You are on page 1of 68

Şa’ban

1433

Aylık Eğitim ve Siyasi Bakış Dergisi TEMMUZ 2012 YIL: 1 SAYI: 6 FİYATI: 5 

Gündemin Tefsir Ettiği Ayetler:


SİYASİ GÜNDEM ’10

“Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah’ın kinlerini hiç (ortaya)


çıkarmayacağını mı sandılar? Eğer Biz dilersek, sana onları elbette
gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Sen onları dil
sürçmelerinden/konuşmada yaptıkları hatalardan tanırsın.
Allah yaptıklarınızı bilir.” (47/Muhammed, 29-30)

‘03
Allah’a Adanmış Gençlikler - 2 -
Ebu HANZALA

‘21
Yeniden İman Çağrısı - 1 -
Özcan YILDIRIM

44 17 Genel Olarak Arapların


27 Darlar/Ülkeler Ve
İlahlaştırılan ‘İktidar’
VeYeşillerin Savaşı Durumu - 6 - Ahkâmları
Kerem ÇAĞLAR Enes YELGÜN Ferhat CURA
Gündemin Tefsir Ettiği Ayetler:
Muhammed 29-30

ŞA'BAN 1433
TEMMUZ ‘12 SAYI: 6

Allah’a hamd, Rasûlü’ne salat ve selam olsun.

Herhangi bir şeye ayrılan vakit, onun önemini göstermektedir. Kişi bir şeye vaktini ne kadar
sarf ediyorsa, onun semeresini ayırdığı vakit oranınca, gösterdiği itinası oranınca olacaktır. İşte
Rabbimiz… Gençliğimizi, enerjik zamanlarımızı, geniş olan vakitlerimizi onun dinine ne kadar
harcıyoruz?

O’nu subhanehu ve teâlâ tanımak, salt bilgiden veya tozlanan raflara kaldırılan ilimlerden ibaret
mi olmalıdır? Asla! O’nu en güzel isimleriyle tanıyıp bilmek, onu hayatımızda yaşatmak gerekir.
Kuran’ın indiği topluluğu örnek alıyorsak, onlar gibi Allah’ı tanımalı, onlar gibi bu dini izzetlen-
dirmeliyiz.

Ezcümle, Allah’a, Alemlerin Rabbi’ne adanmış yiğitler olma yolunda önemli bir adım atmalı-
yız.

Yeniden imanlarımızı gözden geçirmeli, sürekli otokontrolünü yapmalı, muhtaç olduğumuz


imanlarımızı en azından eşyalarımız gibi eskidiğinde yenilemeyi bilmeliyiz.

Ramazan ayına, Kur’an ayına yaklaşırken, yenilenmek ve böylece taptaze bir iman ile yola
devam etmek duası ile…

EDİTÖR
03 Allah'a Adanmış Gençlikler - 2 Ebu HANZALA

10 Gündemin Tefsir Ettiği Ayetler:


Muhammed 29-30
Siyasi GÜNDEM

14 Allah Sana Merhamet Ettiğinde O’nunla


Nasıl Muamele Etmelisin?
Ebu NUSEYBE

17 Genel Olarak Arapların Durumu - 6 Enes YELGÜN

21 Yeniden İman Çağrısı - 1 Özcan YILDIRIM


İÇİNDEKİLER

24 Her Muhasebe Hayrın Alameti Değildir Kardeşimle HASBİHAL

27 Darlar/Ülkeler ve Ahkâmları Ferhat CURA

30 Medrese Ortamında Şeytanın Oyunları Ekrem BULCA

33 Şeytanla Karşılaşsaydınız
Ne Yapardınız? - 2
Abdulmetin AKSOY

36 Sevdiğinizden İnfak Edinceye Dek! - 1 Ebu Sa’d El-Âmilî

40 Zaferin Gerçekleşmesi İçin Gereken


Beş Esas - 3
Yiğit İnan

44 İlahlaştırılan ‘İktidar’ ve Yeşillerin Savaşı Kerem ÇAĞLAR

48 Eşreften Esfele - 3 Mahi

51 İki Lira Mirsad AĞINT

54 Dünya Hayatı Boş Bir Hayat Değildir Münadi

56 Ah mine’l-“Ortadoğu Uzmanları” İktibas YAZI

59 Baba Gibi Yâr - 3 İktibas YAZI

62 Haydi İslam'a
Ebu Sehran Es-Surî
Ebu ENSAR

Yayın Türü: Yaygın Süreli


Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü:
Basım: Kültür Sanat Basımevi
Emre UYAR
Litros Yolu 2. Mat. Sit. No:ZB7
Aylık Dergi Reklam ve Abonelik:
Topkapı / İstanbul.
Şa'ban 1433 info@tevhiddergisi.com
Tel : (212) 674 00 21
www.tevhiddergisi.com
Temmuz 2012 Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
Adres:
Barbaros Mh. 9/2 Sk. No:12A-B
Sayı: 6 İlgili Yazar Mesûldür.
Bağcılar/İSTANBUL
Fiyatı: 5 Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Abonelik İçin: 0 534 086 95 76
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Allah'a
-2- Adanmış Gençlikler
Senin ihya olman, ümmetin ihya olması;
senin gençliğinin altında ezilmen, bütün
bir ümmetin ezilmesidir. Sen nerede olmak
istiyorsun? Tüm mesele budur!

A llah’a hamd, Rasûlüne, aline ve ashabına sa- için, aynı yoldan yürümemiz gerektiği ise izah-
lat ve selam olsun. tan vareste olsa gerek.

Genç Kardeşim! 1. Rabbini Tanımalı ve O’nun İsimle-


Seninle bir yola koyulduk. Allah subhanehu ve riyle O’na Kulluk Etmelisin
teâlânasip ederse ‘Gençlik nasıl Allah’a adanır?’ Örneğimiz olan gençlerin en belirgin özel-
sorusuna cevap arıyoruz. Israrla belirtmek is- liği buydu. Onlar Allah’ı subhanehu ve teâlâ hakkıyla
terim ki; geçen bölümde örnek verdiğimiz tüm tanıyorlardı, O’nun isimlerini ve sıfatlarını ha-
gençler, senin gibi birer insandı. Gençliğin tüm yatın her anında müşahade ediyor, kalplerini
ihtiyaçları onlarda olduğu gibi, onları örnek ya- bunlarla süslüyorlardı. Allah’a subhanehu ve teâlâ kul-
pan tüm yetenek ve kabiliyetler de sende mev- luğun en etkili yolu da budur zaten. Her insan
cuttur. Sen nasıl bazı zamanlar zorlanıyorsan, Rabbini tanıdığı oranda kulluk yapabilir. O’nu
onlar da zorlanıyordu. Senin şehvetler ve şüp- hakkıyla tanımadan, O’nunla nasıl muamele
helerle mücadele ettiğin gibi, onlar da mücadele edeceğini nereden bilebilirsin ki? Neye kızar,
ediyordu. Allah subhanehu ve teâlâ adaleti gereği onla- neden hoşlanır, hangi şekilde istenilmesinden
ra lutfettiği irade, muhabbet, azim ve yetenekle- memnun olur, hangi hallerde kulunu geri çe-
ri sana da lutfetmiştir. Ümmet de onlar gibi ol- virmez? Bunlar hep O’nu hakkıyla tanımanla
manı senden bekliyor. Çünkü senin ihya olman, alakalıdır.
ümmetin ihya olması; senin gençliğinin altında
ezilmen, bütün bir ümmetin ezilmesidir. Sen Asırlar boyu tevhidi mücadeleye örnek gös-
nerede olmak istiyorsun? Tüm mesele budur! terilen, adlarına sure inen şu şerefli gençlere bak.
İsmi sorun kelimesiyle anılan, ümmete yük gibi Onları örnek kılan şey, Rabblerine olan mari-
görülenler arasında mı? Tarihe iz bırakmış ve fetleriydi. O’nu hakkıyla tanıyınca yerlerinde
sorunların çözümünde pay sahibi yiğitlerin ara- duramamışlardı. İnsanların böylesine yüce bir
sında mı? Geçen bölümde zikredilen örnekleri ilahı terk edip, batıl, işitmeyen, görmeyen, ona
bir daha oku! Bir daha! Şayet onlar gibi olmak tapanların elinin eseri olan taşlara, ağaçlara iba-
istiyorsak, onları birer örnek yapan değerleri detini içlerine sindirememişlerdi. Onlara dair Şa'ban
bilmek zorundayız. Aynı neticeyi elde etmek inen ayetlere bakarsan, onları harekete geçiren 1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

3
gerçeğin bu olduğunu göreceksin. ni, Rasûllerini, salih kullarını sevenlerden kıl!’

“...Gerçekten bunlar Rabb’lerine iman eden Abdullah İbni Mesud radıyallahu anh ise; ‘Şayet
genç yiğitlerdi. Bizde hidayetlerini arttırmıştık. Allah’ın benim bir günahımı affettiğini bilsem, in-
Hani onlar ayağa dikilip “Bizim Rabb’imiz gök- sanların beni ‘pisliğin oğlu Abdullah’ diye çağır-
lerin ve yerin Rabb’idir. Biz O'ndan başkasını masını umursamam.’
ilah diye çağırmayız...”  1
Abdullah İbni Abbas radıyallahu anh; ‘Korkudan
İkinci bir örnek yine adına sure inen, Al- öyle ağlıyordu ki; onu anlatanlar gözlerinin altı
lah Rasûlü’nün tüm detaylarıyla bize aktardığı torba gibi olmuştu. Ve sonunda gözleri görmez ol-
‘Genç ve onun ashabı... O tek şifa verenin Allah muştu.’ diyorlardı.
subhanehu ve teâlâ olduğunu, O’nun dışında ibadet
edilenlerin Rab olamayacağını anlatınca, kral Mus’ab b. Umeyr radıyallahu anh: ‘O, Allah
tarafından tutuklanmıştı. Öldürülmesi için dağ Rasûlü’ne selam verip yanına girmişti, Allah
başına çıkarılmış, paramparça olsun diye aşağı Rasûlü orada bulunanlara: “Ben Mekke’de Mus’ab
atılmak istenmişti. O şöyle diyordu ‘Allah’ım gibi zarif, yakışıklı ve rahat içerisinde olan baş-
bunlara karşı dilediğin şekilde bana yet ka bir genç bilmiyorum. Onun bunlardan
(kafi ol)’. O bu güveni Rabb’inin uzak olmasının tek sebebi Allah ve
el-Kafi yani ‘kullarına yeten’ ol- Rasûl’ünün sevgisidir” ’ demişti.
duğunu bildiğinden hisset- Ne mubarek bir şahitlik!
mişti. Ve Allah gerçek- Gençlik dönemi
ten zalimlere karşı ona duyguların keskin Genç Kardeşim!
vahyin rehberliğinde

yetmişti. Dağ sallanmış ve kontrolsüz olduğu bir Bilmelisin ki Allah’ı


muhafızlar düşüp öl- dönemdir. Önemli olan bu sevmek, O’ndan hak-
müştü; gemi alabora kıyla korkmak O’nu
duyguları terbiye etmek ve tanımanın semeresi-
olmuş, onu boğmak
isteyenler boğulmuştu.
kontrol altına almak, onla- dir. Tanımadığı bir var-
rı hayra yönlendirmektir. lıktan insanın korkması,
Muaz b. Cebel’e radıyal- İşte bunun en tesirli yolu ona saygı duyması, onu
lahu anh bakar mısın? Hani Allah’ı tanımak... sevmesi ve tercih etmesi
şu on sekizinde Müslüman nasıl beklenebilir ki? Ör-
olan ve Allah Rasûlü’nün “Kıya- neklerimizin gençliğin menfi
met günü alimlerin önünde olacak- tüm yönlerinden arınıp, onu
tır” dediği; ona dua öğretirken “Ben Rablerine adamalarının hikmeti bu
seni seviyorum ey Muaz” diyerek gönlünü aldığı saygıydı işte... Daha önce de zikrettik. Sakın
genç... O arkadaşlarıyla karşılaştığında ‘Gel otur onların bunu yaparken zorlanmadığını düşün-
bir saat iman edelim’  2 diyordu. İmandan kastını me. Sakın! Şeytan seni bu konuda kandırmasın.
ise İmam Ahmed’in rivayetinden anlıyoruz ki; Sana zor gelen her şey, insan olmaları hasebiy-
‘Oturur Allah’ı zikreder, O’nu hamd ve tesbih eder- le onlara da zordu. Ama kalpleri öyle birinin
di.’ Rabbini anmayı iman olarak gören bir genç. sevgisi ve korkusuyla doluydu ki tercihlerini
hep O’ndan yana kullandılar.
Sen ‘Gençliğini Rabbine adamış’ olanların
örneklerine bakarsan Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanı- Gençlik dönemi duyguların keskin ve kont-
manın onların üzerindeki eserlerini çok açık bir rolsüz olduğu bir dönemdir. Önemli olan bu
şekilde göreceksin. Allah’ı tanımış olmanın en duyguları terbiye etmek ve kontrol altına almak,
büyük etkisi olan sevgi ve korkunu tüm davra- onları hayra yönlendirmektir. İşte bunun en
nışlarına yansıdığına şahit olacaksın. tesirli yolu Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanımak, kalbin
O’nun isim ve sıfatlarıyla donanması, hayattaki
Abdullah İbni Ömer’e radıyallahu anh bakar mı- her şey de O’nun isimlerinin tecellisini müşahe-
sın? Şöyle dua ediyordu; ‘Allah’ım beni melekleri- de etmektir. Çünkü Allah’ın subhanehu ve teâlâ bizde
yarattığı her türlü fıtri duygu, çift yönlüdür. Ve
1. 18/Kehf, 13-14 kimin kontrolüne girerse onun tabiatına uygun
2. Buhari iman kitabı giriş bir hayat yaşanır. İnsi ve cinni şeytanların sana

4
yönelik en büyük hedefleri, fitri duygularını,
gençlik hevesini kontrol altına almaktır. Senin
en büyük hedefin de, Allah’ı subhanehu ve teâlâ hak-
kıyla tanıyıp, bu duyguları O’nun isim ve sıfatla-
rının altında şekillenmesini sağlamak olmalıdır.
Bu noktayı biraz daha açalım:

İnat
Fitri bir duygudur. Allah subhanehu ve teâlâ her
insanın fıtratına yerleştirmiştir ve bu duygu ile
insan mücadele eder, baskılara karşı inadıyla
direnir. Bir genç, Rabbini ve O’nun kullarını,
vaad ettiği güzellikleri tanır ve sürekli kendine
hatırlatırsa, nefsine, şeytana ve dünyaya karşı
inatçı olur. Nefis, şeytan ve dünya üçlüsü gen-
Onlar biliyorlardı ki; onların Rabbi her
ci, Allah’ın subhanehu ve teâlâ razı olmadığı şeye davet
şeyi, ölüm ve hastalıklarla ‘kahrı’ altına alan
ettiğinde, o Rabbini ve vaad ettiklerini hatırlar,
el-Kahhar’dır. Her şeyden daha yüce ve herke-
inadıyla mücadele eder. Allah’ın fıtratta yerleş-
sin onun altında olduğu el-Kebirul Muteali’dir.
tirmiş olduğu inat duygusu, kulluğun bir par-
O tüm zorbaların korkusu el-Cabbar’dır. Hiç-
çası olur. Rabbinden ve O’nun kullarına vaad
bir kuvvetin O’nun iradesine galebe edemeye-
ettiklerinden gafil olan biri ise, hayırlı uyarılara
ceği el-Aziz olandır. Öyleyse ne kahramanlık,
karşı inatçı olur. İnsanlar ona Rabbini, O’nun
ne atılganlık ne de cesaret O’nun rızası için
hayrını hatırlattıkça daha fazla inat eder. Kar-
olmazsa insana fayda vermez. İnsanların hepsi-
deşlerinin onun selameti için söylediklerini, o
ni korkutacak cesarete sahip olsa bir genç, her
özgürlüğüne müdahale, hayatına karışılması
istediğini cesaretiyle elde etse faydasızdır. O el-
olarak algılar. Ve inat ettikçe şeytanın ve nefsi-
Kahhar olanın kahrı altındadır.
nin esiri olur.
Bu ma’nalardan hali olan bir kalp ise; kavga-
Cesaret ve Atılganlık cılığa, çeteciliğe, vurmaya-kırmaya özenir. Ce-
Her insanda mevcuttur. En korkak olanımız- sareti ile insanlara zulmeder. Kendinden güç-
da dahi günlük işlerini idame ettirecek kadar süz olan insanlara zulüm etmeye başlar. Gece
vardır. Aksi halde insanın yaşaması mümkün eve geç gelmeyi, sokaklarda sabahlamayı, anne
olmazdı. Gençlik bu duygunun zirve olduğu babasına edepsiz davranmayı cesaret sanar.
dönemdir. İnsanın gözü pektir. Her işin hak- Kendisini uyaran Müslümanlara karşı çıkmayı,
kından geleceğini düşünür. Tek başına da kalsa, insanların kalbini kırmayı cesaret zanneder...
hayatını devam ettirebileceğini, buna cesareti Bugün televizyon kanallarında ‘mafyavari dizi-
olduğuna inanır. leri’ takip eden ve o rezil hayata özenen gençle-
rin olması ne ilginçtir! Özenilen insanlar Allah
Allah’ın subhanehu ve teâlâ isim ve sıfatlarıyla, O’nave Rasûlü’nün düşmanı, özenilen hayatlar sahte
kulluk eden bir gencin bu duyguları, onu ‘en şe- (senaryo ürünü), özenilen yaşam Allah’ın subha-
refli insan’ konumuna yüceltir. O Allah subhanehu nehu ve teâlâ haram kıldığı ve buğz ettiği bir yaşam.
ve teâlâ yolunda cihad eden ve ümmetin izzetinin
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
savunucusu yiğitlerden olur. Abdurrahman
İbni Avf ’ı radıyallahu anh çevreleyip Ebu Cehil’i İşte genç kardeşim, Allah’tan subhanehu ve teâlâ
arayan gençler misali, ölüm pahasına Allah gafil olan bir gencin cesaret ve atılganlık duy-
Rasûlü'nün yatağına yatan Ali radıyallahu anh mi- gusunun kendini nasıl alçalttığına bakar mısın?
sali... Herkesin imrendiği bir hayatı, kimsenin Allah subhanehu ve teâlâ seni de, bizleri de korusun.
rağbet etmeyeceği bir yokluğa terk eden Mus’ab
radıyallahu anh misali... İşte Rabbini tanıyanların ce- Merak Duygusu
saret ve atılganlığı bu misalleri meydana getirdi. Allah subhanehu ve teâlâ her insanın fıtratına me- Şa'ban
rak duygusunu yerleştirmiştir. Bu duyguyla öğ- 1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

5
reniriz. Merak olmazsa insan hiçbir şey öğrene- Rabbinin isim ve sıfatlarıyla O’na kulluk
mezdi. eden gençte bu duygu, ‘haya’ya evrilir. İmanın
bir şubesi olan ve sahibine hayırdan başka bir-
Rabbini tanıyan bir genç, onun her şeyi gören, şey getirmeyen mubarek azık ‘haya’... Rabbinin
el-Basir olduğunu, O’nun konuştuklarını du- her yerde ilmiyle kuşatıcılığı, haberdar oluşuyla
yan es-Semi olduğunu, insanları yaptıklarından (el-Alim, el-Muhsi, el-Habir) bulunduğunu
hesaba çekmek için onları gözetleyen bilen insan O'ndan utanır. O’nun be-
er-Rakıb, hesaba çekecek el-Hasip raberliğinde O’na isyan edemez.
olduğunu bilir. İşte bu sıfatlar Ve bu anda edep duygusunu
onu hayra yönlendirir. Bu geliştirir. O Rabbine karşı
bilgi onun merakını ilme Allah’ın sen-
kulluk edebiyle muamele
yönlendirir. Henüz yirmi- de yaratmış olduğu etmeye başlar. O’nun ken-
sine ulaşmadan ümmete her duygu seni adına disiyle olduğu, yaptığı her
fetva veren, ictihad eden Kur'an inecek, tarihin şeyden haberdar olması
gençler böyle yetişir. On- faziletine şahitlik edece- onu nefsin ve şeytanın
ların boşa harcayacakları çirkin isteklerinden alıko-
ği bir genç mertebesine
zamanları yoktur. Çünkü yar. Çünkü Rabbinden haya
her anlarının hesabını Rabb- de ulaştırabilir
eder, utanır. Evet Allah'ı subha-
lerine vereceklerini bilirler. nehu ve teâlâ tanımak, fıtri bir duy-
guyu uhrevi bir azığa dönüştürür.
Rabbini tanımayanın bu duygu-
su onun helakı olur. En sufli meseleleri merak Bu marifetten yoksun olan ise kendinden
vahyin rehberliğinde

eder. Hayatı dedikoduyla geçer. Bu öyle beter utanır, ailesinden, çevresinden utanır. Daha
bir haldir ki; ‘Rabbinin düşmanlarının’ hayatla- fazla imkana sahip olmadığı için kaderinden
rını dahi merak eder. Bugün Allah’ın subhanehu ve utanır. Şer ve masiyet ehlinden utanır. Onlar
teâlâ kendisini İslam’la şereflendirdiği bir gencin gibi olmak ister, imkanlar müsade etmeyince
magazin haberlerine merak duyması başka na- onlara karşı eziklik hisseder. En güzelini gi-
sıl açıklanabilir? Rabbine düşman insanların yemediği için utanır. Telefonu arkadaşlarının
hayatlarını ilgiyle takip etmesini nasıl izah ede- telefon modelinden düşük olduğu, ev eşyaları
biliriz? Kalp, Rabbinin isim ve sıfatlarından hali falancanın ki gibi güzel olmadığı için utanır. Bu
olunca, tüm fıtri duygular şeytanın kontrolü utancı, onu olmadığı gibi görünmeye sevk eder.
altına girer. Ve bu tip sonuçların ortaya çıkması Olmayan malla, olmayan sevgi ve imkanla, hat-
normal olur. Veya Allah’ın subhanehu ve teâlâ kendi- ta olmayan günahla övünmeye başlar. Ve utancı
sine bahşettiği zekayı, keskin merak duygusunu onu Allah subhanehu ve teâlâ düşmanı bir yalancı ha-
grupların ihtilafı, meclislerde ne konuşulduğu, line getirir. Allah muhafaza.
kimin kiminle nasıl tartıştığını gözlemlemeye
harcayan bir genci nasıl anlayabiliriz? Arada Allah’a sığınalım, O’ndan yardım isteyelim
çok ince bir çizgi vardır. Örneğin forum adı al- genç kardeşim. Aynı duygu bir insanı en şerefli
tında veya İslami sohbet veya chat adı altında mertebeye, bir diğerini en alçak olana götürü-
şer ve dedikodu batağında vakit öldürmek de, yor. Aynı duygudan bu keskin ve derin farkın
aynı anda bir kitapla, bir ilim meclisinde bulu- çıkmasının nedeni nedir? Allah’ı tanımak ve ta-
narak vaktini ihya etmek de insanın elinde olan nımamak. O’na onun isim ve sıfatlarıyla kulluk
şeylerdir. İşte aynı zaman diliminde, aynı ener- etmek veya etmemek.
jiyle yapılabilecek bu iki zıt şeyin belirleyicisi
Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanımak, O’nun isim ve sı- Genç Kardeşim!
fatlarıyla O'na kulluk etmek ya da O’ndan cahil Her duygu bir örnek vesilesidir. Bilmelisin
ve gafil olmaktır. ki Allah’ın subhanehu ve teâlâ sende yaratmış olduğu
her duygu seni adına ayetler inen ve tarihin fa-
Yine bunun gibi bir duygu utanma duygu- ziletine şahitlik ettiği bir genç mertebesine de
sudur. Fıtri olan duygulardandır. Ve insanı top- ulaştırabilir; her anı pişmanlık ve hüsran olan,
lum nezdinde çirkin kabul edilen davranışlar- kötülük ve şerre örnek gösterilen insanların de-
dan alıkoyan önemli bir kontrol aracıdır. rekesine de alçaltabilir. Mesele bu duyguların

6
kalpte nasıl şekillendiği ve nasıl dışa yansıdı-
ğıdır. Bil ki Allah subhanehu ve teâlâ yerin ve göğün
nurudur. O isim ve sıfatlarıyla bir kalpte yer etti
mi her şey aydınlanır. Her duygu, insana yol
gösteren bir nur olur. Her şey insana ve kullu-
ğuna hizmet etmeye başlar. Adeta insanın nef-
sinde ve kainatta olan her şey onun daha iyi bir
kul olup, gençliğini Allah’a subhanehu ve teâlâ adaması
için hizmetkar kılınmış gibi olur .

İçinde Allah subhanehu ve teâlâ olmayan kalp ise


zifiri karanlıktır. Ondaki hayırlar dahi kısa za-
manda şerre dönüşür. Allah’ın onda yarattığı en
masum duygular dahi onu şeytanın ve nefsinin oldu mu ne şehvetin ne de şüphenin karanlığı
esiri yapar. Her şey adeta onun günah işleme- oraya zarar vermez. Allah’ın subhanehu ve teâlâ nuru-
si içindir. Konuşması yalan, dedikodu, boş söz, nun bir parçası olan güneşin, tüm karanlıkları
duyduğu gördüğü ne varsa şehvetini kamçıla- ışığıyla yok ettiği gibi, her bir isim ve sıfat şeh-
yan, Allah’ın ona haram kıldığı şeylerdir. Hiç- vetlerin ve şüphelerin karanlığını ortadan kaldı-
bir şeyin olmadığı yerde hayalleri devreye girer. rır. Kolay Allah’ın kolay kıldığıdır.
Yalanı, ikiyüzlülüğü, zinayı hayal etmeye başlar.
Kalbinde Allah subhanehu ve teâlâ olmayan insan böy- Gençliğini Allah’a Adamak İsteyen
ledir işte. Onun Rabbine isyan etmesi için fazla-
dan birşey olmasına gerek yoktur. İsyan edecek
Kardeşim!
bir alan mutlaka bulur. Rabbini hakkıyla tanıyıp, O’na kulluk ede-
bilmen için bir kaç tavsiyede bulunacağım. Rab-
Şehvetlere ve şüphelere esir olmuş bir gencin bim beni de, seni de sözü dinleyip, en güzeline
kimseye faydası olmaz. İslam davası için birşey uyanlardan eylesin. Rabbimiz el-Aliyy olandır.
yapmak bir yana, insan olarak kendi nefsine ya- O zatında ve fiillerinde, isim ve sıfatlarında
pabileceği tek bir fayda dahi yoktur. yüce olandır. En büyük O’dur. O’nun misli ve
dengi yoktur. Beşerin O’nu aklıyla idrak etmesi
Şüpheler insanın beynini esir alır. Kafası mümkün değildir. O’nu tanımanın tek yolu Ki-
net olmayanın, İslam davasına takdim edeceği tap ve Sünnete baş vurmaktır. Allah ve Rasûlü
bir hizmeti olamaz. İster itikadi ister menheci sallallahu aleyhi ve sellem bize Allah’ın zatını, isim ve sı-
anlamda insanda şüphe olması, onu amele geç- fatlar üzerinden anlatmıştır.
mekten alıkoyar. Amel yapsa dahi istenilen ve-
rimi elde edemez. “En güzel isimler Allah’a aittir. O halde O’na
bunlarla dua edin...”  3
Şehvetler ise insanı helak eder. Kalbin haya-
tına son verir. İnsanın kendi haline dahi derdi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz
kalmaz. Gece gündüz Rabbine isyan eder, ancak Allah’ın subhanehu ve teâlâ 99 ismi vardır. O isimleri

kahkahası da eksik olmaz. Ölmüş içinde, Allah İHSA eden cennete girer” 4 buyurmuştur.
subhanehu ve teâlâ olmadığı için harap olmuş kalbine
Şüphesiz Allah’ın subhanehu ve teâlâ kullarına
dair hiçbir derdi yoktur. Şehvetine icabet ettik-
bildirdiğinin dışında birçok ismi vardır. Bazı
çe İslamından, insanlığından kaybeder. Öyle ki
isimleri kimseye bildirmemiş, gayb ilmi ola-
dünya üzerinde olan her şey onun isteklerini
rak muhafaza etmiştir. Ancak cennete ulaşmak
tatmin için vardır. Allah muhafaza.
ve O’nun subhanehu ve teâlâ rızasına nail olmak için
Allah’a subhanehu ve teâlâ adanmamızın önündeki bunlardan 99 tanesini bilmek yeterlidir.
en büyük engel kalbi esir alan şüpheler ve şeh-
Gençliğini O’na subhanehu ve teâlâ adamaya ta-
vetlerdir. Bunun en etkili tedavisi Allah’ı subhanehu
ve teâlâ tanımak ve kalbi O’nun isim ve sıfatlarıy-
Şa'ban
la aydınlatmaktır. O’nun nuru bir yerde hakim 3. 7/A’raf, 180 1433
4. Buhari, Müslim

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

7
lip olanın önce O’nu tanıması kaçınılmazdır.
Gerektiği gibi tanımadığımız bir ilaha neyi,
ne kadar, hangi zamanda takdim edeceğimizi Nefisini bu hayırdan mahrum bırakma. Hiç-
bilemeyiz. Merakın ve semeresi olan ilmin en bir meşguliyet, senin Rabbini tanımandan
şereflisi Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanımak için olanı- daha önemli olamaz. Her şeyi bu mübarek
dır. O’nu tanıyıp, o isim ve sıfatların gereğince çalışma için ertele...
O’na kulluk etmektir gayemiz. Hadiste ifadesi-
ni bulan ‘ihsa’dan kastedilen de budur. İbn-ul
tığım yeri örnek vereceğim:
Kayyım El-Cevziyye hadiste geçen ‘ihsa’ etmeyi
şöyle açıklıyor: “Hamd gökleri ve yeri yoktan var eden, me-
lekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan
‘Allah’ın isim ve sıfatlarını ‘ihsa’ etmek üç Allah’a mahsustur. O yaratılışta dilediğini artı-
mertebedir: rır. Gerçekten Allah her şeye gücü yetendir.”  5
1. O’nun lafızlarını ve adetlerini saymaktır
Bu ayet Rabb’imizin el-Kadir ismini öğreti-
(Yani er-Rahman, er-Rahim, el-Melik şeklinde
tek tek bilmektir). yor. Her şeye gücü yeten...

2. Onların manalarını ve delalet ettikleri an- Bu İsimle Allah’a Kulluk


lamları bilmektir (Yani Rahman: Rahmeti geniş Öncelikle bu ismin kapsamını ve manasını,
olan, her şeyin O’nun merhametiyle var olduğu, ayetin bütününe bakarak anlamalısın. Demek
kullarından merhametli olanları sevdiği gibi). ki Allah’ın subhanehu ve teâlâ yarattıkları ve bu yarat-
vahyin rehberliğinde

tıklarının farklılığı O’nun kudret sıfatındandır.


3. Ayette olduğu gibi onunla Allah’a subhanehu
Şimdi bu ismi müşahede etmeye başlayabiliriz.
dua etmektir. Allah’ın isim ve sıfatları ile
ve teâlâ
Kendimizden başlamak üzere çevremizde gör-
O'na dua etmek iki türlüdür:
düğümüz her canlıya bu ayet nazarıyla bakalım.
a. Talep ve istek duası: Buna ‘Duau’l mes’ele’ Tüm gün boyunca, karşımıza çıkan her canlıya
denir. Allah’tan subhanehu ve teâlâ her ismin gereğini ‘Bu benim Rabbimin kudretidir’ diyelim... Sonra
talep etmektir. El-Vehhap’ı (karşılıksız veren) her dua zamanı bu ismin gereğini Allah’tan sub-
zikrederek O’ndan ihtiyaçlarımızı talep etme- hanehu ve teâlâ isteyelim. Bizim için zor olan, belki
miz. imkansız olan, bizi aciz bırakan ve gücümüzün
yetmediği şeyleri Rabbimizin bu ismine havale
b. İbadet ve övgü duası: Buna ‘Duau’l edelim... Örneğin gençliğimizin olumuz yön-
i’bade’ denir. Her ismin işaret ettiği manayla lerinden olup, her seferinde bize galebe çalan,
Allah’a boyun eğmek ve kulluk etmektir. el- hırçınlık, sinir, şehvet, unutma, sebat edememe
Cabbar dediğimizde kendimizi küçük hisset- hasletlerimiz için;
mek, es-Samed dediğimizde muhtaç ve a’ciz ol-
duğumuzu bilerek Allah’a yönelmek, er-Rezzak ‘Ey Kadir olan, her şeye gücü yeten, hiçbir şeyin
dediğimizde rızkı sadece Allah’tan subhanehu ve kendine zor olmadığı, hiçbir şeyin kendini aciz bı-
teâlâ beklemektir.’
rakamadığı Rabbim; şu, şu konularda a’cizim, is-
temesem de düşüyorum, kudretinle bana yardım
Bunun en etkili yolu ‘Kur'an-ı Kerim’ üze- et. Zor banadır, sana zor yoktur. Bu ismin ve güzel
rinde çalışma yapmandır. Okuduğun her ayette sıfatın bende hoşnut olmadığın özelliklere tecelli
Rabbinin isim ve sıfatlarına ve hangi bağlamda etsin, senin razı olduğun salih gençlerden, senin
kullanıldığına dikkat etmendir. Elde ettiğin so- ibadetinde neşet eden, arşının gölgesine layık olan-
nuçla Rabbine el açman, O’ndan istemen, kai- lardan olayım.’
natta o ismin tecellilerini müşahede etmen ve
elinden geldiği kadar o isimle Rabbine kulluk diyerek Rabbimize, el-Kadir ismiyle yalvaralım.
etmendir. O zaman hadiste geçen ‘ihsa’ etmeyi
hakkıyla yerine getireceksin. Ve göreceksin ki; Ve gün boyu bu manayı zihnimizde can-
gençlikle olumsuzlaşan ve seni şerre çeken her lı tutup, bu isme göre kulluk etmeye çalışalım.
duygu Rahmani birer kuvvete dönüşecek, seni
hayra sevk edecektir. Allah’ın kitabından ilk aç-
5. 35/Fatır, 1

8
Güçlü bir Rabbin kulları olarak, hiçbir şeyden metin ihyasını senin ihyanda gören bir kardeşin
korkmayalım. Dünya ona kulluk edenlerle bir- olarak üstüme düşeni yaptım. Şimdi sıra sende...
likte küçülsün gözümüzde. El-Kadir olan Rab- Gençliğin tüm olumsuz yönlerini terbiye etmek,
bimizin dilerse hepsini bir saniyede helak et- tarihte yaşamış ve örnek olmuş gençlerin birer
meye muktedir olduğu güveniyle adımlarımızı hikaye değil, her devirde yaşanabileceğini gös-
atalım. Günahlar ve masiyetler bizi kuşattığın- termek için, Rabbinin yardımıyla O’nu tanıma-
da, O’nun kudretini nefsimize hatırlatıp, O’na ya ve kulluk etmeye başla.
sığınalım.
Şu karanlık çağda, kandil gibi yanmak isti-
Her gün bir isim ve sıfat yeterlidir. Denemek, yorsan, haydi! Durma !
başlamak bize hiçbir şey kaybettirmez. Bilakis
ölmüş kalplerin hayat bulduğuna, tüm kainatın Selam ve Dua ile Ebu Hanzala...
bize O’nu hatırlattığına şahit olacağız. Her şey
ama her şey bizim gençliğimizi O’na adamamız
için yardımcı olacak göreceksin!

Genç Kardeşim!
Nefisini bu hayırdan mahrum bırakma.
Hiçbir meşguliyet, senin Rabbini tanımandan
daha önemli olamaz. Her şeyi bu mübarek ça-
lışma için ertele. Bir defa O’nu tanımanın lezze-
tine vardın mı, kalp asıl hayatı olan ‘Rahman’ın
sıfatlarıyla ihya olup, en-Nur olanın nuruyla ay-
dınlandı mı’ hiçbir şehvet bu lezzeti arttırmana
engel olamayacak.

Şayet bunu yapamazsan –ki muhakkak


yapmalısın- bu konuda yazılmış kitaplara baş-
vurmalısın. Allah’a hamd olsun, O’nun isim
ve sıfatlarını tanıtan onlarca kitap mevcuttur.
Yine sana yardımcı olacağına inandığım bir ça-
lışmayı tavsiye edeceğim. Bu dergide ‘Allah’la
Nasıl Muamele Etmelisin?’ başlıklı bir yazı
dizisi tercüme ediliyor. Tercüme eden ve
eklemeler yaparak vakıamıza uyarla-
yan kardeşimizden Allah razı olsun.
Bize Rabbimizi hatırlatıp, O’nunla
muamelemizi dert edindiği için
bu işe koyuldu. Her bir bölümü
dikkatle oku ve tatbik etmeye ça-
lış. Allah kendi için yapılanlara
kat kat karşılık verendir. Sen
Rabbini tanımak için her adım
atışında O’nun sana rahmeti,
lütfu ve keremiyle geldiğini gö-
receksin.

Evet Kardeşim!
Böylece birinci maddeyi tüm aczi-
yetimle bitirdim. Ben seni Allah subhanehu Şa'ban
ve teâlâ için seven, ümmetin her ferdi gibi üm- 1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

9
Siyasi Gündem

Gündemin Tefsir Ettiği Ayetler:


Muhammed 29-30

O zaman söylenenler mi yalandı, şu an


yaşananlar mı? Aslında mesele açıktır.
İnsanlar içlerinde olmayanla kamuoyuna
tezahür etmiş, ancak Allah kuşatıcı ilmiyle
onların hainliğini açığa çıkarmıştır.

“Y oksa kalplerinde hastalık bulunanlar,


Allah'ın kinlerini hiç (ortaya) çıkarma-
yacağını mı sandılar? Eğer Biz dilersek, sana
Olmadığınız gibi görünüp, içinizde olma-
yanı, inanmadığınızı konuşarak insanları kan-
dırdınız diyelim! Peki Allah’ın, içinizde olanı/
onları elbette gösteririz, böylelikle onları sima- hakikatınızı bilmediğini ve bunu açığa çıkara-
larından tanırsın. Sen onları dil sürçmelerin- mayacağını mı düşünüyorsunuz?
den/konuşmada yaptıkları hatalardan tanırsın.
Allah yaptıklarınızı bilir.”  1 Bir ayı geride bıraktık. Yaşanan olayları,
Kur'an’ın tabiriyle ‘dil sürçmeleri’ ayeti tefsir eder
Ayet çok açık bir şekilde, hain olanların aki- gibiydi. Kapalı kapılar ardında konuşulanlarla,
betini anlatıyor. İçleri başka, dışları başka olan kamuoyu önünde ‘saçılan incilerin’ aynı olma-
insanlar,manevi hastalıkların en tehlikelisine dığı bir kez daha ortaya çıktı. İmzasından ve
düşmüşlerdir. Hastalıkları her geçen gün biraz mühründen kan damlayanların hukuk, insan
daha artar ve hastalık arttıkça iki gelişme ya- hakları ve demokrasiden ne kastettiklerini daha
şanır. Hastalık arttıkça alametleri de artar, dil iyi anlamış olduk.
sürçmeleri çoğalır. Ters yönde akli melekeler za-
yıflar. İçinde gizlediği hainliğe en açık delil ola-
ÖYM (Özel Yetkili Mahkemeler)
cak dil sürçmesi, hastalık sahibine göre insanla-
rı kandırdığı en akıllı konuşmadır. Bu Allah’ın Yargı, gücün merkezidir. Zulüm ve küfür
subhanehu ve teâlâ adalet ve izzet sıfatının tecellisidir
devletlerinde yargıyı elinde bulunduran, gücü
de. Allah’ı unutup büyüklenenler, O’nun kul- de elinde bulundurur. Yargı muhalifler için
larını küçümseyip ‘her şeyin doğrusunu bilirim, tehdit unsurudur. Gerek hakkı beyan ettiği için,
sizin için doğru yolu ancak ben gösterebilirim’ ha- gerek güç savaşı verip iktidarı ele geçirmek is-
vasında olanların hak ettikleri zillettir bu. Daha teyenleri tasfiye için kullanılır. Bunun için de,
geniş anlamıyla ayet şöyle demek istiyor: her dönemin bu işe tahsis edilmiş ‘yargı dairele-
ri’ vardır. Kimi zaman adı ‘İstiklal Mahkemeleri’
olur, kimi zaman ‘Yassı ada Divanı’, ‘Sıkıyönetim
Mahkemesi’ ya da ‘Devlet Güvenlik Mahkemeleri’...
1. 47/Muhammed, 29-30

10
Hepsinin ortak yönü: Sınırsız yetkilerle donatıl-
mış olmaları ve sisteme yönelik tehditlerde ‘ka-
nun üstü’ davranma hakkına sahip olmalarıdır.
Bir nevi canlı hukuk(!) mekanizmaları… Halk
için yapılan kanunlar onları bağlamaz. Onlar al-
gıladıkları tehdide göre hareket eder ve bu yeni
hareket hukuk olur. Bunun halka izahatı ise şu
şekilde yapılır: ‘Vatandaşın malına, canına, ırzı-
na, vatanına kast edenlerin önünü kesmek...’ An-
cak onlar plan kurarken Allah’ın da subhanehu ve teâlâ
plan kurduğu ve O’nun subhanehu ve teâlâ planının
tüm planları alt üst edeceğini tahmin etmezler.

Kendini iktidarda görenlerin muhalifleri


sindirdiği, önemi ve faydaları anlatılamayacak
kadar fazla ve gereksiz olan ÖYM’ler şimdi
kapatılmak isteniyor veya yetkilerini sınırlan- mayacağına yakinen inanıyoruz. Yaşam koşul-
dırılması gündemi meşgul ediyor... ÖYM’ler larını iyileştirmek için Rabbine ve inancına iha-
sınırlarını aşıp başbakan(!) ve muhiplerine do- net edenlerin, kullara verebileceği birşey yoktur.
kununca tehlikeli oluverdi. Yıllardır özel yetki Göstermelik bir takım iyileştirmeler, onların
adıyla mağdur edilen ve zulme, ğadre uğrayan menfaati olduğu içindir.
insanlar ne olacak? Aslında bu davranışlarıyla,
Geçen sayılarımızda ‘Sen Onları Bir Sanırsın
bu mahkemelerin haddini aştığı, gerektiğinde
Kalpleri Paramparçadır’ başlığı altında bir takım
zulmedip ideolojik davrandığını kabul etmiş
hakikatlere işaret etmiştik. Yaşanan bu olayı, bu
oldular. Oysa bu mahkemeler yakın zamana
ayet ışığında irdeleyecek olursak... Bir tarafta
kadar ‘adaletin kendisiyle te’sis edildiği, üstünlerin
hukukunun değil, hukukun üstünlüğünün inşa ÖYM’leri kaldırmak veya yetkilerini sınırlan-
edildiği’ kurumlardı. Demek onların içinde olan dırmak için canhıraş çalışan hükümet, öbür
tarafta ÖYM’ler kalktığı takdirde yaşanacak
da bu değildi. Allah subhanehu ve teâlâ içlerinde olanı
bu şekilde açığa çıkardı. İçlerinde olan ‘onları ve felaket senaryolarını bir bir sıralayanlar… Evet
onların yakınlarına adil(!) yargı’ anlayışıydı. kalpleri paramparça... Allah subhanehu ve teâlâ ne ka-
dar da adil. Daha bir yıl öncesine kadar rüzgar
Haziran ayı içinde atamalar yapıldı. Önemli farklı yönden esiyordu. Cemaat denilen ‘küfür
dosyalara bakan birçok hakim ve savcı atandı ve kültür’ örneği, kendine muhalif gördüklerini
veya ‘özel yetkileri’ elinden alındı. Ergenekon tasfiye ediyordu. İşi o boyuta vardırdılar ki, ça-
davası ilk başladığında dava savcısı Zekeriya lışma yaptıkları alanda çalışması olan camiaları
Öz için benzer bir durum yaşanmıştı. Başta hü- dahi tasfiye etmeye başlamışlardı. Şu an aynı
kümet olmak üzere birçok ‘dönem aydını’ bunu korkuları kendileri yaşıyor, gece ve gündüzleri;
eleştirmişti. Bir davayı en iyi bilen ve sürece darbecilerin çıkıp darbe yapacağı ve onları tas-
hakim olan savcının atanma ihtimalini doğru fiye edeceği korkusuyla geçiyor.
bulmamışlardı. Bunu da hukuk demokrasisinin
kurulması, vesayetin yıkılması şeklinde kamuo- •••
yunda tartışmışlardı, acaba ne değişti?
Bu ayeti tefsir eden vakıalardan biri de Ulu-
O zaman söylenenler mi yalandı, şu an yaşa- dere katliamına dair yaşanan dil sürçmeleriydi.
nanlar mı? Aslında mesele açıktır. İnsanlar içle- Birileri her platformda ‘biz yaratılanı severiz, ya-
rinde olmayanla kamuoyuna tezahür etmiş, an- ratandan ötürü’ dediğinde içlerinde olan bu de-
cak Allah subhanehu ve teâlâ kuşatıcı ilmiyle onların ğildi. Onlar asırlar boyu kıtalara hükmetmiş bir
hainliğini açığa çıkarmıştır. Allah’a hamd olsun ecdadın torunlarıydı. Onlarla başka ırklar nasıl
ki bizim için değişen hiçbir şey yoktur. Biz, için- bir olabilirdi? Kokuşmuş ve leş değerindeki zih-
de Allah’ın subhanehu ve teâlâ olmadığı her sistemin niyetlerini Allah subhanehu ve teâlâ dilde yaptıkları Şa'ban
bataklık olduğuna ve ‘hiçbir hayrın menbaı’ ola- hatalarla bir kez daha açığa çıkardı. 1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

11
Biri, ‘Orada yaşananların bilindiği gibi ol- Ancak olağanlaştığı gibi, Allah düşmanlarının
madığı, köylü ile PKK arasında bağlantı olduğu, taklit edilip, şarkılarının dillendirildiği, genç
köylüye patlamayan mayınların sadece askere kız ve erkeklerin danslar eşliğinde kalabalıkları
patladığı, PKK’nın kaçakçılıktan ve doğal olarak coşturduğu, ırkçılık yapılarak insanlığa bir dilin
o insanlar üzerinden para kazandığını’ söyleyi- dayatıldığı, hiçbir İslami ve insani dayanağı ol-
verdi. Bu kıymetsiz açıklamayı anlamaya çalı- mayan ‘munten’  2 bir amel.
şırken ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ açıklamasına
maruz kaldı zihinlerimiz. Neresinden tutulursa İnsanları Allah’ın subhanehu ve teâlâ dininden
elde kalan ve adalet beklentilerini iğfal eden çir- saptırmak için harcanan milyonlarca dolar 3,
kin bir söz!! Mevkisi başbakanlık olan bu şahsın Atatürk’ün zor kullanarak beceremediği ‘din ve
nezdinde kürtaj ‘mazlum ve yaşama hakkı olan namus’  4 tahribatında zirve bir proje. Cumhu-
bir canlının, başka bir canlı tarafından haksız ola- riyetin ilk yıllarında insanları asarak, keserek,
rak katledilmesidir’. Her kürtaj bir Uludere’dir hapsederek insanlara kabul ettirilemeyen reza-
‘dil sürçmesiyle’ neyi ikrar etmiş oldu acaba? letlerin, severek ve beğeniyle insanlara kabul
Uludere de yaşayan inanların, haksız yere ettirilmesi.
başkaları tarafından katledildiğini
mi söylüyordu? Yoksa kürtaj Her ortamda barış, hoşgörü, kardeşlikten
nasıl tartışılan ve henüz net- dem vuran bu insanların içlerinde bu duygula-
Hoşgörü ve leşmemiş bir mevzuysa, kürt- rın eseri yoktur. Onların barıştan ve kardeşlik-
kardeşlikten lerin yaşam hakkı da öyledir! ten anladığının ne olduğunu bilmek isteyenler
‘Kurdun ayak sesi olmadıkları hocalarının(!) konuşmalarını dinleyebilirler.
anladıkları; yeni anlaşılan kürt halkının, Dil sürçmesinden, insan tanımaya bu konuş-
tüm dünyayı ve yaşam hakkının olup olmadığı malardan daha güzel örnek gösterilemez. Hoş-
İslam ümmeti- henüz netleşmemiştir’ mi görü ve kardeşlikten anladıkları; tüm dünyayı
ni cehenneme demek istiyordu? ve İslam ümmetini cehenneme çeviren Yahudi
çeviren Yahudi ve Hristiyanların memnun edilmesidir. Barış ve
Bir diğeri ise bu ülkenin huzur ise; İslam ümmetine bomba yağdırdıktan
ve Hristiyan- tüm içişlerinden sorumlu, la- sonra evlerinde huzur içinde uyumaları, mem-
ların memnun kin elyak vasfın ‘içişlerde so- leketlerine döndüklerinde kendilerine yönelik
edilmesidir. runlu bakan’ olması gereken hiçbir tehdit algılamadan yaşamalarıdır. Yani
zat!! Ölenlerin kaçakçı oldu- tüm yaptıklarının yanlarına kâr kalmasıdır.
ğu, ölmeseler dahi ‘yargılana-
cakları’ incisini saçıverdi. Acaba Aynı zatın İslami çevrelerle ilgili yaptığı
buradan ne anlamalıydık? Sistem için konuşmalar ve kendisiyle yapılan röportajlara
suç işlemek öldürülmek demektir. Öldür- bakın. Hangi insanlığı el ele görmek istediği,
meyip yargıladıklarımız Allah’a hamd et- kimin için bayram düşlediği çok net anlaşıla-
meli. Çünkü suç işledikleri için bombalayıp caktır. Konuştuğu veya mülakat verdiği kesim
öldürebilirdik, ancak lütuf edip yargılıyoruz, hiç önemli değildir. Radikal, partileşmiş, sivil
onun için verilen tüm cezalarda lütuf babın- toplum, cihad cemaati veya gençlik hareketi...
dandır, öldürmediğimize şükretsinler! Konuştuğu kesimin ‘İslami camia’ olarak bilin-
mesi yeterlidir. Velev İslam’la tüm bağlarını ko-
Kendisini sevenlerin takla atmasını veya oy- parmış bir grup olsa da.
namasını bekleyen bu sorunlu zattan fazlasını
beklemek abes olsa gerek! Temennimiz sevdiği Mesela Hizbullah, Taşhiye (ki nurcuların
ve değer kabul ettiği her meseleyi ispat etmeden bir koludur), el-Kaide ve Hizbu’t-Tahrir’e dair
Allah’ın subhanehu ve teâlâ canını almamasıdır. yaptığı konuşmayı dinlemenizi tavsiye ederim.
•••
2. Allah Rasûlü'nün ırkçılık için kullandığı bir tabir. Leş, pis
‘İnsanlık el ele, bayram bayram ola’ manasında...
3. 8/Enfal, 36
Bu başlıktan ne anlar bir insan! İnsanlık, ba- 4. Bu Atatürk’e ait bir sözdür. Kazım Karabekir ile yaptığı
rış ve huzur için yapılan ıslah edici bir proje(!) tartışmada ‘din ve namus’ anlayışı değişmeden hiçbir
ilerleme kaydedemeyeceklerini belirtmiştir

12
Sözde ve amelde ‘edebin ‘timsali’ hocanın otur-
ma adabından, konuşma adabına, edep mevhu-
fumunu nasıl zir-u zebel ettiğini göreceksiniz.
Bağrı herkese açık olan, kafirlere dahi beddua
edemeyen(!) Allah bu kadar merhametli iken
birine kızsa geceler boyu uyuyamayan zatın,
nasıl sinir krizleri geçirdiğini görün. Nefretten
kelime olarak dahi tiksinen ve kaçınan, hayatı
sevgiyle onarma hareketinin ‘Müslümanlardan
oluşan ve en nefret edilenler (Şeyh Usame Bin
Ladin’den -Allah ona rahmet etsin- başlamak üze-
re)’ listelerinin uzayıp gittiğini duyacaksınız. Bir
konuşma yapmadan üç gün önceden uykuları-
nın kaçtığı, ‘ya yanlış konuşursam, bir kelimeyi
yanlış anlatırsam’ derdiyle kıvrım kıvrım kıvra-
nan hoşgörü ve gönül adamlığı zincirinin ‘altın
halkası’nın nasıl özensiz, berduşt bir edayla ko-
onlar Bizim ayetlerimize kesin bilgiyle inanı-
nuştuğuna şahit olacaksınız. Hangi konuşması yorlardı.”  5
veya mülakatı olursa olsun İslami camiadan
konuşuyor olması yeterlidir. Özellikle yukarıda İnsanlığa imam olup, Allah’ın subhanehu ve teâlâ
ismini verdiği ve akabinde savcıların harekete izniyle insanlığın hidayetine vesile olmak te-
geçip operasyon yaptığı, ilginç ama tarihe ‘dil mennisiyle..
sürçmesiyle münafıklıkları tescillenenler’ başlığıy-
la kaydedilecek konuşma...

Bunları alt alta koyun ve ‘insanlık el ele, bay-


ram bayram ola’ başlığını anlamaya çalışın. İn-
sanlardan kastı ve bayramla düşleneni dahi iyi
anlayacaksınız.

•••

Müslümanların umutlarını yitirmeden da-


valarına dört elle sarılmaları gerekir. İnsanları
yöneten, sistemi elinde bulunduran insanın
durumu budur. Yeryüzünü imar edip, halifeler
olan ve Allah’ın subhanehu ve teâlâ varis olmalarını
istediği insanlar, azimle çalışmalıdır. Sabır ve
yakin azığını elden bırakılmamalıdır. O zaman
görülecektir ki; bu insanların gerçek yüzü Allah
subhanehu ve teâlâ tarafından açığa çıkarılacaktır. Ya-
şanılan her olay bunun şahidi değil midir?

Hiçbir ideoloji ve hareketin insanlığa yapa-


bileceği bir hayır, söyleyebileceği bir sözü kal-
mamıştır. İslam ve onun azimle çalışan, sabırla
hareket edip, yakinle zaferin Allah taraftarları-
na ait olduğuna inananlar müstesna. İnsanlara
imamlık edip, yeryüzünü hayırlarla inşa ve imar
edecek olan topluluğun vasfı budur.
Şa'ban
“Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emri- 1433
mizle doğru yola iletip-yönelten önderler kıldık; 5. 32/Secde, 24

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

13
Allah ile Nasıl
Muamele Etmelisin?
Ebu Nuseybe

Allah Sana Merhamet Ettiğinde


O’nunla Nasıl Muamele Etmelisin?
Düşün kardeşim. Bir daha düşün ve bak! Allah’ın
rahmeti doksan dokuz kişiyi öldürüp, sonra da bu
öldürdüklerini yüze tamamlayan, senden daha kötü
olan kimseyi dahi kuşatmıştır.

A llah’a hamd, Rasulü’ne salat ve selam olsun. Allah’ın merhametini nasıl elde ede-
ceksin?
Kardeşim, şimdi şöyle bir düşün. Bir Müjdeler olsun sana kardeşim! Allah’ın rah-
adam, günlerce devasa ateş yakıyor. Bu ateşini metine, merhametine ulaşmak oldukça kolay…
günbegün büyütüyor ve bunun içine kendi öz Şüphesiz onun rahmeti her şeyi ama her şeyi
çocuğunu atıyor. Hiç böyle bir şey gördün mü? geçmiştir. O’nun rahmeti, her şeyin üstündedir.
Tabi ki bunu görmen imkansızdır. Gazabı ise her şeyi geçmemiştir.

O halde şu hadise kulak ver; “Bir adam “Rahmetim her şeyi geçmiştir”  1
Rasulullah’a geldi. Yanında da bir çocuk vardı. Bu
çocuğu kendisine iyice sarmıştı. Peygamber sallalla- Bu, merhametlilerin en merhametlisi olan
hu aleyhi ve sellem ona “ona merhamet ediyor musun?” Allah’ın şanına yakışır. Eğer bu merhameti ol-
dedi. Adam da “Evet” deyince, Peygamber sallallahu masaydı ne olurdu biliyor musun? Hepimiz he-
aleyhi ve sellem : “Allah senin ona olan merhametinden
lak olur, hüsrana uğrardık!
daha merhametlidir. O ki merhametlilerin en mer-
hametlisidir.” Çevrene bir göz gezdir kardeşim. Sana mer-
hamet eden kimler var? Annen, baban, eşin,
Allah subhanehu ve teâlâ seni ateşe atmaktan, se-
ailen, samimi dostların ve seni seven herkes…
nin ateşte bulunmandan ve bunların hepsin-
Bunların sana ne kadar merhamet ettiğini bir
den müstağni olandır. Peki Allah’ın sana olan
gözden geçir. Hepsini toplasan da, Allah’ın
bu rahmeti/merhametine karşılık onunla na-
sana olan merhametini, rahmetini, şefkatini
sıl muamelede bulunman gerekir? Aslında bu
geçemeyecektir. Allah sana tüm bu kimselerden
önemli bir soru. Fakat bundan önce kendimize
daha merhametlidir. Hiç kimsenin merhameti
şunu sormamız gerekir kardeşim; Allah’ın mer-
hametini nasıl elde ederim?
1. 7/A’raf, 156

14
Allah’ın sana olan merhametini geçemeyecektir. sana ne yapmasını istiyor isen, neyi yapması-
nı düşünüyor, zannediyorsan Allah onu senin
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur- için yapacaktır. Evet, neyi zannediyor, neyi is-
maktadır: “Allah mahlukatı yaratmayı taktir etti- tiyorsan! Sana merhamet edeceğini zannedi-
ğinde, kendi katında, arşın üstünde bulunan kita- yorsan, merhamet edecektir. Seni ateşten kur-
ba: “Şüphesiz Benim rahmetim gazabıma galiptir” taracağını zannediyorsan, ateşten kurtaracaktır.
diye yazdı.”  2 Firdevs-i Âlâ’da ağırlayacağını zannediyorsan,
seni Firdevs-i Âlâ’ya sokacaktır. Durum senin
Allahu Ekber! Düşün, Allah subhanehu ve teâlâ düşüncen kadar basittir.
arşının üzerinde yanında bulunan kitaba bunu
yazdı. O bunu herhangi bir yere, yüce dağlara, Bu benim sözüm değil. Bu Alemlerin Rabbi
semaya dahi yazabilirdi. Fakat Allah’ın rahmeti olan Allah’ın sözüdür. Allah'ın subhanehu ve teâlâ kut-
bu denli yüce ve şerefli ki, bunu yanındaki bir si hadiste bizzat ne dediğine bir kulak ver:
kitaba yazmıştır. Peki neden Allah’ın rahmetin-
den ümit kesiyorsun? Allah’ın rahmeti her şeyi “Ben kulumun zannı üzereyim. O artık diledi-
kuşatmışken seni neden kuşatmasın ğini zannetsin.”  3 Subhanallah!
ki?
Kıymetli kardeşim,
Düşün kardeşim. Bir Allah’tan istediğinde sana
daha düşün ve bak! Kainat, ilk yaratılışın- mutlaka icabet edecek-
Allah’ın rahmeti dan, sonuna kadar tir. Fakat senin buna
doksan dokuz kişiyi denizlerin sularla, atmosfe- inanman gerekir. Yani
öldürüp, sonra da rin havayla dolu olduğu gibi rahmetini talep etti-
bu öldürdüklerini ğinde buna içten
Allah’ın rahmeti ile doludur.
yüze tamamlayan, inanman gerekir.
senden daha kötü Allah’ın rahmeti hakkında ne
Zira Nebi sallallahu aley-
olan kimseyi dahi söylersek söyleyelim, ne dü- hi ve sellem buyuruyor ki:
kuşatmıştır. Fakat sen şünürsek düşünelim Allah’ın “Allah’a, duanıza icabet
bir kimseyi haksız rahmeti, merhameti bunun edeceğine inanarak dua
yere öldürmedin ki? O kat kat üstündedir. edin. ” Eğer bunu yapar-
zaman sana nasıl rahmet san, istediğin ve umdu-
etmesin ki? ğundan fazlasını verecektir.
Fakat bir şartla! O da rica olma-
Kainat, ilk yaratılışından, sonu- sı, temenni olmamasıdır.
na kadar denizlerin sularla, atmosferin havayla
dolu olduğu gibi Allah’ın rahmeti ile doludur. Peki rica ile temenni arasında ne gibi fark
Allah’ın rahmeti hakkında ne söylersek söyleye- vardır?
lim, ne düşünürsek düşünelim Allah’ın rahmeti,
merhameti bunun kat kat üstündedir. Rica, amel ile birlikte olan durumdur. Yani
Allah’ın rahmetini, O’nun emirlerini yerine ge-
Şöyle diyebilirsin; Ben Allah’ın rahmetine tirerek celbetmendir.
nasıl ulaşayım? Ne yapmam gerekiyor ki bunu
elde edeyim? Temenni ise, emirlerini yerine getirmek-
sizin, herhangi bir amel yapmaksızın, yapılan
Şunu aklından çıkarma ki, Allah’ın rahmeti zanlardır.
ile senin aranda sadece onun rahmetini istemen
vardır. Sen bunu istediğinde sana mutlaka vere- Senin Allah’ın bu rahmetini, merhametini
cektir. Çünkü O, rahmeti gazabını geçmiş olan, hissetmen, O’nun rahmetinden kaynaklanmak-
yüceler yücesi olan Allah’tır. tadır. Rahmetinin seni sarıp, kaplaması, senin
bunu hissetmen tamamen Allah’ın rahmetinin
Allah’a yakınlaşmanın artması ile birlikte, varlığını gösterir. Bu dünyada olan durumdur.
Şa'ban
1433
2. Buhari 3. Ahmed İbn Hanbel, Heysemî, İbn Hibban

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

15
“Rahman, merhamet edenlere merhamet eder”  5

buyurmaktadır. Yeryüzünde bulunanlara


merhamet et ki, semada olan da sana merhamet
etsin. Yeryüzünde bulunan Allah’ın razı olduk-
larına merhamet et ki, Allah subhanehu ve teâlâ sana
hiçbir yardımcının, şefaatçinin olmadığı günde
merhamet etsin! Eğer merhametli değil de katı
kalpli isen, buna yakınlaşamayacağını bilmeli-
sin.

Bak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ne diyor:

“Merhamet etmeyene merhamet edilmez.”  6

Kardeşim, senden talebim beraberce silke-


Ahirette ise, Allah’tan beklentimiz, ümidimiz lenelim! Kıyamet gününde O’nun rahmetinin
çok büyüktür. Yaratılanlar kıyamet gününde altında toplanmak için harekete geçelim! Şimdi
Allah’tan bir rahmet gördüklerinde, artık hiçbir söz verelim; bu kısacık, hızlı geçen, küfrün ta-
kusur, günah akıllarına gelmeyecek, hiçbir şey hakkümünü kurduğu ve bizim Allah’tan başka
Allah ile nasılmuamele etmelisin?

onlara sıkıntı vermeyecektir. Yaratılanlar buna yardımcımız olmadığı hayatta gücümüz yetti-
büyük umutlar bağlamıştır. Tabi buna ulaşmak, ğince Allah’ın rahmetine koşalım. Allah’ın di-
bunu elde etmek için uğraş içerisinde olmaları nine gücümüz yettiğince hizmet edelim. Nerde
gerekir. Bu da Allah’ın koymuş olduğu bir şarttır. bir salih amel, orada biz olalım. Nerede bir ecir,
nerede bir cennetliklerin ameli, orada beraber
“Şüphe yok ki ben, tevbe edip inanan ve salih olalım. Allah’ın rahmetine, merhametine, şefka-
ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere de- tine nail olmak için koşuşturalım. Böylece hep
vam eden kimse için son derece affediciyim.”  4 beraber, peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle,
salihlerle Allah’a iman edenlerle beraber cennet
İşte sana kriter kardeşim. Şartları yerine ge-
bahçelerinde, cennet nehirlerinde Allah’ın izni
tir ve Allah’ın sana olan merhameti ile müjde
ile buluşalım. Onlar ne güzel arkadaştırlar!
içerisinde ol!

Eğer insan bunca merhametten, açılan kapı-


lardan sonra masiyette ısrar eder, bu yüce rah-
met kapısından girmezse, Allah’ın kötülükleri
iyiliklere çeviren, her şeyi geçen rahmetini kay-
betmiş olacaktır. Allah’ın rahmeti onu kuşatma-
yacak, merhamet edilmeyi hak etmeyecektir.

Tüm bunlardan sonra, Allah’ın bu fazlından,


kereminden daha fazla ne istenebilir ki?

Evet kardeşim, Allah’ın rahmetine yakın-


laşmak ne de hoştur! Bir idrak edebilsek, onun
rahmetine yaklaşmak için neler yapmazdık.
Sakın uzak zannetme! Bilakis yakın, hatta çok
yakın!

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

5. Ebu Davud
4. 20/Taha, 82 6. Buhari, Müslim ve Tirmizi

16
Siyer Notları Cahiliye

Enes Yelgün

Genel Olarak
-6- Arapların Durumu
Sünnetullah'ın bir gereği olarak insanların çoğunluğu
anlattıklarımızdan yüzçevirecekler. Zamanın geçmesi ile ‘sayı
hastalığı’ depreşenler, hayallerindeki kalabalıkları göremeyince
ayakları kayıp gidecektir.

G eçen yazımızda Arap yarımadasındaki


en büyük putlardan Lat, Menat, Uzza ve
Hübel’in ortaya çıkışını anlatmıştık. Bununla
birlikte siyer kitaplarında ‘Nuh kavminin putları’
diye bilinen birtakım putlarda mevcuttur. Al-
lah subhanehu ve teâlâ Nuh Suresi 25. ayette bunların
isimlerini zikretmektedir.

Bir rivayette ise şöyle geçer: ‘Nuh’un aleyhisse-


lam kavminin putlarının gömülü olduğu yeri, cinler
Amr Bin Luhayy'a haber vermiş; o da onları ora-
dan çıkartmıştır. Daha sonra da hac mevsiminde Notlar
Mekke'ye gelen Arap kabilelerine bu putları dağıt- Hamd, Allah'a, salat ve selam O'nun
mıştır.’
Rasûlü’ne olsun.
Ortaya çıkış şekli ne olursa olsun, sonuç iti-
Bir önceki yazımızda insanları taklitçiliğe
bari ile Araplar İbrahim’in aleyhisselam davetinden
yönelten etkenlerden ilkini anlatmıştık. Allah
yüz çevirmişler ve her geçen gün sapıklıklarına
izin verirse bu yazımızda da diğer nedenleri
sapıklık ekleyip tevhitten uzaklaşmışlardı.
açıklamaya çalışacağız:
Allah'ın subhanehu ve teâlâ dini ile aralarına me-
safe girdikçe taptıkları şeylere niye taptıklarını 2. Fıtratlardaki Çoğunluğa Uyma
bilmez bir halde hayatlarını sürdürmeye devam Meyli
etmişlerdir. İnsan zayıf bir varlıktır. Bu yüzden, yaşamını
rahat bir şekilde devam ettirebilmek için sürekli
bir gücün arkasına sığınma ihtiyacı hisseder. Bu Şa'ban
1433
güç bazen mal, bazen akrabalık bağı, bazen de

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

17
Allah'a davet eden bir avuç müslümanla kıyas
dahi edilemez. Bu anlayışın mümin kalbe yer-
leşmesinin anahtarı ise ayetin sonunda saklıdır:
Takva!

Maalesef ölçülerin birbirine girdiği Arap


cahiliyesinde, ondan önceki ve sonraki tüm
cahiliyelerde, söylenen sözün değeri takipçile-
rinin azlığı veya çokluğu ile değerlendirilmiştir.
Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem anlattığı dine
‘Etrafında ona iman eden kaç kişi var ki?’ diye-
rekten karşı çıkanlar putperestliği, ‘Asırlardır
kalabalık insan kitleleri tarafından kabul ediliyor’
gerekçesiyle rahatlıkla savunabiliyorlardı.
çoğunluğa tabi olma olarak ortaya çıkar.
Ne de olsa gönül huzuru ile taklit edebilmek
Allah'tan başka, insanın dayandığı bütün için gerekli şart yerine gelmişti: ‘Çoğunluk böyle
güçlerin, ancak O'nun dilemesi ile ayakta kala- düşünüyor! 3-5 kişinin söylediklerinden ne çıkar
ki?’
bileceğini bilen mümin ise, her zaman Aziz ve
Hakim olana dayanır güvenir.
Bu tür diyaloglar tevhid davetçilerine çok da
yabancı değil. Allah'ın ayetlerini ve Peygambe-
Bu bilinçten yoksun olan insan, Allah'a sub-
hanehu ve teâlâ kul olup, dünya ve ahirette izzetliler-
rin sünnetini selefin anladığı şekilde anlayıp in-
siyer notları

sanlara anlatınca hangi cevaplarla karşılaşıyor-


den olma fırsatını kaçırmıştır. O yüzden dün-
lar: ‘Sizin gibi düşünen kaç kişi var? Cemaatiniz
yadaki gelip-geçici dayanakların peşinde, köle
kaç yıllık? Sohbetinize kaç kişi geliyor?...’
olarak zelil bir şekilde yaşamaya mahkum olur.
İmanını istatistiklere bağlayan bu gafillere
Allah subhanehu ve teâlâ En’am Suresi 116. ayette
bir kaç örnek verelim: Nuh aleyhisselam dokuzyüz
şöyle buyuruyor:
elli sene boyunca davet yaptı. Kaç kişi ona iman
“Eğer sen yeryüzünde bulunanların bir çoğu- etti? İbrahim aleyhisselam tek başına bir ümmet de-
na itaat edersen, seni Allah yolundan saptırırlar. ğil miydi? Kıyamet günü, kendisine iman eden
Onlar ancak zanna uyarlar. Onlar ancak yalan hiç kimse çıkmadığı için tek başına dirilecek
söyleyen ve iftira edenlerdir.” olan Peygamberlerin olduğunu okumadınız mı
hiç!
Bu ve benzeri birçok ayette Allah subhanehu ve
teâlâmüminlere ‘çoğunluğun’ ne demek olduğu- Çoğunluğunuzla övüne durun bakalım!
nu hatırlatmaktadır. Bununla beraber herşeyin Gerçek terazinin kurulacağı o günde Allah sub-
hakikatını bilen yaratıcı, nefislerde varolan ço- hanehu ve teâlâ, aramızda en güzel hükmü verecek
ğunluğa uyma meylini yok saymamıştır. Hatta olandır.
çoğunluğun kötü olarak bilinse bile insanlar,
kendine çekebileceğini peygamberine vahyet- “Rabbinden apaçık bir delil üzere olan, kötü
miştir: ameli kendisine süslü gösterilen ve hevalarına
uyan kimseler gibi midir?”  2
“De ki: Kötü şeylerin çoğunluğu senin hoşuna
gitse de, kötü ile iyi bir olmaz. Şimdi ey akıl sa- Fıtratlarımızda yer etmiş olan çoğunluğa
hipleri: Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.”  1 meyletme hasleti maalesef her zaman bu kadar
açık bir şekilde karşımıza çıkmıyor. Şeytanın
Ayet durumu özetlemektedir: Allah'ın subhane- sağdan yaklaşmaları, İslam davetçilerinin ve
hu ve teâlâ yolundan başka bir yola çağıranlar şe- akidesi, menheci sağlam birçok cemaatin aya-
hirler ve ülkeler dolusu insan yığınları da olsa ğını kaydırıyor.

1. 5/Maide, 100 2. 47/Muhammed, 14

18
‘Toplumun çoğunluğunu arkamıza almadan “Dediler ki: Siz, bizi atalarımızı üzerinde bul-
davetimiz başarıya ulaşmaz’ diyenler ya itikad- duğumuz yoldan döndürmek ve yeryüzünde bü-
larından taviz vermeye ya da menheclerinden yüklük ikinizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz
sapmaya başlıyorlar. Tabi ki bu süreç bir-iki size inanmıyoruz!”
günde gelişmiyor.
Ayette geçen cümle, Musa'nın aleyhisselam da-
İlk adımda ufacık(!) bir bidate etrafındaki vetine Firavunun ve yanındaki üst tabakadaki
insanlar kaçmasın diye sessiz kalınca, bir ba- kişilerin verdiği cevaptır. Nuh’un aleyhisselam da-
kıyoruz ki toplumun küfürleri bile artık önem- vetine de, Mü’minun suresinde geçtiği şekliyle
senmiyor. İki-üç nesil sonra ise taklitçiliğin bir hemen hemen aynı yanıt gelmiştir. Elbette cahi-
sonucu olarak önceki kuşaklardaki çoğunluğun liyenin Arap yarımadasındaki temsilcilerinden
küfür, bidat ve haramları miras olarak alınıyor. farklı bir karşılık beklenemezdi.

Yaşadığımız coğrafya bu örneklerle doludur. Tüm bu yanıtlar, toplumun efendilerinin


‘Niye hep böyle oluyor?’ diye ahlayıp-vahlamanın taklitçiğe yani atalarının yolundan gitmeye niye
yerine, gerekli nasihatleri akılda tutup, bu kadar çok önem gösterdiğini deşifre edi-
sürekli teyakkuz halinde bulun- yor. Çünkü tahrif edilmiş ve hala
mak gerekir. tahrif edilmeye müsait atalar
Artık üst tabaka dini, yeryüzünde ilahlığa
Sünnetullah'ın bir halka birşey kabul soyunanların elinin ter-
gereği olarak insanla- ettirmek istediğinde siyle asla itemeyeceği
rın çoğunluğu anlat- bir fırsattır!
Allah'ın şeriatını, yalancıktan
tıklarımızdan yüzçe-
virecekler. Zamanın
da olsa babalarının dinini refe- Cahiliye toplu-
geçmesi ile ‘sayı rans olarak göstermiyor. Çünkü munda yaşayan
hastalığı’ depreşen- buna ihtiyaçları yok. Dillerinde sıradan halklar
ler, hayallerindeki tekerleme gibi dönen ‘insan atalarının dinine,
kalabalıkları göreme- haklarının, demokrasinin gerek- gerçekten Allah'ın sub-

yince ayakları kayıp hanehu ve teâlâ rızasını ka-


leri’ söylemi herkesi sus- zanmak niyetiyle tabi
gidecektir.
pus etmeye yetiyor. olurlar. Bu niyetleri onla-
Bu duruma hazırlıklı ol- rı kurtarmasa da, hak davetle
mamız gerekir. Rabbimizden karşılaştıkları toplumun üst ta-
sürekli istikamet ve hak yolda se- bakasından daha önce bu çağrıya
bat talep etmeliyiz. Moralimizi bozmadan işi- kulak verecekleri muhakkaktır.
mize bakmalı ve Allah'ın şu buyruğunu hiçbir
zaman aklımızdan çıkarmamalıyız: Efendi konumundaki ‘mele’ tabakası için ise
babalarının yoluna tabi olmak bilinçli bir ter-
“Ey müminler! Siz kendinize bakın! Siz doğru cihtir. Çünkü onlar bu din sayesinde toplum
yolda olduktan sonra sapıtanların size bir zara- üzerinde baskı kurabiliyorlar, istediklerini ya-
rı dokunmaz. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O pabiliyorlardı. Bir konuda hoşlarına gidecek şe-
zaman yaptıklarınızı size haber verecektir.”  3 kilde hüküm veriyorlar, sonrada ‘sizi atalarınız
böyle yapardı’ diyerek cahil halka bunu kabul
3. Tağutların, Geleneklerin ve Tahrif ettiriyorlardı.
Edilmiş Dinin Arkasına Sığınarak
Hakimiyetlerini Güçlendirme İstek- Mesela: Kabe'yi çıplak tavaf etme cahili adet-
leri lerdendir. Mekkeliler şöyle bir kural koymuş-
lardı: Mekke’nin dışından gelip de tavaf yapmak
Allah subhanehu ve teâlâ Yunus Suresi 78. ayette
isteyenler elbiseleri ile tavaf yapamazlar. An-
şöyle buyuruyor:
cak bunun iki istisnası vardır. Ya sırf tavaf için
kullanacağı yeni bir elbise alacak ya da kendi
elbisesi ile tavaf ederse tavaf bitince elbisesini Şa'ban
1433
3. 5/Maide, 105 Mekke'de bırakacak!

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

19
da dinden(!) çıkmış muamelesi yapıyorlar.

Evet! Bu toplumun cahiliye toplumu olduğu


kesindir! Üstüne üstlük eğer şahit olabilselerdi,
küfür ve şirk konusunda önderleri olan atalarını
dahi hayretler içerisinde bırakacak yeni şeytan-
lıklarla, cahiliyenin zifiri karanlığını daha bir
koyulaştırmışlardır.

Babalarının dinine samimi bir şekilde bağ-


lanan halk yığınlarını vahiyle aydınlatmak belki
mümkün olabilir. Ama ensesi kalınları, üstün-
lüklerini borçlu oldukları bu taklitçilikten çevir-
mek hiç de kolay değildir.

Uyuyan birisini uykusundan uyandırabilir-


Elbette bu kuralı kendi kafalarından uydur- sin, uyuyormuş gibi yapan ise istediği zaman
muşlardı. Ama bunun uygulanabilmesi için ‘Al- uyanır.
lah böyle emretti’, ‘Babalarımız böyle yapardı’
Duamızın sonu: Alemlerin Rabbi Olan
gibi dayanakların arkasına sığınıyorlardı. Buna
Allah'a Hamd'dır.
karşılık Allah subhanehu ve teâlâ ayette çok net bir ce-
vap verdi:
siyer notları

“Onlar ne zaman bir hayasızlık yapsalar: ‘Biz


atalarımızı bunu yaparken bulduk. Allah'ta
bize bunu emretti’ derler. De ki: Allah hiçbir za-
man hayasızlığı emretmez. Bilmediğiniz şeyleri
Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?”  4

Yakın tarihe kadar bu tabaka toplumdaki


konumlarını sağlamlaştırmak için gelenekleri
vesile olarak kullanmaya devam etti. Siyaset-
çisinden iş adamına, şeyhinden kanaat önde-
rine kadar azgınlaşan her fert aynı yolu izledi:
‘Allah'ın şeriatında böyle geçer. Asırlardan beri
bize bu kitapları ulaştıran alimlerimiz şöyle dü-
şünür’ diyerekten dine istediklerini söyletti!

Her ne olursa olsun, kıyamete kadar, taklit-


çilik kılıfının içine saklanan sahtekarların soy-
larının tükenmeyeceği tartışılmaz bir gerçek.
Fakat şu sıralarda bu zatlardan daha da küstah
olanların ortaya çıktığına şahit olmaktayız. Ar-
tık üst tabaka halka birşey kabul ettirmek iste-
diğinde Allah'ın şeriatını, yalancıktan da olsa
babalarının dinini referans olarak göstermiyor.
Çünkü buna ihtiyaçları yok. Dillerinde tekerle-
me gibi dönen ‘insan haklarının, demokrasinin
gerekleri’ söylemi herkesi sus-pus etmeye yeti-
yor. Bunlara muhalefet eden bir grup azınlığa

4. 7/A’raf, 28

20
Fikriyat
Özcan Yıldırım

Yeniden
-1- İman Çağrısı
İmanlarımız eksiliyor, yenisini tedarik
edemiyoruz. Aynı ada etrafında dönen
bir araba misali aynı hataları tekrar ediyor,
aynı delikten iki kez ısırılıyoruz.

H ayata şöyle bir bakın… Yaşadığınız çev-


reye, doğaya, canlı-cansız varlıklara bir
göz gezdirin. Farklı cihetlerden baktıkça birçok
yeceğimiz, uğruna kadın, çocuk, mal, mülk, ev-
ler, ticaretler kurban ettiğimiz imanlarımız? O
ilk gün taptaze olan, misk gibi etrafa koku veren
olayın tefekküre şayan olduğunu göreceksiniz. imanlarımız değişmiyor mu?
Bir mikroskop ile mikroorganizmaları ince-
lemekten ziyade, hayatımızın bir parçası olan İman durağan, donuk bir şey midir? İmanın
durumlardan birini müşahede edeceğiz. Her artıp, eksildiğine inanan bizler, imanımızın ek-
şeyin ilerleyip, belli bir seviyeye geldiğini, belli sildiğini teşhis edip, rehabilite yolunu tutuyor
bir müddet sonra fiziksel değişiklere uğradığını, muyuz? Teşhis ve tedavi birbirine muhtaç olan
dünya ve içindeki tüm varlıkların halinin değiş- iki şeydir. Birbirine bağımlı iki şart gibidir. Biri
tiğini fark edeceğiz. yalnız olsa hiçbir işe yaramaz. Ortada bir hasta-
lık var ise, tedavi edilmesi gerekir.
Örneğin, bir ağaç… Zaman ilerledikçe yaş-
lanıyor, fiziki değişikliklere uğruyor. Çevre- Bu sebeple, bizlerin amel muhasebesi yap-
mizdeki eşyalar da değişimden nasibini alıyor… mamız ve hastalık var ise onu teşhis etmemiz
Üzerimizdeki kıyafetten, elimizdeki kağıda, gerekir. Şunu altını çizerek belirtelim ki, bu teş-
dergi ve kitaptan, en son teknolojik aletlere ka-his kendi nefislerimiz tarafından yapılan teşhis
dar her şey değişmekte. olmamalıdır. Zira insanoğlu kendi gelişimini
veya gerilemesini dışarıdan bakan kadar fark
Bizler de zaman ilerledikçe değişiyor, yaşla- edemez. Şöyle ki, bir bitki düşünün. Bu bitkiyi
nıyoruz. Zaman her daim insanoğlunun haya- yetiştiren kişi bunun ne denli geliştiğini dışarı-
tından bir şeyleri alıp götürüyor. Zaman, her dan bakan bir göz kadar fark edemez. Dışarıdan
şeyi gün geçtikçe iyi veya kötü bir yerlere sü- bakan ne denli geliştiğini, önceki gördüğü ile
rüklüyor. Mahluk olan her şey için bir değişim kıyas eder. Fakat yetiştiren kişi an be an yanın-
söz konusu. da olduğu için, bunu ötekisi kadar fark edemez.
Çocuğunu yetiştirip de dışarıdan bu gelişimi iz-
Ya kalplerimizde taşıdığımız, Allah’ın bize leyen kimse de bunun gibidir. Şa'ban
bahşettiği, yeryüzündeki hiçbir şeye değişme- 1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

21
edip durdurmamışlardır. Sürekli hareket, bere-
ket içerisinde olmuşlardır. Zaman, mekan, kişi-
ler ve konjonktürel değişimler onları hareketten
bir an bile geri çevirmemiştir. Onlar, durduk-
larında dahi bir barajın suyunu biriktirip, dur-
gunluğu enerjiye dönüştürmeyi bilmişlerdir.

Birinci noktaya baktığımızda, Peygamber'in


varlığıyla, onların en kaliteli
sallallahu aleyhi ve sellem
yerden beslendiğini söyleyebiliriz. İman kalitesi,
İşte bizler de böyleyiz. Yıllar önce iman ettik. mevcut tezgahın kalitesinden ileri gelir. Bu, ne-
Fakat ne denli aşama kaydedip, ne denli geriye bevi bir tezgah olunca, tezgahtan geçen ürün de
doğru gittiğimizi tam tespit etmemiz zordur. nebevi menhec üzere olmaktadır.
Bu sebeple, bize yardımcı olacak olan ‘emri bil
maruf nehyi ani’l münker’ düsturunu şiar edin- Buradan hareketle, bu konuda Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem olmasa da hareketin devam ettiğine
miş kişiler ve cemaatler olacaktır. Onlar bizlerin
herhangi bir arızamızı/hatamızı gördüğünde inanan, hareketi şahsa değil bilakis hareketi ha-
uyaracak ki, mücadele yolunda istikamet üzere rekete bağlayan kimseler çıkmıştır. Asla ‘bizim
devam edebilelim. muallimimiz Rasûlullah’tı ve sadece onun varlığı
ile hareket ederiz’ mantığında olmadılar. Onlar,
İmanın Eskimesi liderlerinin verdiği nizama göre ihlasını bozma-
yan, ahitlerine bağlı kalan kimselerdi.
“Birinizin elbisesi eskidiği gibi, göğsündeki
imanı da eskir. Öyle ise, Allah’tan, kalbinizdeki Bunu daha güncelleştirecek olursak; eğitim
fikriyat

imanın yenilenmesini isteyiniz.”  1


aldığımız, bizleri elekten geçiren, insanların
üzerlerindeki toprağı arındırıp, içlerindeki ma-
İman sürekli onu azaltan, dengesini kaybet-
deni ortaya çıkaran, elleri öpülesi hocalarımız
tiren unsurlarla karşılaştığı için potansiyelini
ve büyüklerimizin an be an bizlerle olması söz
kaybeden bir olgu olarak karşımızda durmak-
konusu değildir. Onlar oldukça en ihlaslı, en
tadır. Ehli Sünnet’e göre artan ve azalan iman;
azimkar, din davasına kuvvetle yapışan, yapı-
taatlerle artmakta, masiyetlerle azalmaktadır.
lanları tek kelime ile haksız yere eleştiririm diye
Hareket sahasındaki bir Müslümanın karşılaş-
konuşmaktan imtina eden bizler; acaba liyakat
tığı birçok olay, iman dengesini bozduğu gibi,
sahibi veya hoca olmayan kimseler yanımızda
imanını ateşleyen, ona enerji pompalayan ham-
olduğunda aynı ihlası, aynı azimeti, aynı hayayı
maddeyi bulmakta zorluk çekmesine de neden
gösterebiliyor muyuz? Yine aynı azimetle, aynı
olur.
şevkle, aynı kararlılıkla Tevhid sancağını, Laila-
Sahabeden ilk nesle baktığımızda birkaç he illallah davasını yüklenebiliyor muyuz? Bu-
nokta gözümüze çarpmaktadır. kalemun karakterinde olan kimsenin bu davaya
katacağı ne olabilir ki? Her mekanda her şahısta
Birinci Nokta: Onlar bu pak dine yine pak farklı muamelesi olandan, hareket anlamında
Nebi ile adım atmışlardır. Yani iman pınarı- ne beklenebilir ki?
nı, iman şerbetini, en güzel elden kana kana,
özümseyerek içmişlerdi. İkinci noktaya baktığımızda ise; sahabenin
yaşadığı nice vakıa, nice acı olaylar, nice dep-
İkinci Nokta: Onlar bu dine girdiklerinde remler vardı. Lakin bunların hiçbirisi hareketle-
bilâ hareket, sekinet içerisinde girmemişlerdir. rine ne bir set ne de bir eğrilik oluşturdu. Bilakis
İmanları hareketli, onların bir an durmasına önlerine gelen setleri, arkalarından emri bil ma-
izin vermeyen, akışkan ve gürül gürül akan bir ruf şuuruyla gelen kardeşlerinin kuvvetli des-
nehir gibi idi. Bununla beraber iman ile coşan tekleri ile aştılar. Sahabe ilk dönemlerinde iftira
bu nehirlerine, bir su yatağı kurup, baraj inşa ile karşılaştı. Bu onların sadece imanına iman
kattı. Daha sonra fiili işkence ile karşılaştılar. Bu
onların imanlarını, zarar verse de hissetmeye-
1. Hakim, Taberani

22
cekleri bir nasıra, kırılması zor bir kemiğe dö-
nüştürdü. Ardından savaşlar ve fitnelerle kar-
şılaştılar. Burada da sadece ağız yapıp, işlerden
sıvışan nifak ehlinden soyutlandılar. Peygam-
ber vefat etti, lakin iman pınarı asla tükenmedi.
Onlar ‘Bu din ben yaşıyor iken hiç eksilebilir
mi?’ diyecek kadar daha da güçlendiler. İrtidat
ehli etraflarını sardı. Lakin onlar tek kalsa da,
ellerinde kılıçları olmasa da Allah’ın kelimesi
için bir avuç toprakla savaşmaya; küfrü, rid-
deti yıkmaya ahdetmişlerdi. Onlar peygamber
tarafından hareket içerisinde yetiştikleri için,
ve eskimesidir. Bunun başka bir cevabı olamaz.
durağanlık onların sloganı değildi. Peygamber
İmanlarımız eksiliyor, yenisini tedarik edemi-
sallallahu aleyhi ve sellem sanki onlara hareket aşısı yap-
yoruz. Aynı ada etrafında dönen bir araba mi-
mıştı. Rasulullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem hayatıyla,
sali aynı hataları tekrar ediyor, aynı delikten iki
yaşantısıyla, yakin gelene kadar hayatını ibadet
kez ısırılıyoruz.
ve dine hizmet ederek geçirip, bizzat önlerine
bu tabloyu sunması, onlar için yeterdi. Bir sonraki yazımızda iman eksikliğinin
teşhisi ve belirtilerinden bahsetmeye çalışalım
Tüm bunları örnek alan eşsiz nesil nasıl olur
inşaallah.
da nefsi çıkarlarını, problemlerini bu hareke-
tin önüne geçirir? Peygamber sallallahu aleyhi ve sel- Duamızın sonu, Alemlerin Rabbi olan
lem yanlarında olmasına rağmen aralarında kan
Allah’a hamdolsun.
döktürecek mesele olduğu halde onlar hizmet-
lerinden geri durmuşlar mıdır?

Tarih yapraklarında, bu celil sahabelerin


hangisinde geriye doğru bir gidişe rastladık?

Peki bizim iman dengemiz neden sürekli bo-


zulmaktadır? Kaç tane sahabenin yüz yüze kal-
dığı büyük fitnelerle karşı karşıya kaldık? Onlar
bu fitnelere göğüs germenin yanında, imanları-
nı muhafaza edip, İslami harekete katkı sağlar-
ken, bizler basit, şahsi meselelerle ileriye tek bir
adım atabiliyor muyuz?

İlk anda, ilk iman ettiklerinde bu dinin san-


cağını yeryüzünde dalgalandırma çabasıyla çar-
şı-pazar, meydan-sokak gizli-açık bu pak daveti
bıkmadan, usanmadan, yorulmadan yayıyorlar-
dı. İnsanlar ticaretleri için, mallarını arttırmak
için diğer insanları ezip, zulüm silahlarını çekip,
onları aldatarak servet yarışı yaparken; onla-
rın derdi Tevhid davetini yücelere taşımak idi.
Bunu yaparken meydan dayağı yemeleri dahi
onları etkilemiyordu. Gözleri oyuluyordu, ‘di-
ğer gözüm buna iştiyak duymaktadır’ diyorlardı.

Peki ya bizler? Bu denli sebatkar olamayışı-


mızın, sürekli değişken olmamızın temel sebebi
Şa'ban
nedir? Temel sebebi imanlarımızın eksilmesi 1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

23
Kardeşimle
Hasbihal

Her Muhasebe
Hayrın Alameti Değildir

Bizler Allah’ın uluhiyyetine şahit tuttuğu insanlarız. Şahitlik ancak


doğruluk, açıklık ve bilgiyle olur. Şahitliğimiz alkış alıp takdir
edildiğinde mutlu oluyor, bedelini ödediğimizde şahitliğimizi
sorguluyorsak, burada asıl sorgulanması gereken bizim inancımız
ve kalbimizdir. Ve olabilecek en hayırlı sorgulama budur.

E s-Selamun Aleykum ve Rahmetullahi ve


Berekatuhu
ceğiz. Sen de biliyorsun ki İslam da tüm kav-
ramlar çift yönlüdür. Her amel, söz, düşünce
Rabbani olabileceği gibi şeytani de olabilir. Şu-
Kardeşim, urlu, dikkatli ve hassas yaşamanın emredilmiş
olması da bundandır. Çünkü insan kendi söz,
Görüşmeyeli tam bir ay oldu. Rabbim seni
eylem ve düşüncelerini kontrol etmezse, şey-
esenlikte kılsın. Muvahhid olarak nefes aldığı-
tanın ve nefsin kontrolüne girer. İnsanın en
mız her an iyiyiz hamd olsun. İyi olmak zorun-
umutlu olduğu hayır amelleri dahi, aleyhine ne-
dayız. Tek bir Rabbe iman etmenin lezzetini de
ticelenir. Selefin amellerindeki hassasiyet ve en-
hissetmeliyiz her güne gözümüzü açınca.İçinde
dişe bundandı. Onlar yaptıkları amelden değil,
yaşadığımız günler:
amellerinin Allah subhanehu ve teâlâ katında kabul
“Derin bir denizdeki karanlık misali, o karan- olup olmamasından endişe ediyorlardı. Kimisi
lığı da dalgalar örter, karanlık ve dalganın üzeri İslamı yaşamayı ‘Dikenli bir yolda yürümek’ ola-
bulutlarla kaplıdır. Birbiri üstüne karanlıklar, iç rak tarif ediyor; bir başkası, tek bir amelin Allah
içe geçmiş karanlıklar”  1 subhanehu ve teâlâ tarafından kabul edilmesini, asıl
mutluluk olarak görüyordu.
Ayetinde ifade edilen günlerden farksızdır.
Şirkin İslam diye anlatıldığı bir ortamda, Rab- Kulluğun özü, ibadetin ta kendisi olan dua
bim seni tevhide muvaffak kılmış. İnsanların üzerinden biraz açalım konumuzu.
başıboş ve hedefsiz yaşadığı bir dünyada, seni
i’lay-ı Kelimetullah için mücadele eden, men- Allah’ın subhanehu ve teâlâ ilahiyyetinin insanın
hec sahibi bir yapıyla şereflendirmiş. Bu iki da kulluğunun ikrar edildiği; Allah’ın en hoşnut
nimet dahi iyi olmamız için yeterlidir. Şikayet olduğu ve yapmayan kullarına gazap ettiği bir
etmek yerine şükretmek, eleştirmek yerine ıslah ameldir dua! Ancak bu amel, rahatlık anında
etmek ve konuşmak yerine çalışmak durumun- makbuldur. Rahatlık anında Rabbini hatırla-
dayız... mayan, O’na dua etmeyenlerin; şiddet ve zorluk
anında yaptıkları dua ‘müşriklerin duası’ kadar
Bu mektupta yine hasbihal ederek dertleşe- kıymetsizdir. Evet kardeşim! Her dua edişimiz
hayra alamet değildir. Hem rahatlık hem de
1. 24/Nur, 40 darlıkta, beraberce yapılan dua, iyi bir kul ol-

24
duğumuza alamet olabilir. Sadece sıkıntı anında
konuşmamız gerekiyor. Nerede ve ne zaman
dua ediyor olmak ise bizi aldatmamalıdır. Bu
muhasebe... Dua gibi muhasebenin de bazı za-
fark ve incelik ancak şuurlu ve hassas insanların
manlarda olması şer olabilir mi? Dua sahibi ya-
ayırt edebileceği bir noktadır. Yoksa kul, hastalı-
karışını, gözyaşını hayra alamet sayarken belki
ğının en belirgin olduğu nokta,kulluğunun zir-
de Allah’ın subhanehu ve teâlâ en nefret ettiği durumu
vesi zannedebilir. Saatlerce dua ediyor oluşunu,
yani müşrikler misali ‘sadece zorda’ O’na el açma
gözyaşlarını, Rabbine yalvarıp yakarırken ra-
durumunu yaşıyor olabilir dedik. Muhasebe ya-
hatlayışını hayırlı bir durum olarak addedebilir.
pan, sorgulayan insan da böyle bir durum ile
Ancak dua sahibinin rahatlık anına bakması ge-
karşı karşıya olabilir mi?
rekir. Şayet rahatlık anında da aynı surette dua
ediyor ve aynı duyguları yaşıyorsa, bu Rabbinin
lütfudur, hamd etmesi gerekir. Aksi durumda
Evet Kardeşim!
müşriklerde olan ‘en çirkin vasfı’ kendinde ba- Muhasebe de her amel gibi iki yönlüdür.
rındırdığı bilinciyle, kendini ıslaha yönelmesi Yeri ve zamanı doğru seçilmezse, insanın hayır
elzemdir. üzere olduğunu değil, maalesef ‘kalbinde ıslahı
zaruri’ hastalıklar olduğunu gösterir. Bunu an-
Muhasebe de bunun gibidir. Asıl vermek lamak için her zaman ki ölçümüz olan ‘Allah’ın
istediğim nokta da budur. Muhasebe yapmak razı olduğu ve toplumların kendi sağlamaları-
ve sorgulamak kulluk yolunda en hayırlı amel- nı onlar üzerinden yapmasını istediği topluma’
lerdendir. Özellikle Allah Rasûlü’nün sallallahu yani sahabeye bakmalıyız. Rahatlık anında ya-
aleyhi ve sellem ardından gelen,en hayırlı üç asırdan pılan muhasebe hayrın alametidir. Kulun dinin-
sonra şerli dönemlerin ehli olan bizler, bu ko- de hassas olduğunu ve Rabbinin onun için hayır
nuda daha hassas davranmak zorundayız . Biz murad ettiğinin göstergesidir. Özellikle muha-
ki; Allah Rasûlü’nün dahi namazlardan sonra sebe gizli ve dua eşliğinde yapılıyorsa, o kulun
kendinden Allah’a subhanehu ve teâlâ sığındığı ahir her an Rabbine hamd etmesi gerekir.
zaman çocuklarıyız... Cehennem kapısında
bekleyen, Allah adına insanları saptıran deccal- Ancak zorluk anında muhasebe için aynısını
lerin şerrinden korunmak için muhasebe yap- söylememiz çok zordur. Rahat anında yaşadığı
malıyız. Her amelin kitaba ve sünnete uygun- halden memnun olan, bizden daha iyisi yoktur
luğunu sorgulamalıyız. İçinde bulunduğumuz edasıyla hareket edenlerin, sıkıntı anında veya
yapının hedeflerini, menhecini, esaslara bağlılı- menheclerinin getirisi olan şehadet, zindan, hic-
ğını muhasebe etmeliyiz. Allah’a, müminlere ve ret, yoksulluk gibi anlarda sorgulama yapması,
nefsimize verdiğimiz sözleri sık sık kendimize hayra alamet değildir. Bu daha çok insanın nefsi,
hatırlatmalıyız. Bununla beraber sözlerimizin arzu ve rahatının bozulmasına tepkidir. Zorluk
neresinde olduğumuz noktasında, kendimizi anında Allah’a subhanehu ve teâlâ kulluk edememenin
hesaba çekmeliyiz. Cemaatsel ve bireysel an- zaafıdır. İnsanda bu problem olabilir. Bunu fark
lamda muhasebenin olmadığı yer, harabedir. edip Allah’a yönelmek,bu hata ve zaafın ıslahına
Şer, hayır diye icra edilir de, kimse farkına dahi çalışmak en büyük erdemdir. Ancak kendini ve
varamaz. Kötülüğün kokusu ruhlara sindi mi, hastalığını sorgulamak yerine menheci, davayı,
artık yahudileşme başlamıştır. Bu durumun ila- i’lay-ı Kelimetullah için yapılan çalışmaları sor-
cı ise muhasebedir. gulamak hastalığın kronikleşmesini sağlar. İn-
san fıtratı böyledir. Kendine yönelmemek için
Kardeşim! başkalarını suçlar, kendi eksikliği onu daraltır,
sıkar. Başkalarını eleştirerek kendini rahatlatır.
Buraya kadar söylediklerimi senin de onay-
ladığını ve benimle hemfikir olduğunu biliyo- Özellikle zindan ehli!! Düşünecek vakit çok-
rum. Biz seninle bunun üzerine sözleşmiş ve tur. İnsan doğal olarak sorgular ve bu hayırlıdır.
öyle bu yola baş koymuştuk. Amacımız, şuur ve Ancak bu sorgulama insanın kendine, nefsi-
hassasiyetle birbirimizi ve içinde bulunduğu- ne, eksikliklerine yönelik olursa, zindan süreci
muz toplumu ıslah etmekti. Bunun da muhase- imar edilmiş olur. Bunu yapmak yerine sorgula-
be ile mümkün olduğunu biliyorduk. ma başkalarına, menhecine, çalışmalara yönelik Şa'ban
olursa, insan sadece kendine zarar verir. 1433
Ancak dikkatten kaçan bir nokta üzerinde

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

25
Kardeşim! yan rahmet anlayışıyla mı?
Kalp insanın aynasıdır. İnsanın kalp hayatı
söz, amel ve düşüncelerinin Rabbani mi, şey- Değerli Kardeşim!
tani mi olduğunun en hayırlı şahididir. Bir dü- Henüz ne başımıza testere dayandı, ne de
şünceye yoğunlaştığın an, önce kalp durumuna ateş çukurunun başına oturtulup sıcağı ilikleri-
bakmalısın. Şayet kalbin diri, Allah ile atıyor, mizde hissettik! Allah’tan bela istemiyoruz.
O’nun isim ve sıfatlarıyla aydınlık ise; bil ki on-
dan süzülen düşünceler Rabbanidir. Tek dileğimiz af ve afiyettir. Ancak samimi
olmak zorundayız. Allah subhanehu ve teâlâ dinini
Ancak sıkıntı içindeysen, ibadetlerinden lez- ve cennetin bedelini çok açık şekilde önümü-
zet alamıyorsan, sıkıntılar kalbini adeta menge- ze koydu ve biz bu bedeli ikrar ve kabul ederek
nede gibi sıkıyor, duvarlar üstüne üstüne geliyor, ‘Ben de Müslümanlardanım’ dedik. Henüz han-
Allah’ı zikretmekle kalbin mutmain olmuyorsa, gisini yaşadık ki söylenmeye hakkımız olsun,
Rabbin ve O’na dair şeyler içini açmıyor, O’nun henüz hangi bedelle karşılaştık ki ‘acaba’ diye
rahmeti ve fazlıyla mutlu olmuyor , saatlerce sorgulamaya başladık.
O’na dua etmek ,onu anmak isteğiyle yanmı-
yorsa kalbin, ondan süzülenler de şeytanidir. Şayet bu konuda bir eksiğimiz varsa bunu
Şeyanın, kulu Rabbinden, Müslüman kardeşle- anlamamız, düzeltmek için ıslah etmemiz ge-
rinden soğutmak için attığı adımlardır bunlar. rekir. Aksi halde faturası ahiret olan başka bir
bedel öderiz ki zararı sadece kendimize olur.
İnsanın en iyi vaizi, insanın kalp durumudur.
Habbab radıyallahu anh ve Rasûlullah sallallahu aley-
kardeşimle hasbihal

O insanın her hareketinde mihenk taşı olmalı-


dır. Ondan yansıyan yalan olmaz, yeter ki biz hi ve sellem arasında geçen diyaloğu tekrar tekrar

samimi olalım. okuyup düşünmemiz gerekir. Her gün ateşe


yatırılan bir sahabenin ‘Allah’tan yardım dilemez
Kardeşim! misin?’ talebine, “Siz acele ediyorsunuz” diye ce-
vap vermişti Allah Rasûlü!!
Sen ne üzere iman ettiğini hatırlıyor musun?
Hani Allah subhanehu ve teâlâ cennet karşılığında mü-
minlerden canını ve malını satın almıştı? Hani Unutmamalı Kardeşim!
başlarına testere dayanıp ikiye bölünen, demir Bizler Allah’ın subhanehu ve teâlâ uluhiyyetine şa-
taraklarla derisi yüzülen, ateş çukurlarında hit tuttuğu insanlarız. Şahitlik ancak doğruluk,
diri diri yakılan, kızgın yağlara atılıp saniyeler açıklık ve bilgiyle olur. Şahitliğimiz alkış alıp
geçmeden kemikleri üste çıkan insanlar vardı! takdir edildiğinde mutlu oluyor, bedelini öde-
Ve senin talip olduğun cennetin bedeli ‘Sizden diğimizde şahitliğimizi sorguluyorsak, burada
öncekilerin başına gelen, sizin başınıza gelmeden asıl sorgulanması gereken bizim inancımız ve
cennete giremezsiniz’  2 fermanıydı. kalbimizdir. Ve olabilecek en hayırlı sorgulama
budur.
Bu kardeşinin sana olan sevgisine Allah subha-
nehu ve teâlâ şahittir. Ve bu satırlar hepimizin içine Evet Kardeşim!
düştüğü ve düşebileceği bir durumun paylaşı- Hassas bir durumu dertli bir gönülden din-
mıdır. Bu bedel nasıl ödenecek? Sürekli sakla- ledin. Rabbim bizlere sözün en güzelini dinle-
nan, sesi çıkmayan, küfrün karşısında durma- yen ve O’na tabi olanlardan kılsın. Her kul ha-
yan, ‘Rabbimiz yerin ve göğün Rabbidir’ deme talıdır, hatalıların en hayırlısı tövbe edenlerdir.
cesaretinde bulunmayan, yıllarca evlerde pi-
nekleyip birbirinden bıkmış insanların esneme
faaliyetleriyle mi? Cemaat mensuplarının dedi-
kodusu, konuşacak bir şeyi olmayan istişareler,
ders diye çay ve pasta partileri yapılan, sadece
belli sayıya rahmet olup, insanlığa rahmet ola-
rak gelen ama bir türlü insanlığa ulaştırılama-

2. 2/Bakara, 214

26
Akaid Notları
Ferhat Cura

Darlar/Ülkeler ve
-1- Ahkâmları
İslam hukukunda ise ‘dar’ kavramı ülkelerin hukuki durumunu
nitelemek üzere kullanılan bir tanımdır. Bir ülkenin veya
beldenin İslamî veya İslam dışı bir yönetim ve hukuka sahip
olup-olmadığı bu kelime ile anlatılır.

H amd âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salat ve


selam O’nun Rasûlü olan Muhammed’in
dönmek, dolaşıp hareket ettiği noktaya gelmek
anlamına gelmektedir. Dar ise sözlükte; konak,
sallallahu aleyhi ve sellem, ailesinin ve ashabının üzerine
şehir, belde, vatan ve ülke manalarına gelmektir.
olsun. Kur’an-ı Kerim, ‘dar’ kelimesini sadece ülke ola-
rak değil farklı manalarda kullanmıştır. Cennet,
Allah Maide Suresi 3. ayetinde şöyle buyur- cehennem veya Peygamber şehri olan Medine
makta: gibi manalar, bu kullanımlardan bazılarıdır.
Sünnette ise dar kelimesi daha çok ‘ev, mesken,
“Bugün size dininizi ikmal ettim, üze- barınılacak yer’ anlamında kullanılmıştır.
rinize nimetimi tamamladım ve si-
zin için din olarak İslâm'ı beğendim.”
Ülkeler Açısından Dar Kavramı
İslam hukukunda ise ‘dar’ kavramı ülkelerin
İslam dini artık tamamlanmış ve bundan hukuki durumunu nitelemek üzere kullanılan
sonra hiçbir şeye ihtiyacı olmayan bir dindir. bir tanımdır. Bir ülkenin veya beldenin İslamî
Bu din, kamil olması gereği olarak her mesele- veya İslam dışı bir yönetim ve hukuka sahip
ye hüküm getirmiş, meselelerin en açık şekilde olup-olmadığı bu kelime ile anlatılır.
sınır ve hukuklarını belirlemiştir. Bu bağlamda
İslam’ın açıkladığı ahkamlardan bir tanesi de; Buna göre bir ülkenin, bir beldenin nasıl bir
‘Dar’lar ahkamıdır.. ülke olduğunun belirlenmesindeki ölçü; o ülke-
nin nasıl bir yönetim biçimiyle yönetildiğine ve
Bu ay ki sayımızda Allah’ın subhanehu ve teâlâ iz- oraya hangi hukuk sisteminin hâkim olduğudur.
niyle darlar üzerinden, özellikle tevhidi Müslü-
manların arasında ciddi ihtilaflara sebep olan İslam hukukçuları ülkeleri ve beldeleri ni-
‘İslam alametleri’ ve ‘Daru’l küfür de insanların telemek için ‘Daru’l İslam’, ‘Daru’l harp’, ‘Daru’s
zahiri hükümleri’ meselesini beyan edip, bu ko- sulh’, ‘Daru’l adl’, ‘Daru’l eman’ gibi terimler kul-
nuda yanlış anlaşılan noktaları izah etmeye ça- lanmışlardır.
lışacağız.
İslam’daki ‘dar’ anlayışının temelinde İslamî
ilkeleri gereği gibi uygulamak, Müslümanca ya-
Dar Kavramının Anlam Sahası şamak, Müslümanların güvenliklerini sağlamak, Şa'ban
Dar kelimesi ‘devr’ kökünden gelmekte olup; onların insanca yaşayabilmeleri için gerekli tüm 1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

27
ihtiyaçlarını temin etmek amacı bulunmaktadır. Yine Allah subhanehu ve teâlâ bunu Peygamberler
İslam, ilkel toplumlardan beri kutsal hale geti- üzerinden de örnek veriyor :
rilen toprağa aşırı bağlılık hurafesini yıkarak,
insanı doyuran ve botanik ile jeolojinin konusu “Kavmin müstekbir olan ve ileri gelenleri de-
olan ‘vatan’ anlayışı yerine; insanın inancını hür diler ki: ‘Ey Şuayb! Seni ve seninle birlikte iman
bir şekilde yaşayabildiği, orada kendini emin edenleri ya beldemizden çıkaracağız, ya da bi-
(güvenli) hissettiği ‘dar-ülke’ anlayışını koydu. zim dinimize dönersiniz.’ ”  2
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, rahatça tebliğ ya-
Dikkat edilirse aynı şekilde bu ayette de
pamadığı için ve inancı uğruna doğup büyüdü-
kâfirler beldeyi kendilerine izafe etmişlerdir.
ğü ve çok sevdiği Mekke’yi terk etmiş, İslam’ı
hakim kıldığı Medine’ye hicret etmiş ve orasını Öyleyse topraklar, kâfirlere ait olan ve Müs-
kedine vatan edinmiştir. Rasulullah’ın sallallahu lümanlara ait olan topraklar olmak üzere iki
aleyhi ve sellem bu davranışı Müslümanlara vatan
kısma ayrılırlar.
anlayışı hakkında yeterli bilgi vermektedir.
Aynı şekilde Peygamber ve ashabı da bu nas-
Darlar Meselesine Açıklık Getiren lardan, aynısını anlamışlardır ve ülke/toprakla-
Küllî Kaideler rı iki kısma ayırmışlardır.
Kaideleri zikretmeden önce
bir noktayı hatırlatmak gerekir Şeriat ister İmam Müslim’in rivayet etti-
ki o da, şeriat ister itikadın itikadın aslı veya ği meşhur hadiste Rasulul-
aslı veya fer’i meseleleri lah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
fer’i meseleleri olsun
olsun ister fıkıh meselele- der:
ister fıkıh meseleleri olsun fark
akaid notları

ri olsun fark etmeksizin


etmeksizin bütün meselelere “Sen düşmanla karşı-
bütün meselelere önce
önce küllî (genel) kaideler laştığın zaman onları
küllî (genel) kaideler üç şeye çağır; ilk olarak
koyar; sonra cüz’i me- koyar; sonra cüz’i meselelerin
İslam’a davet et kabul et-
selelerin veya muayyen veya muayyen şahısların mezlerse, cizyeye çağır
şahısların hükümlerini hükümlerini bunu da kabul etmezlerse
beyan eder. Örnek olarak beyan eder. bu sefer onlarla savaş. Şayet
şirki verebiliriz. Şeriat önce İslamı kabul ederlerse onları
genel olarak şirkin tanımını yap- kendi darlarından, muhacir olan
makta sonra da cüz’i olarak şirki insanların darına davet et.”
işleyen muayyen şahsın hükmünü zikretmek-
tedir. Darlar (ülkeler) meselesinde önce genel Burada Peygamber meseleye sadece toprak
kaidelerin bilinmesi lazımdır. parçası olarak bakmıyor, tam tersi toprağa mu-
hacir ve müşriklerin darı olarak bakıyor. Yani
1. Kaide: Kur'an ve Sünnet, toplumları ve darları ayırıyor.
beldeleri birbirinden ayırmıştır.
Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh hicret edişini
Allah’ın subhanehu ve teâlâ Kur'an’da toplumları ve anlatırken şöyle söylüyor:
beldeleri birbirinden ayırdığının bazı delilleri
şunlardır; “Nebi’ye gelirken şöyle dedim: Ne uzun, ne
yorucu bir gece, Fakat beni küfür diyarından
“Bütün kafirler kendi Rasûllerine dediler ki: kurtardı. Yolculuk esnasında kölem kaçmıştı.
‘Muhakkak ki sizi ülkemizden (topraklarımız- Nebi’ye gelip biat ettim. Henüz yanından ayrıl-
dan) çıkarırız ya da bizim dinimize geri döner- madan kölem çıkageldi. Rasulullah şöyle dedi:
siniz..’ ”  1 “Ey Ebu Hureyre bu senin kölen mi?” Ben: ‘Allah
için hürdür’ dedim ve azat ettim.”  3
Burada kâfirler beldeyi, toprağı kendilerine
izafe etmişlerdir (bizim ülkemizden).

2. 7/A’raf, 88
1. 14/İbrahim 13 3. Buhari

28
Yani sahabe içinden çıkmış olduğu darın
kâfirlerin darı olduğunu anlıyor.

Yine Abdurrahman İbn Avf radıyallahu anh hac


gününde Ömer’e radıyallahu anh diyor ki:

‘Hemen Medine’ye dönme çünkü Medine İs-


lam, hicret, sünnet ve selam diyarıdır. Burada
ise insanların hiçbir şey bilmeyen cahilleri var-
dır.’  4

Yine İbn Abbas radıyallahu anh şöyle der:

‘Rasulullah ve Ebu Bekir muhacirlerden-


di. Çünkü onlar şirk yurdu olan Mekke’yi terk
ettiler. Ensardan da muhacirler vardır. Çün-
kü Ensar, Medine şirk yurdu iken akabede
küfürdür velev halkın büyük çoğunluğu Müs-
Rasulullah’ın yanına geldiler.’  5
lüman olsa bile bu bir şeyi değiştirmez. Çünkü
Dikkat edilirse İbn Abbas radıyallahu anh Mek- illet hâkimiyetin kimde olduğuyla açığa çıkar.
ke fetih olmadan oraya şirk yurdu demektedir.
Bunun delillerini zikredecek olursak;
Hem de Medine hicret yurdu olup, devlet kurul-
madan önce bunu söylemektedir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayber’i fethe-
dince Hayber ehli: ‘Biz buradan daha iyi anlarız.
Öyleyse Peygamber ve sahabesi de muame-
Çıkan ürünün yarısını size vermek şartıyla burada
lelerinde buna dikkat etmişlerdir. Mesela Rasu-
kalalım.’ dediler. Rasulullah onların kalmalarına
lullah sallallahu aleyhi ve sellem Kur'an ile düşman yur-
izin verdi. Hayber ehlinin %95’inden fazlası
duna sefer yapmayı yasaklamıştır.
kâfir olmasına rağmen orası daru’l İslam idi.
Öyleyse hem ayetlerden, hem de Rasulullah Çünkü Hayber İslam’ın galebesi ve hâkimiyeti
sallallahu aleyhi ve sellemin sünneti ve sahabesinin tu-
altındaydı.
tumlarından anlaşılan darlar iki kısımdır;
Aynı şekilde Medine’de Yahudi, müşrikler ve
• Daru’l İslam Müslümanlar vardı ve orası da İslam diyarıydı.
Çünkü orada İslam kuralları geçerliydi.
• Daru’l Küfür
Yine Mekke’de hicretten önce Rasulullah sallal-
2. Kaide: Darların isimlendirilmesindeki lahu aleyhi ve sellem, Müslümanlar ve müşrikler vardı.
illet, galebenin kime ait olduğudur. Bununla beraber orada kafirlerin olduğu için
daru’l küfürdü.
Ne zaman bir beldeye daru’l küfür veya
daru’l İslam denir? Not: Bu konuda sadece Ebu Hanife bir yerin
daru’l küfür olması için üç şart zikrediyor. Bu
Bir beldeye daru’l küfür veya daru’l İslam
şartlar ise;
denilmesinde bir illet vardır o da; ‘O beldede ga-
lebenin/hakimiyetin kime ait olduğudur.’ • Beldede kâfirlerin ahkâmı geçmesi lazım,
Burada insanların sayısı, velev hâkimiyeti • Daru’l küfre komşu olması lazım
elinde bulunduranların hilafına daha çok olsa
bile bu, hükmü veya o ismi değiştirmez. Mesela • Ne Müslümanın ne de zimminin emanının
bir belde kâfirlerin elinde ve orada kafirler ken- kalmaması lazım.
di hükümleriyle hükmediyorlarsa orası daru’l Sonuç olarak: İster Ebu Hanife’nin üç şartı-
na göre, ister cumhurun tek şartına göre, bugün
Şa'ban
4. Buhari içinde yaşanılan ülkeler daru’l küfürdür. 1433
5. Nesai

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

29
İlim Meclisi

Ekrem Bulca

Medrese Ortamında
Şeytanın Oyunları
İlim de şeriatın zirve olarak isimlendirdiği
mukaddes amellerden bir tanesidir. İlmin bu kadar
mukaddes olması, bu yola baş koyanların iştahını
kabarttığı gibi, şeytanın da iştahını kabartmaktadır.

D üşman ile iyi bir mücadele onun iyi tanın-


masına bağlıdır. Yaşadığımız dünyada var
olan bu siyasi hakikat Müslümanın şeytanla
tutup, vermiş olduğu sözde azimli ve sebatkâr
bir varlıktır.

olan amansız mücadelesi için de geçerlidir. Şey- ‘Burası ilim köşesi değil mi? Ben yanlış sayfayı
mı okuyorum acaba?’ diyerek şaşırabilirsiniz. Bu
tan ile yapılacak savaş onun tanınması ile doğru
orantılıdır. Onu ne kadar iyi tanırsak o orandasayımızda sizlere bir takım tecrübeler sonucu
ona karşı isabetli saldırılarda bulunabiliriz. şeytana dair elde ettiğimiz tespitleri ‘ilim’ baş-
lığı altında aktarmaya çalışacağız. Söylemiş ol-
Şeytanın Rabbimize vermiş olduğu ve mü- duğumuz doğrular Allah’tan subhanehu ve teâlâ olup,
cadelenin başlangıcını oluşturan şu söz herke- yanlışlar ve hatalar ise nefsimizdendir. Başarı
sin malumudur; Allah’tandır.

“Rabbim senin beni saptırdığın gibi bende se- Şeytanı insanlardan ayıran bir takım özel-
nin kullarını saptırıp onlara önlerinden, arka- likler vardır. Aslında bu özellikler bizlerde bu-
larından, sağ ve sollarından yaklaşacağım.”  1 lunması gereken özelliklerdir. Ancak maalesef
Allah’ın subhanehu ve teâlâ rahmet ettikleri müstesna
Nitekim şeytan vermiş olduğu bu sözden çoğumuz bu özellikler ile süslenemedik. Mesela
sonra hemen mesaiye başlayıp Adem’e aleyhisselam bizler bir hayır ameli yaptığımızda ardından he-
günahı telkin etmiş ve nihayet onun cennetten men havlu atıp kenara çekiliyoruz ve lisan-ı ha-
inmesine sebebiyet vermiştir. limizle şunları söylüyoruz; ‘Artık hayır yapma-
ma gerek yok. Bu hayır beni uzun bir müddet
Allah subhanehu ve teâlâ Müslümanlardan hedef- idare eder.’ Ancak şeytan mesaisine bir an bile
lerini yüksek tutmalarını istemiştir. Bir işi bitir- ara vermemekte, Âdem’i aleyhisselam saptırmak için
dikten sonra diğer işe kalkışacak kadar azimli gösterdiği azminden hiçbir şeyi kaybetmemek-
ve sebatkâr olmalarını emir buyurmuştur. Rab- tedir. Evet, şeytan insanlık tarihi boyunca bir an
bimizin bizlerden istediği bu özelliklerin ebedi olsun havlu atıp; ‘Âdem’den beri birçok kişiyi
düşmanımızda var olan özellikler olduğunu saptırdım. Bu Rabbime verdiğim sözü yerine
biliyor muyuz? Evet, şeytan hedeflerini yüksek getirdiğimin ispatı için yeterlidir’ dememiştir.
Aksine her saptırdığında bir sonrakini daha bü-
1. 7/A’raf, 16-17 yük bir şevk ve azim ile saptırmıştır. Yine; bizim

30
hedeflerimiz o kadar da yüksek değildir. ‘Cen- suizan, küçük meselelerin büyütülmesi, öfke,
net olsun da sonumuz, illa Firdevs olmak zorunda gıybet, kıskançlık ve yalan. Allah subhanehu ve teâlâ
değil’ mantığıyla iş yaptığımız için işlerimizi ya izin verirse biz bu maddelerin hepsini bir takım
sonucuna ulaştıramıyoruz ya da sadece bir iş örnekler altında anlatmaya çalışacağız.
ile yetinebiliyoruz. Ama düşmanımız böyle de-
ğil. Onun hedefleri yüksek olduğu için, ortaya Su-i Zan
çıkarmış olduğu iş de, o oranda büyük. Şeytan Su-i zan için birçok tanım yapabilmek müm-
‘saptırayım da nasıl olursa olsun’ mantığıyla iş kündür. Ancak suizannın hakikati anlaşıldığın-
yapmıyor. ‘Ben bu kulu öyle bir saptırayım ki hem da aslında suizannın, kişinin aklında kardeşi-
bu kul eski durumuna dönemesin, hem de ahirette nin gıybetini yapmak olduğu görülecektir. Bu
sözümü tutan birisi olabileyim’ düşüncesiyle biz- gıybet, kardeşinin yapmış olduğu fiillere veya
lere yaklaşıyor. Sonuç ortada; Şeytana tabi olan söylemiş olduğu sözlere bir takım kötü anlam-
milyonlarca hatta milyarlarca insan… lar yüklemek şeklinde gerçekleşir. Bu da med-
rese ortamında, şeytanın talebelere oynadığı en
Şeytan her hayır amel yapan insanla uğraşır.
önemli oyunlarındandır. Bu sıkıntıya, topluca
Bir de şeytanın özellikle ilgilendiği insanlar var-
yaşanan yerlerde de rastlamak mümkündür.
dır. Bu insanların ortak özelliği İslam’ın zirve
Ancak bunun en yoğun yaşandığı yer
dediği amelleri işliyor olmalarıdır.
medresedir. Çünkü şeytan ken-
Mesela şeytan cihad ameliyesi-
disine göre sorun olan şeyin
nin ifa edildiği topluluklarda
Şeytanın kurmuş kaynağı ile uğraşır, tabiri
daha aktif çalışır. Hatta si-
caizse dallarıyla budak-
yere baktığımızda birçok olduğu bir takım tu- larıyla uğraşmaz. İşte bu
fitnenin ve çekişmenin, zaklar vardır. Tespit edi- sebepten dolayı şeytan,
cihad saflarında meyda-
lebilenleri şu şekilde sıra- talebenin hak ile iştigal
na geldiğini görüyoruz.
Yine dünyanın değeri layabiliriz; suizan, küçük etmesi gereken beyni-
meselelerin büyütülmesi, ni, kardeşi hakkında bir
kendi gözünde çok düşük
öfke, gıybet, kıskanç- takım olur olmaz düşün-
olan insanların dahi, sa-
celeri vesvese ederek onu
daka vereceği esnada iki lık ve yalan. batıl ile meşgul etmeye ça-
defa düşünüp bir ailesine bir
lışır. Siz görürsünüz ki artık
de elindekine baktığını görürüz.
kardeşinizin her hareketine bir
İşte bunun sebebi şeytanın yoğun
mana yükler hale gelmişsiniz.
mesai yapmasıdır.
• Kardeşiniz sizi sabah namazına kaldırmak için
İlim de şeriatın zirve olarak isimlendirdiği on beş dakika başınızda durur. Siz dersiniz ki;
mukaddes amellerden bir tanesidir. İlmin bu ‘Bak işte bu arkadaş beni tembel, uykusu ağır biri
kadar mukaddes olması, bu yola baş koyanla- olarak görüyor. Herkesin başında beş dakika du-
rın iştahını kabarttığı gibi, şeytanın da iştahını rurken benim başımda on beş dakika durdu.’
kabartmaktadır. Şeytan zamanının büyük bir
bölümünü ilmi elde etmeye çalışan talebelere • Kardeşiniz önünüzde duran boş bardağı alıp
ayırmıştır. İşte bizim asıl konumuz da budur. su içmek istediğinde ise beyninizde yaptığınız
gıybet şu şekilde olur; ‘Kesin bu arkadaş ben-
Şüphesiz ki cihad ameliyesini yerine getiren den hoşlanmıyor. Mutfakta onlarca bardak var-
topluluklarda aktif çalışan şeytan, medrese gibi ken geliyor benim bardağımı alıyor.’
ilim ortamlarında da aktif çalışacak ve bu ame- • Kardeşiniz size derslerinizin nasıl gittiğini so-
lin ehlinin ayağını kaydırmak için bir takım rar iç sesiniz şunu söyler; ‘Bak ders konusunda
tuzaklar kuracaktır. Medrese demiş olduğumuz açığımı bulmaya çalışıyor onun için derslerimi
ortamlar, ilim tahsil edilen yerler olmakla bera- soruyor.’
ber, bu yola baş koyan insanların beraber yaşa-
dığı ortamlardır. İşte bu gibi topluluklara şey- Bir süre sonra ise bu kötü(!) arkadaşlar sebe-
tanın kurmuş olduğu bir takım tuzaklar vardır. biyle medrese gibi tamamen Allah’ın subhanehu ve
Şa'ban
Tespit edilebilenleri şu şekilde sıralayabiliriz; teâlâ lütfu olan bir nimeti bırakmak gibi bir karar 1433
alırsınız. Yani şeytan amacına ulaşmıştır. Aynı

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

31
örnekleri bir de şu şekilde düşünelim; “Rasulullah hiçbir zaman kendi nefsi için inti-
kam almazdı. Sadece Allah’ın hakkına bir saldı-
• Kardeşimiz sabah namazına kaldırmak için on rı olduğu zaman intikam alırdı.”
beş dakika başımızda mı durdu? Şöyle desek
daha uygun olmaz mı?; ‘Kardeşim uykunun en İslam bizden kendimizle alakalı meseleler-
tatlı olduğu zamanda sırf bu hayırdan istifade de daha yumuşak ve merhametli olmamızı is-
etmem için on beş dakika başımda durdu. Allah temektedir. Bunun en güzel örneklerinden biri
ondan razı olsun.’ de Ebu Bekir’dir radıyallahu anh. Ebu Bekir’in radı-
yallahu anh kızı Aişe annemize zina iftirası atıldı-
• Kardeşimiz mutfakta onlarca bardak varken
önümüzdeki bardağı mı aldı? Bunun üzerine ğında bu iftirayı dillendirenlerden birisi de Ebu
şöyle düşünsek daha insaflı olmaz mı?; 'Bu Bekir’in radıyallahu anh maddi yardımda bulunduğu
benim Müslüman kardeşim. Kirlettiğim/kullan- Mistah adındaki bir kimseydi. Ebu Bekir radıyalla-
dığım bardaktan hiç rahatsız olmadan su içebi- hu anh ilk başta bu kişiye nafaka vermemek üzere
liyor.' yemin etmişti. Daha sonra Allah subhanehu ve teâlâ;

• Kardeşimiz bize ‘Derslerin nasıl?’ diye mi sor- “İçinizden genişlik sahipleri infak etmeyecekle-
du? Bunun üzerine şöyle düşünsek şeytan pe- rine dair yemin etmesinler”  2
rişan olmaz mı?; ‘Kardeşimin onlarca derdi var.
Buna rağmen geliyor benim sıkıntımı soruyor. Al- ayetini indirdiğinde, Ebubekir radıyallahu anh bu
lah ondan razı olsun.’ hareketinden vazgeçip Mistah’ı affetmişti. Yani
nefsi ile alakalı bir meselede Allah subhanehu ve Teâlâ,
Demek ki bakış açımızı değiştirdiğimizde,
Ebu Bekir’den radıyallahu anh affedici davranmasını
kardeşimiz hakkındaki düşüncelerimiz değişe-
istemiş; ancak aynı Ebu Bekir radıyallahu anh riddet
biliyormuş. Ayrıca suizannın en büyük tedavisi,
günlerinde, yani Allah’ın subhanehu ve teâlâ en büyük
ilim meclisi

suizan yaptığımız kardeşimiz için dua etmek


hakkı olan sadece kendisine kulluk yapma hak-
ve onun iyi yönlerini görmeye çalışmaktır. İn-
kı çiğnendiğinde, çok sert ve tavizsiz bir tutum
sanoğlu zaten hata yapabilen bir varlıktır. Hata
sergilemişti.
gözlüğü ile insana bakan, birçok hata bulacaktır.
Mesele bunca hata içerisinde güzel olan şeyle- Ancak bugün ne yazık ki ölçüler tam tersi-
ri görebilmektir. Rabbimiz bizleri bakışı güzel ne dönmüştür. Bizler kendi nefsimizle alakalı
olanlardan eylesin. meselelerde daha katı olabiliyorken, din ile il-
gili meselelerde daha insaflı(!) davranabiliyo-
Küçük Meselelerin Büyütülmesi ruz. En samimi olduğumuz bir kardeşimizin
Küçük meselelerden kastımız, gündelik ha- bir günahını duyduğumuzda onu aklamak için
yatta sürekli hemhal olduğumuz sıradan ve basit bin dereden su getirebiliyoruz. Ama kardeşimi-
olan işlerdir. Odanın ışıklarını yakmak, elektrik zin bizim gıybetimizi yaptığını öğrendiğimizde,
süpürgesini çalıştırmak vb. gündelik hayatta dünyaları başına yıkıyoruz. Lakin dediğimiz
hemhal olduğumuz bu basit şeyler, medrese gibi İslam bizden, nefsimize yapılan saldırılara
ortamlarında tabiri caizse birer ‘savaş sebebi’ karşı merhametli ve bağışlayıcı olmamızı iste-
haline gelebiliyor. Mesela; A şahsı uyurken B miştir. Kardeşimiz bir hata yapıp odamızın ışık-
şahsının odanın ışıklarını yakması, A şahsı ta- larını açmış olabilir. Ama bizim de kardeşimi-
rafından ciddi tepkilere sebep olmakta, tatsız ze başka bir hata ile mukabele etme hakkımız
olaylar yaşanabilmektedir. Şeytanın da katkısıy- yoktur. Ona nasihatte bulunalım. Bu nasihati
la olay aynı çatı altında yaşayan iki kardeşin bir- biz yapamıyorsak yapabilecek birilerine duru-
birlerine darılması ve küsmesi ile sonuçlanabili- mu haber verelim. Aksi takdirde şeytan, bu gibi
yor. ‘B kardeş A kardeşi odanın ışıklarını yakarak basit mevzular sebebi ile aramızda kini ve nef-
neden rahatsız ediyor ki?’ diye sorulabilir. Bizler reti yaymaya devam edecektir. Unutmayalım ki
Müslümanız ve bizim esas alacağımız ahlak, her bizim gözümüzde basit görünen meseleler şey-
zaman İslam ahlakı olmak zorundadır. İslam’ın tanın yanında kuracağı tuzaklar için çok değerli
bize öğretmiş olduğu ahlak esaslarından birini malzemeler olabilir.
şu şekilde izah edebiliriz;

Aişe radıyallahu anha annemiz diyor ki; 2. 24/Nur, 22

32
Nasihat

Abdulmetin
Aksoy

Şeytanla Karşılaşsaydınız
-2- Ne Yapardınız?
İnsanın kendisini şeytandan muhafaza
etmesinin en güzel yöntemi Allah’ı hayatının her
alanında zikretmesi ve sürekli onunla beraber
olmasıdır.

Değerli Kardeşim! lerin de şeytanla karşılaştığımızda ‘Defol başım-

A llah subhanehu ve teâlâ bütün insanlığa o kadar dan! Melun İblis!’ deyip ondan kurtulmak için
rahmet etmiş, lütufkâr davranmış ki bizleri birtakım uğraşlar sarfetmemiz uzun ve yorucu
şeytanla düşmanımız olarak tanıştırdıktan son- olacaktır. Fakat her şeyin Rabbi olan Allah’a sub-
hanehu ve teâlâ sığınsak, onu hemen orada zikretsek
ra çaresiz bir şekilde bırakmamış, bu meseleyi
dert edinen insanlara uygulayabilecekleri çö- o karşılaşmada kendimizi şeytandan daha rahat
zümleri de ortaya koymuştur. Bunları Rabbimi- koruyabiliriz.
zin sunduğu şekilde ben de sizlere arz etmeye
Allah’ı subhanehu ve teâlâ zikretmek kul ile Allah
çalışayım.
subhanehu ve teâlâ arasındaki en güzel iletişim, kul-
luğun en belirgin vasfısıdır. Aynı zamanda bu
Allah’ı Zikretmek Rabbimizin bizim üzerimizde ki haklarından
İnsanın kendisini şeytandan muhafaza et- ve emirlerindendir. Eğer bu sorumluluk yerine
mesinin en güzel yöntemi Allah’ı subhanehu ve teâlâ getirilmezse, itaatsizliğin cezası olarak şeytanın
hayatının her alanında zikretmesi ve sürekli başımıza/bize musallat edilmesi ve kendimizi
onunla beraber olmasıdır. Düşünün bir yerde unutmamız gibi dünyada verilebilecek en ağır
hırsızlık yapılıyor. Siz de yapılan hırsızlığı gö- cezayla karşılaşırız. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle bu-
rüyorsunuz. Sizin o anda hırsızla mücadele et- yuruyor:
meniz yorucu, uzun bir uğraş olacaktır. Ama
orada hemen 155/polis imdadı arasanız hırsız “Kim rahmanı zikretmekten yüz çevirirse, biz
Şa'ban
kısa zamanda etkisiz hale getirilecektir. İşte biz- ona kovulmuş şeytanı musallat ederiz. Artık bu 1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

33
onun ayrılmaz olmak demektir.
arkadaşıdır.”  1 Bir Müslüma-
nı düşünün ‘Ya
Kişinin ar- Allah, ya Allah’
kadaşının iblis diyerek Rabbi-
olması ne ka- ni zikrediyor. O
dar vahim bir anda yanı ba-
durumdur. Hiç şında birtakım
kimse böyle bir insanlar tele-
arkadaşı olması- vizyon izliyor,
nı istemez. Fakat dedikodu yapı-
bu istememenin yorlar. Günah
kişiye fayda ve- işleyen bu in-
rebilmesi için sanların içinde
Allah’ı subhanehu ve zikir yapan bu
teâlâ zikretmesi, adama Allah’ı
sürekli O’nunla subhanehu ve teâlâ zikrediyor (hatırlıyor) diyemeyiz.
beraber olması gerekir. Dikkat ederseniz bugün Bu durumda kişinin zikir yapmasının ölçüsü
hayatımızda kötü arkadaşlarımızın olması, kötü ‘Allah, Allah’ demek değil bilakis kişinin o an
ortamlarda bulunmamız, şeytanla çok karşılaş- televizyonu kapatması, günah işleyenlerin gü-
mamız Allah’ı subhanehu ve teâlâ zikretmememizden nahını engellemesi, orada Allah’ın subhanehu ve teâlâ
kaynaklanıyor. Çünkü Rahmanı hatırlamayın- hâkimiyetini gerçekleştirmesi, sözü başka nok-
ca kendimizi, sorumluluklarımızı, kötü kişileri taya çekmesi, bunlara gücü yetmezse orayı terk
arkadaş edinmemeyi, uzak durmamız gereken edip gitmesidir. Çünkü Rahmanı hatırlasaydı
ortamlardan uzak durmayı unutuyoruz. Bu Allah subhanehu ve teâlâ ondan bunları söylemesini
Rabbimizin bize verdiği cezadır. Allah subhanehu ve ve yapmasını talep edecekti. Zikir, Allah’ın subha-
teâlâ şöyle buruyor:
nehu ve teâlâ zatını zikretmek değildir. Böyle olsaydı
sabahtan akşama kadar ‘Allah, Allah’ diye dönen
“Allah’ı unutup da Allah’ın kendilerine kendi-
sofilerin, nakşibendîcilerin şeytanla muhatap
lerini unutturduklarından olmayın”  2
olmaması gerekirdi. Fakat bugün onların iman
Ayetin öğrettiği üzere, kişi şeytanın unuttur- noktasında iblis ile karşılaşıp tuzaklarına yem
ma komplosundan kurtulabilmesi için, Allah’ı olduklarını görmekteyiz. Bu sebeple zikir, Rah-
subhanehu ve teâlâ unutmaması, O’nu her daim hatır-
manın zatını değil, o an bizden ne istediğini bü-
laması gerekir. Hakeza iblisin korkutmaların- tünüyle hatırlamak ve ifa etmektir. Örneğin sof-
dan kurtulabilmenin yolu da Allah’ı subhanehu ve raya otururken Rabbinizi hatırladınız, ‘Besmele’
teâlâ anmaktan geçmektedir. Allah’ı subhanehu ve teâlâ
çektiniz. Fakat yemeğin ortasında ve sonunda
hatırlayan, O’nun zikriyle dolu olan kalpler şey- Rabbinizi hatırlamadınız, yemek boyunca çok
tanın korkutma desisesiyle karşılaşsa da bun- rahat bir şekilde kimseyi umursamadan yedi-
dan etkilenmez. Bu kalpler her daim huzur içe- niz. İşte yemeğin sonuna kadar Rahmanı unu-
risindedir. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor: tup sadece sofranın başında besmele çekmeniz
Allah’ı subhanehu ve teâlâ zikrettiğinizi göstermez. O
“Kalpler ancak Allah’ı anarak huzur bulur.”  3 an sizin Allah’ı subhanehu ve teâlâ zikretmeniz, sof-
ranın başında, ortasında, sonun da Rabbinizi
Kendimizi ve başkalarını selamette tutmak hatırlayıp, ‘Besmele’ çekmeniz, sağ elle yemeniz,
adına Allah’ı subhanehu ve teâlâ zikretmek gerekir. Zi- karnınız tam doymadan sofradan kalkmanız,
kir, o an Rabbimizin yapmamızı istediği şeyi ha- yediklerinizi komşunuz ve kardeşiniz için de
tırlamak ve onu icra etmek ve O’nunla beraber istemenizdir.

1. 43/Zuhruf, 36
2. 59/Haşr, 19
3. 13/Ra’d, 28

34
“Ey Rabbim
Kişi Allah’ı subhanehu ve teâlâ hayatın her ala- Senin beni
nında; kalbiyle, lisanıyla ve bedeniyle zikredip, saptırdığın
Rabbimizin o anki isteklerini ifa etse bir gün gibi ben de
senin kulla-
karşılaşacağı şeytandan kendisini kolay bir şe- rının yoluna
kilde muhafaza edecektir. oturup sağdan,
soldan, önden
ve arkadan
İhlâslı Olmak yaklaşacağım.
İhlâs zor elde edilmekle beraber elde edildi- İhlâslı kulların
ğinde mükâfatı dünyada hiçbir şeyle kıyas edil- hariç sen
onların çoğu-
meyecek kadar fazla ve yüksek olan bir amel- nu şükreder bir
dir(?). Bütün amellerin makbulü ihlâsla olduğu halde bulma-
gibi, bütün şeytanlardan korunmanın en güzel yacaksın.”
yöntemi de ihlâstır. İşte ihlâsın kişiye kazandır- (7/A'raf, 16-17)
dığı en büyük mükâfat budur. İblis ihlâslı kul-
ları tuzaklarıyla kandıramayacak, onları şükret-
mekten alıkoyamayacaktır. Şeytan Rabbinden lardan eylemesi ve ihlâsı bize kolaylaştırmasıdır.
izin aldıktan sonra şu sözleriyle bu gerçeği ilan Bütün doğrular Allah’tan, yanlışlar ise şeytan ve
etmektedir: bendendir.

“Ey Rabbim Senin beni saptırdığın gibi ben de Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir.
senin kullarının yoluna oturup sağdan, soldan,
önden ve arkadan yaklaşacağım. İhlâslı kulla-
rın hariç sen onların çoğunu şükreder bir halde
bulmayacaksın.”  4

Evet, şükredemeyecek, desiseler ve vesvese-


lerle helak olacak kişi ihlâslı olmayandır. Örne-
ğin, görevi sohbet ortamlarında çay dağıtmak
olan bir müslümanı düşünün. Bu müslüman so-
rumluluğunu yerine getirirken ihlâslı olmazsa
şeytan onu ‘İşini dikkatle yap ki insanlar yaptığını
beğensinler’ diyerek veya ‘Daha önemli görevler
varken sana insanların ağız kokusunu çekeceğin,
ayaklarında bil fiil dolaşacağın iş vermişler’ diye
vesvese vererek onun amelini helak edecektir.
Bu adama hangi görev verilirse verilsin bir kere
ihlâsını zedelediği için verilen bu görevlerden
randıman alınmayacaktır. Ama ihlâslı olan kişi
bu tuzaklarla karşılaşsa da onun hayatında her-
hangi bir değişiklik olmayacaktır.

Değerli Kardeşim!
Yukarıda yazılan konuları hayatına yansıtır-
san kendini ve ümmeti bütün şeytanın şerlerin-
den muhafaza edebilirsin. Fakat bunları pratikte
uygulamak şeytanla bir daha karşılaşmayacağı-
nı göstermez, sadece o habis varlığa karşı ken-
dini muhafaza etmeni sağlar. Rahmanımızdan
dileğimiz bizleri zikir ehlinden ve ihlâslı olan-
Şa'ban
1433
4. 7/Araf, 16-17

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

35
Tevhid Dergisi Çeviri Makale

Sevdiğinizden
İnfak Edinceye Dek! -1-
Zor zamanda infak etmek ise mihenk taşıdır. Burada
iman ve bağlılığın hakikati ortaya çıkar. Zira kişinin rahat
durumlarında infak etmesi, bolluk ve boş zamanlarında
cesaret ve fedakârlık iddia etmesi kolaydır.

H amd Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mah- şeyini harcamasıdır. Veya Kur'an'ın tabiriyle;
sustur. Salat ve selam Rasulullah’a, ailesine
ve ashabının tümüne olsun. “Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir
dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet
İslam’ın düşmanlarıyla olan savaşında bu- günü gelmeden önce, size rızık olarak verdikle-
gün çeşitli problemler olduğu ve bunun birçok rimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler
tarafı kapladığı konusunda iki kişi dahi ihtilaf ise zalimlerin ta kendileridir.”  1
etmez. Sadık bir Müslüman herhangi bir alanda
Allah’ın sana bahşettiği her şeyi infak etme-
önüne gelen, çeşitli eksikliklerini ortaya koyan
ye talip olan Müslüman! Eğer bu dine bağlılı-
bir konuyu, sadece araştırır. Böylece dinine yar-
ğında samimi isen, asla bunda cimrilik etme!
dım etmek ve taşıdığı hakkı savunma konusun-
Çünkü ancak kendine cimrilik etmiş olursun.
da kendisine yakışan gerekli desteği ve fiili ka-
İnfak ettiğin zaman da bunu Allah’ın yanında
tılımını var gücüyle, hiç olmazsa düşmanlarını
bulacaksın. O halde bu cimrilik neden?
batıl kılmak için uyguladığı azimeti ve iradesiy-
le yapabilsin. Bunun yanında infak, sahibini tehlikeden
korur. Bunun delili Allah’ın şu sözüdür: “Allah
Kolaylıkta İnfak Olduğu Gibi Zorluk- yolunda infak edin, kendi elinizle kendinizi teh-
ta da İnfak Etmek likeye atmayın”  2
İnfak, salih amellerin en önemli ve geniş ka-
pılarından biri olup, bu kızgın savaşa fiili olarak İbni Abbas, Mücahid, İkrime ve Said b.
katılmaktır. İnfak kavramına tüm kapsamlarıyla Cübeyr; Eslem Ebi İmran’dan şöyle rivayet
bakmamız gerekir. İnfak, zihinlerde canlandığı
gibi sadece mal ile ilintili değildir. Bilakis infak,
1. 2/Bakara, 254
Müslümanın Allah yolunda sahip olduğu her 2. 2/Bakara, 195

36
etmiştir:
“Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve
“Muhacirlerden bir adam Kostantiniyye saf-
mallarını, kendilerine vereceği cennet karşı-
larına hamle yapıp, onları yararak aralarına
lığında satın almıştır.”
girdi. Bizimle beraber Ebu Eyyub El-Ensari
de vardı. İnsanlar, ‘Kendi eliyle kendisini teh- (9/Tevbe, 111)
likeye attı’ dediler. Ebu Eyyûb el Ensarî kalkıp
şöyle dedi:  “Ey insanlar! Biz bu ayeti daha iyi
bilmekteyiz. Bu ayet bizim hakkımızda nazil koyamaması daha evladır. Bu yüzden mümi-
olmuştur. Allah İslam'ı kuvvetlendirip İslam'ın nin malda fedakârlık yönünden kendisini ha-
yardımcıları çoğalınca birbirimize gizlice Rasu- zırlaması gerekir ki, böylece bu onu canında
lullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in aramızda olmadı- fedakârlığa ulaştırır. Bu da fedakârlığın en yüce
ğı bir sırada şöyle dedik: “Mallarımız sahipsiz mertebesidir.
kaldı, Allah da İslam'ı güçlendirmiş bulunuyor.
İslam'ın yardımcıları çoğalmış bulunuyor. Mal- Nefis, kişinin sahip olduklarından daha de-
larımızın başında dursak ve onlardan kaybo-
ğerli, sevdiklerinden daha yücedir. Bu sebeple,
lanları ıslah edip işimizi yoluna koysak nasıl
kişi her ne zaman infakta bu dereceye ulaşırsa,
olur?” Bunun üzerine Allah (cc) Peygamberine
bizim aramızda söylediğimizi reddetmek üzere: o zaman Allah’ın yardımını, desteğini hak eder.
“Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi el-
lerinizle tehlikeye atmayın” buyruğunu indirdi. İnfakın cihad mertebesine gelince, infak
Buna göre tehlike, ailelerimizin ve mallarımızın burada daha çok gereklidir. İster vakit mesa-
başında durmak, cihadı terk etmek olmuştur.”  3 besinde, ister mal, ister aile, ister makam, ister
can olsun, bunların hepsi fedakârlığın gayesidir.
Bakınız Allah subhanehu ve teâlâ İslam devletini Vakit kaynağına orantılı bir şekilde mücahidin
malları ve kanları ile inşa eden kimseleri nasıl tüm vaktini tamamen cihada vermesi gerekir.
yermiştir! Onlar, üzerlerindeki vacipleri yerine Hayatını gerçek bir askerliğe çevirmesi, cihadın
getirdiklerini zannettikten sonra aileleri ve mal- tüm alanlarında devam edecek şekilde kendisi-
ları ile beraber oturmayı istemişlerdi. Düşman- ni hazır görmesi, İslam’ın emretmediği bir şey
ların saldırdığı, İslam’ın şiarları kaybolup, küfür, olana kadar komutanının emri dışında konu-
riddet ve nifakın bunların yerine geçtiği bir za- munu terk etmemesi gerekir. Çünkü küçümse-
manda dinine karşı cimrilik eden ümmetimize miş olduğumuz bir gedik, düşmanın buradan
ne demeliyiz? girmesine sebebiyet verecek ve böylece yapıyı
yıkabilecek ciddi kayıplarımız olacaktır.
Davet merhalesi de aynı şekilde malın infa-
kını gerektirir. Bu da önemi itibariyle vakitten Mal ile infakta ise; mücahid kimse cihada
daha yüce bir mertebedir. İnsanların birçoğu malı ile katılmalı, mensubu olduğu imani top-
dini uğrunda zamanlarını harcar, fakat malları luluk için mali kaynakları elde etmek için tüm
hususunda cimrilik ederler. Bundan dolayı Al- şer’i yolları araştırmalı, sürekli cihadının gerek-
lah subhanehu ve teâlâ bütün cihad ayetlerinde bunu sinimlerini kapatmaya koşmalı ki, cihad da dur-
direkt canlardan önce zikretmiştir. Sadece mamış olsun. Zira mücahid kimse, malın cihad
Allah’ın müminlerin canlarını satın aldığı ayeti amelinin bir bağı olduğunu, onsuz ilerlemenin
bundan istisnadır. Burada ise can, malın önce- ve hedefini gerçekleştirmenin mümkün olma-
sinde gelmiştir. dığını idrak eden kimsedir.

“Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve Bundan dolayı ihlaslı ve sadık mücahid Al-
mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılı- lah yolunda infak edeceği bir şey bulamadığın-
ğında satın almıştır.”  4 da cihadında sıkıntı ve zorluk görecek, bu zor-
lukların da cihad farizasından geri kalmasına
Allah yolunda malını infak etmeyenin, sebep olacağından ve böylece oturan kimseler-
Allah’ın dinine yardım yolunda canını ortaya den olmaktan korkacaktır.

Cihad merhalesindeki infağın çeşitlerinden Şa'ban


3. Ebu Davud, Tirmizi, Nesai
birisi de aile ve çocuğun Allah yolunda kaybe- 1433
4. 9/Tevbe, 111

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

37
ğine bakın! Mekke’den kardeşleri kendilerine
hicret ettiğinde, Rasulullah sav onlardan Allah
için ikişer ikişer kardeş olmalarını istedi. Onlar
hemen bu çağrıya fazlasıyla icabet ettiler. Öyle
ki, mallarını ve evlerini muhacir kardeşleriyle
beraber ikiye böldüler. Bunun yanında içlerin-
den birisi eşlerinden birini boşayıp, muhacir
kardeşinin evlenmesi için seçmesini istedi.

Bir diğer eşsiz tablo ise, yapılan savaşlarda


mallarını ve canlarını infak etmeleridir ki si-
yer kitapları bunlarla taçlanmıştır. Uzatmaktan
korkmasam bunların onlarcasından bahseder-
dim. Bir keresinde bir sahabe cihad etmek için
geldiğinde, cihad etmek için Allah yolunda in-
fak edeceği bir şey bulamıyor, ordu ile beraber
çıkamadığı için üzgün ve ağlamaklı şekilde dö-
nüyor.

dilme olasılığıdır. Bu da mücahidin onlarla ve “Kendilerine binek sağlaman için sana geldik-
cihadı terk etme ve onları koruma karşılığında lerinde: Sizi bindirecek bir binek bulamıyorum,
dünyaya eğilim gösterme arasında kalmasıdır. deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından
dolayı üzüntüden gözleri yaş dökerek dönen
çeviri makale

Bu, ister ailesini reddetme ve bununla cihada kimselere de (sorumluluk yoktur).”  5


ulaşmak sebebiyle, ister kendisine düşmanların
Zorlukta infak etmek “Sevdiğinizden infak
cihadı terk etme ile ailesini ve çocuğunu feda
edinceye dek” anlayışının zirvesi olarak kabul
etme arasında seçime zorladığı/maruz bıraktığı
edilir. Ne zaman ki Allah subhanehu ve teâlâ infak
pazarlık ve baskılar sebebiyle olsa da onun se-
edenlerin sıdkını, en kötü durumlarında sahip
çeneği ancak cihada ulaşmak ve ailesini Allah
olduğu en değerli şeylerini ve zamanlarını Rab-
yolunda ya şehadet veya hicret ile kurban etmek
leri için verdiklerini bildiğinde, Allah da onları
olur. Sahabeden ilk nesil bu tabloların bazısını
en yüce ve değerli olanlarla bir tutacaktır.
Mekke’den Medine’ye hicretleri sırasında müş-
riklerin onları ailelerinden ve çocuklarından “İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağış-
mahrum bırakmasıyla yaşamıştır. Mücahid- lar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere,
lerin bir çoğu da bunu sonraki asırlarda bunu Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar.
yaşamışlardır. Biz de bu asırda başka örnekleri- İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka
ni görmekteyiz. Öyle ki, mücahidler direniş ve bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir
cihad yoluna ulaşma karşılığında ailelerini ve fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele.”  6
yakınlarını infak ve feda etmeleri konusunda
mükemmel örnekler sunmuşlardır. Sevdiğinizden İnfak Edinceye Dek
İnfak, bizim şuan ihtiyaç duyduğumuz bek-
Zor zamanda infak etmek ise mihenk taşı-
lenen semeresini vermesi için sınırlandırılması,
dır. Burada iman ve bağlılığın hakikati ortaya
belirlenmesi gereken genel bir kavramdır. İnfa-
çıkar. Zira kişinin rahat durumlarında infak
kın uygun zaman ve mekan ile uyuşmadığına
etmesi, bolluk ve boş zamanlarında cesaret ve
bakıldığında müminlerin göstermiş oldukları
fedakârlık iddia etmesi kolaydır. Fakat işler zor-
çabaların bir çoğu boşa gitmiş, amelde hiç-
laşıp, azık azaldığı ve cihada çağıran kimse nida
bir fayda vermediğini görürüz. Buna rağmen
ettiğinde davasına sadık kalan, vefa gösteren
Allah’ın izniyle sevap kesin olarak kalmış, amel
azdır.
de makbul olmuştur.
Ensar’ın yeryüzünde başlarına gelen ilk im-
tihanda biat maddeleri ile nasıl muamele etti- 5. 9/Tevbe, 92
6. 61/Saff, 12-13

38
Niyet ve ihlası, bizzat ameli uygulama yolu- bine ve dinine adamış, raşit olan önderlerinin
nun arasını birbirinden ayırmamız gerekir. Bu- emirlerine her zaman icabet etmiş olur. Dinine “Kendilerine
binek sağla-
rada mutabaat şartı olan, amelin peygamberin yardım ve davetinin gereksinimlerine karşılık
man için sana
yoluna uygun olmasını kastetmiyorum. Bilakis vermek için elinde olanları feda etmeye hazır geldiklerinde:
amelin, pratik yönünü kastediyorum. Zira bura- olacaktır. Sizi bindire-
da iki şart arasında amelin Allah katında kabul cek bir binek
Bu yolda örnek olması için, bu bölümlerin bulamıyorum,
olması için birbirine bağlılığı yoktur. Müminin deyince,
niyetinin sadık, Allah için ihlaslı olması, ame- bazılarını sınırlamadan belirtebiliriz. harcayacak
linin de kabul olması sevap alınmış olması ye- bir şey bula-
terli olacaktır. Hal böyle iken, istenen bu amelin madıklarından
dolayı üzün-
verilmesi, din ve Müslümanlar için yeryüzünde tüden gözleri
faydalı bir semere olacaktır. yaş dökerek
dönen kimse-
Müslümanın hareket konusunda ilerlediği lere de (sorum-
luluk yoktur).”
vakıanın durumlarına dikkat etmesini, istedi-
ği amele girişmek için uygun zaman ve mekân (9/Tevbe, 92)
seçmesini isteriz.

Müslümanın endişeli olmasını istemeyiz. Ebu Sa’d El-Âmilî


Sadece dinine yönelik farziyetin kendisinden
düşmesi, sonra da sanki sorumsuz gibi normal Özcan YILDIRIM
hayatına devam etmesi bundan istisnadır. Bu Tevhid Dergisi için çevirmiştir
istenmeyen bir durumdur. Bunun arkasında
ise artan bir kaçış, muhalefet ve düşmanların
bizlere ve zenginliklerimize saldırması vardır.
Bunların hepsinden daha tehlikeli olanı ise,
Müslümanların içlerinde bu olgunun derinle-
şip, dinimizde bir asıl ve kaide haline gelmesidir.
Öyle ki her birimiz Allah’ın “Allah gücünün yet-
tiğinden fazlasını kişiye yüklemez” 7 sözünü delil
olarak alırız. Böylece ikincil amellerle, önemsiz
çabalarla yetinir, dinimize güzel yaptığımızı
zannettiğimiz bomboş şeyler vermiş oluruz.

Kesintisiz Ve Devamlı Bir İnfak


Düşmanlarımızın kendi kanunlarını ve dü-
zenlerini korumak, batıl düşüncelerini her an
yaymak için askerler, resmi kuruluşlar, yüklü
bütçeler belirlediği gibi, infağın da davet ve
cihad ihtiyaçlarına karşılık verebilmesi için de-
vamlı ve kesintisiz olması gerekir. Müminlerin
de birebir karşılık verme yönünden onlar gibi
yapmaları gerekir. Bunun yanında ilk olarak
hak taraftarlarının ellerindekilere daha hırslı,
akidelerine yardımda daha azimli ve dinç olma-
sı ve bunu düşmanlarından koruması gerekir.

Mümin, mücahid olmayı isteyen, canını ve


sahip olduğu her şeyi Allah subhanehu ve teâlâ için
satmaya hazır olandır. Böylece kendisini rab-
Şa'ban
1433
7. 2/Bakara, 286

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

39
Menhec Notları
Yiğit İnan

Zaferin Gerçekleşmesi İçin


Gereken Beş Esas -3-
Bir grupta günah ve masiyetler varsa, bir grupta haramlar söz
konusu ise o gruba Allah’ın yardımının gelmemesi onların
kendi elleriyle işlediklerinden dolayıdır.

4. Allahu Teala’nın Müminlere Vaa- luklara yardım etmiş, onlara zafer nasip etmiştir.
dettiği Bu Yardımın Gerçekleşmeme-
Yazarımız bu başlık altında şu gerçeği vur-
si, Şartların Yerine Gelmemesi Sebe- gulamıştır;
biyledir

C ihad ameli şartları ve merhaleleri ile yerine


getirilebilecek olan farzlardandır. Allah’ın
subhanehu ve teâlâ cihadı farz kıldığı gibi, onun için
Kulların işlemiş olduğu masiyetler, Allah’ın
yardımı ile kendileri arasında per-
subhanehu ve teâlâ
deler oluşturur. Bir grupta masiyetler varsa,
yapılması gerekli olan hazırlığı da farz kıldığını haramlar söz konusu ise o gruba Allah’ın yar-
geçen yazılarımızda belirtmiştik. Bu hazırlığın dımının gelmemesi, onların kendi elleriyle iş-
imani ve maddi hazırlık olarak iki kısma ayrıl- lediklerinden dolayıdır. Bu manayı ifade eden
dığını söylemiştik. birçok ayeti kerime ile Kur’an-ı Kerim’de karşı-
laşmaktayız;
Şüphesiz imani hazırlık Allah’ın subhanehu ve
teâlâ yardımının gelebilmesi için maddi olan ha- “Başına gelen kötülük ise nefsindendir.”  1
zırlıktan önceliklidir. Çünkü maddi hazırlık sa-
dece zahiri bir takım sonuçları elde etmek için “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi
gereklidir. İmani hazırlık ise, Allah’ın subhanehu ve ellerinizle işledikleriniz sebebiyledir.”  2
teâlâ savaşan taifeye yardımının gelebilmesi için
“Şüphesiz Allah, insanlara zulmetmez. Ancak
gereklidir. Çünkü biz Müslümanlar olarak şunu insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.”  3
çok iyi biliriz ki savaşta zafer, sayı çokluğuna
veya lojistik desteğin eksiksizliğine bağlı değil- Allah’ın subhanehu ve teâlâ yardımı gelmiyor ise
dir. Zafer ve yardım Allah’ın elindedir. Allah
zahiren sayıları az olmasına rağmen, tamamen
1. 4/Nisa, 79
Allah’a subhanehu ve teâlâ dayanıp; yardımın gelmesi 2. 42/Şura, 30
için imani hazırlıklarını yerine getiren toplu- 3. 10/Yunus, 44

40
Müslüman topluluğun kendisini gözden ge-
çirmesi gerekir. Eğer yardım gelmemişse bu, o
toplulukta imani hazırlığın yerine getirilmemiş
olması sebebiyledir. Çünkü Allah subhanehu ve teâlâ
verdiği sözde sadık olandır. Eğer yardımı gön-
dermemişse bu, O’nun sözünde bir problem
olduğunu göstermez. Bilakis Müslümanlarda
bir problem olduğunu gösterir. Yani Müslüman
taifenin ‘Biz üstümüze düşeni yaptık ama Allah
yardım göndermedi’ deme gibi bir lüksü yoktur.

Ancak bazen Allah subhanehu ve Teâlâ bir toplulu-


ğa, o toplulukta günahkârlar olmasına rağmen
yardım edebilir. Yani bu kaide mutlak olan bir
kaide değildir. Nitekim Rasulullah’ın sallallahu aleyhi
ve sellem ordusunun içinde ganimetten mal çalan, gelmesi mümkün değildir. Çünkü şeytanın mu-
gittiği beldede kadınlara bir yanlış yapan, tak- sallat olduğu toplulukların günah işlemesi ka-
simatı adaletsiz görüp ‘adaletli ol ey Muhammed’ çınılmazdır. Günah işleyen bir taifeye Allah’ın
diyen kimseler vardı. Ama Allah subhanehu ve teâlâ subhanehu ve teâlâ yardımının gelemeyeceğini ise söy-
böyle olmasına rağmen onlara yardımını gön- lemiştik.
dermişti. Ama eğer yardım gelmemiş olsaydı
bunun sebebi o günah işleyen insanlar olurdu. Burada şunu da söylemek gerekir ki maa-
Başka bir örnekte de görmekteyiz ki Allah sub- lesef bugün Müslümanlar zaferi elde edemi-
hanehu ve teâlâ sahabenin Uhud’da işlemiş oldukları yor oluşlarını veya yardımın gelmiyor oluşu-
bir günah sebebi ile onlara yardımını gönder- nu ‘süper güç’ diye tabir edilen devletlerin iyi
memiş, sahabeden yetmiş kişi şehit olmuş, in- çalışmalarına bağlamaktadırlar. Hâlbuki bu da,
sanların en hayırlısı olan Rasulullah sallallahu aleyhi ‘Müslümanlar özeleştiri yapamasınlar’ diye şeyta-
ve sellem yaralanmıştır (Bu günah ise dağda bekle- nın onlara vermiş olduğu bir vesvesedir. Ayrı-
mesi gereken okçuların emirleri olan Peygam- ca kendi başarısızlığını başkalarının çok güçlü
berlerinin sözüne rağmen orayı terk etmeleriy- olmasına bağlamak, insan psikolojisinde yer
di). O topluluktan bazılarının yapmış oldukları etmiş bir özelliktir. Kâfirlerin özelliklerini bil-
masiyet cinsinden bir amel, genel bir musibete mek elbette ki Müslümanların tedbir alabilmesi
sebep olmuştur. Bu örnekten çıkaracağımız bir için elzemdir. Ancak tedbir almadan mücerred
nokta da, imama olan bir itaatsizliğin kesinlikle olarak kâfirlerin gücünü şişirdikçe şişirmek, şu
Allah’ın yardımının gelmesine engel olacağıdır. ayete muhalif olan bir mantıktır;

Bir taifenin işlemiş oldukları günahlar “Ey iman edenler! Tedbirlerinizi alın. Ya kü-
Allah’ın yardımına engel teşkil ettiği gibi, Müs- çük birlikler halinde ya da toptan savaşa çıkın.”
 5

lüman topluluğun Allah’tan ve Allah’ın subhanehu ve


teâlâ zikrinden gafil kalması da Allah’ın yardımı- Allah subhanehu ve teâlâ bizlere tedbir almayı em-
na engel teşkil etmektedir. retmekle beraber, yapmamız gerekenden geri
durmamamız gerektiğini de söylemiştir. Ama
“Kim Rahman’ı zikretmekten gafil olursa, ya- bugün bu fikri savunanlar, sadece karşılarında-
nından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ki güçleri tabiri caizse bir balon gibi şişirmekte-
ederiz.”  4 dirler. Ancak bilinmelidir ki düşmana dair bu
tür bilgiler sadece onunla mücadele de kulla-
Bir taife Allah’tan ve Allah’ın subhanehu ve teâlâ nılacak argümanlardandır. Eğer Müslümanlar
zikrinden gafil kaldığında, Allah onlara inatçı üzerine düşen sorumluluklardan geri durmaz
bir şeytanı musallat edeceğini söylüyor. Şey- ve Rablerine dayanırlarsa Allah subhanehu ve teâlâ dö-
tanın musallat olduğu bir topluluğa yardımın nemin süper güçleri karşısında nasıl Rasûlü’nü
Şa'ban
1433
4. 43/Zuhruf, 36 5. 4/Nisa, 71

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

41
desteklediyse onlara da yardımını gönderecek- nasıl hezimete uğrattıklarını görmekteyiz. Sü-
tir. Ama bu yardımın elde edilmesi bir takım per güçlerin, görsel ve yazılı neşriyatı sonucu
şartların yerine getirilmesine bağlıdır; onların yenilmezliğine inananlara sorumuz
şudur; ‘Sizin şişire şişire yere göğe sığdıramadığı-
1. Niyetin sağlam olması nız süper gücünüz, girdiği hangi ülkede zafer elde
edebilmiş veya zaferi bir kenara bırakalım hangi
2. Amelin sünnete uygun olması savaştan az bir zayiatla çıkmıştır?’ Yani bu süper
güçler kendilerine kimse kafa kaldırmasın diye
3. Üzerimize düşen sorumlulukların tam bir toplumun üzerinde bu tür filmler ve kitaplar
şekilde yerine getirilmesi sayesinde bir korku psikolojisi hâkim kılmaya
çalışmaktadırlar. Ama bu süper güçler Rabbi-
4. Allah’a subhanehu ve teâlâ tevekkül edilmesi mizin bize haber verdiği durum üzeredirler;
5. Sabretmek. “Onlar size, incitmekten başka bir zarar ve-
remezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size
6. Dua silahıyla silahlanmak arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine
yardımda edilmez.”  7
Bu şartlarla beraber Müslümanlar
maddi sebepleri de yerine getirirse “Şeytanın dostları ile savaşın.
-eğer Allah onlara yardım etmeyi Şüphesiz ki şeytanın hilesi zayıf-
dilemişse- Allah subhanehu ve tır.”  8
teâlâ onlara yardım edecek-
Filmler ve kitap-
tir. Şöyle buyuran Allah lar sayesinde bir Yine Allah subhanehu ve
korku psikolojisi hâkim
menhec notları

subhanehu ve teâlâ neden yardım teâlâ kâfirlerin tuzaklarını


etmesin ki; kılmaya çalışmakta- örümceğin evine ben-
dırlar. Ama bu süper zetiyor. Bilindiği üze-
“Müminlere yardım et- re evlerin en dayanıksız
mek bizim üzerimize hak-
güçler Rabbimizin bize
olanı örümceklerin evidir.
tır.”  6 haber verdiği durum İşte Allah subhanehu ve teâlâ
üzeredirler. kâfirlerin tuzaklarının bu
Kâfirlerin dünyaya olan kadar zayıf olduğunu haber
düşkünlüklerinden ve korkula- veriyor.
rından dolayı iyi çalıştıkları doğ-
rudur. Ama Müslümanın unutmaması gerekir Sonuç olarak diyebiliriz ki; Müslümanla-
ki kâfirler hiçbir zaman Allah’ın subhanehu ve teâlâ rın kâfirlerin iyi çalıştıklarını bilip onların ça-
sıfatlarını alacak kadar iyi çalışamazlar. Müslü- lışmasından daha iyi bir çalışma ortaya koya-
manlardaki bu yanlış algının sebeplerinden biri bilmek için gayret sarf etmeleri gerekir. Yoksa
de Yahudi ve Hristiyanların yayınlamış olduğu kâfirlerin çalışmalarını Allah’ın kaderinden bile
filmlerdir. Amerika’nın bir rambosu sayesinde üstün görmek, itikadî bir probleme sebebiyet
ülkeleri nasıl elde ettiğini, hiç kurşunu bitme- verecektir.
yen ajanların teröristlere(!) karşı nasıl zafer elde
ettiğini içeren filmleri izleyen Müslüman bir Kulların işlemiş oldukları günahların,
nesil var karşımızda. Bu neslin, bu gibi kurşunu Allah’ın yardımı ile kendi aralarında perde oluş-
bitmez ‘süper güçlerin’ yenilebileceklerini kabul turduğunun delillerine geçmiş milletlerde de
etmesi hiç de kolay olmasa gerek. Lakin ilginç- rastlamak mümkündür. Bunun en güzel örneği
tir ki bugün aynı süper güçlerin, Müslümanlar Talut ve Calut kıssasıdır. Allah subhanehu ve teâlâ fa-
tarafından nasıl rezil ve perişan bir hale getiril- kir olan Talut’u İsrailoğulları’na komutan olarak
diğini de müşahede etmekteyiz. Arada çok cid- tayin ediyor. Ancak İsrailoğulları Talut’u bu gö-
di bir güç dengesizliği olmasına rağmen; müca- reve layık birisi olarak görmüyorlar. İlk etapta
hitlerin, bu ‘kurşunu bitmez’ terörist savarları(!) ordunun bir kısmı dağılıyor. Kendine tabi olan-
tankları, uçakları, gemileri olmamasına rağmen
7. 3/Ali İmran, 111
6. 30/Rum, 47 8. 4/Nisa, 76

42
lara komutanları Talut sesleniyor; Bu Allah’ın subhanehu ve teâlâ değişmez bir yasasıdır.
Mesela Allah subhanehu ve teâlâ diyor ki;
“Allah sizi bir nehirle imtihan edecektir. On-
dan içen benden değildir. Ondan tatmayansa “Ben günahları çokça affederim.”
bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan müstesna”  9
Ama Allah subhanehu ve teâlâ rahmetinin tecelli
Lakin bu etapta da, çok az bir kısmı dışında etmesi için kuldan bir hareket bekleyip onun
o topluluğun çoğu imtihanı geçemiyor ve geri- istiğfar etmesini emretmiştir. Kul ellerini açıp
de kalıyor. Bu az bir kısım nehri geçip Calut ve Rabbine istiğfar etmediği müddetçe -ve Allah
ordusu ile karşılaşınca bunlardan bir kısmı da dilemediği müddetçe- Rabbinin merhameti te-
korkuya kapılıp; celli etmeyecektir.

“Bugün biz Calut ve ordusuna güç yetireme- İşte burada yazarımız diyor ki; ‘Eğer bir ba-
yiz”  10 şarısızlık söz konusu ise bu bizim günahlarımız
sebebiyledir. Bu halin değişip başarı durumuna
diyerek geride kalıyorlar. Az bir topluluk sebat geçebilmesi için öncelikle bizim bir adım atma-
edip; mız gerekir.’
“Nice az sayıda topluluklar çok sayıdaki toplu- “Şüphesiz bir kavim kendi durumunu değiştir-
lukları yenilgiye uğratmıştır. Allah sabredenler- medikçe, Allah onlarda bulunanı değiştirmez.”  12
le beraberdir”  11

diyerek Calut ve ordusunu hezimete uğratıyor.

Kıssa başından sonuna kadar incelendiğin-


de birçok ders çıkartılabilir. Bizim çıkaracağı-
mız en önemli nokta ise şudur; bir grubun Rab-
lerinin ve komutanlarının emirlerine asi olup
geride kalmalarının sebebi, işledikleri bir takım
hata ve günahlardır. Sebat edip Allah’ın subhanehu
ve teâlâ rızasına mazhar olanlar ise Rablerine ve
komutanlarına her durumda itaat eden insan-
lardı.

Müslümanların hem kendilerini hem de ye-


tişen nesli şu kaide üzerine bilinçlendirmeleri
gerekir; ‘Eğer yaptığımız çalışmalarda başarı
elde edemiyorsak, bu bizim günahımız sebebiy-
ledir. Demek ki bizler, Rabbimizin hoşuna git-
meyecek şeyler yaptık ki Allah bizi başarısızlığa
düçar etti.’

5. Bu Yardımın Gerçekleşmesi Geci-


kirse, Kulun Buna Layık Olması İçin
Gerekli Şartları Tamamlaması Gere-
kir
Allah subhanehu ve teâlâ kullarına yardım etmek,
onların durumlarını değiştirmek vb. durumlar
için öncelikle kuldan bir hareket beklemektedir.

9. 2/Bakara, 249
Şa'ban
10. 2/Bakara, 249 1433
11. 2/Bakara, 249 12. 13/R’ad, 11

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

43
Okuma Parçası
Kerem Çağlar

İlahlaştırılan ‘İktidar’ ve
Yeşillerin Savaşı

İktidar uğruna savaşıp tepişenler için en alttakiler


halk yığınlarıdır. Bu kitleler iktidar peşinde koşarak
kızışıp itişenler için çimendir, halıdır, tampondur,
bariyerdir, siperdir, marabadır, köledir, ucuz
emektir, kelle sayısıdır, hizmetkardır, karıncadır..

T arih boyunca hiçbir iktidar, ne ihtişam- Büyük İskender Anadolu'ya gelerek Persleri
lı ordusuyla ne ileri uygarlığıyla, ne güçlü
kurumlarıyla, ne büyük halk desteğiyle ne de
yenip, egemenliklerine son veriyor. Sonra Ro-
malılar çıkıyor tarih sahnesine. Bu kez onların
anayasalarıyla çok güçlü bir şekilde ve sınırsızzafer ve egemenlik dönemleri başlıyor. Kavim-
bir süre ayakta kalabilmiştir. ler göçü ve Avrupa'daki iç karışıklıklar netice-
si Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesi...
Tarihte en uzun süre hüküm sürmüş sayısız Daha sonra Batı Roma İmparatorluğunun çö-
imparatorluklara, uygarlıklara ve hükümdarlık- küşü. Böylece zafer, egemenlik ve çöküş şeklin-
lara baktığımızda bu akıbetin istisnasız olarak de cereyan eden bu kısır döngü tarihsel süreçte
hepsi için mukadder olduğunu görürüz. sürekli deveran etmektedir.

Milattan önceki yüzyıllardan yirmibirinci Bunlardan sonra gelen kavimlerin ve uygar-


yüzyıla dek, gelmiş-geçmiş sayısız uygarlıklar- lıkların akıbeti de pek farklı olmamıştır. Bütün
dan bir kısmı dahi incelendiğinde bu hakikat hükümdarlar kendi dönemlerinde bu kısır dön-
daha net müşahede edilecektir. Geçmiş ka- güyü kırmaya çalışmışlarsa da buna muvaffak
vimlerden herhangi birini ele alalım. Mesela, olamamışlardır.
tarihte parayı ilk kez kullanan kavim olarak bi-
linen Lidyalılara bakalım. Bunlar, Anadolu'da Bütün yeryüzü aslında bir uygarlık mezarlı-
yerleşik bir kavimdi. Persler Anadolu'yu işgal ğıdır. Nerede Mezapotamya'daki kadim mede-
ettiklerinde Lidyalılarla beraber aynı çağda ve niyetler?
Anadolu'da yerleşik olan İyonyalıları da tarih,
sahnesinden siliyorlar. Tüm yeryüzü halklarına nam ve korku salan
ihtişamlı imparatorlukların hepsi sonraki nesil-
İnsanlık için çok uzun olan dünya tarihi içe- ler için anlatılan birer masal oldu. Mısır, Babil,
risinde belki de bir arpa boyu olarak değerlen- Asur, Pers, Helen, Roma, Bizans, Hint, Çin, Az-
dirilebilecek birkaç asırlık süre geçtikten sonra tek, Hun, Moğol ve daha niceleri.

44
“Zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arka-
sından da nice başka topluluklar vücuda getir-
dik.”  1

Geçmiş kavimlerin örneklerinden de an-


laşıldığı gibi iktidarı ele geçirip güç ve otorite
sahibi olmak için hiçbir kural, sınır ve ilke gö-
zetilmeden uzun, yıpratıcı ve çetin savaşlar ya-
şanmıştır.

Mücadele taktikleri farklılaşmış ve metodlar


gelişmiş olsa da iktidar savaşları her dönemde
süre gelmiştir. Günümüzde de tüm hızı, hırçın-
lığı ve pervasızlığıyla devam etmektedir. Her-
hangi bir hanedan, bir zümre örgütlü ideoloji
sahipleri iktidarı ele geçirdikten sonra, elde et-
mek için uğruna mücadele ettikleri gücün etkisi
altına girerler, büyüsüne kapılırlar. Genelgeçer Birbirleriyle tepişen taraflardan birinin alt-
bir kaidedir: ‘İktidarın doğru kullanımı istisnadır.’ ta kalması hiç önemli değildir. Oyunun kural-
larını kendileri belirlediği için bunlardan altta
‘Doğru’nun ve ‘Yanlış’ın ölçüsü artık iktida- kalanlar olsa da mühim bir kaybı olmayacaktır.
rın yeni sahipleri tarafından yeniden belirlenir. Çünkü bütün zarar ve kayıplar en alttakilerin
‘Meşru’ ve ‘Yasadışı’ tanımları da bundan böyle omuzuna, sırtına yükletilir.
iktidarın/devletin yeni sahiplerince yapılır. Uy-
gulama alanının çerçevesi onlar tarafından çi- En Alttakiler
zilir. İktidar uğruna savaşıp tepişenler için en
alttakiler halk yığınlarıdır. Bu kitleler iktidar
Halkın her bir ferdi için medeni hayatta, peşinde koşarak kızışıp itişenler için çimendir,
eğitimde, sosyal münasebetlerde, ticarette, suç halıdır, tampondur, bariyerdir, siperdir, mara-
ve ceza mefhumlarında ve otoriteyle ilişkilerde badır, köledir, ucuz emektir, kelle sayısıdır, hiz-
bambaşka bir hayat nizamı vardır. Ve bunlara metkardır, karıncadır...
itaat etmekle yükümlü kılınır.
İktidar tapıcılarının birbirleriyle yaptıkları
Toplum nazarında olağanüstü bir iktidar mücadele ve çekişmelerinde üzerinde tepindik-
gücüne sahip olanlar için artık en mühim ve leri zemindir aynı zamanda en alttakiler.
öncelikli iş, mevcut iktidarını sağlamlaştırarak
‘ilelebed’ sürdürülebilir kılma arayışı ve gayreti- Kalplerini ve gözlerini iktidar hırsı bürümüş
dir. İktidarları için bir ‘ab-ı hayat’ hürriyetlerin, kimselerde kendilerini yirmibirinci yüzyılın ‘pi-
inanç ve değerlerin feda edilebileceği ölçüde yasa’ şartlarına uygun olarak pazarlamaktadır.
önemlidir, tatlıdır ve cezbedicidir.
Usulen de olsa halka önemsendikleri hissi
Bir zümre, iktidarı ele geçirdiğinde diğer- verirler. Görüşlerine ve sözlerine bugüne dek
lerinin buna seyirci kalmayacaklarını çok iyi hiç olmadığı kadar değer verileceğini vaad
bilir. Bunun içindir ki tıpkı bir satranç oyunu ederler. En alttaki kalabalık kitlelere yeri gel-
gibi sonraki hamleler de hesap edilerek gerekli diğinde ölçülü bir şekilde gaz da verilir, havası
görülen tedbirler alınmaya çalışılır. da alınır. Bir balona üfürülür gibi şişirilir bazen.
Hatta kontrolden çıkarmadan, gözden de kay-
Bu maksatla yeni ve orjinal taktikler, sa- betmeden gurur zepliniyle (balonuyla) bir ço-
ray entrikaları, kulis hileleri, tuzaklar, oyunlar, çuğun sevilirken ‘Pırr!..., diye havalandırıldığı
komplolar uygulamaya konur. Birbirlerini altet- gibi uçuyormuş hissi verilir.
mek için yapılır tüm bunlar.
Şa'ban
Böylelikle başı dönmelidir, nutku tutulma- 1433
1. 21/Enbiya, 11 lıdır en alttakilerin. Yukarılar da neler oluyor

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

45
diye ‘başkaldırmak’ isteyenler olduğunda göz- terk edip ‘yirmi tırnaklı’ belhum adal 2 tağutlara
leri kamaşmalı, nefesleri kesilmelidir onların. itaat ve kulluk etmekten zerre kadar onur ve iz-
zet çıkmaz! Bu durum ‘en altta’ ezilmek, haktan
Gözlerini açtıklarında karşılarında gördük- ve şereften mahrum kalmak neticesini doğura-
leriyle yetinmelidirler. Türlü türlü hezeyanları caktır.
dogmatik (sorgulanamaz-değiştirilemez) ilke-
ler haline getirip en alttakileri enva-i çeşit şirk “Nefislerine zulmedenler olarak canlarını ala-
bataklıklarına sürükleyenler her kavmi modern cağı kimselere melekler 'Ne işte idiniz?' derler.
birer puta kulluk etmek cenderesine sokmak- Onlar: 'Biz yeryüzünde mustaz'af kimselerdik'
tan da geri durmamaktadırlar. derler. 'Allah'ın arzı (yeryüzü) geniş değilmiydi?
Sizde hicret etseydiniz ya!' İşte onların durakla-
En alttakiler ‘ilah’laştırdıkları iktidar putu- rı cehennemdir. O, ne kötü bir dönüş yeridir!”  3
nun homurdanmaması için Aziz ve Celil olan
Allah'a şirk koşmaktan da uzak durmamakta- Adil Ve Zalim Tağutlar Ya Da Yeşille-
dırlar. rin Halleri
Son dönemlerde cereyan eden iktidar sa-
Kimileri bir ‘büst’ bulur karşı- vaşlarında göstergeler karışır gibi
larında. İlkeleriyle, kendilerine oldu. Bir tarafta kendilerini
‘önderlik’ ettiğini zannettik- Her-
İslam'a nispet eden ve türbe
leri ölmüş bir tağutun kes sapkınlıkta,
yeşili rengiyle özdeşleşti-
büstü. azgınlıkta, şirkte, rilip anılan ‘adil tağutlar’
küfürde, yozlaşmada, tefessüh- var. Öte tarafta da zu-
Bazıları halen yaşa- te özgürdür, serbesttir! Sakınıl-
okuma parçası

lüm, yıkım, yasaklama


yan bir başka tağutu ve despotizmle öz-
tazim ederler ‘ilah’
ması gereken tek şey tevhiddir,
ilah olarak Vahidu'l Ahad olanın deşleşmiş haki yeşili
diye. Zihinlerinde, renkli ittihat ve te-
kalplerinde, gerçek kabulu ve bir tek liderine kulluk
rakki artığı ‘zalim tağut-
anlamda terörlerin- ederken her türlü teşvik, kolay- lar’ var.
de, söylemlerinde batıl lık, yardım ve ihsanlara
inanış/akidelerinde, dil- mazhar olabilir. Bir tarafta: Haki ye-
lerinde ve renklerinde hep şillilerin, muhaliflerine ve
o tağut vardır. özellikle de müslümanlara yö-
nelik hayat hakkı ile can güvenli-
Bir gıdım iktidar için kavimleri ğini hiçe sayan zulüm uygulamaları.
birbirine kırdıran işte bu tağutlardır. İlke diye
hezeyanlarının revaç bulduğu, kanların helal Diğer yanda: Türbe yeşillilerin Aziz ve Celil
kılındığı iktidar pazarında ‘bezirgan başı’ da olan Allah’ın dininin özü ve esası olan tevhid
bunlardır. akidesini bozarak, modern şirk ideolojileriyle
uyumlu(!) hale getirmek suretiyle en alttakile-
Tevhidi bilmeyenin din diye ‘dil’e, kitap diye rin dünya ve ahiretlerini de harap edip kendile-
de ‘kavim’e yönelip tapındığı travmatik bir hal- ri için iktidar alanı açan fesat uygulamaları.
dedir en alttakiler.
Bir taraftan büstlere tazimde bulunan ve
Sadece sosyal konumları, ilmi ve kültürel toplumun bünyesinde bozulmaya yol açarak
düzeyleri ve benzer alanlar itibariyle ‘en altta’ yaydığı kesif kokular nedeni ile artık yakınla-
görülmüyor bu kitleler. ‘En altta’ kalmalarının rından bile geçilemeyen hezeyanları yol göste-
en mühim nedeni, yaratan, yaşatan ve rızık- rici ilkeler olarak dayatan haki yeşillilerin varlı-
landıran Allah’a kulluktan yüz çevirip kendi ğını armağan ettikleri mutlak küfürleri.
cinsinden bir yaratılmışa kulluk zilletine duçar
olmalarıdır.

Aziz ve Celil olan Allah’a kul olmak izzetini 2. Sapıkların ta kendisi


3. 4/Nisa, 97

46
Diğer yanda iktidarlarını olabildiğince sür- etmek, zihinlerinin bagajında taşıyageldikleri
dürebilme gayretindeki türbe yeşillilerin inanç cennet tasavvurlarını sûkutu hayale uğratır. Zi-
ve amellerinde ortaya çıkan şirklerini gizleme firi küfürlerini gündüzün apaçık aydınlığı gibi
gayretleri. Bu gayretlerinin temelinde de hak ile İslam ile perdeleme yönündeki hilelerini, oyun-
batılı birbirine karıştırarak batılı hak suretinde larını ve çirkefliklerini ortaya koymak da bu ik-
tanıtmak için gösterdikleri ‘milli hassasiyet!’ var. tidar tapıcılarının hışmını celbettirir.

Bir tarafta büstlere tapınanlar. Kendi aralında kurdukları sanal iktidar dün-
yasında kendilerinden olan herkes nemalanır,
Diğer yanda postlara tapınanlar. Ve bu ke- hepsine yetecek kadar arpalık vardır.
simlerin uğultuları, çığlıkları ve tezahüratları.
Hangi tonda olursa olsun yeşil, yeşile katılsa
Yeşillerden biri mehter takımı yürüyüşü gibi kara bir netice çıkar ortaya.
iki ileri bir geri.
Allah’ın dinini kısmen veya tamamen iptal
Diğerinin ise başı daima geriye dönük ol- edip yerine bambaşka hükümler çıkaran tağut,
duğu için yalpalaya yalpalaya bir sağa bir sola her halükarda tağuttur. İyi tağut, kötü tağut diye
avare kasnak gibi. bir ayırım yapılamaz.

Yeşillerin iktidar mücadelesi devam ederken ‘Türbe yeşili’ renkli bir tağut ile ‘haki yeşili’ bir
ikisinin de ortak bir paydada buluştuğu çıktı or- tağut arasında hiçbir fark yoktur. Tevhid akidesi
taya: ‘Yeşil Kemalizm’. nazarında diktatör tağutlar ile demokrat tağut-
ların hepsi toplansa bir tane ‘muvahhid’ etmez.
Hemen hemen herkes, ilahlaştırılan iktidara Yine tevhidin esaslarına göre Allah'ın subhanehu
teslim olmuştur. Kimisi sır yeşilinde, kimisi de ve teâlâ kanunlarına alternatif(!) kanunlar ihdas
sırf ‘Kemalist’ karakterinde buluyor özünü, aslı- eden, insanları bunları itaate davet eden, şirkin
nı. Hatta daha fazla ‘ürünler’ de var. Allısı, yeşil- günümüzdeki en güçlü ideolojik tezahürü olan
lisi.. her renklisi. laikliğe çağıran adil bir tağut ile zalim bir tağut
arasında da hiçbir fark yoktur.
Herkese paylar verilip ‘kutsanmış’ olduğun-
dan iktidar savaşına da kısa bir ara verilmiş gibi Modern çağın rengarenk tağutlarının ve
görünüyor şimdilik. tağuti düzenlerinin ihtişamı, muvahhidlerin
gözünde kumdan kaleler gibidir. Denizden
Herkes sapkınlıkta, azgınlıkta, şirkte, küfür- kumsala doğru usulca uzanan bir dalganın ge-
de, yozlaşmada, tefessühte özgürdür, serbesttir! lip o kumdan kaleleri tane tane dağıtarak yer ile
Sakınılması gereken tek şey tevhiddir, ilah ola- yeksan etmesi gibi bu tağutların rüsvay olacak-
rak Vahidu'l Ahad olanın kabulu ve bir tek li- ları akıbetleri de çok uzak değildir. Şüphesiz ki
derine kulluk ederken her türlü teşvik, kolaylık, gelecek, bekleyeni için çok yakındır.
yardım ve ihsanlara mazhar olabilir.
“Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve babanın
Tevhidden, İslam'ın özü ve esasından söz oğluna, oğlunun da babasına hiç bir fayda sağ-
edildiğinde ‘Yeşillerin’ dillerinden de gözlerin- lamayacağı o günden de korkun...O çok aldatıcı
den de yergi ve nefret fışkırmaya başlar. (şeytan)da sakın sizi Allah ile aldatmasın.”  4

Modern ve soyut paganizmde (putçulukta)


özgürlük esastır!

Tevhid hakikatini mırıldanmak dahi mah-


kum edilir!

Hangi ‘yeşil’ iktidar odağı olursa olsun iz-


har ettikleri küfürlerini dile getirip yüzlerine Şa'ban
vurmak, kimliklerini tanımlayıp beraatini ilan 1433
4. 31/Lokman, 33

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

47
Her Şeye Dair

Mahi

Eşreften Esfele -3-


Artık tekrarlarını dahi yapmadan geliyordu
hocasının karşısına. Bu sefer de yeni bir mazeret
üretti. Kur’an ve metin ezberi, hadis ve fıkıh
dersleri ve tüm bunların tekrarının onu çok
yorduğunu, konuların arttıkça yükünün daha da
arttığını söylemişti. Ne kadar da alışmıştı yalana.

Telefonu tekrar açtı ve ileti bıraktı: nın daha çok işi vardı. Yeni oyunlar hazırlama-
lıydı.
- Hala orada mısın?
Saat 11 civarında uyandı. Bir güzel abdest
Epey bekledi. Hiç ses seda yoktu. Tüm gece aldı. Kuşluk namazını kıldı. Etüt odasına geçe-
bilgisayar önünde sabahladı ise, şimdi uyuyor- cekti ki telefonu aklına geldi. Ya mor kazaklı kız
dur diye düşündü. Numarasını bırakmak geldi mesaj atarsa… Sessiz moduna getirerek telefo-
aklına. nu cebine koydu.

- Ben Özgür. Numaramı yazıyorum. Arama. Masaya oturdu. Ezber tekrarına başladı ama,
Sadece mesaj at. 0 53........ aklı hep telefondaydı. Bu da konsantresini bo-
zuyordu. Bu sefer titreşime aldı. Gün boyu bek-
Nedense çok rahatlamıştı. Tarif edilemez bir ledi ancak hiç ses yoktu. Umutsuzluğa kapıldı.
mutluluk hissetti. Hatasını telafi edebilecekti. Kıza hiç yüz vermemişti ki. Tabi kız da ilgilen-
Her konuşma haram değildi. O da konuşma- meyecekti.
sını İslam’ı anlatmakla değerlendirecekti. Beri
tarafta kahkahalar atan şeytanın farkında dahi Vakit su gibi akıp geçmişti. Herkes yatmıştı.
değildi. Günahı nasıl da allayıp pullayıp Ömer’e Ömer de günün yorgunluğuyla yatar yatmaz uy-
satmıştı. kuya daldı. Çok geçmeden mesaj sesine uyandı.

Artık Ömer rahat uyuyabilirdi. Ama şeyta- - Uyuyor musun?

48
- Dalmışım, diye cevap yazdı Ömer. da sık sık dışarı gönderildiği için yapamadığını
söylüyordu hocalarına. Bunun üzerine sorum-
- Seni çok merak ediyorum Özgür. Yüzünü luluklarını azalttılar. Çünkü Ömer çok kapasite-
görmek, sesini duymak istiyorum. Ne olur? liydi. Eğitimini tamamladığında büyük görevler
alması umuluyordu. Fakat iş yükünün azaltıl-
Ömer de istiyordu mor kazaklı kızın sesini masına rağmen Ömer’in durumunda hiçbir de-
duymak. Allah’ım bu nasıl bir duygu diye dü- ğişiklik olmamıştı. Hatta artık tekrarlarını dahi
şündü. Sanki benliğinin alt raflarında kalmış yapmadan geliyordu hocasının karşısına. Bu
da, bir anda ortaya çıkmış gibiydi. Kızın sözle- sefer de yeni bir mazeret üretti. Kur’an ve metin
rinin kendini heyecanlandırmasına bir anlam ezberi, hadis ve fıkıh dersleri ve tüm bunların
veremiyordu. Ama bu durumdan rahatsız da tekrarının onu çok yorduğunu, konuların art-
değildi. tıkça yükünün daha da arttığını söylemişti. Ne
kadar da alışmıştı yalana. Ne kadar da yalan-
Bir an kendi kendine güldü. Sanırım saç- cıymışım diye düşündü. Kendinden utanacak
malıyorum. Ha yazışmışım, ha konuşmuşum oldu ki kadim dostu, “İyi uyuttun hocayı. Hiç
diyerek: bu kadar inandırıcısını görmemiştim.” diyerek
gururlandırdı onu… İçine girmişti sanki
- İyi tamam. Konuşmamızda bir
şeytan… Onunla beraber hareket
sakınca yok dedi.
ediyor ona yol gösteriyordu. Ne
Tüm gece sabaha kadar
Yorganı kaldırdı de iyi bir kılavuz(!)
konuştu Ömer. Arkadaş- üzerinden. Nefesi
Muhammed Hoca, du-
ları duymasın diye terasa kesilecekti sanki. Kafası-
rumdan iyice rahatsız ol-
çıkmıştı. Zamanın nasıl nı duvara vurmak istiyor, maya başlamıştı. Ara ara
akıp geçtiğini anlama- bağırmamak için kendini nasihat ediyor, üstü ka-
mıştı bile. Ezan sesini zor tutuyordu. Özgürlü- palı uyarıyordu. Bu nasi-
duyunca irkildi. Bir kor-
ku kapladı içini. Zira gece
ğünü alanlar hocaları hatler ise Ömer’de ters etki
mıydı, Zehra mı? bırakıyordu. Sanki koca
namazına kalkanlar onu
medresede dersleri savsak-
göremeyince ne yapmışlardı
layan bir o vardı. Kimse ders
acaba?
çalışmıyordu. Herkesin notları
Telefonu kapatmadan tekrar gö- düşmüştü. Neden onlara kimse bir
rüşmek üzere anlaştılar. Koşturarak aşağıya indi. şey demiyordu da Ömer’e gidip gelip vaaz ve
Herkes sünnet namazını kılmış, farz namazı nasihatte bulunuyorlardı. Artık hocalarla göz
için saf tutmuşlardı. Ömer de hemen abdest göze gelmek dahi istemiyordu. Anlatılanları
alarak saftaki yerini aldı. Namaz ve tesbihatın dinlemek istemiyordu. Sadece Zehra’yı dinle-
ardından, Hocası nerde olduğunu sorduğunda mek istiyordu o. Onu bir tek Zehra anlıyordu.
ilk yalanını söylemişti… “Terasta ezber tekrar Bir tek Zehra seviyordu.
ediyordum. Kimseyi rahatsız etmemek için
Artık ne telefon ne de msn konuşmaları haz
oraya çıktım.” demişti.
veriyordu. Dışarıda buluşmaya başladılar. Bir
İçi burkuldu ama doğruyu da söyleyemezdi tanıdık ile karşılaşmamak için uzak semtle-
ya. Hem bir kereden bir şeycik olmaz. Allah af- ri tercih ediyorlardı. Ömer hemen hemen her
fediciydi… gün, bir takım işler için dışarı çıkıyordu. İşi-
ni bitirir bitirmez Zehra’sına koşuyordu. Her
Hemen hemen her gece aynı şekilde telefon zamankinden daha geç geliyordu medreseye.
konuşmaları yapıyorlardı uzun uzun... Gün ışı- Bahaneleri hazırdı. Kimi zaman beklenmedik
yınca mecburen etüt odasına gidiyordu arka- bir gelişmeden, kimi zaman buluşacağı kişinin
daşlarıyla. Hocalar gelene kadar derslerini göz- geç gelmesinden, ya da konunun uzadığından,
den geçiriyor tekrarlarını yapıyordu. Ama ezber trafik yoğunluğu ya da dolmuşu kaçırdığından
ödevleri kalıyordu. Verilen sorumluluklarını bahsediyordu. Ömer’in anlattıklarına hocası Şa'ban
inanmamış olacak ki akşam çay saatinde yap- 1433
bahane ederek işin içinden çıkmaya çalışıyor ya

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

49
düşünmüştü. Zehra’sıyla doya doya vakit geçi-
rebilecekti.

Maalesef hiçbir şey planladığı gibi gitmedi.


Aşk başına bela olmuştu. Gözünü kör etmiş-
ti. Zehra’ya vurulmuş, onu hiç tanımamasına
rağmen gönül tahtının en üstüne oturtmuştu.
Yaptığı hiçbir şeyi sorgulamıyor, o ne yapsa ka-
bul ediyordu. Eve gelip giden yabancı adamlar,
sağa sola bırakılan küçük paketler, telefonuna
gelen şifreli mesajlar… Hiç sormamıştı bunla-
rı Zehra’ya şimdiye kadar. Meğer hepsi esrarın,
esrârıymış. Ne kadar da safmışım diye düşündü.

Yorganı kaldırdı üzerinden. Nefesi kesilecek-


ti sanki. Kafasını duvara vurmak istiyor, bağır-
mamak için kendini zor tutuyordu. Özgürlüğü-
nü alanlar hocaları mıydı, Zehra mı?

tıkları hasbihallerde yalan, sadakat, şeytanın Kahroldu Ömer… Hem şeytanın tuzağına
tuzakları, güveni zedeleyen unsurlar gibi konu- düşmüştü, hem Zehra’nın.
ları gündem ediyordu. Ah ah! Keşke Ömer, o
zaman bunların farkına varabilseydi. Nasıl da Sevdiklerini, hocalarını, arkadaşlarını kay-
her şeye dair

kör etmişti şeytan gözünü. Yaptığı cürümlerin betmiş; bir zamanlar ahlakıyla değer görürken,
farkına dahi varamamıştı. Her hata sıradanlaş- kendi elleriyle kendini rezil etmiş; yaratanını
mıştı gözünde. razı edebileceği en güzel yol olan ilim tahsilini
yük olarak görmüş ve bırakmış, ikinci evi med-
Yine bir gün buluşmuşlardı Zehra’yla. Her reseden ayrılmış, kalbini ve ruhunu kirletmişti.
buluştuklarında muhakkak Zehra’nın bir işi Sahip olduğu hidayetin, ilmin, itibar ve sevgi-
oluyordu. Önce onu hallediyorlar, sonra da bir nin şükrünü eda etmediği için, Allah tarafın-
güzel geziyorlardı. dan cezalandırılmıştı. Yalnızca, “Ben bunu hak
ettim” diyebildi.
O gün hiç beklenmedik bir anda karşısında
etüt sorumlusu Huzeyfe abiyi görünce şok ol- Bitti
muştu Ömer. Ne işi vardı burada?

Ne işi olacaktı ki... Ömer takip edilmişti…


Sadakati ölçülmüştü… Ve Ömer kaybetti.

Abinin yüzü Çarşamba pazarına dönmüştü.


Hiçbir şey söylemeden uzaklaşmıştı. Ömer ise
bu duruma çok öfkelendi. Utanacağı yerde “De-
mek tecessüs ha!” diye hayıflanıyordu. Kendi
ayıbını hiç görmüyordu bile. Zehra onu teselli
etti… Eee… Körler sağırlar, birbirini ağırlar…

O günden sonra Ömer medreseye dönmedi.


Çok kızmıştı. Hocasının, kendisine güvenme-
miş oluşunu gururuna yediremiyordu. Kapıya
kimler gelmedi ki. Yine de kimse medreseye
dönmek için Ömer’i ikna edemedi… Hiç de
üzgün değildi. Artık özgürdü çünkü. Hocaların
baskısından, sıkıcı derslerden kurtulduğunu

50
Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye
Mirsad Ağınt

İki Lira
“Allah diyordu ama nasıl bir Allah? Hayret!
Şimdiye kadar kendisi de dahil olmak üzere
evdeki herkese “Bana Allah'ı anlat” denilse aşağı-
yukarı şöyle bir cevap çıkardı: “Bizi, dünyadaki
her şeyi yaratan, yağmuru yağdıran, güneşi
doğudan doğurup, batıdan batıran...” Sonra? Ne
sonrası!?

Yine tutturamamıştı. Şu ilkbahar mevsimi- me yapmadı. Hep bir hafta-on gün sonraya er-
nin en sevmediği yönü işte buydu. Sabah hava telediler! Beyazıt’taki Kadir Dayı da bizi ekerse
serin diye, üzerine kışın giydiği montu geçir- işimiz var.”
mişti mecburen. Ya şimdi? Utanmasa atletle
dolaşacaktı. Geçen günlerde kısa kollu çıkıp da Gayri ihtiyari cebini yokladı. 2 lirası vardı.
sırılsıklam eve döndüğünü hatırlayınca güldü Bu parayla minibüse atlayıp gidebilirdi. Ama
kendi kendine. sabahtan beri aç dolaşıyordu. “Bir şeyler atıştır-
mak için parayı tutmalı, otobüsü bekleyip akbili
Biraz ötede ikide bir annesinin pardüsesini kullanmalı” dedi.
çekiştiren sarı saçlı kız, onun güldüğünü gö-
rünce dikkatli dikkatli bakmaya başladı. Selim Yanında taşıdığı siyah renkli kalın poşet, şarj
hemen ciddi pozisyona geri dönmeliydi. “Eee, cihazı ve batarya doluydu. Sabah toptancıdan
ne de olsa kendi kendine gülenle konuşana iyi malzemeyi alıyor, akşama kadar dükkanları
bakmazlar” diye düşündü. Böyle söylerken dahi gezerek malı bitiriyordu. “Hamdolsun satış var.
güldüğünün farkında değildi tabi! Ama bir de ödeme olsa!” dedi kendi kendine.
Kendisini düşündüğü yoktu Selim'in. O bir şe-
- Aksaray arabası geçti mi delikanlı ? kilde idare ederdi. Ama anasının Eskişehir’deki
evinin kirası onu çok sıkıntıya sokuyordu.
- Yok amca. Bilet vereyim mi ?
Burada 9 kişi bir dairede kalıyorlardı. O yüz-
- Sağ olasın. Biletim var. den kira çok sorun değildi. Gerçi daire daire ol-
maktan çıkmıştı ama sabır! Biraz para biriktirip
Selim, biletçiyle kır saçlı, göbekli adamın ko- dükkan kiralayabilirse orada yatıp kalkardı.
nuşmasına kulak kabarttı. “Acaba ben de Beya-
zıt arabasını sorsam mı?” diye aklından geçirse Hem Ahmet'i de yanına alırdı. Zavallı ço-
de vazgeçti. “Birazdan gelir inşaallah” dedi. Ye- cuk, daha bir hafta olmamıştı bekar evine geleli.
niden kendi dünyasına döndü. Kur'an kursunu okuduğu sırada babası iflas et-
miş, o da kursu bırakıp İstanbul’a gelmişti. Ak- Şa'ban
“Bugün işler hiç iyi değil. Bir esnaf bile öde- rabası burada kalıyor diye Selimler’in dairesine 1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

51
gelmişti ama durumu hiç iyi değildi! Selim’e
göre ise sanki Ahmet gelince kömürlüğe bir al- hala annesini çekiştiriyordu. Arka camdan gü-
tın düşmüştü. lerek baktı ona Selim. Kız yine dikkatli dikkatli
gözlerini dikti.
Yemeklerden sonra çay içerken sürekli bir
şeyler anlatmaya çalışıyordu Ahmet. “Allah di- - Sağ olasınız. Allah razı olsun.
yordu ama nasıl bir Allah? Hayret! Şimdiye ka-
- Önemli değil. Yükün fazlaydı. Otobüste sı-
dar kendisi de dahil olmak üzere evdeki herkese
kıntı çekersin. Bir de mübarek cuma günü seva-
“Bana Allah'ı anlat” denilse aşağı-yukarı şöyle
ba girelim, dedik.
bir cevap çıkardı: “Bizi, dünyadaki her şeyi ya-
ratan, yağmuru yağdıran, güneşi doğudan do- - Allah razı olsun.
ğurup, batıdan batıran...” Sonra? Ne sonrası!?
İşte bu! Allah buydu onların nazarında.” Ön koltukta oturan adam hiç konuşmuyor-
du. Hatta Selim'e bakmamıştı bile. Biraz öne
Evet, evet! O akşamı çok iyi hatırlıyordu. Se- doğru eğilip ayakkabısının bağcığı ile uğraşma-
lim gazete okurken Ahmet de 3-4 kişi ile mu- sa yüzünü bile göremeyecekti belki. Hafif sakal-
habbet ediyordu da birden sormuştu: “Allah lı gözlüklü bir adam. Yok yok! Sadece gözlüklü
nedir?” diye. Etrafındakiler güldüler. “Böyle değil! Çok kalın gözlüklü adam!
basit soru mu olur?” dercesine. Ama o ısrar etti.
Cevap tıpkı demin Selim'in söylediği gibiydi. Kimseden ses çıkmayınca tekrardan dü-
Zaten başka ne olabilirdi ki? şünmeye başladı Selim. Ahmet başka şeyler de
anlatmıştı ama şimdi bir türlü aklına gelmiyor-
Ama Ahmet bir başladı anlatmaya! Aman du. Daha bir çok vasfı vardı Allah’ın. Ne kadar
bir hikaye

Allah'ım! Senin ne kadar çok ismin, ne kadar utanmıştı? Hergün beş vakit namaz emrine ica-
çok sıfatın varmış! Ve biz hiç birini bilmiyor- bet ettiği Allah‘ı tanımıyordu! Halbuki Selim’e
muşuz! Utanmıştı Selim. Burnu gazetenin yap- “Müşterilerinin nasıl olduklarını anlat” deseler
rağına değecek kadar gömdü başını. Ya Ahmet tek tek söylerdi, kim nasıl diye! Kim iyi kim
onu da görürse, ona da sorarsa Allah'ı? Gözleri kötü, kim sözünün eri kim dolandırıcı ve daha
başka yerde ama kulakları Ahmet’teydi. başka nice şeyler! “Eee! İşin ucunda mal olunca
tanırsın tabi” dedi ama bu düşüncesinden dola-
- Allah Alim'dir. Her şeyi bilir. Gaybı O'ndan
yı hemen yüzü kızardı.
başkası bilemez. Semi ve Basir'dir. Herşeyi işi-
tir ve görür. Dilediğini yapmaya gücü yeten tek Karnı açlıktan guruldayınca eli cebine gitti.
ilah O'dur. O Kadir'dir. O... Gülümsedi: “Hem 2 lirayı harcamamış hem de
akbili kullanmamıştı. Ne güzel!”
- Hemşerim! Ne tarafa!
Öndekiler ne kendi aralarında ne de onunla
Selim etrafa bakındı. Başkasına değil ona
konuşuyorlardı. Trafik de vardı. Bu şekilde yol-
sesleniyorlardı. Beyaz bir şahin, otobüs durağı-
culuk biraz zor geçecek gibi gözüküyordu. “En
na yanaşmış, şoför koltuğundaki adam konuşu-
iyisi biraz muhabbet etmek” diye düşündü Se-
yordu.
lim:
Beyazıt'a, dedi Selim kısık bir sesle.
- Nerelisiniz?
İstersen gel. Yakınlara bir yere bırakırız.
- Konyalıyız, ya sen?
Tamam.
- Eskişehir, yakın sayılır.
Poşetini zar-zor sıkıştırdıktan sonra diğer
- He, he ! Bir kaç defa gitmişliğim var oraya.
kapıdan arka koltuğa oturdu. O sırada fark etti.
Sen geldin mi Konya'ya hiç?
Duraktaki kır saçlı adamın yokluğunu. Hayret!
Otobüse bindiğini nasıl da fark etmemişti. “Çok - Yok.
dalmışım” dedi kendi kendine. Sarı saçlı kız

52
- Bir gün uğramaya çalış. Çok büyük zatlar
var. Ellerinden öper, hayır dualarını alırsın. herkese tevbe veriyor öyle uğurluyoruz.

- ... Korna sesleri, kulakları sağır, zihni ise dar-


madağın edecek hale gelmişti. Ama şu anda
- Tabi “Büyük zat” diye ben demiyorum. Her- Selim'in kalbinin atışının sesini insanlar duya-
kes söylüyor. Kerametlerine çok şahit olmuşlar. bilselerdi, herhalde bütün sesleri bastırıldığını
Biz de imkan buldukça gider tevbe alırız. farkederlerdi.

- Tevbe ?! Gömleği terden su gibi olmuş, sırtına ya-


pışmıştı. Farkında olmadan bir eli ile poşetini
- He, he tevbe! Elinden tuttun mu mübareğin, sımsıkı tutmuş, diğer elini ise cebine sokmuştu.
anandan yeni doğmuş gibi oluyorsun. Elini bı- “Bunlara ne demeli acaba?” diyerek iç geçirdi.
raktın mı kuş gibi hafifliyorsun!
Kalın gözlüklü adam bir daha döndü ve işte
Selim'in alnı soğuk soğuk terlemeye başla- o andan sonra her şey bulanıklaştı. Sadece ada-
mıştı. Evet! Şimdi biraz evvel hatırlayamadığı mın elinin kendine uzandığını hayal meyal ha-
şey aklına gelmişti. Ahmet Allah'ı anlatmaya tırlıyordu.
şöyle devam etmişti:
Selim gözlerini hafifçe araladı. Dikkatini çe-
“ ‘O Tevvab’tır. Yani tevbeleri kabul eden sa- ken ilk şey trafik lambasındaki kırmızı ışık ve
dece O'dur. Ama günümüzde insanoğlu kendisi ışıkta bekleyen, arabaların camlarını silmek için
günaha girmeden yaşayamazken, başkalarına ayak parmakları üzerine dikilen ufak-tefek ço-
tevbe dağıtmaya çalışıyor. Böyle bir şey olsay- cuk oldu.
dı buna en layık insanlar Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem ve ashabı olurdu. Ama onlar bile sabah- Zihnini toparlıyordu yavaş yavaş. Ne olmuş-
lara kadar kendileri için Allah'a yalvarmaktan tu? Şu an neredeydi? Etrafını bir daha kontrol
başka bir şey yapmamışlardır. Hatta sahabeden etti. Sırtını bir ağaca yaslamış, çimenlerin üzeri-
bazıları günah işlemiş, Peygamber sallallahu aleyhi ve ne ayaklarını uzatmıştı. Yolun karşısına bakınca
sellem Allah onları affedinceye kadar onlarla ko- beyaz şahini hatırladı. Evet! Şu karşıdaki büyük
nuşmamıştır. Şimdi ise kendilerine evliya, şeyh marketin önünde trafik sıkışmıştı ve o sırada
diyenler, papazların günah çıkarttıkları gibi tev- el! El uzanmıştı! Demek buraya kadar kaçmış,
be dağıtıyorlar.” uzaklaşmıştı. “Çok şükür!” dedi.

Şoförün sözü ile düşüncelerinden sıyrıldı Bir anda zihninde şimşekler çaktı. Eli he-
Selim. men cebine gitti. Yoktu, yoktu! 2 lirası yoktu!
Neredeyse sevinçten zıplayacaktı. Şimdi bütün
- Yolumuzun üzerinde birçok otobüs durağı taşlar yerli yerine oturmuştu. El uzandığında
var. Böyle senin gibi eli yüzü düzgün kimseleri hızlıca 2 lirayı adamın eline sıkıştırmış ve ara-
arabaya kabul ediyoruz. badan hemen inmişti. İşte şimdi kuş gibi hafif-
lediğini hissetti.
O ana kadar önünden başka hiç bir yere bak-
mayan kalın gözlüklü adam aniden Selim'e doğ- Trafik lambası yeşile döndü. Bir arabanın
ru döndü. Sanki gerçekten eli yüzü düzgün mü camı hafifçe aralandı. Camı silen çocuğun eline
diye kontrol ediyordu. iki demir parçası yuvarlandı. Ufak kirli suratta
ışıldayan gözlere, gülümsemeyle ortaya çıkan
Şoför gözlüklü adamı işaret ederek devam dişlerin parıltısı eşlik etti.
etti.
“Allah’ı daha iyi tanımalı” diye mırıldandı Se-
- Bu zat Konya’daki Şeyh'in buradaki vekille- lim.
rindendir. Konya‘ya kadar gidemeyenler günah-
lar içinde yaşamasınlar diye buralara yardımcı- Şa'ban
larını göndermiş mübarek! Arabaya aldığımız
1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

53
Sizden Gelenler

Münadi

Dünya Hayatı Boş


Bir Hayat Değildir
Dünya gerçektir, nasıl yalan sayabiliriz ki!
Burada yaptığımız her davranış, söylediğimiz
her söz bizim ahiretteki iki gruptan hangisinden
olacağımızı belirler.

H ayat... din vardır: Şirk ve tevhid.’ Buna göre dünyada


şirk ehli olanlar, ahirette cehennemliklerden,
Aslında sonu olmayan bir süreçtir, na- dünyada tevhid ehli olanlar da ahirette cennet-
sıl mı? Dünya hayatının sonu ahiret hayatının liklerden olacaktır.
başlaması demektir çünkü. Geçici olan dünya
hayatı, sonsuz olan ahiret hayatı ile yeni bir baş- Dünya hayatı ahiret hayatına bir geçiştir.
langıç yapar. Kimilerine göre yalandır, anlamsızdır, boştur.
Kimilerine göre gerçektir, anlamlıdır, doludur.
İçinde yaşadığımız dünya hayatı kimilerine Dünyayı yalan sayanlar el etek çekmişlerdir. Tek
göre zordur, kimilerine göre kolaydır. İnsanlar kişilik ya da birkaç kişilik küçücük bir dünyala-
bunu kendi bakış açılarına göre belirlerler. Fa- rı vardır, bu çok doğru değlidir. Çünkü insanın
kat nasıl olursa olsun bir sonu vardır ve dünya yaratılış gayesi insandan böyle bir hayat istemez.
hayatı geçicidir. İnsanoğlu bu sonla beraber bu Dünyayı gerçek sayanlardan büyük bir çoğun-
dünyadan yok olur gider. Ancak ahiret hayatı luk ise buna kendilerini öyle bir kaptırmıştır ki,
sonu olmayan, sonsuz nimetlerle donatılmış bir birgün hiç ölmeyecekmiş gibi hep dünya için
hayattır. Orada ise zorluk ya da kolaylık mev- çalışır ve dünyadan onun anladığı tek şey; eğ-
zu bahis değildir. orada insanlar ikiye ayrılırlar; lenmek, nefsinin her istediğini yerine getirmek-
cennetlikler ve cehennemlikler. Bu ise bize dün- tir.
yadaki şu esasın sağlamasını yapmamızda bir
formül niteliğindedir. ‘Dünya üzerinde iki tane

54
Peki öyleyse dünya yalan mıdır? Gerçek mi-
dir? Bence gerçektir, nasıl yalan sayabiliriz ki!
Burada yaptığımız her davranış, söylediğimiz
her söz bizim ahiretteki iki gruptan hangisin-
den olacağımızı belirler. Dünya hayatı anlamlı-
dır bence, öyle de olmalıdır. İnsanoğlu kendisini
yeni bir varoluşa hazırlarken, yaratılış gayesine
göre yaşamak, dünyayı anlamlı kılan en önemli
şeydir. Şöyle bir düşünelim! Zayıf, aciz, hiçbir
şeye gücü yetmez bir şekilde yaratılmışız ve hiç-
bir şeye muhtaç olmayan, tüm eksik sıfatlardan
münezzeh olan bir yaratıcı sizi muhatap almış.
Peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla sizinle ile-
tişime geçmiş. Ve sizden bir isteği var; ‘Sadece
O’na kul olmanız’.
Artık böyle bir insanın nasıl bir evde otur-
Siz bu geçici dünya hayatı içinde yaşarken, duğunun bir önemi yoktur. Onun için cennet
herkes gibi oturup-kalkacaksınız. Görünüşte köşkleri vardır. Bu insanın arabasının olup ol-
herkesten sadece bir tanesi olacaksınız. Ama madığının bir önemi yoktur. Onun için cennet
siz herkesten farklı olarak sadece Rabbinize kul binekleri vardır. Böylelerinin üzerlerine ne giy-
olacaksınız. diklerinin de bir önemi yoktur. Böyleleri dün-
yada takva elbisesi giymiş, ahirette ise cennet
Ahsen-i takvim üzere yaşamanın verdiği lez- ziynetleri ile süslenmiştir. Böylelerinin dünya-
zet sizin her halinizi anlamlı klacak. Birilerinin da iken insanların nazarında mertebelerinin ne
aşağılayan bakışları, inciten sözleri, yıpratan olduğu hiç önemli değildir. çünkü onlar Rableri
eziyetleri hayatınızın anlamına bir kez daha art- katında en yüce makamların sahibidirler.
tıracak. Hatta ellerinize vurulan kelepçeler bile
hayatımızı anlamlı kılan birer obje olacaklar, si- Anlıyorsun değil mi? Dünya hayatı hiç de
zin için. Çünkü sizin kalbiniz ve beyniniz hala öyle boş değil.
özgür. Zaten bahsettiğiz hayatın anlamı da bu
özgürlükte saklı. Allah'ın kullar üzerindeki hakkı, kulların sa-
dece O'na ibadet etmesi; kulların Allah üzerin-
Özgürsünüz çünkü yaratıldığınız hal üze- deki hakkı ise, sadece kendisine ibadet edenleri
resiniz. Özgürsünüz, çünkü inandığınız gibi cennetine koymasıdır.
yaşıyorsunuz. Özgürsünüz, çünkü neyi niçin
yaptığınızı biliyorsunuz. Çünkü sizin bir kita-
bınız, peygamberiniz var. Yani, her yaptığınızın
bir delili var. Bu dünya hayatı içinde başı boş
sürüklenip gitmiyorsunuz.

Evet! Hayatı anlamlı kılan şey kul olmak-


tır, kulluğumuzun bilincinde olmaktır. Dünya
yalan değildir dedik. Dolayısıyla dünyalıklar
da yalan değildir. Onlarda ahiretteki yerimizi
belirlemek için bir sermayedir elimizde. Malı-
mız, mülkümüz, eşyamız, sağlığımız, kabiliyet-
lerimiz, duygularımız. En önemlisi evladımız,
ailemiz ve ömrümüz. Bunların hepsini Allah’a
adayabilirsek, hepsi Allah için harcanırsa işte o
zaman dünyada yaşayan insan hayatın ve eşya-
nın gerçek tadını almış olacaktır. Şa'ban
1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

55
Her Taraf İktibas Yazı

Ah mine’l-“Ortadoğu
Uzmanları”
Ülkemizde sayıları azımsanamayacak kadar eksik de olsa bilgilerini paylaşmaktan ve halkı-
çok insanın Ortadoğu, Kuzey Afrika ve hatta mızı analizleriyle aydınlatmaktan başka düşün-
Afrika bölgesinde olan bitenlere ilgisi giderek celeri olduğunu düşünüyor, şüphe duymuyoruz.
artıyor, olayları anlamaya ve anlamlandırma-
ya çabalıyorlar. Ancak, bölgede özellikle son Bir parantez açıp İstanbul’un çok ilginç bul-
bir yılı aşkın bir süredir yaşananlar düşünül- duğum ve ilgiyle takip ettiğim bir yönünü siz-
düğünde bunun pek de kolay olmadığı aşikar. lerle paylaşmak istiyorum: Yağmur çiselemeye
Bölgede neler oldugunu takip etmeye çalışmak, başlar başlamaz daha önce ne iş yaptıkları konu-
olayların aylık değil neredeyse haftalık aralık- sunda fikir oluşturamayacağınız pek çok insan
larla ve tüm hızıyla değişmesi yüzünden konu bir anda ortaya çıkıp ellerinde çeşit çeşit şem-
hakkında sağlıklı bir fikir oluşturmak oldukça siyeler, yol kenarında satmaya başlar. Onların
zorlaştı. Bir de buna ‘Ortadoğu Uzmanları’mı- görünmediği ortamlar adeta garipsenir olmuş-
zı eklediğinizde konu daha da içinden çıkılmaz tur günlük yaşantımızda. Televizyonlarda saba-
hale geliyor. ha kadar “fikir” beyan eden onlarca “ortadoğu
uzmanı”nı da biraz böyle değerlendirebiliriz.
Şüphesiz bu “Ortadoğu uzmanları”nın için- Daha önce ne yapıyorlardı? Neredeydiler? Ne-
de elbette bilgisine, analizine, yorumuna güven- lerle ilgilendiler?... bilinmez. Yıllar önce Manisa
diğimiz çok sayıda nitelikli kişi var. Onları söz- semalarında UFO görüldüğünde de yaşamıştık
lerimin dışında tutuyorum. Ama, her vesileyle aynı durumu: Onlarca “UFO uzmanı” günler
karşımıza çıkanların pek çoğu bırakın uzun yıl- boyu televizyon ekranlarını meşgul etmiş, biz-
lar bölgede yaşamayı, bölgenin kültürünü, gele- leri uçan daireler hakkında aydınlatmıştı!
neklerini bilmeyi, daha da önemlisi insanlarını
Tüm bunlara ek olarak, son yıllarda Arap ya-
yakından tanımayı; Ortadoğu’nun herhangi bir
rımadasından gelip ülkemize yerleşmiş ve med-
yerine seyahat etmemiş olmaları dahi şüpheli-
yanın demirbaşı haline gelmiş ‘ithal’ uzmanları-
dir. Yine çok büyük bir bölümünün Arapça bil-
mızdan da sözetmek gerek. Bölgeden gelmeleri
mediğini hatta bunların içinde global medyayı nedeniyle halk nezdinde daha fazla inandırıcı-
takip edecek kadar yabancı bir başka dil bil- lık arzeden bu uzmanlar en azından Arap med-
meyenlerin dahi bulunduğunu tahmin etmek yasını takip etme olanağına sahip. Türkçeyi iyi
zor değil. Arap yarımadasında ve Kuzey Afrika öğrenmiş olanları da konuları aktarma bakı-
bölgesinde bir süre bulunmadan, halk ile haşır mından pek de sıkıntı arzetmiyor. Ancak, bu
neşir olmadan, örneğin, Libyalıların Suriyeliler aktarılanlar kimi yerde Arap gazetelerinin
hakkındaki düşüncelerini yada Ürdünlülerin üçüncü sayfa dedikodu haberlerinden öte geç-
Mısırlılar’ı nasıl gördüğü yada Biladu’ş-Şam miyor. Yani, Kahire, Şam, İstanbul’da herhangi
bölgesinin körfez ülkeleri için ne düşündüğünü bir kahvehanede duyacağınız yorumlar bazen
bilmek hayli zor. Oysa, tüm bu ülkeler arasında seviyeyi belirliyor. Ürdün’de yayınlanan günlük
bölgede yaşayanların çok iyi bildiği yazılı olma- Şihan türü gazeteleri biraz karıştırmak bu tür
yan kodlamalar ve referanslar vardır. Siyasi, top- bilgileri Türkçeye aktarmak için yeterli kaynak
lumsal, bireysel ilişkiler tüm bunların etkisine oluşturabilir.
göre şekillenir, dostluklar ona göre kurulur. Biz
yine de bu “uzmanlar”ın iyi niyetli olduğundan, Bu ithal bölge uzmanlarından biri uzunca

56
süre önce bir radyoda canlı yayında Ortadoğu ardı arkası kesilmez. Her taşın altında onların,
üzerine konuşuyor, anılarından sözediyordu. bir de Yahudilerin olduğu iddiasının dünya ça-
Laf lafı açtı, laf arasına abartı girdi ve sonunda pında azımsanamayacak kadar çok kabul ede-
konuyu Kaddafi ile olan dostluğuna ve geçmişte ni vardır. Bu iddialara göre, Amerika Birleşik
sık sık yaptığı Libya ziyaretlerine kadar getirip, Devletlerini de Yahudiler “yönettiği” için sorun
oradan Kaddafi’ye “Bak Muammer, sen devleti hallolmuş oluyor, her ikisini de aynı kulvarda
bu haliyle iyi yönetemiyorsun, gel, şu işi şöyle değerlendirebiliriz. Amerika’nın Afganistan’dan
yap, böyle yap!..” türü hitaplarla nasıl akıl ver- niye hala çık(a)madığını “oradaki değerli ma-
diğine kadar uzattı. Kaddafi’ye nasıl ülke yö- denlerde de gözü var…” diye yanıtlayanlar bu-
netmesi konusunda yönlendirme yapan bölge lunduğu gibi Irak’tan çıkmamasını da sadece
gazetecimiz, bana, iki yıl kadar önce seyahat- oradaki petrol ile ilişkilendirerek açıklayan
lerimden birinde yine Libya’da şahit olduğum “uzmanlar”ın ortak bir yanı var yine de – biraz
bir olayı anımsattı. Trablusgarp’ta Saha’t Hazra kitap okuma, araştırma yapma zahmetine kat-
(şimdi adı Saha’t Şuheda)’da bir açık hava ka- lanmıyorlar. Amerika’nın Afganistan ve Irak’ta
fetaryasında oturuyorduk. Oradan tanıdığım bulunmasının maliyetini oradan çıkan petrolle
Suriyeli genç bir arkadaş geldi yanımıza. Biraz karşılamasının yıllar alabileceği, kaybedilen her
üzgündü. Ne olduğunu sorduğumuzda, park Amerikan askerinin hükümetleri için tehlikeli
halindeki aracına bir Libyalının arkadan çarptı- bir oy kaybı yarattığı, ölen her Afganlı ve Irak-
ğını, hasar oluştuğunu söyledi. Cana değil mala lının bölgede, ve dahi dünyada, Amerika kar-
gelsin diye avutmaya çalışınca, başına gelenlerin şıtlığını arttırdığı gibi hemen sayılabilecek bir
devamını anlatmaya koyuldu. Yasa gereği kaza kaç sebep dahi “sadece maden..”, “sadece petrol..”
yerine polis çağırmışlar, polis tutanağı hazırla- tezlerini zayıflatmaya yetecektir. Dahası bu uz-
mış ve neticede bizim Suriyeli arkadaşı haksız manların ‘ilim’leri yoktur ama müthiş ‘fikir’leri
çıkarmış. Suriyeli arkadaş, park halindeydim, vardır: CIA / Pentagon / Mossad’ın nasıl işledi-
bu sürücü geldi, çarptı arabama, üstelik kendisi ğini, neler yaptığını, neler yapabileceğini bu ku-
de böyle olduğunu söylüyor, niçin tüm kabahati rumların içinde çalışanları bir kenara bırakın,
benim üzerime yazdınız diye itiraz edecek ol- başındaki insanlardan daha iyi bilir görünürler.
muş. Aldığı cevap kendi ifadesiyle aynen şöyle: Amerika’nın mimarlığını yaptığı BOP proje-
Sen eğer Suriye’den buraya gelmemiş olsaydın, sinin ne olduğunu tam tarif edemeyip kelime
bu Libyalının kaza yapmasına sebebiyet verme- oyunlarıyla etrafında dönüp dursalar da bunun
yecektin… bölge için ‘çok kötü bir şey’ olduğunda hem
fikirlerdir, hatta ülkemiz sayın başbakanının
Libyalılar Suriyelilere böyle bakarken sayın BOP as başkanı olduğunu iddia ve sonrasında
bölge gazetecimizin Kaddafi’ye akıl hocalığını fütursuzca ilan etmişlerdi. Neyseki, bu aralar
nerede yaptığı bir soru işareti olarak kalacak. bu söylemlerin modası geçti, veya Amerika bu
uzmanların kendilerini deşifre etmelerinden
Tüm bu kargaşada, havada uçuşan “fikir” lere rahatsız olup planı ‘bir sonraki bahar’a diyerek
baktığınızda bunların “komplo teorileri”nden rafa kaldırdı!
öteye pek geçemediği, bilgi eksikliğinden dola-
yı da çok zayıf kaldığı görürülür. Örneğin, bu Bu anlamda, uzmanlarımız aslında biraz
teorilere göre Amerika tüm bu ayaklanmaların, da ‘harcanmış yetenek’ kategorisinde değerlen-
daha doğrusu Arap Baharı’nın arkasındadır, dirilebilir. Ömürlerini Amerika’nın Türkiye ve
planlayıcısıdır, uygulayıcısıdır. Kulağa hoş ge- Ortadoğu üzerine kurduğu komplolarını açığa
len bu teorinin kastettiğine göre Amerikalıların çıkarmakla geçiriyorlar ama komplo tespit ala-
bir parmak hareketiyle (ya da bir düğmeye bas- nındaki bu engin deneyimleri maalesef bugüne
masıyla) halklar sokaklara dökülüyor, slogan at- kadar Amerikalılara (ve Yahudilere) karşı bir
maya başlıyor, ve bunun sonucu olarak şanslıy- kez olsun üstün gelecek gerçek bir üst teori üre-
sa fena halde dayak yiyor, yaralanıyor, işkence tememiştir.
görüyor. Ya da özellikle Libya, Yemen ve Suriye
örneklerinde gördüğümüz gibi binlercesi vuru- Hal böyle olunca da Türkiye’de insanların
lup, öldürülüyor. bu konuda kafasının karışık olması son derece
Şa'ban
anlaşılabilir bir durum. Kaynak: Her Taraf 1433
Bilindiği üzere, Amerika ile ilgili teorilerin

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

57
VUSLAT DEMİNDE

Çift cam gölgesinde buruk sevdalar

Duyguları hapseden açık mektuplar

Gözlere lisan öğreten zalim kayıtlar

Elbet son bulacak vuslat deminde

Dikenli teller, yüksek duvarlar

Kalemim kağıdım, mahzun kitaplar

Hasretin mührü soluk fotoğraflar

Yüreğine akacak şiir deminde

Geceyi aydınlatan sessiz dualar

Şafağı söktürecek yakarışlar

Yalnızlık dostu küçük mushaflar

Umut yeşertecek hüzün deminde

Güneşin müjdesi yanık ezanlar

Bozulan sessizlik, çarpan kapılar

Geceye saklanacak yeni acılar

Rahman’a arz olacak kulluk deminde.

58
İktibas Yazı

-3- Baba Gibi Yâr

BABA SORUN ÇÖZENDİR K. babasının otoritesi yüzünden ne çocukluğu-


Psikiyatr Dr. Mustafa Ulusoy kendi hayatından nu ne de gençliğini sağlıklı bir ruh hâli içinde
örnek vererek babaların önemli bir vazifesini yaşayabildiğini anlatıyor: “4 güzel kız kardeştik.
daha vurguluyor: “Bisikletim bozulduğunda Okul çıkışında kapıda bekler, hepimizi alıp der-
babam ne hâlin varsa gör demez ya da beni ba- hal eve götürürdü. Eğer bir erkekle arkadaşlık
şından atmaya çalışmazdı. ‘Sanayiye git, orada edersek bizi öldüreceğini söylerdi. Ne konuşur-
Kemal Amca’nı bul, benim selamımı söyle, ona sa konuşsun ‘Bu evde benim kurallarım geçer!’
yaptır.’ derdi. Babamın rehberliği çerçevesinde diye söze başlardı.”
gider, işimi hallederdim. Böyle böyle sorunla-
Şadiye Hanım’ın anlattıkları geleneksel aile
rımı nasıl çözeceğimi, izlemem gereken yolu
yapısında görülebilen ve toplumun büyük bir
öğretiyordu aslında bana. Sorunlarını yalnız
kesiminin de normal karşıladığı durumlar ara-
çözebilmesi için çocuğunuza zaman ayırmanız,
sında. Çünkü baba olmak hâlâ otoriterlik, kural
onunla ilgilenmeniz gerekir. Günümüz babaları
koymak, çocuğuna-eşine mesafeli durmak şek-
bu konuda yeterince hassas değil.”
linde algılanıyor. Yalnız bu ve buna benzer tu-
Dr. Ulusoy, hastalarını tanımak adına genel tumlar çocukların maddi-manevi gelişiminde
bir kişilik testi uyguladığını, orada “Hayatımda sorun çıkarıyor.
rehberlik ederek beni sevmiş birinin açlığını çe-
kiyorum” maddesini hemen herkesin işaretledi- Pedagojik açıdan otorite; aşağıdan yukarıya
ğini söylüyor. Yani, aslında insan, hayatının her tüm aile fertlerince kabul edilmiş, içeride uyan-
döneminde babaya ya da baba gibi davranacak dırdığı adalet hissine kişilerin tabi olma ihtiyacı
birisine ihtiyaç duyuyor. Pedagog Adem Güneş hissettiği, kuralların uygulanmasında insanla-
de bu vesileyle günümüz çocuklarının sorun ra ‘yol gösteren’ makul bir düzen. Ailede kural
çözme yeteneklerinin yeterince gelişmediğini koyucu, konulan kuralları takip edici ve gerek-
anlatıyor. Buna, okullarda ‘hiç’ uğruna çıkan tiğinde değiştirecek otorite ise muhakkak şart.
kavgaları, yaşadığı en ufak bir duygusal sarsın- O otorite de babadan başkası değil. Gerçek bir
tı karşısında yıkılanları, hangi durumda nasıl otoritenin varlığını Pedagog Güneş şöyle açık-
davranacağını bilmeyen, kendini koruyamayan lıyor: “Baba; anne ve çocuklarla istişare ederek
bireylerin yaşadığı sarsıntıları örnek gösteriyor. ailenin kurallarını koyar. Otoriterliğin en bü-
yük şartı, demokratik davranmaktır. Demok-
Uzun süre psikolojik tedavi görmek zorunda rasi yoksa orada ‘diktatörlük’ vardır. Çocukta Şa'ban
kalan 30 yaşındaki edebiyat öğretmeni Şadiye ‘Babama itaat edeceğim’ duygusu uyandıktan 1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

59
sonra evde otorite olabilir baba. Ya da eşinizin HİÇ DEĞİLSE BABAMA SÜRTÜNE-
gözündeki saygınlığınız kadardır otoriteniz. YİM…
Yoksa ‘Anlaşma yaptık, otorite benim’ değil.” Dr.
6 yaşındaki Hakan bir pedagoga götürülür.
Mustafa Ulusoy da çocukların isteklerine (hik-
Ondaki davranış bozuklukları değerlendirildi-
mete uygun şekilde) evet ya da hayır diyebilen,
ğinde uzman, “Babası nasıl biridir? Yeterince
otoriter bir babanın önemini “Çocuklar bundan
birlikte vakit geçirebiliyorlar mı?” diye sorar.
hoşlanmaz gibi dursalar da içten içe sevinir, gü-
Anne cevap verir: “Yoğun çalışan, variyetli biri-
ven duyar ve bu otoriteye hayatlarında her za-
dir. Hakan’ın her istediğini yapar. Fakat birlikte
man ihtiyaç hissederler.” cümlesiyle açıklıyor.
pek vakit geçiremiyorlar.” Uzman konuyu bi-
raz daha deşelediğinde babanın eve geldiğinde
ANNE, BABALIK VAZİFESİNE SO- oğluna dönüp bakmadığını, çocuğun misket-
YUNMAMALI lerini babasına sürtünerek oynadığını öğrenir.
Günümüz ekonomik şartları babalarla ço- Hakan’ın tek isteği onu da oyununa katmaktır.
cukları ister istemez birbirinden uzak tutuyor. Fakat babasının yaklaşımı hep aynıdır: “Çok
Ne babalar çocuklarını iş yerine götürebiliyor yorgunum, oğlanı al ayağımın dibinden. Man-
ne de eve erken gelebiliyorlar. Uzun mesailer zaraya karşı bir şeyler içeyim de biraz dinlene-
bazen gece geç saatlere kadar sürüyor. Baba yim.”
eve geldiğinde anne ve çocuklar çoktan yatmış
oluyor. Hatta bu durumu haftada birkaç kez ya- Benzer olaylarla meslek hayatlarında çok
şayan aileler yok değil. Baba evde az vakit ge- karşılaştıklarını söyleyen Prof. Dr. Haluk Yavu-
çirdiğinde ise ailede otorite boşluğu meydana zer, kendisine başvuran 9 bin ailenin 1300’ünü
geliyor. Anne bu sefer hem çocuğun duygusal rastgele seçip problemlerini inceler. Ortaya çı-
iktibas yazı

ihtiyaçlarını karşılıyor hem de babanın vazife- kan sonuç hayli düşündürücüdür: “Yüzde 65
lerini yerine getirmeye çalışıyor. Bu olumlu bir oranında babayla çocuk arasında yetersiz ilişki
davranış gibi gözükse de çocuklarda nevroza vardı.”
(sürekli huzursuzluk duygusu eşliğinde beden-
sel ve toplumsal işlevlerde aksamalara yol açan Psikiyatr Mustafa Ulusoy da babalarda ‘ço-
ruhsal bozukluk) sebep oluyor. Çünkü anne, bir cuğuma yetemiyorum’ gibi bir kaygı gözlem-
taraftan çocuğun saçını okşuyor, arkasından bir lemediğini söylüyor. Bunu da ‘modern insan
kurala uymadığı için kafasına vuruyor. Adem kişiliğine bağlıyor: “Yapılan esaslı araştırma-
Güneş, bu yolla çocuğun duygularını geliştire- larda her on kişiden birinde kişilik bozukluğu
mediğine değiniyor: “Anne sevecen biri mi yok- var. Yine 4 kişiden birinde de belirtiler mevcut.
sa otoriter mi? Burada anne hem kendi fıtratına Bu tarz insanlar önce kendi kariyerini, başa-
aykırı işler yapıyor hem de çocuğun psikoloji- rısını, kazandığı parayı düşünür. Bu tutumlar
sini bozuyor. Böyle bir evde yetişen çocuk da dünyevileşmekten kaynaklanıyor. Modern in-
duygularını yitirip duyarsızlaşıyor. Ergenlik dö- san kendiyle meşgul olan insandır. Böyle biri-
neminde de ailede ciddi sıkıntılar çıkıyor. Anne nin çocuğuna yetememenin kaygısını çekmesi,
ellerini yüzüne kapatıp hıçkırıklarla ağlıyor. ‘Ne fedakârlıkta bulunması çok zordur.”
olur oğlum-kızım bana yardım et’ diyor. Çocuk,
‘Bırak ağlamayı da yemeği hazırla’ şeklinde kar- Öyleyse ‘maddeten var, manen yok’ babalar
şılık veriyor.” bir çocuğun hayatında nelere mal olur? Prof. Dr.
Haluk Yavuzer’e göre bu çocuklar, duygusal do-
Tüm bu olumsuzlukların yaşanmaması için, yumsuzluk şemsiyesi altında çok kolay tüketen
anneler, şefkat timsali özelliğini devam ettirip bireyler hâline geliyor. Sevemiyor. Karşı cinsle
çocuk izin alacaksa, misafir kabul edilecekse, iyi ilişki kuramıyor. Alınan eşyanın kıymetini
ailecek bir program yapılacaksa “Babanızı ara- bilmiyor. İnsan ilişkilerinde yetersiz kalıyor. İş-
yıp soralım, izin isteyelim” demeli. Baba evde birliğine yanaşmıyor. Doyumsuzluk her hâliyle
bulunmasa da otoritesini bu yolla canlı tutmalı. kendini gösteriyor. Zaman zaman yetersizlik
duygusu yaşıyor. Suça karışma oranı artıyor.
Eşiyle maddi-manevi doyumlu, sağlıklı bir iliş-
ki kuramıyor. Cinsel hayatında sorunlar yaşaya-
biliyor. Zaman zaman aşağılık duygusu ortaya

60
çıkıyor. Sevdiklerinden abartılı beklentiler içine çük bir örnek, anne-babası 12 yaşındayken ay-
giriyor, bunlar karşılanmayınca da hayal kırık- rılan Tuğba Hanım: “Annemle kalıyordum. Ba-
lığı yaşayarak hayata küsüyor. Babasıyla iyi bir bam artık evde değildi ama biz yine mutsuzduk.
geçmişi bulunmayan kızlar, eşlerine güvenmek- Özlemini çektiğim huzuru, yakınlığı bana bir
te zorlanıyor. Her yaşadığı olumsuzlukla baba- türlü yaşatamadılar. Okul çıkış saatleri, veli top-
sı arasında bağlantı kurup eşini de kendini de lantıları, okul piknik ve yemekleri benim için
yıpratıyor. kâbus gibiydi. Şimdi 33’ündeyim. 2,5 yaşında
bir oğlum var. Çocuğumun babasız kalmasını
BABA MANEN YOKSA AİDİYET istemediğim için birçok sıkıntıya katlanıyorum.
DUYGUSU DA OLUŞMUYOR En kötü baba, yanında bulunmayan babadan
Şadiye Hanım, kardeşlerini ve annesini sü- daha iyidir çünkü!” Acaba Tuğba Hanım’ın tu-
rekli ezen birine ait o evde hiçbir zaman yaşa- tumu doğru mu?
mak istemediğini anlatıyor: “Eğer babam biraz
huzur verseydi evim ve ailem olduğu için ken- Pedagoglar, boşanan çiftlerin ardından ço-
dimi mutlu hissedebilir, annesiz-babasız çocuk- cukların neler yaşadığını ve hissettiğini şöyle
ların yerine geçmek istemezdim.” diyor. Şadiye özetliyor: Çocuk önce iç muhasebe yaparak
Hanım çocukluk döneminde tesis edilemeyen kendini suçluyor. Okul dönemi başladığında
aidiyet duygusunu ilk kez evlendikten sonra ise hayatının karardığını düşünüyor. “Veli top-
yaşamış. Bunun sebebini Pedagog Adem Güneş lantısında ne olacak? Arkadaşlarım babamı sor-
şöyle aktarıyor: “Baba bu duyguyu oluşturan duğunda ne cevap vereceğim?” diye tedirginlik
mıknatısî etkiye sahiptir. Etrafındaki herkesi yaşıyor. Kendiyle alakalı bir şeyler konuşulma-
kendine çeker. Babanın aile üyelerinin işlerini sını istemediği için toplum içinde silik kalmayı
takip etmesi, her sorunda devreye girmesi, reh- tercih ediyor. Zamanla her şeyden mesaj çıkarır,
berlik etmesi, ‘aileyiz’ kavramına sıklıkla vurgu alınır hâle geliyor. Biraz daha büyüyüp yeni bir
yapması, aidiyet duygusunun çocukta oluşması hayat kurma hayallerine daldığında ise ‘Babam
için gereklidir.” Güneş, aidiyet duygusu kazan- yok, sevdiğim kızı kim isteyecek, ya annemle
mamış kız ve erkek çocukların ileriki yaşamla- babam kavga ederlerse, ya babamın evlendi-
rında ciddi sıkıntılar yaşayabileceğini söylüyor: ği kadın gelmesine izin vermezse’ gibi gelecek
“Doğuştan getirdiğimiz bir histir bu. Hepimiz kaygısı yaşıyor. Kız çocukları ise; ‘Beni kimden
bir yere ait olmak isteriz. Evde aidiyet hissi oluş- isteyecekler? Anne-babası ayrılmış bir kızı aile-
mamışsa çocuk ergenlik döneminde bunu dışa- lerine almak isterler mi?” gibi sorularla kendini
rıda arayacaktır. Ona ilk kucak açana sorgusuz yıpratıyor.
gidecektir. Genç yaşında terör örgütlerine girip
Prof. Dr. Haluk Yavuzer tüm bu olumsuz
hayatını bu uğurda harcayanların, fuhuş batak-
duyguların ergenlikte zirve yaptığını söylüyor.
lığına saplananların, madde bağımlılarının bir
Bu dönemi daha az sorunla atlatmak içinse
çoğunun bir yerlere ‘ait olmak’ için yola çıktığı-
belli kaidelere dikkat etmek gerekiyor. Mesela
nı unutmamalıyız.”
anne-baba çocuğa karşı dürüst olmalı. Asla onu
Günümüz şartlarında evlilik kadar boşan- kandırmamalı. Hiçbir zaman tekrar bir araya
mak da doğal karşılanıyor. Evliliklerini sonlan- geleceklerini düşündürecek, hayal ettirecek ey-
dıran yetişkinler kısa bir dönem sonra hayatla- lemler, söylemler içine girmemeli. Onun anla-
rına kaldıkları yerden devam ediyor. Bu savaşta yacağı dilden boşanmanın sebebi anlatılmalı,
en büyük yarayı ise çocuklar alıyor. Babanın bir gelişmeler hakkında bilgi verilmeli. Karı-koca
çocuğun hayatında neler ifade ettiğini düşüne- asla çocuğunu birbirine karşı tehdit unsuru
cek olursak baba eksikliğinin nasıl tamamlana- şeklinde kullanmamalı. Anne de baba da çocu-
bileceği üzerine düşünmek gerekiyor. ğa karşı tarafı kötülememeli. Boşanma gerçek-
leşse bile ebeveynler iki yetişkin gibi bir araya
“EN KÖTÜ BABA, ‘YANINDA BU- gelip evlatlarıyla ilgili ortak kararlar alabilmeli.
Çocuğun yanında tartışmadan konuşabilmeli…
LUNMAYAN BABA’DAN İYİDİR”
Öncelikle anne-babası ayrılmış bir çocuğun Tûba KABACAOĞLU Şa'ban
Devam Edecek 1433
somut ve soyut dünyası altüst oluyor. Buna kü-

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

61
Ebu Ensar Ayın Kitabı

Haydi İslam'a
Ebu Sehran es-Sur󿿑

Kitap: Haydi İslam’a


diye düşünmeden edemiyor.
Yazar: Ebu Sehran es-SurÎ
Yine kitabın diğer güzelliği ise ikna kabiliye-
Yayınevi: Şehadet tinin en üst düzeyde kullanılmasıdır. Örneğin,
cennet nimetlerinin güzelliğini vurgulamak
Hamd ancak Allah’a mahsustur. O’na
için şöyle bir üslup kullanılıyor:
hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.
Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederim ‘Bilirsin ki her kilitli kapı içerisinde kıymetli
O tektir ve ortağı yoktur ve şehadet ederim ki mücevharatların bulunduğu odaya açılır. Her kıy-
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve metli şeyde muhafaza altına alınmış üzere kilit-
Rasûlü’dür. lenmişitr. Hangi değerli hazine kilitsiz bırakılmış,
ortalığa saçılmıştır ki cennetin kapıları kilitsiz
‘’Ey iman edenler Allah’tan O’na yaraşır şe- kalsın. Düşünsene Allah’ın malı tüm hazinelerden
kilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can kıymetli olduğu halde niçin kilitsiz bırakılsın ki?
verin.’’  1 Cennet... Sence bu kıymetli mal muhafaza altına
alınmaya, kilitlenmeye daha layık değil mi? Cen-
Bu ayda yeni bir kitap tanıtma imkanı veren net herkese kapılarını açacak kadar değersiz mi?’
Allah’a subhanehu ve teâlâ hamd olsun. Bu ay (Haydi İslam’a Sayfa 4-5)
tanıtacağımız eser bir davet kitabı olacak. Kitap,
kişiyi cennete götüren ameller ve cehennemden Evet yazar kitabı baştan sona bu şekilde
sakındıran durumları son derece güzel ve anla- güzel bir üslup ile ele almıştır. Yine kitabın bir
şılır bir üslupla almıştır. Kitap adeta okuyucu- başka güzelliini de biz belirtelim: Bu kitap sa-
yu kendine konuk ediyor. Kişi kitabı okuyunca dece okunmak için değil, hediye amaçlı davet
adeta derin hayallere dalıp, cennetin kelimeler- ettiğiniz kişilere verilmelidir. Özellikle de hi-
le tarif edilemez güzelliklerini tasavvur ederken, dayetin Allah’tan olması kaydıyla muhatabını
diğer taraftan cehennemin o korkunç dehşetiy- ikna sıkıntısını yaşayan kardeşlerin bir açığını
le yüzyüze geliyor. Kitabın diğer bir güzelliği de, giderecek bir eserdir inşaallah.
kişi kitabı okurken derin düşüncelere dalıp ken-
dini muhasebe etmesidir. Çünkü cennetin gü- Bu kitapta yapılan nasihatleri Rabbimin
zelliklerini öylesine güzel anlatıyor ki, kişi acaba önce benim kendi hayatıma geçirmesini, sonra
‘Ben bu amellerin hangisini yapıyorum?’, yine diğer bütün Müslümanların hayatına geçirme-
cehennem dehşetini öyle korkunç anlatıyor ki, sini nasip etsin (Amin).
kişi yine acaba ‘Bu ameller hayatımda var mı?’
Davamızın sonu, Allah’a hamd etmektir.

1. 3/Al-i İmran, 101

62
Bir Tablo, Bir Ders

Şa'ban
1433

TEMMUZ’12 • SAYI: 6

63
 
Buzağıya  
Bir  duyu   Dostluk  
K   K   Ş   A   V   E   B   A   tapan   N   A   Beşer  
organımız   Düşmanlık  
topluluk  
Ömrün  
U   L   A   G   E   N   L   A   B   Y   A   Y   İ  
baharı  

K   18.  sure   I   O   R   U   Ç   L   İ   E   Bir  cennet   H   U   N  

Bir  
E   H   F   Oruç  ayı   C   İ   U   K   R   A   N   D   S  
peygamber  

Kur’an’ın   Salihlerin  
E   A   R   N   B   F   R   A   D   N   İ   A  
tercümanı   bahçesi  
Arşı   Hadis  
İ   titreten   M   A   Z   R   A   İ   İ   L   rivayet   R   L   N  
sahabe   eden  
Bulmaca

Bir  haram  
B   S   A   Z   A   N   H   Y   A   V   A   E   R  
ay  

Bir  Afrika   Müslüman-­‐


N   A   Çehre   Y   K   İ   Z   E   Z   İ   A   H  
ülkesi   ın  süsü  
Kare

A   D   B   Ü   T   E   M   İ   L   U   L   A   N   L  

Helak  
Namaz  
B   İ   Z   İ   N   (AS)   olmuş  bir   K   S   S   K   A   A  
çağırısı  
halk  
Bir  yaz   Az  ile  
B   E   N   M   Y   A   İ   A   İ   A   A   K  
meyvesi   yetinmek  

A   Z   K   U   K   İ   E   R   D   İ   L   A   T   Y  

İbni  
S   A   N   A   A   R   M   D   E   H   İ   Abbas’ın   M   Ü  
öğrencisi  
Oruçlunun   Cehennem  
(RA)   A   Z   (RA)   P   U   N   D   İ   H   A   C  
sevinci   bekçisi  
Eski    bir  
Suriye’nin  
Bir  sayı   İ   F   T   A   R   Z   M   Ş   D   I   ölçü   O  
başkenti  
birimi  

E   L   L   İ   K   İ   L   A   R   A   M   A   K   K  

Bu bulmacadaki kareler önceden doldurulmuştur. Amaç; verilen tanımların  

cevaplarını bulup işaretlemek. Her tanımın cevabı, tanımın verildiği karenin her-
hangi bir kenarından başlamakta ve yatay veya dikey hareketlerle ilerlemektedir.
Diyagramdaki her harf sadece bir kez kullanılmalıdır. Cevaplardan biri örnek ola-
rak işaretlenmiştir.

64

You might also like