You are on page 1of 68

Ramazan

1436

“Tağuta kulluk etmekten kaçınıp, Allah’a yönelenlere müjde vardır...” (39/Zümer, 17)
Aylık İslamî Eğitim Dergisi TEMMUZ 2015 YIL: 4 SAYI: 40 FİYATI: 5 ISSN: 2148-4635

BAŞYAZI’13

‘03
Tasavvufun Menşei
Ebu HANZALA

‘27
Münafıkların Özellikleri: Bahanecidirler!
Özcan YILDIRIM

42 İnfakta Bilinmesi Gereken


Önemli Hususlar...
Emre ACAR
20 İslam’ınla ve Tesettürünle
Şeref Duy
Faruk FURKAN
51 Boykot
Mahi
Unutulmuş Sünnet: İtikaf
ramazan 1436
temmuz '15 SAYI: 40

Allah'a hamd, Rasulü'ne salat ve selam olsun…

"Kâbe'yi insanlar için bir toplanma ve güven yeri kıldık. Siz de İbrahim'in makamından kendinize
bir namaz kılma yeri edinin. İbrahim ile İsmail'e: 'Tavaf edenler, orada ibadet için itikafa çekilenler,
rükû ve secde edenler için evimi temizleyin' diye emir vermiştik." 1

Başı bereketli, ortası hayırlarla dolu, sonu Kadir gecesi ve itikaf gibi Rabbani lütuflarla süslenmiş bir
ayın sonuna erişmiş bulunmaktayız. Yaratan ve yarattıkları arasında dilediğini seçen Rabbimiz, bu
mübarek ayı yarattığı aylar içerisinden seçmiş, rahmet ve hidayet ayı olarak kullarına hediye etmiştir.

Bir yılın kirlerinden arınmak isteyen, Rahman'ın rahmetine talip olan, hayır ve salih amelde
yüksek dereceleri arzulayan, belki de en önemlisi rıza-ı ilahiye ve cennetlere talip olanlar için büyük
bir fırsattır Ramazan.

Bu mübarek ayın Müslümana sunduğu en değerli fırsatların başında itikaf ibadeti gelir şüphesiz.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve değerli ashabı için Ramazan ayının vazgeçilmezi olan itikaf iba-
deti, günümüzde unutulmuş sünnetlerdendir. Bu sünnetin ihya edilmesini sağlamak ve bu sünneti
hayatlarında canlı tutanlara bu sünnetin adabına dair bazı bilgiler sunmak için bu ayın başyazısını
itikaf ibadetine ayırdık.

Rabbimiz! Bu Ramazan'ı bizler için günahlarımızdan arınma ve senin rızana erişme ayı kıl. Bizleri
Nebi'nin sünneti olan itikafa muvaffak kıl ve onda Kadir gecesini idrak etmeyi ihsan eyle.

'Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun' duamız ile…

Editör

1. 2/Bakara, 125
03 Tasavvufun Menşei Ebu HANZALA

13 Unutulmuş Sünnet: İtikaf Başyazı

20 İslam'ınla ve Tesettürünle Şeref Duy Faruk FURKAN

27 Münafıkların Özellikleri: Bahanecidirler! Özcan YILDIRIM


İÇİNDEKİLER

32 Davetçi'nin Sabır Azığına Olan İhtiyacı Enes YELGÜN

35 Mürcie'nin Çıkış Sebepleri Ferhat CURA

38 Zor Günlerin Adamı Sadık İnsan;


Genel Biat
Murat MÜSLİHAN

42 İnfakta Bilinmesi Gereken Önemli


Hususlar; Minnet Etmemek
Emre ACAR

47 Murabıtlar Devleti Serfıraz İSLAM

51 Boykot Mahi

54 Çocukluk Aşıları ve Hastalıkları Dr. Seyfullah İSLAM

60 Kurtuluşun Önüne Çekilmiş Set:


Magic Box
Ümmü YAHYA

64 Allah'a Adanmış Gençlikler Veysel TÜRK

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Yazışma Adresi: Abdullah DEMİR


Abdullah DEMİR Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Yayın Türü: Bağcılar/İstanbul
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No: 11
Ramazan 1436 info@tevhiddergisi.com Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Temmuz 2015 www.tevhiddergisi.com Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 40 Adres: Kirazlı Mh. 1 Sk. No: 21/A Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
34210 Bağcılar/İSTANBUL İlgili Yazar Mesûldür.
Fiyatı: 5 Kaynak Gösterilerek Alıntı Yapılabilir.
Abonelik için: 0 545 762 15 15

Satış Noktaları İstanbul: Tevhid Kitabevi, Hürriyet Mh. Cumhuriyet Cd. No: 3 Bağcılar/İSTANBUL | 0 (545) 762 15 15
Bursa: İkra Kitabevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No: 17 Nilüfer/BURSA | 0 (532) 138 02 42
Diyarbakır: Tevhid Kitabevi, Kaynartepe Mh. Gürsel Cd. No: 90/A Bağlar/DİYARBAKIR | 0 (541) 857 34 20
Konya: Tevhid Kitabevi, Sarıyakup Mh. Burhandede Cd. No: 28/A Karatay/KONYA | 0 (553) 513 48 48

İrtibat Büroları MERKEZ: Kirazlı Mh. 1. Sk. No: 21/A Bağcılar/İSTANBUL


Büro 1: İsmetpaşa Mh. 90. Sk. No: 4 Sultangazi/İSTANBUL
Büro 2: Güvercintepe Mh. Fatih Cd. No: 209 Başakşehir/İSTANBUL
Büro 3: Bahçıvan Mh. Sıhke Cd. Karatekin Sk. Yavuz Canlı Apt. Kat: 2 (Erçek Durağı Karşısı) Tuşba/VAN
Büro 4: 5 Nisan Mh. 749. Sk. No: 5 Bağlar/DİYARBAKIR
Büro 5: Sarıyakup Mh. Karaman Cd. No: 81 Karatay/KONYA
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Tasavvufun Menşei
İlk sufilerin Şii olması, tasavvuf silsilesi ve Şia silsilesi, meleklerin
gelmesi ve vahiy, velileri ve imamları Nebi'den üstün görme,
korunmuşluk/ismet inancı, yeryüzünün imam veya şeyhten yoksun
olmayacağı,imamları ve şeyhleri bilmenin vacip olduğu, velayet ve
imametin tevarüs ettiği, Allah'ın şeyh ve imamlara hulul edip onlarda
tecelli ettiği, tasavvuf ve imamet mertebeleri, şeriatın ve teklifin imamlar
ve velilerden düşmesi vb. benzerliklerden yola çıkarak tasavvufun
Şia'dan etkilenerek sunni dünyada var olduğu kanaati mevcuttur.

Allah'ın Adıyla...

A llah'a subhanehu ve teâlâ hamd, Rasûlü'ne salat ve


selam olsun.
ve bu görüşlerin dayanaklarını yazmaya devam
edeceğiz. Gayret bizden başarı Allah'tandır.

'Tasavvufun menşei' başlıklı bir önceki yazı- 4. Tasavvuf Şiilikten Etkileniştir


mızda konuya dair bazı görüşler serd etmiştik. Tasavvuf konusunda araştırma yapan ve bu
Tasavvufun isim olarak nereden türediği ihtilaflı ekole müntesip olmayan bazı ilim adamları Ta-
olduğu gibi, kaynağının ne olduğu konusu da savvuf ve Şiiliğin aynı şey olduklarını daha açık
tartışmalıdır. Tasavvuf ekolüne müntesip araş- bir ifadeyle Şiiliğin sünni dünyaya tasavvuf adı
tırmacılar onu İslami bazı değerlerin devamı ve altında girdiğini iddia etmişlerdir. Asli kavram-
bozulan İslam toplumunun ihtiyacına cevap ve- larında tasavvufla birebir örtüşen Şiilik, zaman
recek şekilde gelişen bir nefis terbiyesi metodu içerisinde bazı uygulamalarında farklılaşsa da öz
olarak değerlendirir. Tasavvuf çizgisinden uzak ve asıllar da aynılığını korumuştur.
araştırmacılar ise farklı görüşlere sahiptir. Kimi-
si tasavvufun aslında İslam'ın zühd anlayışıyla Bu konunun en önemli savunucularından biri
başlayıp sonrasında cahillerin ve filozofların bu Şiiler tarafından bir suikastla katledilen İhsan
ekole intisabıyla bozulduğunu savunur. Bazıları İlahi Zahir'dir. İlme yaptığı önemli hizmetler
onun Budizm'den etkilendiğini, kimisi Hristi- nedeniyle burada bu alimi tanıtmanın faydalı
yanlıkta var olan ve Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve olacağı kanaatindeyim. İlim talebelerinin yakın-
sellem iptal etmeye çalıştığı ruhbanlığın tasavvuf dan tanıması gereken bu şahsiyetin kitaplarının
adı altında dirildiğini iddia eder. Bu yazımızda her biri, bir hazine kıymetindedir. Şia tarihi ve Ramazan
tasavvufun menşeine dair farklı bazı görüşleri Şia'nın akide esasları hakkında onlarca kitap ka- 1436

Temmuz’15 • SAYI: 40

3
leme almıştır. Bu kitapların en önemli özelliği; Kimine göre tarihteki ilk sufi ismini alan kişi
Şiilerin tarih boyunca yazdıkları tüm kitaplar ta- hicri 199 yılında vefat etmiş olan, bilim adamı
ranmış ve birebir nakillerde bulunulmuştur. Öyle kimliğine de sahip olan Cabir bin Hayyan'dır.
ki çoğu naklin nasıl anlaşılması gerektiğine dair Cabir bin Hayyan sufiliğinin yanında Şiiler'in
yorumlar dahi Şia'nın hüccet kabul ettiği alimler- büyüklerinden kabul edilir. Onun sözlerinde üs-
den aktarılmıştır. Kendisi Pakistanlı olan bu alim, tad olarak zikrettiği Cafer'in, Caferi Sadık olduğu
Şia'nın o bölgede yayılmasının önünde ciddi bir Şiiler tarafından kabul edilir. O, İmam Cafer'in en
engel oluşturmuştur. Özellikle İran devriminden özel talebelerinden ve onun ilmini taşıyanlardan
sonra bir çok İslam alimi güzel niyetler ve umut- biri olarak kabul edilir.2
larla bu devrimden beklenti içerisine girdiler. Şe-
riatın İran'da başlayan hakimiyetinin zamanla Bir başka görüşe göre tarihte ilk sufi ismini
kendi bölgelerine sıçrayacağı ve bu dalganın ya- alan hicri 150 tarihinde vefat eden Ebu Haşim el-
yılacağını umdular. Şia'nın akidesinden haber- Kufi'dir. Bu şahıs da aynı şekilde Şii'dir. Kufe'den
dar olmayan bu insanların beyhude bir beklenti olan bu zat aynı şekilde İmam Caferi Sadık'ın
içerisinde olduğu, devrimin İslami değil Şia muasırıdır.
devrimi olduğu zaman içerisinde acı tecrü-
Bu ismi ilk kullanan hatta es-Sufiyye ismiy-
beler sonucunda anlaşılacaktı. Bu durumun
le Kufe'de bir tarikatı olan bir diğer şahıs
anlaşılmasına önemli çalışmalarıyla kat-
hicri 240'ta vefat eden Abdulkerim
kı sağlayanlardan biri de Şeyh İhsan
el-Kufi'dir. Bu kişi de aynı şekilde
İlahi Zahir'dir. 1 Bu sahada yaptığı
döneminin meşhur Şiilerindendir.
araştırmalardan sonra Şia'da bulu-
vahyin rehberliğinde

nan bir çok itikadi aslın sunni Tarihte ilk sufi ismini alanla-
tasavvufunda da mevcut ol- rın Şii olması ve o dönemde
duğu kanaatine vardı.Ve bu Şia'nın merkezi olan Kufe'den
tespitlerini delilleriyle bera- Aslında tarihte
çıkması gerçekten dikkate
ber 'Et-Tasavvuf Menşe ilk olarak kimin sufi
ismiyle anıldığı konusu şayan bir durumdur.
ve Masadir' isimli ihtilaflıdır. Lakin ilginç olan
kitabında ele aldı. Bu ilk sufi ismini aldığı ihtilaf Tasavvuf Silsilesi
bölümde zikredeceğimiz edilen şahısların tümünün
Şia kaynak olarak ken-
delillerin çoğu bu kitaptan Şii olmasıdır.
dini Ali'ye radıyallahu anh dayan-
tercemedir. Gerekli yerlerde
dırır. Onu imamet halkasının
-özellikle Türkiye tasavvufuna
başı olarak kabul ederler. Bu
dair- farklı nakillerde de bulun-
izaha ihtiyacı olmayacak kadar
duk.
açık bir durumdur. Hatta aşırı gide-
Tarihte İlk Sufi İsmini rek Ali radıyallahu anh ve onunla beraber
birkaç sahabe dışında kalanları tekfir
Alanlar Şiilerdir ediyorlar.
Bu görüşe sahip olanların ilk dayanağı; sufi
ismini ilk olarak kullananların Şii olmasıdır. Tasavvuf ehli de kendilerini bir asla dayan-
Aslında tarihte ilk olarak kimin sufi ismiyle dırırken özellikle tasavvufu Ali'ye radıyallahu anh
anıldığı konusu ihtilaflıdır. Lakin ilginç olan ilk dayandırmaya çalışıyorlar. Ve onu sahabe döne-
sufi ismini aldığı ihtilaf edilen şahısların tümü- minde tasavvufun başlangıç halkası olarak kabul
nün Şii olmasıdır. ediyorlar.

Cüneydi Bağdadi'den şöyle nakledilir: 'Bizim


1. Şia hakkında yazdığı kitaplardan bazıları şunlardır: usul ve bela'da şeyhimiz Ali Mürteza'dır. Yani ilim
- Eş-Şia ve'l Sunne. ve muamelede bu tarikatın imamı Ali'dir. Tarikat
- Eş-Şia ve Ehlu'l Beyt.

- Eş-Şia ve'l Kuran.

- Eş-Şia ve'l Teşeyyu Fırakun ve Tarih.


2. El-Fihrist 435. Cabir bin Hayyan hakkında bilgi veren İbni Nedim;
Bunun dışında Kadıyanılik, Bahailik, tasavvuf ve farklı fırkalar kimyacılar, sanat ehli ve dini ilimlerle uğraşanların onun hakkında
hakkında yazdığı eserler de vardır. ihtilaf ettiğini zikreder. Her taife onu kendine nispet eder.

4
ehli usulden ilmi, belalara tahammül etmeyi de
muamele diye isimlendirirler.' 3

Feriduddin Attar'da Cuneyd'den benzer şeyler


aktarır: 'Allah onlara ilim, hikmet ve keramet yö-
nünden çok büyük şeyler verdi. Şayet Ali keramet
olarak bunları konuşmasaydı biz ne yapardık?' 4
Bir başkası şöyle der: 'Ali ilmin kapısıdır. Yolun
ilk beyatını alandır. Ve Rasûl'ün zikri ve sırrı ilk
telkin ettiği sahabidir.' 5
'Bu kavmin/mutasavvıf ilmini ilk açığa çıkaran
ve konuşan Ali'dir.' 6 gelen Allah ve Rasûlü'nün hükmüne karşı çıkmış
gibidir. Onun hükümlerinin küçük veya büyüğüne
Şa'rani Tabakat'ında velilerden birinden şöyle karşı çıkan Allah'a şirk koşma sınırındadır. Ali,
aktarır: 'İsa göğe yükseltildiği gibi Ali'de yükseltil- sadece ondan Allah'a ulaşılacak Allah'ın kapısı,
miştir. İsa kıyametten önce yeryüzüne indiği gibi başka yoldan gidilirse helak olunacak olan Allah'ın
Ali'de inecektir.' yoludur… İmam Ali çoğu zaman şöyle derdi: 'Ben
cennetle cehhenem arasında Allah adına insanları
Şa'rani bunu aktardıktan sonra kendi yorumu-
dağıtacağım. Ben Faruk-i ekber ve âsanın sahibi
nu ekler: 'Bunun benzerini hocam Ali Havvas'tan
olanım. Tüm melekler, ruhlar ve Rasûller; Mu-
duydum. Nuh gemiden bir parçayı Ali adına bırak-
hammed sallallahu aleyhi ve sellem için neyi kabul edip
tı. Ali onun üzerinde göğe yükseltilecek.' 7
ikrar etmişlerse benim için de aynısı kabul ve ikrar
'Ezelden ebede, Adem'den dünyanın sonuna etmişlerdir…' "
10

kadar tüm tasavvuf silsilesinin Ali'ye dayanma


zorunluluğu vardır.' 8 Kuleyni'nin şeyhi olan Muhammed bin Hassan
Saffar ise şunları nakleder: 'Hımran bin A'yan
Vahiy ve Meleklerin Gelişi İmam Cafer'e sordu:
Şia'nın inanç esaslarından biri de vahyin ve __ Canım sana feda olsun ey İmam! Bana İmam
Nubuvvettin Nebi'ye sallallahu aleyhi ve sellem has olma- Ali'yle Allah'ın konuştuğu bilgisi oluştu.
dığı, onunla beraber imamlara da vahyin geldiği
ve Nebi'den sonra da bu durumun devam ettiği İmam Cafer:
inancıdır.
__ Evet, Taif'te Cibril vasıtasıyla Allah'la arala-
Şia'nın yanındaki değeri, Ehli Sünnet'in yanın- rında münacat vardı, diye cevap verdi.' 11
da Buhari'ye denk olan Usulu'l Kâfi9 kitabında
İmam Cafer'den şöyle nakledilir: 'Ali'nin getirdiği Allah Rasûlü'ne dayandırarak şöyle riva-
herşeyi alır, yasakladıklarından da sakınırım. Al- yet ederler: '…Allah Taif 'te, Akabe gününde,
lah Rasûlü için geçerli olan bütün faziletler, Ali Huneyn'de ve Rasûlullah'ın yıkandığı günde
için de geçerlidir. Onun/Ali'nin hükümlerine karşı Ali'yle konuşmuştur.' 12
Ünlü mutasavvıflardan Şa'rani'nin bu konuda
3. Keşfu'l Mahcub 274. söylediklerini dinleyelim: '…İmam Gazali nebi ile
4. Tezkiretu'l Evliya 185.
veliye vahiy gelmesi konusunda şöyle der: 'Nebiye
5. Cemheretu'l Evliya 1/122.
vahiy melek vasıtasıyla gelir, velinin ise kalbine
6. A.g.e 159.
7. Et-Tabakat 2/44.
ilham olur, melek gelmez'. Gazali'nin bu söyledi-
8. Taraiku'l Hakaık 1/251. ği doğru mudur? Bunun cevabı Şeyh'in (Şa'rani
9. Kuleyni'nin el-Kâfi'si özellikle günümüzde yaygın olan on iki kendisinden nakillerde bulunduğu zatı kast etmek-
imam Şii akidesini anlamak için önemli bir kaynaktır. Ancak ki-
tabın İran'da basılan ve okutulan Arapça aslıyla, Türkçe'ye Şiiler
tarafından tercüme edilen hâli arasında ciddi farklılıklar vardır.
Türkçesinde itikaden sıkıntılı olanlar bölümler çıkarılmıştır. Şia'nın 10. 1/196.
kitapları Türkçeye aktarılırken genelde aynı yöntem izlenmektedir. Ramazan
Arapça veya farsça baskılarıyla terceme edilmiş baskılar arasında 11. Besairu'l deracat 430.a 1436
ciddi farklılıklar vardır. 12. A.g.e 431.

Temmuz’15 • SAYI: 40

5
tedir) de dediği gibi yanlıştır. Şöyle ki; Gazali ve dikmiş ve miracında şefaat hakkı verildiğini id-
bazılarının bu yanlışa düşmelerinin sebebi bunu dia etmiştir.17
tatmamış olmalarıdır. Onlar sülükleri sonucunda
tüm makamları elde ettiklerini zannettiler. Böyle İbni Arabi ise Kitabu'l İsra isimli bir risale
zannedip ilham meleğinin onlara gelmediğini gö- kaleme almış ve burada yaptığı isra ve miraç
rünce inkar ettiler, bu nebilere hastır dediler. Tat- yolculuğundan söz etmiştir. İşi bir adım öteye
tıkları şey doğru ama bu konuda verdikleri hüküm taşıyarak yolculuk öncesinde kalbinin yıkandı-
batıldır… Şayet Gazali ve onun dışındakiler kendi ğını ve şeytanının payından temizlendiğini iddia
zamanlarının büyükleriyle bir araya gelseler, onlar etmiştir. Yani Nebi'ye has olarak bildiğimiz ne
da meleğin veliye geldiğini haber verselerdi bunu varsa hepsinin kendileri için tahakkuk ettiğini
kabul eder, inkar etmezlerdi. Allah'a hamd olsun söylemişlerdir.
18

ki bize melek geldi.' 13


Yani sadece kendilerine melek ve vahiy gelme-
Bu nakilden, velilere melek aracılığıyla vahiy siyle yetinmemiş, vahyin asıl kaynağına ulaşarak
geldiğini açıkça anlıyoruz. Gazali ve bazı alimle- Allah'la konuşmuşlardır.
rin veliye melek vahiy getirmez, kalbine ilham
olur düşüncesi ise yanlıştır. Çünkü onlar üst Tasavvufun mutedillerinden kabul edilen
mertebelere çıkmadıkları için kendi merte- Ebu Talib el-Mekki 'Kutu'l Kulub' adlı ese-
belerinden haber vermişlerdir. Ancak rinde bir veliden şunları aktarır: 'Allah
en üst makamlara erişen velilere va- beni yeryüzünün altına soktu. Oraları
hiy, melekler vasıtasıyla ulaşmıştır. ve arzın altını bana gezdirdi. Sonra
Sofiler arasında, tattıklarını id- sema alemine soktu tüm gök taba-
vahyin rehberliğinde

dia ettikleri bu hâli, birebir kalarını cennetleri ve arşı gez-


Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem dirdi…' 19
İbn-İ Arabi ise
hâline benzetenler vardır. Kitabu'l İsra isimli Türkiye tasavvufunun,
bir risale kaleme almış ve
'Şeyh Taceddin Şaban'a Nakşibendi İsmailağa
burada yaptığı isra ve miraç
biri soru sorduğunda yolculuğundan söz etmiştir. cemaatinin medyatik
şöyle derdi: 'Cibril gele- Nebi'ye has olarak bildiğimiz yüzü Cübbeli Ahmet
ne kadar sabr' et.' 14 ne varsa hepsinin kendileri Hoca'dan bir nakilde
için tahakkuk ettiğini bulunalım. Zulme uğrayarak
'Melek veliye emir ve nehiy- söylemişlerdir.
cezaevine konduğu dönemde
leri getirir.' 15
cemaatine yazdığı ve resmi
'Veliler insandan öğrenmeksi- web sitelerinde yayınlanan ve
zin Ruhu'l Kudus'tan/Cibril'den ilim- Mustafa Özşimşekler Hoca'nın ders
leri öğrenirler. Alemin maddesi onlara yaparak kamuoyuna duyurduğu mek-
itaat eder. Kainatı uyarır ve olmuş-ola- tubunda şöyle diyor:
cak şeylerden onlara haber verirler.' 16
'Benim işlerime, başıma gelenlere akıl erecek
Muvahhid bir kulun tüylerini ürperten bu gibi değildir. Rabbimin özel lütuflarına mazha-
sapıklıklardan daha ötesi mutasavvıflardan ba- riyetim inkarı kâbil bir şey değildir. İsmailağa'da
zısının miraca çıktığını iddia etmesi ve sahne beni çekemeyen ve üzerime her türlü iftirayı atan
sahne bunu aktarmasıdır. Adeta Allah Rasûlü'ne özellikle de Efendi Hazretleri'nin yakın akraba-
sallallahu aleyhi ve sellem nazire yaparcasına çıktıkları se- sından olan o güruh otuz sene kadar önce yine
maları, orada karşılaştıkları manzaraları, melek- benim Efendi Hazretleri'nin yanından uzaklaştı-
lere sorular sorduklarını, perdeden sonra Allah'ı rılmam için büyük bir iftira tertip ederek Efendi
subhanehu ve teâlâ görüp onunla konuştuklarını iddia Hazretleri'ne 'Bunu yanından uzaklaştır' diye bas-
etmişlerdir. Bazısı Makam-ı Mahmud'a da göz kı yaptıklarında, Efendi Hazretleri'nin bizzat bana
naklettiğine göre: 'Ahmed! Falanca kişiler dün gece

13. El-Yevakit ve'l Cevahir 2/85.


14. El-Ahlaku'l Mebtuliyye 1/454. 17. El-Mevakıfu'l İlahiyye 164-169.
15. El-İbriz 151. 18. Resail İbni Arabi Risaltu'l Ula 18.
16. El-Lemahat 172. 19. 2/70.

6
sabaha kadar başımın derisini yüzdüler, seni uzak-
laştırmam için beni çok üzdüler' diye hayıflandı-
ğı günlerde Efendi Hazretleri her zamanki usulü
üzere beni isnad edilen suçu işleyip-işlememiş ve
bu yüzden uzaklaştırılmayı hak edip-etmemiş ol-
duğum konusunu istihâreye havâle etti. O zaman
istihâre işlerine ismiyle müsemmâ İstihâreci Meh-
met nâmında bir arkadaş bakıyordu.

Fakat o günlerde tebliğ cemaatiyle Hindistan'a


gittiği için iki ay kadar kendisine ulaşılamadı,
tabi o vakit böyle cep telefonları da yok. Efendi
Hazretleri onun bu kayboluşuna özellikle de be- yüzünde güller açtığını görünce içime bir rahatlık
nim istihâremi yaptıramayışına çok üzülüyordu. geldi. Efendi Hazretleri'nin güldüğünde ne kadar
Ama iş geciktirilecek cinsten değildi. Tabi ki Efen- güzelleştiğini ve nurunun nasıl parladığını bilenle-
di Hazretleri'nin kalbi zaten istihâre makamıydı. riniz çoktur. Sonra Efendi Hazretleri kalkarak yatsı
Ama Rasûlüllâh, Âişe anamız hakkında karar ve- namazı için câmi-i şerîfe yöneldi - o zaman hatm-i
remeyip vahiy beklediği gibi Yüce Mürşidim de o şerîf mevsim gereği akşam ile yatsı arasında yapı-
sünnete ittibâen hem de başkalarına karşı hüccet lıyordu- günlerdir, haftalardır bu iftira yüzünden
olsun diye istihâreyi bir başkasına, tabi ki rastgele gülmeyen ve şiârı, iltifat olduğu halde kimseye il-
birine değil yine kendisi tarafından keşfi açılan ve tifat etmeyen Yüce Ğavs o akşam mihraba doğru
evliyâullâh ile uyanık halde istediği zaman görüş- ilerlerken sağında ve solunda kendisine yol açmış
mesine izin verilen birine havale ederdi. Bu, ona bekleyen tüm ihvâna iltifatlar yağdırıyordu. Oysa
Şeyhi'nden kalma bir hasletti. günlerdir böyle bir sevinçli hal kendisinde müşa-
hede edilmemişti.
Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû)nun da ken-
disinin keşfi açık olduğu halde ihvânından keşfi Namazdan sonra Efendi Hazretleri beni çağırttı
açık olan bazılarına son zamanda Gönenli Maran- ve 'Ahmed! Senin hakkında evliyâullâha müracaat
goz Ömer Efendi'ye istihâre yaptırdığını nakleder- ettirdim fakat bu iş hepsini aşınca bizzat Allâh-u
di. Neyse konuya girersek müstakil bir kitap çıkar, Teâlâ tecelli buyurarak 'Ahmed'i Bana bırakın,
uzatmayalım istihâreci Mehmet bulunamayınca onun işlerini ben hususi yönetiyorum, ona kim-
o zamanlarda keşfi açık olan Kasımpaşalı Şevket seyi dokundurmayın' buyurdu' diye bana anlattı.
Efendi'ye bu iş havâle edildi. Herkes istihârenin
sonucunu merakla beklemekteydi. Size rüya anlatmıyorum hâ! Yaşanmış bir olayı
anlatıyorum. Sonra Şevket Abi ile görüştüğüm-
Ben evvelce hatm-i hâceganda Efendi de bana 'Bu istihârenin öyle tesirinde kaldım ki
Hazretleri'nin tam yanında otururken 'İfk Allâhu Teâlâ'nın tecellisine senin sayende mazhar
Hâdisesi' günlerinde yaşanan durum gibi o günler- oldum, anlatılacak bir hal değil, her zerreme nur
de hatm-i şerîf odasının en dip köşesinde oturuyor- sirâyet etti' diye anlattı.
dum. İstihâre, Şevket Abi'ye havâle edildiği günün
akşamı hatm-i şerîfin akabinde ihvan yatsı namazı Tabi ki Ehli Sünnet'e göre Allâhu Teâlâ'nın dün-
için câmi-i şerîfe doğru kalkıp giderlerken Şevket yada baş gözüyle görünmesi vâki olmaz. Ama rü-
Abi, Efendi Hazretleri'nin yanına sokuldu. Benim yalarda ve zuhuratlarda görünmesi çokça vâkidir.
bu yaşa kadar o andan daha heyecanlı hiçbir ânım Buna tecellîsûrîde denir. Tefsirde izah ettik ama
olmamıştır, zannedersem de olmayacaktır. Çünkü şimdi yerini hatırlamıyorum. Sonra İstihâreci
evvelce Şevket Abi ile görüşememiştim, görüşsem Mehmet dönünce, Efendi Hazretleri onu İsmet
de bana bir şey anlatmayacağı kesindi. Bu sırları Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû) dâhil, Türkiye'de
başkalarına söyleyenlere zaten bu vazife emanet bulunan meşâyıhımızın kabirlerine gönderdi. O
edilmezdi. hepsini ziyaret edip Efendi Hazretleri'ne 'Meşâyıh
Cübbeli Hoca'yı seviyor ve kabul ediyor. Bu iftira-
Şevket Abi anlatmaya başlayınca kalbim ye- lara itibar edilmesin buyuruyorlar' diye haberler
rinden çıkacak gibi oldu, bir yandan da Efendi getirince Efendi Hazretleri artık kimseden çekin- Ramazan
1436
Hazretleri'nin cemâline bakıyordum. Ne zaman meden tekrar beni namazlarda, hatm-i şeriflerde,

Temmuz’15 • SAYI: 40

7
seyahatlerinde yanına almaya devam etti. Şev- zıları tarafından iyi niyetle yorumlanmış ve İsla-
ket Abi de İstihâreci Mehmet de sağdırlar, bunun mi bir kavram olan Allah'ın sevdiği kula yardımı,
şâhididirler.' 20 onunla beraberliği ve hıfzı olarak algılanmışır. Şu
hadiste olduğu gibi:
İmamların Korunmuşluğu
"Kim benim bir dostuma düşmanlık ederse ona
Şia'nın itikadının zaruri meselelerinden biri,
savaş ilan ederim. Kulum bana farzlarla yaklaştığı
imamların Allah tarafından korunduğu ve hata
kadar daha sevimli bir şeyle yaklaşmamıştır. Kişi
yapmadıklarıdır. Bu inançlarının dayanağını ise
bana nafilelerle yakınlaşmaya devam eder. Ta ki
Nebiler'in aleyhisselam korunmuşluğu inancının ge-
ben onu severim. Onu sevince gören gözü, işiten
rekçesine benzetirler. Nasıl ki Nebiler Allah'tan
kulağı, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. İsteyin-
subhanehu ve teâlâ insanlara ulaştırdıkları vahiyde ve
ce verir, bana sığınınca onu korurum…"
yaşamlarında Allah tarafından korunmuşlarsa,
imamlar da korunmuşlardır. Çünkü insanlara Evet, Allah'ın sevdiği kullarını masiyetten ko-
yol gösterenlerin hata yapması bütün insanlığınruduğu, onların sıdk ve ihlasla yaptıkları kulluk
Allah adına hata yapması anlamına gelir kikarşısında ayaklarının sürçtüğü durumda onla-
bu da mümkün değildir. rı desteklediği ve muhafaza ettiği bir hakikattir.
Yusuf 'u aleyhisselam kadının isteklerine, Nebi'yi sallal-
Şia'da var olan ve mezheplerinin lahu aleyhi ve sellem müşriklerinin saptırıcı tekliflerine,
Şia'nın
zaruri inanç esaslarından olan müminleri Aişe annemize iftira fitnesine karşı
itikadının bu korunmuşluk akidesi, tasav- koruması gibi.
zaruri vuf ehlinde de vardır. Tasavvuf
meselelerinden büyükleri, veli veya şeyhlerin Bu korunmuşluk Allah'ın lütfu olarak kabul
biri, imamların Allah tarafından korunduğu- edilirse bunda bir sorun yoktur. Lakin bu korun-
na inanırlar. muşluğa Şiice bir anlam yüklenir ve sahibinin
Allah tarafından
Allah'ın gözetiminde olduğunda, hiçbir şekilde
korunduğu ve hata İbni Arabi Futuhat'ında hata etmeyeceğine, zahiren şeriata aykırı halle-
yapmadıklarıdır. bu meseleye nas kılar: rinin asla sorulamayacağına ve Allah'a isyan olsa
Bu inançlarının 'Batıni imamın şartı (veli) dahi teslim olunması gerektiğine inanılırsa bu,
ma'sum olmasıdır.' 21 itikadi bir sapkınlık olur. Tasavvuf ehlinin şeyh-
dayanğını
lerle ilişkilerine bakıldığında bir Müslümanın
ise Nebiler'in Şazeli tarikatının öncüsü
peygambere yaklaşımının aynıyla muamelede
korunmuşluğu Ebu Hasan eş-Şazeli: 'Allah'ın
bulundukları görülecektir.
rahmeti, koruması/ismet, hila-
inancının
fet ve niyabetiyle yardım etmesi Şeyhlerinin korunmuşluklarından ne anladık-
gerekçesine Kutub'un özelliklerindendir' der. larını onlardan dinleyelim: 'Şeyhin biri meclisin-
benzetirler. de Kur'an tefsiri yapardı. Daha sonra bu meclisi
Sullemi Tabakat'ında bir sufiden şöy- kaval/müzik meclisine çevirdi. Müritlerden birisi
le aktarır: 'Sufinin alameti en evla olanla 'Nasıl Kur'an meclisini kaval meclisine çevirir' diye
meşgul olması ve yerilmiş şeylerden korun- içinde geçirdi. Şeyh ona seslenerek: 'Şeyhine niçin
masıdır.' diye soran iflah olmaz.' dedi.'
Büyük sufi Sehruverdi korunmuşluktan ne 'Ebu Şakik el-Belhi ve Ebu Turab, Ebu Yezid el-
kast ettiklerini şöyle izah eder: 'Cibril vahiy için
Bestami'yi ziyaret ettiler. Hizmetçi sofrayı kurunca
emin olduğu gibi şeyh de müritler için ilhamın ona 'sende bizimle ye', dedi. 'Ben oruçluyum', dedi.
eminidir. Cibril vahiyde hata etmediği gibi şeyh 'Ye sana bir ay oruç ecri vardır', dedi. 'Hayır oruçlu-
de ilhamda hata etmez. Allah Rasûlü hevasından yum', diye cevap verdi. 'Ye sana bir sene oruç ecri
konuşmadığı gibi şeyh de nebiye zahiren ve batı- vardır', dedi. 'Hayır oruçluyum', dedi. Ebu Yezid
nen uyduğundan hevasından konuşmaz.' 'Bırakın Allah'ın gözünden düşen şu adamı' dedi.
Tasavvuf ehlinin bu ve benzeri yaklaşımları ba- O genç bir yıl sonra hırsızlık yaptı ve şeyhlere karşı
kötü edebinden dolayı eli kesildi.'
20. http://cubbeliahmethocahayraniyiz.biz/forum/index.
php?Id=18017&alt_id=29297. Bu kıssaları aktardıktan sonra Şa'rani, Şeyh
21. 3/183 Burhaneddin'den şunu aktarır:

8
'Şeyhi'nin hatalarını doğrularından daha güzel
görmedikçe kişi ondan faydalanmaz.' 22

Ezher'in eski şeyhlerinden/rektör Abdulhalim


Mahmud şeyhi olan Ahmed Dirdir'den müridin
adabıyla alakalı şunu aktarır: 'Şeyhini zahiren ve
batınen tazim edip saygı göstermelidir. Ne yaparsa
yapsın ona itiraz etmemelidir, velev yaptığı zahiren
haram olsa da. Ona kapalı kalan şeylerini tevil
etmelidir.' 23

Türkiye Nakşibendilerinden Menzil tarikatının


bastığı ve yaydığı Seyyid Sibğatullah el-Arvasi'nin Ve dediler ki: Eğer mürit, şeyhinden zâhiren şeri-
'el-Minah' kitabından bir bölüm aktaralım: ata zıt bazı işler görse, -Hızır'ın çocuğu öldürmesi,
Minah 231: gemiyi delmesi gibi- Musa ile aralarında geçen
kıssayı aklına getirsin, düşünsün ki bu düşünmesi
'Tam ihlas; şeyhin söz, fiil ve hâli, açık hü- ya günahı şeyhten ya da şeyhi günahtan men eder.
kümlere muhalif olsa veya olmasa dahi, şeyhin Çünkü veli olmak için haramlardan ve kötü şey-
muradına uygun olarak hareket etmektir. İnkar
leri işlemekten kaçınmak şart değildir.
veya bir mevzuun manasını sorma dahi kalbine
girmeden tasdik etmelidir…' Bilakis Peygamberlerin masum (günahsız) ol-
duklarında ihtilaf vardır. Esas olan Peygamber-
Bir sonraki minha'da ise bundan muradı bir lerin günahsız olduğudur. Veli olmakta günah-
kıssayla açıklar: sız olmanın şart olmamasına delil Rasûlullah'ın
ashabından recm edilmek, el kesilmesi gibi şer-i
Minah 232:
cezaların meydana geldiğidir. (Yani hepsi birer
'Şeyhimizin etabından iki alim konuşuyordu. Biri veli idi. Fakat bu cezaları gerektirecek günahları
dedi ki: 'Şeyh sana namazı terk etmeni emretse ne işlediler.) Bununla (yani ceza gerektiren günahları
yaparsın?', diğeri: 'Ben kerhen de olsa emre uya- işlemiş ve cezalarını görmüş olmalarıyla) beraber
rım' dedi. Soruyu soran alim: ' Ben gönüllü ve kalp sahabelerin mertebece en aşağısı, veli olup evliya-
hoşnutluğuyla uyarım' dedi.' nın en faziletlisinden efdal ve velayet sıfatında en
kuvvetlidir…' 24
Nakşibendi tarikatının adab kitaplarından
olan 'Risale-i Halidiyye' isimli eserde ise şunlar Takiyye
geçmektedir: Şia'nın kendisiyle temeyyüz ettiği esaslardan
'…Ey ihvanlar! Madem ki şeyhinizden tesir biri de takiyye yani asıl inancını muhalifin ya-
ve tasarruf görüyorsunuz şeyhin fiillerine itiraz nında gizlemektir.
etmeyin. Eğer kalbinize bir düşünce veya itiraz Kuleyni, İmam Cafer'den şunu aktarır:
gelirse hemen peşinden o şeyden tevbe ve istiğfar
edin. Çünkü o düşünce o an öldürücü zehirdir.
Ehlullah'a itiraz kapısını açık bırakanların kötü 24. Bu terceme Mahmut Ustaosmanoğlu'na bağlı olan http://www.
ruhulfurkan.com/?page_id=84 siteden alınmadır. Türkiye'de ta-
akıbet (yani küfür üzere) öldüklerini keşif, vicdan, savvuf büyüklerinden kabul edilen M. Zahit Kotku'nun hazırladığı
tecrübe, imtihan erbabı ve tahkik ve ik'an ashabı eserde ise ifade şöyledir: 'Çünkü velîlik için ma'sıyetten halâs şart
değildir. İsmet ancak peygamberlerle büyük velîlere mahsustur.
araştırmışlar ve açıklamışlardır. Nefsin kötü şey- Velîlikte ma'sûmiyyetin şart olmadığına delil, ashàb-ı kiramdan
leri güzel göstermesinden ve şeytanın hilesinden bazıları hakkında hudûd-u şer'iyyenin icrâ edildiği ve bâhusus,
ashàb-ı kiramın ednâsı dahi velîlerin a'lâsına fâik olduğudur.'Bknz:
Allahu Teala'ya sığınırız. Bu konuda gelen hadis-i http://serifbuhari.com/halidi-risalesi.html#.VY8TsfntlBc. Açıkçası
kudsînin deliliyle ehlullaha itiraz eden kimsenin iki ayrı nakilde çelişkilidir. Şayet masumiyet şart değilse neden
murid şeriata aykırı bir durumda itiraz etmemelidir? Yine bir
muhakkak küfür üzere öleceği bazı kitaplarda tercemeye göre masumiyet velayet için şart değilken bir diğeri-
yazılıdır. ne göre peygamberler ve büyük veliler dışında kalanlar için şart
değildir demiştir. İki tercemede de ashabın günah işlemesi delil
gösterilmiştir. M. Zahit Kotku tercemesini esas aldığımızda, sa-
habeler büyük veli kapsamına dahil olmamış oluyorlar… Ama Ramazan
22. Envaru'l Kudsiyye 1/175-176. devamında en aşağı rütbedeki sahabenin büyük rütbeli veliden 1436
23. Seyyid-i Ahmed Dirdir 119. üstün olduğu kaydedilmiş.

Temmuz’15 • SAYI: 40

9
'…Ey Ma'li bizim işimizi sakla ve insanlar Yine Şa'rani şöyle der:
arasında yayma! Bizim işimizi saklayanı Allah
dünyada izzetli kılar ve kıyamette onun gözleri 'Bundan dolayı Nebi, ashabına hakikati öğret-
önünde nur kılar. Yayanıysa dünyada zelil kılar mek istediğinde kapıları kapattırır ve: 'Aranızda
ahirette gözünün önünde nur kılmaz. Ey Ma'li! yabancı var mı?' diye sorardı. Göstermiş oldu ki
Takiyye benim ve babalarımın dinidir. Takiyyesi şeriat yolu açık olsa da kavmin yolu, gizlilik üzere
olmayanın dini de yoktur.' 25 kuruludur. Bundan dolayı bu yolun ehli, onları
anlamalarından emin olunmayan insanlara an-
İnsanlık tarihinde mistisizm ve tasavvuf baş- latmamalıdır. Ta ki inkâr edip nefret etmesinler.' 29
lıklı giriş yazımızda aktardığımız bazı nakilleri
tekrar edelim: İlk sufilerin Şii olması, tasavvuf silsilesi ve Şia
silsilesi, meleklerin gelmesi ve vahiy, velileri ve
Cüneyd-i Bağdadi, Eş-Şibli'ye dedi ki: 'Biz bu imamları Nebi'den üstün görme, korunmuşluk/
ilmi muhkemleştirdik sonra da onu sirdablara/ ismet inancı, yeryüzünün imam veya şeyhten
mağaralara gizledik. Sen ise geldin onu insanlara yoksun olmayacağı, imamları ve şeyhleri bilme-
anlatıyorsun!' Şibli dedi ki: 'Konuşan ben, duyan nin vacip olduğu, velayet ve imametin tevarüs
benim. Bu âlemde benden başkası mı vardır?' 26 ettiği, Allah'ın şeyh ve imamlara hulul edip
onlarda tecelli ettiği, tasavvuf ve imamet
Gazali, Sehl bin Abdullah Et-
mertebeleri, şeriatın ve teklifin imam-
Tüsteri'den aktarır: 'Âlimin üç ilmi
lar ve velilerden düşmesi vb. benzer-
vardır: Herkese anlattığı zahir ilimler,
liklerden yola çıkarak tasavvufun
sadece ehline anlattığı batın ilimler,
Şia'dan etkilenerek sunni dünyada
vahyin rehberliğinde

sadece onunla Allah arasında


var olduğu kanaati mevcuttur.
olan ve kimseye anlatamadığı
özel ilim.'
5. Yeni Eflatunculuk
Yine bazıları dedi ki:
Şia'nın kendisiyle
temeyyüz ettiği
Tesiri
'Rububiyetin sırrını ifşa esaslardan biri de Mistik bir felsefi
etmek, küfürdür.' takiyye yani asıl inancını akım olan Yeni Efla-
muhalifin yanında tunculuk; felsefe alanın-
Bazısı da: 'Rububiyetin gizlemektir.
daki ruh ve metafizik ale-
sırrı vardır. İfşa edilirse Nü- me dair yaklaşımları olan bir
büvvet iptal olur. Nübüvvetin akımdır. Aslında tasavvufun
sırrı vardır. İfşa edilirse ilim bu felsefeyle ilişkilendirilme-
iptal olur. Allah'ı tanıyan âlimlerin sinden ziyade tüm İslami ilimlerin
sırrı vardır. İfşa edilirse hükümler ip- umumi olarak felsefeden nasıl etki-
tal olur.' 27 lendiklerinin bilinmesi gerekir.
İbni Arabi ise şöyle der: '...İlmin ve keşfin Emeviler döneminde başlayan ve Abbasi-
bu kısmı, insanların çoğundan gizlenmelidir. ler döneminde kurumsallaştığı için zirvesine
Çünkü anlaşılması zor ve insanların onda telef ulaşan tercüme faaliyetleri neticesinde İslam
olması yakındır... Bundan dolayı, Hasan-ı Basri alemi felsefeyle tanıştı. Filozofların kitaplarının
bu konuları konuşacağında Ferkad El-Subhi ve tercümesiyle beraber, onların görüşleri İslam'ın
Malik bin Dinar gibileri çağırır onlara anlatırdı. değerleriyle karşılaştırıldı. Ortaya çıkan tartış-
Kapısını diğer insanlara kapatırdı. Şayet gizlemek malar neticesinde dönemin alimleri farklı eği-
vacip olmasaydı böyle yapmazdı.' 28 limler içerisinde oldular. Hadis ehli kabul edilen
alimlerin çoğu bu yeni harekete şiddetle karşı
çıktı. Kur'an ve Sünnet'in tüm hayır ve güzel-
likleri barındırdığını, Müslümanların dinlerini
anlamak için farklı metotlara muhtaç olmadı-
25. 2/223. ğını savundular. Büyük imamların çoğu bu tip
26. Et-Taarruf li Mezhebi Ehli Tasavvuf, 1/145-146.
27. İhya 1/100.
28. El-Keşf an Hakikat Sufiye, s. 54. 29. A.g.e, s. 68

10
tartışmalara vakit ayıran, bu kitaplar üzerinde
çalışma yapanları bidatçilik ve zındıklıkla suç-
ladılar. Başka bir grup alim ise bu kitaplara ve
yeni ortaya çıkan konulara ilgi gösterdiler. Kimisi
bu yeni eserlere ve filozoflara hayran kalmış ve
onların her dediğini onaylayan bir hâle bürün-
müştü. Öyle ki naslardan filozofların koyduğu
kaidelere uymayanları, tevil edenler dahi vardı.
Kimisi de bu ilgisini onları tanıma ve görüşlerine
cevap vermek olarak ilan ediyordu. Netice olarak
tüm ilim dallarının bu yeni kitaplar ve ortaya
çıkan nazariyelerden şöyle ya da böyle etkilendiği
bir hakikattir. 'akmak, fışkırmak, taşmak' mânasındaki feyz de
kullanılır. Batı dillerinde sudûr, procession; feyz
Bazı araştırmacılar İslami tasavvuf ekolünün ise, emanation terimleriyle ifade edilir. Semavî
de bir felsefi akım olan Yeni Eflatunculuk'tan dinler tarafından evrenin Allah'ın mutlak irade
etkilendiğini ve tasavvufa has birçok terimin bu ve kudretiyle sonradan ve yoktan yaratıldığına dair
akımdan alındığını iddia etmişlerdir. verilen bilgilerin birtakım mantıkî açmazlara se-
bep olduğu gerekçesiyle Fârâbî ve İbni Sînâ gibi
Bu akımın en tanınmış filozofu Plotinus'un filozoflar, evrenin ortaya çıkışını çelişkilerden uzak
verdiği dersler, öğrencileri tarafından kaydedil- ve daha anlaşılabilir bir sistemle açıklamak üzere
miş daha sonra kitaplar hâlinde neşredilmiştir. kaynağını Plotin'den alan sudûr teorisini benimse-
Bu kitaplar Arapça'ya Kitabu'l Esolocya olarak mişlerdir. Ancak söz konusu teori, Plotin'in İslâmî
terceme edildi. Aristoteles'e ait olduğu düşünülen kaynaklarda Eŝolocyâ ve Kitâbü'r-Rubûbiyye diye
bu kitap, İslam alimleri tarafından kabul gördü geçen Enneades adlı eserinde varsa da hiyerarşik
ve istifade edildi. Böylece İslam alemi Yeni Efla- bir sistem şeklinde ilk defa Fârâbî felsefesinde gö-
tunculuk ve onun İslam'a yakın kabul edilen bazı rülür.'
değerleriyle tanışmış oldu.
Peki sudûr denilen şey nasıl meydana gelir, aşa-
Aslında Yeni Eflatunculuk, metaryalist ve ateist maları nelerdir? diye sorduğumuzda tasavvufla
felsefeye karşıdır. Her şeyi maddeyle açıklama- birebir uyuşan şu açıklamaları buluyoruz:
ya çalışanların insan fıtratında yaptığı tahribatı
onarmak ve insanı manevi değerlere yönlendiren, 'Sudûr teorisinde ikisi mânevî (ma'kūl), biri
felsefeye dayalı bir mistik akımdır. Onun özellikle maddî (mahsûs) olmak üzere üç varlık alanı
maddeci felsefeye karşı cevapları, maddenin in- söz konusudur. Sistemin en başında ve en üstte
sanı kirlettiği, ilahi olan ruhunda bedenin esiri mutlak bir olan Allah, ardından sayıları on olan
olduğu ve bunu aşması gerektiği, aslı olan ilahi göksel akıllar gelmektedir; bunlar, Fârâbî'nin ikin-
hüviyete kavuşması için mücadele zorunluluğu; ciler (sevânî) ve maddeden soyut-ayrık varlıklar
asıllarını ruh ve mana üzere kurmuş tasavvuf (müfârikât) dediği ruhanîler (melekler) anlamı-
erbabının dikkatini daha fazla çekmişti. na gelmektedir. En altta ise mükemmellikten en
uzak olan ve eksikliği temsil eden şekilsiz ilk mad-
Özellikle bu akımın kimi kavramları incelen- de (heyûlâ) bulunmaktadır. Göksel akıllar veya
diğinde tasavvufta kullanılan bazı kavramlara ruhanîler Allah ile maddî kâinat arasında aracı
benzediği görülecektir. işlevi görmektedir.'
Sudûr En üstte Allah subhanehu ve teâlâ, en altta ise maddi
'Sözlükte, 'doğmak, meydana çıkmak, sâdır ol- alem ve insan vardır. Bu ikisi arasında ise ruhlar
mak, zuhur etmek' anlamında masdar olan sudûr vardır ve bunlar aracı görevi görmektedir. Tasav-
kelimesi, felsefe terimi olarak kâinatın meydana vufta var olan sadat, aktap ve ebdal gibi kavramlar
gelişini yorumlamak üzere tasarlanan, yoktan ve ve bunların işlevinin aynı olduğunu görüyoruz.
hiçten yaratma (halk) inancından farklı oldu- Ramazan
ğu ileri sürülen teoriyi ifade eder. Sudûr yerine 1436

Temmuz’15 • SAYI: 40

11
'Allah beni över, ben de O'nu. O bana kulluk
eder, ben de O'na, Bir halde ben O'nu ikrar eder
ve eşyadaki çokluk ve değişikliği görünce de inkâr
ederim.'

İbni Arabi'ye ait olan bu sözler ve benzerleri


aslında vahdeti vücuddan ne kast edildiğini an-
lamak için yeterlidir. Bu 'Birden ancak bir çıkar'
diyen 'Yeni Eflatunculuk' eseri olan bir inançtır.

Açıkçası Vahdeti Vücud fikrinin tasavvufa ne-


reden girdiği çokta mühim değildir. Bu fikrin
Vahdeti Vücud İslam dışı bir sapıklık olduğu ve bir ileri merha-
lede tüm dinlerin ve farklı inançların aynı şey
Anlam olarak varlığın birliği ve tekliği olan olduğunu savunan ve İslam'ı küfür karşısında
vahdeti vücud; özelde tasavvuf tarihinin, genel- pasifleştiren bir hüviyete sahip olduğudur. Bu
deyse İslam tarihinin en fazla konuşulmuş ve yazı silsilemizin ilerleyen bölümlerinde vahdeti
tartışılmış meselelerindendir. Allah, insan ve vücud konusunu tafsilatlı bir şekilde ele alacağız.
eşya arasında ayrılığı reddeden ve her şeyin tek O bölümlerde daha iyi anlayacağız ki bu sapıklık
birin farklı yansımaları olduğunu savunan bu sadece kendinden geçmiş insanların sekr halin-
nazariyenin kendisiyle anıldığı kişi Muhyiddin de söyledikleri bazı saçmalıklardan ibaret değil-
ibni Arabi'dir. dir. Bilakis puta tapanın da, teslise inananın da,
Allah'a oğul nispet edenin de hep bir olduğunu
İslami olmayan bu düşünce İslam'a ne zaman yani Allah olduğunu ve bunlarla mücadelenin
ve nasıl girmiş ve tasavvuf eliyle tevhid ismi al- birle mücadele olduğunu savunan bir zihniyettir.
tında Rasûllerin mesajı olarak kabul görmüştür? Tasavvuf ve Tağutlar arasındaki ilişkiyi inceleye-
ceğimiz bölümde ise bu tarz fikirlerin genelde iş-
Tasavvufçulara göre bu tamamen riyazet ve gal dönemlerinde yayıldığı ve bir küfür milletinin
nefsin arınmasından sonra ulaşılan ve herkesin İslam topraklarını işgaline zemin hazırladığına
anlayamayacağı, sadece ilimde derinleşmiş olan- şahit olacağız.
ların idrak edeceği bir hakikattir. Rasûllerin bu
tarz bilgileri açıktan dillendirmemeleri insanların 6. Tasavvuf Tamamen İslam
çoğunun bunları anlayacak mertebeye ulaşma- Kaynaklıdır
maları nedeniyledir.
Buraya kadar yazdıklarımız genel olarak ta-
Tasavvuf erbabının vahdeti vücudla kast ettiği savvuf dışında kalan araştırmacıların tasavvu-
şeyin İslam olması mümkün değildir. İslam'ın en fun menşei hakkında söylediklerinden ibaretti.
temel ilkesi yaratan ve yaratılanın ayrı olmasıdır. Acaba tasavvuf ehli bu konuyu nasıl değerlendir-
Varlığın yaratanın bir parçası görülmesi ve yara- mektedir? Bir sonraki yazımızda tasavvuf ehlinin
tanın varlığın parçası olduğunu iddia etmek ise tasavvufun kaynağına dair söylediklerine baka-
küfrün en açık hâlidir. Vahdeti vücutçuların piri cağız. Çaba bizden, başarı Allah'tandır.
kabul edileni İbni Arabi'nin bazı sözleri incelen-
diğinde bu aşırılık açıkça görülecektir: 'Yaratan, XX
yaratılan, halık, mahluk, hep O'dur. O'nun dışın-
da, O'nun varlığı haricinde hiçbir varlık tasavvur
edilemez. Çünkü Vücut birdir.'

'Ey nefsinde varlıkları yaratan, sen yarattığın


şeylerin hepsisin. Varlığı nihayetsiz olan şeyi sen
vücudunda yaratırsın. Şu hâlde sen hem dar hem
de genişsin.'

12
Başyazı

Unutulmuş Sünnet:
İtikaf
İtikafın hikmeti, kişinin dünya hayatından
kopup tüm benliğiyle Rabbine yönelmesi,
boş ve anlamsız şeylerle ziyan ettiği
vaktini ibadet ve taatle imar etmesidir.
İbadetin kendinden ötürü meşru kılındığı
bu hikmetlere aykırı durumlar, itikaftan
hakkıyla faydalanmanın önünde engeldir.

Allah'ın Adıyla...

İ nsanı ruh ve cesetten yaratan, El-Hayy ismiy-


le ruhlara ve dolayısıyla cesetlere hayat veren,
Er-Rabb oluşuyla ruhları ve dolayısıyla beden-
seçmiş, rahmet ve hidayet ayı olarak kullarına
hediye etmiştir.

leri terbiye etmeyi insana öğreten Allah'a hamd Bir yılın kirlerinden arınmak isteyen,
olsun. Salât ve selam, sünnetiyle insana en güzel Rahman'ın rahmetine talip olan, hayır ve salih
ahlakı ve kâmil insan olmayı öğütleyen, beden- amelde yüksek dereceleri arzulayan, belki de en
lerin terbiyesini öğrettiği gibi itikaf sünnetiyle önemlisi rıza-ı ilahiye ve cennetlere talip olanlar
ruhları terbiye etmeyi öğreten Muhammed için büyük bir fırsattır Ramazan.
Mustafa'ya olsun.
Bu mübarek ayın Müslümana sunduğu en de-
Başı bereketli, ortası hayırlarla dolu, sonu Kadir ğerli fırsatların başında itikaf ibadeti gelir şüp-
gecesi ve itikaf gibi Rabbani lütuflarla süslenmiş hesiz. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve değerli
bir ayın sonuna erişmiş bulunmaktayız. Yaratan ashabı için Ramazan ayının vazgeçilmezi olan
ve yarattıkları arasında dilediğini seçen Rabbi- itikaf ibadeti, günümüzde unutulmuş sünnetler- Ramazan
miz, bu mübarek ayı yarattığı aylar içerisinden dendir. Bu sünnetin ihya edilmesini sağlamak ve 1436

Temmuz’15 • SAYI: 40

13
bu sünneti hayatlarında canlı tutanlara bu sün- sakınırlar diye Allah, ayetlerini insanlara böyle
netin adabına dair bazı bilgiler sunmak için bu açıklamaktadır." 3
ayın başyazısını itikaf ibadetine ayırdık.
• İtikaf müddetince kadınlarla münasebetten
Kelime anlamı olarak a-ke-fe köküne ait olan sakınılması
itikaf; bir şeye devam etmek, bir mekânda kendi-
• İtikafın mescidde olması
ni hapsetmek, bir şeye yapışmak ve onunla olmak
anlamlarına gelir. Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem pratik uy-
gulaması da bu iki şart etrafında dönmektedir.
Şer'i anlamıysa; belli zamanlarda itikaf niye-
tiyle kişinin mescidde kalmasıdır. İtikaf İbadetinin Faydaları
İslam fukahasının itikaf tanımları, fıkıh ki- Tevhid İmamlarının Sünnetini İhya
taplarımızda farklılık arz etmektedir. Bu fark-
lılıkların nedeni itikaf için gerekli olduğuna
Etmek
inanılan şartlar hususundaki farklı yakla- İtikaf bizden önce yaşayan tevhid imamlarının
şımlardır. Örneğin; itikaf mutlaka oruç- ortak sünnetidir. Dış dünyanın, ruhu ve mane-
luyken olmalıdır diyenler, bu tanıma viyatı kirleten maddi havasından kurtulmak ve
Kişinin ibadet 'oruçlu olarak' kaydını eklemişler- kalbi yaratıcısına bağlamak isteyen muvahhid-
ve Allah'a yak- dir.1 İtikafa girilecek mekânın/ ler, Allah'a en sevimli olan mescidlerde itikafa
laşma gayesiyle mescidin mahiyetiyle alakalı çekilirlerdi.
kendini mescide kapa- şart koşanlar da bu şartları-
İbrahim ve İsmail'e aleyhimusselam Mescid-i
tıp orada dış dünyadan nı tanıma yansıtmışlardır.
2
Haram'ı inşa ettiren Rabbimiz, orayı temizleme-
Racih olan ve şer'i delille-
kopuk olarak kalması, rin desteklediği ise itikaf,
lerini onlardan istemiştir. Temizliğin hikmetini
itikaf için yeterlidir. İti- de rükû eden, secdeye varan ve itikaf edenlere
Ramazan'a has bir ibadet
mescidi hazırlamak olarak belirtilmiştir.
kafa girilecek mescidin, olmadığı gibi, onda
Mescid-i Haram/Nebevi/ oruç tutmanın da şart "Kâbe'yi insanlar için bir toplanma ve güven yeri
Aksa olması gibi bir ge- olmadığıdır. Yine delille- kıldık. Siz de İbrahim'in makamından kendinize
reklilik olmadığı gibi bu rin bize gösterdiği kadarıyla bir namaz kılma yeri edinin. İbrahim ile İsmail'e:
itikafta zaman mefhumu da 'Tavaf edenler, orada ibadet için itikafa çekilenler,
mekânın, şehrin en top- söz konusu değildir. Kişinin
rükû ve secde edenler için evimi temizleyin' diye
layıcı ve büyük mescidi ibadet ve Allah'a subhanehu ve emir vermiştik." 4
olması gibi bir şart da teâlâ yaklaşma gayesiyle ken-
delillerle sabit dini mescide kapatıp orada dış Bir yönüyle de itikaf ve muhtevası olan inziva,
olmamıştır. dünyadan kopuk olarak kalma- fıtratın gerektirdiği amellerdendir. Henüz bir şe-
sı, itikaf için yeterlidir. İtikafa girilecek riat ve kitapla tanışmamış olan Hanifler, toplu-
mescidin, Mescid-i Haram/Nebevi/Aksa mun bunaltıcı şirk ve fuhşiyat havasından kurtul-
olması gibi bir gereklilik olmadığı gibi bu mak için inzivaya çekilirlerdi. Allah Rasûlü'nün
mekânın, şehrin en toplayıcı ve büyük mes- sallallahu aleyhi ve sellem nübüvvetin öncesinde günlerce
cidi olması gibi bir şart da delillerle sabit olma- Mekke'den uzaklaşması, kendini ve içinde yaşa-
mıştır, yalnızca fakihlerin içtihadıdır. Kur'an ve dığı toplumun gidişatını düşünmesi, şeriatla mu-
Sünnet'te itikafla alakalı sabit olan iki şey vardır: hatap olmamış ancak temiz fıtrata sahip olan bir
insanın arınmak için bulduğu çözümdür. Benzer
"...Camilerde itikafta olduğunuz zamanlarda bir eğilimi, fıtratı bozulmamış ve temiz fıtratıyla
hanımlarınıza yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın koy- şirk ehlini terk eden Zeyd bin Amr bin Nufeyl'de
muş olduğu sınırlardır, bunlara yaklaşmayın. İşte, de görüyoruz. O ve benzeri Hanifler, çoğu zaman
toplumdan uzaklaşır, kendileri gibi inananları
bulmak için bireysel seferlere çıkar ya da yalnız
1. "Ömer bir gün Nebi'ye dedi ki: 'Ben cahiliyede iken Mescid-i kalacakları bir mekânda inzivaya çekilirlerdi.
Haram'da bir gece itikafa kapanmayı adamıştım.' Nebi, ona dedi
ki: 'Adağını yerine getir.' " (Buhari, Müslim)
2. "...Camilerde itikafta olduğunuz zamanlarda hanımlarınıza yak- 3. 2/Bakara, 187
laşmayın..." (2/Bakara, 187) 4. 2/Bakara, 125

14
Toplumun gidişatından rahatsız olan ve top-
lumu bir yerden başlayarak değiştirmek iste-
yenlerin, bu sünneti ihya etmeleri kaçınılmazdır.
Seyyid Kutub rahimehullah, itikafın/uzletin davetçiler
açısından önemine değinirken şu tespitleri yap-
mıştır:

"...Hülasa Nebi, bi'setten üç yıl önce Hira'da uz-


lete çekilirdi. Her senenin bir ayını bu şekilde geçi-
rirdi. Bu da yıl içinde Ramazan ayıydı. Mekke'ye
iki mil uzaklıkta bulunan Hira'ya gider, ailesini
de yakınına alırdı. Bu ayı burada geçirir, yanına
gelen fakirleri doyurur; vaktini ibadet, kâinatı ve lerin bunu başarmış olanların adımlarını takip
yaratılıştaki müthiş kudreti tefekkür ederek geçi- etmeleri gerekir. Bu da önce ruhu dinlemek ve
rirdi. Kavminin üzerinde olduğu ürkütücü şirk kâinatta Allah'ı tesbih edip birleyen ruhla özdeş-
akidesi ve sapkın tasavvurlardan razı değildi. Fa- leşmekle olur.
kat ne yapacağına dair açık bir yol ve belirli bir
menheci ne de gönlünü rahatlatacak bir yola da Kadir Gecesini İdrak Etmek
sahipti. Onun bu uzlet tercihi yüce Allah'ın onu Başında cennetin kapılarını sonuna dek açıp
yükleneceği büyük yüke hazırlamak için takdir cehennem kapılarını kapayan Rabbimiz, sonuna
ettiği bir programdı. Bu uzlette nefsine döner, ha- Kadir gecesi gibi bir Rabbani hediye yerleştirerek
yatın basit meşgalelerinden kurtulur, kâinatın se- gerek Ramazan'ın hayrını idrak edemeyen gerek
sine ve yaratılıştaki müthiş sanata dikkat kesilirdi. de tüm senede şeytanın ve nefsinin esiri olmuş
Ruhu, kâinatın ruhuyla beraber Allah'ı tesbih eder, kullara arınma ve bağışlanma imkânı sunmuştur.
kâinattaki güzellik ve olgunlukla buluşur ve büyük
hakikatle muamele ederdi. Kadir gecesi maneviyatın ruhuysa, itikaf onun
cesedi ve kendinde şekil aldığı zarftır. İtikaf ve
(...) Vakıaya tesir etmek ve onun veçhesini değiş- Kadir gecesi birbirinden ayrılmayan, iç içe geç-
tirmek isteyen her ruh için de bu gereklidir. Belli miş bir bütünün iki parçasıdır. Allah Rasûlü,
vakitlerde uzlete çekilmesi, dünya meşgalelerinden, Ramazan'ın son on gününde itikafa girer ve bu
hayatın gürültüsünden ve insanları meşgul eden gecelerde Kadir gecesini idrak etmeye gayret
basit dertlerden uzaklaşması gerekmektedir. Belli ederdi. Ashabına ve ümmetine de Kadir gecesini
aralıklarla kâinatın büyük hakikatleri üzerinde böyle aramalarını emrederdi.
düşünme ve tedebbür gereklidir. Sürekli dünyayla
iç içe olmak, insanın ona alışmasına ve onunla Aişe radıyallahu anha annemiz şöyle buyurmuştur:
ülfet kurmasına neden olur, dolayısıyla da onu
değiştirmek için uğraşmaz. Ancak bir müddet "Allah Rasûlü ölünceye kadar Ramazan'ın son on
ondan uzaklaşmak ve onu terk etmek, küçük va- gününde itikafa girerdi. Ondan sonra hanımları
kıanın esaretinden kurtulmak ve basit uğraşları da itikafa girdiler."
terk etmek, ruhu daha büyük meseleleri görmeye
hazırlar... İşte Allah, Muhammed'i sallallahu aleyhi ve Bir başka rivayette:
sellem büyük emaneti taşıması, yeryüzünü ve tarihin
"Rasûlullah vefat edinceye kadar Ramazan'ın
gidişatını değiştirmesi için böyle hazırladı. Onu son on gününde itikafa girer ve derdi ki: 'Kadir
nübüvvetle görevlendirmeden üç yıl öncesinde onu gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın.'
bu uzletle hazırlamış oldu..." 5 Rasûlullah'tan sonra zevceleri de itikafa girdiler." 6
Bugün İslam davetçilerinin içinde yaşadıkları Ebu Said El-Hudri radıyallahu anh şöyle nakletmiştir:
toplumun tevhid imamlarının yaşadıkları cahili-
ye ve şirk toplumlarından pek de farkı yoktur. Bu "Biz Peygamberle birlikte Ramazan'ın orta on gü-
toplumu, gidişatı ve tarihi değiştirmek isteyen- nünde itikafa girdik, yirminci günün sabahı olunca
Ramazan
1436
5. 73/Müzemmil suresi girişinden. 6. Buhari, Müslim

Temmuz’15 • SAYI: 40

15
eşyalarımızı evlerimize taşıdık. Rasûlullah hutbe İbni Kayyım rahimehullah bu hakikate işaret ederek
verdi, sonra şunu söyledi: 'İtikafa girmiş olanlar, itikafın hikmetini şöyle özetler:
itikaf mahallerine dönsünler. Zira bu gece bana
Kadir gecesinin hangi gece olduğu gösterilmişti, 'Kalbin düzeltilmesi ve Allah'a giden yol üze-
sonra unutturuldu. Siz, son onda ve tek gecelerde rinde istikamet bulabilmesi, Allah'a muvafakat
arayın." 7 edip Allah'a bütünüyle yönelerek dağınıklığını
toplamasına bağlıdır. Çünkü gönül perişanlığını
İnsanoğlunun temel özelliklerinden birinin Allah'a yönelmekten başka bir şey derleyip topla-
nankörlük olduğunu biliyoruz. Allah'ın subhanehu yamaz. Fuzuli yemek içmek, lüzumsuz arkadaşlık,
ve teâlâ çoğu nimetine nankörlük eden insan, bu boş sözler ve aşırı uyku; gönül perişanlığını artı-
nimet karşısında da aynı özelliğini sergilemiş- rıp onun her bir parçasını bir vadiye atar, onun
tir. Öncelikle Kadir gecesiyle özdeşleşen itikaf Allah'a gidişine engel olur, onu zayıflatır, yolunu
sünnetini öldürmüştür. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi geciktirir ve yolculuğunu durdurur... Kullarına,
ve sellem Kadir gecesini Ramazan ayının son on maksadı ve ruhu: 'Kalbin Allah'a tam bağlılığı,
gecesini itikafta geçirerek arardı. Ashabı- ona muvafakatı, O'nunla baş başa kalması,
nın deyimiyle son on gününü ihya ederdi. insanlardan kopması, sadece Allah'la il-
Kur'an, zikir, insanlardan uzaklaşarak gilenmesi' demek olan itikâfı meşru yap-
ruhu dinleme ve sürekli Kadir ge- mıştır. Şöyle ki, itikaf ile O'nu anmak,
cesinin hayrına ve bereketine O'na muhabbet etmek ve O'na
nail olma isteğiyle gönülden yönelmek; gönül endişelerinin
ve yalvararak Allah'a yapılan ve kalbin duygularının yerine
dualarla bu geceler ihya ol- geçer. Onlara karşı kalbi isti-
Kadir gecesini Ramazan'ın 27. gecesine
muş olurdu. sıkıştırarak onu aramak külfetin- la eder de artık kalp bütün
düşüncesini O'na yoğun-
başyazı

den kurtulmuş oldular. Böylece hem


İnsanlar öncelikle bu itikafın on günlük Rabbani kerem laştırır, gönle gelen bütün
sünneti öldürerek Kadir ve lütfundan hem de Kadir gecesine
fikirler, O'nu zikretmeye,
erişme ihtimalinden mahrum oldular.
gecesinin ruhu konumunda O'nun rızasını kazanıp O'na
olan itikafla Kadir gecesinin yakın olmaya çalışır. Halk ile
arasını ayırdılar. Daha sonra ünsiyet yerine Allah'la ünsiyet
Kadir gecesini Ramazan'ın 27. meydana gelir. Böylece kul, hiç-
gecesine sıkıştırarak onu aramak bir dost simanın olmadığı, Allah'tan
külfetinden kurtulmuş oldular. Böyle- başka kimsenin sevindirmesinin müm-
ce hem itikafın on günlük Rabbani kerem kün olmadığı kabirdeki korkunç yalnızlık
ve lütfundan hem de Kadir gecesine erişme günlerinde Allah'la dostluğunu hazırlamış
ihtimalinden mahrum oldular. olur. İşte itikafın en büyük maksadı budur...' 8
Müslümanlar olarak Kadir gecesini Ramazan'ın Her birimizin nefislerimizde müşahede ettiği
son on gününde ve itikaf hâlinde arayarak bu iki bir hakikat vardır. Fazla uyumak, konuşmak, ye-
ibadeti/sünneti beraberce ihya etmeliyiz. mek içmek ve insanlarla bir araFda bulunmak;
kalpleri katılaştırıyor. Dağların üzerine inmiş
Kalbin Arınması olsa onları Allah'ın azametinden parçalara ayı-
Şüphesiz bu toplumda yaşayan ve bu toplumun racak kadar tesirli olan Kur'an ayetleri, kalpleri-
değerleriyle yetişen Müslümanların umumi arın- mizi titretmiyor, gözlerimizi yaşartmıyor. Etkili
maya ihtiyacı olduğu gibi, bir yılın biriktirdiği vaizlerin sözleri, meclisin dışına kadar bizlere
manevi kirlerden de arınmaya ihtiyacı vardır. eşlik etmiyor maalesef. Kalpler yaratıcısının
İslam, ruhbanlığı yasakladığı için Müslümanın sevgisinden halî olduğundan, ameller nefisle-
uzlete çekilmesi söz konusu değildir. Ancak sün- rimize ağır geliyor. Allah'ın azameti ve korkusu,
netin meşrulaştırdığı uzlet olan itikaf sünnetini kalplerimizde yer etmediğinden günahlara karşı
ihya ederek bu hayırları elde edebileceğimiz gibi cüretkâr davranıyoruz.
manevi olarak arınabiliriz de.

7. Buhari, Müslim 8. Zadu'l Mead

16
Tüm bu afetlerden sıyrılmanın ve öze dö-
nüşün yolu olarak görebiliriz itikafı. Katılaşan
kalplerimizin yumuşadığı ve kalplerin hayatı
olan Allah'ın sevgisini hissedeceği manevi bir
şifa kaynağı.

İtikaf Ehlinin Dikkat Etmesi Gereken


Hususlar
İhlas
Ruhbanlığı yasaklayan İslam, Müslümanın uz-
leti olan itikafı dahi İslam kardeşleriyle bir arada
geçirmesini istemiştir. Allah'ın rahmet ettikle- Peygamber:
ri müstesna tek başlarına uzlet hayatını tercih
— 'Ey Allah'ım! Bildiğimiz halde şirk koşmak-
eden insanlar, çoğu zaman şeytanın vesvese ve
tan sana sığınıyoruz. Bilmediklerimizden ötürü
hileleriyle garip hâller yaşadıklarına ve yüksek
de senin affını talep ediyoruz' deyin, buyurdu." 9
makamlara ulaştıkları zehabına kapılarak mus-
takim yoldan sapmışlardır. Tasavvufun felsefi Ucub/Nefsi beğenme
bir hâl alması ve Allah'ın subhanehu ve teâlâ, hakkın-
İtikaf, insanın manevi olarak çok yoğun oldu-
da hiçbir delil indirmediği kavramlarla kendini
ğu ve yıl içerisinde ilk defa bu denli yoğunluklu
ifade etmesi, bu yolun müntesiplerinin sünnetten
Rabbine kulluk ettiği bir zaman dilimidir. Şeytan
uzak uzlet ve halvet anlayışları sonrasında ortaya
bu durumda insana sağdan yaklaşır ve Allah'ın
çıkmış ve yaygınlık kazanmıştır. İnsan fıtrat dini
sonsuz nimeti karşısında bir hiç sayılacak amel-
olan İslam şeriatıyla beraber Haniflerin sünneti
lerini kişinin gözünde büyütmeye çalışır. Bu da
olan tek başına halvet anlayışını kaldırmış, onun
Allah'ın en nefret ettiği hasletlerden olan ucubun/
yerine cemaatin halveti olan itikaf ibadetini yer-
nefsi beğenmenin ortaya çıkmasına neden olur.
leştirmiştir.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem böyle bir adamın
Şeytan, yalnızlığın vesvese ve bazı ilginç hâlini şöyle tasvir etmiştir:
hâllerini itikaf ehline yaşatmasa da, bir arada ol-
"Bir adam, nefsinin hoşuna giden bir elbise içinde
manın en ciddi afeti olan riya kapısından Müslü-
saçları da yapılmış olarak giderken yürüme sıra-
mana yaklaşarak bu bereketli günlerden istifade
sında kibre düşmüştü ki, birden yere battı. Kıyamet
etmesine engel olmaya çalışır.
kopuncaya kadar orada zorlukla batmaya devam
Müslümanın en fazla dikkat etmesi gereken ve edecek."
10

bu günlerde sürekli nefsine hatırlatarak zihnin-


İnsanın ibadeti ne kadar fazla olursa olsun
de diri tutması gereken şey, ihlasın gerekliliği ve
neyini beğenip böbürlenebilir ki? Onu İslam'a
riyanın amellere olan zararıdır. Bunun yanında
hidayet eden, ibadete muvaffak kılan, itikafta
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem tavsiyesi olan
bulunmasına müsade eden ve ona bu durumu
duayı da sürekli tekrar etmeli ve kendisini bu
sevdiren âlemlerin Rabbi olan Allah değil mi-
afetten koruması için Rabbine iltica etmelidir.
dir? İnsanın bunca nimeti görmeyip kendi yap-
"Rasûlullah bir gün bize şu hutbeyi irad etti: tıklarını görmesi ve Rabbine şükretmek yerine
nefsinden bilerek kendini üstün görmesi nasıl
— Ey insanlar! Şirkten kaçınınız, çünkü o, karın- izah edilebilir?
canın taş üzerinde bıraktığı izden daha gizlidir!
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, ashabını bu nok-
Bunun üzerine: talarda terbiye eder ve onlara cennet, rıza-ı ilahi
ve amel arasındaki bağlantıyı doğru anlayacakları
— Ey Allah'ın Rasûlü, bu kadar gizli ise biz on- nasihatlerde bulunurdu.
dan nasıl sakınacağız, diye soruldu.
Ramazan
9. Müsned 1436
10. Buhari, Müslim

Temmuz’15 • SAYI: 40

17
"— Sizden birisi işlediği ameliyle cennete giremez. Öncelikle itikaftaki amacın, dış dünyayla bağı
kesmek olduğunu hatırda tutmalıdır. Telefon,
Sahabeler: internet vb. dış dünyayla insanın bağını devam
ettiren şeylerin itikafın ruhuna uymadığını bil-
— Ey Allah'ın Rasûlü! Sen de mi (kendi işlediğin
meli, bunları kendiyle itikafa sokmamalıdır.
amelle cennete giremeyeceksin?), diye sordular.
Mümkünse çok iyi tanıdığı ve samimi olduğu
Peygamber:
arkadaşlarıyla aynı ortamda itikafa girmemeli,
— Ben de giremem. Ancak Allah'ın, kendi katın- farklı bir mescidde veya ilde itikafa girmelidir.
dan bir rahmetle beni örtmüş olma hâli hariç." 11 Böylece itikafta olmaması gereken gereksiz ko-
nuşma, şakalaşma ve boş vakit öldürme ihtimali
Seleften çoğu imamın dikkat çektiği: 'Mütevazi en asgariye indirilmiş olur.
bir günahkâr, kendini beğenen kibirli bir abid-
den Allah'a daha sevimlidir' hakikatini unutma- İtikaf süresince yapmak istediklerine dair net
malıyız. Mütevazi bir günahkârın Rabbine bir programa sahip olmalıdır. Belirsizlik, iti-
dönmesi ve tövbeyle durumunu düzelt- kaftan faydalanmanın önündeki engeller-
mesi muhtemeldir. Ancak mütekebbir dendir. Cemaatle icra edilen teravih, mu-
bir abidin Rabbine şükretmeyeceği kabele, kalp inceltici sohbetler ve gece
ve insanları hakir görerek kibre namazı dışında kendisi için çizdiği
düşeceğiyse muhakkak. bir programa sahip olmalıdır.
Yazılı bir program her zaman
İtikafın İtikaf süresince yapmak istediklerine daha etkilidir.
Ruhuna Aykırı dair net bir programa sahip olmalıdır.
Belirsizlik, itikaftan faydalanmanın İtikaf; yeme, içme ve
başyazı

Davranışlardan önündeki engellerdendir. Cemaatle icra uyuma yeri değildir.


Kaçınmak edilen teravih, mukabele, kalp inceltici
sohbetler ve gece namazı dışında kendisi
Bilakis itikafın meşru
İtikafın hikmeti, kişinin için çizdiği bir programa sahip olmalıdır. kılınma hikmetlerinden
dünya hayatından kopup tüm biri de kalbi öldüren ya da
benliğiyle Rabbine yönelmesi, katılaştıran bu fudulattan kur-
boş ve anlamsız şeylerle ziyan tulmaktır.
ettiği vaktini ibadet ve taatle imar
İtikaf esnasında en fazla dikkat
etmesidir. İbadetin kendinden ötürü
edilmesi gereken şeylerden biri kul
meşru kılındığı bu hikmetlere aykırı du-
hakkıdır. Rabbimizin hakkını gözetmek
rumlar, itikaftan hakkıyla faydalanmanın
için girdiğimiz itikaftan kul hakkıyla çıkmış
önünde engeldir. Bu noktada iki sınıfa önemli
olmak bir kazanç değil kayıptır. Özellikle kar-
vazifeler düşmektedir. İlk olarak mescidin ida-
deşlerin ibadet ve uyku saatlerinde sessiz olmaya
resini elinde bulunduran kardeşlerin bazı şeylere
dikkat etmek, kişisel bakımımıza dikkat ederek
dikkat etmeleri gerekmektedir. İtikaf öncesi kar-
başkalarına eziyet etmemek, ortak kullanım
deşleri maddi ve manevi bazı hususlarda bilgi-
alanlarını temiz kullanmak gibi hususlarda titiz
lendirmek, itikaf günlerinde maneviyatı zinde
davranılmalıdır.
tutmak için kalp inceltici sohbetler yapmak, bir
günün nasıl değerlendirileceğine dair açık bir İtikafın imtihanı olan güzel ahlaka dikkat et-
program hazırlamak, itikaf ruhuna uygun olma- mek gerekmektedir. Farklı anlayış ve kültürlere
yan davranışlar sergileyen kardeşleri hikmetle sahip onlarca belki yüzlerce Müslümanla aynı or-
uyarmak ve bunlara mani olmaya çalışmak, bu tamı paylaşmak durumundayız. Birçoğumuzun
hususlardan sadece birkaçıdır. günlük yaşantı biçimi ve alışkanlıkları diğeriyle
uyuşmayabiliyor. İtikafın bir hikmeti de sinir,
Asıl vazifeyse itikafa giren kişiye düşmektedir.
şehvet, bencillik vb. kötü ahlaklardan arınmak
Yolun başında bazı tedbirler almalı, böylece iti-
ve hilm, iffet, cömertlik ve fedakârlık gibi güzel
kafını muhafaza etmelidir.
ahlakları kazanmaktır.

11. Buhari, Müslim

18
Güzel ahlakın dışına çıkmak kişinin itikafına
şeytanı dahil etmesi ve onun semerelerini ifsat
etmesi anlamına gelir.

Bu konuda Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem


şu uyarısı zihinlerde canlı tutulmalıdır:

"Rasûlullah Kadir gecesini bize haber vermek


üzere hücresinden çıktı. Derken Müslümanlardan
iki kişi kavga ediyorlardı. Şöyle buyurdu: 'Ben siz-
lere Kadir gecesini haber vermek üzere çıktım filan
ve filan kimseler birbirleriyle kavga ettiler de Kadir
gecesine ait bilgi kalbimden kaldırıldı. Umarım Son olarak;
sizin için böylesi daha hayırlı olur. Onu dokuzuncu,
yedinci ve beşinci günlerinde arayın.' " 12 Bu büyük nimetten faydalanmak için şeytanın
bizi kendisiyle aldattığı mazeretlerden kaçınmak
İki Müslümanın kendi aralarındaki kavgası, ve içinde, bin geceden daha hayırlı olan Kadir
Kadir gecesinin kalkmasına neden olduğu gibi gecesini arayacağımız bu günlerden istifade et-
itikaf esnasında ortaya çıkması; muhtemel tartış- mek gerekir.
ma, ses yükseltme, kin ve buğz gibi kötü hasletler
itikafın güzelliklerinin kalkmasına neden olabilir. İş durumu müsait olmayan kardeşlerimizin en
azından hafta sonlarını veya izinlerinden kulla-
Şeytan bu noktada bazı kardeşlerin ayağını narak bu günlerini itikafta geçirerek değerlen-
kaydırıp çok farklı bir noktaya sürükleyebiliyor. dirmeleri gerekir. İşlerini karşılıklı olarak birbir-
Herkesten kopmak, asık surat ve mesafeli bir lerine emanet edebilen kardeşlerimizin hayırda
diyalog kurmak, başka bir tuzaktır. Oysa güzel nöbetleşerek itikafa girmeye gayret göstermele-
ahlak, tebessümü ve insanlarla muamelede yu- rini tavsiye ediyoruz. Hayırda öncü olan ve Allah
muşak olmayı gerektirir. için terk edilenin mutlaka Allah tarafından daha
hayırlısıyla mükâfatlandırılacağını bilen kardeş-
Kardeşlere Hizmet İbadetinden lerimizin bu günlerde iş yerlerini gerekiyorsa ka-
Mahrum Olmamak patmaları en güzel olanıdır.
İtikafta bulunan kardeşlerimizin Müslümanla-
Çocuklarından dolayı bu hayırdan mahrum
ra hizmet ve onların işlerini kolaylaştırma iba-
olan bacılarımızın, başka kardeşleriyle anlaşıp ha-
detinden de itikaf süresince nasiplerini almaları
yırda nöbetleşmeleri ve sırayla itikafta yer almaya
gerekir. Mescidler Allah'ın subhanehu ve teâlâ evi, orada
çalışmaları gerekir. Böylece sahabe sünneti olan
bulunanlar da El-Kerim olan Rabbimizin mi-
hayırda nöbetleşme ihya edilmiş ve bu hayırdan
safirleridirler. Onlara yapılan hizmet ve verilen
belli günlerde de olsa mahrum kalınmamış olur.
değer, bir yönüyle mescide ve onun sahibine ve-
rilmiş olur. "Ben ve Ensar'dan bir komşum, Beni Ümeyye İbni
Zeyd yurdunda oturuyorduk. Bu yurt, Medine'nin
Mescidlerde yapılan hizmetin, küçüğü büyüğü
'avali' denilen bölgesinde idi. Peygamberin yanına
olmaz. Hepsi şerefli ve değerlidir. Allah subhanehu
nöbetleşe giderdik, bir gün o gider, bir gün de ben
ve teâlâ bu hizmet için Peygamberlerini kullanmış
giderdim. Ben Peygamberin yanına gittiğimde o
ve Kur'an'da da bunu konu edinmiştir.
gün içinde Peygambere gelen vahiy vb. haberleri
"...İbrahim ile İsmail'e: 'Tavaf edenler, orada iba- getirirdim, o gittiğinde de aynı şekilde yapardı."
14

det için itikafa çekilenler, rükû ve secde edenler için


Rabbimiz! Bu Ramazan'ı bizler için günahla-
evimi temizleyin' diye emir vermiştik." 13
rımızdan arınma ve senin rızana erişme ayı kıl.
Bizleri Nebi'nin sünneti olan itikafa muvaffak kıl
ve onda Kadir gecesini idrak etmeyi ihsan eyle.
Ramazan
12. Buhari 1436
13. 2/Bakara, 125 14. Buhari

Temmuz’15 • SAYI: 40

19
Mümine Hanımlara nasihatler
Faruk Furkan

İslam'ınla ve Tesettürünle
Şeref Duy
Senin, hicaba bürünmen ve ortalığın alev
alev yandığı günlerde bile siyah örtü giyinerek
Allah'ın emrini yerine getirmeye çalışman
hakikaten kolay bir şey değildir. Nefse çok ağır
ve meşakkatli gelen bir iştir. Lakin –dediğimiz
gibi– sen cennetin talibisin; bu nedenle ahireti
ummayan diğer kadınlar gibi rahat davranamazsın.

Allah'ın Adıyla...

D eğerli mümine bacım, Rabbim nasip eder


ve imkân verirse bugün inşallah bir yazı
silsilesine başlıyoruz. Bu yazı silsilesinde sana
• Allah'a hamd olsun ki ben, tevhide gönül ve-
rerek dünyanın en büyük nimeti ile şereflen-
mişim.
dinin, kimliğin, ailen, çocukların, arkadaşların,
• Allah'a hamd olsun ki ben, şirkten uzak dura-
tesettürün ve buna benzer bazı konular hakkın- rak tüm Peygamberlerin ve tüm müminlerin
da nasihatler etmeye çalışacak ve seni, Rabbinin safında yer almışım. Rabbim bana hidayet
rızasına daha uygun bir hayat sürdürmeye teş- vermeseydi, ben de milyonlar gibi şirkin ka-
vik etmeye gayret edeceğiz. Bu yazı serisindeki ranlıklarında yolunu kaybedenlerden olurdum.
öncelikli amacımız; bu dinin mensubu olduğun,
tevhide gönül veren kimselerin safında yer al- • Hamd olsun ki ben, kâfir Batı'nın dikte ettiği
dığın ve kâfir Batı'nın dikte ettiği giyim tarzını giyim tarzını reddedip Allah'ın istediği giyim
reddederek tesettüre büründüğün için İslam'ın tarzına bürünerek sadece Allah'ın istediği bir
izzet ve şerefini gönlünün derinliklerinde his- hayatı yaşamaya çalışmışım.
setmeni sağlamaktır. Eğer bu yazıları okuduk- • Hamd olsun ki ben, Allah'ın emirlerine ram
tan sonra gönlünün derinliklerinden şu sözle- olarak tesettüre bürünmüş ve bana nâmahrem
ri haykırabiliyorsan, bu durumda yazılarımız olan tüm insanların bakışlarından güzelliğimi
amacına ulaşmış demektir: uzak tutarak Rabbimin rızasını kazanmaya ça-
lışmışım.

20
• Hamd olsun ki, güzelliğimin odak noktası olan
yüzümü örterek hem mümin kardeşlerimi,
hem de diğer erkekleri fitneye düşürmekten
uzak durmuşum.
• Hamd olsun ki, bu noktadaki ihtilaflardan uzak
durarak şüpheden sakınmış ve hem dinimi,
hem de namusumu korumaya almışım.
• Hamd olsun ki, Rabbim bana İslami bir ev or-
tamı edinmem gerektiğini öğretmiş; eğer O sub-
hanehu ve teâlâ, bana böylesi bir bilgiyi vermeseydi
ben de sabahlara kadar televizyon seyreden,
öğlene kadar uyuyan, müzik dinleyen, resim kolay olur. Bu, kaçınılmaz olarak her işte böyledir.
yapan, dantel örmekle ömür tüketen, boş ve İşte bu nedenle iyilikleri yayma ve onlara teşvik
anlamsız bir kadın olabilirdim.
etme noktasında birbirimizi desteklemeli ve bu
• Hamd olsun ki, Rabbim bana ilim tahsil et- noktada asla ihmalkâr davranmamalıyız. Yazı-
mem gerektiğini öğretmiş; eğer O subhanehu ve teâlâ, larımızı bu amaca matuf olarak okursan istifade
böylesi bir emir vermeseydi ben de içerisinde etmen daha çok ve daha güzel olur.
yaşadığım toplumun fertleri gibi cahil olan,
laftan anlamayan ve daha Rabbini tanımayan Allah'tan, İslami bir hayat yaşamayı bize nasip
bir insan olabilirdim. etmesini, bunu hem gönlümüzde hem de beden-
lerimizde kolay kılmasını ve göndermiş olduğu
Evet, bu yazı serisini okuduktan sonra bu söz- ahkâmı uygulama noktasında bizlere yardım-
leri gönülden söyleyebilmendir amacımız. Eğer cı olmasını niyaz ediyoruz. Hiç şüphesiz ki O,
sen bunları söyleyebiliyor ve bunun için Rabbine duaları en iyi şekilde işiten ve onlara en güzel
hamd ediyorsan o zaman yazılarımız varacağı biçimde karşılık verendir. (Âmin)
yere varmış ve maksadımız hasıl olmuş demektir
ki, bu durumda senden dua beklediğimiz gibi, bu İslam'ınla İzzet ve Şeref Duy
hâl üzere sebat edebilmen için de sana dua ede-
Mümine bacım, her şeyden önce inandığın aki-
riz. Yok, eğer bu sözleri söyletemezsek o zaman
de, takip ettiğin menhec ve sürdürdüğün hayat
Rabbimizden af diler ve nakıs yazdığımız için
tarzı ile izzet duymalı ve bundan yana asla bir
bizi bağışlamasını talep ederiz. Zira O, kullarına
ezikliğe kapılmamalısın. Çünkü bütün izzet, bü-
karşı çok şefkatli, onların hatalarını bağışlamada
tün şeref, bütün onur ve haysiyet ancak ve ancak
alabildiğine affedicidir.
Allah'ın katında ve Allah'ın safında yer alanların
İşte bacım, batılın ayyuka çıktığı, her taraftan yanındadır.
bizi sarmaladığı ve tüm yönleriyle bizi işgal ettiği
"Her kim izzet (ve şerefi) istiyorsa (bilsin ki)
bir dönemde hayır üzere yardımlaşmak ve hakka
izzet (ve şeref), bütünüyle Allah'a aittir." 2
kardeşlerimizi yönlendirmektir gayemiz.
"İzzet (ve şeref) ancak Allah'a, Rasûlü'ne ve iman
"İyilik ve takva konusunda birbirinizle yardım-
edenlere aittir; ama münafıklar bunu bilmezler." 3
laşın, günah işlemek ve düşmanlık hususunda
yardımlaşmayın!" 1 Bizler eğer Allah'ın safında yer alıyor ve O'nun
durmamızı istediği yerde duruyorsak –ki bu ko-
Biz eğer bu ilahi buyruk uyarınca birbirimizi
nuda en ufak bir tereddüdümüz yok– bundan
iyiliğe, hayra, faziletli işlere ve erdemli davranışla-
yana asla bir sıkıntıya kapılmamalı, gocunmama-
ra yönlendirirsek Allah'ın yardımına mazhar olur
lı ve kesinlikle bir endişe taşımamalıyız; aksine
ve dinimizi yaşamada bir kolaylığa ereriz. Zira
bundan şeref duymalıyız. Ve şunu hiç aklımızdan
insan kendisi gibi inanan ve kendisi gibi yaşayan
insanların varlığını bildiğinde, inandığı ve yaşa-
dığı şeyler hususunda gayret etmesi daha da bir
Ramazan
2. 35/Fatır, 10 1436
1. 5/Maide, 5 3. 63/Münafikun, 8

Temmuz’15 • SAYI: 40

21
çıkarmamalıyız ki, tevhid ve bu tevhidin pratik gerektiğini sordu. Heyette bulunanlar Allah'ın
uygulaması olan şeriat, bizim yegâne şeref kay- bereketi ile Kudüs'e gitmesinin hayır olacağını
nağımızdır. ve bunun inşallah müminlere birçok fayda sağ-
layacağını söylediler ve istişareler sonucu Ömer
"Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki, onda gitmeye karar verdi ve kölesi Eslem'i de yanına
sizin (izzet ve) şerefiniz vardır. Hâlâ aklınızı alarak yola koyuldu...
kullan(ıp öğüt al)mayacak mısınız?" 4
Kudüs'e yaklaşmışlardı. Sahabe onun geldiğini
İşte biz bununla şerefi elde etmiş insanlarız. Bu öğrenince onu karşılamak için yollara çıktılar. Bir
nedenle başka bir inançta veya başka bir hayat yerde buluştular. Onu karşılamaya gidenler ara-
modelinde izzet arayamayız. Eğer böyle yapar ve sında Ashab-ı Kiram'ın en zahid insanlarından
başka kapıların zilini çalarsak izzeti yanlış yerde olan Ebu Ubeyde b. El-Cerrah da radıyallahu anh var-
aramış oluruz ki, onu başka kapılarda arayanlar dı. Sonra yol üzerinde havuz gibi bir su birikin-
er ya da geç o kapılardan kovulacak veya o ka- tisine yaklaştılar. Ömer radıyallahu anh devesinden
pılar, eninde sonunda yüzlerine kapanacaktır. indi, ayakkabılarını çıkarıp boynuna astı ve
devesinin dizgininden tutup onunla bera-
İzzet ve şeref bütünüyle Allah'a subhanehu
ber suya girdi. Bunu gören Ebu Ubeyde:
ve teâlâ ait olduğuna göre izzetli ve şerefli
olmak da ancak O'nun emirlerine — Ey müminlerin emiri! Deve-
bağlanmak ve O'nun yasakla- nizden iniyor, ayakkabılarınızı
dığı şeylerden kaçınmakla çıkarıp boynunuza asıyor son-
olur. O'nun emrettiklerine ra da devenizin dizgininden
İzzet ve şeref bütünüyle Allah'a sub-
karşı gelip yasakladıklarını hanehu ve teâlâ ait olduğuna göre tutarak onunla beraber
işleyerek izzetli olunmaz. izzetli ve şerefli olmak da ancak suya mı giriyorsunuz?
Bak, şimdi sana saha- O'nun emirlerine bağlanmak ve O'nun
Böyle yapmayınız! Zira
yasakladığı şeylerden kaçınmakla
benin yaşamış oldukları olur. O'nun emrettiklerine karşı gelip bu memleketin halkının
hayat tarzından oldukça yasakladıklarını işleyerek izzetli olunmaz. sizi bu şekilde görmesi be-
memnun olduklarını gös- nim hoşuma gitmez, dedi.
teren ve kendilerinin nasıl
bir izzet anlayışına sahip ol- Bunu duyan Ömer:
duklarını ortaya koyan bir örnek
— Vah sana ey Ebu Ubeyde! Eğer
zikrederek izzetin asıl itibariyle ne-
bunu bir başkası söylemiş olsaydı onu,
lerde aranması gerektiğini ifade etmeye
ümmet-i Muhammed'e bir ibret vesilesi
çalışalım.
yapardım, dedi.
Ashab-ı Kiram, Allah'ın yardımıyla Kudüs'ü
Ve sonra konumuzla alakalı olan ve tüm dün-
fethetmişti... Orada o gün için Hristiyanlar ve
yaya izzetin nereden kaynaklandığını ilân eden
onlara dinlerinde öncülük eden papazlar yaşı-
şu müthiş cümlelerini söyledi:
yordu. Ashab oraya girip Kudüs'ün anahtarlarını
istediklerinde orada bulunan yetkili kimseler, bu- ‫"إﻧﺎ ﻛﻨﺎ أذل ﻗﻮم ﻓﺄﻋﺰﻧﺎ اﻟﻠﻪ ﺑﺎﻹﺳﻼم ﻓﻤﻬام ﻧﻄﻠﺐ اﻟﻌﺰة‬
ٍ
ranın anahtarlarını ancak belirli şartlar dahilinde
en yetkili kişiye vereceklerini söylediler. Ashab-ı ‫ﺑﻐري ﻣﺎ أﻋﺰﻧﺎ اﻟﻠﻪ ﺑﻪ أذﻟﻨﺎ اﻟﻠﻪ‬
Kiram hemen aralarında bu olayı istişare etti ve "Bizler yeryüzünün en zelil kavmiydik de Allah
neticede müminlerin emiri olan Ömer'e radıyallahu bizi İslam'la izzetlendirdi. Bu nedenle biz her ne
anh bunu yazmayı ve mümkünse acilen Kudüs'e zaman izzeti O'nun bizi izzetlendirdiği şeyden
gelmesini öngördüler. Hemen mektup yazıldı başka bir şeyde ararsak, Allah bizi zelil kılar." 5
ve ulakla Ömer'e gönderildi. Mektup bir süre
sonra Ömer'e ulaştı. Kudüs'teki sahabiler mek- Diğer bir rivayet ise şöyledir:
tupta hemen oraya gelmesini ve fethin kâmilen
"Ömer, Kudüs yolu üzerinde bulunan Câbiye'ye
gerçekleşmesini istiyorlardı. Ömer orada kendi-
geldi. Esmer bir deveye binmişti. Başında sarık ve
sine danıştığı arkadaşlarını topladı ve ne yapması
5. Hâkim, El-Müstedrek, 207. Hâkim, bu rivayetin Buhari ve
4. 21/Enbiya, 10 Müslim'in şartlarına göre 'sahih' olduğunu söylemiştir.

22
takke olmadığı için saçsız başı güneşte parlıyordu. Kendisine bir at getirildi. Eyer vurmaksızın, bir
Ayaklarını, üzengi olmadığı için iki yana sarkıtmış- parça kumaş sarmak suretiyle üzerine bindi. An-
tı. Üzerinde bulunan kaba yünden yapılmış abası, cak hemen vazgeçerek 'Durdurun şunu, durdurun
mola verdiğinde yatak vazifesini görüyordu. İçi şunu! Ben bugüne kadar insanların (böyle bir) şey-
hurma lifleriyle doldurulmuş heybesini de yastık tana bindiklerini görmemiştim' dedi. Böylece attan
olarak kullanıyordu. Sırtında beyaz pamuktan inerek getirilen devesine bindi..." 6
yapılmış yan tarafları yırtık eski bir gömlek vardı.
Görüldüğü üzere Ömer radıyallahu anh burada üze-
Ömer: rindeki kıyafetleri değiştirerek ve heybetli atlara
binerek Kudüs'e girmesi kendisine teklif edildi-
— Bana bu kavmin önderini çağırınız, dedi.
ğinde, izzetin kâfirlere şirin gelecek kıyafetler giy-
Gidip çağırdıklarında ona: mekte veya onları büyüleyecek vasıtalar üzerinde
gezmekte olmadığını; aksine izzetin inançta ve
— Şu gömleğimi yıkayınız, yırtıklarını dikiniz ve bu inancı gerektiği şekilde yaşamakta olduğunu
bana emaneten bir gömlek bulunuz, dedi. bizlere öğretmiştir. Ve Ömer, bu tespitinde çok
haklıdır.
Bunun üzerine ona ketenden bir gömlek getir-
diler: Gerçekten de Ömer radıyallahu anh izzetin nerede
olduğunu çok iyi anlamıştı. Kâfirlerin kendisini
— Bu nedir, diye sordu.
daha hoş görmesi için rutin olarak sürdürdüğü
— Ketendir, dediler. yaşam tarzını değiştirmeyi veya bundan ödün
vermeyi izzete ters bir davranış olarak değerlen-
— Peki, neden yapılmıştır, dedi. dirmiş ve bu sözüyle gerçek izzetin ancak İslam'ın
Kendisine keten hakkında bilgi verdiler. Böylece değerlerine sahip çıkmakla olacağını, karşısın-
gömleğini çıkararak getirilen gömleği giydi. Daha da duran sahabelere anlatmaya çalışmıştı. Söz,
sonra da yıkanıp, yırtıkları dikildikten sonra tekrar Ömer'in sözüydü ve gerçekten de izzet, ancak
kendi gömleğini giydi. Allah'ın bizi izzetlendirdiği şeylerdeydi.

Köyün önderi, Ömer'e: Bu nedenle ey bacım, sen öncelikle itikadın,


imanın ve üzerinde bulunduğun akide esasların-
— Sen, Arapların kralısın. Buralarda büyük dan; sonra da bu inancın senden istediği giyim
insanların deveye binmesi hoş karşılanmaz. Eğer tarzı olan hicabından izzet duy! Bununla kendini
başka bir şey giyer ve bir ata binerseniz bu, Rum- onurlu hisset! Başını dimdik tut ve asla bundan
ların gözünde daha ciddi bir şey olur, dedi. dolayı gocunup, sıkılma! Eziklik hissetme! Sen,
tesettürün ve iffetinle anlamlısın. Sen, hicabınla
Bunun üzenine Ömer: şereflisin. Senin karşında, vücudunu açarak in-
sanlara mahrem yerlerini teşhir eden veya bede-
— Biz, Allah'ın bizi İslam'la izzetlendirdiği bir
milletiz. Bu nedenle ondan başka bir şeyi alternatif Ramazan
1436
olarak istemeyiz, dedi. 6. İbni Ebi'd-Dünya, Ez-Zühd, 115; El-Bidaye ve'n-Nihaye, 7/70.

Temmuz’15 • SAYI: 40

23
nini Allah'ın emrettiği şekilde örtmeyerek âdetâ Unutma ki izzet, hevaya tabi olmakta değil,
onu alıma sunan kadınlar asla izzetli değildirler. İslam'ı yaşamaktadır.
Bir bakıma onlar şereflerini yitirmiş, onurlarını
kaybetmiş, haysiyetlerini paralamış düşük, rezil, İzzet; şirke bulaşmakta değil, tevhide sahip
adi insanlardır. Böylesi düşük insanlar karşısında çıkmaktadır.
niçin eziklik hissediyorsun ki? Onlar, tesettüre
İzzet; açık saçık olmakta değil, namusu muha-
girmeyerek Rabblerine isyan ettikleri için uta-
faza etmektedir.
nıp, eziklik hissetsinler. Sen ise başını kaldır ve
Rabbinin sana layık gördüğü giyim tarzından İzzet; hayâsızlıkta değil, iffetli olmaktadır.
razı olarak, gönül hoşnutluğu ile dik dur! Ve asla
bundan utanma! Utanacak ve sıkılacak birileri İzzet; teberrücde değil, örtüyle kapanmaktadır.
varsa, hiç kuşkun olmasın ki onlar, bedenlerini
hain gözlerin arsız bakışlarına sunarak Rabble- İzzet; çarşı pazarlarda boş boş dolaşmakta
rine isyan eden bu rezil kadınlardır. değil, evlerimizde edep, ahlak ve vakarımızla
oturmaktadır.
Onlar Allah'a isyan etmekten utanmı-
yorlar da, sen Allah'ın emrini yerine ge- İzzet; karşı cinsle aynı ortamları pay-
tirdiğinden dolayı mı utanacaksın? laşmakta değil, onlarla alabildiğine
Onlar azabı ve gazabı çok çetin ayrışmaktadır.
olan Rabblerine isyan etmek-
ten korkmuyorlar da, sen on- İzzet, kâfirlerin hayat tarzını
lara muhalefet ederek hışım- benimsemekte değil, İslam'ın
Sen, Rabbinin hatırı için senden
larını üzerine çektiğinden istenen hayat tarzını yaşayan ve bunun hayat modelini özümse-
dolayı mı korkacaksın? karşılığında Firdevs'e talip olan bir mektedir.
dava kadınısın. Dava sahiplerinin ise
dikkate alacakları şeyin kâfirlerin ne İzzet; necis ve kokuş-
Hayır! Hayır! diyecekleri değil, Allah'ın ne diyeceği
muş Batı'nın öngördüğü
Asla! olduğunu aklından çıkarmamalısın.
yaşam biçimine 'evet' de-
"Siz, Allah'ın, hakkında size mekte değil, aksine onların
herhangi bir delil indirmediği dikte ettiği yaşam tarzına koca
bir şeyi O'na ortak koşmaktan bir 'La' diyebilmektedir.
korkmuyorsunuz da, nasıl olur da
ben Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden Hasılı, izzet ancak ve ancak Allah'ın
korkarım? Biliyorsanız (söyleyin, bu) iki istediği hayatı yaşamakta ve
subhanehu ve teâlâ

gruptan hangisi güvende olmaya daha layık- cennete götüren amellere sıkı sıkıya bağlı ka-
tır?" 7 larak O'nun gösterdiği yolda sabit adımlarla
ilerlemektedir. Allah'a yemin olsun ki, bunun
Sen, onlardan ve onların hayat tarzlarına mu- dışındaki bir hayatta ne şeref vardır ne de izzet!
halefetten asla gocunmayacak ve bu noktada
hiçbir zaman aşağılık kompleksine kapılmaya- Cennet Ucuz Değildir, Bedel İster
caksın. Çünkü sen, Rabbinin hatırı için senden Mümine kardeşim, Allah'ın ticaret için ortaya
istenen hayat tarzını yaşayan ve bunun karşılığın- koymuş olduğu mal olan cennet ucuz değil; aksi-
da Firdevs'e talip olan bir dava kadınısın. Dava ne uğrunda birçok şeyi feda etmeyi gerektirecek
sahiplerinin ise dikkate alacakları şeyin kâfirlerin kadar pahalıdır.
ne diyecekleri değil, Allah'ın ne diyeceği oldu-
ğunu aklından çıkarmamalısın. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bunun böyle ol-
duğunu bizlere şu hadisinde bildirmiştir:
Burada son olarak, şu sözlerin altını çizmek
istiyoruz; ama bunları bir slogan olarak değil, "Dikkat edin! Allah'ın ticaret için ortaya koymuş
Kur'an ve Sünnetten süzülmüş birer hakikat olduğu mal çok pahalıdır. Dikkat edin! Allah'ın
olarak okumanı tavsiye ediyoruz: ticaret için ortaya koymuş olduğu mal, cennettir." 8

7. 6/En'am, 81 8. Tirmizi

24
Yüce Allah subhanehu ve teâlâ satın almamız için önü-
müze cenneti koymuştur. O cennet ki, uğrunda
her şey feda edilmeye ve her şeyden geçilmeye
değer bir ödüldür. Peki, bunun karşılığında Allah
bizden ne istemektedir?

Bu soruyu Kur'an'a sorduğumuzda Allah'ın bu-


nun karşılığında bizden öncelikle iman etmemizi,
kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamamızı, ayet-
lerine teslim olmamızı, tevbe etmemizi, ihsan
üzere bir hayat sürdürmemizi, takvalı davranma-
mızı, mustakim olmamızı, uğrunda mallarımızı
ve canlarımızı feda etmemizi ve O'nun istediği veya trilyar yıl değil; ebedî olarak kalınacak bir
doğrultuda bir hayat yaşamamızı istediğini görü- yurt olacaktır. Eee, böylesine mükemmel ve son-
rüz. İşte eğer sen bu cennete talip isen ve öldük- suz nimetler için bir süreliğine azıcık sıkıntı ve
ten sonra orada ebedî bir mutluluğu arzuluyorsan zorluklara katlanmak değer her herhalde?
o zaman Allah'ın isteklerine ram olacak ve O'nun
senden talep ettiği hayat tarzına titizlikle riayet İşte bu nedenle şu dünya hayatında tesettü-
etmeye çalışacaksın. Ama unutma ki, bu kolay ründen ve hicabından dolayı birtakım sıkıntılar
olmayacaktır. Bunu ön kabul ile kabul etmelisin. çekmeye ve bazı zorluklarla karşı karşıya kalma-
Zira batılın kol gezdiği, her yeri işgal ettiği ve ne- ya hazır olmalısın. Senin, hicaba bürünmen ve
redeyse tüm kadınları hegemonyası altına aldığı ortalığın alev alev yandığı günlerde bile siyah
hiçbir dönemde, iffet ilkesi üzere kurulu İslami örtü giyinerek Allah'ın emrini yerine getirmeye
bir hayatı yaşamak kimse için kolay olmamıştır çalışman hakikaten kolay bir şey değildir. Nefse
ve bundan sonra da olmayacaktır. çok ağır ve meşakkatli gelen bir iştir. Lakin –de-
diğimiz gibi– sen cennetin talibisin; bu nedenle
Herkesin gönüllerince giyindiği, nefislerinin ahireti ummayan diğer kadınlar gibi rahat davra-
esiri olarak özgürce(!) çarşı pazarlarda dolaştığı, namazsın. Sen, onlar gibi her ortamda yer alamaz,
şehvetlerinin arzu ettiği şekilde rahatlıkla her nefsinin istediği her şeyi yapamaz, arzuladığın
yere girip çıktığı bir dönemde, senin sadece ve her kıyafeti giyemezsin. Çünkü sen, tekrar söylü-
sadece Rabbinin hatırı ve rızası için bu ortamlar- yorum cennetin talibisin. Yani her türlü nimetin
da bulunmaman ve onların yaptığı gibi özgürce en güzel hâliyle verildiği ebedîlik diyarının talibi...
davran(a)maman, tabiatıyla nefsine zor gelecektir.
Ama bacım, şunu hiç aklından çıkarma ki, ebedî Eğer bu dünyada nefsinin arzuladığı her türlü
mutluluk diyarı olan cennetin yolu hep nefse ağır kıyafeti giyemiyorsan, bil ki sen onu yarın ku-
gelen zor amellerle donatılmıştır. Buna mukabil sursuz nimetler diyarı olan cennette, hem de en
cehennem hep nefsin isteyip, arzu duyduğu çe- güzel hâliyle giyeceksin. Ve sana orada öyle elbi-
kici şeylerle süslenmiştir. seler verilecek ki, vallahi onun güzelliği belki de
hurilerin bile gözlerini kamaştırtacak, dudakla-
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu hakikati şu rını uçuklatacaktır.
sözleriyle dile getirir:
"Şüphesiz ki, iman edip salih ameller işleyenler
"Cehennem, nefse hoş gelen şeylerle kuşatılmış; var ya, doğrusu biz, güzel amel ortaya koyan kim-
cennet ise, nefsin istemediği şeylerle çepeçevre sa- senin ecrini asla zayi etmeyiz. İşte onlara, içlerin-
rılmıştır." 9 den ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada
altın bilezikler takınırlar, ince ve kalın ipekten yeşil
Cennette ebedî bir mutluluk yaşanacağı için elbiseler giyerek tahtlar üzerine kurulurlar. Ne gü-
onun ilk etapta nefsin hiç de hoşlanmadığı birta- zel bir mükâfat ve ne güzel yaslanacak bir yer!" 10
kım ibadetler, fedakârlıklar ve emir ve yasaklarla
perdelenmesi, hiç de garip değildir. Zira orası bin Senin hicabın, senin hem imanın hem de Rab-
yıl değil, on bin yıl değil, yüz bin yıl değil, trilyon bine sunduğun salih bir amelindir. İşte bu güzel
Ramazan
1436
9. Buhari, Müslim 10. 18/Kehf, 31

Temmuz’15 • SAYI: 40

25
amelini Allah asla zayi etmeyecek ve karşılığında ufak bir şüphen olmasın; zira O, sözünde duran-
sana cennette bilezikler ve atlas kumaştan mamul ların en hayırlısıdır.
ipek elbiseler verecektir. Onları giymek için kâfir
kadınların şu dünyada giydiği elbiselerden fera- Değerli bacım, işte bu yazımızda sana kısa bir
gat etmeye değmez mi? girişin ardından iki hususla nasihatte bulunma-
ya çalıştık. İnşallah Rabbim fırsat verirse diğer
Şimdi bir de şu ayete kulak ver: yazımızda fayda ümit ettiğimiz başka nasihatle-
rimizle seni hayra yönlendirmeye devam edece-
"Allah'a karşı gelmekten sakınan (takvalı dav- ğiz. Allah, bizi ve seni bu nasihatlerden en güzel
rananlar), cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. şekilde faydalanan kullarından eylesin.
'Oraya güven içinde, esenlikle girin' denilir. Biz
onların gönüllerinde olan her türlü kin (ve nef- Bir sonraki yazımızda tekrar buluşmak dile-
ret)i çıkardık. Artık onlar sedirler üzerinde kardeş ğiyle, fi emanillah...
kardeş karşılıklı oturacaklardır." 11

Senin hicabın, senin Allah'a karşı gelmekten


sakındığın için üzerine aldığın takva elbisendir.
Sen bu elbisen nedeniyle muttakiler zümresine
dahil oldun. Allah da muttaki olan kullarına
ayette zikredilen güzellikleri bir 'ödül' olarak
verecektir.

Hani hicabın ve çarşafından dolayı şu dünya-


daki birçok çay bahçesine, restorana ve kafeye
gidemiyor ve oralardaki koltuklara rahat rahat
yaslanamıyorsun ya, üzülme! Sen eğer bu dün-
yada iffetini koruyarak muttakiler sınıfında yer
alırsan Allah sana dünyada kâfirlerin yaptığından
çok daha güzelini ahirette nasip edecek ve seni
paha biçilmez sedirler üzerinde kardeşlerinle
karşılıklı olarak oturtarak zevk-u sefa sürmeni
temin edecektir. Hem de dünyada kâfirlerin rahat
rahat oturup istirahat ettiğinden çok daha güzel
şekilde...

Sen bir şeyi Allah için bu dünyada terk edersen


Allah çok daha hayırlısını ve çok daha güzelini
ahirette sana nasip edecektir. Bundan yana en

11. 15/Hicr, 45-47

26
Fikriyat
ozcanyildirim@tevhiddergisi.com Özcan Yıldırım

Münafıkların Özellikleri:
Bahanecidirler!
Bahanecilik ahlakının kişide oluşmasına sebebiyet
veren; dünya endişesi ve dünyevileşme, kişisel
korkular, gevşeklik, bıkkınlık vs. birçok hususu
sayabiliriz. Fakat meselenin künhü ve hepsini
tek bir yerde toplayan; verilen işlerin kişinin
nefsine ağır gelmesinden başka bir şey değildir.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla...

A llah'ın kitabında yergiye muhatap olan en


karaktersiz, omurgasız, kendilerini çok
akıllı zannedip de en ahmak olan güruh, şüphe-
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında mü-
nafıkların bu özelliklerine hem kitap hem de sün-
net şahitlik etmiştir. Allah'ın bize haber verdiği
siz ki itikadi nifaka saplanmış olan münafıklar- bu hususlara, rotasını arayan bir kimsenin işaret
dır. Münafıkların itikaddaki bu omurgasızlığı, levhalarına baktığı gibi pürdikkat bakmalı ve bu
karakterlerine ve sosyal ilişkilerine de yansımış, hususlar üzerinde biraz düşünmelidir. Çünkü
onların toplum nezdinde de tiksindirici olması- şurası bir gerçektir ki; bu kitap, ayetlerin üze-
na sebebiyet vermiştir. rinde düşünen, tedebbür ve tefekkür edenlere
yol göstermekte, onları doğru/sahih bir menhec
Münafıkların, İslami çalışma sahasına da yan- üzere kılmaktadır. Bu kitap, sahih bilgi -tecrübe-
sıyan özelliklerinden olan ve İslami çalışmanın basiret süzgecinde tefekkür edilirse vakıaya doğ-
ucundan tutmaya gayret eden kimselerin moral- ru bir şekilde tatbik edilir. Aksi halde günümüz
lerini bozan bir özelliği de bahaneci olmalarıdır. ile alakası olmayan vakıaları, birbiri ile hiçbir
Bahanecilik, onların mayalarına girmiş olan ve yönden benzeşmeyen bir vakıaya tatbik ederek,
hamurlarını ekşiten kötü ahlaklarından biridir. başağrısı olan bir hastalığa cerahat yapmış olu-
Her meselede bir bahaneleri vardır. Hiçbir zaman ruz. Münafıkların iç dünyasını dışa yansıtan bu
kendilerinin bir suçu yoktur. Sürekli etrafında- kitaba da bu nazarla bakmalı, meseleye sadece
ki insanlar sanık sandalyesine oturmalı, onlar Abdullah b. Ubeyy ve avanesi üzerinden bakma- Ramazan
mahkûm edilmelidir. malıyız. Belki çevremizde amelî olarak onlara 1436

Temmuz’15 • SAYI: 40

27
dahi taş çıkartacak güruhlar vardır fakat olaylara "Onlara: 'Geliniz, Allah yolunda savaşınız ya
basiretle bakamadığımızdan bunları müşahede da savunma yapınız' denince: 'Eğer savaşmayı
edememekteyiz. bilseydik, mutlaka peşinizden gelirdik' dediler. O
gün onlar imandan çok küfre yakındılar. Kalple-
Kur'an'da Bahanecilik Psikolojisi rinde olmayan şeyi ağızları ile söylüyorlardı. Hiç
"İman etmiş olanlar: 'Keşke cihad hakkında bir kuşkusuz Allah, onların gizli tuttukları duyguları
sure indirilmiş olsaydı!' derler. Ama hükmü açık çok iyi bilir." 5
bir sure indirilip de onda savaştan söz edilince,
kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı "Onlardan kimi de: 'Bana izin ver, beni fitneye
geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını gö- düşürme' der. İyi bilin ki; onlar, fitne içine düş-
rürsün. Onlara yakışan da budur!" 1 müşlerdir. Ve muhakkak ki cehennem, kâfirleri
çepeçevre kuşatıcıdır." 6
"(Seferden) onlara döndüğünüz zaman size özür
beyan edecekler. De ki: '(Boşuna) özür dilemeyin! "Eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolcu-
Size asla inanmayız; çünkü Allah, haberle- luk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup
rinizi bize bildirmiştir. (Bundan sonraki) peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol, onlara
Hem iş
amelinizi Allah da görecektir, Rasûlü uzak geldi. Gerçi onlar: 'Gücümüz yetseydi mutla-
yapmayıp, de. Sonra görüleni ve görülmeyeni ka sizinle beraber çıkardık' diye kendilerini helak
hem iş yapan bilene döndürüleceksiniz de edercesine Allah'a yemin edecekler. Hâlbuki Allah
yapmakta olduklarınızı size onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor."
7
Müslümanla-
rı eleştirmek, mü- haber verecektir.' Onların "Allah'ın Peygamberine muhalefet için geri ka-
yanına döndüğünüz zaman lanlar, oturup kalmalarına sevindiler. Allah yolun-
nafıkların ahlakıdır. size, kendilerinden (onları
Kendi egolarından da mallarıyla, canlarıyla cihad etmek hoşlarına
cezalandırmaktan) vaz- gitmedi. 'Bu sıcakta savaşa çıkmayın' dediler. De
vazgeçemeyip, İsla- geçmeniz için Allah adına ki: 'Cehennem ateşi daha sıcaktır.' Keşke bilseler-
mi sahada egosunu yemin edecekler. Artık di." 8
eritmiş olan Müslü- onlardan yüz çevirin.
Çünkü onlar murdardır. Bu vb. ayetler, münafıkların mücadele sahasın-
manları ya açıktan Kazanmakta olduklarına dan geri durmak, sıkıntıya girmemek için baha-
ya da inceden in- (kötü işlerine) karşılık ceza neci olduklarını gözler önüne sermektedir. Al-
ceye eleştirenlerin, olarak varacakları yer cehen- lah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında münafık
münafıkların ahla- nemdir." 2
tiplemesi; risk almadan, fazla efor sarfetmeden
kından nasipleri- hazıra konmaya çalışan, nefsani düşkünlükleri
"Bedevilerden, (mazeretleri had safhada olduğundan her türlü çabadan ipe
ni fazlasıyla olduğunu) iddia edenler, kendi- un sererek kaçan kimselerdir.
aldıkları lerine izin verilsin diye geldiler. Allah
aşikârdır. ve Rasûlü'ne yalan söyleyenler de oturup "Allah; içinizden bir diğerini siper ederek sıvışıp
kaldılar. Onlardan kâfir olanlara elem ve- gidenleri muhakkak bilir." 9
rici bir azap erişecektir." 3
İlginç olan tarafı da, iş verildiğinde kaytar-
"Onlardan bir grup da demişti ki: 'Ey Yesribli- maları ile tanınan bu güruh, Müslümanların
ler (Medineliler)! Artık sizin için durmanın sırası yaptıklarını sürekli eleştirerek onlara eziyet et-
değil, haydi dönün!' İçlerinden bir kısmı ise: 'Ger- mektedirler. Onların bu durumu, kendi nefisle-
çekten evlerimiz emniyette değil' diyerek Peygam- rini dahi unutturmuş, Allah'ı az zikreder, ahiret
berden izin istiyordu; oysa evleri tehlikede değildi, hayatı yerine dünya hayatını gündemine yerleş-
sadece kaçmayı arzuluyorlardı." 4 tirir hâle getirmiştir. Hem iş yapmayıp, hem iş
yapan Müslümanları eleştirmek, münafıkların

5. 3/Âl-i İmran, 167


1. 47/Muhammed, 20 6. 9/Tevbe, 49
2. 9/Tevbe, 94-95 7. 9/Tevbe, 42
3. 9/Tevbe, 90 8. 9/Tevbe, 81
4. 33/Ahzab, 13 9. 24/Nur, 63

28
ahlakıdır. Kendi egolarından vazgeçemeyip, İs- peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara
lami sahada egosunu eritmiş olan Müslümanları uzak geldi. Gerçi onlar: 'Gücümüz yetseydi mut-
ya açıktan ya da inceden inceye eleştirenlerin, laka sizinle beraber çıkardık' diye kendilerini helak
münafıkların ahlakından nasiplerini fazlasıyla edercesine Allah'a yemin edecekler. Hâlbuki Allah
aldıkları aşikârdır. onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor." 11

Bahaneciliğe İten Bir Sebep: Nefse Allah subhanehu ve teâlâ Kur'an-ı Kerim'de müna-
Zor Gelen veya Hoşa Gitmeyen Bir fıkların vasıflarını zikrederken şu hususa dikkat
çekiyor:
İşin Emredilmesi
Bahanecilik ahlakının kişide oluşmasına se- "Siz ganimetleri almak için çıktığınız zaman, 'biz
bebiyet veren; dünya endişesi ve dünyevileşme, de size tabi olalım' derler." 12
kişisel korkular, gevşeklik, bıkkınlık vs. birçok
hususu sayabiliriz. Fakat meselenin künhü ve Neden böyle diyorlar? Çünkü burada onlar için
hepsini tek bir yerde toplayan; verilen işlerin menfaat, ganimet elde etme umudu vardır. Orta-
kişinin nefsine ağır gelmesinden başka bir şey da henüz ganimet yokken, uzak diyarlara sefere
değildir. çağırıldıklarında bu durum hoşlarına gitmedi.
Ağır geldi onlara. Hevalarının muhalefet ettiği
Emirler, zaman zaman Müslümanların hoşuna bir şeydi.
gitmeyen bazı emir ve talimatlar da verebilmekte-
dir. Bu direktifler, nefislerine çok ağır da gelebilir. Müminler ise her hâlükârda, darlıkta ve zor-
Ancak müminlerin özelliği bu durumlarda dahi lukta; hazârda ve seferde; yakınlıkta ve uzak-
haram olmadığı sürece verilen emir ve talimat- lıkta daima komutanlarının ve emirlerinin ya-
lara itaat etmektir. Çünkü müminler, bu itaatin nında ve arkasında dururlar. Bu da, müminler
hatta Allah'a itaat olduğunun şuurundadırlar.10 ile münafıklar arasındaki ayırt edici önemli bir
özelliktir. Biz de sık sık dönüp nefsimize baka-
Münafıklar ise böyle değildir. Münafıklara ve- lım. Nefse zor ve ağır gelen, hoşumuza giden ya
rilecek emir, şayet onların hevasına uygun düşer, da kerih gördüğümüz, hevamıza muvafık olan
onlar için kolay ve menfaat sağlamalarına vesile veya hevamızın muhalefet ettiği her durumda
edinilebilecek türden bir şeyse, bunu yerine ge- emirimize itaat ediyor isek bu, müminlerin ayırt
tirmek için çırpınırlar. Onlar, hevalarına muha- edici özelliklerine sahip olduğumuz anlamına
lefet eden bir şeyle emrolunduklarında ise isyan gelir. Böylesi hâllerde, kişinin tavrı 'duruma göre'
ederler. Allah subhanehu ve teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de değişir cinstense ve kafa sallamaktan ibaretse bu
münafıkların bu özelliklerini açıklamaktadır. davranış, münafıkların özelliğidir. Burada önemli
bir noktaya da değinmek gerekir: Tarih boyunca
"Eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolcu- münafıkların kişiliğinde ortaya çıkan karakte-
luk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup
Ramazan
11. 9/Tevbe, 42 1436
10. Bkz. bir önceki bölüm. 12. 48/Fetih, 15

Temmuz’15 • SAYI: 40

29
ristik bir özellik var. Bu özelliğe günümüzde de Bunu böyle bildikleri için rahatça ön plana çıkıp
birçok kez tanıklık edilebilmektedir. izin istediler.13

Emire itaat meselesinde hevalarına muhale- İslami sahadaki mücadeleden geri kalan mü-
fet eden bir mevzuyla karşılaştığı için itaatten el nafıklar, sadağında oku bol olan okçu misalidir.
çeken hiç kimse, 'isyan'ın gerekçesinin hevasına Kendilerine tehlike geldiğini anladıkları zaman,
muhalefet olduğunu açıkça söylemez. Muhak- tehlikeyi uzaklaştırmak için önceden hazırladık-
kak surette kendisi için şer'i bir kılıf bulur. Bu da ları en iyi oklarını atarlar. Fakat her halükârda
hatırlanacağı üzere geçen bölümlerde bahsedilen ağızlarından çıkan cümlelerle pot kırarlar. Tüm
bahanecilik hastalığının bir sonucudur. Çoğu kâinatın zerrelerine hükmeden Allah subhanehu ve
zaman da bu yaptıklarının bahanecilik ve kendi teâlâ onların dillerine hükmedemeyecek midir?
kendilerine yaptıkları bir kötülük olduğunun Allah onların dillerine hükmeder ve onların
farkında bile olmazlar. Bilhassa bu tür davranış ağızlarından çıkan lahn/eğri söz, onları eleverir.
bozuklukları, kişide bir meleke hâline gelmişse
durum daha da vehamet arz eder. "Biz dileseydik onları sana gösterirdik de, sen
onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen
Bu türden insanların bunun gibi bel- onları sözün eğriliğinden tanırsın. Allah iş-
li başlı vasıfları vardır. Bu vasıfları lediklerinizi bilir." 14
hem Kur'an'dan, hem Sünnet'ten
öğrenmişizdir. Ayrıca tecrübe- Karşısındaki insanı aldattığını
lerimizle de sabittir. Bunun zanneder, fakat sadece kendi-
haricinde tecrübe sahibi Müs- Karşısındaki insanı aldattığını zanneder, sini aldatır. Bilgi ve tecrübe ile
lümanlar da bu hususlara fakat sadece kendisini aldatır. Bilgi ve yoğrulmuş bir menhec ile
dikkat çekmiştir. Bu ka- tecrübe ile yoğrulmuş bir menhec ile hareket hareket eden ve Allah'ın
fikriyat

rakterdeki insanlar, şer'i eden ve Allah'ın basiret verdiği bir cemaat basiret verdiği bir ce-
emirlerden geri kalırlar- yönetimini Allah dilemedikçe kandırması da maat yönetimini Allah
olanaksızdır. Ya sözlerinden, ya amellerin- dilemedikçe kandırması da
ken araştırır, inceler ve neti- den Allah bir şekilde onları deşifre eder.
cede yaptıkları amelin meşru olanaksızdır. Ya sözlerinden,
olabileceğine dair delil diye ya amellerinden Allah bir şe-
'şer'i mazeret' bulurlar. kilde onları deşifre eder.

Münafıklar: 'Ey Muhammed! Se- İslami Hizmette Görev Ayrımı


fer uzak, mevsim sıcak' veya 'Bizi fitneye Yoktur!
düşürme. Biz Rum kadınlarının bizi fitneye Bir camianın içerisinde herkesin aynı işi
düşürmelerinden ve bundan dolayı cihadımı- yapması mümkün olmayan bir şeydir. Her bi-
zın heba olmasından korkarız' diyorlardı. Ki- rey kendi meziyetine göre yönetim tarafından
misi de: 'Ben yeni evlendim. Eşim var ve benim kanalize edilir ve o kulvarda davaya hizmet eder.
onu bırakacağım hiç kimsem yok, bana izin ver' Kimisi davetçidir, kimisi hocadır, kimisi yönetici-
diyordu. Kimileri işi daha da ileriye götürüp, dir, kimisi eğitmen, kimisi hizmetkârdır... Bunu
Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem dini öğretmeye cüret uzatabiliriz. Fakat görevler arasında hiçbir fark
etmeye kadar götürüyorlardı: 'Bunca insanı bera- yoktur. Dava kutsal ise, davaya taalluk eden her
berinde götürüp helak olmalarına sebep olacak. şey kutsaldır! Yeter ki, görevlere bakarken bunun
Bu ise İslam'a aykırıdır.' davaya taalluk ettiği, ecir yönünden çok olduğu
bilinci, zihinlerimizdeki yerinden ayrılmasın.
'Henüz güçlü olmadığı halde tüm insanları
karşısına almış, bütün kavimlerle mücadele edi- Cemaat bireylerinin en çok gaflete düştüğü
yor' vs. vs. diyorlardı. Bu gerekçeler, münafıkların hususlardan biri de görevler arasında fark gözet-
rahatça ileri sürebildikleri mazeretlerdi. Zira on- mektir. Kişi hoş gördüğü bir alanda görev almak,
lara göre herhangi bir Müslüman, bu mazeretleri, orada hizmet etmek istediğinde ve yönetimin
şer'i mazeret olarak kabul edip ileri sürebilirdi.
13. Müslümanların Emirlerine Karşı Sorumlulukları, Ebu Hanzala,
Furkan Basım ve Yayın, s. 62-64
14. 47/Muhammed, 30

30
kendisine başka bir alanda görev verdiği zaman- Fakat İslami davaya taalluk eden işlere gelince
larda cemaat bireyinin önünde tek bir yol vardır aynı hassasiyet gösterilmiyorsa ortada bir aidiyet
ki o da; cemaatin kararına gönülden itaat etme- sorunu var demektir. Evin bir yanı tutuştuğunda
sidir. İşin içerisinde gönülsüz itaat olduğunda o koşan birey, İslami davaya yapılan bir saldırıya
işten alınacak semere de kof olacak, onu savsak- veya davanın bir ihtiyacı için, yanan bir evin için-
lamaya başlayacaktır. Fakat gönülden olduğunda deki kişinin ruh hâli içerisinde değilse davaya
ise, onu ihsan üzere yapmaya gayret edecektir. aidiyetini tekrar gözden geçirmelidir.

Bireyi bu noktada yanlışa düşüren husus, gö- Cemaat bireyleri, kendisini bunun üzerinden
revler arasında fark gözetmektir. Usame b. Zeyd muhasebe etmelidir. Kişi davayı ailesi gibi gör-
radıyallahu anh gibi komutan olmak ile mescidin te- müyorsa, bahaneciliğin tohumlarını kendi kal-
mizliğini yapan kadın arasında davaya hizmet bine ekmiş demektir.
yönünden hiçbir fark yoktur. Allah Rasûlü'nün
sallallahu aleyhi ve sellem, mescidin temizliğini yapan ka- Allah subhanehu ve teâlâ bizleri davasına sadık, da-
dının vefatı sonrasında onun cenaze namazını vasını ailesine takdim eden, bu yolun sadık yol-
kılması, bunun açık göstergesidir. cularından eylesin.

Bahaneciliğin Mayası 'Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun' du-


amız ile...
Aidiyetsizliktir!
Bunun daha temel sorunu ise İslami davaya
aidiyetin olmamasıdır. Davaya kendisini adama-
yan, aidiyet göstermeyen kimsenin yapacağı her
iş, kendi çıkar ve maslahat süzgecinden olacak-
tır. Kendisine taalluk eden hususlar çıkarlarına
uyuyorsa çok hassas ve titiz bir şekilde yapacaktır.
Tam zıddı olduğunda ise 'bitse de gitsek' siyakıyla
iş yapacaktır.

Buna şöyle örnek verebiliriz: Kişi, kendi ai-


lesinin yanına gittiğinde her ihtiyacını karşıla-
mak zorundadır. Çok basit gördüğü küçük ev
tadilatlarını dahi yapmak zorundadır. Çünkü
tümü kendisine aittir. Çocuğu hastalandığında
tüm plan ve randevularını iptal eder, öncelikleri
tamamen değişir. 'Bana ne!' deme gibi bir lüksü
de söz konusu değildir. Evin bir yanı tutuşsa, evin
öte tarafında 'ense' yapamaz. Ramazan
1436

Temmuz’15 • SAYI: 40

31
Bi'setten Önce Siyer Notları
Enes Yelgün enesyelgun@tevhiddergisi.com

Davetçi'nin Sabır
Azığına Olan İhtiyacı
‘Acaba inandığımız şey doğru mu, hak isek daha
kısa yoldan hedefe ulaşmak mümkün mü, menhe-
cimizde bir sorun mu var?' Bu vb. soruların akla gel-
mesi de insanı yarıyolda bırakacak afetlerdendir.
Herşeyde olduğu gibi sabır burada da ilaçtır, azıktır.

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salat ve


selam Muhammed'in, alinin ve ashabının
üzerine olsun.
Özellikle son madde ile alakalı söylediklerimiz
davetçinin kimliğinin inşaası ile alakalı hususlar-
dı. Davetçi cahiliye toplumu içerisinde yaşama-
sına rağmen maddi ve manevi pisliklerden uzak
Vahyin daha başında Peygamber'e sallallahu aleyhi durarak dinini muhafaza etmeliydi.
ve sellem inen ayetler arasında Müddessir suresi-
nin ilk ayetleri de vardı. Önceki yazılarımızda bu Allah'ın subhanehu ve teâlâ Peygamberine verdiği ilk
ayetlerden çıkartabildiğimiz dersleri sıralamaya direktifler bunlarla sınırlı kalmadı. Yapılacak bu
çalıştık. Özetle: büyük amelde dikkat edilmesi gereken başka bir
hususa daha Allah ac şöyle dikkat çekiyor:
• Allah'ın subhanehu ve teâlâ Peygamberler gönderme-
sinin hikmetlerine, "Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma." 1
• Davetin özünün Rabbi yüceltme olduğuna, Kişinin ahirette yüzünü güldürecek her ameli-
• Davetin içeriği kadar onu insanlara ulaştıranın nin dünyada muhakkak bir karşılığı vardır. Mey-
kimliğinin de önem arzettiğine değindik.
1. 74/Müddessir, 6

32
veyi tadabilmek için öncesinde yapılması gereken yaptıkları yanlışlar kendi yüzlerine söylenince,
şeyler, gerçekleştirilmesi gereken fedakarlıklar aslında her Müslümanın üzerine gerekli olan ve
vardır. doğal olarak kendilerinin de yaptıkları vucubi-
yetleri ön plana çıkartıyorlar. Böylece yapılan
Allah'ın subhanehu ve teâlâ dinini yeryüzüne hakim eleştirilerden sıyrılmaya çalışıyorlar.
kılmak için ortaya konacak fedakarlığın en bü-
yüğünü ise Peygamberler üstlenirler. Şeytan ise Allah'ın subhanehu ve teâlâ dininin bu kimselerin
hangi hayırlı amel olursa olsun onu ifsad etmek amellerine ihtiyacı yoktur. Bilakis insan düşün-
için uğraşır. Öncelikle amelin ihlassız bir şekilde düğünde ortaya koyduğu bu fedakarlıkların as-
yapılmasını teşvik eder, başarılı olamaz ise ame- lında kendisine fayda sağlayacağını anlayacak-
li yaptırmamak için uğraşır, buna da muvaffak tır. İslam davası uğruna yapılan ameller çekilen
olamaz ise kibir vb. hasletlerle kişinin amellerini sıkıntılar mü'min için şereftir. Allah'a subhanehu ve
zayi eder. teâlâ O'nun dinini yüceltme hususunda kendisini
memur ettiği için sürekli hamd etmelidir.
Şeytanın bu oyunundan Peygamberler dahi
muaf değillerdir. O yüzden Allah subhanehu ve teâlâ Elbette Müslüman hem şeytanın verdiği bu
kendi nebisini, onun nezdinde tüm davetçileri vesveselere karşı ayaklarını sabit tutmak, hem
bu tehlikeye karşı uyarıyor. Ve 'Hangi fedakarlığı de Müddessir suresinin başından beri emredi-
yaparsanız yapın bu sizi kibre, kendinizi beğenme- lenleri yerine getirmek için azığa ihtiyaç duyar.
ye, başkalarının gözüne bu amellerinizi sokmaya
İşte o azık sabırdır.
sevk etmesin.' diyor.
"Rabbinin rızasına ermek için sabret." 2
Maalesef günümüz davetçileri bu uyarıyı dik-
kate almaktan fersah fersah uzaklar. Allah için Sabredilmesi gereken o kadar çok şey var ki!
yaptıkları ufacık amelleri dahi dillerinde büyü- Davetçi yola çıktığı andan itibaren biran bile olsa
tüyor, başkalarının kalplerinde de büyümesini bunlardan ayrı kalamaz.
temenni ediyorlar. Sonuç itibari ile bereketi ken-
disinden alınmış amel ne dünyada ne de ahirette İlk önce davetini ulaştırdığı kimselerin alay ve
kişiye fayda sağlıyor. yalanlamalarına maruz kalır. Bu bedeni işkence-
lerden çok daha ağırdır. Çünkü Müslüman izzetli,
Seyyid Kutub tefsirinde kalpleri bu hastalıkla kafir ise zelildir. Zelil olanın izzetli olanla alay
dolu olanları 'Fedakarlıklarının hesabını tutanlar.' etmesi nasıl kabul edilebilir nasıl normal karşı-
diye tanımlıyor. lanabilir ki?
Evet! Gerçekten bir taife varki bunlar her or- Allah subhanehu ve teâlâ bu imtihanla karşılaşan Pey-
tamda Allah için yaptıklarını ve bunun sonu- gamberini geçmiş nebilerden örnekler vererek
cunda karşılaştıklarını anlatmaktan, sonra da bu teselli etmiştir:
vesile ile insanlara söz söyleme hakkını kendinde Ramazan
bulmaktan çekinmiyor. Daha da ileri gidenler, 1436
2. 74/Müddessir, 7

Temmuz’15 • SAYI: 40

33
dığını zannederler. Sıkıntılar bittiğinde ise sanki
o sözler kendilerinden çıkmamışcasına normal
bir şekilde davranırlar:

"(Gelseler de) size karşı pek hasistirler. Hele korku


gelip çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi
gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku
gidince ise, mala düşkünlük göstererek sizi sivri
dilleri ile incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir;
bunun için Allah onların yaptıklarını boşa çıkar-
mıştır. Bu, Allah'a göre kolaydır." 5

"Andolsun ki senden önceki Peygamberler de Gerçekten bunlara sabretmek büyük bir iştir.
yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve ezi- Onlar ki Peygambere dahi ufak bir sıkıntıyla
yet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda karşılaşınca şunu söyleyebilen bir topluluktur:
yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini "Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hasta-
(kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. lık (iman zayıflığı) bulunanlar: Meğer Allah ve
Muhakkak ki Peygamberlerin haberlerinden bazısı Resûlü bize sadece kuru vaadlerde bulunmuşlar!
sana da geldi." 3 diyorlardı." 6
Kafirler, küçümseyerek susturamadıkları bu Bu kişilerle uğraşırken yolda kaybedilen vakit
davet için bu sefer kaba kuvveti devreye sok- insanlarda bıkkınlığa yol açacaktır. Yol uzadıkça
maya başlarlar. O yüzden her çağın Habbab'ları, ve hedeflenen şeyin alametleri dahi ortaya çık-
Bilal'leri, Ashab-ı Uhdud'ları muhakkak vardır. mayınca sorular zihinlerde canlanmaya başla-

Sabır azığı ile bu engeli de atlayan Müslüman- yacaktır.


lar bu sefer hiç ummadıkları yerden vurulurlar. 'Acaba inandığımız şey doğru mu, hak isek daha
Beraber aynı yolu yürüdükleri, kardeş olarak kısa yoldan hedefe ulaşmak mümkün mü, men-
gördükleri kişiler ufacık zorluklarda söylenmeye, hecimizde bir sorun mu var?' Bu vb. soruların
davayı, menhecini eleştirmeye başlarlar. Normal akla gelmesi de insanı yarıyolda bırakacak afet-
zamanlarda birer nasihat olarak değerlendirile- lerdendir. Herşeyde olduğu gibi sabır burada da
bilecek bu söylemler sıkıntı anında hançer gibi ilaçtır, azıktır.
yüreklere saplanır.
Sabredilmesi gereken şeyler elbette bunlar ile
Allah subhanehu ve teâlâ onları şöyle vasfetmektedir:
sınırlı değildir Peygamberine umumi bir emir ile
"İnsanlardan kimi vardır ki: 'Allah'a inandık' bunu bildiren Allah subhanehu ve teâlâ, Peygamberlerin
der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı za- kıssalarını peyderpey vahy ederek sabredilmesi
man, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi gereken şeylerin tafsilatını da ümmete göster-
tutar. Halbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, miştir.
mutlaka, 'Doğrusu biz de sizinle beraberdik' derler. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen hamd etmektir.
değil midir?" 4

Bu tipler musibetler meydana gelince muhak-


kak birilerini kurban olarak seçerler. Nerede
küçük bir eksik, kusur varsa onun üzerine yo-
ğunlaşırlar. Yaptıklarının yanlış olduğu onlara
hatırlatılınca sinirlenip kibirli bir şekilde karşı
çıkarlar. Nasihatlerin sadece kendilerine yapıl-

3. 6/En'am, 34 5. 33/Ahzab, 19
4. 29/Ankebut, 10 6. 33/Ahzab, 12

34
Akaid Notları
ferhatcura@tevhiddergisi.com Ferhat Cura

Mürcie'nin
Çıkış Sebepleri
Mürcietu'l U'la fitne anında tarafların arasında hüküm
vermekten kaçınanlardan oluşmakta idi ve olaylardan
yaklaşık kırk sene kadar sonra ortaya çıktı. Fitne zamanına
şahitlik eden sahabelerin ise bu hususta zaten görüşleri
belli idi. Ali'yi radıyallahu anh halife olarak görüyorlar
fakat Müslümanların kendi aralarında yaptıkları savaşın
fitne savaşı olduğunu vurguluyorlardı. Onlara göre
savaşan her iki taife de hata etmişti. Bu yönleriyle sahabeyi
mürciyetu'l u'la kısmına dahil etmek de mümkün değildir.

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salat ve


selam Muhammed'in, alinin ve ashabının
üzerine olsun.
Asıl mürcie ise sahabe arasındaki fitne ile ilgili
insanların görüşlerini delillendirmeye başladık-
larında ortaya çıktı. Hariciler sahabenin genelini
tekfir ederken Ehli Sünnet tekfir etmekten ka-
Mürcie'nin tarihsel gelişimini anlattığımız ge- çındı. Mürcie de tekfir etmedi ancak dayandığı
çen sayılarda mürcieyi iki dönemde incelemiş- nokta ile ircanın temelleri atılmış oldu. Özetle
tik. Mürcietu'l U'la diye isimlendirdiğimiz ilk mürcie şunu söylüyordu:
dönemde ortaya çıkan tablonun günümüz mür-
ciesi ile bir alakası olmadığını söyledik. Sahabe 'Sahabenin birbirlerine kılıç çekmesi yanlış bir
arasında ortaya çıkan fitnede tarafların hakkında davranıştır. Ancak bu bir ameldir. Amel de imanı
hüküm vermekten kaçınan kişiler Mürcietu'l U'la etkilemez. O yüzden sahabeyi bu amellerinden
diye adlandırılmaktaydı. dolayı tekfir edemeyiz.' Ramazan
1436

Temmuz’15 • SAYI: 40

35
Amelin imandan olmadığına dair ortaya atılan ğını söyleyip onların yanında yer almayacağını
bu düşünce, haricilere cevap vermek içindi. An- ifade etmiştir.
cak sonrasında müstakil bir itikad haline geldi.
İbni Ömer Peygamber as ile beraber fitneyi
Bizler Mürcie'nin başlangıcını her ne kadar bu kaldırmak için savaştığını ama bu çarpışmaların
şekilde tasnif etmiş olsak bile bu hususta birçok fitneyi daha da arttıracağını söyleyip çarpışma-
görüş ortaya atılmıştır. Şimdi tek tek onlar üze- lara dahil olanları eleştirmiştir.
rinde durmaya çalışalım.
Bir kısım sahabe Allah Rasûlü'nün "İki Müs-
Mürcie'nin temellerinin nereye dayandığına lüman birbirlerine kılıç çekerse ölen de öldürülen
dair görüş bildiren bir grup sahabeye işaret et- de cehennemdedir." 1 hadisine dayanarak çatış-
miştir. Onlar şöyle söylemektedirler: malardan geri durmuşlardır.

'Ali radıyallahu anh ile Muaviye radıyallahu anh arasında Fakat dikkat edilirse bu geri durma halinde
yaşanan fitneden önce Medine'den uzak bölgelere bir tarafsızlık söz konusu değildir. Bilakis her
gitmiş olan sahabeler vardı. Bunlar fitne başla- iki tarafın yaptığı bu amelin yanlış olduğu
yınca geri döndüklerinde bu tablo ile karşı- hususunda hemfikirdirler. Maalesef bu gö-
laştılar. Her iki tarafa da tepki gösterdiler ve rüş sahabeye dayandırılmaya çalışılarak
kimsenin yanında yer almayacaklarını Mürcie'nin inancı islam ümmetine
belirttiler. Böylece ircanın temelleri doğru bir itikad olarak servis
atılmış oldu.' edilmeye çalışılmıştır. Hatta
Mürcie'nin fikir babası ola-
Bu görüş birkaç yön- Mürcie, haricilerin fitnesini söndürmek
için ortaya atılan düşünceleri de rak bazı müsteşrikler İbni
den yanlıştır. Öncelikle
akaid notları

içinde barındırmaktadır. Ama Ömer'i radıyallahu anh göster-


Mürcie'yi iki kısma ayır- tek etken budur, diye söylemek mektedirler. Tabi ki sa-
madan yapılacak değer- yanlıştır. Ehli sünnette haricilerin habe üzerinden oynanan
lendirmeler her halukarda bu amelini red etmiş ancak mürcie bu oyunun asıl hedeflediği
eksik olacaktır. Eğer bu gö- gibi, sapmamış ve saptırmamıştır.
şeyler başkadır. Amaçlarının
rüşün sahipleri ameli imandan ne olduğu konumuzla alakalı
görmeme üzerine itikadlarını olmadığı için değinmeyeceğiz.
şekillendiren Mürcie'nin çıkışını Ancak sahabenin hepsinin ya da
buna bağlıyorlar ise bunu zaten ko- genelinin atıl hale getirildiği her düşün-
nuşmaya gerek yoktur. Çünkü iddiadan cenin arkasında Kuran'ı kendi heva ve he-
da anlaşılacağı üzere konunun iman veya veslerine göre yorumlama arzusu olduğunu
amel ile alakası yoktur. bilmek gerekir. Burada yapılan da kısmen ona
hizmet etmektedir.
Eğer burada kast edilen Mürcietu'l U'la ise o
zaman şunu söylemek gerekir. Mürcietu'l U'la Mürcie'nin çıkış noktası ile alakalı ortaya atılan
fitne anında tarafların arasında hüküm vermek- bir başka görüş ise Emeviler zamanı ile alakalıdır.
ten kaçınanlardan oluşmakta idi ve olaylardan Emeviler dönemi arap olmayan Müslümanlara
yaklaşık kırk sene kadar sonra ortaya çıktı. Fitne zulümlerin ayyuka çıktığı bir zamandır. Hilafetin
zamanına şahitlik eden sahabelerin ise bu hu- ve nübuvvetin kendilerinde toplandığını söyleye-
susta zaten görüşleri belli idi. Ali'yi radıyallahu anh rek diğer ırklardaki Müslümanlara baskı yapmış-
halife olarak görüyorlar fakat Müslümanların lar İslam'ın onlara tanıdığı hakların bir kısmını
kendi aralarında yaptıkları savaşın fitne savaşı onlara vermemişlerdir. Mürcie'nin çıkışını bu
olduğunu vurguluyorlardı. Onlara göre savaşan zamanda yaşanan hadiselerle değerlendirenle-
her iki taife de hata etmişti. Bu yönleriyle sa- rin görüşünü anlamak için ilk önce bazı tarihi
habeyi mürciyetu'l u'la kısmına dahil etmek de olayları anlatmak gerekiyor.
mümkün değildir.
Bu idda sahiplerinin görüşlerini dayandırdıkla-
Mesela: Usame bin Zeyd, Ali'nin radıyallahu anh rı tarihi olaylarda karşımıza iki şahıs çıkmaktadır.
elçisine bu yapılan savaşın iyi bir amel olmadı-
1. Buhari

36
Birisi zalimliği ile ünlü Haccac diğeri ise o sırada Mürcie'nin temellerinin atıldığı iddia edilen bir
Emevi valilerinden bir vali olan Abdurrahman tabloda gösterilmesi mümkün değildir.
ibni Muhammed ibni Eş'as'tır. Haccac sevmediği
bu valinin ayaklarını kaydırmak için her türlü Mürcie'nin temelleri ile alakalı görüş beyan
çabayı göstermektedir. İbni Eş'as fethettiği bazı eden taifelerden birisi de harici etkenine vurgu
bölgelerde Haccac'ın zulüm içerikli emirlerini yapmaktadır. Ve şöyle demektedirler:
uygulamaz. Özellikle arap olmayanlara karşı mu-
'Hariciler herkesi tekfir ettiklerinde onların kar-
ammelede direktiflerin dışına çıkan ibni Eş'as'a
şısında duran taife Mürcie oldu. Bu düşüncelerin
yöre halkı destek verir. O bölgenin ileri gelenleri
temelleri de o zaman atıldı.'
ile durumu istişare eden ibni Eş'as'a sahabenin
de (Ebu Tufeyl radıyallahu anh) aralarında bulundu- Bu görüş kısmen doğrudur. Mürcie, haricilerin
ğu topluluk biat bozma çağrısı yapar. İbni Eş'as fitnesini söndürmek için ortaya atılan düşünce-
daha sonra geldiği Basrada da ciddi destek alır leri de içinde barındırmaktadır. Ama tek etken
ve Emevi iktidarına karşı bir kıyam başlatır. Bu budur, diye söylemek yanlıştır. Ehli sünnette ha-
başkaldırıya Said bin Cubeyr gibi alimler de des- ricilerin bu amelini red etmiş ancak mürcie gibi,
tek verirler. Hatta kıyam kanlı bir şekilde bastı- sapmamış ve saptırmamıştır.
rıldığında Said bin Cubeyr kaçak olarak yaşamak
zorunda kalır ve on sene kadar sonra şehid edilir. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
hamd etmektir.
İşte bu hadiselerin üzerine Mürcie'nin temel-
lerinin atıldığını iddia edenler şöyle demişlerdir:

'Mürcie tasdik hususunda insanların imanlarını


eşit görmektedir. Basrada başlayan kıyamda in-
sanlar eşitsizliğe karşı ayaklanmışlar ve Mürcie'nin
herkesi eşit değerlendirdiği bu görüş altında kenet-
lenmişlerdir. Mürcie'nin tarih sahnesinde gerçek
manada yer aldığı zaman bu zamandır.'

Bu düşünce birçok yönden yanlıştır. Öncelikle


Mürcie'nin imanda herkesi eşit görmesi gibi bir
düşüncesi yoktur. Ameli imandan saymamaları
onları diğer fırkalardan ayıran en belirgin vasıf-
tır. Bu olaylar zincirinde de bu vasfa işaret eden
herhangi bir nokta yoktur.

Ayrıca Mürcie'ye en şiddetli tepkiyi gösteren


alimlerden birisi Said ibni Cubeyr'dir. Onun da Ramazan
1436

Temmuz’15 • SAYI: 40

37
İlim Meclisi
muratmuslihan@tevhiddergisi.com

Murat Müslihan

Zor Günlerin Adamı


Sadık İnsan;
Genel Biat
İslam'a göre bir kişi halife seçildikten sonra bütün
Müslümanların ona biat etmesi gerekir. Ebu Bekir de
radıyallahu anh halife seçildiği için Müslümanlar
topluca ona biat ettiler. Halife seçildikten sonra,
hiç kimsenin sebepsiz yere ona biat etmekten
geri kalması, ona biat etmemesi caiz değildir.

E bu Bekir'e radıyallahu anh Beni Saide'nin çadı- idare edeceğini düşünüyordum. Muhakkak ki Al-
rında biat edilmişti. Ertesi gün Müslüman- lah size içinde hidayet olan kitabını ve Rasûlü'nün
lar toplandı ve genel biat yapıldı. sünnetini bıraktı. Eğer ona bağlanırsanız hidayet
içerdiği için Allah sizi hidayete erdirir. Muhakkak
Enes b. Malik radıyallahu anh anlatıyor: ki Allah sizin işinizi en hayırlınız üzerinde topladı.
O, Rasûlullah'ın arkadaşı ve mağarada oldukları
"Ebu Bekir'e çardağın altında biat edilmişti, ertesi sırada ikinin ikincisi idi. Artık kalkın ve ona biat
gün Ebu Bekir minbere çıktı ve oturdu. Ömer kalk- edin, dedi.
tı, Ebu Bekir'den önce bir konuşma yaptı. Allah'a
layıkıyla hamd etti ve sonra: Çardağın altındaki biatten sonra insanlar kalk-
tılar ve Ebu Bekir'e genel biat ettiler. Sonra Ebu
— Ey insanlar! Dün size (vefat acısıyla) söy- Bekir kalktı, konuştu. Allah'a layıkıyla hamd etti
lediğim sözleri ne Allah'ın kitabından ne de sonra şöyle dedi:
Rasûlullah'ın sözlerinden çıkarıp aktarmış değilim.
Ancak ben Rasûlullah'ın sonuna kadar işlerimizi

38
— Ey insanlar! Sizin en hayırlınız olmadığım hal- bozan şer'i tek sebep, halifenin dinden dönme-
de başınıza geçtim. İyi idare edersem bana yardım si, küfre girmesidir. Küfre giren bir yöneticinin,
edin, kötü davranırsam beni düzeltin. Doğruluk Müslümanlar üzerinde velayeti olmadığı için biat
emanettir, yalan hıyanettir. Sizin en zayıfınız hak- da kendiliğinden bozulmuş olur.
kını Allah'ın izniyle alıp verinceye kadar benim
katında en güçlünüzdür. Sizin en güçlünüz de Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmaktadır:
üzerindeki hakkı Allah'ın izniyle alıncaya kadar
"Allah kâfirlere, müminlerin üzerine yol verme-
benim katımda en zayıfınızdır. Allah yolunda ci-
yecektir." 2
hadı terk eden hiçbir topluluk yok ki Allah onları
zillete düşürmesin. Aralarında fuhşun yayıldığı Ubade bin Samit radıyallahu anh anlatıyor:
hiçbir topluluk da yok ki Allah, onlara umumi
bir bela vermesin. Ben Allah'a ve Rasûlü'ne itaat "Rasûlullah bizi çağırdı, biz de kendisine biat et-
ettiğim sürece siz de bana itaat edin. Allah'a ve tik. Bizden söz aldığı şeylerin arasında; sevinçte
Rasûlü'ne isyan edersem bana itaat etme yüküm- ve tasada, darlıkta ve bollukta kendisini dinleyip
lülüğünüz kalkar. Kalkın, namazı kılın, Allah size itaat etmemiz, kendisini şahsımıza tercih etmemiz
rahmet etsin." 1 ve işin ehline karşı çıkmamamız vardı. 'Ancak bir
küfür görmemiz ve buna dair elinizde Allah'tan
İslam'a göre bir kişi halife seçildikten sonra bü- bir delil bulunması hâli müstesna' dedi." 3
tün Müslümanların ona biat etmesi gerekir. Ebu
Bekir de radıyallahu anh halife seçildiği için Müslü- Küfrün dışındaki hiçbir sebep, biatin bozulma-
manlar topluca ona biat ettiler. Halife seçildikten sını meşru kılmaz. Biat kavramı, İslam'da önemli
sonra, hiç kimsenin sebepsiz yere ona biat etmek- olan kavramlardan olmasına rağmen günümüzde
ten geri kalması, ona biat etmemesi caiz değildir. en çok basitleştirilen kavramlardan biri hâline
gelmiştir. İnsanlar hiç düşünmeden birilerine biat
Bu konuda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle ettikleri gibi hiç düşünmeden biatlarını bozabi-
buyurmaktadır: liyorlar da. Oysa Müslüman, sözünün adamıdır,
verdiği sözlere bağlı kalır. Verdiği sözlere bağlı
"Kim ölür ve boynunda biat yoksa cahiliye ölümü
kalmamak, münafıkların özelliklerindendir.
üzere ölmüştür."
"Dört şey vardır ki kimde bulunursa o, katıksız
Biat, kişinin halifeyi emir kabul ettiğini bildir-
münafık olur. Kimde bunlardan bir haslet bulun-
mesi ve ona bağlı kalacağına dair söz vermesidir.
durursa onda nifaktan bir şube vardır. Konuş-
Kişi, birine halife diye biat ettikten sonra ne üzere
tuğunda yalan söyler, emanete hıyanet eder, söz
biat etmiş ise ona bağlı kalmak zorundadır. Ve
şer'i hiçbir sebep olmadan sözünü bozmamalıdır.
Şayet biri biat ettikten sonra sebepsiz yere biatını
bozarsa, halife isterse onu cezalandırabilir. Biatı
Ramazan
2. 4/Nisa, 141 1436
1. Ali Muhammed Sallabi, Ebu Bekir'in Hayatı 3. Buhari, Müslim

Temmuz’15 • SAYI: 40

39
verdiğinde tutmaz, düşmanlık yaptığında haddi "Başı siyah üzüm tanesi gibi olan Habeşli bir köle
aşar." 4 bile tayin edilmiş olsa, onu dinleyin ve itaat edin." 8

Başka bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Normal şartlarda bu özelliklerde olan bir kişi
şöyle buyurmaktadır: emir olamaz. Fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-
lem bunun ile bize şunu öğretiyor; size göre emir
"Sözünü bozan herkes için kıyamet günü bir bay- olmaya müsait olmayan biri başınıza emir olarak
rak dikilip bu falanın vefasızlık alâmetidir diye geçse bile dinleyip itaat edin, sakın itaatten el
ilan olunacaktır." 5 çekmeyin.
Günümüzde birçok insan, birilerine bağlı ka- İslam, zulmü ve çeşitlerini haram kılmıştır.
lacağına dair söz verdikten sonra çok basit se- Kulları hakkında mutlak tasarruf etme hakkına
beplerden dolayı bu sözünü bozabiliyor. Oysa sahip olan Allah bile zulmü kendi nefsine haram
zikredilen birçok sebep, biatın bozulmasını kılmıştır.
meşru kılmayan sebeplerdir. Genel olarak biatı
bozmaya sebep olarak zikredilen, hakikatte ise "Allah kullarına asla zulmedici değildir." 9
şer'i bir sebep olmayan birkaç örnek zikredelim;
Allah subhanehu ve teâlâ, kudsi bir hadiste ise şöyle
Normalde İslam bizden işleri ehline ver- buyuruyor:
memizi ister. Bu konuda Allah subhanehu ve
teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Ey Kullarım! Ben, zulmü kendi nefsime
kıldım. Onu sizin aranıza da haram
"Allah emanetleri ehline verme- kıldım. Birbirinize zulmetmeyin."
nizi emrediyor." 6 10
ilim meclisi

"Peygamber dedi ki: Günümüzde birçok insan, birilerine "Müslüman, Müslümanın


bağlı kalacağına dair söz verdikten kardeşidir, ona zulmet-
— Emanet yitirilirse kı- sonra çok basit sebeplerden dolayı bu
sözünü bozabiliyor. Oysa zikredilen mez…" 11
yameti bekle. birçok sebep, biatın bozulmasını
meşru kılmayan sebeplerdir. Bazı insanlar, emirin ken-
Sahabeler: dilerine zulmettiğini öne sü-
rerek biatlarını bozabiliyorlar.
— Emanet nasıl yitirilir, diye
Oysa emirin zulmetmesi, biatı
sorduklarında:
bozmak için yeterli bir sebep de-
— İş, ehli olmayana verilirse emanet yi- ğildir.
tirilir, buyurdu." 7
"Peygamber dedi ki:
Bazıları, işlerin ehline verilmesi gerektiğini
— Benim yolumu takip etmeyen, sünnetime
ifade eden naslara dayanarak biat ettiği kişinin
uymayan, kalbi şeytan kalbi gibi olan insanlar
ehil olmadığını söyleyerek biatını bozabiliyor.
size emir olacaktır.
Oysa bu doğru değildir. Bu, biat etmeden önce
düşünülmesi gereken bir şeydir. Birine biat ettik- Sahabe bu durumda ne yapılacağını sordu.
ten sonra onun ehil olmadığını söylemek, biatı
bozmak için yeterli bir sebep değildir. Peygamber:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmak- — Şayet senin malını da alsa, sırtına da vursa
tadır: işit ve itaat et, dedi." 12

8. Buhari
4. Buhari, Müslim 9. 41/Fussilet, 46
5. Buhari 10. Müslim
6. 4/Nisa, 58 11. Buhari
7. Buhari 12. Müslim

40
Günümüzde emirin zulmüne verilen örnek- elbette. Bizim şunu unutmamamız gerekir; emir
lerin birçoğu, hadiste zikredilen seviyeye ulaş- yaptıklarından, biz de yaptıklarımızdan sorum-
mamıştır. Ulaşmış olsa bile Peygamber sallallahu luyuz. Emir sorumluluğunu yapmıyor diye biz
aleyhi ve sellem biatı bozmak, itaatten el çekmek yerine de yapmayacağız anlamına gelmez.
sabredilmesini emretmiştir. Ondan dolayı emir
senin malını da alsa, sırtına da vursa, sana hak- "Bir sahabe Peygambere sordu:
sızlık da yapsa haramı emretmediği müddetçe
— Ey Allah'ın Rasûlü! Kendi haklarını bizden
işitip itaat etmen gerekir.
alan ama bizim hakkımızı vermeyen emirler ba-
Allah ve Rasûlü bizden adaletli olmamızı her şımıza geçse ne yapalım?
konuda adalet ile hükmetmemizi istemiştir.
Rasûlullah şöyle cevap verdi:
"Ey müminler, kendinizin, ana babanızın ve ak-
— Dinleyiniz itaat ediniz, çünkü onların yaptık-
rabalarınızın aleyhinde bile olsa, adalete sıkı sıkıya
ları kendilerine, sizin yaptıklarınız kendinizedir." 15
bağlı kalınız ve Allah için şahitlik ediniz…" 13
Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
"Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınla-
hamd etmektir...
ra yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve
azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye
size öğüt veriyor." 14

Bazıları ise İslam'ın adaleti emrettiği naslara


yapışarak emirin adaletsizlik yaptığını, ayrımcı-
lık yaptığını, yakınlarını kayırdığını öne sürerek
biatlarını bozuyorlar. Emir böyle yapmış olsa bile
bu, biatı bozmak için yeterli bir sebep değildir.
Osman radıyallahu anh döneminde ona karşı ayak-
lananlar da bu mantıkla hareket etmişlerdi. Bu
insanlar, o dönemde yaşıyor olsaydılar Osman'a
radıyallahu anh karşı ayaklanan hainlerden olacaklardı
muhtemelen.

Sonuç olarak; Yukarıda zikrettiğimiz sebepler,


biattan el çekmek için geçerli olan sebepler de-
ğildir. Bu, emirin zulmetmesinin veya adaletsiz-
lik yapmasının caiz olduğu anlamına da gelmez

Ramazan
13. 4/Nisa, 135 1436
14. 16/Nahl, 90 15. Müslim

Temmuz’15 • SAYI: 40

41
Nasihat
emreacar@tevhiddergisi.com

Emre Acar

Rahmanın Arşının Altında


Gölgelenenler;
İnfakta Bilinmesi Gereken
Önemli Hususlar; Minnet Etmemek
Minnet etmek veya verdiklerini başa kakmak, düşmanlığın meydana
gelmesini sağlar. Alan kişi, her zaman veren kişinin karşısında küçüklü-
ğünü ve zayıflığını kabul etmektedir. Veren kişi, mütevazi olmaz verdiği
ile karşı tarafa büyüklenmeye, minnet etmeye başlar ise bu, alan kişi-
nin nefsini rencide edecektir. Böylelikle iç dünyada kin, nefret ve ileriki
zamanlarda da düşmanlığı oluşturacaktır. Bundan dolayıdır ki Allah,
verdiği ile büyüklük taslayanlara amelinin cinsinden ceza vermiştir.

İnfak ettiklerimiz ile minnet etmek, İslam'ın

E bu Hureyre'den radıyallahu anh rivayetle Peygam- yasakladığı kötü ahlaklardandır. Bu kötü dav-
ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ranış, kişinin şahsiyetini ve amelini Allah'ın ve
"Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölge- kullarının nezdinde değersiz kılar.
nin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi
gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yöneti- Allah şöyle buyurur:
ci, Allah'a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere
bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve "Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inan-
onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan madığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını
iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak
davet ettiğinde: 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böyle-
onu reddeden adam, sağ elinin verdiğinden sol eli- sinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve
nin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka veren maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak
kişi, bir de yalnız başına Allah'ı zikredip de gözleri bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar ka-
yaşla dolan kimse." 1 zandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah,
kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez." 1

1. Buhari, Müslim 1. 2/Bakara, 264

42
Zikrettiğimiz ayet-i kerimede gösteriş ve başa
kakarak malı infak etme, Allah'a ve ahiret gününe
inanmayan insanların vasfı olarak zikredilmiştir.
İman edenlerin bu insanlara benzetilmesinin se-
bebi, bu iki ahlak; kişinin Allah'a karşı kulluğunu
ve ahiretini hüsrana götürmesindendir.

Verdikleri ile minnet etmek, kibir psikolojisinin


dışa yansımasıdır. Bu ahlaka sahip olanlar, verdi-
ği kişiyi küçük görmektedir ki verdiğini başa ka-
kıyor ve onunla insanlara karşı büyüklükleniyor.
Fakat, kibir Allah'a ait sıfatlardandır. Sadece onda
güzeldir. Ve Allah, bu sıfatı kullarına yasakla- ortaya koymuşlardır. Minnet etmek; karşı tara-
mıştır. Kim bunun ile sıfatlanırsa, ona gazaplanır. fa eziyet etme, kalp kırma kapsamına dahildir.
İnfaktan önce 'Bu ameli kendim için yapıyorum,
Bununla beraber minnet etmek veya verdikleri- benim buna ihtiyacım var' şuurunu elde etmeye
ni başa kakmak, düşmanlığın meydana gelmesini çalışıp mütevazı olmaya çalışmak gerekir. Eziyet
sağlar. Alan kişi, her zaman veren kişinin karşı- ederek sadaka verip mükafât elde edememekten-
sında küçüklüğünü ve zayıflığını kabul etmekte- se; kalbi yeşertecek, kalbi fethedecek güzel bir
dir. Veren kişi, mütevazı olmaz; verdiği ile karşı kelam daha hayırlıdır.
tarafa büyüklenmeye, minnet etmeye başlar ise
bu, alan kişinin nefsini rencide edecektir. Böyle- Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
likle iç dünyada kin, nefret ve ileriki zamanlarda
da düşmanlığı oluşturacaktır. Bundan dolayıdır "İyi ve güzel bir söz ile bağışlama, peşinden eziyet
ki Allah, verdiği ile büyüklük taslayanlara ame- (başa kakma ve serzeniş) ile gelecek bir sadakadan
linin cinsinden ceza vermiştir. daha hayırlıdır. Allah ganidir, halimdir." 3

Ebu Zer radıyallahu anh anlatır: Maddiyat, güç kaynağıdır. Bu imkândan dola-
yı Allah'a hamd etmek gerekir. Fakat elimizdeki
"Peygamber şöyle buyurdu: bu gücü, adalet ile kullanmadığımız zaman ni-
met olmaktan çıkar, zulme dönüşür. Geçmiş ve
— Üç sınıf vardır ki kıyamet günü Allah onlar günümüzdeki firavunlara bakarsak bu durumu
ile konuşmaz, onların yüzüne bakmaz ve onları daha iyi anlayabiliriz, onlar insanlara yaptıkla-
temize çıkarmaz. Ayrıca onlar için can yakıcı bir rı hizmetleri sürekli hatırlatmakta, sundukları
azap vardır. imkânları dillendirmektedirler. Buna karşılık ola-
Peygamber bu sözlerini üç kez tekrarladı. Bunun rak da: 'Bu kadar faydamızdan sonra bize itaatten
üzerine ben: yüz çeviremez, bizim çizdiğimiz hayat düsturun-
dan başka bir yaşamı tercih edemezsiniz' derler.
— Onlar, hüsrana uğrayıp helak oldular. Kimdir Nefislerin rencide edildiği, insanların gururları-
onlar ey Allah'ın Rasûlü, diye sordum. nın küçük düşürüldüğü bu fiil, minnet etmektir.

Peygamber şöyle cevap verdi: Firavunlar, tağutluğunu ve zalimliğini yapmak-


tadırlar. Bu ahlak, onların en belirgin vasıflarıdır.
— Elbisesinin eteğini (kibirle) yerlerde sürüyen, Fakat burada sıkıntı olan; Müslümanların, ver-
yaptığı iyiliği başa kakıp minnet eden ve malını dikleri şeyler ile minnet etmesi ve başa kakma-
yalan yeminle satmaya çalışan kimselerdir." 2 sıdır. Müslümanlar arasında: 'Zamanında şöyle
şöyle bağışta bulundum, şöyle şöyle hizmetlerde
Allah ve Rasûlü, başkalarına eziyet etmeyi ya- bulundum' gibi minnetlerini açıktan dillendi-
saklamış, insanları birbirlerine faydalı olmaya renler olsa da daha çok, şu iki fiil ile minnetin
davet etmişlerdir. Birbirimize faydalı olamıyorsak yapıldığı görülmektedir:
bile zararımızı başkasından uzaklaştırma ilkesini
Ramazan
1436
2. Müslim 3. 2/Bakara, 263

Temmuz’15 • SAYI: 40

43
Birincisi; Kişinin yaptığı yardımlara karşılık, Şayet yüz çevirirseniz yerinize sizden başka bir
önemli görevlerin kendisine verilmesi, her me- kavmi getirir, sonra onlar da sizin gibi olmazlar." 5
selede kendisine danışılması ve Müslümanların
sırlarının kendisiyle paylaşılması gerektiğini Minnet ederek infakta bulunanlara hiçbir şey
düşünmesidir. Yani ümmet içerisinde kendisine nasip etmeyen Allah, verdiği malın hesabını yap-
ayrıcalık tanınma isteğinin olmasıdır. mayan, başa kakmayanlara da ecrin kapılarını
açmıştır. Dünya ve ahirette insanoğlunun en çok
Bu düşünce, aynı Mekkeli müşriklerin: 'Pe- ihtiyaç duyduğu şey, güven ve mutluluktur. İşte
yamberlik, kabilemizin zenginleri, eşrafı dururken minnet etmeyenlere korku ve üzülme yoktur.
fakir olan bir yetime mi verildi?' diye söyleyegel-
dikleri batıl fikirlerine benzemektedir. Ne kadar Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
da yanlış bir hükümdür. Allah'ın lütfu geniştir.
"Mallarını Allah yolunda infak edip de sonra
Dilediğini zengin kılar, dilediğini de ümmete
o harcadıklarının arkasından başa kakmayan
komutan kılar. Kimse Allah'ın verdiği nimetler
bir eziyet de katmayanların, Rabbleri yanında
üzerinde onun rızası dışında pazarlık yapamaz.
mükâfatları vardır. Onlar için hiçbir korku yok-
İkincisi; Kişinin yaptığı yardımlar ile tur ve onlar üzülmezler de." 6
ümmetin kendisine muhtaç olduğunu,
onun yardımları olmadan çalışma- Darlıkta ve Bollukta İnfak
ların yürümeyeceğini düşünme- Etmek
sidir. Yani kendisini ümmetin Dava adamı sadece rahatlık
vazgeçilmezi olarak görmesidir. anında davasına destek çıkmaz.
Bizler ümmet için hizmet etmek,
yardımda bulunmak zorundayız.
Onlar, zorlukta da taşın altı-
Müslümanlar tarafından na elini koyanlardır. On-
nasihat

Bu, bizim faydamızadır. Eğer infak


şu hakikatın iyice bilin- etmekten yüz çevirirsek, Allah bizleri lar için zaman, durum ve
mesi gerekir ki, ümmet giderip yerimize minnet etmeden in- amel önemli değildir. Dava
hiç kimseye muhtaç değil- fakta bulunan bir topluluk getirecektir. için ne yapılması gerekiyorsa
dir. Bu, ümmetin garip oldu- onu yaparlar. Müminler bu va-
ğu dönemde de, güçlü olduğu sıf ile yeryüzünde tanınmalı, bu
dönemde de böyledir. Bilakis şekilde Rabblerine kulluk etmeli-
herkes ümmete muhtaçtır. dirler. Allah, kullarından darlıkta da
bollukta da infak yapmalarını istemiştir.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
"Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise
her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye "Onlar (müminler) bollukta ve darlıkta infak
hakkıyla layık olandır. Eğer Allah dilerse, sizi gi- edenler, öfkelerini tutanlar ve insanları affeden-
derir ve yeni bir halk getirir. Bu, Allah'a göre zor lerdir. Allah iyilik edenleri sever." 7
bir şey değildir." 4
"Onlardan evvel Medine'yi yurt edinip imana sa-
Bizler ümmet için hizmet etmek, yardımda hip olanlar ise, kendilerine hicret edenleri severler
bulunmak zorundayız. Bu, bizim faydamızadır. ve bunlara verilen şeylerden dolayı kalplerinde bir
Eğer infak etmekten yüz çevirirsek, Allah bizleri çekememezlik duymazlar. Kendileri fakirlik içinde
giderip yerimize minnet etmeden infakta bulu- bulunsalar dahi (muhacirleri) öz nefislerine tercih
nan bir topluluk getirecektir. ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte
onlar umduklarını bulanların ta kendileridir." 8
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
Bu ayet-i kerime, şu olay üzerine nazil olmuştur:
"İşte sizler Allah yolunda harcamaya çağırılan-
larsınız. Sizden kiminiz cimrilik etmektedir. Kim
cimrilik ederse, ancak kendi aleyhine cimrilik eder. 5. 47/Muhammed, 38
Allah gani olandır. Muhtaç olanlar ise sizlersiniz. 6. 2/Bakara, 262
7. 3/Âl-i İmran, 134
4. 35/Fatır, 15-17 8. 59/Haşr, 9

44
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:

"Birisinin Rasûlullah'a gelip: 'Ya Rasûlulah aç


kaldım' demesi üzerine Rasûlullah, hanımlarına
haber gönderdi. Onların yanında yiyecek bir şey
bulunamayınca Rasûlullah: 'Bu gece bunu misafir
edecek kimse yok mu? Allah ona yardım etsin' bu-
yurdu. Bunun üzerine ensardan biri kalkıp: 'Ben
edeyim ya Rasûlullah' dedi. Evine gitti hanımına:
'Bu, Allah'ın Rasûlü'nün misafiridir, elinden gelen
ikramı esirgeme' deyince hanımı: 'Vallahi çocuk-
ların yiyeceğinden başka bir şey yok' dedi. Kocası
da ona: 'Çocuklar akşam yemek istedikleri zaman "Bolluk içinde olan, bolluğuna uygun infak versin.
onları uyut ve kandili söndür, biz de bu gece karnı- Rızkı kendisine daraltılan kimse de Allah'ın kendi-
mızı bağlayalım' dedi. Kadın da öyle yaptı. Bu ev sine verdiğinden infak etsin. Allah hiçbir kimseye
sahibi, sabahleyin Rasûlullah'ın yanına gittiğinde ona verdiğinden başkasını yüklemez. Allah zorlu-
Rasûlullah ona 'Filan ve filanların hareketini Allah ğun arkasından kolaylık ihsan eder." 9
beğendi' dedi. İşte bu hadise üzerine '...Kendileri
zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine İnsanların darlık anında infak yapamamaları-
tercih ederler...' ayeti nazil oldu." nın ikinci sebebi ise; infak yaptığı zaman malı-
nın azalacağı korkusuna kapılmalarıdır. Bu rızık
Allah, kullarını imtihan etmek istemektedir. Bu inancında büyük bir yanılgı ve şeytanının insanı
nedenle bizim sadece bolluk anında infak etme- fakirlik ile korkutma tuzağıdır. Bu düşünce ile
mizden razı olmamıştır. Bununla beraber darlık infakını kilitleyen insanlar, sadaka vermeyi malı-
anında da infak etmemizi istemiştir. Ta ki kulları, nın çok olduğu bir döneme ertelemekteler. Daha
bollukta verdiği gibi darlıkta da verebilecek mi? önceden de belirttiğimiz gibi infak, malı azalt-
Bunu imtihan dünyasında görmek istemektedir. maz. Bilakis Allah infak eden kuluna dünyada
ve ahirette kat kat vermektedir.
Müslümanların bu imtihanı başarmaları, dar-
lık anında sadaka verebilmeleri, iman gücü ister. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
Maalesef Rabbimin istisna kıldıkları hariç, çoğu
insan bunda başarılı değildir. Başaramamaları- "Mallarını Allah yolunda infak edenlerin duru-
nın önünde birtakım engeller vardır. Bunlardan mu yedi başak bitiren ve her başağında yüz tane
birincisi: 'İnfak yaparken yüksek meblada infak bulunan tek bir tohuma benzer. Allah dilediğine
yapmak gerekir. Üç, beş lira ile infak mı yapılırmış?' kat kat verir. Allah vasidir (bol bol verendir). Çok
düşüncesidir. iyi bilendir." 10

Bu düşünce, Kur'an ve Sünnet'in infak anlayı- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
şına aykırıdır. Rabbimiz bizden güç nispetinde
infak yapmamızı istemiştir. Hiç kimse gücünden "Sadaka, maldan hiçbir şey eksiltmez." 11
fazlasını ortaya koyamaz. Maddiyatımız olmadı-
Müslümanlar ne olursa olsun darlıkta ve
ğında infakı iptal etmek, şeytanın bizleri hayırdan
bollukta infak etme ahlakı ile ahlaklanmalıdır.
uzaklaştırdığı bir tuzağıdır. 'Bolluk anında Yüz TL
Önemli olan her hâlimiz ile ümmetin yanında
infak ediyorsam darlık anında On TL infak edebili-
yer almak ve ahiret için çabalamaktır. Rabbim
rim' düşüncesi menhecimiz olmalıdır. Peygamber
bizleri bunlardan eylesin (âmin).
de her zaman az ve devamlı vermeyi önermiştir.
Yeter ki bizler de sahabe gibi 'Bir damla da olsa Sevdiklerimizden İnfak Etmek
ben de yardım edebilirim' diyebilelim. Ve mutlaka
Allah, darlıktan sonra bir genişlik verecektir. Sevdiklerimizden infak etmek, dünya ve ahi-

Bu konuyla alakalı Allah subhanehu ve teâlâ şöyle


9. 65/Talak, 7
buyurur: Ramazan
10. 2/Bakara, 261 1436
11. Müslim

Temmuz’15 • SAYI: 40

45
tan şey, anne babanın, çocuklarını sevmeleridir.
Allah, bütün misallerden yücedir. Eğer Allah'ı
her şeyden daha fazla seviyorsak, bunu O'nun
yolunda harcarken en çok sevdiklerimizi infak
ederek bunu ispatlamak gerekir. İnsan sevdiğine,
yanında en değerli olanı sunmalıdır.

İnsanoğlu ister ki, en güzeli kendisinin ol-


sun. Fakat başkalarına infakta bulunurken bu
hassasiyet çoğu zaman gözetilmez. Bilinmelidir
ki, İslam'da bencillik yasaklanmıştır. Kendimize
istediğimizi kardeşimiz için de istemeliyiz. Allah
rette iyiliğe erişmenin yoludur. En büyük iyilik, yolunda bir şeyler infak ederken, başkasının bize
dünyada Allah'ın rızasına uygun yaşamak ve ahi- infakta bulunduğunda razı olduğumuz güzellikte
rette de cennet nimeti ile şereflenmektir. olmalıdır. İnfak ettiklerimiz, kendimizin beğen-
mediği, gördüğümüzde yüzümüzün ekşidiği veya
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: kurtulmaya çalıştığımız meta olmamalıdır.

"Siz, sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
birre/ iyiliğe kavuşamazsınız. Her ne infak eder-
seniz muhakkak ki Allah, onu çok iyi bilendir." 12 "Ey iman edenler, kazandıklarınızın en güzelin-
den ve en helallerinden ve sizin için yerden çıkar-
İnfak yaparken kimin yolunda infakta bulun- dığımız şeylerden infak edin. Göz yummaksızın
duğumuzun farkında olmak gerekir. İnsanoğlu- alıcısı olmayacağınız aşağılık şeyleri vermeye
nun, değer verdiği ve sevdiği kişilere karşı tutumu yeltenmeyin. Bilin ki gerçekten Allah ganidir, ha-
ve ikramı her zaman farklıdır. Ona, yanında en middir." 13
değerli olan şeyleri ikram eder. Bu, insanların
birbirlerine olan muamelesinde böyle ise Allah Rabbimden temennimiz, bizleri darlıkta ve bol-
yolunda infakta bulunurken daha hassas dav- lukta, minnet etmeden, sevdiklerimizden infak
ranılmalıdır. O Allah ki, hiçbir şeye muhtaç ol- etmeye muvafak kılmasıdır.
mayan, herkesin kendisine muhtaç olduğu, kul-
larına karşı hesapsız rızık verendir. Yine en çok Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd et-
yüceltilmesi gereken, hiçbir şeyle kıyas yapmadan mektir.
sevilmesi gereken, âlemlerin Rabbi olan Allah'tır.
Kendisi yolunda infak yapacağımız zat Allah ise,
en güzellerini ve en çok değer verdiklerimizi
O'nun yolunda tasadduk etmeliyiz.

Sevdiklerini infak etmek, tercih meselesidir.


Kişi ister sevdiklerini infak ederek Rabbinin rı-
zasını tercih eder, isterse de sevdiklerini infak
etmez helak edici dünyayı tercih eder ve nefsinin
bencilliğini fazlalaştırır. Fakat bilinen bir hakikat
var ki, kişi sevdiğinden infak etmez ise Allah'a
karşı olan sevgisinde problem vardır.

Sevgi, iki dudak arasından 'Sevdim' demek de-


ğildir. Sevginin bir ispatı vardır. Bir anne, çocuğu
olduğu zaman ona elbise alırken, yemek verirken,
onu büyütürken değer verdiği her şeyi, onun için
harcıyor. Çocuğuna karşı bu muameleyi yaptır-

12. 3/Âl-i İmran, 92 13. 2/Bakara, 267

46
TARİHE BAKIŞ Serfıraz islam

Murabıtlar Devleti
Âlimlerin ifsada uğraması, toplumların da ifsada uğramasıdır.
Murabıtlar Devleti'nin fesada uğramasının bir sebebi de,
fakihlerin halkı bilinçlendirmek, toplumu karanlıklardan
aydınlığa çıkarmak ve idareyi hata yaptıklarında uyarmak
yerine; otoritelerini, mal varlıklarını artırmak, şatafatlı evler
yapmak ve bol miktarda araziler elde etmek için kullanmışlardır.

A llah'a hamd olsun. O'na şükreder, O'ndan


yardım ister ve O'nun bağışlamasını dileriz.
Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimiz-
Ali b. Yusuf, Endülüs'e ikinci gelişinde
Tuleytula'yı muhasara altına aldı, lakin hiç bek-
lemediği bir direnişle karşılaşınca muhasarayı
den O'na sığınırız. Şehadet ederim ki Allah'tan kaldırmak zorunda kaldı. Daha sonraki beş yıl
başka ibadete layık yoktur. Yine şehadet ederim içerisinde Madrid ve etrafındaki bazı merkezler
ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu ve
fethedildi. Üşbune3 alındı, Hudilerin merkezi Sa-
Rasûlü'dür. rakusta ilhak edildi ve Sarakusta emiri Abdülme-
lik İmâdüddevle, şehri terk edip kaçmak zorunda
Yusuf b. Taşfin'in vefatından sonra yerine oğlu kaldı. 1116 yılında Pisa, Cenova, Berşelûne4 ve bir
Ali b. Yusuf geçti. Kurulu bir düzen, zengin bir yıl önce müttefik güçlerinin eline geçen Mayurka,
hazine ve güçlü bir ordu devralan Ali b. Yusuf, Minorka ve Yâbise adaları geri alındı.
babasının bütün birikimlerini de kullanarak
Tebliğ ve Cihad ilkesi üzerine kurulan Murabıt- Tarih Yine Tekerrür Ediyor
lar Devleti'ni olduğu hâl üzerine devam ettirip Tarihten hiçbir ders almayan Abdülmelik
yönetmiştir. Daha emirliğinin ilk dönemlerin- İmâdüddevle tahtı elinden alındığı için çok
de Endülüs'te Kastilya'ya karşı kazandığı Ucles1 kızgındı, Hristiyan Aragon Kralı'nın himaye-
zaferi genelde; Murabıtlar Devleti'ni İspanya'da sine sığınmış ve daha sonra onunla işbirliğine
daha güçlü hâle getirdi. Özelde ise Ali b. Yusuf, girip büyük bir ordu oluşturdular. Bir yıl sonra
bu savaşa Emirü'l Müslimin vasfı ile girmiş ve Sarakusta üzerine yürüyüp Murabıtlarla çarpış-
rüşdünü ispat etmiştir. Artık Avrupa Hristiyanla- tılar ve sonuçta şehri işgal ettiler. Bu işgalden
rı her hareketlerinde Murabıtlar'ı hesaba katmak tam bir yıl sonra ise Aragon Kralı, Abdülmelik
zorunda kalmışlardı.2
Ramazan
1. Uklic 3. Lizbon 1436
2. H. 501/ 1108 4. Barselona

Temmuz’15 • SAYI: 40

47
İmâdüddevle'yi aşağılanmış bir şekilde şehirden fakihler, Ali b. Yusuf 'un yanına gelip yeni çıkan
kovuyor. Kendi milletine hainlik yapan başka bir bu durumun vahim sonuçlar doğuracağını, İbni
millete yar olur mu, bunu en iyi bilenlerden biri Tümert'in ya öldürülmesi ya da uzak diyarlara
de Aragon Kralı idi, Abdulmelik'i kendi çıkarları sürgün edilmesi gerektiğini söylediler. Lakin Ali
doğrultusunda kullandı, işi bitincede kovdu. b. Yusuf, âlimlerin dediklerini dinlemeyip İbni
Tümert'i hafife aldı, onun için hiçbir önlem al-
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor: madı. Bu, Murabıtlar'ın kaçırdığı ilk fırsattı.
"Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve İbni Tümert'in çok ciddi ve yoğun propagan-
Hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak de- dası üç yıl içerisinde çok geniş kitlelere ulaştı
ğillerdir. De ki: 'Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gös- ve bu üç yılın sonunda, İbni Tümert Sus şehri-
terdiği) yoludur.' Eğer sana gelen bunca ilimden ni Murabıtlar'dan koparmayı başardı, bunun-
sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak la da yetinmeyip Murabıtlar'ın başkenti olan
olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne Merakeş'e de saldırılar düzenlemeye başladı.
de bir yardımcı." 5
Başlangıçta hafife alınan İbni Tümert teh-
Bir başka ayette Rabbimiz şöyle buyurur: likesi, artık o kadar büyüdü ki insanlar
evlerinde bile korku içinde yaşamaya
"Ey iman edenler! Yahudi ve Hristi-
başladı. Ali b. Yusuf, bu tehlikeyi ve
yanları dostlar (veliler) edinmeyin;
vahameti ancak şimdi anlayabil-
onlar birbirlerinin dostudurlar.
mişti. Âlimlerin, İbni Tümert
Sizden onları kim dost edinirse,
hakkında haklı olduklarını
kuşkusuz onlardandır. Şüphe- Büyükler boşuna dememişler: 'İtten post,
düşmandan dost olmaz' diye. Tarih, hain- mırıldamaya başladı. Lakin
siz Allah, zalimler topluluğu-
tarihe bakış

lerin sonlarının hep hüsranla bittiğine henüz geç olmadığını,


na hidayet vermez." 6 şahitlik eder. Sarakusta şehri düştükten yapılacak şeylerin oldu-
sonra Murabıtlar bu şehir üstüne
Büyükler boşuna deme- ğunu biliyordu. Hemen
bir saldırı daha yapar ancak, Aragon
mişler: 'İtten post, düşman- Kralı bu orduyu bozguna uğratır. ordusuna hazır olun emrini
dan dost olmaz' diye. Tarih, ha- verdi. Kısa sürede hazırlanan
inlerin sonlarının hep hüsranla ordusuyla H. 534 (1139)'da
bittiğine şahitlik eder. Sarakusta Muvahhidler'in üzerine yürüdü,
şehri düştükten sonra Murabıtlar bu onları bozguna uğratıp büyük bir za-
şehir üstüne bir saldırı daha yapar ancak, fer elde ettiler. Murabıtlar, İbni Tümert'i
Aragon Kralı bu orduyu bozguna uğratır. ve adamlarını tamamı ile yok etme gücünü
elde etmişken bu zaferle yetinip daha da ileri
H. 515 (1121) Endülüs'te isyan ve karışıklıklar gitmediler. Böylelikle ellerine geçen bu ikinci
çıkmaya başladı. Bu olayları duyan Ali b. Yu- fırsatı da kaçırmış oldular.
suf, bu isyan ve karışıklıkları bastırmak üzere
yeniden Endülüs'e geldi fakat burada fazla du- Mağrib'de düzen böyle karışıkken Endülüs'ten
ramadı çünkü İbni Tümert'in öncülüğündeki de iyi haberler gelmiyordu. Aragon Kralı, Av-
Muvahhidler'in Sus'ta isyan çıkardığını öğre- rupa Hristiyanlarının da desteği ile Gıranata'yı
nince Mağrib'e dönmek zorunda kaldı. kuşatmaya başladı, lakin Müslümanlardan hiç
beklemediği bir direnişle karşılaşınca kuşatmayı
Muvahhidlerin kurucusu İbni Tümert: İbni kaldırıp geri çekilmek zorunda kaldı.
Tümert, insanlara kendisinin beklenen Mehdi
olduğunu söylüyor ve kendisine biat edilmesi Murabıtlar'ın Zayıflaması Ve Çöküşü
gerektiğini anlatıyordu. Yaptığı çok ciddi çalışma Ali b.Yusuf son dönemlerini kargaşa isyan ve
ve propaganda sayesinde kısa zamanda kendisine karışıklıklar içerisinde geçirdi. Toplam 37 yıl
çok taraftar toplamayı başardı. Aslında İbni Tü- hüküm sürdü. Ali b. Yusuf zamanında ayrıca
mert bu propagandaya yeni başladığında âlim ve askerî kadılık görevi ihdas edilmiştir. 'Kudâtu'l
mahalle' (kudâtu'l cünd) denilen askerî kadılar

5. 2/Bakara,120
6. 5/Maide, 51

48
savaşlara da katılırdı. Adli görevlerden mezalim
mahkemesi başkanlığını sultan, veliaht veya
vezir-i kebir yapardı. Ali b. Yusuf, imar işlerine
önem vermiş, Merakeş şehri genişletilip büyük
bir başşehir hâline dönüştürülmüştür. Ali b.Yusuf
büyük ölçüde Maliki fakihlerinin tesiri altında
kalmış, bu dönemde onların etkisiyle kelam
ve felsefe yasaklanmış, hatta bir rivayete göre
Gazzali'nin 'İhya-ı Ulûmi'd Din'i' başta olmak
üzere bazı kitaplar yakılmıştır. Bununla birlikte
Murabıtlar zamanında büyük âlimler yetişmiş-
tir. Ebu Bekir İbnü'l Arabi, Kadı İyaz, Abdullah
b. Ali Er-Ruşati, Ahmed El-Ceyyani, İbni Rüşd çalışan Beni Gâniye'den Endülüs valisi Yahya b.
bunlardan bazılarıdır. Ali El-Messufî'nin H. 543'te (1148) Gırnata'da
ölümüyle Endülüs'teki Murabıt hâkimiyeti de
Bu dönemde Muvahhidler tekrar sahneye çık- sona ermiş oldu. Murabıtlar Devleti'nin çöküşü
tı, fakat bu defa çok güçlü bir ordu kurmuşlardı. yirmi beş yıl gibi çok kısa bir süre içinde ger-
Mağrib'de birçok bölgeye saldırılar düzenliyor- çekleşmiş ve 1121'de başlayan süreç 1147'de
lardı, Muvahhidler Ali b.Yusuf 'un son dönem- tamamlanmıştır. Bununla beraber Beni Gâniye,
lerinde Mağrib'deki merkezlerin çoğunluğunu Murabıtlar adına Balear adaları ve İfrikiye'de H.
ele geçirdiler. VII. (XIII.) yüzyıla kadar hüküm sürmeye devam
etmiştir.
H. 537'de (1143) ölen Ali b. Yusuf 'un yerine
tahta çıkan oğlu Taşfin, iki yıl kadar süren hü- Murabıtlar, Atlas Okyanusu'na, Nijer nehrin-
kümdarlık dönemini Muvahhidler'le savaşarak den İspanya'da Ebro nehrine kadar hükümran-
geçirdi. Bu savaşlarda Hristiyan birliklerinin lığını genişletmiş, Endülüs'te sona ermek üze-
kumandanı Reverter'den büyük yardım gördü. re olan İslam varlığının devamını sağlamıştır.
Ancak bu kumandanın gayretleri, devleti yıkıl- Murabıtlar'ın Endülüs'teki hâkimiyeti yarım
maktan kurtarmaya yetmedi. Merakeş'in güne- asırdan fazla devam etmiş, bu sürenin ilk yir-
yindeki dağlık bölgeyi ele geçiren Abdülmü'min mi beş yılında istikrar sağlanmış ve Hıristiyan
El-Kûmi liderliğindeki Muvahhidler H. 538 krallıklara karşı önemli başarılar elde edilmiştir.
(1144) yılında kazandıkları zaferle Murabıtlar'a İkinci dönemde fakihlerin, mahallî emirlerin ve
ağır bir darbe vurdular. Yenilginin ardından Ti- ağır vergilerden bunalan halkın Murabıtlar'dan
limsan yakınlarında Muvahhid kuvvetlerine karşı desteğini çekmesi ve aleyhteki faaliyetleri yüzün-
iki ay boyunca direnen Taşfin b. Ali, Tilimsan'ı den karışıklıklar çıkmış, bundan istifade eden
terk ederek Vehran'a7 sığındı. Sahilde yaptırmış Hıristiyanlar, Murabıtlar karşısında üst üste ba-
olduğu müstahkem kalede Muvahhid kuvvet- şarılar kazanmaya başlamıştır. Kastilya Krallığı
leri tarafından sıkıştırılınca geceleyin tek başı- bir Haçlı ordusuyla Meriye'yi (1147), Katalonya
na kaçmaya çalışırken bir uçurumdan düşerek Kontluğu da Turtuşe (1148) ve Laride'yi (1149)
öldü (H. Ramazan 539/Mart 1145). Taşfin'in öl- ele geçirmiştir. Hıristiyan istilasının hızla yayıl-
düğü duyulunca Merakeş'te küçük yaştaki oğlu dığı bu dönemde Endülüs Müslümanlarının im-
İbrahim'e biat edildi, ancak amcası İshak b. Ali, dadına, bu defa Muvahhidler yetişmiştir.
onun hükümdarlığını tanımadı. Bunun üzeri-
ne Merakeş'te iç savaş başladı. Muvahhid kuv- Kişilerin sınırlı ömürleri olduğu gibi devlet-
vetleri Fas, Miknase, Sela şehirlerini ve nihayet lerin de belirli ömürleri vardır. Devletin eceli
Merakeş'i ele geçirerek İshak b. Ali ve İbrahim b. geldiğinde ne bir saniye ileri alınır, ne de geri...
Taşfin'i öldürüp Murabıtlar'ı ortadan kaldırdılar.8
Muvahhidler, Merakeş'i aldıktan sonra Endülüs'e Murabıtlar Devleti'nin Çökme
yöneldiler. Murabıt hâkimiyetini tekrar kurmaya Sebebi
Murabıtlar Devleti'nin çökme sebebine gelince,
önde gelenlerin birçoğu şehit olmuş, diğer kıs- Ramazan
7. Oran 1436
mı da vakti gelmiş ve doğal olarak ölmüşlerdir.
8. H. 18 Şevval 541/23 Mart 1147

Temmuz’15 • SAYI: 40

49
'Toplum, başka hiçbir devlet başkanına nasip
olmayan bir şekilde Ebubekir bin Ömer'in hakka
ve adalete bağlı idareciliği konusunda görüş bir-
liğine varmıştır. Cihada çıktığında beraberinde
beş yüz bin mücahid savaş meydanlarına akın
ediyordu. İnsanlar kendisine büyük bir gönül hu-
zuruyla bağlanıyorlardı. Hiçbir şey, onu Allah'ın
belirlediği sınırlara riayet etmekten alıkoymuyor-
du. İslam'ın emirlerine ve yasaklarına harfiyen
uymaktaydı. Âdetâ din, kendisini kuşatmıştı. İn-
sanlar arasında İslam'ın prensiplerine aykırı hiçbir
davranışını gören olmamıştı. Son derece sağlam
Ancak kendilerinden sonra gelen nesiller, Abdul- bir inanca sahipti. Abbasi Devleti'ne saygısını asla
lah bin Yasin gibi bir eğitimcinin terbiyesinden kaybetmedi. Bir savaşta yaralandı ve ağır yaralara
geçmemiş, maneviyata ve mukaddesata önem dayanamayarak vefat etti.
vermeyen emirler yönetime gelmişlerdir. Bu da
bir toplumun sonunu getiren sebeplerdendir. Seyyid Kutub, Murabıtlar hakkında şöyle diyor:
Bu, önceki tecrübelerden, çeşitli deneyimlerden
istifade etmenin ne kadar önemli olduğunu an- 'Murabıtlar, Allah'ın gösterdiği yoldan gittiklerin-
lamak bakımından İslami hareketlerin çıkarması de doğuda ve batıda yaklaşık çeyrek asır otoriteyi
gereken önemli bir derstir. ellerine aldılar.' 9

"(Rasûlüm!) De ki: 'Mülkün gerçek sahibi olan


Âlimlerin ifsada uğraması, toplumların da if-
Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü
sada uğramasıdır. Murabıtlar Devleti'nin fesada
dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, diledi-
uğramasının bir sebebi de, fakihlerin halkı bi-
ğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir.
linçlendirmek, toplumu karanlıklardan aydınlığa
Gerçekten sen her şeye kadirsin.' " 10
çıkarmak ve idareyi hata yaptıklarında uyarmak
yerine; otoritelerini, mal varlıklarını artırmak, Sallabi'nin tespiti:
şatafatlı evler yapmak ve bol miktarda araziler
elde etmek için kullanmışlardır. O dönemde İslam tarihine baktığımda ümmetin hayatın-
toplumun yaşam standartlarının üstünde çok dan büyük bir mananın desteklendiğini görüyo-
lüks, rahatlık ve israf içerisinde yaşamışlardır. Bu rum. Dikkat edin! Hakla batılı birbirinden ayı-
durum, Murabıtlar toplumunda şiddetli isyan ran büyük savaşlar, ancak Allah'ın dinini, halka,
hareketlerini doğurmuştur. Âlimlerin bu İslam orduya ve komutanlara uygulayan toplumların
dışı yaşantıları, doğal olarak toplumda hem aki- varlığı durumundan kazanılabilmektedir. Şayet
devi hem de ahlaki bozulmalara sebebiyet ve- bunlardan birisinde İslam'ın prensipleri uygu-
miş, cihad ruhu ortadan kalkmış, insanlar isyan lanmıyorsa, o topluma Allah zaferler nasip etmez.
etmeye, büyük günahları işleme ve zulmetmeye
başlamışlardı. Kaynakça
Murabıtlar Devleti'nin yıkılışının önemli se- Murabıtlar Devleti,
beplerinden bir diğeri de Allah'ın bu topluma Prof. Dr. Ali Muhammed Sallabi
yardımını kesmesi Mağrib ve Endülüs'e uzun İslam Tarihi,
süre yağmuru yağdırmaması ağır kuraklığın or- Prof. Dr. H. İbrahim Hasan
taya çıkması ile birlikte Murabıtlar Devleti'nin
ekonomik krize düşmesidir. İslam Tarihi,
Mahmut Şakir
Âlimlerin Murabıtlar Hakkında
Yazdıkları Mağrip Medeniyetinin Zirvesi,
İbni Kesir, El-Bidaye ve'n Nihaye'de Ebubekir Dr. Adnan Adıgüzel
bin Ömer hakkında şunları kaydediyor:
9. Fizilali'l Kuran, c. 4, s. 2407
10. 3/Âl-i İmran, 26

50
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

Boykot
Mekke'nin zenginlerinden birkaç kişi kendi aralarında
bu boykotu kaldırmak için karar almış. Kâbe'ye
gidip oturmuşlar. Biri çıkıp: ‘Akrabalarımız ölüyor,
nerede akrabalık bağı' demiş. Bir diğeri de çıkarak:
‘Haklısın bu boykot bitmeli' demiş. Sonra biri daha
sonra bir başka biri çıkmış... Mekke'nin azılıları bu
bir oyun dese de bu yedi kişi, alınan kararların
yazılı olduğu kağıdı sökmek için ayaklanmış.

Ç ok sessiz olmalıydık. Yoksa bütün planımız bebekleri bağlayacaktık. Sabah bunu gören müş-
mahvolabilirdi. Müşriklerin sabah yaşaya- rikler öfkelenecek, biz ise keyiflenecektik.
cakları şoku düşündükçe keyfimiz geliyordu.
Elimizi çabuk tutmalıydık. Sessizlik ve gizlilik içinde kölelerin alıkonu-
lup direklere bağlandığı yere ulaştık. Sözde bir
Tanınmamak için yüzlerimizi gıta ile sarmış- muhafız koymuşlardı başlarına. İçip içip sızmıştı
tık. Ani bir durumla karşılaştığımızda kendimizi çoktan. Top patlasa bizi duyamazdı. Gecenin ka-
savunmak için taş toplamış, ceplerimize doldur- ranlığında önümüzü gökteki ay aydınlatıyordu.
muştuk. Kölelerin el ve ayaklarındaki bağları çöz- Bir kandil gibi göğe asılmış bize yol gösteriyor-
mek için kesici aletlerimiz de yanımızdaydı. Her du sanki. İşte işkenceye tabi tutulan Müslüman
birimiz kırbalarımızı su ile doldurmuş, beslenme kardeşlerimiz tam karşımızdaydı. Kimisi gün
çantalarımıza onlara vereceğimiz küçük ekmek boyu yapılan işkenceden bitap düşmüş uyuyup
parçalarını ve hurmaları koymuştuk. Ha bir de kalmıştı, kimisi hâlâ el ve ayaklarını sıkan iplerin
çuval vardı yanımızda. İçinde ne mi var? Bebek, acısıyla inliyordu. Arkadaşlarımla anlaşmıştım.
bez bebek. Çözdüğümüz her Müslüman kölenin Önce babamı kurtaracaktım. Köleler arasında Ramazan
yerine Mekkeli küçük kızlardan topladığımız bez hızla gezinmeye başladım. Babam neredeydi? 1436

Temmuz’15 • SAYI: 40

51
Onu tanıyabilecek miydim? Annem, babama — Hiç mi? Yapma, seni çok durgun görüyorum.
benzediğimi söylerdi. Arkadaşlarım çoktan bir-
çok kölenin el ve ayaklarındaki ipleri çözmüş Rafi daha fazla dayanamayarak rüyasını anlattı.
onları özgürlüklerine kavuşturmuş, yerlerine
— Babanı özlüyorsun...
bez bebekleri bağlamıştı. Hürriyetine kavuşan
her Müslüman, diğer kardeşlerinin yardımına — ...
koşuyordu. Ben hâlâ babamı arıyordum. Tepede
bir aşağı bir yukarı koşuyordum. Babam yoktu. — Biliyor musun Rafi, ben de babamı o tepede
Daha da hızlandım. Tıpkı İsmail'e su arayan Ha- kaybettim.
cer annemiz gibiydim. Bir aşağıııııı... Bir yukarı-
ııı... Yoktu... Hacer'i zemzem ile nimetlendiren Rafi'nin konuşmasını beklemeden anlatmaya
Rabbim, beni de babam ile rızıklandırır mıydı başladı.
acaba? Nerdesin baba? Babaaa... Babaaaaa!
Eşimle imanımızı gizliyorduk. Müşrikler biz-
— Rafi, Rafi uyan oğlum uyan. den hiç şüphelenmemişti. Ancak bu durum
bizi rahatsız etmeye başladı. Kardeşlerimiz
— Babaaaa nerdesiiiin, babam yoook! acı çekerken biz rahattık, bu nedenle dışarı
çıkmaya utanıyorduk. Onların hâli bizi
— Rüya gördün oğlum sadece rüya. üzüyordu. Bir gün müşrikler, tek tek
Baban cennette. işkence ederek bir sonuca vara-
madıklarını anladılar. Toplanıp
— Anneee... Babamı kurtara-
Günlerce rüyanın etkisinden kurtulamadı. bir karar aldılar. Bundan böyle
madım. Onu bulamadım. El-
Yemek yemiyor, kimseyle konuşmuyordu. hiçbir Müslümanla konuşul-
lerini çözemedim anneeee... Arkadaşları defalarca oyuna davet etmişti,
her şeye dair

mayacak. Kız alınıp veril-


katılmamıştı. Evlerinin önündeki hurma meyecek. Yiyecek, içecek
Rafi, gördüğü rüyanın ağacının altındaki sedirde öylece otu-
etkisinde kalmıştı. Sarsıla ruyor, düşünüyordu. Namaz vakitlerinde
alışverişi yapılmayacak.
sarsıla ağlıyordu. Babasını mescide gidip hemen geri dönüyordu. Ticaret yapılmayacak.
hiç görmemişti. Hasretinin
Bu kararları yazarak Kâbe'nin
tek sebebi buydu. Annesi ona
duvarına astılar. Müslümanlar
sarılmış, başını okşuyordu. Ağla-
başta pek etkilenmedi bu durum-
masına müsaade etmişti ki içini dök-
dan. Ancak ambarlarda yiyecekler tü-
sün. Bu kadar hayalperest kıpır kıpır bir
kenmeye başlayınca sıkıntılar da başladı.
çocuğun yüreğinde baba hasretinin bu kadar
Canım Peygamberimiz de dahil olmak üzere
derin olabileceğini hiç düşünmemişti. Nihayet
Müslümanların çoğu bir mahallede toplandılar.
Rafi ağlamaktan bitap düşmüş, annesinin kolla-
Herkes elindekini avucundakini kardeşiyle pay-
rında uyuyup kalmıştı.
laşıyordu fakat nereye kadar?
Günlerce rüyanın etkisinden kurtulamadı.
Mahalleye gizliden gizliye sokulan erzak ve
Yemek yemiyor, kimseyle konuşmuyordu. Ar-
eşyalar hayat gibiydi... Gecenin bir yarısı açlık-
kadaşları defalarca oyuna davet etmişti, katıl-
tan bitkin bitkin yatarken sahipsiz, sırtı tıka basa
mamıştı. Evlerinin önündeki hurma ağacının
erzak ile yüklenmiş bir deve giriyordu mahalleye.
altındaki sedirde öylece oturuyor, düşünüyordu.
Nasıl seviniyorduk biliyor musun? Payımıza bir
Namaz vakitlerinde mescide gidip hemen geri
hurma bile düşse Allah'a hamd ediyorduk. Fa-
dönüyordu.
kat Mekkeli müşrikler bundan haberdar olunca
Onun bu hâlini gören Peygamberin arkadaş- güvenliği arttırdılar. Etrafımızda kuş uçurtmu-
larından biri yanına gelerek oturdu. Rafi, onu yorlardı. Öyle zor günlerdi ki Rafi anlatamam...
çok seviyordu. Babasının arkadaşlarından, ilk Yiyecek bir şey bulamayınca otları, ağaçların yap-
Müslümanlardandı. Hâl hatır sorduktan sonra: raklarını yemeye başladık. Dilimiz dudağımız
hep yara olmuştu.
— Ey Uhud savaşçısı. Neyin var, dedi.
Bebeklerin ağlaması hâlâ kulaklarımda. Anne-
— Hiç... lerin açlıktan sütü kesilmişti. Ve bebekler açlıktan

52
ağlıyordu. Tabi bizim kadar dayanmadılar. Birer
birer can verdiler o çocuklar...

— Bunları hiç duymamıştım.

— Bir gece karanlıkta açlığımızı unutmak için


yürüyorduk. Sa'd bin Ebi Vakkas da yanımdaydı.
Bir anda durdu ve 'Ayağıma bir şey değdi' dedi.

— Neymiş değen?

— Yerden aldı. Çok karanlıktı, ortadan böldü


ve ikimizde ağzımıza attık onu. Islakça bir şeydi.
— Elbette. Ona çok anlattım. Ama kavmimin
— İnanamıyorum! Ne olduğunu bilmiyorsunuz dininden dönmem dedi.
ve onu yediniz.
— Peki sonra ne oldu?
— O kadar açtık ki ne olduğu önemli değildi.
— Mekke'nin zenginlerinden birkaç kişi ken-
— Belki bir böcek ölüsü, belki bir leş... di aralarında bu boykotu kaldırmak için karar
almış. Kâbe'ye gidip oturmuşlar. Biri çıkıp: 'Ak-
— Fark etmez, biraz da olsa açlığımız ve susuz- rabalarımız ölüyor, nerede akrabalık bağı' demiş.
luğumuz gitmişti. Bir diğeri de çıkarak: 'Haklısın bu boykot bitmeli'
demiş. Sonra biri daha sonra bir başka biri çık-
— Subhanallah... Baban? Babandan bahsede- mış... Mekke'nin azılıları bu bir oyun dese de bu
cektin. yedi kişi, alınan kararların yazılı olduğu kağıdı
sökmek için ayaklanmış. Bir de ne görsünler! Kü-
— Babam yaşlıydı. Kavminde hatırı sayılır bir
çük kurtçuklar kâğıdı kıtır kıtır yemiş, kâğıttan
adamdı. Müslüman olmadı. Fakat biz Müslüman-
geriye sadece Allah'ın adıyla kısmı kalmış...
lara yapılan bu boykota karşı çıktı. Çok müca-
dele verdi. Kimse onu dinlemedi. Peygamberin — Aaaa ne güzel.
müşrik akrabaları olan Haşimoğulları ona destek
vermek için mahalleye taşınınca babam da yanı- — Evet böylelikle üç yıllık açlık son bulmuş
mıza geldi. oldu.

— Müşrikler Müslümanlara destek mi oldu? — Allah kullarını hep sıkıntılarla denemiş değil
mi?
— Biliyorsun Araplar ailelerine çok düşkündür-
ler. Aile için kan dökerler. Onlar dinimizi kabul- — Evet... İmanda sadakatin ölçüsü, sıkıntılara
lenmediler ama bize destek verdiler. Tabi babam sabretmek ya da edememektedir.
yaşlıydı. Açlığa dayanamadı. Salgın hastalık da — Rabbim bizleri sabreden kullarından eylesin.
yayılınca vefat etti.
— Amin Rafi, amin... Namaz vakti. Haydi mes-
— İman etti mi? cide gidelim.
— Hayır. — Önce sana biraz hurma ikram edeyim. Pey-
gamberimiz: 'Allah'a ve ahiret gününe inanan
— O kadar sıkıntıya rağmen iman etmedi mi? misafirine ikramda bulunsun' buyurdu.
— Etmedi. Bak şimdi ikimiz arasındaki farkı gö- — Hiç düşünmeyeceksin sandım...
rüyor musun? İkimizde yetim kaldık. Ama senin
baban cennete gitti benimki ise ateşe... — Hemen getiriyorum.

— Üzülüyor musun? Rafi'nin içi biraz da olsa soğumuştu. Öyle veya


böyle herkeste bir hasret vardı demek ki... Şükür Ramazan
1436
ki Rafi, babasını cennette görebilecekti.

Temmuz’15 • SAYI: 40

53
Dr. seyfullah islam Sağlık köşesi

Çocukluk Aşıları
ve
Hastalıkları
Aşı vurulmadan aşılar hakkında hiç bilgi-
lendirilmeyen ebeveyne aynı zamanda aşı
sonrası istenmeyen etkiler (ASİE) genelge-
si hakkında yani istenmeyen etkilerin ra-
por edilmesi ve kayıt altına alınması ile il-
gili de herhangi bir bilgi verilmemektedir.

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mah- şadıkları travmalar sonrası çocukta korku, anne/
sustur. Salât ve selam, âlemlere rahmet babaya güvensizlik gibi durumlar bilinçaltlarına
olarak gönderilen Muhammed'in üzerine olsun. işlenmiş olur.

Bu yazımızda, Dünya Sağlık Örgütü'nün Bu aşılar; Hepatit A (2 doz), Hepatit B (3 doz),


(WHO) ülkelerin enfeksiyonlarla karşılaşma Verem (1 doz), Difteri (4 doz), Boğmaca (4 doz),
potansiyellerini göz önüne alarak önerdiği(!) Tetanoz (6 doz), Polio (6 doz), H. İnfluenza B (4
ve Sağlık Bakanlığı'nın da bu doğrultuda uygu- doz), Pnömokok (4 doz), Kızamık (1 doz), Kıza-
lamakta olduğu, gebeliğin 4. ayından başlayıp, mıkçık (1 doz), Kabakulak (1 doz) ve Suçiçeği'dir
ilkokul dönemine kadar devam eden ve ücretsiz (1 doz).
olarak uygulanan aşı takvimini ele alacağız.
Bu aşılar, +2° ile +8° ısı aralığı dışında kendi
Bu aşı takviminde, anne karnından başlayarak özelliklerini koruyamaz ve tamamen bozulurlar.
tüm aşıları zamanında yapılmış 1 aylık bir bebek
toplam 36 doz aşıya maruz kalmış olur. Aşılardan Bu ısı aralığında kalmalarını sağlamak için 'so-
bazıları tek başına verilirken bazıları da kombine ğuk zincir' sistemi kullanılır.
edilmiş halde 3'lü, 5'li karmalar şeklinde veril-
Soğuk zincir sistemi, aşıların üretiminden
mektedir.
kişiye uygulanıncaya kadar sürekli onu uygun
Önemsiz zannedilse de aşıları vurulurken ço- şartlar ve ideal ısıda tutan insana ve malzemeye
cukların yaşadıkları korkular, onlara psikolojik ihtiyaç duyar.
bir travma yaşatmaktadır. Düzenli aralıklarla ya-

54
Soğuk zincir malzemeleri:
• Aşıların nakledilmesinde kullanılan kaplar
(özel yapım aşı nakil kapları ya da koliler)
• Nakliye araçları
• Termometreler ve ısı izlem-kayıt cihazları
• Soğuk odalar, buzdolapları veya derin don-
duruculardır.
Her buzdolabının o andaki sıcaklığını rutin
olarak ölçen termometre ve yedek termometreye
ihtiyaç vardır. Ancak bu yeterli değildir. Termo- Aynı ilaç firmasının (Merck) üst düzey biyo-
metrelerin doğru çalışması düzenli denetleniyor kimyagerlerinden Kurt Romondt, evinde gizli bir
mu, istenen ısıya ayarlanabilen -(+)2° / (+)8°- uyuşturucu laboratuvarı ile tecavüz hapı olarak
dijital ekranlı derin dondurucular kullanılıyor da bilinen bir hapın hammaddesini üretmek suçu
mu ve aşılara bakmakla yükümlü hemşire veya ile 18 Haziran 2015 tarihinde yakalanıyor.2
personelin dondurucunun kapağını unutup açık
bırakmasına veya mesai saatleri dışında yaşanan Aşılar ve Hastalıkları
elektrik kesintileri gibi durumlara ne derece dik- Hepatit B
kat ediliyor?
Allah'ın subhanehu ve teâla bize büyük nimeti olan
İşte aşıların bozulmamasını sağlamak bu ka-
bebeklerimizin doğumundan hemen sonra, al-
dar çok hassasiyet gerektiren bir durum iken,
dıkları ilk nefesleriyle beraber onlara vurulan ilk
bu soğuk zincir sisteminde iştirak eden insanlar,
aşı, Hepatit B aşısının ilk dozudur. İkinci dozu,
malzemeler, ortamın şartları ne kadar güvenilir?
bebeklerin doğumundan 1 ay sonra, üçüncü
Aşılarla olan meselemiz, elbette ki soğuk zin- dozu da 6. ayın sonunda yapılmaktadır.
cirin kırılmasına dair endişelerimizin olması de-
ğildir. Aşılar sütten çıkmış ak kaşık dahi olsalar, Hepatit B aşısı; karaciğerin viral enfeksiyonu
böyle hassas ve her an bozulmaya yüz tutmuş olan Hepatit B virüsüne (HBV) karşı korunma
olmaları bile onlardan sakınmak için yeterli bir gerekçesiyle uygulanmaktadır. Hepatit B aşısını
gerekçedir. adeta ilk kanser aşısı olarak lanse etmeleri, bi-
Aşılarla ilgili ilk yazıda da belirttiğimiz gibi; aşı- limsel geçerliliği sorgulanması gereken, oldukça
larla ilgili uzun dönemde güvenli olup olmadıkla- yanıltıcı bir promosyon taktiği olmaktan öteye
rını test eden deney ve çalışmalar yapılmamakta- geçememektedir.
dır. 5 gün ila 2 hafta gibi oldukça kısa bir dönemi Bu HBV vücuda nasıl bulaşır? Vücutta neler
kapsayan deneylerde test edilen aşıyı olmuş de- yapar? Görülme riskleri nelerdir? İnşallah tüm
nekler, başka bir aşı vurulmuş deneklerle karşı- bu sorulara cevap bulduktan sonra bu aşının ne
laştırılmaktadır. Teknik olarak deneylerde aşısız kadar gerekli/gereksiz olduğunu daha iyi anlamış
bir grupla karşılaştırılma yapılması gerekir. Bizzat olacağız.
aşı üreticileri tarafından ya doğrudan yapılmakta
ya da dolaylı olarak yönlendirilmekte olan bu tip Hepatit B virüsü bulaşma riskinin yüksek ol-
deneylerde tam olarak hangi protokollerin takip duğu durumlar;
edildiğini kesin olarak bilmek güçtür. Hepatit B virüsü (HBV) kan youluyla ve cinsel
yolla yayılır,
Merck İlaç Ecza ve Kimya Tic. A.Ş. firması eski
çalışanlarından Scott Cooper, satış temsilciğini Hepatitli kan ve kan ürünleriyle temas ve trans-
yaptığı firmanın üretmiş olduğu aşıları şu an 24 füzyon (kan nakli),
yaşında olan çocuğuna doğumundan beri hiç Hepatitli kanın iğne, enjektör, bisturi, sonda,
yaptırmadığını ve çocuğunun yaşıtlarından çok endoskop vs. kullanımı sonrası temas olması,
daha sağlıklı olduğunu itiraf ediyor.1
Ramazan
2. http://www.dddmag.com/news/2015/06/merck-biochemist- 1436
1. https://www.youtube.com/watch?v=7YVPkCQxqz4 arrested-charged-running-ghb-lab-his-home

Temmuz’15 • SAYI: 40

55
Hemodiyalize giriyor olmak (böbrek yetmez- Sonuç olarak, Hepatit B geçirmiş kişilerin yal-
liği olan), nızca %5'ten az bir bölümü, kronik taşıyıcılık du-
rumuna geçer. Bunların ise:
Damardan uyuşturucu kullanımı,
Ağız veya diş cerrahisi geçirirken kullanılan %75'i (toplam Hepatit B'li hastaların %3.75'i)
malzeme, belirtisiz ve aktif olmayan enfeksiyonla yaşam-
larını sürdürür.
Akupunktur, dövme, kulak delme, traş, diş
fırçası, manikür; bu virüsün bulaşma yolların- %25'i (toplam Hepatit B'li hastaların %1.25'i)
dandır. karaciğer rahatsızlığı ve kanser geliştirir; bu ra-
hatsızlıklar ise bulaştıktan 10 ila 30 sene sonra
Virüs bulaştıktan sonraki ilk 6 aylık döneme baş göstermektedir.
akut HBV, 6 aydan sonraya ise kronik HBV denir.
Hastalık bulaştıktan sonra belirtileri arasında Anne babalara Hepatit B için verilen mesaj
gribi andırabilecek hâlsizlik, iştah kaybı, bulan- şudur: 'Korunmasız (aşısız) bebekler, hastalığa
tı, kusma, düşük ateş, ishal, kas ve eklem ağrısı yakalandıkları takdirde karaciğer yetmezliği ge-
bulunur. Hepatit B virüsü bulaşan kişilerin an- liştirebilir ve ölebilirler.'
cak yaklaşık %20'sinde tanının konulmasını
sağlayan en belirgin belirti, ciltte ve gözler- Düzeltilmesi gereken bir diğer yanlış öner-
de sarılık görülür. Sarılık 3-10 gün sürer. meyi de şöyle izah edebiliriz; Anne herhan-
Destekleyici ve belirtiye yönelik tedavi gi bir şekilde taşıyıcı değilse ve bebek
uygulanır; burada önemli nokta, HBV taşıyan kanla perkütan yolla
çoğu kez 4-8 hafta içinde enfek- (ciltten iğne ile) temas etmemiş-
se HBV'nin bebeğe bulaşma
sağlık köşesi

siyondan iyileşmenin tamamen


Hepatit B aşısı; karaciğerin viral en- riski yok denecek kadar azdır.
sağlandığıdır. feksiyonu olan Hepatit B virüsüne
(HBV) karşı korunma gerekçesiyle
Bazı hallerde bu hasta- uygulanmaktadır. Hepatit B aşısını Hepatit B'nin; kişilerin
lığı kapmış kişiler virüsü adeta ilk kanser aşısı olarak lanse sağlık durumları göze-
taşıdıkları halde bu belirti- etmeleri, bilimsel geçerliliği sorgulanması tilmeksizin ulusal çapta,
gereken, oldukça yanıltıcı bir promosyon riskli gruplar haricinde özel-
lerin pek azını, hatta hiçbiri- taktiği olmaktan öteye geçememektedir.
ni göstermez. Akut Hepatit B likle yenidoğanları aşılamayı
genellikle birkaç ay içinde vü- gerektirecek bir sağlık sorunu
cuttan kendi kendine temizlenir. olmadığını tüm veriler de gös-
Çoğu hastanın hastane yatışı gerek- termektedir.
mez ve %95'i tamamen iyileşir; hastalığa
Hepatit B kapmış kişilerin %80'i belirtisiz
karşı ömür boyu bağışıklık kazanmış olurlar.
veya çok hafif belirtilerle bu hastalığı atlatıyor
Hastalığı kapanların %50'si belirti geliştirmez; ve doğrudan bağışıklık kazanıyorken, %20'lik
iyileşerek ömür boyu bağışıklık kazanır (bu kişi- kısım olan ve hastalığı biraz daha ağır geçiren-
ler hastalığı geçirdiğini bile fark etmez), lerde asıl sorun, beslenme zaafiyeti ve buna bağlı
olarak gelişen bağışıklık sistemi zayıflığıdır.
Hastalığı kapanların %30'u sadece grip benzeri
belirtilerle hastalığı tamamen atlatır; ömür boyu 'Selenyum eksikliği'nin Hepatit B enfeksiyonu ve
bağışıklık kazanır, karaciğer kanseri riskini büyük ölçüde arttırdığı
bilinir. Çin'de toprağının selenyum bakımından
Hastalığı kapanların %20'si Hepatit B tanı- fakir olduğu bilinen şehirlerdeki deneklerin diyeti
sı almalarına neden olacak belirtileri (bulantı, selenyumla desteklendiğinde viral Hepatitlere ve
kusma, sarılık, artmış karaciğer enzim değerle- karaciğer kanserine karşı önemli ölçüde koruma
ri) gösterir, yani kendini doktora gidecek kadar sağladığı tespit edilmiştir. Çin'de yapılan bir diğer
hasta hisseder, çalışmada da şöyle denilmektedir: 'Epidemiyolojik
çalışmalar, toprakta düşük selenyum içeriğinin
Belirti geliştiren bu %20'lik kesimin %95'i has- yöresel olarak yüksek Hepatit B enfeksiyonu ile
talıktan tamamen iyileşir; ömür boyu bağışıklık ilişkisini ortaya koymaktadır.'
kazanır.

56
Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesinde yapılan top-
rak ve ürün analizlerinde de selenyum eksikliği
ortaya konulmuştur; benzer şekilde İspanya ve
Yunanistan, Avrupa'da selenyum eksikliğinin en
fazla olduğu ülkelerdir. Türkiye HBV enfeksiyonu
açısından orta endemisite gösteren bir ülke ol-
masına rağmen, Hepatit B enfeksiyonun yüksek
endemisite gösterdiği Çin'de selenyumla ilgili
yapılan çalışmalar 3 basit bir gıda takviyesiyle
enfeksiyonun büyük oranda önlenebileceğini
ortaya koymuşken, Türkiye'de yetkililerin doğ-
rudan ulusal bir aşılamaya geçmesi ve halkı bu
tip bilimsel bulgulardan haberdar etmemesi, son Seyrek görülen yan etkileri: Bulantı/Kusma, ka-
derece düşündürücüdür. raciğer fonksiyon testlerinde anormal değerler,
kas ve iskelet sistemi ağrıları,
Hepatit B aşısının içeriği;
Çok seyrek görülen yan etkileri: Paralizi (Felç),
Tüm aşıların içerisindeki maddeler, dört grupta Nöropati (sinir hasarı), Multipl Skleroz (MS),
toplanabilir: Ensefalit, Ensefalopati (Beyin Hasarı), Trom-
Antijenler (aşılarda kullanılan ana bileşen olup bositopeni (Karaciğerde trombosit yetmezliği),
mikropların zayıflatılmış hâli ya da hastalık ya- Vaskülit (Damarda hasar) gibi istenmeyen etkileri
pıcı organizmanın fragmanı) görülebilmekte.

Besiyeri/Büyüme ortamı (Virüslerin üretilebil- Aşı vurulmadan aşılar hakkında hiç bilgilen-
mesi için bir besiyerine ihtiyaç vardır) dirilmeyen ebeveyne aynı zamanda aşı sonrası
istenmeyen etkiler (ASİE) genelgesi hakkında
Koruyucular (Genelde kullanılan Thimerosal yani istenmeyen etkilerin rapor edilmesi ve ka-
-cıva-) ve antibiyotikler (En sık kullanılan Neomisin) yıt altına alınması ile ilgili de herhangi bir bilgi
verilmemektedir. Aşıdan sonra aile hiçbir şe-
Adjuvanlar (Antijen salınımını yavaşlatarak,
kilde gelişebilecek olası durumu bildirip, tespit
antijen sunan hücrelerin antijeni alma kapasitesi-
edemeyecektir. Durum Avrupa ve Amerika'da
ni artıran maddelerdir. Aşılarda en sık kullanılan
böyle değil, aksine mağdurlar aşı üreticilerini
adjuvan; alüminyumdur.)4
mahkemelere verip, milyonlarca dolar tazminat
Süspansiyon sıvısı (Tüm bunları bir arada tutup almaktadırlar.
9

enjekte etmek için kullanılır.)5


Hepatit B aşısı ve diğer aşılarla ilgili ilaç pros-
Hepatit B aşısının piyasa adı Engerix B aşısıdır. pektüslerinde ciddi reaksiyonlar minimize ve
Aşının kutusunda bulunan prospektüsünde; hatta inkâr edilse de, dünyanın dört bir yanın-
daki tıp ve bilim dergilerinde yayımlanmış pek
Eksipiyan listesinde (adjuvan): Alüminyum çok bilimsel çalışma10 ve FDA' nın Aşı Sonrası
hidroksit, Polisorbat 206 İstenmeyen Etkiler Sistemi'ne (ASİE/VAERS) sık-
Besiyeri/büyüme ortamı: Maya hücrelerine lıkla bildirilen şikâyetler tüm bunları ve başka
11

veya Chinese Hamster yumurtalık hücrelerine birtakım rahatsızlıkları da teyit eder niteliktedir.
yerleştirilerek üretilir.7 8

3. Çin'de yapılan çalışma: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pub- gim yok ama zararlı olduğu kanaatinden sonra aşının içeriğinden
med/2484394 çıkarıldığını iddia edenler var. Öyle ise eğer, şimdiye kadar bu
aşıdan uygulananlar göz ardı edilerek hiçbir açıklama yapılmak-
4. Alüminyum tuzları şeklinde sızın çıkarılmıştır. Üstelik Hepatit A prospektüsünde ise, aşının
5. Aşı üreticisi Sanofi Pastuer'in aşı kitabı içeriğinde Polisorbat 20 hâlen yazılmaktadır.
6. Temizlik ve kişisel bakım ürünlerinde kullanılan ve toksik/zehir 9. http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-6694/asi-sonrasi-istenmeyen-
etkisi olan bir yağ çözücüdür. etkiler-genelgesi.html
7. Aşı üreticisi Sanofi Pastuer'in aşı kitabında 10. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1754158/ *http:// Ramazan
8. Engerix B güncel prospektüsünden çıkarılmış, en son gördüğüm www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1663612/?page=1 1436
2014'ün başlarına kadar yazılıydı. Niye çıkarıldığıyla ilgili bir bil- 11. https://vaers.hhs.gov/data/index

Temmuz’15 • SAYI: 40

57
Hepatit A • Karın ağrısı

Hepatit A aşısının ilk dozu bebeğin 18. ayında, • Ateş


ikinci dozu ise 24. ayın sonunda uygulanmakta-
Bulaşıcılığı, belirtiler çıkmadan bir hafta önce
dır. Bu aşı da karaciğerin viral enfeksiyonu olan
ve hastalık dönemi boyuncadır. Belirti olmayan
Hepatit A virüsüne (HAV) karşı yapılır. Bu virüs,
kişilerde virüs, dışkı ve vücut çıkartıları ile bu-
oral-fekal yolla (tuvalet sonrası ellerin yeterince
laşabilir. Dünyada viral enfeksiyonların en sık
temizlenmemesi nedeni ile), kişiler arası temasla,
ve hafif geçirilenidir. Dünya genelinde yılda 1.5
virüs bulaşmış su veya bu suda yıkanmış yiye-
milyon insan bu enfeksiyona yakalanmaktadır.
ceklerle bulaşır. Çiğ veya az pişmiş yiyeceklerden
Hepatit A virüsü karaciğerde kronikleşmez ve
bulaşır. Risk grubunda olanlar ise; çocuk bakı-
hastalık iyileştikten sonra ömür boyu bağışık-
cıları, yuvalar, bakım evleri (kalabalık ve sürekli
lık kazanılmış olur. Enfekte olmuş hastaların %
birlikte yaşam), mesleki maruziyet (sağlık per-
50'sine yakın bir kısmında hastalığın bulaştığı
soneli), canlı HAV virüsü ile çalışan laboratuvar
hiç fark edilmemekte ve hastalanmadan (belir-
personelleri…
tisiz) geçirilmektedir. Diğer hastalar ise yuka-
Hepatit A aşısının piyasa adı; 'Havrix Ped'dir. rıdaki belirtilerden birini veya birkaçını aynı
anda yaşayabilir, çok nadir hâllerde ise hasta,
Havrix Ped prospektüsünde12; formalde- karaciğer yetmezliğine girebilir. Bu durum
hit13, alüminyum hidroksit ve Polisorbat daha çok alkoliklerde, karaciğerde başka
20 (temizlik ve kişisel bakım ürünlerin- nedenlerden dolayı harabiyet olanlarda
de kullanılan ve toksik/zehir etkisi görülmektedir.
olan bir yağ çözücüdür) dikkat
Özellikle bebeklerin altları-
sağlık köşesi

çeken içeriklerdendir.
nı değiştirdikten sonra daha
Besiyeri/Büyüme ortamı: Hepatit B aşısı ve diğer aşılarla ilgili hijyenik olması ve bebeğin
İnsan hücresinde çoğal- ilaç prospektüslerinde ciddi reaksi- enfekte olmaması için,
yonlar minimize ve hatta inkâr edilse
tılmıştır (Kürtaj edilmiş de, dünyanın dört bir yanındaki tıp annelerin itina ile elleri-
bebeğin dokusu kullanılır.) ve bilim dergilerinde yayımlanmıştır. ni yıkamaları tavsiye olunur.
Çocuklarda tuvalet eğitimine
Hepatit A virüsü bulaşan dikkat edilmeli ve yiyecekleri
hastada oluşan belirtiler; iyice yıkanmalıdır.
Özellikle çocuklarda tamamen HAV enfeksiyonu genel itibariyle
belirtisiz olabilir. Erişkinlerin dörtte iyiye gidiş gösteren bir hastalıktır. Bu ne-
üçünde ise belirti vardır ve bunlar birkaç denle hastalığın kendisine özgü bir tedavi
gün sürer. yaklaşımı yoktur. Tedavi, hastanın dinlenmesi
ve hastalık bulgularının olduğu dönemde uygun
HAV enfeksiyonuna özgü olmamakla beraber
diyetle beslenmesinden ibarettir.
şunlar görülür:
Engerix B prospektüsünde; Engerix B'nin ge-
• Gözlerde sararma
belikte kullanımı ile ilgili yeterli bilgi mevcut
• İdrarda koyulaşma değildir. Bununla birlikte bütün inaktif viral
aşılarda olduğu gibi fetusa zarar vermesi beklen-
• Hâlsizlik memektedir. Engerix B gebelik döneminde kesin
bir nedenle gereksinim duyulduğu durumlarda
• İştahsızlık
olası avantajları, fetüse olan olası risklerinden
• Bulantı, kusma fazlaysa kullanılmalıdır.14

Havrix Ped prospektüsünde, Havrix aşısının


gebelikte kullanımı ile ilgili yeterli bilgi mevcut
12. http://www.ilacprospektusu.com/ilac/78/havrix-ped-720-mcg-1-
enjektor
13. Formaldehit: Proteinler ile suda çözünmeyen bileşikler meydana 14. http://www.ilacprospektusu.com/ilac/78/engerix-b-20-mcg-1ml-
getirdiğinden, zehirlidir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Formaldehit 1-flakon

58
değildir. Bununla birlikte bütün inaktif viral aşı-
larda olduğu gibi fetusa olan riski yok denecek
derecede azdır. Havrix, gebelik döneminde ancak
kesin bir nedenle gereksinim duyulduğu durum-
larda kullanılmalıdır.

Dikkatinizi şu yazılana çekmek isterim:

Öncelikle gebelikte bebeğin gelişimi üzerinde


etkisi değerlendirilmemiştir deniliyor, ardından
hiç çalışma yapılmadığını belirttikleri böylesi
önemli bir durumu hiçbir ilmî dayanak olmak-
sızın, tüm inaktif viral aşılar gibi bebeğe riski yok Deneye katılanların 65'inde (%46.8'inde) isten-
denecek kadar azdır deniyor. meyen etki yaşanmıyor.
Eğer gebelikte kesin bir nedenle gereksinim Hepatit A ve Hepatit A+B aşılaması sonucunda
duyulursa, 'Bebeğe riski yok denecek kadar azdır' hamilelikle ilgili ortaya çıkan en belirgin sonuç
deyip sonra da 'Gereksinim duyulduğu durum- düşük oluyor ve 15 gebede (%10.8) görülüyor.
lar' deniyor yani kısaca en ufak bir avantaj dahi,
'yok denecek kadar az olan risk'in yanında tercih Bir diğer sonuç kürtaj; 10 gebede (%7.2) anne
edilsin denmiş oluyor. Peki gerçekten durum bu veya bebeğin ileride yaşayabileceği tıbbi sorunlar
kadar basit ve masum mu? nedeniyle gebelik kontrollü şekilde sonlandırı-
lıyor.
Amerika'da, gebelerde Hepatit A ile kombine
Hepatit A+B aşılarının yan etkilerinin takip edil- Gebelerin 7'si (%5'i) ise prematüre (erken) do-
diği bir çalışma yapılıyor.15 ğum gerçekleştiriyor.
Bu aşılar gebelikte ne kadar güvenli(!) diye ya- Bunun dışında, gebelerin 3'ünde idrar yolları
pılan bu çalışmaya gönüllü katılan gebe kadınlar, enfeksiyonu, bulantı, kusma görülüyor.
hangi akla hizmet böyle bir riske girmişler an-
laşılır gibi değil. Ve annesi gebelikte Hepatit A aşısı almış 1 be-
bekte ameli (bebeğin doğuştan bacaksız olması)
Burada dikkatinizi çekmek istediğim önemli görülüyor.
nokta, Aşı Yan Etki İzleme Sistemi (VAERS)'nin
pasif izlem sistemi olduğu, yani geri bildirimlerin Peki, bu bulgulardan bize aşıları dayatanlar,
tamamen gönüllülük esasına göre yapıldığıdır. hekimler/bilim adamları ne sonuç çıkarıyor?

Hekimlerin çoğunlukla yan etkileri aşıya bağla- 'Bu VAERS bildirimlerine göre Hepatit A veya
mama eğilimi malumken, zaten CDC (Amerika Hepatit A+B aşısı olmuş gebelerde veya bebekle-
Hastalık Kontrol Ve Koruma Merkezi) ve FDA'in rinde öyle endişe uyandıracak bir İE görülmemiş-
(Amerika Gıda ve İlaç Dairesi) de kabul ettiği gibi tir.'(!)
bu sisteme, aşı reaksiyonlarının ancak %1'i, en iyi
ihtimalle de %10'u bildirilmekte. Önceleri gebelere hiçbir aşı yapılmazken şimdi
çoklu ve kombine aşılar bu en hassas döneme
Çalışmanın izlem sonuçları: yığılıyor. Düşünün, gebelere cıva dolu grip aşısı,
tetanoz aşıları, boğmaca, difteri aşıları ve şimdi
VAERS; bu aşılanmış gebe kadınlardan 139 de Hepatit A ve Hepatit B aşıları öngörülecek!
istenmeyen etki (İE) bildirimi alıyor; bunlardan Amerika'da yapılıyorsa elbette Türkiye de peşin-
%5'inde (yani 7 kişi) ağır reaksiyon gelişiyor; den gidecek.
anne veya bebek kaybı yaşanmıyor.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
hamd etmektir.
Ramazan
15. http://www.ajog.org/article/S0002-9378(13)02247-3/ 1436
abstract?rss=yes

Temmuz’15 • SAYI: 40

59
Konuk Yazar
Ümmü yahya

Kurtuluşun Önüne
Çekilmiş Set:
Magic Box
Zaman, biz Müslümanlar için gerçekten çok
kıymetlidir. Zamanın hesabı sorulacak. TV bizi
ibadetten, zikirden, tefekkürden alıkoyar. Bizler ki
günümüzün belli bir vaktini tefekküre ayırmalı,
çocuklarımıza bunu aşılamalı, örnek olmalıyız.

H amd, âlemlerin Rabbi olan yüce Allah'a; Yukarıdaki ayetlerin muhatabı olarak mümin-
salât ve selam Rasûlullah'a, ailesine ve ör- leri zikrediyor Allah subhanehu ve teâlâ. Ve iman eden
nek nesil sahabesinin üzerine olsun. müminler olarak hepimizin amacı Firdevs cen-
netlerine nail olmak. Ve bunun gereği olarak da
Bismillahirrahmanirrahim
sebeplere yapışıyoruz. Allah'ın rızası doğrultu-
"Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar sunda bir yaşam tarzı sergilemeye çalışıyoruz.
ki, namazlarında huşu içindedirler. Onlar ki, boş
ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekâtı Kurtulanlardan olmayı tüm Müslüman kar-
verirler. Ve onlar ki, iffetlerini korurlar. Ancak deşlerimiz, kıymetli yavrularımız için istiyoruz.
eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. Onlar ki bize Allah'ın subhanehu ve teâlâ bir emanetidir.
(Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değiller- Bu emanetleri, Kur'an ve Sünnet üzere salih kullar
dir. Şu hâlde, kim bunun ötesine gitmek isterse, olarak yetiştirmeye çaba sarf ediyoruz. Bataklıkta
işte bunlar, haddi aşan kimselerdir. Yine onlar (o gül yetişmez misali onları her türlü tehlikeden,
müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet imanlarını bulandıracak her zehirli oktan koru-
ederler. Ve onlar ki, namazlarına devam ederler. maya özen gösteriyoruz. Ama tehlikeli ve zehirli
İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır; (Evet) Firdevs'e bir şeytan, evimizin içinde çocuklarımızı zehir-
vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar." 1 liyor, zihinlerini bulandırıyor farkında değiliz.
Biz dışarıdan gelecek tehlikelere karşı çocuğu-
1. 23/Müminun, 1-11
muzu korumaya çalışırken içeriden bizi yıkmaya

60
çalışan tehlikeden habersiz, çocuğumuzu ona
emanet ediyoruz. Peki, gerçekten habersiz miyiz?
Kurda kuzu teslim ettiğimizin farkında mıyız?
Emanete ihanet mi ediyoruz?

Ya da boş şeyler ve aldatıcı dünya hayatına ken-


dimizi kaptırdık da şeytan bize amellerimizi süslü
gösterecek bahaneler mi öğretiyor?

"Onları bırak yesinler, içsinler zevk alsınlar. On-


ları boş amel oyalasın, ileride bileceklerdir." 2

Allah subhanehu ve teâlâ çocuklarımızı bize emanet


etmişken; Siz çocuğunuzu en kıymetli yavrunu- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:
zu dinî değerlerden yoksun, argo kelimeler ile "Sağlık ve boş vakit, insanlardan pek çoğunun
konuşan, ahlaksızlıkta haddi aşmış, azgınlaşmış, bunlardan faydalanmak hususunda aldandıkları
zevk ve sefa düşkünü, zorla şiddet uygulayan, iki büyük nimettir." 3
bulaşıcı hastalık taşıyan, hayalperest, dünyalık,
putperest bir bakıcıya emanet edebilir miydiniz? Zaman, biz Müslümanlar için gerçekten çok
Hayır değil mi! O halde soruyorum sizlere neden kıymetlidir. Zamanın hesabı sorulacak. TV bizi
çocuklarınızı tağutların amacına hizmet eden tv ibadetten, zikirden, tefekkürden alıkoyar. Bizler
belasına emanet ediyorsunuz? ki günümüzün belli bir vaktini tefekküre ayırmalı,
çocuklarımıza bunu aşılamalı, örnek olmalıyız.
TV, küçük ve zararsız kutucuk! Bütün bir aileyi
bir araya toplayabilen bir araç! İyi kullanıldığı Şimdi bir insanın günlük iki saatini TV'nin
takdirde faydalı, kötü kullanıldığı takdirde zararlı başında geçirdiğini düşünelim. Bu ayda altmış
diye evimize aldığımız; masa, sandalye gibi bir saat yapar. Yılda ise yedi yüz otuz saat eder. Yani
eşya... Maalesef bu, bizim bahanemiz! Ev eşyala- tam tamına otuz gün eder. Bu kadar uzun zamanı
rımız bize Allah'ın dinini yaşarken hizmet eden TV ile geçiren ve bu şekilde çocuklarını yetişti-
birer araçken göründüğü kadar masum olmayan ren Müslümanların hâlini varın siz düşünün! Ne
bu alet, Allah'a kul olma yolunda önümüzdeki en büyük bir zaman kaybı.
büyük engel. Ve ne kadar acı ki önceleri küçük
bir kutucukken şimdi odalara sığmaz oldu ve "Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz
evlerimizdeki yeri de baş köşe! çevirirler." 4

TV Japonların deyimiyle; namıdiğer aptal "O halde boş kaldın mı yine kalk başka bir iş/
kutusu... 'İyi kullanıldığı zaman faydalı' gibi bir ibadetle yorul." 5
bahaneye karşılık, zararları sayamayacağımız
kadar çok. TV, insanların sağlığından çalar. Saatlerce TV
karşısında oturmak, insanı tembelleştirir. Az
Ahlaki, fizikî, ruhsal, maddi ve manevi. Çocuk- hareketten dolayı vücut yağ depolamaya başlar.
larımızın her türlü gelişiminde yaptığı tahribatlar Ekrandan yayınlanan ışınlar, Laptın ve Ghrelin
da cabası... adlı hormonlarda dengesizlik meydana getirir.
Laptın; tokluk hormonudur. Tokluk duygusu ve-
Yüce Allah, biz Müslümanlara görev ve sorum- rerek, organizma içindeki yağ stoklarını ayarlar,
luluklar vermiştir. Bizlerin Allah'a, Rasûlümüze, vücudun iştah dengesini düzenler. Gherlin ise
Müslümanlara, ailemize karşı görevlerimiz var. açlık hormonu salgılar. Bununla beraber TV kar-
TV ise bu görevleri hakkı ile yerine getirmemize şısında tüketilen abur cuburlar obeziteye yol açar.
en büyük engeldir. TV zaman hırsızıdır, insanla-
rın vaktinden çalar.

3. Buhari
Ramazan
4. 23/Müminun, 3 1436
2. 15/Hicr, 3 5. 94/İnşirah, 7

Temmuz’15 • SAYI: 40

61
TV'nin zararları bununla bitmiyor. TV, top- Peki, biz daha kendimiz TV izlerken bize ter-
lumlarda ahlaki çöküntülere yol açmış ve açmaya temiz bir sayfa olarak emaneten verilen kıymetli
devam etmektedir. Ahlaksız, edepsiz, şiddet içe- yavrularımıza nasıl 'TV zararlı, izleme' diyece-
ren, kan, zulüm, eğlence, zevk, sefa, şehvet üzeri- ğiz? Çevresindeki ağabey ve ablaları TV izlerken,
ne kurulu film, haberler ve maalesef çizgi filmler onun kötü olduğunu nasıl anlatacağız?
ile hedefe doğru ilerleyen TV ve yine maalesef
diyorum bunları izleye izleye normal, sıradan ve Yüce Allah'ın subhanehu ve teâlâ sevip razı olduğu
meşrulaştırılmıştır ahlaksızlık... salih gençleri, TV evimizi doldururken nasıl
yetiştireceğiz?
TV'de görünen şarlatanların giyimlerinden
tutun, konuşma tarzlarına, cep telefonlarından İslam'ı, imanı, hayâyı, namusu, şerefi, izzeti na-
tutun, araba markalarına, yemek yeme şekille- sıl öğreteceğiz? Güçlü olanın Allah olduğunu, ör-
rine kadar taklit edilir ve bunlar ulaşılmaz bir nek alınması gerekenin O'nun Rasûlü olduğunu;
emel hâline gelmiştir... sahabeyi, müminleri sevmeyi, iffeti, mücadeleyi
nasıl öğreteceğiz?
TV yalancıdır... Şeytanın insana süslü püslü
gösterdiği bu özendirici hâl, Rabbimizin bizden İsterseniz bir de TV'nin maddi boyutuna ba-
istediği yaşam tarzı değildir. Medya patronla- kalım... İnsanlar artık en son çıkan TV'leri al-
rı, gizliden gizliye, kimi zaman da açıktan, mak için yarışmakta. 37, 51 ekran derken
kendi askerlerini yetiştiriyorlar. Kendi 500 ekranlar çıktı piyasaya dersek abartmış
ideolojilerini Müslüman toplumlara, olmayız herhalde.
genç beyinlere aşılıyorlar.
TV'yi aldın bitti mi? Hayır, bu-
nunla birlikte tüketmeye hep
konuk yazar

Subliminal mesajı -25. kareyi-


hepimiz duymuşuzdur. Biz Yüce Allah, biz Müslümanlara görev tüketmeye yönelik allanıp
ebeveynler ve masum yav-
ve sorumluluklar vermiştir. Bizlerin pullanıp sunulan reklamlar
Allah'a, Rasûlümüze, Müslümanlara, var. Beynimizi reklamlar
rularımız fark etmeden ailemize karşı görevlerimiz var. TV
tek gözlü çizgi film figü- ise bu görevleri hakkı ile yerine get-
ile paramparça ettiler.
ranlarıyla, iki kulaklı tavşan- irmemize en büyük engeldir. TV zaman Sağlıklı düşünemez olduk.
larla, şeytani suratlarla güya hırsızıdır, insanların vaktinden çalar. Lazım ya da değil sürekli
üstün güçlere sahip yaratıklarla, alışveriş yapar olduk. Aldıkça
satanistliği ve masonluğu aşıla- mutlu olduğumuza inandırdılar,
maktadırlar. Daha açık söylemek yazık... Cimrilik ahlakı ile, infak
gerekirse şeytana ordu hazırlıyorlar. bilincini de unutturdular bize...
Bazı Batı toplumları belli bir yaşa kadar
Evet, şimdi gelelim en büyük zarara... En
çocuklarına TV izlettirmiyorlar. Amerika'da
büyük en önemli zarar belki de: Televizyon si-
bile iki yaşın altındaki çocuklara çizgi film, TV
hirbazdır. Firavunun sihirbazları gibi... Firavun,
izletilmiyor. Eeee... Masum yavrulara kurdukları
etrafında bulunan sihirbazlarıyla nasıl aptallaş-
tuzaktan kendi yavrularını korumak istiyorlar
tırmıştı kavmini... Zulüm de görseler, işkence de
elbette...
görseler hiç itiraz etmiyorlardı. Sihirbazlar, hakkı
Sokaklarda gördüğümüz saçları tepeye dikil- batıl, batılı hak olarak; eğriyi doğru, doğruyu
miş, kollarında dövme, kulaklarında küpe, acayip eğri olarak gösteriyor, beyinleri esir olmuş halk
kıyafetli, soğuk bakışlı, argo konuşmayı marifet da itaat ediyordu.
zanneden edep yoksunu çocuklar ağaçta yetiş-
İşte zamanımızın en büyük sihirbazı da TV'dir.
medi herhalde...
Kurulan ilk özel TV kanalının adını biliyor mu-
"İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah sunuz? 'Magic Box' -Sihir Kutusu-. İşte bu kadar
yolundan saptırmak ve onu eğlence yerine tutmak açık bir şekilde ortada, adı bile sihirli. Kandı-
için boş ve gayesiz olanı satın alırlar. İşte onlar için rıverir sizi, önce aptallaştırır sonra köle yapar,
aşağılayıcı bir azap vardır." 6 unutmayın!

6. 31/Lokman, 6

62
İki kulağın iki gözün afetidir, TV. Dolayısıyla
kalbin afeti.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

"Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır


ki o iyi ve doğru olursa tüm vücut iyi, doğru olur.
O bozulursa tüm vücut bozulur. Dikkat edin o
kalptir!" 7

Rabbim bu illetten, afetten tüm Müslümanları


korusun. Kalplerimiz kararmadan, katılaşmadan,
kirlenmeden koruyalım kendimizi ve çocukları-
mızı TV belasından. ve içindeki nimetlerden mahrum kalmayın! Ço-
cuğunun ve kendinin kurtuluşunu tehlikeye atma.
Bizi akletmekten, düşünmekten, Rabbine kul-
luğu hakkıyla ifa etmekten alıkoyan TV'den. Ve şunu da asla unutma! Bir çocuğun en büyük
düşmanı; kendisine Allah'ı anlatmayan, tanıtma-
Ve bizler kardeşlik, sevgi tohumları ekmeye yan, sürekli dünyada kalacakmış gibi yetiştiren
çalışırken, Rasûlullah'ı, örnek sahabesini anla- ebeveynlerdir.
tırken kendilerinden teberri ettiğimiz Yahudi ve
Hristiyanların çizgi film ve filmleri izlettiğimiz Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
çocuklarımızdan İslami bir anlayış, edep ve da- Selam ve dua ile...
vaya hizmet beklemeyelim.

Şeytan ve ebeveynin öğretileri arasında sıkışan


yavrularımızın neden saldırgan ve miskin olduk-
ları sorusunu da kendimize soralım lütfen. Ve
bu ikili ve çelişkili eğitim arasında kalan sevgili
yavrularımıza haksızlık etmeyelim ki; biz onlara
Allah'ı, İslam'ı öğretirken o, diğer taraftan vak-
ti boşa harcamayı, oyun ve eğlenceye endeksli
bir yaşam tarzını, asiliği, tembelliği, kolaycılığı
öğreniyor. Ve TV ile yetişen bu zavallı yavrular,
bulundukları toplumu da ifsad ediyor.

Böyle bir çocuktan Musab, Rafi', Ali radıyallahu an-


hum olmasını bekleyebilir miyiz? Bir futbolcunun
ismini beynine nakış nakış işlemiş, onu Allah
ve Rasûlü'nden çok sevmiş bir çocuk acaba bu
davayı ne kadar sırtlanabilir?

Ömer Muhtar'ın bir sözü var ne kadar mani-


dar, şöyle söylemiş: 'Çocuklarınıza süt ile birlikte,
Kur'an'dan öğütler verin. Boyları büyürken kalp-
leri ve bakış açıları da büyüsün.'

Kardeşim! Şeytanın amacına ulaşmasına izin


verme, sen ki Rabbine kul olmaya söz verdin ve
bu söz ile birlikte sadece O'nun subhanehu ve teâlâ rıza-
sını kazanacak ameller işlemeye and içtin. Namı-
diğer aptal kutusu vesilesiyle sen ve ailen, cennet
Ramazan
1436
7. Buhari, İman, 39

Temmuz’15 • SAYI: 40

63
Veysel Türk Ayın Kitabı
veyselturk@tevhiddergisi.com

Allah'a Adanmış Gençlikler


Ebu HANZALA

Kitap: Allah'a Adanmış Gençlikler Günümüz düne oranla kendisini Allah'a ada-
yan gençlere daha da muhtaçtır. Çünkü insanlık
Yazar: Ebu HANZALA tarihi boyunca İslam ve Müslümanlar bugün ya-
şadıkları türden sıkıntıları yaşamadılar. İslam'ın
Yayınevi: Furkan Basım ve Yayınevi
her yönden hedef olduğu, mukaddesatın ayaklar
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsus- altına alınıp çiğnendiği en karanlık dönemlerde-
tur. O'na hamd eder, O'ndan yardım dilerim. yiz. En ucuz kanın Müslüman kanı olduğu, Haç-
Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik ederim, lıların yeni icat ettikleri silahları Müslümanlar
O tektir ve ortağı yoktur. Yine şehadet ederim üzerinde deneme amaçlı kullandıkları, ırzların
ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu ve heder edildiği, cezaevlerinin Müslümanların
Rasûlüdür. ikinci adresi olduğu, din, can, mal, nesil ve akıl
emniyetinin hiçe sayıldığı bu dönemde, kendi-
"Ey iman edenler! Allah'tan O'na yaraşır şekilde lerini Allah'a adayan gençlere ne de çok ihtiyaç
korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin." 1 vardır. Çünkü bu karanlıktan çıkış, dün olduğu
gibi bugün de bu gençlerin ellerinde gerçekle-
İnşallah bu ay tanıtımını yapacağımız, 'Allah'a şecek. Rasûllerine havarilik ve ashablık edildiği
Adanmış Gençlikler' isimli eser olacaktır. İnsana yerde, her müceddid ve hareket adamına yaren-
hayat veren Allah'ın, insan üzerinde nimetleri lik edildiğinde ve hangi ümmet şanlı bir tarih
sayılamayacak kadar çoktur. Bunların başında da yazmışsa mutlaka orada Rabbine iman etmiş bir
iman nimeti gelir. Ve her nimet gibi bu nimetin gençlik vardır.
de şükrünün eda edilmesi gerekiyor. İman nimeti
de; onunla amel, insanları ona davet ve onun için Ümmetin içinde bulunduğu bu ölü hâl ve
mücadele etmek sureti ile ancak şükrü eda edile- karanlık zulumat mutlaka son bulacaktır. Bu,
bilir. Ve bunun için en uygun ve en verimli dö- Allah Rasûlü'nün vaadidir. Ve en layık olan da
nem, gençlik dönemidir. Çünkü ihtiyaç duyulan kendilerini Allah'a adayan gençlerdir. Peki bu
canlılık, hareket kabiliyeti, heyecan vb. durumlar gençlik nasıl olmalı? Bu sorunun cevabını bu ay
gençlik döneminde görülen özelliklerdir. İslam tanıtımını yaptığımız ve Ebu Hanzala Hoca'mızın
tarihinin yakinen şahitlik ettiği, kendisini Allah'a kaleminden derlenen 'Allah'a Adanmış Gençlik-
adayan gençlerle doludur. Talut ve Calut kıssası, ler' kitabında arayalım.
Uhdud ashabına konu olan genç, Ashab-ı Kehf 'in
gençleri ve Allah Rasûlü döneminde kendilerini Duamızın sonu Allah'a hamd etmektir.
Allah'a adayan güzide gençler. İsimlerini saymak-
la, faziletlerini yazmakla bitiremeyiz.

1. 3/Âl-i İmran, 102

64

You might also like