You are on page 1of 68

Fiten/Melâhim Hadislerine Yaklaşım Metodu

safer 1436
Aralık '14 SAYI: 35

Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun…

Özellikle bugünlerde Ortadoğu'da yaşanan hadiseler, ahir zaman hadislerinin bir daha gündeme
gelmesine neden oldu. Asırlardır, farklı dinlere mensup insanların merakını celp etmiş bu konu;
son yıllarda iyice hissedilir oldu.

Şam'ın faziletine dair varid olan hadisler malumdur. Bu hadisler hakkında hüsn-ü zanda bulunup,
dua mahiyetinde bu hadislerin bugün yaşayan Müslümanları kapsamasını dilemek normal, hatta
normalin ötesinde hepimizin temennisidir. Ancak haddi aşıp, bire bir yorumlamalara girmek; bazı
hadisleri aynen tatbik etmeye kalkmak, nasların irşad ettiği metodun dışına çıkmaktır.

Ahir zaman/fiten ve melâhim hadislerine teslim olmalı ve onları yorumlama konusunda dikkatli
olmalıyız. Gaybi olan meseleler yoruma kapalı olduğundan, bu hadisler üzerinde yorum faaliyeti;
teslimiyeti zedeleyip, kişiyi haddi aşamaya sevk edebilir. Bu konuda, aceleci davranmamak gerekir.
Vakıada yaşanılan bazı hadiseler, rivayetlerde zikredilen vakıalara benzerlik arz edebilir. Her benzerlik,
fiten hadislerini vakıaya indirgeyip, ondan hüküm çıkarma zorunluluğu oluşturmaz. Bu yorumların,
insanları amele sevk ettiği ve taraf belirlemelerine sebebiyet verdiği, bir gerçektir. Yanlış yorumlar ve
hadisleri vakıaya uyarlamada aceleci yaklaşımlar, kişiyi itikadi ve ahlaki yanlışlıklara sevk edebilir.
İslam, meselelere yaklaşırken aceleci davranmayı umumen zemmetmiş; hilm ve teenniyle hareket
etmeyi ise övmüştür. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, kendisini ziyarete gelen Abdulkaysoğulları
heyetinden Eşec bin Abdulkays'a: "Şüphesiz sende Allah'ın sevdiği iki haslet vardır" demiştir. Eşec
radıyallahu anh, bunların ne olduğunu sorunca: "Hilm ve teenni/aceleci olmama" buyurmuştur.
 1

Bu ay, başyazımızda bu konunun ehemmiyetine ve dikkat edilmesi gereken hususlara değindik. Bu


sakıncalardan da sakınmak için; Kur'an ve Sünnet ışığında bu hadislere nasıl yaklaşılması gerektiğine
dair bazı maddeleri kardeşlerimizle paylaştık.

'Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun' duamız ile...

Editör

1. Müslim
03 Allah'a Yalnız Onun Gösterdiği Şekilde
İtaat Etmek
Ebu HANZALA

11 Fiten/Melâhim Hadislerine Yaklaşım


Metodu
Başyazı

18 Münafıkların Özellikleri: Yalancıdırlar! Özcan YILDIRIM

22 Başarı Sadece Allah'tandır Enes YELGÜN


İÇİNDEKİLER

25 İslam Tarihinde Kanlı Sayfa: Kerbela Ferhat CURA

28 Rasûlullah'ın Sırrını Saklaması ve Hayırda Öncü


Olması
Murat MÜSLİHAN

33 Kalbe Arz Olunan Zina Fitnesinden Korunma


Yolları
Emre ACAR

37 Kitap Basımının ve Modern Teknolojinin


İlim Talebine Etkileri
Çeviri Makale

42 Şehadet Hangi Vakıalarda Birinci Hedef


Olabilir?
Yiğit İNAN

45 Kaybolan Sınırlar Birleşen Hizipler ve


İslam'ın 'Devlet' Yürüyüşü
Kerem ÇAĞLAR

51 Düşünme Molası Mahi

54 Seccadeli Zerdüştler Mirsad AĞINT

59 Tevhid ve Şirk Veysel TÜRK

60 Dünyadan Haberler

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Yazışma Adresi: Emre UYAR


Emre UYAR Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Yayın Türü: Bağcılar/İstanbul
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No:11
Safer 1436 info@tevhiddergisi.com Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Aralık 2014 www.tevhiddergisi.com Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 35 Adres: Kirazlı Mh. 1 Sk. No:21/A Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
34210 Bağcılar/İSTANBUL İlgili Yazar Mesûldür.
Fiyatı: 5 Kaynak Gösterilerek Alıntı Yapılabilir.
Abonelik için: 0 545 762 15 15

Satış Noktaları İstanbul: Tevhid Kitabevi, Hürriyet Mh. Cumhuriyet Cd. No:3 Bağcılar/İSTANBUL | 0 (545) 762 15 15
Bursa: İkra Kitabevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No:17 Nilüfer/BURSA | 0 (532) 138 02 42
Diyarbakır: Tevhid Kitabevi, Kaynartepe Mh. Gürsel Cd. No: 90/A Bağlar/DİYARBAKIR | 0 (541) 857 34 20
Konya: Şükran Mh. Fıçıcılar Sk. No: 37 (Kapı Camii Civarı) Meram/KONYA | 0 (553) 513 48 48

İrtibat Büroları MERKEZ: Kirazlı Mh. 1. Sk. No:21/A Bağcılar/İSTANBUL


Büro 1: Güvercin Tepe Mh. Fatih Cd. No:209 Başakşehir/İSTANBUL
Büro 2: İsmetpaşa Mh. 90. Sk. No:4 Sultangazi/İSTANBUL
Büro 3: Beş Nisan Mh. 749. Sk. No:5 Bağlar/DİYARBAKIR
Büro 4: Sarıyakup Mh. Karaman Cd. No: 81 Karatay/KONYA
Büro 5: Bahçıvan Mh. Sıhke Cd. Karatekin Sk. Yavuz Canlı Apt. Kat: 2 (Erçek Durağı Karşısı) Tuşba/VAN
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Tüm Rasûllerin Ortak Müjdesi


Muhammed ‫ ﷺ‬Allah'ın Rasûlü'dür
Allah'a Yalnız Onun Gösterdiği Şekilde İtaat Etmek
İslam'a uygun olmayan ve sonradan ortaya çıkan her tartışma, amel
ve düşünce/itikad; daha şerlisini içinde barındırır. İlk adımı atılan
şerrin varacağı noktayı, kimse hesap edemez. Çünkü her başlangıç,
şeytanın ilk adımına ittibadır ve şeytani bir yola girişin ilk merhalesidir.
Şeytani olan bir yoldan, İslami ve Rahmani bir sonuç elde edilemez.

Allah'ın Adıyla...

Geçen iki aylık sürede, Allah'ın izin verdiği

B izleri İslam'a hidayet edip, Muhammed kadarıyla; bidatlerin iptal edilmesindeki usuller
Mustafa'ya sallallahu aleyhi ve sellem ümmet kı- ve bidatlerin ortaya çıkış nedenlerini zikrettik.
lan Allah'a hamd olsun. Salât ve selam; önderi- Bu yazımızda ise bidatlerin zararları üzerinde
miz ve bizlere nefislerimizden daha evla olan duracağız.
Rasûlullah'a, pak ailesine ve seçkin ashabının üze-
rine olsun. Bidatin Zararları
Allah'ın yasakladığı her şeyde, kulların dini ve
Bir önceki yazımızda Allah Rasûlü'nün Pey- dünyası için zararlar olduğu ve yasakların, bu
gamberliğine şahitlik etmenin dört hususu ge- zararları kullardan defetmek için vazedildiğini
rektirdiğini söylemiştik: biliyoruz. Bidat de kişinin dini ve dünyasına,
topluma ve ferde birtakım zararlar verdiğinden
1. Haber verdiklerinde onu sallallahu aleyhi ve sellem
dinimiz şiddetle sakındırmış, bidate ve ehline
tasdik etmek
tavır alınmasını istemiştir. Şeriatın nas kılması
2. Emrettiklerinde ona sallallahu aleyhi ve sellem itaat ve İslam ulemasının istinbatıyla, bidatin zararları
etmek şu şekilde zikredilebilir:

3. Nehyettiklerinden kaçınmak 1. Bidat Sahibinin Ameli Allah


4. Allah'a yalnız onun sallallahu aleyhi ve sellem gös-
Katında Reddedilir
terdiği şekilde itaat etmek. Bidatçi; ister itikadi isterse amelî olsun, dinde
uydurduğu bidatle Allah'a daha fazla yakınlaş- Safer

mayı murat eder. Allah subhanehu ve teâlâ ise onu, kas- 1436

ARALIK’14 • SAYI: 35

5
tının zıddıyla cezalandırır; amelini kabul etmez 2. Bidat, Sahibini Lanetliler Sınıfına
ve onu kendi mukaddes zatından ve rızasından Dahil Eder
uzaklaştırır.
Rabbimizin en yüce olan ve kullarının ihitiyaç
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hadisinde şöyle duyduğu sıfatı, şüphesiz O'nun rahmetidir. Lanet
buyurdu: ise kişinin rahmetten uzaklaştırılması ve ondan
mahrum olmasıdır. Bidatçi, âlemlere rahmet ola-
"Kimin yaptığı amel, bizim yolumuz üzere (meş- rak gelen Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem diliyle
ru kıldığımız ve yaptığımız şekilde) olmazsa onun lanetlenmiştir:
ameli reddedilir."  1
"Medine, Allah tarafından haram kılınmıştır.
"Kim dinimizde olmayan bir yenilik çıkarırsa, o Kim orada bir bidat çıkarırsa Allah'ın, melekle-
amel reddedilir."  2 rin ve tüm insanların laneti onun üzerine olsun.
Allah ondan hiçbir yaptığını kabul etmesin/etme-
Bu hadislerde; dinde olmayan yenilik, iki kısma yecektir."  5
ayrılmıştır. Biri dinde aslı olmayan, sonradan
ortaya çıkan yenilikler; diğeri ise aslı İslam'da 3. Bidatçi Kıyamet Günü Havuzun
olup, Allah Rasûlü'nün uygulama şekline ay- Başından Döndürülecektir
kırı olan yenilikler... "Kıyamet gününde havuz başında siz-
den yanıma gelenleri bekleyeceğim.
İki hadis dikkatle okunursa, Allah
Ancak bazı kimseler bana gelmekten
Rasûlü her ikisini de aynı kategoriye
alıkonulacaktır. Ben: 'Ey Rabbim!
sokmuş ve reddetmiştir.
vahyin rehberliğinde

Bunlar bendendir, benim ümme-


"...Kim Rabbiyle karşılaşacağı timdendir' diyececeğim. Bana
günde, ecir almayı umuyorsa, Bidat, kişinin şöyle denecek: 'Onların senden
salih amel işlesin, Rabbine ebedî hayatını sonra neler yaptıklarını bili-
ibadetinde hiçbir şeyi ve uhrevi saadetini yor musun/senden sonra
şirk/ortak koşmasın..."  3 bulandıran, insanı iki ne yenilikler çıkardık-
hayattan en hayırlısı olan
larını biliyor musun?'
ahiret hayatının güzel-
İbni Kesir rahimehullah: Ben de derim: 'Yazıklar
liklerinden mahrum
'...'Salih amel yapsın!' O, şe- eden bir beladır. olsun benden sonra değişti-
riata muvafık olan ameldir. renlere.' "  6
'Hiçbir şeyi şirk koşmasın!' Yani
sadece Allah'ın rızası kastedile- Bidatçiler, sonradan yenilik
rek amel işlesin. Bu iki şart, amelin çıkaran, bulduğuyla yetinmeyip de-
kabulü için gereklidir. Mutlaka ame- ğiştirenler; havuza kadar başlarına
lin ihlaslı ve Rasûl'ün şeriatına uygun gelecek olanın farkında değillerdir.
olması gerekir.'  4 Havuzun başında, Allah Rasûlü'yle
karşılaştıklarında hakikati öğreneceklerdir.
Bidatın sair zararları görmezlikten gelinse 'Cezalar, amelin cinsindendir.' Onlar ittibayla
ve sadece bu zararına dikkat edilse dahi, bidat- emrolundukları Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem sün-
lerin yersizliği ve sahibine verdiği zararın büyük- netine ittiba etmemiş, dinde bidatler/yenilikler
lüğü anlaşılır. Bidat, kişinin ebedî hayatını ve çıkarmışlardır. Allah Rasûlü'yle karşılaşma anın-
uhrevi saadetini bulandıran, insanı iki hayattan da da bu amellerinin cezasıyla karşılaşacaklardır.
en hayırlısı olan ahiret hayatının güzelliklerinden
mahrum eden bir beladır. 5. Buhari, 1734; Müslim, 2429. Hadisin orijinal metninde
şeklinde geçmektedir. Yani 'Allah ondan
sarf ve adl kabul etmez' şeklindedir. Hadisin bu kısmından tam
olarak ne kastedildiği hadisi şerh eden âlimler tarafından tartı-
şılmıştır. Kimisi tevbe ve şefaat, kimi farz ve nafile, kimi tevbe
ve fidye demiştir. Allah en doğrusunu bilir. Burada kast edilen,
diğer hadislerle beraber ele alındığında: amellerinin reddedileceği,
1. Müslim, 17-18 insanların Allah'ın rahmeti sayesinde kabul edilen amellerinin,
2. Müslim, 17-18 bidatçinin lanete uğraması nedeniyle söz konusu olmayacağıdır.

3. 18/Kehf, 110 6. Buhari, 6212; Müslim, 2290.

4. 18/Kehf, 110 tefsiri

6
Sabahlara kadar 'ümmetim,ümmetim' diyerek
ağlayan, kendisine verilen icabet hakkı saklı du-
ayı, ümmeti için kıyamete erteleyen Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem, bu insanlara acımayacak ve: 'Yazıklar
olsun benden sonra değiştirenlere' diyerek tepki-
sini belli edecektir.

Her bidatçi, bu tehdite muhataptır. Birilerinin,


değişikliklerin bazısına hasene diyerek insan-
ları aldatması, kişiyi diniyle kumar oynamaya
itmemelidir. Neredeyse bütün naslarda lafız-
ların umumi olduğunu ve her bidatçiyi ayrım
yapmaksızın kapsadığını görüyoruz. Yukarıda Tesbihat için mescidde kalan insanlar, bu sün-
zikrettiğimiz hadisin bazı lafızlarında: "Ashabım- neti terk etmiş, namazlarının tümünü mescidde
dan bazıları" demiştir Rasûl. Yani yenilik çıkaran, kılar olmuşlardır.
bulduğuyla yetinmeyen, Allah Rasûlü'nü görme
şerefine nail olan sahabe dahi olsa; bu akıbetten Bunun bir misali de kabirler ve mescidlerin ya-
müstesna değildir. Her kişinin bu noktayı baz pım ve tezyinidir. Bu iki mekân, dünyanın içinde
alarak sünnete bağlılığını ve bidatlerle arasındaki ahireti insanı belli bir süreliğine de olsa dünyanın
mesafeyi gözden geçirmesi gerekir. cazibesinden kurtarıp, asıl yurdunu ona hatırla-
tan mekânlardır. Kabirlerin ve mescidlerin süs-
4. Her Bidat Bir Sünneti Öldürür lenmesinin yasaklanması, bu hikmete mebnidir.
"Dinde bidat çıkaran hiçbir kavim yoktur ki;
Bundan ötürü; kabirlerin bir karıştan yük-
mutlaka Allah, onlardan benzer bir sünneti çe-
seltilmesi, üzerine isim yazılması, kireçlenip
kip almasın."  7
belirginleştirilmesi ve üzerine kandil asılması
İbni Abbas radıyallahu anh şöyle der: yasaklanmıştır.

"İnsanların bidat çıkardıkları her yıl, mutlaka bir Cabir radıyallahu anh Allah Rasûlü'nden sallallahu aleyhi
sünnet ölür. Böylece bidatler canlanır, sünnetler ve sellemrivayet ediyor:
yok olur."
"O, kabirlerin kireçlenmesini, üzerine oturulma-
Buna misal olarak namazlardan sonra yapılan sını ve üzerine bina yapılmasını yasakladı."  9
sesli tesbihatı verebiliriz. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi
Mescidlerin sade olması teşvik edilmiş, onu
ve sellem namazdan sonra ashabıyla beraber toplu ve
süslemenin ve süsüyle övünmenin kıyametten
sesli tesbihat yapmaz, herkes zikirlerini münfe-
önce vuku bulacak münkerattan olduğu haber
rit yapardı. Daha sonra bu sünnet değiştirildi ve
verilmiştir.
toplu yapılan sesli tesbihat, uygulamaya kondu.
Bu bidat; namazların en önemli sünnetlerinden "İnsanlar mescidlerin süsü konusunda övünmede
olan, 'vakit namazlarına bağlı nafile namazları yarışmadıkça, kıyamet kopmaz."  10
evde kılma' sünnetini öldürdü. Şöyle ki: Allah
Rasûlü farz namazların dışında kılınan namazla- "Ben mescidleri süslemekle emrolunmadım."  11
rın, evde kılınmasını ister ve fiilî olarak da böyle
uygulardı. Bu konuda insanların Rasûl'ün sünnetinden
yüz çevirmesi, böylesi hayırlı bir sünnetin -bu
"Farz namazlar dışında, kişinin kıldığı en faziletli mekânlarda ahireti hatırlamanın- ölmesine
namaz, evinde kıldığı namazdır."  8 neden olmuş, neredeyse bu mekânların süsü
ve ihtişamı insana daha fazla dünyayı hatırlatır
olmuştur.
7. Bu lafzı İmam Ahmed, Müsned'inde (4/105), Allah Rasûlü'nün
hadisi olarak rivayet etmiştir. Aynı söz, tabiin ve selefe ait sözler
olarak da nakledilmiştir. Hassan bin Sabit ve Ömer bin Abdulaziz
gibi kimselere ait sözler olarak da nakledilmiştir. Racih olan; sözün 9. Müslim, 970
Safer
hadis değil de, selefe ait bir söz olmasıdır. 10. Ebu Davud, 449; İbni Mace, 739. 1436
8. Buhari, 698; Müslim, 781. 11. Ebu Davud, 448

ARALIK’14 • SAYI: 35

7
Bunun bir misali de ölülere Fatiha okuma bida- "...Onlar Kur'an'ı okurlar da boğazlarından
tinin, bu konuda varid olan sünneti öldürmesidir. aşağıya inmez. Okun yaydan çıktığı gibi dinden
çıkarlar, bir daha da ona dönemezler..."  16
Aişe annemiz, Allah Rasûlü'nün kabir ziyareti
yapanlara şu duayı öğrettiğini nakletmiştir: Seleften de bu ayetlerin ve hadisin içeriğini
destekleyen ve bidatçilerin her geçen gün daha
"Es selamun aleykum ey bu diyarın ehli! Allah'ın kötüye gideceğini, tevbeye muvaffak olamaya-
izniyle bir gün biz de sizlere katılacağız. Sizler için caklarını bildiren sözler varid olmuştur.
ve kendim için Allah'tan afiyet talep ediyorum."  12
Ali'den radyallahu anh şu söz nakledilmiştir:
Bugün Fatiha okumak, o denli yaygınlaşmıştır
ki; insanların çoğu bu sünnetten haberdar dahi ''Bidatçi bidatini terk edemez, ancak ondan daha
değildir. şerli bir bidate geçer''  17

5. Bidatçi Tevbeye Muvaffak Olmaz Hasan-ı Basri'den rahimehullah buna benzer şu söz
Allah Rasûlü'nden şu hadis nakledilmiştir: aktarılmıştır:
"Allah bidat sahibinin tevbe etmesini kabul
"Allah bidatçiyi tevbeden menetmiştir."  13 etmez."  18
Bu hadisten ne kastedildiği hususun- Bazı âlimler de tevbe eden herkesin
da, ilim ehlinden farklı görüşler varid tevbesinin kabul olacağını söylemiş;
olmuştur. kâfirin dahi tevbe ettiği takdirde
Allah'ın affına mazhar olduğuna
vahyin rehberliğinde

Bir grup âlim, hadisin zahirini


delalet eden nasların varlığını
alarak: 'Bidat ehli tevbe etmek
delil alarak bu hadisi farklı yo-
istese dahi Allah, onlarla tevbe
Bir grup âlim, hadisin rumlamışlardır.
arasına perde koyar' demiş- zahirini alarak: 'Bidat ehli
lerdir. Yani bidatinden tevbe etmek istese dahi Allah, "Mağrib cihetinde bir
tevbe etmeye muvaf- onlarla tevbe arasına perde ko- kapı vardır. Bu kapı-
fak olamaz ve bu hâl yar' demişlerdir. Yani bidatinden
nın genişliği -veya bu-
üzere ölür. tevbe etmeye muvaffak olamaz
ve bu hâl üzere ölür. nun genişliği binekli bir
Bu tefsirlerini delillendirir- kimsenin yürüyüşüyle- kırk
ken şu esaslara dayanırlar: veya yetmiş senedir. Allah o
kapıyı arz ve semaları yarattı-
Bidat, kalpleri ifsat eden şüphe- ğı gün yarattı. İşte bu kapı, güneş
ler babındandır. Kur'an, bu ve benze- batıdan doğuncaya kadar tevbe için
ri durumları 'Kalp hastalığı', 'Kalbin açıktır."  19
eğrilmesi' olarak isimlendirir. Ve bu
hâlin sürekli artarak devam edeceğini, İbni Ömer radıyallahu anh anlatıyor,
sahibinin bu hâl üzere can vereceğini söyler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki:

"Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da "Son nefesini vermedikçe; Allah, kulun tevbesini
onların kalp hastalıklarını arttırmıştır."  14 kabul eder."  20

"Onlar eğrilince, Allah da onların kalplerini eğrilt- Biliyoruz ki; müşrikler de dahil, Allah'a tevbe
ti. Muhakak Allah, fasık kavmi hidayet etmez."  15 etmek isteyen herkes, bu kapsamdadır. Allah sub-
hanehu ve teâlâ kendisine çocuk nispet eden, O'na şirk
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bidat taifelerin- koşmak suretiyle hakaret edenleri dahi tevbeye
den Haricileri, ümmetine tanıtırken bu noktaya davet etmiş ve bunun kapısını kıyamete kadar
dikkat çekmiştir:
16. Buhari, 4351; Müslim, 1064.
12. Müslim, 974-975 17. el-Bida ve en-Nehyu anha 55
13. Es-Sunne, 21; Tergib 1/59 hasen isnadla. 18. Şerh-u İtikad Ehli Sunne, 285 nolu rivayet
14. 2/Bakara, 10 19. Tirmizi, 3529
15. 61/Saff, 5 20. Tirmizi, 3551

8
açık tutmuştur. Malumdur ki; tevbeye davet Müslümanların; birliği sağlayacak esaslara
edilenlerin cürmü, bidatçinin cürmünden çok önem verip, ayrılığa sebep olacak şeylerden
daha büyüktür. Öyleyse nasları bir arada de- kaçınmaları farzdır. Çünkü vacibin kendisiyle
ğerlendirmeli ve ortaya bir sonuç konulmalıdır: tamamlandığı şey de vaciptir.
'Bu hadis: 'Bidat sahibi, hak yol üzere olduğunu
zannettiğinden; onun bu zannı, tevbe etmesine Bidatin zararlarından biri de; ümmetin bö-
engeldir şeklinde anlamalıyız.' demişlerdir.' lünmesine neden oluşudur. Her heva sahibinin,
hevasına uyarak dinde çıkardığı bidat, bir başka-
İbni Teymiyye rahimehullah konuyu şöyle izah eder: sına göre sapıklık sayılır. Bu da Müslümanların
'...Bundan dolayı Sufyan-ı Sevri gibi seleften bir bölünme nedenidir.
çok imam: 'Bidatler, şeytana masiyetten daha se-
vimlidir.' demişlerdir. Çünkü bidatlerden tevbe Yine Allah subhanehu ve teâlâ yolun tek olduğunu,
edilmez, masiyetlerden tevbe edilir. Onların 'Bi- insanların belirlenmiş yol dışındaki yollara gir-
datlerden tevbe edilmez' sözlerinin anlamı şudur: mesiyle, dinde ayrılık yaşayacaklarını belirtmiştir.
Bidatçi, bidatini din edinmiştir ve kötü ameli, ona
"İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun.
din adına süslü gösterilmiştir. Amelini güzel gören,
Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar, sizi parça
elbette ondan tevbe etmeyecektir. Çünkü tevbenin
parça edip O'nun yolundan ayırır. İşte size bunları
ilk adımı, amelin kötü olduğuna inanmaktır. O
Allah, sakınasınız diye emretti."  23
amelini güzel gördükçe, ondan tevbe etmeyecek,
bilakis ona devam edecektir...'  21 Bugün ümmetin yaşamış olduğu bölünmüşlü-
ğün sebeplerinden biri; taifelerin sonradan uy-
6. Bidat İslam Ümmetini Böler durdukları ve hakkında delil olmayan bidatlerdir.
Allah katında en değerli şey tevhiddir. Tevhid- Her bidat, yeni bir yol, her yol ise ümmeti bölen
den hemen sonraysa, Müslümanların birliği ve bir tefrika vesilesidir.
ayrılığa düşmemeleri gelir. Bundan dolayı Pey-
gamberlere, dinin ikamesi olan tevhidle beraber, Abdullah b. Mesud radıyallahu anh şöyle rivayet
onda ayrılığa düşmeme tavsiye edilmiştir. eder:

"Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düş- "Rasûlullah, yere dümdüz bir çizgi çizdi ve sonra
meyin! diye Nuh'a emrettiğini, sana vahyettiğini, şöyle dedi: 'İşte bu, Allah'ın dosdoğru olan yolu-
İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya emrettiğini size de dur.' Sonra o çizginin sağından ve solundan çiz-
din kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey giler çizdi ve şöyle dedi: 'İşte bunlar, sapık olan
(İslam dini), Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. yollardır. Her yolda bir şeytan vardır. Bu yolda
Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yö- yürümeleri için, insanları çağırmaktadır.' Sonra
nelenleri de ona ulaştırır."  22 elini, çizginin üzerine koydu ve şu ayeti okudu:
'İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun.
Safer
21. Fetava, 10/9 1436
22. 42/Şûra, 13 23. 6/En'am, 153

ARALIK’14 • SAYI: 35

9
Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar, sizi parça nüz çıkmadı mı? diye sordu. Bizler: Hayır dedik.
parça edip O'nun yolundan ayırır. İşte size bunları Ebu Abdurrahman çıkınca hep beraber yanına
Allah sakınasınız diye emretti.'  24 " gittik. Ebu Musa: Az önce mescidte bir şey gördüm.
Daha önce hiç görmediğim bu şeyin hayırlı bir
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, her hutbesinin şey olduğunu düşünüyorum... Sonra anlatmaya
başında yolları ikiye ayırır ve en hayırlı yolun başladı: Mescidde halkalar hâlinde oturmuş, el-
kendi yolu olduğunu, bunun dışında kalan ve lerinde taşlar olan ve başlarında bulunan birinin:
sonradan çıkan yolların ise dalalet yolu olduğunu Yüz defa tekbir getirin! demesiyle tekbir getiren
belirtirdi: insanlar gördüm. Aynı usulle yüzer defa kelime-i
"...Şüphesiz sözlerin en doğru olanı Allah'ın kela- Tevhid'i söylüyor ve Allah'ı tesbih ediyorlar. İbni
mıdır. Yolların en hayırlısı, Muhammed'in yoludur. Mesud: Onlara ne dedin? dedi. Ebu Musa: Sana
İşlerin en şerlileri, sonradan ortaya çıkanlarıdır. danışmadan bir şey demedim, diye karşılık verdi.
Her yenilik bidat, her bidat sapıklıktır..."  25 Onlara iyiliklerini değil, kötülüklerini saymalarını
emretseydin! dedi ve mescide girdi. Biz de onunla
Buradan anlıyoruz ki; Allah Rasûlü'nün sal- beraber girdik. Halkalardan birinin yanına geldi
lallahu aleyhi ve sellem sünnetinden olmayan her ve dedi ki:
yol, yenilik kapsamındadır ve sapıklıktır.
Bu yollar iyi niyetle ihdas edilmiş olsa — Bu yaptığınız nedir?
Bidat sahibi, da, insanları bölmekten ve onları
başladığı müstakim olan yoldan uzaklaş- — Ey Ebu Abdurrahman, zikirlerimizi saydığı-
tırmaktan başka bir şeye hiz- mız taşlardır.
noktada dura-
met etmez.
maz. Her geçen — Kötülüklerinizi sayınız! Ben iyiliklerinizin
gün, bidati onu 8. Her Bidat Daha Şerli zayi olmayacağını garanti ederim. Ey Muham-
med ümmeti! Ne de çabuk helaka yöneldiniz. Allah
yeni bidatlere sevk Olanına Kapı Aralar
Rasûlü'nün bedeni çürümeden, kullandığı kaplar
eder. Vardığı nokta, Bidat sahibi, başladığı kırılmadan ve ashabı henüz aranızdayken mi sa-
başladığı noktadan noktada duramaz. Her pıtacaksınız? Nefsimi elinde bulunduran Allah'a
geçen gün, bidati onu yeni yemin olsun ki, ya sizler Muhammed'in üzerinde
çok daha şerlidir. bidatlere sevk eder. Vardığı olduğu yoldan daha hayırlı bir yol üzeresiniz ya
Çünkü sünnet yo- nokta, başladığı noktadan çok da sizler sapıklık kapısını açmaktasınız!
lunun dışına çıkan daha şerlidir. Çünkü sünnet
insan, şeytanın yolunun dışına çıkan insan, — Vallahi, ey Ebu Abdurrahman, biz bu yap-
ve hevanın şeytanın ve hevanın esiridir. O tığımızla hayrı elde etmekten başka bir şey kast
ikisi neyi emretse onu yapacak, etmedik.
esiridir. onların gösterdiği doğrultuda iler-
leyecektir. İnsanlık tarihine baktığımızda — Hayrı amaçlayan nice insan, ona ulaşamaz.
küçük olarak görülen ve dinde olmayan Allah Rasûlü, Kur'an okuyup da boğazlarından
yeniliklerin, sahiplerini helak eden şeylere geçmeyecek (onu anlamayacak) insanlardan bah-
döndüğünü görürüz. setmişti. Zannım odur ki, onların çoğu sizdendir."

Bazen amelî bidat, insanları itikadi olan bidat- Kıssayı rivayet eden Amr bin Seleme radıyallahu
lere sevk eder. Buna örnek olarak, geçen yazımız- anhşöyle demiştir:
da zikrettiğimiz rivayeti verebiliriz:
"Bu halkada bulunanların çoğunun Nahrevan
İmam Dârimi, Sünen'in Mukaddime'sinde gününde Haricilerin safında, bize karşı savaşan-
Amr bin Seleme'den radıyallahu anh şu rivayeti aktarır: lar arasında gördüm." dedi.

"Biz Abdullah b. Mesud'un kapısında sabah Ümmet arasında amelî bir bidat ortaya çıkıyor.
namazından önce oturuyorduk. Ebu Musa El- Bu bidat, sahiplerini zamanla akidevi bir bidate
Eş'ari geldi. Ebu Abdurrahman (İbni Mesud) he- sürüklüyor. İbadetle ilgili bir meselede sünnetten
sapanlar, ümmeti bin dört yüz yıldır meşgul eden
bir bidatin pençesine düşürüyorlar.
24. 6/En'am, 153
25. Müslim 867

10
Günümüzde de durum farklı değildir. Amelî
bidatleri önemsemeyip sükût edenler, bu duru-
mun Allah'ın yardımına engel olduğu gibi, sa-
hiplerini itikadi bidatlere sevk ettiğini bilmiyor
ya da bilmek istemiyorlar.
Bazı yeniliklere amelî olarak bakıp, onları kü-
çümseme gafletine düşülmemelidir. Çünkü dinin
kâmil olduğu ve yenilik kabul etmeyeceği ilkesi
bir defa çiğnendi mi, bunun dinin her alanına
sıçrayacağı, sahibini amelî olarak savurduğu gibi
itikadi olarak da savurabileceği düşünülmelidir.
Rabbimizin Kur'an'da müteaddid defalar "... talebinde bulunuyorlardı' dedi. Böylece bu putlara
Şeytanın adımlarına uymayın..." buyruğu, bu ve ibadet edildi."  28
benzeri durumlara dikkat çekmek içindir. Amelî
bidatler, şeytanın, insanları itikadi bidatlere gö- Salihlerin resimlerini çizmek, onları hatırlatsın
türmek için ilk adımıdır. diye onlara türbe yapmak Peygamberlerin mira-
sında yoktur. Ne hayatlarında böyle bir şeye yel-
Bazen de bidatler, insanı şirke götürür. Nuh'un tenmiş ne de sözlü olarak insanlara bunu tavsiye
aleyhisselam kavmi, buna en güzel örnektir:
etmişlerdir. İyi niyetlerle ihdas edilen bidatler,
"Sakın ilahlarınızı bırakmayın. Vedd'den, zaman içerisinde nesillerin Allah'tan subhanehu ve
Suva'dan, Yeğus'dan, Yeuk'tan ve Nesr'den asla teâlâ başkasına ibadet edilmesine neden olmuştur.
vazgeçmeyin' dediler."  26 Benzeri bir durumu Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem, Yahudi ve Hristiyanlar için de kullanmıştır.
Bu ayetin tefsirinde İbni Abbas radıyallahu anh ve
seleften bazıları, Nuh'un aleyhisselam kavminde şir- "Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme, Nebi'ye,
kin nasıl yaygınlaştığını anlatmışlardır. Habeşistan'da gördükleri bir kiliseden ve içindeki
resimlerden söz ederler. Bunun üzerine Nebi şöyle
"Bu isimler, esasen Nuh kavminden bazı salih buyurur: 'Onlar, aralarında salih bir kimse öldü-
adamların isimleridir. Bu iyi kimseler, vefat et- ğünde, kabri üzerine bir mescid inşa eder ve içine
tikleri zaman, şeytan onların mensup oldukları o (gördüğünüz) suretleri resmederler. Onlar, Allah
kavimlerine: 'Bunların adlarına birtakım putlar katında yaratılmışların en şerlileridir.' "  29
dikin ve onlara bu adamların isimlerini verin'
diye vahyetmiştir. Onlar da putları dikmişler ve Abdullah bin Mesud radıyallahu anh bu konuda biz-
bunlara o iyi kimselerin adlarını vermişlerdir. Bu leri, şu değerli nasihatle uyarmaktadır:
heykellere ilk zamanlarda ibadet edilmemiştir.
"İnsanların sonradan çıkardıkları yeniliklerden
Nihayet bunları dikmiş olan nesil vefat ettiği ve
sakının. Muhakkak ki din, kalplerden bir kerede
bunlarla ilgili bilgiler unutulduğu zaman, cehaletle
silinip gitmez. Fakat şeytan, insanların kalbinden
bunlara tapılmıştır."  27
iman çıksın diye bidatler ihdas eder. İnsanların,
Başka bir rivayette şöyle geçer: kendilerine farz kılınanları terk edip Rabbleri hak-
kında konuşmaları yakındır. Kim o zamana kavu-
"...Bunlar, salih insanların isimleriydi. Vefat şursa kaçsın. 'Nereye' diye soruldu. 'Nereye değil,
ettiklerinde bunlara tabi olanlar dediler ki: 'Biz kalbiyle ve diliyle kaçsın, bidat ehlinden kimseyle
bunların resimlerini yaparsak, onları gördüğü- oturmasın' diye cevap verdi."  30
müzde Allah'ı hatırlar, ibadetleri daha bir şevkle
yaparız.' Resimlerini yaptılar. Bu nesil ölüp yeni Asrımızın şirki ve putu olan demokrasi de bidat
bir nesil gelince şeytan onlara yaklaştı ve: 'Ata- bir din olarak, kendini İslam'a nispet edenlerin
larınız bunlara ibadet ediyor ve onlarla yağmur hayatına bir defada girmemiştir. İslam'ın yönetim

28. Taberi Tefsiri, Muhammed bin Kays'tan.


Safer
26. 71/Nuh, 23 29. Buhari, 1341; Müslim, 528. 1436
27. Buhari 30. El-Hucce, 312

ARALIK’14 • SAYI: 35

11
anlayışını tartışanlar, halifenin yetki sınırlarını karşılaşıyorlar. İslam diye onların ve şeyhleri-
'İstibdat' olarak isimlendirenlere içinde yaşadığı- nin uydurduğu, Allah'ın hakkında hiçbir delil
mız vakıa gösterilse ve 'Şu an konuştuklarınızın indirmediği birtakım manzaralara şahit oluyorlar.
elli yıl sonra varacağı netice budur' denilse, konuş- Allah'ı subhanehu ve teâlâ anmak diye kendini şişleyen,
mamaya yemin eder, kalan ömürlerini tevbeyle kula kulluğa hayır diyerek girilen bir dinde şeyh-
geçirirlerdi. lere kulluk edildiği, El-Hayy ve El-Kayyum olan
Allah'a değil de bez parçasına, toprak, taş ve ölü-
Buradan anlıyoruz ki; lere tevekkül edilen bir din buluyorlar.
İslam'a uygun olmayan ve sonradan ortaya çı- Aklını ilah edinen ve yüzyıldır bunalım yaşayan
kan her tartışma, amel ve düşünce/itikad; daha bir Avrupalı, bazen de modernistlerle karşılaşıyor.
şerlisini içinde barındırır. İlk adımı atılan şerrin Avrupa'nın yaşadığı sorunların asli sebebinden
varacağı noktayı, kimse hesap edemez. Çünkü kaçarken, İslam'ın da insanları buna davet ettiği-
her başlangıç, şeytanın ilk adımına ittibadır ve ni, aslında insaların Allah'a değil, Allah'ın yarattı-
şeytani bir yola girişin ilk merhalesidir. Şeytani ğı akla göre hüküm vermek zorunda olduğunu(!)
olan bir yoldan, İslami ve Rahmani bir sonuç iddia ettiklerini görüyor.
elde edilemez.
Bu ve benzeri, ismi İslam olup da sonradan ek-
9. Bidatler İslam'ın Pak Suretini lenen akidevi ve amelî bidatlerle, İslam'dan hiçbir
Bozar eser taşımayan akımlar; İslam'ın pak çehresini
İslam, fıtrat dinidir. Onu hakkıyla düşünen kirletiyor, ona yönelmek isteyen insanların, onu
ve fıtratı bozulmamış her kişi, insanlığın kurtu- tanımasına engel oluyor.
luş reçetesinin bu dinde olduğunu bilir. Allah'a
Fazla uzaklara gitmeye gerek yok. Bugün biz
hamd olsun ki; İslam dini, bugün dünya günde-
davetçilerin, insanları İslam'a davet ederken kar-
mindedir. Özellikle küresel şer odaklarının İslam
şılaştığı en büyük zorluk da bu değil midir? Baş-
beldelerini işgalleri ve bu işgallere cevap olarak
kalarının uydurduğu ve dinden olmadığı hâlde,
başlayan İslami direniş, dünyanın İslam'ı konuş-
uygulana uygulana dinden zannedilen yanlışları
masını sağlamıştır. 11 Eylül hadisesinden sonra,
izah etmekten veya ondan kaynaklı şüphelere
dünya dillerine çevrilmiş Kur'an meallerinin
cevap vermekten, pak İslam'ı anlatamıyoruz!
stoklarda tükendiğini; yayıncıların, çoğu zaman
Avamın zihni, uydurulmuş dinle o denli kirlen-
meal taleplerine cevap veremediklerini biliyoruz.
miştir ki; saf ve halis tevhidi, İslam dışı yeni bir
İslam'a yönelen ve onu araştıran bireyler, her din olarak algılıyor ve cephe alıyor. Elbette bu,
zaman onu asli kaynağından araştırmıyorlar. Ya biz davetçileri hikmetten uzaklaştırmamalı, ha-
da asli kaynakla yazanla yetinmiyor, ona mensup lis dini anlatmamıza engel olmamalıdır. Ancak
olduğunu iddia eden insanların hayatlarına da amelî ve itikadi bidatlerin zamanla insanları ne
bakıyorlar. Özellikle Batı'da her geçen gün bir hâle getirdiği konusunda da bu durum, bizde
yenisi çıkan ve hızla yayılan mistik tarikatlarla bidatlere karşı hassasiyet oluşturmalıdır.

12
Başyazı

Fiten/Melâhim
Hadislerine
Yaklaşım Metodu
Ahir zaman hadisleri, Müslümanların sorumluluklarını
düşürmez. Asıl olan, hadislerde ifade bulan anlamlar
değil, şeriatla sabit olmuş anlamlardır. Allah Rasûlü, o
dönem insanının anlayacağı şekilde onlara haber vermiş,
olayları insanların akıllarının alacağı şekliyle anlatmıştır.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

H amd; gayb ve şahadet ilminin yegane sahibi,


güzel isimlerin ve yüce sıfatların sahibi Rabbi-
mize olsun. Salât ve selam, tebliğ ve tebyin vazifesini
Hemen her Peygamberin, ahir zamanda birta-
kım olayların yaşanacağını, kıyametten önce bazı
alametlerin zuhur edeceğini haber vermesi, bu
en güzel şekilde yerine getiren; ümmetini gecesi dahi meraka dinî bir veche katmış, merakın meşru-
gündüz gibi aydınlık olan bir yol üzere terk eden laşmasını sağlamıştır.
Muhammed Mustafa'ya sallallahu aleyhi ve sellem olsun.
"Hiçbir Peygamber yoktur ki mutlaka ümmetini
İnsanoğlu, belli bir fıtrat üzere yaratılmıştır. tek gözlü yalancıdan/Deccal'den sakındırmamış
Bu fıtratın en belirgin özelliklerinden biri, insa- olsun. Ben de sizleri onun fitnesinden sakındırı-
nın geleceğe dair olan merakıdır. Bilgisi sınırlı yorum..."  2
ve perdeli olan insan; işlerin akıbetini, olayların
İnsanın bu tabiatı, dinin haberlerine uygunluk
hakikatini kavramak için çoğu zaman Rabbi'nin
arz edince, insanlar ahir zamanla ilgili haberlere
sınırlarını aşmış, kendisi için perdelenmiş bilgiyi
daha fazla eğilip yöneldiler. Bu da her meselede
elde ettiği takdirde tabiatında var olan üstünlük
olduğu gibi ifrat, tefrit ve vasat yol izleyenlerin
duygusunu tatmin edeceğini zannetmiştir.
ortaya çıkmasına zemin hazırladı.
Bu meraka, birinci dereceden dünyanın akıbeti
Bazı insanlar, bu meraklarını gidermek için
ve ahir zamanda yaşanacak hadiseler dahildir. 1
işi kehanet ve gaybı taşlama boyutuna taşırken;
kimisi yanlışlara tepki olarak, ahir zamana dair
1. İbni Haldun, Mukaddime'sinde bu noktaya şöyle işaret eder: 'Bil
ki; insan nefsinin özelliklerinden biri, işlerin sonucunu ve meydana rivayetleri toptan reddetti.
gelecek hayat, ölüm, hayır ve şerre dair şeyleri bilme arzusudur.
Özellikle de dünyanın ne kadar ömrünün kaldığı, devletlerin müd- Şüphe yoktur ki; zamanlar içinde, Rasûllerin
det ve dereceleri gibi umumi hadiseler, bu kapsamdadır. Bunları haber verdiği alametlere en çok uyan; içinde
bilmek, insanın üzerine yaratıldığı tabiatıdır. Bundan dolayı çoğu
insanın, rüyada bu tarz şeylere vakıf olmak istediklerini görüyo- bulunduğumuz zamandır. Asrımızda insanla-
ruz. Yöneticilerin bu bilgiler için kâhinlere başvuruyor olduğu da
malumdur. Şehirlerde bazı sınıfların, insanların bu bilgiye olan Safer
hırsını bildiklerinden, bunu meslek hâline getirdikleri ve bu yolla 1436
para kazandıkları da bir gerçektir.' 2. Buhari, Müslim

ARALIK’14 • SAYI: 35

13
rın merakı daha da artmış, meseleye olan ilgi lan Musa ve Hıdır aleyhimusselam kıssası bu kaidenin
fazlalaşmıştır. Bu sayımızda bu konuyu irdele- delilidir. 7 Musa, Hıdır'dan daha değerli olmasına
menin faydalı olacağına kanaat ettik. Hadis li- rağmen, Allah işlerin akıbetini ona değil, Hıdır'a
teratürümüze 'fiten ve melâhim' hadisleri olarak bildirmiştir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de bu
giren, kıyamet öncesi vuku bulacak hadiselere hakikate işaret etmiştir.
yaklaşımda, 'nasıl bir metod' izleneceğine dair,
"De ki: 'Allah'ın dilemesi dışında kendim için ya-
Kur'an ve Sünnet'ten naslarla ışık tutmak istedik.
rardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer
1. Allah'ın Bildirdiği Kadarıyla gaybı bilebilseydim, muhakkak hayırdan yaptıkla-
Rasûller Gaybdan Haber Verirler rımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı.
Ben, iman eden bir topluluk için bir uyarıcı ve bir
İslam inancının temel taşlarından biri, gayb
müjde vericiden başkası değilim."  8
ilmini yalnızca Allah'ın elinde bulundurduğudur.
"De ki: 'Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan baş- Bu kaidemizle şunu anlıyoruz; Ahir zaman
ka bilen yoktur.' Ne zaman diriltileceklerini de hadislerinin 1400 yıl önce söylendiğini, gaybı
bilmezler."  3 yalnızca Allah'ın bileceği için Rasûl'ün sallallahu
aleyhi ve sellem bunları bildirmesinin mümkün
Geçmiş ya da gelecekle alakalı olması fark
olmadığını, bunların sonradan uyduruldu-
etmez, insanların şahit olmadıkları her bil-
ğunu dillendiren ve bunu da Kur'an'a da-
gi, bu kapsamdadır.
yandıran anlayış, problemlidir. Aynı
Ve insanın elinde semavi bir şekilde birçok ayette kıyametin
ilim olmadan bunlara dair 'ansızın kopacağını', ancak ha-
konuşması; haddini aşma- dislerin anlattığı şartlar vuku
sı, ilahi sırlara müdahale Şüphe yoktur ki; zamanlar içinde,
Rasûllerin haber verdiği alametlere bulduğu takdirde bunun an-
etmesidir. Ancak Allah, sızın olmayacağı, bilakis
başyazı

en çok uyan; içinde bulunduğumuz


Rasûllerinden dilediğine, zamandır. Asrımızda insanların insanların alametlerinden
dilediği oranda gaybın merakı daha da artmış, meseleye ve gelişinden haberdar ola-
bilgisini vahyetmiştir. olan ilgi fazlalaşmıştır cağı bir şeyin vuku bulacağı
"Gaybı bilen O'dur. Gayb bil- tezi de problemlidir. Bu tez, her
gisini kimseye göstermez. An- ne kadar Kur'an'ın bir ayetini
cak razı olduğu Rasûle gösterir."  4 esas alıp, hadislerin bu ayete zıt
"...Allah, sizi gayba muttali kılacak olduğunu iddia etse de, bu parçacı
değildir. Fakat Allah, Rasûllerinden di- yaklaşımın kendisi Kur'an'a aykırıdır. Çün-
lediğini seçer..."  5 kü kıyametin ansızın kopacağını bildiren de,
onun birtakım şartlarının olacağını söyleyen
Bu ayetlerden anlıyoruz ki Allah subhanehu ve teâlâ,
de Kur'an'ın sahibi olan Allah'tır.
Rasûllerini gayb konusunda bilgilendirebilir. Bu-
nun Kur'an'da pratik örnekleri vardır. Örneğin; "Artık onlar, kıyamet saatinin kendilerine
İsa aleyhisselam kavmine şöyle demiştir: apansız gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar?
"Ben, evlerinizde yediğiniz ve biriktirdiğiniz İşte onun işaretleri/alametleri gelmiştir. Fakat
şeyleri size haber veririm."  6 kendilerine geldikten sonra öğüt alıp düşünmeleri,
onlara neyi sağlar?"  9  10
Burada özellikle dikkat edilmesi gereken
bir nokta vardır; Hiç kimse, Rasûller de dahil,
7. Geçmişin gayb kapsamında olduğuna dair delil, Rabbimiz geçmiş
başlangıç olarak gayb bilgisini bilemezler. Bu ümmetlerin kıssalarını aktardıktan sonra: "Bu, sana vahyettiğimiz
bilgiye, istedikleri zaman erişme imkânları da gaybın haberlerindendir. Bundan önce ne sen ne de kavmin bunları
bilirdiniz." (11/Hud, 49) buyurmasıdır.
yoktur. Rasûllerinden dilediğini seçip, dilediği
8. 7/Araf, 188
kadar gayb bilgisini verecek olan, âlemlerin Rab-
9. 47/Muhammed, 18
bi olan Allah'tır. Kur'an-ı Kerim'de uzunca anlatı- 10. Kıyametin ansızın kopacak olmasına dair ayetleri, Muhammed su-
resinde zikrettiğimiz ayetle beraber ele aldığımızda farklı şekillerde
izah yapılabilir. Kur'an'a bir bütün olarak yaklaşan; Kur'ancılık
3. 27/Neml, 65 adına Kur'an'ı parçalamanın, Kur'an'ın anlaşılmasına engel ol-
duğuna inanan âlimler, konuyu şu vecihlerle izah etmişlerdir:
4. 72/Cin, 26-27
a. Hadislerde belirtildiği gibi kıyametten önce bir rüzgâr esecek
5. 3/Âl-i İmran, 179 ve müminler vefat edecektir. Yeryüzünde Allah diyecek kimse
6. 3/Âl-i İmran, 49 kalmayınca yani yeryüzünün en şerli insanları kalınca kıyamet

14
2. Gayba Dair Olan Meselelerde Asıl
Olan Teslimiyettir. Yorum, Allah
Adına Söz Söyleme Tehlikesini
Barındırır
Yukarıda izah ettiğimiz gibi, ahir zamana dair söy-
lenmiş kıyamet alametleriyle alakalı hadisler, gayb
kapsamındadır. Gayb ise içinde aklın payının ol-
madığı, teslimiyet üzere olması gereken bir alandır.
Kur'an ve Sünnet'in naslarını kaba bir tasnifle
iki kısma ayırabiliriz.
• Gaybi olan naslar: Allah'ın isim ve sıfatları, me-
lekler, kıyamet alametleri, kabir alemi, kıyamet mediklerini söylemek'tir. Çünkü Allah'ın haram
sahneleri, cennet ve cehennemi anlatan naslar; kıldığı tüm kötülükler, bundan neş'et eder. 12
bu kapsamda değerlendirilir. İkinci gruba dahil olan naslarda ise asıl olan,
• Ahkâma dair olan naslar: İbadetler veya mu- kulların ihtiyacıdır. Sayılı nas karşısında, sınır-
amelat cinsinden olan tüm naslar, bu kapsam- sız vakıa yaşanmaktadır. Ehliyet sahibi âlimler,
dadır. bu nasları fıkhederek, onlardan hüküm istinbat
Birinci gruba dahil olan naslarda yorum olmaz. edip, bu naslar üzerinde içtihat ettikçe, kulların
Çünkü yorum, aklın amelidir. Gayb ise mutlak ihtiyaçları görülecektir. Bundan dolayı bu naslar,
teslimiyetin câri olduğu; akla, buna binaen de teslimiyetle beraber araştırmanın, üzerinde dü-
yoruma asla mahal olmayan bir alandır. Burada şünme ve fıkhetmenin mahallidir.
Müslüman'ın vazifesi sadece tasdik edip teslim
Bu da şunu gerektirir:
olmak ve haber verilenin muhakkak surette vuku
bulacağına inanmaktır. Bu sahaya dahil olan nas- Ahir zaman/fiten ve melâhim hadislerine teslim
larda yoruma kaçmak, Allah'ın; hakkında delil olmalı ve onları yorumlama konusunda dikkatli
indirmediği bir alanda konuşma ve Allah adına olmalıyız. Gaybi olan meseleler, yoruma kapalı
bilgisizce söz söyleme tehlikesini içinde barındırır. olduğundan; bu hadisler üzerinde yorum faaliye-
ti, teslimiyeti zedeleyip kişiyi haddi aşmaya sevk
"De ki: 'Rabbim ancak, gizli olsun açık olsun
edebilir. Bu konuda aceleci davranmamak gerekir.
bütün hayâsızlıkları, günah işlemeyi, haksız yere
Vakıada yaşanılan bazı hadiseler, rivayetlerde zikre-
taşkınlık etmeyi, hakkında bir delil indirmediği
dilen vakıalara benzerlik arz edebilir. Her benzerlik,
bir şeyi Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hak-
kında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram fiten hadislerini vakıaya indirgeyip, ondan hüküm
kılmıştır.' "  11 çıkarma zorunluluğu oluşturmaz. Bu yorumların,
insanları amele sevk ettiği ve taraf belirlemelerine
Bu ayette Allah subhanehu ve teâlâ, haram kıldıklarını sebebiyet verdiği, bir gerçektir. Yanlış yorumlar ve
sırayla zikretmiştir. En alttan üste doğru haramlar hadisleri vakıaya uyarlamada aceleci yaklaşımlar,
peş peşe zikredilmiştir. Bunların en çirkini ve kişiyi itikadi ve ahlaki yanlışlıklara sevk edebilir.
Alllah'ın yanında en şiddetlisi 'Allah adına bil- İslam, meselelere yaklaşırken aceleci davranmayı
umumen zemmetmiş; hilm ve teenniyle hareket
kopacaktır. Bu insanlar, Allah'a ve Rasûlü'ne inanmadıklarından, etmeyi ise övmüştür. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
kıyametin alametlerinden haberdar olmadıkları gibi, haberdar
olanlardan da bunlara inanmayanlar olacaktır. Buna binaen sellem, kendisini ziyarete gelen Abdulkaysoğulları
kıyamet, kâfirler için ansızın kopacaktır. heyetinden Eşec bin Abdulkays'a: "Şüphesiz sende
b. Kıyametin ansızın kopması, hiç beklenmedik bir zamanda
kopmasıdır. Nitekim İmam Buhari ve İmam Müslim'in rivayet
Allah'ın sevdiği iki haslet vardır" demiştir. Eşec radı-
ettiği bir hadiste Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle yallahu anh bunların ne olduğunu sorunca: "Hilm ve
buyurmaktadır: "Alışveriş yapmak için elbiselerini açmış iki insan,
alışverişlerini yapamadan kıyamet kopacak. Süt sağmış kişi, onu
teenni/aceleci olmama"  13 buyurmuştur.
içemeden kıyamet kopacak. Yiyeceğini ağzına doğru götüren, onu
ağzına ulaştırmadan kıyamet kopacak." Buradan anlıyoruz ki; Yakın zamandan bu duruma verilecek bazı örnekler,
insanlar dünyaya dalmış ve gaflet içindeyken kıyamet kopacaktır. konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Nitekim çoğu insan, öleceğini bilir. Ancak ölümlerin çoğu, onu
yakinen bilmesine rağmen insan için ansızındır.
c. Burada kastedilen, kişinin vefatıdır. Allah Rasûlü sallallahu aley- 12. İbni Kayyım rahimehullah, İlamu'l Muvakkiin'in girişinde, ayeti Safer
hi ve sellem: "Kişi öldü mü kıyameti kopmuştur" buyurmaktadır. bu şekilde tefsir etmiştir. 1436
11. 7/Araf, 33 13. Müslim

ARALIK’14 • SAYI: 35

15
Birkaç yıl önce bazıları, Usame bin Ladin'i rahi- Bizler, grupları ve Müslümanları; akide, men-
mehullah hadislerde zikredilen Kahtani'ye benzet- hec ve salih amelleriyle değerlendirmek zorunda-
 14

miş; kimi de hızını alamayıp onun Mehdi olabi- yız. Gayba dair hadisleri baz alıp, gaybı taşlayarak
leceğini iddia etmişti. Ancak gelinen noktada, bu değil... Bu metotla; ya birilerine zulmedip, onla-
yorumların isabetli olmadığı; duygusal saiklerle rın hakkını teslim etmeyecek; ya da olduğundan
acele edildiği ve gayba dair konularda insanların büyük göstererek, insanları yanıltma yanlışına
yanlış yönlendirildiği anlaşılmıştır. Bu hadislerin düşeceğiz. 15
Usame bin Ladin'e uyması, onun derecesini yük-
seltmeyeceği gibi, ona uymaması da onun değe- 3. Sahih Olan Rivayetleri Esas
rinden bir şey eksiltmez. Müslüman, yorumlarla Almak
değil şer'i kaidelerle insanları sever; onlara tâbi Dinin tüm konularında olduğu gibi, ahir za-
olur ya da onlara buğzedip onlardan uzaklaşır. man hadislerinde de sahih rivayetler esas alınma-
lıdır. Çünkü rivayetin üzerine amel bina edilmek-
Bugün Şam hadisleri için de benzer bir du-
tedir. Amelden de öte, insanlar ahir zamanda
rum söz konusudur. Şam'ın faziletine dair
yaşadıklarına inandıklarından, yaygın olan
varid olan hadisler malumdur. Bu hadisler
hadislere göre konum belirlemekte, hadisleri
hakkında hüsn-ü zanda bulunup, dua ma-
esas alarak hareket etmektedirler.
hiyetinde bu hadislerin bugün yaşayan
Müslümanları kapsamasını dilemek Özellikle 'fiten ve melâhim' babın-
normal, hatta normalin ötesinde da, daha çok dikkatli olunma-
hepimizin temennisidir. Ancak lıdır. Hadis ilminin imamları
haddi aşıp, bire bir yorumla- Şam'ın ve ehlinin faziletine dair ve ümmetin bütünlük içinde
malara girmek; bazı hadisleri hadisleri bire bir bir gruba tatbik kabul ettiği hadis hafızları,
aynen tatbik etmeye kalk- edip, ona katılmanın farziyetini
bu babın hadislerine hu-
başyazı

mak, nasların irşad ettiği iddia etmek yanlış olduğu gibi;


fitnelerle alakalı hadisleri İslam için susen dikkat çekmişlerdir.
metodun dışına çıkmaktır. çalışan insanlara bire bir tatbik edip,
onlardan sakındırmak da yanlıştır. İmam Ahmed rahimehullah
Örneğin, birileri Şam'ın fa- şöyle demiştir: 'Üç sınıf riva-
ziletine dair hadisleri direkt İs- yetin aslı/isnadı yoktur: Tefsir,
lam Devleti'ne yorumlarken; bir megazi/savaşlar ve melâhim/ahir
başkası, yeminli İslam Devleti düş- zaman hadisleri.'  16
manı fitnelerin Irak'tan olacağı hadisiyle,
İslam Devleti'ni karalamaktadır. İki taraf 15. Şu hadisler buna örnek verilebilir:
da Allah Rasûlü'nün dilinden konuşmaktadır. "... Muhakkak ki sizler (ileride) ordular bulacaksınız. Bir ordu
Şam'da, (bir ordu) Mısır'da, (bir ordu) Irak'ta ve (bir ordu)
Şam'ı öven de odur sallallahu aleyhi ve sellem; fitnelerin Yemen'de' buyurdu.
Irak'tan çıkacağını söyleyen de... Ashab: Ey Allah'ın Rasûlü! Bizim için tercih et (hangisine katılalım),
dediler.
Rasûlullah da: Şam ordusuna katılın, buyurdu.
Sorun; hadislerden lehine olanı yoruma tabi Ashab bu defa: Ey Allah'ın Rasûlü! Biz, koyun sürüleri olan kim-
tutup, kabullenmek; aleyhte olanı ise teville sa- seleriz. Şam'a gitmeye güç yetiremeyiz, dediler.
Rasûlullah da: Şam ordusuna katılmaya güç yetiremeyen kimse,
vuşturmaktır. İki yöntem de problemlidir. İçin- Yemen ordusuna katılsın. Şüphesiz Allah, Şam'a (ve ehline) benim
de acelecilik ve henüz Allah'ın ve Rasûlü'nün ne için kefil olmuştur, buyurdu." (İmam Ahmed, Ebu Davud)
"...'Allah'ım! Sa'ımıza ve müddümüze bereket ver/mübarek kıl.
murat ettiği anlaşılmadan, hadisleri vakıaya tatbik Mekkemize ve Medinemize bereket ver/mübarek kıl. Şamımıza
etmektir. Şam'ın ve ehlinin faziletine dair hadisleri ve Yemenimize bereket ver/mübarek kıl' diye dua etti. Toplulukta
bulunan bir adam: 'Ey Allah'ın Peygamberi! Irakımıza da (dua
bire bir, bir gruba tatbik edip, ona katılmanın far- et)' dedi. Bunun üzerine Rasûlullah: 'Şeytanın boynuzu orada
ortaya çıkacak ve fitne orada yayılacaktır' buyurdu." (Tirmizi)
ziyetini iddia etmek yanlış olduğu gibi; fitnelerle
16. Âlimler, İmam Ahmed'in bu sözünü farklı şekillerde açıklamış-
alakalı hadisleri İslam için çalışan insanlara bire lardır. Hatib El-Bağdadi rahimehullah, sözü aktardıktan sonra:
bir tatbik edip, onlardan sakındırmak da yanlıştır. 'Bundan kastedilen, bu alanlarda hususi olarak yazılmış eserlerdir.
Bu eserleri yazanların kötü hâlleri, eserleri nakledenlerin adaletsiz
oluşları ve kıssacıların eserleri naklederken rivayetlere ekleme
yapmaları; eserlere güvenmemeye ve itibar edilmemesine sebep
olmuştur... Melahim hadislerinin çoğu bu kapsamdadır. Onlardan
çok azı müstesna, büyük kısmı muttasıl/kopukluk olmaksızın Allah
14. Sahiheyn'de varid olan bir hadiste: "İnsanları asasıyla sevk eden Rasûlü'ne ulaşmaz...' (Cami li Ahlak Ravi ve Adab Es-Sami)
Kahtani gelmeden kıyamet kopmaz" buyurulmaktadır. Ancak
Kahtani'nin ne zaman geleceği, rivayetlerde açık değildir. Bazı İbni Teymiyye rahimehullah: '...Çünkü umumen bu babın hadisleri
rivayetler, onun Mehdi'den sonra geleceğini zikretmiştir. Bazısında mürseldir...' (Mukaddime fi Usul Et-Tefsir)
ise zaman zikredilmeden, kıyametten önce geleceği söylenmiştir. Hafız İbni Hacer rahimehullah: '...İmam Ahmed'in saydığı bu üç

16
Ayrıca bu babın hadislerini müstakil zikreden
hadisçiler, bazen seçici davranmamış olabiliyor-
lar. Bunun en güzel örneği, bu konuda müsta-
kil eser yazan Nuaym bin Hammad'dır rahimehul-
lah. Son dönemlerde özellikle İslam Devleti'nin
aleyhine olan hadisleri kullananların, Nuaym
bin Hammad'ın kitabından çokça nakil yaptı-
ğını görüyoruz. Öyle ki; bu rivayetler üzerinden
karşılıklı tartışmalar icra ediliyor; ilmi olanlar ve
olmayanlar, atışmalar yapıyorlar.
Bu kitabı kaynak olarak gösterenler, genelde:
'Nuaym bin Hammad, İmam Buhari'nin hocasıdır'
diyorlar. Âdeta İmam Buhari'nin hocası olmasını, Sünen kitapları olarak meşhur olan ve Sahiheyn'le
kullandıkları hadislerin sıhhatine delil alıyorlar. beraber Kutub-i Sitte olarak meşhur olan hadis
Hadis ilmiyle ilgili olanların bildiği gibi İmam kaynakları için, aynı şey geçerli değildir. 21 Müs-
Buhari rahimehullah, Sahih'ini hocalarından aldığı lümanlar, ahir zaman hadislerine yaklaşırken bu
yüzbinlerce hadisi ayıkladıktan sonra oluştur- esasa dikkat etmeli, hadisin meşhur kitaplardan
muştur. Demek ki İmam Buhari, kendisinden birinde oluşunu, sahih oluşuna delil almamalı-
hadis aldığı hocalarının her rivayetini Sahih'ine dır. Bu ayrıcalık, sadece İmam Buhari ve İmam
koymaya değer bulmamıştır. 17 Müslim'in Sahih'leri için geçerlidir. Maalesef
Müslümanlarda gerek fiten hadisleri, gerek başka
Ayrıca âlimler, Nuaym bin Hammad'ın bu
konularda böylesi yanlış bir kanaat oluşmuştur.
eseri hakkında, özel beyanda bulunma gereği
duymuşlardır. 4. Rivayetle, Rivayete Dair Yapılan
İmam Zehebi rahimehullah şöyle demiştir: 'İlim ta- Yorumu Birbirinden Ayırmak
şıyıcılarının büyüklerindendir. Ancak gönül, onun Müslümanlar için bağlayıcı olan Allah
rivayetlerine meyletmez/mutmain olmaz.' Rasûlü'nün sözleridir; âlimlerin, o sözlere dair
Hafız İbni Hacer rahimehullah dedi ki: 'Nuaym bin yorumları değil... Âlimlerin ictihad ve yorumları,
Hammad'ın sıdkı ve adaleti sabit olmuştur. Lakin nasların anlaşılmasına yardımcı olsa da; nassın
hadislerinde evham vardır.'  18 Başka bir yerde de kendisi gibi bağlayıcı değildir. Bazen ahir zaman
şöyle der: 'Saduktur 19, çokça hata eder.' hadislerine yaklaşırken, bu durum kayboluyor
ve bir âlimin rivayete dair yorumu, nas olarak
Âlimlerin, onun hakkında sözleri çok incedir. algılanabiliyor. İster geçmiş âlimlerden isterse de
O, dinde imamdır. Hadis hususunda yalancı muasır âlimlerden olsun fark etmez, her birinin
değildir. Ancak rivayetlerinde yanılma ve hata bu hadislere yaptığı yorumlar, en fazla ictihad
çoktur. Ki Hatibu'l Bağdadi rahimehullah, bu duru- olarak kabul edilebilir. Ve İslam tarihi boyunca
mu şöyle izah etmiştir: 'Yahya, onu yalancılıkla yapılan yorumlara, yanılma paylarını hesap ede-
suçlamaz, hata ettiğini söylerdi.'  20 rek yaklaşılması gerekir.
Burada özellikle altını çizmek istediğimiz bir 5. Zaman Ve Mekân Tahdidinden
konu vardır; Ümmetin sıhhatinde icma ettiği ha-
Kaçınmak
disler, Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'de bulu-
nan hadislerdir. Bunun dışında, ümmet arasında Bazı hadisler yorumlanırken, zamana dair ni-
telendirmeler yapıldığına şahit oluyoruz. Bu, son
derece yanlış ve sakıncalıdır.
sınıfa, fedail/faziletler babı da eklenmelidir. Bu bablar zayıf ve
uydurma hadislerin vadisidir...' (Lisanu'l Mizan)
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem 1400 yıl önce:
Buradan anlıyoruz ki; kimi âlimler, bu sözü bu konuda yazılmış "Ben ve kıyamet, şu ikisi gibiyken gönderildim"  22
kitaplara hamlederken, kimisi bu babın hadislerinin genelinin zayıf diyerek işaret parmağıyla orta parmağının arasını
olarak varid olduğunu anlamışlardır. Her iki eğilim de, sonucu
değiştirmemektedir. Fiten ve melahim babında olan hadislerin ayırmıştır. İki parmağın birbirine yakınlığı göz
naklinde dikkatli olmak esastır.
17. Her ne kadar, sahihine almamış olması; onları zayıf kabul ettiği
anlamına gelmese de... Safer
21. Bunlar; İmam Nesai'nin 'Es-Sünen El-Kübra'sı, İmam Tirmizi'nin
18. Tehzib Et-Tehzib 'Es-Sünen'i, İmam Ebu Davud'un 'Es-Sünen'i ve İmam İbni 1436
19. Ta'dil lafızlarındandır. Düşük rütbeli raviler için kullanılır. Mace'nin 'Sünen'idir.
20. Tarih Ed-Dımeşk 22. Muttefekun Aleyh
ARALIK’14 • SAYI: 35

17
önünde bulundurulduğunda, bu sahneye şahit- Mekânsal nitelemeler de buna dahildir. Allah
lik eden biri Rasûlullah hayattayken kıyametin Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem "Şam toprakları"
kopacağını düşünebilir. Ki bazı sahabeler, Allah diye söz ettiği yer, Suriye değildir. Bunun içine
Rasûlü'nün bu ve benzeri sözlerinden böyle bir Suriye, Ürdün, Filistin, Lübnan ve şu an Türkiye
çıkarımda bulunmuş' lardır. 23 topraklarına dahil olan Güney Doğu'nun bir kıs-
Ancak bu hadisin üzerinden on dört asır geç- mı da dahildir. Buralar, Birinci Dünya Savaşı'na
mesine rağmen, kıyamet kopmamıştır. Buradan kadar bir bütünken, sömürge güçleri tarafından
anlıyoruz ki; zamansal sınırlamalara gitmek, şu parçalara ayrıldı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem
kadar zaman sonunda şu hadiseler yaşanacağını "Şam" dediğinde, bu toprakların tümü kast edili-
söylemek, gaybı taşlamakla beraber, yaşanmış yor. Maalesef şu an, bunun zıddına bir algı yayı-
tecrübeye de aykırıdır. lıyor ve hadislerin Suriye'de yaşanan olaylar hak-
kında olduğu zannediliyor. 'Büyük melhâmenin/
Buradan hareketle; 'Şu anda Şam hadisleri ta-
fitnelerin' bu topraklarda olacağı kesindir. Lakin
hakkuk etmiştir, yakında Mehdi'nin zuhuru ve
bunun sadece Suriye olduğu anlayışı, hatalıdır.
buna bağlı olarak İsa'nın inmesi yakındır' gibi
çıkarımlar, bunların on yıl içinde gerçekleşe- 6. Ahir Zaman Hadiseleri Şer'i
ceği gibi iddialar, maalesef son zamanlarda Hükümleri Değiştirmez
sıkça rastladığımız yanlışlardandır. Allah Ahir zaman hadisleri, Müslümanların
Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem, iki par- sorumluluklarını düşürmez. Asıl
mak arasını kıyamet ile Nubuvveti olan, hadislerde ifade bulan an-
arasındaki zaman dilimi olarak lamlar değil, şeriatla sabit olmuş
göstermesi ve bunun üzerinden Bir meselenin hak olması, onun anlatılması anlamlardır. Allah Rasûlü sallalla-
on dört asır geçmesi, Şam anlamına gelmez. Şayet hak olan mesele hu aleyhi ve sellem, o dönem insanı-
hadiselerinin süresini an- anlatıldığında, yine hakkın tahakkuk etmesine nın anlayacağı şekilde on-
başyazı

lamamız için önemlidir. vesile oluyorsa, anlatılmasında sakınca


lara haber vermiş, olayları
yoktur. Fakat hak olduğunda şüphe olmayan
Şu da bilinmelidir ki; bi- hakikatler, insanları batıl bir sonuca sevk insanların akıllarının alaca-
zim yanımızdaki zaman kav- ediyorsa, bunların anlatılması yanlıştır. ğı şekliyle anlatmıştır.
ramıyla, âlemlerin Rabbinin Deccal ile ilgili şu hadise ve sa-
yanındaki zaman kavramı fark- habenin sorusuna dikkat edelim:
lıdır. Allah Rasûlü'nün, olayların
" 'Ey Allah'ın Rasûlü! O/Deccal, yer-
yakınlığıyla ilgili kullandığı ifadelerin,
yüzünde ne kadar kalacaktır?' diye sor-
hangi zamana göre olduğunu bilmiyoruz.
dular. Allah Rasûlü: '40 gün' dedi. 'Onun
"Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini bir günü sizin bir seneniz gibi, ikinci günü
istiyorlar; Allah, vaadine kesin olarak muhalefet bir ayınız gibi, üçüncü günü bir haftanız gibidir.
etmez. Gerçekten, senin Rabbi'nin katında bir gün, Kalan günleriyse sizin normal günleriniz gibi-
sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir."  24 dir' buyurdu. Sahabe: 'Bir günü bir yıl gibi olan
Bu ve benzeri ayetlerin arka planını bildiğimiz- zamanda, bir günlük namaz yeterli midir?' diye
de, mesele daha iyi anlaşılır. Rabbimiz, ayetlerin- sordular. Allah Rasûlü: 'Hayır, bir yılın namazını
de kıyametin yaklaştığını ve ansızın kopacağını hesaplayın ona göre kılın' buyurdular."
 26

söylediğinden 25; müşrikler, kıyametin zamanını Deccal'in bir gününün bir yıl olması, muhakkak
soruyorlardı. Onlar bu günün ve kendilerinin doğrudur. Çünkü bu Allah Rasûlü'nün sözüdür.
korkutulduğu azabın bir an önce gelmesini isti- Ancak alışılmış kevni kanunlara aykırı olduğun-
yorlardı. Bunun üzerine zikredilen 'insanın ya- dan, bunu anlamayabiliriz. Bu soru-cevap faslın-
nındaki bir günün, Allah'ın yanındaki bin gün dan anladığımız; kıyamet öncesi yaşanan olaylar,
olması' üzerinde düşünülmelidir. sabit şer'i hükümlere etki etmez; bilakis hükümler,
her şart ve zamanda geçerliliğini korur.
23. Ebu Zer radıyallahu anh: 'Ben yaşlılığıma ve zayıflığıma aldırış Din adına verilmiş sözler, başlanılmış ameller,
etmeden, Meryem oğlu İsa'yla karşılaşmayı umuyorum' demiştir. şer'i ve bireysel sorumluluklar, bazı hadisleri va-
24. 22/Hac, 47 kıaya indirgeyerek terk edilmez. Hadisin bire bir
25. "Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı." (54/Kamer, 1)
vakıaya indirgenmesi, başlı başına bir problem ol-
"İnsanların hesapları yaklaştı. Oysa onlar, gaflet içinde yüz çevir-
mektedirler." (21/Enbiya, 1)

26. Müslim

18
duğu gibi; bunun üzerine amel bina edip, şer'i so-
rumlulukları terk etmek, daha büyük bir sorundur. 27
7. İnsanları Gevşekliğe Sevk
Edecek Hadislerin Rivayetinden
Sakınılmalıdır
Özellikle Ortadoğu'da yaşanan hadiseler, ahir za-
man hadislerinin bir daha gündeme gelmesine ne-
den oldu. Asırlardır farklı dinlere mensup insanların
merakını celbetmiş bu konu, son yıllarda iyice his-
sedilir oldu. Bu rivayetlerin özünde var olan; 'Dün-
yanın zulüm ve adaletsizlikle dolacağı, sonra Allah'ın
Mehdi ve İsa'yı göndererek bu zulme son vereceği ve çiremez. Her zaman ve mekânda, herkes kendi
yeryüzünün adalet ve hayırla dolacağı' birçok insanı sorumluluklarını yerine getirerek zulme karşı
gevşekliğe itmiş ve kurtarıcı beklemeye sevk etmiştir. koyar. Allah'ın değişmez kanunlarından biri de
Bir meselenin hak olması, onun anlatılması anla- şu ayet-i kerimede ifadesini bulan hakikattir:
mına gelmez. Şayet hak olan mesele anlatıldığında, "...Bir topluluk kendi durumunu değiştirmedikçe,
yine hakkın tahakkuk etmesine vesile oluyorsa, an- Allah onların durumunu değiştirmez..."  29
latılmasında sakınca yoktur. Fakat hak olduğunda Kıyametin yaklaştığını, insanların hesaba çekilece-
şüphe olmayan hakikatler, insanları batıl bir sonuca ğini bildiren naslar varid olunca, müşriklerin alay ka-
sevk ediyorsa, bunların anlatılması yanlıştır. sıtlı sorularının yanı sıra; Müslümanlardan bazıları da
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve Muaz bin Cebel kıyameti sormaya başladılar. Allah Rasûlü'nün onlara
radıyallahu anh arasında geçen şu diyaloğa dikkat edelim: verdiği cevap, bu nasların insanları gevşekliğe değil,
amele sevk etmesi gerektiğini gösterir mahiyetteydi.
"Rasûl: 'Muaz! Allah'ın kulları üzerindeki hak-
kının ne olduğunu bilir misin?' diye sordu. Muaz: Enes radıyallahu anh anlatıyor:
'Allah ve Rasûlü bilir' dedi. Peygamber şöyle devam "Medine dışında çölde yaşayan birisi Peygambere
etti: 'Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, ona ibadet geldi ve: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Kıyamet ne zaman
etmeleri ve hiçbir şeyi ona ortak koşmamalarıdır. kopacaktır?' diye sordu. Rasûlullah: 'Hay yazık
Peki, bu görevlerini yerine getiren kulların, Allah'ın sana, sen kıyamet için ne hazırladın?' diye sordu."  30
üzerindeki haklarının ne olduğunu bilir misin?' Ahir zaman hadisleriyle meşgul olmak, sürekli
Muaz: 'Allah ve Rasûlü bilir' dedi. Peygamber: bunları yorumlayıp vakıaya indirgemek, olum-
'Onların Allah üzerindeki hakları, Allah'ın onla- suz birçok sonuç doğurmuştur. Bunların başında,
ra azap etmemesidir' buyurdu. Muaz: 'Bununla insanların bozulan vakıayı düzeltmeyi terk edip,
müjdelensinler diye insanlara haber edeyim mi?' kurtarıcı beklemeye başlamasıdır. Bundan dolayı;
diye sorduğunda, Allah Rasûlü: 'Hayır, o zaman bu ilim adamlarının, bu hadisleri sürekli meclislerin-
müjdeye dayanırlar/ameli terk ederler' buyurdu."  28 de dillendirmekten kaçınmaları gerekir.
Tevhidin faziletine dair bir mesele, elbette hak- Sonuç olarak;
tır. Ancak doğuracağı sonuç, şeriatın genel maka- Fiten/Melâhim hadislerine yaklaşırken belli bir
sıdına aykırıdır. Bu sebeple Allah Rasûlü sallallahu usül izlenmesi zaruridir. Aksi halde akıbeti hayırlı
aleyhi ve sellem, anlatılmamasını uygun görmüştür. olmayan neticeler ortaya çıkacaktır. Bunları, mad-
İslam toplumu, kurtarıcı bekleyerek ömür ge- deler hâlinde yazımızda zikrettik. Ayrıca, yapılan
birtakım isabetsiz yorumlar, Allah Rasûlü'nün
27. Allah, Yahudi ve Hristiyanların, Müslümanlara olan düşmanlığına
hadislerine güveni sarsacak, sünnet düşmanlarına
dikkat çekmiş ve onlara karşı düşmanlık akidesinin gerekleriyle dayanak oluşturacaktır. Bu ve benzeri sakıncalar-
muamele edilmesini istemiştir. Bazı ahir zaman hadislerinde Rum-
larla/Hristiyan Batı, Müslümanların sulh yapacağı zikredilmiş ve
dan sakınmak için; Kur'an ve Sünnet ışığında bu
Yahudilere karşı beraber cihad edileceği haber verilmiştir. Buradan hadislere nasıl yaklaşılması gerektiğine dair bazı
yola çıkarak bazıları, Hristiyanlarla dinlerarası diyalog diye bir
safsata başlatmıştır. Oysa ahir zamanda yaşanacak hadiseler, şer'i
maddeleri kardeşlerimizle paylaştık. Rabbimizden
sorumlulukları, yani Hristiyan olup Allah'a çocuk nispet ettikleri temennimiz her konuda bizleri kendi katından bir
sürece, onları düşman edinme zorunluluğunu değiştirmez. Bunun
nasıl vuku bulacağı, Allah'ın nasıl bu hadiseleri gerçekleştireceği, nurla aydınlatması ve basiretli kılmasıdır. Safer
bizler için gaybdır. Bizler, bu haberlere teslim olup, tasdik etmekle 1436
beraber; bu hadislere dayanarak, sorumluluklarımızı ve şeriatla
sabit olmuş ahkâmı terk etmeyiz. 29. 13/Rad, 11
28. Buhari, Müslim 30. Buhari, Müslim
ARALIK’14 • SAYI: 35

19
Fikriyat
Özcan Yıldırım ozcanyildirim@tevhiddergisi.com

Münafıkların Özellikleri:
Yalancıdırlar!
Yalan, bir çeşit hastalıktır. Sahibini kıyamet günü
çetin bir hesapla yüzyüze bırakacağı gibi, dünyada
da kendi nefsine ve çevresine zarar verir. Yalancı
veya yalan sahibi kimse, söylediği sözü ağzından
çıkardığı anda kendi karakterini öğrenmiş olacaktır.

M ünafıkların, Kur'an-ı Kerim'de vurgula-


nan en büyük özelliklerinden biri kuşku-
suz yalancı olmalarıdır. Yalan; bütün kötülükle-
Yalan, bugün insanların arasında haddinden
fazla çoğalan, insanların kendisiyle muttasıf ol-
duğu bir vasıf haline gelmiştir. Münafıkların da
rin sebebi, günahların en çirkini, münafıkların bu özellikte olması, garipsenecek bir şey değildir.
başlıca özelliği, küfrün şubelerinden bir tanesi, Çünkü münafıklar, toplumu ifsat eden bir güruh
akılsızlığın resmi, bütün günahların kaynağı, olduğu için, toplumun ifsadı da ancak yalan gibi
toplumları afete, parçalanmaya ve düşmanlığa bir şer ile mümkün olabilir. Onlara göre toplu-
sevk eden bir cürümdür... mun güven ve refahını baltalamaktan, bireyleri
birbirine kırdırmaktan daha cazip bir şer de yok
Yalan; münafığın sıkıştığında, kendisini ko- gibidir.
ruyacak bir kalesi, kalkanı ve zırhı olmadığında
sarıldığı ve kendisini ortaya çıkaracak vakıayı Allah subhanehu ve teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de müna-
savuşturmak için kullandığı, en büyük silahıdır. fıkların bu özelliğine en açık hâliyle şöyle dikkat
çekmiştir:
Yalana bir tanım yapacak olursak; 'Bir haberin,
vakıaya uygunluğunun olmayışı' olarak söyleye- "Münafıklar sana geldiklerinde: 'Şahitlik ederiz ki
biliriz. Ya da bir haberi hakikatinin tersine nak- sen Allah'ın Peygamberisin' derler. Allah da bilir ki
letmek de diyebiliriz.

20
sen elbette, O'nun Peygamberisin. Allah, münafık-
ların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir."  1
Allah subhanehu ve teâlâ, burada münafıkların,
Rasûlullah'ı dilleriyle tasdik ettiğini, fakat kalp-
leriyle yalanladığını belirtmiştir. Onların, kalp-
lerinde olmayanı dilleriyle söylediklerini de ifşa
eden Allah, onların 'yalancılık' özelliğini burada
açıkça beyan etmiştir.
Yalanın, münafıkların ahlakı olmasının yanı
sıra, bunun münafıkların bir alameti olduğunu
da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem söylemiştir:
leştirenlerin, kendi iç dünyalarında herhangi bir
"Münafığın alameti üçtür: Konuştuğunda yalan kimseye karşı güveni kalmadığı gibi, toplumda
söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz ve kendisi- da kimseye güven vermezler.
ne bir şey emanet edildiğinde ihanet eder."  2
Yalana İten Sebepler
Başka bir rivayette de şöyle buyurmuştur: Burada asıl üzerine durulması gereken, tarihî
bir hakikatle alakalı bilgi tazeleme değil, Şâri'in
"Dört haslet vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o
zemmettiği, dikkat edilmesi gereken bir güruhun
kişi halis münafık olur. Kimde de bu hasletlerden
en belirgin vasfının İslam toplumunda da ahlak
biri bulunursa, onu terk edinceye kadar o kişide
haline gelmesini önlemektir. Zira İslami sahada
münafıklıktan bir sıfat bulunmuş olur: Konuştu-
en çok karşılaşılan vakıalardan biri de tarafların
ğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde dur-
maslahat-mefsedet çatışması arasında kalmaları
maz, kendisine bir şey emanet edildiğinde ihanet
durumunda, ümmetin gözleri önünde bu necis
eder, tartıştığında haddi aşar/haksızlık eder."  3
ahlakı serdetmeleri olmuştur. Bugünlerde İslami
Münafıklar, hem sözlerinde hem fiillerinde mücadele sahasında, hissedemediğimiz güvenin
bu kötü ahlakın sahibidirler. Allah'ı, Rasûl'ü ve yıkılışını, kişisel çıkarların zirve yaptığını ve bu-
müminleri aldatmak için başvurdukları, sığın- nun bir sonucu olarak da yalanın ayyuka çıktığını
dıkları tek şey, yalandır. Aldatmaya, kandırmaya görmekteyiz. İşte bu sebeple sadece 'Münafıklar
çalıştıkları da zavallı nefisleridir. yalancıdır' demekten ziyade, 'Münafıkların bu
alameti, bir birey olarak benim hayatımın neresin-
"Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve mü- de?' diye düşünüp, üzerinde durup buna götüren
minleri aldatırlar. Hâlbuki onlar, ancak kendilerini ana etkenleri tespit etmek gerekir.
aldatırlar ve bunun farkında değillerdir."  4
Bir insanı yalana iten ve bu mezmum ahlaka
Yalan, bir çeşit hastalıktır. Sahibini kıyamet sahip olmasında başrol oynayan birçok sebep bu-
günü çetin bir hesapla yüzyüze bırakacağı gibi, lunabilir. Burada bazılarına kısaca temas edelim.
dünyada da kendi nefsine ve çevresine zarar verir.
Bunlardan ilki, sosyal çevredir. Kişinin içinde
Yalancı veya yalan sahibi kimse, söylediği sözü
yetiştiği çevrenin bunda etkisi büyüktür. Küçük
ağzından çıkardığı anda kendi karakterini öğ-
ve büyük tüm meselelerde dahi yalan söylemeyi
renmiş olacaktır. Yalan sahibi kimsenin, artık ne
alışkanlık hâline getiren veya yalanı basite alıp,
denli karakterinin bozuk olduğunu düşünmesi
bunu mizah malzemesi yapan bir ailede yetişen
gerekir.
bireyin hamuruna yalan karışması da kaçınıl-
Yalan, bir toplumdaki karakteri bozuk, dengesi mazdır. Daha çocuk yaşta iken 'şaka da olsa ya-
medcezir olan insanların; ortamına göre sözlerini lan söylememe' ilkesi aşılanmayan birey, ileride
değiştirdiği dayanağıdır. Yalanı benliklerine yer- mizah veya 'herkes yapıyor' mazereti ile buna dü-
çar olacaktır. Ebeveynlerin bu meseleye duyarsız
1. 63/Munafikun, 1
kalması, çocukların İslam toplumu içerisinde ka-
2. Buhari rakteri bozuk, yalancı bireyler olarak yetişmesine
Safer
3. Buhari, Müslim zemin hazırlamasına sebebiyet verecektir. 1436
4. 2/Bakara, 9

ARALIK’14 • SAYI: 35

21
Yine 'acıyı erteleme isteği' bu sebeplerden birisi- "Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyen
dir. İnsan, yaşantı olarak acı ve haz dengeleri üze- şey ile amel et. Doğrulukta huzur, yalanda şüphe
rinedir. Bu sebeptendir ki insan acıdan kaçmaya, vardır."  7
onu ertelemeye çaba gösterir. Başına bir sıkıntı
4. Yalan, kalp hastalığına sebep olur. Kalp has-
gelmesini istemediği için, bunu ötelemek adına
talığı da kişinin huzuru, sekineti hissetmesine
gösterdiği çabanın ya son raddesi veya kolayca
engeldir:
ilk başvurduğu iş, yalan söylemektir.
"Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah
Özgüven eksikliği de yalanın sebeplerindendir. da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte
Kişi kendisinde bu duyguyu yitirdiği için, ken- oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir
disine herhangi bir konuda güvenemez. Bundan azap vardır."  8
sonra da kendisini bir topluluk içerisinde ispatla-
mak için yalana başvurur. Yalan, onun özgüven 5. Yalan, sahibini helak eder:
eksikliğini yeniden teşkil etmek için kullandığı "Ve şüphesiz ki, günahkârlar da alevli ateştedir-
bir araç hâline gelir. ler."  9
Model almayı da yalanın sebepleri arasında Yalanın birey üzerindeki etkilerine bakacak
zikredebiliriz. Kişi, bunu en yakın çevre- olursak, sonuç olarak o, kendisini dünya ha-
sinden elde eder. Maalesef en etkin se- yatında insanlardan korusa da, iç dün-
beplerdendir bu. Birey yalan söylediği yasında ve kıyamet gününde rezilliği
zaman, kendisini evde model alan tadacaktır.
çocuğu konusunda vurdumduymaz Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem,
davranır. Çocuk da her hâli ile yalancı ve doğru kimsenin kı-
anne-babaya tabi olduğu ve Yalan, bir
yametteki hâlinden bahseder-
fikriyat

onları taklit ettiği için, yala- toplumdaki karakteri


bozuk, dengesi medcezir ken şöyle der:
nı normal görmeye başlar olan insanların; ortamına göre
ve bu ahlak kendisinde "Doğruya yapışınız!
sözlerini değiştirdiği dayanağıdır.
kalıcı olur. Her ebe- Yalanı benliklerine yerleştirenlerin, Muhakkak ki doğruluk
veyn, şaka veya hakiki kendi iç dünyalarında herhangi bir iyiliğe götürür, muhak-
manada söylenilen yalan- kimseye karşı güveni kalmadığı kak ki iyilik de cennete
ları hayatlarından çıkarmak
gibi, toplumda da kimseye götürür. Kişi doğruya devam
güven vermezler.
zorundadır. Yoksa nifak ka- eder, doğrulukta ısrar eder.
rakterinin temelini oluşturan Nihayet Allah katında 'sıddık'
yalanı evlerimizde yeşertmeye diye yazılır. Yalandan sakınınız!
başlamış oluruz. Muhakkak ki yalan, günaha götürür;
muhakkak ki günah da ateşe götürür.
Yalanın Fert Üzerindeki Kişi, yalana devam eder, yalanda ısrar
Etkileri eder. Nihayet Allah katında 'kezzab' (çok
yalan söyleyen) diye yazılır."  10
1. Kişiyi hidayet nimetinden mahrum bı-
rakır: Yalancılığın Allah subhanehu ve teâlâ katındaki cür-
münü bilmek için, Allah'ın şu ayeti üzerinde
"Şüphesiz Allah; haddi aşan, yalancı kimseyi tefekkür etmek yeterli gelir:
doğru yola eriştirmez."  5
"...O halde murdar putlardan uzak durun, yalan
2. Allah'ın rahmetinden uzak olmaya götürür:
sözden de kaçının!"  11
"...Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dile- Ayet, yalan sözü, Allah'a ortak koşma eylemi
yelim."  6 ile birlikte söz konusu etmekle yalan sözün kötü-
3. Yalan, kişinin rahatlığını, güvenini ortadan 7. Tirmizi
kaldırır: 8. 2/Bakara, 10
9. 82/İnfitar, 14
5. 40/Mümin, 28 10. Buhari, Müslim
6. 3/Âl-i İmran, 61 11. 22/Hac, 30

22
lüğünü daha bir vurgulamaktadır. İmam Ahmed, ettiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
Fatik El-Esedil'den şöyle rivayet eder: 'Rasûlullah: buyurmuştur:
'Haydi sabah namazı!' dedi. Namazı bitirdikten "Dört haslet vardır ki bunlar kimde bulunursa
sonra ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: 'Yalan şa- o kişi saf münafık olur. Kimde de bu hasletlerden
hitlik, ulu ve üstün iradeli Allah'a ortak koşmakla biri bulunursa, onu terk edinceye kadar o kişide
bir tutuldu!' sonra bu ayeti okudu.'  12 münafıklıktan bir sıfat bulunmuş olur: Konuştu-
ğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde dur-
Emrolunduğu gibi dosdoğru olmaya çalışan bir
maz, vadettiğinde vaadinden döner, tartıştığında
Müslümanın bu hâli, kendisini daha ileri düzey-
haddi aşar/haksızlık eder."  13
deki hayırlara yöneltecektir. Çünkü müessir bir
amel olan doğruluk, doğruluğu hayatının mer- Hadiste zikredilen nifak hasletlerinin hepsi,
kezine yerleştirmiş bir Müslüman için hayra ve önünde sonunda yalana döner. Yalan, o denli
ilgiye doğru yönelten itici bir güçtür. Doğruluk müessir/tesirli bir ameldir ki kişiye nifak kapı-
üzere azim, sebat ve ısrar, kendisini sıddık mer- larını açar. Kişinin münafıklığının en kuvvetli bir
tebesine ulaştırır. Nebilerden sonra sıddıkların alametidir yalancılık. Yalancılık, kişinin izzet ve
makamı Allah katında çok değerli bir mertebedir. şereften de yoksun kalmasına neden olur. Yalan-
cılık hiçbir zaman bir Müslümana sıfat olamaz,
Malumdur ki insan da dahil olmak üzere deği-
böyle kötü bir hasleti üzerinde bulunduramaz.
şen ve gelişen her bir şeyde; değişmeyen, hep aynı
kalan, çeşitli sıfatların kendisine yüklendiği bir öz Ebu Umame'nin radıyallahu anh rivayet ettiğine göre
ve cevher bulunmaktadır. Bir hammadde yani... Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Eğer bu hammadde kaliteli ise, ortaya çıkacak "Mümin, bütün huylara sahip olabilir ama ya-
eser de o ölçüde kaliteli olacaktır. İşin özünde bo- lancı ve hain olamaz."  14
zukluk varsa, ortaya çıkacak eserin bozuk olması 'İslam'da haram kılınan ve büyük günahlardan
elbette şaşırtıcı olmayacaktır. Bu tespitler ışığında sayılan yalanın hainlik ile bir arada zikredildiği
şunu rahatlıkla söylemek mümkündür: 'Doğruluk, bu hadis, esasen yalanın ne denli iğrenç ve tehlikeli
imanın hammaddesidir. Yalan, münafıklığın ham- bir amel olduğunun anlaşılması açısından büyük
maddesi; yalanlamak ise küfrün hammaddesidir.' bir öneme sahiptir.

Her insan, çokça yaptığı için onunla meşhur ve İslam'a ve Müslümanlara ihanetin kapısı nifak
maruf olduğu (müessir) amellerine nispet edilir. ile açılıyorsa; nifakın ilk nüvesi de, bu tip karak-
terlerde oluşmaya başlayan yalancılık ahlakıdır.
Mesela, yalancılığı meslek edinen kimse sade- Dolayısıyla yalancılık, kişiyi nifaka, nifak da her
ce 'yalancı' olarak değil, aynı zamanda münafık türlü ihanete yöneltmektedir.'  15
olarak maruf ve meşhur olur.

Abdullah b. Amr b. As'ın radıyallahu anh rivayet 13. Buhari, İman, 24; Müslim, İman, 106.
Safer
14. İmam Ahmed 1436
12. Fi Zilali'l Kur'an 15. Müslümanların Birbirlerine Karşı Sorumlulukları, s. 105-106

ARALIK’14 • SAYI: 35

23
Risalet Siyer Notları
Enes Yelgün enesyelgun@tevhiddergisi.com

Başarı Sadece
Allah'tandır
“Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından
(verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O, bana,
tarafından güzel bir rızık vermişse buna ne
dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak
size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece
gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum.
Fakat başarmam, ancak Allah'ın yardımı iledir.
Yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na döneceğim."

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a; salât


ve selam, nebilerin sonuncusu olan
Muhammed'e, ailesine ve ashabına olsun.
C. Başarı Sadece Allah'tandır
İnsanoğlunun içine düştüğü ve farkına vara-
madığında da bir daha kendisini kurtaramadığı
en büyük ahlaki zaaflardan bir tanesi; İslam için
Geçen yazımızda, ilk vahiyden çıkarttığımız
yaptığı bazı amellerdeki güzel sonucu, kendisine
bazı noktaları sıralamaya başlamıştık. Cahiliye
izafe etmesidir.
toplumunda selim bir fıtratın var olmasının zor-
luğuna ve İslam davasının yükünün ağırlığına de- Bu durum; İslam davasının hangi alanında fa-
ğinmiştik. Bu yazımızda da, önemli gördüğümüz aliyet gösteriyor olursa olsun, her Müslümanın
başka noktalara değinmeye çalışacağız. başına gelebilecek bir durumdur.

24
Yarattığını en iyi bilen Rabbimiz, bu meseleyle hizmet eden Müslümanların, kulaklarına küpe
alakalı; Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem verdiği yapması gereken çağrılardır.
ilk emirde, onun şahsında tüm Müslümanlara
hatırlatma olacak şekilde bir vahiy indirmiştir. Hud aleyhisselam, kavminden gördüğü onca baskı-
Öncelikle olayı kısa bir şekilde özetleyelim. ya rağmen davetinden taviz vermemiş ve Allah'ın
ona vahyettiği gerçekleri, kavmine ulaştırmıştır.
Cahiliye toplumunun içinde bulunduğu hâl Bu sırada kendisine tabi olanların ve ileride onun
nedeniyle sıkıntılar yaşayan ve inziva amaçlı Hira anlattıklarını kabul edecek kimselerin ise, ancak
mağarasına çekilen Allah Rasûlü'ne, Cebrail aley- Allah'ın dilemesiyle hidayete ulaşacaklarını da
hisselam gelip üç defa: "Oku" emri vermiştir. Allah aklından hiç çıkartmamıştır.
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de o meleğe, okuma bil-
mediğini söylemiştir. Daha sonra da ilk ayetler "Dedi ki: 'Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim ta-
nazil olmuştur. rafından (verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O,
bana, tarafından güzel bir rızık vermişse buna ne
Allah subhanehu ve teâlâ elbette ki, Peygamberinin dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak
okuma yazma bilmediğini, ümmi olduğunu bili- size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece
yordu. Fakat böyle büyük bir görevin başlangıcın- gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fa-
da, zihinde kalacak bir sahneyle Peygamberine kat başarmam, ancak Allah'ın yardımı iledir. Yal-
bir şey öğretiyordu. nız O'na dayandım ve yalnız O'na döneceğim.' "  1

'Evet! Sen hiçbir şey bilmiyorsun; bundan sonra Evet, gelelim günümüz davetçilerine!
öğreneceğin ve insanların yolunu aydınlatacağın
her bir bilgi zerresi, ancak benim sana öğretmem Muhataplarındaki olumlu değişimleri; kendi
iledir. Sakın bir kan pıhtısından yaratıldığını unu- anlatımlarının güzelliğine, delilleri art arda sı-
tup da; öğrendiklerini, insanlara gösterdiğin çıkış ralamalarına bağlayan kardeşlere!
yollarını, kendi çabalarınla bulduğunu zannetme!'
Kalplerin, Allah'ın elinde olduğunu unutup;
Hira mağarasında gerçekleşen bu hadiseyle zi- hidayete eriştirenin sadece Allah olduğunu hiç
hinlere nakşedilen hakikat, risalet boyunca farklı akıllarına getirmeyenlere!
farklı zamanlarda Allah Rasûlü'ne defalarca ha-
Şüphesiz ki bütün güzellikler, Allah'tandır. Bü-
tırlatılmıştır. Özellikle geçmiş Peygamberlerin
tün şerler ise kendi nefislerimizdendir.
davetleri sırasında kavimleri ile olan diyalogla-
rında ve cihad meydanlarının sıcak ortamına Davetçilerin elde ettikleri kazanımlarda, bu hu-
vurgu yapılan ayetlerde, bu gerçeğe işaret edil- susa azami surette gayret göstermeleri gerekir.
diğine şahitlik etmekteyiz. Çünkü bu ahlaki zaaf, insanı şerlerin en kötüsü
Bunlar; günümüz davetçilerinin, mücahidleri-
nin ve hangi sahada olursa olsun İslam davasına Safer
1436
1. 11/Hud, 88

ARALIK’14 • SAYI: 35

25
olan kibire ve doğal olarak da yaptıklarını insan- "Andolsun ki Allah, birçok yerde (savaş alanla-
ların başına kakmaya götürür. rında) ve Huneyn Savaşı'nda size yardım etmişti.
Hani çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat
Bunun ilacı ise, sürekli teyakkuz hâlinde olmak sizi hezimete uğramaktan kurtaramamıştı. Yer-
ve muhasebeler sonucunda fark ettiğimiz güzel- yüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti,
liklerde Allah'a hamd etmeyi ve eksikler üzerine sonunda (bozularak) gerisin geri dönmüştünüz."  4
daha fazla yoğunlaşmayı âdet edinmektir.
Bu durum sadece sahabe için değil, onlardan
Davet alanındaki bu hatırlatma, dinin zirvesi önce yaşamış ve onlardan sonra yaşayacak olan
olan ve zafer sarhoşu olduğunda insanın ayak- tüm insanlık için geçerli olan bir ölçüdür ve bu
larını çok rahat bir şekilde kaydırabilecek cihad gerçeğin merkezinde 'Allah' vardır. Düşüncele-
siyer notları

için de yapılmıştır. rinden 'Allah' faktörü çıktığı anda; Allah da o


kimselerin hayatlarından çıkmakta, onlardan
İman ile küfrün ilk çarpışması olan Bedir desteğini çekmektedir.
Savaşı'ndan sonra Allah, müminlere şu şekilde
hitap etmiştir: "Talût, askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca:
'Biliniz ki, Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek.
"(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah Kim ondan içerse, benden değildir. Eliyle bir avuç
öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, içen müstesna, kim ondan içmezse bendendir' dedi.
fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel İçlerinden pek azı müstesna, hepsi ırmaktan içtiler.
bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah Talût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince:
işitendir, bilendir."  2 'Bugün bizim Calût'a ve askerlerine karşı koyacak
hiç gücümüz yoktur' dediler. Allah'ın huzuruna
"Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, varacaklarına inananlar: 'Nice az sayıda bir birlik,
Bedir'de de size yardım etmişti. Öyleyse Allah'tan Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah
sakının ki, O'na şükretmiş olasınız."  3 sabredenlerle beraberdir' dediler."  5

Bunun tam zıddı bir tablonun ise Huneyn gü- Duamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allaha
nünde vaki olduğunu görmekteyiz. Ne zaman ki hamd etmektir.
Müslümanlar, zaferi kendi kalabalıklarıyla elde
edebileceklerini düşünmeye başladılar; işte o an,
Allah onları kendi hâlleriyle baş başa bıraktı. Ve
çok kısa bir süre içinde çözülmeler başladı. Fakat
bunun muhasebesini yapan ve hastalığının farkı-
na varan sahabelere Allah'ın yardımı hemen geldi.

2. 8/Enfal, 17 4. 9/Tevbe, 25
3. 3/Âl-i İmran, 123 5. 2/Bakara, 249

26
Akaid Notları
ferhatcura@tevhiddergisi.com Ferhat Cura

İslam Tarihinde Kanlı Sayfa:


Kerbela
Dört bin kişi ile yola çıkan Müslim'in etrafında,
saray ın önüne geldiğ inde sadece altmış kişi
kalmıştı. Kufelilerin hainliğini, acı bir tecrübeyle de
olsa tadan Müslim, Kufe sokaklarında yapayalnız
k almışt ı. Sığ ındığ ı e v in çocuğ unun, v aliy e
haber vermesi üzerine yakalanarak şehit edildi.

H amd âlemlerin Rabbine, salât ve selam, Biz bu olayı anlatmaya geçmeden önce, hem
O'nun Rasûlü Muhammed'e sallallahu aleyhi ve Rafızilerin uydurmaları ile garip bir formata so-
sellem , ailesine, ashabına ve etbaına olsun. kulan Kerbela hadisesini daha sahih bir şekilde
anlamak hem de çeşitli dersler çıkartmak için
Rafızilerin tarihini anlattığımız bu yazı dizisin- Kerbela olayını anlatacağız inşallah.
de; bu akımı besleyen, büyüten ve günümüzdeki
hâline getiren birçok sebebi zikrettik. Fakat bun- Hasan'ın ve daha sonra da Muaviye'nin radıyallahu
lardan hiçbirisi Kerbela olayı kadar belirleyici anhuma vefatı, İslam tarihinde Allah Rasûlü'nün
olmamıştır. Hatta düz bir mantıkla düşünül- ifadesi ile 'ısırıcı krallık' devrinin başladığının
düğünde Rafızilerin, Ali'yi radıyallahu anh çok daha habercisi idi. Muaviye radıyallahu anh, vefat etmeden
fazla ön plana çıkartmaları gerekirken, asıl vurgu hemen önce yerine oğlu Yezid'i halife olarak atadı. Safer
Kerbela olayı ile Hüseyin'e radıyallahu anh olmuştur. 1436

ARALIK’14 • SAYI: 35

27
Yezid'in halifeliğine her beldeden biatler ile ce- içinde Kufe olunca Hüseyin'e gitmemesi için dil
vap verildi. Gözler ise Mekke ve Medine ehlinde dökmeye başladı.
idi. Buralardaki dört isim, insanların sözlerine
değer verdikleri kişilerdi: Abdullah b. Abbas, Bu sahabelerin ve genel olarak diğer uyarı
Abdullah b. Ömer, Hüseyin b. Ali ve Abdullah yapanların üzerinde durdukları noktaları şöyle
b. Zübeyir radıyallahu anhum. sıralayabiliriz:

Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Abbas radıyalla- • Kufe halkı bundan önce de Ali'ye radıyallahu anh
hu anhuma, halifeye biat ettiler ve bunun en belirgin
destek olacaklarını söylemişlerdi. Ama Ali,
onlardan hainlikten başka bir şey görmemişti.
alameti olarak, halifenin atadığı valinin arkasın-
da Cuma namazını kıldılar. Hüseyin ve Abdul- • Yezid'in hilafetiyle alakalı bir sorun varsa ve
lah b. Zübeyir radıyallahu anhuma ise biat etmediler. buna karşı bir kampanya yürütülecekse, bu-
Fakat meselenin tekfirle bir alakası olmadığını nun merkezi Mekke ve Medine olmalıydı.
göstermesi açısından ve biraz da kerhen, Cuma Hüseyin'e radıyallahu anh biat etmeyi düşünen
namazını valtinin arkasında kıldılar. Bu durum, kimseler de buralara gelmeliydi.
Medine valisinin dikkatini çekmişti. Hüse-
• Eğer Kufe ehlinin hepsi, Hüseyin'in radı-
yin ve Abdullah b. Zübeyir'e bu hususta
yallahu anh yanında ise, bir samimiyet göster-
nasihatler etti. Fakat onlar, yine de biata gesi olarak başlarında bulunan Yezid'in
yanaşmadılar. valisini al aşağı etmeliydiler. Böy-
lece onların mevzuya ne kadar
Bu arada, daha ilk andan iti- ciddiyetle yaklaştıkları görül-
baren bu ateşin körükleyicisi müş olurdu.
Yezid'in hilafetiyle alakalı bir
olan Kufe halkı, tekrardan
akaid notları

sorun varsa ve buna karşı bir


sahneye çıktı. Hüseyin'e kampanya yürütülecekse, bunun
• Gitme kararından
radıyallahu anh sürekli mek- merkezi Mekke ve Medine olmalıydı. vazgeçilmeyecekse baş-
tuplar yazmaya başladılar. Hüseyin'e biat etmeyi düşünen ka merkezlerin seçilmesi
Yezid'in valilerinin onlara na- kimseler de buralara gelmeliydi. daha uygun olur, özellikle de
sıl zulmettiğini, hilafetin eksik merkezî yönetimin etkisinin
yönlerinin olduğunu ve benze- az olduğu ve Ali'nin radıyallahu
anh taraftarlarının daha yoğun
ri sebepleri öne sürüp Hüseyin'e
bir şekilde yaşadığı Yemen bölgesi,
biat etmek istediklerini söylediler.
bunun için daha uygundu.
Kufe'den gelen biatlerin ve mektupların • Tüm bunlara rağmen yine de Kufe'ye
çoğalması üzerine Hüseyin radıyallahu anh, olayı gidilecekse, yolda karşılaşılabilecek sorunlara
bizzat yerinde müşahede etmesi için amcası- çözüm olması için bir kuvvetle beraber gidil-
nın oğlu Müslim bin Akil'i radıyallahu anh Kufe'ye mesi ve ailelerin kesinlikle götürülmemesi...
gönderdi. Müslim, Kufe'ye vardığında çok büyük
bir ilgiyle karşılaştı. Çok kısa bir sürede binler- Maalesef Hüseyin radıyallahu anh, bu önerilerin
ce insan, Hüseyin'e biatlerini sundular. Bunun hepsine sadece hayır duasıyla karşılık vermekle
üzerine Müslim bin Akil, hemen Medine'ye bir yetindi ve Kufe'ye doğru ailesinin de bulunduğu
mektup yazıp Hüseyin'e, Kufe'nin çok uygun bir toplulukla beraber yola çıktı.
olduğunun haberini verdi. Hüseyin, haberi alır
Medine'de durum bu iken ve Hüseyin radıyalla-
almaz yol hazırlıklarına başladı.
hu anh yola çıkmış iken, Kufe'de yeni gelişmeler

Hüseyin'in yola çıkacağını öğrenen sahabeler- olmaya başladı. Kufe valisi Numan bin Beşir ra-
den bazıları, onu bu işten vazgeçirmeye çalıştılar. dıyallahu anh, insanların Emevi yönetimine karşı bir
Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer ve Abdul- ayaklanma içerisine girmeye yeltendiklerini ve
lah b. Zübeyir radıyallahu anhum, bunların başında ge- bu işin başında da Hüseyin'in olduğunu anlayın-
liyordu. Fakat dikkat çeken şey; bu sahabelerin ca insanları topladı ve nasihatlerde bulundu. İki
karşı çıktıkları noktanın Hüseyin'in radıyallahu anh başlılığın ortaya çıkaracağı fitneye vurgu yapan
fiilinin yanlış olması değil, bunun Kufe ehline Numan bin Beşir, özellikle Kufe'nin ileri gelen-
güvenerek yapılması idi. Yezid'in hilafetini kabul lerine, böyle bir kalkışmaya ön ayak olmamaları
etmeyen Abdullah b. Zübeyir dahi, meselenin hususunda tavsiyede bulundu.

28
Kufe'deki olaylardan haberdar olan Yezid ise, vehametini anlatan bir mektup gönderdi ve asla
valisinin tavırlarından hiç hoşnut değildi. Daha Kufe'ye gelmemesini söyledi. Mektubu yolda alan
sert yöntemlerin kullanılması gerektiğini düşü- Hüseyin, geri dönme imkânı varken Kufe'ye git-
nen Yezid, Numan bin Beşir'i görevden aldı. Ye- meyi tercih etti.
rine de Kerbela'daki katliamın sorumlularından
Ubeydullah bin Ziyad'ı atadı. İnşallah diğer yazımızda da Kerbela'da yaşa-
nanları ve bu olaydan çıkarmamız gereken ders-
Ubeydullah, ilk olarak olayın hangi boyutlarda leri anlatmaya çalışacağız.
olduğunu ölçmeye çalıştı. Meselenin ciddi mana-
da kök saldığını anlayınca, halkın arasına saldığı Davamızın sonu, âlemlerin Rabbine hamd
casuslar ile bu kalkışmayı üst düzeyde kimlerin etmektir.
sahiplendiğini araştırdı.
Not: Bu yazımızda geçen tarihi vakıalar Mu-
Kufe ehlinden iki üç kişinin ismi netleşince; hammed Sallabi'nin Emeviler dönemi adlı kita-
bunları para ile, ikna olmayanları da tehdit ile bından özetle alıntılanmıştır.
bu işten vazgeçirdi. Müslim b. Akil'i radıyallahu anh,
Kufe'ye ilk geldiği günden beri saklayan ve diğer
yerlerle bağlantısını sağlayan kişiyi hapsedip öl-
dürmesi ise bardağı taşıran son damla oldu.

Müslim radıyallahu anh bu olay üzerine, Hüseyin'e


biat eden dört bin kişinin hemen bir
radıyallahu anh
araya gelip valilik sarayına yürümesi emrini verdi.
Bunu haber alan Ubeydullah b. Ziyad, o toplulu-
ğun içerisinde bulunan kişilerin önde gelenlerini
çeşitli teklif ve tehditlerle kendi tebalarını bu iş-
ten uzak tutmalarını istedi ve bunda da başarılı
oldu. En ilginci ise Müslim'in çağrısına uyan kişi-
lerin eşlerinin, propagandalar neticesinde kendi
kocalarını böyle bir işten alıkoymalarıydı.

Dört bin kişi ile yola çıkan Müslim'in radıyallahu


anhetrafında, sarayın önüne geldiğinde sadece
altmış kişi kalmıştı. Kufelilerin hainliğini, acı
bir tecrübeyle de olsa tadan Müslim, Kufe so-
kaklarında yapayalnız kalmıştı. Sığındığı evin
çocuğunun, valiye haber vermesi üzerine yaka-
Safer
lanarak şehid edildi. Yakalanmadan hemen önce 1436
bir haberci ile Hüseyin'e radıyallahu anh durumun

ARALIK’14 • SAYI: 35

29
İlim Meclisi
muratmuslihan@tevhiddergisi.com

Murat Müslihan

Zor Günlerin Adamı


Sadık İnsan;
Rasûlullah'ın Sırrını Saklaması
ve Hayırda Öncü Olması
Bizim şunu unutmamamız gerekir: İleride
açıklanır veya açıklanmaz, bu çok önemli
değildir; ne olursa olsun, bana emanet edilen
sırları sahibinden izin almadan veya vakti
gelmeden kimseyle paylaşma hakkım yoktur.

Ömer radıyallahu anh anlatıyor: bana söylemişti. Rasûlullah'ın sırrını ifşa edemez-
dim. Eğer Rasûlullah evlenmemiş olsaydı, ben onu
"Bedir savaşında da bulunmuş olan, kızım
kabul ederdim.' "  1
Hafsa'nın kocası Huneys b. Huzafe Medine'de
vefat ettiğinde, Osman'a giderek: 'Eğer istersen Önceki yazılarımızda Müslümanın kendisine
Hafsa'yı sana nikahlayayım' dedim. O da: 'Bana emanet edilen sırlara sahip çıkması gerektiği ko-
biraz zaman ver de düşüneyim' dedi. Aradan nusuna değinmiş ve bu konuda sahabeden bazı
birkaç gün geçtikten sonra yanıma gelerek evlen- örnekler zikretmiştik. EbuBekir'in radıyallahu anh
mek istemediğini söyledi. Bunun üzerine EbuBe- Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem sırrı konusunda
kir Sıddık'a gittim ve ona da: Eğer istersen kızım göstermiş olduğu hassasiyet de bu örneklerden
Hafsa'yı sana nikahlayayım, dedim; fakat o, ne biridir.
olumlu ne de olumsuz hiçbir şey söylemedi. Bu
yüzden ona Osman'a kırıldığımdan daha faz- EbuBekir radıyallahu anh, kısa süre içerisinde
la kırıldım. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Rasûlullah'ın bu teklifi Ömer'e götüreceğini
Peygamber, Hafsa'yı benden istedi. Ben de onu biliyordu. Ayrıca gösterdiği tavır karşısında
kendisine verdim. Daha sonra bir gün EbuBekir Ömer'in kırıldığını da anlamıştı. Ama yine de
Sıddık'la karşılaştık. Bana şunları söyledi: Kızın halifeliği kendisine bırakacak kadar güvendiği
Hafsa'yı bana teklif ettiğin gün, sana cevap ver- Ömer'e Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem sırrını
memiş olmama herhalde gücendin. Ben de: Evet, söylememişti.
dedim. Bunun üzerine EbuBekir şöyle dedi: 'Tekli-
fine cevap vermek için tekrardan sana dönmeme-
min sebebi; Rasûlullah onunla evlenmek istediğini 1. Buhari

30
Bu kıssa üzerinden, özellikle Müslümanlar
arasında sırların yayılmasına neden olan bazı
noktalara değinmeye çalışacağım. Maalesef bu
olay yanlış anlaşıldığı için, sırlar çok rahat bir
şekilde yayılabiliyor.

Birincisi
Bazen kardeşler arasında nasıl olsa ileride bun-
lar açıklanacak veya ileride herkes tarafından bi-
linecek düşüncesi, sırların vaktinden önce yayıl-
masına sebebiyet verebiliyor. Burada bizim şunu
unutmamamız gerekir: İleride açıklanır veya
açıklanmaz, bu çok önemli değildir; ne olursa Fakat kişinin, kendisiyle beraber aynı davaya
olsun, bana emanet edilen sırları sahibinden izin gönül verdiği, kendisiyle beraber her türlü zorlu-
almadan veya vakti gelmeden kimseyle paylaşma ğa katlandığı samimi arkadaşlarından bir şeyler
hakkım yoktur. gizlemesi, onlarla sırlarını paylaşmaması, insan-
lar tarafından pek anlaşılmıyor. Anlaşılmamakla
Sahabeden Ebu Lubabe radıyallahu anh, Yahudiler birlikte bu, güvensizlik olarak isimlendiriliyor.
hakkında verilen hükmü duymuş ve vaktinden 'Güvenseydi paylaşırdı, güvenmediği için paylaşmı-
önce işaret yolu ile bunu onlara bildirmişti. Bu- yor' deniliyor.
rada şuna dikkat etmemiz gerekir: Yahudiler
hakkında verilen bu hüküm, kısa süre içerisinde Cahiliye insanlarının bunu söylemesi gayet
onlara uygulanacak ve kaleleri kuşatıldığı için normaldir. Çünkü cahiliye toplumunda kişi
oradan kaçma imkânları da yok. Yani hükmün birine bir şey söylemiyorsa, sırrını onunla pay-
önceden onlara söylenmesi veya söylenmemesi laşmıyorsa, bu ona güvenmiyor demektir. Müs-
bir şeyi değiştirmiyor. Ama yine de Müslüman- lümanların bu şekilde düşünmesi ise cahiliyeyi
ların sırrını vaktinden önce açığa vurduğu için hayatlarından tamamen çıkaramamalarından
Allah subhanehu ve teâlâ şu ayeti indirdi: kaynaklanmaktadır.

"Ey iman edenler, Allah'a ve Rasûlü'ne hainlik Bu, doğru değildir. Birine olan güvenimiz,
etmeyin, bile bile emanetlere de hainlik etmeyin."  2 onunla her şeyi paylaşacağımız anlamına gelmez.
EbuBekir radıyallahu anh vefatından sonra hilafeti
Allah subhanehu ve teâlâ vaktinden önce Müslüman- kendisine bırakacak kadar Ömer'e güveniyordu.
ların sırlarını açığa vuran kimseyi 'Hainlik et- Fakat bu kıssada olduğu gibi Peygamberin sırrını
meyin' diyerek ikaz ediyor. Yaydığı sır, kısa süre onunla paylaşmamıştı.
içerisinde açığa çıkacak olmasına rağmen Allah,
Ebu Lubabe'yi ihanet ile suçluyor. Bu da bize, ne EbuBekir, bu ahlakı Peygamberimizden öğren-
olursa olsun zamanı gelmeden sırları paylaşma- mişti. Allah Rasûlü de sallallahu aleyhi ve sellem, sahabe-
mamız gerektiğini öğretiyor. EbuBekir radıyallahu anh sine çok güveniyor olmasına rağmen onlar ile
da bunu bildiği için, vaktinden önce Peygambe- her şeyini paylaşmadı. Savaşlara gittiğinde zaruri
rin sırrını Ömer radıyallahu anh ile paylaşmıyor. bir durum olmadığı müddetçe nereye gideceğini
söylemiyordu. Asıl gideceği yerin tersine gidiyor,
İkincisi belli bir mesafe kat ettikten sonra hedefte olan
Sırlar gizlendiğinde oluşan güvensizlik algısı da, yere dönüyordu. Güvendiği için sahabelerle sa-
bazen sırların yayılmasına sebebiyet veriyor. Nor- vaşa çıkıyordu. Fakat nereye gideceğini onlara
malde kişinin düşmanlarından bir şeyler sakla- söylemiyordu. Ve hiçbir sahabe de bunu güven-
ması, sırlarını onlarla paylaşmaması çok normal sizlik olarak algılamıyordu.
bir davranıştır. Burada yanlış anlaşılabilecek veya
kınanacak bir şey yoktur. İnsan kendisi hakkında Kendilerinden bir şeylerin gizlenmesini gü-
iyi düşünmeyen, sürekli kendisine zarar vermeye vensizlik olarak addeden insanların, aslında
çalışan kimselerle mahremlerini paylaşmaz. kendileri bağlı oldukları yapıya karşı bir güven-
sizlik içerisindedirler. Tam anlamıyla güvenmiş Safer

olsalardı, en ufak şeyde güvensizlik hissine ka- 1436


2. 8/Enfal, 27

ARALIK’14 • SAYI: 35

31
pılmazlardı. Sahabe radıyallahu anhum, Peygamberin Böyle bir kişinin, hem kendisine hem de içinde
kendilerinden bir şeyleri gizlemesini güvensizlik bulunduğu yapıya zararı vardır. Bu ahlakı kendi-
olarak algılamadı. Çünkü onlar, Allah Rasûlü'ne sinde hisseden kardeşlerin, acil olarak nefislerini
tam anlamıyla güveniyorlardı. Allah Rasûlü'ne muhasebe ve terbiye etmesi gerekir. Başkalarına
güvendikleri için, onlara bazı şeyler söylenme- üstün olma hastalığı o kadar tehlikelidir ki; Rab-
diğinde 'demek ki bu bizi ilgilendirmiyor' veya bimiz bu sıfatı Kur'an'da Firavun ve avanesi için
'doğru olan buymuş' diyorlardı. zikretmiş ve kıssanın sonunda üstünlük sağla-
mak için çalışanların ahirette paylarının olma-
Kişi bir yapı ile beraber olduğu hâlde en ufak yacağını da bildirerek: "Bu, ahiret yurdudur. Biz
şeyde güven problemi yaşıyorsa, bu kişinin ihla- onu yeryüzünde üstünlük ve fesat istemeyenlere
sında problem vardır. Çünkü insan, güvenmediği kılacağız"  3 buyurmuştur.
insanlara din ve dünya hayatında söz söyleme
hakkı vermez. Böyle bir hak verdiği hâlde, güven Beşincisi
problemi yaşıyorsa demek ki samimi değildir. Bu Sırların ifşa sebeplerinden biri de çok konuş-
kişinin; 'Güvenmiyorsan niye tabi oldun, tabi ma hastalığıdır. Dillerini terbiye edememiş
olduysan niye güvenmiyorsun?' Gibi sorularla insanlar, dillerinin esiridirler. Konuşmaya
kendini muhasebe etmesi gerekir. başladıklarında otokontrol mekanizması
gelişmediği için, sözün nereye varaca-
Üçüncüsü ğını kestiremezler. 'Ağzımdan kaçır-
Bazen de 'söylemesem karde- dım' mazereti, onlardan en çok
şim bana kırılır veya beni yanlış duyulan sözler arasındadır. Bu
anlar' düşüncesi, sırların ya- sebeple, Müslümanın Nebevi
yılmasına sebebiyet veriyor. EbuBekir radıyallahu anh hem Allah'a öğretilere kulak vererek az
ilim meclisi

Daha ziyade bu, kınan- karşı, hem de insanlara karşı konuşması, ya hayır söy-
ma korkusu olan kişiler- sorumluluklarını yerine getirme leyip ya da susması, ken-
de ön plana çıkar. Bunlar konusunda öncü birisiydi. dini ilgilendirmeyen şeyle-
kınanmaktan korktuğu için ri terk etmesi, insanı ateşe
kendisini kınayacak kişilere sürükleyen en tehlikeli uzvun
sırları çok rahat paylaşabilirler. dil olduğunu bilmesi ve buna
Bunun çözümü için kişinin her göre nefsini terbiye etmesi gerekir.
şeyde Allah'ın rızasını düşünmesi Çok konuşmak; hem kişinin kendisin,
ve 'insanlar ne der' düşüncesini aklından hem de başkalarına eziyet verir. Allah subha-
çıkarması gerekir. nehu ve teâlâ müminlerden hayâlı olan, vakur ve

EbuBekir, Ömer'in radıyallahu anhum kırıldığını güzel ahlaklı olanları sevdiği gibi; geveze, yerli
farketmesine rağmen, Peygamberin sırrını ona yersiz konuşanlara da buğzeder.
söylemedi. Demek ki, karşıdaki kırılmasın diye Bu hastalığa malul Müslümanların, ahlak ki-
sırları onunla paylaşmak doğru değildir. Bila- taplarından ilgili bölümleri çokça okuması, bu
kis kırılacağını bilsek dahi sırları söylememek, konuda dersler dinlemesi ve kendilerine bir ıslah
doğru olandır. programı hazırlamaları gerekir.

Dördüncüsü Hayırda Öncü Oluşu


Sebepler arasında en tehlikeli olanı budur der- Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
sek abartmış olmayız: Kişinin başkalarına üstün
olabilmek için sırları paylaşması... Bilgi, güçtür. "Rasûlullah bir keresinde: Bugün hanginiz
Özellikle kimsenin bilmediği ve bilmenin kişiye oruçlu? diye sordu, EbuBekir: Ben, diye cevapla-
imtiyaz tanıdığı sırlar çok tehlikelidir. Şeytan ve dı. Rasûlullah: Bugün kim bir cenazenin arka-
nefis, kişiyi çepeçevre kuşatır ve o bilgiyi baş- sından yürüdü? diye sordu, EbuBekir: Ben dedi.
kalarına aktarmasına sebep olur. Burada amaç, Rasûlullah: Bugün kim bir fakiri doyurdu? diye
karşıdakine bilgiyi nakletmekten ziyade, 'ben sordu, EbuBekir: Ben, dedi. Rasûlullah: Bugün
bunu daha iyi biliyorum' havasını oluşturmak- kim bir hastayı ziyaret etti? diye sordu, yine
tır. Özellikle İslami çalışmalarda bu durum ile
sıklıkla karşılaşabiliyoruz. Bu, kalbî bir hastalıktır. 3. 28/Kasas, 83

32
EbuBekir: Ben, karşılığını verdi. Bunun üzerine Evet, kişinin insanlara karşı faydalı olma, on-
Rasûlullah: Bu ameller bir kişide bir araya gelirse, lara yarar sağlama gibi bir zorunluluğu vardır.
o kişi cennete girer, buyurdu."  4 Allah, insanlara böyle bir sorumluluk yüklemiş
"Rasûlullah'ın şöyle dediğini duydum: 'Kim ve bunun yerine getirilmesini istemiştir.
herhangi bir şeyden Allah yolunda bir çift infak
"Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanın;
ederse, cennet kapılarından: 'Ey Allah'ın kulu bu
Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa
bir hayırdır' diye seslenilir. Namaz ehli olana na-
eresiniz."  7
maz kapısından seslenilir, cihad ehli olana cihad
kapısından seslenilir, sadaka ehli olana sadaka "Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren
kapısından seslenilir, oruç ehli olana oruç kapı- önderler yaptık. Onlara hayırlı işler yapmayı,
sından ve Reyyan kapısından seslenilir.' EbuBe- namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar,
kir: 'Bu kapılardan birinden çağrılan için başka daima bize ibadet eden kimselerdi."  8
bir şey gerekmez, ama bir kişi, bu kapıların hep-
sinden çağrılabilir mi, ya Rasûlullah?' diye sorunca, Ayetlerden anlaşıldığı üzere Allah subhanehu ve teâlâ,
Rasûlullah: 'Evet, çağrılabilir. Senin onlardan biri hem Peygamberlere hem de müminlere, genel
olmanı ümit ederim ey EbuBekir' dedi."  5 olarak hayır işlemelerini, güzel şeyler yapmalarını
emrediyor.
İbni Hibban'ın İbni Abbas'tan radıyallahu anh rivaye-
tinde: "Evet, sen o kişisin ey EbuBekir!"  6 şeklindedir. İbni Ömer radıyallahu anh anlatıyor:

EbuBekir radıyallahu anh hem Allah'a karşı, hem de "Peygamberimizin yanında otururken hurma
insanlara karşı sorumluluklarını yerine getirme ağacının özü getirildi. Efendimiz şöyle bir soru
konusunda öncü birisiydi. Yukarıda zikrettiğimiz sordu: 'Ağaçlardan bir ağaç vardır ki aynı Müslü-
rivayetler, bunun en güzel şahididir. Ayrıca buna mana benzer. Onun yaprağı düşmez. Söyler misi-
işaret eden başka deliller de vardır. O, sorum- niz bana o hangi ağaçtır?' Orada bulunanlar çölde
luluklarını yerine getirme konusunda hassas ve olan ağaçları saymaya başladılar. Benim aklıma
fedakâr davranınca; karşılık olarak Allah, ahirette o ağacın hurma ağacı olduğu geldi. Söylemeye ni-
kendisine yüksek mertebeler verdi ve cennetin yetlendim ama baktım ki ben orada olanların en
birçok kapısından cennete çağrıldı. küçüğüyüm, sustum. Sonra Peygamberimiz onun
hurma ağacı olduğunu söyledi."  9
Burada şu soruyu sormak gerekir: Kişinin in-
sanlara karşı faydalı olma gibi bir zorunluluğu Başka bir rivayette: "Onun bereketi Müslümanın
var mıdır? Böyle bir zorunluluk olduğu için mi bereketi gibidir." şeklinde geçmektedir.
EbuBekir sürekli insanlara yardımcı oluyor ve
onlara fayda sağlıyordu? Hurma ağacı, yaz kış demeden sürekli meyve-
sini verir. Ayrıca hurma ağacının hiçbir şeyi çöpe
4. Müslim
5. Buhari, Müslim 7. 22/Hac, 77
Safer
6. Rivayetler, Mahmud El-Mısri'nin Hayatu's Sahabe kitabından 8. 21/Enbiya, 73 1436
alıntı yapılmıştır. 9. Buhari

ARALIK’14 • SAYI: 35

33
maması gerekir. Bunun canlı tutulması; kişinin
yardım ettiği, sıkıntılarını giderdiği kişilere min-
net etmesine engel olur. Ayrıca bunun canlı tu-
tulması, bir teşvik sebebi olup, işlerin daha güzel
yapılmasını sağlar.
2. Başkalarına faydalı olmak, kişinin günlük ola-
rak üzerinde olan sadaka borcunu ödemesine de
yardımcı olur. Her gün eklem sayısı kadarınca
Allah'a sadaka borcu ile uyanıyoruz. Kişinin bu
borcunu günlük olarak ödemesi gerekir. Tabi, bor-
cu ödemek için sadece para ile sadaka vermek şart
değildir. Bilakis her hayır, bir sadaka olup, kişiden
gitmez ve her şeyinden istifade edilir. Aslında
bu borcu düşürür. Ondan dolayı hayır işleyerek,
bu benzetmeyle Allah Rasûlü, Müslümanlardan
başkalarına faydalı olarak, insanların sıkıntılarını
hurma ağacı gibi olmalarını, hurma ağacı gibi sü-
gidererek bu borcumuzu ödememiz gerekir.
rekli insanlara faydalı olmalarını tavsiye etmiştir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
Neden başkalarına faydalı olmak zorundayız?
"İnsanların her bir eklemi için her gün bir sadaka
1. Kişinin başkalarına faydalı olması, hakikatin- gerekir. İki kişi arasında adaletle hükmetmen, sa-
de kendisine fayda getirir. Başkalarına yardımcı dakadır. Bineğine binmek isteyene yardım ederek
olmak, Allah'ın kişiye yardım etme sebebidir. Kişi bindirmen, yahut yükünü bineğine yüklemen, sa-
başkalarına yardımcı olduğu oranda, Allah da dakadır. Güzel söz, sadakadır. Namaz için mescide
ona yardım eder. giderken attığın her adım, bir sadakadır. Gelip
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan gidermen de
sadakadır."  12
"Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zul-
"Rasûlullah dedi ki: Her Müslümanın sadaka
metmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim kar-
vermesi gerekir. Kendisine: Ya bulamayan olursa?
deşinin ihtiyacını görürse, Allah da onun ihtiyacını
diye soruldu. Eliyle çalışır, hem şahsı için harcar,
görür. Kim bir Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarır-
hem de tasadduk eder, cevabını verdi. Ya çalışacak
sa, Allah da onu kıyamet gününün sıkıntısından
gücü yoksa? diye soruldu. Bu durumda sıkışmış bir
kurtarır. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse,
ihtiyaç sahibine yardım eder, dedi. Buna da gücü
Allah da onun kusurlarını kıyamet günü örter."  10
yetmezse? dendi. Marufu emreder, dedi. Bunu da
"Kim bir müminin dünyevi kederlerinden birini yapmazsa? diye tekrar sorulunca: Kendini başka-
giderirse, Allah da onun kıyamet günü kederlerin- sına kötülük yapmaktan alıkoyar. Zira bu da bir
den birini giderir. Kim bir fakire kolaylık gösterirse, sadakadır, buyurdu."
 13

Allah da ona dünyada ve ahirette kolaylık göste-


İster Allah'a karşı, ister insanlara karşı borçlu
rir. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da
olan kimsenin borcunu ödemesi için öncelik-
onun ayıbını dünya ve ahirette örter. Kişi, kardeşi-
le, bunu kendisine dert edinmesi gerekir. Dert
nin yardımında olduğu müddetçe, Allah da onun
edinmeyen, umursamayan insanlar, genelde
yardımındadır..."  11
borçlarını ödemezler. Dert edinenler ise borcu-
Allah'ın bize ne kadar yardım etmesini istiyor- nu ödemek için alternatifler arar ve bir şekilde
sak, kardeşlerimize o kadar yardım etmeli ve o borçlarını öderler. Dert edinen insanlar, başkala-
kadar, onların sıkıntılarını gidermeliyiz. Allah'ın rına faydalı olmanın, bu borcu ödemeye yardımcı
ne kadar ayıplarımızı örtmesini istiyorsak, o ka- olduğunu bildiği için sürekli başkalarına faydalı
dar kardeşlerimizin ayıplarını örtmeliyiz. olmak için uğraşırlar.
Özellikle insanlara faydalı olmak için uğraşan, Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
böyle bir görev üstlenen kardeşlerin bunu unut- hamd etmektir.

10. Buhari 12. Buhari, Müslim


11. Müslim 13. Buhari, Müslim

34
Nasihat
emreacar@tevhiddergisi.com

Emre Acar

Rahman'ın Arşının
Altında Gölgelenenler;
Kalbe Arz Olunan Zina
Fitnesinden Korunma Yolları
Özellikle gençlik çağındaki çocuklara, dikkatli ve
inceleyerek bakılmaması gerekir. Bu konu, toplum
arasında dikkate alınmasa da birçok insanı zinaya sevk
eden hâl, genç/subyan olan çocuklara dikkatli bakmaktır.

Kalbimize takva ve fücuru yerleştiren Allah'a

E bu Hureyre'den radıyallahu anh rivayetle Peygam- hamd, şehvetinin esiri olmayan Rasûlullah'a salât,
ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölge-
onun ashabına ve ailesine selam olsun.

Bilmelisin ki kardeşim! Allah, mümin kulunun


nin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi
harama bulaşmasına razı değildir. Allah, insanın
gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yöneti-
eşine olan kıskançlığından daha fazla, kullarına
ci, Allah'a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere
bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve karşı kıskançtır. Fakat, Allah'ın kıskançlığı mü-
onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan min kulunun harama meyletmesine yöneliktir.
iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya
davet ettiğinde: 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
onu reddeden adam, sağ elinin haber verdiğinden
"Yüce Allah'tan daha kıskanç kimse yoktur. Gizli
sol elinin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka
ve açık bütün kötülükleri yasaklaması da bun-
veren kişi, bir de yalnız başına Allah'ı zikredip de
dan dolayıdır. Övülmeyi de yüce Allah'tan daha
gözleri yaşla dolan kimse."  1
fazla seven yoktur. Kendi kendini övmesi de bu
yüzdendir."  1
Safer
1436
1. Buhari, Müslim 1. Buhari, Müslim

ARALIK’14 • SAYI: 35

35
Başka rivayette şöyle geçmektedir: "Yüce Allah vardır. Ki mutlak güce sahip olan, âlemlerin
da kıskanır. Fakat Allah'ın kıskanması, müminin Rabbi Allah'tır. İşte bu sebep, şeytanın şehvet
haramları işlemesinden dolayıdır."  2 tuzağına karşı dua etmeye sevk etmelidir. Eli-
Allah subhanehu ve teâlâ: "Zinaya yaklaşmayın. Çün- mizi kaldırıp: 'Ey kullarına yardımını esirgemeyen
kü o, çirkin bir hayasızlık ve kötü bir yoldur."  3 Allah'ım! Bana şeytanın tuzaklarına karşı yardım
buyruğu ile bizleri zinadan uzaklaştırmaktadır. et. Senin gücün olmadan bu tuzağı atlatmam zor-
Ayetin kullandığı lafız, çok eğitici ve yol gösterici dur. Ey Rabbim! El-Hafız sıfatınla beni zinadan
bir lafızdır. Allah, 'Zina yapmayın' şeklinde do- ve şehvetlerimin esiri olmaktan koru' şeklinde
nuk bir ifade ile nehyetmek yerine 'Zinaya yaklaş- Rabbimize yönelmeli, isteklerde bulunmalıyız.
mayın' şeklinde aydınlatıcı bir hitap kullanarak, Böylelikle dua silahı ve Rabbimizin gücü ile zi-
zinaya sevk eden yollardan nehyetmiştir. nadan uzaklaşabilelim.
İnsan, harama götüren yolları bilir ve kendini
bundan muhafaza ederse harama bulaşmayabilir. 2. Gözü Kontrol Altına Almak
Bu hakikatin aksi ile, mücerret haramdan ko- İnsanı zinaya sevk eden en önemli unsur,
runmaya çalışmak, maalesef insanı harama gözdür. Gözle görülenler, insandaki şehevi
bulaşmaktan kurtarmıyor. duyguyu daha hızlı harekete geçirmektedir.
Konumuzu beyan ederken, zinaya sevk Bakışları kontrol altına alanlar, ırzlarını
eden yolları yazmaktan ziyade, zina- koruyabilir. Aksi ise korunaksız ve
dan korunma yollarını yazmaya hayâsızlıktır. Nitekim bu, Allah'ın
çalışacağız. Ki yazacağımız ko- gösterdiği bir menhecdir;
runma yollarını hayata geçiren Kalp, bütün organları yöneten merkez, "Mümin erkeklere söyle, göz-
kimse, zinaya götüren yollar- komutandır. Merkez, sağlıklı, düzgün olursa; lerini (harama bakmaktan)
dan da kendisini korumuş diğer organları kontrol altına alabiliriz. Zina
kıssınlar ve ırzlarını koru-
nasihat

gibi herhangi bir günah karşımıza çıksa,


olacaktır inşallah. Çünkü biz gaflet içerisinde olsak bile temiz kalp sunlar. Bu, onlar için daha
zinadan korunma yollarının bize hatırlatacak, o zinaya bulaşmaktan temizdir."  4
zıddı, aynı zamanda zinaya ve günahı işlemekten alıkoyacaktır.
sevk eden yollardır. "Mümin kadınlara söyle, gözle-
rini (harama bakmaktan) kıssın-
Zinadan Korunma lar ve ırzlarını korusunlar."  5
Yolları
İbni Kayyım rahimehullah bu ayet ile ala-
1. Dua Etmek kalı şöyle der: 'Bakışı çevirmek, ırzı korumak
Dua, Müslümanın haramlara karşı kendi- amacına yönelik olduğu için, söze onunla başlan-
sini korumada kullanabileceği en önemli silah mıştır. Haram oluşu da, harama götüren bir vesile
ve kalkandır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: "Dua, olması dolayısıyladır. Eğer ortada tercih edilmeye
müminin silahıdır" hadisi ile bu silahı ümmetine layık bir maslahat varsa, bakmanın hükmü mubah
tavsiye etmiştir. olabilir. Ancak fesadın ortaya çıkmasından korkuluyor,
Bizler, Allah'a kulluk görevini yerine getirirken, tercihe layık bir maslahat da bulunmuyorsa, hükmü
şeytanla çok mücadele edeceğimiz malumdur. haram olmasıdır. Allah, bakışı çevirmeyi mutlak ola-
Çünkü şeytan, bizlerin Allah'a şükreden kul ol- rak emretmemiş, bilakis bakışın bir kısmını indirmeyi
mamamız için elinden gelen her şeyi yapmak- emretmiştir. Irza gelince her halükârda haram kılın-
tadır. Ve Rabbimiz de bu konuda ona kıyamete mıştır. Allah'ın helal kıldığı durumlar dışında mubah
kadar müsade vermiştir. Bu mücadelede herkes, olmaz. Bunun sebebi ise korunması konusunda emrin
kendi nefsini kontrol etmelidir. Bu muhasebeyi genel oluşudur. Allah, gözü; kalbin aynası kılmıştır.
yapan herkes, görecektir ki bizler şeytanın oyun- Göz, bakışını çektiğinde (bakışa hâkim olduğunda)
larına karşı zayıf, sabırsız, heva ve hevese boyun kalp de isteklerini ve arzularını çeker (bunlara hâkim
eğmeye meyilli bir fıtrat üzere yaratılmışızdır. olur). Göz, bakışlarını serbest bıraktığında kalp de
arzularını serbest bırakır.'  6
Hâl-i durumumuz böyle olunca, bu mücadele-
de mutlak, sınırsız bir güce, kuvvete ihtiyacımız
4. 24/Nur, 8
5. 24/Nur, 9
2. Buhari, Müslim 6. Ravdatu'l Muhibbin/Sevenlerin Bahçesi olarak Türkçe'ye çevril-
3. 17/İsra, 32 miştir.

36
İbni Kayyım rahimehullah, başka bir sözünde gözü
koruma altına almayla alakalı şunları söyler: 'Ba-
kış, insanın başına gelen tüm olayların kaynağıdır.
Zira bakış, bir şeyin akla gelmesine sebep olur. Akla
geliş, düşünceyi; düşünce, arzu ve istekleri; arzu
ve istekler de iradeyi doğurur. Bu ise azmetmeye
dönüşür ve sonunda fiil gerçekleşir. Bir engel çıkıp
da engellemediği sürece, bu sonuç kaçınılmazdır.
Denilmiştir ki: 'Bakışı indirme konusundaki sabır,
sonrasında meydana gelecek olan acıya sabretmek-
ten daha kolaydır.' Şair şöyle der:
Her kötü şeyin kaynağı bir bakıştır
Fakat kalp ıslah edilmemiş, Peygamberin de-
Ateşi büyüten şey kıvılcımı küçümsemek değil mi? diği gibi günahlar ile karartılmış ise, kalbe ve or-
Nice bakışlar vardır kalbine saplanır sahibinin ganlara hükmeden şeytan olacaktır. Her zinaya
götüren yol karşına çıksa 'gitmek istemiyorum'
Yaysız bir oktur sanki gibi vicdani bir talep olsada şeytana boyun eğe-
Gözü mutlu eder ancak ruha zarar verir cek, zina yapacaktır.

Hoş karşılanacak değildir zararı getiren.'  7 Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

Değerli kardeşim! Selefimizin buyurduğu üzere "Dikkat edin vücutta bir et parçası vardır. Ki o,
bakış, kalbe saplanan zehirli bir oktur. Kalbe sap- düzgün olursa bütün vücut da düzgün olur. O, düz-
lanan ok, yara darbesi almış kişinin çalışmadaki gün olmazsa vücut da düzgün olmaz. O, kalptir."
 10

acziyeti gibi bizleri de Rabbimize olan kulluk c. Göz zinasına sevk eden; internetten, televiz-
görevinde yaralar ve pasif duruma getirir. yondan, kadınların çoğunlukta olduğu alışveriş
İnsanın bakışlarını kontrole alması üç şekilde olur: merkezlerinden, kadın resimlerinin çoğunlukta
olduğu gazete, dergi ve kitap gibi şeyleri oku-
a. İlk bakıştan sonra ikinci bakışı tekrar etmemek; maktan uzak durmak; Gözler, avret mahalline
İnsan ilk bakışından sorumlu değildir. Fakat ba- bakmaktan uzaklaştırılmalıdır. Avret mahallini
kışta ısrar etmek, göz zinasıdır. Ve insan, bundan açmak haram olduğu gibi, ona bakmak da ha-
sorumludur. Zinadan ve zinanın sorumluluğundan ramdır. Ve İslam, bunu yasaklamıştır.
kurtulmak için, ikinci bakışı terk etmemiz gerekir. İmam Ahmed'in rahimehullah Müsned'inde geçen
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: bir hadiste Peygamber şöyle buyurur:
"Ey Ali! Bakışı bir diğer bakış izlemesin. Birincisi "Eşin veya maliki oldukların (cariyeler) dışın-
senindir, fakat sonraki senin değildir."  8 dakilerden, örtülmesi gereken yeri (avreti) koru."
Cerir b. Abdullah radıyallahu anh anlatır: Hadiste de belirtildiği üzere, avret yerlerimizi
"Peygambere, aniden görmek meselesini sordum. korumalıyız. Bu da dar giyinmemek ve elbise-
Bakışımı çevirmemi emretti."  9 lerimizin avret hatlarımızı belli etmeyecek ge-
nişlikte olması ile mümkündür. Dar giyinmek;
b. Kalbi, salih bir kalp hâline çevirmek bakışı, dikkati üzerine çektiği gibi zinaya da teş-
Kalp, bütün organları yöneten merkez, komu- vik etmektedir. Bu da günümüzde moda ismi ile
tandır. Merkez, sağlıklı, düzgün olursa; diğer or- toplumu bozmak için, tağutların kurdukları bir
ganları kontrol altına alabiliriz. Zina gibi herhan- tuzaktır. Dikkat ederseniz, özellikle son dönem-
gi bir günah karşımıza çıksa, biz gaflet içerisinde lerde, insanların giyindikleri her elbise dar ve her
olsak bile temiz kalp bize hatırlatacak, o zinaya mağazaya giren, elbisenin daha fazla dar olanını
bulaşmaktan ve günahı işlemekten alıkoyacaktır. alıyor. Bu sebeple dar giyinmemeye ve başkasının
avret yerlerine bakmamaya dikkat etmeliyiz.
Özellikle gençlik çağındaki çocuklara, dikkatli
7. El-Cevabu'l Kafi, s.79
Safer
8. Ebu Davud, Tirmizi 1436
9. Müslim 10. Buhari, Müslim

ARALIK’14 • SAYI: 35

37
alır. İş bu duruma ulaşınca, defedilmesi mümkün
olmaz. Ve kaçınılması nerede ise imkânsız olan fiil
meydana gelir. Bu durumda tedavi yöntemi, ilaçla-
rın en kuvvetlisi olan tam bir tevbe-i nasuha geçer.
Şüphesiz, bu hastalığı en başından defetmek -eğer
kader müsade eder ve Allah'ın yardımı gerçekleşir-
se- daha rahat ve daha kolaydır. Ve uygun olan da
böyle haraket edilmesidir...'  11
Başka bir sözünde şunları söyler: 'Düşüncelere
gelince, bunların durumu daha zordur. Çünkü
düşünceler, hayır ve şerrin ilkesidir. Düşünceden;
iradeler, arzular ve kararlar doğar. Kim düşünce-
ve inceleyerek bakılmaması gerekir. Bu konu, top-
lerini kontrol altına alırsa, nefsinin gemini eline
lum arasında dikkate alınmasa da birçok insanı
geçirip hevasına galip gelmiştir. Kim de düşünce-
zinaya sevk eden hâl, genç/subyan olan çocuklara
lerine ve hevasına karşı mağlup olursa, nefsine
dikkatli bakmaktır. Selef bu konuya çok dikkat
karşı mağlup olmuştur. Düşüncelerini önemseme-
etmiş ve genç/subyan olan çocuklara dikkatli
yen kimseyi, bir gün o düşünceler helaka sürükler.
bakmayı haram olarak görmüşlerdir.
Düşünceler kalbi o kadar karartır ki artık batıl
Hafız İbni Kesir rahimehullah bu konu ile alakalı arzulara dönüşür...'
şunları aktarır: 'Seleften çoğu şöyle demiştir; onlar
Kişinin kötü düşüncelerden kurtulması, bu
gençlik çağındaki çocuklara dikkatli ve inceleyerek
düşüncelerini Rahmani düşüncelere çevirmesi
bakılmasını yasaklamışlar, tasavvuf ehlinden çoğu
ile mümkündür. Bu konuda İbni Kayyım rahimehul-
bunda çok sert davranmışlardır. İlim ehlinden bir
lah şöyle buyurur: 'Düşüncelerin düzelmesi, ancak
grup, fitneye vesile olması sebebiyle bunun haram
velisinin ve ilahının hoşnutluğunu gözeterek O'nun
olduğunu söylemişler, diğerleri ise bundan şiddetle
rıza ve sevgisini kazanmak için O'na yönelmek ile
sakınmıştır.'
gerçekleşebilir. Çünkü doğruluğun ve ıslahın hepsi
Bakışla alakalı sonuç olarak şunları söyleyebi- Allah'tandır. Hidayetin tümü O'nun katında bulu-
liriz; gözünü harama karşı kısanlar, ırzını koru- nur. Her türlü rüşd, O'nun muvaffak kılması iledir.
muş olur. Allah, o kişinin basiretini açar, hıfzını Kulunu gözetmesi ile güvenlik, ondan yüz çevirmesi
genişletir ve onu nurlandırır. Özellikle ilim ve ile de dalalet ve sapıklık doğar. Kuşkusuz kul, O'nun
davaya hizmet ile meşgul olanlar, basiret ve hıf- nimetlerini, tevhidini, O'nu tanıma yollarını, O'na
zı için bakışlarını kontrol etmelidir. Basiret ve kulluk yollarını, O'nun yanında bulunduğunu,
hıfzında problem varsa bilmelidir ki bu musibet, kendisini gördüğünü, düşüncelerinden, arzu ve is-
gözlerinin bakışlarını harama kısmamasından teklerinden haberdar olduğunu bildiği oranda rüşd,
dolayı başına gelen bir musibettir. Selefimiz bu hidayet ve hayra erişir. Kul, bu aşamada Rabbinden
konuda şunu söyler: 'Kim bakışını korursa, Allah hayâ eder. Kendisi gibi bir mahlûkun, bir ayıbını
onun basiretini açar ve nurlandırır.' görmesinden sakındığı gibi, kızdıracak bir düşünce
aklına geldiğinde, onu bileceğinden dolayı utanır.'  12
3. Zinaya Sevk Edecek
Düşüncelerden Uzaklaşmak Değerli kardeşim! Düşünceleri kontrol altına al-
mak, gerçekten çok zordur. Bu konuda Rabbimiz-
İnsanı zinaya sevk eden düşüncelerin olduğu, her
den yardım isteyerek ve Kur'an ve Sünnet ile çok
insanın tecrübesidir. Bu meselede İbni Kayyım'ın
hemhâl olarak, kontrol altına almayı kolaylaştırırız.
şu beyanatı konumuzu aydınlatmaktadır:
Rabbim, bizleri zina ve zinaya sevk eden her
'Kalbe giren ilk şey, düşüncedir. Eğer kişi bunu
türlü yoldan uzak tutsun. Bizleri nefsimiz ile baş
uzaklaştırırsa sonrakilerden rahata kavuşur. Uzak-
başa kalmaktan ve onun arzularına uymaktan
laştırmadığı takdirde ise bu, kuvvetlenerek vesvese
korusun. Allahumme âmin.
hâlini alır. Ve giderilmesi daha zor olur. Eğer ça-
buk davranıp vesveseleri uzaklaştırmazsa, bunlar Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd et-
kuvvetlenerek şehvet hâline gelir. Bunu da tedavi mektir...
etmediği takdirde irade hâlini alır. Eğer irade hâlini
alan bu durumu da tedavi etmezse kat'i niyet hâlini 11. Ed-Dau ve'd Deva/Kalbin İlacı olarak Türkçe'ye çevrilmiştir.
12. El-Fevaid/Faydalar olarak Türkçe'ye çevrilmiştir.

38
Çeviri Makale
İlim Talebesi Kütüphanesini Nasıl Oluşturmalıdır?

Abdulkerim El-Hudayr

Kitap Basımının ve
Modern Teknolojinin
İlim Talebine Etkileri
Kitap basımının bir nimet olduğunda şüphe yoktur.
Aynı şekilde hadislerin çıkartıldığı bilgisayarlar da
bir nimettir. Fakat ilmî tahsil olamazlar. Yani insanın,
bunlara genel olarak itimat etmemesi gerekir. Mesela
birisi ‘Ben Fethu'l Bari, İbni Kesir, Kurtubi ve Taberi
tefsirlerini aldım' diyebiliyor. Peki aldıktan sonrası?

— En son mescidlere bağlı olan kütüphaneler- — Evet, bunda hiçbir şüphe yok. Riyad bugün,
den bahsettiniz. Bunun ortaya çıkması da -Allah'a uçsuz bucaksız hâle gelecek kadar büyümüştür.
hamd olsun- önemli bir adımdır. Buradan da bir Artık Riyad'ın batısında veya doğusunda olan
şeye değinmemiz gerekiyor. Riyad'da bulunan ilim talebesine, Riyad'ın merkezindeki veya
Şeyhu'l İslam İbni Teymiyye Camii Kütüphane- kuzeyindeki kütüphaneleri ziyaret etmek zor-
si... Büyük bir kütüphane ve büyük bir şöhreti var. laşmıştır. Bu fikir ortaya çıkınca, kardeşlerimiz
Bundan önce İslam İşleri Bakanlığı tarafından da de Şeyhu'l İslam Camii'nde ve İbnu'l Kayyım
güçlü bir şekilde desteklenmişti. Birçok mescid ve Kütüphanesi'nde bunun öncülüğünü yapmış-
cami, ilim talebelerinin çokça istifade ettiği bu lardır.
kütüphaneyi takip edip, benzerini yaptılar. Öyle Safer
değil mi? — Siz bu kütüphaneyi ziyaret ettiniz mi? 1436

ARALIK’14 • SAYI: 35

39
— Evet, birçok kez ziyaret ettim. Bu kütüphane- senin için önemli olan kısmını yazmalısın. Bu
yi birçok defa ziyaret edip, bundan faydalanan- durum; kitabevine gidip, kitabı satın alıp da rafla-
lardan dolayı kolay bir şekilde malumat sahibi ra yığmak gibi olabilir mi? Asla! Şunu söylemek
olduk. Burası gerçekten birçok kitabı bünyesinde isterim ki, yazı yazmak; kitabı on kere okumak
bulundurmaktadır. Ayrıca, -Allah izin verirse- gibidir. Bunu söylerken de abartmıyorum.
benim de Riyad'ın doğusunda buna benzer kü-
tüphane oluşturmak gibi bir fikrim de var. — Fakat bu kolay ve küçük olan kitaplar için
geçerli değil mi?
Kitapların matbaalarda çoğaltılması ile ilgili
meseleye de değinecek olursak, önceki asırlarda — Her şey ölçüsü ve miktarına göredir.
el yazması kitaplara itimat edilmeye başlanınca,
— Yani Fethu'l Bari'nin yazılması da oluyor
matbaa da ortaya çıkmış oldu. Yazımın yasak-
muydu?
lanmasını öğrendikten sonra, ilk olarak yazının
hafıza üzerindeki etkisinden bahsetmek doğru — Matbaa çıktıktan sonra olmadı. Fakat mat-
olacaktır. baadan önce mümkündü.
Matbaalardaki basım işlemi Avrupa'da, — Yani yazılıyor muydu?
İstanbul'da ve daha sonrasında Suriye,
Beyrut, Mısır ve Müslümanların — Evet, defalarca yazılıyordu. Yok-
diğer beldelerinde ortaya çıktı. sa nasıl bulunacaktı?
Âlimler bu devirde, kitapları
kolay elde etmenin ilmi tah- İlim talebesi ise, bilgisayarlar çıktıktan Bir kişi vardı. Kendisine
sile olan etkisinden korktu- sonra herhangi bir dalda bir malumata ulaşamasak da oğullarından
lar. İlk olarak da yazının ihtiyaç duyduğunda kendisine zor birine ulaştık. Kendisi,
ezberi etkilemesinden gelmez. Bilgisayar vasıtasıyla istediğine babasının her gün En-
hızlı bir şekilde ulaşabilmektedir. Nuniyye'den bir nüsha
korkarlarken, şimdi de
Bu, aynı şekilde eğitim seviyesinin
kitap basımının ilim tahsi- yazdığını söylüyordu. En-
ölçülmesi için de böyledir.
lini etkilemesinden korkma- Nuniyye ise beş bin sekizyüz
ya başlamışlardı. Peki ne için yirmi (5820) beyittir. Her nüs-
korkuyorlardı? Tecrübe ile sa- hayı da bir Riyal'e satıyor, bu
bittir ki, yazıya veya bilgilere olan nüshalardan da geçimini sağlıyor-
kolay erişim, bilgiyi de zayıflatmıştır. muş. Hem de kendisi ilmî tahsile uygun
Bu, tecrübe edilmiş bir şeydir. Âlimler olmadığı halde...
de kitap basımının olmasından dolayı tah-
silden korkmuşlardır. El-Ezher uleması, şer'i Bunun sadece kopyasını çıkaran kişi olmak,
kitapların basımının yasaklanmasına yönelik kişiye fayda vermez. Fakat kendisi ilim ehlinden
de fetva vermiştir. olup, kendisinde de bunun zemini/altyapısı ve
ilim tahsiline uygunluğu varsa, bu kitabın içeri-
— Şaşılacak bir şey! Bu fetva eski mi? sindekilere ilmî yönden ihtiyaç duyup yazıyorsa,
şüphesiz ki bunun gibisi kalpte yer eder.
— Evet. Matbaa işlemleri ilk başladığında bu
fetva verildi. Tarih, Edebiyat, Dil vb. kitapların İnsanlar zorlanmaya başlayıp, matbaa da ha-
basımına izin verdiler. Şer'i kitapların basımı ise yata iyice yerleşip, kendisini zorunlu bir hakikat
yapılamazdı. Önceleri bir âlim veya bir ilim tale- kılınca, insanlara da şer'i kitapların basımı ko-
besi, bir kitaba ihtiyaç duyduğu zaman kendisini nusunda izin verdiler. Böylece kitaplar da basılıp,
onun bir nüshasını yazmaya zorlardı. dağılmış oldu.

Yazı konusunda zahmet çekmek -ki bu, bizim Fakat bu durumun ilim tahsiline olan etkisi
ve bizim dışımızdakilerin tecrübe ettiği bir şeydir- açıktır. Kitap basımının bir nimet olduğunda
defalarca okumaktan daha iyidir. Sen bir kitaba şüphe yoktur. Aynı şekilde hadislerin çıkartıldığı
ihtiyaç duyduğun zaman mutlaka o kitabı yaz- bilgisayarlar da bir nimettir. Fakat ilmî tahsil ola-
malısın. Kitabı ödünç almalı, onu kopyasını çı- mazlar. Yani insanın, bunlara genel olarak itimat
karacak şekilde yazmalı veya ödünç alıp okumalı, etmemesi gerekir. Mesela birisi 'Ben Fethu'l Bari,

40
İbni Kesir, Kurtubi ve Taberi tefsirlerini aldım' di- yeceği kadar bilgileri ve ilimleri küçük diskler-
yebiliyor. Peki aldıktan sonrası? de bir araya getiren bilgisayarlar çıktı. Şaşılacak
şeyler bunlar. Şöyle dersek abartmış olmayız:
— Bazı ilim talebelerinde İbni Kesir tefsiri olma- Mütekaddiminden olan bazı âlimler kitapların
sına rağmen hiçbir zaman okumamışlardır. Hem basımından önce ezber konusunda bilgisayar
de bunlar büyük ilim talebeleridir. gibiydiler. Yani yediyüz bin (700.000) hadis ez-
— Evet böyleleri var. Zaten şer'i kitaplar basıl- berleyen vardı. Sünnet konusundaki en büyük
mış, insanlar da bunun yapılabileceğine ve faydalı program beşyüz yirmi üç bin (523.000) hadisi
olduğuna dair görüş birliğine varmışlardır. Bu- barındırmaktadır.
nun ilim tahsiline olan etkisi zaten açıktır. Aslın-
— Yani bu ezberleyen âlimin aklı, bu program-
da ben; kitapları okumaya, kitapları ve içindeki
dan daha iyiydi.
fayda olan hususları yazmaya önem veriyorum.
Fakat durumun hakikatini bilmeyen insanlar- — Evet, daha iyiydi. Çünkü onlar, bu aletler
dan bazıları 'Kitap basmak hakkında ne dersin? gibi cansız ve sağır değiller. Haber kendisine ar-
Şimdilerde bu bir nimet. Bu nimet de işlerimizi ko- kadaşlık ettiğinde, kendisinden çıkmamakta ve
laylaştırıyor' diye sorabiliyor. Evet, Allah'a hamd mutlaka bir fayda vermektedir. Yolları cem eder,
olsun ki kolaylık sağlamaktadır ve bunun nimet öne ve arkaya alır, düzenler, istinbat eder, bilir
olduğunu söylemekteyiz. Aynı şekilde bilgisayar ve amel eder.
da bir nimettir. Fakat biz bunlardan, ilim tahsi-
line önem verdiğimiz oranda istifade edebiliriz. Şimdi ilim talebesi ise, bilgisayarlar çıktıktan
Bunlara tamamen itimat etmeyiz. sonra herhangi bir dalda bir malumata ihtiyaç
duyduğunda kendisine zor gelmez. Bilgisayar va-
Kitap basımı döneminden sonra, insanlar sıtasıyla istediğine hızlı bir şekilde ulaşabilmekte-
kitaplara önem gösterdiler, kütüphanelerine dir. Bu, aynı şekilde eğitim seviyesinin ölçülmesi
yerleştirdiler. Bazıları da kitaplara olan sevgiye için de böyledir. Fakat -Yahya İbni Ebi Kesir'in
önem verdi, öyle ki öldüklerinde kitapların baş- dediği gibi- ilim zordur ve bedenin rahatlığı ile
lıklarından başkasını bilmiyorlardı. Kütüphaneye elde edilemez. İmam Müslim, Sahih'inde namaz
gelip, onu düzenleyip, bir o tarafını bir bu tarafını vakitleri ile ilgili rivayetlerin arasında Yahya İbni
temizliyorlardı. Bu itinanın bir şeye faydası vardı. Ebi Kesir'in bu sözünü nakletmiştir: 'İlim, bede-
O da -Allah'ın izni ile- bir sağa bir sola, bir o rafa nin rahatlığı ile elde edilmez.'Eğer ilim rahatlıkla
bir bu rafa çevrildiğinden dolayı kurt ve karınca- elde edilseydi, fakir olanlar buna ulaşamadığı
dan güvende oluyordu. Fakat ilmî tahsil nerede gibi, bütün insanlar da âlim olurdu. İlim gizli
kaldı? İlmî tahsil, içerisinde asla yoktur. Birisi değildir. İlim ehlinin konumu ve derecelerinin
şöyle diyebilir: 'Kitapları ve baskılarını bilmek yükselmesinin açıklanması gibi kendisi hakkında
de bir ilimdir.' Evet ilimdir. Fakat gaye olan ilim teşvik eden naslar varid olmuştur. Eğer ilim, be-
değil, diğerlerine vesile olan bir ilimdir. denlerin rahatlığı ile elde edilseydi, bütün insan- Safer
lar âlim olurdu. Fakat zahmet/çile, uykusuzluk, 1436
Şimdi ise bir âlimin veya hocanın hayal edeme-

ARALIK’14 • SAYI: 35

41
kitaplara hapsolmak, şeyhlerle ve arkadaşlarla lim; hadislerin, metinlerin ve isnadların siyakını
ilmi konuda yarışmak, bilgi ve dersleri müzakere; beğenmiş ve insanın bu gibi ilimlere ulaşmasının
gerekli olan şeylerdir. bedenin rahatıyla olamayacağına dikkat çekmek
istemiştir. Böylece bu şuurda olmayı veya olma-
— Görünen şu ki, ilim talebesi bir hadisi bilgisa- mayı da ortaya koymuştur.
yar yoluyla çıkarıyor ve bilgiyi de hızlı bir şekilde
elde ediyor. Bahsedildiği gibi kitaplara müracaat Evet, bu teknolojik vesileler kendisinden
edip hadise ulaşabilmek için sayfaları karıştırırken istifade edilip, uygun bir şekilde kullanılıp,
yüzlerce faydayı da elde etmiş olacak. sadece buna itimat edilmediği sürece bir ni-
mettir. Böyle olmadığı zaman ise, bu sadece ilim
Diyelim ki ilim talebesi bir meseleyi bir kitapta tahsilinde bir engel olur.
araştırmak istiyor. Bu kitabı da karıştırıyor, on-
larca meselenin üzerinde duruyor. Birçoğu da Bilgisayarlardan faydalanmanın yönlerinden
araştırdığı hususta en önemli meselelerdendir. biri de; hatip veya ders yapanın vakti azaldığında,
Fakat bu zor geldiği için sadece o meseleye ba- bir hadisi, eseri veya nakli tespit etmek istediği
kıyor. Araştırdığı meselenin başından sonuna zaman, vakit darlığından tekrardan kitaba
kaynaklarıyla beraber çıkarıyor. Peki sonra dönemez. Böylece bilgisayardan faydalan-
ne oluyor? İlim talebesi, bu yolla o me- mış olur.
seleyi ezberliyor mu? Bu mümkün
değil. Çünkü kolay bir şekilde Bir konuyu araştırmayı isteyen
elde edilen bir şeyi, kolayca de bunun gibidir. Söz konusu
idrak etmek veya ezberlemek meseleyi, bildiği tüm kitaplar-
mümkün değildir. Bilakis dan araştırdığı gibi, o konu
Teknoloji yoluyla fayda elde etmemiz hakkında bütün söylenen-
kolay bir şekilde kaybedi- ile birlikte, bu faydalara da kötü
lir. Yahya İbni Ebi Kesir leri de araştırır. Bir hadis
şekilleri de ilave edilmiştir ki bunlara
şöyle demiştir: 'İlim, bede- da dikkat etmemiz gerekir. dahi olsa, bildiği bütün
nin rahatlığı ile elde edilemez.' yolları imkân dahilinde
Bu durumun, günümüzde ilim araştırır. Daha sonra kendisi
için uğraşanları sardığından burada fazlalık olup olmadığını
etrafında olduğunda hiçbir şüp- tetkik etmek ister. Bilgisayardan
he yoktur. İlim talebesi; şeyhlerine, aldığı bu fazlalık da, tıpkı bir kitap-
arkadaşlarına ve akranlarına baktığın- tan araştırdığı gibi sabitleşecek şekilde
da çilenin üzerilerinde olduğunu görür. zihnine yerleşir.
Elektrik vb. nimetlerin olmasından öncesini
Fakat bu aletlerin ilim tahsiline daha başlan-
düşünün... (Ki şimdi gece ve gündüz, aydınlık
gıç olarak vesile olması; okuma, mütalaa, ezber-
yönünden farklı değil!) Ay ışığında yazı yazıyor-
leme, derslere ve ilim meclislerine katılmanın
lar ve ilim, bu şekilde elde ediliyordu. Biz ise, bir
yerine geçmesi ise kabul edilemez.
bilgisayar ile bunu istiyoruz. Adam, yatağında
örtüsüne sarınmış, bilgisayar ile bağlanıp ilim (Şeyh Yusuf El-Halâvi, burada programa
öğreniyor. Ya da özel odasında oturarak, arka- telefon bağlantısı ile konuk olarak konu hak-
daşları ile dinlenirken, karşılıklı olarak hadisleri kında konuşmaktadır.)
ve hadislerin yönlerini konuşuyorlar ve kendile-
rinin ilim talep ettiğini zannetmektedirler. İlmin — Biz, Şeyh Abdulkerim El-Hudayr ile ilim ta-
mutlaka çileden olması gerekir. lebesinin kütüphanesi hakkında konuşuyorduk.
Siz de bu sıfatınızla internet üzerinde önemli
Yahya İbni Ebi Kesir'in sözüne dönecek olur- bir siteyi yönetiyorsunuz. Bu site de 'Semaratu'l
sak -çünkü kıymetli bir sözdür-; İmam Müslim, Metâbi' isimli olup, kitaplara önem veren, birçok
bunu namaz vakitleri ile ilgili hadislerin arası- ilim talebesine bu kitaplar konusunda rehberlik
na koymuştur. Peki bunun sebebi nedir? İmam eden, telefon ile arama imkânı da veren bir site-
Müslim'in buraya koyduğu, Yahya b. Ebi Kesir'in dir. 1 Şeyh de burada bize ilim talebi sahasında bu
bu sözünün buraya olan uygunluğunu bulma
konusunda şarihler âciz kalmıştır. İmam Müs-
1. Site eski olduğu için şu anda yayında değildir. - Çeviren -

42
modern teknolojiden faydalanmaktan bahsediyor- yazmaları konusunda veya eski sahih nüshaları
du. Umuyoruz ki, ilim talebelerinin internetten alma konusunda araştırma yapmak gibi...
faydalanmasını bu yönden bizlere bahsedersiniz.
— Bunları sitenizde gerçekleştiriyor musunuz?
— Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu yönüne önem gösteriyor musunuz?
Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun.
Öncelikle bu programa, sonrasında da bu gibi Site bugüne kadar, yeni kitaplar ve kitaplar
önemli ve değerli konulardan dolayı sizlere teşek- hakkındaki ilmî okumaların sunumu ile ilgile-
kürlerimi sunuyorum. İlim talebesinin ilerlemesi niyordu. Fakat burada eski eserler, kitaplar ve
için modern teknolojiden faydalanmaya gelince, buna benzer alanlarda ihtisasa acil ihtiyaç var. 2
faydalanmanın çok değişik olduğuna dair uyar-
— Şeyh Yusuf Halâvi'nin konu hakkındaki sözle-
mamız gerekir. Bu teknolojiden bir kısmı, kültür
rini ve yorumlarını duydunuz. Bu konu hakkında
veya haberleri inceleme ve buna benzer alanlar-
siz ne dersiniz?
daki diğer ilmî faydalardır. İlim talebesinin bu tip
kitapları öğrenme hususunda farklılık gösteren — Şeyh Yusuf Halâvi kardeşimizin, öncelikle
ölçüleri vardır. Örneğin, kendisinde kitapların kitaplara, sonra da söz konusu bu cihazlara önem
mevcut olması gibi. gösterdiği bilinmektedir. Bunlardan da istenilen
şekliyle faydalanmaktadır. Şüphesiz bu aletler de
Bunun için üzülerek söylemek gerekirse, tek-
defalarca söylediğimiz gibi kendisinden istenilen
noloji yoluyla fayda elde etmemiz ile birlikte, bu
şekliyle faydalanılabilir. İlim talebesi, altyapısını
faydalara da kötü şekilleri de ilave edilmiştir ki
tamamlayıp, ilimde temellerini oluşturduktan
bunlara da dikkat etmemiz gerekir. Fakat ben
sonra bunlardan faydalanabilir. Kendisini de ilim
burada bazı faydalara dikkat çekmek istiyorum.
ehli tarafından izlenen yollarla ilmî olarak şekil-
Bu faydalardan bazıları ise şunlardır:
lendirdikten sonra, bunlardan istifade edeceğin-
Yeni kitapları bilmek ve elde etmek, ancak sağ- de hiçbir şüphe yoktur. Şunu diyebiliriz ki, kendi
lam ve tashih edilmiş bir nüsha olursa mümkün işini araştırabilir veya vakti dar olup bir meseleyi
olabilir. Bu ise, Allah'ın fazlı ile şu an mevcut olup, araştırmak isteyebilir ki; ilmin bazı yönlerini en-
günbegün çoğalmaktadır. Özellikle ilim talebesi gelleyemeyiz. Bu konuda da hiçbir beis yoktur.
fakir ise, önemli olmasına rağmen birçok büyük
Özcan YILDIRIM,
kitabı alamaz. Böylece bunlar, ancak hazır olursa
bulunabilmektedir. Fakat dediğim gibi, o da ilmî Tevhid Dergisi için Çevirmiştir.
şartları uygun, muteber ve güvenilir bilinen bir
mekândan veya bilinen bir siteden olması şartıyla.
Bu, en önemli faydasıdır.

Bir diğer faydası da, ilmî çalışmaların birçoğu 2. Bundan sonra Şeyh Halâvi, kısaca sitesindeki kitapların neler
olduğunu ve kitapların nasıl sunulduğundan bahsetmiş ve yayına Safer
hakkında ortak çalışmalara katılmak. Örneğin, el katılımını sonlandırmıştır. Bu kısmı tercüme etmemeyi uygun 1436
gördük. - Çeviren -

ARALIK’14 • SAYI: 35

43
Menhec Notları
Yiğit İnan yigitinan@tevhiddergisi.com

Şehadet Hangi Vakıalarda


Birinci Hedef Olabilir?
Şehadetin bir mücahit için temel amaç
olmaması gerektiğini söylemekle beraber bazı
özel vakıalara vurgu yapmakda da fayda
vardır. Cihad meydanlarında özellikle düşmanı
korkutmak, onlara daha fazla zarar vermek, esir
düşmemek vb. sebepler nedeni ile kişi şehadeti
tercih edebilir ve bunun için öne atılabilir.

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salât ve


selam O'nun Rasûlü'ne olsun.
Müslüman, omuz omuza verdiği grubun itikad ve
menhecini umursamaz. Çünkü onun için önemli
olan, Allah yolunda kanını akıtmaktır.
Geçen yazımızda, şehitliğin faziletinden bah-
settikten sonra, şehadetin mücahidler için birinci Hâlbuki bu Müslümanın, savaşının 'Allah
gaye olmaması gerektiğini söylemiştik. Çünkü yolunda' olabilmesi için beraber hareket ettiği
böyle bir bilinç, cihad gibi dinin zirvesi olan bir topluluğun Allah'ın rızasına uygun bir itikad ve
amelle hemhâl olan bir kişiyi dahi yanlış yönlere menhece sahip olması gerekirdi.
çekebilir.
Böyle bir vakıanın en kötü sonucu ise şudur:
Mesela; sadece şehit olmayı, Allah yolunda İtikadı ve menheci düzgün olmamasına ragmen,
savaşırken can vermeyi hedef hâline getiren bir konumuzda olduğu gibi hedeflerini yanlış be-

44
lirleyen ve bu yüzden doğru yolda olmayan bir İlki, Reci' vakıasında düşmana esir düşmemek
grupla hareket eden Müslüman, zaman geçtikçe için çarpışan ve şehid olan Asım bin Sabit'in radı-
inançlarından taviz verecektir. Bu, Sünnetullah'ın yallahu anh kıssasıdır:
bir gereğidir. Aynı havayı tenefüs ettikleri in-
sanların hatalarını görmezden gelen, düzeltme "Adal ve Kara Kabilesine mensup altı kişilik bir
zahmetinde bulunmayan kişiler sonuç itibari heyet, Medine'ye geldiler. Müslüman olduklarını
ile kalplerinin onlara benzeme tehlikesi ile karşı söyleyerek Peygamber Efendimizin huzuruna çık-
karşıyadırlar. İnsanlık tarihi ve doğal olarak da tılar. Ya Rasûlullah! Kabilemiz arasında İslami-
günümüz vakıası, bu durumun en açık şahididir. yet yayılmış durumda. Sahabelerinden birkaçını,
İslam'ın hükümlerini tebliğ etmek, Kur'an oku-
Şehadeti asıl amaç olarak görenler, yapacakları yup öğretmek üzere bizimle beraber gönder! diye
fiillerin İslam davasına maslahat veya mefsedet ricada bulundular. Bunun üzerine Allah Rasûlü,
olarak dönüp dönmeyeceğinin hesabını da yap- Mersed b. Ebi Mersed başkanlığında on sahabeyi
mazlar. Onlar şehadetle beraber bu dünyadan gelenlerle birlikte gönderdi. İrşad heyeti, Huzeyli-
ayrılacaklardır. Geride bıraktıkları davanın karşı- lere ait Reci' adındaki su başına geldiklerinde, bir
laşacağı zorluklarını yaşamayacaklardır. Şehadeti hıyanetle karşı karşıya bulunduklarını anladılar.
önceleyen bir bilinçle harekete geçmek ve bazı Bir anda Beni Lihyan'dan yüz kadar okçunun
ameller ortaya koymak, Müslümanların aşama hücumuna maruz kaldılar. Müslümanlar, kılıç-
aşama birçok zorluğa göğüs gererek bir yerlere larını sıyırarak bir dağa iltica ettiler. Kendilerini
getirdikleri İslam davasının kazanımlarını feşele kılıçlarıyla müdafaa etmeye kalktılarsa da, kısa
uğratabilir. zamanda mukavemetleri kırıldı. Hainler, Müslü-
manların sığındıkları dağın etrafını sardılar: Eğer
Bu ve benzeri ihtimallerin varlığı bizi şu sonuca yanımıza inip teslim olursanız sizi öldürmeyiz!
götürüyor: Allah'ın rızasını kazanmak için dinin diye seslendiler. Müslüman muallimler, müşrik-
zirvesi olan cihada talip olan Müslüman, şeha- lerin bu sözlerine güvenmeyip teslim olmayı red-
det ile alakalı düşüncelerini sağlam bir temele dettiler. İçlerinden Asım b. Sabit: Ben, müşrikle-
oturtmalıdır. rin himayesini ömrüm boyunca kabul etmemek
üzere yeminliyim! Vallahi, ben bu kâfirlere asla
Şehadetin bir mücahid için temel amaç olma-
teslim olmam! dedi. Sonra da: Allah'ım, Rasûlünü
ması gerektiğini söylemekle beraber bazı özel va-
durumumuzdan haberdar et! diye dua etti. Bir
kıalara vurgu yapmakta da fayda vardır. Cihad
taraftan da müşriklere ok yağdırıyordu. Ok atar-
meydanlarında özellikle düşmanı korkutmak,
ken de: Ben ne diye çarpışmayayım ki?.. Gücüm
onlara daha fazla zarar vermek, esir düşmemek
kuvvetim yerinde, oklarım yanımda, yayımın ki-
vb. sebepler nedeni ile kişi şehadeti tercih edebilir
rişi kalın, enli temrünler sebebiyle kayıp gitmekte.
ve bunun için öne atılabilir.
Ölüm hak, dünya boş ve geçicidir. Takdir edilen
Bu tip vakıalar için, sahabelerin hayatından iki elbette başa gelecektir! İnsanlar er geç Allah'a dö-
örnek verebiliriz. necektir! Eğer ben sizinle çarpışmazsam annem Safer
evlatsız kalsın, diyordu. Bu kahraman sahabe, oku 1436

ARALIK’14 • SAYI: 35

45
bitince, mızrağını kullanmaya başladı. O da kırı- Allah, Peygamberine yardım edince kendi kendi-
lınca kılıcına sarıldı. Böylece birçok müşriği yere mize: 'Haydi gelin mallarımızın başında duralım,
serdikten sonra son duası ise şu oldu: Allah'ım!.. onları düzene koyalım' demiştik. Bunun üzerine
Ben, senin dinini korumaya çalıştım; Sen de ce- yüce Allah: 'Allah yolunda sarf ediniz de kendinizi
sedimi müşriklerden koru! Diğer sahabeler de ellerinizle tehlikeye atmayınız!' mealindeki ayet-i
çarpıştılar. Sonunda, aralarında Asım b. Sâbit'in kerimeyi indirdi. Kendi ellerimizle kendimizi teh-
de bulunduğu yedi sahabe, müşriklerin oklarıyla likeye atmak demek; mallarımızın başında, onları
şehid oldular. Geri kalan üç sahabe ise, müşrikler- düzene koymakla uğraşmamız ve cihadı terk et-
den kendilerini öldürmeyeceklerine dair kesin söz memiz demektir."  2
alınca teslim oldular. Müşrikler üçünü de yayla-
rının kirişiyle sıkıca bağladılar. Sonra Mekke'nin Duamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
yolunu tuttular. Maksatları, onları götürüp Kureyş hamddır.
müşriklerine satmaktı! Yolda, Abdullah b. Tarik,
bir fırsatını kollayıp kaçtı. Ancak bu kaçış hayata
değil, şehadete idi. Müşriklerin attıkları taşlarla
o da şehid oldu. Geriye iki kişi kaldı: Zeyd b. De-
sinne ve Hubeyb b. Adiyy... Bunları da götürüp
Mekke'de sattılar."  1

İkinci kıssa ise düşmana korku salmak için saf-


ların arasına dalan sahabenin kıssassıdır:

Ebu İmran'dan radıyallahu anh rivayet ediliyor:

"Biz İstanbul'u kastederek Medine'den yola çık-


tık. Cemaatin başında Abdurrahman b. Halid b.
El-Velid vardı. Rum askerleri, sırtlarını İstanbul
şehrinin surlarına dayamışlardı. Bu sırada bizden
bir adam, tek başına düşmana saldırıp düşman
safları arasına daldı. Bunun üzerine halk:

— Vazgeç, vazgeç! La İlahe İllallah! Kendi elle-


riyle kendini tehlikeye atıyor! diye feryada başladı.

Bunu gören Ebu Eyyub El-Ensari dedi ki:

— Bu ayet, biz ensar topluluğu hakkında indi.

1. İbni Hişam, Sire 2. Tirmizi, Ebu Davud

46
Okuma Parçası
keremcaglar@tevhiddergisi.com Kerem Çağlar

Kaybolan Sınırlar
Birleşen Hizipler ve
İslam'ın ‘Devlet' Yürüyüşü
Rafıziler, Ehlibeyte yaptıkları vefasızlık, ihanet ve
cürümlerin helak edici acı semeresiyle semirirken
Irak-Şam İslam Devleti'nin hamleleri karşısında
çirkin yüzlerini gösterip tıynetlerini ortaya
koyarak İslam ümmetine karşı yine ve yeniden
ihanet ittifakının baş aktörü olmakla kendilerini
rüsvaylık ve hüsrana mahkum etmişlerdir.

I rak-Şam İslam Devleti ordusunun başta küre-


sel küfür güçleri ile bölgedeki işbirlikçilerinin
nevrini döndürerek şoka sokup dehşete sürük-
olmaları da, bu sürecin Müslümanların lehine
olacak şekilde tarihin seyrini değiştirecek nite-
likte olduğunu göstermektedir.
leyen hiç beklenmedik son hamlesi, tevhid üm-
meti adına 'Devletleşme' ümidinin harmanlanıp Şüphesiz ki mücadelenin her kademesinde
alevlenmesine vesile olmuştur. Bu hamle, İslam elde edilecek kazanımlar, beraberlerinde birta-
tarihinde eşine az rastlanır ciddi gelişmelerin kım riskler barındırır. Elde edilen bir kazanımı
koruyabilmek, onu ilk kez ele geçirmekten daha
tetikleyicisi ve itici gücü olmaya namzettir. Böy-
lesi büyük bir hadiseye şahit olan Müslümanlar, büyük güç ve çaba gerektirir. Irak-Şam İslam
Afganistan İslam Emirliği tecrübesinden sonra, Devleti'nin katettiği yolda elde edeceği kazanım-
bir başka tarihî sürece tanıklık etmektedirler. ları tekrar geri almak, Müslümanları durdurmak,
yavaşlatmak, zayıflatmak, geriletmek ve yenilgiye
Irak-Şam İslam Devleti'nin bu nefes kesici uğratmak için dünyanın önde gelen küfür güçle-
hamlesinin ümmet coğrafyasının kalbi mesabe- ri, görüldüğü üzere artık günlerini ortak mesai
sindeki Ortadoğu'nun göbeğinde atılmış olması, yaparak geçirmektedirler. Bu ortak mesailerinde,
bu hamlenin stratejik önemini daha da artırmak- Müslümanların asla başarılı olmamaları gere-
tadır. Küresel küfür ve bölgesel tağuti güçlerin ken alanların çerçevesinin ortaya konduğu ve Safer
panikleyip âdeta kriz merkezlerine kapanmış ileriye dönük olarak umdukları neticeleri elde 1436

ARALIK’14 • SAYI: 35

47
edebilmek adına, üzerinde yoğunlukla duracak- rifetiyle hazırlanan paylaşım haritasında, Irak ve
ları birçok konu vardır. Ajandalarının demirbaş Suriye arasına âdeta cetvelle çizilen bir sınır hattı
maddeleri olan bu hususlardan birkaç tanesini oluşturuldu. Lübnan ve Ürdün sınırları da bu
hatırlatmanın tam zamanıdır. usul ile çizilmiştir. Tarihte Sykes-Picot anlaşması
olarak kayıtlı, 1916 yılında yapılan bu anlaşmayla
1. İslam'ın hiçbir beldede kat'i surette hâkim Irak, İngilizlerin; Suriye de Fransızların deneti-
otorite olmaması için güç birliği yaparak, doğru- mine girdi. Babalarından kalan mirası bölüşüyor-
dan veya yerli tağuti güçler marifetiyle yeniden larmış gibi diğer küfür güçleriyle beraber İslam
örtülü ya da açık işgal girişiminde bulunmak. coğrafyasının birçok beldesini kendi aralarında
payimal ettiler.
2. Müslümanlar için çok büyük önem ve de-
ğer ihtiva eden ve tevhid üzere vahdetin biricik Irak-Şam İslam Devleti ordusunun ilk icraat-
önderlik makamı olan hilafet müessesesinin ye- larından birisi de hâkimiyetleri altındaki hudut
niden tesisi istikametinde girişilecek en küçük bölgesinde, işte bu yapay sınırların üzerinden
teşebbüslerin dahi akim bırakılmaya çalışılması. dozerlerle geçip ortadan kaldırmak oldu. Yük-
sek düzeydeki bir tarih şuurunun neticesi olan
3. Birçok Batılı ülkenin ekonomik daralma
bu uygulama, doğal olarak emperyalist/küre-
ve durgunluk yaşadığı ya da kısmen de olsa
sel küfür güçlerini daha büyük endişelere
krizin eşiğinde bulunduğu şu süreçte,
gark etti.
Irak gibi verimliliği yüksek olan eko-
nomik kaynaklara sahip bölgelerin Irak-Şam İslam Devleti bu girişi-
hiç değilse işbirlikçi yerli tağuti güç- miyle tüm dünya müstekbirlerine
lerin denetiminde tutulmasının ve onların bölgedeki laik-de-
Bugün
devamının sağlanması. Zira Irak'ta Şia'nın mokrat-diktatör işbirlikçile-
bu bölgelerdeki ekonomik despotik iktidarına karşı rine de ciddi mesajlar ver-
kaynakların güvenliğinin Müslümanların ciddi ve yaygın
miş oldu. Mücadelenin
bir direniş hamlesi var. Buna mukabil,
kendi çıkarlarını tehdit Şia da varlığını ve despotik iktidarını henüz bu aşamasında
etmeyecek şekilde koruma refleksiyle harekete geçti ve dahi Irak-Şam İslam
sağlanması, küresel Amerikalıların Irak'taki ibrikçibaşısı
Devleti'nin ortaya
Maliki'nin taklid mercii olan Sistani
küfür güçleri için hayati de sırf böyle bir endişeden ötürü koyduğu uygulamalar-
önemdedir. Müslümanlara karşı 'cihad' daki net ve kararlı tutumu
ilan ediverdi!
küresel küfür güçlerinin geç-
4. Bölgede her geçen gün
mişten kalan bütün izlerini ve
giderek yayılan kaos ve çatışma
eserlerini tek tek ortadan kaldırma
ikliminin, işbirlikçi güçlerin de kade-
iradesinin sağlam olduğunu göster-
me kademe devreye sokularak daha
mektedir.
da içinden çıkılmaz hâle getirilmekle,
küresel hegemonik sistemin işlemesin- Molla Muhammed Ömer hafizahullah ön-
de yardımcı ve tamamlayıcı unsurlar olan derliğindeki Afganistan İslam Emirliği'nden
uluslararası kurumların; gözlem, denetim ve de aşina olduğumuz bu net ve kararlı tutum-
hakemlik misyonlarının Müslümanlara da ka- dan anlaşıldı ki, modern çağda sonradan icat
bul ettirilmesi. edilerek ümmet içerisinde dolaşıma sokulan Batı
menşeli çakma 'İslami(!) hareket' metodları, Ne-
Müphemlik ve Tereddüt Yok, Netlik bevi Menhec karşısında esas itibariyle hiçbir şey
ve Kararlılık Var ifade etmemektedir. Batı menşeli tüm mücadele
Irak-Şam İslam Devleti'nin gözlerden kaçan metotları son birkaç on yılda görüldüğü üzere
fakat tarihsel olarak çok büyük bir önemi olan İslam ümmetine zarar, zillet, hüsran ve ümitsiz-
bir adımı küresel küfür güçlerini gelecek adına likten başka bir şey getirmemiştir. Esasen günü-
derin endişelere sevk etmiştir. Birinci Dünya müzde İslam coğrafyasında süregiden kaosun
Savaşı'nda emperyalist güçler, işgal ettikleri Os- ve yenilgilerin nedenlerinden en başta geleni de
manlı bakiyesi İslam beldelerini kendi aralarında Batılı/bâtıl ideolojiler ile menheclere yönelimin
paylaştılar. İngilizlerle Fransızların müşterek ma- bizzat kendisidir.

48
Müslümanların düşmanlığında birleşen bölge-
sel ve küresel küfür güçlerini en çok endişelen-
diren hususlardan bir tanesi de Irak-Şam İslam
Devleti gibi bir gücün, tevhid inancı ve Nebevi
Menhec üzere yoluna devam ediyor olmasıdır.
Onlar da çok iyi biliyorlar ki; ilim, basiret, ihlas,
şecaat ve adanmışlık ruhuyla ve muttaki bir ön-
derliğin yol göstericiliğinde bu yola revan olmuş
muvahhidler için tarihte zillet ya da yenilgi diye
bir kayıt tutulmamıştır.

İslam düşmanları, özellikle de günümüz savaş


ve saldırı teknolojisiyle mücehhez olma avantajı- İbrikçibaşı Maliki'nin taklit mercii olan
nı da kullandığı için Müslümanlara karşı mertçe Sistani'nin fetvaları ve (bu sıfatı henüz ilan edil-
ruberu savaşmaktan kaçınırlar. Sadece Batılılar memiş olan) son Safevi İmparatoru Hamaney'in
değil, ümmet içerisinde adeta kanserli hücreler himmetleriyle kurulan 'Bedir(!) Tugayları' isimli
gibi yayılmış bulunan Rafıziler de tevhid ehline fesat ve cinayet çeteleri, yanlarına yamaçlarına
karşı tarih boyunca düşmanlıkta sınır tanımaz iliştirdikleri laik-sosyalist Kürt peşmerge şebe-
olmuşlardır. keleriyle beraber, haçlıların komutası altında
Müslümanlara saldırtılırken, o zamanki karın
Geleneksel Şia/Rafızi Refleksi: ağrılarının nedeni ne idi acaba?
Müslümanlara Karşı Haçlılarla O dönem işgalci haçlılara karşı Müslüma-
İşbirliği nın izzetine yaraşır bir şekilde direnerek cihad
'Şii Saddam' cellat Maliki, on yıldır Irak'ta Ehli eden mücahidlerin üzerine yürüyen, beldelerini,
Sünnet'e karşı Amerikan işgal güçlerini dahi meskenlerini ve iffetlerini çiğneyen, işgalci haç-
aratan bir zulüm uygulamaktadır. Tahran'daki lıların bile yapamadığının kat kat fazlası cürüm
'İmparator'un talimatlarına sıkı sıkıya bağlıyken işleyerek tarihî kinlerini kusan ihanet ve zillet
diğer tarafta Amerikalıların ibrikçibaşılığı vazi- şebekeleri, Müslümanlara karşı 'Cihad' ilanıyla
fesini sürdüren Maliki ile onun Saddamvari ikti- sokakları dolduran Rafızilerden başkası değil-
darını tüm güçleriyle destekleyen Şiilerin, işgalin di. İşgalin bütün yakıcılığıyla sürdüğü o süreçte
ilk yıllarında işgalcileri bırakıp Müslümanlara Müslümanların en başta gelen hedefi haçlı or-
yönelerek neler yaptıklarını balık hafızalı olma- dusu olduğu hâlde, mücahidlere düşmanlıkta
yan, aklı başında, insaflı her insan gayet iyi bilir. ön safta yer alan Rafızileri hâlen altından kalka-
madıkları iğrenç cürümleri işlemeye sevk eden
Denilebilir ki, bugün Irak'ta Şia'nın despotik amil ne idi? Pek gündemleştirilmese de yaptıkları
iktidarına karşı Müslümanların ciddi ve yaygın cürümler, Pakistan'dan tutun Lübnan'a kadar Şia
bir direniş hamlesi var. Buna mukabil, Şia da hattındaki ülkelerin hepsinde devam etmektedir.
varlığını ve despotik iktidarını koruma reflek- Bu ülkelerin bazılarında özellikle de Irak için şöy-
siyle harekete geçti ve Amerikalıların Irak'taki le bir farklılığı belirtmek gerekir. Bugün gövdesi
ibrikçibaşısı Maliki'nin taklid mercii olan Sistani kopmak üzere olsa da sonuç itibariyle bir devlet
de sırf böyle bir endişeden ötürü Müslümanlara gücüne sahiptir. Hem ekonomik hem de dış des-
karşı 'cihad' ilan ediverdi! tek açısından eşi benzeri görülmemiş himaye ve
yardımlara da mazhar olmaktadır.
Eğer bunların cemaziyelevveli bilinmiyor olsa,
vakti zamanında işgalci haçlı koalisyonundan Malum olduğu üzere Irak'taki despotik Şia
esirgedikleri bu 'cihad' ilanı, her şeye rağmen iktidarının uzaktan kumandası, 'İmparator'
tıynetlerine uygun olduğu için anlaşılabilir kar- Hamaney'in elindedir. Irak'taki siyasi figürlere
şılanırdı. Sistani'nin Cuma imamları; ülkelerini az çok aşina olan herkes çok iyi bilmektedir ki
işgal eden haçlıların liderlerine ağız dolusu dualar Maliki, her açıdan düşük profilli bir tiptir. Tek ba-
ederken, işgalci haçlılara karşı benzerine az rast- şına bir bakkal dükkanını işletebilecek kapasitede
lanır bir mukavemetle cihad edenler, yine Irak- bile değildir. Irak'taki Safevi iktidarını perdeleyen
Safer
1436
Şam İslam Devleti ordusunun ilk jenerasyonuydu. hacimli bir Hamaney kuklasıdır.

ARALIK’14 • SAYI: 35

49
Haçlı Siyonistler, Rafıziler, tarabilen Amerika'nın, Müslümanlarla çatışmak
Zerdüştler, Laikler ve amacıyla Irak'a geri dönmesi mümkün görün-
memektedir. Bu durumda ABD'nin önündeki
Demokratların Hizipler İttifakı
seçeneklerden bazılarının şunlar olduğunu ön-
Irak-Şam İslam Devleti'nin, İslam'ı dört başı görmek mümkündür:
mamur bir şekilde 'Devlet'leştirme hamlesi, bey-
nini batılın çöplüğüne, kalbini de soyut/modern 1. Sağlam kalelerde oturarak güven içerisin-
pagan deposuna çevirmemiş ve 'Ben Müslüman- de savaşmaya pek meraklı Yahudi mantığına
lardanım!' diyen herkesin duruşlarını ve saflarını göre tasarlanıp dizayn edilmiş olan Predatör
netleştirmesine katkı sağlamıştır. Bununla bera- (Casusiye) İnsansız Hava Saldırı Aracı marife-
ber İslam'a ve İslam'ın 'Devlet'leşme hamlesine tiyle Müslümanlara yönelik Siyonistvari nokta
karşı büyük çapta bir hizipler ittifakının oluştu- operasyonlarıyla toplu suikastlar ve katliamlar
ğu da görüldü. Başka hiçbir zeminde bir araya gerçekleştirmek.
gelemeyecek irili ufaklı devletler ile örgütlerin,
beyinlerini dumura uğratan tevhid bayrağını 2. Farsist-Şiist İran devleti ile işbirliği ve güç-
gördüklerinde aslında ne kadar da 'aynı' ol- birliği yapmak. Böylelikle meşhur Şii hilalinin
dukları çıktı ortaya. iki ucunu bir araya getirmeye çalışarak Müs-
lümanları hizipler çemberinde kıstırmak.
Haçlılar, şu süreçte Müslümanlara kar- Ehli Sünnet İslami hareketleri ortadan
şı savaşçı güç göndermekten -en azın- kaldırmak, hem Şii İran'ın hem de
dan şimdilik- şiddetle kaçınmaktalar. haçlı ABD'nin müşterek hedefi oldu-
Kendilerince haklı nedenleri de var. ğuna göre, aradan uzun bir zaman
geçmeden siyasi ve askerî işbir-
Binlerce askeri öldürülen,
liği yaptıklarına herkes tanık
onbinlerce askeri bedensel Şam diyarında Esed olacaktır.
sakatlıklar ve psikolojik trav- tağutunun mazlum halka İran,
malarla malul olan, işgal Rusya, Çin ve Lübnan Hizbullahı ile 3. ABD'nin elindeki
yıllarında toplam iki yaptığı meclis, ittifakın bir benzer-
en büyük kozlardan
trilyon dolardan daha ini şu sıralarda ABD'nin ibrikçibaşı
Maliki de bölgedeki Rafızi güçleri birisi de Kürt faktö-
fazla masraf yaptıkları- rüdür. Bundan yirmi beş
ve başta gelen diğer İslam
nı iddia eden, bu bedellerin düşmanlarıyla yapmaktadır. yıl kadar evvel, devrin tağu-
sonrasında iktidarı gün gibi tu Baasçı Saddam'ın saldırıları
aşikâr olduğu üzere dolaylı neticesinde Irak Kürdistan böl-
olarak İran'a teslim eden Ame- gesinden toplu göçler yaşanmıştı.
rikalıların 'İmparator' Hamaney ile O sıralarda ABD'nin Pasifik'teki ada-
İbrikçibaşı Maliki'den ortak çıkarla- larından birine 1 götürülen binlerce
rının korunmasına yönelik ufak 'ri- Kürt genci vardı. Yıllarca eğitilen bu
ca'larda bulunmamış olması düşünüle- jenarasyon, şu anda hem Kürdistan böl-
bilir mi? Hem zaten İranlılar fiilî olarak Irak'ı gesel yönetiminde hem de Bağdat'taki Kürt
yönetiyorlarken böyle bir 'rica'nın söyledikleri, kontenjanlarında idari görevlerde bulunuyor-
'Kudüs(!)' tugaylarının elit birliklerinin Müslü- lar. Bu kuşağın başında da şu anki Kürdistan
manlarla savaşmaya gönderilmesi emrini de biz- bölgesel yönetimi Başbakan'ı Neçirvan Barzani
zat 'İmparator' Hamaney vermiş. Şia devriminin var. Kürdistan'da Talabani'nin YNK'sı gibi başka
muhafız ordusu komutanlarının önde gelenleri güçlü ve etkin siyasi örgütler/partiler de var. Fa-
de karargâhlarını Bağdat'a taşımışlar. Devrim kat her halükârda dost ve düşman algıları ABD
muhafızlarının diğer önde gelen komutanları da ile aynı çizgidedir. ABD ile ileri düzeyde ilişkisi
Suriye'deki Müslümanlarla savaşmak için Beşşar bulunan laik demokrat Barzani rejiminin İslami
tağutunun yamacında toplanmışlar. İşte Rafıziler hareketlere karşı tutumu Ortadoğu'ya has tipik
tam da budur! diktatoryal tağuti bir rejim tutumudur. Esasen
Şu bir hakikattir ki, işgal ettiği Irak'ta Rafı- başka türlüsü de beklenemez. O halde tecrübe-
zilerin işbirliğine rağmen mücahidlerin izzetli
direnişi karşısında elde kalanlarını zar zor kur-
1. Guam adası

50
li, eğitimli ve hayli kalabalık da olan peşmerge
gücünden ABD neden yararlanmasın? Barzani
rejimi de zaten böyle zor dönemler için himaye
edilerek beslenip semirtilmedi mi? Hâlihazırda
Kerkük'ü de, kaçkın Maliki askerlerinin terk
etmesiyle zahmetsiz bir şekilde denetimlerine
almış bulunuyorlar. Bu da bağımsızlıklarının
önünün daha da açılmış olması anlamına gelir.
Bunun için de evvela ABD'nin talimatlarını ye-
rine getirmeleri gerekecektir.
4. Türkiye'de ağır aksak da olsa süregiden bir
çözüm süreci var. Çözüm sürecinin Irak-Şam İs-
5. ABD için bir başka seçenek de Suriye'deki
lam Devleti'nin fetih hamlesinden etkilenmemesi
ÖSO tipi laik demokrat yerel muhalifleri 'azma-
düşünülemez. Müslümanların yaptığı hamlenin
yacak' kadar desteklediği gibi Irak içerisindeki
çapı ve sürekliliği gibi bazı hususiyetler, çözüm
Bedir tugayları, Saibu'l Hak ve Ketâibu'l Hizbul-
sürecinin zemin kaybetmesi ya da en azından
lah ile diğer yerel Rafızi örgütleri desteklemek,
tek taraflı olarak 'pekeke' açısından mecrasını de-
eğitmek ve Müslümanlara karşı savaştırmaktır.
ğiştireceği gibi sonuçlar doğurabilecektir. Zira
Bunda muvaffak olduğunda Irak ordusundan
pekeke gibi çok kullanışlı fesat organizasyonları
daha kalabalık bir Şii nufus otomatikman milis
da bu hamlelerden dehşete kapıldı. Yöneticile-
güç hâline gelmiş olacaktır. Bu çerçevede dü-
rinin beyanatlarından anlaşılmaktadır ki hem
şünüldüğünde Sistani'nin, Müslümanlara karşı
pekeke hem de küçük yedeği peyede durumdan
yaptığı 'Cihad' ilanında, en başta bu kullanışlı
vazife çıkarmaya yönelik eyyamcı bir yaklaşım
Rafızileri çatışma alanlarına yönelten ABD'nin
geliştirmektedirler.
yararlanacağı aşikârdır. Peş peşe verdiği 'Ehli
Müslümanlara karşı küresel güçlerin arkasında Sünnet'e karşı cihad' fetvalarıyla tıynetini ortaya
saf bağlayarak hiza ve istikamette hazır ol pozis- koyan Iraklı Rafızilerin taklit mercii Sistani, bu
yonunda beklemekteler şimdilik. Asli köklerinin fetvalarla kendisinin 'taklit merciinin' 'İmparator
Zerdüştlük olduğunu defaten deklare eden bu il- Hamaney' olduğunu da böylece ortalama zekâ
kesiz ve kimliksiz örgütün, Şia/Rafıziler ile ilginç sahibi herkese gösteriverdi.
benzerlikleri var. Şöyle ki: Rafıziler tarihleri bo-
yunca yaptıkları savaşları çok büyük oranda Ehli Şam diyarında Esed tağutunun mazlum halka
Sünnet Müslümanlara karşı yapmışlardır. Pekeke karşı İran, Rusya, Çin ve Lübnan Hizbullahı ile
de 25-30 yıllık geçmişinde başta Müslüman Kürt- yaptığı meclis ittifakının bir benzerini şu sıra-
ler olmak üzere genel olarak Kürt halkına karşı larda ABD'nin ibrikçibaşısı Maliki de bölgedeki
silah kullanmış ve katliamlar yapmıştır. Rafızi güçleri ve başta gelen diğer İslam düşman-
larıyla yapmaktadır.
İlkesi, omurgası ve kimliği olmayan böyle bir
Irak-Şam İslam Devleti, dünya Müslümanları-
örgütün apo'nun kendi ifadesine göre MİT tara-
nı İslam'ın 'Devlet' yürüyüşüne katılmaya davet
fından kurulup kullanılmış olması, İran'ın da lü-
ederken Rafıziler ise yerel müttefikleriyle beraber
zum oldukça çıkarları doğrultusunda kullanması,
ABD'yi, Irak'ın neresinde olursa olsun Müslü-
geçmişte Irak Kürtlerine karşı Saddam tarafından
manların üzerine bombalar yağdırmaya devam
kullanılması ve son olarak Suriye'de lanetlenmiş
etmekteler.
Esed rejimine milis güç olarak hizmet etmesi
gibi bir özgeçmişi var. Böyle bir özgeçmişi olan Irak-Şam İslam Devleti'nin son hamlesi ile
pekeke'nin, haçlı siyonistler ile Rafıziler için neler gözler daha da keskinleşti ve ortaya çıkan büyük
yapabileceğini öngörmek pek de zor değil. resim, net olarak görüldü.

Her yöne koşturulabilecek böyle bir örgüt için Bu fotoğrafta 'İslam Ümmeti' diye nitelendiri-
sandıktan 'Devrimcilik' maskesini çıkarıp Irak- len, 'Sevâd-ı Azam' diye hani neredeyse Kur'an ve
Şam İslam Devleti'ne karşı savaşmanın şimdi tam Sünnet derecesinde tabi olunmasının zaruretin-
sırasıdır! ABD'nin bunun için Kandil'e bir çavuş den söz eden kara kalabalıkların batıla ve Batı'ya Safer
1436
bile göndermesine lüzum yoktur. temayülü ile tarafgirliği de ortaya çıkmış oldu.

ARALIK’14 • SAYI: 35

51
ği peşrevlerden sonra ne ABD'ye ne de İsrail'e
yönelik hiçbir ciddi tehdit yöneltmemişlerdir.
Ama mesele Ehli Sünnet olunca Şia devletinin
tüm imkânlarını, Müslümanları imha için se-
ferber etmekte tereddüt göstermediler. Bu savaş,
önünde sonunda İran'a da yayılacaktır. İranlıların
Suriye'ye gönderdiği varil bombaları ve binlerce
askerin bir faturasının olmayacağını düşünmek
sünnetullahtan bihaber olmak demektir. Irak'ta
ve Suriye'de konuşlandırılmış Şia devrimi muha-
fız ordusunun komutanlarının taktik ve stratejik
desteği ile sevk ve idare cürümünü ifa ettikle-
Haçlı Siyonistler cenahında güç ve nüfuzlarının ri savaştan bir fiske dahi yemeden salim kala-
sürdürülebilirliği açısından geleceğe dönük çok mayacağını, şark kurnazı Farsist diplomatların
ciddi endişeleri vardı ve bu endişeleri daha da öngörmemeleri mümkün değildir. 'İmparator'
derinleşti. Zira yüzyıllardır tevarüs etmiş devasa Hamaney'in şunu da bilmiyor olması düşünü-
bir tecrübe ve birikimin üzerine büyük bedeller lemez: Ehli Sünnet'e karşı savaşta kefalet, İran'a
ödenerek bina edilmeye çalışılan ve ayakları her da felaket getirecektir.
geçen gün biraz daha sağlam bir şekilde yere
basmaya başlayan modern İslami hareketin gi- Irak-Şam İslam Devleti hakkında söz söyle-
derek yayılıp yükselirken kalıcı olmaya da aday yenler esasen bizzat kendi karakterlerinin, örgüt-
başarıları, onları ebediyen sürecek ümitsizlik ve lerinin ve partilerinin 'kalp grafisini' göstermiş
korkularla baş başa bırakacaktır. olmaktadırlar.

Rafıziler, Ehlibeyte yaptıkları vefasızlık, ihanet Zira Irak-Şam İslam Devleti, ayna olmanın
ve cürümlerin helak edici acı semeresiyle semirir- ötesinde bir olgudur. Beyinlerdeki ve kalpler-
ken Irak-Şam İslam Devleti'nin hamleleri karşı- deki türlü marazları net bir şekilde gösteren
sında çirkin yüzlerini gösterip tıynetlerini ortaya bir 'Magnetic Rezonans' (MR) gibidir âdeta. Bu
koyarak İslam ümmetine karşı yine ve yeniden süreçte beyin fıtığına yakalananlar, kalpleri ma-
ihanet ittifakının baş aktörü olmakla kendilerini razlananlar, laik demokratik bir küfür sisteminin
rüsvaylık ve hüsrana mahkum etmişlerdir. egemenliği altında zelil bir şekilde yaşıyor olmak-
tan memnun ve mesrur olanlar, Haçlı siyonistlere
Demokrat sosyalist ve Zerdüştlerden müte- kızıyormuş gibi yapıp onların esaslı müttefikleri
şekkil kısmi Kürt koalisyonu da küresel küfür olan Rafızileri aklayıp paklamak için kendilerini
odaklarının himaye ve teşvikleriyle gelebildikle- paralayanlar, dolaylı da olsa hayat konforlarına
ri şu anki pozisyonlarını/kazanımlarını kurmak tehdit olarak görmeye başladıkları Müslümanları
adına yüzlerinde her devre uymayı ve her güce şaibe altına sokmak için haçlılar ile Rafızilerin
yakınlaşmayı kolaylaştıran maskelerden mevcut sözlüğünden aşırdıkları kelimelerle mide bu-
duruma uygun olanı kafalarına geçirerek İslam'a landırıcı cümleler kuranlar, dillerinden de ka-
karşı savaş açan bu geniş ittifakın içerisinde bu- lemlerinden hasta ruhların nevrotik nöbetleri
lunmayı vazife addetmektedir. esnasında çıkmış gibi akla ziyan sözlerle her şeyi
komploculukla sözde açıklamaya yeltenenler ve
Kuşkusuz Müslümanlara karşı oluşturulan daha niceleri... Bu güruh için şunu söyleyebili-
ittifakın yürütmekte olduğu bu savaş, gün geç- riz: 'Allah sizleri kardeş olarak gördükleriniz ve
tikçe genişleyip yayılacaktır. İran Safevilerinin sevdiklerinizle bir ve beraber kılsın!'
Suriye'de yürüttükleri savaşın kıvılcımları Irak'a
alev olarak sirayet etmiştir. Irak'taki savaşta Ehli Rabbimizden, zalim tağutların gücünü kır-
Sünnet'e karşı dünyanın bütün Rafızilerini birleş- masını ve İslam ümmetinin medarı iftiharı olan,
meye çağıran 'İmparator' Hamaney bu alevlerin doğudaki ve batıdaki mücahidleri muvaffak ve
İran'a da sıçramasından korkmaktadır. Zira bu muzaffer kılarak fetihler ve zaferler ihsan buyur-
işin İsrail ve ABD ile karşılıklı peşrev çekmeye masını niyaz ediyoruz.
hiç benzemediğini Hamaney de gayet iyi biliyor-
dur. Nitekim Şia devriminin on yıllardır çekti- Duamızın sonu Allah'a hamd etmektir.

52
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

Düşünme Molası
Maalesef birçok kadın, kocasından korkmaktadır.
Kocasının elinde ‘seni boşarım' silahı vardır.
Ufacık bir olayda dahi kapıyı gösterirler
kadına. ‘Defol git' demek o kadar kolaydır ki;
kapıdaki kediyi kovuyor sanki. Birçoğunda
hakaretamiz sözler sakız gibidir, ağızlarından
hiç düşmez. Ya fiziksel şiddete ne demeli!

Mutsuzum Safiyye radıyallahu anha annemizin yemek yolladığı


Çok merak ediyorum Aişe annemiz radıyallahu anha tabağı yere geçirirken de: 'Ben bunu yapıyorum
Rasûlün hoşuna gitmeyen işler yaparken: 'Rasûl ama, Rasûl ne der?' diye bir kaygısı olmuş mudur?
bunu yaptığımı duysa, beni öldürür.' Ya da 'Beni Hiç sanmıyorum. Bu, Aişe annemizin vurdum-
döver' diye korkuya kapılmış mıdır? duymaz bir kadın oluşundan değil, Rasûlün ne
olursa olsun duruşunu bozmayan, nazik bir erkek
'Onları boşa' diye semadan haber geldiği meş- oluşundan kaynaklanmaktadır.
hur hadisenin plan aşamasında: 'Ya ben bu kum-
pası kuruyorum ama; ayetle foyam ortaya çıksa Oysa bizim zamanımızda her on kadından se-
Rasûl beni perişan eder' diye bir korku yaşamış kizi, değil eşine kumpas kurarken; sıradan bir iş Safer
mıdır? Herkesin içinde kıskançlık nedeniyle yapacağında bile kılı kırk yararcasına düşünür. 1436

ARALIK’14 • SAYI: 35

53
Çünkü maalesef birçok kadın, kocasından kork- yaptığı her bir işten memnuniyet duyan? Dar-
maktadır. Kocasının elinde 'seni boşarım' silahı gınlık yaşamayan?
vardır. Ufacık bir olayda dahi kapıyı gösterirler
kadına. 'Defol git' demek o kadar kolaydır ki; Ben ne gördüm, ne de duydum böyle bir çift.
kapıdaki kediyi kovuyor sanki. Birçoğunda ha-
Fıtri bazı özelliklerimiz nedeniyle eşlerimizle
karetamiz sözler sakız gibidir, ağızlarından hiç
çatışmamız, birbirimizi anlamamamız, tartışma-
düşmez. Ya fiziksel şiddete ne demeli! Allah'ın
mız; gayet normaldir. Anormal olan ise bunun
izzetli yarattığı insana vurmaktan hayâ dahi et-
hakarete, kavgaya, şiddete dönüşmesidir. Ve ma-
mezler. Hanımlarının yüzünü kızartan, gözünü
alesef, hemen hemen birçok evde bu anormal
morartan, dudağını patlatan erkeklerdir, bahse
durumlar yaşanmaktadır. 'Bir dokun bin ah işit'
konu korkulası olanlar.
derler ya, çiftler birbirinden yakınmakta, bir-
Oysa kadın, erkeğe Allah'ın emanetidir. Ve birini suçlamakta, bir türlü mutlu olamamakta,
emanete yapılan her türlü zulüm, ihanettir. sorunları çözmek bir yana, her geçen gün bir
önceki günü arar hâlde uçurumun kenarına
"Ey kullarım! Ben zulmü kendime haram yaklaşmaktadırlar.
kıldım. Onu size de haram kıldım. Birbirini-
ze zulmetmeyin... ...Ey kullarım! Siz amel İşte hayat rehberimiz; huzur hanemiz
yapıyorsunuz, ben de sizin için bunları olan evimizde, fıtri özelliklerimiz ne-
sayıp tespit ediyorum. Artık kim hayır deniyle çıkan problemleri önlemek
bulursa hamd etsin. Kim de başka şey veya çözmek için birtakım hüküm-
bulursa kendini kınasın."  1 ler vazetmiştir. Bu hükümler, evi-
mizin can suyudur. En etkilisi,
her şeye dair

Bu zulmü karısına reva göre- önemlisi; yaşanan sıkıntılarda


nin, dünyaya adalet dağıtaca- Fıtri bazı özel- hakem tayin edilmesidir. Al-
ğını mı zannediyorsunuz? liklerimiz nedeniyle lah subhanehu ve teâlâ şöyle bu-
eşlerimizle çatışmamız, yuruyor:
Bu ahlaka sahip birbirimizi anlamamamız,
birinin, dünyaya tartışmamız; gayet normaldir. "Eğer karı kocanın
Anormal olan ise bunun ha-
İslam'ın özü olan sela- karete, kavgaya, şiddete
arasının açılmasından
met ve huzuru getireceğini dönüşmesidir. endişe ederseniz, bir hakem
mi zannediyorsunuz? erkeğin tarafından, bir hakem
de kadının ailesinden kendile-
• • • rine gönderin. Bu ara bulucu
hakemler, gerçekten barıştırmak is-
Hakem terlerse Allah, karı koca arasındaki
Allah insanı nasıl tanıtıyor? dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz
Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, her şeyin
Muhakkak ki insan çok tartışmacıdır... aslından haberdardır."  2
Muhakkak ki insan çok zalimdir... Birçoğumuz ayetin varlığından dahi haber-
dar değiliz. Eşimiz ile yaşadığımız bir sorun ol-
Muhakkak ki insan çok acelecidir...
duğunda annemize, ablamıza ya da en samimi
Muhakkak ki insan çok bencildir... arkadaşımıza anlatıyoruz durumumuzu. Tabi
bizi dinleyen kişi ne kadar tarafsız olmaya ça-
Muhakkak ki insan çok nankördür... lışsa da (böyle kimseleri bulmak çok zor), olayı
yalnızca bizden dinlediği için doğru ve isabetli
Bu özelliklere sahip olup da, birbiriyle sorun bir karar veremiyor, nasihat edemiyor bize.
yaşamayan çift var mıdır? Ya da her konuda aynı
fikre sahip olan? Hiç tartışmayan? Birbirlerinin İşte Kur'an'ın bu güzide ayeti, hakka ulaşmak
için hem kadın hem de kocanın, aynı zamanda

1. Müslim, 2577 2. 4/Nisa, 34

54
ve aynı ortamda dinlenilmesini istiyor. Bunu Diyelim ki hayalimiz gerçek oldu. Mutlu olacak
yapması için de, her iki tarafın da hakkını ko- mıyız peki?
ruyacağına inandığı en yakınlardan seçilen bir
hakem heyeti belirlenmesini emrediyor. Kısa bir süreliğine evet, olacağız.

Öyleyse; "Hüküm Allah'ındır" deyip, karı koca Neden, neden kısa bir süre? Neden devam et-
hukukunu Allah'tan almayan Müslüman bir top- meyecek mutluluğumuz?
luluk düşünülebilir mi?
Çünkü yeryüzü değişse de biz değişmeyeceğiz.
Bütün anlaşmazlıkların çözümü Allah'ın kita- Dünyaya İslam'la sunduğumuz adaleti, evimizde
bında olmasına rağmen; onun huzur veren, mut- yine sergilemeyeceğiz. Elin zımmisine gösterdiği-
luluk yollarını gösteren hükmüne başvurmayan miz hoşgörüyü, çocuklarımıza göstermeyeceğiz.
Müslüman bir aile de düşünülebilir mi? Yaşadığı- Yeryüzü saadeti için yorduğumuz zihinlerimizi,
mız gerginliği, bizim iç meselemiz zannedebiliriz. aile saadeti için yormayı lüks addedeceğiz...
Ancak İslam, her iç meselenin topluma yansıyan
Ama unutmayalım, hayalimizi hâlâ gerçekleş-
bir yüzünün olduğunu bildiği için, sorunların
tirememe sebebimiz; bizim hâlâ değişmemeye
gizli kalmamasını, üstünün örtülmemesini, bas-
karşı gösterdiğimiz direncimiz!
tırılmamasını, yok sayılmamasını istemiştir.
"Bir toplum, kendinde bulunanı değiştirmedikçe;
• • •
Allah, o toplumu değiştirmez."  3
Bu Gidiş Nereye
Bir hayalimiz var her birimizin. Ortak bir ha-
yal... İslam olmak ve İslam yapmak cihanı...

Böyle bir hayali olmayanlar, sorgulamalılar


imanlarını!

Ne için istiyoruz biz yeryüzünün İslamlaşma-


sını?

Adalet için mi?

Dünya halklarının tevhid olması için mi?

Saadet için mi?

Evet. Hepsi için...


Safer
1436
3. 8/Enfal, 53

ARALIK’14 • SAYI: 35

55
Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye
Mirsad Ağınt

Seccadeli Zerdüştler
Hapishanede ortak yaşam programı denen bir
uygulama vardır. Mahpus, diğer hücrelerde
bulunan arkadaşlarıyla haftada bir ya da iki kez
bu ortak faaliyetler çerçevesinde görüşerek belli bir
saat ile sınırlı olmak kaydıyla sohbet ve spora çıkar.

— Biz de bu hücrede üç kişiyiz. Benim adım lim insanı hassasiyetiyle onların DNA şifrelerini
Selahaddin. Diğer abiler de Oğuz ve Zahid Hoca. çözüp arşivlemişti Şair Amedî. Bu sebeple dava
Bizler İslami davadan dolayı yatıyoruz. Siz hangi mevzuuna hiç temas etmeden yeni komşularının
sebepten alındınız? ilk anda bazı zaruri ihtiyaçlarını karşılamaya ça-
lışmak en doğrusuydu.
Bu soruya cevap verip vermemekte bir süre
tereddüt ettikten sonra: — Yeni gelmişsiniz. Şu anda acil ihtiyaçlarınız
vardır. Biz bu arada bazı ihtiyaç malzemelerini
— Valla bizleri de 'dil davası' diye tutukladılar. hazırlayıp demin attığımız gibi bir topun içerisi-
ne koyup atarız size. Ama öncelikle bir çay içmek
Dil davası derken, Kürt milliyetçiliğiyle sos-
istersiniz değil mi?
yalizmi harmanlayıp bir tür Baas ideolojisinden
söz edildiğini Şair Amedî çok iyi biliyordu. Bu Bu anda içeri çay servisi yapacak bir garsonu
tür elemanlarla çok karşılaşıp, tartışmalar yaşan- bekliyormuş gibi gayrı ihtiyari dönerek kapıya
dığından genel karakterlerini ve davranış biçim- baktı karşıdaki genç.
lerini gayet iyi öğrenmiş ve tabiri caizse bir bi-

56
— Çay mı? Valla çok iyi olur abi. Günlerdir çay İlginç bir durumla karşı karşıya idi Şair Amedî
içmedik, başımıza ağrı girdi çaysızlıktan. ve diğer Müslümanlar. Daha birkaç yıl öncesinde
yakın hücrelerin birinde yaşanan olayı hatırladı-
Kendisiyle konuşan genç adamın ismini öğre- lar. Sırf namaz kılıyor diye kendi arkadaşlarını
nememişti henüz. hırpalayarak hücreden atan böyle bir topluluğun
içinde şu ana dek nasıl barınabilmiş bu gençler.
— Arkadaşlarını tanıttın, ama ismini söyleme-
Bunlar kendilerini profesyonel bir şekilde ka-
din daha…
mufle edebilecek kabiliyette de görünmüyorlardı.
— He ya. Konuşmaya daldık kusura bakma. Öyleyse şahit oldukları bu vaziyet, içinde bulun-
Benim adım Bestami. dukları topluluğun yeni politikasının ürünüdür.
Sırf Marks'la, Nietszche ile halkın arasında tutul-
— Peki Bestami. Malzemelerden önce size çay mayacağını öğrenen garson boy tağut ve şürekası,
göndeririz. maksatlarına ulaşmak için belamî mollalar ön-
cülüğünde dini değerlere sarılıp istismar etmeye
— Tamam abi, sağolasın. Şey... Bu çay işini an- başlamışlar demek.
lamadım. Gardiyanlarla mı göndereceksiniz?
Tıpkı irtidad eden cumhuriyetin ilk kadroları-
— Yok yok. Gardiyanlar böyle şeyler yapmaz nın yaptıkları gibi aziz İslam'ı, süflî emelleri için
burada. Çayı bir pet şişe içine koyup, ağzını sı- istismara yönelmişler ve bu işte oldukça profesyo-
kıca kapattıktan sonra size atarız. Size seslendi- nelleştikleri de anlaşılıyordu. Aksi halde hapisha-
ğimizde bahçeye çıkıp pet şişeyi yere düşmeden neye girdikleri ilk gün dahi namazı düşünebilen
tutmaya çalışın ki patlamasın. bu gençlerin, kendilerinden daha profesyonel
ve nitelikli müşriklerden oluşan bir toplumun
— Anladım, tamam. Eeee… Selahattin abi, bir
içinde yer bulmaları imkânsızdır.
şey daha soracaktım.
Neyse.
— Sor bakalım Bestami.
'Bu gençlerde belki bir hayat emaresi olur da
— Sizde fazla seccade var mı acaba? hakkı öğrenir ve hidayet bulurlar inşallah' diye
— Seccade mi? niyazda bulunup, uygun zamanlarda kendileriy-
le daha yakından ilgilenmeyi ve nasihat etmeyi
— Evet abi, bize seccade lazım da... kararlaştırdılar Müslümanlar.
Şair Amedî biraz şaşırmış olsa da Bestami'nin Komşuları geldikten kısa bir süre sonra, aynı
son talebi hoşuna gitmişti. davadan olan hapishanedeki örgütçü arkadaşları
da onlarla irtibat kurdu. Birkaç hafta sonra da
— Üçünüz de namaz kılıyor musunuz?
hapishanede daha eski olan birisi ile adı Haris
— Valla birimiz, işte şu Haris arkadaş bazen kılı- olan arkadaşları karşılıklı olarak yer değiştirdiler. Safer
1436
yor ama ben ve Nurettin devamlı kılıyoruz yani... Haris'in yerine gelen Habreş, yeni olan gençler-

ARALIK’14 • SAYI: 35

57
den daha farklıydı. Konuşmaları daha politik bu ortak faaliyetler çerçevesinde görüşerek belli
ve âdetleri olduğu üzere daha sinsiceydi. Bunda bir saat ile sınırlı olmak kaydıyla sohbet ve spora
Müslümanlar açısından herhangi bir problem çıkar.
yoktu tabii. Fakat Habreş, konuştuğunda cafcaf-
lı sözlerle köşeli cümleler kurayım derken öyle Habreş de haftada birkaç gün bu tür faaliyetle-
gülünç hâllere düşüyordu ki, Müslümanlar için re katılmak için hücreden çıkardı. O çıkar çıkmaz
eğlenceli bir deneyim olmuştu onun bu hâlleri. Bestami hemen Müslümanlara seslenerek delik
sohbetine devam ederdi. Nurettin de Bestami'nin
Habreş, komşu hücreye geldiği ilk günlerde yamacında olurdu hep...
uzun süren yüksek sesli tartışmaları eksik olmu-
— Selahaddin abi!
yordu. Üçünün de bazen aynı anda ve yüksek
sesle tartışmalarına şahit olan Müslümanlar, Aradan geçen aylar boyunca özellikle Bestami
bu hâllerine epey şaşırmışlardı. Hücrelerinde ile Nurettin'e gösterilen yakın alaka ve yapılan
müthiş bir kakafoni vardı ve günlerce sürdü bu davetin herhangi olumlu bir etkisini müşahede
hâlleri. edememişti Müslümanlar. Habreş'in olmadığı
zamanlarda daha rahatlar ve kendilerine an-
Habreş, yeni gelen bu gençlerin örgütün
latılan tevhid ve hayatın gerçekleriyle ilgili
ideolojisi istikametinde politik bilinçle-
hususlar karşısında etkilendiklerini
rinin yükselmesini sağlayacak yoğun-
gizleme ihtiyacı da duymuyorlardı.
laştırılmış kadro çalışması yapmak
Fakat özellikle de İslami konularda
üzere sorumlu olarak gönderilmiş-
anlatılan meseleleri kendi arala-
ti hücreye. Bir başka görevi de
rında hiç konuşmadıklarını
bireysel yaşam tarzı ve alış-
Habreş, komşu ve gündemleştirmediklerini
kanlıklarının baskın olduğu
hücreye geldiği ilk gün- de açıkça söylüyorlardı.
hücre içerisindeki hayatı, lerde uzun süren yüksek sesli
örgütsel disiplin altına tartışmaları eksik olmuyordu. Gençlerin, içinde bu-
almak idi. Üçünün de bazen aynı anda lundukları topluluğu
ve yüksek sesle tartışmalarına çok iyi tanıyan Şair
Dışarıda yaşadıkla- şahit olan Müslüman-
Amedî, onlara yaptıkları
rı muhitlerdeki arkadaş lar, bu hâllerine epey
daveti kendi aralarında niçin
şaşırmışlardı.
çevresinden etkilenerek dil gündemleştiremediklerini de
kursuydu, şenlikti, piknikti gayet iyi biliyordu. Kendi ara-
derken kendilerini hapishane- larında İslami konular asla konu-
de buluveren Bestami ile Nurettin, şulmaz, konuşanlar da derhal sigaya
hapishanede de olsalar körpeliğin çekilerek özeleştirileri alınırdı. İslami
cevelanından ötürü örgütsel disipli- konuları konuşup gündemleştirmeye
ne ve fıtrata aykırı olan komün hayatına devam eden olursa ileriki süreçte işbirlikçi,
uyum sağlamada ciddi sıkıntılar yaşıyorlardı. ajan, provakatör ilan edilerek hayati tehlike-
Ancak daha önce hiçbir şekilde düşüneme- lerle yüz yüze bırakılırdı. Anlaşıldığı kadarıyla
dikleri ve öngörmedikleri ölçüde katı Marksist Bestami ile Nurettin'in de, çok ciddi manada
örgütlere özgü bu komün hayatın dayatması kar- dikkatleri çekilmişti. Korkutulmuşlardı belki de.
şısında, ferdî olarak da herhangi bir şahsiyet mü-
dafasına girişme yönünden bir iradeye de sahip Biraz da naifliklerinden olsa gerek, bazen hüc-
değillerdi. Böyle bir iradeyi ortaya koymaktan re içerisinde nelerle uğraştıklarını, neler yaptık-
önce, bu yönde herhangi bir niyetlerinin olduğu larını paylaşırlardı Müslümanlarla.
da söylenemezdi. Şu an itibariyle, boş bulduğu
sandalda yer kapmak için elindeki kürekle hazır Örgütün talimatlarıyla yoğunlaştırılmış kadro
bekleyen insan tipinin en az biraz politize olmuş çalışmasına tabi olarak, günlük üç saat boyunca
birer örneği hâline gelmişti ikisi de. daha yeni yeni önder diye tanımlamaya başla-
dıkları tağutun kitaplaştırılmış konuşmalarını
Hapishanede ortak yaşam programı denen okuyorlar; sonra da sorumluları tarafından belir-
bir uygulama vardır. Mahpus, diğer hücrelerde tilmiş bazı pasajları ezberleyip hıfzediyorlarmış.
bulunan arkadaşlarıyla haftada bir ya da iki kez

58
Sonra kendi tabiriyle 'önderliğin çözümlemeleri
ve savunmaları' üzerine yapılan yoğunlaşma ve
ezberlenen bölümler esas alınarak, bu çözümle-
melerin ne kadar anlaşılıp özümsendiğinin orta-
ya çıkmasını sağlayacak bir tartışma platformuna
geçilir.

Anlattıklarına göre henüz bu sabah, tarihte


bilinen ilk komün toplum yapısını savunanlar-
dan biri olan ve beşinci yüzyılda İran'da yaşamış
Mezdek'in temel öğretileri üzerine ders yapmışlar.
Mezdek'in temel öğretilerinden en başta geleni,
toplumda kadınların ve servetin ortaklaşa sahip — Bu herif bir gün konuşmaya başladığında
olunması ilkesiymiş. Bunları aktarırlarken fıtri kendisine hiç müdahale etmeyelim diyorum. De-
bir tiksinme belirtisi dahi göstermemişti Bes- magoji yapmaya ne kadar dayanabilecek bakalım.
tami ve Nurettin. Bu hâlleri de Müslümanların
dikkatini çekmişti doğal olarak. Oğuz'un bu teklifini hemen ertesi gün uygula-
maya koydular. Habreş büyük bir iştahla başladı
Habreş de hücrede bulunduğu sıralarda bu konuşmaya. Çok kısa bir süre sonra hakkında
sohbetlere katılıyor, hatta Bestami ve Nurettin'in konuştuğu konunun başına dönüp farklı lafızlarla
konuşmalarına mani oluyordu bazen. Hücre so- faklı şeyler söylüyormuş gibi bir çaba göstermeye
rumlusu ya, hücrenin sözcülüğünü de kendisi başladı. Oldukça hararetli ve kulakları tırmalayı-
yapmalıymış! Okudukları kitaplardan söz açıldı- cı bir üslup kullanarak yaptığı konuşma, büyük
ğında ne kadar geniş karınlı oldukları da böyle- ihtimalle daha önce kendisine ezberlettirilmiş
likle ortaya çıkmış oldu. Bunu da Habreş söyledi. çözümlemelerden bazı pasajlardı. Ezberindekiler
bitince kendine has bir düşünme, muhakeme ve
— Halkımızın kadim dini(!) olan Zerdüştlük ile
ifade tarzına sahip olmadığından ve makul bir
ilgili kitaplar var mesela. Temelde önderliğimizin
sürede susmayı da beceremediğinden aynı ko-
çözümlemeleriyle savunmalarından oluşan bir
nuyu tekrar baştan alıp laf kalabalığı yapmaya
külliyatımız var. Bunların dışında sosyalist hare-
devam ediyordu. Muhatapları için hakikaten de
ketler ve Darwinist evrim ile ilgili kitaplar okuyo-
katlanılmaz bir musibet gibiydi bu hâliyle. Neti-
ruz. Dinlere de ilgimiz var yani. Dinsel konularla
cede Müslümanlar, bu yöntemle Habreş'in tüm
ilgili felsefi kitaplar da okuma listemizde bulunur.
sermayesinin bir kalem pil kadar olduğunu hem
Okuma listelerindeki kitapları anlatırken fıl- bizzat kendisine hem de Bestami ile Nurettin'e
dır fıldır dönen gözleriyle bir Bestami'ye bir de de göstermiş oldular.
Nurettin'e bakarak sırıtmaktan da geri durmu-
Davet yapılacağı zamanlar Şair Amedî söze
yordu, sözcü Habreş.
başlar, birkaç kelam ettikten sonra sözü Zahid'e
Habreş'in tıynetinde ve ortaya çıkan tavırların- bırakırdı. Zahid de onların anlama ve kavrama
da, basit düşünme tarzıyla aidiyetini kutsayarak seviyelerine uygun bir üslupla tevhidî esasları
tabi olduğu tağutu ilah edinmiş, zayıf karakterle- anlatırdı. Derli toplu, basit bir medrese çocuğu-
re mahsus kibirli ve kurumlu bir hâli vardı. nun dahi rahatça anlayabileceği açık ve anlaşılır
bir üslupla anlatımlarına devam ederken, Habreş
Hücredeki arkadaşlarına Habreş ile ilgili tek- de artık daha önce yaptığı gibi sık sık girmiyordu
lifte bulundu Oğuz. araya.

— Şu Abraş var ya (Habreş'e Abraş diye sesle- Zahid'in bu davet tarzına hücredeki diğer ar-
niyordu Oğuz. Fakat ilginçtir Habreş de bundan kadaşları da hayrandı. Nereden aklına geldi ise
pek şikayet etmiyordu) davul gibi bir heriftir. Çok ona şöyle dedi bir gün Oğuz:
ses çıkarıyor ama kafası da, gönlü de bomboştur...
— Zahid abi, soyunuzun Şuayb'a aleyhisselam kadar
— Kesinlikle haklısın abi. gidebileceği aklına geldi mi hiç? Safer
1436

ARALIK’14 • SAYI: 35

59
Zahid bu soruya şaşırmış, ne cevap vereceğini düşünüyordu Zahid. Cenderesinde bulundukla-
düşünürken; Şair Amedî de Oğuz'a sordu: rı şirki, örgütsel çerçevede sınırlı tutmayıp akla
gelebilecek her türlü vasıtayı kullanarak özellikle
— Allah sana hayırlar versin, hangi sebepten de Kürtler arasında yaygınlaştırmak adına olağa-
dolayı sordun bu soruyu? nüstü çabalar harcayan bu küfür taşeronlarının
— Selahattin abi, geçenlerde hadis külliyatında pençesinde bırakmamalı bu gençleri, diye düşü-
denk geldiğimiz bir hadis vardı, hatırlıyor mu- nüyor ve bu düşüncesini diğer arkadaşlarıyla da
sun? paylaşıyordu sık sık.

— Konuyu söylersen hatırlamam daha da kolay Bu iki genç adamın içinde bulundukları şirk
olur. ve küfür kumkumasında, içinden çıkamayacak-
ları şekilde daha da derinlere batmamaları adına
— Konu tam da bahsettiğim husus. Şuayb'ın çok istekli bir çaba gösteriyorlardı Müslümanlar
hitabetiyle ilgili. Hadis-i şerif 'te buyrulduğuna ama her halükârda dezavantajlı bir pozisyonda
göre Şuayb Peygamberlerin hatibi imiş. olduklarının da farkındalardı tabii.
Oğuz'a has olan bu türden iltifat Zahid'in de Seccadeli Zerdüştler Yazısı İnşallah
hoşuna gitmişti.
Devam Edecektir...
— Oğuz abi, nesep olarak Şuayb'a ulaşmasak da,
Allah'ın en seçkin kulları olan Peygamberlerin
yaptığı işi yapıyor olmak tüm muvahhidler için
şeref olarak yeterlidir inşallah...

— İman dolu kalbini öptüğüm, ne güzel dedin...

Zahid, yaratılış itibariyle şu gencecik yaşına


göre pek mütevazi ve halim idi. İlim talebesi ol-
ması ondaki vakarı daha da arttırmıştı. Biraz da
naifliği vardı Zahid'in. Bundan dolayı dünyadan
ve içindekilerden dahi çok daha değerli bir netice
elde edebilmek iştiyakıyla ve ihlas üzere yaptığı
nasihatlerden dolayı her daim ümitvar idi. Ör-
gütsel şirk kumpasının içine düşmüş olan kom-
şu hücredeki yaşıtlarıyla ilgili de aynı duyguları
hissediyordu.

Bestami ile Nurettin'in, şu anda belki de 'yılanı


karşısında gördüğünde katılıp kalan tavşan' gibi
çok çaresiz oldukları için bir şey yapamadıklarını

60
Ayın Kitabı Veysel Türk
veyselturk@tevhiddergisi.com

Tevhid ve Şirk
Mehmed Alagaş

Kitap: Tevhid ve Şirk gibi, bu sorun da kıyamete kadar sürecektir. Biz


de Allah'ın izni ile tevhid ve şirk sorununu, belli
Yazar: Mehmed Alagaş aralıklarla, farklı yaklaşımlarla sunan eserleri ta-
nıtacak ve gündeme taşıyacağız inşallah...
Yayınevi: İnsan Dergisi Yayınları
Kitabımız konulara ilmî olarak değil de daha
Hamd, ancak ve ancak âlemlerin Rabbi olan
çok davetçi özelliği ile yaklaşmaktadır. Kitabı-
Allah'a mahsustur. O'na hamd eder ve ancak
mızın girişinde şirkin kısaca tanımı yapıldıktan
O'ndan yardım ve mağfiret dilerim. Şehadet ede-
sonra, günümüzde insanların cesurca şirk iş-
rim ki Alah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet
lemelerine sebep olan bazı toplumsal sorunlar
ederim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun
ele alınmıştır. Tevhidin anlatılmaması, dünyevi
kulu ve Rasûlü'dür.
endişeler, yarını uzak görme, çoğunluğu doğru
"Ey iman edenler, Allah'tan O'na yaraşır şekilde yol üzere görme gibi sebepler kitapta işlenmiştir.
korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin."  1 Daha sonra insanların hangi kategoride şirke
düştükleri ele alınmış; tabiata tapanlar, cinlere
Yeni bir sayımızda, yeni bir kitap tanıtma tapanlar, insanlara tapanlar, ölülerden medet
imkânı veren Allah'a hamd olsun. Bu ay tanıtımı- umanlar hakkında malumatlar verilmiştir.
nı yapacağımız kitap 'Tevhid ve Şirk' isimli eserdir.
Daha önce de tevhid, şirk, tağut gibi kavramlara Kitabın ikinci kısmında ise tevhidî davet, iti-
ışık tutan kitapların tanıtımını yaptık. Çünkü bu kadda tevhid, amelde tevhid, yol ve metodda tev-
kavramlar yalnızca vakıamızın ya da yaşadığımız hid, anlatılan tevhidin net ve anlaşılır olması gibi
çağın değil, geçmişteki bütün milletlerin sorun- konular işlenmiştir. Allah'tan duamız, geçmiş ve
larının temel sebebidir. Hemen hemen bütün günümüzün en büyük sorunu olan şirk mesele-
Peygamberler, bu kavramları açıklamak ve bu sinin anlaşılmasında bizlere yardımcı olmasıdır.
sorunu ortadan kaldırmak için gönderilmişlerdir.
Duamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah'a
Ve onların bu beyanları kıyamete kadar süreceği
hamd etmektir.

1. 3/Âl-i İmran, 102


Safer
1436

ARALIK’14 • SAYI: 35

61
Dünyadan Haberler
03.Kasım.2014

04.Kasım.2014
Nijerya'da Hapishane Baskını: 145
Mahkum Kaçtı
Nijerya'da bir grup silahlı, Kogi eyaletindeki bir 'Mücahidler Tamamen Ele
hapishanenin duvarını dinamitle patlattı. Saldırı Geçirebilir'
esnasında hapishanede bulunan 145 mahkum- Nijerya'da Boko Haram mücahidlerinin yakında
dan biri hayatını kaybederken, diğerleri kaçtı. ülkenin kuzeydoğusunu tamamen ele geçirebile-
ceği uyarısında bulunuldu.

06.Kasım.2014

Suruç/Kobani Kaymakamı Açıkladı: İslam Devleti'nden 'Gururluların


974 PKK/YPG'li Tedavi Ettik Azmi'
Şanlıurfa'nın Suruç ilçesi Kaymakamı Ab- İslam Devleti Medya Kurumları'ndan El İ'tisam
dullah Çiftçi, “15 aydır görevdeyim, bu süreçte 'Gururluların Azmi' adlı yeni bir video yayımladı.
Kobani'ye de kaymakamlık yaptım” dedi. Videoanın başlangıcında kısaca PKK ve lideri
Abdullah Öcalan tanıtıldı, PKK'nın temel pren-
siplerine değinildi.

62
06.Kasım.2014

12.Kasım.2014
Safevi İran'dan 'Füze Üretip Esed'e
Veriyoruz' İtirafı
'Büyük Şeytan'dan İran'a 'Top-Secret' İran Devrim Muhafızları Hava Uzay Komutanı
Mektup General Emir Ali Hacızade, ülkesinin Suriye'de
'Büyük Şeytan'ın başkanı Obama'nın, ekselans füze üretim fabrikaları kurduğunu ve İranlı uz-
Hamaney'e 'çok gizli' mektup gönderdiği iddia manların tasarladığı füzelerin üretildiğini söyledi.
edildi.

14.Kasım.2014
PKK/YPG Milisleri Afrin'de Diken
İsrail'den Mescid-i Aksa'ya Saldırı Üstünde
Mescid-i Aksa'da namaz kılmak isteyen Filistin-
Suriye'dek Esed zulmüne karşı başlayan direnişe
lilere engel olan İsrail askerleri ile Filistinliler ara-
hiç bir zaman destek vermeyen PKK/YPG örgütü
sında çatışma çıktı İsrail askerleri Mescid-i Aksa'yı
Esed'in direnişe katılmama şartıyla hibe ettiği
kapatıp göstericilere müdahalede bulundu.
Afrin'de bugünlerde diken üstünde.
15.Kasım.2014
10.Kasım.2014

İslam Devleti'nin Mısır'daki


Ensar Beytu'l Makdis Cemaati İslam Operasyonlarının Görüntüleri
Devleti'ne Bağlılığını İlan Etti Yayınlandı
Son aylarda Sina yarım adasında ve Mısır şehir- İslam Devleti'nin Sina Vilayeti'nde gerçekleştir-
lerinde gerçekleştirdiği eylem ve saldırılarla adını dikleri operasyonların görüntüleri yayınlandı.
duyuran grup uzun zamandır kendisi hakkında 'Ensarların Hücumu' adlı videoda Mısır muvah-
çıkan biat dedikodularına yayınladığı bir ses kay- hidlerine reva görülen zulümlerin intikamı Mısır
Safer
1436
dıyla açıklık getirdi. ordusunun askerlerinden alındı.

ARALIK’14 • SAYI: 35

63
18.Kasım.2014

21.Kasım.2014
Hamas Rejimi Müslümanları Hedef
Kudüs'te 4 Yahudi Öldürüldü Almaya Devam Ediyor
Kudüs'ün kuzeyinde bir Sinegog'a düzenlenen
Hamas Hareketi, Arafat'ın ölüm yıldönümünde
silahlı saldırıda 4 İsrailli aşırı yahudi öldürüldü.
El-Fetih Hareketi üyelerine düzenlenen saldırı-
ların ardından Gazze'deki Müslümanlara yönelik
gözaltılara başladı.
20.Kasım.2014

23.Kasım.2014
PKK'li mahkum 4 Koruma Polisine
Rağmen Firar Etti Voleybol Maçında Patlama: 45 Ölü,
Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Devlet 50 Yaralı
Hastanesi'nde tedavi edilen PKK dağ kadrosun- Afganistan'da voleybol maçında bir intihar bom-
dan Bedrettin Güçlü, her gün başında nöbet tu- bacısının üzerindeki bombayı patlatması sonucu
tan 4 polise rağmen firar etti. 4 polis açığa alındı. en az 45 kişi öldü.
Firardan 2 gün önce gelen 'kaçırılacak' ihbarı ise

24.Kasım.2014
PKK'lıyı gözetim altında
21.Kasım.2014

Yemen El-Kaidesi'nden Beklenen Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi


Açıklama Geldi İslam Devleti Bayrağı Sebebiyle
Yemen El-Kaidesi yayınladığı bir ses kaydıyla Karıştı
İslam Devleti'nin hilafet ilanı için hatalı bir za- Marmara Bölgesi cezaevleri arasında idari zul-
man seçtiğini ve devamında da Müslümanların mün had safhada olduğu Tekirdağ 2 Nolu F Tipi
saflarına yönelik doğru olmayan girişimlerde Cezaevi'nde yeni bir skandal yaşandı.
bulunulduğunu açıkladı.

64
24.Kasım.2014

27.Kasım.2014
Şahmerdan Sarı Hoca Gözaltına Müslümanları Hedef Gösteren
Alındı Habertürk Kimin Tetikçisi?
AKP hukümeti İslami camiaya karşı savaşı geniş- Türkiye'de bazı odaklar tetikçilerini kullanarak
letiyor. Yargıtay`ın, Adana 7. Ağır Ceza Mahke- İslam düşmanı gazeteler aracılığıyla, İslami kesi-
mesinin Şahmerdan Sarı Hoca hakkında verdiği mi IŞİD adı altında hedef gösteriyor. Habertürkte,
hapis cezasının onaylamasının ardından gözaltı- Şefik Dinç imzasıyla yayınladığı haberin hangi
na alındığı bildirildi. kirli odaklara hizmet ettiği sorusu merak konusu.
25.Kasım.2014

Bulgaristanlı Tevhid Davetçisi


Rakka'da Pazar Yeri Katliamı Ahmed Musa Hoca Gözaltına Alındı
Nusayri rejimi, ABD'nin zımni desteğini aldık- Bulgaristan polisi önceki gün muvahhid müs-
tan sonra katliamlarına hız verdi. Rejim uçakları lümanlara yönelik geniş çaplı bir operasyon dü-
bugün Rakka'da büyük bir sivil katliam gerçek- zenledi. Operasyonda aralarında Ahmed Musa
leştirdi. İslam Devleti'nin yaşanan son vahşete Hoca'nın da (Ebu Musa) bulunduğu biri kadın
öncekilerden farklı bir üslupla misilleme yapması çok sayıda muvahhidi gözaltına alındı.
bekleniyor.
28.Kasım.2014
27.Kasım.2014

Avrupa'nın en Kapsamlı 'IŞİD'


Operasyonu
Ne Oldu da Yasin el-Kadı Terör Avusturya polisi bu sabah saat 04.00'te Avrupa'da
Listesinden Çıkarıldı? müslümanlara yönelik gerçekleştirilen en kap-
ABD, 10 ay önce terörist olduğundan emin oldu- samlı operasyonu gerçekleştirdi. Gözaltına alı-
ğu Yasin El Kadı'yı, kara listesinden elle tutulur nan müslümanlara için öne sürülen suçlamalar Safer
1436
bir gelişme olmaksızın sürpriz bir şekilde çıkardı. şaşırtmadı.

ARALIK’14 • SAYI: 35

65
66

You might also like