderken Allah'ın yedi kat sema-
dan seni sevdiğini bildiğin zaman ne hisseder-
sin?

Düşünsene kardeşim, yeryüzünde milyar-


larca insan var ve bunların hepsi kendi dini-
nin, fikrinin, ideolojisinin hak olduğuna inanır.
Hepsine sorsan parmakla kendilerini gösterir-
ler. 'En doğru biziz' diyerek… Çok uzağa git-
meye gerek yok. Yaşadığımız coğrafyayı sen de
biliyorsun. Kendisini pak İslam'a nispet eden o
kadar taife var ki, sanırsın ki hepsi İslam için
çabalıyorlar. Lakin manzara o kadar ironik-
tir ki çoğunluğu bağlı olduğu şeyhin, partinin
veya cemaatin görüşlerini Allah ve Rasûlü'nün demiştir. Zira onlar, "Allah'ı gereğince takdir
önüne geçirmektedirler. Durumun çirkinliğini edemediler" 2.
uzun uzadıya anlatmaya da gerek yok. Zira sen
de belki önceleri böyle idi veya en azından bunu Düşün, Allah tüm bu kafirleri bir kefeye,
yakinen gördüğün için gayet iyi biliyorsun. seni ve senin gibi Allah'ı tevhid eden ve 'Müs-
lüman' ismini alanları bir kefeye koymuştur.
Bu kadar güruhun arasından Allah'ın seni Demek ki, Allah insanların birçoğunu sevmi-
sevmesi kadar sevindirici bir şey olabilir mi? yor! Ama seni seviyor!
Allah subhanehu ve teâlâ milyonlarca, hatta milyarlar-
ca insanı bir kefeye koymuş ve bunları "kafirler" Bir ayetle sohbetimize devam edelim…
olarak isimlendirmiştir. Hatta iman ettiğini
"Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir
zanneden müşriklere de hitaben "Onların bir-
ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler."  3
çoğu ancak Allah'a ortak koşarak iman ederler" 1
Zilhicce
2. 22/Hacc, 74 1433
1. 12/Yusuf, 106 3. 5/Maide, 54

Kasım’12 • SAYI: 10

19
Allah beni ve seni bu taifeden kılsın kar- güzel demektedir:
deşim! Fakat ayette dikkat çeken bir husus var.
Ayette sadece "Allah'ın sevdiği" diye geçmemek- "Kölenin efendisine yakınlaşması şaşılacak bir
tedir. Bilakis, "Allah'ın onları, onların da Allah'ı durum değildir. Asıl olan da budur. Fakat asıl
sevdiği bir topluluk" diye geçmektedir. Allah on- şaşılacak olan durum; efendinin kölesine iyilikte
ları yaratıyor, rızık veriyor, iyiliklerin her türlü- bulunması, çeşitli nimetleri ona bahşedip, sevgi
duyması, hediyelerle onu sevmesidir. Fakat köle
sünü önlerine seriyor, onları koruyor, her türlü
ise bazen efendisinden yüz çevirmektedir…"
fırsat ve imkan veriyor ve sonunda ise; onları
seviyor! Allah için de en güzel misal vardır. Rabbi-
miz de kullarına iyilikte bulunuyor, kulları ise
"Ey tek olan, mülkünde ikincisi olmayan!
ondan yüz çeviriyor. El-Melik olan Allah kulla-
Sana isyan ettim, üstünü örttün… rından birini sevdiği zaman, bu o kul için apa-
çık bir kurtuluştan ibarettir.
Seni unuttum, sen beni andın!
Evet kardeşim! Bunca ihsanına karşılık
Bundan böyle beni unutmayanı nasıl Allah'tan ne kadar yüz çevirdik bir bakalım?
unuturum?!" Günah dolu bir kalbe dahi rahmetini esirgeme-
Allah bir yen Allah'a ne kadar iltica ettik?
Evet değerli kardeşim! O
kulunu Allah ki, mümin kullarını se- Allah'ın sevmesi… Bundan daha şerefli bir
sevdiği zaman ver ve kulları da aynı şekilde makam olabilir mi? O halde 'Allah'ın bizi sev-
meleklerin efen- onu severler. Mümin kulla- mesinin alametleri nelerdir?' diyerek devam
disi Cibril'e o rın kalplerinde, gönüllerinde edelim…
O'ndan daha fazla sevilen
kulunu sevmesi hiç kimse yoktur. Ne güzel Allah'ın Seni Sevdiğini Nasıl Bile-
için emreder, o bir kadın, ne çekici bir ceksin?
da diğer melek- servet, ne son model bir
Aslında bu sorunun cevabı çok basit… Eğer
lere o kulu sev- araba, ne de tatlı bir evlat…!
taatleri işliyor, haramlardan kaçınıyorsan, Allah
Hiçbirisini en güzel olan Al-
melerini söyler. seni seviyor demektir. Neden sevmesin ki?
lah kadar sevemezler. Allah'ı
Daha sonra yer- bunların hepsinden üstün Sen yeryüzünü fesat tarlasına çeviren, in-
yüzünde de bu tutarlar. Ne zaman Allah'ın sanoğlunun her alanını ifsat eden haramlar-
sevgi kabul dışındaki sevgilere meyletse- dan kaçınacaksın… Hem de kalbindeki imanı
edilir... ler, otokontrolleri ile o duygu- elek misali delik deşik eden ve kalbini imanî,
larını bastırırlar. rahmanî pınarları içinde barındırmayacak bir
hale getiren haramlardan… İtaate dair ne varsa,
En çok iştiyak duydukları, hasretini
çölde su görüp ona koşan bir kişi misali koşacak
çektikleri de Allah'ın subhanehu ve teâlâ zatı ve
ve asla bırakmayacaksın… Böyle olunca Allah
cemâlidir. Yıllarca ailesinden uzak olan kim-
kulunu sevmez mi?
seyi düşünerek az da olsa bunu 'Rabbe özleme'
kıyas edebilirsin. Mümin de böyledir. Allah'a Allah'ın seni sevdiğinin başka bir emaresi ise,
kul olmanın lezzetini tüm zorluklara, sıkıntı- insanların seni sevmesidir. Bu, insanların tümü-
lara rağmen yaşamanın yanında, onları en çok nün sevmesi demek değildir. Zira Peygamber-
dine adanmaya teşvik eden hususlardan birisi ler aleyhimüsselam dahi insanların tümü tarafından
de Rabblerinin özlemini çekmeleridir. Dünya sevilmemiştir. Bilakis çoğunluğu düşmanlık
onlar için gelip geçilen, kısacık durulan bir du- etmişlerdir. Buradaki kastımız, hayır ehli olan
rak gibidir. Onlar yolcu, dünyanın yabancısıdır. kimselerin, bu davaya inanmış kimselerin seni
Hasretle esenlik yurduna doğru ilerlemektedir- sevmesidir. Bu kimseler tarafından seviliyorsan,
ler. bunun Allah'ın seni sevdiğinin göstergesi oldu-
ğunu bilmelisin.
Rabbleri de o mümin kullarını sevmekte,
onlara nimetler sunmaktadır. İbni Kayyım ne Masiyet, bidat, küfür ehli olanların sevme-

20
mesi, düşmanlık etmesinin hiçbir değeri yoktur. yanında tüm cemadat/cansız varlıklar dahi seni
Bilakis bu durum senin doğru yolda olduğunun sevmektedir. Bu da nereden çıktı, deme. Dağlar,
alametidir. Önemli olan tevhid ehli olan ve bu taşlar dahi seni sevecektir. Allah'ın sana olan
hayırda olan kimselerin seni sevmesidir. sevgisi tüm kainatı kaplayan bir hava kütlesi
gibi her yere sirayet etmektedir.
Burada şuna değinmekte yarar var. Bir ta-
kım insanlar kendileri tevhidi söylemlerle İs- Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Rasûlullah
lami arenaya çıktıklarında, Allah'ın sevmesi buyurdular ki: 'Uhud öyle bir dağdır ki biz onu se-
ve rızasını ölçü olarak alırlar. Lakin bu öyle bir veriz, o da bizi sever.' "  6
hale gelir ki, Allah'ın sevmesi ve rızası yerine in-
sanların sevmesine doğru adımlar atarlar. Artık Subhanallah!...
insanların sevgisini kazanmak adına işler yapılır
olur. Bu, Allah'ın sevgisinden, insanların sevgi- Bir sonraki oturumumuzda 'Allah'ın seni
sine doğru bir eksen kayması halini almaktadır. sevmesinin karşılığında senin yapman gereken ne-
lerdir?', ondan bahsetmeye gayret edelim.
Senin de en çok dikkat etmen gereken bu öl-
çüyü hiçbir zaman bırakmamak olacaktır. Ölçü; Allah'ım bizi sevdiğin ve sevgini tüm kainata
Allah'ın sevmesidir. Hayır ehlinin seni sevmesi yaydığın kullarından eyle, bizleri sevgin ile öl-
de Allah'ın sevgisinin bir alametidir. dür, sevgin ile dirilt! Allahumme Amin…

Bu durum bununla da kalmaz, arşı taşıyan


ve semadaki tüm melekler seni seveceklerdir.
Çünkü Allah bir kulunu sevdiği zaman melek-
lerin efendisi Cibril'e o kulunu sevmesi için em-
reder, o da diğer meleklere o kulu sevmelerini
söyler. Daha sonra yeryüzünde de bu sevgi ka-
bul edilir ve insanların onu sevmesi gerçekleşir.
İnsanların sevmesinin kaynağı tamamen budur.

"Allah bir kulunu sevdiği zaman, Cibril'i çağı-


rıp: 'Ben falan kulumu seviyorum, sen de onu
sev!' der. Cibril de onu sever ve sonra gökyüzün-
de şöyle seslenir: 'Allah, falan kimseyi seviyor,
siz de onu sevin!' bundan sonra göklerdeki bü-
tün melekler onu sever. Sonra o kul yeryüzünde
de herkes tarafından sevilip kabul görür."  4

Herhangi birine 'falan kişiyi neden seviyor-


sun' diye sorsak. Bunun kaynağını bilemeye-
cektir. Fakat hakikat şu ki, ilk gördüğümüz bir
Müslümanı bir anda sevebiliyoruz. Hangi ırka
mensup olursa olsun bir anda kalplerin birbiri-
ne ısınması, birleşmesi gerçekleşir.

"Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir.


Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin,
yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat
Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çün-
kü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir."  5

Şaşılacak olan da yaratılanların sevmesinin


Zilhicce
4. Müslim 1433
5. 8/Enfal, 63 6. Buhari, Cihad 71, 74.

Kasım’12 • SAYI: 10

21
Genel Olarak Arapların Durumu Siyer Notları
Enes Yelgün enesyelgun@tevhiddergisi.com

Şirk Toplumuna
Cehalet Pompalayan Merkezler:
Okullar
Vicdanlarımıza dönelim ve soralım:
'Yıllarca okuduğumuz bu okullarda ahiretle ilgili ne
öğrendik?', 'Hesap vereceğimize dair bilincimiz ne
kadar gelişti?'

M ekke cahiliyesinde, düzenli kurumlar ile


yapılan bir eğitim faaliyeti söz konusu
değildi. Doğal olarak da insanların büyük bir
bölümü, okuma-yazma bilmiyordu. Bilenler ise
ya toplumsal konumları itibarı ile, ya da kendi
uğraşları sonucunda bu meziyete erişmişlerdi.

Zaten toplumun o günkü hali de okuma-yaz-


maya sadece diplomatik bazı işlerde ihtiyaç du-
yacak şekilde idi. Bu açığı kapatacak Mekke'nin
eşrafından olan insanlar da mevcuttu.

Halk ise, dini ve dünyevi meselelerle alakalı


bilgi eksikliğini farklı şekillerde gidermeye çalı- giderek yaptıkları gibi, bazen de ehli kitabın
şıyordu. Örneğin, genellikle sıkıntılarına çözüm kaynaklarını okuyan Varaka Bin Nevfel gibi
bulmak için gittikleri kahinlere, bilmedikleri kendi içlerinden olan insanlara giderek gerçek-
herhangi bir mesele hakkında malumat sahibi leştiriyorlardı.
olmak için de başvurabiliyorlardı. Şirk toplumu
için bu, kesin bir bilgi kaynağı idi. Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem, vahyin gel-
diği ilk anlarda, yaşadığı durumun ne olduğunu
Aynı şekilde ehli kitaba mensup kişilere de anlayabilmek için Hatice annemizle Varaka'ya
'kitap sahibi' olmaları nedeniyle farklı bir gözle gitmeleri buna verilebilecek bir örnektir.
bakıyorlar ve zaman zaman onlara da danışı-
yorlardı. Bu işi, direkt Yahudi ve Hristiyanlara Hiç şüphesiz şirk toplumunda bilgi akışını

22
sağlayan en önemli mekanizma, Mekke'de ku- tir. Aynı Mekke cahiliyesinde ve bugün bazı geri
rulan panayırlar ve orada söylenen şiirlerdir. kalmış ülkelerde olduğu gibi. Bunun giderildiği
kurumlar da, ülkemiz için bugünkü okullardır.'
Onlar okuma-yazma bilmiyorlardı belki Bu düşünce artık toplumun genelinde kabul
ama, Allah subhanehu ve teâlâ tarafından bahşedi- gören bir kanaat haline gelmiştir.
len müthiş bir ezber yeteneğine sahiptiler. Bir
dinleyişte yüzlerce beyitlik şiirleri ezberleyebi- Biz bu görüşün sağlamasını kitap ve sünne-
liyorlardı. Özellikle hac mevsimlerinde kuru- te bakarak yapabiliriz. Böylece cehalet kavramı-
lan panayırlarda şairler dini, dünyevi ve ahlaki nın İslam'da nasıl tanımlandığını da öğrenmiş
meselelerle alakalı şiirler söylüyorlar, vermek olacağız inşallah.
istedikleri mesajları bu vesile ile iletip, bir nevi
kamuoyu oluşturuyorlardı. İnsanlar da bu şi- İslam'a Göre Cehalet\Cahil Allah'ı
irleri ezberleyip bilgi eksikliklerini Tanımayan Cahildir
kapatmaya çalışıyorlardı. Muhammed sallallahu aleyhi ve sel-
lem Peygamber olmadan önce
Kısaca çizmeye çalıştı-
uzun bir tefekkür devre-
ğımız bu tablo bize şunu
Medeniyet düzeyi si geçirdi. Düşünüyor
anlatıyor:
yüksek o günün ve insanların taptıkları
imparatorluklarındaki putların ilah olamayaca-
Mekke toplumu
ğına kanaat getiriyor-
hakiki manada bir ca- halklara 'cahiliye du. Ailesini de onlara
hiliye içerisinde idi. toplumları' denmesinin tapmaktan sakındırı-
Dünyalarını imar ede-
sebebi Allah hakkındaki yordu. Ama gerçek ilah
cek, yaşam standartlarını
yükseltecek, hayatlarını bilgisizlikleriydi. kim veya ne? İşte bunu
bilmiyordu. Çünkü henüz
kolaylaştıracak, kültürel
Allah'ı hakkıyla tanımıyor-
seviyelerini etraflarındaki uy-
du.
garlıkların seviyesine çıkartacak
bilgi birikiminden yoksundular. "Sen kitabın da imanın da ne olduğu-
nu bilmezdin."  1
Ama bundan da önemlisi, hem onlara hem
de medeniyet düzeyi yüksek o günün impa- Ne zaman ki vahiy geldi;
ratorluklarındaki halklara 'cahiliye toplumları'
denmesinin sebebi Allah subhanehu ve teâlâ hakkın- "Bil ki Allah'tan başka ilah yoktur."  2
daki bilgisizlikleriydi. Onlar Allah'ı tanımıyor-
lardı. O'na şirk koşarak ibadet ediyorlardı. gibi onlarca ayet zihnini ve kalbini aydınlattı,
işte o zaman şu söz duyuldu ağzından:
Vahiyle aydınlanıp Rabblerini doğru bir
şekilde tanıyıncaya, bu vesile ile yeryüzünün "Allah'a yemin olsun ki ben onların Allah'ı en
efendileri oluncaya kadar cahiliye bataklığında iyi bileni ve O'ndan en çok korkanıyım."  3
debelenmeye devam ettiler.
Şimdi de gözlerimizi daha biraz önce
Kavramlar meseleleri anlamak için kilit Kızıldeniz'in ortasından geçip, Firavunun ora-
roldedir. O yüzden Müslüman fert, istikamet da helak oluşunu izleyen İsrailoğullarına çevi-
üzere olmak ve sebat edebilmek için kavramları relim. Musa aleyhisselam ile beraber yol alırlarken,
Kur'an ve sünnet ışığında tanımlamalıdır. henüz Allah'ın yardımının izleri zihinlerinde
canlı bir halde şu teklifte bulunuyorlar:
Bugün incelemeye çalışacağımız kavram
'cehalet'tir. Yaşadığımız toplumda insanlar "İsrailoğullarını denizden geçirdik. Kendileri-
İslam'ı, hayatlarının çok dar bir alanına sıkış-
tırdıkları için cehaleti de dünyevi gözlüklerle 1. 26/Şuara, 52
incelemektedirler. Bu da onları şu sonuca gö- 2. 47/Muhammed, 19
Zilhicce
1433
türmektedir: 'Cahillik okuma-yazma bilmemek- 3. Buhari, Müslim

Kasım’12 • SAYI: 10

23
ne ait putlara tapagelen bir topluluğa rastgel- nu Mekkeli müşrikler de biliyordu. Ama bu bil-
diler. 'Ey Musa! Onların nasıl tanrıları varsa, gileri onları müşrik olarak isimlendirilmekten
sen de bize böyle bir tanrı yap.' dediler. (Musa) ve cehalet içinde olmaktan kurtarmadı:
'Siz gerçekten cahillik eden bir topluluksunuz.'
dedi."  4 "De ki: 'Size gökten ve yerden rızık veren kim-
dir? Yahut o gözlere ve kulaklara malik olan
Evet, onlar Allah'ı tanımayan cahillerdi. O kimdir? Ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkaran
ki, Yahudileri Firavunun zulmünden kurtaran, kimdir? İşleri yerli yerince kim yönetiyor?' he-
tapmayı istedikleri putlar ile şirk koşulmaktan men: 'Allah' diyeceklerdir. De ki: 'O halde O'na
münezzeh, tek olan Allah'tı. isyan etmekten korkmaz mısınız?'  6

Uhud günü yenilgiyi tadınca Allah'ın yar- "Eğer sen onlara: 'Göklerle, yeri kim yarattı
dımı hakkında şüpheye düşen münafıklar da, ve güneşle ayı kim emrinize verdi?' diye sorsan,
aynı gerekçelerle cahil damgasını yemişti: onlar elbette: 'Allah' diyeceklerdir. O halde nasıl
yüz çevirip döndürülüyorlar?"  7
"Bir kısmı da canlarının sevdasına düşmüş-
lerdi. Allah'a karşı cahiliyet zannı gibi hakkın Müşrikler gerçekten de Allah'ın bu vasıf-
dışında bir zan besliyorlardı. 'Bu işten bize lara sahip olduğunu kabul ediyor, istisnalar
bir pay var mı?' diyorlardı. De ki: 'Her olmakla beraber itikatlarında da sebat
şey Allah'ın elindedir.' onlar sana ediyorlardı. Ama günümüz okulla-
açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli- rında öğretilen eksik Allah inancı
yorlar 'Bizim bu işten bir payımız dahi hayat bilgisi dersinde inkar
olsaydı, burada öldürülmezdik.' ediliyor. Orada: 'Kainattaki
diyorlar..."  5 her şey tabiatın kendi içindeki
Günümüz
okullarında dönüşümü ile gerçekleşiyor.'
Az önce kafirleri savaş öğretilen eksik Allah denilerek Allah'ın kudreti
siyer notları

meydanından silip ga- inancı dahi hayat bilgisi bir anda silinip atılıyor.
nimetleri toplamaya dersinde inkar ediliyor. Orada: Mekkeli müşrikler
başlarken, bir anda 'Kainattaki her şey tabiatın
kendi içindeki dönüşümü ile kadar bile itikatların-
durum aleyhlerine da sebat edemiyorlar!
gerçekleşiyor.' denilerek
dönünce, ölümün nefe- Allah'ın kudreti bir anda
sini enselerinde hissetme- silinip atılıyor. Tüm bu izahlardan son-
ye başlayınca, Allah'ın gücü ra şu soruyu sormak hakkı-
hakkında tereddüte düştüler. mız: Acaba bugünkü eğitim
Halbuki Allah Aziz ve Hakimdir. kurumlarında yetişip bilgi yığını
Gücü her şeye yeter. Fakat gücünü altında ezilen, ama Allah'ı tanıma-
hikmet ile kullanır. İşte münafıklar yan çocuklar Kur'an'a göre cahil mi,
bundan habersiz cahil bir topluluktu. alim mi?

Şimdi biraz düşünelim! Acaba bugün ce- Ciğer parelerimizi bu cehalet bataklığın-
haletten kurtulsun diye çocukların emanet dan kurtarmak için daha neyi bekliyoruz?
edildiği okullar Allah'ı ne kadar anlatıyor? Bir
çoğumuz maalesef bu okullarda yetiştik ve de Unutmayalım! İslam'ın nazarında müşrik-
Allah'tan bahsedilen tek ders olan 'Din Kültürü' leri kızdıracak 'Ahad' kelimesinden başka bir
derslerinin de ne olduğunu iyi biliriz. Acaba şey bilmeyen Bilal 'Alim'di! Daha 28-29 yaşında,
orada Allah'ın yeri, göğü ve insanları yarat- Mekke cahiliyesinin Bakanlar Kuruluna üyeliğe,
ması, yağmuru yağdırması, nimetleri vermesi, bilgi\birikimi nedeniyle kabul edilen Amr İbni
yani kısaca yaratıcı olması dışında bir sıfatının Hişam ise Müslümanların isimlendirmesiyle
anlatıldığını duyan var mı? Bu vasıfların hatta 'Ebu Cehil'di! Yani cehaletin babası!
bundan daha da fazlasının Allah'a has olduğu-

4. 7/Araf, 138 6. 10/Yunus, 31


5. 3/Ali İmran, 154 7. 29/Ankebut, 61

24
Ahiret Bilinci Olmayan, Sadece
Dünyaya Endeksli Yaşayan Cahildir
"Onlar ki kuşatıcı bir cehalet içinde gafil kim-
selerdir. 'Din günü ne zamandır?' diye sorar-
lar."  8

Mekkeli müşriklerin çoğu ahirete inanmı-


yorlardı. Çünkü bu inanç onlara ağır geliyordu.
Onlar için dünya en güzel şekilde yaşanılacak,
sonra da yok olunup gidilecek bir hayattı. He- niz şeydir. Bir rüzgardır ki onda acıklı bir azap
sap vermekten korkmak sorumluluk duygusun- vardır.' "  10
dan uzaklaştırıyordu müşrikleri.
Subhanallah! Bir de ahiret bilinci en sağlam
Ahireti yok saymak, elinin tersi ile itmek, kul olan Peygamber'e sallallahu aleyhi ve sellem bakalım.
insanı dünyaya dört elle sarılmaya sevk eder. Müslim'de geçen bir rivayette Aişe radıyallahu anha
Sürekli, dünyada daha kalıcı olmanın yollarını annemiz şöyle buyuruyor:
arar. Buradaki hayatını güzelleştirmek için her
şeyi mubah görür. İşte bu hali onun cehalet için- "Şiddetli rüzgar estiğinde Peygamber:
de olduğunun göstergesidir. 'Allah'ım! Bu şiddetli rüzgarın hayrını, bunun
kapsadığı hayırları ve özellikle de gönderildi-
Peki bu cahillerin dünyada daha iyi yaşaya- ği şeyin hayrını dilerim. Onun kötülüğünden,
bilmek için elde ettikleri bilgiler onlara fayda içinde taşıdığı kötülüklerden ve gönderilmiş ol-
sağlıyor mu? Cevabı ayette dinleyelim: duğu şeyin kötülüğünden sana sığınırım.' derdi.
Hava bulutlandığı zaman yüzünün rengi değişir,
"Bu Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden cay- yerinde duramayıp içeri girer, çıkardı. İleri-geri
maz. Fakat insanların çoğu bilmezler. Dünya gidip, gelirdi. Yağmur yağdığı zaman ise yüzü-
hayatından yalnız görünen kısmı bilirler. Fakat nün rengi açılırdı. Ben, bunu onun yüzünden
ahiretten yana gafil olanların ta kendileridir anlardım. Ona bunun sebebini sordum. O da:
onlar!"  9 'Ey Aişe! Belki, bu bulut 'Onlar azabı vadilerine
yönelmiş bir bulut halinde gördüklerinde: 'Bu
Evet! Onlar zaten ahireti unutarak hüsrana bize yağmur indirecek bir buluttur.' dediler.' 11
uğrayanlardan oldular. Ama can havliyle sarıl- ayetinde helak olan Ad Kavminin söylediği gibi
bir şey olabilir.' buyurdu."  12
dıkları bu dünyada elde ettikleri bilgiler de on-
lara fayda sağlamadı. Hatta kimi zaman sonları-
Allahu Ekber! Böyle endişelenen kim?
nı getirdi. Çünkü onlar Allah'ın öğrenilmesini
Allah'ın: "Sen onların içindeyken onlara azap ede-
emrettiklerini değil de, nefislerini daha iyi tat-
cek değilim." 13 dediği Rasûl!
min edecekleri bilginin peşinde koştular. İşte bu
durumda ayetin ifadesi ile cahillik ve hüsranla Peygamberlerin dahi: "Ah nefsim, Ah nefsim!"
sonuçlanacak bir akıbete işaretti. Bunu net bir diyerek kendi dertlerine düştükleri kıyamet gü-
şekilde gösteren şu ayetler çok dikkat çekicidir: nünde, insanların sıkıntılarını gidermesi için
Allah'a niyazda bulunarak secdeye kapanan ve
"Hud kavmine dedi ki: 'Azabın ne zaman gele-
sonunda şu hitaba muhatap olan Nebi: "Ey Mu-
ceğine dair ilim, ancak Allah'ın yanındadır. Ben,
hammed! Başını kaldır. Ne istersen sana verilir. Şe-
size benimle gönderilenleri tebliğ ediyorum.
Fakat ben sizin cahil bir topluluk olduğunuzu faat eyle şefaatin kabul edilir."  14
görüyorum. Onlar onu(azabı) vadilerine yönel-
miş bir bulut halinde gördüklerinde: 'Bu bize
yağmur indirecek bir buluttur.' dediler. Hud
10. 46/Ahkaf, 23-24
dedi ki: 'Hayır. O, sizin acele gelmesini istediği-
11. 46/Ahkaf, 24
12. Buhari, Müslim
Zilhicce
8. 51/Zariyat, 11-12 13. 8/Ahkaf, 33 1433
9. 30/Rum, 6-7 14. Buhari, Müslim

Kasım’12 • SAYI: 10

25
olan devletin istatistiklerinde bile mevcuttur.
Sigara, uyuşturucu ve içki kullanma yaşının
oldukça düşmesi, zinanın her türlüsünün nor-
malleşmesi, bütün toplum tarafından tepki gö-
ren noktalar işlenmiştir bu istatistiklerde.

Bununla beraber toplum genelince normal


karşılanan fakat İslam'da 'Allah'a isyan' olarak
zikredilen ahlaksızlıklar da mevcut:

Karma eğitim...

Okulun kontrolü ve teşviki ile bu birlikteli-


Allah'ın habibi, halili: "Allah İbrahim'i can- ğin okul dışında gerçekleştirilen organizasyon-
dan dost edindiği gibi beni de candan dost edin- larla sürekli hale getirilmesi...
di."  15
Bunun doğal sonucu olarak fertlerin üniver-
Şimdi cahil kim? Yeryüzündeki her türlü işi site çağına kadar iki-üç sevgili değiştirmesi ya
evirip, çevirecek bilgiye sahip olan ama Allah'ın da en azından hayalini kurması...
subhanehu ve teâlâ huzurunda hesap vereceğinin bi-
lincinde olmadan dünyaya endeksli yaşayan mı? İslamî olmayan giyim türlerinin dayatılma-
Yoksa ümmi (okuma-yazma bilmeyen) olan sı...
ama gelmiş, geçmiş günahları affolunmasına
rağmen, ayakları şişinceye kadar namaz kılan Kızların, İslamî örtünmeyle alakası olmayan
Nebi mi? başörtüsünü takmalarının bile yasak olması...
siyer notları

Vicdanlarımıza dönelim ve soralım: 'Yıllarca Liste uzayıp gider! Eğitimin ulaşmak istediği
okuduğumuz bu okullarda ahiretle ilgili ne öğren- nokta gelişmiş(!) (Batılı) ülkelerin şu an bulun-
dik?', 'Hesap vereceğimize dair bilincimiz ne kadar duğu hal olduğunu düşünürsek, ahlaksızlıkların
gelişti?', 'Bunlarla alakalı hiçbir olumlu gelişme ol- azalacağını söylemek hiç de mümkün değil.
madığı gibi bizleri daha çok dünyaya bağlayacak
şeyler öğrenmedik mi?' Allah'ın rahmet ettikleri Acı olan nokta şu ki, tüm bu günahların
tefekkür ettiklerinde dünya sevgisinin sineleri- kaynağı olan yerler çocukların cehaletten kur-
ne, hangi boyutlarda yerleşmiş olduklarını gö- tulsun diye gönderildiği okullar. Halbuki Allah
receklerdir. Yusuf 'un aleyhisselam dilinden günahlara batmanın
bizzat cehalet olduğunu bize öğretiyor:
Öyleyse Kur'an'ın yol göstericiliğinde şu so-
nuca ulaşabiliriz: İnsanları dünyaperest yapan, "Yusuf dedi ki: 'Rabbim! Ben zindanı, bu ka-
ahireti ve hesap verme bilincini unutturan bu- dınları beni kendisine davet edegeldikleri şeye
günkü okullar ve onlara benzeyen tüm eğitim tercih ederim. Eğer sen bunların tuzaklarını
kurumları ilim değil cehalet yuvalarıdır. benden savmazsan onlara meyleder, cahiller-
den olurum.' "  16
Günahlara Meyletme, Masiyetten
Uzaklaşma İmkanı Varken Hala Sonuç
Onda Israr Etme Cehalettir Öyleyse acilen cehaletten ne anladığımızı
Kur'an ve sünnet ışığında gözden geçirmeliyiz.
Okullardaki durumu gözümüzün önüne
O zaman netlikle göreceğiz ki, bugünün ilim
getirdiğimizde bu başlığın altını doldurmanın
yuvaları olarak pazarlanan okullar, aslında top-
maalesef çok kolay olduğu görülecektir. Günü-
luma cehaletin pompalandığı merkez üsleridir.
müz eğitim kurumlarında hangi ahlaksızlık-
ların, rezaletlerin olduğu, o kurumların sahibi Rabbim bizi, ehlimizi ve tüm Müslümanları

15. Müslim 16. 12/Yusuf, 33

26
cehaletten korusun! verilen cevapların hepsini sıralamak mümkün
değil. Ama genel bir örnek vererek zihinlerde
Notlar bir tasavvur oluşturmaya çalışalım inşaallah.
Eğitim kurumlarını içinde barındırdıkları
• Çocukla İlgilenmek: Maalesef Allah'ın rah-
itikadî ve ahlakî bataklık nedeniyle terketmek
met ettikleri müstesna, bu konuda bir çoğu-
Müslüman için gerekli ama yeterli değildir. Ta- muz çok gerilerdeyiz. Hatta acı bir gerçek
biat boşluk kabul etmez. Okula gönderilmeyen olarak şunu bile müşahede etmekteyiz: Ço-
çocuklar evde süs eşyası muamelesi görmeyece- cuklarını Rabbani gerekçelerle tağutun okul-
ğine göre, muhakkak bir şeylerle ilgilenecektir. larından kurtaran aileler, orada çocuklarına
Bu süreçte aileye çok büyük görevler düşmek- gösterdikleri ilgiyi şimdi göstermiyorlar. Bu
tedir. Çocuğu okuldan koruyoruz derken, tele- durum zihinlerde bir çok soru işaretine yol
vizyona, internete, sokağa ve/veya kötü arkada- açıyor.
şa teslim etmek en basit ifadesi ile 'denizi geçip
derede boğulmak'tır. Eğer siz evlatları ile ilgilenmeyen taifeden-
seniz, hemen 'Yanlışın neredesinden dönülürse
Aile öncelikle çocuğunun Allah'ın subhanehu kardır' düşüncesiyle harekete geçmelisiniz. Geç-
ve teâlâ rızasına uygun bir şekilde eğitim göre- mişin telafisi, nimetin zeval bulmaması için bu
ceği yerler aramalıdır. Bulamazlarsa da, evde çaba gerekli.
kendileri ilgilenmelilerdir. Bu kolay bir mesele
olmadığı için Allah'tan sürekli yardım istemeli 'Ben çocuğumla ilgileniyorum.' diyenlere de
ve konuyu uzmanlarına danışıp aldığı cevaplara bir tavsiyede bulunabiliriz. Nasıl ilgilendiğinizi
göre hareket etmelidir. çocuğunuza eğitim veren kişilere anlatın. Bunu
neden söyledik? Çünkü herkesin ilgilenmekten
Bizim asıl değinmek istediğimiz nokta ise anladığı şey başka. Kimi aileler 'Oğlum\kızım
evlatlarına İslamî bir eğitim imkanı bulan ai- nasılsın?' diye sormayı ilgi için yeterli görürken,
lelerle alakalı. Böyle bir toplumda çocuğunu kimilerine göre de ölçü ödevlerini yaptırmak,
cehalet yuvalarından kurtarmak ve Allah'ın rı- başka bir aile ise 'Çocuğun okul ihtiyaçlarını kar-
zasına uygun bir şekilde eğitim göreceği yerlere şılasam yeter' diye düşünüyor ve bunu 'ilgilen-
gönderebilmek başlı başına büyük bir nimettir. mek' olarak isimlendiriyor.
Nimetlerde ise değişmez bir kaide geçerlidir.
'Eğer şükür varsa nimet artar. Şükür bittiğinde ise Bu ihtilafın en kesin çözümü ise başta da
nimetin tam zıddı ile karşılaşılır.' söylediğimiz gibi çocuğunuzu tanıyan eğitim-
ciye danışmaktan geçer. Buradan alacağımız
Her ne kadar bu kaideyi hepimiz bilsek de, ödevler ışığında atacağınız adımlar, şükür fiili
neyin nimet olduğunu, nasıl şükretmemiz ge- olarak -inşaallah- Allah katında değer bulacak-
rektiğini bilmiyoruz. Böyle bir imkanın nimet tır.
olduğunda karar kıldıysak, şükrünü nasıl eda
edebileceğimize bakalım. "Eğer şükrederseniz nimetimi arttırırım. Nan-
körlük edenlere gelince, muhakkak ki benim
a. Dil ile Yapılan Şükür: Bu nimet için sü- azabım çok şiddetlidir."
 17

rekli Allah'a subhanehu ve teâlâ hamdetmek, nimetin


Duamızın sonu: Alemlerin Rabbi olan
süreklilik arzetmesi için niyazda bulunmak, ce-
Allah'a hamddır.
halet yuvalarının kötülüğünü ve oralardan kur-
tuluşun faziletini anlatmak, dünyevi hiçbir çıkar
gözetmeden çocukların salih\saliha olması için
çaba gösteren hocalara dua etmek.

b. Hal Dili ile Yapılan Şükür: İnsan bir


şeyin nimet olduğuna kanaat getirmişse onun
elinden uçup gitmemesi için var gücü ile uğraşır.
İşte bu, hal dili ile yapılan şükrün temelini oluş- Zilhicce
turur. 'Hal dili ile nasıl şükredebilirim?' sorusuna 1433
17. 14/İbrahim, 7

Kasım’12 • SAYI: 10

27
Fikriyat
Özcan Yıldırım ozcanyildirim@tevhiddergisi.com

Yeniden
İman Çağrısı -3-
Zahirin güzelliği batına, köklere bağlıdır. Batın, güzelliğini
zahirine yansıtan bir ayna mesabesindedir. Kalp de
insanın merkezi olduğu için kalbin salahı, insanın tüm
hayatının salahı demektir.

İ nsanın istikamet, Allah'a kulluğunun merke-


zidir kalp. Kalp ile ilgili en kapsayıcı ve beliğ
tanım hadiste geçen "Kalp meliktir. Organlar ise
te iman edenlerin imanlarında sabit kalmasını
da sağlam söze bağlamaktadır.

onun askerleridir" 1 ifadesidir. İnsanın hayatının "Allah Teâlâ sağlam sözle iman edenleri hem
tüm alanlarında, bunu görebilmemiz mümkün- dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam
dür. Nitekim aile birimindeki duruma baktığı- tutar. Zalimleri ise Allah saptırır. Allah diledi-
mızda güzelliklerin, hayırların yanı sıra sorun ğini yapar."  3
yumağı oluşmasının temel sebebi aileyi çekip-
Kalplerimizi düşünürken, onlar hakkında
çeviren, yönetici konumunda olan bireyden
ıslah politikaları güderken, meseleye kalbin
kaynaklandığı görülmektedir. Duruma daha
köklerinden bakmaya başlamak gerekir. Kalbi
farklı bakabiliriz. Örneğin, bir ekinin verimli
köklerinden sarsan günahlar, haramlar, isyanlar
olma sebebinin, ilk başta köküne ve toprağına
vs. izharını zahirde göstermektedir. Ayette de
bağlı olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Kök ve
geçtiği üzere imanımız bir ağaç ise, ona güzelce
toprağın uyumluluğu ile, ürünün kalitesi doğru
bakan bir bahçıvan da olabiliriz, onu nadasa bı-
orantılıdır.
rakan bir çiftçi de olabiliriz. Ağacın işlevselliği
Bu duruma İbrahim Suresi'ndeki ayetler şa- yok ise, onun adı sadece ağaçtır. Fakat çevresine
hitlik etmektedir. Zira Allah subhanehu ve teâlâ ayet- güzel görüntü veriyor, insanlara birçok yönden
lerde sözü "Kelime-i Tayyibe" ve "Kelime-i Habise" fayda sağlıyorsa, burada kuru bir ağaç söz konu-
diye ikiye ayırmış ve bunların köklerine bağlı su dahi değildir.
olduğunu vurgulamıştır.
Ezcümle, zahirin güzelliği batına, köklere
"Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: bağlıdır. Batın, güzelliğini zahirine yansıtan bir
Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte ayna mesabesindedir. Kalp de insanın merkezi
olan güzel bir ağaca (benzetti). (O ağaç), Rabbi- olduğu için kalbin salahı, insanın tüm hayatının
nin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt al- salahı demektir.
sınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü
bir sözün misali, gövdesi yerden koparılmış, o "Dikkat edin, bedende bir et parçası vardır ki,
yüzden ayakta durma imkânı olmayan (kötü) o düzelirse bütün beden düzelir, o bozulursa bü-
bir ağaca benzer."  2 tün beden bozulur. Dikkat edin o kalptir."  4

Görüldüğü üzere Allah bir şeyin kökünün Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem "...dikkat
sağlam oluşu ile olmayışının arasını birbirinden edin..." dediği kalp, en hassas organlardan bi-
ayırmaktadır. Ayetlerin hemen akabindeki ayet- risidir. Kalp, kelimesinden türemiş olup,

1. el-Camiu's-Sağir, Ebu Hureyre. 3. 14/İbrahim, 27


2. 14/İbrahim, 24-26 4. Buhari

28
bir şeyin dönmesi, çevrilmesi manalarına gelir. receğini hem Kur'an'dan, hem Sünnet'ten hem
Kalp, çabucak dönen, sebatı da zor olan olduğu kendi yaşantımızdan görmemiz mümkündür.
için bu ismi almıştır. Örnek aldığımız sahabe nesli bile yaptığı gü-
nahların karşılığını görmüşlerdir.
"Kalbe, kalp denilmesinin sebebi çok değişken
olmasındandır. Kalbin misali çöldeki bir ağacın Örneğin, Allah subhanehu ve teala Uhud
üzerinde asılı kalan kuş tüyünün misali gibidir. günü yaşanılan hezimetin temel sebebini, ba-
Rüzgâr onu bir oraya, bir buraya savurur."  5 tında işlenen günahlara bağlaması bunun en
bariz göstergesidir.
Bir diğer rivayette: "Kalp, çöldeki rüzgârın
bir alta, bir üste çevirdiği bir kuş tüyü gibidir."  6 "(Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bıra-
kıp gidenleri, sırf işledikleri bazı hatalar yüzün-
"Âdemoğlunun kalbi, kaynar vaziyetteki ten- den şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı. Yine de
cereden daha hızlı alt üst olmaktadır."  7 Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok bağışlayı-
cıdır, halimdir."  10
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: "Âdemoğlunun bütün
kalpleri, bir kişinin kalbi gibi Rahman'ın parmak- "Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle
larından iki parmağı arasındadır. Onu dilediği işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber)
gibi çevirir" buyurduktan sonra "Ey kalpleri evirip, Allah, (günahların) çoğunu affeder."  11
çeviren Allah'ım kalplerimizi taatine çevir" 8 diye
dua eder. Bu ayetin tefsirini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sel-
lem şöyle yapmıştır:
Hadislerden anlaşıldığı üzere kalbin süratle
döndüğü, bunda kulun hiçbir payının olmadı- Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Peygambe-
ğı, tamamen Rahman'ın tasarrufunda olduğu rimiz sallallahu aleyhi ve sellem: 'Bir kula isabet
açıktır. eden az veya çok felaketler ancak günahı sebebiyle-
dir. Allah ise günahların çoğunu bağışlıyor.' buyur-
Zahir, Bâtının Aynasıdır! du ve "Başınıza gelen musibetler kendi ellerinizin
kazandıkları yüzündendir. Allah ise günahlarını-
Kişi ne kadar batınını ihlasla bağdaştırırsa
zın çoğunu bağışlıyor." 12 ayetini okudu."  13
bağdaştırsın, yine de zahir amellerinin, batının
göstergesi olacağını bilmelidir. Yoksa bir takım Ali radıyallahu anh şöyle diyor: "Allah'ın
safsatacıların, zahiren her türlü habis ameli işle- kitabındaki en faziletli ayeti size haber vereyim
yip de batınîcilik oynamasına da söz edilmeme- mi? O ayeti Rasûlullah bana söyledi (ve buyur-
si gerekir. Zira onlar da meseleyi buraya bağla- du ki): 'Başınıza gelen musibetler kendi ellerini-
maktadırlar. "Dikkat edin, bedende bir et parçası zin kazandığı günahlar yüzündendir. Allah ise
vardır ki, o düzelirse bütün beden düzelir, o bozu- günahların çoğunu bağışlıyor.' " 14 ayetidir. Ya
lursa bütün beden bozulur. Dikkat edin o kalptir." 9 Ali! O ayeti kerimeyi sana tefsir edeyim: 'Size
hadisinin bunlara güzel bir cevap olmasının dünyada hastalık, ceza ve bela (ve benzeri)
yanında bir de meseleyi kalemi ve kılıcıyla bu isabet eden musibetler kendi ellerinizin kazan-
dini savunan Şeyhu'l-İslam İbni Teymiyye'den dıkları günahlar yüzündendir. Allah; (dünyada
dinlemekte yarar var: cezasını verdiği günaha) ahirette ikinci bir defa
ceza vermez. O çok kerimdir. Dünyada affettiği
'Bu ikisi birbirinin aynası niteliğindedir. Batın bir günaha ahirette ceza vermez. O çok halim-
düzelirse, zahirin de düzelmesi gerekir. Batın dir.' "  15
bozulursa, mutlaka zahiri de etkiler.'
Başka bir ayette de Allah subhanehu ve teâlâ insan-
Batının bozulmasını günahlar tetiklemekte- ların işlediği günahların tüm yeryüzüne sirayet
dir. Yapılan veya yapıldığında rahatsızlık dahi edeceğini Kitab'ında vurgulamıştır.
duyulmayan onca günahın nelere sebebiyet ve-
10. 3/Ali İmran, 155
5. İmam Ahmed, 4/408 11. 42/Şura, 30
6. İbni Ebi Asım'ın rivayeti ile. İsnadı sahihtir. 12. 42/Şura, 30
7. Hakim, Müstedrek. 13. Tirmizi, Tefsir, 44/3252. Zilhicce
8. Müslim, 2654. 14. 42/Şura, 30
1433
9. Buhari 15. Kurtubi, 16/30.

Kasım’12 • SAYI: 10

29
"İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden cazip, meşakkatsiz ve süslü olması kişiyi bun-
karada ve denizde fesat belirdi ki, Allah yaptık- lara doğru sürüklemektedir. Masiyetler öyle bir
larının bir kısmını onlara tattırsın; umulur ki hale gelmiştir ki, vücuda giren uyuşturucu bir
(tuttukları kötü yoldan) dönerler."  16 madde haline benzemektedir. Kişi bunun ge-
çici de olsa lezzetini tattıkça, bağımlı bir hale
Kul basit gördüğü, lakin kalbine çizgi çizgi gelmektedir. Artık dün olabildiğince sakınılan
arz olan günahları işledikçe, yaşantısında etki- günahlar, karşısına çıktığında tereddütsüz ka-
lerini görmektedir. Hatta kul, ibadetine semavi bul edilen bir mesele haline gelmiş olmaktadır.
bir engel olsa da bunun kendi işlediği günahlar-
dan olduğunu bilmelidir. Kişinin şeytanın attığı yemlere kolayca dal-
masının arkasında iman zayıflığı vardır. Kişi
Bir adam Hasan-ı Basri'ye: ' 'Ya Hasan! Sağlı- artık haramlara, masiyetlere kolayca dalar olur.
ğım yerinde olduğu, geceyi ibadetle ihya etmekten Aslında şeytan küçük görünen, fakat günden
hoşlandığım ve hatta abdest suyunu hazırladığım
güne filiz gibi büyüyen bir tohum atmıştır. Kişi
halde gece bir türlü kalkamıyorum. Bunun sebebi
ne olabilir?' diye sorunca Hasan-ı Basri şöyle ce-
bunun farkında dahi olmaz. Öyle bir duruma
vap verir: 'Günahların seni bırakmıyor. Kul gün- gelir ki, artık küçük gördüğü masiyetleri alenî
düz, gece ibadetine bağ olan günahlardan sakın- yapar. Bu da kişinin felaketlerin en büyüğüne
malıdır.' ' uğraması demektir.

Görüldüğü üzere kalp imanın merkezi ol- "Ümmetimin hepsi affa mazhar olacaktır, gü-
nahı alenî işleyenler hariç. Kişinin geceleyin iş-
duğu için kişi imanına, ameline halel getiren
lediği kötü bir ameli Allah örtmüştür. Ama, sa-
etmenlerden kaçınmadığı sürece hem kalbinde,
bah olunca o: 'Ey falan, bu gece ben şu şu işleri
hem de zahirinde, yaşantısına yansıyan dep- yaptım!' der. Böylece o, geceleyin Allah kendini
remleri yaşamaya mahkum olmaktadır. Örne- örtmüş olduğu halde, sabahleyin, üzerindeki
fikriyat

ğin kişinin sabah namazına kalkamaması sema- Allah'ın örtüsünü açar. İşte bu, günahı alenî iş-
vi bir engel olsa da buna 'semavidir' demek, topu lemenin bir çeşididir."  17
şeytana atmak olur. Hâlbuki imanının salahını
düşünen kişi, bunu mutlaka kendi amellerine Örneğin, gıybet masiyetlerden bir tanesidir.
bağlar. Kişi bunun ateşe girmesine sebebiyet vereceği-
ni bilir ve yanaşmaz. Hatta yapılmamasına dair
İman Zayıflığının Diğer Alametleri insanları irşad eder. Lakin şahsi bir takım mese-
Bunlar kendi nefislerimizi sınamak için birer lelerden dolayı veya ıslah etmek adına şeytanın
kıstastır. Bunlar hayatımızda var ise, kendi nef- o kişiyi ağına sağdan yaklaşarak almıştır. İlk ön-
simizi acile kaldırmalı ve Allah ve Rasûlü'nün celeri yapsa da tevbe edip, üzüldüğü bir masi-
koymuş olduğu tedaviye sarılmalıyız. yet, sonraları alenî yapılan bir günah haline gel-
miştir. Bugün İslamî ortam adı altında işlenen
1. Masiyet ve Günahlara en büyük masiyetlerden birisi de bu olsa gerek.
Çabuk Dalmak: Hangi cemaatte ne olmuş ne bitmiş, kim ne de-
miş, kim kiminle cedelleşmiş, kimin ne hatası
Günümüzde etrafımızı çepeçevre kuşatan o veya yanlışı var vs. hepsi gündemlerini meşgul
kadar günah ve masiyet var ki, onları saymak eden, gıybet ve masiyete açık, dalması ve boğul-
kum tanesini saymaya benzemektedir. Zira ması an meselesi olan bir yer haline gelmiştir bu
nereye el atılsa orada bir masiyet, Allah'ın pak ortamlar.
dinin hürmetini çiğneme, şiarlarına küçük ve
büyük saldırı söz konusudur. Bunun yanında Bu ve buna benzer birçok çeşit günahı buna
Müslümanların günahlara dalması ise an mese- örnek verebiliriz. Şeytan Müslüman bireylerin
lesi olmuştur. Müslüman birey kendisini muha- kalplerinde depremler oluşturacak küçük bir
faza etmez, günahları küçük ve büyük diye ayı- kıvılcım atıyor iken, onun tuzağına düşen bi-
rırsa, şeytanın tuzaklarından ilkine düşmüş olur. rey ise o kıvılcımın üzerine barut dökerek, hem
kendisine hem de Allah'ın kendisine verdiği İs-
Masiyetlerin çok olmasının yanında çekici, lam emanetine hıyanet etmiş olmaktadır.

16. 30/Rum, 41 17. Buharî, Edeb 60; Müslim, Zühd 52, (2990).

30
Kardeşimle
Hasbihal

İslam Adına Sorumluluk Almak


‘Emanettir'
Hayrın başlangıcı emanet; şerrin ve fesadın
başlangıcı 'emanetin' insanlardan alınmasıdır.

E manetin zikredildiği yerde iki kavram beli-


rir... Eda ve hıyanet.. Biz de hasbihalimize
bu kavramlar üzerinden devam edeceğiz. Bir
de doymayan gibidir.' "  1

Allah Rasûlü'nün anlatmak istediği şudur:


önceki hasbihalimizde sorumluluğun önemi ve
beklenti içinde olmanın sıkıntılarına değindik. Allah malı, bahar mevsiminde çıkan otlar
İslam için, Müslümanların maslahatı adına so- misali nimet olarak vermiştir. Hayvanlardan
rumluluk almak Allah'ın subhanehu ve teâlâ lütfudur... ara vermeden yiyen ya şişip patlar veya helak ol-
İnsanın kendini ilgilendirmeyen işlerle uğraş- maya yakın bir hale gelir. Otları usulünce yiyen,
ması, hayra muvaffak olamaması Allah'ın subha- acele etmeyen, yediğini vücuttan atıp yenisine
nehu ve teâlâ ondan yüz çevirdiğinin alameti olduğu yönelen ise bahar boyunca ziyafetini sürdürür.
gibi; İslam'a hizmetle şereflendirmesi, bu aziz Birine ziyafet sofrası olan bahar mevsimi bir di-
dava adına sorumluluk yüklemesi ise Allah'ın ğerine azap olur. Oysa yedikleri şeyler aynıdır.
kulu için hayır dilediğini gösterir. Rahman olan Bu örnekten dünya malına geçer. Allah subhanehu
ve teâlâ dünya malını insanlara nimet olarak ya-
Allah, kulu için hayır diledi mi, ona hayrın yol-
larını kolaylaştırır. İslami çalışmalarda yerini ratmıştır. Bu yönüyle hayırdır onlar için. Kimi
almak, hizmette bulunmak bu babtandır. insan onu usulünce elde eder ve Rabbi'nin razı
olduğu şekilde kullanır. O mal ona yardımcı
Ancak her nimette olduğu gibi, sorumluluk olur. Dünya hayatını kolaylaştırdığı gibi ahiret
ve hizmet nimetinde de bazı kayıtlar vardır... hayatını da kolaylaştırır. Onu haksız yolla elde
Kişi Allah'ın lütfettiği bu nimeti, Allah'ın subhane- eden ve Rabbi'nin razı olmadığı yerde harcayan
hu ve teâlâ dilediği gibi yaşar ve şükrünü sözlü-fiili ise yiyip de doymayan, şişerek patlayan hayvan
eda ederse muvaffak kılındığı nimet, hayırla ne- gibidir.
ticelenir. Bu insanın elinde olan bir şeydir.
Vermek istediğimiz sonuç da budur. Allah
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sahabesine subhanehu ve teâlâ el-Muhsin'dir, kullarına nimet-
dünyanın zararlarını ve dünyalık hususunda lerle ihsan etmeyi sever. Sürekli O'na yönelip,
onlar adına korktuğunu anlatıyordu. Bir adam O'na kulluk edeceklere kapılar açar. Çünkü
şöyle sordu: el-Fettah'tır... Kul hakketmese de karşılıksız
lütfundan ve rahmet hazinelerinden bahşeder;
" 'Hayır şerle beraber gelir mi?', Allah Rasûlü çünkü el-Vahhab'tır.
cevaben: 'Hayır, ancak hayırla gelir. Dünya
malı tatlı ve yeşildir. Baharın bitirdiği her ot İslam davasına hizmet fırsatı da bu nimetler-
yiyip şişeni ya öldürür ya da perişan eder. Usu- dendir. Kim onu hakkıyla alır ve Rabbi'ni razı
lünce yiyen müstesna... Bu mal tatlıdır, kim onu etmek için kullanırsa, onun için dünya ve ahi-
hakkıyla alır ve yerli yerinde kullanırsa ne güzel ret hayatını güzelleştiren bir nimet ve yardımcı
yardımcıdır. Kim de hakkıyla elde etmezse yiyip Zilhicce
1433
1. Muttefekun Aleyh; Ebu Said el-Hudri

Kasım’12 • SAYI: 10

31
olur. Kim de bu nimetle şereflendikten sonra Bir örnekle konunun Allah ve Rasûlü sallallahu
hakkını vermezse, bu nimetle dünya ve ahire- aleyhi ve sellem yanındaki hassasiyetini ifade edelim,
tini heder eden bir müflis olur. Allah'a subhanehu umulur ki bu konuda hasbihal eylediğimiz kar-
ve teâlâ sığınırız. deşlere muhasebelerinde yardımcı olur.

İslam davası adına sorumluluk almak aynı Beni Kurayza Yahudileri Allah Rasûlü'ne
zaman da emanet almaktır. hıyanet etmiş, ahitlerini boz-
sallallahu aleyhi ve sellem
muşlardı. Onlar Allah Rasûlü adına Sa'd bin
Bu nimetin ahiret nimetine dönüşmesi için; Muaz'ın radıyallahu anh hükmüne razı oldular. Sa'd
emanetin hakkı verilmeli, hainlerden olmak- erkeklerin katline, kadın ve çocukların esir edil-
tan şiddetle sakınılmalıdır. Zira ismi dahi selim mesine hükmetmişti. Bu hükmü duyanlardan
kalpleri nefret ettirip kaçırmaya yeter. Hıyanet... biri de Ebu Lubabe bin Abdulmunzir radıyallahu anh
idi. Yahudiler ona yönelmiş, kadınlar ağlamaya
Ebu Zer radıyallahu anh anlatıyor: başlamıştı. Bu durumdan etkilenen Ebu Lubabe
eliyle boğazını göstermiş ve kesileceklerini işa-
" 'Bana görev vermez misin ey Allah Rasûlü?'
ret etmişti. Gerisini Ebu Lubabe'den dinleyelim:
dedim, elleriyle omuzuma vurdu ve şöyle dedi:
'Ey Ebu Zer; sen zayıfsın, istediğin şey emanet- "Vallahi ayaklarım yerinden oynamadan
tir. Kıyamet gününde ise pişmanlık ve rezalettir. Allah'a ve Rasûlü'ne hıyanet ettiğimi anladım."
Onu hakkıyla alan ve sorumluluğunu hakkıyla
ifa edenler müstesna.' "  2 Ve kendini mescitte bulunan direklerden bi-
rine bağladı.
Bu nimetle şereflenmiş kardeşlerin dikkat-
kardeşimle hasbihal

lice düşünmeleri gerekir. Ebu Zer radıyallahu anh "Allah yaptığımdan dolayı tevbemi kabul et-
kimdir? Sahabenin en takvalılarından ve Allah medikçe bu mekandan ayrılmam. Allah'a söz
yolunda bedellerin en çetinini ödemiş yiğitler- veriyorum ki bir daha Ben-i Kurayza'nın yaşa-
den bir yiğit... O Allah Rasûlü'nden görev talep dığı yere adım atmam ve kimse beni Allah ve
ediyor, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem İslam adı- Rasûlü'ne hainlik ettiğim o topraklarda göre-
na alınan her sorumluluğun emanet olduğunu mez."
söylerse, Ebu Zer'in hakkını vermeyeceğinden
korktuğu için onu radıyallahu anh men ediyor... Bu Bu olay üzerine şu ayetler indi:
ismine 'emanet' lafzı laf olsun diye ıtlak edilen
görevlerden değildir. Öyle bir emanettir ki; kı- "Ey iman edenler Allah'a ve Rasûlü'ne hainlik
yamet günü pişmanlığa ve insanın küçük düşüp, etmeyin, bile bile emanetlere de hainlik etme-
yin."  3  4
rezil olmasına neden olur.
Evet, Ebu Lubabe bir mecliste bulunup hük-
Sorumluluklar derken kastımızı yineliyoruz;
me şahitlik ediyor.. Ve bunu sadece el işaretiyle
küçük-büyük, kadın-erkek, yaşlı veya genç... Bir
gösterip ifşa ediyor. Yaptığı şey çok kısa bir süre
insandan veya cemaat lideri olup birçok insanın
sonra hayata geçecek. Yani ilelebet gizli kalması
ilmî, siyasî, ahlakî veya sosyal gelişiminden so-
gereken bir sırrı açığa çıkarmıyor. O işaret etse
rumlu olan, Allah'ın subhanehu ve teâlâ dini uğruna
de, etmese de, hüküm Yahudiler üzerinde uy-
taşın altına elini sokan herkestir. İslam davasına
gulanacak. Vahiy bu noktada öyle bir işlemiş ki
hizmetle şereflenmiş bu kardeşlerimizi, muha-
kalbine, adımını atmadan hainlik ettiğine ka-
sebeye davet ediyoruz. Bize tevdî edilen emane-
naat getiriyor... Mazeret, yalan, ama, lakin yok.
te vefa ve eda ehlinden miyiz? Hıyanet ve nan-
Hemen Rabbi'ne yöneliyor. Ve tüm insanların
körlük ehlinden mi? Konunun hassasiyetinin
göreceği şekilde bağlıyor kendini. Semadan tev-
ne kadar farkındayız? Kendimize ve kardeşleri-
besinin kabulü inmeden mekanı terk etmiyor.
mize bu noktayı sıkça hatırlatıyor muyuz? Şey-
Öyle bir tevbe ki; hıyaneti işlediği topraklara bir
tan bizleri hıyanet ehli yapıp, bu nimeti helak
daha basmamaya yemin ediyor. İşte İslam da-
vesilesi kılmak için elinden geleni yapıyorken,
bizler kendimizi sakındırıyor muyuz?
3. 8/Enfal, 27
2. Müslim 4. Bkz. Taberi Tefsiri, İbni Kesir Tefsiri, Siyret İbni Hişam

32
"Asıl düşman onlardır. Sakın onlardan..."  9
vasında emanet kavramı böyle ele alınmalıdır.
Sahabenin bu hassasiyeti Allah ve Rasûlü'nün Allah subhanehu ve teâlâ insanlara yüklediği kulluk
sallallahu aleyhi ve sellem bu konudaki hassasiyetinden
sorumluluğunu 'emanet' diye isimlendirmiştir.
kaynaklanıyor.
"Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve
Kalbi ölmüş veya nifakla mühürlenmiş kişi dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten
dışında kimse bu lakaba razı olmaz nefsi için. kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu
Allah'a, Rasûlü'ne, davaya ihanet... insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahil-
dir."  10
Ebu Lubabe'nin bu hassasiyeti sıdkın, ema-
netlerde hainlik münafıkların alametidir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kulların kalbi-
ne indirilene emanet demiştir. Huzeyfe radıyallahu
"Münafığın alameti üçtür. Konuştuğunda ya- anh:
lan söyler, sözünde durmaz, emanete hainlik
yapar."  5 "Muhakkak emanet ilk olarak insanların
kalplerinin membaına indirildi. Sonra Kur'an
"Dört şey vardır ki, kimde bulunursa o saf mü- ve sünneti öğrendiler. Sonra kişi uyur ve ema-
nafıktır. Kimde o dört hasletten biri bulunursa net kabzedilir (kalbinden alınır). Öyle olur ki
onu bırakıncaya dek, onda münafıklıktan bir insanlar alışveriş yapar, nerdeyse bir kişi dahi
haslet vardır. Emanete hıyanet eder. Konuştu- emanetin hakkını vermez ve denir ki: 'Falanca
ğunda yalan söyler. Söz verdiğinde bozar. Düş- kabilede 'emin' bir insan vardır.' Bir insana ne
manlıkta haddi aşar."  6 akıllı, güçlü, zarif denir de, onun kalbinde har-
dal tanesi kadar iman yoktur."  11
Müminlerin emanetler hususundaki hassa-
siyetleri Allah'a subhanehu ve teâlâ ve ahiret gününe Hayrın başlangıcı emanet; şerrin ve fesadın
olan imanlarındandır. El-Mümin ve es-Selam başlangıcı 'emanetin' insanlardan alınmasıdır.
olan Rabbleri, bu iki sıfatına aykırı olsa da hain- Öyle bir hal alır ki emin olan insanlar isimle-
liği cezasız bırakmayacaktır. Kulların en sevdiği riyle bilinir olur. Kulluk ve teklifin dahi 'ema-
hasletler olduğu için, mümin ve Müslüman diye net' olarak isimlendirilmesi bizleri muhasebeye
isimlendirmiştir. O'nu subhanehu ve teâlâ en iyi anla- sevk etmelidir. Özelde İslam davasında üstlen-
yan ve anlatan Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu iki diğimiz sorumluluklar, genel olarak da hayatı-
kelimeyi: mızda bize 'emanet' olarak verilenler üzerinde
düşünmeliyiz. Bizler bu emanetlerin neresinde-
"Müslüman elinden ve dilinden selamette olu- yiz? Hayatımızda 'emanet' olan herşey berabe-
nandır."  7 rinde bize üçüncüsü olmayan iki sıfattan birini
getirir: Hain ve Emin. Allah, Rasûlü ve mümin-
"Mümin insanların mallarında ve canlarında
lerin omuzlarımızdaki emanetinde hangi duru-
kendinden emin olduklarıdır."  8 şeklinde tefsir
mundayız?
etmiştir.
Bu konuda düşünmek için önümüzde za-
Münafıklar bu manalardan yoksun olduk-
man var. Bu süre zarfında hayatımızda bulu-
ları için haindirler. Onların kalplerinde Allah'a
subhanehu ve teâlâ ve O'nun yanında olanlara dair bir
nan emanetleri ve bu noktada hassasiyetimizi
kontrol edelim. Allah subhanehu ve teâlâ nasip ederse
rağbet yoktur. Hesap şuurundan mahrumdur-
gelecek sayımızda madde madde emanetlere
lar. İslam davası için tehlikeli olmaları hatta 'asıl
hıyanet ve eminliğin alametlerini hasbihalimize
düşman' diye isimlendirilmeleri bundandır. Ne-
konu edinelim.
rede ve nasıl hainlik yapacakları belli değildir.

5. Buhari, Müslim; Ebu Hureyre.


6. Buhari, Müslim; Abdullah bin Amr. 9. 63/Münafikun, 4
Zilhicce
7. Buhari, Müslim 10. 33/Ahzab, 72 1433
8. İbni Hibban 11. Buhari, Müslim özetle.

Kasım’12 • SAYI: 10

33
Akaid Notları
Ferhat Cura ferhatcura@tevhiddergisi.com

Darlar/Ülkeler ve Ahkâmları:
İslam Alâmetleri -3-
Meçhulu'l-hal olan insanlar, yaşadıkları
ülkelere göre hüküm alır. Şayet İslam beldesi
ise ‘Müslüman', küfür beldesi ise 'kafir'
hükmünü alırlar.

B ir beldenin İslam-küfür diyarı diye isim- olsunlar kendilerine kafir muamelesi yapılır.
lendirilmesi ve bunlara bir takım hükümler
konulmasında asıl gaye, mücerred olarak top- 3. İslam'ını ve Küfrünü İzhar Etmeyen-
ler: Bunlara da 'meçhulu'l-hal' denilir. Yani hali
rak parçasına Müslüman veya kâfir ismi vermek
meçhul olup, kendisinde hiçbir İslam ve küfür
için değildir. Tam tersine o ülkelerde toprak alâmeti belli olmayan, kısacası bizlerin 'sokak-
parçası üzerinde yaşayan insanlara bir takım taki insan' diye isimlendirdiğimiz kişilerdir.
hükümler verilmesi için bu ahkâmlar koyul- Meçhulu'l-hal olan insanlar, yaşadıkları ülkele-
muştur. Zaten içerisinde hiç insan olmayan bir re göre hüküm alır. Şayet İslam beldesi ise 'Müs-
belde için: 'Burası daru'l İslam mı? Yoksa daru'l lüman', küfür beldesi ise 'kafir' hükmünü alırlar.
küfür mü?' diye konuşmak çok abes olur. Onun Bu kısmı biraz daha açacak olursak;
için bu mesele, insanların hükümlerini bilmek
ve o hükme göre insanlara muamele etmek için İslam beldelerinde asıl olan insanların 'Müs-
vardır. lüman' olmasıdır. O zaman İslam beldelerinde
meçhulu'l-hal olan insanlara hilafını izhar et-
Bunu belirtikten sonra 'Bu ülkelerde yaşayan meyinceye kadar Müslüman muamelesi yapı-
bireylerin hükmü nedir?', 'Ve bunlara nasıl mua- lır. Şayet İslamın hilafı olan küfür ve şirki izhar
mele edilecek?' gibi soruların cevaplarının bilin- ederse, İslam beldesi de olsa o şahsa kafir mu-
mesi gerekir. amelesi yapılır. İslam beldesinde yaşadığımızı
farz edelim (inşaallah). Orada hiç tanımadı-
Ülkelerde yaşayan insanlar hüküm bakın- ğımız bir insan ile karşılaştığımızda ona direk
dan üç kısma ayrılırlar: Müslüman muamelesi yaparız. Ama o şahsın
boynunda haç veya belinde zünnar gördüğü-
1. İslam'ını İzhar Edenler: İslam müzde ise ona kâfir muamelesi yaparız. Nite-
alâmetlerinden herhangi bir tanesini kendisin- kim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine'de sa-
de açığa vuran insanlara, nerede olursa olsun, habesine: "Tanıdığına ve tanımadığına selam ver"
hilafını(küfür-şirk) izhar etmeyene kadar Müs- demektedir. Medine 'İslam' toprağı olduğu ve
lüman muamelesi yapılır.
orada yaşayanlarda asıl olan 'İslam' olduğu için
2. Küfrünü İzhar Edenler: Kendilerinde Rasûlullah bunu söylüyor. Sonuç olarak İslam
şirk amelini izhar eden insanlar vardır. Bu in- ülkesinde hali meçhul olup durumu bilinmeyen
sanlara da kâfir hükmü verilir ve nerede olursa insanlara, hilafı olan küfrü izhar etmediği müd-

34
detçe 'Müslüman' muamelesi yapılır.

Şayet belde kafir olan bir belde ise, bu du-


rumda meçhulu'l-hal olan insanlara, hilafını
izhar etmeyene kadar kafir hükmü verilir ve
ona kafir muamelesi yapılır. Ama bunun hilafı
olan İslam alâmetlerinden bir tanesini izhar et-
tiklerinde, bu insanlara 'Müslüman' muamelesi
yapılmalıdır.

Meçhulu'l-hal olanlar için yapılan bu açık-


lamanın delili ise: 'Hüküm her zaman galip
olana göre verilir. Nadir olanın hükmü yok-
tur.' fıkıh kaidesidir. Yani hüküm her zaman ço-
ğunluğa göre verilir, çoğunluğun hükmü neyse
azınlık da ona tabidir. İstisnai olan bir şeye göre,
hükümde bir değişiklik olmaz. O zaman İslam kastedilen; Müslümanlara has olan ve Müs-
beldesinde çoğunluk 'Müslüman' olduğu için, lümanlar yaptığı takdirde onları diğer mil-
asıl olan insanların 'Müslüman' olmasıdır. Kü- letlerden ayıran itikad, ameller ve sözler
für beldesinde çoğunluk 'kafir' olduğu için, asıl demektir. Yani İslam alâmetleri Müslüman ve
olan insanların 'kafir' olmasıdır. Ta ki hilaflarını kafiri birbirinden ayıran şeyler demektir. Öy-
izhar edene kadar. leyse bu tanımdan yola çıkarak diyebiliriz ki:
Müslümanlarla müşriklerin ortak yaptıkları
Bu kısa açıklamadan sonra kendi konumuza şeyler alâmet vasfını yitirdiği için, İslam alâmeti
dönecek olursak; herkesin yaşadığı ülke kendi- olamazlar.
sini ilgilendirdiği gibi bizi de yaşadığımız ülke
ilgilendirir. Şu anda içinde olduğumuz ülke İslam Alâmetleri Sabit Olup
daru'l İslam değil tam tersine daru'l küfürdür.
Bunun sebebi ise galibiyetin ve hâkimiyetin
Değişmeyen Şeyler Midir?
kafirlerin elinde olması ve küfür kanunlarının Burada asıl mühim olan mesele; 'İslam
burada geçerli olmasıdır. Burası küfür ülkesi ise alâmetleri sabit olup değişmeyen şeyler midir?',
insanlara nasıl muamele edilmesi lazım? -Aslın- yoksa 'Toplumdan topluma, zamandan zamana
da bu sorunun cevabını yukarıda belirtmiştik. göre İslam alâmetleri değişir mi?'
Burada bunu tekrardan sormamızın nedeni T.C.
Yani Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde
daru'l küfür olmasıyla beraber devletin yöneti-
İslam alâmeti olarak kabul edilenler, her zaman
cileri, halkı ve hatta en aşırı Kemalistlerinin bile
ve her toplumda İslam alâmeti midir? Ve kim
kendilerini İslama nispet ediyor olmalarıdır.-
bunları yaparsa yapsın Müslüman mı kabul edi-
Yukarıda da açıkladığımız gibi hiç tanınma- lir? Yoksa bu alâmetler zaman içinde müşrikle-
yan 'sokaktaki insan' diye isimlendirilen, ne İs- rin de ortak yaptıkları ameller olmasıyla, İslam
lamı ne küfrü belli olmayan yani meçhulu'l-hal alâmeti olmaktan çıkar mı?
olan insanlara, hilafını açığa vurana kadar kafir
İslam alâmetleri sabit değildir. Toplumdan
muamelesi -bu o insanın hakiki kafir olduğu
topluma/zamandan zamana göre değişebilir.
manasına gelmez- yapılır. Burada hilafını izhar
Çünkü burada asıl 'alâmetlik vasfı'nın korun-
etmek ise İslam alâmetlerinden bir tanesini iz-
masıdır. Yani kafir ile Müslümanı birbirinden
har etmekle olur. Şayet İslam alâmetlerinden bir
ayrıt edilmesidir. O zaman bir dönem İslam
tanesini izhar ederse ona 'Müslüman' muame-
alâmeti olan şeyler, zamanın geçmesiyle İslam
lesi yapılır.
alâmeti olmayabilir. İslam alâmeti olamayan
şeyler de İslam alâmeti sayılabilir. Bunun de-
İslam Alâmetleri lili bizzat Rasûlullah'ın uygulamasıdır. Çünkü
Alâmet lugat olarak temyiz ve ayırmak gibi Rasûlullah, insanların İslam'ına alâmet kabul Zilhicce
manalara gelir. Şer'i olarak İslam alâmetlerinden ettiği bir şeyi daha sonra alâmetlik vasfı kalk-
1433

Kasım’12 • SAYI: 10

35
tığı için İslam için yeterli görmemiş, ya da bazı firlerden ayıran farklı alâmetlerin, İslam alâmeti
şeyleri de alâmetler arasına eklemiştir. Tıpkı La olarak kabul edilmesi gerekir. Yöneticilerin ta-
ilahe illallah'da da olduğu gibi. Hac ibadeti gibi ğut olduklarının anlatılması, oy kullanmamak,
İslam alâmeti olmayan bir ibadette sadece Müs- askerlik yapmamak ve tevhidi anlatmak gibi
lümanlara has olunca yani sadece Müslümanlar şeyler şu anda İslam alâmeti olabilir. Çünkü
yapınca İslam alâmeti olarak kabul etmiştir. Ay- bugün, bu ameller sadece tevhid ehlinin yaptığı
rıca sahabe ve Ehli Sünnet'in anlayışı da budur şeylerdir. Öyleyse biz tanımadığımız bir insanı,
-ileride açıklaması gelecek-. bunları yapar gördüğümüzde başlangıç olarak
Müslüman muamelesi yaparız ta ki, hilafı olan
Önemli bir husus: Günümüzde tevhid ehli küfrünü izhar edinceye kadar.
arasında bu sorunun cevabı içtihadı bir ihtilafa
sebebiyet vermiştir. Şöyle ki; Yine bu görüş hadislerin maksatlarının dı-
şında, hadislere mana vermek olur. Bu da fık-
Bazıları Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem ken- ha uygunluk arz eden bir durum değildir. Ni-
di döneminde İslam alâmeti kabul ettiği riva- tekim Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem siretine
yetleri mutlak görüp, zahirine dayanarak, baktığımız zaman Mekke'de farklı şeyleri İslam
İslam alâmetlerinin sabit ve her zaman ve alâmeti olarak kabul ediyorken, Medine'ye ge-
her toplumda geçerli olduğunu söy- lince bu alâmetlerin dışında farklı amelleri İs-
lemişlerdir. Doğal olaraktan 'La lam alâmeti olarak kabul ediyor. Örnek verecek
Yine mut-
ilahe illallah' ve 'namaz' gibi bir olursak;
lak namaz takım amelleri İslam alâmeti
İslam alâmeti olarak kabul etmişlerdir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'de iken
olarak kabul edil- Bundan dolayı kim olursa insanlara: "La ilahe illallah deyin felaha erin" 1
memişti. Nitekim olsun nerede olursa olsun La diyerek sadece La ilahe illallah'ı İslam'a alâmet
ilahe illallah'ı söyleyen veya olarak kabul ediyorken Medine'ye gelince ise:
Rasûlullah: namaz kılana 'Müslüman' "Ben insanlarla La ilahe illallah ve Muhamme-
diyerek Müslüman mu- dun Rasûlullah diyene kadar, onlarla savaşmak-
"Kim bizim nama- amelesi yapmışlardır. Bu la emrolundum. Kim de onu söylerse malını ve
zımızı kılar, kıble- düşünce, itikadî olarak çok kanını korumuş olur. İslam'ın hakkı müstesna,
tehlikeli olmakla beraber, hesapları da Allah'a aittir" demeye başladı. Bu
 2
mize yönelir, kes-
tiğimizi yerse o yanlış olan bir görüştür. Yan- şekilde sadece La ilahe illallah'ı İslam'a alâmet
lışlığın sebepleri ise şunlar- kabul etmeyerek yanına 'Muhammed Allah'ın
Müslüman'dır…" dır; Rasûlü'dür'ü de ekledi. Çünkü Yahudiler ken-
dince La ilahe illallah deyip, Risaleti kabul et-
(Buhari)
Bu görüş, İslam alâmetleri miyorlardı. Bundan dolayı Rasûlullah onların
tanımına uygun olmayan bir görüş İslam'ı için 'Muhammedun Rasûlullah' demele-
olması hasebiyle aklen doğru değildir. rini şart koştu.
Çünkü İslam alâmeti Müslüman ile ka-
firi ayıran ve sadece Müslümanların yap- Yine İslam'ın 23 senesinde hac gibi bir iba-
tıkları şeylerdir. Oysa bugün kendini tevhide det, İslam alâmeti değilken ondan sonra hac
nispet eden bütün âlimlerin ittifakı ile bugünkü ibadeti İslam alâmeti olarak kabul ediliyor. Hac
yöneticiler tağut ve kafirdir. Buna rağmen bu ilk dönemlerde Müslümanların ve müşriklerin
yöneticiler La ilahe illallah ve 'Ben Müslüma- ortak yaptıkları bir ibadetti, ama daha son-
nım' demekte veya namaz kılmaktadırlar. İslam ra: 'Bu seneden sonra müşrikler mescidi harama
alâmetlerini izhar ediyorlar(!) Bu çelişki kabul yaklaşmasınlar' ayeti nüzul olunca, hac sadece
 3

edilemez. Çünkü küfrü en sabit olan insanın Müslümanların yaptığı bir amel halini alıp İs-
yaptığı fiil ile Müslümanların yaptıkları bir fiil lam alâmeti olarak kabul edildi.
aynı zamanda İslam alâmeti olamaz. Bundan
dolayı Rasûlullah dönemindeki alâmetleri, şu Yine mutlak namaz İslam alâmeti olarak ka-
anda İslam alâmeti olarak kabul etmek, bu
alâmetlere göre insanlara Müslüman demek 1. İmam Ahmed, Müsned.

doğru değildir. Bunun yerine Müslümanları ka- 2. Buhari


3. 9/Tevbe, 28

36
bul edilmemişti. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi den beri olmaya zorlanır. Eğer tevhidi ikrar edip
ve sellem: risaleti inkâr ediyorsa La İlahe İllallah sözüyle
İslam'ına hüküm olmaz, yani Müslüman olmaz.
"Kim bizim namazımızı kılar, kıblemize yöne- Ta ki Muhammedun Rasûlullah deyinceye kadar.
lir, kestiğimizi yerse o Müslüman'dır…"  4 Eğer Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem Risalet'inin
'Araplara has' olduğuna inanıyorsa, İslam'ına hü-
diyerek bizim kıldığımız gibi namazı İslam küm olunması için 'tüm insanlığa' demesi gerekir.'
alâmeti kabul etmişti. Çünkü müşrikler de ken- (İslam'ına hüküm edilmesi için)
dince namaz kılıyordu. Ki ayette:
Yine İmam Taberi bu rivayetler için şöyle
"Onların beytin yanındaki namazları ancak der: 'Birinci kısım müşrikler için, ikinci kısım Ya-
ıslık ve alkıştı..."  5 hudiler için, üçüncü kısım ise bunların hepsini ka-
bul edip fer'i meselelerde problem yaşayanlar için
Yine Yahudi ve Hristiyanlar da namaz kılı- İslam alâmeti kabul edilir.'
yorlardı. Onun için Rasûlullah sallal-
lahu aleyhi ve sellem mutlak namazı değil İmam Müslim: Sahihinin
"bizim..." kaydını getiriyordu. iman bölümünde bu hadi-
Demek ki Rasûlullah ken- si (insanlarla savaşmakla
di döneminde öyle şeyleri İslam alâmeti emrolundum) rivayet eder.
İslam alâmeti olarak kabul Müslüman ile kafiri İmam Nevevi şerhinde:
etmiş ki, bunlar sadece 'Hattabi dedi ki: 'Malumdur
ayıran ve sadece ki burada kastedilen ehli
Müslümanlara ait olan ve
Müslümanlar yaptığı za- Müslümanların kitap değil putperestlerdir.
man diğer bütün milletler- yaptıkları şeylerdir. Çünkü ehli kitap zaten 'La
den onları ayıran şeylerdi. ilahe illallah' diyor. Buna rağ-
men onlarla savaşılır ve kılıç
Sahabe ve Ehli sünnet alim- kafalarından kalkmaz.'
lerinin cumhurunun da anlayışları
İmam Nevevi devamla şöyle der:
bu şekildedir. Nitekim sahabe döne-
'Kadı İyaz bunu zikretti -Hattabi 'nin sözünü-
minde zekat vermeyenler ve yalancı Peygam- ayrıca üstüne şunları ekledi ve meseleyi açıklığa
bere tabi olanlar 'La ilahe illallah' diyorlardı ve kavuşturdu. Dedi ki (Kadı İyaz): 'Can ve malın
'namaz' kılıyorlardı, ama Ebu Bekir radıyallahu anh korunma altına alınmasının 'La İlahe İllallah'a
bunları, onların İslam'ına alâmet kabul etmedi. has olması, bu imanı kabul etmenin bir gösterge-
Onların İslamlarına alâmet olarak 'Bizim ölüle- sidir. Bundan kasıt Arap müşrikler ve tevhid ehli
rimiz ateşte, sizin ölüleriniz ise cennette.' Sözünü olmayan putperestlerdir. Çünkü onlar ilk olarak
kabul ediyordu. Çünkü bununla onlar, içinde İslam'a çağırılıp, bunun üzerine kendileriyle sava-
oldukları küfrün hilafını izhar etmiş oldular. şılanlardır. Ama onların dışındakilerden, tevhidi
ikrar edenlere gelince, mallarının ve canlarının ko-
Yine Ehli sünnet alimlerin cumhuru na- runmasında 'La İlahe İllallah' yeterli değildir. Zira
maz, La ilahe illallah vb. hadislerde belirtilen onlar küfür halinde de bu sözü söylemektedirler
alâmetler için: 'Tamam bunlar İslam alâmetidir. ve ayrıca bu onların itikadındandır. Bundan do-
Ama şartları yerine gelmediği için bazı toplumlar- layı başka bir hadiste 've benim Rasûl olduğuma
da İslam alâmeti olarak kabul edilmez' demişler- şehadet edip, namazı kılıp, zekâtı verinceye dek'
dir. Burada bazı nakiller yapacak olursak mev- denmiştir.'
zu daha iyi anlaşılacaktır.
İmam Muhammed Siyer-ul Kebirde: 'Bir
İmam Beğavi: 'Kâfir şayet putperest ise ve kişi nasıl Müslüman olur?' başlığında bir konu
tevhidi ikrar etmiyorsa La İlahe İllallah demesiyle açmıştır. İmam Serahsi de şerhinde bu ayrımın
İslam'ına hüküm olunur, sonra da İslam'ın tüm aynısını zikreder.
ahkâmını kabul edip, İslama muhalif tüm dinler-
İmam Muhammed: 'Bir kâfir; üzerinde bu-
lunduğu şeyin hilafına bir şeyi açığa vurursa, onun
4. Buhari İslam'ına hükmedilir. Bu konunun temel delili ise Zilhicce
1433
5. 8/Enfal, 35 "İnsanlar La İlahe İllallah deyinceye kadar onlarla

Kasım’12 • SAYI: 10

37
olarak kendi dininden teberri ettiğini de işitme-
miz gerekir. Kendi inancına muhalif bu sözü de
(dininden biri olmayı) eklerse, ancak o zaman
İslam'ına hükmederiz.'

Daha sonra Serahsi hocası olan Abdulaziz


el-Helevani'den: 'Bizim burada, Mecusiler dışın-
da herkes Müslüman olduğunu söylüyor. Bu ne-
denle ancak Mecusilerden biri ben Müslüman'ım
derse onun İslam'ına hükmedilir. Nitekim onlar
kendileri için bu vasfı kabul etmezler. Zira onlar
savaşmakla emrolundum" 6 hadisidir. Rasûlullah çocuklarına kızdıklarında 'Be hey Müslüman' der-
bunu söylemeyen putperestlerle savaştı. Ayrıca ler, dediğini aktarır.'
Medine'de Yahudileri İslam'a davet ettiğinde ise
'Peygamberliğinin kabulünü' imanlarına alâmet Bu konuda sadece Hanbeli mezhebinde La
saymıştı. İmam Serahsi şerhinde: 'Çünkü Ya- ilahe illallah ve namaz her yerde İslam alâmeti
hudiler onun Peygamberliğini kabul etmiyorlar- olarak kabul edilmiştir. Ama bunu alâmet kabul
dı. Nihayet onlar bunu ikrar edince, imanlarına etmelerindeki şart, bu şahsın küfre girdiğinin
alâmet sayılmıştır' der.' belli olmamasıdır. Yoksa muayyen olarak bu
şahsın küfrü sabit olmuşsa, yine kılmış olduğu
İmam Muhammed: 'Bir Müslüman, bir müş-
namaz ona alâmet olmaz, demişlerdir. Bu görü-
riki öldürmek istediği zaman (ona saldırınca)
şe göre de içinde yaşadığımız toplumun küfre
müşrik: Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik
ederse, şayet o müşrik bunu söylemeyen (kabul girdikleri nokta belli olduğu için La ilahe illal-
akaid notları

etmeyen) bir toplulukta ise Müslüman onu öldür- lah ve namaz onların İslam'ına alâmet olamaz.
mekten vazgeçmelidir.'
Sonuç olarak; bugün yaşadığımız beldede
İmam Muhammed: 'Bugün Müslümanlar İslam alâmeti kişinin mevcut olan şirklerden
arasında yaşayan Yahudi ve Hristiyanlardan biri teberri etmesidir. İnsanları İslam'a davet eden,
Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onları tağulardan sakındıran biri görülürse, hiç
sallallahu aleyhi ve sellem O'nun elçisi olduğuna şahitlik tanımasak bile başlangıç olarak o kişiye İslam'la
edecek olsa Müslüman olmaz.' hükmedilir. Çünkü İslam alâmetlerinden birini
yerine getirmiştir. Daha sonra o kişinin küfrü
Yani bir Yahudi ve Hristiyan'ın; 'Ben Allah'ın görülürse, ancak o zaman ona kafir muamelesi
varlığını ve birliğini ayrıca Muhammed'in sallallahu yapılır.
aleyhi ve sellem Allah'ın elçisi olduğunu kabul ediyo-
rum' demesi; ama bunun yanında da İsa aleyhis- Hatırlatma
selam veya Üzeyir'i aleyhisselam, 'Allah'ın oğlu' olarak
Riddet ve küfür toplumunda La ilahe illallah,
kabul etmesi kendisine hiçbir fayda sağlamaz ve namaz vb. amelleri İslam alâmeti kabul edenle-
bu onun Müslüman olması için yeterli değildir. rin hükmü nedir?
Günümüzde de bir kişi şehadet getirse ve bu-
nun yanında bir şirk fiili işliyor olsa, bu kişiyi Bu insanların hükmü, sadece fikir yanlış-
de bu söylediği kelime Müslüman yapmaz ve lığı ve içtihadî bir hatadır. Kendileri şirk koş-
kendisine fayda vermez. madıkları müddetçe bizim kardeşlerimizdir.

İmam Serahsi bu cümlenin açıklamasın- Davamızın sonu: Alemlerin Rabbi olan


da: 'Çünkü herkes bilir ki aramızda yaşayan Allah'a hamd etmektir.
her Yahudi ve Hristiyan bunu söylemektedir.
Kendisinden bu şehadetle ilgili açıklanma is-
tediğinde ise 'Muhammed size gönderilmiştir,
bize değil derler'... O halde onlardan birinden
bu sözü işitirsek (kelime-i şehadet) bu söze ilave

6. Buhari, Müslim

38
İlim Meclisi
ekrembulca@tevhiddergisi.com

Ekrem Bulca

Güzel Örnek Olmak


Örnek olma, bir şeyleri öğretmenin en güzel
yoludur. Nasihatle, yazı ile öğretemediğimiz
birçok noktayı örnek olma yoluyla öğretebiliriz.

Ö rnek olma ve örnek edinme hayatın en ka- bilinçaltına yerleştiririz. Bunun için Peygambe-
çınılmaz davranışlarındandır. Bu iki unsur rin şu kıssası bir derstir:
insanoğlunun hayatını güzelleştiren önemli et-
kenlerdendir. Düşünüldüğünde, örnek kavra- "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ashabıyla bera-
mının, kişinin yaşam mücadelesi için yardımcı ber bir gün tavaf için Kâbe'yi gider. Rasûlullah
görevini üstlendiği görülecektir. Bundan dola- orada ashabına tıraş olmalarını ve kurbanla-
yıdır ki, Allah subhanehu ve teâlâ Mekke'ye Kur'an'ı rını kesmelerini emreder. Fakat kimse de hare-
kete geçmez. Rasûl, sözünü bir daha tekrarlar.
hayat kitabı olarak gönderirken sadece bununla
Buna rağmen ashabın halinde hiçbir değişiklik
yetinmemiş, o kitabı hayatına geçirerek ümme-
olmaz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: 'Ben em-
te örnek olacak Peygamberler de göndermiştir rediyorum siz ise itaat etmiyorsunuz' buyurur.
veya eski kavimlere gönderilen Peygamberleri Ümmü Seleme radıyallahu anha bunun üzerine: 'Ya
örnek olarak göstermiştir. Rasûlullah! Siz kalkıp tıraş olur, kurbanını-
zı keserseniz, ashabınız da bunu yapacaktır'
''Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret günü- diye Peygambere öneride bulunur. Rasûlullah
nü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Ümmü Seleme'nin tavsiyesine uyar. Bunun üze-
Allah'ın Rasûlü'nde güzel bir örnek vardır.''  1 rine ashap Peygamberin yaptığı gibi tıraş olur
ve kurbanını keser."
''İbrahim'de ve onunla beraber bulunanlarda
sizin için güzel örnek vardır.''  2 Okuduğumuz bu kıssadan sizin ve başkala-
rının alması gereken ders notu ise, yaşantımızla
Örnek olma, bir şeyleri öğretmenin en gü-
birilerine örnek olmaktayız ve bu örneklikle be-
zel yoludur. Nasihatle, yazı ile öğretemediğimiz
raber birilerine bir şeyler öğretmekteyiz.
birçok noktayı örnek olma yoluyla öğretebiliriz.
Bu yolla, farkettirmeden konuları karşı tarafın Peygamberler kendilerine verilen güzel ör-
nek olma görevini, kendi dönemlerinde en gü-
1. 33/Ahzab, 21
zel şekilde yerine getirdiler. Onlar bu misyonu Zilhicce
1433
2. 60/Mümtehine, 4 yerine getirince en güzel nesil, örnek nesil yetişti.

Kasım’12 • SAYI: 10

39
Bugün her tarafta İslam anlatılmasına rağmen bu fitnenin karşısında durmuş, Peygamberin
örnek nesil yetişmiyorsa bu, her yönü ile örnek mirasını devraldığından dolayı onların çektiği
olabilecek kişilerin olmayışından veya bunların sıkıntıları sünnetullah gereği o da göğüslemişti.
azlığındandır. Peygamberler vefat edince güzel Bu imam işkence altındayken öğrencisi kendi-
örnek olma görevi âlimlere kalmıştır. Onların sine gelip: 'Ey imam tükendin artık ruhsatı tercih
da itikadi, ibadî ve ahlakî konularda her yönü et' deyince imam dışarıdaki kalabalığı öğrencisine
ile insanlara örnek olmaları gerekir. göstererek: 'Herkesin elinde kâğıt kalem imamın
ağzından çıkacak bir sözü veya imamın örnek teş-
Nitekim âlimler Peygamberlerin varisleridir. kil edebilecek bir davranışını beklemektedir.' der.'
Bu mirasın parçalarından birisi de, iyi örnek
olabilmektir. İyi örnek olabilmek, bir âlimin İmam Şafii'nin rahimehullah halifelerinden olan
veya bir davetçinin veyahutta bir ilim talebesi- Yusuf b. Yahya el- Büveyti... Bu imam da aynı
nin göstermesi gereken kaçınılmaz bir davra- fitneye maruz kalmıştı. Kendisine 'Kuran'ın
nış şeklidir. Sıradan birinin yapmış olduğu bir mahlûk olduğunu söyle aramızda kalsın' denildi-
davranış çok fazla önemsenmez ama Müslü- ğinde bu imam bir Peygamber mirasçısı olarak
manların önlerinde bulunan âlim, komu- şu cevabı vermişti: 'Bana yüz bin kişiye yakın bir
tan, emir, imam, davetçi gibi şahsiyetlerin halk uymaktadır. Bunun manasını anlamazlar.'
davranışları ise böyle değildir. Buna Bu söz üzerine bir buçuk kilo ağırlığında demir-
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem lere vurularak Bağdat'a götürür. Bu olaya şahit
Hatip'in siretinden, selefimizin haya- olanlardan birisi diyor ki; 'Onu bir katırın üze-
rinde götürülürken gördüm. Boynunda demirden
bir dakika tından birçok örnek verebi-
bir boyunduruk, ayaklarında ise prangalar vardı.
bile sürmeyen liriz. Rasûlullah'ın önderlik
Boyunduruk ile pranga da demirden bir zincir
vasfından kaynaklı olarak
seccadeyi silkip insanlar onu taklit etmek için
ile birbirine bağlı idi. Bu şekilde götürülürken bir
yandan da şöyle diyordu; 'Muhakkak ki Allah bü-
dinarları yere atış birbiriyle yarışıyorlardı. On- tün mahlûkatı "Kun"(Ol) emri ile yaratmıştır. Eğer
hareketi, mescitte dan sonra gelip bu mirası Allah'ın bu kelamı -yani "Kun" kelimesi- mahlûk
bulunan talebe- devralan ilim ehli de, bu olsa idi sanki mahlûkat bir mahlûk ile yaratılmış
mirasın hakkını vermişler- olurdu. Eğer bu durum mantığıma yatsaydı, onla-
lerine izzeti ve
di. Peki ya bizler? Yani ilim rı tasdik ederdim. Ta ki gelecek insanlar, bu mevzu
Allah'tan başkası- talep eden kişiler... Bizim için bir kavmin demirler içerisinde öldüğünü bilip,
na kulluk etmenin durumumuz ne halde? İşte gerçekleri anlasınlar...'
zilletini öğretme- tefekkür etmemiz gereken
mesele budur. İbni Mübarek diyor ki: 'Bir gün mescitte otu-
ye yetmişti. ruyorduk. Ebu Hanife'nin odasına bir yılan düştü.
Âlimin yapmış olduğu bir Ebu Hanife dışında odada bulunan herkes kaçtı.
davranış, söyleyeceği bin sözden daha Ebu Hanife'nin ise hiçbir tepki göstermeden yıla-
da etkilidir, dersek herhalde yanlış söy- nı tutup attığını, sonra tekrar yerine oturduğunu
lememiş oluruz. Ki selefin hayatına baktı- gördüm.' Şöyle bir düşünelim; eğer Ebu Hanife
ğımız zaman, sözlerindeki güzelliklerin dav- de, diğerleri gibi yılanı görünce kaçsaydı, Ebu
ranışlarında da tezahür ettiğini çok rahat bir Hanife onlara vaaz verdiği ve onları eğittiği za-
şekilde görebiliriz. Sözü bir vadide, davranışı da man onun sözlerine kulak asarlar mıydı? Veya
başka bir vadide olan âlimi kim örnek alır ki?! Ebu Hanife onları cihad ve cesaret kavramları
üzerinde eğitmeye cüret edebilir miydi?
Selefin bu örnekliği hakkıyla yerine getirip,
sözlerinde duranlar olduklarını okumaktayız Hatip el-Bağdadi hakkında zikredilen bir
kitaplarda. Ve her okuduğumuzda hayretler olaya göre; bir gün Alevilerden birkaçı kucak-
içinde kalıp 'Böyle insanlar gerçekten var mıydı?', larında bir yığın dinar ile onun odasına girdi-
deriz ve şaşkınlığımızı gizleyemeyiz. İmam Ah- ler. Başlarındaki şahıs Hatip'e: 'Filanca kişi sana
selam ediyor ve bazı ihtiyaçlarına harcaman için
med b. Hanbel rahimehullah bu ender insanlardan
sana bunları gönderdi' dedi. Hatip, öfkeyle yüzü-
biridir. Mutezilenin bir zehir gibi beyinlere aşı-
nü buruşturarak: 'Benim bunlara ihtiyacım yok'
ladığı 'Kur'an mahlûktur' fitnesi baş gösterdiğin- dedi, Alevi: 'Sanki bunları azımsar gibisin' diyerek,
de bu büyük imam, bir Peygamber varisi olarak kucağındaki dinarları, Hatip'in seccadesinin üze-

40
rine boşalttı. Sonra da 'Burada tam üç yüz dinar
var' dedi. Hatip öfkeden yüzü kıpkırmızı olmuş
bir şekilde ayağa kalkarak, seccadeyi çekti ve
dinarları yere döktü. Sonra da arkasını dönüp
mescitten çıktı.

Hatip'in bir dakika bile sürmeyen seccadeyi


silkip dinarları yere atış hareketi, mescitte bu-
lunan talebelerine izzeti ve Allah'tan başkası-
na kulluk etmenin zilletini öğretmeye yetmişti.
Bunu da, şöyle diyen bir talebesinin, sözünden
anlıyoruz: 'O anda Hatip'in çıkışındaki izzeti ve
yere oturmuş hasırların yarıklarından dinarları
toplamaya çalışan alevinin zilletini kesinlikle unu- Rasûlullah: 'Ben böyle bir altın yüzük edinmiş-
tamam.' tim, fakat kesinlikle onu takmayacağım' buyu-
rarak yüzüğü çıkarmıştı. Bunu gören ashab da
Bunlar iyi örnekler. Bir de kötü örnekler yüzüklerini çıkardılar. "
var. Onlara ne demeli? Onlar da toplumda âlim,
şeyh, profesör, ilahiyatçı olarak biliniyorlar. An- Peki ya ümmete yön veren âlimler ve ilim ta-
cak onların örneklikleri kötü örneklik olarak lebeleri... Bunların nasıl davranmaları gerekir?
vasfedilmeye daha layıktır. Çünkü bu insanlar
söz ve fiilleri ile insanları ateşe davet etmekte- Dualarımızın sonu: Alemlerin Rabbi olan
dirler. Allah'a hamd etmektir.

İyi örnek olmak ile alakalı verilen örnekler-


den selefimizin bu konuya ne denli önem verdi-
ğini anladık. İyi örnek olmanın önemini mad-
deler halinde sıralayacak olursak;

1. Kemal derecesine ulaşmış canlı bir örnek,


akıl ve basiret sahibi her insanın beğenisini,
takdirini, hayretini ve sevgisini uyandırır.
2. Seçkin faziletlerle bezenmiş iyi bir örnek,
karşısındaki kişilerde, bu faziletlere ulaşmanın
imkân dâhilinde olduğu kanaatini uyandırır.
Yani bunun imkânsız bir şey olmadığını insan-
ların anlamalarını sağlar. İnsanın istediği tak-
dirde bu güzel sıfatlara bürünebileceğini göste-
rir. Şüphesiz hal ile örnek olmak, lafzen örnek
olmaktan daha etkilidir.
3. İnsanların bir sözle muhatap olurken o
sözü anlama kapasiteleri birbirlerinden fark-
lıdır. Fakat canlı bir örneği, mücerred göz ile
görme konusunda herkes müsavidir/eşittir.
Davetçinin insanlara ulaştırmak istediği anlam
ve kavramları bu şekilde, yani canlı örnek ola-
rak ulaştırması, söz ile ulaştırmasından daha
kolay ve etkilidir. İmam Buhari Sahih'inde İbni
Ömer'den radıyallahu anh şu hadisi naklediyor:
"Rasûlullah altından bir yüzük edinmişti.
Rasûlullah'ın elinde altın yüzük gören her saha- Zilhicce
be de birer altın yüzük edindiler. Bunun üzerine 1433

Kasım’12 • SAYI: 10

41
Nasihat
abdulmetinaksoy@tevhiddergisi.com
Abdulmetin
Aksoy

Hala Düşünüp
Öğüt Almayacak mısınız? -2-
Dikkat edilirse çağın fikir ve düşünce kargaşasına sebep
olan, nokta gündemlerin tağutlara göre tayin edilmesi ve
onların üzerinde tedebbürün yapılmasıdır.

S istem milletin düşüncelerini kendi çarkının


etrafına çekmiş, vatandaş ancak onun yap-
tığı liste üzerine düşünebiliyor. Siyasetiyle dü-
yaşamaya başlayınca hem avam halk hem de
Müslümanlar bundan etkilendiler. Buna dün-
den razı olan toplum bunu menfaat perestliği
şünceleri zehirleyen listede kimi zaman ırkçı- nedeniyle: 'Allah subhanehu ve teâlâ "Dinde zorlama
lık, örf, gençlik döneminde gezmek, eğlenmek, yoktur" 1 ayetinde bizlere düşünce özgürlüğünü
flört edinme, yaşlanınca emekli olma, en güzel tavsiye etmiştir' diyerek düşünce yatırımları-
şekilde nasıl dünyaya yatırım yapıp kazanırım nı hep dünyaya yaptılar. Bu toplumda yaşayan
vb. konular ana gündem olarak yer alıyor. Dü- Tevhid Ehli ve muhafazakâr kesimler de dü-
şüncelerine bunların aşılandığı halk adeta pis şünce özgürlüğünü: 'İtikat meselesinde caiz değil,
kanları emmek için vücuda yapışan sülük gibi, bunun dışındaki meselelerde caizdir' diyerek caiz
bu habis düşüncelere dalmış yok olup gidiyor. olan ve olmayan diye iki kısma ayırdılar. Yani
Allah'ın varlığına inanmada düşünce özgürlüğü
Dünya maişeti ve medyanın pompaladıkla- yok, buna herkes inanmalıdır. Fakat Allah'ın sub-
rı düşüncelerimizi ve düşünmemiz gerekenleri hanehu ve teâlâ indirdiği Kur'an'ın üzerine tefekkür
tahrif etmekte. Panayırlarda slogan haline gelen etmede düşünce özgürlüğü vardır, dileyen bu-
'düşünce özgürlüğü' bir taraftan insanı ilah konu- nun üzerinde tedebbür eder, dileyen de tedeb-
muna getirirken diğer taraftan da düşünmemiz bür etmez, bunda zorlama yok anlayışı Tevhid
gereken İslam'ın temel taşlarını yıkıp, yerine Ehli arasında maalesef yaygınlaştı. Bu anlayış
muhayyer düşünce listesi getiriyor. Ne gariptir Müslümanların hayatlarında düşünmeyi iptal
ki, bu düşünce özgürlüğünün içerisinde İslam ederken, Allah'ın subhanehu ve teâlâ "Hala düşünüp
dininin kaidelerini 'tefekkür etme' yer almamak- öğüt almayacak mısınız?" 2 ayetini de unutturdu.
tadır.

Düşünce özgürlüğü ile ön plana çıkan kan-


serli fikir akımı, bu itikatlarını haykırmaya ve 1. 2/Bakara, 256
2. 32/Secde, 4

42
Elbette medyadan ve etraftan edindiğimiz
gündemler, düşüncelerimize etki etmektedir.
Gündemlerimiz İslam'ın maslahatına faydalı
olacak mevzularsa bizlere olumlu yönde, fakat
İslam'a ve kendi imanımıza zarar verecek konu-
larsa olumsuz yönde etki edecektir. Dikkat edi-
lirse çağın fikir ve düşünce kargaşasına sebep
olan, nokta gündemlerin tağutlara göre tayin
edilmesi ve onların üzerinde tedebbürün yapıl-
masıdır. Her ne kadar tağutlar, insanlara gün-
dem belirleyip düşüncelerini bozsa da, biz Müs-
lümanlar İslam'ın şiarlarını yeryüzüne hâkim
kılmayı ve bunun için gerekli olan amelleri asıl
gündem edinmeli, düşüncelerimizi sürekli bun-
ların üzerine çevirmeliyiz.

İnsanın bir parçası olan düşünme ve düşün- Kur'an-ı Kerim'in üzerinde tedebbür etmemizi
celer önemlidir. Düşüncelerimizi kaliteli hale iptal etti. Kitabımıza karşı en büyük hatayı yap-
getiren ana kaynak ise üzerinde düşünülen ko- tığımızın farkına varamadık. Böylelikle Allah'ın
nulardır. O zaman, 'Neleri düşünüyor ve neleri subhanehu ve teâlâ bizlere sunduklarını kaçırdık ve
düşünmeliyim?', 'Allah'ın subhanehu ve teâlâ düşünme- kendi kendimize zulmettik. Oysa Allah'ın subha-
mi istediği konular nelerdir?' sorularını kendimi- nehu ve teâlâ şu ayetini zihnimizden hiç çıkarmama-
ze sormalıyız. lıydık:
Evet, kardeşim kendimize sorduğumuz bu "And olsun ki biz onu(Kur'an'ı) onların ara-
sorulardan 'Neleri düşünüyorum?' kısmına sen sında düşünüp öğüt alsınlar diye evirip çevirdik.
cevap vermelisin. Çünkü seni, senden başkası Hâlbuki insanların çoğu yüz çevirip nankörlük
daha iyi bilemez. Sana ait olan sorunun cevabı- etmekten başka bir yol izlemediler."  3
nı verdiysen, geri kalan suallerin müzakeresini
de, Allah'ın yardımıyla seninle beraber yapalım. Kur'an'ın sadece başkalarına anlatmak için
indiğini zannettik. Okuduğumuz her ayeti baş-
Allah subhanehu ve teâlâ bizden, İslam'ın masla- kalarının küfrünü ve hatasını düşünerek oku-
hatına ve imanımıza faydalı olacak her şeyin duk. Ayetler üzerinden nasıl tefekkür etmemiz
üzerinde tefekkür etmemizi istemiştir. Üzerin- gerektiğini karıştırdık kardeşim. Kendimizi
de düşünülmesi geren konular çok olduğundan, ayetlerle muhatap tutmayıp, hep başkalarına
bunlardan sadece birkaçını sizinle paylaşmaya atfetmemiz ne kadar doğrudur sence. Bu çeliş-
çalışacağım. kili ameller içerisinde olanların halinin, Allah
katında nasıl vasıflandırıldığını duymaz mıyız,
İslam'ın Temel Kaynağı Kur'an-ı Allah'ın subhanehu ve teâlâ şu ayetinden :
Kerim'i Okurken Düşünmek
"İnsanlara iyiliği emredip, kendinizi unutur
Kur'an hayrı ve bereketi bol olan bir kitaptır. musunuz? Hâlbuki kitabı da okuyup durursu-
Kur'an'ın hayrı, Allah'ı subhanehu ve teâlâ isim ve sı- nuz. Hala akıllanmayacak mısınız?"  4
fatlarıyla tanıma, bereketi ise itikat, amel, ahlak,
ibadet, cennet, cehennem, zikir ve tefekkür gibi Kur'an'ı Kerim'i okurken tefekkür edersek,
nice kavramları içinde barındırmasıdır. Her biri kendi hatamızı bulup hem Allah katında hem
bizim için birbirinden değerli kardeşim. Bizler de cemaat içinde kötü halde olduğumuzu fark
Allah'ın arşından inen bu incilerden istifade et- etmek veya fark edilmekten korktuk. Tespit et-
mek istiyorsak, her ayetin üzerinde gereğince tiğimiz bu sorunları çözüm için ümmete ilet-
durup tefekkür etmeliyiz. tiğimizde, cemaatin içerisinde konumumuzun

Kur'an'ın sadece okumak ve amel etmek için 3. 25/Furkan, 50


Zilhicce
1433
indiğini düşündük. Bu fikir, bizlerin hayatından 4. 2/Bakara, 4

Kasım’12 • SAYI: 10

43
düşeceğinden endişelendik. Ayetler üzerinde zaman yardıma çağırmalısın:
tedebbür etmeyi hep geri plana koyduk veya çı-
kan dersleri hiç üzerimize alınmadık. Oysa in- "Allah ölüm vaktinde ruhları alır. Ölmeyenin-
sanın kendi sorunlarını tespit etmesi, Allah'ın kini de uykusunda alır. Hakkında ölüm hükmü
subhanehu ve teâlâ sana ikram ettiği bir lütuftur kar- tayin ettiği kimselerin ruhlarını tutar, diğerleri-
deşim. Herkese nasip olmayan bu hasenatı bir ni ise belirli bir süreye kadar salıverir. Muhak-
kak bunda düşünen bir topluluk için ayetler/
şeref olarak kabul etmeliyiz. Tarihteki ve günü-
öğütler vardır."  6
müzdeki müşriklerin şirk koşma nedenlerine
bakıldığında onların, kendi hatalarını fark ede- Ölümü düşünmek, dünya ile ahiret arasında
medikleri görülecektir. O kadar ki hatalarını denge kurmanın ölçüsüdür. Bu ölçüyü haya-
hep doğru kabul edip, savunuculuğunu yaptı- tından çıkarırsan, günümüzde sadece dünyaya
lar ve şirk koşmaktan vazgeçmediler. Bu bizim ağırlık verildiği gibi tek tarafa ağırlık verirsin.
için ibret değil midir ki bu şerefe nail olmaktan Buda senin iki tarafı da kaybetmene neden
kaçıyoruz? Bulduğun sorunlardan kurtulama- olacaktır kardeşim. Her iki yerde de saadette
maktan korkma kardeşim. Allah subhanehu ve olmak istiyorsak ölümü düşünmeye iten
teâlâ çok rahmetli ve bağışlayıcıdır. Yeter ki
etkenlere yapışmalıyız. Mesela, kabirleri
sen, ayetler üzerinde düşünüp eksiklerini ziyaret etmek en güzel yöntemdir belki
bulduktan sonra Rabbinden mağ- de bizim için. Peygamberimiz gibi
firet dile. Allah da subhanehu ve teâlâ mezarlığa varıp:
senden, bunu talep etmekte-
dir zaten: "Bu diyarın mümin ve Müs-
Dünyada bile kiralayacağımız veya
lüman sakinleri. Selam sizin
"De ki ey nefisleri satın alacağımız evin tasarımını
üzerinize. Biz de Allah'ın
aleyhine ileri giden düşünülebiliyorken, asıl taşınacağımız
nasihat

yerdeki evimizin, cennetteki villalardan izniyle size kavuşacağız." 7


kullarım! Allah'ın rah- deyip, onların diğer
mı ya da cehennem ateşiyle dolu
metinden ümit kesme- harabelerden mi olacağının taraftaki konumlarını dü-
yin. Çünkü Allah bütün düşünülmesi gerekmez mi sence? şünmek... Böyle bir prog-
günahları(hataları) mağfiret
eder. Muhakkak O, çok çok ramımız var mı acaba? Bak,
mağfiret edendir, rahmet sana Peygamberin ne tavsiye
edendir."  5 ediyor kardeşim:

"Kabirleri ziyaret edin ki ölümü hatırla-


Dünyanın Bitişi, yasınız."  8
Ahiretin Başlangıcı Olan
Ölümü Düşünmek Belki de kabirleri ziyaret edip ölümü ha-
Dünya, yaşamın başlangıcı ve ebediyete tırlamayalı yıllar oldu. Ailemizden biri ölünce
hazırlık yapma yeridir. Elbette her ağacın so- o an ölümü az da olsa hatırladık. Derken ara-
lup gittiği gibi bu iptidanın iyi veya kötü sonu dan zaman geçtikçe, tekrar ölüm yokmuş gibi
olacaktır. Evrenden ayrılıp ahirete geçişimize yaşadık, çalıştık, ölümü hiç tefekkür edemedik.
sebep olan etken ölümdür. Ölüm tefekkür edil- Ölüm gelmeden fırsatı değerlendirmeli, sürek-
mediği zaman ölümden sonraki mekânın şaki li onu düşünmelisin kardeşim. Senin için, din
veya sait oluşu düşünülemez. İnsan göç edece- kardeşin olan Muaz bin Cebel'in radıyallahu anh ya-
ği evini düşünmez mi kardeşim? Dünyada bile şantısı örnektir, Muaz bin Cebel şöyle anlatıyor:
kiralayacağımız veya satın alacağımız evin ta-
sarımını düşünülebiliyorken, asıl taşınacağımız "Bir gün Rasûlullah'ın huzuruna varmıştım.
Bana: 'Ey Muaz! Sen, bu akşam nasıl sabah-
yerdeki evimizin, cennetteki villalardan mı ya
ladın?' buyurdu. Ben de: 'Ya Rasûlullah! Al-
da cehennem ateşiyle dolu harabelerden mi ola- lah Teâlâ'ya iman etmiş olarak sabahladım'
cağının düşünülmesi gerekmez mi sence? Seni dedim. Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz:
bu anlayışa itebilecek tek etken ölümü tedebbür
etmendir. Bunun için Rabbinin şu ayetini her
6. 39/Zümer, 42
7. İmam Müslim
5. 39/Zümer, 53 8. İmam Müslim

44
'Ey Muaz! Senin her sözünün doğruluğuna bir rin yaptığı bütün yanlışlar cemaatin simgesine
delilin vardır. Bu sözünün doğruluğunun delili zarar verir. Uhud gününü zihninde canlandırır
nedir?' buyurdular. Ben de şöyle cevap verdim: mısın; Peygamber bazılarını oklarıyla düşmanı
'Ya Rasûlullah! Ben, geceden, gündüze çıktığım etkisiz hale getirmek için dağın tepesine koy-
zaman, bir daha akşamı beklemem. Akşam ol- muştu. Oradakiler bir an gafletleriyle ganimet-
duğu zaman da, sabaha kadar yaşayacağımı lere yönelmişlerdi. O an bu yaptıklarının cemaa-
hiç ümit etmem. Bir adım attığım zaman, ikinci te olumsuz yönde etki edeceğini düşünemediler.
adımı atacağımı sanmam. Her insanın bir eceli
Nitekim olumsuz yönde etkilenildi. Ya bugün
olduğunu bilirim. Ecelinin saati geldiği zaman,
o anda ecelinin ona yetişeceğini de bilirim. Bü- bizler, sigara içtiğimizde, harama baktığımızda,
tün insanlar mahşerde haşr olunurlar. Kimisi kötü ortamlarda bulunduğumuzda, ticaretteki
Peygamberi ile beraberdir. Kimisi de taptıkları yanlışlığımızla veya buna benzer davranışla-
ile beraber olacaktır. Ben ise, kendimi sanki ce- rımızla cemaate zarar vermiyor muyuz sence?
hennemdeki insanların azaplarını ve cennetteki Unutma, unutma kardeşim! Dünyada cemaat,
insanların nimetlerini her an görüyormuş gibi ümmet, senin davranışlarınla tanınıyor.
düşünürüm.' Bunun üzerine Rasûlullah Efen-
dimiz buyurdu ki: 'Ey Muaz! Sen en güzel olanı Kıymetli müzakere arkadaşım! Seninle bu
yapıyorsun. Böyle düşünmeye devam et ve bun- ayki müzakeremizin konusunu bunlar oluştur-
dan hiç ayrılma!' " du. Rabbim bizlere hakkın diliyle müzakere et-
meyi, fehmettiklerimizle amel etmeyi nasip ve
Her Şeyimiz Olan Ümmeti mukadder eylesin. Bir sonraki sayımızda buluş-
ve Cemaati Düşünmek ma dileğiyle.
Cemaatin ve ümmetin halini, gidişatını,
Davamızın sonu Alemlerin Rabbine hamd
hem maddi hem de manevi yönünü düşün-
etmektir.
meliyiz. Düşündüğümüz listeye cemaati dâhil
etmeliyiz kardeşim. Bir aile ferdi, ailesinin her
yönünü düşündüğü gibi bu ümmetin ferdi olan-
lar da cemaatin her yönünü tefekkür etmelidir.
Mesela, ümmet olarak yeryüzüne İslam dinini
hâkim kılmayı hedeflemişiz. Edindiğimiz bu
gaye uğrunda her şeyimizle mücadele etmemiz,
hepimizin üzerine gerekli olan sorumluluk-
tur. O zaman 'Davanın yerel ve genel hedeflerine
ulaşması için ne yapabilirim?', 'Cemaate nasıl bir
öneri sunarım da ümmet dünyada zafer kazanır?'
gibi soruları sorup kendimizi bu şekilde cema-
atin halini düşünmeye sevk etmeliyiz. Ola ki
Allah subhanehu ve teâlâ senin düşüncenle ümmete
zafer verir. Hendek gününü hatırlar mısın, ce-
maat ile düşman karşı karşıya, ortada büyük bir
savaş, kâfir İslam dinini yok etmek için orada.
Selman-ı Farisi cemaati düşünerek kendi ka-
vimlerinde yaptıkları savaş taktiğini sundu. Ce-
maat bu düşünce ve Rabbimin dilemesiyle zafer
elde etti. Peki, bugün bizlerin cemaat için böy-
le düşünceleri var mı acaba? Unutma, unutma
kardeşim! Cemaatin ve ümmetin senin düşün-
celerine ihtiyacı vardır.

Yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı cemaati


düşünerek yapmalıyız. Sergilediğimiz davranış-
lar, içinde bulunduğumuz topluluğu yakından Zilhicce
1433
ilgilendirmektedir kardeşim. Senin veya bizle-

Kasım’12 • SAYI: 10

45
Yusuf El-Uyeyri Çeviri Makale

Cihad Yolundaki Sabiteler


Mukaddime

İ slamî hareketin her dönemde çeşitli fikirle-


rin, görüşlerin rüzgarına kapıldığını, fert-
lerin de hareketi bazen siyasi, sosyal eksenlerde
Müteğayyirat (Değişken) ise; sabitelerin
zıddıdır ki, bunlar menhec ve ilkelerde ikincil
meselelerdir. Bunlar asıl olmayıp, füru olan du-
değerlendirebildiğini görmekteyiz. Bu karmaşa- rumlardır. Zamanın, mekanın ve şahısların de-
lar doğal olarak menheci sapmalara sebebiyet ğişmesiyle değişir. Bunların genel şer'i kuralları
vermektedir. Bu ve buna paralel birçok sebepten vardır. Bunun ayrıntısı ise, müçtehitlerin delil-
dolayı Şehid Şeyh Yusuf El-Uyeyri'nin 'Sevabit leri ile yaptıkları içtihatlara göre ölçülür. Bunlar
Alâ Darbi'l Cihad' isimli risalesinin bölümlerini
tartışmaya da açık olan meselelerdir.
peyderpey çevirip, yayınlamaya gayret edeceğiz.

Yusuf El-Uyeyri –Allah ona rahmet etsin- Bizim için burada -özellikle bugünlerde-
Suud'un ilim ve cihad ehlinden olan bir zattır. önemli olan şer'i nasların, cihad hakkında işaret
Kendisi 30 Rebiü'levvel 1424/1 Haziran 2003 ettiği sabitelerden bahsetmektir. Bu sabitelere
tarihinde Suud Şer Devleti'nin saldırısına ma- bugün dünden daha fazla dönüp, anlatmaya,
ruz kalarak inşallah şehid olmuştur. Allah şeha- yaymaya, anlamaya ihtiyacımız var. Bugün, ya-
detini kabul etsin. -Çeviren- ralı olan ümmetin bu kötü durumunda, bazı
kimselerin bu sabiteleri değişkenlere çevirmek
Giriş için üzerinde konuştuğu, sözü uzattıkları sabi-
Bizlere sapasağlam bir din veren ve sıratı telerimize hakiki manada dönmeye muhtacız.
müstakime ileten Allah'a hamd olsun. Salat ve
Kardeşim, cihad yolunu bize çizen sabite-
selam insanlığın muallimi, yaratılanların en
lerin hepsini değil de bazılarını senin önüne
hayırlısı Ademoğlunun en faziletlisinin üzerine
koyacağız. Bizim bu sabitelerin yazımının ar-
olsun. En faziletli salat ve selamlar ona, ailesine
kasında hedeflediğimiz; zulüm ve yalan giy-
ve ashabının üzerine olsun.
dirilmiş olan cihad menhecini, bu bağlardan
Şüphe yok ki, her menhecin sabiteleri ve kurtarmaktır. Cihad menheci, bugün şer'i bir
müteğayyiratları/değişkenleri vardır. Sabiteler, delile dayanmadan canlılığını yitirme, sınır-
zamanın, mekanın veya şahısların değişmesi ile lama, kayıtlandırma yapan bir çok propagan-
beraber değişmeyen, sarsılmayandır. Bundaki dalara maruz kalmaktadır. Bu propagandalar;
kanaat ve yakinî inanç, sabit olan naslara dayan- kimi zaman bu şiara çağıran kimselerin yanlış
makta olup, şüphenin de kendisine ulaşmadığı anlaşılması ve yanlış uygulamaları nedeniyle
bir ilimdir. Bunların değiştirilmesi ise mümkün olabilmektedir. Bu engellerden biri; kendisini
değildir. Bu sabiteler, yüce dağlar gibi olmasının fıkha nispet edenlerin, bu ibadet ile amel etme-
yanında, bu yolda yürüyen kimselere yol göste- nin şartını ortaya çıkarmalarıdır ki, bu konuda
recek apaçık işaretlerdir. imamlardan hiçbirisi bu şartları getirmemişler-
dir. Kendisini İslam'a nispet eden haddi aşan

46
kimselerin bütün oturumlarda cihadın zamanı-
mızı düzeltemeyeceğini mırıldanmaları da bir
başka engeldir. Ve bunların en önemlisi ise; bu
ibadete/şiara savaş açan Haçlı ittifakıdır. Çünkü
bu şiar, sömürgeci Amerikan'ın dünya ülkeleri-
ni sömürme çıkarlarına ters düşmektedir.

Cihad yolunun sabitelerini yaymak, Allah'ın


izni ile cihad anlayışını düzeltecek ve yolunda
duran zalim engellerin kalıntılarını temizleme-
yi gerçekleştirecektir. Cihad anlayışının düzel-
tilmesinden sonra ruhi alanda, sonra fikrî ve
menhecî alanda ve son olarak da amelî alanda ğimizde, başıboş, işe yaramaz insanların zalim-
bu ibadete bağlanmamız mümkün olacaktır. ce ve günahkarca koymuş olduğu bağları kaldır-
Bu şiarı canlandırmak, açıklama ve beyan gibi mış olacağız. Bu yaptıklarıyla sübutu(bize geliş
çabalara ihtiyaç duymaktadır. Bu açıklama ve yolu) ve delaleti(işaret ettiği) kesin olan naslara
beyan ise, vakıadan kopuk, mücerret fıkhı bilgi itiraz etmişlerdir. Kendisini İslam'a nispet eden
ile sınırlı olmamalıdır. Bu da fıkıh gibi matlup kimselerden; 'Medeniyetlerle çatışmanın yı-
olmalıdır. Bu, fıkıh gibi istense de, bu fıkhı ve kımdan ibaret olduğunu, İslam'ın bundan ve bu
şiarı (Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı gibi) va- çatışmadan uzak olduğunu, bizlerin medeni-
kıaya tatbik etmeye götürecek bir menhec ile yetlerle yaşamaya, barışa, şiddeti ve silahlı çatış-
bağdaştırmaya ihtiyaç duymaktadır. mayı -cihadı- bir kenara bırakmaya ihtiyacımız
olduğu" gibi sözleri söyleyenleri duymuş olduk.
Sözü daha da açarak, ibadeti bağlarından so- Bunun yanında azımsanmayacak kadar kimse-
yutlamak için şöyle örnek verebiliriz; Şüphesiz nin bu şiarla savaşmak veya ortadan kaldırmak
Allah subhanehu ve teâlâ namazı bizden öncekilere de için hoşgörü, vasatçılık veya dinler arası diyalog
farz kılmıştır. Fakat Allah subhanehu ve teâlâ bu ibade- adı altında konferans ve toplantılara katıldıkla-
tin edasını manastırlar ve havralar ve diğerleri rını da görmüş olduk. Cihad ve mücahidlere çıl-
gibi özel mekânlara has kılmıştır. Allah subhane- gınca saldıran haçlı ittifakını kutlayarak, İslam'a
hu ve teâlâ Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ümme- kendisini nispet edenlerin önünde daha büyük
tine bunu (namazı) farz kıldığında, bu ibadeti bir sayının şiddet ve terörizm adıyla cihad ame-
mekânsal bağından kurtarmıştır. Nebi'ye sallallahu line karşı mücadeleleri üzere kurulu olan müza-
aleyhi ve sellem de kendisinden önce hiçbir Peygam- kere ve planlarını desteklediğini gördük.
bere vermediği şeyleri vermiştir. Allah'ın bu
verdiklerini de Buhari ve Müslim'de Cabir'den Cihad yolunda sabite olan işaretlerin açık-
gelen hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle lanması, farklı yerlerden cihadı kötüleyenlerin
açıklamıştır: iddialarına cevap vermek için, cihada haksızca
karıştırılmış bazı anlayışların ortadan kaldırıl-
"Tüm yeryüzü bana mescid ve temiz kılındı. ması için, bu yazıda bazı sabitelerin üzerinde
Ümmetimden herhangi bir kimse namaza ye- duracağız.
tiştiğinde onu kılsın."
(Bir sonraki sayının konusu: Birinci Sabite:
Bu şekilde tüm yeryüzü bu ibadetin eda edil- Cihad Kıyamete Kadar Devam Edecektir!)
mesi için uygun olmuştur. Yalnız yedi yer diğer
delillerle bundan istisna edilmiş olup, bunlar
da zaruret halinde yapılabilir. Bu ibadetin, bu
bağlardan kurtarılması, kulların onu eda ede-
bilmesi için bir kolaylaştırmadır ve meşakkatsiz Şeyh Yusuf El-Uyeyri (rahimehullah)
olmuştur. Bu ibadetin Allah tarafından kayıt- Özcan YILDIRIM, Tevhid Dergisi için
landırılıp, sonra bu kaydın kaldırılması, O'nun çevirmiştir.
bildiği bir hikmettir.
Zilhicce
1433
Biz bugün cihad şiarının sabitelerini zikretti-

Kasım’12 • SAYI: 10

47
Menhec Notları
Yiğit İnan yigitinan@tevhiddergisi.com

İslam'a ve İslam'ın Hükümlerine


Tam Bağlılık ve Teslimiyet -1-
Zahirî teslimiyet, insanın Allah ve Rasûlü'nün
emirlerini yerine getirmesidir. Bâtınî teslimiyet
ise zahirde ifa edilen bu emre, kalpten bir
sıkıntı duymamaktır.

'B ugün insanlar neden kendilerine bir takım


önderler edinmektedirler?', 'Neden bu ön-
derlerinin hükümlerine sanki 'ilahi' bir hükümmüş
gibi sarılmaktadırlar?', 'Neden tabi olduklarını id-
dia ettikleri dinin sahibi olan Allah'ın subhanehu ve
teâlâ hükümlerinden yüz çevirmiş vaziyettedirler?'
gibi soruların beynimizi kemirdiği şu dönem-
de, insanlığın son derece garip olan hallerine
şahitlik etmekteyiz. Azımsanmayacak derecede
fazla olan büyük bir kitle, sanki bir eylem birliği
etmişçesine kendilerini nispet ettikleri şeyden
fersah fersah uzaklaşarak, dini mehcur bir vazi-
yete düşürmüşlerdir. Peki, bunun altında yatan
asıl neden nedir? İşte her şeyden önce irdelen-
mesi gereken mesele budur. Toplumun üzerine
yağan bu dalâlet yağmuruna bakıldığı takdirde,
duğumuz doğrular Allah ve Rasûlü'ne ait olup,
bu yağmuru getiren bulutun İslam'a ve onun
yanlışlar ve hatalar ise bizden ve günahkâr nef-
hükümlerine karşı ciddiyetsizlik, lakaytlık ve
simizden kaynaklanmaktadır.
teslimiyetsizlik olduğu görülecektir. Toplumun
bu dine olan ciddiyetsizliği ve bu dine teslim ol-
Teslimiyetin en büyük delili, müntesibi ol-
mayışı, onları helak eden bir sele maruz bırak-
makla şeref ve izzet bulduğumuz 'İslam' kelime-
mıştır. Lakin bu durum sadece dalâlet içerisin-
sidir. İslam kelimesi, kendi içerisinde teslimiyet
de olan kâfirlere has bir durum olmayıp, gaflet
manasını barındıran bir kelimedir. Hatta Allah
içerisinde bocalayan müminleri de ilgilendiren subhanehu ve teâlâ ayette şöyle buyuruyor;
bir mevzudur. Bu yazımızda 'Bizi bu dinin esa-
sı olan teslimiyetten alıkoyan nedir?' sorusunun "Rabbi ona 'teslim ol' deyince, İbrahim
üzerin de yoğunlaşarak, bağlılık ve teslimiyet
konularını açıklamaya çalışacağız. Söylemiş ol-

48
'Âlemlerin Rabbine teslim oldum' dedi."  1

Hanif bir Müslüman olan İbrahim aleyhisselam,


Rabbinin bu isteğine 'Âlemlerin Rabbine teslim
oldum' diyerek iktida etmiştir. Buradan, tesli-
miyetin İslamiyet'in şartı olduğu anlaşılmakta-
dır. 'Ben Müslümanlardanım' diyen herkes için
teslimiyet, mutlak manada yerine getirilmesi
gereken bir zorunluluk ve sorumluluktur. Çün-
kü kişi ancak Allah'ın subhanehu ve teâlâ hükümlerine
teslimiyeti ile beraber Müslüman ismini alabilir.
Kişinin Allah'ın subhanehu ve teâlâ hükümlerine tesli-
miyet göstermeksizin Müslüman bir fert olabil-
mesi düşünülemez. ciddi olduğunu göstermektedir. Allah subhanehu ve
teâlâ bu teslimiyet hali oluşmaksızın imanın ger-
İslam isminin, ancak kendisinin yerine geti-
çekleşmeyeceğine dair, Aziz olan nefsi üzerine
rilmesi ile alınabilen bu teslimiyetin hem zahir-
yemin etmektedir. Peki, Rabbimizin bu denli
de hem de batında meydana gelen bir teslimiyet
ciddiyetle üzerinde durmuş olduğu bir mese-
olması gerekir ki, kişi selamete erebilsin. Nite-
leye karşı, insanların tutumları nasıl olmuştur?
kim Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Acaba insanlar Allah'ın vaaz ettiği hükümlere,
"Hayır! Senin Rabbine andolsun ki, araların- içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın 'ama'ları,
da çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra 'bence'leri bir kenara bırakarak 'İşittik ve itaat
senin verdiğin hükme, içlerinde hiç bir sıkıntı ettik' 3 mi demişlerdir? Maalesef ki böyle değil!
duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olma- Allah'ın rahmet ettiği hayırlı bir azınlık müs-
dıkça, iman etmiş olmazlar."  2 tesna, birçok insan zahiren bile bunu göstere-
memişlerdir. Halbuki İslam olan kişi, aynı za-
Bu ayetten hareketle konunun daha iyi an- manda teslim olmuş olan kişi değil midir?! Bir
laşılması amacı ile teslimiyeti iki kısma ayırma- tarafta İslam iddiası, diğer tarafta içten duyulan
mız mümkündür; bir sıkıntı ve hükme karşı gevşeklik... Bir taraf-
ta ağız dolusu 'Ben Müslümanım' iddiası, diğer
1. Zahirî teslimiyet tarafta 'Bence bu böyle olmalı', 'Ama bugün içe-
2. Bâtınî teslimiyet risinde olduğumuz şartlar buna elvermiyor' söz-
leri... Bir tarafta sahabenin İslam'ı, diğer tarafta
Zahirî teslimiyet, insanın Allah ve ise toplumun sanki bir mirasmış gibi babadan
Rasûlü'nün emirlerini yerine getirmesidir. oğula sürdürdükleri isyanı... Bir tarafta yapı ta-
Bâtınî teslimiyet ise zahirde ifa edilen bu emre, şını teslimiyetin oluşturduğu ilahi bir din, diğer
kalpten bir sıkıntı duymamaktır. Kaldı ki yu- tarafta ciddiyetsizlik ve lakaytlıktan müteşekkil
karıda zikretmiş olduğumuz ayet bu manalara atalardan menkul bir din... Ne kadar da tuhaf
delâlet etmektedir. Ayetin ilk kısmında çekiş- bir iddiadır bu insanların İslam iddiası! İlimsiz
meli meselelerde Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi ve sellem bir kişinin âlimlik iddiasında bulunması, kor-
hakem tayin etmek zahiri bağlılık ve teslimiyet- kak birinin cesurluk iddiasında bulunması veya
tir. Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem verdiği hük- fakir birinin zenginlik iddiası kadar tuhaf...
me karşı kalpte herhangi bir marazın veya dü-
şüncede herhangi bir sıkıntının olmaması hali İslam iddiaları ile zahir ve batınları birbirine
ise, batınî bağlılık ve teslimiyet halidir. Ki bu da paralel olmayan bu insanlar, bu İslamsızlıkları-
zikrettiğimiz ayette geçmektedir. nı/teslimiyetsizliklerini belli şekillerde icra et-
mektedirler. Bu şekilleri maddeler halinde yazıp
Allah'ın subhanehu ve teâlâ bu ayette kendisi üze- açıklayalım.
rine yemin etmiş olması, meselenin ne kadar
1. Nasları Tevil Etmek: Şunu belirtmek
Zilhicce
1. 2/Bakara, 131 1433
2. 4/Nisa, 65 3. 24/Nur, 51

Kasım’12 • SAYI: 10

49
işitiyordu. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir."  4

Kendilerini dine teslim Şahıs: 'Ayetin kendisi sebebiyle indiği kadın,


şikâyetini önce Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem ilet-
etmektense, dini kendileri ti. Ancak bir cevap alamayınca şikâyetini Allah'a
teslim almaya çalışan subhanehu ve teâlâ açtı. Bu da bize bugün ki yargı sis-

bu insanlar, yirmi birinci teminin pratize edilmiş halini göstermektedir'(!)


mealinde sözler söyleyip bir üst mahkemelere
yüzyılda kendi heva ve başvurmanın güzelliğinden dem vurarak, de-
heveslerine uygun bir mokrasiyi öve öve yere göğe sığdıramadı. Ken-
din oluşturma çabası dince yapmış olduğu bu 'tevil' işlemi, aslında
içine girmişlerdir. 'tahrif' olarak isimlendirilmeye daha layıktır.
Çünkü Allah'ın subhanehu ve teâlâ birçok ayeti, de-
mokrasinin bütün organları ile beraber bir
küfür dini olduğunu ve bir kişinin bu dini red-
detmeden imanının geçerli olmayacağını ispat-
gerekir ki sahih olan tevil, Ehli Sünnet'in kimi lamaktadır.
naslar üzerinde uygulamış olduğu tevil şeklidir
ve konumuzla alakası yoktur. Burada kastetmiş Yapılan tahrif örnekleri sayılamayacak kadar
olduğumuz tevil hiçbir dayanağı olmayan bo- çoktur. Kendilerini dine teslim etmektense, dini
zuk olan tevildir. Hatta bu bozuk tevili 'tahrif' kendileri teslim almaya çalışan bu insanlar, yir-
olarak adlandırmamızda -Allah subhanehu ve teâlâ en mi birinci yüzyılda kendi heva ve heveslerine
doğrusunu bilmekle beraber- bir sakınca yoktur. uygun bir din oluşturma çabası içine girmiş-
menhec notları

lerdir. Şeyh'in dediği gibi bunu açıktan yapa-


Şeyh Abdulkadir b. Abdulaziz bu konuda madıkları için tevillerini ve tahriflerini Allah'ın
diyor ki: 'Aslında tevil, şeriat hükümlerinin dışına subhanehu ve teâlâ ayetlerine musallat etmişlerdir. Bu
gizli olarak çıkılması ve bağlılık kuralının çiğnen- insanların cihadı, 'Allah yolunda çalışmak ve
mesidir. Ancak bunu yapan kişi, açıkça İslam'a nefisle mücadele etmek' olarak tahrif ettiklerine
muhalefet etmeye cesaret edemediği için, tevil yolu çokça rastlarız. Ya da kadını daha da değerli kı-
ile gizlemeye çalışarak ona muhalefet etme yoluna
lan hicabı, 'kalp temizliği' şeklinde yorumladık-
gider. Naslara muhalefet ettiği halde, onlara sarılı-
larına şahit oluruz. Ve daha birçoğunu duymak-
yor görüntüsü verir.'
ta ve görmekteyiz.
Şeyh'in bu dediğine, özellikle bizim yaşadı-
Önümüzdeki ay, zahir ve batınları birbirine
ğımız coğrafyada çokça rastlamak mümkündür.
paralel olmayan bu insanların bir diğer özelli-
Size geçtiğimiz Ramazan Ayı'nda karşılaştığım
ğini, 'Nasların Bazılarını Alırken Bazılarını
tevil veya tefsir adı altında yapılan 'tahrif' örne-
Almamak' başlığı altında yazamaya çalışalım.
ğini aktarmak isterim. Dinlemiş olduğum bir
programda bir şahıs Allah'ın subhanehu ve teâlâ bir Dualarımızın sonu âlemlerin Rabbi olan
ayetini insanlara tefsir etme çabası içine girmiş- Allah’a hamd etmektir.
ti. Açıklamaya çalıştığı ayet Mücadele Suresi'nin
ilk ayetleri. Bu ayet ve bu ayetin nüzul sebebi ile
beraber bir küfür dini olan demokrasi ve bu sis-
temin bir parçası olan yargı sisteminin ne ka-
dar önemli bir sistem olduğuna dair kendince
bir istidlal(!) yaptı. Allah subhanehu ve teâlâ bu ayette
şöyle buyuruyor;

"Gerçekten Allah, eşi konusunda seninle tartı-


şan ve Allah'a şikâyette bulunan (kadın)ın sö-
zünü işitti. Allah, aranızda geçen konuşmaları

4. 58/Mücadele, 1

50
Okuma Parçası
keremcaglar@tevhiddergisi.com Kerem Çağlar

Mele
Tağutu ve tağuti düzenleri ayakta
tutan ve kemale erdiren en
önemli unsur mele zümresidir.

'M ele' sözcüğünü Kur'an'ı Kerim'i oku-


yup da bilmeyen veya Kur'an'ı dinle-
yip de duymayan kimse yoktur. Sözlük anlamı
"Böylece her ülkenin mücrimlerini bozguncu-
luk yapsınlar diye onların ileri gelenleri kıldık.
Onlar yalnız kendilerini aldatırlar, ama farkın-
itibariyle 'Bir topluluğun ileri gelenleri, seçkinle- da değillerdir."  1
ri...' manasına gelir. Bazı alimler bu tanımı biraz
daha ayrıntılandırmışlardır. Şöyle ki; Tevhid mücadelesinde emrolundukları dev-
let görevini yerine getirmeye başlayan Peygam-
Mele: Bir düşüncede, özel ve yüksek hayat berlerin karşısına çıkan ilk zümrenin de meleler
standartlarıyla göz dolduranlardır. (ileri gelenler) zümresi olduğu anlaşılmaktadır.

Mele: Yönetici, eşraf ve kanaat önderi olarak Kavimlerin Tevhid Davetinden


halk üzerinde büyük etkisi olan güç ve yetki sa- Yüzçevirmelerinde Melelerin Etkisi
hibi elit tabakadan olan insanlardır.
• Nuh Kavminin Önderliğindeki İnatçılık-
Mele: Büyük bir sedir ağacı gibi görünürdeki ları
heybet ve ululuklarıyla, hoşlukları, durumları- "Kavminden meleler (ileri gelenler) dediler ki:
nın ve şartlarının göz kamaştırıcılığıyla gönülle- 'Biz seni gerçekten apaçık bir sapıklık içinde gö-
rin teveccüh ve iştiyakını celbeden topluluktur. rüyoruz!' "  2
Mele: Devlet başkanının/hükümdarın en Nuh'un aleyhisselam tevhid daveti karşısında,
yakınında bulunma imtiyazına sahip kimse- başta meleleri olmak üzere kavminin davetten
lerdir. Bunlar devlet otoritesinin siyasi, askeri, kaçışı, yüzçevirmesi, kulak tıkaması ve ayak
iktisadi ve sosyal alanlarda direk ya da servet direyip kibirlenerek küfürlerinde inat etmeleri
sahipleri ve kanaat önderleri gibi dolaylı olarak Nuh'u aleyhisselam epey yormuştu.
tamamlayıcı unsurlarıdır.
Rabbine şikâyette bulundu Nuh aleyhisselam:
Günümüzdeki bakanları, ordu komutanları,
üst düzey bürokratları, büyük sermaye patronla- "...Rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana karşı
rını, kalabalık kitleleri ve yaygın örgütlenmeleri geldiler de malı ve çocuğu kendi ziyanını art-
olan siyasi partilerin başkanlarını ve toplumda tırmaktan başka bir işe yaramayan kimseye
güçlü konum sahibi bazı kanaat önderlerini uydular."  3
çağdaş melelere örnek olarak verebiliriz.
Melelerin önderliğinde küfürlerinde inatla
Kur'an'ı Kerim'de tevhid mücadelesinin an- direten o sapkın kavim, putlarını koruma
latıldığı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kıssaların- üzerine birlik ve beraberliklerini pekiştirme
da bazen farklı lafızlarla da olsa benzer anlam-
larda karşımıza çıkmaktadır 'Mele' karakterleri. 1. 6/En'am, 123
Zilhicce
2. 7/Araf, 60 1433
3. 71/Nuh, 21

Kasım’12 • SAYI: 10

51
yaptıklarına inanıyorlardı. Zira Hud'u aleyhisselam
seçkin ve imtiyazlı konumları için büyük bir
Sapkınlıkları üst noktaya tehlike olarak görmekteydi kavminin ileri ge-
varan meleler, işte böyle lenleri.
Hud'u aleyhisselam Salih'in aleyhisselam Peygamber olarak gönderil-
çarpılmış sayarak, onu diği Semud kavmi de inkar ve azgınlıkta önceki
kavminin nezdinde, yani kavimlerden aşağı kalmadılar.
kamuoyunda mahkum Bilindiği üzere Semud kavmi Şam ile Hicaz
ettirmeye azami gayret arasındaki Hicr bölgesinde yaşamış güçlü bir
göstermişlerdir. kavim idi. Dağlarda, vadilerde kayaları, mer-
merleri keser ve biçerler, yontma taşlardan ih-
tişamlı saraylar, evler, havuzlar istedikleri bina-
ları yaparlardı.

telaşındalardır. "Kavminin melesinden (ileri gelenlerinden)


büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf görülen
"Ve dediler ki; Sakın ilahlarınızı bırakmayın; inananlara dediler ki: 'Siz Salih'in, Rabbi tara-
hele Ved'den, Suva'dan, Yeğus'tan, Ye'ük'tan ve fından gönderildiğini biliyor musunuz? Onlar
Nesr'den asla vazgeçmeyin!"  4 da şüphesiz biz onunla ne gönderilmişse ona
inananlarız' dediler. Büyüklük taslayanlar de-
• Ad ve Semud Kavimlerinin Melelerinin diler ki: 'Biz de sizin inandığınızı inkar edenle-
okuma parçası

Kışkırtıcı Elebaşları riz.' "  6


Hud da aleyhisselam öncelikle kavminin melesi- "Salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle
nin alay, tepki ve düşmanlıklarıyla karşılaştı. dedi: Ey kavmim! And olsun ki Ben size "Rabbi-
min vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt ver-
Görkemli İrem şehrinde muazzam köşkler, dim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."  7
müstahkem kaleler ve su mahzenleri yanında,
bulundukları güzergahta gelip geçenlerle eğlen- Peygamberlerini yalanlayıp tevhid davetin-
mek için yapılan güvercin kaleleri gibi yüksek den yüz çevirerek kahredici bir inatla meleleri-
binalar ile tepelere dikilen abideler yapan Ad ne tabi olan Semud kavminin akıbeti de şiddetli
kavmine melelerinin kışkırtıcı elebaşılığında bir depremle yurtlarında dizüstü donakalmak-
Hud'u aleyhisselam yalanladılar. tan başka bir şey olmadı.

Hud aleyhisselam onları tevhide davet ederken • Nemrud'un ve Melesinin İbrahim'e ve Tev-
kavminin Meleleri ise: "...Tanrılarımızdan biri hid Davetine Karşı Gösterdikleri Düşman-
seni fena halde çarpmış!" 5 diye kendisiyle alay lık
edip şaşkınlık ve çarpılmışlıkla itham ediyor-
lardı. Kavminin taptığı putları kırdığı için hüküm-
dar Nemrud tarafından ateşe atılan İbrahim'in
aleyhisselam örneğinde, kavminin melesinin etkisi
Sapkınlıkları üst noktaya varan meleler, işte
böyle Hud'u aleyhisselam çarpılmış sayarak, onu açıkça görülmektedir.
kavminin nezdinde, yani kamuoyunda mah-
"(Bir kısmı)'Eğer iş yapacaksanız yakın onu da
kum ettirmeye azami gayret göstermişlerdir.
ilahlarınıza yardım edin!' dediler."  8
Ad kavmi, melelerinin açtığı yolda ve göster-
Nemrud ve melesinin İbrahim'in aleyhisselam
dikleri ülküde hareket ederek Peygamberlerine
tevhid davetine düşmanlıkları o denli şiddetliy-
eziyet ettiler. Üstelik bunu yaparlarken kendi-
lerinin hak üzere olduklarına ve doğru olanı
6. 7/Araf, 75-76
4. 71/Nuh, 23 7. 7/A'raf, 79
5. 11/Hud, 54 8. 21/Enbiya, 68

52
di ki, kalplerindeki kin ve nefretin sonucu ola- kendi arzularını bırakmaları; ezilmiş fakir ta-
rak onu ateşe attılar. bakaya yaptıkları zulüm ve haksızlıklardan vaz-
geçmeleri bu meleler için asla kabul edilebilir
"Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise: 'Onu öl- bir şey değildi.
dürün yahut yakın!' demelerinden ibaret oldu.
Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bun- Önce Ebu Talib'e serzenişte bulunup şikayet
da iman eden bir kavim için ibretler vardır."  9 etmeye başladılar. Peşinden eleştiriler ve kına-
malar geldi. Sonra alaya alma, küçümseme ve
• Medyen Halkı ve Melelerinin Kibirli Tutu-
hakaretlerle devam ettiler.
mu
Şuayb aleyhisselam Peygamber olarak gönderil- Yalanlarla ve kara propagandalarla büyük bir
diği Medyen'deki kavmini Allah'a kulluğa davet atağa geçtiler.
etmeye başladıktan sonra ilk homurtular, tep-
kiler ve tehditler yine şehrin melelerinden, ileri İftiralarda bulunarak davet ile ilgili olarak
gelenlerin kibirlilerinden gelmişti. zihinleri bulundurabilecek bir takım şüpheler
ortaya attılar.
"Kavminin melesinin (ileri gelenlerinin) kibir-
lileri dediler ki: 'Ey Şuayb! Seni ve seninle be- Günümüz tabiriyle psikolojik harp taktikleri
raber inananları memleketimizden kesinlikle yanında işkenceler yapmaktan da geri durmadı
çıkaracağız veya dinimize döneceksiniz...' "  10 bu meleler ve onlara tabi olanlar.

Rasûlullah'a Karşı Azgınlıkta Efendimizin sallallahu aleyhi ve sellem yüksek şahsi-


yetini küçültücü asılsız iddialar yayarak, halkın
Sınır Tanımayan Meleler
bu yüce davet hakkında düşünmeye dahi fırsat
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bulmaması için çalıştılar.
"Ey (elbisesine) bürünen (Peygamber)! Kalk ve Kur'an'a karşı bazı tarihi hikayeler ve ma-
(insanları) uyar."  11
sallar ile kahramanlık destanlarını anlatarak
insanları bununla meşgul ettiler. Kureyş'in me-
emirlerini alıp tevhid davetine başladıktan son-
lelerinin bir kısmı bunları yaparken bazıları da
ra Kureyş'in meleleri olan Mekke eşrafının der-
diğer taraftan teklif ve pazarlıklar için çaba har-
hal harekete geçtiğini görüyoruz.
camaktaydı.
Şirkin çirkinliğini ve puta tapanların sap-
Tüm bu sürecin sonunda gelen boykot yıl-
kınlığını açıkça ilan eden bu sesi duyduklarında,
ları...
Mekke'nin meleleri öfke hisleriyle adeta histeri
nöbetleri geçirmeye başlamışlardı. • Mahrumiyet • Sefer
Bu ses onlar için sakin havayı sarsan, bu- • Terk edilmişlik • Muvaffakiyet
lutları çarpıştıran, göğü gürleten ve yıldırımlar
yağdıran büyük bir felaket idi. • Açlık • Vuslat
• Suikast girişimi • Ve Zafer
Tevhidin manasını gayet iyi biliyorlardı me-
leler. Zaten bunu iyi bildiklerinden bu işin neti- • Hicret
cesinin kendileri için çok kötü olabileceğinden
için için korkuyorlardı. Allah subhanehu ve teâlâ elçisini üstün ve aziz kıldı.
Yönetici, güvenlik görevlisi, eşraf, kanun yapıcı,
Kavimleri üzerinde, uydurma bir din adına tüccar, şair, edebiyatçı, kanaat önderi bilimum
devam ettirdikleri hakimiyet ve sultalarının yok meleler de, zillete ve rusvaylığa mahkum oldu-
olması, Allah ve Rasûlü'nün rızası karşısında lar.

"Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere


9. 29/Ankebut, 24
üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak Zilhicce
10. 7/Araf, 88 1433
11. 74/Müddesir 1-2

Kasım’12 • SAYI: 10

53
Hasbelkader etkili konumlarda ve yetkili
makamlarda bulunan günümüz meleleridir.

Onlar hakkındaki ikiyüzlülük tanımının,


devedeki bir tüy gibi kalacağı bu modern mele-
lerin ekseriyetinde bulgurdaki tuz miktarı din-
darlık da mevcuttur.

İnsanlarımızın çoğunu yanıltan, yanlış ka-


naatlerle vahim sonuçlara yönelten bu 'yeşil
perde'yi Allah'ın yardımıyla ancak Nebevi Men-
hec müntesibi basiret ve dirayet sahibi Müs-
lümanlar aralamakta ve perde ardındakilerin
gerçek suretlerini ancak onlar görüp gösterebil-
mektedirler.

İndallahta zerre kadar meşruiyeti olmayan


kanunların enkazı altında mahsur ve mağdur
ile gönderen O'dur."  12 oldukları halde avazları çıktığı kadar: 'Durun
kalabalıklar! Bu yol çıkmaz sokak!' diye bağırıp
Geçmiş Kavimlerdeki Melelerin uyarıyorlarsa da, maalesef ve dahi maatteessüf
İnanç ve İdeolojik Sulbünden seslerini işiten, işitenlerden de icabet eden pek
az insan bulunmaktadır.
Gelen Günümüz Meleleri
okuma parçası

Nuh'un aleyhisselam kavminin melesinin, koru- Hud'un aleyhisselam kavminin melesinin, sonu-
yup kollamak ve asla vazgeçmemek için güçlü cu kendi aleyhlerine dönen söz ve gayretleri ne
bir irade gösterisinde bulundukları putlarının kadar da tanıdık geliyor bize bugün.
isimlerinin yerine günümüzdeki bazı 'soyut
putlar'ın isimlerini koyalım. Okyanus ötelerinden, her düğüne kamber
olmak mecburiyeti hisseden Hamani melenin
Ved'in, Suva'nın, Yeğus'un, Ye'uk'un ve muvahhidler ve mücahidler hakkında ki heze-
Nesr'in yerine.. Modern putlardan laiklik, de- yanları mükerreren malum ve meşhurdur.
mokrasi, sosyalizm, milliyetçilik ve benzerleri
konulduğunda durum nice olur? Kibirleri, Semud kavminin ihtişamlı saray-
larla kurdukları yedi yüz şehirden daha büyük
Tevhid davetçilerine yönelik hesapsız tep- olan dindar görünümlü melelerin muktedir ol-
kiler ve tehditler, takipler ve eziyetlerin başını duğu bir ülkede içtenlikle 'La ilahe illallah' de-
günümüz meleleri çekecektir. Yeri geldiğinde menin nasıl bir külfet ve bedel gerektirdiğini
bundan da geri kalmıyorlar. ilgili olan herkes çok iyi bilmektedir.
Melelerin neden köpürüp kabardıkları da La ilahe illallah'ın 'La'sını zikreder etmez
böylece daha iyi anlaşılmış olacaktır. mekanındaki ve çevresindeki putları kırıp te-
mizlemeye niyet eden Müslümanın karşısına ilk
'Sakın ha! Önderimizin eşsiz yolundan sap-
çıkanlar işte bu 'bizden' gibi görünen melelerdir.
mayın! Partimizi... Cemaatimizi... Şeyhimizi...
Üstadımızı... Asla terk etmeyin.'
Bu melelerin kimi, tüm dünyaya yetecekmiş
gibi kocaman görünen gülümsemesini Müslü-
Bunları söyleyenler köydeki kasabadaki ca-
manlar söz konusu olduğunda derin endişeli
milerin hocası Molla Muhyittin ya da Mele Sa-
bir suret ve tehditvari bir tavra dönüştürebilme
dullah değildir.
kabiliyetine sahip çok üst düzey bir 'makam'dır.
Kimisi herkese ve her kesime çok sempatik gö-
rünme arzusunda olup hakkı göremeyen bir
12. 37/Saff, 9 'bakan'dır.

54
Mele tabakasının üniformalılarından önce bağlılıkla itaat etmek zilletinden kurtaramaya-
işte bunlar Müslümanları uzun yıllar sürebilen caktır. Bu dünya hayatındaki rusvaylıktır.
esaret 'ateşine' atarlar veya adeta çarmıha gerer-
ler. Tevhid davetinin ve davetçilerinin önüne İbrahim'i aleyhisselam dağ gibi ateşin ortasına
en büyük setler ve en derin hendekler bu me- ancak mancınıkla atabilen Nemrudi irade, bu-
lelerce yapılır. Kanunlarla ve tüzüklerle Müslü- gün hangi isimlerde ve makamlarda ortaya çık-
man için hayatın ve özgürlüklerin alanını ola- maktadır?
bildiğince daraltırlar. Onların nezdinde meşru
ve üstün olan sistemin içine dahil olanlara ise, Rabbi hakkında İbrahim aleyhisselam ile tartış-
konfeti yağmuru gibi ikram ve hoşnutluk yağar, maya giren Nemrud'un azgınlığının günümüz-
türlü ihsanlara mazhar olurlar. deki karşılıkları nelerdir?

Bu melelerin eksik bıraktıklarını, mutref bir "Hayat veren de öldüren de benim" 13 diyerek
hayat yaşayan azgın ve şımarık üst düzey ser- büyük bir güç gösterinde bulunan Nemrud'un
maye patronları tamamlamaya çalışır. ruhu, günümüzde hangi adliye koridorlarında
dolaşmaktadır?
Melelerin tezgahı kurulmuş, üretim, de-
netim, pazarlama ve dağıtım bandı yürü- Bugün 'kanun' deyip daha modern(!)
mektedir. bir üslup kullanarak sonuçları itiba-
riyle tamiri ve telafisi pek de müm-
Yöneticiler, üniformalılar, çok kün olmayan ağır mağduriyetlere
ceketliler ve fena halde kravatlıla- ve zulümlere neden olan 'yargılı
rın 'ehil olanlar'a tevdi ettikle- infazlar' da bulunan hukuk
ri bir başka alan da vardır. O Nasıl ki bir cenahındaki melelerde de, bu
da tağuti düzenlerin temel ayağı sakat olan in- Nemrudi şımarıklığı gör-
san topal, gözleri görmeyen mekteyiz.
direklerinden biri olan
kör... olarak isimlendiriliyorsa,
manevi-ruhani alan- melesi olmayan tağuti rejimler de
dır. Buradaki Meleler eksik, hasta ve zayıftır. Zevali yakın İslama ve Müslü-
de Bel'amî bilginlerdir. olur.. Tağutu ve tağuti düzen- manlara en çok diş
leri ayakta tutan ve kemale bileyen, en çok kin bes-
Aziz ve Celil olan Allah'ın erdiren en önemli unsur leyen ve Rasûlullah'a sallallahu
mele zümresidir. ve sellem en fazla eziyet eden
dinini, hakir ve zelil olan şirk aleyhi

sisteminin meşruiyeti için ve ve ona karşı harbe teşvik eden


bu tağuti sistemin devamlılığını Kab bin Eşref de Arapların mele-
sağlamak amacıyla resmi hizmete sindendi.
mahsus kılmak cüretinde bulunabi-
len zavallı bir zümredir bunlar. Kab bin Eşref şiirlerinde sahabe
kadınları hakkında gazeller okur ve ah-
Firavun'un melesinin en başta gelen- laksız diliyle ashabı kiramı son derece rahat-
lerden birisi Haman idi. İsrailoğullarının en sız ederdi.
önemli melelerinden birisi, ismi azam duasını
bildiği rivayet edilen Bel'am bin Baura idi. Özellikle, Müslümanların Bedir'deki zafer-
lerinden sonra şiirlerinde, Rasûlullah'ı sallallahu
Ne var ki bu meleler ilim alanında bulun- aleyhi ve sellem ve ashabını hicvetmeye, İslam düş-
dukları bu seçkin konumlarını tağutların hiz- manlarını methetmeye ve Müslümanlara karşı
metinde, şirk, fesat ve ihanet yolunda heba kışkırtmaya başlamıştı. Bu azgın tutumu karşı-
ettiler. Bugün hangi sözler ve duygularla zikre- sında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına net
diliyorlar ve anılıyorlarsa onların yolundan gi- bir talimat verdi:
den günümüz melelerini de aynı akıbet bekle-
mektedir. Gerçek anlamda ilim namına pek bir "Kim Kab bin Eşref'in hakkından gelir? Çünkü
şey ifade etmeyen geniş malumatları, hitabet ve
Zilhicce
belagat yetenekleri onları gayr-i İslami sisteme 1433
13. 2/Bakara, 258

Kasım’12 • SAYI: 10

55
o Allah ve Rasûlü'ne eziyet ediyor."  14 Mele: Akademisyendir, profesördür. Yeni
yetişen nesillerin talimi ve terbiyesi vazifesini
Yeryüzünün diğer bölgeleri bir yana ülke- üstlenmiştir. Temel gaye ise şudur: Allah subhane-
mizde Kab bin Eşref benzeri ne kadar mele var- hu ve teâlâ dışında her şeyi ilah olarak tanıyıp kul-
dır acaba? luk edebilecek 'özgür' ve sınır tanımayan kafirler
yetiştirmek!
Kab bin Eşref 'in uğursuz suretinin sırıttığı
ekranların ve manşetlerin sahipleri, yöneticileri, Mele: Generaldir, komutandır. Şirk sistemi-
organizatörleri de ideolojik olarak onun birinci nin içine dahil olabilen herkesle paylaştıkları
derece akrabası modern meleler değil midir? ortak değerleri vardır. Tabii olarak menfaatler
de müşterektir. Artık rejimin ve tezgahın başın-
Toplumda küfrün, fıskın, isyanın ve ahlak- dakileri silahıyla gölgeleyecektir.
sızlığın yaygınlaşması alanında gösterilen fa-
aliyetleri finanse eden melelere krediler açan, Mele: Beşeri ve hevai hukukun uygulayıcı-
teşvikler veren, çalışmalarını daha rahat sür- ları olan üst düzey yargıçlardır, bürokratlardır.
dürebilmeleri için yasal ve idarî düzenlemeler-
de bulunanlara ne demeli? Bu yöneticiler, yani Mele: Sisteme iltihak etmiş yada halen ilti-
siyasal iktidar, yani meleler masumdur diyen hak etmek için gayret gösteren cemaatlerin te-
rakik yürekli naiflerin kulakları çınlasın! pelerine kurulmuş ve dünyanın kendi eksenleri
etrafında turladığını vehmeden kanaat önderle-
Meleler, tağuti rejimin ideolojisini ve bu ide- ridir.
olojinin dayattığı düşünme ve yaşayış biçimle-
rini toplumun kılcal damarlarına kadar ulaştır- Mele: Aziz ve Celil olan Allah'ın yasama\
maya çalışmaktadırlar. teşri hakkını gasp ederek şirk sisteminin değir-
menine su taşıyan, hemen hemen her gün küfür
Tağutlara kuvvet, dinamizm ve zaman ka- kanunlarının çıkması için geceli-gündüzlü çalı-
zandırırlar. şan parlamenterlerdir.

Nasıl ki bir ayağı sakat olan insan topal, göz- Mele: Mazlum ve mağdur halkları, bir tür
leri görmeyen kör, kulakları duymayan sağır küfürden başka bir küfür ideolojisine doğ-
olarak isimlendiriliyorsa, melesi olmayan tağuti ru tehditle, zulümle ve şark kurnazlıklarıyla,
rejimler de eksik, hasta ve zayıftır. Zevali yakın suret-i haktan görünerek yönelten demokrat
olur. kisveli, ateist, marksist vb. sapkın ideoloji sahibi
örgütlerin başında ve önünde bulunan liderler-
Tağutu ve tağuti düzenleri ayakta tutan ve le, önderlerdir.
kemale erdiren en önemli unsur mele zümresi-
dir. "Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah
bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygambere
Her mele yetkin olduğu alanda bilgi, birikim de itaat etseydik! Ey Rabbimiz! Biz reislerimize
ve tecrübeleriyle efendilerinin hizmetindedir. ve büyüklerimize uyduk da, onlar bizi yoldan
saptırdılar, derler."  15
Mele: Servet sahibidir, büyük sermaye pat-
ronudur. Ekonomik imkanlarıyla güç katar Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi ve sellem bizlere önder
efendisi tağutun gücüne. kılan Allah'a hamd ederiz. Allah'ın salat ve
selamı önderimiz ve dostumuz Muhammed'e
Mele: Teologdur, ilahiyatçıdır. Kadim bilgi- sallallahu aleyhi ve sellem, temiz ehli beytine ve seçkin
leri imbikten geçirip efendisinin istifadesine ve ve saygı değer ashabının üzerine olsun.
beğenisine arz eder. Ahiretini dahi harap etmek
pahasına tağutun iktidarını\dünyasını kurtar-
mayı göze alabilen bir canı pektir o!

14. Buhari 15. 33/Ahzab 66-67

56
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

Dikkat!
Sorunlular Değil
Sorumlular Okusun
Sorumluluk kurallara uyma; yapılan tercihler
ya da seçimin sonucunda, karşılaşılan
durumlara katlanma; başka insanlara ve
haklarına saygı duymadır.

Bir sınıf düşünün… Ders saatinin baş- Kimi ödev yoktu diye diretiyor; kimi, buna
laması ile hareketlenen… Öyle bir sınıf ki; itiraz edip yaptıklarını gösteriyor öğretmene…
sakinleri(orada oturanlar) sakin(sessiz, uslu) 'Annem söylemedi yapmamı' diyene ne demeli, ne
değil. Hareketli mi hareketli. Öğretmen içeri yapmalı siz karar verin…
girse de hiç bozmuyor istifini…
Durun, durun! Daha bitmedi… Yarım ya-
Güne ne kadar mutlu başlarsa başlasın öğ- malak yapılan ödevlerin kontrolü de bitince,
retmen, bu manzara elbette bozacaktır onun ders anlatımına geçiyor öğretmen. Okuyun
sinirlerini. gelin denilen yerler okunmamış bile. Ya yazı
yazmaya geçince kalemi olmayanlar… Ödev
'La havle' deyip gülümsüyor yavrulara ve hal yazın denilince, not defterini de evde unutan-
hatır soruyor öncelikle. Derse giriş yapmak için lar… Yırtılan haritanın suçunu üstüne almayıp
hazırlık yaparken, onlardan da defter ve kitapla- 'o söyledi yırt' diyerek suçunu kabullenmeyen-
rını çıkarmalarını istiyor nazikçe. Oysa ki daha ler. Yazarken bile içim daraldı.
öğretmen içeri girmeden hazır olması gerekirdi
ya hadi neyse… Çantalar başlanıyor karıştırıl- Tüm bunlar 'Sorumluluk bilinci'nden ne
maya… Ama bulmak ne mümkün… Kiminin kadar da uzak olduğumuzun göstergesi. 'Bizi
defteri, kiminin de kitabı evde… neden karıştırıyorsunuz bu işe? Çocuklarımıza
söylüyoruz ama yapmıyorlar?' demeyeceksiniz
Bari defteri getirenlerin ödevini kontrol ede- sanırım. Çünkü önceki sayılarda 'Çocuğun yap-
yim diyor öğretmen, sınıf başlıyor ihtilaf etme- tıkları, sizin ona hal dilinizle öğrettiklerinizdir'
ye. demiştik. Ne yaparsak kaydedip uyguladıklarını
Zilhicce
örneklerle anlatmıştık. Demek ki tüm bu yerine 1433

Kasım’12 • SAYI: 10

57
Çocuğun kasları gelişip, dengesini sağlayıp,
üst başını kendi giyebilecek duruma geldiği
andan itibaren süreç başlamış demektir. Kaşığı
tutabilir hale gelince dökse de uygun bir örtü
sererek yemek yemeğe kendi başlamalı, suyu,
bardağı tutabiliyorsa artık kendi içmelidir. Yü-
rümeyi öğrendiğinde kucağa alınmamalı artık
bunu kendinin yapması istenilmelidir. Dağıttığı
oyuncaklarını toplaması istenilmelidir. Böylece
çocuk bazı işleri kendinin yapması gerektiğini
kavrayacak, sorumluluk duygusu gelişecek, ay-
rıca yetenekleri körelmeyecek ve kendine güven
duymaya başlayacaktır.

Hepimiz kozasını yırtarak çıkmaya çalışan


kelebeğe acıyıp yardım etmek isteyen adamın
getirilmeyenler bizim sorumsuzluğumuz nede- hikayesini duymuşuzdur. Kelebek zorlukla etra-
niyledir. Ancak biz aciliyeti sebebiyle, çocukta fında örülü kozayı yırtmaya çabalarken, adam
sorumluluk bilinci üzerinde durup, çocukları acıyarak bir anda yırtıverir kozayı ve kelebek
üzerinden ebeveynlere göndermelerde buluna- rahatça dışarı çıkar. Ancak kelebek uçamaz.
cağız. Çünkü kanat kasları gelişememiştir. Bunun tek
müsebbibi de sözüm ona iyilik yapmaya çalışan
Sorumluluk öyle bir kavram ki her alanda adamdır. Kelebek kozasını yırtarken zorlanır.
her şeye dair

yakamıza yapışmıştır ve bizden ayrılması müm- Fakat bu zorluk rahmettir. Kanatlarını uçuşa
kün değildir. Atmak istesek atamayız, yerine hazır hale gelmesi için koyulan bir sünnetullah-
getirmediğimizde dahi sonuçlarından kendi- tır. Buna aykırı davranınca, müdahale edince
mizi kurtaramayız. Ve yine sorumluluk öyle bir adam, ihsanda değil ifsatta bulunmuştur.
yükümlülüktür ki çok yönlüdür. Kul olmamız
hasebiyle Allah'a, karı isek kocaya, koca isek ka- Bunu ebeveynler de sürekli yapmıyorlar mı?
rımıza, evlat olmamız sebebiyle anne babamıza, Kimi zaman yavrularına acıdıkları için, kimi
anne veya baba oluşumuzla kendi çocukları- zaman onların bu yeni yeni öğrendikleri bece-
mıza, Müslüman oluşumuz nedeniyle topluma, rileri yapmalarını beklerken, zaman kaybedip
öğrenciysek hocamıza, cemaat mensubu isek sıkıldıkları için çocuklarının yapması gereken-
yöneticilerimize, ya da yönetici isek tebaamıza leri kendileri yapmıyorlar mı?
karşı olan sorumluluklarımız bunlardan bazıla-
rıdır... Kendini İslam'a nispet eden bir pedagog, ba-
kın bu duruma nasıl bir yorum getirmiş:
Sorumluluk kurallara uyma; yapılan tercih-
ler ya da seçimin sonucunda, karşılaşılan du- Peygamberimiz'in sallallahu aleyhi ve sellem kıyamet
rumlara katlanma; başka insanlara ve haklarına alametlerini anlatan hadisindeki "Cariyenin
saygı duymadır. Her anne ve baba çocuğunun efendisini doğurması" 1 günümüzde annelerin
davranışlarını kontrol edebilmesini, çevresinde çocuklarının kölesi olduklarını özetleyen, de-
düzeni sağlamak için konulan kurallarla uyum lillendiren bir ifadedir. Anne çocuğun etrafın-
içinde olmasını, insanların haklarına saygı duy- da pervane olmuş, 'aman o yapmasın yorulur',
masını ister. Ancak bu doğuştan getirilen bir 'aman o ders yapsın ben onun yerine yaparım', 'o
haslet olmadığı 2,5 - 3 yaşından itibaren kaza- daha küçüktür yapamaz' ya da 'o ne anlar' gibi
nılmaya başladığı için anne ve babaya burada bir takım mazeretlerle çocuklarına ait sorum-
çok iş düşer. Çocuk bir gün içinde bu şuuru ka- lulukların tamamını da kendileri üstlenmiştir.
zanmadığı gibi, anne ve babasının ya da sosyal İşte gönüllü cariye, işte efendi...
çevresinin buna aykırı hallerini gözlemlediğin-
de de bu bilinci kazanamaz.
1. Müslim, İman.

58
Çocuğunun ödevini yapan anneler, çocu-
ğunun çantasını hazırlayanlar, on üç on dört
yaşındaki çocuğu sen iyi yıkanamazsın diye-
rek hala daha kendileri banyo yaptıranlar, ye- Ödev yapmak, sabah kalkınca
mek yemiyor diye ardında kaşıkla dolaşanlar,
çocuğunun yatağını toplayıp dolabını dizenler, yatağını toplamak, beden
dağıttığı oyuncakları nasıl olsa toplamayacak temizliği, oyuncaklarını
boşuna çenemi yormayayım diye kendileri top- toplamak vb. yükümlülüklerde
layanlar, çocuğun yaptığı hatayı babasından ya
da hocasından ceza almasın diye üstlenenler,
ödüllendirmeye gidilmemelidir.
çocuğa sorulan sorunun cevabını veren anne- Övgü ve yüreklendirme yeterlidir.
ler… Daha neler neler…

Bir de bunun tefriti var. Tüm bu saydıkla-


rımızı ve daha fazlasını çocuğun üstüne yıkıp
'ister yapsın ister yapmasın' diyerek hiç karışma-
3. Belirlenen görevlerin yapılıp yapılmadığı
yanlar da var. ya da kurallara uyulup uyulmadığı muhakkak
takip edilmelidir. Zira takip yoksa istediğiniz
Yavrunuza duyduğunuz şefkat ve merha- kadar sorumluluk listeleri hazırlayıp, çocuğa
metinizin ya da vurdumduymazlığınızın onu 'bu senin görevin, bunu yapmalısın' deyin önemi
uçamayan bir kelebek yapmasına izin verecek yoktur. İşlerin yapılıp yapılmadığını kontrol
misiniz? Hayır diyenlerle devam edelim. etmeli, neden yapılmadığını, hangi vazifenin
çocuğa ağır geldiğini araştırıp uyarı ya da yeni
Orta yol nedir? bir düzenleme yapılmalıdır.
1. Mademki sorumluluk sonradan kaza- Tabiri caiz ise 'baykuş' olmalısınız. Takip et-
nılan bir davranıştır ve 2-3 yaşından itibaren melisiniz çocuğunuzu. 'Ben ona söyledim. Ya-
bilinçli bir şekilde hareket edilmelidir; öyleyse parsa kendine yapmazsa da kendine' mantığı
işe, çocuğumuzun yaşına uygun sorumluluklar çocuk yetiştirirken geçersizdir. Çocuk, hayrı
nelerdir sorusuna cevap aramakla başlamalıyız.
için istenen sorumlulukları yerine getirdiğinde
Her yaşın kendine has becerileri vardır. Bu göz
önünde bulundurularak çocuğun kendi başına faydasını görecektir ama getirmediğinde de bu-
yapabileceği işleri üstlenmeyip, kendinin yap- nun zararını hem siz çekeceksiniz hem de top-
ması için onu yüreklendirmeliyiz. Yaşı biraz lum çekecektir..
daha ilerleyince (4-5 yaş) evde uyulması gere-
ken kuralların da dahil edildiği 'sorumluluklar 4. İşler yolunda… Zaman zaman aksaklık
listesi' hazırlamalı, ev içi görev dağılımı yapma- olsa da çocuğumuz görevlerini zamanında ya-
lıyız. Zaten bu yaşlarda çocuk annenin yaptığı pıyor. Takibi sıkı tutuyorsunuz. Şimdi de bir
her işe yardım etmeye gönüllüdür. Bunu fırsat başka adımı yerine getirmeli çocuğu belli ara-
bilip getir götür işlerini de çocuğa yaptırabili- lıklarla övmeli, yaptığı işlerden dolayı mem-
riz… nuniyetinizi bildirmelisiniz. Yerine getirilen
her sorumluluk için ayrı ayrı ödüllendirmeye
2. Çocuğumuz yapmak zorunda olduğu so- asla gitmemelisiniz. Bazı sorumluluklar var-
rumluluklarla alakalı olarak bilgilendirilmeli- dır ki bunu yapmak zorundadır çocuk. Ödev
dir. Her bireyin sorumlulukları olduğu, bunları yapmak, sabah kalkınca yatağını toplamak,
yerine getirmez ise evde ya da toplumda huzu- beden temizliği, oyuncaklarını toplamak vb.
run olmayacağı, düzensizliğin ve kargaşanın yükümlülüklerde ödüllendirmeye gidilmeme-
hakim olacağı anlatılmalıdır. Örneklerle bu an- lidir. Övgü ve yüreklendirme yeterlidir. Ancak
latım pekiştirilmelidir. 'Ben bu evin hanımıyım beceri kazanması için listeye eklediğimiz yü-
ve evin temizliği, yemek yapımı benim sorumlu- kümlülükleri yerine getirdiğinde uygun ödül-
luğumdadır. Bunları yapmazsam evimizin halini ler verilebilir.
düşünebiliyor musun?' diyerek somut örnekler
verilmelidir. Ya da rızık temin etmek yerine 5. Çocuk sorumluluklarını yerine getir-
gece gündüz uyuyan bir baba örnek verilebilir. miyorsa, belli aralıklarla hatırlatma yapılmalı, Zilhicce
bunda sabırlı ve kararlı olunmalıdır. 1433

Kasım’12 • SAYI: 10

59
Çocuklarımız bazen 'canım sıkılıyor' derler… • Saç tarama tırnak kesme banyo yapma
Yapacak bir şey bulamazlar. Sağa sola saldırır,
sorun çıkarırlar. Hiçbir şey onları memnun • Hayvan besleme
etmez. Bunun tek nedeni hiçbir sorumlulukla- • Çalar saat kullanarak kendi başına uyanma
rının olmayışıdır. Bu başıboşluk başta zararsız
gibi görünse de ileride kötü alışkanlıkların edi- • Çekmece ve dolabını temiz ve düzenli tutma
nilmesine, ruhsal hastalıklara neden olabilir. • Merdivenleri süpürme
Anlatılır; bir prens varmış. Hep canı sıkılı- • Bahçe bakımı
yormuş. Çok mutsuzmuş. Odasına kapanır dı-
şarı çıkmazmış. Babası onun bu durumuna çok • Çiçek yetiştirme
üzülüyormuş. Ülkenin en bilgili kişisini çağır- • Alış veriş yapma
mış. Ona, oğlunun sıkıntısına çözüm bulması-
nı, aksi takdirde ülkeyi terk etmesini söylemiş. • Yaz tatilinde belli bir işe verip çalıştırma
Zavallı adam düşünmüş taşınmış hiçbir çözüm
• Kardeşleri ile ilgilenme
bulamamış. Bir iki erzak alarak düşmüş yollara.
Kovulmadan terk etmeyi yeğlemiş ülkeyi. Gün • Zil çalınca kapıyı açma
ağarmaya başlamış. Bir sürü ve bu sürünün
çobanı ile karşılaşmış. Bir süre sohbet ettikten • Ayakkabılığın düzenini sağlama
sonra çoban bilge kişiden koyunlara biraz göz • Bir hobi edinmesini sağlama (el işi, pul veya
kulak olmasını yakın köyden yiyecek bir şeyler peçete koleksiyonları)
almak istediğini söyleyince kabul etmiş. Kafa-
sı karmakarışık olan bilge, küçük bir kuzunun • Kirli havlu ve biten tuvalet peçetesini yenile-
uçurumdan yuvarlanmak üzere olduğunu gö- me
rünce çobana verdiği sözü hatırlamış. Hemen • Yatak çarşafını değiştirme
kuzuyu kurtarmak için atılmış. Birinci deneme-
sinde kurtaramamış. İki, üç… Derken kuzuyu • Kitaplığın düzenini sağlama
çekmiş almış yardan. Bu sırada tüm sıkıntısını
• Yorgun babanın ayaklarını ılık suyla yıkama
unuttuğunu, kuzuyu kurtarmaktan başka bir
şeyi düşünmediğini fark edince, prensin derdi- • Ekmek alma
nin ilacını da bulmuş… Hemen geri dönmüş ve
Kralın huzuruna çıkmış:

'Kralım! Oğlunuzun sıkıntısının çözümü, ona


bir sorumluluk vermektir. O bu sorumluluğu ye-
rine getirirken, hiçbir sıkıntısı kalmayacaktır.' de-
miş.

'Paşam' ya da 'prensesim' diye sevdiğiniz, elini


sıcak sudan soğuk suya değdirmediğiniz çocuk-
larınıza sorumluluklar vermeyerek, hatta onla-
rın sorumluluklarını üstlenerek ne kadar büyük
bir hata yaptığınızı zaman size göstermeden,
harekete geçin.

Selam ve dua ile…

Verilebilecek sorumluluklar için birkaç tav-


siye:

• Sofra kurma
• Toz alma

60
İktibas Yazı Emin Güneş

Bahar Bitti mi?


Sıradaki Bahar ABD Baharı
Onların arasına fitne ve fesat sok, onları
birbirlerine düşür, sonra da onları barıştırmak
için aralarında hakemlik yap. Fakat barışa
giden yollarını tümünü tıkamaya çalış. Ancak
bu şekilde hâkimiyetini sürdürebilirsin.'

D enilir ki, Büyük İskender hâkimiyetine ge-


çirdiği ülkeleri elinde tutmak için Aristo'ya
haber gönderir. 'Ele geçirdiğim ülkelerin ileri
Mısırı Camp David Sözleşmesi ile Arap
âlemiyle karşı karşıya getirdi. Bu sayede İsrail'in
Filistin'de elini güçlendirdi. İsrail'in işgal ettiği
gelenlerini, sürgün mü etsem, hapse mi tıksam toprakları iskâna açması karşısında hakem sıfa-
yoksa toptan öldürsem mi? İyi olur.' Aristo her tıyla her seferinde 'bu son! bir daha buna izin
üç çözümün de işe yaramayacağını söyler. Çün- verilmeyecek' diye diye nerdeyse işgal toprakla-
kü sürgün etse, sürgünde örgütlenir daha güçlü rının tamamını İsraillilerin iskânına açtı.
ve örgütlü mücadele ederler, hapse tıksa diğer
mahkûmları da örgütlerler, öldürse çocukları Şimdi de Suriye üzerinden çok daha büyük
intikam ateşi ile büyür başa bela olurlar. bir lokmayı yutmak için Türkiye ve İran'ı karşı
karşıya getirmeye sonra da hakemliğe hazırla-
Aristo'nun önerisi şudur: 'Onların arasına nıyor. Ancak İran İslam Cumhuriyeti bu tuzağa
fitne ve fesat sok, onları birbirlerine düşür, son- düşmeyecektir. Aksine bu tuzağa tuzak kuran-
ra da onları barıştırmak için aralarında hakem- ların en büyüğü bu kez büyük şeytanı düşüre-
lik yap. Fakat barışa giden yollarını tümünü cektir.
tıkamaya çalış. Ancak bu şekilde hâkimiyetini
sürdürebilirsin.' ABD, halkını bu güne kadar hep güvenlik
politikalarıyla daha doğrusu ABD'yi terörist-
ABD uzun yıllardır bu taktiği sürdürmek- lerden koruma bahanesiyle uyuttu. Halk bu
tedir. Mesela önce Irak'ı İran'a sonra Kuveyt'e uyutma politikası için çok ciddi bedeller öde-
saldırttı, daha sonra içeride Kürtlere saldırttı. di ve hala da ödüyor. Binlerce gencini bu kir-
Sonra da hakem olarak aralarına girdi. Kürt- li savaşlarda kaybetmesinin yanında eğitime,
lerin ve başta Suudi olmak üzere diğer körfez sağlığa, sosyal güvenliğe ve işsizliğe yatırılması
ülkelerinin ricası ve finansal desteği ile meseleyi gereken milyarlarca dolar silah tüccarlarının
kökünden çözdü. Saddam'ı yedi yuttu. Irak hal- kasasına gitti. İki üç İslam devleti talan edildiği
kını perişan edip geleceğine ve zenginliklerine halde refah düzeyinde beklenen sonuç sağlana- Zilhicce
el koydu. madı. Üstelik bu güne kadar ABD'nin tahrik ve 1433

Kasım’12 • SAYI: 10

61
Sosyal Güvenlik idaresinin 174.000 atımlık
oyuk uçlu çekirdek mermi sipariş etmesine ne
dersiniz?

İç Güvenliğin mühimmat sipariş listesini


online görebilirsiniz. Bu mühimmat atış talimi
için değil insanları öldürmek için. Oyuk uçlu
çekirdek mermiler askeri tüfekler ve M-16'lar
için; 308 keskin nişancı tüfekleri için mermiler;
12 çapında saçmalar; 357 magnum ve 40 kalib-
relik tabancılar için mermiler. 11 Eylül'den bu
yana ABD'de terör eylemi olmadığından dolayı
(FBI'nın organize ettikleri hariç) bu devasa ateş
gücü satın alımı açıktır ki Amerikalıları Müs-
lüman teröristlerden koruma amaçlı değildir. O
komplosuyla oluşan bir iki eylemden başka te- halde niçin?
rör eylemleri de görülmedi. ABD halkının refah
düzeyi dibe vurmak üzeredir. İşsizlik, evsizlik Gray State adlı film, devletlerine çok gü-
çığ gibi büyümekte, halk topyekûn isyan etme venen Amerikalılar için neyin saklandığını
noktasına doğru gitmektedir. Bu kez ABD ba- izah ediyor galiba. Savaş karşıtı göstericiler ve
harı dünyanın gündemine girecektir. Amerikan yönetimini eleştirenler 'ülke içi aşı-
rılar' olarak yeniden tanımlanıyor; ABD'nin
Bunu nerden mi biliyorum. İşte craigro- düşmanlarına yardım ve yataklık etmekten do-
berts.org sitesinden dünya bülteni için çevrilen layı tutuklanabilirler. Eğer Amerikalılar Was-
yazıdan bir bölüm: 'İç Güvenliğin 750 milyon hington onları III. Dünya Savaşına sürüklerken
atımlık mühimmat siparişi verdiğine dair ha- ekonomik, politik ve sosyal bakımdan yoksun
berler 'sarıklıların' katledilmesinden keyif alan bırakıldıkları gerçeğine uyanırsalar, gösteri yap-
muhafazakârların bile kafasını karıştırıyor. İç mak için cadde ve sokaklara aktıkları vakit aşırı
Güvenlik, her Amerikalıyı 2,5 kez öldürmeye askeri güçle karşı karşıya gelecekler.
yeterli mühimmata niçin ihtiyaç duyuyor? İç
Güvenlik kendisini niçin tam vücut zırhıyla ABD adım adım kendi baharına yani iç sava-
donatıyor? İç Güvenlik sizden 50 metre uzakta şına yaklaşıyor. Önce kendi halkını terörize ede-
sizin hakkınızda her şeyi bilen yeni lazer tekno- cek sonra da silahlandırdığı iç güvenlikle şiddet
lojisini ne yapacak? Sivil Kargaşa Operasyonları yoluyla ayaklanmaları bastıracak. Bastırabilirse.
hakkında yeni yayınlanan elkitapçığı, protes- İŞTE BUNA TUZAK KURUCULARININ EN
toları bastırmak, silahlara el koymak ve vatan- BÜYÜĞÜNÜN TUZAĞINA DÜŞME DENİR.
daşları öldürmek için ordunun ülke içinde nasıl
kullanılacağını izah ediyor.

Polis devleti 'özgürlük ve demokrasi' içeri-


sinde inşa ediliyor şimdi. Amerika'nın tarihte
emsali yok. Tek teröristin FBI'ın kandırdığı te-
rörist olduğu bir zamanda polis devletinin ama-
cının Amerikalıları Müslüman teröristlerden
korumak olmadığı açıktır. Polis devletin amacı,
Amerikan vatandaşlarını terörize/tedhiş etmek-
tir.

Askerileşen de sırf İç Güvenlik değil. Ame-


rikan yönetimi, Meteoroloji Servisinin de çaplı
mühimmat siparişi verdiğini açıkladı ve sonra
bu bilgi Balıkçılık Bürosu olarak düzeltildi. Peki,

62
Ayın Kitabı Ebu Ensar
ebuensar@tevhiddergisi.com

Millet-i İbrahim
Ebu Muhammed El-Makdisi
Kitap: Millet-i İbrahim tekfir etmek. Yine ibadet konusunda Allah sub-
Yazar: Ebu Muhammed El-Makdisi hanehu ve teâlâ şirk koşulmasına karşı insanları
Yayınevi: El-Hadid Yayınları uyarmak bu konuda tavizsiz davranmak bu esa-
sa göre düşmanlık yapmak ve Allah’a şirk koşanı
Hamd ancak Alemlerin Rabbi olan Allah’a tekfir etmektir.
mahsustur. Yine ancak O’ndan yardım ve mağ-
firet dileriz. Şehadet ederim ki Allah’tan başka İşte bu tüm Rasûllerin kendisine çağırdıkları
ilah yoktur ve O tektir. Yine şehadet ederim ki tevhiddir. Ancak bunun pratik uygulaması nasıl
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O’nun olacak kimisi batıl ehlinden uzaklaşıp ve onlar
kulu ve Rasûlüdür. hakkında susarak bu menheci uygularken kimi-
si bütün davet planlarını gizleyerek bunu uygu-
“Ey iman edenler Allah’tan O’na yaraşır şekil- lamaya çalışıyor. Ancak herkes de bilir ki bu yol
de korkun ve ancak Müslümanlar olarak can güllerle, çiçeklerle süslenmemiştir. Aksine bu
verin.”  1 yol zorluklarla, sıkıntılarla, bela ve musibetler-
le doludur. Rahatlık yolun sonunda razı olmuş
Bu ayda yeni bir kitap tanıtma imkanı veren
bir Rabbe ulaşmak vardır. Bu ay tanıttığımız bu
Allah’a hamd olsun. İnşaallah bu ay tanıtacağı-
eser inşaallah bu zorlu yolda ilerlerken nispeten
mız kitap Şeyh Makdisi’nin Milleti İbrahim ki-
de olsa bize ışık olacaktır.
tabı olacaktır. Kitap özü itibarı İbrahim milleti-
nin menhecini açıklamıştır. Allah subhanehu ve Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir.
teâlâ bir ayette şöyle buyuruyor.

“Sonrada sana doğru yola yönelerek:


‘İbrahim’in milletine (dinine) uy. O müşrikler-
den değildi’ diye vahyettik.”  2

Allah subhanehu ve teâlâ bu ayette Pey-


gamberine İbrahim aleyhisselam dinine onun
ortaya koyduğu menhece uymasını talep et-
miştir. Çünkü bu bütün Peygamberlerin izlemiş
olduğu metoddur. Bu menhecin özü de şudur;
İbadeti Allah’a has kılmak O’na hiçbir şeyi or-
tak koşmamak, insanları buna teşvik etmek bu
esasa göre dost edinmek ve bunu terk edeni

Zilhicce
1. 3/Ali İmran, 103 1433
2. 16/Nahl, 123

Kasım’12 • SAYI: 10

63
Bir Tablo, Bir Ders

64

You might also like