You are on page 1of 68

İslam Ümmetine Açılmış Haçlı Savaşının Kodları

Receb 1437
Mayıs '16 SAYI: 49

Allah’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selam olsun...

Tarafların isim, konum, bölge ve güç dengeleri değişse de iman ile küfür, tevhid ile şirk, hak ile
batıl arasında çekişme ve husumet hep var olmuştur ve olacaktır da.

Yaşadığımız şu çağda en açık ve acımasız hâlini müşahede ettiğimiz bu çekişme, insanlığın sonu
olan kıyamete doğru iyice şiddetlenecek; Müslümanlar büyük sıkıntılar çekecek olsa da akıbet müt-
takilerin olacaktır. İman ve küfür arasındaki bu çekişmenin sonuçlarından emin olsak da sonuca
göre değil içinde bulunduğumuz ana göre değerlendirmeler yapmak ve kutlu İslam müdafaasına
her şeyimizle katkıda bulunmak zorundayız.

Çünkü İslam'a savaş açan modern haçlıların kendi aralarında çok ciddi ihtilaflar olmasına rağmen,
Hristiyanlığın farklı mezheplerini temsil eden, birbirlerini din dışı kabul eden mezhepler ve ekono-
mik-siyasi anlamda menfaatleri çatışan ülkelerin, İslam'a yönelik savaşta tek safta durduklarını ve
aralarında var olan anlaşmazlıkları bu savaşta yan yana durmaya engel saymadıklarını görmekteyiz.
Savaştıkları toplumların farklılıklarını ön plana çıkaran, kendi aralarındaki farklılıkları ısrarla giz-
leyen asrımızın insi şeytanlarının bunu bir strateji olarak uyguladıkları bir gerçektir.

Ayrıca Batı bu savaşı verirken sadece askerî olarak Müslümanlara saldırmıyor. Savaşın sonuç alması
ve tüm dünyada haçlı ordularının egemenliğini tesis etmek için her alanda savaşıyor.

Bütün İslam alemine savaş açmış bulunan Yahudi-Batı dünyasının bu savaşta nasıl bir yol izlediğine
dair bazı başlıkların aydınlatıcı olacağı ve 'Modern Haçlı Savaşına' muhatap İslam’a müntesip yapılara
bir hatırlatma ve fayda sağlayacağı ümidiyle bu ayki yazımızı bu konuya ayırdık.

Selam ve Dua ile...

Editör
03 Tağutların Kıskacında Tasavvuf Ebu HANZALA

13 İslam Ümmetine Açılmış Haçlı Savaşının


Kodları
Başyazı

20 Ziyaretleşmelerinde
Nelere Dikkat Etmelisin?
Faruk FURKAN

27
İÇİNDEKİLER

Nifak Hareketi'nin Mengene İçinde Kalışı: Özcan YILDIRIM


Ahzab Savaşı

31 Genel/Açık Davet Döneminin


Başlangıcına Dair Bazı Dersler
Enes YELGÜN

35 Zor Günlerin Adamı Sadık İnsan Murat MÜSLİHAN

39 Terk Edilmiş Sünnetler;


Gece Namazı
Emre ACAR

42 İki Kutuplu Dünya Şirk Sisteminden Eş


Başkanlı Küresel Şer Koalisyonuna
Kerem ÇAĞLAR

48 Hırsız Var Mahi

51 Kapı Altı Mirsad AĞINT

60 Vitaminler Dr. Seyfullah İslam

62 Mavi Boya Şiir

63 Fıkhu's Sire Veysel TÜRK

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Yazışma Adresi: Abdullah DEMİR


Abdullah DEMİR Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Yayın Türü: Bağcılar/İstanbul
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No: 11
Receb 1437 info@tevhiddergisi.net Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Mayıs 2016 www.tevhiddergisi.net Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 49 Adres: Kirazlı Mh. 1 Sk. No: 21/A Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
34210 Bağcılar/İSTANBUL İlgili Yazar Mesûldür.
Fiyatı: 5 Kaynak Gösterilerek Alıntı Yapılabilir.
Abonelik için: 0 545 762 15 15

Satış Noktaları İstanbul: Tevhid Kitabevi, Hürriyet Mh. Cumhuriyet Cd. No: 3 Bağcılar/İSTANBUL | 0 (545) 762 15 15
Bursa: İkra Kitabevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No:17 Nilüfer/BURSA | 0 (532) 138 02 42
Diyarbakır: Tevhid Kitabevi, Kaynartepe Mh. Gürsel Cd. No: 90/A Bağlar/DİYARBAKIR | 0 (541) 857 34 20
Konya: Tevhid Kitabevi, Sarıyakup Mh. Burhandede Cd. No: 28/A Karatay/KONYA | 0 (553) 513 48 48

İrtibat Büroları MERKEZ: Kirazlı Mh. 1. Sk. No: 21/A Bağcılar/İSTANBUL


Büro 1: Güvercin Tepe Mh. Fatih Cd. No: 209 Başakşehir/İSTANBUL
Büro 2: İsmetpaşa Mh. 90. Sk. No: 4 Sultangazi/İSTANBUL
Büro 3: 5 Nisan Mh. 749. Sk. No: 5 Bağlar/DİYARBAKIR
Büro 4: Sarıyakup Mh. Karaman Cd. No: 81/A Karatay/KONYA
Büro 5: Bahçıvan Mh. Sıhke Cd. Karatekin Sk. Yavuz Canlı Apt. Kat: 2 (Erçek Durağı Karşısı) Tuşba/VAN
Büro 6: Bağlarbaşı Mh. Nilüfer Cd. Fırın Sk. No: 4 Osmangazi/BURSA
Büro 7: Kazım Karabekir Mh. 2061 Sk. No: 18 Etimesgut/ANKARA
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Tağutların
Kıskacında Tasavvuf
Muvahhidler tasavvufa sadece şirk ve bidat nazarıyla bak-
mamalı, küresel ve yerel tuğyanın elinde insanları sistemlere
ve tağutlara kullaştırma projesi olarak görmelidirler. Onlar-
ın ağına düşmüş insanların uyanması için çabalamalıdırlar.

Allah'ın Adıyla...

 lemlerin Rabbi olan, insanları ve cinleri sa- arzularını/hevasını tatmin ederek yeryüzünü şirk
dece kendisine ibadet etsinler diye yaratan, ve masiyetle harap etmiştir.
her kavme 'Allah'a kulluk edin, tağuttan uzak du-
run' diye elçi gönderen Allah'a hamd olsun. Hevasını ilah edinen bu insanlar arasından bir
zümre bununla yetinmemiş, beşer olmanın tüm
'Allah'a ibadet edilsin, O'na şirk koşulmasın' diye sınırlarını çiğneyip, insanların kendilerine kul-
kıyametten önce kılıçla gönderilen, yeryüzünü, luk etmesini istemiştir. Haddini aşan bu tağutlar,
ekini ve nesli ifsad eden mütekebbir tağutların yeryüzünün otoritesinin kendilerinde olduğunu,
korkusu, mustazafların ve mazlumların umudu mülkün onlara ait olduğunu, gaybın ve insanla-
olan Rasûl'e salât ve selam olsun. ra faydalı olan bilginin onlarda olduğunu iddia
etmişlerdir. İnsanları akla ve fıtrata ters olan bu
Allah subhanehu ve teâlâ insanı sadece kendisine kul- duruma inandırmak ve boyun eğdirmek için tür-
luk etsin diye yaratmıştır. Bunun gerekliliğini in- lü yollara, hilelere başvurmuşlardır.
sanın özüne/fıtratına kodlamış ve insanı bu bilgi
üzere yeryüzüne göndermiştir. Fıtratın sesine ku- Gece-gündüz insanlara tuzaklar kurmuş, 1
lak veren ve fıtratı destekleyen semavi çağrıyı ta- Allah'ın onlara ihsan ettiği mülkü kullanarak in-
kip eden muvahhidler yeryüzünü tevhid ve salih sanları aldatmış ve köleleştirmiş, 2 insanları Allah'a
amelle imar etmişlerdir. Ancak bunların azınlıkta
olduğu da bir hakikattir. Çoğunluk, fıtratlarında 1. "Za'fa uğratılanlar da büyüklük taslayanlara: 'Hayır, siz gece ve
varolan imanı küfürle örtmüş, teslimiyet duygu- gündüz hileli düzenler (kurup) bizim Allah'ı inkar etmemizi ve Receb
O'na eşler koşmamızı bize emrediyordunuz.' dediler." (34/Sebe, 33) 1437
sunu şirkle kirletmiş, zan ve hurafenin peşinde 2. "Firavun, halkını küçümsedi ve hiçe saydı, onlar da körü körüne

Mayıs'16 • SAYI: 49

5
kulluktan çevirmek için servetlerini harcamış, 3 umut belirmişti. Yöneticilerin beş vakit namazda
sihirbazlar edinip insanları uyuşturmuş, 4 onları halkla saf tuttuğu, dileyenin yöneticiye derdini
sınıflara ayırarak güçsüzleştirmiş, 5 onlara asli anlatabildiği, yöneticilerin İslam kadılarına şika-
vazifelerini unutturmuş, boşluk kabul etmeyen yet edilebildiği, zekat dışında kimsenin malının
tabiatlarına tağutlara kulluk etmeleri yönünde alınamadığı, zekat mallarının bölgeden çıkarıl-
telkinde bulunmuşlardır. Günümüzde 'Tağutlara madan o bölgenin fakirlerine dağıtıldığı, Halife
kulluğun modern mabedleri' olan zorunlu eğitim Ömer'in radıyallahu anh oğlunun dahi işlediği suçtan
ve medya aracılığıyla yapılan bu telkin, Allah dolay cezalandırıldığı, işlerin bir aileye değil ehil
Rasûlü gelinceye kadar farklı suretlerde açığa olana tevdi edildiği, İslam'ı kabul edenlerle kan
çıkmış, insanların dünya ve ahiret saadetlerini davası güdülmeden kardeş olunduğu, kabul et-
ifsad etmiştir. Her Peygamberin mücadele etti- meyenin zimmi hukukuna bağlı kaldığı sürece
ği tağutlar, Allah Rasûlü'yle beraber en korkulu can, mal, namus ve din emniyeti İslam devleti ta-
dönemlerini yaşamışlardır. Belli bir kavme gön- rafından korunan bir güneş doğuyordu dünyaya.
derilen Peygamberlerin mücadelesi kendi top-
lumlarıyla sınırlıyken tüm insanlığa gönderilen İnsanlar bunca güzellik karşısında kendile-
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber tev- rinden hiçbir ücret istemeyen, sadece 'İnsan-
hidi mücadele alemşumul bir boyut kazan- ları kula kulluktan kurtarıp insanların Rabbine
mıştır. Mekke'den yükselen çağrı sadece kul yapmaya, dinlerin zulmünden İslam'ın
adaletine, dünyanın darlığından ahretin
Mekke'nin dağlarında değil, Bizans ve
genişliğine' çağıran İslam davetçile-
Kisra saraylarında, Afrika kabilele-
rine icabet ettiler. Tağutların sanat,
rinde, Himalaya'da, Horosan'da, Çin
spor, felsefe, eğlence, sihir ve çeşitli
vahyin rehberliğinde

seddinde yankılanmıştır.
saptırma yolları İslam'ın kutlu
Dinî ve dünyevi tüm tuğya- Tarihin seyrini çağrısı ve orduları karşısında
nın karşısında duran Allah değiştiren bu kutlu hükümsüz kalmıştı.
davet, ilginç gelişmelerin
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yaşanmasına da sebep oluy- Tarihin seyrini değiş-
Rabbinin şu vaadiyle ordu. Farklı dinlere müntesip
tiren bu kutlu davet,
müjdelenmiştir: toplumlar İslami yönetimlere haber
yollayıp, dindaşlarının zulmünden ilginç gelişmelerin
"Müşrikler istemese de O kurtarılmayı ve İslam hakimi- yaşanmasına da sebep
dini (İslam'ı) bütün dinlere üs- yeti altında yaşamayı oluyordu. Farklı dinlere
tün kılmak için elçisini hidayetle talep ediyordu. müntesip toplumlar İslami
ve hak dinle gönderen O'dur.''  6 yönetimlere haber yollayıp,
dindaşlarının zulmünden kurta-
Yirmi üç yıl gibi kısa bir sürede bu rılmayı ve İslam hakimiyeti altında
müjde tahakkuk etmiş, raşid halifeler yaşamayı talep ediyordu.
döneminde tevhid dünyanın günde-
mine mührünü vurmuştur. Yeryüzünün İslam'ın saadet asırları böyle devam
tüm mütekebbir ve tağutları İslam ordula- ederken, övülen ilk üç kuşağın sonlanmasıyla
rının topraklarına gireceği günün kabusuyla yeni bir akım başladı. İslam'ın içinden çıkan,
yaşamaya başlamıştır. Mazlumlar için yeni bir İslami kavramları kullanan ancak elde ettiği ne-
ticelerle İslam'la hiçbir ilgisi bulunmayan mistik
bir yöneliş, insi ve cinni şeytanların da etkisiyle
ona itaat ettiler. Çünkü günahlarla yoldan bütün bütün çıkmış
bir topluluk idiler." (43/Zuhruf, 54)
kısa sürede yayıldı.
3. "İnkar edenler mallarını, Allah'ın yolundan alıkoymak için har-
carlar ve harcayacaklar da. Sonra bu onlar için yürek acısı olacak, Ahiretin dünyadan daha önemli olduğunu,
sonra yenilecekler ve inkar edenler cehenneme sürüleceklerdir." (8/
Enfal, 36)
Müslümanın ahiret merkezli bir hayat yaşama-
4. "(Musa:) 'Siz atın' dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini
sını savunuyorlardı. Söyledikleri haktı. İslam'ın
büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir dünya-ahirete dair öğretilerini topluma hatırla-
sihir getirmiş oldular." (7/Âraf, 116)
tıyorlardı. Allah'ın subhanehu ve teâlâ elçileri de aynı-
5. "Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve
oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir sını yapmıştı. Tevhid davetiyle beraber en fazla
bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadın- dillendirdikleri konu ahiretin dünya hayatının
larını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı." (28/Kasas, 4)
6. 9/Tevbe, 33
merkezine alınmasıydı.

6
"Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik) Böy-
lece dedi ki: 'Ey kavmim, Allah'a kulluk edin ve
ahiret gününü umud edin ve yeryüzünde bozgun-
cular olarak karışıklık çıkarmayın.' "  7

Önemli bir sorun vardı. Allah Rasûlü sallallahu


aleyhi ve sellem ümmetini bu hakikatlere davet ediyor
ve bu ahlak üzere onları terbiye ediyordu. As-
hab bu öğretilerden sonra İslam'ı yaymak için
dünyanın dört bir yanına dağılıyor, cepheden
cepheye at koşturuyor, göz kamaştıran servet-
leri Allah yolunda infak ediyorlardı. Ashab bu
öğretilerle İslam'ın izzetine izzet katıyor, 'gecenin
abidleri gündüzün süvarileri' namıyla zalimlerin
kalbine korku salıyordu. Tasavvuf ehliyse bu öğ- lerde mescid inşa edip, hocalar tayin ediyor ve bu
retilerden sonra cumayı ve vakit namazlarını terk mekanları medreseye dönüştürüyordu. Kendisini
ediyor, mağaralarda inzivaya çekiliyor, açlığın ziyarete gelenlere hususen hatırlatıyordu 'Bu söy-
ve yalnızlığın doğal sonucu olan halisunasyon lediklerimi ezberleyin ve geride olanlara öğretin…'  11
aleminde keşfe ve keramete eriyordu(!)
Onlar ise Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem
İslam ümmetinin ilme ihtiyacının olmadığını, faydalı ilimle medeniyetler sahnesine çıkardığı
ilmin toplumu hakikatten uzaklaştırdığını söy- ümmeti, cehalete çekiyor, açlık ve yalnızlık ürünü
lüyorlardı. 'Eğer Allah bir kul için hayır dilerse onu olan şeytani fısıltıların peşinde sürüklüyorlardı.
fakihlerin ilminden korur, sufilerin meclislerine sevk
eder' diyorlardı 8. Hızını alamayanlar hocalardan Bir önceki yazımızda örnekleriyle anlattığımız
öğrenilen ilmin ilim olmadığını, asıl ilmin vası- gibi, putperestlikten kurtulmuş bir ümmetin kal-
tasız bir şekilde Allah'tan alındığını söylüyordu. bini kabirlere, bezlere bağlıyor; kendine faydası
'Bizim nezdimizde bir insanın ilim makamında ke- olmayan ölülerin sıkıntı anında ümmete fayda
male ermesi, ilmini nakil ve şeyh olmadan Allah'tan vereceğini iddia ediyorlardı.
almasıyla mümkündür. İlmini nakil ve şeytandan
alanın ilmi Allah ehlinin yanında ma'luldur…'  9 Nefisle mücadele büyük, Allah yolunda kıtal
küçük cihaddır diyorlardı. 12 Allah ve Rasûlü'nün
İlim ehlini küçümsemek için 'Sizin ilminiz ölü- sallallahu aleyhi ve sellem 'Allah katında en büyük derece'
lerden, bizimkiyse hiç ölmeyen El-Hayy olandandır' dediği cihadı 13 ümmetin gözünde basitleştiriyor,
ya da 'Size falan falancadan haber verdi. Bizeyse
kalbimiz Rabbimizden' diyerek tasavvuf repliğini 11. Buhari, 53; Müslim, 17.
tekrarlıyorlardı. 12. Bir sefer sonrasında Allah Rasulü'nün sallallahu aleyhi ve sellem
'Şimdi küçük cihaddan büyük cihada döndük. Büyük cihad nefis-
le yapılan cihaddır' dediğine inanır sofiler. Bu söz teknik açıdan
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ashabını ilme incelendiğinde hadis olmadığı anlaşılır.
teşvik ediyor, 10 Müslümanların bulunduğu yer-

— Molla Aliyu'l Kari 'Esrau'l Merfua fi'l Esbabi'l Mevdua' adlı ese-
rinde şöyle der: 'Hafız bin Hacer el-Askalani derki: Bu, insanların
7. 29/Ankebut, 36 dilinde meşhur olmuştur. İbrahim İbni Uble'nin sözüdür… Derim
ki (Molla Aliyyu'l Kari:) bu hadisi İhya kitabında zikredilmiştir.
8. Tabakatu'l Kubra, 1/84 Iraki hadisi Beyhaki'ye nispet eder ve isnadının zayıf olduğunu
9. Tabakatu'l Kubra, 1/5 söyler. (1/206)
10. "Kim ilim öğrenmek için bir yola çıkarsa, Allah ona bu sebeple — İmam Zeylai 'Tahricu'l Ehadisi'l Keşşaf' adlı eserinde: Gerçekten
cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, hoşnutluklarından dolayı 'Ğarib' bir rivayettir. (2/395)
ilim öğrenmek isteyenlere kanatlarını gerer (serer)ler. Sudaki ba-
lıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli, alim kişinin bağışlanması
— İbni Teymiyye 'Mecmuu'l Fetava' eserinde: Aslı yoktur. Allah
için Allah'a yalvarırlar. Alimlerin, abide (ibadet edene) üstünlüğü, Rasulü'nün sözleri hakkında marifet sahibi olanlardan kimse bu
(parlaklık, görünürlük ve güzellik bakımından) ayın diğer yıldız- sözü Allah Rasulü'nün sözü ve fiili olarak nakil etmemiştir. Ka-
lara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz alimler Peygamberlerin firlerle cihad en büyük amellerdendir. (11/197)
vârisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bı-
rakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolaysıyla
— Muhammed bin Tahir el-Fetteni 'Tezkiretu'l Mevduat' eserinde
kim onu (ilmi) alırsa büyük bir pay almış olur." (Ebu Davud, 3641; şöyle der: Zayıftır. (1/191)
Tirmizi, 2682.)
— İbni Receb el-Hanbeli 'Camiu'l Ulumi ve'l Hikem' eserinde:
"Kim benim şu mescidime sadece ilim öğrenmek veya öğretmek İbrahim bin Uble'ye ait olan bu söz Cabir'den zayıf bir senetle Receb
için gelirse Allah yolunda cihad eden mertebesindedir.'' (İbni Mace, merfu olarak da nakledilir. (1/489) 1437
227) 13. İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad

Mayıs'16 • SAYI: 49

7
beldeleri istila etmiş namusa, mala ve cana el hakka şahitlik etmeyi emreder. Sadece kadere
uzatmış düşman karşısında halvet ve inzivayla razı olup oturmayı ve öylece beklemeyi değil.
zafer kazanacaklarını düşünüyorlardı. Bu inanış
biçimi mücahid bir ümmeti düşmanları karşısın- Şeriatsız kadercilik projesiyle, iradesiz, çaresiz,
da pasifleştirmiş, tüm insanlığa rahmet ve kur- tükenmiş ve ümitsizlik içinde bir toplum oluş-
tuluş olarak gönderilmiş, Allah'ın yeryüzünde turmuşlardır.
şahidleri olan bir topluluğu kendi nefisleriyle
Bu hâliyle İslam ümmetini uyuşturan tasavvufi
uğraşan psikolojik birer vakıa hâline getirmişti.
hareketler, tağutların yeni oyunu hâline gelmiş-
Nefsini ıslah etmek için bu yapılara giren insanlar
lerdir. İslam'a ve Müslümanlara karşı düşman-
vesveseli, olmayan sesleri işiten, rüyaların pe-
ca tutum içinde olan ve yüzyılların intikamıyla
şinde ömür tüketen hastalıklı meczuplara dö-
tutuşan Haçlılar ve insanlık tarihinin en ciddi
nüşüyordu.
krizlerinden olan Moğollar yeryüzünü ifsad
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem 'Benim ederken tasavvufu bir hile olarak kullandılar ve
sünnetimden yüz çeviren benden değildir' dedi- kullanmaya devam ediyorlar. Uyuşturma, ira-
ği uyku, yemek ve evlilikten el çekmeyi mu- desizleştirme ve teslimiyetçi ruhuyla tasavvuf;
rid için olmazsa olmazlardan kabul etmiş, bu ya İslam topraklarını işgale zemin hazırlamış
sünnetleri icra edenin kalbinde Allah'tan ya da hilafeti saltana çeviren zalim yöneti-
subhanehu ve teâlâ gayrısına taalluk olaca- cilerin elinde siyasi bir oyuncak hâline
ğından bunu kınamışlardır. Allah gelmiştir. 14
Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem oluştur-
Hicri 6. asır itibariyle İslam ale-
mak istediği fıtrata uygun yaşayan
vahyin rehberliğinde

mini işgal eden Moğol/Tatar


bu mutedil ümmeti, Budizm
musibetinde İslam ümmeti-
ve ruhbanlığın sapmışlığına İslam'a ve Müslü-
nin hâli akıl alır gibi değildi.
mahkum etmişlerdi. manlara karşı düşmanca
tutum içinde olan ve Cihad ve davet ümmeti
İnsanı kader ve şe- yüzyılların intikamıyla tutuşan oluşuyla dünyanın en
Haçlılar ve insanlık tarihinin en ücra köşelerine ulaşan
riat dengesiyle yer- ciddi krizlerinden olan Moğollar
yüzünün vârisi kılan, yeryüzünü ifsad ederken İslam toplumu, Tatar
yine bu dengeyle elde tasavvufu bir hile olarak saldırıları karşısında ölü-
kullandılar ve kullanmaya nün ğassala teslim oluşu gibi
ettikleriyle şımarmasına, devam ediyorlar.
kaybettikleriyle üzülüp ümit- teslim olmuştu. Bu teslimiyeti
sizliğe düşmesine engel olan İbnu'l Esir'den dinleyelim:
İslam'ın karşısına, putperest kavim-
'… 618 yılında Azerbaycan'ı ele ge-
lerden aldıkları şeriatsız kader an- çirdiler. Kadın, çocuk, yaşlı demeden
layışını yerleştirmişlerdir. 'Başımıza insanları kıyımdan geçirdiler. Öyle ki
gelen her şey Allah'ın dilemesidir' diye- hamile kadınların karınlarını deşiyor ve
rek sureten haktan söz söylemiş 'Buna razı cenin hâlindeki çocukları öldürüyorlardı. On-
olmalıyız' diyerek Allah'a yapılacak en büyük lardan biri, içinde bir topluluk olan yere giri-
iftirayı yapmışlardır. Oysa başımıza gelenlerin yor, o topluluğu son adama kadar öldürüyordu.
Allah'tan olduğu bir hakikattır. Ancak başa gelen İçlerinden biri dahi elini uzatmıyordu.'  15
her durum için şeriatın bir kanunu vardır. Kimi-
si için sabrı kimi için şükrü, kimi zaman karşı 14. Asırlarca tasavvufi hareketlerin icra ettiği bu olumsuz vazifeyi
koyup cihad etmeyi, kimisinde hakkın dili olup son bir asırda Suud-i Arabistan güdümündeki hakikati Cehmiyye,
ismi Selefiyye olan hareketler icra ediyorlar. Haçlı marabası yö-
neticilerin meşru Ulu'l Emr olduğunu savunan, yöneticilere sabır
ve itaati emreden nasları laik/basçı/demokrat yönetimlere tatbik
eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır. İşte kur- eden, haçlı işgallerini 'meşru yöneticiyle antlaşma kapsamında
tulanlar onlardır. (9/Tevbe, 20) İslam topraklarını koruma(!)' olarak lanse eden ve Muhammed
"Ey Allah'ın Rasûlü! Allah yolunda yapılan cihada hangi İbni Abdulvahhab'ın ıslahçı ve cihadi hareketini içerden zehirleyen
amel denk olur? diye sordular. 'Ona güç getiremezsiniz dedi!' bu akım da dikkatle izlenmesi gereken hareketlerdendir. Tasavvufi
Soruyu soranlar ikinci ve hatta üçüncü sefer tekrar sordular. hareketlerin dahi kabul etmedikleri ve şiddetle karşı çıktıkları
Rasûlullah her seferinde aynı cevabı verip sonra şöyle dedi: 'işbirlikçilik' konusunda bu akım açıkça 'işbirlikçi' olmanın gerekli
'Allah yolundaki mücahidin misâli (gündüzleri ve geceleri hiç ara olduğunu savunur. Çünkü mevcut yönetimleri İslami kabul eder
vermeden oruç tutup, namaz kılan, Allah'ın ayetlerine de itaatkâr ve bu yönetimlerin yanında yer almayı Müslümanın vazifeleri
olan ve Allah yolundaki mücahid, cihaddan dönünceye kadar aralarında sayar.
namaz ve oruçtan hiç gevşemeyen kimse gibidir.' " (Buhari, 2785) 15. el-Kamil fi't Tarih, 9/339

8
'…Bana ulaştı ki; Tatarlardan bir kadın içinde er- ları keşf ve zihin/iç konuşmalardı. Oysa bu kahin,
kekler topluluğunun bulunduğu bir eve girdi. Onlar rahip ve cini olan deliler için de vaki olur. Allah
kadını erkek zannettiler. İnsanları kıyıma tabi tuttu. yardımcımız olsun bu asrımızda çoğaldı. Bu zat sidi-
Sonra kadın olduğu anlaşıldı. Esir aldığı erkeklerden ğini elbisesine bular, çıplak ayakla yürür, Nureddin
biri onu öldürdü. Yine oranın ahalisinden işittiğime hamamı kümbetinde geceler, namaz kılmazdı'. İbnu
göre Tatarlardan bir adam içinde yüz erkeğin bu- Şehbenin 'Tarihu'l İslam'da' naklettiğine göre bu
lunduğu bir yere girdi. Sonlarını getirinceye kadar zat, 'Kümbet ve çöplüklerde gecelerdi… Yeri süpüren
hepsini öldürdü. Orada bulunanların hiçbiri elini uzun elbiseler giyer ve kimseye iltifat etmezdi. İnsan-
kötülükle o adama uzatmadı.'  16 lar onun salih bir zat olduğuna inanırdı. Az bir grup
dışında toplumun tamamı cenazesine iştirak etti.'  19
'…Bir adam bana anlattı. Bir gün atlı bir tatar
geldi. on yedi kişilik bir topluluktuk. Omuz omuza Hâli bu olan ve tasavvufi saçmalıklarla İslam
sıraya girmemizi istedi. Arkadaşlarım istediğini yap- dışı hâlleri kutsayan bir toplumun Tatarlar eliyle
maya başladı. Ben dedim ki: 'Bu tek bir adamdır. yaşadıklarını garipsememek gerekiyor.
Neden bunu öldürüp kaçmıyoruz?' dediler: 'Kor-
kuyoruz…' Ben bıçağı aldım ve adamı öldürdüm. Bu durumun bir diğer nedeni tasavvuf eliyle
Kaçtık ve kurtulduk.'  17 yayılan sapkın kadercilik ve tevekkül anlayışıdır.
Bu ümmet nasıl mı bu hâle geldi? Yukarıda kaydettiğimiz örnekler için Mahmud
Abdurrauf Kasım şöyle der:
'Ey korkanlar Tatardan
'Öldürmenin kesin olduğu ve nefsi müdafa etme-
Sığının Ebu Amr'in kabrine
nin kurtuluş imkanı verdiği hâlde kişilerin kaçma-
Korusun sizi zarardan' 18 yıp teslim olmasını tek sebebi korku olamaz. Öyle
olsa insanlar nefislerini müdafa etmeseler dahi ka-
Beldeleri istilaya uğramış, namus, can ve mal çarlardı. Olayı iyice tetkik ettiğimizde asıl sebebin
hakları gasp edilmiş insanlar kabirlerden yardım tasavvuf eliyle insanlara bulaşan 'tevekkül, teslim ve
istemeye teşvik ediliyorlardı. itiraz etmeme' makamları olduğu görülür. Hususen
o dönemde yaygınlaşan ve şiş batırma, ateşin için-
Ümmet bu hâldeyken kimleri örnek alıp, Allah de geçme, yılan yeme gibi şeylerle bilinen Rufaiyye
dostu olarak kabul ediyordu diye sorduğumuzda tarikatı vardı…'  20
daha vahim bir durumla karşılaşıyoruz:
Bu dönemde yaşayan, genel olarak tasavvufa
'…657 yılında Yusuf el-Kumiyni vefat etti. özelde de Rufai tarikatına şiddetli itirazlar yö-
Zehebi'nin el-İber'de aktardığına göre: 'Halk bu nelten İbni Teymiye'yi anımsayalım:
adamın Allah dostu olduğuna inanırdı. Dayanak-
İbni Teymiyye'nin rahimehullah tasavvufi sapkın-
16. A.g.e.
17. A.g.e 9/337 Receb
18. el-Keşf 2/780, Ebu Hasan en-Nedvi'nin Ricalu'l fikri ve'l Da'va fi'l 19. A.g.e 2/776-777 1437
İslam 2/176'dan naklen 20. A.g.e 2/779

Mayıs'16 • SAYI: 49

9
lıklara karşı verdiği mücadeleyi 'Bidat ve hurafe- zilletlerini hem de günahkarlıklarını sapkın kader
lerle uğraşmak' olarak algılayan ve basitleştirenler anlayışıyla masumlaştırmış oluyorlardı. 21
kendi basitliklerini ifşa etmektedirler. İbni Tey-
miyye, Tatar istilasına karşı ümmeti uyandıran Bu açığın farkına varan Tatarlar, tasavvuf ön-
ve Tatar zulmüne karşı başlatılan kıyam hareke- cülerine değer vermiş ve onların öğretilerinin
tinin öncülerindendi. Sadece Tatarlarla askerî yaygınlaşması için ellerinden geleni yapmışlardı.
mücadelenin yetersiz olduğunu, onları İslam
Tatarlar İslam alemini talan ederken ümmet
alemine musallat eden sebeplerin de izale edil-
içinde bir musibet olarak Mevlana rüzgarı esiyor-
mesi gerektiğine inanıyordu. Yerinde bir okuma
du. Halka sürekli tevazuyu, teslimiyeti, sonuçlara
yapmış, ilmi kimliğinin yanında siyasi derinliğini
rızayı öğütleyen bu adam bir yandan da İslam
ortaya koymuştu. Tatarlar güç ve kuvvetle İslam
ahlakına vurgu yapıyordu. Kendisi sokak ağzıyla
ümmetini alt etmemiş, şirk, bidat ve masiyetlerle
konuşacak kadar küfürbaz, en müstehcen fıkra-
gücünü yitirmiş ve hayallerle yaşayan bir ümme-
ları ve benzetmeleri hikmet diye anlatan hâyâ
te son darbeyi vurmuştu. Günümüz için de aynı
yoksunu bu zatın İslam ahlakına dair öğütlerde
şeyler geçerlidir. Sadece güç ve kuvvetle ya
bulunması ilginçti. İslam düşmanı bu işgalcileri
da şirk ve bidatlerle mücadeleyle mevcut
severek ve hoşgörü göstererek kazanacaklarını
işgal projelerini püskürtmek ve İslam'ın
topluma anlatan Mevlana, kendine muhalif olan
izzetli günlerine dönmek mümkün
Sadece güç dindaşlarına öyle şiddetli muhalefet gösterip ha-
değildir. Bu işgale karşı müca-
ve kuvvetle ya karet ediyordu ki bu yaman çelişkiyi anlamak
dele azminin yanında, işgale
mümkün değildi.
da şirk ve bidat- zemin hazırlayan sebeplerin
lerle mücadeleyle de izale edilmesi gerekiyor. O gün Mevlana'nın sözlerinin İslam aleminin
mevcut işgal proje- Özellikle onun fetvalarını dört bir yanına yayılmasına göz yumanlar, İs-
lerini püskürtmek okuyanlar bir noktaya çokça lam alimlerinden tarihçi olanların 'Anam beni
vurgu yaptığını ve okuyucu- doğurmasaydı da şahitlik etmeseydim, unutulup
ve İslam'ın izzetli
nun bazen sıkıcı bulabi- gitseydim de anlatmak zorunda kalmasaydım'  22
günlerine dönmek leceği oranda uzun uzun dediği Tatarlardı.
mümkün değildir. Bu anlattığı görülecektir. Eski
işgale karşı mücade- mutasavvıfların teslimiyet ve Niye mi? Çünkü Mevlana, Moğolların Allah'ın
le azminin yanında, tevekkül anlayışının sonradan takdiri olarak İslam alemini ele geçirdiklerini
işgale zemin hazırla- ortaya çıkan anlayışlarla aynı söylüyor ve insanları Moğola yani Allah'ın ka-
yan sebeplerin de olmadığını, lafızlar benzese derine itaate çağırıyordu:
izale edilmesi de kast edilenin ve ortaya çı-
kan sonucun tamamen farklı '(Birisi) dedi ki: Moğollar, bu ile ilk geldikleri vakit
gerekiyor. çıplaktılar. Binekleri öküzdü, silâhları tahtadandı.
olduğunu anlatır. Eskiler şeriatın
tüm emirlerini yerine getirip, sonuç ne Şimdiyse ululandılar, doydular. En iyi Arap atları,
en güzel silâhlar onların. (Mevlânâ) buyurdu ki:
olursa olsun buna teslim olmanın gerekli
Gönülleri kırık, kendileri arık, güçsüz-kuvvetsiz bir
olduğuna inanırlardı. Sonuç Allah'ın razı hâldeyken Tanrı onlara yardım etti, yalvarışlarını
olmadığı fakr, zillet vb. durumlar olursa bun- kabul etti. Şimdiyse ululandılar, kuvvetlendiler;
ları ortadan kaldırmak için hayatlarının sonuna onların, kendi güçleriyle-kendi kuvvetleriyle değil,
kadar imkanları dahilinde mücadele ederlerdi. Tanrı yardımıyla üst olduklarını, dünyayı o yüz-
Sonradan gelenler şer ve kötülüğün yayılmasına den zaptettiklerini bilsinler diye Ulu Tanrı, halk
sessiz kalıp ortaya çıkan ifsada kader demeye zayıf bile olsa gene de onları kahreder.
başladı. Şeriatın kabul etmediği zillet ve düş-
man istilasına göz yumup, zilleti kabullenmeye Buyurdu ki: Onlar, ilkin bir ovadaydılar. Halktan
de teslimiyet ve tevekkül olarak baktılar. Ve bu uzak, azıksız, yoksul, çırılçıplaktılar. İhtiyaç için-
duruşlarını geçmişte yaşamış gönül ehli abid- deydiler. Ancak içlerinden bazıları alış-veriş için
Hârezmşâh'ın iline gelirler, alımda-satımda bulu-
lerin sözlerine dayandırdılar. Bu sapkın anlayış
nurlar, kendilerine elbise yapmak için kaba keten
zındık taifesinin masiyetlerini ve şeriata muhalif
hâllerini de meşrulaştırıyordu. İçinde bulunduk-
21. İbni Teymiyye'nin konu hakkında tespitleri için bknz; Mecmuu'l
ları durumu kader/Allah'ın takdiri olarak kabul Feteva 10/490
ediyorlardı. Hem Allah düşmanları karşısındaki 22. el-Kamil fit Tarih 9/324

10
kumaşlar alırlardı. Hârezmşâh onları men'etti;
tacirlerinin öldürülmesini buyurdu; onlardan
vergi alınmasını da emretti. Tacirlerinin, ülkesine
girmesini de men'etti. Tatarlar, padişahlarının ka-
pısına gidip öldük diye yalvardılar. Padişahları,
onlardan on gün mühlet istedi. Gitti, bir karanlık
mağaraya girdi. Oruç tuttu, yalvarıp yakarma-
ya koyuldu. Ulu Tanrı'dan, yalvarışını duydum,
duânı kabul ettim, dışarı çık, nereye gidersen üst
olacaksın diye ses geldi. İşte sebep buydu, dışarı
çıkınca Tanrı buyruğuyla üst oldular, dünyayı
zaptettiler.'  23

Moğol gibi insan tarihinin gördüğü en çir-


kin zulmü Allah'ın takdiri olarak kabul eden
Mevlana'nın bu hizmeti karşılıksız kalmadı elbet. Bugün ise Mevlana'ya Haçlılar sahip çıkıyor.
Mevlana yılı ilan ediyor, eserlerini ve yaşadığı
'Moğolların hâkimiyeti altındaki Selçuklu devleti bölgeleri dünya kültür mirasına dahil ediyor,
1262 yılında bir ferman yayınlayarak, Türkmenle- konuşmalarını onun özlü(!) sözleriyle süslüyor,
rin ve Ahilerin ellerindeki tüm zaviyeleri, tekkeleri, turist kafileleri akın-akın onun türbesini ziyaret
mülkleri, vakıfları müsadere yoluyla el koydu. Bu ediyorlar. İslam aleminin her karışına bomba
fermanda 'Mevlana'yı şeyh olarak tanıyanlar ha-
yağdıran, peşpeşe ülkeleri postallarıyla çiğneyen,
riç' ilavesi vardır. Yani Moğollar bu mana sultanı-
baş örtüsünü dahi 'pasif terör' olarak kabul eden
nın hâkimiyetini iyice perçinleştirdiler. Mevlana'ya
haçlıların 26 Tatarlar gibi Mevlana ve Tasavvufu
intisap etmeyenlerin şeyhliğini kabul etmediler.'  24
sahiplenmesi ne ilginç değil mi?
Mevalana'nın hocası Şemsi Tebrizi aynı şekilde
Moğolların Allah'ın kaderiyle üstün geldiklerinin Birde onlara gönüllü marabalık yapanların
propagandasını yapıyor, onlara karşı mücadele sürekli 'Biz Mevlanaların, Yunusların irfanına
veren Türkmenler, Ahiler vb. teşkilatlar ve bun- sahibiz' demeleri yok mu? Adım-adım sınırları
ların öncülerine şiddetli husumet güdüyordu. işgal edilirken batılılara yaranmak için 'Sövene
dilsiz, vurana elsiz'cilerin torunları olduklarını
Mevlana'dan sonra da bu aile Moğola sadakatle söyleyenler yakında gerçekle yüzleşecekler. O
bağlılığını sürdürmüş ve aynı sapkın kader an- gün yaymaya çalıştıkları bu irfanın(!) sadece haç-
layışlarını işgalcilerle işbirliği yapmaya kılıf yap- lıları azgınlaştırdığını ve halkı zillete mahkum
mışlardır. Torunlarından biri Moğollara verdiği ettiğini görecekler. Allah subhanehu ve teâlâ hidayet
desteği şöyle izah eder: ve akıl ihsan etsin.
'Yine Konya'nın Karamanlıların elinde bulunduğu
Fransızlar yani modern haçlılar Cezair ve
dönemde Çelebi hazretleri Moğol askerîni istediği
Mağribi işgal ettiklerinde o bölgenin en yaygın
için Karamanlıların canı sıkılıyor ve daima 'Biz si-
zinle komşu ve sizi sevenlerden olduğumuz hâlde, tasavvufi hareketlerinden biri Ticaniyye tarika-
bizi istemiyorsunuz da yabancı Moğolları istiyor- tıydı. Fransızlar onbinlerce insanı katledip, eki-
sunuz' diyorlardı. Bunun üzerine Çelebi şöyle dedi: ni, nesli, namusu ifsad ettikten sonra emellerine
'Biz dervişleriz. Bizim nazarımız Allah'ın iradesine ulaşmış, bölgenin büyük çoğunluğunda haki-
bağlıdır. O kimi ister ve iktidarı kime verirse biz miyet sağlamışlardı. Fransız generaller şerefine
de onun tarafında olur ve onu isteriz. Şimdi Tanrı bir ziyafet verilmişti. Ziyafet Ticanilerin büyüğü
sizi değil, Moğol askerlerini istiyor. Ülkeyi Selçuk- ve temsilcisi Şeyh Seyyid Muhammed el-Kebir
luların elinden alıp Cengizhanlılara verdi. Tanrı tarafından verilmişti. Çay içme esnasında Husni
mülkünü dilediğine verir. Biz de Tanrı'nın istediğini Ahmed bin Talip ayağa kalktı ve Şeyh adına bir
istiyoruz.' '  25 konuşma yaptı. Bu konuşma Kahire'de yayınla-
nan el-Fetih gazetesi 16 sefer 1350 tarihli nüsha-
23. Fihimafihi, 25 da ve La Perese Lipre isimli Fransız gazetesinde
24. Murat Kayacan, Prof. Dr. Mikail Bayram ile Mevlana'nın Mo-
ğollarla ve Moğol yanlılarıyla ilişkileri üzerine bir söyleşi, http: // Receb
www. muratkayacan. net/content/view/30735 26. Amerika Hava Kuvvetlerinin yayınladığı son raporlardan birinde 1437
25. Ariflerin Menkıbeleri, Kabalcı yay. 675. tesettür 'pasif terör' olarak kaydedilmiştir.

Mayıs'16 • SAYI: 49

11
yayınlandı. Ticani tarikatının Fransız işgalinde işgal güçlerine teslim oldular. İşi bir adım ileri
haçlılara takdim ettikleri hizmetlerin vesikası ve taşıyarak Sahve birlikleri olarak ABD'nin men-
karnesi olan bu utanç hutbesinin bazı bölümle- faatlerine hizmet ettiler. Yine Kafkasya'nın sofi-
rini terceme ediyoruz: leri geleneksel olarak direnişe destek olsalar da,
mücahidlerin tasavvufa karşı olduğunu öğre-
'…Kalplerimizin maddi, siyasi ve edebi yönden nince kendisi de bir sofi olan Kadirov'la beraber
sevgilisi olan Fransızlara yardım etmek vacip olan Putin'in sadık askerlerine dönüşmüşlerdir.
şeylerdendir. Bunu (yardım etmiş olmalarını) min-
net etmek ve övünmek için söylemiyorum. Bilakis T.C. için de tasavvufi hareketlerin durumu pek
şeref duyduğum ve ecir umduğum için söylüyorum. farklı değildir. İslami uyanışın başladığı bölgeler-
1838 yılında dedem Seyyid Muhammed es-Sağir de tasavvuf hareketlerinin özellikle palazlandırıl-
–ki o zamanlar Ticani tarikatının temsilcisiydi-
dığı biliniyor. Kendisi Nakşi bir ailenin çocuğu
Fransa'nın en büyük düşmanı olan Emir Abdulka-
dir el-Cezairi'yle mücadelede nadir görülebilecek bir
olup ve bir müddet şeyhlik yapmış olan daha
cesaret sergiledi… Yine amcam Seyyid Ahmed –o sonra yaptığı araştırmalarla tasavvufun şirk ve
zaman tarikat temsilcisiydi- Fransız ordusuna yol bidat yönünü fark edip tevbeyle tevhide yöne-
açtı Baskre şehrini işgal etmelerine yardım etti. len, tasavvufu teorik ve pratik açıdan en iyi ta-
1870 yılında Seyyid Ahmed Fransızlara olan nıyanlardan Ferid Aydın hocadan dinleyelim:
samimi ve sarsılmaz dostluğunu göstermek
ve bizim için çok değerli Fransız hükü- 'Bu kampın oluşmasında (Adıyaman
metinin varsa kalplerinden su-i zannı menzili kastediyor Ferid Hoca) gü-
defetmek için Fransız bir hanımefendi dülmüş olan amaç şöyle özetlene-
olan Orelli Beykar ile evlendi… 1881 bilir: 1950'den sonra 'Doğu'da ve
vahyin rehberliğinde

yılında bizim öncülerimizden 'Güneydoğu'da yerli halkın dü-


Abdulkadir bin Hamide Fransız ABD'nin Irak şünce yapısında değişim rüzgar-
bir komutanla beraber çölün işgalinde Nakşilerin larının estiği sezinleniyordu. Bu
bazı kısımlarının ihtilaline
Saddam taraftarı olarak gelişme iki farklı kutup olarak
kısa bir direnişi olsa da –ki gittikçe belirginleşiyordu.
yardım ederken şehid bu direniş tasavvufi değil, aşiret
oldu… 1894 yılında kimliğiyle alakalıydı- zamanla Bunlardan biri ayrılık-
Fransızlar tavsiye mek- işgal güçlerine teslim oldular. çı-şövenist bilinçlenme,
tupları yazmamızı istedi- İşi bir adım ileri taşıyarak diğer ise İslami uyanıştı.
ler. Sudan Tevrak bölgesinde-
Sahve birlikleri olarak Her ikisinin de ortaya çıkış
ABD'nin menfaatlerine nedeni aynıdır. O da, yöne-
ki dostlarımıza bu istek üzere hizmet ettiler.
mektup yolladık. Fransızların o timlerin başından beri bu iki
bölgelere saldıracağını ve onları bölgede yaşayan Kürt, Zaza ve
işitip itaat etmelerini bildirdik. İşgal Arap topluluklara uyguladığı baskı
konusunda Fransızlara yardımcı olma- ve asimilasyondur. Buna, karşı tepki
larını ve beldede afiyetin yayılmasına olarak ortaya çıkan bu iki düşüncenin
vesile olmalarını istedik… 1906-1907 gittikçe gelişme kaydetmesi üzerine yö-
yıllarında Mağribin Merakiş beldesine aynı netimler bir devlet politikası olarak son kırk
içerikte mektuplar yolladık… Birinci dünya sa- beş yıldır çeşitli stratejiler belirlemiş bulunmak-
vaşında Afrika'nın farklı beldelerine mektuplar ta ve bu stratejilere göre hareket etmektedirler.
yolladık. Türklerin Fransa aleyhine savaşa dahil Bunların arasında en az askerî yöntemler kadar
olmalarını inkar eden ve dostlarımızın Fransa'nın önemli bir strateji daha vardır ki o da, 'Doğulu'
zimmet ve dostluğunda kalmasını tavsiye eden mek- Nakşibendilerin, yönlendirilmesi tasarısıdır. Bu olay,
tuplardı… Sonuç olarak Fransa Ticaniyye tarika- henüz büyük ölçüde deşifre olmamış çok önemli bir
tından ne zaman yardım istemişse sevinç ve canlılık siyasi plandır.
içinde onların isteklerine icabet etmişizdir.'  27 Bu konuda şimdilik ancak şu kadarını söyleyebi-
liriz ki: 1958'de bütün bölge halkını bir tek Nakşi
Biz bu anlatılanlara yabancı değiliz. ABD'nin
şeyhi etrafında toplayabilmek için gizli ve geniş
Irak işgalinde Nakşilerin Saddam taraftarı ola-
bir araştırma yapılmış, ondan sonra seyyid oldu-
rak kısa bir direnişi olsa da –ki bu direniş tasav- ğu ileri sürülen bir şahıs belirlenmiştir. Neden bu
vufi değil, aşiret kimliğiyle alakalıydı- zamanla şahsın seçildiği ise son derece ilginçtir ve elbette ki
zamanla bu konuya ilişkin önemli bilgiler ortaya
27. Dirasat fi'l Tasavvuf, syf. 291-296 özetle çıkacaktır. Görevli bir istihbarat örgütünün deneti-

12
minde, profesyonel bir ajan ekibi tarafından yıllarca
bu şahsın propagandası yaptırılarak Siirt'le Bitlis
arasındaki tekkesi, on binlerce insanın akın ettiği
mistik bir mabed hâline getirilmek suretiyle nihayet
İslami uyanış Doğu'da çökertildi. Müslümanların
eritilmesine daha fazla ağırlık verildiği için şövenist
faliyetler gittikçe güç kazandı. Sözü edilen şeyh ve
cemaati, İslami uyanışın çökertilmesinde kullanıl-
dığı kadar Kürtler'in siyasal açıdan bilinçlenmesine
karşı da bir engel oluşturuyorlardı. Bu nedenle yer
altı örgütlerinin herhangi bir saldırısına karşı bu
şeyh ve tekkesi daha sonra 'Güneydoğu'nun' kritik
alandan uzak bir noktasına taşındı.'  28

Menzil Nakşibendi cemaatinin kısa tarihine


bakılırsa Ferid Hoca'nın anlattıkları daha iyi
anlaşılacaktır. Bir çok alanda şirketleşen ve ta-
rikat merkezindeki bir çok ritüelin psikolojik bir sadece şirk ve bidat nazarıyla bakmamalı, küresel
bağlanma aracına dönüştüğü devasa bir endüstri ve yerel tuğyanın elinde insanları sistemlere ve
vardır. Her geçen gün büyüyen bu yapının 'üm- tağutlara kullaştırma projesi olarak görmelidir-
mete faydası nedir?' diye sorduğumuzda maalesef ler. Onların ağına düşmüş insanların uyanması
cevap koca bir hiçtir. Ümmet kan ağlarken elle- için çabalamalıdırlar. Birileri bu kalabalıkların
rinde sigara ve çay ile şeyhlerinin her geçen gün uyanmasını istemediği için bu denli çabalıyor-
kapsama alanını nasıl genişlettiğine, insanların larsa, İslam ümmetine açılmış bu kirli ve büyük
içinden geçenleri harf harf okuduğuna, Botan savaşta mücadelenin bir parçası da bu çabayı
çayında yıkanan kadınların saçına takılan tarağı boşa çıkarmak olmalıdır.
nasıl çıkardığını, 29 sadece şeyhe değil tüm aile
bireylerine köle olmanın zaruretine, 30 her an ve • • •
durumda şeyhten meded ummanın gerekliliğine Tasavvuf hareketlerini konumuz açısından
dair menkıbelerle ömür tüketen bir kurbanlar araştıranlar arasında farklı tespitleri olan ve bi-
topluluğu. Onlar birbirlerine 'kurban' diye hitap zim savunduğumuz tezin zıddına bir teze sahip
ediyorlar. Keşke kavmimiz şirk ve bidatin ve ta- olanlar vardır.
ğutlar eliyle insanları uyuşturmakla görevli bir
şebekenin kurbanları olduklarını bilseler! Bu teze göre tasavvufi hareketler özünde müca-
deleci bir ruh barındırır. Batılıların İslam alemini
Dünyada yaygın olarak bulunan tarikatların sömürgeleştirmek için başlattıkları işgal faali-
geneli için durum zikrettiğimizden farklı değil- yetleri ve hilafetin kaldırılması olayında direnişi
dir. Ya küresel tuğyanın İslam alemine yönelik tasavvufi hareketler örgütledi. Kıyamları başlatan
başlattığı Haçlı seferlerine direkt katkı sunmak- ve halkın desteğini sağlayan tasavvuf şeyhleriy-
ta ya yerel tuğyan karşısında halkı asıl vazifele- di. Dünya istikbarı tasavvufun işgal projesinin
ri olan tevhidden saptırıp tağutlara ve sisteme önündeki en ciddi engel olduğuna kanaat etti.
köleleştirmede ve ümmetin içinde bulunduğu Tasavvufi hareketlerin genleriyle oynayacak pro-
durumu yokmuş gibi gösterip tarikatı büyükle- jeler geliştirildi. Bir yandan da laboratuvar orta-
rinin kendinden menkul kerametleriyle meşgul mında üretilmiş yeni hareketler piyasaya sürüldü
etmekteler. Bu nedenle muvahhidler tasavvufa ve bunların önleri açıldı. Yüzyıllık bir çabanın
neticesi olarak tasavvuf bugünkü hâlini aldı.
28. Tarikatta Rabıta ve Nakşibendilik, syf. 240, 274 nolu dipnot
29. Gavs (k.s.a) bir seferinde sohbet etti, buyurdu ki: 'Gavs-ı Hizani Bu teze dayanak olarak Senusiler, Şeyh Said vb.
(k.s.a) tesbihat yaparken tebessüm etmişti. Orada kendisiyle serbest
konuşabilenlerden birisi vardı. Sordu: 'Kurban, dedi. Senin hiç böy- tasavvuf yolunu benimsemiş hareketler gösteri-
le adetin yoktu. Tebessüm etmenin sebebi acaba ne olabilr?' Gavs
şöyle buyurdu: 'Bir müride kadın, Botan Çayı'nda yıkanıyordu.
lir. Senusiler başta İtalya olmak üzere batılıların
Saçını tararken tarak saçlarına takılıp kaldı. Canı acıdı. Benden Afrikaya yönelik işgallerine karşı en ciddi müca-
istimdat etti. İşte ben de ondan dolayı tebessüm ettim.' ' (Sohbetler,
Şeyh Seyyid AbdulHakim El-Huseyni, sf. 73)
deleyi vermiş olan, Ömer Muhtar'ın da müntesibi Receb
olduğu bir harekettir. Senusilerin mücadelelerin- 1437
30. https://www.youtube.com/watch?v=9tWMnr5rUyA

Mayıs'16 • SAYI: 49

13
Şeyh Said için de benzer şeyler söylenebilir.
Şeyh Said hareketi tasavvufun genel rengini yan-
Senusiler ve Şeyh Said gibi sıtmaz. Şeyh Said şeriatı ilga eden Cumhuriyet
kıyamlar, zamanlarında yaşayan kadrolarına karşı kıyam ederken, birçok şeyh
mutasavvıfları temsil etmez. Çünkü rejimin yanında yer almış, hareketi desteksiz
bırakmıştır. Çoğu tarikat şeyhi M. Kemal'e bağ-
yaptıklarıyla tasavvuf tarihinde lılıklarını bildirmiş ve günümüze kadar süregelen
istisna olma durumundadırlar. Bu 'bulundukları bölgede rejimin din adına sigortası
hareketlerin mücadele verdikleri olma' vazifesini üstlenmişlerdir.
dönemlerde kendileri dışında Şeyh Said'in, tasavvufta bulunan şirk akidesine
kalan yüzlerce farklı tarikat, karşı sahip olup olmadığına dair elimizde bir vesika
cephenin yanında saf tutmuş ya da yok; ancak Şeyh'in çocukları ve torunlarını gör-
tarafsız kalmayı tercih etmişlerdir. müş, gizli meclislerde onlardan vaaz ve nasihat
dinlemiş bölge yaşlılarından duyduklarımız ka-
darıyla Şeyh, bu şirklerden uzaktır. Şeyhin haya-
tında ameli noktada tasavvufun sünnete aykırı
de başarıya ulaşamamalarının başat nedenlerin- bidatleri mevcut olsa da, itikadi olarak tasav-
den biri bölgede yaygın olan diğer tarikatların vufun içerdiği şirk inancına zıt, tevhidi öğeler
işgalcilerin yanında yer almasıdır. Ticanilerin bu barındıran mesajları vardır. Ancak bunlar kesin
anlamda yaptıklarına dair örnekler yazı içinde bilgiler olmayıp, şahsi merakıma binaen sorup
zikredildi. işittiklerim ve hüsn-ü zannımdır. Allah en doğ-
rusunu bilir. Çünkü genel ifadelere bakıldığında
Senusiliğin Mekke'de doğmuş olması, tasavvuf Senusiler'in de tevhidi mesajlar içeren, Kuran ve
içinde yer alan vahdet-i vucud gibi sapkınlıklara Sünnete sarılmaya dair öğretileri vardır. Ancak
şiddetle karşı çıkması, sünnete ittiba konusun- kitaplarında bu genel kaideleri şerh ederken Tev-
da verdikleri mücadele, siyasi ve askerî olarak hid ve Sünnet çizgisinden sapma göstermişlerdir.
geliştirdikleri projeler ve örgütlenme biçimle-
ri nedeniyle Vahhabi olmakla suçlanmışlardır. Sonuç olarak; Senusiler ve Şeyh Said gibi kı-
Aleyhlerinde propaganda yapan –başta Ticaniyye yamlar, zamanlarında yaşayan mutasavvıfları
ve Şazeliyye tarikatları olmak üzere- tarikatlar temsil etmez. Çünkü yaptıklarıyla tasavvuf tari-
onların gizli vahhabiler olduğunu söyleyerek hinde istisna olma durumundadırlar. Bu hareket-
onları karalarlar. lerin mücadele verdikleri dönemlerde kendileri
dışında kalan yüzlerce farklı tarikat, karşı cep-
Ancak bu hakikati yansıtmaz. Tarikatın kuru- henin yanında saf tutmuş ya da tarafsız kalmayı
cusu olan Şeyh Muhammed Ali es-Senusi'nin tercih etmişlerdir. 'Hüküm galibe göre verilir' ka-
kitapları tasavvufun itikadi ve ameli şirkle- idesince her biri bulunduğu bölgede istisna olan
riyle doludur. Bu konuda ben de Muhammed hareketlere bakarak tasavvufi hareketler hakkın-
Sallabi'nin Senusiler hakkında yazdıklarından da tez oluşturmak ve teze bu istisnaları dayanak
etkilenmiştim. Onları Tevhid ve Sünnet ehli bir yapmak pek makul olmasa gerektir.
yapı olarak tanıyordum. Son cezaevi sürecinde
tarikat kurucusu Muhammed Ali es-Senusi'nin
es-Selsebil ve İykazu'l Vesenan kitaplarını oku-
ma fırsatım oldu. Hüsn-ü zannımda yanıldığımı
anladım. Senusileri diğer tarikatlardan ayıran ve
farklı bir veçhe kazandıran onların teşkilatlanma
biçimleri ve davetlerine icabet eden insanlara
İslami çalışma alanında kazandırdıkları şuurdur. 31

31. Senusilik hareketinin yakından tanımak için bknz:



— Muhammed Senusi Hayatı, Eserleri, Hareketi, Kadir Öz Köse,
İnsan Yayınları.

— Tasavvuf ve Siyaset Hareketi Senusilik, Risale Yayınları.

14
Başyazı

İslam Ümmetine Açılmış


Haçlı Savaşının Kodları
İşgaller ve sonrasında yaşanan savaşlarda iki taraf
iki farklı cephe bulunur. Her cephenin kendine özgü
bir savaş stratejisi olur. Bir tarafın stratejisini çözen ve
hamleleri boşa çıkaracak karşı strateji üretebilenler,
dünyevi esbab yönünden savaşın galibi olurlar.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

R asûllerini hak dinle gönderen ve tüm din- bu çekişmenin sonuçlarından emin olsak da so-
lere üstün gelmeleri için onları destekleyen nuca göre değil içinde bulunduğumuz ana göre
EL-Aziz ve EL-Hamid olan Allah'a hamd olsun. değerlendirmeler yapmak ve kutlu İslam müda-
faasına her şeyimizle katkıda bulunmak zorun-
Salât ve selam sadece Allah'a ibadet edilsin ve dayız. Çünkü kıyamet ve öncesinde yaşanacak
O'na ortak koşulmasın diye gönderilen rahmet ve olaylara ne oranda yakın ya da uzak olduğumuz
kılıç Peygamberi Muhammed Mustafa'ya, onun bizler için sadece gayb bilgisidir. Rasûlullah'ın
ashabına ve tabilerinin üzerine olsun. sallallahu aleyhi ve sellem işaret ve orta parmağını kaldırıp
'Ben ve kıyamet bunun gibiyiz/yakınız' demesinin
Tarafların isim, konum, bölge ve güç dengeleri üzerinden on dört asır geçti ve hâlâ beklenen o
değişse de iman ile küfür, tevhid ile şirk, hak ile dehşetli gün vâki olmadı.
batıl arasında çekişme ve husumet hep var olmuş-
tur. Bu husumet ve bunun doğal sonucu olan mü- 11 Eylül hadisesinden sonra İslam alemine yö-
cadele, tarafların istemesi veya istememesinden nelik başlatılan ve Bush'un ağzından 'Haçlı Sefe-
bağımsız Allah'ın subhanehu ve teâlâ değişmez sünneti/ ri' olduğu itiraf edilen işgal, genişleyerek devam
yasası olarak vuku bulmuş ve kıyamete kadar da ediyor. Arap baharıyla başlayan, son beş yılda
vuku bulmaya devam edecektir. alanı iyice genişleyen ve farklı blokların da da-
hil olduğu işgalin bir haçlı kalkışması olduğunu
Yaşadığımız şu çağda en açık ve acımasız hâlini Rusya da teyit olmuş oldu. Rus Ortadoks kilisesi
müşahede ettiğimiz bu çekişme, insanlığın sonu Rusya'nın Suriye'ye yönelik müdahalesini 'Kutsal
olan kıyamete doğru iyice şiddetlenecek; Müslü- Savaş' olarak ilan etti.
manlar büyük sıkıntılar çekecek olsa da akıbet Receb
muttakilerin olacaktır. İman ve küfür arasındaki 1437

Mayıs'16 • SAYI: 49

15
İşgal her geçen gün farklı bir ülkeye sıçrıyor ve amel yönünden tanımak ve bu çalışmaların
ya da kültür işgali olarak başlamış soyut işgal sonucuna göre İslam'a açılmış savaşta strateji
süreçleri askerî müdahalelerle somut işgallere belirlemek içindir. Dil, tarih, coğrafya, Kur'an
dönüşüyor. İşgaller ve sonrasında yaşanan sa- ve Sünnet ilimlerine yönelik çalışmalar onbirler-
vaşlarda iki taraf iki farklı cephe bulunur. Her le ifade edilen rakamlara ulaşmıştır. Yapılan bu
cephenin kendine özgü bir savaş stratejisi olur. araştırmaların bilim adına yapıldığı iddia edilse
Bir tarafın stratejisini çözen ve hamleleri boşa de hakkikat bundan çok farklıdır. Bugün İslam
çıkaracak karşı strateji üretebilenler, dünyevi es- toplumlarını alt üst eden Haçlı işgalinin temelini
bab yönünden savaşın galibi olurlar. Bugün küfrü bu araştırmalar oluşturmaktadır.
temsil eden cephe tüm ayrılık ve anlaşmazlıkla-
rına rağmen İslam alemi karşısında Hristiyan- Bu araştırmalar neticesinde Müslümanların
Yahudi Batı dünyasıdır. Ve bu işgalde tek vücut yumuşak karnı olan meseleleri, itikadi ve fıkhı
olarak hareket etmektedirler. Maalesef küfrün ayrılıklar ve bunların İslam toplumunda oluştur-
karşısında din, can, namus ve mallarını müdafaa duğu çatlakları iyi tahlil etme fırsatı buluyorlar.
edenler farklı cephelerde farklı stratejilere sahip Bazı araştırmaların aşiretler arasındaki sıradan
olmakla birlikte bir taraftan düşmanla diğer ihtilafları konu edindiği görülür. Masum aka-
taraftan kendi aralarında çatışmaktadırlar. demik tespitler gibi duran bu çalışmalar,
Bu sebeple İslam'a müntesip olanların İslam'a müntesip toplumların nasıl çatış-
stratejisi şudur demek mümkün tırılacağı, aralarında bulunan derin ay-
değildir. Daha ziyade örgütlerin, rılıkların tespiti ve nasıl gündeme
cemaatlerin ve son zamanlar- getirileceği, tarihi anlaşmazlık-
da devletleşen (İD) yapıların ların ve milli duyguların nasıl
Allah'ın kitabını ayrıntılı ve açık harekete geçirileceğine dair
stratejisinden söz edilebilir. kılmasının hikmetlerinden biri
Bu nedenle savaşın tabiatını siyasi ve askerî karar alıcı-
Müslümanların düşmanı olan
başyazı

İslam'a müntesip yapılar mücrimlerin Müslümanlar tarafından


lara yol göstermek için
üzerinden değil, düşma- iyi tanınmasıdır. Bu ayetin ameli tefsiri olduğu çok açıktır.
nın İslam ümmetine yönelik olan Allah Rasûlü muhatabı olan
Kendilerine savaş açılmış
stratejisi üzerinden okumaya dinleri ve sahiplerini çok iyi tanırdı.
olan ve kıyamete kadar bu sa-
çalışacağız. vaşın süreceğine inan Müslü-
Bütün İslam alemine savaş aç- manların da düşmanlarını çok
mış bulunan Yahudi-Batı dünyasının iyi tanımaları gerekir. Düşmanını
bu savaşta nasıl bir yol izlediğine dair bazı hakkıyla tanımayanın, ona karşı Rabbani
başlıkların aydınlatıcı olacağı ve 'Modern ve hikmete dayalı bir mücadele planı ha-
Haçlı Savaşına' muhatap İslam'a müntesip ya- zırlaması düşünülemez. Rabbimiz ve Rasûlü
pılara bir hatırlatma ve fayda sağlayacağı ümi- de sallallahu aleyhi ve sellem bizlerden mücrimleri ve
diyle bu ayki yazımızı bu konuya ayırdık. onların yollarını tanımamızı istemiştir.
"Günahkârların yolu açıkça belli olsun diye ayet-
1. Savaş Açtıkları Toplumları İyi lerimizi işte böyle ayrıntılı biçimde anlatıyoruz.''  2
Tanıyorlar
Batı toplumu, İslam ümmetine yönelik baş- Allah'ın subhanehu ve teâlâ kitabını ayrıntılı ve açık
lattığı haçlı savaşında İslam'a müntesip toplum- kılmasının hikmetlerinden biri Müslümanların
lar hakkında derinlikli araştırmalar yapıyor ve düşmanı olan mücrimlerin Müslümanlar tarafın-
stratejisini bu araştırmalar üzerine bina ediyor. dan iyi tanınmasıdır. Bu ayetin ameli tefsiri olan
Napolyon'un Mısır seferi esnasında yanına hatırı Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem muhatabı olan
sayılır sayıda ilim adamı alması ve Mısır üzerine dinleri ve sahiplerini çok iyi tanırdı. Müslüman
yaptırdığı araştırmaların yirmi üç ciltlik bir külli- olmak için kendisine gelen Adiy bin Hatim'i o
yat oluşturması buna örnek verilebilir. Daha son- dönemde müntesibi çok az bulunan bir Hristiyan
raki dönemlerde Şarkiyyat 1 adı altında yapılan mezhebinin fıkhi bir ayrıntısına kadar tanıdığını
çalışmaların çoğu da İslam toplumlarını inanç görüyoruz. 3

2. 6/Enam, 55
1. Doğu toplumlarına yönelik ilmi, siyasi ve kültürel araştırmalar 3. - "Ey Adiyy! Müslüman ol ki kurtulasın."
yapan ilme Şarkiyyat, bununla meşgul olan ilim adamına da
Müsteşrik denir.
- "Benim dinim var."

16
Yine Hudeybiye antlaşması esnasında da mu-
hataplarını çok iyi tanıdığı ve gelen elçilerin ka-
rekterine uygun şekilde müşriklerle konuştuğu-
na şahit oluyoruz. Dört ayrı elçiyle dört farklı
üslupta konuşmuş ve her birinin mizacına uygun
bir şekilde davranıp mesajını istediği sonucu
elde edecek şekilde düşmanlarına ulaştırmala-
rını sağlamıştır.
Batı tarafından kendisine savaş ilan edilmiş
İslam ümmetinin alimlerinden bir grubun Batı'yı
dini, siyasi, tarihi, kültürel ve iktisadi anlamda ta-
nıması ve bu alanda uzmanlaşması bir zarurettir. batısında kan kusturan asıl düşmana yönlendir-
Bu işi özellikle İslamî ilimlerde derinleşmiş alim- meleri, savaşın mağdur ettiği mazlumları Tevhid
lerimiz yapmalıdır. Bu alan, yazı ve konuşmala- ve Sünnete davet ederek İslam'ın asıllarına dön-
rında yabancı kelime kullanmayı kültür, ayyaş meleri için çabalamaları bu faydalardan sadece
batılı feylesofların sarhoşluk hezayanlarını felsefe bir kaçıdır.
zanneden düşünür(!) taifesine bırakılmayacak
kadar ehemmiyetlidir. Bizler bu ümmete müntesipler arasında
İslam'ın en asli meseleleri de dahil olmak üzere
2. İslam'a Müntesipler Arasında bir çok alanda ihtilaflar yaşanacağını Sadık ve
Ayrım Gözetmiyorlar Masduk olan Nebi'nin haber vermesiyle biliyo-
Haçlı askerlerinin İslam'a ve Müslümanlara sal- ruz. 4 Bu ihtilafları yok saymak, demokrat müşrik-
dırılarında itikadi ve ameli mezhep gözetmeden lerin kafirlere katıldığını, kabirperest müşriklerin
tasavvuf adı altında puta tapıcılığı ihya ettiklerini
İslam dinine müntesip topluluklara saldırdıkla-
görmemezlikten gelmek ve yok saymak hikmet/
rını biliyoruz. Afganistan'da yaşayan Diyobendi
sünnet ehli Müslümanların fıkhından ve hakka
bir mutasavvıf, Irak'ta yaşayan Baasçı bir milli-
şahitlik vazifelerinden değildir. Bu durumun ken-
yetçi, Kafkasya ve Bosna'da yaşayan İslam'dan
di içinde oluşturduğu itikadi ve ameli bir fıkhı
ismi dışında hiçbir şekilde haberdar olmayan
vardır. Bu durum bir hakikat olduğu gibi İslam'a
bir avam, Mısır ve Türkiye'de Demokrasiyi araç
savaş açan modern haçlıların hiçbir fark gözet-
olarak kabul eden haçlı birliklerine destek olan
meden tüm İslam'a müntesip olanlara saldırdığı,
muhafazakar demokratlar, Tevhid ve Sünnet üze-
henüz fiilî olarak saldırmadıklarının bu saldırı-
re yaşayan mücahidler ve itikadi ve ameli olarak lardan payını almasının an meselesi olduğu da
hata içerisinde olan direniş gruplarının bu sal- bir hakikattir. Ve İslam'a müntesip olanların çe-
dırılardan nasibini aldığını görüyoruz. kişmeleri ve fiilî çatışmalarının sadece düşmana
Bazı gruplar ısrarla bu savaşın kendilerine yaradığı ve daha fazla alanı işgale zemin hazırla-
yönelik olduğunun propagandasını yapsa da, dığı görülmektedir. 5
yaşadığımız vakıa bu savaşın İslam'a müntesip
tüm toplumlara yönelik olduğu ve amacın yer- 4. "Ben ümmetim hakkında saptırıcı imamlardan korkuyorum. On-
ların başlarına kılıç vurulursa kıyamete kadar kalkmayacaktır.
yüzünden İslam medeniyetini kazımak olduğunu Ümmetimden bir bölümü müşriklere katılmadıkça kıyamet kop-
göstermektedir. mayacaktır. Ümmetimden çok sayıda grup putlara tapmadıkça
kıyamet kopmayacaktır. Ümmetimden otuz yalancı çıkacaktır.
Hepsi kendilerinin nebi olduğunu iddia edeceklerdir. Halbuki ben,
Bunun farkına varmanın Müslümanlara bir çok nebilerin sonuncusuyum. Benden sonra nebi yoktur. Ümmetimden
alanda faydası olacaktır. Öncelikle kendi arala- hak üzerinde olan ve muzaffer olacak devamlı bir taife olacaktır.
Onlara karşı çıkan onlara zarar veremeyecektir. İşte bu, Allah'ın
rında var olan fiilî çatışmaları sonlandırmala- emri (kıyamet) gelinceye kadar devam edecektir."
rı ve ertelemeleri, tüm enerjilerini bu ümmete "Devs kabilesinin yaşlı kadınları Zu'l-Halasa putunun etrafında
müntesip mazlumlara dünyanın doğusunda ve sallanarak dönmeye başlamadıkça kıyamet kopmaz". Zu'l-Halasa
Devs kabilesinin cahiliyede ibadet ettiği puttur.
Ben Rasulü, "Lât ve Uzzâ'ya ibâdet edilmedikçe gece ve gündüz
gitmez." buyururken işittim ve: 'Ey Allah'ın Rasûlü: Ben, Allah

- "Ben senin dinini senden daha iyi biliyorum." "Hak dîni bütün dînlere üstün kılmak için, Rasûlü'nü hidayetle ve
hak dîn ile gönderen O'dur. Velev ki müşrikler hoşlanmasalar da."

- "Benim dinimi benden daha iyi nasıl biliyorsun?" ayetini indirdiğinde bunun tamâm olduğunu sanmıştım.' dedim.
Allah Rasûlü şöyle buyurdu: "Allah'ın dilediği muhakkak olacaktır."

- "Evet, sen Rakusiye'den değil misin? Kavminin dörtte bir gani- Receb
metini yemiyor musun? Bu senin dininde sana helal değildir…." 5. Bu noktada Allah Rasûlü'nün şu hadisini hatırlamanın yararlı 1437
(Müsned) olacağı kanaatindeyiz:

Mayıs'16 • SAYI: 49

17
İslam'a savaş açan modern haçlıların kendi ara- İslam'a karşı açtıkları savaşın bir taifeye yöne-
larında çok ciddi ihtilaflar vardır. Hristiyanlığın lik olduğunu söyleyenler, İslam'a müntesipleri
farklı mezheplerini temsil eden ve birbirlerini tuzaklarına düşürmüş ve başarıya ulaşmışlardır.
din dışı kabul eden mezhepler ve ekonomik ve Batı'nın şeytanlaştırıp savaşın karşı cephesi ilan
siyasi anlamda menfaatleri çatışan ülkelerin, ettiği yapılara beraat ilan etmek ve bu suretle
İslam'a yönelik savaşta tek safta durduklarını ve terörle arasına mesafe koyduğuna inanmak bir
aralarında var olan anlaşmazlıkları bu savaşta çok camia tarafından belli aralıklarla tekrarla-
yan yana durmaya engel görmediklerini biliyo- nan vird hâline getirilmiştir. Kimisi bu tuzağa
ruz. Savaştıkları toplumların farklılıklarını ön aldanmış kimisi ise tapındığı dünyanın nimet-
plana çıkaran, kendi aralarındaki farklılıkları ıs- lerinden mahrum olmamak ve izzeti kafirlerin
rarla gizleyen asrımızın insi şeytanlarının bunu dostluğunda aradığından bilinçli bir şekilde bu
bir strateji olarak uyguladıkları bir gerçektir. Bu- oyunun bir parçası olmuştur. Batı'nın ötekileş-
rada İslam'a müntesip toplulukların ders alması tirdiği yapıların itikadi ve ameli olarak yanlış ka-
gereken önemli bir nokta vardır. bul edilen hatalarından uzak olmakla, bunlardan
külliyyen beraat ilan edip Batı'nın yanında saf
tutmayı ayırt edemeyenler sıranın kendisine
3. Savaşın Hedefinin İslam Değil gelmesini bekleyen kurbanlık koyun mi-
Belli Bir Grup Olduğunu salidirler.
Israrla Vurgularlar
Bu hakikatin en hayırlı şahidi
Batı dünyası modern haçlı
Mısır'da İhvan'ın durumudur.
projesinin hedefi konusunda
Batı'nın dikkatini çekmemek
ağız birliği etmiş gibidir. Çe- Batı'nın ötekileştirdiği yapıların itikadi adına İslam dininde küfür
şitli platformlarda ısrarla ve ve ameli olarak yanlış kabul edilen
olduğu Mürcie ve Cehmiy-
altını çizerek bu savaşın hatalarından uzak olmakla, bunlardan
başyazı

külliyyen beraat ilan edip Batı'nın


ye mezhepleri tarafından
İslam'a karşı olmadığını dahi kabul görmüş esas-
yanında saf tutmayı ayırt edemeyenler
İslam'ın aslında barış ve sıranın kendisine gelmesini bekleyen ları inkar etmiş, tankların
huzur dini olduğunu, batının kurbanlık koyun misalidirler. üzerine çıkarak Batı'nın
derdinin insanlığı tehdit eden terörist dediği İslamî kesime
ve en fazla Müslümanlara zarar operasyonları bizzat yönetmiş
veren bazı örgütler olduğunu be- olan Mursi, sadece bu söz ve fille-
lirtirler. Bu savaşın asıl hedefi bazen rinin ahiretteki karşılığının zararıyla
el-Kaide bazen İslam Devleti, Boko Ha- kalmıştır. 6
ram, eş-Şebab ya da radikal Filistinliler olur.
Bu habis propagandanın bir aldatmacadan Bu yaranma çabalarının hiçbiri Mursi'ye ve
ibaret olduğunu medeniyetler çatışması tezi- İhvan'a fayda sağlamamış, Batı'nın desteklediği
nin mucidi Samuel Huntington 'Voice of America' bir darbeyle İhvan yönetimden uzaklaştırılmış ve
(Amerika'nın Sesi)ne yaptığı açıklamada şöyle tarihinin en acımasız zulümlerinden birini yaşa-
itiraf etmiştir: mıştır. Batı'nın şu an tartıştığı konulardan biriyse
İhvan'ın terör listesine alınıp alınmaması mese-
'Batı medeniyetinin önündeki en büyük tehdit; lesidir. İhvan'ın Batı'nın terörist dediklerinden
İslam fundamentalizmi değildir. Bizatihi İslam'ın beraat ilan etmesi, tankların üzerinde Mursi'nin
kendisidir. İslam'ı doğrudan düşman ilan etmek pozlar verip Sina'ya operasyon düzenlemesi onu
Müslümanları asırlık uykusundan uyandırır. İslam
fundamentalizmi ve İslamî terör maskesi altında saf 6. 'Mısırlılar ya Müslüman ya da Hristiyandır. İslam ve Hristiyan
akidesi arasında fark yoktur. Olması da mümkün değildir.'
dışı ve imha edilmek istenen İslamiyet'tir.'
'İslam şeriatını tatbik edecek misiniz sorusuna 'Mısır anayasasında
İslam şeriatı vardır' şeklinde cevap verince spikerin 'El kesme, zina
yapana uygulanan cezayı soruyorum' demesi üzerine 'Hayır, hayır
" 'Kıyametten önce mutlaka herç vardır.' buyurması üzerine: 'Ey hayır bu şeriat değil fıkhi hükümlerdir.' demiştir.
Allah'ın Resûlü herç nedir?' diye sordum. 'Katldir.' cevabını verdi. 'Mısırlıların devlet başkanının Hristiyan olmasına razı olur
Benim kastım müşriklerin öldürülmesi değildir. (O gün gelince) musun?' sorusuna 'Ben Mısırlıların istediklerini seçmesine engel
birbirinizi öldüreceksiniz, o kadar ki, kişi komşusunu, amcaoğlunu olmam. Bu konuda asıl olan halkın seçimidir.' beyanatında bu-
ve akrabalarını öldürecek." Cemaatten bazıları tekrar sorar: "Ey lunmuştur.
Allah'ın Rasulü, o zaman aklımız başımızda olduğu hâlde mi
bunu yapacağız ? Peygamber şu cevabı verir: 'Hayır, bu esnada İsa'nın aleyhisselam Allah'ın oğlu olduğunun ikrar edildiği kilise
akıl kalmaz. O devir insanlarının ekseriyetinin aklı ortadan kalkar…' törenine katılmasını ve ölen papaz için 'Allah rahmet etsin faziletli
'' (Ahmed) Papa' sözünü de bunlara örnek gösterebiliriz.

18
aynı karede olmamak için çabaladığı yapılarla
aynı kadere mahkum etmiştir.
Batı her ne kadar bu savaşın belli yapılara
yönelik olduğunu dile getirse de onun için tüm
İslam'a müntesip toplumlar bu savaşın karşı cep-
hesidir. Sadece sırası gelenler ve sırasını bekle-
yenler vardır.

4. Savaşı Her Cepheden


Yürütüyorlar
Batı bu savaşı verirken sadece askerî olarak
Müslümanlara saldırmıyor. Savaşın sonuç alması cephelerde kutsal kabul ettikleri bu savaşa des-
ve tüm dünyada haçlı ordularının egemenliğini tek olan tüm çalışmaları değerli kabul ediyor ve
tesis etmek için her alanda savaşıyor. Ülkelerin yaygınlaşması için çaba sarf ediyorlar. Allah'ın
eğitim müfredatına müdahale edip nesilleri subhanehu ve teâlâ ve Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem Müs-
Batı'nın değerlerini kutsayan, yanlış tarih bilin- lümanlara emrettiği ancak Müslümanların ihmal
ciyle yetişen, İslam medeniyetinin gerilemeye, ettiği bir gerçeği Haçlı, Müslümanlara karşı kul-
Batı medeniyetinin ilerlemeye vesile olduğuna lanıyor. Henüz savaşın farz kılınmadığı Mekke'de
inanan nesiller yetiştiriyor. Sanat ve kültür adı Allah, Rasûlü'ne şöyle diyordu:
altında görsel ve yazılı medya aracılığıyla evleri
işgal ediyor, kadınlarımızın, işten ve eğitimden "Öyleyse kafirlere itaat etme ve onlara (Kur'an'la)
sonra evine sığınan insanlarımızın zihnini Batı büyük bir cihad ver.''  8
medeniyetinin hurafelerine inandırıyor, ahiret Kur'an'ı insanlara öğretme, insanları onun ayet-
merkezli bir ümmeti dünyayı seven, ölümden lerine davet etme Allah tarafından büyük cihad
korkan bir ümmet hâline getiriyor. Dünya hayatı- olarak kabul ediliyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi
nın tek gayesinin daha iyi standartlarda yaşamak ve sellem ise:
olduğuna inandırdığı insanları, sadece dünya için
yaşamaya ikna ederek daha savaşa başlamadan "Müşriklerle mallarınızla , canlarınızla ve dilleri-
yenilmelerini sağlıyor. Başarı, kariyer, toplumsal nizle cihad ediniz''  9 buyuruyordu.
statü gibi kulağa hoş gelen sloganlarla İslam'ın
yardımlaşma ve sadakate dayalı iş ahlakını ze- Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem bir satra-
deleyip bencillik ve hırs üzere kurulu kapitalist teji olarak zamanın en etkili propaganda aracı
iş ahlakını yaygınlaştıryorlar… olan şiiri ve şairleri istihdam etmesi göz önünde
bulundurulduğunda yukardaki emirler daha iyi
Örnekler çoğaltılabilir. Bu çalışmaların ortak anlaşılacaktır. Muhammed bin Sirin şöyle der: "...
gayesi İslam'ın toplumların hezimet ve çöküş Allah Rasûlü'nün şairleri Hasan bin Sabit, Abdullah
sebepleri olarak belirttiği sebepleri savaşın mu- bin Ravaha ve Kab bin Malik'ti. Kab dedi ki: 'Ey
hatabı olan toplumlarda yaygınlaştırmak ve son Allah'ın Rasûlü, şairler hakkında kınayıcı ayetler
aşama olan askerî saldırı öncesinde toplumları iniyor'. Allah Rasûlü: 'Mücahid nefsi ve diliyle ci-
bitirmektir. 7 had edendir. Sizin sözleriniz onlara karşı ok darbesi
gibidir.' buyurdu. Ka'b şiirlerinde Müslümanların
Dikkat çekici bir başka nokta ise Haçlılar farklı kahramanlıklarını anlatır ve müşrikleri tehdit eder-
di. Hasan onların ayıplarını ve eksiklerini şiirinde
belirtir, Abdullah bin Ravaha ise inançlarındaki
7. "Yemek yiyenlerin yemek kabının başına üşüştükleri gibi in- bozuklukla onları ayıplardı.''  10
sanların size karşı birleşip başınıza üşüşmeleri yakındır." Biri "O
gün biz sayıca az olduğumuz için mi (bu duruma düşeriz)?" diye
sorunca, "Hayır, bilakis o gün sayıca oldukça fazlasınız. Fakat Ashabını bu konuda teşvik eder ve bunun da
selin kenara attığı çar çöp gibi (değersiz)siniz. (öyle ki:) Allah düş- hak-batıl savaşının bir parçası olduğunu, Allah
manlarınızın kalbinden sizin mehabbetinizi çekip çıkarır ve sizin
kalbinize de vehn koyar" diye buyurdu. "Vehn nedir, ey Allah'ın tarafından desteklenmiş olduklarıyla onları müj-
Rasulü?" diye sorduklarında, şöyle buyurdu: "Dünya sevgisi ve delerdi.
ölüm korkusu." (Ebu Davud). Bu hadisi şerif ümmetlerin bizim
başımıza üşüştüğü ve bu ümmeti parçalayışlarını tasvir etmiştir.
Bu durumun ise insanların iyice dünyaya bağlandığı ve ölmekten 8. 25/Furkan, 52
çekinmeleri sebebiyle olduğunu belirtir. Batının kültür emperya- Receb
lizminin elde ettiği en somut ve temel netice de Haçlı işgali öncesi 9. İmam Ahmed 1437
toplumlarda vehen hastalığını yaygınlaştırmış olmasıdır. 10. Siyer A'lam en-Nubela

Mayıs'16 • SAYI: 49

19
"Kureyş'i hicvediniz, çünkü sizin hicviniz onları ok 5. Bu Savaşta Maşa Kullanmayı
yağmuruna tutmaktan daha etkilidir."  11 Tercih Ediyorlar
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kureyza günü şa- İslam alemini işgal eden Batı yaşadığı bazı acı
iri Hassan bin Sabit'e: "Müşrikleri hicvet, Ruhu'l tecrübelerden sonra kendi askerîyle işgal projesi-
Kudüs/Cibril seninle beraberdir."  12 dedi. nin anlamsız olduğuna kanaat getirdi. Rusya'nın
Afganistan'da aldığı acı yenilgi, ABD'nin Afga-
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem işi daha da ile- nistan işgalinde tekerrür eden hezimeti, Irak
ri götürerek İslam ordusunun ve geride kalan işgalinin ABD karizmasına vurduğu ağır darbe,
Müslümanların ihtiyaçlarını karşılayacak olan- Batı dünyasını İngiliz aklına döndürdü. İslam ül-
ların da, kendisine iş verildiğinde bu işi hakkıyla kelerinde askerî olarak bulunmak yerine Batı'nın
yapanların amellerinin de İslam'ın zirvesi olan çıkarlarına uygun hareket edecek yapılar dev-
cihad ameline denk olduğunu söylerdi. şirmek ya da son zamanlarda gördüğümüz gibi
gayri İslami silahlı örgütleri müttefik kılıp kendi
"Kim Allah yolunda cihad edecek bir mücahidi
teçhiz ederse, o da cihad etmiş olur. Kim de Allah amaçları doğrultusunda savaştırmak...
yolunda cihad eden bir mücahidin bıraktığı iş- Bu durum Müslümanların dikkatini celb
leri için hayırlı halef olursa, o da cihad etmiş etmeli ve yanı başında bulunan bazı olu-
olur."  13 şumların yerli oluşumlar olmadıklarını
"İşinin hakkını veren zekat me- ve zamanı geldiğinde Haçlıların so-
muru Allah yolunda cihad eden pası olarak bölge insanın başında
gibidir."  14 patlayacağını bilmesi gerekir.
Bir sahada İslam davasına hizmet Yaşadığımız şu günlerde bü-
Maalesef İslam'ın bu öğre- edenler o sahanın dışında kalanlara yük şeytan diyerek ümmeti
tisini Batı'nın uyguladığı- küçümseyici gözlerle bakıyor,
uyutan Rafızi İran'ın ve
başyazı

adeta farklı hizmet sahalarında


nı ancak Müslümanların Allah'ın kelimesini yücelten ve faşist emperyalistler di-
uygulamaktan kaçındık- İslam'a açılmış bu savaşta aziz yerek devrim edebiyatı
larını görüyoruz. Bir sahada İslam davasına yardımcı olmaya yapan silahlı sol örgütlerin
İslam davasına hizmet edenler çalışanları ihanetle suçluyorlar. Haçlılarla beraber İslam üm-
o sahanın dışında kalanlara kü- metine saldırdığını gördük.
çümseyici gözlerle bakıyor, ade- Sövene dilsiz, vurana elsiz ılımlı
ta farklı hizmet sahalarında Allah'ın Müslümanların(!) Haçlılar adına
kelimesini yücelten ve İslam'a açılmış bu Ortadoğu'da başlayan darbe geleneğine
savaşta aziz İslam davasına yardımcı olma- katkıda bulunmak için gönüllü olduklarına
ya çalışanları ihanetle suçluyorlar. Mücahid şahit olduk.
davetçiyi; davetçi mücahidi; maddi yardımlarda
bulunan, buna imkanı olmayanları; fenni çalış- Bu yapıların bazısı farkında olmadan bu pro-
malarda bulunan bu alanda hizmeti olmayanları; jeye destek verdikleri gibi, izzeti onların yanında
medyayı etkili kullananlar kitlelere değil belli ve birliklerinde arayan, daha rahat bir yaşam için
zümrelere hitap edenlerin çalışmalarını istikamet bilinçli olarak onların yanında yer alan ve onlara
üzere görmüyorlar. destek verenler de vardır.

Meşru daire içinde İslam'a hizmet eden, inanç- Suriye'de bulunan grupların yaşadığı durum
larına şirk, amellerine bidat ve İslam'ın kat'i ha- buna örnek verilebilir. Batı, Suriye sahasında
ram kabul ettiği masiyetleri bulaştırmayanlar bulunan muhacir Müslümanlar için 'Şu radikal
tüm hizmetlerin İslam'ın yararına olduğunu ve yabancılar olmasa Suriye direnişine destek verir-
her yönden kendisine savaş açılmış bulunan bir dik' mealindeki yaklaşımıyla mücahidlerin ço-
ümmetin her yönden kendini müdafa etmek ğunluğunu oluşturan muhacir Müslümanları
zorunda olduğunu bilmesi ve bu şuurla hareket düşmanlaştırdı. Bir zümreyi başka bir zümreye
etmesi gerekir. saldırttıktan sonra da Nato'dan şu açıklamalar
geldi: 'Müslümanlar bu savaşta en ön saftalar.
Mağdurların büyük kısmı Müslümanlar ve IŞİD'e
11. Müslim
karşı savaşanların çoğunluğu Müslümanlar. Biz
12. Buhari
bu savaşı onlar için devam ettiremeyiz.' Haçlıla-
13. Buhari
14. Tirmizi
ra yaranmak için gönüllü marabalık yapan ve

20
bu hizmeti karşılığında destek uman muhalif-
ler böylesi düşündürücü ve Haçlının tabiatını
yansıtan bir açıklamayla karşı karşıya kaldı. Peki
akıllandılar mı? Maalesef hayır. Batı adına bu
saldırıları yapanlar aradan birkaç ay geçmeden
yeni bir hedefle karşılaştılar. Kendi yanlarında
yer alan ancak Afganistan geçmişi olan Suriyeli
direnişçilerin de sorun teşkil ettiğini, onların da
saf dışı kalması gerektiğini işitmeye başladılar.
Çok kısa zaman sonra şeriat isteyen demokrasi
düşmanı grupların da sorun teşkil ettiğini duy-
maya başladılar… Bu işin sonunun geleceği de
görünmüyor. dettikleri medeniyetin özü refah üzere bir yaşam
olduğundan savaş görüntülerinin dahi ülkelerin-
Bu savaşın temel meselelerinden biri Batı'ya de sınırlı gösterimine müsaade ediyorlar. Paris,
gönüllü uşaklık yapan İslami ve gayrı İslami ya- Brüksel patlamalarıyla ilgili neredeyse görsel ve
pıların tanınması ve sahada bu savaşa karşı di- yazılı medyada resim dahi bulunamazken coğraf-
renenlerin mezhebi ve durumu ne olursa olsun yamızda yaşanan ve içimizi acıtan kan ve dehşet
Batı'nın ne söylediğine bakmadan bu savaşın asıl içeren görüntüler boy boy, çeşit çeşit dünya ba-
müsebbiplerine yönelmeleridir. Amacımız ma- sınında gösteriliyor. Kendi ülkelerine görüntü
sum insanları hedef alan terörizmi eleştirmekse kotası koyanların İslam alemiyle ilgili bu cömert
-ki eleştirmeliyiz- bu konuda Batı'nın cürümlerini tavırları üzerinde iyice düşünülmesi gerektiğine
saymakla bitiremeyiz. On yıl içinde beş milyona inanıyoruz.
yakın insanı İslam aleminde öldüren, milyona
yakın insanı evsiz bırakan, işkence ve tecavüz Bu savaşın farkında olan İslamî kesimin ilk
vakıalarının sayısının bilinmediği bir enkazı sır- yapması gereken, savaşın bölgede kalıcı olmaması
tımıza yükleyen Batı varken, Batı'ya karşı ilmi, için çaba göstermek olmalıdır. İslam ülkelerin-
askerî, siyasi olarak direnenlerin içtihada dayalı de patlayan bombaların, yapılan eylem ve faali-
ve Batı'yı memnun edecek eleştirileri ön plana çı- yetlerin çoğu bu dine müntesip insanlara zarar
karması şeriattan ziyade akıl sahibi insanların ka- vermekte, bu savaşın asıl sahibi olan Haçlıların
bul etmeyeceği bir durumdur. Herkesi hatasının memleketlerine refah ve huzur içinde yaşamala-
çokluğuna ve olumsuz etkilerine göre eleştiriye rını sağlamaktadır. Bağdat'ta, İstanbul'da, Sana'da,
tabi tutacaksak kıyamete dek Batı'nın vahşet me- Kahire'de patlayan bombalar ve yapılan eylem-
deniyetinden başka yapılara sıra gelmeyecektir. lerin çoğu için aynı şeyi söylemek mümkündür.
Daha kötüsü Haçlıların çatı kurumu olan Nato
6. Bu Savaşın Bu Bölgede ve Bölge yetkilileri müteaddid defalar bu savaşın bu top-
İnsanı Arasında Kalmasını İstiyorlar raklarda sürmesinin ve Müslümanlar arasında
Bunun itikadi ve siyasi başlık altında toplana- olması gerektirdiğini dillendirdiklerini de bilmek
bilecek bir çok sebebi vardır. İtikadi olarak Ba- gerekir.
tılı Haçlı devletlerin kıyametten önce yaşanacak • • •
Melhame-i Kubra/Armegeddon savaşlarının Şam
bölgesinde yaşanacağına olan inançlarıdır. Hris- Rabbimizden temennimiz tarih boyunca Müs-
tiyan ve Yahudi haçlıların savaşın başlaması ve lümanlar karşısında hezimet yaşattığı Haçlıların,
sonuçları konusunda inançları farklı olsa da bu aynı hezimete uğraması, bu acımasız ve kural-
bölgede yaşanacağı ve İslam'ın (onların tabiriy- sız saldırıları ümmetin inanç ve amel yönünden
le Muhammedilerin) yeryüzünden silineceğine uyanmasına ve dirilmesine vesile kılmasıdır.
inanmaktadırlar.
Bu savaşa bir inanç olarak değil de emperyal
duygularla katılan inançsız batılıların savaşın ağır
yükünü, korku ve açlığını, yaşadıkları ülkelerde
görmek istemiyorlar. Uzaktan insan hakları ve
özgürlüklerle ilgili nutuklar atmak ortopedik Receb
1437
vicdanlarına daha makul geliyor. İnsanlığa va-

Mayıs'16 • SAYI: 49

21
Mümine Hanımlara nasihatler
Faruk Furkan

Ziyaretleşmelerinde
Nelere Dikkat Etmelisin?
Kul, konuştuğu şeylerin zapt altına alındığını
hakkıyla idrak ettiği anda boş konuşmaları bitecek
ve sözlerini sadece hayırlı kelamdan seçecektir.
Bunun için öncelikle sözlerinin hepsinin
yazılıp-yazılmadığını bilmesi gerekmektedir.

Allah'ın Adıyla...

D eğerli mü'mine bacım, bir önceki yazı-


mızda sana İslam'ın 'Ziyaretleşme Âdabı'na
ilişkin koymuş olduğu hükümlerden birkaç ta-
ortamlar hâline getirmemiz gerektiğini vurgula-
mıştık. Bizler bu gün boş şeyler konuşarak ömür
tüketirken, bir neslin insanları sadece Allah'ın
nesini zikrederek nasihatlerde bulunmaya çalış- kitabı ile meşgul olmuş, O'nun sözleriyle dillerini
mıştık. En son, oturumlarında boş ve gereksiz ıslak tutmuş ve Rabbimizi gazaplandırırız endi-
konuşmaları terk etmenin önemini anlattık ve şesiyle normal dünya kelamını bile neredeyse
bu şekilde yazımızı noktaladık. Bu gün ise ön- terk eder hâle gelmişlerdi. Şimdi sana öyle bir
ceki konuyla alakalı olarak bir noktaya temas rivayet zikredeceğiz ki, bu rivayeti okuduğunda
edecek ve ardından meclislerinde dikkat etmen o neslin insanlarıyla arandaki farkı anladığın için
gereken diğer kuralları kısa ve öz bir şekilde an-kendinden utanacak ve ne kadar boş şeylerle za-
latmaya çalışacağız. man geçirdiğinden dolayı derin bir iç çekeceksin.
Rivayette zikredilen kişinin 'kadın' olmasının da
Bununla 'Ziyaretleşme Âdabı'na ilişkin kuralla- senin açından konuya ayrı bir anlam kazandı-
rımızı sonlandıracağız. racağını düşünüyoruz. Eğer bu rivayetin verdiği
mesajı birazcık olsun kavrayıp idrak edebilirsen,
Değerli bacım, hatırlayacağın üzere geçen sa- sanırız bu güne kadar ne kadar hayrı kaçırdığını
yıki yazımızda Müslümanın asla boş sözlerle ve ve gereksiz sözlerle ne kadar ömür tükettiğini çok
gereksiz kelamlarla işinin olmayacağını anlatmış iyi anlamış olacaksın. İnşâallah bu da senin daha
ve meclislerimizi mutlaka hayrın konuşulduğu çok hayra yönelmene vesile olacaktır.

22
Şimdi, rivayete dikkatle kulak ver ve Allah için
sabırla oku.

Abdullah İbni Mübarek rahimehullah anlatır:

Hacca gidiyordum. Yol üzerinde bir yerden


geçerken tek başına yolculuk yapan bir kadınla
karşılaştım. Ona selam verdim. Ancak kadın
selamımı:

ٍ‫َس َل ٌم قَ ْو ًل ِم ْن َر ٍّب َر ٖحيم‬


"Çok merhametli Rabb'den bir söz olarak onlara
selam vardır."  1 ayetini okuyarak aldı.

— Buralarda ne yapıyorsun? diye sordum. So-


rumu:
ً‫فَلَ ْم ت َ ِج ُدوا ْ َمآ ًء فَتَ َي ّم ُموا ْ َص ِعيدا ً طَ ّيبا‬
‫َم ْن يُضْ لِلِ اللَّ ُه ف ََل َها ِد َي لَ ُه‬
"Eğer su bulamazsanız temiz toprakla teyemmüm
"Allah kimi şaşırtmışsa onu doğru yola getirecek edin."  6 ayetini okuyarak cevap verdi.
yoktur."  2 ayetini okuyarak cevapladı. Yolunu
kaybettiğini anladım ve nereye gitmek istediğini — Yanımda yiyecek-içecek bir şeyler var. (İster-
sordum. Yine soruma: sen verebilirim) dedim.

َ ْ َ‫ُسبْ َحا َن ال َِّذي أ‬


‫سى ِب َعبْ ِد ِه لَيْ ًل ِم َن الْ َم ْسج ِِد الْ َح َر ِام إِ َل‬ ّ ْ ‫ث ُ ّم أَ ِتّوا‬
ِ‫الصيَا َم إِ َل الّليْل‬
‫الْ َم ْسج ِِد ْالَق َْص‬
"Sonra gece girinceye kadar orucu tamamlayın."  7
"Bir gece kulu Muhammedi Mescid-i Haram'dan, ayetiyle karşılık verdi. (Oruçlu olduğunu anla-
Mescid-i Aksa'ya götüren (o zat) bütün eksiklikler- dım.)
den uzaktır!"  3 ayetiyle karşılık verdi. Anladım ki,
haccını tamamlamış, Kudüs'e gidiyor. — İçinde bulunduğumuz zaman dilimi Rama-
zan ayı değil ki, dedim. Buna karşılık:
— Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin?
dedim. ‫َو َمن تَطَ ّو َع خ َْيا ً فَ ِإ ّن اللّ َه شَ اكِ ٌر َعلِي ٌم‬
"Her kim de, farz olmadığı hâlde gönlünden ko-
ً‫�ثَالَثَ لَ َيا ٍل َس ِويّا‬ parak bir hayır işlerse, hiç şüphe yok ki Allah şük-
"Tam üç gündür."  4 dedi. rün karşılığını veren ve her şeyi bilendir."  8 ayetiyle
cevap verdi.
— Yanında yiyecek bir şeylerin de yok, dedim.
— Yolculukta orucu bozmamız bize caiz kılın-
‫ُه َو يُطْ ِع ُم ِني َويَ ْس ِق ِني‬ mıştır, dedim.

"O'dur beni yediren ve içiren."  5 ayetini okudu. ‫َوأَن ت َُصو ُموا ْ خ ْ ٌَي لّ ُك ْم إِن كُ ْنتُ ْم ت َ ْعلَ ُمو َن‬
— Peki, ne ile abdest alıyorsun? dedim. "Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha ha-
yırlıdır."  9 dedi.

— Neden benim gibi konuşmuyorsun, dedim.


1. 36/Yasin, 58
2. 7/Âraf, 186 6. 4/Nisa, 43
3. 17/İsra, 1 7. 2/Bakara, 187
Receb
4. 19/Meryem, 10 8. 2/Bakara, 158 1437
5. 26/Şuara, 79 9. 2/Bakara, 184

Mayıs'16 • SAYI: 49

23
ٌ ‫ما يَلْ ِف ُظ ِمن قَ ْو ٍل إِالّ لَ َديْ ِه َر ِق‬
‫يب َع ِتي ٌد‬ Biraz sabretmesini ve devesini tutup bağlaya-
cağımı söyleyince,
"İnsanın ağzından çıkan bir tek söz olmaz ki, ya-
nında (onun söylediğini ve yaptığını kaydeden) ‫فَ َف ّه ْم َنا َها ُسلَيْ َم َن‬
hazır bir gözcü olmasın."  10 ayetini okudu.
"Biz o meselenin hükmünü Süleyman'a kavrattık."
— Hangi kabileden olduğunu sordum. ayetini okuyarak, deveyi sevk etme konusunda
 16

benim daha başarılı olduğumu ima etti.


‫ص َوالْ ُف َؤا َد‬
َ َ ‫الس ْم َع َوالْ َب‬ّ ‫َوالَ تَق ُْف َما لَ ْي َس ل ََك ِب ِه ِعلْ ٌم إِ ّن‬
ً‫ك ُّل أُولَ ِئ َك كَا َن َع ْن ُه َم ْس ُؤوال‬ Peşinden deveye bindi ve:

"Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz ‫ُس ْب َحا َن ال ِّذي َس ّخ َر لَ َنا َهذَا َو َما كُ ّنا لَ ُه ُم ْق ِرنِ َني َوإِنَّا إِ َل َربِّ َنا‬
ve gönül/kalp (gibi azaların) hepsi de sorguya çeki-
‫لَ ُم ْن َقلِ ُبو َن‬
lecektir."  11 ayetiyle cevap verdi.
"Bunları bizim hizmetimize veren Allah tüm ek-
Hata ettiğimi, dolayısıyla kusura bakmayıp sikliklerden uzaktır. O lutfetmeseydi biz buna
hakkını helal etmesini istedim. güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz sonunda
Rabb'imize döneceğiz."  17 ayetlerini okudu. 
‫يب َعلَيْ ُك ُم الْيَ ْو َم يَ ْغ ِف ُر اللّ ُه لَ ُك ْم‬
َ ‫ق ََال الَ ت ْ ََث‬
Bağırıp çağırarak deveyi hızlan-
"Bugün size hiçbir kınama yok- dırdım. Bu defa:
mümine hanımlara nasihatler

tur. Allah sizi affetsin."  12 ayetiyle


cevap verdi. ‫َواق ِْص ْد ِف َمشْ ي َِك َواغْضُ ْض ِمن‬
Sen boş sözlerden yüz çevirerek
Kendisine, deveme bin-
meclislerini ve oturumlarını ‫َص ْوتِ َك‬
güzelleştirebilir, bu ortamları Rabbinin
dirip kafilesine ulaştırma zikri ve şükrü ile tezyin ederek Allah'ın "Yürürken ölçülü yürü, ko-
teklifinde bulundum. razı olacağı meclislere çevirebilirsin.
nuşurken de sesini kıs!"  18 mu-
kabelesinde bulundu. 
‫َو َما تَ ْف َعلُوا ْ ِم ْن خ ْ ٍَي يَ ْعلَ ْم ُه اللّ ُه‬
Yürürken şiir okumaya başla-
"Hayır olarak daha ne yaparsanız
dım. Bu kez:
Allah muhakkak onu bilir."  13 ayetiyle
mukabelede bulundu.
ِ‫س ِم َن الْ ُق ْرآن‬
َ ّ ‫فَاقْ َر ُءوا ْ َما ت َ َي‬
Devemi yanına getirdim. Tam binecekken:
"Artık Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun."  19
ayetini okudu.
‫ق ُْل �لّلْ ُم ْؤ ِم ِن َني يَغُضّ وا ْ ِم ْن أَبْ َصا ِر ِه ْم‬
— Şiir okumak haram değil ki, deyince:
"Mümin erkeklere bakışlarını kısmalarını söyle."  14
ayetini okudu. Ben de gözlerimi başka tarafa çe-
virdim. Tam bineceği sıra deve ürküp kaçtı, bu ِ ‫َو َما يَ ّذكّ ُر إِالّ أُ ْولُوا ْ األ لْ َب‬
‫اب‬
arada elbisesi de birazcık yırtıldı. "Ancak gerçek akıl sahipleri öğüt alırlar."  20 aye-
tiyle cevap verdi. 
‫َو َمآ أَ َصابَ ُك ْم ّمن ّم ِصيبَ ٍة فَب َِم ك ََسبَ ْت أَيْ ِدي ُك ْم‬
Bir süre yolculuğa devam ettikten sonra, evli
"Başınıza gelen her musibet, işlediğiniz günahlar olup-olmadığını sordum.
sebebiyledir."  15 ayetini mırıldandı.
‫يَأَيّ َها ال ِّذي َن آ َم ُنوا ْ الَ ت َْسأَلُوا ْ َع ْن أَشْ َيآ َء إِن تُ ْب َد لَ ُك ْم ت َُس ْؤكُ ْم‬
10. 50/Kaf, 18
11. 17/İsra, 36 16. 21/Enbiya, 79
12. 12/Yusuf, 92 17. 43/Zuhruf 13, 14
13. 2/Bakara, 215 18. 31/Lokman, 19
14. 24/Nur, 30 19. 73/Müzzemmil, 20
15. 42/Şûra, 30 20. 2/Bakara, 269

24
"Ey iman edenler! Açıklandığı takdirde hoşunu-
za gitmeyecek şeyleri sormayın!"  21 ayetiyle cevap
verdi.

Derken bu hanımın kafilesine arkadan yetiştik.


Kendisine kafile içinde kimsesinin olup-olma-
dığını sordum. Bana:

‫ال َْم ُل َوالْبَ ُنو َن زِي َن ُة الْ َحيَا ِة ال ّدنْيَا‬


"Mal ve çocuklar, dünya hayatının süsüdür."  22
dedi. Anladım ki çocukları var.

— Onların hacda işleri ne? diye sordum.


azık getirsin."  27 dedi. Gençler gittiler, yiyeceği
ٍ ‫َو َعال َم‬ getirince bana:
‫ات َوبِال ّن ْجمِ ُه ْم يَ ْهتَ ُدو َن‬
"O Allah nice alametler yaratmıştır ve o insanlar ‫اشبُوا ْ َه ِنيئَاً بِ َآ أَ ْسلَ ْفتُ ْم ِف األيّ ِام الْخَالِ َي ِة‬
َ ْ ‫كُلُوا ْ َو‬
yıldızlarla yol bulurlar."  23 dedi. Anladım ki, ço-
cukları yol bulma işi/rehberlik yapıyorlar. "Geçmiş günlerinizde yaptığınız güzel işlerden do-
layı afiyetle yiyin, için!"  28 dedi. 
— Onların isimlerini sordum.
Bütün bu gördüklerim karşısında gençlere:
ً‫َواتّ َخ َذ اللّ ُه إِبْ َرا ِهي َم َخلِيال‬ — Şayet annenizin bu durumunu bana söyle-
mezseniz, bu yemekten asla yemem! dedim.
"Allah İbrahim'i dost edinmiştir.",  24
Gençler dediler ki:
ً‫وس ت َ ْكلِيام‬
َ َ ‫َوكَلّ َم اللّ ُه ُم‬
— Annemiz, ağzından Allah'ın gazabını çekecek
"Allah Musa'yla konuşmuştur."  25 ve: yanlış bir söz çıkar korkusuyla tam kırk yıldır bu
şekilde sadece Kur'ân'la konuşur. Bunun üzerine
َ َ‫يَ َي ْح َي َى خ ُِذ الْ ِكت‬
‫اب ِب ُق ّو ٍة‬ ben de:
"Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl."  26 ayetlerini
‫َذلِ َك فَضْ ُل اللّ ِه يُ ْؤتِي ِه َمن يَشَ آ ُء َواللّ ُه ذُو الْفَضْ لِ الْ َع ِظيم‬
okudu. 
"Bu, Allah'ın lütfudur; O, onu dilediğine verir. Al-
— Ey İbrahim, ey Musa, ey Yahya! diye kafile- lah büyük lütuf sahibidir."  29 dedim.
ye doğru seslendim. Nur yüzlü üç genç 'Buyur!'
diyerek çıkageldiler. Kadın onlara para verdi ve: Abdullah İbni Mübarek rahimehullah, yaşadığı bu
ilginç olayı, Kur'ân'da her şeyin bulunduğuna
َ‫ فَابْ َعثُوا ْ أَ َح َدكُ ْم ِب َو ِر ِق ُك ْم َه ِذ ِه إِ َ َل الْ َم ِدي َن ِة فَلْيَ ْنظُ ْر أَيّ َهآ أَز َْك‬delil olarak değişik zamanlarda anlatırdı. 30
‫طَ َعاماً فَلْ َيأْتِ ُك ْم ِب ِرزْقٍ ّم ْن ُه‬
27. 18/Kehf, 19
"Şu akçeyle içinizden birini şehre gönderin de, bak- 28. 69/Hakka, 24
sın hangi yiyecek daha hoş ve helal ise ondan size 29. 57/Hakka, 21
30. Cevâhiru'l-Edeb, sf. 261. Hadis alimleri bu rivayeti sened itiba-
riyle zayıf görmüşlerdir. Hatta bazıları sırf Kur'an'la konuşmanın
uygun olmadığını öne sürerek bu rivayeti eleştirmişlerdir. Bazı
alimler ise yasaklanan şeyin bu olmadığını, aksine alimlerin uy-
gun görmediği şeyin, örneğin ismi Emrullah olan bir arkadaşın
21. 5/Maide, 101 yanına geldiğinde Enbiya Suresinin başında yer alan "Allah'ın
emri geldi…" ayetini okuyarak onun geldiğini bildirmen olduğunu
22. 18/Kehf, 46 söylemişlerdir. Alimlerimizin zikrettiği tüm bu şeyler elbette ki
23. 16/Nahl, 16 dikkate alınacak hususlardır; lakin bizim buradaki maksadımız,
24. 4/Nisa, 125 tarihteki bazı insanların boş konuşuruz korkusuyla normal ke-
lamları bile terk ederek gösterdikleri hassasiyeti ortaya koymak Receb
25. 4/Nisa, 164 ve bu sayede senin daha dikkatli olmanı sağlamaktır. Ne mutlu 1437
26. 19/Meryem, 12 kıssalardan hisse çıkarabilenlere!

Mayıs'16 • SAYI: 49

25
İşte o neslin insanları boş sözler konuşmak ye- cektir. Bunun için öncelikle sözlerinin hepsinin
rine Allah'ın kitabıyla konuşmayı tercih etmişler yazılıp-yazılmadığını bilmesi gerekmektedir.
ve dillerini faydasız kelamdan korumaya çalışa-
rak Rabblerinin sözleriyle onları ıslatmışlardır. Kulun konuştuğu her şeyin kaydedilip-kay-
dedilmediği Selefimiz döneminde tartışılmıştır.
Biz, elbette ki senden her an Allah'ın kitabıyla Onlardan kimisi ah, vah türü şeyler de dâhil ol-
konuşmanı istemiyoruz. Ve böyle bir şeyin va- mak üzere tüm sözlerin kaydedildiği görüşünü
kıasının olması da mevcut şartlarda mümkün savunurken, kimisi ise sadece hayır veya şerri
değildir. Ama sen boş sözlerden yüz çevirerek gerektiren sözlerin zapt edildiğini savunmuştur.
meclislerini ve oturumlarını güzelleştirebilir, bu Şimdi, bu konuyu tahlil etmesi için sözü İbni
ortamları Rabbinin zikri ve şükrü ile tezyin ede- Kesir'e bırakıyoruz.
rek Allah'ın razı olacağı meclislere çevirebilirsin.
İşte o zaman Kur'an'la konuşan o değerli kadınla İbni Kesir rahimehullah, öncelikle İbni Abbas'ın
aynı gayeyi gerçekleştirmiş olursun. O, Rabbim şöyle dediğini nakleder:
gazaplanır korkusuyla sadece Kur'an'la konuş-
muştu; sen de Rabbim razı olsun diye hakka 'Kulun hayır veya şer namına konuştuğu her
muvafık sözlerle normal bir şekilde ko- şey yazılmaktadır. Hatta onun 'Yedim, içtim,
nuşursun. Sonuçta aynı amacı güttüğü- gittim, geldim ve gördüm' gibi sözleri bile
nüzden dolayı inşâallah ecirde eşit kaydedilir.'  32
olursunuz. Bu noktada birazcık
mümine hanımlara nasihatler

gayret ettiğinde hayatının an- Bu rivayetin ardından ise


lam kazandığını göreceksin. şöyle der:
Ey bacım, meclislerinde sana
fayda vermeyecek ve seni
Rivayette Abdullah İbni cehennemden kurtarıp cennete 'Meleğin her sözü yazıp
Mübarek'in 'Neden benim sokmayacak sözleri konuşmaktan yazmadığı hususunda ule-
gibi konuşmuyorsun' sözü- sakınmalısın. Ta ki bu sayede ma ihtilaf etmiştir. Hasan-ı
ne karşılık kadının: "İnsanın hesabın kolay, cevabın basit olsun. Basrî ve Katâde, meleğin her
ağzından çıkan bir tek söz olmaz sözü yazdığı görüşündedir. İbni
ki, yanında (onun söylediğini ve Abbas'ın iki kavlinden birisine
yaptığını kaydeden) hazır bir göz- göre ise melek, sadece sevap ya da
cü olmasın."  31 ayetiyle cevap vermesi azap gerektiren sözleri yazar. Lakin
çok dikkat çekicidir. Zira bu ayet Selef 'i, ayetin zahiri birinci görüşü desteklemekte-
boş konuşmaktan alıkoyup frenleyen ayet- dir; zira ayet umumidir…'  33
lerden biridir. Kadın da bunu iyi idrak ettiği
için İbni Mübarek'e aynı ayetle cevap vermiş ve Yani İbni Kesir'e göre meleğin her sözü yazdı-
boş konuşmamasının gerekçesini bu ayette geçen ğını ifade eden birinci görüş, hem ayetin zahirine
ifadeye bağlamıştır. daha uygun olduğu, hem de şer'i delillere daha
çok uyumluluk arz ettiği için tercih edilmeye
Şimdi önemine binaen bu ayet üzerinde kısa-
daha şayandır.
ca birkaç şey zikredip bu meseleyi noktalamak
istiyoruz. Sonrasında da oturumlarında dikkat
İnsanın her sözü zabt-u rabt altına alındığına
etmen gereken diğer hususları kısaca zikretmeye
göre kişi konuştuğu şeylere azamî derecede dik-
çalışacağız.
kat etmeli ve ancak hesabını verebileceği şeyleri
konuşmalıdır. Gerekirse bin düşünüp bir söy-
Konuştuğun Her Şey
lemelidir.
Kaydedilmektedir!
Kul, konuştuğu şeylerin zapt altına alındığını Bu nedenle ey bacım, meclislerinde sana fay-
hakkıyla idrak ettiği anda boş konuşmaları bi- da vermeyecek ve seni cehennemden kurtarıp
tecek ve sözlerini sadece hayırlı kelamdan seçe- cennete sokmayacak sözleri konuşmaktan sakın-

32. Tefsiru'l Kur'âni'l Azîm, 4/286.


31. 50/Kâf, 18 33. A.g.e. Sf. 286.

26
malısın. Ta ki bu sayede hesabın kolay, cevabın
basit olsun.

• • •

Değerli bacım, boş konuşmaların terki ile ala-


kalı nasihatlerimiz burada bitti. Şimdi meclisle-
rinde dikkat etmen gereken bazı hatırlatmalara
geçecek ve oturumlarında nelere özen göstermen
gerektiğini kısaca hatırlatmaya çalışacağız.

• Derslerine veya söz verdiğin oturumlarına


vaktinde gelmeye özen göster. Eğer vaktinde
gelmeyi ihmal edersen bu, oradaki kardeşle-
rine zarar verecektir. Çünkü senin geç gelmen
zil çalmana, ev sahibinin kalkıp-oturmasına ve
benzeri bir takım meşgalelere sebep olacaktır ki sallallahu aleyhi ve sellem sünneti olmasının yanı sıra, ede-
bu tüm dikkatleri dağıtacak, adaptasyonu altüst be de en muvafık olanıdır. Sahabe arasında ge-
edecektir. Müslümanın ahitlerine ve sözlerine çen şu olaya Rasûlullah'ın müdahalesi bu kuralın
riayet etmesi gerektiğini yeniden hatırlatmaya doğruluğunun en güzel örneklerindendir:
gerek yoktur herhâlde!
"Abdullah bin Sehl ve Muhayyısa bin Mesûd, sulh
• Oturumlarında ev sahibi olduğun zaman günlerinde Hayber'e gitmişlerdi. İşlerini görmek için
arkadaşlarına ikram yapmaya çalış. Bugün en birbirlerinden ayrıldılar. Muhayyısa, buluşma yeri-
ne geldiğinde Abdullah bin Sehl'i kanlar içinde can
ideal ve en pratik ikram 'çay' kabul edildiği için
derslerin bitiminde birkaç bardak da olsa çay çekişirken buldu. Onu defnetti ve sonra Medine'ye
ikram edebilirsin. Ama imkânın iyi, durumun döndü. Abdullah'ın kardeşi olan Abdurrahman bin
müsait ise çayın yanında gevrek, pasta ve börek Sehl, durumu öğrenince yanına Mesûd'un oğulları
Muhayyısa ve Huvayyısa'yı da alarak Rasûlullah'a
gibi mide bastırıcı şeyler ikram etmen güzel olur.
sallallahu aleyhi ve sellem gitti. Oradakilerin yaşça en kü-
"Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa mi- çüğü olan Abdurrahman olayı anlatmaya başladı.
safirine ikramda bulunsun."  34 Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

• Arkadaşlarınla oturup muhabbet ederken za- — Sözü büyüğüne bırak, sözü büyüğüne bırak! bu-
ruret haricinde telefonunla meşgul olma. Çünkü yurdu. Abdurrahman sustu, olayı ötekiler anlattı."  35
bu, senin onlara değer vermediğini, onları önem-
semediğini hissettirecektir. • Arkadaşlarınla bir araya geldiğinde çok lüks
ve aşırı pahalı kıyafetler giymemeye çalış. Unut-
• Söz kesmemeye dikkat et ve konuşan kardeş- ma ki onlar içerisinde senin giyindiğini alamayan
lerini sabırla dinlemeyi bil. insanlar olabilir. Hem bu, gereksiz yere arkandan
konuşulmasına da sebebiyet verebilir. Hele hele
• Özellikle ilim meclislerine gittiğinde konuş- ilim meclislerine veya ders halkalarına giderken
maktan daha çok dinlemen gerektiğini aklından sade giyinmeye, lüksten kaçınmaya daha bir özen
çıkarma. Selefimizdeki hikmet sahibi insanların göster; çünkü insanın kıyafeti, davranış ve hare-
dediği şu sözü kulağına küpe yap: 'İnsana, dinle- ketlerini yüzde yüz etkilemektedir. Edebe uygun
diği şeyler konuştuklarından daha fazla olsun diye olan kıyafetlerle ders halkalarına gittiğinde bu,
bir dil, iki kulak verilmiştir.' hem insanlar nazarında senin değerini ve sana
olan teveccühlerini artıracak hem de kalbinin
• Meclislerinde bulunan büyüklerine söz önceli- daha huşulu ve sakin olmasını sağlayacaktır. Bu
ği vermeyi asla ihmal etme. Zira bu, Rasûlullah'ın da dersten istifadeyi son derece artıracaktır.
Receb
1437
34. Buhari, Müslim 35. Buhari, Müslim

Mayıs'16 • SAYI: 49

27
• • •

Değerli bacım, buraya kadar zikrettiğimiz şey-


ler; oturum, gün, ders ve benzeri münasebetler-
de dikkat etmen gereken kurallardan bazılarını
ihtiva etmektedir. Bunların haricinde de elbette
Senin kahkaha ile değil, tebessüm dikkat etmen gereken edep kuralları vardır. Sen
ile gülmeye kendini alıştırman bunları bu konuya ilişkin yazılmış özel kitaplar-
dan daha etraflı bir şekilde öğrenebilirsin. Lakin
gerekmektedir. Tıpkı Rasûlullah zikrettiğimiz kurallara bile dikkat ettiğinde haya-
sallallahu aleyhi ve sellem gibi… tında ne kadar değişiklik olduğunu hem kendin
hem de etrafındaki insanlar anında fark edecektir.
Sen inşâallah bu kurallara dikkat etmeye nefsini
alıştır. Alıştır ki, bu sayede yüce bir ahlaka sahip
olmada bir adım öteye gitmiş olasın.

Rabbim imkân verirse, bir sonraki yazımızda


önemli gördüğümüz bir başka nasihatle karşında
• Gülmeyi gerektiren bir şey söz konusu oldu- olacağız. Bir sonraki yazımızda tekrar buluşmak
ğunda, sakın ha kahkaha atma! Çünkü günümüz dileğiyle, fî emânillâh…
evlerinin geneli yeterli yalıtıma sahip olmadığı
için sesi diğer binalara çok rahatlıkla iletmekte-
dir. Kahkahalarınız diğer dairelerdeki insanlara
duyulduğunda bu sizin için mürüvvet zedeleme-
sine yol açacağı gibi, hakkınızda olumsuz düşü-
nülmeye de kapı aralayacaktır. Hem, ses diğer
dairelerdeki insanlara gitmese bile kahkaha ile
gülmek İslam'ın öngördüğü bir ahlak mıdır? Bu
nedenle senin kahkaha ile değil, tebessüm ile gül-
meye kendini alıştırman gerekmektedir. Tıpkı
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi…

• Kapının tam karşısına oturmamaya özen


göster. Eğer ille de oturman gerekiyorsa gözünü
sakındırmayı ve kontrol etmeyi bil. Çünkü kimi
zaman evde bulunan yaşı buluğa gelmiş çocuklar
bir ihtiyaç için odanızın yanından geçebilir. Tam
kapıya geldiklerinde kapı ansızın açılıp onlar se-
nin uygunsuz hâllerine şahit olabileceği gibi sen
de onların uygunsuz hâllerine şahit olabilirsin.
Eğer böyle bir ihtimal söz konusu değilse rahat
davranmanda bir sakınca yoktur.

• Ziyaretini bitirip evlerden çıkarken topluca


ve sesli bir şekilde çıkmamaya özen göster. Özel-
likle de apartmanlardan çıkışta buna çok daha
fazla riayet et. Apartmanda arkadaşlarınla ille
de konuşman icap etmişse, ya meclise geri dön,
konuş ya da dışarıya çık, öyle konuşmanı yap.
Evden ayrıldığın andan dışarıya çıkana dek sessiz
kalmaya kendini alıştır.

28
Fikriyat
ozcanyildirim@tevhiddergisi.net Özcan Yıldırım

Nifak Hareketi'nin
Mengene İçinde Kalışı:
Ahzab Savaşı
Bir yapının içerisinde ilkeleri sürekli değişen,
ideallerini kişilere ve olaylara göre kalıba
sokan kimseler, harekete en çok zarar veren
kimselerdir. Bunun sebebi de beraber olduğu
insanlara karşı güven içerisinde olmamalarıdır.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla…


Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun… içerisine almıştır. Dolayısıyla davanın yakin ve
sabır ile yüklenileceği gerçeği onlardan vareste
Geçen yazımızda Ahzab Savaşı'nın münafık- kaldığı için kalplerindeki güvensizlikleri volkan
lara bakan yönünü özetle anlatmaya çalıştık. Bu gibi patlamıştır.
yazımızda ise, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve sa-
habesinin o zor ve girift zamanda nifak ehli ile İslami dava, hareket sahasında bireysellikten
yaşadıklarını günümüze yansıtmaya çalışacağız daha çok cemaatsel çalışmalara muhtaçtır. Sa-
inşaallah. hada bir çok amelin ortaya konulması, ses getir-
mesi ve etkili olması tamamen bireylerin tek bir
1. Münafıkların İslam Davasına vücut gibi hareket etmesinden ileri gelir. İslami
Güvensiz ve İkircikli Tavırda Olması bir cemaat yapısı ise, bu yapının taşıyıcı kolonları
Ahzab Savaşı'nda münafıkların temayüz ettiği olan davaya adanmış fertlerin güven içerisinde
en önemli vasıfları, İslam davasına karşı güvensiz, olmalarıyla oluşur.
ikircikli/mütereddit olmaları ve zihin karmaşa-
Bunu daha da açacak olursak; cemaat içerisin-
sı yaşamalarıdır. Ahzab Savaşı'na genel olarak
de olan bireylerin cemaat ile arasındaki bağın
baktığımızda bu çok açık bir şekilde görülecektir.
güven bağı olduğunu söylememiz mümkündür.
Bir yandan o güne kadar biriken ve gerçekleşme-
Şer'i asıllara muhalif olmadığı müddetçe or-
yen kirli düşünceleri, diğer yandan 'Çok Uluslu
taya konulan ve tamamen göreceli doğrulara
Güç'ün ciddi bir hamlede bulunmasından dolayı
dayanan hizmet alanındaki işler, kararlar ve ey- Receb
korkularının ayyuka çıkması onları bir mengene 1437
lemler güven esaslı olmalıdır.

Mayıs'16 • SAYI: 49

29
İslami sahada bir harekete en çok zarar veren Bir taife, her türlü kirli düşünceden, kafa karı-
insanlar ikircikli/tereddüt sahibi, güven yoksunu şıklığından uzak ve her yaşanan hadise ile bera-
olan, her rüzgarda sarsılan köksüz kimselerdir. ber ilke ve menheclerini perçinleyen kimselerdir.
Bunların sabit/değişmez ilkeleri olmadığı için
her söylenene kulak asan ve bununla beyinleri Diğer taife ise, daha neye inandığını bilmeyen,
fokurdayan kimselerdir. Bir yapının içerisinde her söze kulak kabartıp o sözle ilkelerini çiğne-
ilkeleri sürekli değişen, ideallerini kişilere ve yen, her dedikodu ile zihni bulanan kimselerdir.
olaylara göre kalıba sokan kimseler, harekete en Bundan ötürü de güven sorunu yaşayan insan-
çok zarar veren kimselerdir. Bunun sebebi de lardır.
beraber olduğu insanlara karşı güven içerisinde
Güven duygusu müminler ile münafıklar ara-
olmamalarıdır.
sındaki ayırıcı çizgilerden biridir. Yapı ile fert-
Güven, bir yapının harcı mesabesinde olup, in- lerin arasında karşılıklı güvenin olduğu yerde
sanları birbirine sımsıkı bağlar. Fertler beraber bereket, güvensizliğin olduğu yerde ise nifak
oldukları yapıya güvendikçe hizmet, içteki vardır. Kur'an-ı Kerim incelendiğinde şu
sorunlarından çok dışa yönelik adımları- tablo ortaya çıkmaktadır: Müminlerin
nı daha sağlam atabilir. Bunu bilen dış olaylara karşı olumlu tepkileri, Allah ve
düşmanlar, bilinçli veya bilinçsiz Rasûlü'ne duydukları güvenden ileri
kıblesini kendilerine çeviren gelirken, münafıkların olayla-
ve yapının içerisindeki veya ra karşı verdikleri olumsuz
çevresindeki güven sorunu tepkiler ise, güvensizlikten
yaşayan dinamiklerini ha- Sahada bir çok amelin ortaya konulması, kaynaklanmaktadır. Örne-
rekete geçirirler. Böylece ses getirmesi ve etkili olması tamamen ğin, Kur'an'da savaş, açlık,
yönetime tabi olanların bireylerin tek bir vücut gibi hareket bela, musibet anları an-
fikriyat

etmesinden ileri gelir. İslami bir latılırken Allah subhanehu


güven algıları ile oyna- cemaat yapısı ise, bu yapının taşıyıcı
maya başlarlar. ve teâlâ hemen akabine
kolonları olan davaya adanmış fertlerin
güven içerisinde olmalarıyla oluşur. müminlerin olumlu tepki-
Cemaat, hizmet alanının lerini, bırakıp gitmeyişlerini,
bir konusunda yanlış yapsa, fedakarlıklarını, sebatlarını
hezimet yaşasa, başarısız olsa zikrediyor. Bu davranışlarını
önceden fısıltı ile söyledikleri da Allah ve Rasûlü'ne olan güven-
daha gür çıkmaya başlar. Bununla lerine bağlıyor. Aynı olaylarda müna-
da yönetimin yanlış yaptığını, aslında fıkların tepkileri anlatılırken hemen aka-
kendilerine danışılmasının gerektiği veya binde korkup kaçmaları, fitne çıkarmaları
kendilerinin daha iyi bildiğini ifade etmek- vs. zikrediliyor. Çünkü Allah ve Rasûlü'ne
tedirler. Bu bilgin(!) güruh bununla kalmayıp güven duymamaktadırlar.
tebanın güven algılarını alttan alta oyma peşin-
dedir. Çünkü bilirler ki, güven bir yerde bitmişse Şuranın altını çizmek gerekir ki, o gün vahyin
onu yeniden inşa etmek zordur. olması bu tür sorunları çözüme kavuşturuyordu.
Peki bugün İslami hareketler bu gibi durumlarda
Ahzab günü iki taifeye şimdi bu gözle bakalım: ne yapmalıdır?

"Mü'minler, düşman birliklerini görünce, 'İşte bu, Karşılıklı Güvenin Sağlanması Nasıl
Allah'ın ve Rasûlü'nün bize vaad ettiği şeydir. Allah
ve Rasûlü doğru söylemişlerdir' dediler. Bu, onların
Mümkün Olabilir?
Birinci Yol: Bir yapının, şahısları; şahısların
ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıştır."  1
da, yapıyı/cemaati tanıyacağı bir süreç üzere
"Ve hani münafıklar ve kalblerinde bir hastalık birleşmenin sağlanmasıdır. Burası mühim bir
bulunanlar: Allah ve Rasûlü bize sadece boş vaad- meseledir. Çünkü hem cemaatin hem de birey-
lerde bulundular, diyorlardı."  2 lerin karşılıklı güven içerisinde olması için bu
davaya baş koyacak tarafların birbirlerini tanı-
yacak kadar sürecin sağlanması elzemdir. Aksi
1. 33/Ahzab, 22
takdirde tanınmayan, anlık hararetle bir araya
2. 33/Ahzab, 12

30
gelen toplulukların belli bir süre sonra hedefle-
rinden ziyade birbirlerine düşmeleri ve büyük
hayırlardan mahrum kalmaları kaçınılmazdır.
Genelde ortak bir takım düşüncelerden hare-
ketle ilke ve menheclerini özümse(ye)meden bir
araya gelen veya bu tip kimseleri anlık olarak
cemaat bünyesine katan kimselerin söz konusu
kişilerle bela ve musibet gibi keskin dönemlerde
ciddi kırılmalar yaşadığına şahit olmaktayız. Bu
ilkeye riayet edilmediği için de hem kin ve öfke
oluşacak, hem de Müslümanların bu yöndeki ça-
baları kaybolacaktır. Aslında, tanıyacak ve güven
köprüleri inşa edecek kadar bir sürecin geçmesi hangi şartlarda ve sonucu ne olursa olsun dört
bu tip sorunların önüne büyük ölçüde geçecektir. elle sarılmasıdır.
Uhud gazvesine baktığımızda bu net olarak gö-
İkinci Yol: Fertlere güven konusunun ne denli
zümüze çarpmaktadır. Müslümanlar arkadan ku-
önemli olduğu daima anlatılmalı, canlı tutulma-
şatılmış, kazanılacak olan bir savaş bir anda mağ-
lıdır. Güvenin zorunluluğu Siret'ten örnekler-
lubiyete doğru giderken bir anda Rasûlullah'ın
le anlatılmalıdır. Bunun en güzel örnekleri de
sallallahu aleyhi ve sellem öldüğü şayiası yayılmıştı. Bunun
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem savaşlarıdır.
sonucunda ise ilkelerinde sebat edemeyen bir
Bunun haricinde şunu iyi düşünmek gerekir grup hemen ellerindekini bırakmışlardı. Hatta
ki, içi ve dışı aynı olmayan bir kimsenin ihlaslı bazıları olumsuz propaganda sonucu karşı tarafa
olması düşünülemez. Hem bu kimselere dün- dönmenin söylentisini dillendirmeye başlamış-
ya ve din hayatında söz söyleme hakkı verip de lardı. Fakat ilkelerinde istikrarlı olup davasına
güvenmemek kişinin bu konuda ne denli tezata sarılanlar, tüm bu olumsuzluklara rağmen sabit
düşüp samimiyetsiz olduğunu göstermesi için kalmışlardı.
yeterlidir. Kişi beraber olduğu kimselere güven- Allah da onlar hakkında ayet indirmişti:
miyorsa beraber olmaması gerekir. 'Güvenmiyor-
sam niçin tabi oldum?' veya 'Tabi olduysam neden "Üzülmeyin, gevşemeyin, üstün olan sizlersiniz."  3
güvenmiyorum?' gibi sorularla şeytanın tuzağının
Başka bir örnek de Firavun'un sihirbazları-
daha rahat fark edilmesi sağlanmalıdır.
dır. Onların iman ettiklerini ilan etmelerinden
hemen sonra ölüm ve asılmakla tehdit edildiği
2. İlkeler Üzerinde Sebat Etmek En
pozisyon ve verdikleri cevap, ilkelerinde nasıl
Büyük Zaferdir sebat ettiklerinin bir örneğiydi.
Burada münafıklar ile müminlerin arasında
görülen bariz farklardan birisi de ilkeler üzerinde "Şimdi elleriniz ile ayaklarınızı tereddüt etmeden
sebat etme meselesidir. Düşmanların koalisyon çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asa-
olarak saldırı girişimlerine karşılık dünya kor- cağım!"  4 dediğinde onlar; "Öyle ise yapacağını yap!
kuları ağır basan münafıklar ve kalbi hastalıklı Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçire-
kimseler ilkelerinde sabit kalamamışlardır. Men- bilirsin."  5 dediler.
genenin iki tarafına sıkışmış ve sıkıştıkça içlerin- Başka bir cevapları ise şöyle olmuştu:
de bulunan tüm hastalıklı sesleri açığa çıkaran
kimseler olmuşlardır. Dolayısıyla ayağı yere ba- "Onlar: 'Biz zaten Rabbimize döneceğiz. Sen sade-
samayan veya kendilerince bastıklarını zanneden ce Rabbimizin ayetleri bize geldiğinde onlara inan-
bu güruh, ilkeleri üzerinde sebat edememişlerdir.dığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz!
Bize bol bol sabır ver, Müslüman olarak canımızı
Fert veya cemaat olsun fark etmez ilkeler üze- al', dediler."  6
rinde sebat etmek, düşmana karşı kazanılmış
en büyük zaferdir. Sonucunun hezimet, yıkım, 3. 3/Âl-i İmran, 139
hüsran veya başarısızlık olması durumu değiş- 4. 20/Taha, 71 Receb
5. 20/Taha, 72
tirmez. Önemli olan kişinin inandığı davaya 1437
6. 7/Âraf, 125-126

Mayıs'16 • SAYI: 49

31
Bulunduğumuz coğrafyanın tağutları bizleri
maddi ve manevi olarak sarsabilirler. Fakat bu,
Bulunduğumuz coğrafyanın asla onların galip olduğundan değildir. Bilakis
bunların mağlubiyeti ve intikam alma çabalarıdır.
tağutları bizleri maddi ve
Bunların hepsi onların acziyetidir.
manevi olarak sarsabilirler.
Fakat bu, asla onların galip Müslümanlar bugün despotluğu iliklerine ka-
olduğundan değildir. Bilakis dar işlemiş küresel küfrün tağutlarına karşı mü-
cadele vermektedirler. Bu yüzden karşılarındaki
bunların mağlubiyeti ve intikam şeytanın sadık kulları her türlü desiseye başvur-
alma çabalarıdır. Bunların maktadır. Gerek mal, gerek can, gerek dünyanın
hepsi onların acziyetidir. süsü ile aldatmaya çalışmaktadırlar. Buna karşı-
lık musibetin cinsi ve çıkış noktası neresi olursa
olsun, bu davanın yiğitleri asla menhecinden,
ilkelerinden ödün vermemeye gayret etmelidir.
Dün ilkeleri ve davayı çiğnemeye gelen Ahzab/
Bir diğer örnek de Hubeyb'tir radıyallahu anh… Ku-
Hizipler/Koalisyon güçleri ile bugün etrafımızı
reyş kafirlerinin önünde asılı iken ölümle arasın-
sarmış musibetlerin arasında fark yoktur.
da kısa bir an kalmıştı. 
Önemli olan, etrafımızı saran bu Ahzab'a kar-
'O asılı hâlde iken, silahlarını ona yöneltip, şöyle
şılık, bizlerin nifak ehli gibi kendi dünyaları ve
seslendiler: 'Muhammed'in senin yerinde olmasını
vazgeçilmezleri ile dava arasında git-gel yaşama-
ister miydin?', O şöyle dedi: 'Yüce Allah'a and olsun
mamızdır. Safımızı netleştirmeli, etrafımızdaki
ki, hayır! Onun ayağına bir dikenin batmasına
dava arkadaşlarımıza 'Bu, Allah'ın ve Rasûlü'nün
karşı serbest kalmam dahi hoşuma gitmez!' '
vaadidir' deyip, onları da sebata teşvik etmeye
Kişinin davasında ve ilkelerinde sabit kalması- gayret etmeliyiz.
na bir çok örnek verebiliriz. Fakat şurası bir ger-
Allah subhanehu ve teâlâ bizleri nereden gelirse gelsin
çek ki, zahiren musibet sayılan bazı durumlarda
musibetlerde sarsılmayan, köklü dağlar gibi men-
sebat etmek haddi zatında zaferin ta kendisidir.
heci olan bir zümreden kılsın. İlkelerini kendi
Tekrar Ahzab gününe dönelim… Allah subha- şahsi çıkarları, dünyası ve şehveti için değiştiren,
nehu ve teâlâ en ağır imtihanlardan birinin Ahzab
kendi dünya ve çıkarlarının mengenesinde sıkı-
gününde olduğunu belirtmişti. şan kullarından eylemesin. Allahumme Amin.

"Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tara- Bir sonraki yazımızda Ahzab Savaşı konusuna
fınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler devam edeceğiz inşaallah.
ağızlara gelmişti. Siz de Allah'a karşı çeşitli zanlarda
bulunuyordunuz. İşte orada mü'minler denendiler 'Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun' du-
ve şiddetli bir şekilde sarsıldılar."  7 amız ile…

Onlar bu sarsıntıyı devam ettirselerdi belki bu-


gün onların ismini hayır ile yâd edemeyecektik.
Fakat onlar sarsılmalarına rağmen bu sarsıntı-
dan sonra ilkelerini hatırladılar ve böylece sabit
kaldılar:

"Mü'minler, düşman birliklerini görünce, 'İşte bu,


Allah'ın ve Rasûlü'nün bize vaad ettiği şeydir. Allah
ve Rasûlü doğru söylemişlerdir' dediler. Bu, onların
ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıştır."  8

7. 33/Ahzab, 10-11
8. 33/Ahzab, 22

32
Siyer Notları Bisetten Sonra

enesyelgun@tevhiddergisi.net Enes Yelgün

Genel/Açık Davet
Döneminin Başlangıcına
Dair Bazı Dersler
Allah her millete her insana değişik meziyetler bahşetmiştir.
Dolayısıyla hangi milletten olursa olsun her insanın İslam
davasına katacağı faydalar vardır. Çeşitli bahanelerle
hizmet ehlini belli bir ırka ya da memlekete has kılmak
cahiliyyeyi yeniden hortlatmak anlamına gelecektir.

A llah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Rabbinden ak- kendisinden yalan namına bir tek şey işitmedik-
rabalarını ve genel olarak müşrikleri uyar- leri, hakikatın dışında hiç bir şey duymadıkları
ma emri aldıktan sonra Safa tepesine çıktı ve Peygamber'e sallallahu aleyhi ve sellem hep bir ağızdan:
müşriklere "Yâ Sabâhâh!" diyerek seslendi.
'Evet, biz senin doğruluğunu tasdik ederiz. Çün-
Müşrikler 'Ey Muhammed! Bizi buraya niçin kü, şimdiye kadar sende doğruluktan başka bir şey
topladın? Neyi haber vereceksin?' diye sordular. görmedik. Sen yanımızda yalan ile itham edilmiş
Allah Rasûlü: bir insan değilsin.' dediler.

"Ey Kureyş topluluğu! Benimle sizin benzeriniz; Bu umumî hitabından sonra Allah Rasûlü,
düşmanı görünce ailesine haber vermek için koşan Kureyş kabilelerinin her birini kendi adlarıyla
ve düşmanın kendisinden önce varıp ailesine zarar çağırdı ve konuşmasını şöyle sürdürdü:
vermesinden korkarak, 'Yâ sabahâh!' diye haykıran
bir adamın benzeri gibidir." "Öyle ise, ben size, önünüzde gelecek büyük bir
azabın bildiricisiyim. Yüce Allah, bana, 'En yakın
"Ey Kureyş topluluğu! Size bu dağın ardında veya akrabalarını ahiret azabıyla korkut' emrini verdi.
şu vadide düşman atlıları var. Sabaha veya akşama, Sizi 'Allah bir, O'ndan başka İlâh yok' demeye davet
üzerinize hücum edeceklerini söyleyecek olursam, ediyorum. Ben de O'nun kulu ve Rasûlüyüm. Eğer,
bana inanır mısınız?" dediklerimi kabul ederseniz, cennete gideceğinizi
taahhüd ve tekeffül edebilirim. Şunu da bilin ki; Receb
O ana kadar 'Muhammedu'l Emin' dedikleri, siz 'Allah bir, O'ndan başka ilâh yok.' demedikçe, 1437

Mayıs'16 • SAYI: 49

33
size ben ne dünyada ne de ahirette bir faide temin cesine göre çok radikal bir çıkış ile bu gerçeği
edemem."  1 hayata geçirmiştir.

Meseleler Günümüz, insan hakları, demokrasi, farklılık-


lara saygı vb. laf kalabalıklarının ayyuka çıktığı
1. Safa Tepesindeki Davet Irkçılığa bir asır olmasına rağmen devletler ırkçılığa bir
İndirilmiş Bir Darbedir çözüm bulamamaktadırlar. Bahsettiğimiz kav-
Mekke, cahiliyyenin her çeşidini farklı oran- ramların en revaçta olduğu devletler başta olmak
larda barındıran bir toplumdu. Cahiliyyelerinin üzere hemen hemen her parlamentoda ırkçılığı
önemli bir bölümünü de kavmiyetçilik hastalığı açıktan savunan partiler mevcuttur. Irkçılığa
kaplıyordu. Mekke toplumunda insanların bir- karşı imiş gibi gözüken diğer partilerin de ulu-
birlerini değerlendirmedeki en önemli kriterleri sal bir mesele gündeme geldiğinde farklı kılıflar
hangi kavimden oldukları idi. Kendi içlerinde altında bilinçaltlarında bastırmaya çalıştıkları
asla önem vermedikleri kişilere dahi başka bir milliyetçiliklerinin nasıl açığa çıktığına rahatlıkla
kavimden saldırı olduğunda, uzun yıllar sürecek şahitlik etmekteyiz.
savaşları göze alabiliyorlardı. Böyle bir toplu-
ma hidayet kaynağı olarak gönderilen Kitap Bizler de milliyetçiliğin ailede, okulda, iş
ve Peygamber yani İslam ise, insanların yerinde kısaca toplumun her yerinde kut-
arasındaki cahili kriterlerin hepsini sandığı ve özellikle de dinî motifler
yerle bir etmek ile görevli idi. Ve üzerinden zihinlere nakşedildi-
mücadele ettiği en temel husus- ği bir toplumdan çıktık. Do-
lardan birisi de kavmiyetçilik Hakk kimden gelirse gelsin kabul layısıyla hücrelerimize kadar
oldu. edilmelidir. Aksi hâlde Yahudilerden işleyen bu cahiliyyeden 'ha'
siyer notları

bir farkımız kalmaz. Onlar Allah


Rasûlü'nün Peygamber olduğunu
deyince kurtulmak müm-
Allah Rasûlü sallallahu biliyorlar ama kendi içlerinden kün değildir. Uzun bir
aleyhi ve sellem Safa tepesinde çıkmadığı için reddediyorlardı. Bu öyle müddet sonunda oluşan
herhangi bir ayrıma gitme- bir hastalıktır ki Yahudiler ile Mekke bir hastalık bir o kadar za-
müşriklerini aynı safta buluşturmuştur.
den bütün insanlara seslendi man uğraşmakla, farklı terbiye
ve herkesi aynı çağrıya icabet metodlarını uygulamakla orta-
etmeye davet etti. İnsanların ar- dan kalkacaktır. Yoksa farkında
tık kabilelerine göre değil hidayete olmadan kardeşlik haklarına aykırı
tâbi olanlar ve olmayanlar diye ayrılacağı- davranışlarda bulunup bir Müslümanın
nı o günden ilan etmiş oldu. O gün Araplar kalbini kırabilir İslam toplumunun temel-
arasındaki farklı kabilelerin birbirlerine üstü lerine hasar verebiliriz.
olmadıklarını haykıran İslam bir süre sonra bu
gerçeği Rum'a Fars'a Türk'e de hatırlatacaktı. Meselenin davetimize bakan yönü ise şudur:
Hakk kimden gelirse gelsin kabul edilmelidir.
"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir di- Aksi hâlde Yahudilerden bir farkımız kalmaz.
şiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi Onlar Allah Rasûlü'nün Peygamber olduğunu
kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Al- biliyorlar ama kendi içlerinden çıkmadığı için
lah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok reddediyorlardı. Bu öyle bir hastalıktır ki Yahu-
korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden diler ile Mekke müşriklerini aynı safta buluş-
haberdardır."  2 turmuştur. O yüzden Ebu Cehil'in ağzından şu
İslam'ın insanların farklı ırklardan olması sözler dökülmüştür:
konusundaki düşüncesini ortaya koyan temel 'Biz ve Abdimenafoğulları, şan ve şeref hususunda
nas budur. Hiç kimse başka bir insana derisinin şimdiye kadar hep çekiştik durduk:
rengi, ırkı, kabilesi, kavmi, memleketi nedeniyle
üstün olamaz. Üstünlük önce İslam sonrasında Onlar halka yemek yedirdiler, biz de yemek ye-
ise takva ile mümkündür. İslam 1400 sene ön- dirdik.

Onlar arabuluculuk ederek diyet yüklendiler, biz


1. Buhari, Müslim de arabuluculuk ederek diyet yüklendik.
2. 49/Hucurat, 13

34
Onlar halka bağışta bulundular, biz de bağışta
bulunduk.

Onlarla, kulak kulağa giden iki yarış atı duru-


muna gelince, onlar:

´İşte, bizden, kendisine gökten vahiy gelen bir Pey-


gamber de var!´ dediler.

Biz bunun dengini nereden bulup onlara ulaşa-


cağız?!

Vallahi, biz hiçbir zaman ona inanmayız ve onu


tasdik etmeyiz!'  3

Hakk kimden gelirse gelsin kabul etmemiz davet etmesi bu hakikate işaret etmektedir. Da-
gerektiği gibi aynı şekilde hakkı ulaştırmada da vetin ilerleyen yıllarında araçların daha da çeşit-
insanlar arasında ayrım yapmamalıyız. lendiğine şahitlik edeceğiz.

Allah subhanehu ve teâlâ her millete her insana de- Bizler de davetçiler olarak çağrımızı insanlara
ğişik meziyetler bahşetmiştir. Dolayısıyla hangi ulaştıracak yollar üzerinde kafa yormalıyız. Sa-
milletten olursa olsun her insanın İslam davası- dece başımızdaki kişilere sorumluluğu atıp 'ne
na katacağı faydalar vardır. Çeşitli bahanelerle söylenirse yaparız' mantığı ile hareket etmemeliyiz.
hizmet ehlini belli bir ırka ya da memlekete has Kişi ne ile meşgul ise hayata da o gözle bakar.
kılmak cahiliyyeyi yeniden hortlatmak anlamına 'Ben daveti daha geniş kitlelere ulaştırmak için ne
gelecektir. yapabilirim?' sorusunu canlı tutarak yaşamımızı
sürdürürsek emin olalım ki aklımıza gelen fi-
2. Davette Kullanılan Araçları kirlerin çokluğu nedeniyle başımız çatlayacak
Güncellemenin Gerekliliği hâle gelir. İkinci aşamada yapılması gereken ise
fikirlerin hayata geçirilmesidir. Mesela; Allah
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Rabbinden aldığı Rasûlü akrabalarını yemeğe çağırarak davet için
emirle hemen davete başlamış ve çok yönlü bir bir ortam oluşturmuştur. Biz bunu davetimize
uğraş vermiştir. O kendisinden önce gönderilen muhatap olan herkes için genişletebiliriz.
ve örnek olarak gösterilen Peygamberlerin izini
adım adım takip etmiştir. Burada asıl üzerinde durmak istediğimiz hu-
sus ise Allah Rasûlü'nün Safa Tepesi üzerinden
"(Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, doğrusu ben kavmi-
yaptığı davettir. Allah Rasûlü o günkü şartlara
mi gece gündüz (imana) davet ettim; Fakat benim
davetim, ancak kaçmalarını arttırdı. Gerçekten de, göre insanların önemli hadiseleri duyurmak için
(imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışla- kullandığı bir yeri seçmiş, yine o toplum için çok
man için onları ne zaman davet ettiysem, parmak- dikkat çekici bir hitap ile konuşmasına başlamış
larını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) ve kısa öz cümleler ile meramını anlatmıştır. Eğer
elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe Allah ve Rasûlü bir dağın tepesine çıkıp davet
kibirlendiler. Sonra, ben kendilerine haykırarak da- yapmamız gerektiğini bize nas kılsa idi hiç dü-
vette bulundum. Sonra, onlarla hem açıktan açığa şünmeye gerek kalmazdı. Her birimiz insanla-
hem de gizli gizli konuştum."  4 rın etrafında toplanacağı bir yükseklik bulur ve
davetimizi yapardık. Ancak böyle bir emir yok.
Her anı ve vesileyi Allah'ın dinini insanlara Öyleyse Allah Rasûlü'nü bu yöntemi kullanmaya
ulaştırmak için birer fırsat olarak değerlendirmiş- iten etkenleri yani amelin arka planını öğrenme-
tir. Daha davetin başlangıcında Allah Rasûlü'nün liyiz. Öğrenmeliyiz ki sünneti güncelleyebilelim.
akrabalarını yemeğe çağırması, Safa tepesine çı-
karak insanları topluca uyarması, Hac mevsimini Mesela; Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem davet
fırsat bilip başka kabilelerden gelenleri İslam'a için insanların toplandıkları bir yeri tercih et-
mesi dikkat edilmesi gereken birinci noktadır.
Receb
3. İbni Hişam Siyeri Dolayısıyla şeriata muhalif bir durum olmadığı 1437
4. 71/Nuh, 5-9

Mayıs'16 • SAYI: 49

35
uzak kalıyor. 5 Elbette bu durum sosyal medyayı
bir kenara atmamız anlamına gelmez. Bilakis her
Müslüman yaşamındaki her anı davete uyarlama-
Müslüman gerçek hayatta ya çalıştığı gibi sosyal medyada aktif ise bunu da
muhatap olduğu tüm emir ve aynı çerçevede değerlendirmelidir.
yasakların sosyal medyayı da Maalesef gerek şahıslar gerek kurumlar ba-
kapsadığını unutmamalı ve zında Müslümanların sosyal medyayı İslam'ın
davet için kullanıldığında en az maslahatına uygun olacak şekilde yeterince
Safa Tepesi kadar etkili olacak kullandığını söyleyemeyiz. Her birey başını el-
lerinin arasına alıp bu sahada kime karşı neyi
bu aracı iyi değerlendirmelidir. savunduğunu etraflıca tefekkür etmelidir. Acaba
Müslüman sosyal medyada aktif olduğundan beri
kaç müşriğe davet ulaştırmış Tevhid ve Sünnetin
savunuculuğunu yapmıştır? Yoksa günümüzün
küfürleri ve bidatlarına karşı insanları uyarmak
müddetçe günümüzdeki iftarlar, piknikler, dü-
yerine kim olduğunu bilmediği şahsiyetlerle
ğünler, taziyeler, vb. mekanlar davet açısından
İslam alimlerinin dahi üzerinde ihtilaf ettikleri
uygun yerlerdir. Müslümanlar böyle mekanları
hususları neticelendirmek için mi çabalamıştır?
iyi değerlendirmelidir.
Sonu gelmeyen ve aradaki kini artırmaktan başka
Safa tepesindeki davet ile ilgili önemli başka hiçbir işe yaramayan cemaatsel tartışmaların içi-
bir husus ise Allah Rasûlü'nün tüm toplumun ne mi dalmıştır? Yüzyüze geldiğinde asla söyleye-
dikkatini celbedecek bir hitabı davetine mu- meyeceği sözleri farklı bir kimlik arkasına sığınıp
kaddime yapmasıdır. Her yerin kendi örfünde nefsini tatmin etmek için mi ortaya dökmüştür?
bu tarz hitaplar mevcuttur. Davetçi içinde bu-
Müslüman gerçek hayatta muhatap olduğu tüm
lunduğu toplumu en iyi tanıyan ya da tanıması
emir ve yasakların sosyal medyayı da kapsadığını
gereken bir kişi olacağını düşündüğümüzde bu
unutmamalı ve davet için kullanıldığında en az
hususta hiç de zorlanmayacağını varsayabiliriz.
Safa Tepesi kadar etkili olacak bu aracı iyi değer-
Bahsettiğimiz konu davetçinin bir kitleye hitap
lendirmelidir. Şeytanın tuzaklarına karşı uyanık
ederken başlayacağı cümle ile sınırlı değildir. Me-
olmalı ve enerjisini yanlış yerlerde gerçek hayatta
sela; bugün davet içerikli bir videonun insanlar
karşılaştığında asla muhatap olmayacağı kişilere
tarafından izlenebilmesi daha çok girişinin na-
cevap yetiştirmekle uğraşarak tüketmemelidir.
sıl olduğu ile ilgilidir. Ya da İslamı anlatan bir
kitabın insanların dikkatini çekebilmesi kapa-
ğındaki tasarımı, başlığın ilginçliği ile yakından
irtibatlıdır. Her birey kendi alanına bu kaideyi
uyarlayabilir.

Davetteki araçların güncellenmesi ile alakalı


konumuzu tamamlamadan önce son bir mese-
leye daha değinmek istiyoruz. Yaşadığımız çağ
her gün yeni bir buluşa imza atılan insanların
gelişmeleri takip etmekte zorluk yaşadığı bir za-
man. Teknoloji dört bir yandan insanı kuşatmış
ve esir almış durumda. Elbette teknolojik im-
kanların bu kadar fazlalaşması beraberinde yeni
bazı toplumsal gerçekleri de getirdi. Onlardan
birisi de sosyal medya. Artık insanlar birbirleri
ile birebir diyalog kurmaktansa sosyal ağlar üze-
rinden irtibata geçiyor. Genellikle farklı kimlikler
5. Müslüman temel olarak böyle bir ilişkiden uzak durmalı ve elinden
altında kurulan bu ilişkiler doğal olarak yüz yüze geldiği kadar sosyal medya ile bir alaka kurmamalıdır. Elbette
muamelenin getirdiği faydalardan fersah fersah bu düşüncemizin bazı sebepleri var ancak bu yazımızın konusu
olmadığı için tafsilata girmiyoruz.

36
İlim Meclisi
muratmuslihan@tevhiddergisi.net

Murat Müslihan

Zor Günlerin Adamı


Sadık İnsan
Emirlik de bir cihetiyle nimet, başka bir cihetiyle azaptır. Allah'ın
subhanehu ve teâlâ hayırlara muvaffak kıldığı emirler kıyamet
günü arşın gölgesinde ve Rahman'ın sağında olacaklardır.
Emirlik hususunda nefsiyle baş başa bırakılmış olanlar
ise zalimlerle beraber hasredilecek ve yönettikleri
insan adedince Allah'ın huzurunda yargılanacaklardır.

 lemlerin Rabbi olan Allah'a hamd, Rasûlü'ne


salât ve selam olsun…
kitabında olmayan, Rasûlullah'tan nakledilmeyen
bir takım hadisler naklediyorlarmış. Emin olu-
nuz ki onlar sizin cahillerinizdir. İnsanı sapıklığa
Bir önceki yazımızda halifede bulunması gere- sürükleyecek bu tip batıl sözlerden sakınınız. Çünkü
ken şartları zikretmeye başlamıştık. Allah'ın izni ben Rasûlullah'tan işittim. Şöyle buyuruyordu: "Şu
ile bu yazımızda da kaldığımız yerden devam hilafet işi Kureyş'te bulunacaktır. Onlar dini ikame
edeceğiz. ettikleri müddetçe kim kendilerine düşmanlık ederse
Allah onu yüzüstü ateşe atar." "  1
7. Kureyşli Olmak
İbn Ömer'den radıyallahu anh nakledilen bir hadiste
Muhammed bin Cübeyr bin Mut'im, Kureyş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
tarafından elçilikle gönderilen bir heyet arasında
bulunduğu sırada Muaviye'nin huzurundayken "Kureyş'ten iki kişi var olduğu sürece şu hilafet işi
geçen bir vakayı ve ondan işittiklerini şöyle nak- onların elinde kalacaktır."  2
letmiştir: Muaviye radıyallahu anh, Abdullah bin Amr
bin As'ın 'Kahtaniler'den birisi ileride melik ola- Ehli Sünnetin yanında neredeyse manevi
caktır' diye bir rivayette bulunduğunu duymuş- mütevatir seviyesine ulaşan hadislere göre hi-
tu. Buna sinirlenen Muaviye (heyet karşısında) lafet Kureyş'tendir. Hatta cumhuru ulema konu
ayağa kalkıp, Allah'ı şanına layık sıfatlarla övdü.
Sonra şöyle konuştu: "Ey Kureyş heyeti! Bana Receb
1. Buhari 1437
bildirildiğine göre sizden bazı kimseler Allah'ın
2. Buhari

Mayıs'16 • SAYI: 49

37
hakkında icma olduğunu iddia etmişlerdir. An- üç asrı diğer zamanlara, 'Taş' olarak Kâbe'yi diğer
cak Ömer'in radıyallahu anh şu sözü icma iddiasını taşlara üstün kılmışsa yönetim hususunda da bir
çürütür niteliktedir. ırkı diğer ırka üstün kılabilir. Yaratan da seçme
hakkına sahip olan da O'dur.'
'Şayet Allah bana ömür verir ve emirliği devretme
imkânım olursa onu ya Ubeyde ibn Cerrah'a ya da "İşte bu, Allah'ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir.
Muaz bin Cebel'e vermek isterim.'  3 Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir."  4

Adı geçen iki sahabede Kureyş'ten değildir. "Bak nasıl, onların kimini kimine üstün kıldık. El-
Bunu hem Ömer'in radıyallahu anh söylemesi hem bette ahiretteki dereceler daha büyüktür, üstünlükler
de etrafındaki sahabelerin itiraz etmemesi bazı daha büyüktür."  5
alimleri, Kureyş ile ilgili hadisleri irşad yönü ile
"Hem Rabbin göklerde ve yerde kim varsa daha
değerlendirmeye sevk etmiştir. Yani bu bir emir
iyi bilir. Andolsun, Peygamberlerin bir kısmını bir
değil tavsiyedir, demişlerdir. Özellikle Kureyş'e
kısmına üstün kıldık. Davud'a da Zebur'u verdik."  6
dikkat çekilmesinin sebebi olarak ise onlara ait
bazı vasıfları zikretmişlerdir: Hilafeti Kureyş'e veren naslar mutlak değil
kayıtlıdır. Dini ikame ettikleri, Allah'ın ki-
• Kureyş'in nesebinin İbrahim'e aleyhisselam
tabıyla insanları yönetip yönlendirdik-
dayanması.
leri müddetçe onlara bırakılmıştır.
• Araplardan Peygamber'in Fasık ve zalim bir Kureyşli'nin
sallallahu aleyhi ve sellem çıkması.
yönetimde hiçbir hakkı bulun-
Hilafeti Kureyş'e veren naslar mamaktadır.
mutlak değil kayıtlıdır. Dini ikame
• Kâbe'yi inşa, onun misa-
ilim meclisi

ettikleri, Allah'ın kitabıyla insanları


firlerini ağırlama görevini yönetip yönlendirdikleri müddetçe 8. Yönetimden
üstlenmeleri. onlara bırakılmıştır. Fasık ve Anlama
zalim bir Kureyşli'nin yönetimde
hiçbir hakkı bulunmamaktadır. İmam Maverdi bu şarttan
• Kâbe'nin onların memle-
ketlerinde olması. kast edilenin, umumun işlerini
halledecek kadar bilgiye sahip
• Siyasi bilince sahip olmaları. olmak yani siyaset bilmek olduğu-
nu söylemiştir. Yine konu ile ilgili şöyle
Ulemanın geneli ise irşad olarak kabul der:
etmemiş ve emirin Kureyş'ten olması gerekir,
demişlerdir. 'İmam savaşacak, idarede bulunacak, sınırları
koruyacak, birliği sağlayacak, zalimden mazlumun
Bazı alimler bu şarta 'ırkçılık' yönünden yaklaş- hakkını alacak kadar görüş ve bilgi sahibi olmalıdır.'
mış ve itiraz etmişlerdir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi
ve sellem zamanında Kureyş'te bulunan vasıfların bir Bu şart ile ilgili alimler muayyen bir nas zik-
kısmı nedeni ile yöneticiliğin Kureyş'te olduğunu, retmemişlerdir. Ancak bu şart 'vacibin kendisiyle
ama sonrasında bunların ortadan kalkması ile tamamlandığı şey de vaciptir' kaidesiyle sabittir.
'Kureyşli olmalı' şartının geçerliliğini yitirdiğini Çünkü imam, ümmetin siyasetini belirleyen,
söylemişlerdir. din, can, mal, ırz emniyetini sağlayan kişidir.
Müslüman ve gayri müslim toplumlarla savaş,
İbn Kayyım rahimehullah ise "Senin Rabbin diledi- barış, ticaret gibi konularda karar alıcı merci-
ğini yaratır, dilediğini seçer" ayeti bağlamında bu dir. Bu sorumlulukların tamamı yönetim/si-
meseleye çok güzel değinmektedir. Özet olarak yaset bilgisine tabidir. Yönetimden anlamayan
şöyle der: bir halifenin toplum adına ifsad ettikleri, ıslah
ettiklerinden çok daha fazla olacaktır.
'Allah subhanehu ve teâlâ nasıl toprak parçası olarak
harem bölgesini dışındaki yerlere, zaman olarak ilk
4. 5/Maide, 54
5. 17/İsra, 21
3. Müsned Ahmed 6. 17/İsra, 55

38
9. Bedeninde Herhangi Bir Özür
Olmamalı
Özürler iki kısımdır:

• Sağırlık, körlük vb. hiçbir iş yapamayacak


hâle getiren tüm bedensel özürler.

• Kulakların ağır işitmesi, bir gözün görmeme-


si, topallık vb. halifenin görevlerini aksatmasına
sebebiyet vermeyecek özürler.

İlk sınıftaki özürlerin varlığı imamet kuru-


mundan bekleneni tam olarak veremeyeceği
için halifede bulunmaması gerekir.
Rivayet zayıflığı nedeniyle hüccet olmaya
10. Hadleri Uygulamada Gevşeklik, müsait değildir. Cumhur da emirlerden daha az
Rikkat Göstermeme faziletli olanı seçmenin caiz olduğunu söylemiştir.
İmam Kurtubi, zikrettiğimiz bu maddeyi şart-
lardan saymış ve icma aktarmıştır. Allah subhanehu İmam Ahmed kendisine yöneltilen; 'Facir olup
ve teâlâ zina haddi ile ilgili şöyle buyurmaktadır:
da güçlü olan bir yöneticiyi mi yoksa zayıf olup da
takvalı olanı mı seçmek daha uygundur?' sorusuna
"Zina eden kadın ve zina eden erkekten her biri- şöyle cevap vermiştir:
ne yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe
inanıyorsanız, Allah'ın dini(nin koymuş olduğu 'Facir olan şeçilir. Çünkü onun fücuru kendine
hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız zarardır. Ama gücü Müslümanların umumuna
tutmasın. Mü'minlerden bir topluluk da onların faydadır. Takvalı olanın takvası kendine faydadır
cezalandırılmasına şahit olsun."  7 ama zayıflığı tüm Müslümanları etkiler.'

Halifenin en temel vazifesi şeriat ahkâmını tat- 12. Emirliğe Karşı Hırslı Olmamak
biktir. Hadlerin uygulaması da bunun bir par- Abdurrahman İbni Semure radıyallahu anh şöyle
çasıdır. Acıma duygusu halifeye galebe çalar ve demiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi
hadleri uygulamasına engel olursa, hilafetin içi ki: "Ya Abdurrahman! Sen kimseden emirlik iste-
boşalmış, bu kurum anlamsızlaşmış olur. Bu şart me! Eğer sen isteyerek sana emirlik verilirse, iste-
diğin şey ile yalnız bırakılırsın. Eğer emirlik, sen
da 'vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir'
kaidesine tabidir. istemeden sana verilirse, (Allah tarafından) emir-
lik işi üzerinde yardım olunursun. Bir de sen bir
şeye yemin edip de başkasını ondan daha hayırlı
11. Fazilet Sahibi Olma
gördüğünde, yemininden kefaret verip, o hayırlı işi
İnsanlar fazilet ve takva yönünden eşit değil- işle."  8
dir. İmam Eş'ari, Ebu Ya'la gibi alimler fazilet
yönünden daha üstün olanın halifeliğe seçilme- Bu hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yöneti-
sinin gerekli olduğunu söylemişlerdir. cilik talebi olan her şahsa bir tavsiyede bulunuyor.

Delil olarak Hâkim'de geçen şu zayıf rivayeti "Yöneticilik hususunda Allah'ın bir sünneti vardır.
almışlardır: Eğer onu talep edersen Allah seni kendi hâline bıra-
kır ama kaderde senin yönetici olman var ise Allah
"Bir hususta Allah'ın kendisinden daha fazla razı senin elinden tutar."
olacağı biri olduğu hâlde başka birisi emir olursa,
Allah'a, Rasûlü'ne ve müminlere hıyanet etmiş olu- Birçok nimete ve onu talep etmeye bu gözle
nur." baktığımızda mesele daha iyi anlaşılacaktır. Me-
sela; zekâ, ilim herkesin istediği ve sonuç itibariy-
Receb
1437
7. 24/Nur, 2 8. Buhari

Mayıs'16 • SAYI: 49

39
Emirliği İstemek Neden Kerih Görülmüştür?
Her nimet aynı zamanda Emirliğin insan nefsinin hoşuna gidecek bazı
imtihandır. Allah verdiği nimette getirileri vardır. Üstünlük duygusu, kibir, insan-
kulunu muvaffak kılar ve onu ları dilediği şekilde kullanma, mal elde etme;
yolun afetlerinden korursa kişi Allah'ın subhanehu ve teâlâ hepsini 'Zulüm' başlığı al-
o nimetle cenneti ve rıza-i ilahiyi tında topladığı bu maddeleri elde etmenin en
elde eder. Kişiyi nefsiyle baş başa kestirme yolu, emirliktir. Doğal olarak emir ol-
mayı isteyen 'Bu afetleri de istiyorum' demektedir.
bırakır ve onu yolun afetlerinden
korumazsa nimet azaba dönüşür Emirlikle elde edilen bu maddelerin ahirette-
ve insanı dünya ve ahirette ki karşılığı ise yüzün kararması, salih amellerin
bedbaht olanlardan kılar. hak sahiplerine dağıtılması, onların günahlarını
yüklenme ve elim verici bir azaptır.

Bu iki tabloyu karşılaştıran kişi eğer emirlik


le hayra ulaştıracağını düşündüğü araçlardır. An- talebinde ısrarcı oluyor ise onun kalbinde nifak
cak pratikte zekâ Ubey İbni Selül'ü münafıkların vardır. Allah ise nifak olan kalbe yardım etmez.
lideri, ilim de Belam İbni Baura'yı belamların Sadece emirlik meselesi değil, talep edilen hangi
öncüsü yapmıştır. nimet olursa olsun durum aynı olacaktır.

Her nimet aynı zamanda imtihandır. Allah sub- Sonuç olarak; Buraya kadar zikrettiğimiz şart-
hanehu ve teâlâ verdiği nimette kulunu muvaffak kılarlar alimlerin kitaplarında genel olarak zikrettiği
ve onu yolun afetlerinden korursa kişi o nimetle şartlardır. Bazıları üzerinde ittifak, bazılarında da
cenneti ve rıza-i ilahiyi elde eder. Kişiyi nefsiyle ihtilaf edilmiştir. Sıhhat şartı olarak görülenlerin
baş başa bırakır ve onu yolun afetlerinden koru- yokluğu hâlinde halifelik gerçekleşmez.
mazsa nimet azaba dönüşür ve insanı dünya ve
ahirette bedbaht olanlardan kılar. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
hamd etmektir.
Eğer Allah bir kulu nimeti ile baş başa bırakır
ise sonuç hiç iç açıcı olmaz. Çünkü yukarıda ver-
diğimiz örneklerde olduğu gibi insanın nefsi ile
nimet buluşunca ortaya şer çıkmakta. O yüzden
Peygamberler Allah'tan nimet talep ettiklerinde
o nimetin salih amellere vesile olması isteğini de
dualarına eklerler.

"Süleyman, onun (karıncanın) bu sözüne tebessüm


ile gülerek dedi ki: 'Ey Rabbim! Beni; bana ve ana
babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı ola-
cağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahme-
tinle salih kullarının arasına kat!' "  9

Emirlik de bir cihetiyle nimet, başka bir ci-


hetiyle azaptır. Allah'ın subhanehu ve teâlâ hayırlara
muvaffak kıldığı emirler kıyamet günü arşın
gölgesinde ve Rahman'ın sağında olacaklardır.

Emirlik hususunda nefsiyle baş başa bırakıl-


mış olanlar ise zalimlerle beraber hasredilecek ve
yönettikleri insan adedince Allah'ın huzurunda
yargılanacaklardır.

9. 27/Neml, 19

40
Nasihat
emreacar@tevhiddergisi.net

Emre Acar

Terk Edilmiş Sünnetler;


Gece Namazı
Maalesef ümmet arasında gece namazı terk edilmiştir.
Gecelerimiz konuşmalara, gezmelere terk edilmiştir.
Gecelerimiz maça, ziyaretlere ayrılırken gece namazına
ayrılmamaktadır. Rasûlullah ayakları şişinceye kadar
namaz kılarken, bizler gözlerimiz şişinceye kadar uyuyoruz.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla… Gecelerini dünya refahı için boş geçiren in-
sanların durumu ahirette nasıl olacaktır?
Geceyi ve gündüzü bizim hizmetimize sunan
âlemlerin Rabbine hamd olsun. Geceleri, ayak- Rabbimiz, derdi dünyada refah içinde yaşamak
ları şişinceye kadar ibadetle meşgul olan Rasûl-ü olanların ahiretteki durumlarını şöyle zikreder:
Ekrem'e salât olsun. Rükû ve secde ile gecelerini
Rabblerine boyun eğerek geçiren güzide ashaba "Sonunda onların refah içinde yaşayanlarını azaba
da selam olsun. çekiverdiğimizde o zaman onlar, hemen feryada
başlarlar."  1
Değerli kardeşim!
Peki, onları pişmanlığa iten sebep nedir?
Kapitalist düzen, gündüzümüzü elimizden
aldığı gibi gecemizi de elimizden aldı. Gündüz Rabbimiz, onları pişmanlığa iten sebebi de
dünyayla meşgul oluşumuz yetmiyormuş gibi şöyle beyan eder:
namazda, düşünürken hatta uyumaya çalışırken "(Ve) büyüklük taslayaraktan gecelerinizi olur ol-
dahi: 'Dünya malına nasıl yatırım yapıp zengin maz şeyler konuşarak geçiriyordunuz."  2
olacağımızı ve insanlara üstünlüğümüzü nasıl is-
patlayacağımızı düşünür olduk.' Receb
1. 23/Müminun, 64 1437
2. 23/Müminun, 67

Mayıs'16 • SAYI: 49

41
Kâfirlerin durumu böyledir. Gündüzünü heder dar namaz kılmıştır. Sanki Rasûlullah bir şeyi
ettiği gibi gecesini de boş geçirir. Rabbine yönel- kaybetmiş de onu tekrardan kazanmak istermiş-
mesini sağlayacak elindeki imkânı heder eder. çesine gece namazını istikrarlı bir şekilde kılmış-
Ama Müslüman öyle değildir. O gündüz Rabbine tır. Geceleri o kadar ibadet edince Aişe annemiz
olan kulluğunu eksik yaptığı zaman geceyi fır- ona sallallahu aleyhi ve sellem şöyle tepki veriyor:
sat bilir. Rabbine yalvarır, istiğfar diler, rükû ve
secdesini dualarla uzatarak Rabbine gündüz olan "Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti
uzaklığını gece yakınlaştırır. Bu olması gereken- (niye kendini bu kadar hırpalıyorsun?)"
dir fakat bugün kendimizi muhasebe ettiğimizde
Peygamberimiz de ibret verici bir üslupla şöyle
en büyük eksikliğimizin geceleri Rabbimize kul-
cevap verdi:
luk yapmamamız olduğu görülecektir.
"Şükredici bir kul olmayayım mı?"  4
Şüphesiz ki, Rabbimiz, kullarına fırsatlar sun-
mak için gecenin üçte birinde, semaya iner ve Rabbimiz geceyi, gündüzün içinden çıkartıp
nida eder: bizlere nimet olarak sunmuştur. Geceyi bizler
için dinlenme aracı kılmıştır. Hakeza geceler,
"Yok mudur benden isteyen, ona istediğini
vereyim. Yok mudur benden istiğfar dileyen, ayaklarımıza kelepçe olan dünya süslerin-
onun günahlarını bağışlayayım." den kurtulma, kalp katılığını inceltme
fırsatı verir. Her nimette olduğu
Değerli kardeşim! gibi bu nimetin de şükrünü eda
etmek gerekir.
Bizler çoğu zaman bu da- Rabbimiz merhametle muamele ederek
vete icabet etmiyoruz. Rab- her gece semaya inmekte, bizleri kendi Peki, bu nimetin şükrünü
nasıl eda edeceğiz?
nasihat

bimizin semaya indiği bu huzuruna davet etmektedir. Oysa


saatleri genellikle uyku ile Rabbimizin buna ihtiyacı yoktur. Buna
bizlerin ihtiyacı vardır. Bu fırsatı Peygamberimizin yaptı-
geçiriyoruz. Buna rağmen
iyi değerlendirmemiz gerekiyor. ğı gibi gecelerimizi Rabbimi-
Rabbimiz merhametle mua-
ze yönelerek, uykumuzu bölüp
mele ederek her gece semaya
ona kulluk ederek bu şükrü ye-
inmekte, bizleri kendi huzuruna
rine getireceğiz.
davet etmektedir. Oysa Rabbimizin
buna ihtiyacı yoktur. Buna bizlerin ihti- Peki, bu şükrü ne kadar yerine ge-
yacı vardır. Bu fırsatı iyi değerlendirmemiz tiriyoruz?
gerekiyor. Çünkü Rabbimizin razı olduğu
ve övdüğü Müslümanlar, geceleri Rabblerine Maalesef ümmet arasında gece namazı terk
boyun eğenlerdir. edilmiştir. Gecelerimiz konuşmalara, gezmele-
re terk edilmiştir. Gecelerimiz maça, ziyaretle-
"Onların yanları yataklarından uzaklaşır (tehec- re ayrılırken gece namazına ayrılmamaktadır.
cüd namazı kılmak için yataklarından kalkarlar), Rasûlullah ayakları şişinceye kadar namaz kı-
korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve ken-
larken, bizler gözlerimiz şişinceye kadar uyuyo-
dilerine verdiğimiz rızıktan (hayır için) harcarlar.
ruz. Ne gariptir hâlimiz. Dünya rahatı bizi öyle
Yaptıklarına karşılık olarak onlar için gözlerini
aydınlatıcı ne güzel (nimetlerin) saklandığını hiç kuşatmış ki gece namaz kılmaktan aciziz. Rab-
kimse bilmez."  3 bim bizlere bu sünneti ihya etmeyi nasip etsin.
(Allahumme âmin)
Neden Rabbimiz Gece Kendisine 2. Günahlardan Alıkoyan ve Salihlerin Sün-
Kulluk Yapmamızı İstiyor? netlerinden Olan Amellerdendir
1. Geceleri İbadetle İhya Etmek Peygambe-
rimizin Sünnetlerindendir Gece namazı salihlerin amellerindendir. On-
ları salih kılan, Rabbleri ile bağlarının kuvvetli
Peygamberimiz geceleri ayakları şişinceye ka- olması ve günahlardan uzak kalmalarıdır. Bunu

3. 32/Secde, 16-17 4. Buhari

42
da geceleri namaz kılarak, Rabblerine yalvararak
elde ettiler. Bundan dolayı Peygamberimiz şöyle
buyurmaktadır:

"Aman gece kalkmaya gayret edin! Çünkü o sizden


önceki sâlih kimselerin âdeti ve Allah'a yakınlıktır.
(Bu ibadet) günahlardan alıkoyar, hatalara kefaret
olur ve bedenden dertleri giderir."  5

İnsanoğlunun kalbinde günaha meyil vardır.


Bununla beraber içinde yaşadığımız toplum fuh-
şiyat içindedir. Ve başkalarını da bu fuhşiyata
davet etmektedirler. Böyle bir durumda gece
namazlarımız olmasa, Allah'la bağımız kuvvet-
li olmazsa hatalardan sakınıp, günahlarımızı en lara sahip olmalıdır. İşte gece namazı kişiye bu
asgariye indirmemiz çok zor olur. ahlakları kazandırmaktadır.
3. Gece Namazı, Dava Adamı Olmada En 4. Gece Namazı Hedefleri ve İstekleri Elde
Güzel Eğitim Metodudur Etmeyi Kolaylaştırır
Davaya hizmet etmek her Müslümanın göre- Her birimizin İslam adına, ümmet adına, kar-
vidir. Bunun için eğitimden geçmek gerekir. Eği- deşlerimiz adına ve ailemiz adına Rabbimizden
timden geçmeyenler dava adamı olmadıkları gibi istediğimiz birçok isteğimiz var. İslam'ın yeryü-
zamanlarını boşa harcarlar. Ve ne yaptıklarını, ne züne hâkim olmasını, Müslümanların güçlü ol-
yapmaları gerektigini de bilemezler. masını, ailemizin ahlaklı ve hizmet ehli olmasını
ümit ediyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz.
Bu eğitimin ilk aşaması gece namazıdır. Allah,
Rasûlü'nü ve ilk nesil sahabeyi kiramı bu davaya Bu mücadelenin hayırla sonuçlanması ve kolay
hizmet etmeleri ve ağır yükü omuzlayabilmeleri olması için geceleri fırsat bileceğiz. Rabbimize
için gece namazı ile eğitti. Bu nedenle İslam'ın yöneleceğiz. Rabbimiz bizden bu fedakârlığı ve
ilk yıllarında gece namazı Peygamberimize ve azmi görünce amellerimizin karşılığını zayi et-
sahabeye farz kılınmıştır. Sahabe davaya hizmet meyecektir. Peygamberimiz isteklerinin ve hedef-
edecek, hizmette kendi ayaklarının üzerinde du- lerinin vuku bulmasını Rabbinden gece namazı
racak konuma geldiğinde Allah gece namazının ile talep etmiştir.
farziyetini sahabeden kaldırdı.
"Ey Muhammed! Gecenin bir bölümünde uya-
"Rabbin senin gecenin üçte ikisinden daha azında, nıp, sırf sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere,
yarısında ve üçte birinde kalktığını; seninle beraber Kur'an'la gece namazı kıl. Rabbinin seni Makam-ı
bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını Mahmud'a erdireceğini umabilirsin."  6
biliyor. Geceyi ve gündüzü takdir eden Allah, sizin
onu sayamayacağınızı (zamanı hesap edip gecenin Bu dört madde bizlere gece namazını önemse-
belli saatlerinde kalkamayacağınızı) bildiği için sizi memiz gerektiğini ve bu sünneti ihya etmemizi
affetti. Artık (belli bir saat gözetmeden) Kur'an'dan ortaya koymaktadır. Rabbim bizleri gecelerini
kolayınıza geleni okuyun (ne miktar kolayınıza ge-
değerlendiren, Rasûlullah'ın bu sünnetini ihya
lirse o kadar gece namazı kılın, kendinizi zorlama-
eden kullarından eylesin. (Allahumme âmin) bir
yın.)…"
sonraki yazımızda görüşme ümidiyle…
Gece namazı dava adamına ne kazandırmak-
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd et-
tadır?
mektir.
Gönüllü fedakârlık, sabır, irade, Allah ile bağ-
ların kuvvetli olması ve ihlas davaya hizmette
olmazsa olmazlardandır. Kişi mutlaka bu ahlak-
Receb
1437
5. Tirmizi 6. 17/İsra, 17/79

Mayıs'16 • SAYI: 49

43
Okuma Parçası
Kerem Çağlar keremcaglar@tevhiddergisi.net

İki Kutuplu Dünya Şirk


Sisteminden Eş Başkanlı
Küresel Şer Koalisyonuna
Uluslararası toplum ‘gemi'sinin kaptan köşkündeki
ABD ile diğer yardımcı kaptan konumundaki ülkeler
ise kendisini aynı ‘gemi'de bulunduruyor olmalarını
Türkiye'ye yaptıkları büyük bir lütuf olarak görmekte,
hatta gerektiğinde kendisinden istifade edilebilecek
sıradan bir tayfa muamelesi yapmayı sürdürmektedirler.

S avaş, barış, üstünlük, yenilgi, refah, kıtlık,


güçlülük, zayıflık… Bu hâllerin hepsi sadece
tek bir neslin yaşadığı süre içerisinde gerçekleş-
lah budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik
bulamazsın."  1

miyor olsa da sonuç itibariyle tüm bunlar tarih Bu değişmez hakikatin ışığında bakıldığında
boyunca insanlar ve milletler arasında dönüp bugün birçok yönden gücünün zirvesinde olan
dolaşır. bazı ülkelerin zahiri görünümlerinin aksine iç-
ten içe bir bekâ endişesi yaşadıklarını görmek
Güneş, ışığının çok güçlü ve sıcağının en mümkündür. Bu endişenin sebebi, düzenli bir
yüksek derecelerde olduğu konumdayken, yani düşman ordusunun saldırı ve işgâl girişimi gibi
günün ortasında tam tepedeyken bu konumu, yakın bir tehdit hâli değilse de giderek güçlenen
zevale doğru hareket ettiği ânın da başlangıcıdır. ve yakınlaşan başka ihtimaller çıkıyor ortaya. Me-
Geçmiş devirlerde her bir devlet tarihin tekerrü- sela küresel ekonomik sistemde yeniden ortaya
rünün doğal bir sonucu olarak kuruluş-yükseliş- çıkabilecek ciddi ve derin bir krizin özellikle de
çöküş şeklinde cari olan kaçınılmaz akıbetle yüz çok güçlü görülen bazı ülkelerin aleyhinde olmak
yüze kalmıştır. Bir devlet, gücünün zirvesinde ise üzere, yerleşik dünya düzeninin baştanbaşa de-
tıpkı güneşin tam tepede olduğu andan sonraki ğişmesine sebep olması bile muhtemeldir. Bu ül-
akıbeti gibi onun için de artık zevale doğru işle- kelerin karma etkili, yıkıcı, bozucu gayri nizami
yen tarihsel süreç başlamış sayılır. Tarihi tekerrü- savaş unsurlarının tehdit ve saldırılarının sürekli
rü dediğiniz şey aslında Sünnetullahın tahakkuk ve ısrarlı hedefi olmaları hâlinde mef 'ul olarak
ediyor olmasıdır.

"Allah'ın öteden beri süregelen kanunu Sünnetul- 1. 48/Fetih, 23

44
hiç de alışık olmadıkları böyle kaotik bir durum
karşısında sendeleyerek akıbeti kendileri için pek
de iyi olmayacak krizlere doğru sürüklenmeleri
kaçınılmaz olacaktır.

Şu sıralar Mısır'dan Yemen'e, oradan da


Azerbaycan'a kadar geniş bir coğrafyada yeni
bir Sykes-Picot haritasını sahada uygulamakla
meşgul olup kendilerini dev aynasında gören
bazı ülkelerin çok da uzun sürmeyecek bir va-
kit sonra kendi ulusal sınırlarının kaynar suya
atıldıktan sonra çeken fanila misali merkeze
doğru itilip küçülmesi gibi bir belayla yüz yüze
dağılma sürecinin başlangıç safhasında oldu-
ğunu da aslında en iyi onlar bilir. Bu devletler, Kaptan köşkünde ABD'nin oturduğu ulus-
aslî bünyelerinde hissedilmeye başlanan hastalık lararası toplum 'gemi'sinde küresel sisteme en-
belirtilerine karşın Ortadoğu İslam coğrafyasını tegre olmanın doğal bir sonucu olarak yer alan
ortak menfaatleri istikametinde istedikleri gibi Türkiye'nin mevcut sistem ve yönetimi ile söz
dizayn edip çekip çevirmeye çalışmak gibi huy- konusu projeler de kendisine tevdi edilen ve kü-
larından asla vazgeçmezler. resel sistem içerisindeki (BM ve NATO üyeliği ile
AB'ye aday ülke olması gibi) konumu itibariyle
Rabbanî buyruklara Nebevi menhece aşina
uygulamak zorunda olduğu politikalarla bu pro-
olan her bir Müslüman bilir ki çıkar ortaklığın-
jeye mutlak surette katkı verdiği kesin olmakla
da tek millet gibi olan uluslararası toplum de-
beraber bu katkının hangi boyutlarda olduğu
nen küresel şirk koalisyonu ülkelerinin Tevhid
tam olarak bilinmemektedir. ABD ve AB ile
ümmetine ve İslam coğrafyasına yönelik müda-
aynı 'gemi'de bulunmayı onlarla gerçek anlamda
haleleri daima önceden tasarlanmış ve belli bir
müttefik olmak şeklinde anlayan Türkiye'nin söz
zamanlama ve planlamayla uygulanagelmiştir. Şu
konusu müttefik ülke yöneticilerinin beyanatları,
ânda bile Tevhid ümmetine düşman batılı ülkeler
politikaları ve Türkiye'nin terörist olarak nitelen-
ile Tevhid düşmanı rejimlerin egemen olduğu
dirdiği çok sayıdaki örgüte ve örgütçülere kucak
İslam coğrafyasındaki ülkelerin başkentlerinde
açıp ittifaklar kurması karşısında ihanete uğra-
ve belli başlı şehirlerinde binlerce stratejist ve
mışların psikolojisiyle zaman zaman vaveyla et-
analistin istihdam edildiği birçok stratejik düşün-
mesi ise aslında mizah konusu olabilecek cinsten
ce kuruluşu faaliyet göstermektedir. Bundan on
bir tepkidir. Uluslararası toplum 'gemi'sinin kap-
yıllarca önce özellikle Ortadoğu'yu nasıl görmek
tan köşkündeki ABD ile diğer yardımcı kaptan
istediklerini ve ne şekilde yeniden dizayn edebile-
konumundaki ülkeler ise kendisini aynı 'gemi'de
cekleri üzerinde yaptıkları fikrî sondajların saha-
bulunduruyor olmalarını Türkiye'ye yaptıkları
daki uygulamalarına nasıl ki ancak günümüzde
büyük bir lütuf olarak görmekte, hatta gerekti-
şahit olabiliyorsak tıpkı bunun gibi, önümüzdeki
ğinde kendisinden istifade edilebilecek sıradan
yıllarda da İslam beldelerini hem coğrafik hem
bir tayfa muamelesi yapmayı sürdürmektedirler.
de ideolojik olarak kendi çıkarlarına uygun ve
Anadolu toprakları tıpkı Romalılar devrinde
kontrol edilebilir bir çerçevede yeniden kurgu-
olduğu gibi bugün de Avrupalılar için önleyici
lama senaryoları üzerinde yoğun bir mesai har-
savunma amaçlı bir ileri karakol hükmündedir.
cadıkları hususunda hiçbir şüphe yoktur.
Neredeyse iki bin yıla yakın bir zamandır ta Ro-
Bugün bilhassa Şam bölgesinde küresel patron- malılardan kalma ve Avrupalıların uygulamaya
lar ve yerel marabalar ortaklığıyla tatbik edilip devam ettiği en istikrarlı politikalardan birisi de
kalıcılaştırılmaya çalışılan emperyalist projeler, budur. Aksi hâlde Avrupalılar Türkiye'yi NATO
uzun yıllardır güncellene güncellene uygun şart- üyeliğiyle veya AB'ye yakınlaştırmakla aralarına
larında oluşturulmasıyla ân itibariyle ulaşılan son alıp barındırmazlar. Son göçmen krizinde de bu
aşamadır. politikanın Avrupa ülkeleri açısından nedenli
faydalı sonuçlar doğurduğu bir kez daha görül- Receb
1437
müş oldu.

Mayıs'16 • SAYI: 49

45
Tarihin Tekerrürü, Sünnetullahın lerine kestirdikleri yerlere saldırmalarının ger-
Tahakkuku çek nedenleri arasında bu korku da var. İslam'a
karşı duydukları kontrol edilemez hınçlarını ve
Bugün çok güçlü ve kudretli gibi görünen
kinlerini Şam beldelerini bombalayarak kusma-
emperyalist ülkelerin en azından bir kaçı baş-
ları, işte bu derin korkuları ile iç bünyelerinde
ta belirttiğimiz kısır döngünün son aşamasına
(federasyon yapısında) belirmeye başlayan hu-
pek de uzak olmayan bir noktada bulunmak-
zursuzluk emarelerini perdeleme çabasıdır. Şam
tadır. İslam coğrafyasında Tevhid ümmetinin
bölgesine girip yerleşme aşamasında en büyük
aleyhinde olmak üzere açık veya gizli her türlü
yardım ve desteği Rafizî İran'dan gördüler. Bu-
ahlaksız faaliyeti yürüten küfrün elebaşı bazı
nun haricinde son dönemde Ermenistan'ı kış-
ülkeler, hiç ummadıkları bir zamanda ve hiç
kışlayıp Azerbaycan'a saldırtmaya çalışmakla,
beklemedikleri yerlerden gerileme ve zayıflama
sürekli olarak didiştiği ABD ile ABD'nin Hris-
sebeplerini oluşturacak siyasal, sosyal, ekonomik
tiyanlık ortak paydasında sempati ve desteğini
ve en önemlisi güvenlik ile ilgili kriz ile boğuş-
elde etmeyi ummaktadır. Bununla Papa Francis
mak zorunda kalacakları bir devrin şafağındayız.
ile Rus Ortodoks patriği Kiril'in Küba'da bulu-
Çok değil bundan yirmi beş yıl kadar önce,
şup açtıkları yolda tüm Hristiyanları Tevhid
ortalama bir insan ömrü kadar hüküm
ümmetine karşı birleştirmeyi, bölgedeki
sürmüş kudretli(!) ve şaşaalı komünist
menfaatlerini garanti altına almayı ve
Sovyet İmparatorluğu'nun çöküşü
Rusya Federasyonu'nun sınırlarını
ve darmadağın oluş süreci tüm
muhtemel tehditlere karşı daha
dünyayı meşgul ediyordu. Sov-
da güçlendirmeyi hedeflemek-
yetler Birliği'nin kızıl ordusu, Hangi beldede İslam düşmanlığı
yapmaya güç getirebilen bir dabbe tedir. En azından bunları de-
çevre ülkelerdeki yönetimle-
okuma parçası

varsa anında şirk koalisyonuna nemeye çalışmaktadır.


re korku salıyorken bu ate- iliştirilerek başta medya yoluyla
ist grubun zelil bir şekilde marabalıkları ilan ve tescil edilir, Amerikalılar, Ruslar,
hezimete uğrayıp helâk sonra da askerî eğitimlerle, milyon Avrupalılar, Rafizîler ve
olarak tarih sahnesinden dolarlarla ve silah yardımlarıyla
diğerleri… Hepsi de Tevhid
techiz edilerek sahaya sürülürler.
çekilmesinin fitilini Afganis- ümmetine karşı akıllara dur-
tan'daki mücahidler ateşlemiş- gunluk veren gayri insanî, gayri
ti. Rusların bugün Akdeniz'de ahlakî savaş taktikleri ve katliam
varlık göstermeye çalışmasının ve yöntemlerinde birbirleriyle adetâ ya-
ordu envanterinde birikmiş olan bomba rış hâlindeler. Bilhassa Şam beldelerinde
ve mühimmatı Şam bölgesinde Müslüman- her birinin haçını ve bayrağını taşıyan ve
ların üzerine yağdırıp yeni geliştirdiği uçak ve langırt masasındaki demir çubuklara bağlı
silahları denemesinin en mühim sebeplerinden minyatür oyuncular gibi gerektiğinde hareket
birisi de işte bu yürek yarası ve kuyruk acısıdır. ettirilen maraba takımları var. Dünyanın ortası,
Irak-Şam hattı gibi tarih boyunca zapt edilmesi
Ruslar komünist Sovyetlerin Afganistan'daki
ve elde tutulması en zor coğrafyada karşılarında
rüsvay edici yenilgisinin kendilerince rövanşını
şer'i esasları referans alarak bazı bölgelerde oto-
alıyorlar Şam bölgesinde. Günümüz Rusyası açı-
rite kurmuş olan İslam Devleti gibi müşterek bir
sından tarihin tekerrürü ve Sovyetler Birliği'nin
düşman olunca özellikle Hristiyanlar, siyonistler,
akıbetine uğraması mevcut şartlarda daha müm-
kaşarlanmış Rafizîler ve bilumum ateistler 'He-
kün ve muhtemel görünüyor. Rusya, on yedi mil-
defe ulaşmak için her yol mübahtır.' kemiksizliğini
yon kilometre karelik yüzölçümüyle dünyanın en
uluslararası şirk koalisyonunun savaş stratejisi
geniş topraklarına sahip ülkesi olmakla beraber
hâline dönüştürdüler. Hangi beldede İslam düş-
doksandan fazla özerk cumhuriyetten/devlet-
manlığı yapmaya güç getirebilen bir dabbe varsa
çikten oluşan bir federasyondur aynı zamanda.
anında şirk koalisyonuna iliştirilerek başta med-
Bu federasyonun sınırlarının 'tırtıklanması' ve
ya yoluyla marabalıkları ilan ve tescil edilir, sonra
merkeze doğru itilip daraltılması korkusunu
da askerî eğitimlerle, milyon dolarlarla ve silah
her zaman yaşamaktadır Ruslar. Sovyet artığı
yardımlarıyla techiz edilerek sahaya sürülürler.
aslen komünist ve şimdilerde kızılhaç gösteren
Fakat her zaman olduğu gibi yine Sünnetullahın
Putin ve yoldaşlarının ipini koparmış gibi göz-
tahakkuku ile tarih tekerrür edecektir.

46
"Nihayet bu, onlara yürek acısı olacak ve en so-
nunda mağlup olacaklardır."  2

Rafizîler ile Haçlı Siyonistlerin


Müşterek Karakteri: Şa's bin Kays
Hayatın birçok alanında bazı şeylerin aslında
hiçbir şey olduğu gibi garip bir hakikat ile kar-
şı karşıyayız. Mesela; İslam ümmeti delinince
itikadî esaslar üzerinde sebat eden az sayıdaki
Ehli Tevhid müminler topluluğu dışında bu ter-
kibin 1 milyar 300 milyonluk Müslüman bir nü-
fusa tekabül ettiği gibi bir durumdan söz etmek
mümkün müdür? Bir örnekle somutlaştıralım:
daha kapsamlı ve daha rahat yapabilmek için
İslam düşmanı her bir ülkeyle gizli açık her türlü
İran'la barışma(!) yolunu seçtiler. ABD ve batılı
işbirliği yapabilen ve muvahhidleri, yok edilme-
müttefikleri, İran liderliğindeki Şiî-Caferi blokla
si gereken baş düşman olarak gören ehli ridde
beklenmedik şekilde ve baş döndürücü hızda
rafizîlerin de 'ümmet'in aslî bir unsuru olduğu-
çok yakın ilişkiler kurup Tevhid ümmetine karşı
nu söyleme cesaretini kim, hangi temel itikadî
stratejik işbirliğine yöneldiler. Süreç içerisinde bu
esaslara dayanarak ileri sürebilir? O Rafizîlerki
işbirliklerinin Arap Yarımadası'nın bölünmesine
söz konusu politikalarıyla Bağdat'ımızda ve
kadar varabileceğini şimdiden tahmin etmek pek
Şam'ımızda daha önce rüyada görseler inanama-
de zor değil. Batılılarla İran'ın vardıkları nükleer
yacakları bir iktidar alanına kavuştular. Siyonist
anlaşma ve İran üzerindeki ekonomik ambar-
haçlıların işgâl ettiği Irak, süreç içerisinde Rafizî
goların kaldırılması da bu amaç ortaklığında
İran'ın aynı işgâlcilerle ortaklaşa idare ettikleri
niyetlerdeki samimiyetin karşılıklı olarak teyit
bir sömürge eyaletine dönüştürüldü.
edilmesiydi aslında.
İsrail çete Devleti'nin kuruluş sürecinde ve
Batılılara karşı geleneksel nezâketlerini esirge-
sonrasında nasıl ki başta Avrupa ülkelerinden
meyen kurnaz acem siyasetçilerinin diplomatik
olmak üzere dünyanın dört bir yanından getiri-
pozları görünen resmin küçük bir parçasıdır.
len Yahudiler işgâl altındaki Filistin toprakları-
Rafizî taklit mercilerinin herbirinin tabilerini
na yerleştirildilerse tıpkı bunun gibi Bağdat'a da
Ehli Sünnet Tevhid ümmetine karşı nasıl pro-
işgâl öncesi mevcudun birkaç katı rafizî nüfus
voke edip galeyana getirdiklerini özellikle son
başka yerlerden göç ettirilerek yerleştirildi. Öyle
yıllarda bir çok kez şahitlik etmişizdir. Bunla-
ki yüzyıllar boyunca İslam medeniyetinin, ilmin
rın hâli Medine'de henüz yeni yeni kurulmakta
ve hilafetin merkezi olmuş Bağdat tarihinin en
olan genç İslam Devleti'nin varlığını direncini
ıstırap verici devrini yaşıyor bu dönemde. Zira
ve yükselişini bir türlü hazmedemeyen hain ve
Bağdat, Bağdat olalı hiçbir zaman bugünkü gibi
sinsi Yahudilerin hâline ne kadar da çok benzi-
bir ağırlıklı Rafizî kimliğe bürünülmemiş her
yor. Rafizî taklit mercilerine bakıp da Yahudilerin
daim nezih ve mümtaz bir İslam beldesi olarak
uzman provokatörlerinden Şa's bin Kays karak-
varlığını ve asaletini korumuştu.
terini hatırlamamak mümkün değildir. Şa's bin
Afganistan, Yemen, Irak-Şam bölgesindeki Kays'ın icrâ ettiği şenâetlerden birini aktaralım
köklü ve yaygın cihadî direniş hareketleri ile ki bu örneği günümüz rafizîlerinin yaptıklarıyla
küresel küfrün elebaşı kimi batılı ülkelerde yer karşılaştırdığımızda iki taraftan hangisinin di-
yer ortaya çıkan bazı misilleme eylemlerini ger- ğerinden daha kötü olduğu hakkında bir fikrin
çekleştiren tüm grupların Ehli Sünnet Tevhid oluşabilmesi kolaylaşsın.
ümmetine mensup olmaları gerçeği, başta ABD
Medine'de bulunan Hazreç ve Evs kabileleri
olmak üzere batılı ülkelerin kendi menfaatleri
Müslüman olmadan önce birbirleriyle hep sa-
açısından çok verimli bir alana yoğunlaştırdı.
vaş hâlinde idiler. Medine Yahudileri Hazreç ile
Geçmiş yıllarda gizlice yürütülen işbirliklerini
Evs arasındaki savaşı sürekli olarak körüklemek
Receb
için ellerinden geleni yapıyorlardı. Aynı zamanda 1437
2. 8/Enfal, 36

Mayıs'16 • SAYI: 49

47
sanatkâr bir kavim olan Yahudiler kılıç ve zırh derdi. Yahudi genç de kendisine söylenenleri yap-
gibi o dönemin savaş araç gereçlerini imâl edip tı ve sonuçta Hazreçliler ile Evsliler birbirlerini
savaşmakta olan kavimlere sattıklarından kabi- hiciv etmeye başladılar. Öyle ki, aralarından daha
leler arasındaki husumet ve savaşın bitmesini hiç da ileri giderek silah kuşanıp karşı karşıya gelen-
istemiyorlardı. Evs ve Hazreç kabileleri Müslü- ler bile oldu. Bilahare Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve
man olduktan sonra bugün dahi mükemmel bir sellem hadiseyi haber alıp müdahale etmesiyle iş
örnek olarak karşımızda duran güçlü bir İslam tatlıya bağlandı. Müslümanlar bunun şeytanın
kardeşliği bağıyla kardeş oldular. Aralarındaki bir oyunu olduğunu anlayıp pişman oldular ve
kin ve düşmanlığı bitirdiler. Hazreç ve Evs ka- birbirlerine sarılıp barıştılar.
bilelerinin barışıp kardeşleşerek birleşmeleri
onları oldukça güçlendirdi. Birleşip güçlenen Nübüvvet, cihat ve saadet devri Medine'sinden
ve Medine İslam devletinin aslî bir unsuru olan bugüne kadar sayısız Şa's bin Kays karakteri gelip
Müslüman kabilelerin bu durumu Medine Ya- geçti. Bu karakterin günümüzdeki gibi görünür,
hudilerini çok korkuttu ve Müslümanlarla barış yaygın ve etkili olduğu başka bir dönem olma-
anlaşması yapmak zorunda kaldılar. Malum mıştır. Rafizî taklit mercilerinden sapkın tarikat
Yahudi karakteri bu vaziyetten hoşnut değildi meddahlarına kadar farklı suretlerde ortaya
ve bunu hiçbir zaman hazmedemedi. Zira çıkar bu karakter.
her geçen gün adetâ çığ gibi büyüyerek
Bazen Tevhid ümmetine yönelik
o vakte kadar hiç karşılaşmadıkları
tehdit ve düşmanlık da ilk sıra-
ve kendilerine yönelik büyük bir
da bulunan kurnaz, takiyyeci,
tehdit olarak algıladıkları ola-
Teknoloji ve insan kaynaklı devasa fesat düzenbaz ve mezhepperest
ğanüstü bir durumla yüz yüze ağlarını kullanarak İslam coğrafyasında Hamaney ile avânesi sure-
okuma parçası

kalmışlardı. Üstelik Yahudi birçok kötülükler üreten sonra da ıslah/


tinde çıkar karşımıza Şa's
kabilelerini ekonomik barış(!) gücü olarak değişik vasıtalarla
doğrudan müdahale ederek tarifi bin Kays.
olarak ayakta tutan en
imkânsız çok daha büyük kötülüklere
önemli gelir kaynakların- sebep olan Haçlı Siyonistlerin marabası Yahudi kavmi ile özdeşle-
dan biri olan silah tüccarlığı Obama'nın da ta kendisidir Şa's bin Kays. şen ihanet, fitne ve ahlaksızlık
da bitme noktasına gelmişti. özelliklerini vahşiyane zulüm
Yahudi karakterine özgü bir uygulamalarıyla tüm dünyaya
hazımsızlık ve sahibini helâk edici gösteren İsrail çete devletinin şim-
bir hasetle Müslümanlar arasında giz- diki ismi Netanyahu olan ele başlarıdır.
lice sinsî bir şekilde fesat üretip yaymaya
devam ettiler. Bencil, açgözlü, kibirli, ahlaksız, sömürgeci
ve kesintisiz fitne üreticisi batılı tipidir Şa's bin
Yahudilerin uzman provokatörlerinden Şa's Kays.
bin Kays isimli birisi bir gün Evs ve Hazreçten bir
grup Müslümanın toplanıp kardeşçe muhabbet Teknoloji ve insan kaynaklı devasa fesat ağla-
ettikleri bir meclisin önünden geçer. Cahiliye rını kullanarak İslam coğrafyasında birçok kötü-
devrinde birbirlerine düşman olan her iki ka- lükler üreten sonra da ıslah/barış(!) gücü olarak
bile mensuplarının bu şekilde cemaat hâlinde değişik vasıtalarla doğrudan müdahale ederek
muhabbet ettiklerini görünce çok öfkelenir. Uz- tarifi imkânsız çok daha büyük kötülüklere sebep
manlık alanıyla ilgili olarak derhal bir müdaha- olan Haçlı Siyonistlerin marabası Obama'nın da
lede bulunması gerektiğini düşünerek tasarladığı ta kendisidir Şa's bin Kays.
planı en iyi bir şekilde yapabileceğini inandığı
Yahudi bir genci yanına çağırır. Ona 'Şu gördüğün Yerel ve Küresel Şirk Sistemlerinde
cemaatin yanına git ve onların arasında otur. Onla- Önderleştirilen Yeni Karakter:
ra Buas 3 gününü hatırlat. O zamanlarda birbirlerini
Ümmü Kırfe
hicvederken söyledikleri şiîrlerden bazılarını oku.'
diyerek onu Ensarlı Müslümanların üzerine gön- Türkiye'deki laik-Rafizî-sosyalist partilerde,
sendikalarda, birçok dernek, vakıf ve meslek oda-
larında da her birisi birer Ümmü Kırfe kişilikli
3. Buas günü: Müslüman olmadan önce Hazreç ve Evs kabileleri eş başkan karakterler özellikle de İslamî olan her
arasında yaşanmış büyük bir savaş.

48
Şa's bin Kays ve Ümmü Kırfe kişilikleri en baş-
ta ülkemiz olmak üzere tüm İslam coğrafyasında
en az beş altı nesildir yetiştirilmektedir. Özel-
likle büyük kentler adetâ bu tip karakterlerin
deposu hâline gelmiş durumdadır. Bu durum
istisnaî bir vakıa değil bilakis onyıllardır sinsi-
ce sürdürülen bir stratejinin güncel bakiyesidir.
İki kutuplu dünya şirk sisteminin, eş başkanlı
küresel şirk koalisyonuna evrildiği günümüzde
bu değişim yerel düzeyde de görülür bir şekilde
ilerleme kaydetmektedir. Ebubekir radıyallahu anh ya
da Usame radıyallahu anh yerine Şa's bin Kays; Hatice
radıyallahu anha yahut Fatıma radıyallahu anha yerine de
Ümmü Kırfe kişilikleri üzerinden inşâ edilen
şeye ve doğal olarak Müslümanlara karşı bıçkın, bir toplumun varıp varabileceği nihaî menzil,
öfkeli, agresif tavırlarıyla fazlaca göze çarpmakta- mevcut şirk türleri arasında en çok rağbet edi-
dırlar. Kanı, bu dişi kişiliklerin çoğunun damar- len demokrasidir. O demokrasi ki Şa's bin Kays
larında gezen Ümmü Kırfe'den kısaca söz edelim ve Ümmü Kırfe kişiliklerinin böcek gibi üreyip
ki, ABD, Rusya ve rafizîlerin hizmetine mahsus çoğaldığı mezbelelikten başka bir şey değildir.
bir görevi icrâ eden modern 'Ümmü Kırfe'lerin
hakiki konumları daha iyi anlaşılabilsin. ABD de hâlâ devam etmekte olan seçim sü-
recinin sonunda küresel şer ve şirk sisteminin
Ümmü Kırfe, Medine badiyesinde kabilesi liderliğine Hillary Clinton isimli demokrat
ile birlikte yaşayan yaşlı bir kadın idi. Yaşlı bir 'Ümmü Kırfe'nin getirilmesi şimdiden en kuvvetli
kadın olmasına rağmen İslam'a ve Rasûlullah'a ihtimal olarak görülmektedir. Medine badiye-
sallallahu aleyhi ve sellem karşı düşmanca tutum ve hat-
sinde bulunan kabile çadırındaki Ümmü Kırfe
ta sövgülerden hiçbir zaman geri kalmazdı. Bu ile Washington'daki Beyaz Saray'da oturması
özelliğinden dolayı Medine çevresindeki İslam güçlü bir ihtimal olan 'Ümmü Kırfe' arasında
düşmanı Arap kabileleri arasında adetâ bir efsane birçok fark vardır elbette. Bunların en başta
hâline gelmişti. Yaşlı müşrike aynı zamanda diğer geleni Medine'deki nasipsiz yaşlı müşrikenin
müşrik kabileleri genç İslam devletine saldırtmak evinde elli savaşçı erkeğin kılıcı asılı dururken
için savaş kışkırtıcılığı da yapmaktaydı. Ümmü Washington'daki Ümmü Kırfenin emrinde veya
Kırfe'nin evinde hepsi de onun aile halkından etkisinde en az seksen ülkeye ait bayrağın bulu-
olan elliye yakın savaşçı erkeğin kılıcı asılı du- nacak olmasıdır. Küresel şer ve şirk sistemi en
rurdu ki, bundan ötürü diğer müşrik Araplar güçlü olduğu şu son demlerde böylelikle gerileme
şöyle derdi: sürecinin eş başkanına da kavuşmuş olacaktır.
'Bugün Ümmü Kırfe'den daha emniyette ve ondan Küresel şer ve şirk sisteminin finansal, siyasal
daha şerefli başka hiç kimse yoktur.' ve askerî alanlardaki gerilemesinin hızlanması,
krizlerden krizlere sürüklenmesi, zayıflaması ve
Bu cürümlerinden dolayı kendisinden sonra çöküş sürecine girmesi de; diriliş, toparlanma ve
gelecek aynı karakterdeki dişi kişiliklere ibret direniş sürecini tam olarak gerçekleştirme yolun-
olacak şekilde Müslümanlar tarafından ceza- da büyük mesafeler kat eden Tevhid ümmetinin
landırıldı. Ümmü Kırfe'nin kabilesiyle yaşadığı elleri, emeği ve yardım ve zaferin yegâne kaynağı
mıntıkaya yapılan baskında Müslümanlardan olan El-Aziz ve El-Celil olan Allah'ın nusreti ile
Kays bin Muhassir radıyallahu anh Ümmü Kırfe'nin mümkün olacaktır biiznillah.
bir ayağını bir deveye öbür ayağını da başka bir
deveye bağladıktan sonra develeri ayrı istikamete Ordusunun üstün geleceğine ve mutlaka za-
sürdü. Böylece Ümmü Kırfe yaptıklarının cezası fere ulaşacaklarına dair gönderdiği elçilere söz
olarak öldürüldü. 4 veren El-Aziz olan Allah'a hamd ederiz. Hidayet
önderi rahmet ve kılıç Peygamberi Efendimiz
Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem salât ve selam Receb
olsun. 1437
4. İbni Hişam Siyeri / İbni Sad Tabakat

Mayıs'16 • SAYI: 49

49
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.net

Mahi

Hırsız Var
Geleceğe büyük bir yatırımdı aslında bu
çalışma. Yüzyıllar sonra insanlar, sevgi-
li Peygamberimiz hakkında doğru bilgi-
ler edinecekti bu tarih kitabı sayesinde.

H udeybiye'den döneli epey olmuştu. Rafi Evet, evet… Bu işe daha sıkı sarılmalı, insanlığa
hemen hemen her gün tarih defterine daha çok hizmet edebilmek için daha fazla ve
yeni bir kıssa kaydediyordu. Önceleri, kendi doğru bilgi toplayıp kayıt altına almalıydı.
çabalıyordu birilerini bulup kıssa dinlemek için.
Şimdi ise Medine'de onu tanımayan kalmamış- Rafi bu düşünceler içerisindeyken Hubeyb
tı. Herkes yaptığı bu hayırlı amelden de haber- çıkageldi.
dardı. İslam'ın ilk yıllarıyla alakalı az dahi olsa __ Selamun aleykum arkadaşım.
bir bilgisi olan, Rafi ile paylaşıyordu. Böylelikle
epey bir malumat sahibi olmuştu Rafi. __ Ve aleykum selam Hubeyb.

Geleceğe büyük bir yatırımdı aslında bu çalış- __ Nasılsın Rafi?


ma. Yüzyıllar sonra insanlar, sevgili Peygamberi- __ İyiyim, ya sen?
miz hakkında doğru bilgiler edinecekti bu tarih
kitabı sayesinde. __ Ben de iyiyim. Rafi, düşündüm de şu tarih
Rasûl-ü Ekrem efendimiz bir hutbesinde şöyle yazımı işinde sana yardım edebilirim.
buyurmuştu: __ Sen mi?
"Kardeşlerimi görmeyi çok isterdim. Sizler benim __ Evet , beğenemedin mi?
arkadaşlarımsınız. Kardeşlerim benden sonra gelip
beni görmeden iman edecekler. Ben onları abdest __ Yooo, yanlış anlama arkadaşım ama senin bu
azalarındaki parlaklıktan tanıyacağım." işlerle hiç alakan yok ya. Ona şaşırdım.
İşte belki de Peygamberimizin kardeşlerim __ Ben seni hep arkadan destekledim. Şimdi
dediği bu müminler, Rafi'nin kitabı sayesinde açıktan yardım etmek istiyorum.
tanıyacaktı Nebi'yi.

50
__ Peki ne yapacaksın, nasıl yardım edeceksin
bana?
__ Kitabının güvenliğini sağlayacağım.
__ Güvenlik mi?
__ Elbette. Her değerli eşyanın korunması ge-
rekir. Senin tarih kitabının da bir benzeri yok.
Bu nedenle çok değerli Rafi, değil mi?
__ Bu açıdan hiç bakmamıştım olaya.
__ Hem dün çok tuhaf şeyler duydum.
__ Ne duydun?
__ Mescitten çıkınca pazara gittim. Pazarın çı-
kışında birkaç çocuk toplanmış kendi aralarında __ Bunun için haklı sebeplerim var. Teklifimi
konuşuyorlardı. düşün. Onu koruyabilirim.
__ Bunda ne var? __ Düşüneceğim. Fakat sen bana o çocukları
__ Beni görünce sustular. Ben de kuşkulandım. göster mescitte.
Hemen yanlarındaki tezgahtan hurma satın alı- __ Tamam… Ben eve gidiyorum. Çok yorul-
yormuş gibi yaptım. dum kaçarken. Ve midem de çok kötü.
__ Sonra… __ Az yeseydin hurma.
__ Anlatıyorum işte. Bir müddet sustular. Ger- __
Bana hurma deme. Sanırım bir ay ağzıma
çek bir hurma alıcısı olduğumu göstermek için hurma süremeyeceğim. O kadar çok yedim ki.
hurmaları tadıyor, bir yandan da fiyatlarını soru-
__ Tadına baktım demeliydin…
yordum. Tekrar konuşmaya başlamışlardı. Yak-
laştım, ancak satıcı habire farklı türden hurma __ Ha ha ha… Selamun aleykum
getiriyordu tatmam için.
__ Aleykum selam…
__ Sonra, hadi Hubeyb adamı patlatma.
__ Son getirdiği hurmalar harikaydı. Yalnız Duydukları Rafi'yi çok şaşırtmıştı. Bunları Hu-
beyb gibi sadece midesini düşünen bir çocuktan
biraz pahalıydı.
duymak ikinci şaşkınlık sebebiydi. Acaba doğru
__ Konuşmalara geç Hubeyb bırak hurmaları… olabilir miydi? Birileri tarih kitabının değerini
anlamış ve ele geçirmek istiyor olabilir miydi? İşi
__ Ben de öyle yaptım. Hurmaları bıraktım.
riske atamazdı. O kadar emek harcamış, görüş-
Ama adam beni bırakmadı. 'Sabahtandır alıcıyım meler yapmış, kıssalar dinlemiş, hatta okuma yaz-
diye beş kilo hurma yedin tadına bakarken. Ve satın mayı dahi bu iş için öğrenmişti. Kitabının şöhre-
almıyorsun ha' diyerek beni bir güzel kovaladı. tini kimseye kaptırmamalıydı . Onu korumalıydı.
Kaçarken yalnızca tarih kitabı ve Rafi kelimele-
rini duydum. Hemen içeri girdi.
__ Sana inanamıyorum. Kuşkulandım demiştin. __ Anne…
Bu mu kuşkulandırdı seni? __ Buyur yavrum.
__ Evet kuşkulandım. Neden sen ve kitabın-
__ Çok değerli bir eşyan olsa onu nereye sak-
dan bahsetsinler ki? Olsa olsa ona sahip olmak
lardın?
istiyorlardır.
__ Çok değerli bir eşyam hiç olmadı oğlum. Bu Receb
__ Kötü düşünüyorsun. 1437

Mayıs'16 • SAYI: 49

51
lene büyük çocuğun peşine düştü. Çocuk mescid
çıkşı arkadaşlarıyla buluştu. Dışarıda bekleşmeye
Birileri tarih kitabının değerini ve konuşmaya başladılar. Rafi bir deneme yap-
anlamış ve ele geçirmek istiyor mak istiyordu. Yanlarından geçecekti. Gerçekten
olabilir miydi? İşi riske atamazdı. onunla alakalı bir planları var ise, Rafi'yi görünce
O kadar emek harcamış, tavırları mutlaka değişir, rahatsız olurlardı.
görüşmeler yapmış, kıssalar Yanlarından geçtiğinde içlerinden biri arka-
dinlemiş, hatta okuma yazmayı daşlarını dürterek Rafi'yi göstermesin mi? Aman
dahi bu iş için öğrenmişti. Allah'ım! Hubeyb gerçekten haklıymış. Defterimi
çalacaklar. Bu nedenle beni görünce kaş göz işa-
Kitabının şöhretini kimseye reti yaptılar. Hemen eve koşmalı ve tarih defterini
kaptırmamalıydı . Onu korumalıydı. emniyetli bir yere saklamalıydı.
— Sen haklıymışsın. Onların niyeti çok kötü.
— Sana söylemiştim.
yüzden hiç düşünmedim.
__ Ya anne… Düşün biraz. — Hadi şimdi onu saklayacak bir yer bulalım.

__ Hımmm… Düşünüyorum. — Tamam.

__ Evet. Bekliyorum. Koşarak eve gittiler. Defteri o kadar çok yere


sokup çıkardılar ki her ikisi de yorulmuştu. Hava
__ Gerçekten bilemiyorum oğlum. Aklıma ge- da iyice karardı. Hubeyb eve gitmesi gerektiğini
lirse söylerim söyleyerek çıktı. Rafi bir müddet daha düşündük-
__ Of… Tamam anne… ten sonra sedire uzandı. Elindeki kitabı başının
altına koydu. Başını koyar koymaz derin bir uy-
Nereye saklayabilirdi? Toprağa mı gömmeliyim kuya daldı. Çünkü çok yorulmuştu.
diye düşündü. Hayır, toprak olmaz. Yazı yazaca- — Şişşt... Sessiz olun. Uyanmasın.
ğı zaman çıkarıp tekrar saklamak zaman alırdı.
Hem böcekler papirus yapraklarını yiyebilirdi. — Başının altına koymuş nasıl alcağız?
Neresi olabilir? Aklına hiçbir fikir gelmemişti. — Kıpırdamadan yatacak değil ya elbet dönecek.
Namaz vakti geldi. Hemen abdest alıp çıkmalıydı. Döner dönmez çekin kitabı.
O çocuklar kimmiş bakalım görecekti.
— Büyük bir servetimiz olacak.
Mescidin girişinde Hubeyb ile buluştu. Hemen
— Hayber Yahudileri daha çok para verecekti.
saflardan birine geçtiler. Her ikisinin gözleri de
Neden Romalılara satıyoruz kitabı?
fıldır fıldır çocukları arıyordu. Hubeyb:
— Yahudileri oldum olası sevmem.
— İşte bak abicim direğin dibindeki büyük ço-
cuk var ya… Ele başları o. — Ne farkı var? Ha Yahudi ha Hristiyan.
— Namazdan sonra yanlarına gidelim. — Kes, gevezelik yapma da şu defteri al kafa-
sının altından.
— Hayır olmaz. Uzaktan takip edip niyetlerini
öğrenelim. — Kıpırdıyor.
— Hubeyb beni gerçekten şaşırtıyorsun, tamam — Nasıl da terlemiş. Umarım bu ter, yazıları
dediğin gibi yapalım. birbirine katmamış, mürekkeb dağılmamıştır.
Alır almaz arkana bile bakma ve koş tamam mı?
Rasûl evinden çıkmıştı. Müezzin kamet getirdi
ve Allahu Ekber nidası ile namaza başladılar. Rafi __ Tamam.
bir türlü konsantre olamıyordu. Gözü ikide bir
__ Haydi şimdi tam zamanı.
o büyük çocuğa kayıyordu. Nihayet namaz bitti.
Tesbihat yapan herkes tek tek dağılıyordu. Bizim- __ Hırsız vaaaaaaaaaaaaaaar!
kiler dedektif gibi direklerin arkasına gizlene giz-

52
Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye
Mirsad Ağınt

Kapı Altı 1
Hapishanede ilk saatler, ilk günler zor geçer,
zordur ilkler. Hapishaneye ilk geliş ve karşılanış da
öyle. Bilhassa tecrübesizlik Müslüman mahpusu
zor durumda bırakabilecek işlere yöneltebilir.

N efes nefeseydi odaya girdiğinde. Müdür


onun bu hâlini görünce hapishanede is-
yan hazırlığı olduğu haberini vermeye geldiği-
Baş!' diye seslendiği başgardiyanın bu hâlini, gece
karanlığında gözlerine vuran ışık karşısında kas-
katı kesilen tavşan ile serçeyi gördüğünde zevkten
ni zannetti sorumlu Başgardiyanın. Mahpuslar çenesi titremeye başlayan kart kediden hangisine
arasındaki adıyla Akrep Teoman'ın. Orta yaşın daha çok benzediğini gayet iyi biliyordu Kamber.
biraz üzerinde olan ve yirmi yıldan uzun süre- Tutuşturulmaya hazır kuru bir ot yığını gibi bek-
dir bu işi yapan başgardiyanın bu telaşlı hâliyle leyen Akrep Teoman'a beklediği talimatı hemen
biraz da endişeli bakışları müdürün de huzuru- verdi Kamber Müdür.
nu kaçırtmış, nasıl kötü bir haber verecek diye
Akrep Teoman'ın anlatacaklarına odaklanmıştı. — Teo Baş!
— Emredin müdürüm.
— Müdürüm… Gece geç saatlerde getirmişler
onları efendim… Asker getirmiş onları. — Biliyorsun artık eski usûl, kara düzen yok…
— Kimlerden söz ediyorsun Teo Baş! Kimler — Evet efendim.
gelmiş, asker kimleri getirmiş?
— Buranın medrese filan olmadığını anlasınlar,
— Uzun sakallılar var ya efendim… şimdilik bu kadarı kâfi… Ha, bir de şuna dikkat
edin. Bir noktada birikmemeleri gerekiyor, an-
— Eee
lıyor musun?
— İşte onlar… Onları getirmişler, geceden kapı
— Anladım müdürüm, emredersiniz.
altında bekliyorlar müdürüm.
Akrep Teoman hızla çıktı odadan. Hapishane
Hapishanenin sorumlu başgardiyanının yaşına
binasının tam orta yerinde bulunan ani müda-
ve bunca yıllık tecrübesine rağmen hâlâ çömez
hale karakolundaki ekibi toplayarak neler ya-
memurlar gibi görev heyecanı ve bazen de pani-
pılması gerektiğini anlattı onlara. Bugün işleri
ğe kapılması şaşırtıyordu Kamber Müdür'ü. 'Teo
yoğun olacağı için başka bir şeyle meşgul olmak
istemiyorlardı. Birkaç dakika sonra hapishanenin Receb
1. Mahpusların hapishaneye ilk girişlerinde bir süre bekletildikleri
genel anons sisteminden şöyle bir anons yapıldı: 1437
nezârethâne

Mayıs'16 • SAYI: 49

53
— 'Hükümlü ve Tutukluların dikkatine! Kuru- Eşref Hoca'nın kimlik bilgileri dosyadaki bilgi-
mumuzda yapılacak sağlık taraması nedeniyle bu- lerle karşılaştırılıp teyid edildikten sonra Akrep
günkü tüm faaliyetler iptal edilmiştir, duyrulur… Teoman girdi araya.
Hükümlü ve Tutukluların dikkatine!..'
— Hocam dosyanızda cinayet filan var mı?
Akrep Teoman'ın 'Uzun Sakallılar' diye tarif
ettiği Müslüman mahpuslar geceden beri içe- Eşref Hoca, Akrep Teoman'ı tanımıyordu ve bu
risinde ranza, sandalye ve lavabonun olmadığı türden gardiyan gevezeliklerinin hapishaneye ilk
daracık bir yerde tutuluyorlardı. Gün ışıyıp me- girişte yeni gelen Müslüman mahpus hakkında
sai başladıktan birkaç saat sonra açılan kapıda bir fikir edinmek amacıyla yapılan bir tür test so-
beliren gardiyanın sesiyle bakışlar da o tarafa rusu olduğundan da habersizdi. Fakat tandırdan
yöneldi: yeni çıkmış kelle gibi kabih suratlı bu adamın
sorusunun hiçte iyi niyetli olmadığını anlamıştı
— Bir kişi gelsin… Eşref Hoca. Bu sorudan hoşnutsuzluğunu belli
etmeliydi o hâlde.
Loş ve daracık bekleme odasında bulunan
genç bakışların tamamı Eşref Hoca'ya odak- — Hayırdır, neden sordun?
lanmışken o, kapıya varmıştı bile. Kapı
kapatılıp dışarıdan boylu boyunca Suratındaki sırıtış kayboldu bir ânda
kilitlendikten sonra bir sessizlik Akrep Teoman'ın.
kapladı odayı.
— Hocam yanlış anlama, yani
Hapishanenin ikinci mü- Hapishane gardiyanlarının çoğu muhabbet olsun diye…
dürü, Akrep Teoman, ha- sanki elekten geçirilip seçilmişler gibi
bir hikaye

pishane psikoloğu ve iki


oldukça pişkin tiplerden oluşur. Zaten — İlginç. Ben Müslüman
bu pişkinlikleri olmasa sövgü, lanet bir tutuklu sen ise bir gar-
de başgardiyan genişçe ve beddualarla hakaretlerin bini bir
bir odadaki masanın ar- para bile olmadığı hapishanelerde
diyan. Birkaç dakikadır bu
dında adetâ mahkeme heyeti bu işi yapmalarına imkân yoktur. ilk karşılaşmamız… Dost de-
düzeninde bir yerleşim düze- ğiliz, kardeş değiliz, arkadaş
niyle oturmuşlardı. Eşref Hoca değiliz… Üstelik sen tağutun
içeri girer girmez hepsinin sura- hizmetinde olan bir memurken
tında mekanik bir tebessüm, aslında muhabbetten bahsetmen çok anlam-
tebessüm de değil, çirkin bir sırıtış belirdi. sız geldi bana.
Ortada oturan hafif kel ve gözlüklü olanı şu
Başta Akrep Teoman olmak üzere odadaki
anki patronun kendisi olduğunu göstermek
herkes şaşırmıştı biraz. Yeni gelen şeriatçı mah-
istercesine konuşmaya ilk olarak o başladı:
pusların ilkinden böyle umulmadık bir tepki
— Geçmiş olsun! alınca günün hayli zor geçeceği anlaşılıyordu.
Hapishane gardiyanlarının çoğu sanki elekten
—… geçirilip seçilmişler gibi oldukça pişkin tiplerden
oluşur. Zaten bu pişkinlikleri olmasa sövgü, lanet
— İsminiz nedir? ve beddualarla hakaretlerin bini bir para bile ol-
madığı hapishanelerde bu işi yapmalarına imkân
— Eşref Durucan yoktur. Hoşnutsuzluğun belirdiği yahut tansi-
— Şimdi, Eşref Bey. Burada kurumumuza kabul yonun yükseldiği bu tür durumlarda hemen bir
işlemleriniz yapılacak. Sonra da barındırılacağı- diğeri devreye giriverir. Tıpkı Akrep Teoman'ın
nız odalara alınacaksınız. yanında oturan Kırçıl Gürsoy isimli baş gardiya-
nın yılışık bir sırıtışla söze girmesi gibi:
İkinci müdür tüm kuvvetiyle nazik olmaya
çabalıyordu fakat bu zoraki nezaket çabası res- — Eşref Durucan. Böyle hemen alınganlık gös-
miyetin itici duvarlarına tosluyordu. termene lüzum yok. Baş memurumuz Teoman
Bey çok iyi niyetlidir. Sizin, buraya geleceğinizi
— Evet… öğrenir öğrenmez rahat edebilmeniz için gayret
gösteriyor.

54
— Ya… Geceden bu yana oturup dinlenecek
bir sandalyesi ve lavabosu bile olmayan o dara-
cık odada tutulmamız demek sözde rahat ede-
bilmemiz için önceden yapılan bir hazırlığın
eseriymiş!..

İkinci müdür cidden üzülmüş ve şaşırmış gibi


yaparak:

— Sizi karşılayan memurlar yeni olduğu için


acemilik etmişler. Bu sabah mesai başladığında
haberimiz oldu gelişinizden. Ve gördüğünüz gibi
idare olarak sizleri en kısa sürede odalarınıza zindancıbaşılardan değil de herhangi bir yardım
almak için seferber olduk. Neyse. Eşref Bey. Ku- kuruluşunun fedakar yöneticisiymiş gibi devam
rumumuzda daha önce tanıdığınız ve beraber ediyordu lakırdılarına:
kalmak istediğiniz kimse var mı?
— Eğer isminiz 'Örgütten ayrılmıştır' diye kayıt-
— Hayır, yok. lara geçerse hiç şüpheniz olmasın hepiniz için en
kısa sürede tahliye olma yolu açılacaktır. Önce
— Eşref Bey. Sizin ve diğer arkadaşlarınızın tahliye olup ailelerinize kavuşacak sonra da kesin
da dosyalarına baktım. Biliyorsunuz, mahkeme olarak beraat edeceksiniz.
sürecinde her birinizin kurumumuzda iyi halli
olup olmadığınıza dair rapor talep edilir. Allah Akrep Teoman, eğer araya girmese patlayacak-
korusun(!) herhangi bir ceza almamanız için mış gibi hissediyordu kendisini. İhtiyatlı bir tavır
hepinizin azami dikkati göstermeniz gerekiyor. ve gevrek bir tebessümle girdi söze:

İkinci müdür, Eşref Hoca'nınkine benzer hoş- — Hocam, hapishanedeki mafyadır, çetecidir,
nutsuz tavırlara ve hatta agresif ve saldırgan adî Kürtçüdür, koministtir vs… Diğerlerinden kim-
mahkumlara dahi aşinaydı. Kamber Müdür'ün seye bu teklifleri yapmıyoruz. Neden diye soracak
talimatıyla daha önce de yaptıkları gibi Müs- olursanız, şunun için… Çünkü sözünü ettiğim bu
lüman mahpusları birbirlerinden ayırmaya gruplardan bağımsız olarak ayrılmak için ilk fır-
çalışmalıydı. Resmi ve ruhsuz nezaketinin asıl satını bulan dilekçesini veriyor. Hapishanenin en
sebebi de buydu zaten. Konuşmalarına öyle bir kalabalık grubu örgütlerinden ayrılıp bağımsız
samimiyet havası katmaya uğraşıyordu ki Eşref olarak kalan hükümlü ve tutuklulardan oluşuyor.
Hoca ve arkadaşları için iyilikten başka bir şey
düşünmediğine inanmasını bekliyordu. Öyle ki Kırçıl Gürsoy'un sinir bozucu tiz sesi duyuldu
şunu da söylemek ihtiyacı hissetti bir ara; yine:

— Cezaevlerinde Müslümanlar var ve onlara — Eşref Duruncan. Eğer bağımsız olarak kal-
yardımcı olabileyim diye bu işi yapıyorum… Yok- mayı kabul edersen çok rahat edersin, şimdiden
sa bir gün dahi durulmaz buralarda! hiç vakit kaybetmeden bu fırsatı değerlendir
yani… Burada da rahat edersin, mahkeme aşa-
Eşref Hoca bu karakteri çok tanıdık bulmuştu. masında da faydasını görürsün.
'Her tarafından fetula akıyor, kumpasçı münafık'
diye geçirdi içinden. — Hangi örgütün dolmuşuna binip de hapisha-
neye düşmüş olursa olsun, hapishanede örgütün
Hapishanede ilk saatler, ilk günler zor geçer, vasiyetinden çıkıp özgürlüğünü ilân etmeli… Ye-
zordur ilkler. Hapishaneye ilk geliş ve karşıla- minle söylüyorum, şu eski tip örgütçüler var ya,
nış da öyle. Bilhassa tecrübesizlik Müslüman ne kadar acıyorum onlara yahu… Geçenlerde
mahpusu zor durumda bırakabilecek işlere yö- bağımsızlara katılan sol terörden Gökhan diye
neltebilir. Eşref Hoca evet, hapishane tecrübesi bir genç vardı. Örgütçülerin arasındayken kendi
yoktu ama sözde tatlı dil ve güler yüz gösteren başına süt bile içemiyormuş… 'Onların arasında
tağutun zindancı memurlarına da zerre kadar kalsam kanser olur ölürdüm abi' demiş oda arka- Receb
1437
itimat etmiyordu. İkinci müdür hapishanedeki daşına, cık, cık, cık…

Mayıs'16 • SAYI: 49

55
— Eşref Bey. Kurumda örgütçü olmak her açı- — Eğer dananın kuyruğu kopacaksa da elinizde
dan zarar yani. Örgütçülük vazgeçilemez bir şey sadece kuyruk kalacaktır, bunu da böyle bilin!
değildir. Kurumda kaldığın sürece bağımsız ol, Ayrıca, biz örgüt değil Tevhid ve Sünnete davet
kafana göre takıl! İlk mahkemede tahliye oldu- eden Müslüman bir cemaatiz.
ğunda özgür bir vatandaş olarak istediğini yap-
makta serbestsin. Neticede burada cezaevindesin Kendisine nezaret eden gardiyanlarla beraber
ve cezaevinden çıkabilmek için gerekli gayreti en geceden beri bekletildikleri daracık odaya gir-
başta senin göstermen gerekiyor, haksız mıyım? dikten sonra gardiyanlar kayıt işlemi yaptırmak
için bir kişiyi daha çağırdı.
Eşref Hoca, karşısında oturmuş ve kendisi-
ni dava arkadaşlarından ayırabilmek için çene Eşref Hoca onlara dönerek:
yoran güruhun bizzat kendilerinin organize
bir çete olduklarını düşündü. Resmî üniforma- — Siz şimdilik gidin, arkadaşlardan birisi hazır
lı Akrep Teoman'ın üzerindeki montun sol üst olunca size sesleniriz.
kısmındaki CTE yazısı da dikkatini çekmişti.
Hapishane idaresinin bir ayak oyunuyla kar- Gardiyanlar itiraz etmeden kapıyı kapatıp
şı karşı olduğunu düşünüyordu şimdi. Bu geri döndüler.
durum onu oldukça öfkelendirmiş olsa
da sükûnetini koruyarak kendinden Eşref Hoca, mahkum kabul ve kayıt
gayet emin ifadelerle şöyle söy- işlemi sırasında yaşananları kısa-
ledi oradakilere: ca anlattı arkadaşlarına:

— Öyle anlaşılıyor ki Müs- Herhangi birinize A ' rkadaşlarınızdan — Kardeşlerim, gece yaşa-
ayrılın, bağımsız kalmak istiyoruz dığımız üst araması sıkın-
lüman mahpusların ara-
bir hikaye

diye dilekçe verin, hapishanede


sına fitne sokmaya ve tısından sonra şimdi de
rahat eder ilk mahkemede de tahliye
birbirlerinden uzaklaştır- olursunuz' şeklinde bir teklifte böyle bir kumpas masası
maya çalışmakla talimatlan- bulunurlarsa ânında tepki gösterin. kurmuşlar. Herhangi birini-
dırılmışsınız. Beraberimdeki ze 'Arkadaşlarınızdan ayrılın,
kardeşlerimden bir tanesini bağımsız kalmak istiyoruz diye
dahi şu ya da bu gerekçeyle 'Ba- dilekçe verin, hapishanede rahat
eder ilk mahkemede de tahliye olur-
ğımsız' diyerek bizden ayırıp uzak
sunuz' şeklinde bir teklifte bulunurlarsa
tutmaya çalışırsanız o ân dananın kuy-
ânında tepki gösterin. Tepki gösterirken
ruğunun koptuğu ân olacaktır, bilesiniz…
abartı olmasın, makul seviyede bir redde-
— Bizi tehdit mi ediyorsun, Eşref Durucan… dişte bulunun. Kararlılığınızı görsünler. Kesin
ifadelerle 'Ben, arkadaşlarım dışında hiç kimse ile
— Ne oldu ki şimdi Eşref Bey? Hem bir Müslü- birlikte kalmak istemiyorum' deyin. Birkaç kişi
man başka Müslümanları tehdit eder mi, Allah onlara bu düzeyde tepki gösterirse sonrakilere
aşkına? Size yardımcı olmaya çalışıyoruz, sen ise böyle bir teklifte bulunamayacaklardır.
bizi tehdit ediyorsun!
Hepsi de hapishane kapısında içeriye ilk
— Valla şu ânda kurumumuzda, yani sizinki kez adım atmış olan gençlerin tamamı Eşref
kadar uzun değil ama bir çok sakallı mahkum Hoca'nın bu kararlı tavrını ve tavsiyelerini yü-
var… Fakat hani neredeyse can ciğer kuzu sarma- rekten desteklediler. Gençlerden heyecanlı birisi
sı gibiyiz onlarla. Onlara elimizden geldiği kadar şöyle bir teklifte bulundu:
yardımcı oluyoruz, onlar da bizi sever, hürmet
ederler. — Hocam, izin verin saldıralım bu müşriklere…

Eşref Hoca burada daha fazla kalıp böylesine Eşref Hoca bu teklifte bulunan Serkan'a baktı,
boş sözleri dinlemek istemiyordu artık. Otur- gülümsedi ve orada bulunan tüm gençlere hita-
duğu yerden kalkıp kapıya doğru yönelirken ben şöyle dedi:
son olarak şunlar söyledi hapishanenin kumpas
heyetine:

56
— Kardeşlerim! Şirkin hakim ve yaygın oldu-
ğu ve her ân kötülük üretmeye devam ettiği bu
sistemi neye benzetebiliriz?

Hepsi de önceden aynı cevap üzerinde çalış-


mışlardı sanki:

— Bataklık… Tam bir bataklık, hocam…

— Peki kardeşlerim, bataklıkta en çok ne olur?

— Sineek!

— İşte şu gördüğünüz biyolojik varlıklar var ya, Odadaki Müslüman mahpusların yaşça en kü-
şirk sistemi bataklığında her birisi aslında birer çüğü olan Rahmi, Eşref Hoca'nın hapishane hak-
sinek hükmündedir. Bizler de onlarla bir Müslü- kında yaptığı nasihati dinlerken birkaç saniyelik
manın vakarına yaraşır olgunlukla muamelede sükûnetten istifadeyle şunu sordu:
bulunmalıyız. Bilin ki maraba kısmıyla hiçbir
— Hocam, daha önce cezaevinde yattınız mı?
sorun çözülmez onlarla münasebetimiz doğal
olarak çok iyi bir düzeyde olmaz. Fakat çok kötü Eşref Hoca, Rahmi'nin sorusuna bir örnek
olmamasına da dikkat edin. Neticede şu saatten vererek cevaplamanın daha uygun olacağını
itibaren mahpusta olsak bizi diğer mahpuslardan düşündü:
ayıran özelliğimizi daha görünür kılmalıyız. Biz-
ler, Müslüman mahpuslarız. Anladığım kadarıyla — Âlem-i Ervah'ta birbiriyle ülfeti olan ruhlar
bunların arasında Müslüman mahpuslara pek de dünya hayatında karşılaşıp bir araya geldiklerin-
iyi niyetli olmayan bazı tipler var. Şahsiyetimize de sanki yüzyıllardır tanışıyorlarmış gibi bir ya-
yönelik olarak sözlü herhangi bir tahrik girişimi kınlık hissederler. Hatırlıyorsan eğer, hapishane
olduğunda dahi o ânki hislerimize kapılıp fevri imtihanıyla ilgili olarak İslam tarihinden birçok
hareket etmekten kaçınalım. önder ve örnek imamlarımızın sabır ve müca-
deleleri hakkında bazı sohbetlerimiz olmuştu…
— Allah razı olsun, hocam. Hatırladın mı?
— Bu arada şunları da belirteyim. Bahsettiğim — Evet, Hocam.
durum da dahil olmak üzere olağan dışı gelişme-
leri herkes, biraz sonra yerleşeceğimiz hücredeki — Bizden önceki muvahhid imamlardan bir-
sorumlu kardeşe iletsin. Benzer durumlarda ilk çoğu sadece tefsir, fıkıh ve başka alanlarda ilmî
olarak kendi aramızda istişareyi ve cemai ola- eserler üretmediler. Aynı zamanda devasa bir
rak hareket etmeyi kalıcı kılalım. Cemai tutum hapishane kültürü ve hapishane geleneği de ak-
ve hareketi gevşetir ya da terk edecek olursak tardılar bize. Hapishanelerde yazılmış birçok ilmî
şer'an emrolunduğumuz bir şeyi terk etmiş olu- eserden yüzyıllardır istifade ediyor İslam ümmeti.
ruz. Bunun başka olumsuz sonuçları da olacaktır Kur'an-ı Kerim'in en güzel kıssası olan Yusuf 'un
kuşkusuz. Mesela en başta aramızdaki kardeşlik aleyhisselam hapishane hayatından tutun da bugün
hukuku ve mü'mince muhabbet örselenecektir. birçok ülkede tağutların zindanında, hücrelerde
Bununla beraber müşrik, münafık ve zalim dedi- tutulan tevhid davetçisi ilim adamlarımıza kadar
ğimiz hapishane idaresi nezdindeki konumumuz muvahhidler hiçbir zaman hapishane gerçeğin-
basitleşecektir. Öyle ki bizlere bağımsız dedikleri den uzak kalmadılar. Bizler tutuklanmadan önce
ve diğer âdi mahkumlardan daha aşağılıkça mu- zindandaki kardeşlerimizin ahvalini anlamaya ve
amelede bulunacaklardır. Onun için aramızdaki hem hapishanede, hem de dışarıdaki aileleriyle
uhuvvet ve muhabbet surlarında küçük de olsa ilgili sıkıntıları paylaşıp hafifletmeye çalışıyorduk.
gedik ve delik açtırmayalım. Her daim niyetleri- Yani aslında bizler dışarıdayken de kalbimizin
mizi ihlas üzere tazeleyelim. Kendinizin davâ için bir tarafı her zaman mahpus Müslümanlarla be-
ne kadar değerli olduğunuzu düşünün ve en az raberdi. İşte bundan dolayı Rahmi kardeşim…
Receb
aynı düzeyde mümin kardeşinize de değer verin. Bundan dolayı nasıl ki zulmen tutuklanmış 1437

Mayıs'16 • SAYI: 49

57
olmaya hiçbirimiz şaşırmadıysak eminim bir- Eşref Hoca. Öyleyse beraberindeki Müslümanları
çoğumuz hapishaneye adımını attığında hiç de şimdi burada üçerli gruplar hâlinde eşleştirme-
yabancısı olmadığı ve sanki bir yerlerden aşina liydi. Gruplandırma işini haletlikten sonra birkaç
olduğu, tanıdığını hissettiği bir mekâna girdiğini nasihatte bulunmak faydalı olacaktı.
düşünmüştür.
Olgunluğu ve yaşı itibariyle ağabeylik; Kur'an
— Hocam, hepimiz aynı yerde mi kalacağız? ezberi ve ilmî seviye olarak da imamlık yapabile-
ceğine inandığı gençleri hücre emiri olarak tespit
— Zannetmiyorum. Burası farklı bir hapishane. ve tayin ettikten sonra her birisinin uyumlu bir
Bildiğim kadarıyla her hücrede en fazla üç kişi şekilde beraber kalabileceği diğer iki arkadaşı
tutuyorlar burada. belirlemek daha kolay oldu.
— Hepimiz aynı yerde kalmak istiyoruz diye Kayıt işlemleri için en son çağrılan Rahmi de
dirensek şartlarımızı kabul etmezler mi sizce? geri dönüp içeri girdiğinde hemen ardından ha-
pishane psikoloğu belirdi kapıda.
Tebessümü hak eden teklifin sahibi Ali'ydi.
— Merhaba arkadaşlar… Biraz sonra oda-
— Bu tip hapishanenin iki tür hücresi var-
lara alınacaksınız. Odalar üç kişiliktir. Bu
dır. Biri tekli hücre dedikleri yer. Orada
nedenle sizden kim kimle kalmak isti-
ağır müebbetlik mahpuslar kalıyor.
yorsa bir liste yapın, ona göre yer-
Geceli gündüzlü yirmi dört saat
leştirme yapalım.
tek başlarına tutuluyorlar hüc-
rede. Olgunluğu ve yaşı itibariyle Eşref Hoca:
ağabeylik; Kur'an ezberi ve ilmî seviye
— Buna ağırlaştırılmış olarak da imamlık yapabileceğine — Vereceğimiz isimleri
bir hikaye

müebbet değil, ağırlaştı- inandığı gençleri hücre emiri olarak


hemen yaz o zaman…
tespit ve tayin ettikten sonra her
rılmış idam cezası dense
birisinin uyumlu bir şekilde beraber
daha doğru olur bence. kalabileceği diğer iki arkadaşı
Müslümanların kendi
belirlemek daha kolay oldu. aralarında belirlediği grupla-
— Doğru, haklısın kardeşim. rı bir kağıda not eden psikolog,
İdam cezası uygulamadan kal- şeytanî bir fitlemede bulunup
dırıldıktan sonra bütün idamlık- öyle ayrıldı oradan:
ları böyle tekli hücrelerde tutuyorlar.
Bizi ilgilendiren ikincisine gelince. Bu hür- — Tamam. Listeyi yanıma not ettim.
celer de üç kişilik olarak yapılmış. Üç kişi- Tabii bunun idare tarafından da uygun bu-
lik hücrelere dördüncü kişiyi almazlar. Bunu lunması gerekiyor. Aksi hâlde gruplandırmayı
teklif etsek de kabul edeceklerini sanmıyorum. yetkili kurul yapacaktır.
Fakat birbirine yakın hücrelerde kalabilsek bu
Eşref Hoca psikoloğun fitlemesini yine ona
bile bizim için şu şartlarda daha az kötü olur…
yöneltti:
Tam o sırada açılan kapıda dikilen gardiyanın
— Kardeşlerimizi biz tanıyoruz, kurulunuz
sesi doldurdu odayı:
değil!
— Selamünaleyküm. Hocam siz seslenmedi-
Hapishane psikoloğu ve beraberindekiler ayrı-
niz biz geldik. İşlemler için Mustafa Argunşah'ı
lıp gittikten sonra Eşref Hoca gençlere nasihat-
çağırın dediler.
lerde bulundu:
Mustafa 'Gideyim mi, gitmeyeyim mi?' diye
— Kardeşlerim. Mahpusluk cidden büyük bir
olurunu almak ister gibi Eşref Hoca'ya baktı.
imtihandır. En başta insanın tabiatına/fıtratına
Eşref Hoca 'Tamam' anlamında işaret verince
ters bir cezalandırma yöntemidir. Allah subhane-
her hâliyle büyük ciddiyete bürünerek kapıya
hu ve teâlâ insanı kerim ve özgür bir varlık olarak
yöneldi Mustafa.
yaratmıştır. Düşünün, tarihte sayıları ve isim-
En geç birkaç saat içerisinde üçerli gruplar leri bilinmeyen nice imparatorluklar, sultanlar,
hâlinde farklı hücrelere alınacaklarını biliyordu krallar, şaşaalı devletler, debdebeli ordular gelip

58
geçmiştir. Bunların hemen hemen hepsinin de
kendi icatları olan dehşetengiz cezalandırma va-
sıtaları ve yöntemleri vardı. Fakat hiç birisi de
hapis dışında bir insana uzun süre acı verecek
başka bir cezalandırma usulünü ne denizlerde
ne de karada keşfedememişlerdir.
Muvahhidlere yönelik baskı, sindirme, inan-
cından koparma ve teslim alma aracı hâline
getirilmiştir hapishaneler. Eğer bizler, mesela
cihad beldelerinden birinde olsak düşmana hü-
cum etmekte yahut başka taktikler uygulamak-
ta muhayyer olurduk. Savaşacak olsak zaferin Yusuf aleyhisselam zindanda bulunduğu hâlde aynı
ancak ve yalnızca Allah subhanehu ve teâlâ katından zamanda hapishanelerde tevhid davetinde bulun-
olduğuna kesin olarak iman etmekle beraber, sa- duğu bilinen ilk mahpustur. İmam İbni Teymiyye
vaş için gerekli ekipman ve teçhizatı kuşanmış rahimehullah kale zindanında tutulduğu hâlde birçok
olarak cihada çıkardık. Biliniz ki kardeşlerim, şu eser üretmiştir. Seyyid Kutub öyle… Günümüzde
ân bulunduğumuz hapishanede en önemli techi- bilinen tevhid davetçilerinden bir çoğu da eserle-
zatımız inancımızdır. Tağutun zindanına tıkılmış rinden bazılarını tağutun hapishane hücrelerinde
olmamızın asıl nedeni sadece itikadî kimliğimiz, yazmış ve ümmetin asil gençlerinin istifadesine
duruşumuz ve davetimizdir. Bu gerçekten gafil sunmuşlardır. Hem bizden önceki, hem de gü-
olduğumuz ân, bir hiç hâline geleceğimiz ândır. nümüzdeki tevhid imamları hapishane hücrele-
Bundan da Allah'a sığınalım. Bizlere bu imtihan rini adetâ birer ilim yuvasına dönüştürmüşler.
sürecinde güzel sabır vermesi için Rabbimize Öyleyse bizler de bu yolun henüz başında olan
çokça dua edelim. yolcuları olarak gücümüz nispetinde azıklanma-
ya çalışalım.
Kardeşlerim. Nefislerimizi acelecilikten, olur
olmaz mevzularda kızıp öfkelenmekten, dilimizle Gençlerden biri sanki az sonra zil çalacak da
şekvâ şikayet ehli olmaktan ve özellikle de göz- herkes dağılacakmış gibi biraz da telaşlı bir hâlde
kulak gibi azalarımızı fesattan muhafaza etmek temennisini bildirdi Eşref Hoca'ya:
için gayret gösterelim. Zaman ve takvâ katili te-
levizyonu evlerimizde bulundurmadığımız gibi — Hocam, keşke sizinle aynı yerde kalsaydım…
burada da hücrelere televizyon almayacağız. Eşref Hoca'nın cevabı hem evet, hem de hayır
Bu mekânda bulunan her mahpus istese de, is- gibiydi:
temese de sabretmek mecburiyetindedir. Mü'min, — Tamam Abdurrahman kardeşim. Nasib olur-
mücrim, ateist ve diğer türden mahpusların hepsi sa üç ay sonra yanıma gelirsin, inşallah…
sabırda ortaktırlar diyebiliriz. Neticede hiç kimse
isteyerek hapishaneye girmiş değildir. Eğer bizler Üç ay sonraki randevuya şimdiden sevinmeye
sadece sabretmeye çalışmakla yetinirsek, bilin başlamıştı Abdurrahman.
ki kuru sabır konusunda oldukça ileri seviye-
de olan mahpuslar da bulunmaktadır. O hâlde — Kardeşlerim hapishane hayatı dışarıdaki ha-
bizler muvahhid Müslümanlar olarak sabrımızı yattan çok farklıdır. Allah'a hamd olsun ki biz-
güzelleştirmek için çok çabalayacağız. Allahu leri şu hapishaneye getiren şey, ne zevk neden
Teala'nın nasip ettiği bir nimet için nasıl içten- menfaat beraberliğidir, bilakis itikad ve erdem
likle şükrediyorsak, O'nun dini uğrunda büyük kardeşliğidir. Bunun çok değerli olduğu şuurunu
bir musibetle karşılaştığımız şu süreçte Allah'ın daima canlı tutmalıyız.
izniyle bunun güzel akıbetini düşünerek Rabbi- Şu dar mekanlarda çokça ibadet etmek, imkan-
mize çokça hamd etmeliyiz. ların elverdiği ölçüde ilim tahsili için şartlar en
Hapishane hayatında hepimiz için örnek olarak azından şu şüreçte uygundur. İleriki dönemlerde
zikredebileceğimiz nice önerilerimiz var, elham- nelerle karşılaşacağımızı bilemeyiz tabii… Müs- Receb
dulillah. lümanlar olarak hapishaneye girmiş olmamız so- 1437

Mayıs'16 • SAYI: 49

59
rumluluklarımızın hafiflediği veya mahpusluk sistemin başta emniyeti olmak üzere hapishane
süresince bittiği anlamına gelmez. idaresi ve diğer birçok kurumundaki görevlile-
ri onlarca örgüt ve binlerce insanla profesyonel
Ahlakımızın da sahih akidemize yaraşır bir olarak muhatap olmaktadırlar. Yani İslamî cemaî
güzellikte olması için azami gayret göstermeli- yapılar, sol örgütlenmeler ve organize çetelerle
yiz. Her nerede olursak olalım bizim için ölçü ilişkilerde baskın ve hakim pozisyondalar bu
şu olmalıdır: 'Müminler arasında imanı en kâmil timler. Cemaatlere ve gayri İslamî örgütlere
olan kimse, ahlakı en güzel olandır' diye buyurur mensup kişilerle ilgili olarak ciddî bir birikim
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. ve tecrübe sahibi olduklarını tahmin etmek zor
değil. Burada hapishane idaresiyle muhatap ol-
Buralar Müslüman mahpuslar dışında,
duğumuzda bu gerçeği unutmayalım. Herhangi
beniâdem suretindeki şeytanlarla hıncahınç do-
birimizle muhatap olduklarında bir kişiyle, bir
ludur. Her bir hücremizi ilimle, zikirle, ibadetle,
fertle değil, bir cemaatle muhatap olduklarını
gündelik olarak müşterek bir ders halkası oluş-
güçlü bir şekilde hissettirmeliyiz. Cemaatin her
turmakla ve birbirimize karşı mümine yaraşır
mekânda ve her durumda rahmet olduğunu
güzel muamele ile ferahlatıp ziynetlendire-
burada da müşahede ettik ve bundan sonraki
lim. Dağ boyundaki ateşi İbrahim aleyhisselam
süreçte de müşahade etmeye devam edece-
için gül bahçesine çeviren Allah subhanehu
ğiz. Nitekim geceden bu yana yaşadık-
ve teâlâ bu dar mekanları da bizler için
larımız bu konuda gördüğümüz ilk
Firdevs cennetlerine ulaşma yo-
örneklerdi…
lunda bir arınma ve kuşanma
konağı kılsın. Ahlakımızın da sahih akidemize — Elhamdulillah…
yaraşır bir güzellikte olması için azami
— Allahumme Amin… Kapının kilidinde tam
bir hikaye

gayret göstermeliyiz. Her nerede


olursak olalım bizim için ölçü şu boy döndürülen anah-
— Kardeşlerim. Kom- olmalıdır: 'Müminler arasında imanı
tarın sesi bu faslın sona
şu hücrelerde/koğuşlarda en kâmil olan kimse, ahlakı en güzel
olandır' diye buyurur Rasûlullah. erdiğini gösteren bir nokta
değişik bâtıl davalardan
gibiydi.
mahkumlar olacaktır. Her
kim olursa olsun onlarla mü- — Arkadaşlar, herkes hazırlan-
nasebetlerimizi komşuluk hukuku sın odalarınıza alınacaksınız…
çerçevesinde ve asgari insanî ilişkiler
üzerinden yürüteceğiz. Bunlardan ilgisi ve Aynı hücreler için gruplandırılan gençler
isteği olanlara yazışarak ya da tevhid akide- diğerleriyle tek tek kucaklaşıp vedalaştılar.
sini anlatan dergi, broşür ve kitap gibi yayınları Bir sonraki görüşmeleri ortak faaliyet alanı de-
ulaştırarak davette bulunulabilir. nilen ve haftada birkaç saatle sınırlı sohbet ve
spor mekanlarında mümkün olabilecekti artık.
— Hocam, bizden önce bazı Müslümanlar hüc- Bu da en erken bir-iki ay sonra gerçekleşebilirdi.
re duvarlarında delik açıp komşularına davette
bulunuyorlarmış… Kapının önünde bekleyen gardiyanların başın-
da duran Baş gardiyan bu arada hapishanenin
— Evet, ben de duymuştum bunu. Vaktimiz genel kural ve uygulamaları hakkında ara ara
daralıyor. Bizi hücrelere almak için her ân gele- bir şeyler söylüyordu:
bilirler. Her bir hücrenin acil ihtiyacı ilk olarak
çay yapmak ve sıcak su gerektiren işler için bir — Kitaplarınız ve eşyanız ilgili birimlerce kont-
su ısıtıcısı, bir ketıl edinmektir. Normalde hapis- rol edildikten sonra verilmesinde sakınca olma-
hane idaresinin temin etmesi gerekir. Onlardan yanlar sonradan odalarınıza getirilip size teslim
başka herhangi bir eşya talebinde bulunmuyoruz. edilecektir…

Bizler, tevhid akidesine ve sünnet-i seniyyeye Eşref Hoca da diğer gençlerle tek tek kucak-
davette bulunan bir cemaatiz. Sonuçta her biri- laşıp dualaştı. O ânda uzun bir ayrılık öncesi
miz ancak birbirimizle davetçi olarak da sınırlı hissedilen daraltı verici bir hasretlik duygusu
sayıda insanlarla muhatap olmaktayız. Tağutî sarmıştı herkesi.

60
Müslüman mahpusları üçer üçer alıp götürdü
gardiyanlar. Birkaç dakikalık arayla götürülen
Müslümanlar birbirlerinden ne kadar da uzak
hücrelere yerleştirildiklerinden çok sonra haber-
dar olacaklardı. Bu şekilde uzaklaştırılmış olma-
larının hapishane idaresinin planlı bir tasarrufu
olduğunu da ileriki zamanlarda anlayacaklardı.

İslamî davalardan mahpusların ve diğer siyasi


mahpusların bulunduğu hapishanelerdeki idare-
lerin yetki alanları biraz daha geniştir. Bu duru-
mu istismar eden müdürler de olur ve bunlardan
kimisi hapishaneyi adetâ babasının çiftliği gibi şimdilik üç kitaptan fazlasını vermemesini tem-
görür. Gardiyanlar bu tür müdürlerin nezdinde bihledim.
ancak birer köledir.
Bunları dinlemek hoşuna gidiyordu müdür
Kamber müdür de bu tip müdürlerdendi. İs- Kamber'in.
tediği türden 'ideal, itaatkar mahkum' kalıbına — Ah, Teo Baş! Eskiden olsa bunların her bi-
uymayan mahpuslardan duyduğu hıncı gardi- risini 'Hoş geldin falakası'na yatırmadan odalara
yanlardan çıkarırdı çoğu zaman. Bir iki gardiyanı aldırmazdık da… Kendimi zaptetmekte ne kadar
dinlenirken boşta gördü mü hemen köpürür ve zorlanıyorum, bilemezsin.
azarlardı onları:
— Yerden göğe kadar haklısınız müdürüm. Bu
— Yapacak iş mi bulamadınız? Başmemurlar- örgütçülere 'Hoşgeldin' faslı çekmek bir tarafa
dan birine gidin ve hep beraber kısmî arama için hani neredeyse onlar bizi, yani devlet memurla-
odalara girin… Bir daha da aylak aylak dikildi- rını dövecekmiş gibi duruyorlar. Bugün yeni ge-
ğinizi görmeyeyim! lenleri başındaki uzun sakallı da bize 'Siz, tabutun
Akrep Teoman verilen talimatları yerine ge- askerlerisiniz!' dedi. Ne demekse tabutun askerî
tirmiş olmanın rahatlığıyla Kamber Müdür'ün olmak… Bununla da yetinmedi tabii. Tabutun
odasındaydı yine. askerî olduğumuz için hepimiz aynı zamanda
kafirmişiz.
— Evet, Teo Baş! Anlat bakalım, kuşları yuva-
larına kondurdun mu? — Bunlar radikallerin aşırılarındandır, ama
hangi birine baksan sana evliya pozu verir…
— Müdürüm, emrettiğiniz gibi her bir üçlü
grubu her bloğun bir köşesine yerleştirdik. Biri — Müdürüm, siz çok iyi bilirsiniz. Eskiden olsa
garpta, biri şarkta yani… bize 'kafir' diyebilir miydi bir mahkum?

— İyi, bunlar birbirleriyle bir daha selamlaşana — Komünist örgütçülerle organize çetecileri
kadar aradan bir ay geçer. Başka? bunlara tercih ederim. Maazallah, bunların eline
fırsat geçerse kaşığın sapıyla bile olsa boğazlarlar
Kamber Müdür diğer talimatlarının akıbetini bizi Teo Baş!
de acilen öğrenmek istediğini bildiriyordu bu
'Başka?' ile. — Evet müdürüm, diğer mahkumlar maraba
gibi. Onlarla iyi anlaşıyoruz.
— Her bir odaya birer adet televizyon bırakması
için de depocuya talimat verdim. — Müslüman dediğin biraz derviş, azıcık da
çelebi olur, ya bunlar?
— Güzel…
Aynı sözcük aynı ânda dökülüverdi ikisinin
— Su ısıtıcısı, ketıl falan isterlerse 'Yok!' deyiver, dilinden:
dedim. Bunlar örgütçü, paraları çoktur bunla-
rın, kantinden satın alsınlar. Kütüphaneciye de — Harbi terörist!
Receb
1437

Mayıs'16 • SAYI: 49

61
Dr. seyfullah İslam Sağlık köşesi

Vitaminler
C vitamini antioksidan görevi görmektedir.
Bu sayede arterlerin kollajen yapısını
kuvvetlendirir, kolesterolü ve tansiyonu
düzenler ve damarda pıhtı atmasını önler.

Hamd ancak Allah'a mahsustur, salât ve selam idrarla atılır. Fazlasının atılmasına bağlı eksikliği
O'nun Rasûlü'ne olsun. diğer vitaminlere nazaran daha sık gözükür, bu-
nun için günlük tüketilmesine dikkat edilmesi
Bir önceki yazımızda belirttiğimiz gibi vita- gerekir.
minler; yağda çözünen (A, D, E, K vitaminleri)
ve suda çözünenler (B grubu ve C vitamini) diye C vitamini, vücudun maruz kaldığı strese bağlı
ikiye ayrılırlar. Bir önceki yazımızın konusunu olarak günlük tüketilmesi gereken miktar artabil-
suda çözünen vitaminlerden B grubu vitamin- mektedir. Vücudun maruz kaldığı stres; kimyasal,
leri oluştururken, bu yazımızda ise C vitaminini duygusal, psikolojik ve fizyolojik strestir. Bu du-
kaleme alacağız. rumlarda üriner sistemden (idrarla) C vitamini
atılımı artar. Dolayısıyla böyle durumlarda vü-
Vitaminler organik olup metabolizmaya katı- cudun C vitamini ihtiyacı artar.
lırlar ve hücresel solunumla parçalanamayıp yapı
taşlarına ayrılamazlar. Yani vitaminler bilinenin Kimyasal strese örnek olarak sigara, hava kir-
aksine vücudumuza enerji veremezler, metabo- liliği ve allerjenler sayılabilir.
lizmada düzenleyici olarak çalışırlar hormonların
ve enzimlerin yapısına katılır, onların işleyişle- Böyle durumlarda bağışıklık sisteminin uygun
rinde rol alırlar. çalışabilmesi için C vitamini yönünden zengin
besinlerin alınması önerilir. Kanser hastaları gibi
Vitamin C bazı sağlık sorunları olanların daha fazla C vita-
Suda çözünen vitaminler vücudun günlük mini almaları gerekmektedir.
kullanım kapasitesine bağlı olarak fazlası ter ve C vitamininin temel görevi, insan vücudundaki

62
temel yapı proteini olan kollajenin yapımında
görev almasıdır.
Kollajen proteini insan vücudundaki protei-
nin %30'unu oluşturmaktadır. Kollajen özellikle
kemik, kıkırdak, lif ve eklem gibi yapıların oluş-
masında oldukça önemli bir rolü vardır.

Kollajen Proteininin İnsanda En


Çok Bulunan Beş Tipi
Tip1 Kollajen
• Deri - Kemikler - Kıkırdak C vitamini bağışıklık sistemi elemanlarını aktif
ederek vücudun tüm savunma mekanizmalarını
• Tendon (kasları kemiklere bağlayan bağ) ve
harekete geçirir. Özellikle gebelik, çocukluk, has-
Ligament (eklemleri birbirine ve kemiklere bağ-
talık, yaşlılık gibi dönemlerde günlük C vitamini
layan bağ)
alımını artırmak faydalı olacaktır.
• Diş tabakası
C vitamini antioksidan görevi görmektedir. Bu
• Sklera(Gözün beyaz kısmı) sayede arterlerin kollajen yapısını kuvvetlendirir,
kolesterolü ve tansiyonu düzenler ve damarda
• Fasia (kas ve iç organları saran deri altındaki pıhtı artmasını önler.
zar)
C vitamininin şiddetli eksikliğinde görülen ve
• Organ kapsülleri ölümcül bir hastalık olabilen İskorbüt hastalığı
yüzyıllardır bilinmektedir. Belirtileri arasında
Tip2 Kollajen
deri altı kanamalar, kötü yaraların kapanmaması,
Büyük bir kısmı kıkırdakta bulunur. kolay morarma, saç ve diş kaybı, eklem ağrısı
ve şişme sayılabilir. Bu şikayetler kollajen içeren
Tip3 Kollajen kan damarları, bağ dokusu ve kemiklerin zayıf-
lamasından kaynaklanmaktadır. Günlük 10 mg
• Organların bağ dokusunda
vitamin C ile önlenebilir. İskorbüt her yaşta gö-
• Düz kaslarda rülebilir ancak bir yaşından küçük çocuklarda ve
çok kısıtlı diyet alan yaşlılarda görülebilmektedir.
• Endonöryumda (Sinir hücrelerinin etrafını
saran, lifleri olan zar) C vitamini suda çözünür olduğu için ısı ile
çabuk yok olabilir, bu nedenle gıdaların uzun
• Kan damarlarında süreli depolama ve pişirme ile C vitamini içeri-
ği azalabilir. Buharda pişirme ile besinlerdeki C
• Anne rahminde bebek derisinde bulunur.
vitamini kayıpları kısmen daha az olur.
Tip4 Kollajen
Vitamin C kaynağı olan birçok meyve ve sebze
• Bazal membran (düz kas, iskelet kası, kalp genellikle çiğ tüketilir.
kası, sinir hücreleri ve yağ hücrelerinin etrafını
Vitamin C içeren gıdalar sırasıyla; Kırmızı tatlı
kaplayan ince tabaka)
çiğ biber, portakal, limon, mandalina, kivi, grey-
Tip5 Kollajen furt, yeşil tatlı çiğ biber, buharda pişmiş brokoli,
çilek, domates suyu, kavun, pişmiş lahana, çiğ
Embriyonik dokular (bebeğin ana rahminden karnabahar, maydanoz, kabak, pişmiş ıspanak,
doğuma kadar ki dokuları) haşlanmış patates...
Kollajen metabolizmasındaki rolünden dolayı Dualarımızın sonu âlemlerin Rabbi olan
C vitamini vücudun tüm bölgelerinde dokuların Allah'a subhanehu ve teâlâ hamd etmektir. Receb
büyümesi ve onarımı için gereklidir. 1437

Mayıs'16 • SAYI: 49

63
MAVİ BOYA 1
Anneciğim…
Benim bulunmaz yârim.
Zihnimde yine hayalin…
Duyuyor musun anneciğim?
Bir gece yarısıydı.
Hayale daldım anneciğim…
Haydi, seninle birlikte
Küçüklüğüme gidelim…
Mavi renkti sevdiğim…
Çocuk merakımı yenemedim.
Böyle öğreniyordum,
Biliyor musun anneciğim?
Gördün mü anneciğim?
Mavi rengin ettiğini…
Boya kutusuyla oynarken
Elbisemi kirlettiğimi…
Hatırladın mı anneciğim?
Hızla çarpan kalbimi,
Küçücük ellerimin
Masmavi olmuş hâlini…
Unuttun mu anneciğim?
Mavi rengin ettiğini…
Biricik yavrucuğuna
Neler ettirdiğini…
Hani yavrundum senin?
Başımı okşadığın
Benimle oynadığın
Neden sertleşiyor ellerin?
En son söylediğim,
‘Vurma’ydı!’ anneciğim.
Sana söz veriyorum!
Mavi rengi sevmeyeceğim…
Unutmadım anneciğim,
Mavi rengin ettiğini…
Seninle öğrendiğim
Mavi rengin çirkinliğini…
Sözümü tuttum anneciğim!
Bir daha merak edemedim.
Mavi renkle birlikte
Bir de seni sevemedim…

1. İthaf: Ebeveynlerinden psikolojik ve fiziksel şiddet gören masum ve minik çocuklara…


Ayın Kitabı Veysel Türk
veyselturk@tevhiddergisi.net

Fıkhu's Sire
Ahmet Ferid

Kitap: Fıkhus Sire Çünkü onun sireti ve hidayet yolu, yoların en


hayırlısı ve en güzelidir. Allah Rasûlü'nü hayatı
Yazarı: Ahmet Ferid ve davet metodu hakkında bilgi sahibi olmanın
başka faydaları da vardır.
Yayınevi: Guraba
1. Kur'an'ın birçok ayetinin iniş sebebinin öğre-
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsus-
nilmesi mümkün olur. Bu ise ayetlerin anlaşılma-
tur. Ancak O'ndan yardım ve mağfiret dileriz.
sına, ayetlerin indiği şartları ve ortamı tasavvur
Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur.
etmeye yarar.
O tektir ve ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki
Muhammed O'nun kulu ve Rasûlü'dür. 2. Siret bilgisi, davetçiler ve Allah yolunda ci-
had edenler için yararlı bir azıktır. Peygamber ve
Değerli kardeşim, bu ay Allah Rasûlü'nün ha-
sahabesinin bu dini yüceltmek için gösterdikleri
yatını anlatan bir eser tanıtacağız. Çünkü Müs-
büyük gayretler, bu uğurda akıtılan kanlar ve ve-
lümanların nerede duracaklarını, nasıl hareket
rilen şehitler ve bu dine nasıl hizmet ettikleri her
edeceklerini, nasıl bir yol izleyeceğini, hangi
iki taifenin de yolunu aydınlatır.
hedefe yöneleceklerini, ne zaman bir şeyden el
çekmelerinin, namaz kılmalarının ve zekat ver- 3. Peygamber ve sahabesinin nasıl Allah'ın rı-
melerinin gerektiğini, ne zaman barış ve anlaşma zasını kazandıkları, onların insanlığa öncülük
yapmalarının, ne zaman cihad etmelerinin ve çar- etmeye nasıl layık hâle geldiklerini öğrenmek
pışmaya girmelerinin gerekeceğini kendilerine bu sayede mümkün olur.
gösterecek en iyi yol, onun hayatını öğrenmekten
geçer. Onun hayatından, hareket metodundan 4. Allah Rasûlü'nün siretini öğrenmek Müs-
habersiz olanların onun mesajını tüm insanlığa lüman fert ve toplum için belirlenmiş bir hayat
doğru ulaştırmaları mümkün değildir. tarzıdır. İslam şeriatını anlamada bulunmaz bir
yardımcı, yeryüzünün şahid olduğu en mükem-
"Öyleyse Allah'a ve o ümmi Peygamber olan Rasûl'e mel yaşayış tarzının en doğru şeklini gösteren
iman edin ki o Rasûl de Allah'a ve sözlerine iman et- tablodur.
mektedir; bir de ona uyun ki doğru yolu bulabilesiniz."  1
Davamızın sonu Allah'a hamd etmektir. Receb
1437
1. 7/Âraf, 158

Mayıs'16 • SAYI: 49

65
66

You might also like