Professional Documents
Culture Documents
Tevhid Dergisi, Sayı 6
Tevhid Dergisi, Sayı 6
1433
Aylık Eğitim ve Siyasi Bakış Dergisi TEMMUZ 2012 YIL: 1 SAYI: 6 FİYATI: 5
‘03
Allah’a Adanmış Gençlikler - 2 -
Ebu HANZALA
‘21
Yeniden İman Çağrısı - 1 -
Özcan YILDIRIM
ŞA'BAN 1433
TEMMUZ ‘12 SAYI: 6
Herhangi bir şeye ayrılan vakit, onun önemini göstermektedir. Kişi bir şeye vaktini ne kadar
sarf ediyorsa, onun semeresini ayırdığı vakit oranınca, gösterdiği itinası oranınca olacaktır. İşte
Rabbimiz… Gençliğimizi, enerjik zamanlarımızı, geniş olan vakitlerimizi onun dinine ne kadar
harcıyoruz?
O’nu subhanehu ve teâlâ tanımak, salt bilgiden veya tozlanan raflara kaldırılan ilimlerden ibaret
mi olmalıdır? Asla! O’nu en güzel isimleriyle tanıyıp bilmek, onu hayatımızda yaşatmak gerekir.
Kuran’ın indiği topluluğu örnek alıyorsak, onlar gibi Allah’ı tanımalı, onlar gibi bu dini izzetlen-
dirmeliyiz.
Ezcümle, Allah’a, Alemlerin Rabbi’ne adanmış yiğitler olma yolunda önemli bir adım atmalı-
yız.
Ramazan ayına, Kur’an ayına yaklaşırken, yenilenmek ve böylece taptaze bir iman ile yola
devam etmek duası ile…
EDİTÖR
03 Allah'a Adanmış Gençlikler - 2 Ebu HANZALA
33 Şeytanla Karşılaşsaydınız
Ne Yapardınız? - 2
Abdulmetin AKSOY
62 Haydi İslam'a
Ebu Sehran Es-Surî
Ebu ENSAR
Allah'a
-2- Adanmış Gençlikler
Senin ihya olman, ümmetin ihya olması;
senin gençliğinin altında ezilmen, bütün
bir ümmetin ezilmesidir. Sen nerede olmak
istiyorsun? Tüm mesele budur!
A llah’a hamd, Rasûlüne, aline ve ashabına sa- için, aynı yoldan yürümemiz gerektiği ise izah-
lat ve selam olsun. tan vareste olsa gerek.
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
3
gerçeğin bu olduğunu göreceksin. ni, Rasûllerini, salih kullarını sevenlerden kıl!’
“...Gerçekten bunlar Rabb’lerine iman eden Abdullah İbni Mesud radıyallahu anh ise; ‘Şayet
genç yiğitlerdi. Bizde hidayetlerini arttırmıştık. Allah’ın benim bir günahımı affettiğini bilsem, in-
Hani onlar ayağa dikilip “Bizim Rabb’imiz gök- sanların beni ‘pisliğin oğlu Abdullah’ diye çağır-
lerin ve yerin Rabb’idir. Biz O'ndan başkasını masını umursamam.’
ilah diye çağırmayız...” 1
Abdullah İbni Abbas radıyallahu anh; ‘Korkudan
İkinci bir örnek yine adına sure inen, Al- öyle ağlıyordu ki; onu anlatanlar gözlerinin altı
lah Rasûlü’nün tüm detaylarıyla bize aktardığı torba gibi olmuştu. Ve sonunda gözleri görmez ol-
‘Genç ve onun ashabı... O tek şifa verenin Allah muştu.’ diyorlardı.
subhanehu ve teâlâ olduğunu, O’nun dışında ibadet
edilenlerin Rab olamayacağını anlatınca, kral Mus’ab b. Umeyr radıyallahu anh: ‘O, Allah
tarafından tutuklanmıştı. Öldürülmesi için dağ Rasûlü’ne selam verip yanına girmişti, Allah
başına çıkarılmış, paramparça olsun diye aşağı Rasûlü orada bulunanlara: “Ben Mekke’de Mus’ab
atılmak istenmişti. O şöyle diyordu ‘Allah’ım gibi zarif, yakışıklı ve rahat içerisinde olan baş-
bunlara karşı dilediğin şekilde bana yet ka bir genç bilmiyorum. Onun bunlardan
(kafi ol)’. O bu güveni Rabb’inin uzak olmasının tek sebebi Allah ve
el-Kafi yani ‘kullarına yeten’ ol- Rasûl’ünün sevgisidir” ’ demişti.
duğunu bildiğinden hisset- Ne mubarek bir şahitlik!
mişti. Ve Allah gerçek- Gençlik dönemi
ten zalimlere karşı ona duyguların keskin Genç Kardeşim!
vahyin rehberliğinde
4
yönelik en büyük hedefleri, fitri duygularını,
gençlik hevesini kontrol altına almaktır. Senin
en büyük hedefin de, Allah’ı subhanehu ve teâlâ hak-
kıyla tanıyıp, bu duyguları O’nun isim ve sıfatla-
rının altında şekillenmesini sağlamak olmalıdır.
Bu noktayı biraz daha açalım:
İnat
Fitri bir duygudur. Allah subhanehu ve teâlâ her
insanın fıtratına yerleştirmiştir ve bu duygu ile
insan mücadele eder, baskılara karşı inadıyla
direnir. Bir genç, Rabbini ve O’nun kullarını,
vaad ettiği güzellikleri tanır ve sürekli kendine
hatırlatırsa, nefsine, şeytana ve dünyaya karşı
inatçı olur. Nefis, şeytan ve dünya üçlüsü gen-
Onlar biliyorlardı ki; onların Rabbi her
ci, Allah’ın subhanehu ve teâlâ razı olmadığı şeye davet
şeyi, ölüm ve hastalıklarla ‘kahrı’ altına alan
ettiğinde, o Rabbini ve vaad ettiklerini hatırlar,
el-Kahhar’dır. Her şeyden daha yüce ve herke-
inadıyla mücadele eder. Allah’ın fıtratta yerleş-
sin onun altında olduğu el-Kebirul Muteali’dir.
tirmiş olduğu inat duygusu, kulluğun bir par-
O tüm zorbaların korkusu el-Cabbar’dır. Hiç-
çası olur. Rabbinden ve O’nun kullarına vaad
bir kuvvetin O’nun iradesine galebe edemeye-
ettiklerinden gafil olan biri ise, hayırlı uyarılara
ceği el-Aziz olandır. Öyleyse ne kahramanlık,
karşı inatçı olur. İnsanlar ona Rabbini, O’nun
ne atılganlık ne de cesaret O’nun rızası için
hayrını hatırlattıkça daha fazla inat eder. Kar-
olmazsa insana fayda vermez. İnsanların hepsi-
deşlerinin onun selameti için söylediklerini, o
ni korkutacak cesarete sahip olsa bir genç, her
özgürlüğüne müdahale, hayatına karışılması
istediğini cesaretiyle elde etse faydasızdır. O el-
olarak algılar. Ve inat ettikçe şeytanın ve nefsi-
Kahhar olanın kahrı altındadır.
nin esiri olur.
Bu ma’nalardan hali olan bir kalp ise; kavga-
Cesaret ve Atılganlık cılığa, çeteciliğe, vurmaya-kırmaya özenir. Ce-
Her insanda mevcuttur. En korkak olanımız- sareti ile insanlara zulmeder. Kendinden güç-
da dahi günlük işlerini idame ettirecek kadar süz olan insanlara zulüm etmeye başlar. Gece
vardır. Aksi halde insanın yaşaması mümkün eve geç gelmeyi, sokaklarda sabahlamayı, anne
olmazdı. Gençlik bu duygunun zirve olduğu babasına edepsiz davranmayı cesaret sanar.
dönemdir. İnsanın gözü pektir. Her işin hak- Kendisini uyaran Müslümanlara karşı çıkmayı,
kından geleceğini düşünür. Tek başına da kalsa, insanların kalbini kırmayı cesaret zanneder...
hayatını devam ettirebileceğini, buna cesareti Bugün televizyon kanallarında ‘mafyavari dizi-
olduğuna inanır. leri’ takip eden ve o rezil hayata özenen gençle-
rin olması ne ilginçtir! Özenilen insanlar Allah
Allah’ın subhanehu ve teâlâ isim ve sıfatlarıyla, O’nave Rasûlü’nün düşmanı, özenilen hayatlar sahte
kulluk eden bir gencin bu duyguları, onu ‘en şe- (senaryo ürünü), özenilen yaşam Allah’ın subha-
refli insan’ konumuna yüceltir. O Allah subhanehu nehu ve teâlâ haram kıldığı ve buğz ettiği bir yaşam.
ve teâlâ yolunda cihad eden ve ümmetin izzetinin
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
savunucusu yiğitlerden olur. Abdurrahman
İbni Avf ’ı radıyallahu anh çevreleyip Ebu Cehil’i İşte genç kardeşim, Allah’tan subhanehu ve teâlâ
arayan gençler misali, ölüm pahasına Allah gafil olan bir gencin cesaret ve atılganlık duy-
Rasûlü'nün yatağına yatan Ali radıyallahu anh mi- gusunun kendini nasıl alçalttığına bakar mısın?
sali... Herkesin imrendiği bir hayatı, kimsenin Allah subhanehu ve teâlâ seni de, bizleri de korusun.
rağbet etmeyeceği bir yokluğa terk eden Mus’ab
radıyallahu anh misali... İşte Rabbini tanıyanların ce- Merak Duygusu
saret ve atılganlığı bu misalleri meydana getirdi. Allah subhanehu ve teâlâ her insanın fıtratına me- Şa'ban
rak duygusunu yerleştirmiştir. Bu duyguyla öğ- 1433
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
5
reniriz. Merak olmazsa insan hiçbir şey öğrene- Rabbinin isim ve sıfatlarıyla O’na kulluk
mezdi. eden gençte bu duygu, ‘haya’ya evrilir. İmanın
bir şubesi olan ve sahibine hayırdan başka bir-
Rabbini tanıyan bir genç, onun her şeyi gören, şey getirmeyen mubarek azık ‘haya’... Rabbinin
el-Basir olduğunu, O’nun konuştuklarını du- her yerde ilmiyle kuşatıcılığı, haberdar oluşuyla
yan es-Semi olduğunu, insanları yaptıklarından (el-Alim, el-Muhsi, el-Habir) bulunduğunu
hesaba çekmek için onları gözetleyen bilen insan O'ndan utanır. O’nun be-
er-Rakıb, hesaba çekecek el-Hasip raberliğinde O’na isyan edemez.
olduğunu bilir. İşte bu sıfatlar Ve bu anda edep duygusunu
onu hayra yönlendirir. Bu geliştirir. O Rabbine karşı
bilgi onun merakını ilme Allah’ın sen-
kulluk edebiyle muamele
yönlendirir. Henüz yirmi- de yaratmış olduğu etmeye başlar. O’nun ken-
sine ulaşmadan ümmete her duygu seni adına disiyle olduğu, yaptığı her
fetva veren, ictihad eden Kur'an inecek, tarihin şeyden haberdar olması
gençler böyle yetişir. On- faziletine şahitlik edece- onu nefsin ve şeytanın
ların boşa harcayacakları çirkin isteklerinden alıko-
ği bir genç mertebesine
zamanları yoktur. Çünkü yar. Çünkü Rabbinden haya
her anlarının hesabını Rabb- de ulaştırabilir
eder, utanır. Evet Allah'ı subha-
lerine vereceklerini bilirler. nehu ve teâlâ tanımak, fıtri bir duy-
guyu uhrevi bir azığa dönüştürür.
Rabbini tanımayanın bu duygu-
su onun helakı olur. En sufli meseleleri merak Bu marifetten yoksun olan ise kendinden
vahyin rehberliğinde
eder. Hayatı dedikoduyla geçer. Bu öyle beter utanır, ailesinden, çevresinden utanır. Daha
bir haldir ki; ‘Rabbinin düşmanlarının’ hayatla- fazla imkana sahip olmadığı için kaderinden
rını dahi merak eder. Bugün Allah’ın subhanehu ve utanır. Şer ve masiyet ehlinden utanır. Onlar
teâlâ kendisini İslam’la şereflendirdiği bir gencin gibi olmak ister, imkanlar müsade etmeyince
magazin haberlerine merak duyması başka na- onlara karşı eziklik hisseder. En güzelini gi-
sıl açıklanabilir? Rabbine düşman insanların yemediği için utanır. Telefonu arkadaşlarının
hayatlarını ilgiyle takip etmesini nasıl izah ede- telefon modelinden düşük olduğu, ev eşyaları
biliriz? Kalp, Rabbinin isim ve sıfatlarından hali falancanın ki gibi güzel olmadığı için utanır. Bu
olunca, tüm fıtri duygular şeytanın kontrolü utancı, onu olmadığı gibi görünmeye sevk eder.
altına girer. Ve bu tip sonuçların ortaya çıkması Olmayan malla, olmayan sevgi ve imkanla, hat-
normal olur. Veya Allah’ın subhanehu ve teâlâ kendi- ta olmayan günahla övünmeye başlar. Ve utancı
sine bahşettiği zekayı, keskin merak duygusunu onu Allah subhanehu ve teâlâ düşmanı bir yalancı ha-
grupların ihtilafı, meclislerde ne konuşulduğu, line getirir. Allah muhafaza.
kimin kiminle nasıl tartıştığını gözlemlemeye
harcayan bir genci nasıl anlayabiliriz? Arada Allah’a sığınalım, O’ndan yardım isteyelim
çok ince bir çizgi vardır. Örneğin forum adı al- genç kardeşim. Aynı duygu bir insanı en şerefli
tında veya İslami sohbet veya chat adı altında mertebeye, bir diğerini en alçak olana götürü-
şer ve dedikodu batağında vakit öldürmek de, yor. Aynı duygudan bu keskin ve derin farkın
aynı anda bir kitapla, bir ilim meclisinde bulu- çıkmasının nedeni nedir? Allah’ı tanımak ve ta-
narak vaktini ihya etmek de insanın elinde olan nımamak. O’na onun isim ve sıfatlarıyla kulluk
şeylerdir. İşte aynı zaman diliminde, aynı ener- etmek veya etmemek.
jiyle yapılabilecek bu iki zıt şeyin belirleyicisi
Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanımak, O’nun isim ve sı- Genç Kardeşim!
fatlarıyla O'na kulluk etmek ya da O’ndan cahil Her duygu bir örnek vesilesidir. Bilmelisin
ve gafil olmaktır. ki Allah’ın subhanehu ve teâlâ sende yaratmış olduğu
her duygu seni adına ayetler inen ve tarihin fa-
Yine bunun gibi bir duygu utanma duygu- ziletine şahitlik ettiği bir genç mertebesine de
sudur. Fıtri olan duygulardandır. Ve insanı top- ulaştırabilir; her anı pişmanlık ve hüsran olan,
lum nezdinde çirkin kabul edilen davranışlar- kötülük ve şerre örnek gösterilen insanların de-
dan alıkoyan önemli bir kontrol aracıdır. rekesine de alçaltabilir. Mesele bu duyguların
6
kalpte nasıl şekillendiği ve nasıl dışa yansıdı-
ğıdır. Bil ki Allah subhanehu ve teâlâ yerin ve göğün
nurudur. O isim ve sıfatlarıyla bir kalpte yer etti
mi her şey aydınlanır. Her duygu, insana yol
gösteren bir nur olur. Her şey insana ve kullu-
ğuna hizmet etmeye başlar. Adeta insanın nef-
sinde ve kainatta olan her şey onun daha iyi bir
kul olup, gençliğini Allah’a subhanehu ve teâlâ adaması
için hizmetkar kılınmış gibi olur .
kahkahası da eksik olmaz. Ölmüş içinde, Allah İHSA eden cennete girer” 4 buyurmuştur.
subhanehu ve teâlâ olmadığı için harap olmuş kalbine
Şüphesiz Allah’ın subhanehu ve teâlâ kullarına
dair hiçbir derdi yoktur. Şehvetine icabet ettik-
bildirdiğinin dışında birçok ismi vardır. Bazı
çe İslamından, insanlığından kaybeder. Öyle ki
isimleri kimseye bildirmemiş, gayb ilmi ola-
dünya üzerinde olan her şey onun isteklerini
rak muhafaza etmiştir. Ancak cennete ulaşmak
tatmin için vardır. Allah muhafaza.
ve O’nun subhanehu ve teâlâ rızasına nail olmak için
Allah’a subhanehu ve teâlâ adanmamızın önündeki bunlardan 99 tanesini bilmek yeterlidir.
en büyük engel kalbi esir alan şüpheler ve şeh-
Gençliğini O’na subhanehu ve teâlâ adamaya ta-
vetlerdir. Bunun en etkili tedavisi Allah’ı subhanehu
ve teâlâ tanımak ve kalbi O’nun isim ve sıfatlarıy-
Şa'ban
la aydınlatmaktır. O’nun nuru bir yerde hakim 3. 7/A’raf, 180 1433
4. Buhari, Müslim
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
7
lip olanın önce O’nu tanıması kaçınılmazdır.
Gerektiği gibi tanımadığımız bir ilaha neyi,
ne kadar, hangi zamanda takdim edeceğimizi Nefisini bu hayırdan mahrum bırakma. Hiç-
bilemeyiz. Merakın ve semeresi olan ilmin en bir meşguliyet, senin Rabbini tanımandan
şereflisi Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanımak için olanı- daha önemli olamaz. Her şeyi bu mübarek
dır. O’nu tanıyıp, o isim ve sıfatların gereğince çalışma için ertele...
O’na kulluk etmektir gayemiz. Hadiste ifadesi-
ni bulan ‘ihsa’dan kastedilen de budur. İbn-ul
tığım yeri örnek vereceğim:
Kayyım El-Cevziyye hadiste geçen ‘ihsa’ etmeyi
şöyle açıklıyor: “Hamd gökleri ve yeri yoktan var eden, me-
lekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan
‘Allah’ın isim ve sıfatlarını ‘ihsa’ etmek üç Allah’a mahsustur. O yaratılışta dilediğini artı-
mertebedir: rır. Gerçekten Allah her şeye gücü yetendir.” 5
1. O’nun lafızlarını ve adetlerini saymaktır
Bu ayet Rabb’imizin el-Kadir ismini öğreti-
(Yani er-Rahman, er-Rahim, el-Melik şeklinde
tek tek bilmektir). yor. Her şeye gücü yeten...
8
Güçlü bir Rabbin kulları olarak, hiçbir şeyden metin ihyasını senin ihyanda gören bir kardeşin
korkmayalım. Dünya ona kulluk edenlerle bir- olarak üstüme düşeni yaptım. Şimdi sıra sende...
likte küçülsün gözümüzde. El-Kadir olan Rab- Gençliğin tüm olumsuz yönlerini terbiye etmek,
bimizin dilerse hepsini bir saniyede helak et- tarihte yaşamış ve örnek olmuş gençlerin birer
meye muktedir olduğu güveniyle adımlarımızı hikaye değil, her devirde yaşanabileceğini gös-
atalım. Günahlar ve masiyetler bizi kuşattığın- termek için, Rabbinin yardımıyla O’nu tanıma-
da, O’nun kudretini nefsimize hatırlatıp, O’na ya ve kulluk etmeye başla.
sığınalım.
Şu karanlık çağda, kandil gibi yanmak isti-
Her gün bir isim ve sıfat yeterlidir. Denemek, yorsan, haydi! Durma !
başlamak bize hiçbir şey kaybettirmez. Bilakis
ölmüş kalplerin hayat bulduğuna, tüm kainatın Selam ve Dua ile Ebu Hanzala...
bize O’nu hatırlattığına şahit olacağız. Her şey
ama her şey bizim gençliğimizi O’na adamamız
için yardımcı olacak göreceksin!
Genç Kardeşim!
Nefisini bu hayırdan mahrum bırakma.
Hiçbir meşguliyet, senin Rabbini tanımandan
daha önemli olamaz. Her şeyi bu mübarek ça-
lışma için ertele. Bir defa O’nu tanımanın lezze-
tine vardın mı, kalp asıl hayatı olan ‘Rahman’ın
sıfatlarıyla ihya olup, en-Nur olanın nuruyla ay-
dınlandı mı’ hiçbir şehvet bu lezzeti arttırmana
engel olamayacak.
Evet Kardeşim!
Böylece birinci maddeyi tüm aczi-
yetimle bitirdim. Ben seni Allah subhanehu Şa'ban
ve teâlâ için seven, ümmetin her ferdi gibi üm- 1433
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
9
Siyasi Gündem
10
Hepsinin ortak yönü: Sınırsız yetkilerle donatıl-
mış olmaları ve sisteme yönelik tehditlerde ‘ka-
nun üstü’ davranma hakkına sahip olmalarıdır.
Bir nevi canlı hukuk(!) mekanizmaları… Halk
için yapılan kanunlar onları bağlamaz. Onlar al-
gıladıkları tehdide göre hareket eder ve bu yeni
hareket hukuk olur. Bunun halka izahatı ise şu
şekilde yapılır: ‘Vatandaşın malına, canına, ırzı-
na, vatanına kast edenlerin önünü kesmek...’ An-
cak onlar plan kurarken Allah’ın da subhanehu ve teâlâ
plan kurduğu ve O’nun subhanehu ve teâlâ planının
tüm planları alt üst edeceğini tahmin etmezler.
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
11
Biri, ‘Orada yaşananların bilindiği gibi ol- Ancak olağanlaştığı gibi, Allah düşmanlarının
madığı, köylü ile PKK arasında bağlantı olduğu, taklit edilip, şarkılarının dillendirildiği, genç
köylüye patlamayan mayınların sadece askere kız ve erkeklerin danslar eşliğinde kalabalıkları
patladığı, PKK’nın kaçakçılıktan ve doğal olarak coşturduğu, ırkçılık yapılarak insanlığa bir dilin
o insanlar üzerinden para kazandığını’ söyleyi- dayatıldığı, hiçbir İslami ve insani dayanağı ol-
verdi. Bu kıymetsiz açıklamayı anlamaya çalı- mayan ‘munten’ 2 bir amel.
şırken ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ açıklamasına
maruz kaldı zihinlerimiz. Neresinden tutulursa İnsanları Allah’ın subhanehu ve teâlâ dininden
elde kalan ve adalet beklentilerini iğfal eden çir- saptırmak için harcanan milyonlarca dolar 3,
kin bir söz!! Mevkisi başbakanlık olan bu şahsın Atatürk’ün zor kullanarak beceremediği ‘din ve
nezdinde kürtaj ‘mazlum ve yaşama hakkı olan namus’ 4 tahribatında zirve bir proje. Cumhu-
bir canlının, başka bir canlı tarafından haksız ola- riyetin ilk yıllarında insanları asarak, keserek,
rak katledilmesidir’. Her kürtaj bir Uludere’dir hapsederek insanlara kabul ettirilemeyen reza-
‘dil sürçmesiyle’ neyi ikrar etmiş oldu acaba? letlerin, severek ve beğeniyle insanlara kabul
Uludere de yaşayan inanların, haksız yere ettirilmesi.
başkaları tarafından katledildiğini
mi söylüyordu? Yoksa kürtaj Her ortamda barış, hoşgörü, kardeşlikten
nasıl tartışılan ve henüz net- dem vuran bu insanların içlerinde bu duygula-
Hoşgörü ve leşmemiş bir mevzuysa, kürt- rın eseri yoktur. Onların barıştan ve kardeşlik-
kardeşlikten lerin yaşam hakkı da öyledir! ten anladığının ne olduğunu bilmek isteyenler
‘Kurdun ayak sesi olmadıkları hocalarının(!) konuşmalarını dinleyebilirler.
anladıkları; yeni anlaşılan kürt halkının, Dil sürçmesinden, insan tanımaya bu konuş-
tüm dünyayı ve yaşam hakkının olup olmadığı malardan daha güzel örnek gösterilemez. Hoş-
İslam ümmeti- henüz netleşmemiştir’ mi görü ve kardeşlikten anladıkları; tüm dünyayı
ni cehenneme demek istiyordu? ve İslam ümmetini cehenneme çeviren Yahudi
çeviren Yahudi ve Hristiyanların memnun edilmesidir. Barış ve
Bir diğeri ise bu ülkenin huzur ise; İslam ümmetine bomba yağdırdıktan
ve Hristiyan- tüm içişlerinden sorumlu, la- sonra evlerinde huzur içinde uyumaları, mem-
ların memnun kin elyak vasfın ‘içişlerde so- leketlerine döndüklerinde kendilerine yönelik
edilmesidir. runlu bakan’ olması gereken hiçbir tehdit algılamadan yaşamalarıdır. Yani
zat!! Ölenlerin kaçakçı oldu- tüm yaptıklarının yanlarına kâr kalmasıdır.
ğu, ölmeseler dahi ‘yargılana-
cakları’ incisini saçıverdi. Acaba Aynı zatın İslami çevrelerle ilgili yaptığı
buradan ne anlamalıydık? Sistem için konuşmalar ve kendisiyle yapılan röportajlara
suç işlemek öldürülmek demektir. Öldür- bakın. Hangi insanlığı el ele görmek istediği,
meyip yargıladıklarımız Allah’a hamd et- kimin için bayram düşlediği çok net anlaşıla-
meli. Çünkü suç işledikleri için bombalayıp caktır. Konuştuğu veya mülakat verdiği kesim
öldürebilirdik, ancak lütuf edip yargılıyoruz, hiç önemli değildir. Radikal, partileşmiş, sivil
onun için verilen tüm cezalarda lütuf babın- toplum, cihad cemaati veya gençlik hareketi...
dandır, öldürmediğimize şükretsinler! Konuştuğu kesimin ‘İslami camia’ olarak bilin-
mesi yeterlidir. Velev İslam’la tüm bağlarını ko-
Kendisini sevenlerin takla atmasını veya oy- parmış bir grup olsa da.
namasını bekleyen bu sorunlu zattan fazlasını
beklemek abes olsa gerek! Temennimiz sevdiği Mesela Hizbullah, Taşhiye (ki nurcuların
ve değer kabul ettiği her meseleyi ispat etmeden bir koludur), el-Kaide ve Hizbu’t-Tahrir’e dair
Allah’ın subhanehu ve teâlâ canını almamasıdır. yaptığı konuşmayı dinlemenizi tavsiye ederim.
•••
2. Allah Rasûlü'nün ırkçılık için kullandığı bir tabir. Leş, pis
‘İnsanlık el ele, bayram bayram ola’ manasında...
3. 8/Enfal, 36
Bu başlıktan ne anlar bir insan! İnsanlık, ba- 4. Bu Atatürk’e ait bir sözdür. Kazım Karabekir ile yaptığı
rış ve huzur için yapılan ıslah edici bir proje(!) tartışmada ‘din ve namus’ anlayışı değişmeden hiçbir
ilerleme kaydedemeyeceklerini belirtmiştir
12
Sözde ve amelde ‘edebin ‘timsali’ hocanın otur-
ma adabından, konuşma adabına, edep mevhu-
fumunu nasıl zir-u zebel ettiğini göreceksiniz.
Bağrı herkese açık olan, kafirlere dahi beddua
edemeyen(!) Allah bu kadar merhametli iken
birine kızsa geceler boyu uyuyamayan zatın,
nasıl sinir krizleri geçirdiğini görün. Nefretten
kelime olarak dahi tiksinen ve kaçınan, hayatı
sevgiyle onarma hareketinin ‘Müslümanlardan
oluşan ve en nefret edilenler (Şeyh Usame Bin
Ladin’den -Allah ona rahmet etsin- başlamak üze-
re)’ listelerinin uzayıp gittiğini duyacaksınız. Bir
konuşma yapmadan üç gün önceden uykuları-
nın kaçtığı, ‘ya yanlış konuşursam, bir kelimeyi
yanlış anlatırsam’ derdiyle kıvrım kıvrım kıvra-
nan hoşgörü ve gönül adamlığı zincirinin ‘altın
halkası’nın nasıl özensiz, berduşt bir edayla ko-
onlar Bizim ayetlerimize kesin bilgiyle inanı-
nuştuğuna şahit olacaksınız. Hangi konuşması yorlardı.” 5
veya mülakatı olursa olsun İslami camiadan
konuşuyor olması yeterlidir. Özellikle yukarıda İnsanlığa imam olup, Allah’ın subhanehu ve teâlâ
ismini verdiği ve akabinde savcıların harekete izniyle insanlığın hidayetine vesile olmak te-
geçip operasyon yaptığı, ilginç ama tarihe ‘dil mennisiyle..
sürçmesiyle münafıklıkları tescillenenler’ başlığıy-
la kaydedilecek konuşma...
•••
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
13
Allah ile Nasıl
Muamele Etmelisin?
Ebu Nuseybe
A llah’a hamd, Rasulü’ne salat ve selam olsun. Allah’ın merhametini nasıl elde ede-
ceksin?
Kardeşim, şimdi şöyle bir düşün. Bir Müjdeler olsun sana kardeşim! Allah’ın rah-
adam, günlerce devasa ateş yakıyor. Bu ateşini metine, merhametine ulaşmak oldukça kolay…
günbegün büyütüyor ve bunun içine kendi öz Şüphesiz onun rahmeti her şeyi ama her şeyi
çocuğunu atıyor. Hiç böyle bir şey gördün mü? geçmiştir. O’nun rahmeti, her şeyin üstündedir.
Tabi ki bunu görmen imkansızdır. Gazabı ise her şeyi geçmemiştir.
O halde şu hadise kulak ver; “Bir adam “Rahmetim her şeyi geçmiştir” 1
Rasulullah’a geldi. Yanında da bir çocuk vardı. Bu
çocuğu kendisine iyice sarmıştı. Peygamber sallalla- Bu, merhametlilerin en merhametlisi olan
hu aleyhi ve sellem ona “ona merhamet ediyor musun?” Allah’ın şanına yakışır. Eğer bu merhameti ol-
dedi. Adam da “Evet” deyince, Peygamber sallallahu masaydı ne olurdu biliyor musun? Hepimiz he-
aleyhi ve sellem : “Allah senin ona olan merhametinden
lak olur, hüsrana uğrardık!
daha merhametlidir. O ki merhametlilerin en mer-
hametlisidir.” Çevrene bir göz gezdir kardeşim. Sana mer-
hamet eden kimler var? Annen, baban, eşin,
Allah subhanehu ve teâlâ seni ateşe atmaktan, se-
ailen, samimi dostların ve seni seven herkes…
nin ateşte bulunmandan ve bunların hepsin-
Bunların sana ne kadar merhamet ettiğini bir
den müstağni olandır. Peki Allah’ın sana olan
gözden geçir. Hepsini toplasan da, Allah’ın
bu rahmeti/merhametine karşılık onunla na-
sana olan merhametini, rahmetini, şefkatini
sıl muamelede bulunman gerekir? Aslında bu
geçemeyecektir. Allah sana tüm bu kimselerden
önemli bir soru. Fakat bundan önce kendimize
daha merhametlidir. Hiç kimsenin merhameti
şunu sormamız gerekir kardeşim; Allah’ın mer-
hametini nasıl elde ederim?
1. 7/A’raf, 156
14
Allah’ın sana olan merhametini geçemeyecektir. sana ne yapmasını istiyor isen, neyi yapması-
nı düşünüyor, zannediyorsan Allah onu senin
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur- için yapacaktır. Evet, neyi zannediyor, neyi is-
maktadır: “Allah mahlukatı yaratmayı taktir etti- tiyorsan! Sana merhamet edeceğini zannedi-
ğinde, kendi katında, arşın üstünde bulunan kita- yorsan, merhamet edecektir. Seni ateşten kur-
ba: “Şüphesiz Benim rahmetim gazabıma galiptir” taracağını zannediyorsan, ateşten kurtaracaktır.
diye yazdı.” 2 Firdevs-i Âlâ’da ağırlayacağını zannediyorsan,
seni Firdevs-i Âlâ’ya sokacaktır. Durum senin
Allahu Ekber! Düşün, Allah subhanehu ve teâlâ düşüncen kadar basittir.
arşının üzerinde yanında bulunan kitaba bunu
yazdı. O bunu herhangi bir yere, yüce dağlara, Bu benim sözüm değil. Bu Alemlerin Rabbi
semaya dahi yazabilirdi. Fakat Allah’ın rahmeti olan Allah’ın sözüdür. Allah'ın subhanehu ve teâlâ kut-
bu denli yüce ve şerefli ki, bunu yanındaki bir si hadiste bizzat ne dediğine bir kulak ver:
kitaba yazmıştır. Peki neden Allah’ın rahmetin-
den ümit kesiyorsun? Allah’ın rahmeti her şeyi “Ben kulumun zannı üzereyim. O artık diledi-
kuşatmışken seni neden kuşatmasın ğini zannetsin.” 3 Subhanallah!
ki?
Kıymetli kardeşim,
Düşün kardeşim. Bir Allah’tan istediğinde sana
daha düşün ve bak! Kainat, ilk yaratılışın- mutlaka icabet edecek-
Allah’ın rahmeti dan, sonuna kadar tir. Fakat senin buna
doksan dokuz kişiyi denizlerin sularla, atmosfe- inanman gerekir. Yani
öldürüp, sonra da rin havayla dolu olduğu gibi rahmetini talep etti-
bu öldürdüklerini ğinde buna içten
Allah’ın rahmeti ile doludur.
yüze tamamlayan, inanman gerekir.
senden daha kötü Allah’ın rahmeti hakkında ne
Zira Nebi sallallahu aley-
olan kimseyi dahi söylersek söyleyelim, ne dü- hi ve sellem buyuruyor ki:
kuşatmıştır. Fakat sen şünürsek düşünelim Allah’ın “Allah’a, duanıza icabet
bir kimseyi haksız rahmeti, merhameti bunun edeceğine inanarak dua
yere öldürmedin ki? O kat kat üstündedir. edin. ” Eğer bunu yapar-
zaman sana nasıl rahmet san, istediğin ve umdu-
etmesin ki? ğundan fazlasını verecektir.
Fakat bir şartla! O da rica olma-
Kainat, ilk yaratılışından, sonu- sı, temenni olmamasıdır.
na kadar denizlerin sularla, atmosferin havayla
dolu olduğu gibi Allah’ın rahmeti ile doludur. Peki rica ile temenni arasında ne gibi fark
Allah’ın rahmeti hakkında ne söylersek söyleye- vardır?
lim, ne düşünürsek düşünelim Allah’ın rahmeti,
merhameti bunun kat kat üstündedir. Rica, amel ile birlikte olan durumdur. Yani
Allah’ın rahmetini, O’nun emirlerini yerine ge-
Şöyle diyebilirsin; Ben Allah’ın rahmetine tirerek celbetmendir.
nasıl ulaşayım? Ne yapmam gerekiyor ki bunu
elde edeyim? Temenni ise, emirlerini yerine getirmek-
sizin, herhangi bir amel yapmaksızın, yapılan
Şunu aklından çıkarma ki, Allah’ın rahmeti zanlardır.
ile senin aranda sadece onun rahmetini istemen
vardır. Sen bunu istediğinde sana mutlaka vere- Senin Allah’ın bu rahmetini, merhametini
cektir. Çünkü O, rahmeti gazabını geçmiş olan, hissetmen, O’nun rahmetinden kaynaklanmak-
yüceler yücesi olan Allah’tır. tadır. Rahmetinin seni sarıp, kaplaması, senin
bunu hissetmen tamamen Allah’ın rahmetinin
Allah’a yakınlaşmanın artması ile birlikte, varlığını gösterir. Bu dünyada olan durumdur.
Şa'ban
1433
2. Buhari 3. Ahmed İbn Hanbel, Heysemî, İbn Hibban
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
15
“Rahman, merhamet edenlere merhamet eder” 5
onlara sıkıntı vermeyecektir. Yaratılanlar buna yardımcımız olmadığı hayatta gücümüz yetti-
büyük umutlar bağlamıştır. Tabi buna ulaşmak, ğince Allah’ın rahmetine koşalım. Allah’ın di-
bunu elde etmek için uğraş içerisinde olmaları nine gücümüz yettiğince hizmet edelim. Nerde
gerekir. Bu da Allah’ın koymuş olduğu bir şarttır. bir salih amel, orada biz olalım. Nerede bir ecir,
nerede bir cennetliklerin ameli, orada beraber
“Şüphe yok ki ben, tevbe edip inanan ve salih olalım. Allah’ın rahmetine, merhametine, şefka-
ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere de- tine nail olmak için koşuşturalım. Böylece hep
vam eden kimse için son derece affediciyim.” 4 beraber, peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle,
salihlerle Allah’a iman edenlerle beraber cennet
İşte sana kriter kardeşim. Şartları yerine ge-
bahçelerinde, cennet nehirlerinde Allah’ın izni
tir ve Allah’ın sana olan merhameti ile müjde
ile buluşalım. Onlar ne güzel arkadaştırlar!
içerisinde ol!
5. Ebu Davud
4. 20/Taha, 82 6. Buhari, Müslim ve Tirmizi
16
Siyer Notları Cahiliye
Enes Yelgün
Genel Olarak
-6- Arapların Durumu
Sünnetullah'ın bir gereği olarak insanların çoğunluğu
anlattıklarımızdan yüzçevirecekler. Zamanın geçmesi ile ‘sayı
hastalığı’ depreşenler, hayallerindeki kalabalıkları göremeyince
ayakları kayıp gidecektir.
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
17
Allah'a davet eden bir avuç müslümanla kıyas
dahi edilemez. Bu anlayışın mümin kalbe yer-
leşmesinin anahtarı ise ayetin sonunda saklıdır:
Takva!
18
‘Toplumun çoğunluğunu arkamıza almadan “Dediler ki: Siz, bizi atalarımızı üzerinde bul-
davetimiz başarıya ulaşmaz’ diyenler ya itikad- duğumuz yoldan döndürmek ve yeryüzünde bü-
larından taviz vermeye ya da menheclerinden yüklük ikinizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz
sapmaya başlıyorlar. Tabi ki bu süreç bir-iki size inanmıyoruz!”
günde gelişmiyor.
Ayette geçen cümle, Musa'nın aleyhisselam da-
İlk adımda ufacık(!) bir bidate etrafındaki vetine Firavunun ve yanındaki üst tabakadaki
insanlar kaçmasın diye sessiz kalınca, bir ba- kişilerin verdiği cevaptır. Nuh’un aleyhisselam da-
kıyoruz ki toplumun küfürleri bile artık önem- vetine de, Mü’minun suresinde geçtiği şekliyle
senmiyor. İki-üç nesil sonra ise taklitçiliğin bir hemen hemen aynı yanıt gelmiştir. Elbette cahi-
sonucu olarak önceki kuşaklardaki çoğunluğun liyenin Arap yarımadasındaki temsilcilerinden
küfür, bidat ve haramları miras olarak alınıyor. farklı bir karşılık beklenemezdi.
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
19
da dinden(!) çıkmış muamelesi yapıyorlar.
4. 7/A’raf, 28
20
Fikriyat
Özcan Yıldırım
Yeniden
-1- İman Çağrısı
İmanlarımız eksiliyor, yenisini tedarik
edemiyoruz. Aynı ada etrafında dönen
bir araba misali aynı hataları tekrar ediyor,
aynı delikten iki kez ısırılıyoruz.
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
21
edip durdurmamışlardır. Sürekli hareket, bere-
ket içerisinde olmuşlardır. Zaman, mekan, kişi-
ler ve konjonktürel değişimler onları hareketten
bir an bile geri çevirmemiştir. Onlar, durduk-
larında dahi bir barajın suyunu biriktirip, dur-
gunluğu enerjiye dönüştürmeyi bilmişlerdir.
22
cekleri bir nasıra, kırılması zor bir kemiğe dö-
nüştürdü. Ardından savaşlar ve fitnelerle kar-
şılaştılar. Burada da sadece ağız yapıp, işlerden
sıvışan nifak ehlinden soyutlandılar. Peygam-
ber vefat etti, lakin iman pınarı asla tükenmedi.
Onlar ‘Bu din ben yaşıyor iken hiç eksilebilir
mi?’ diyecek kadar daha da güçlendiler. İrtidat
ehli etraflarını sardı. Lakin onlar tek kalsa da,
ellerinde kılıçları olmasa da Allah’ın kelimesi
için bir avuç toprakla savaşmaya; küfrü, rid-
deti yıkmaya ahdetmişlerdi. Onlar peygamber
tarafından hareket içerisinde yetiştikleri için,
ve eskimesidir. Bunun başka bir cevabı olamaz.
durağanlık onların sloganı değildi. Peygamber
İmanlarımız eksiliyor, yenisini tedarik edemi-
sallallahu aleyhi ve sellem sanki onlara hareket aşısı yap-
yoruz. Aynı ada etrafında dönen bir araba mi-
mıştı. Rasulullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem hayatıyla,
sali aynı hataları tekrar ediyor, aynı delikten iki
yaşantısıyla, yakin gelene kadar hayatını ibadet
kez ısırılıyoruz.
ve dine hizmet ederek geçirip, bizzat önlerine
bu tabloyu sunması, onlar için yeterdi. Bir sonraki yazımızda iman eksikliğinin
teşhisi ve belirtilerinden bahsetmeye çalışalım
Tüm bunları örnek alan eşsiz nesil nasıl olur
inşaallah.
da nefsi çıkarlarını, problemlerini bu hareke-
tin önüne geçirir? Peygamber sallallahu aleyhi ve sel- Duamızın sonu, Alemlerin Rabbi olan
lem yanlarında olmasına rağmen aralarında kan
Allah’a hamdolsun.
döktürecek mesele olduğu halde onlar hizmet-
lerinden geri durmuşlar mıdır?
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
23
Kardeşimle
Hasbihal
Her Muhasebe
Hayrın Alameti Değildir
24
duğumuza alamet olabilir. Sadece sıkıntı anında
konuşmamız gerekiyor. Nerede ve ne zaman
dua ediyor olmak ise bizi aldatmamalıdır. Bu
muhasebe... Dua gibi muhasebenin de bazı za-
fark ve incelik ancak şuurlu ve hassas insanların
manlarda olması şer olabilir mi? Dua sahibi ya-
ayırt edebileceği bir noktadır. Yoksa kul, hastalı-
karışını, gözyaşını hayra alamet sayarken belki
ğının en belirgin olduğu nokta,kulluğunun zir-
de Allah’ın subhanehu ve teâlâ en nefret ettiği durumu
vesi zannedebilir. Saatlerce dua ediyor oluşunu,
yani müşrikler misali ‘sadece zorda’ O’na el açma
gözyaşlarını, Rabbine yalvarıp yakarırken ra-
durumunu yaşıyor olabilir dedik. Muhasebe ya-
hatlayışını hayırlı bir durum olarak addedebilir.
pan, sorgulayan insan da böyle bir durum ile
Ancak dua sahibinin rahatlık anına bakması ge-
karşı karşıya olabilir mi?
rekir. Şayet rahatlık anında da aynı surette dua
ediyor ve aynı duyguları yaşıyorsa, bu Rabbinin
lütfudur, hamd etmesi gerekir. Aksi durumda
Evet Kardeşim!
müşriklerde olan ‘en çirkin vasfı’ kendinde ba- Muhasebe de her amel gibi iki yönlüdür.
rındırdığı bilinciyle, kendini ıslaha yönelmesi Yeri ve zamanı doğru seçilmezse, insanın hayır
elzemdir. üzere olduğunu değil, maalesef ‘kalbinde ıslahı
zaruri’ hastalıklar olduğunu gösterir. Bunu an-
Muhasebe de bunun gibidir. Asıl vermek lamak için her zaman ki ölçümüz olan ‘Allah’ın
istediğim nokta da budur. Muhasebe yapmak razı olduğu ve toplumların kendi sağlamaları-
ve sorgulamak kulluk yolunda en hayırlı amel- nı onlar üzerinden yapmasını istediği topluma’
lerdendir. Özellikle Allah Rasûlü’nün sallallahu yani sahabeye bakmalıyız. Rahatlık anında ya-
aleyhi ve sellem ardından gelen,en hayırlı üç asırdan pılan muhasebe hayrın alametidir. Kulun dinin-
sonra şerli dönemlerin ehli olan bizler, bu ko- de hassas olduğunu ve Rabbinin onun için hayır
nuda daha hassas davranmak zorundayız . Biz murad ettiğinin göstergesidir. Özellikle muha-
ki; Allah Rasûlü’nün dahi namazlardan sonra sebe gizli ve dua eşliğinde yapılıyorsa, o kulun
kendinden Allah’a subhanehu ve teâlâ sığındığı ahir her an Rabbine hamd etmesi gerekir.
zaman çocuklarıyız... Cehennem kapısında
bekleyen, Allah adına insanları saptıran deccal- Ancak zorluk anında muhasebe için aynısını
lerin şerrinden korunmak için muhasebe yap- söylememiz çok zordur. Rahat anında yaşadığı
malıyız. Her amelin kitaba ve sünnete uygun- halden memnun olan, bizden daha iyisi yoktur
luğunu sorgulamalıyız. İçinde bulunduğumuz edasıyla hareket edenlerin, sıkıntı anında veya
yapının hedeflerini, menhecini, esaslara bağlılı- menheclerinin getirisi olan şehadet, zindan, hic-
ğını muhasebe etmeliyiz. Allah’a, müminlere ve ret, yoksulluk gibi anlarda sorgulama yapması,
nefsimize verdiğimiz sözleri sık sık kendimize hayra alamet değildir. Bu daha çok insanın nefsi,
hatırlatmalıyız. Bununla beraber sözlerimizin arzu ve rahatının bozulmasına tepkidir. Zorluk
neresinde olduğumuz noktasında, kendimizi anında Allah’a subhanehu ve teâlâ kulluk edememenin
hesaba çekmeliyiz. Cemaatsel ve bireysel an- zaafıdır. İnsanda bu problem olabilir. Bunu fark
lamda muhasebenin olmadığı yer, harabedir. edip Allah’a yönelmek,bu hata ve zaafın ıslahına
Şer, hayır diye icra edilir de, kimse farkına dahi çalışmak en büyük erdemdir. Ancak kendini ve
varamaz. Kötülüğün kokusu ruhlara sindi mi, hastalığını sorgulamak yerine menheci, davayı,
artık yahudileşme başlamıştır. Bu durumun ila- i’lay-ı Kelimetullah için yapılan çalışmaları sor-
cı ise muhasebedir. gulamak hastalığın kronikleşmesini sağlar. İn-
san fıtratı böyledir. Kendine yönelmemek için
Kardeşim! başkalarını suçlar, kendi eksikliği onu daraltır,
sıkar. Başkalarını eleştirerek kendini rahatlatır.
Buraya kadar söylediklerimi senin de onay-
ladığını ve benimle hemfikir olduğunu biliyo- Özellikle zindan ehli!! Düşünecek vakit çok-
rum. Biz seninle bunun üzerine sözleşmiş ve tur. İnsan doğal olarak sorgular ve bu hayırlıdır.
öyle bu yola baş koymuştuk. Amacımız, şuur ve Ancak bu sorgulama insanın kendine, nefsi-
hassasiyetle birbirimizi ve içinde bulunduğu- ne, eksikliklerine yönelik olursa, zindan süreci
muz toplumu ıslah etmekti. Bunun da muhase- imar edilmiş olur. Bunu yapmak yerine sorgula-
be ile mümkün olduğunu biliyorduk. ma başkalarına, menhecine, çalışmalara yönelik Şa'ban
olursa, insan sadece kendine zarar verir. 1433
Ancak dikkatten kaçan bir nokta üzerinde
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
25
Kardeşim! yan rahmet anlayışıyla mı?
Kalp insanın aynasıdır. İnsanın kalp hayatı
söz, amel ve düşüncelerinin Rabbani mi, şey- Değerli Kardeşim!
tani mi olduğunun en hayırlı şahididir. Bir dü- Henüz ne başımıza testere dayandı, ne de
şünceye yoğunlaştığın an, önce kalp durumuna ateş çukurunun başına oturtulup sıcağı ilikleri-
bakmalısın. Şayet kalbin diri, Allah ile atıyor, mizde hissettik! Allah’tan bela istemiyoruz.
O’nun isim ve sıfatlarıyla aydınlık ise; bil ki on-
dan süzülen düşünceler Rabbanidir. Tek dileğimiz af ve afiyettir. Ancak samimi
olmak zorundayız. Allah subhanehu ve teâlâ dinini
Ancak sıkıntı içindeysen, ibadetlerinden lez- ve cennetin bedelini çok açık şekilde önümü-
zet alamıyorsan, sıkıntılar kalbini adeta menge- ze koydu ve biz bu bedeli ikrar ve kabul ederek
nede gibi sıkıyor, duvarlar üstüne üstüne geliyor, ‘Ben de Müslümanlardanım’ dedik. Henüz han-
Allah’ı zikretmekle kalbin mutmain olmuyorsa, gisini yaşadık ki söylenmeye hakkımız olsun,
Rabbin ve O’na dair şeyler içini açmıyor, O’nun henüz hangi bedelle karşılaştık ki ‘acaba’ diye
rahmeti ve fazlıyla mutlu olmuyor , saatlerce sorgulamaya başladık.
O’na dua etmek ,onu anmak isteğiyle yanmı-
yorsa kalbin, ondan süzülenler de şeytanidir. Şayet bu konuda bir eksiğimiz varsa bunu
Şeyanın, kulu Rabbinden, Müslüman kardeşle- anlamamız, düzeltmek için ıslah etmemiz ge-
rinden soğutmak için attığı adımlardır bunlar. rekir. Aksi halde faturası ahiret olan başka bir
bedel öderiz ki zararı sadece kendimize olur.
İnsanın en iyi vaizi, insanın kalp durumudur.
Habbab radıyallahu anh ve Rasûlullah sallallahu aley-
kardeşimle hasbihal
2. 2/Bakara, 214
26
Akaid Notları
Ferhat Cura
Darlar/Ülkeler ve
-1- Ahkâmları
İslam hukukunda ise ‘dar’ kavramı ülkelerin hukuki durumunu
nitelemek üzere kullanılan bir tanımdır. Bir ülkenin veya
beldenin İslamî veya İslam dışı bir yönetim ve hukuka sahip
olup-olmadığı bu kelime ile anlatılır.
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
27
ihtiyaçlarını temin etmek amacı bulunmaktadır. Yine Allah subhanehu ve teâlâ bunu Peygamberler
İslam, ilkel toplumlardan beri kutsal hale geti- üzerinden de örnek veriyor :
rilen toprağa aşırı bağlılık hurafesini yıkarak,
insanı doyuran ve botanik ile jeolojinin konusu “Kavmin müstekbir olan ve ileri gelenleri de-
olan ‘vatan’ anlayışı yerine; insanın inancını hür diler ki: ‘Ey Şuayb! Seni ve seninle birlikte iman
bir şekilde yaşayabildiği, orada kendini emin edenleri ya beldemizden çıkaracağız, ya da bi-
(güvenli) hissettiği ‘dar-ülke’ anlayışını koydu. zim dinimize dönersiniz.’ ” 2
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, rahatça tebliğ ya-
Dikkat edilirse aynı şekilde bu ayette de
pamadığı için ve inancı uğruna doğup büyüdü-
kâfirler beldeyi kendilerine izafe etmişlerdir.
ğü ve çok sevdiği Mekke’yi terk etmiş, İslam’ı
hakim kıldığı Medine’ye hicret etmiş ve orasını Öyleyse topraklar, kâfirlere ait olan ve Müs-
kedine vatan edinmiştir. Rasulullah’ın sallallahu lümanlara ait olan topraklar olmak üzere iki
aleyhi ve sellem bu davranışı Müslümanlara vatan
kısma ayrılırlar.
anlayışı hakkında yeterli bilgi vermektedir.
Aynı şekilde Peygamber ve ashabı da bu nas-
Darlar Meselesine Açıklık Getiren lardan, aynısını anlamışlardır ve ülke/toprakla-
Küllî Kaideler rı iki kısma ayırmışlardır.
Kaideleri zikretmeden önce
bir noktayı hatırlatmak gerekir Şeriat ister İmam Müslim’in rivayet etti-
ki o da, şeriat ister itikadın itikadın aslı veya ği meşhur hadiste Rasulul-
aslı veya fer’i meseleleri lah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
fer’i meseleleri olsun
olsun ister fıkıh meselele- der:
ister fıkıh meseleleri olsun fark
akaid notları
2. 7/A’raf, 88
1. 14/İbrahim 13 3. Buhari
28
Yani sahabe içinden çıkmış olduğu darın
kâfirlerin darı olduğunu anlıyor.
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
29
İlim Meclisi
Ekrem Bulca
Medrese Ortamında
Şeytanın Oyunları
İlim de şeriatın zirve olarak isimlendirdiği
mukaddes amellerden bir tanesidir. İlmin bu kadar
mukaddes olması, bu yola baş koyanların iştahını
kabarttığı gibi, şeytanın da iştahını kabartmaktadır.
olan amansız mücadelesi için de geçerlidir. Şey- ‘Burası ilim köşesi değil mi? Ben yanlış sayfayı
mı okuyorum acaba?’ diyerek şaşırabilirsiniz. Bu
tan ile yapılacak savaş onun tanınması ile doğru
orantılıdır. Onu ne kadar iyi tanırsak o orandasayımızda sizlere bir takım tecrübeler sonucu
ona karşı isabetli saldırılarda bulunabiliriz. şeytana dair elde ettiğimiz tespitleri ‘ilim’ baş-
lığı altında aktarmaya çalışacağız. Söylemiş ol-
Şeytanın Rabbimize vermiş olduğu ve mü- duğumuz doğrular Allah’tan subhanehu ve teâlâ olup,
cadelenin başlangıcını oluşturan şu söz herke- yanlışlar ve hatalar ise nefsimizdendir. Başarı
sin malumudur; Allah’tandır.
“Rabbim senin beni saptırdığın gibi bende se- Şeytanı insanlardan ayıran bir takım özel-
nin kullarını saptırıp onlara önlerinden, arka- likler vardır. Aslında bu özellikler bizlerde bu-
larından, sağ ve sollarından yaklaşacağım.” 1 lunması gereken özelliklerdir. Ancak maalesef
Allah’ın subhanehu ve teâlâ rahmet ettikleri müstesna
Nitekim şeytan vermiş olduğu bu sözden çoğumuz bu özellikler ile süslenemedik. Mesela
sonra hemen mesaiye başlayıp Adem’e aleyhisselam bizler bir hayır ameli yaptığımızda ardından he-
günahı telkin etmiş ve nihayet onun cennetten men havlu atıp kenara çekiliyoruz ve lisan-ı ha-
inmesine sebebiyet vermiştir. limizle şunları söylüyoruz; ‘Artık hayır yapma-
ma gerek yok. Bu hayır beni uzun bir müddet
Allah subhanehu ve teâlâ Müslümanlardan hedef- idare eder.’ Ancak şeytan mesaisine bir an bile
lerini yüksek tutmalarını istemiştir. Bir işi bitir- ara vermemekte, Âdem’i aleyhisselam saptırmak için
dikten sonra diğer işe kalkışacak kadar azimli gösterdiği azminden hiçbir şeyi kaybetmemek-
ve sebatkâr olmalarını emir buyurmuştur. Rab- tedir. Evet, şeytan insanlık tarihi boyunca bir an
bimizin bizlerden istediği bu özelliklerin ebedi olsun havlu atıp; ‘Âdem’den beri birçok kişiyi
düşmanımızda var olan özellikler olduğunu saptırdım. Bu Rabbime verdiğim sözü yerine
biliyor muyuz? Evet, şeytan hedeflerini yüksek getirdiğimin ispatı için yeterlidir’ dememiştir.
Aksine her saptırdığında bir sonrakini daha bü-
1. 7/A’raf, 16-17 yük bir şevk ve azim ile saptırmıştır. Yine; bizim
30
hedeflerimiz o kadar da yüksek değildir. ‘Cen- suizan, küçük meselelerin büyütülmesi, öfke,
net olsun da sonumuz, illa Firdevs olmak zorunda gıybet, kıskançlık ve yalan. Allah subhanehu ve teâlâ
değil’ mantığıyla iş yaptığımız için işlerimizi ya izin verirse biz bu maddelerin hepsini bir takım
sonucuna ulaştıramıyoruz ya da sadece bir iş örnekler altında anlatmaya çalışacağız.
ile yetinebiliyoruz. Ama düşmanımız böyle de-
ğil. Onun hedefleri yüksek olduğu için, ortaya Su-i Zan
çıkarmış olduğu iş de, o oranda büyük. Şeytan Su-i zan için birçok tanım yapabilmek müm-
‘saptırayım da nasıl olursa olsun’ mantığıyla iş kündür. Ancak suizannın hakikati anlaşıldığın-
yapmıyor. ‘Ben bu kulu öyle bir saptırayım ki hem da aslında suizannın, kişinin aklında kardeşi-
bu kul eski durumuna dönemesin, hem de ahirette nin gıybetini yapmak olduğu görülecektir. Bu
sözümü tutan birisi olabileyim’ düşüncesiyle biz- gıybet, kardeşinin yapmış olduğu fiillere veya
lere yaklaşıyor. Sonuç ortada; Şeytana tabi olan söylemiş olduğu sözlere bir takım kötü anlam-
milyonlarca hatta milyarlarca insan… lar yüklemek şeklinde gerçekleşir. Bu da med-
rese ortamında, şeytanın talebelere oynadığı en
Şeytan her hayır amel yapan insanla uğraşır.
önemli oyunlarındandır. Bu sıkıntıya, topluca
Bir de şeytanın özellikle ilgilendiği insanlar var-
yaşanan yerlerde de rastlamak mümkündür.
dır. Bu insanların ortak özelliği İslam’ın zirve
Ancak bunun en yoğun yaşandığı yer
dediği amelleri işliyor olmalarıdır.
medresedir. Çünkü şeytan ken-
Mesela şeytan cihad ameliyesi-
disine göre sorun olan şeyin
nin ifa edildiği topluluklarda
Şeytanın kurmuş kaynağı ile uğraşır, tabiri
daha aktif çalışır. Hatta si-
caizse dallarıyla budak-
yere baktığımızda birçok olduğu bir takım tu- larıyla uğraşmaz. İşte bu
fitnenin ve çekişmenin, zaklar vardır. Tespit edi- sebepten dolayı şeytan,
cihad saflarında meyda-
lebilenleri şu şekilde sıra- talebenin hak ile iştigal
na geldiğini görüyoruz.
Yine dünyanın değeri layabiliriz; suizan, küçük etmesi gereken beyni-
meselelerin büyütülmesi, ni, kardeşi hakkında bir
kendi gözünde çok düşük
öfke, gıybet, kıskanç- takım olur olmaz düşün-
olan insanların dahi, sa-
celeri vesvese ederek onu
daka vereceği esnada iki lık ve yalan. batıl ile meşgul etmeye ça-
defa düşünüp bir ailesine bir
lışır. Siz görürsünüz ki artık
de elindekine baktığını görürüz.
kardeşinizin her hareketine bir
İşte bunun sebebi şeytanın yoğun
mana yükler hale gelmişsiniz.
mesai yapmasıdır.
• Kardeşiniz sizi sabah namazına kaldırmak için
İlim de şeriatın zirve olarak isimlendirdiği on beş dakika başınızda durur. Siz dersiniz ki;
mukaddes amellerden bir tanesidir. İlmin bu ‘Bak işte bu arkadaş beni tembel, uykusu ağır biri
kadar mukaddes olması, bu yola baş koyanla- olarak görüyor. Herkesin başında beş dakika du-
rın iştahını kabarttığı gibi, şeytanın da iştahını rurken benim başımda on beş dakika durdu.’
kabartmaktadır. Şeytan zamanının büyük bir
bölümünü ilmi elde etmeye çalışan talebelere • Kardeşiniz önünüzde duran boş bardağı alıp
ayırmıştır. İşte bizim asıl konumuz da budur. su içmek istediğinde ise beyninizde yaptığınız
gıybet şu şekilde olur; ‘Kesin bu arkadaş ben-
Şüphesiz ki cihad ameliyesini yerine getiren den hoşlanmıyor. Mutfakta onlarca bardak var-
topluluklarda aktif çalışan şeytan, medrese gibi ken geliyor benim bardağımı alıyor.’
ilim ortamlarında da aktif çalışacak ve bu ame- • Kardeşiniz size derslerinizin nasıl gittiğini so-
lin ehlinin ayağını kaydırmak için bir takım rar iç sesiniz şunu söyler; ‘Bak ders konusunda
tuzaklar kuracaktır. Medrese demiş olduğumuz açığımı bulmaya çalışıyor onun için derslerimi
ortamlar, ilim tahsil edilen yerler olmakla bera- soruyor.’
ber, bu yola baş koyan insanların beraber yaşa-
dığı ortamlardır. İşte bu gibi topluluklara şey- Bir süre sonra ise bu kötü(!) arkadaşlar sebe-
tanın kurmuş olduğu bir takım tuzaklar vardır. biyle medrese gibi tamamen Allah’ın subhanehu ve
Şa'ban
Tespit edilebilenleri şu şekilde sıralayabiliriz; teâlâ lütfu olan bir nimeti bırakmak gibi bir karar 1433
alırsınız. Yani şeytan amacına ulaşmıştır. Aynı
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
31
örnekleri bir de şu şekilde düşünelim; “Rasulullah hiçbir zaman kendi nefsi için inti-
kam almazdı. Sadece Allah’ın hakkına bir saldı-
• Kardeşimiz sabah namazına kaldırmak için on rı olduğu zaman intikam alırdı.”
beş dakika başımızda mı durdu? Şöyle desek
daha uygun olmaz mı?; ‘Kardeşim uykunun en İslam bizden kendimizle alakalı meseleler-
tatlı olduğu zamanda sırf bu hayırdan istifade de daha yumuşak ve merhametli olmamızı is-
etmem için on beş dakika başımda durdu. Allah temektedir. Bunun en güzel örneklerinden biri
ondan razı olsun.’ de Ebu Bekir’dir radıyallahu anh. Ebu Bekir’in radı-
yallahu anh kızı Aişe annemize zina iftirası atıldı-
• Kardeşimiz mutfakta onlarca bardak varken
önümüzdeki bardağı mı aldı? Bunun üzerine ğında bu iftirayı dillendirenlerden birisi de Ebu
şöyle düşünsek daha insaflı olmaz mı?; 'Bu Bekir’in radıyallahu anh maddi yardımda bulunduğu
benim Müslüman kardeşim. Kirlettiğim/kullan- Mistah adındaki bir kimseydi. Ebu Bekir radıyalla-
dığım bardaktan hiç rahatsız olmadan su içebi- hu anh ilk başta bu kişiye nafaka vermemek üzere
liyor.' yemin etmişti. Daha sonra Allah subhanehu ve teâlâ;
• Kardeşimiz bize ‘Derslerin nasıl?’ diye mi sor- “İçinizden genişlik sahipleri infak etmeyecekle-
du? Bunun üzerine şöyle düşünsek şeytan pe- rine dair yemin etmesinler” 2
rişan olmaz mı?; ‘Kardeşimin onlarca derdi var.
Buna rağmen geliyor benim sıkıntımı soruyor. Al- ayetini indirdiğinde, Ebubekir radıyallahu anh bu
lah ondan razı olsun.’ hareketinden vazgeçip Mistah’ı affetmişti. Yani
nefsi ile alakalı bir meselede Allah subhanehu ve Teâlâ,
Demek ki bakış açımızı değiştirdiğimizde,
Ebu Bekir’den radıyallahu anh affedici davranmasını
kardeşimiz hakkındaki düşüncelerimiz değişe-
istemiş; ancak aynı Ebu Bekir radıyallahu anh riddet
biliyormuş. Ayrıca suizannın en büyük tedavisi,
günlerinde, yani Allah’ın subhanehu ve teâlâ en büyük
ilim meclisi
32
Nasihat
Abdulmetin
Aksoy
Şeytanla Karşılaşsaydınız
-2- Ne Yapardınız?
İnsanın kendisini şeytandan muhafaza
etmesinin en güzel yöntemi Allah’ı hayatının her
alanında zikretmesi ve sürekli onunla beraber
olmasıdır.
A llah subhanehu ve teâlâ bütün insanlığa o kadar dan! Melun İblis!’ deyip ondan kurtulmak için
rahmet etmiş, lütufkâr davranmış ki bizleri birtakım uğraşlar sarfetmemiz uzun ve yorucu
şeytanla düşmanımız olarak tanıştırdıktan son- olacaktır. Fakat her şeyin Rabbi olan Allah’a sub-
hanehu ve teâlâ sığınsak, onu hemen orada zikretsek
ra çaresiz bir şekilde bırakmamış, bu meseleyi
dert edinen insanlara uygulayabilecekleri çö- o karşılaşmada kendimizi şeytandan daha rahat
zümleri de ortaya koymuştur. Bunları Rabbimi- koruyabiliriz.
zin sunduğu şekilde ben de sizlere arz etmeye
Allah’ı subhanehu ve teâlâ zikretmek kul ile Allah
çalışayım.
subhanehu ve teâlâ arasındaki en güzel iletişim, kul-
luğun en belirgin vasfısıdır. Aynı zamanda bu
Allah’ı Zikretmek Rabbimizin bizim üzerimizde ki haklarından
İnsanın kendisini şeytandan muhafaza et- ve emirlerindendir. Eğer bu sorumluluk yerine
mesinin en güzel yöntemi Allah’ı subhanehu ve teâlâ getirilmezse, itaatsizliğin cezası olarak şeytanın
hayatının her alanında zikretmesi ve sürekli başımıza/bize musallat edilmesi ve kendimizi
onunla beraber olmasıdır. Düşünün bir yerde unutmamız gibi dünyada verilebilecek en ağır
hırsızlık yapılıyor. Siz de yapılan hırsızlığı gö- cezayla karşılaşırız. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle bu-
rüyorsunuz. Sizin o anda hırsızla mücadele et- yuruyor:
meniz yorucu, uzun bir uğraş olacaktır. Ama
orada hemen 155/polis imdadı arasanız hırsız “Kim rahmanı zikretmekten yüz çevirirse, biz
Şa'ban
kısa zamanda etkisiz hale getirilecektir. İşte biz- ona kovulmuş şeytanı musallat ederiz. Artık bu 1433
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
33
onun ayrılmaz olmak demektir.
arkadaşıdır.” 1 Bir Müslüma-
nı düşünün ‘Ya
Kişinin ar- Allah, ya Allah’
kadaşının iblis diyerek Rabbi-
olması ne ka- ni zikrediyor. O
dar vahim bir anda yanı ba-
durumdur. Hiç şında birtakım
kimse böyle bir insanlar tele-
arkadaşı olması- vizyon izliyor,
nı istemez. Fakat dedikodu yapı-
bu istememenin yorlar. Günah
kişiye fayda ve- işleyen bu in-
rebilmesi için sanların içinde
Allah’ı subhanehu ve zikir yapan bu
teâlâ zikretmesi, adama Allah’ı
sürekli O’nunla subhanehu ve teâlâ zikrediyor (hatırlıyor) diyemeyiz.
beraber olması gerekir. Dikkat ederseniz bugün Bu durumda kişinin zikir yapmasının ölçüsü
hayatımızda kötü arkadaşlarımızın olması, kötü ‘Allah, Allah’ demek değil bilakis kişinin o an
ortamlarda bulunmamız, şeytanla çok karşılaş- televizyonu kapatması, günah işleyenlerin gü-
mamız Allah’ı subhanehu ve teâlâ zikretmememizden nahını engellemesi, orada Allah’ın subhanehu ve teâlâ
kaynaklanıyor. Çünkü Rahmanı hatırlamayın- hâkimiyetini gerçekleştirmesi, sözü başka nok-
ca kendimizi, sorumluluklarımızı, kötü kişileri taya çekmesi, bunlara gücü yetmezse orayı terk
arkadaş edinmemeyi, uzak durmamız gereken edip gitmesidir. Çünkü Rahmanı hatırlasaydı
ortamlardan uzak durmayı unutuyoruz. Bu Allah subhanehu ve teâlâ ondan bunları söylemesini
Rabbimizin bize verdiği cezadır. Allah subhanehu ve ve yapmasını talep edecekti. Zikir, Allah’ın subha-
teâlâ şöyle buruyor:
nehu ve teâlâ zatını zikretmek değildir. Böyle olsaydı
sabahtan akşama kadar ‘Allah, Allah’ diye dönen
“Allah’ı unutup da Allah’ın kendilerine kendi-
sofilerin, nakşibendîcilerin şeytanla muhatap
lerini unutturduklarından olmayın” 2
olmaması gerekirdi. Fakat bugün onların iman
Ayetin öğrettiği üzere, kişi şeytanın unuttur- noktasında iblis ile karşılaşıp tuzaklarına yem
ma komplosundan kurtulabilmesi için, Allah’ı olduklarını görmekteyiz. Bu sebeple zikir, Rah-
subhanehu ve teâlâ unutmaması, O’nu her daim hatır-
manın zatını değil, o an bizden ne istediğini bü-
laması gerekir. Hakeza iblisin korkutmaların- tünüyle hatırlamak ve ifa etmektir. Örneğin sof-
dan kurtulabilmenin yolu da Allah’ı subhanehu ve raya otururken Rabbinizi hatırladınız, ‘Besmele’
teâlâ anmaktan geçmektedir. Allah’ı subhanehu ve teâlâ
çektiniz. Fakat yemeğin ortasında ve sonunda
hatırlayan, O’nun zikriyle dolu olan kalpler şey- Rabbinizi hatırlamadınız, yemek boyunca çok
tanın korkutma desisesiyle karşılaşsa da bun- rahat bir şekilde kimseyi umursamadan yedi-
dan etkilenmez. Bu kalpler her daim huzur içe- niz. İşte yemeğin sonuna kadar Rahmanı unu-
risindedir. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor: tup sadece sofranın başında besmele çekmeniz
Allah’ı subhanehu ve teâlâ zikrettiğinizi göstermez. O
“Kalpler ancak Allah’ı anarak huzur bulur.” 3 an sizin Allah’ı subhanehu ve teâlâ zikretmeniz, sof-
ranın başında, ortasında, sonun da Rabbinizi
Kendimizi ve başkalarını selamette tutmak hatırlayıp, ‘Besmele’ çekmeniz, sağ elle yemeniz,
adına Allah’ı subhanehu ve teâlâ zikretmek gerekir. Zi- karnınız tam doymadan sofradan kalkmanız,
kir, o an Rabbimizin yapmamızı istediği şeyi ha- yediklerinizi komşunuz ve kardeşiniz için de
tırlamak ve onu icra etmek ve O’nunla beraber istemenizdir.
1. 43/Zuhruf, 36
2. 59/Haşr, 19
3. 13/Ra’d, 28
34
“Ey Rabbim
Kişi Allah’ı subhanehu ve teâlâ hayatın her ala- Senin beni
nında; kalbiyle, lisanıyla ve bedeniyle zikredip, saptırdığın
Rabbimizin o anki isteklerini ifa etse bir gün gibi ben de
senin kulla-
karşılaşacağı şeytandan kendisini kolay bir şe- rının yoluna
kilde muhafaza edecektir. oturup sağdan,
soldan, önden
ve arkadan
İhlâslı Olmak yaklaşacağım.
İhlâs zor elde edilmekle beraber elde edildi- İhlâslı kulların
ğinde mükâfatı dünyada hiçbir şeyle kıyas edil- hariç sen
onların çoğu-
meyecek kadar fazla ve yüksek olan bir amel- nu şükreder bir
dir(?). Bütün amellerin makbulü ihlâsla olduğu halde bulma-
gibi, bütün şeytanlardan korunmanın en güzel yacaksın.”
yöntemi de ihlâstır. İşte ihlâsın kişiye kazandır- (7/A'raf, 16-17)
dığı en büyük mükâfat budur. İblis ihlâslı kul-
ları tuzaklarıyla kandıramayacak, onları şükret-
mekten alıkoyamayacaktır. Şeytan Rabbinden lardan eylemesi ve ihlâsı bize kolaylaştırmasıdır.
izin aldıktan sonra şu sözleriyle bu gerçeği ilan Bütün doğrular Allah’tan, yanlışlar ise şeytan ve
etmektedir: bendendir.
“Ey Rabbim Senin beni saptırdığın gibi ben de Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir.
senin kullarının yoluna oturup sağdan, soldan,
önden ve arkadan yaklaşacağım. İhlâslı kulla-
rın hariç sen onların çoğunu şükreder bir halde
bulmayacaksın.” 4
Değerli Kardeşim!
Yukarıda yazılan konuları hayatına yansıtır-
san kendini ve ümmeti bütün şeytanın şerlerin-
den muhafaza edebilirsin. Fakat bunları pratikte
uygulamak şeytanla bir daha karşılaşmayacağı-
nı göstermez, sadece o habis varlığa karşı ken-
dini muhafaza etmeni sağlar. Rahmanımızdan
dileğimiz bizleri zikir ehlinden ve ihlâslı olan-
Şa'ban
1433
4. 7/Araf, 16-17
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
35
Tevhid Dergisi Çeviri Makale
Sevdiğinizden
İnfak Edinceye Dek! -1-
Zor zamanda infak etmek ise mihenk taşıdır. Burada
iman ve bağlılığın hakikati ortaya çıkar. Zira kişinin rahat
durumlarında infak etmesi, bolluk ve boş zamanlarında
cesaret ve fedakârlık iddia etmesi kolaydır.
H amd Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mah- şeyini harcamasıdır. Veya Kur'an'ın tabiriyle;
sustur. Salat ve selam Rasulullah’a, ailesine
ve ashabının tümüne olsun. “Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir
dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet
İslam’ın düşmanlarıyla olan savaşında bu- günü gelmeden önce, size rızık olarak verdikle-
gün çeşitli problemler olduğu ve bunun birçok rimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler
tarafı kapladığı konusunda iki kişi dahi ihtilaf ise zalimlerin ta kendileridir.” 1
etmez. Sadık bir Müslüman herhangi bir alanda
Allah’ın sana bahşettiği her şeyi infak etme-
önüne gelen, çeşitli eksikliklerini ortaya koyan
ye talip olan Müslüman! Eğer bu dine bağlılı-
bir konuyu, sadece araştırır. Böylece dinine yar-
ğında samimi isen, asla bunda cimrilik etme!
dım etmek ve taşıdığı hakkı savunma konusun-
Çünkü ancak kendine cimrilik etmiş olursun.
da kendisine yakışan gerekli desteği ve fiili ka-
İnfak ettiğin zaman da bunu Allah’ın yanında
tılımını var gücüyle, hiç olmazsa düşmanlarını
bulacaksın. O halde bu cimrilik neden?
batıl kılmak için uyguladığı azimeti ve iradesiy-
le yapabilsin. Bunun yanında infak, sahibini tehlikeden
korur. Bunun delili Allah’ın şu sözüdür: “Allah
Kolaylıkta İnfak Olduğu Gibi Zorluk- yolunda infak edin, kendi elinizle kendinizi teh-
ta da İnfak Etmek likeye atmayın” 2
İnfak, salih amellerin en önemli ve geniş ka-
pılarından biri olup, bu kızgın savaşa fiili olarak İbni Abbas, Mücahid, İkrime ve Said b.
katılmaktır. İnfak kavramına tüm kapsamlarıyla Cübeyr; Eslem Ebi İmran’dan şöyle rivayet
bakmamız gerekir. İnfak, zihinlerde canlandığı
gibi sadece mal ile ilintili değildir. Bilakis infak,
1. 2/Bakara, 254
Müslümanın Allah yolunda sahip olduğu her 2. 2/Bakara, 195
36
etmiştir:
“Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve
“Muhacirlerden bir adam Kostantiniyye saf-
mallarını, kendilerine vereceği cennet karşı-
larına hamle yapıp, onları yararak aralarına
lığında satın almıştır.”
girdi. Bizimle beraber Ebu Eyyub El-Ensari
de vardı. İnsanlar, ‘Kendi eliyle kendisini teh- (9/Tevbe, 111)
likeye attı’ dediler. Ebu Eyyûb el Ensarî kalkıp
şöyle dedi: “Ey insanlar! Biz bu ayeti daha iyi
bilmekteyiz. Bu ayet bizim hakkımızda nazil koyamaması daha evladır. Bu yüzden mümi-
olmuştur. Allah İslam'ı kuvvetlendirip İslam'ın nin malda fedakârlık yönünden kendisini ha-
yardımcıları çoğalınca birbirimize gizlice Rasu- zırlaması gerekir ki, böylece bu onu canında
lullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in aramızda olmadı- fedakârlığa ulaştırır. Bu da fedakârlığın en yüce
ğı bir sırada şöyle dedik: “Mallarımız sahipsiz mertebesidir.
kaldı, Allah da İslam'ı güçlendirmiş bulunuyor.
İslam'ın yardımcıları çoğalmış bulunuyor. Mal- Nefis, kişinin sahip olduklarından daha de-
larımızın başında dursak ve onlardan kaybo-
ğerli, sevdiklerinden daha yücedir. Bu sebeple,
lanları ıslah edip işimizi yoluna koysak nasıl
kişi her ne zaman infakta bu dereceye ulaşırsa,
olur?” Bunun üzerine Allah (cc) Peygamberine
bizim aramızda söylediğimizi reddetmek üzere: o zaman Allah’ın yardımını, desteğini hak eder.
“Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi el-
lerinizle tehlikeye atmayın” buyruğunu indirdi. İnfakın cihad mertebesine gelince, infak
Buna göre tehlike, ailelerimizin ve mallarımızın burada daha çok gereklidir. İster vakit mesa-
başında durmak, cihadı terk etmek olmuştur.” 3 besinde, ister mal, ister aile, ister makam, ister
can olsun, bunların hepsi fedakârlığın gayesidir.
Bakınız Allah subhanehu ve teâlâ İslam devletini Vakit kaynağına orantılı bir şekilde mücahidin
malları ve kanları ile inşa eden kimseleri nasıl tüm vaktini tamamen cihada vermesi gerekir.
yermiştir! Onlar, üzerlerindeki vacipleri yerine Hayatını gerçek bir askerliğe çevirmesi, cihadın
getirdiklerini zannettikten sonra aileleri ve mal- tüm alanlarında devam edecek şekilde kendisi-
ları ile beraber oturmayı istemişlerdi. Düşman- ni hazır görmesi, İslam’ın emretmediği bir şey
ların saldırdığı, İslam’ın şiarları kaybolup, küfür, olana kadar komutanının emri dışında konu-
riddet ve nifakın bunların yerine geçtiği bir za- munu terk etmemesi gerekir. Çünkü küçümse-
manda dinine karşı cimrilik eden ümmetimize miş olduğumuz bir gedik, düşmanın buradan
ne demeliyiz? girmesine sebebiyet verecek ve böylece yapıyı
yıkabilecek ciddi kayıplarımız olacaktır.
Davet merhalesi de aynı şekilde malın infa-
kını gerektirir. Bu da önemi itibariyle vakitten Mal ile infakta ise; mücahid kimse cihada
daha yüce bir mertebedir. İnsanların birçoğu malı ile katılmalı, mensubu olduğu imani top-
dini uğrunda zamanlarını harcar, fakat malları luluk için mali kaynakları elde etmek için tüm
hususunda cimrilik ederler. Bundan dolayı Al- şer’i yolları araştırmalı, sürekli cihadının gerek-
lah subhanehu ve teâlâ bütün cihad ayetlerinde bunu sinimlerini kapatmaya koşmalı ki, cihad da dur-
direkt canlardan önce zikretmiştir. Sadece mamış olsun. Zira mücahid kimse, malın cihad
Allah’ın müminlerin canlarını satın aldığı ayeti amelinin bir bağı olduğunu, onsuz ilerlemenin
bundan istisnadır. Burada ise can, malın önce- ve hedefini gerçekleştirmenin mümkün olma-
sinde gelmiştir. dığını idrak eden kimsedir.
“Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve Bundan dolayı ihlaslı ve sadık mücahid Al-
mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılı- lah yolunda infak edeceği bir şey bulamadığın-
ğında satın almıştır.” 4 da cihadında sıkıntı ve zorluk görecek, bu zor-
lukların da cihad farizasından geri kalmasına
Allah yolunda malını infak etmeyenin, sebep olacağından ve böylece oturan kimseler-
Allah’ın dinine yardım yolunda canını ortaya den olmaktan korkacaktır.
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
37
ğine bakın! Mekke’den kardeşleri kendilerine
hicret ettiğinde, Rasulullah sav onlardan Allah
için ikişer ikişer kardeş olmalarını istedi. Onlar
hemen bu çağrıya fazlasıyla icabet ettiler. Öyle
ki, mallarını ve evlerini muhacir kardeşleriyle
beraber ikiye böldüler. Bunun yanında içlerin-
den birisi eşlerinden birini boşayıp, muhacir
kardeşinin evlenmesi için seçmesini istedi.
dilme olasılığıdır. Bu da mücahidin onlarla ve “Kendilerine binek sağlaman için sana geldik-
cihadı terk etme ve onları koruma karşılığında lerinde: Sizi bindirecek bir binek bulamıyorum,
dünyaya eğilim gösterme arasında kalmasıdır. deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından
dolayı üzüntüden gözleri yaş dökerek dönen
çeviri makale
38
Niyet ve ihlası, bizzat ameli uygulama yolu- bine ve dinine adamış, raşit olan önderlerinin
nun arasını birbirinden ayırmamız gerekir. Bu- emirlerine her zaman icabet etmiş olur. Dinine “Kendilerine
binek sağla-
rada mutabaat şartı olan, amelin peygamberin yardım ve davetinin gereksinimlerine karşılık
man için sana
yoluna uygun olmasını kastetmiyorum. Bilakis vermek için elinde olanları feda etmeye hazır geldiklerinde:
amelin, pratik yönünü kastediyorum. Zira bura- olacaktır. Sizi bindire-
da iki şart arasında amelin Allah katında kabul cek bir binek
Bu yolda örnek olması için, bu bölümlerin bulamıyorum,
olması için birbirine bağlılığı yoktur. Müminin deyince,
niyetinin sadık, Allah için ihlaslı olması, ame- bazılarını sınırlamadan belirtebiliriz. harcayacak
linin de kabul olması sevap alınmış olması ye- bir şey bula-
terli olacaktır. Hal böyle iken, istenen bu amelin madıklarından
dolayı üzün-
verilmesi, din ve Müslümanlar için yeryüzünde tüden gözleri
faydalı bir semere olacaktır. yaş dökerek
dönen kimse-
Müslümanın hareket konusunda ilerlediği lere de (sorum-
luluk yoktur).”
vakıanın durumlarına dikkat etmesini, istedi-
ği amele girişmek için uygun zaman ve mekân (9/Tevbe, 92)
seçmesini isteriz.
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
39
Menhec Notları
Yiğit İnan
4. Allahu Teala’nın Müminlere Vaa- luklara yardım etmiş, onlara zafer nasip etmiştir.
dettiği Bu Yardımın Gerçekleşmeme-
Yazarımız bu başlık altında şu gerçeği vur-
si, Şartların Yerine Gelmemesi Sebe- gulamıştır;
biyledir
40
Müslüman topluluğun kendisini gözden ge-
çirmesi gerekir. Eğer yardım gelmemişse bu, o
toplulukta imani hazırlığın yerine getirilmemiş
olması sebebiyledir. Çünkü Allah subhanehu ve teâlâ
verdiği sözde sadık olandır. Eğer yardımı gön-
dermemişse bu, O’nun sözünde bir problem
olduğunu göstermez. Bilakis Müslümanlarda
bir problem olduğunu gösterir. Yani Müslüman
taifenin ‘Biz üstümüze düşeni yaptık ama Allah
yardım göndermedi’ deme gibi bir lüksü yoktur.
Bir taifenin işlemiş oldukları günahlar “Ey iman edenler! Tedbirlerinizi alın. Ya kü-
Allah’ın yardımına engel teşkil ettiği gibi, Müs- çük birlikler halinde ya da toptan savaşa çıkın.”
5
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
41
desteklediyse onlara da yardımını gönderecek- nasıl hezimete uğrattıklarını görmekteyiz. Sü-
tir. Ama bu yardımın elde edilmesi bir takım per güçlerin, görsel ve yazılı neşriyatı sonucu
şartların yerine getirilmesine bağlıdır; onların yenilmezliğine inananlara sorumuz
şudur; ‘Sizin şişire şişire yere göğe sığdıramadığı-
1. Niyetin sağlam olması nız süper gücünüz, girdiği hangi ülkede zafer elde
edebilmiş veya zaferi bir kenara bırakalım hangi
2. Amelin sünnete uygun olması savaştan az bir zayiatla çıkmıştır?’ Yani bu süper
güçler kendilerine kimse kafa kaldırmasın diye
3. Üzerimize düşen sorumlulukların tam bir toplumun üzerinde bu tür filmler ve kitaplar
şekilde yerine getirilmesi sayesinde bir korku psikolojisi hâkim kılmaya
çalışmaktadırlar. Ama bu süper güçler Rabbi-
4. Allah’a subhanehu ve teâlâ tevekkül edilmesi mizin bize haber verdiği durum üzeredirler;
5. Sabretmek. “Onlar size, incitmekten başka bir zarar ve-
remezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size
6. Dua silahıyla silahlanmak arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine
yardımda edilmez.” 7
Bu şartlarla beraber Müslümanlar
maddi sebepleri de yerine getirirse “Şeytanın dostları ile savaşın.
-eğer Allah onlara yardım etmeyi Şüphesiz ki şeytanın hilesi zayıf-
dilemişse- Allah subhanehu ve tır.” 8
teâlâ onlara yardım edecek-
Filmler ve kitap-
tir. Şöyle buyuran Allah lar sayesinde bir Yine Allah subhanehu ve
korku psikolojisi hâkim
menhec notları
42
lara komutanları Talut sesleniyor; Bu Allah’ın subhanehu ve teâlâ değişmez bir yasasıdır.
Mesela Allah subhanehu ve teâlâ diyor ki;
“Allah sizi bir nehirle imtihan edecektir. On-
dan içen benden değildir. Ondan tatmayansa “Ben günahları çokça affederim.”
bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan müstesna” 9
Ama Allah subhanehu ve teâlâ rahmetinin tecelli
Lakin bu etapta da, çok az bir kısmı dışında etmesi için kuldan bir hareket bekleyip onun
o topluluğun çoğu imtihanı geçemiyor ve geri- istiğfar etmesini emretmiştir. Kul ellerini açıp
de kalıyor. Bu az bir kısım nehri geçip Calut ve Rabbine istiğfar etmediği müddetçe -ve Allah
ordusu ile karşılaşınca bunlardan bir kısmı da dilemediği müddetçe- Rabbinin merhameti te-
korkuya kapılıp; celli etmeyecektir.
“Bugün biz Calut ve ordusuna güç yetireme- İşte burada yazarımız diyor ki; ‘Eğer bir ba-
yiz” 10 şarısızlık söz konusu ise bu bizim günahlarımız
sebebiyledir. Bu halin değişip başarı durumuna
diyerek geride kalıyorlar. Az bir topluluk sebat geçebilmesi için öncelikle bizim bir adım atma-
edip; mız gerekir.’
“Nice az sayıda topluluklar çok sayıdaki toplu- “Şüphesiz bir kavim kendi durumunu değiştir-
lukları yenilgiye uğratmıştır. Allah sabredenler- medikçe, Allah onlarda bulunanı değiştirmez.” 12
le beraberdir” 11
9. 2/Bakara, 249
Şa'ban
10. 2/Bakara, 249 1433
11. 2/Bakara, 249 12. 13/R’ad, 11
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
43
Okuma Parçası
Kerem Çağlar
İlahlaştırılan ‘İktidar’ ve
Yeşillerin Savaşı
T arih boyunca hiçbir iktidar, ne ihtişam- Büyük İskender Anadolu'ya gelerek Persleri
lı ordusuyla ne ileri uygarlığıyla, ne güçlü
kurumlarıyla, ne büyük halk desteğiyle ne de
yenip, egemenliklerine son veriyor. Sonra Ro-
malılar çıkıyor tarih sahnesine. Bu kez onların
anayasalarıyla çok güçlü bir şekilde ve sınırsızzafer ve egemenlik dönemleri başlıyor. Kavim-
bir süre ayakta kalabilmiştir. ler göçü ve Avrupa'daki iç karışıklıklar netice-
si Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesi...
Tarihte en uzun süre hüküm sürmüş sayısız Daha sonra Batı Roma İmparatorluğunun çö-
imparatorluklara, uygarlıklara ve hükümdarlık- küşü. Böylece zafer, egemenlik ve çöküş şeklin-
lara baktığımızda bu akıbetin istisnasız olarak de cereyan eden bu kısır döngü tarihsel süreçte
hepsi için mukadder olduğunu görürüz. sürekli deveran etmektedir.
44
“Zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arka-
sından da nice başka topluluklar vücuda getir-
dik.” 1
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
45
diye ‘başkaldırmak’ isteyenler olduğunda göz- terk edip ‘yirmi tırnaklı’ belhum adal 2 tağutlara
leri kamaşmalı, nefesleri kesilmelidir onların. itaat ve kulluk etmekten zerre kadar onur ve iz-
zet çıkmaz! Bu durum ‘en altta’ ezilmek, haktan
Gözlerini açtıklarında karşılarında gördük- ve şereften mahrum kalmak neticesini doğura-
leriyle yetinmelidirler. Türlü türlü hezeyanları caktır.
dogmatik (sorgulanamaz-değiştirilemez) ilke-
ler haline getirip en alttakileri enva-i çeşit şirk “Nefislerine zulmedenler olarak canlarını ala-
bataklıklarına sürükleyenler her kavmi modern cağı kimselere melekler 'Ne işte idiniz?' derler.
birer puta kulluk etmek cenderesine sokmak- Onlar: 'Biz yeryüzünde mustaz'af kimselerdik'
tan da geri durmamaktadırlar. derler. 'Allah'ın arzı (yeryüzü) geniş değilmiydi?
Sizde hicret etseydiniz ya!' İşte onların durakla-
En alttakiler ‘ilah’laştırdıkları iktidar putu- rı cehennemdir. O, ne kötü bir dönüş yeridir!” 3
nun homurdanmaması için Aziz ve Celil olan
Allah'a şirk koşmaktan da uzak durmamakta- Adil Ve Zalim Tağutlar Ya Da Yeşille-
dırlar. rin Halleri
Son dönemlerde cereyan eden iktidar sa-
Kimileri bir ‘büst’ bulur karşı- vaşlarında göstergeler karışır gibi
larında. İlkeleriyle, kendilerine oldu. Bir tarafta kendilerini
‘önderlik’ ettiğini zannettik- Her-
İslam'a nispet eden ve türbe
leri ölmüş bir tağutun kes sapkınlıkta,
yeşili rengiyle özdeşleşti-
büstü. azgınlıkta, şirkte, rilip anılan ‘adil tağutlar’
küfürde, yozlaşmada, tefessüh- var. Öte tarafta da zu-
Bazıları halen yaşa- te özgürdür, serbesttir! Sakınıl-
okuma parçası
46
Diğer yanda iktidarlarını olabildiğince sür- etmek, zihinlerinin bagajında taşıyageldikleri
dürebilme gayretindeki türbe yeşillilerin inanç cennet tasavvurlarını sûkutu hayale uğratır. Zi-
ve amellerinde ortaya çıkan şirklerini gizleme firi küfürlerini gündüzün apaçık aydınlığı gibi
gayretleri. Bu gayretlerinin temelinde de hak ile İslam ile perdeleme yönündeki hilelerini, oyun-
batılı birbirine karıştırarak batılı hak suretinde larını ve çirkefliklerini ortaya koymak da bu ik-
tanıtmak için gösterdikleri ‘milli hassasiyet!’ var. tidar tapıcılarının hışmını celbettirir.
Bir tarafta büstlere tapınanlar. Kendi aralında kurdukları sanal iktidar dün-
yasında kendilerinden olan herkes nemalanır,
Diğer yanda postlara tapınanlar. Ve bu ke- hepsine yetecek kadar arpalık vardır.
simlerin uğultuları, çığlıkları ve tezahüratları.
Hangi tonda olursa olsun yeşil, yeşile katılsa
Yeşillerden biri mehter takımı yürüyüşü gibi kara bir netice çıkar ortaya.
iki ileri bir geri.
Allah’ın dinini kısmen veya tamamen iptal
Diğerinin ise başı daima geriye dönük ol- edip yerine bambaşka hükümler çıkaran tağut,
duğu için yalpalaya yalpalaya bir sağa bir sola her halükarda tağuttur. İyi tağut, kötü tağut diye
avare kasnak gibi. bir ayırım yapılamaz.
Yeşillerin iktidar mücadelesi devam ederken ‘Türbe yeşili’ renkli bir tağut ile ‘haki yeşili’ bir
ikisinin de ortak bir paydada buluştuğu çıktı or- tağut arasında hiçbir fark yoktur. Tevhid akidesi
taya: ‘Yeşil Kemalizm’. nazarında diktatör tağutlar ile demokrat tağut-
ların hepsi toplansa bir tane ‘muvahhid’ etmez.
Hemen hemen herkes, ilahlaştırılan iktidara Yine tevhidin esaslarına göre Allah'ın subhanehu
teslim olmuştur. Kimisi sır yeşilinde, kimisi de ve teâlâ kanunlarına alternatif(!) kanunlar ihdas
sırf ‘Kemalist’ karakterinde buluyor özünü, aslı- eden, insanları bunları itaate davet eden, şirkin
nı. Hatta daha fazla ‘ürünler’ de var. Allısı, yeşil- günümüzdeki en güçlü ideolojik tezahürü olan
lisi.. her renklisi. laikliğe çağıran adil bir tağut ile zalim bir tağut
arasında da hiçbir fark yoktur.
Herkese paylar verilip ‘kutsanmış’ olduğun-
dan iktidar savaşına da kısa bir ara verilmiş gibi Modern çağın rengarenk tağutlarının ve
görünüyor şimdilik. tağuti düzenlerinin ihtişamı, muvahhidlerin
gözünde kumdan kaleler gibidir. Denizden
Herkes sapkınlıkta, azgınlıkta, şirkte, küfür- kumsala doğru usulca uzanan bir dalganın ge-
de, yozlaşmada, tefessühte özgürdür, serbesttir! lip o kumdan kaleleri tane tane dağıtarak yer ile
Sakınılması gereken tek şey tevhiddir, ilah ola- yeksan etmesi gibi bu tağutların rüsvay olacak-
rak Vahidu'l Ahad olanın kabulu ve bir tek li- ları akıbetleri de çok uzak değildir. Şüphesiz ki
derine kulluk ederken her türlü teşvik, kolaylık, gelecek, bekleyeni için çok yakındır.
yardım ve ihsanlara mazhar olabilir.
“Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve babanın
Tevhidden, İslam'ın özü ve esasından söz oğluna, oğlunun da babasına hiç bir fayda sağ-
edildiğinde ‘Yeşillerin’ dillerinden de gözlerin- lamayacağı o günden de korkun...O çok aldatıcı
den de yergi ve nefret fışkırmaya başlar. (şeytan)da sakın sizi Allah ile aldatmasın.” 4
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
47
Her Şeye Dair
Mahi
Telefonu tekrar açtı ve ileti bıraktı: nın daha çok işi vardı. Yeni oyunlar hazırlama-
lıydı.
- Hala orada mısın?
Saat 11 civarında uyandı. Bir güzel abdest
Epey bekledi. Hiç ses seda yoktu. Tüm gece aldı. Kuşluk namazını kıldı. Etüt odasına geçe-
bilgisayar önünde sabahladı ise, şimdi uyuyor- cekti ki telefonu aklına geldi. Ya mor kazaklı kız
dur diye düşündü. Numarasını bırakmak geldi mesaj atarsa… Sessiz moduna getirerek telefo-
aklına. nu cebine koydu.
- Ben Özgür. Numaramı yazıyorum. Arama. Masaya oturdu. Ezber tekrarına başladı ama,
Sadece mesaj at. 0 53........ aklı hep telefondaydı. Bu da konsantresini bo-
zuyordu. Bu sefer titreşime aldı. Gün boyu bek-
Nedense çok rahatlamıştı. Tarif edilemez bir ledi ancak hiç ses yoktu. Umutsuzluğa kapıldı.
mutluluk hissetti. Hatasını telafi edebilecekti. Kıza hiç yüz vermemişti ki. Tabi kız da ilgilen-
Her konuşma haram değildi. O da konuşma- meyecekti.
sını İslam’ı anlatmakla değerlendirecekti. Beri
tarafta kahkahalar atan şeytanın farkında dahi Vakit su gibi akıp geçmişti. Herkes yatmıştı.
değildi. Günahı nasıl da allayıp pullayıp Ömer’e Ömer de günün yorgunluğuyla yatar yatmaz uy-
satmıştı. kuya daldı. Çok geçmeden mesaj sesine uyandı.
48
- Dalmışım, diye cevap yazdı Ömer. da sık sık dışarı gönderildiği için yapamadığını
söylüyordu hocalarına. Bunun üzerine sorum-
- Seni çok merak ediyorum Özgür. Yüzünü luluklarını azalttılar. Çünkü Ömer çok kapasite-
görmek, sesini duymak istiyorum. Ne olur? liydi. Eğitimini tamamladığında büyük görevler
alması umuluyordu. Fakat iş yükünün azaltıl-
Ömer de istiyordu mor kazaklı kızın sesini masına rağmen Ömer’in durumunda hiçbir de-
duymak. Allah’ım bu nasıl bir duygu diye dü- ğişiklik olmamıştı. Hatta artık tekrarlarını dahi
şündü. Sanki benliğinin alt raflarında kalmış yapmadan geliyordu hocasının karşısına. Bu
da, bir anda ortaya çıkmış gibiydi. Kızın sözle- sefer de yeni bir mazeret üretti. Kur’an ve metin
rinin kendini heyecanlandırmasına bir anlam ezberi, hadis ve fıkıh dersleri ve tüm bunların
veremiyordu. Ama bu durumdan rahatsız da tekrarının onu çok yorduğunu, konuların art-
değildi. tıkça yükünün daha da arttığını söylemişti. Ne
kadar da alışmıştı yalana. Ne kadar da yalan-
Bir an kendi kendine güldü. Sanırım saç- cıymışım diye düşündü. Kendinden utanacak
malıyorum. Ha yazışmışım, ha konuşmuşum oldu ki kadim dostu, “İyi uyuttun hocayı. Hiç
diyerek: bu kadar inandırıcısını görmemiştim.” diyerek
gururlandırdı onu… İçine girmişti sanki
- İyi tamam. Konuşmamızda bir
şeytan… Onunla beraber hareket
sakınca yok dedi.
ediyor ona yol gösteriyordu. Ne
Tüm gece sabaha kadar
Yorganı kaldırdı de iyi bir kılavuz(!)
konuştu Ömer. Arkadaş- üzerinden. Nefesi
Muhammed Hoca, du-
ları duymasın diye terasa kesilecekti sanki. Kafası-
rumdan iyice rahatsız ol-
çıkmıştı. Zamanın nasıl nı duvara vurmak istiyor, maya başlamıştı. Ara ara
akıp geçtiğini anlama- bağırmamak için kendini nasihat ediyor, üstü ka-
mıştı bile. Ezan sesini zor tutuyordu. Özgürlü- palı uyarıyordu. Bu nasi-
duyunca irkildi. Bir kor-
ku kapladı içini. Zira gece
ğünü alanlar hocaları hatler ise Ömer’de ters etki
mıydı, Zehra mı? bırakıyordu. Sanki koca
namazına kalkanlar onu
medresede dersleri savsak-
göremeyince ne yapmışlardı
layan bir o vardı. Kimse ders
acaba?
çalışmıyordu. Herkesin notları
Telefonu kapatmadan tekrar gö- düşmüştü. Neden onlara kimse bir
rüşmek üzere anlaştılar. Koşturarak aşağıya indi. şey demiyordu da Ömer’e gidip gelip vaaz ve
Herkes sünnet namazını kılmış, farz namazı nasihatte bulunuyorlardı. Artık hocalarla göz
için saf tutmuşlardı. Ömer de hemen abdest göze gelmek dahi istemiyordu. Anlatılanları
alarak saftaki yerini aldı. Namaz ve tesbihatın dinlemek istemiyordu. Sadece Zehra’yı dinle-
ardından, Hocası nerde olduğunu sorduğunda mek istiyordu o. Onu bir tek Zehra anlıyordu.
ilk yalanını söylemişti… “Terasta ezber tekrar Bir tek Zehra seviyordu.
ediyordum. Kimseyi rahatsız etmemek için
Artık ne telefon ne de msn konuşmaları haz
oraya çıktım.” demişti.
veriyordu. Dışarıda buluşmaya başladılar. Bir
İçi burkuldu ama doğruyu da söyleyemezdi tanıdık ile karşılaşmamak için uzak semtle-
ya. Hem bir kereden bir şeycik olmaz. Allah af- ri tercih ediyorlardı. Ömer hemen hemen her
fediciydi… gün, bir takım işler için dışarı çıkıyordu. İşi-
ni bitirir bitirmez Zehra’sına koşuyordu. Her
Hemen hemen her gece aynı şekilde telefon zamankinden daha geç geliyordu medreseye.
konuşmaları yapıyorlardı uzun uzun... Gün ışı- Bahaneleri hazırdı. Kimi zaman beklenmedik
yınca mecburen etüt odasına gidiyordu arka- bir gelişmeden, kimi zaman buluşacağı kişinin
daşlarıyla. Hocalar gelene kadar derslerini göz- geç gelmesinden, ya da konunun uzadığından,
den geçiriyor tekrarlarını yapıyordu. Ama ezber trafik yoğunluğu ya da dolmuşu kaçırdığından
ödevleri kalıyordu. Verilen sorumluluklarını bahsediyordu. Ömer’in anlattıklarına hocası Şa'ban
inanmamış olacak ki akşam çay saatinde yap- 1433
bahane ederek işin içinden çıkmaya çalışıyor ya
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
49
düşünmüştü. Zehra’sıyla doya doya vakit geçi-
rebilecekti.
tıkları hasbihallerde yalan, sadakat, şeytanın Kahroldu Ömer… Hem şeytanın tuzağına
tuzakları, güveni zedeleyen unsurlar gibi konu- düşmüştü, hem Zehra’nın.
ları gündem ediyordu. Ah ah! Keşke Ömer, o
zaman bunların farkına varabilseydi. Nasıl da Sevdiklerini, hocalarını, arkadaşlarını kay-
her şeye dair
kör etmişti şeytan gözünü. Yaptığı cürümlerin betmiş; bir zamanlar ahlakıyla değer görürken,
farkına dahi varamamıştı. Her hata sıradanlaş- kendi elleriyle kendini rezil etmiş; yaratanını
mıştı gözünde. razı edebileceği en güzel yol olan ilim tahsilini
yük olarak görmüş ve bırakmış, ikinci evi med-
Yine bir gün buluşmuşlardı Zehra’yla. Her reseden ayrılmış, kalbini ve ruhunu kirletmişti.
buluştuklarında muhakkak Zehra’nın bir işi Sahip olduğu hidayetin, ilmin, itibar ve sevgi-
oluyordu. Önce onu hallediyorlar, sonra da bir nin şükrünü eda etmediği için, Allah tarafın-
güzel geziyorlardı. dan cezalandırılmıştı. Yalnızca, “Ben bunu hak
ettim” diyebildi.
O gün hiç beklenmedik bir anda karşısında
etüt sorumlusu Huzeyfe abiyi görünce şok ol- Bitti
muştu Ömer. Ne işi vardı burada?
50
Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye
Mirsad Ağınt
İki Lira
“Allah diyordu ama nasıl bir Allah? Hayret!
Şimdiye kadar kendisi de dahil olmak üzere
evdeki herkese “Bana Allah'ı anlat” denilse aşağı-
yukarı şöyle bir cevap çıkardı: “Bizi, dünyadaki
her şeyi yaratan, yağmuru yağdıran, güneşi
doğudan doğurup, batıdan batıran...” Sonra? Ne
sonrası!?
Yine tutturamamıştı. Şu ilkbahar mevsimi- me yapmadı. Hep bir hafta-on gün sonraya er-
nin en sevmediği yönü işte buydu. Sabah hava telediler! Beyazıt’taki Kadir Dayı da bizi ekerse
serin diye, üzerine kışın giydiği montu geçir- işimiz var.”
mişti mecburen. Ya şimdi? Utanmasa atletle
dolaşacaktı. Geçen günlerde kısa kollu çıkıp da Gayri ihtiyari cebini yokladı. 2 lirası vardı.
sırılsıklam eve döndüğünü hatırlayınca güldü Bu parayla minibüse atlayıp gidebilirdi. Ama
kendi kendine. sabahtan beri aç dolaşıyordu. “Bir şeyler atıştır-
mak için parayı tutmalı, otobüsü bekleyip akbili
Biraz ötede ikide bir annesinin pardüsesini kullanmalı” dedi.
çekiştiren sarı saçlı kız, onun güldüğünü gö-
rünce dikkatli dikkatli bakmaya başladı. Selim Yanında taşıdığı siyah renkli kalın poşet, şarj
hemen ciddi pozisyona geri dönmeliydi. “Eee, cihazı ve batarya doluydu. Sabah toptancıdan
ne de olsa kendi kendine gülenle konuşana iyi malzemeyi alıyor, akşama kadar dükkanları
bakmazlar” diye düşündü. Böyle söylerken dahi gezerek malı bitiriyordu. “Hamdolsun satış var.
güldüğünün farkında değildi tabi! Ama bir de ödeme olsa!” dedi kendi kendine.
Kendisini düşündüğü yoktu Selim'in. O bir şe-
- Aksaray arabası geçti mi delikanlı ? kilde idare ederdi. Ama anasının Eskişehir’deki
evinin kirası onu çok sıkıntıya sokuyordu.
- Yok amca. Bilet vereyim mi ?
Burada 9 kişi bir dairede kalıyorlardı. O yüz-
- Sağ olasın. Biletim var. den kira çok sorun değildi. Gerçi daire daire ol-
maktan çıkmıştı ama sabır! Biraz para biriktirip
Selim, biletçiyle kır saçlı, göbekli adamın ko- dükkan kiralayabilirse orada yatıp kalkardı.
nuşmasına kulak kabarttı. “Acaba ben de Beya-
zıt arabasını sorsam mı?” diye aklından geçirse Hem Ahmet'i de yanına alırdı. Zavallı ço-
de vazgeçti. “Birazdan gelir inşaallah” dedi. Ye- cuk, daha bir hafta olmamıştı bekar evine geleli.
niden kendi dünyasına döndü. Kur'an kursunu okuduğu sırada babası iflas et-
miş, o da kursu bırakıp İstanbul’a gelmişti. Ak- Şa'ban
“Bugün işler hiç iyi değil. Bir esnaf bile öde- rabası burada kalıyor diye Selimler’in dairesine 1433
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
51
gelmişti ama durumu hiç iyi değildi! Selim’e
göre ise sanki Ahmet gelince kömürlüğe bir al- hala annesini çekiştiriyordu. Arka camdan gü-
tın düşmüştü. lerek baktı ona Selim. Kız yine dikkatli dikkatli
gözlerini dikti.
Yemeklerden sonra çay içerken sürekli bir
şeyler anlatmaya çalışıyordu Ahmet. “Allah di- - Sağ olasınız. Allah razı olsun.
yordu ama nasıl bir Allah? Hayret! Şimdiye ka-
- Önemli değil. Yükün fazlaydı. Otobüste sı-
dar kendisi de dahil olmak üzere evdeki herkese
kıntı çekersin. Bir de mübarek cuma günü seva-
“Bana Allah'ı anlat” denilse aşağı-yukarı şöyle
ba girelim, dedik.
bir cevap çıkardı: “Bizi, dünyadaki her şeyi ya-
ratan, yağmuru yağdıran, güneşi doğudan do- - Allah razı olsun.
ğurup, batıdan batıran...” Sonra? Ne sonrası!?
İşte bu! Allah buydu onların nazarında.” Ön koltukta oturan adam hiç konuşmuyor-
du. Hatta Selim'e bakmamıştı bile. Biraz öne
Evet, evet! O akşamı çok iyi hatırlıyordu. Se- doğru eğilip ayakkabısının bağcığı ile uğraşma-
lim gazete okurken Ahmet de 3-4 kişi ile mu- sa yüzünü bile göremeyecekti belki. Hafif sakal-
habbet ediyordu da birden sormuştu: “Allah lı gözlüklü bir adam. Yok yok! Sadece gözlüklü
nedir?” diye. Etrafındakiler güldüler. “Böyle değil! Çok kalın gözlüklü adam!
basit soru mu olur?” dercesine. Ama o ısrar etti.
Cevap tıpkı demin Selim'in söylediği gibiydi. Kimseden ses çıkmayınca tekrardan dü-
Zaten başka ne olabilirdi ki? şünmeye başladı Selim. Ahmet başka şeyler de
anlatmıştı ama şimdi bir türlü aklına gelmiyor-
Ama Ahmet bir başladı anlatmaya! Aman du. Daha bir çok vasfı vardı Allah’ın. Ne kadar
bir hikaye
Allah'ım! Senin ne kadar çok ismin, ne kadar utanmıştı? Hergün beş vakit namaz emrine ica-
çok sıfatın varmış! Ve biz hiç birini bilmiyor- bet ettiği Allah‘ı tanımıyordu! Halbuki Selim’e
muşuz! Utanmıştı Selim. Burnu gazetenin yap- “Müşterilerinin nasıl olduklarını anlat” deseler
rağına değecek kadar gömdü başını. Ya Ahmet tek tek söylerdi, kim nasıl diye! Kim iyi kim
onu da görürse, ona da sorarsa Allah'ı? Gözleri kötü, kim sözünün eri kim dolandırıcı ve daha
başka yerde ama kulakları Ahmet’teydi. başka nice şeyler! “Eee! İşin ucunda mal olunca
tanırsın tabi” dedi ama bu düşüncesinden dola-
- Allah Alim'dir. Her şeyi bilir. Gaybı O'ndan
yı hemen yüzü kızardı.
başkası bilemez. Semi ve Basir'dir. Herşeyi işi-
tir ve görür. Dilediğini yapmaya gücü yeten tek Karnı açlıktan guruldayınca eli cebine gitti.
ilah O'dur. O Kadir'dir. O... Gülümsedi: “Hem 2 lirayı harcamamış hem de
akbili kullanmamıştı. Ne güzel!”
- Hemşerim! Ne tarafa!
Öndekiler ne kendi aralarında ne de onunla
Selim etrafa bakındı. Başkasına değil ona
konuşuyorlardı. Trafik de vardı. Bu şekilde yol-
sesleniyorlardı. Beyaz bir şahin, otobüs durağı-
culuk biraz zor geçecek gibi gözüküyordu. “En
na yanaşmış, şoför koltuğundaki adam konuşu-
iyisi biraz muhabbet etmek” diye düşündü Se-
yordu.
lim:
Beyazıt'a, dedi Selim kısık bir sesle.
- Nerelisiniz?
İstersen gel. Yakınlara bir yere bırakırız.
- Konyalıyız, ya sen?
Tamam.
- Eskişehir, yakın sayılır.
Poşetini zar-zor sıkıştırdıktan sonra diğer
- He, he ! Bir kaç defa gitmişliğim var oraya.
kapıdan arka koltuğa oturdu. O sırada fark etti.
Sen geldin mi Konya'ya hiç?
Duraktaki kır saçlı adamın yokluğunu. Hayret!
Otobüse bindiğini nasıl da fark etmemişti. “Çok - Yok.
dalmışım” dedi kendi kendine. Sarı saçlı kız
52
- Bir gün uğramaya çalış. Çok büyük zatlar
var. Ellerinden öper, hayır dualarını alırsın. herkese tevbe veriyor öyle uğurluyoruz.
Şoförün sözü ile düşüncelerinden sıyrıldı Bir anda zihninde şimşekler çaktı. Eli he-
Selim. men cebine gitti. Yoktu, yoktu! 2 lirası yoktu!
Neredeyse sevinçten zıplayacaktı. Şimdi bütün
- Yolumuzun üzerinde birçok otobüs durağı taşlar yerli yerine oturmuştu. El uzandığında
var. Böyle senin gibi eli yüzü düzgün kimseleri hızlıca 2 lirayı adamın eline sıkıştırmış ve ara-
arabaya kabul ediyoruz. badan hemen inmişti. İşte şimdi kuş gibi hafif-
lediğini hissetti.
O ana kadar önünden başka hiç bir yere bak-
mayan kalın gözlüklü adam aniden Selim'e doğ- Trafik lambası yeşile döndü. Bir arabanın
ru döndü. Sanki gerçekten eli yüzü düzgün mü camı hafifçe aralandı. Camı silen çocuğun eline
diye kontrol ediyordu. iki demir parçası yuvarlandı. Ufak kirli suratta
ışıldayan gözlere, gülümsemeyle ortaya çıkan
Şoför gözlüklü adamı işaret ederek devam dişlerin parıltısı eşlik etti.
etti.
“Allah’ı daha iyi tanımalı” diye mırıldandı Se-
- Bu zat Konya’daki Şeyh'in buradaki vekille- lim.
rindendir. Konya‘ya kadar gidemeyenler günah-
lar içinde yaşamasınlar diye buralara yardımcı- Şa'ban
larını göndermiş mübarek! Arabaya aldığımız
1433
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
53
Sizden Gelenler
Münadi
54
Peki öyleyse dünya yalan mıdır? Gerçek mi-
dir? Bence gerçektir, nasıl yalan sayabiliriz ki!
Burada yaptığımız her davranış, söylediğimiz
her söz bizim ahiretteki iki gruptan hangisin-
den olacağımızı belirler. Dünya hayatı anlamlı-
dır bence, öyle de olmalıdır. İnsanoğlu kendisini
yeni bir varoluşa hazırlarken, yaratılış gayesine
göre yaşamak, dünyayı anlamlı kılan en önemli
şeydir. Şöyle bir düşünelim! Zayıf, aciz, hiçbir
şeye gücü yetmez bir şekilde yaratılmışız ve hiç-
bir şeye muhtaç olmayan, tüm eksik sıfatlardan
münezzeh olan bir yaratıcı sizi muhatap almış.
Peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla sizinle ile-
tişime geçmiş. Ve sizden bir isteği var; ‘Sadece
O’na kul olmanız’.
Artık böyle bir insanın nasıl bir evde otur-
Siz bu geçici dünya hayatı içinde yaşarken, duğunun bir önemi yoktur. Onun için cennet
herkes gibi oturup-kalkacaksınız. Görünüşte köşkleri vardır. Bu insanın arabasının olup ol-
herkesten sadece bir tanesi olacaksınız. Ama madığının bir önemi yoktur. Onun için cennet
siz herkesten farklı olarak sadece Rabbinize kul binekleri vardır. Böylelerinin üzerlerine ne giy-
olacaksınız. diklerinin de bir önemi yoktur. Böyleleri dün-
yada takva elbisesi giymiş, ahirette ise cennet
Ahsen-i takvim üzere yaşamanın verdiği lez- ziynetleri ile süslenmiştir. Böylelerinin dünya-
zet sizin her halinizi anlamlı klacak. Birilerinin da iken insanların nazarında mertebelerinin ne
aşağılayan bakışları, inciten sözleri, yıpratan olduğu hiç önemli değildir. çünkü onlar Rableri
eziyetleri hayatınızın anlamına bir kez daha art- katında en yüce makamların sahibidirler.
tıracak. Hatta ellerinize vurulan kelepçeler bile
hayatımızı anlamlı kılan birer obje olacaklar, si- Anlıyorsun değil mi? Dünya hayatı hiç de
zin için. Çünkü sizin kalbiniz ve beyniniz hala öyle boş değil.
özgür. Zaten bahsettiğiz hayatın anlamı da bu
özgürlükte saklı. Allah'ın kullar üzerindeki hakkı, kulların sa-
dece O'na ibadet etmesi; kulların Allah üzerin-
Özgürsünüz çünkü yaratıldığınız hal üze- deki hakkı ise, sadece kendisine ibadet edenleri
resiniz. Özgürsünüz, çünkü inandığınız gibi cennetine koymasıdır.
yaşıyorsunuz. Özgürsünüz, çünkü neyi niçin
yaptığınızı biliyorsunuz. Çünkü sizin bir kita-
bınız, peygamberiniz var. Yani, her yaptığınızın
bir delili var. Bu dünya hayatı içinde başı boş
sürüklenip gitmiyorsunuz.
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
55
Her Taraf İktibas Yazı
Ah mine’l-“Ortadoğu
Uzmanları”
Ülkemizde sayıları azımsanamayacak kadar eksik de olsa bilgilerini paylaşmaktan ve halkı-
çok insanın Ortadoğu, Kuzey Afrika ve hatta mızı analizleriyle aydınlatmaktan başka düşün-
Afrika bölgesinde olan bitenlere ilgisi giderek celeri olduğunu düşünüyor, şüphe duymuyoruz.
artıyor, olayları anlamaya ve anlamlandırma-
ya çabalıyorlar. Ancak, bölgede özellikle son Bir parantez açıp İstanbul’un çok ilginç bul-
bir yılı aşkın bir süredir yaşananlar düşünül- duğum ve ilgiyle takip ettiğim bir yönünü siz-
düğünde bunun pek de kolay olmadığı aşikar. lerle paylaşmak istiyorum: Yağmur çiselemeye
Bölgede neler oldugunu takip etmeye çalışmak, başlar başlamaz daha önce ne iş yaptıkları konu-
olayların aylık değil neredeyse haftalık aralık- sunda fikir oluşturamayacağınız pek çok insan
larla ve tüm hızıyla değişmesi yüzünden konu bir anda ortaya çıkıp ellerinde çeşit çeşit şem-
hakkında sağlıklı bir fikir oluşturmak oldukça siyeler, yol kenarında satmaya başlar. Onların
zorlaştı. Bir de buna ‘Ortadoğu Uzmanları’mı- görünmediği ortamlar adeta garipsenir olmuş-
zı eklediğinizde konu daha da içinden çıkılmaz tur günlük yaşantımızda. Televizyonlarda saba-
hale geliyor. ha kadar “fikir” beyan eden onlarca “ortadoğu
uzmanı”nı da biraz böyle değerlendirebiliriz.
Şüphesiz bu “Ortadoğu uzmanları”nın için- Daha önce ne yapıyorlardı? Neredeydiler? Ne-
de elbette bilgisine, analizine, yorumuna güven- lerle ilgilendiler?... bilinmez. Yıllar önce Manisa
diğimiz çok sayıda nitelikli kişi var. Onları söz- semalarında UFO görüldüğünde de yaşamıştık
lerimin dışında tutuyorum. Ama, her vesileyle aynı durumu: Onlarca “UFO uzmanı” günler
karşımıza çıkanların pek çoğu bırakın uzun yıl- boyu televizyon ekranlarını meşgul etmiş, biz-
lar bölgede yaşamayı, bölgenin kültürünü, gele- leri uçan daireler hakkında aydınlatmıştı!
neklerini bilmeyi, daha da önemlisi insanlarını
Tüm bunlara ek olarak, son yıllarda Arap ya-
yakından tanımayı; Ortadoğu’nun herhangi bir
rımadasından gelip ülkemize yerleşmiş ve med-
yerine seyahat etmemiş olmaları dahi şüpheli-
yanın demirbaşı haline gelmiş ‘ithal’ uzmanları-
dir. Yine çok büyük bir bölümünün Arapça bil-
mızdan da sözetmek gerek. Bölgeden gelmeleri
mediğini hatta bunların içinde global medyayı nedeniyle halk nezdinde daha fazla inandırıcı-
takip edecek kadar yabancı bir başka dil bil- lık arzeden bu uzmanlar en azından Arap med-
meyenlerin dahi bulunduğunu tahmin etmek yasını takip etme olanağına sahip. Türkçeyi iyi
zor değil. Arap yarımadasında ve Kuzey Afrika öğrenmiş olanları da konuları aktarma bakı-
bölgesinde bir süre bulunmadan, halk ile haşır mından pek de sıkıntı arzetmiyor. Ancak, bu
neşir olmadan, örneğin, Libyalıların Suriyeliler aktarılanlar kimi yerde Arap gazetelerinin
hakkındaki düşüncelerini yada Ürdünlülerin üçüncü sayfa dedikodu haberlerinden öte geç-
Mısırlılar’ı nasıl gördüğü yada Biladu’ş-Şam miyor. Yani, Kahire, Şam, İstanbul’da herhangi
bölgesinin körfez ülkeleri için ne düşündüğünü bir kahvehanede duyacağınız yorumlar bazen
bilmek hayli zor. Oysa, tüm bu ülkeler arasında seviyeyi belirliyor. Ürdün’de yayınlanan günlük
bölgede yaşayanların çok iyi bildiği yazılı olma- Şihan türü gazeteleri biraz karıştırmak bu tür
yan kodlamalar ve referanslar vardır. Siyasi, top- bilgileri Türkçeye aktarmak için yeterli kaynak
lumsal, bireysel ilişkiler tüm bunların etkisine oluşturabilir.
göre şekillenir, dostluklar ona göre kurulur. Biz
yine de bu “uzmanlar”ın iyi niyetli olduğundan, Bu ithal bölge uzmanlarından biri uzunca
56
süre önce bir radyoda canlı yayında Ortadoğu ardı arkası kesilmez. Her taşın altında onların,
üzerine konuşuyor, anılarından sözediyordu. bir de Yahudilerin olduğu iddiasının dünya ça-
Laf lafı açtı, laf arasına abartı girdi ve sonunda pında azımsanamayacak kadar çok kabul ede-
konuyu Kaddafi ile olan dostluğuna ve geçmişte ni vardır. Bu iddialara göre, Amerika Birleşik
sık sık yaptığı Libya ziyaretlerine kadar getirip, Devletlerini de Yahudiler “yönettiği” için sorun
oradan Kaddafi’ye “Bak Muammer, sen devleti hallolmuş oluyor, her ikisini de aynı kulvarda
bu haliyle iyi yönetemiyorsun, gel, şu işi şöyle değerlendirebiliriz. Amerika’nın Afganistan’dan
yap, böyle yap!..” türü hitaplarla nasıl akıl ver- niye hala çık(a)madığını “oradaki değerli ma-
diğine kadar uzattı. Kaddafi’ye nasıl ülke yö- denlerde de gözü var…” diye yanıtlayanlar bu-
netmesi konusunda yönlendirme yapan bölge lunduğu gibi Irak’tan çıkmamasını da sadece
gazetecimiz, bana, iki yıl kadar önce seyahat- oradaki petrol ile ilişkilendirerek açıklayan
lerimden birinde yine Libya’da şahit olduğum “uzmanlar”ın ortak bir yanı var yine de – biraz
bir olayı anımsattı. Trablusgarp’ta Saha’t Hazra kitap okuma, araştırma yapma zahmetine kat-
(şimdi adı Saha’t Şuheda)’da bir açık hava ka- lanmıyorlar. Amerika’nın Afganistan ve Irak’ta
fetaryasında oturuyorduk. Oradan tanıdığım bulunmasının maliyetini oradan çıkan petrolle
Suriyeli genç bir arkadaş geldi yanımıza. Biraz karşılamasının yıllar alabileceği, kaybedilen her
üzgündü. Ne olduğunu sorduğumuzda, park Amerikan askerinin hükümetleri için tehlikeli
halindeki aracına bir Libyalının arkadan çarptı- bir oy kaybı yarattığı, ölen her Afganlı ve Irak-
ğını, hasar oluştuğunu söyledi. Cana değil mala lının bölgede, ve dahi dünyada, Amerika kar-
gelsin diye avutmaya çalışınca, başına gelenlerin şıtlığını arttırdığı gibi hemen sayılabilecek bir
devamını anlatmaya koyuldu. Yasa gereği kaza kaç sebep dahi “sadece maden..”, “sadece petrol..”
yerine polis çağırmışlar, polis tutanağı hazırla- tezlerini zayıflatmaya yetecektir. Dahası bu uz-
mış ve neticede bizim Suriyeli arkadaşı haksız manların ‘ilim’leri yoktur ama müthiş ‘fikir’leri
çıkarmış. Suriyeli arkadaş, park halindeydim, vardır: CIA / Pentagon / Mossad’ın nasıl işledi-
bu sürücü geldi, çarptı arabama, üstelik kendisi ğini, neler yaptığını, neler yapabileceğini bu ku-
de böyle olduğunu söylüyor, niçin tüm kabahati rumların içinde çalışanları bir kenara bırakın,
benim üzerime yazdınız diye itiraz edecek ol- başındaki insanlardan daha iyi bilir görünürler.
muş. Aldığı cevap kendi ifadesiyle aynen şöyle: Amerika’nın mimarlığını yaptığı BOP proje-
Sen eğer Suriye’den buraya gelmemiş olsaydın, sinin ne olduğunu tam tarif edemeyip kelime
bu Libyalının kaza yapmasına sebebiyet verme- oyunlarıyla etrafında dönüp dursalar da bunun
yecektin… bölge için ‘çok kötü bir şey’ olduğunda hem
fikirlerdir, hatta ülkemiz sayın başbakanının
Libyalılar Suriyelilere böyle bakarken sayın BOP as başkanı olduğunu iddia ve sonrasında
bölge gazetecimizin Kaddafi’ye akıl hocalığını fütursuzca ilan etmişlerdi. Neyseki, bu aralar
nerede yaptığı bir soru işareti olarak kalacak. bu söylemlerin modası geçti, veya Amerika bu
uzmanların kendilerini deşifre etmelerinden
Tüm bu kargaşada, havada uçuşan “fikir” lere rahatsız olup planı ‘bir sonraki bahar’a diyerek
baktığınızda bunların “komplo teorileri”nden rafa kaldırdı!
öteye pek geçemediği, bilgi eksikliğinden dola-
yı da çok zayıf kaldığı görürülür. Örneğin, bu Bu anlamda, uzmanlarımız aslında biraz
teorilere göre Amerika tüm bu ayaklanmaların, da ‘harcanmış yetenek’ kategorisinde değerlen-
daha doğrusu Arap Baharı’nın arkasındadır, dirilebilir. Ömürlerini Amerika’nın Türkiye ve
planlayıcısıdır, uygulayıcısıdır. Kulağa hoş ge- Ortadoğu üzerine kurduğu komplolarını açığa
len bu teorinin kastettiğine göre Amerikalıların çıkarmakla geçiriyorlar ama komplo tespit ala-
bir parmak hareketiyle (ya da bir düğmeye bas- nındaki bu engin deneyimleri maalesef bugüne
masıyla) halklar sokaklara dökülüyor, slogan at- kadar Amerikalılara (ve Yahudilere) karşı bir
maya başlıyor, ve bunun sonucu olarak şanslıy- kez olsun üstün gelecek gerçek bir üst teori üre-
sa fena halde dayak yiyor, yaralanıyor, işkence tememiştir.
görüyor. Ya da özellikle Libya, Yemen ve Suriye
örneklerinde gördüğümüz gibi binlercesi vuru- Hal böyle olunca da Türkiye’de insanların
lup, öldürülüyor. bu konuda kafasının karışık olması son derece
Şa'ban
anlaşılabilir bir durum. Kaynak: Her Taraf 1433
Bilindiği üzere, Amerika ile ilgili teorilerin
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
57
VUSLAT DEMİNDE
58
İktibas Yazı
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
59
sonra evde otorite olabilir baba. Ya da eşinizin HİÇ DEĞİLSE BABAMA SÜRTÜNE-
gözündeki saygınlığınız kadardır otoriteniz. YİM…
Yoksa ‘Anlaşma yaptık, otorite benim’ değil.” Dr.
6 yaşındaki Hakan bir pedagoga götürülür.
Mustafa Ulusoy da çocukların isteklerine (hik-
Ondaki davranış bozuklukları değerlendirildi-
mete uygun şekilde) evet ya da hayır diyebilen,
ğinde uzman, “Babası nasıl biridir? Yeterince
otoriter bir babanın önemini “Çocuklar bundan
birlikte vakit geçirebiliyorlar mı?” diye sorar.
hoşlanmaz gibi dursalar da içten içe sevinir, gü-
Anne cevap verir: “Yoğun çalışan, variyetli biri-
ven duyar ve bu otoriteye hayatlarında her za-
dir. Hakan’ın her istediğini yapar. Fakat birlikte
man ihtiyaç hissederler.” cümlesiyle açıklıyor.
pek vakit geçiremiyorlar.” Uzman konuyu bi-
raz daha deşelediğinde babanın eve geldiğinde
ANNE, BABALIK VAZİFESİNE SO- oğluna dönüp bakmadığını, çocuğun misket-
YUNMAMALI lerini babasına sürtünerek oynadığını öğrenir.
Günümüz ekonomik şartları babalarla ço- Hakan’ın tek isteği onu da oyununa katmaktır.
cukları ister istemez birbirinden uzak tutuyor. Fakat babasının yaklaşımı hep aynıdır: “Çok
Ne babalar çocuklarını iş yerine götürebiliyor yorgunum, oğlanı al ayağımın dibinden. Man-
ne de eve erken gelebiliyorlar. Uzun mesailer zaraya karşı bir şeyler içeyim de biraz dinlene-
bazen gece geç saatlere kadar sürüyor. Baba yim.”
eve geldiğinde anne ve çocuklar çoktan yatmış
oluyor. Hatta bu durumu haftada birkaç kez ya- Benzer olaylarla meslek hayatlarında çok
şayan aileler yok değil. Baba evde az vakit ge- karşılaştıklarını söyleyen Prof. Dr. Haluk Yavu-
çirdiğinde ise ailede otorite boşluğu meydana zer, kendisine başvuran 9 bin ailenin 1300’ünü
geliyor. Anne bu sefer hem çocuğun duygusal rastgele seçip problemlerini inceler. Ortaya çı-
iktibas yazı
ihtiyaçlarını karşılıyor hem de babanın vazife- kan sonuç hayli düşündürücüdür: “Yüzde 65
lerini yerine getirmeye çalışıyor. Bu olumlu bir oranında babayla çocuk arasında yetersiz ilişki
davranış gibi gözükse de çocuklarda nevroza vardı.”
(sürekli huzursuzluk duygusu eşliğinde beden-
sel ve toplumsal işlevlerde aksamalara yol açan Psikiyatr Mustafa Ulusoy da babalarda ‘ço-
ruhsal bozukluk) sebep oluyor. Çünkü anne, bir cuğuma yetemiyorum’ gibi bir kaygı gözlem-
taraftan çocuğun saçını okşuyor, arkasından bir lemediğini söylüyor. Bunu da ‘modern insan
kurala uymadığı için kafasına vuruyor. Adem kişiliğine bağlıyor: “Yapılan esaslı araştırma-
Güneş, bu yolla çocuğun duygularını geliştire- larda her on kişiden birinde kişilik bozukluğu
mediğine değiniyor: “Anne sevecen biri mi yok- var. Yine 4 kişiden birinde de belirtiler mevcut.
sa otoriter mi? Burada anne hem kendi fıtratına Bu tarz insanlar önce kendi kariyerini, başa-
aykırı işler yapıyor hem de çocuğun psikoloji- rısını, kazandığı parayı düşünür. Bu tutumlar
sini bozuyor. Böyle bir evde yetişen çocuk da dünyevileşmekten kaynaklanıyor. Modern in-
duygularını yitirip duyarsızlaşıyor. Ergenlik dö- san kendiyle meşgul olan insandır. Böyle biri-
neminde de ailede ciddi sıkıntılar çıkıyor. Anne nin çocuğuna yetememenin kaygısını çekmesi,
ellerini yüzüne kapatıp hıçkırıklarla ağlıyor. ‘Ne fedakârlıkta bulunması çok zordur.”
olur oğlum-kızım bana yardım et’ diyor. Çocuk,
‘Bırak ağlamayı da yemeği hazırla’ şeklinde kar- Öyleyse ‘maddeten var, manen yok’ babalar
şılık veriyor.” bir çocuğun hayatında nelere mal olur? Prof. Dr.
Haluk Yavuzer’e göre bu çocuklar, duygusal do-
Tüm bu olumsuzlukların yaşanmaması için, yumsuzluk şemsiyesi altında çok kolay tüketen
anneler, şefkat timsali özelliğini devam ettirip bireyler hâline geliyor. Sevemiyor. Karşı cinsle
çocuk izin alacaksa, misafir kabul edilecekse, iyi ilişki kuramıyor. Alınan eşyanın kıymetini
ailecek bir program yapılacaksa “Babanızı ara- bilmiyor. İnsan ilişkilerinde yetersiz kalıyor. İş-
yıp soralım, izin isteyelim” demeli. Baba evde birliğine yanaşmıyor. Doyumsuzluk her hâliyle
bulunmasa da otoritesini bu yolla canlı tutmalı. kendini gösteriyor. Zaman zaman yetersizlik
duygusu yaşıyor. Suça karışma oranı artıyor.
Eşiyle maddi-manevi doyumlu, sağlıklı bir iliş-
ki kuramıyor. Cinsel hayatında sorunlar yaşaya-
biliyor. Zaman zaman aşağılık duygusu ortaya
60
çıkıyor. Sevdiklerinden abartılı beklentiler içine çük bir örnek, anne-babası 12 yaşındayken ay-
giriyor, bunlar karşılanmayınca da hayal kırık- rılan Tuğba Hanım: “Annemle kalıyordum. Ba-
lığı yaşayarak hayata küsüyor. Babasıyla iyi bir bam artık evde değildi ama biz yine mutsuzduk.
geçmişi bulunmayan kızlar, eşlerine güvenmek- Özlemini çektiğim huzuru, yakınlığı bana bir
te zorlanıyor. Her yaşadığı olumsuzlukla baba- türlü yaşatamadılar. Okul çıkış saatleri, veli top-
sı arasında bağlantı kurup eşini de kendini de lantıları, okul piknik ve yemekleri benim için
yıpratıyor. kâbus gibiydi. Şimdi 33’ündeyim. 2,5 yaşında
bir oğlum var. Çocuğumun babasız kalmasını
BABA MANEN YOKSA AİDİYET istemediğim için birçok sıkıntıya katlanıyorum.
DUYGUSU DA OLUŞMUYOR En kötü baba, yanında bulunmayan babadan
Şadiye Hanım, kardeşlerini ve annesini sü- daha iyidir çünkü!” Acaba Tuğba Hanım’ın tu-
rekli ezen birine ait o evde hiçbir zaman yaşa- tumu doğru mu?
mak istemediğini anlatıyor: “Eğer babam biraz
huzur verseydi evim ve ailem olduğu için ken- Pedagoglar, boşanan çiftlerin ardından ço-
dimi mutlu hissedebilir, annesiz-babasız çocuk- cukların neler yaşadığını ve hissettiğini şöyle
ların yerine geçmek istemezdim.” diyor. Şadiye özetliyor: Çocuk önce iç muhasebe yaparak
Hanım çocukluk döneminde tesis edilemeyen kendini suçluyor. Okul dönemi başladığında
aidiyet duygusunu ilk kez evlendikten sonra ise hayatının karardığını düşünüyor. “Veli top-
yaşamış. Bunun sebebini Pedagog Adem Güneş lantısında ne olacak? Arkadaşlarım babamı sor-
şöyle aktarıyor: “Baba bu duyguyu oluşturan duğunda ne cevap vereceğim?” diye tedirginlik
mıknatısî etkiye sahiptir. Etrafındaki herkesi yaşıyor. Kendiyle alakalı bir şeyler konuşulma-
kendine çeker. Babanın aile üyelerinin işlerini sını istemediği için toplum içinde silik kalmayı
takip etmesi, her sorunda devreye girmesi, reh- tercih ediyor. Zamanla her şeyden mesaj çıkarır,
berlik etmesi, ‘aileyiz’ kavramına sıklıkla vurgu alınır hâle geliyor. Biraz daha büyüyüp yeni bir
yapması, aidiyet duygusunun çocukta oluşması hayat kurma hayallerine daldığında ise ‘Babam
için gereklidir.” Güneş, aidiyet duygusu kazan- yok, sevdiğim kızı kim isteyecek, ya annemle
mamış kız ve erkek çocukların ileriki yaşamla- babam kavga ederlerse, ya babamın evlendi-
rında ciddi sıkıntılar yaşayabileceğini söylüyor: ği kadın gelmesine izin vermezse’ gibi gelecek
“Doğuştan getirdiğimiz bir histir bu. Hepimiz kaygısı yaşıyor. Kız çocukları ise; ‘Beni kimden
bir yere ait olmak isteriz. Evde aidiyet hissi oluş- isteyecekler? Anne-babası ayrılmış bir kızı aile-
mamışsa çocuk ergenlik döneminde bunu dışa- lerine almak isterler mi?” gibi sorularla kendini
rıda arayacaktır. Ona ilk kucak açana sorgusuz yıpratıyor.
gidecektir. Genç yaşında terör örgütlerine girip
Prof. Dr. Haluk Yavuzer tüm bu olumsuz
hayatını bu uğurda harcayanların, fuhuş batak-
duyguların ergenlikte zirve yaptığını söylüyor.
lığına saplananların, madde bağımlılarının bir
Bu dönemi daha az sorunla atlatmak içinse
çoğunun bir yerlere ‘ait olmak’ için yola çıktığı-
belli kaidelere dikkat etmek gerekiyor. Mesela
nı unutmamalıyız.”
anne-baba çocuğa karşı dürüst olmalı. Asla onu
Günümüz şartlarında evlilik kadar boşan- kandırmamalı. Hiçbir zaman tekrar bir araya
mak da doğal karşılanıyor. Evliliklerini sonlan- geleceklerini düşündürecek, hayal ettirecek ey-
dıran yetişkinler kısa bir dönem sonra hayatla- lemler, söylemler içine girmemeli. Onun anla-
rına kaldıkları yerden devam ediyor. Bu savaşta yacağı dilden boşanmanın sebebi anlatılmalı,
en büyük yarayı ise çocuklar alıyor. Babanın bir gelişmeler hakkında bilgi verilmeli. Karı-koca
çocuğun hayatında neler ifade ettiğini düşüne- asla çocuğunu birbirine karşı tehdit unsuru
cek olursak baba eksikliğinin nasıl tamamlana- şeklinde kullanmamalı. Anne de baba da çocu-
bileceği üzerine düşünmek gerekiyor. ğa karşı tarafı kötülememeli. Boşanma gerçek-
leşse bile ebeveynler iki yetişkin gibi bir araya
“EN KÖTÜ BABA, ‘YANINDA BU- gelip evlatlarıyla ilgili ortak kararlar alabilmeli.
Çocuğun yanında tartışmadan konuşabilmeli…
LUNMAYAN BABA’DAN İYİDİR”
Öncelikle anne-babası ayrılmış bir çocuğun Tûba KABACAOĞLU Şa'ban
Devam Edecek 1433
somut ve soyut dünyası altüst oluyor. Buna kü-
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
61
Ebu Ensar Ayın Kitabı
Haydi İslam'a
Ebu Sehran es-Sur
62
Bir Tablo, Bir Ders
Şa'ban
1433
TEMMUZ’12 • SAYI: 6
63
Buzağıya
Bir
duyu
Dostluk
K
K
Ş
A
V
E
B
A
tapan
N
A
Beşer
organımız
Düşmanlık
topluluk
Ömrün
U
L
A
G
E
N
L
A
B
Y
A
Y
İ
baharı
Bir
E
H
F
Oruç
ayı
C
İ
U
K
R
A
N
D
S
peygamber
Kur’an’ın
Salihlerin
E
A
R
N
B
F
R
A
D
N
İ
A
tercümanı
bahçesi
Arşı
Hadis
İ
titreten
M
A
Z
R
A
İ
İ
L
rivayet
R
L
N
sahabe
eden
Bulmaca
Bir
haram
B
S
A
Z
A
N
H
Y
A
V
A
E
R
ay
A D B Ü T E M İ L U L A N L
Helak
Namaz
B
İ
Z
İ
N
(AS)
olmuş
bir
K
S
S
K
A
A
çağırısı
halk
Bir
yaz
Az
ile
B
E
N
M
Y
A
İ
A
İ
A
A
K
meyvesi
yetinmek
A Z K U K İ E R D İ L A T Y
İbni
S
A
N
A
A
R
M
D
E
H
İ
Abbas’ın
M
Ü
öğrencisi
Oruçlunun
Cehennem
(RA)
A
Z
(RA)
P
U
N
D
İ
H
A
C
sevinci
bekçisi
Eski
bir
Suriye’nin
Bir
sayı
İ
F
T
A
R
Z
M
Ş
D
I
ölçü
O
başkenti
birimi
E L L İ K İ L A R A M A K K
cevaplarını bulup işaretlemek. Her tanımın cevabı, tanımın verildiği karenin her-
hangi bir kenarından başlamakta ve yatay veya dikey hareketlerle ilerlemektedir.
Diyagramdaki her harf sadece bir kez kullanılmalıdır. Cevaplardan biri örnek ola-
rak işaretlenmiştir.
64