You are on page 1of 68

Safer

1435

Aylık İslamî Eğitim Dergisi OCAK 2014 YIL: 3 SAYI: 24 FİYATI: 5

‘03
“Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir nasihatçiyim.”
Ebu HANZALA

‘49
Müslümanların Kendilerini Yöneten Tek Bir Emire Olan İhtiyacı - 1
Emre UYAR

27 Allah Dünya Semasına


İndiğinde...
Özcan YILDIRIM
30 Bi’setten Önce Gerçekleşen
Bazı Hadiseler
Enes YELGÜN
52 Naif’lere Mektup

Kerem ÇAĞLAR
Kardeşlerim!
“Şüphesiz Ben Sizler için Güvenilir Bir Nasihatçiyim.''
SAFER 1435
OCAK '14 SAYI: 24

Allah'a hamd, Rasulü'ne salat ve selam olsun…

"Din nasihattır" nebevi ilkesi ile değerli nasihatlerini hiçbir zaman esirgemeyen ve bu ayın da
konusunu teşkil eden Ebu Hanzala Hocamız'dan Allah razı olsun.

Müslümanlar olarak bu tip sapmalarla karşılaştığımız ve bazı kardeşlerimizin itikadi bir takım
bidatlar ile yüzyüze kalıp, bu ucu açık dehlize dalmaları bazılarımızı psikolojik olarak sarsabilir.
Fakat asıl olan şahısların değil, nasların bağlayıcı olduğunu unutmamız gerekir. Ayrıca bu tip vaka-
larla karşılaşacağımız ve karşılaşmaya da devam edeceğimiz de aşikardır.

Evet birileri sapacak. Bu sapma da kimi zaman irca akidesine doğru yol almak için adım atanlar,
tamamen irca ehli olanlar, tamamen dini terk edenler diye sınıflandırmak mümkündür. Fakat her
sapmanın da başka bir sapmayı beraberinde getirmesi kaçınılmazdır. Hele ki bu, günümüz müş-
riklerinin müslüman bir kimse olarak addedilmesi ise… Bu da zaten yeryüzünü ıslah değil, ifsadın
ta kendisidir.

Selef 'ten Hasan El-Basri rahimehullah ne güzel ve yerinde bir söz söylemiştir: "Helak olan nasıl helak
oldu diye şaşırma! Sen, kurtulan nasıl kurtuldu ona şaşır"

Hocamızın İtikadi sapmalara dair yapmış olduğu ilmi tahkiklerinin üzerine kâl etmek haddi-
miz olmasa da, derginin önsözü gereği ve konunun ehemmiyetini siz okuyucularımıza hatırlatıyor
ve bu kıymetli yazı ve diğer yazılarla başbaşa bırakıyoruz.

Allah subhanehu ve teâlâ tüm müslümanların ayaklarına sebat versin, gönüllerindeki yakini daim kılsın.

'Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun' duamız ile…

Editör
03
Kardeşlerim! "Şüphesiz Ben Sizler İçin Ebu HANZALA
Güvenilir Bir Nasihatçiyim."

27 Allah Dünya Semasına İndiğinde... Özcan YILDIRIM

30 Bi'setten Önce Gerçekleşen Bazı Hadiseler Enes YELGÜN

33
İÇİNDEKİLER

Hariciler/Havaric - 2 Murat GÜÇ

38 Kavaidu'l Erba' - 5 Murat MÜSLİHAN

45 Namazlarımızdan Nasıl İstifade Edebili-


riz? - 3
Emre ACAR

49 Müslümanların Kendilerini Yöneten Tek


Bir Emire Olan İhtiyacı - 1
Emre UYAR

52 Naif 'lere Mektup Kerem ÇAĞLAR

56 Kendi için Yaşamak... Mahi

59 Nasıl Davet Edelim? Veysel TÜRK

60 Dünyadan Haberler

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Yazışma Adresi: Emre UYAR


Emre UYAR Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Yayın Türü: Bağcılar/İstanbul
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No:11
Safer 1435 info@tevhiddergisi.com Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Ocak 2014 www.tevhiddergisi.com Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 24 Adres: Kirazlı Mh. 1 Sk. No:21A Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
34210 Bağcılar/İSTANBUL İlgili Yazar Mesûldür.
Fiyatı: 5 Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Abonelik için: 0 534 086 95 76

Satış Noktaları Bursa: İkra Kitapevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No:17 Nilüfer/Bursa 0 (532) 138 02 42
Diyarbakır: Tevhid Kitapevi, Kaynartepe Mh. Gürsel Cd. No:190/A Bağlar/Diyarbakır 0 (541) 857 34 20
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Kardeşlerim!
“Şüphesiz Ben Sizler İçin
Güvenilir Bir Nasihatçiyim''
Rabbim söylediklerime şahittir ki; ben gü-
cüm nispetinde ıslah etmek istedim. Kim-
seyi kırmak veya hedef haline getirmek ak-
lımdan dahi geçmedi. Kendileri için hayır
dilediğim ve ayaklarının kaydığını düşün-
düğüm iki zümreye nasihat etmek istedim.

Allah'ın Adıyla!

K ullarını vahiyle aydınlatıp şirk, bidat ve ha-


ramların zulümatından kurtaran Allah'a
subhanehu ve teâlâ hamd olsun. Rabbinin emirlerini
Kardeşlerim!
Bizleri kendi katından bir nimet ile kardeş
ümmetine eksiksiz olarak ulaştıran ve onları kılan Rabbimiz, bunun sonrasında bizlere bir
gecesi gündüz misali aydınlık bir yol üzere bıra- takım sorumluluklar yüklemiştir. Kardeşliğimi-
kan Nebi'ye salat ve selam olsun. zin devamı için bazı haklara riayet etmek mec-
buriyetindeyiz. Bunlardan biri de nasihattir.
Müminler kardeştirler. Onların kardeşlikleri
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Allah subhanehu ve teâlâ tarafındandır. Ve Müslüman-
lar bu kardeşliği hidayetten sonra en büyük ni- " 'Din nasihattir' buyurdu. Biz kendisine: 'Ki-
met olarak bilirler. min için nasihattir? ' dedik. Peygamber Efendimiz:
"Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın ve ayrılığa 'Allah, Kitabı, Rasûlü, müminlerin yönetici-
düşmeyin. Allah'ın size olan nimetini anın. Hani leri ve tüm Müslümanlar için nasihattir. ' dedi."  3
siz birbirinize düşmandınız. Allah gönüllerinizi
birbirine yaklaştırdı da O'nun nimetiyle kardeş- Kardeşler olarak, birbirimizde hata gördü-
ler oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, ğümüzde uyarımızı yapmalı, birbirimizi terk
Allah sizi oradan kurtardı. Doğru yola erişmeniz etmemeliyiz. Hususen bu hata; itikada tâalluk
için Allah size ayetlerini böyle açıklıyor."  1 eden cinstense daha hassas olmalı, kendimiz
için temenni ettiğimiz hayrı kardeşlerimiz için
"O, onların (müminlerin) kalplerinin arasını de temenni etmeli, ihlas ve Allah'tan yardım di-
uzlaştırdı. Sen yeryüzünde bulunanların tümünü
leyerek nasihatimizi esirgememeliyiz. Din, an-
harcasaydın, onların kalplerinin arasını uzlaştıra-
cak bu şekilde ayakta durur. İslam alimleri, na-
mazdın. Fakat Allah aralarını uzlaştırdı. Şüphesiz
sihate dair yukarıda geçen hadisi dinin üzerine
O yücedir, hakimdir"  2
kaim olduğu esaslardan kabul etmişlerdir.
Safer
1. 3/Âli İmran, 103 1435
2. 8/Enfal, 63 3. Buhari, Müslim

OCAK’14 • SAYI: 24

3
'Bu çok büyük bir hadistir. İslam bu hadis üze-
şünceler ortaya attı. Bu düşünceler, bizim yanı-
rine kurulmuştur. Bazı alimler bu hadisi dinin mızda itikada taalluk eden, problemli düşünce-
dörtte biri kabul ederler. Bilakis bu hadis tek başı-
lerdir. Bu düşünceyi savunan insanlarla İslam
na dinin üzerinde döndüğü hadislerdendir.'  4 kardeşliği düzeyinde bir hukukumuzun olduğu
malumdur. Yukarıda da belirttiğim gibi bu hu-
Bu kelime, lugat anlamı olarak dahi çok en-
kuka binaen sapma olarak gördüğüm düşünce-
gin manalar içeriyor. Nasihat; ihlas demektir.
lere ve bu düşüncelerin kaynaklandığı asıllara
Yani arındırılmış, halis kılınmış anlamındadır.
yönelik bir şeyler yazma gereği hissettim.
Rabbimiz kitabında; "nasuh tevbe" diyor. Hani,
yalandan, azimsizlikten arınmış, safi tevbe an- Aslen, benzeri düşünceler 2008 yılında ba-
lamında. İşte İslam, nasihat eden kişinin karde- zıları tarafından dillendirildi. Biz 'Güncel İtikad
şini aldatmayıp, sözünü halisane söylediği için Meseleleri' adlı kitabımızda bunlara cevap verdik.
yaptığı bu işe nasihat demiştir. Şu an ortaya atılan düşüncelerin 2008'deki dü-
Hakeza Araplar dikişe de nasihat demiş- şüncelerden hiçbir farkı yoktur. Menhecîmizin
tir. Çünkü diken kusurları kapatır veya eksik gereği olarak bir defa konuştuğumuz bir me-
olanı daha iyi olması için tamamlar. Nasihat selede, ikinci defa konuşmak yoktur. Ancak,
eden de kardeşinin bir eksiğini gidermeye bu kardeşlerimiz ile aramızda olan sevgi
uğraştığı için, sökükleri diken terziye bağı ve kendimiz için istediğimiz hayrı
benzetilmiştir. Sözün hangi manası- onlar için de isteme düşüncesiyle ve
nı kabul edersek edelim güzeldir. Ve kardeşlerimizi düştükleri noktadan
bu yazdıklarıma şahit olan Rabbim kaldırmasına yardımcı olmasını
umarak tekrar yazmanın doğru
vahyin rehberliğinde

biliyor ki, benim de amacım


budur. Kendim gibi gördü- olacağına inandım. Bu yazı-
ğüm kardeşlerime, sözü ha- nın herkes için hayırlı olma-
lis kılmak ve oluştuğuna İslam, nasi- sını Rabbimden temenni
inandığım akidevî bir
hat eden kişinin ederek, bu düşünceleri
kardeşini aldatmayıp,
eksikliği gidermektir. tek tek ele almaya ça-
sözünü halisane söylediği
için yaptığı bu işe lışacağım.
Hususen bazı kar- nasihat demiştir.
deşlerim, hem kendileri 'Cihad Alimleri
hem de kardeşleri için ben- Meseleleri Daha İyi
den nasihat talebinde bulun-
Bilir' Çıkmazı...
dular. Durum böyle olunca er-
dem olan nasihat üzerimize vacip Her üç dört yılda bir birile-
oldu. ri, bu cümleyi bayraklaştırıp çıkış
yapıyor. Yaşadığımız vakıa ile hiç-
"Rasûlullah: 'Müslümanın, Müs- bir ilgisi olmayan insanların, kendi
lüman üzerindeki hakkı altıdır. ' dedi. 'Ey vakıalarını baz alarak verdikleri fetvalar,
Allah'ın Rasûlü! Nedir onlar? ' diye soruldu- aktardıkları hatalı icmalar, tarihin tozlu say-
ğunda: falarından aktardıkları ve aslında aleyhlerine
olan nakillerle gündemi meşgul ediyorlar. Bir-
'Onunla karşılaştığında ona selâm ver; Seni çok meselenin gelip kilitlendiği nokta, 'Cihad
dâvet ettiğinde dâvetine git; Vefat ettiğinde cena- alimleri daha iyi bilir.' sözüdür.
zesine iştirak et; Aksırdığında ve -Elhamdulillah-
dediğinde, -Yerhamukallah- de; Hasta olduğunda Kardeşlerim!
ziyaretine git; Senden nasihat istediğinde ona na-
sihat et. ' buyurdu."  5 Hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama, bu
cümle hüküm ifade eden bir cümledir. Ve her
Son dönemlerde bazı kardeşlerimiz, daha hüküm bildiren cümle gibi bu cümle de deli-
önceden onlardan duymadığımız birtakım dü- le muhtaçtır. Özellikle de vakıaya yansıyan ve
itikadla alakalı bazı meselelerde bu sözün gere-
4. İmam Nevevi'nin Müslim şerhinden, 2/37. ğince amel edildiği düşünülürse, olayın vaha-
5. Müslim meti daha iyi anlaşılacaktır.

4
Bazıları bu hüküm ifade eden cümle için şu
delili zikrediyorlar.

"Bizim yolumuzda cihad edenleri, biz doğru


yola eriştiririz."  6

İlginç olan şey, bu ayet Mekkî'dir. Yani cihad


farz kılınmadan önce inmiştir. Mesela, Furkan
Suresi'nde yer alan "O Kur'an'la onlara karşı bü-
yük cihad et." Ayetini kimse 'kıtal' anlamında
yorumlamamıştır. 'Cihad henüz farz kılınmadığı
için, bu ayette kast edilen mücadeledir' denmiştir.
Bu nakil; 'İnsanlar ihtilaf ettiğinde, sen her
Aynısı Ankebut Suresi'ndeki ayet için de
hâlükârda cihad edenlere yapış' anlamına gelmez.
geçerlidir. Lafız itibariyle Allah subhanehu ve teâlâ
Ne nas ne de akıl bunu doğrulamaz. Kaldı ki, bu
yolunda cihad edenleri kapsasa da, bu ayet in-
anlam kast edilmişse de hatalıdır. Mesela, bu ve
diğinde henüz cihad\kıtal farz kılınmadığı için,
benzeri sözlerin sahipleri olan selef; Allah yo-
asıl kast edilen 'Allah için çabalayanlardır'. Zaten
lunda cihad eden Emevi ve Abbasileri her an-
bu ayetin tefsirinde alimlerin ne dediğine mü-
lamda kabul mu ettiler? Onların itikadî, ahlakî
racaat edilseydi, mesele daha iyi anlaşılırdı.
ve siyasi hatalarına 'cihad sancağının sahipleri'
İmam Kurtubi'nin rahimehullah tefsirinden ayet diye muvafakat mı ettiler? Asla!
hakkında selefin söylediklerini aktararak izaha
Peki bu mantığa göre, en eski cihad ce-
başlamak istiyorum.
maatlerinden olan Hamas'ın demokratik ter-
Suddi ve başkaları; 'Bu ayet kıtal farz kılınma- cihine de sûkut edilmeli değil miydi? Veya
dan önce inmiştir.' Afganistan'da kırk yılı aşkın cihad eden ancak
itikatta Maturidilik'i seçenlere de hak verilmeli
İbni Atiye; 'Bu örfi olan cihattan (kıtalden) değil miydi?
öncedir. Allah'ın rızasını kazanmak için yapılan
umumi mücadele içindir.' Her cihad eden doğru yola iletilmişse; ka-
birlere ibadet eden, boynunda kendini korudu-
İbni Abbas ve İbrahim bin Ethem; 'Bu ayet ğuna inandığı muskasıyla işgalcilere karşı cihad
bildikleriyle amel edenler içindir.' edenler ve onların mollaları da mı hakka isabet
etmişti?
İbni Abbas; 'Biz, itaat hususunda mücadele
edenleri, sevap yollarımıza iletiriz.'  7 Nasihatimize muhatap olan kardeşlerimizin
bunları söylemeyecek basirete sahip oldukların-
Bu ayet her türlü cihadı kapsar. Bundan do- dan hiç kuşkum yok. Ancak bu durum kardeş-
layı selef, Allah yolunda cihad edenleri de bu lerimizin mezheplerinin -her ne kadar onları
ayete dahil etmiştir. Ancak bazılarının yaptığı bağlamasa da- gereği olan bu sonuçları, onlara
gibi sadece kıtal edenlere hasredip onların dı- hatırlatmamıza da engel değildir.
şındakilerden nefyetmemiştir. Özellikle seleften
bir nakille süslenen ve hatalı bir anlamın tervic Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem döneminde
edildiği bu tutum, ilim sahibi kardeşlerimize cihad edenlerden öyle hatalar sadır oldu ki, bu
yakışmaz. Süfyan bin Uyeyne, Abdullah bin anlayışa göre onların da 'doğru yola iletildikle-
Mübarek'e yaptığı nasihatte şöyle der: rini' kabul edip, hatalı olduklarını düşünmemek
gerekir.
'İnsanlar ihtilaf ettiğinde sen cihad edenlerin
sözünü al. Çünkü Allah; onları doğru yola iletece- Örneğin; cihada çıkmış birinin Allah
ğini söylemiştir.' Rasûlü'ne: "Adaletli ol, Ey Muhammed!" dediği-
ni biliyoruz. Yine fetih sonrası ensarın gençle-
Safer
6. 29/Ankebut, 69 rinden bir topluluk, yeni Müslüman olanlara 1435
7. Kurtubi tefsirinden nakiller burada son bulmuştur.

OCAK’14 • SAYI: 24

5
fazladan ganimet verildiğini duyunca; Allah muhalefet ettikleri yerlerde nasıl davranmış-
Rasûlü'nün akrabalarını kayırdığını ve ensara lardır? Burası mühimdir. 'Onlar varken bize söz
tercih ettiğini düşünmüştü. Ki bu iki örnek de düşmez,' deyip susmuşlar mıdır? Yoksa, nassın
itikadî hataya işarettir. gereğince mi amel etmişlerdir? Bir örnek;

Uhud gününde sahabenin bir çoğunun Al- Abdullah b. Abbas radıyallahu anh şöyle demek-
lah Rasûlü'ne isyan ettiğini biliyoruz. Okçular tedir:
yerlerinde sebat etmeyerek yenilgiye sebep ol- "... Neredeyse gökten başınıza taş yağacak. Ben
muş, sahabelerin büyük çoğunluğu savaşın kı- size, Allah'ın Rasûlü böyle söylüyor diyorum, siz
zışma anında Allah Rasûlü'nü sallallahu aleyhi ve sellem bana Ebu Bekir ve Ömer şöyle söyledi diyorsunuz."
bırakıp kaçmıştı. Bu ve benzeri örnekler ahlakî
ve menhecî hataya işarettir. Kendilerine ittiba edilmesi ayetle emredil-
miş insanların tutumu bu konuda nettir. Rab-
Bunun gibi örnekleri daha çoğaltabiliriz. Şa- bim bizlere ve İslam davası için dertlenen kar-
yet cihad ediyor olmak hakka isabet anlamına deşlerimize 'hüsnü fehm' ihsan eylesin.
gelseydi, her halükarda bu olayları farklı yo-
rumlamamız gerekirdi. Ancak cihad ediyor Ayrıca bu mezhebin gereğine göre cihad
da olsa, herkes vahiy ölçüsüyle değerlen- alimlerinin sözleri iptal edilmeli değil
dirildiğinden dolayı bu olaylara hata midir? Mesela, kendilerinden önce
nazarıyla bakıyoruz. daha büyük savaşlar vermiş ve tüm
ümmetin takdirini kazanmış alim-
Bazı kardeşlerimizin Selef ler Eşari'ydi. Kudüs fethi kendiy-
vahyin rehberliğinde

imamlarına istinaden, 'Saha- le müyesser olan Selahaddin


be varken bize laf düşmez.' me- Eyyubî veya diğerleri… Oysa
alindeki sözlerini, konumuz Aslında anlatmak cihad alimlerinin akidevî
sadedinde kullandıkları- istediğim açıktır. meselelerde tercih ettik-
Dinde asıl olmayanı leri Selefilik, Eşarilik'e
nı duyunca şaşırma- asıl, hüccet olmayanı
mak elde değil. Yani hüccet yaptığınızda ortaya aykırı olduğu gibi,
nasıl ki selef, sahabe- bu türden çelişkilerin onu bidat fırkaların-
nin konuştuğu konularda çıkması normaldir. dan saymaktadır. Bu du-
'bize laf düşmez' demişse, 'ci- rumda cihad alimlerinin ter-
had alimlerinin konuştuğu ko- cihi olan Selefilik mi, yoksa
nularda da bizlere laf düşmez' onlardan yüzyıllar önce cihad
denmek isteniyor. etmiş Eşariler'in yolu mu hatalı
oluyor?
Evvelen; Bu sözde açıkça cihad
Veya Maturidi... Mevleviler
ehlini sahabe seviyesine çıkarmak
Afganistan'da selefi cihad ehlinden
vardır ki, benim zannım bu sözün sahibi
daha fazladır. Bu durumda Maturidilik'in
bu anlamı kastetmemiştir. Bunu söylemeye-
itikadın tüm konularında hak olduğu kanaa-
cek kadar ilimden nasibini almıştır.
tine mi varmalıyız?
Sâniyen; Selef, 'Bizim zamanımızın alimleri Yine Abdulkadir bin Abdulaziz cihad alim-
varken, bize söz düşmez' dememiştir ki, bu söz lerindendir. Ve şu anda cihad alimleri ve öncü-
bu bağlamda zikredilsin. Bu söz hem yanlış an- leri hakkındaki olumsuz düşünceleri ortadadır.
laşılmış hem de yanlış yerde kullanılmıştır. Nasıl yapmalı? Nasıl anlamalıyız?
Sâlisen; Bu söz, ayet olmadığı gibi hadis de Aslında anlatmak istediğim açıktır. Dinde
değildir. Selefin hatta bizzat sahabenin kendi, asıl olmayanı asıl, hüccet olmayanı hüccet yap-
bu sözün gereğiyle amel etmemiştir. tığınızda ortaya bu türden çelişkilerin çıkması
normaldir.
Örneğin; Ebu Bekir ve Ömer radıyallahu an-
humhem cihad ehlidir, hem sahabedir hem de Kardeşlerimizin düşünmesi gereken bir baş-
cennetle müjdelenmiştir. Sahabe onların nassa ka meselenin de; Türkiye'de davetimize muha-

6
tap olan sofilerin kendi alim ve şeyhlerine ba-
kışıyla, bizimki arasında nasıl bir fark olduğu
meselesidir. Muhtemelen bazı nazari farklar
zikredilecektir. Ancak onlarında 'Şeyhlerin, kita-
bı bizden daha iyi anladığı ve asla kitaba muhale-
fet etmeyecek iman ve takvaya sahip olduğu' ka-
naatine sahip olduklarını unutmamak gerekir.
Zaten onları bu hataya düşüren de bu zanlarıdır.
Yoksa şeyhlerinin kitap ve sünnetin üstünde ol-
duğunu, azınlık bir grup hariç hiçbir tasavvuf
fırkası kabul etmez.
Sonuç olarak kardeşlerimize nasihatimiz bir Örneğin; uyuşturucu maddelerini içkiye
usül olarak benimsedikleri ve birçok meselede kıyas ediyoruz. Aradaki tek benzerlik, şeriatın
de pratik olarak uyguladıkları bu asıllarını göz- içkinin haram oluşunda illet kabul ettiği 'aklı
den geçirmeleridir. örtme' benzerliğidir. Aksi halde içkinin ham
Allah subhanehu ve teâlâ bizleri hakka muvaffak maddesi, manevi tahribatı, sağlık üzerindeki
kılsın. olumsuz etkileri ve hatta sarhoşluk halleri dahi
tamamen farklıdır. Bunca farklılık uyuşturucu-
Kıyası Yanlış Mikyaslarla Ters Yüz yu içkiye kıyas etmemize engel değildir. Çünkü
Etmek aralarında şeriatın belirlediği 'aklı örtme' müş-
terektir.
'İçinde yaşadığımız toplum Mekke toplumuna
kıyas edilmez' diyorsunuz. Arada ciddi farklar Allah, Mekke toplumunu neden kafir kabul
olduğunu savunuyorsunuz. etmiştir?
'Mekke toplumu Kelime-i Tevhid'i inkar ediyor, Burada tek illet Allah'a şirk koşuyor olmala-
ağızlarına dahi almıyordu. Bu toplum ise bu ke- rıdır. Allah subhanehu ve teâlâ gerek onları tekfir edi-
limeyi inkar etmiyor bilakis kabul ediyor' diyor- şinde, gerekse de bu tekfire bina ettiği hüküm-
sunuz. lerde illet olarak şirki kabul etmiştir. Bunun
yanında; ahireti inkar ediyor olmaları, Peygam-
'Mekkeliler ahirete inanmıyordu çoğunlukla.
bere iman etmeyişleri de vardır elbet. Ama on-
Bizim toplum ise, ahireti imanın esası olarak kabul
ların tekfir edilmesinde asıl olan bunlar değildir.
ediyor' diyorsunuz.
Çünkü henüz Peygamber gelmeden yani onlar
'Mekkeliler Allah Rasûlü'nü inkar etmiş, ona ve Muhammed'i sallallahu aleyhi ve sellem inkar etmeden
getirdiklerine karşı çıkmış, bu toplum ise iman et- de Allah onları şirklerinden dolayı müşrik say-
miştir' diyorsunuz. mıştır. Demek ki asli illet, şirktir. Yani Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Risalet'le gönderilme-
'Mekkeliler yaptıklarına ibadet, putlara da ilah
den önce onlar İbrahim'e aleyhisselam inanıyorlar-
diyorlardı. Bu toplum ise asla böyle bir iddiayı ka-
dı. Ancak buna rağmen yine de müşrik kabul
bul etmez' diyorsunuz.
edilmişlerdi. Çünkü Allah'a subhanehu ve teâlâ şirk
Ancak gözden kaçırdığınız bir durumun ol- koşuyorlardı.
duğu kesindir. O da İslamî bir terim olan kıyas
"Kitap ehlinden ve müşriklerden inkar edenler
kavramını İslam'dan alıyor, ancak içini farklı kendilerine açık bir delil gelinceye kadar (bağlı bu-
dolduruyorsunuz. lundukları dinden) ayrılacak değillerdi. (Bu delil)
Allah tarafından (gönderilen) tertemiz sahifeler
Biz biliyoruz ki; kıyas, illetlerle yapılır. Bir okuyan bir elçi(dir)."  8
şeyin başka bir şeye kıyası, her yönden onun-
la aynı olmasını gerektirmez. Bir şey için sabit Burada henüz onlara temiz Kur'an sayfaları-
olan hükmün illeti, İslam tarafından belirlen- nı okuyan Peygamber gelmeden de Allah subhane-
mişse; aynı illeti kendinde bulunduran diğer şey hu ve teâlâ onları müşrik olarak kabul etmiştir.
de, ona kıyas edilir. Üzerine kıyas edileceği şeye Safer
1435
her yönden benzemesi beklenmez. 8. 98/Beyyine, 1-2

OCAK’14 • SAYI: 24

7
Daha açık bir delil ise; Allah Rasûlü'nün sal- miz için kâfidir. Çünkü aralarında şeriatın tekfir
ebeveyni meselesidir. Onlar ne için illet kabul etiği büyük şirk mevcuttur.
lallahu aleyhi ve sellem
Allah Rasûlü'nü gördüler ne de onu inkar et-
tiler. Ne Kelime-i Tevhid'e karşı çıktılar, ne de Aynı zamanda Allah, onları müşrik kabul
Kur'an'ı yalanladılar. Ancak onların evladı olan etmesine bina ettiği ahkamı da; sadece onların
Rasûl sallallahu aleyhi ve sellem onların ateş ehli olduğu- şirkine bağlamıştır.
na hüküm etti.
"Müşrikler sizinle topyekun savaştığı gibi siz de
Peki neden? onlarla topyekun savaşın."  11

Çünkü illet; 'Kitabın olmadığı, Peygambe- "Din yalnız Allah'ın olup, yeryüzünde fitne/
rin bulunmadığı bir zaman diliminde Allah'a şirk kalmayıncaya kadar onlarla savaşın."  12
şirk koşmalarıydı. ' Öyleyse; kitaba ulaşmış
ama yüz çevirmiş, Rasûlü duymuş ancak "…Kim de Allah'a şirk koşarsa Allah ona cen-
kendi atası ve örfü kadar değer vermemiş neti haram kılmıştır. Varacağı yer ateştir. Zalimler
insanlar Allah'a şirk koştuğunda elbette için yardımcı da yoktur."  13
onlar da müşrik topluma kıyas edilirler.
"…Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez.
Öyleyse bizim Enes'ten radıyallahu anh: Şirkin dışında kalanları dilediği için bağışlar. Kim
de Allah'a subhanehu ve teâlâ şirk koşarsa büyük bir ifti-
içinde yaşa-
"Biri: 'Ya Rasûlullah, ba- rada bulunmuştur."  14
dığımız toplumda, bam nerededir?' diye sordu.
ibadet şirki, hakimi- Rasûlullah: 'Cehennemdedir' Bu kıyası alimlerimizin de yaptığını kardeş-
yeti Allah'tan baş- buyurdu. lerimize hatırlatmak isterim. Her konuda alim-
kasına verme şirki, lerin yoluna müracaat eden kardeşlerimizin bu
Adam, arkasını dönüp gi- konuda da onların sözlerine kulak vermelerini
dinden yüz çevirme decekken, Rasûlullah onu beklerdik.
ve onu önemsememe çağırdı ve: 'Benim de, se-
küfrü, Allah düşman- nin de baban cehennemde- İbni Kayyım rahimehullah Medaric es-Salikin ki-
dir' buyurdu."  9 tabında;  15
larını dost edinme
küfrü, Allah'ın diniyle "Anneme mağfiret dilemem 'Fasıl; şirk büyük ve küçük olmak üzere iki kı-
dalga geçme küfrü de hususunda Rabbimden izin sımdır. Allah, büyük olanı tevbesiz affetmez. Bü-
istedim, izin vermedi. Kabrini yük şirk; kişinin Allah'a sevgide birilerini denk tut-
dahil tüm küfür ve ziyaret edeyim diye izin istedim, masıdır. Bu geçmiş müşriklerin ilahlarını Allah'a
şirk çeşitleri bana izin verdi."  10 eşit görmelerini de içeren şirktir. "Onlar ateşte bir-
vardır. birleriyle çekişirken: " 'Yemin olsun ki; bizler dün-
Ya da Yahudi ve Hristiyanları örnek yada sapıklık içerisindeydik. Çünkü sizleri alemle-
verebiliriz. Onlar ahiret gününe, kitaba rin Rabbi olan Allah'a denk tutuyorduk' derler."  16
ve Peygamberlere inanıyorlardı. Ancak bu
onların müşrik olmasına engel değildi. Çün- Aslında onlar Allah'ın kainatın tek yara-
kü onlarda da şirk vardı. tıcısı, Rabbi ve Meliki olduğunu ikrar ediyor,
ilahlarının yaratmadıklarını, rızık vermedikle-
Öyleyse bizim içinde yaşadığımız toplumda, rini, öldürüp diriltemediklerini biliyorlardı. Bu
ibadet şirki, hakimiyeti Allah'tan başkasına ver- denk tutma dünya müşriklerinin bir çoğunun
me şirki, dinden yüz çevirme ve onu önemse- hali gibi sadece sevgi, yüceltme ve ibadetteydi.
meme küfrü, Allah düşmanlarını dost edinme Onların çoğu ilahlarını Allah'tan daha çok se-
küfrü, Allah'ın diniyle dalga geçme küfrü de
dahil tüm küfür ve şirk çeşitleri vardır. Bu da
bizim bu kavmi Mekke cahiliyesine kıyas etme- 11. 9/Tevbe, 36
12. 8/Enfal, 39
13. 5/Maide, 72
14. 4/Nisa, 48
9. Müslim 15. 1/339'dan başlayarak
10. Müslim 16. 42 /Şuara, 96

8
vip yüceltiyorlar. Şeyhlerinin ismi anıldığında
mutlu oluyor, onları dost ediniyor, onlara söz
söylendiğinde ise Allah'a söylenen sözden daha
fazla sinirleniyorlardı. Biz ve bizim dışımızda-
kiler bu halleri onlardan açıkça gördük. İlahla-
rının (şeyhleri kast ediyor) ismini kendilerine
zikir virdi edinirler. Otururken, kalkarken, has-
talandıklarında vs. onların ismini anarlar. On-
ların Allah'a aracılar olduğuna, O'nun katında
şefaatçileri olduğunu zannederler. Putlara kul-
luk edenler de aynen böyleydi. Bu hal/inanç
onların kalplerinde yer eden ortak noktadır
ve müşrikler ilahlarının farklı olmasına rağ- gibi, O'nun bunlardan hiç bir destekçi olanı
men bunu birbirlerinden miras almışlardır.  17 da yoktur."
Mekkeli müşriklerin putları taştan, bunların-
ki ise insandandır. Allah, bu müşriklerin sele- Bu ayet; Nur, delil, kurtuluş ve şirkin as-
fi sayılan müşrikler hakkında şöyle demiştir: lını yerle bir edip tevhidi şirkten soyutlamak
için kâfidir. Kur'an, bu ve benzeri ayetlerin
"Haberin olsun; halis (katıksız) olan din misalleriyle doludur. Ancak insanların çoğu
yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edi- yaşadıkları vakıanın bu ayetlerin kapsamın-
nenler (şöyle derler): 'Biz, bunlara bizi Allah'a da olduğunun farkına varmazlar. Zanneder-
daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz. ler ki bu geçmiş ve arkalarından takipçi kal-
' Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihti- mamış kavimler içindir. İşte bu anlayış kalple
laf ettikleri şeylerde hüküm verecektir. Gerçek- Kur'an'ı anlamanın arasına girer. Allah'a
ten Allah, yalancı ve kafir olan kimseyi hida- yemin olsun ki; bu kavim geçse de onların
misali onlardan daha şerli veya onlardan
yete erdirmez."  18
daha düşük kavimler onların bu durumunu
miras olarak almıştır. Kur'an onları kapsadı-
Bu müşrikler ve onların selefi olan müş-
ğı gibi bunları da kapsamıştır. Fakat durum
riklerin (Mekkelilerin) kalbinde olan; ilah-
Ömer'in radıyallahu anh dediği gibidir: "İslam'da
larının Allah'ın katında onlara şefaat ede-
cahiliyyeyi bilmeyenler yetişince İslam'ın bağ-
ceğidir. Kardeşleri olan Mekkeli müşrikler:
'Siz ilahlarımızı ayıpladınız' derlerdi. Bun- ları tane tane çözülür."
 19

larsa, 'Şeyhlerimizi küçümsediniz' derler. Al- Evet kardeşim dikkat edersen İbni Kayyım
lah Rasûlü: 'İsa Allah'ın kuludur' dediğinde,
Mekkeli müşrikleri, Hristiyanları ve
rahimehullah.
Hristiyanlar da: 'İsa'yı küçümsedin' dediler.
yaşadığı dönemin tasavvuf ehlini kıyas etmiş-
Bugün de kabirlerin mescid edinilmesini,
oraların bayram yerine çevrilmesini yasakla- tir. Aynı ismi ve aynı hükmü onlara vermiştir.
yanlara ve oraların Allah ve Rasûlü'nün izin Birilerinin bu kıyası terk etmesini ise Kur'an'ı
verdiği şekilde ziyaret edilmesini isteyenlere, anlamamaya bağlamıştır. Bırakın bu kıyası terk
bu müşriklerin benzeri olan müşrikler: 'Ka- etmeye fıkıh veya ilim demeyi, bunu yermiştir.
birlerde yatanları küçümsedin' derler. Onla-
rın kalplerinde olan bu benzerliğe bakmaz Bunlardan biri de İmam San'ani'dir rahimehullah
mısın? Sanki birbirlerine vasiyet etmiş gibiler. O 'Tathiru'l İ'tikad an Edrani'l İlhad' adlı eserini
bu sebeple kaleme almıştır. İmam, tevhidi özet
"De ki: 'Allah'ın dışında öne sürdüklerinizi olarak izah ettiği kitabında kardeşlerimiz ve on-
çağırın. Onların göklerde ve yerde bir zerre lar gibi düşünenlere -bu toplum Mekke'ye kıyas
ağırlığınca bile (hiçbir şeye) güçleri yetmez; edilmez diyenlere- cevap verir;
onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı olmadığı
'Şayet dersen; bunlar kabirler, evliyalar ve fasık-
lar hakkındaki inançlarıyla putlar hakkında itika-
da sahip olan müşrikler gibi olurlar mı?
17. Mekkeli müşriklerin putlara ibadetiyle, sofilerin şeyhlerine yaptı-
ğını ortak miras ve payda olarak kabul ediyor. Daha ilginç olanı Derim ki; Evet olurlar. Çünkü onların yaptık-
onların bu hallerini müşriklerin putlara yaptıklarına kıyas edi- Safer
yor. 1435
18. 39/Zümer, 3 19. İlgili faslı özetle aktardım

OCAK’14 • SAYI: 24

9
larını yapmış ve onlarla eşit olmuşlardır. Bilakis miyor onlara namaz kılmıyor, onlar için oruç tut-
inanç, bağlılık ve boyun eğme hususunda onlar- muyoruz. Sadece Allah'a ibadet ediyoruz' diyorlar.
dan daha fazlasını yapmışlardır.

Şayet dersen; kabirlere ibadet edenler 'Biz Derim ki; 'Bu onların ibadetin manasında cahil
bunlarla Allah'a şirk koşuyor, onları Allah'a denk olmalarındandır. Çünkü ibadet bu sayılanlarda
tutuyoruz demiyorlar' münhasır değildir. Onun başı ve esası inançtır. Ve
onların kalplerinde inanç olan şeyler ve bu inanç-
Derim ki; Evet ağızlarıyla böyle söylemiyor- tan kaynaklı kabirlere yönelik fiiller vardır.'  20
lar ama kalplerindeki böyle değildir. Bu onla-
rın şirkin manası hakkındaki cehaletlerinden Aynı dönemde yaşayan İmam Şevkani rahi-
mehullah 'Ed-Durru Nedid fi İhlas Kelimeti't Tevhid'
kaynaklanıyor. Çünkü velileri tazim ve onlara
kurbanlar kesmek şirktir. adlı eserini kaleme almıştır. Yaklaşık 50 sayfa
olan bu kitap asıl itibariyle şirki beyan etmiş ve
Şayet dersen; onlar bu yaptıklarıyla müşrik o dönemde yaşayanlarla, Mekkeliler'in yaptık-
olduklarını bilmiyorlar? larının farklı olduğunu söyleyenlere tafsilatlı
cevap vermiştir. Yukarıda zikrettiğim İbni
Derim ki; Fukaha riddet kitaplarında Kayyım'ın da rahimehullah kıyasını aktarmış
açıkça belirtmişlerdir ki; 'Kim küfür ve onaylamıştır. Hatta kardeşlerimiz
sözünü söylerse manasını kast etme- de çok iyi bilirler ki; kıyasın en üst
se dahi kafir olur.' Zaten bu durum mertebesi 'Kıyas-ı evla'dır. Kıyas
dahi onların İslam'ın hakikatini ve illetle yapılır. Şayet hükmü İslam
vahyin rehberliğinde

tevhidin mahiyetini bilmedik- tarafından belirlenmeyen bir


lerini gösterir ve bu halleriyle şeyi hükmü belli olana kıyas
onlar asli kafirler gibidirler. kıyasın en üst ediyorsak hükmü belli olma-
mertebesi 'Kıyas-ı yanda illet daha belirginse
evla'dır. Kıyas illetle yapılır.
Şayet dersen; iki tai- buna kıyas-ı evla diyo-
Şayet hükmü İslam tarafından
fe eşit değildir. Bun- belirlenmeyen bir şeyi hükmü ruz. Örneğin Allah
lar Kelime-i Tevhid'i belli olana kıyas ediyorsak hük- subhanehu ve teâlâ "Anne
söylüyorlar. Allah mü belli olmayanda illet daha babana öf bile deme"  21
Rasûlü: "İnsanlar bu kelime- belirginse buna kıyas-ı buyurmuştur. Öf demenin
yi söyleyinceye kadar onlarla evla diyoruz.
yasaklanmasında illet onlara
savaşmakla emrolundum" di- eziyet etmektir. Kur'an onları
yor. Usame radıyallahu anh bu keli- dövmenin hükmünü zikret-
meyi söyleyen birini öldürdüğünde memiştir. Alimlerimiz; onlara öf
Allah Rasûlü: "Sen bu kelimeyi söyle- demek dahi eziyet illetinden dolayı
diği halde mi onu öldürdün" demiştir. yasaklanmışsa onları dövmek daha
Ayrıca bunlar müşriklerden farklı ola- katı ve kesin bir şekilde yasak olmalıdır.
rak namaz kılıyor, oruç tutuyor, zekat veri- Çünkü eziyet illeti dövmede daha belirgin-
yor ve hac ediyorlar. dir demişlerdir. İmam Şevkani rahimehullah kita-
bın 46. sayfasında;
Derim ki; Ancak hadislerde "İslam'ın hakkı
müstesna" deniyor. Hakkından kasıt; uluhiyet '…Bilakis bunlar ölüler hakkındaki itikatların-
ve ibadette Allah'ı subhanehu ve teâlâ birlemektir. Ka- da öyle boyutlara vardılar ki; müşrikler putları
birperestler uluhiyet ve ibadette Allah'ı birle- hakkındaki inançlarında o boyutlara varmamış-
mediler. Böyle olunca da bu kelime onlara fay- lardı. Cahiliye ehline bir sıkıntı dokunduğunda
da sağlamadı. Çünkü bu kelime manasıyla amel sadece Allah'a dua ediyorlardı. Kabirperestler ise
etmeyenlere fayda sağlamaz. Yahudiler de bu
kelimeyi söylüyordu ama bazı Rasûlleri inkar
edince onlara fayda sağlamadı. 20. Sayfa 1-30 arasından özetle. Bazıları İmam San'ani'ye farklı bir
görüş nispet etse de bu kitabı en güzel cevaptır. Ve onun kendi
kaleminden ve beyanından bu görüşten döndüğü sabit değildir.
Şayet dersen; bunlar 'Biz kabirlere ibadet et- Birilerinin ona nispet etmesidir. Ancak kendi eseri bunu yalanla-
maktadır.
21. 17/İsra, 23

10
darda ve rahatlıkta dahi ölülere dua ediyor, onlara
yöneliyorlar.'

Kendi toplumunda yapılan şirki Mek-


ke müşriklerinin fiiline kıyas eden ve hatta
Mekkeliler'in şirkinden daha ileri görenlerden
biri İmam Muhammed bin Abdulvehhab'tır ra-
himehullah. Tevhidle ilgili dört kaideyi izah ettiği
kısa ama faydası büyük sayfalar arasında şöyle
der;

'Dördüncü kaide; bizim zamanımızın müşrik-


leri ilk dönem müşriklerinden daha şedittir. Çün- maz kılıyor, oruç tutuyoruz. Böyle olunca
kü ilk dönem müşrikleri rahatlıkta Allah'a şirk nasıl olur da bizi onlar gibi kabul edersiniz ?
koşuyor, zorlukta ise ihlasla O'na kulluk ediyor-
lardı. Şimdiki müşriklerin şirki rahatlık ve zorluk Cevap: Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem bir me-
anında daimidir. Bunun delili Allah'ın şu sözüdür;
selede inanıp bir meselede inanmayanın kâfir
"Onlar denizde olduklarında dini Allah'a halis olduğu hususunda bütün ilim adamları ittifak
kılarak ona dua ederler. Onları kurtardığı zaman etmişlerdir. Kur'an'ın bir kısmına inanıp, bir
ise Allah'a şirk koşarlar." ' kısmına inanmayan, tevhidi kabul edip nama-
zın farziyetini inkâr eden yahut tevhide ve na-
Evet, bir imam daha kendi dönemindeki in- mazın farz oluşuna inanıp zekâtın farz oluşuna
sanları Mekkelilere kıyas etmiş ve hatta kendi inanmayan ya da hepsine inanıp orucun yahut
toplumunu şirkte daha ileride görmüştür. Şunu haccın farz oluşuna inanmayan da aynı hüküm-
hatırlatmamda fayda vardır: İmam, 'Keşf-u Şu- dedir.
buhat' adlı eserini müşriklerin şüphelerini gi-
dermek için yazmıştır. Ve bazılarının diline do- "Allah'ı ve Peygamberlerini inkar eden, Allah
ladığı bu şüpheye bizzat kendisi cevap vermiştir. ile Peygamberlerinin arasını ayırmak isteyen, 'ba-
zılarına inanıyor, bazılarını inkar ediyoruz' diyen
Hatta ilk müşriklerle kendi zamanındaki müş-
ve bunun arasında bir yol tutturmak isteyenler var
riklerin aynı olmadığı, çünkü bunların Kelime-i
ki; Bunlar gerçekten kâfir olanlardır. Kâfirler için
Şehadet'i reddetmeyip ikrar etmesi iddiasına
ise aşağılayıcı bir azap hazırlamışızdır."  22
'Onların en büyük şüphelerindendir' demiştir.
İnanılması gereken bazı şeylere inanıp bazı-
Rasûlullah'ın harp ilân ettiği kimselerin bu-
larına inanmayanın kâfir ve zikredilen cezaya
günkü müşriklerden daha sağlam bir akla sahip
müstahak olduğunu bizzat Allah subhanehu ve teâlâ
olduklarını ve şirk yönünden bunlardan daha
izah ettiğine göre; şüphe ortadan kalkmış olur.
hafif olduklarını öğrendiysen bil ki; bunların
Bilinmektedir ki Tevhid, Peygamberin sallallahu
bizim fikirlerimiz hakkında ileri sürecekleri bir
aleyhi ve sellem bildirdiği en muazaam farzdır. Na-
şüphesi daha vardır. Ve bu, onların en büyük
mazdan, zekattan, oruçtan ve hacdan daha mu-
şüphelerindendir. Cevabına iyi kulak ver!
azzamdır. Nasıl olur da Rasûlullah'ın bütün teb-
Derler ki: Haklarında Kur'an inen kimse- liğ ettiklerini yaptığı halde bu farzlardan birisini
ler inkâr eden kâfir olur da, bütün Peygamberlerin
yolu olan tevhidi inkâr eden kâfir olmaz? Hay-
Allah'tan başka bir ilâh olmadığına inan- ret! Bu cehâlet ne kadar acayiptir.
mazlar. Peygamberi yalanlarlar, öldükten
sonra dirilmeyi inkâr ederler, Kur'an'ı ya- Denilebilir ki: Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sel-
lanlar ve onu sihir kabul ederlerdi. Hal- lem sahabeleri, Allah'tan başka ilah olmadığına,
buki biz; Allah' tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem O'nun Rasûlü
Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem O'nun Rasûlu olduğuna şehadet ettikleri, ezan okuyup namaz
olduğuna şehadet ediyor. Kur'an'ı tasdik edi-
kıldıkları ve Peygamberle beraber Müslüman
yor, öldükten sonra dirilmeye inanıyor, na- Safer
1435
22. 4/Nisa, 150-151

OCAK’14 • SAYI: 24

11
oldukları halde beni Hanîfe ile savaşmışlardır. İslam şeriatının dışına çıkanlar da hak ettikleri şe-
Şayet birisi; Onlar Müseyleme'nin Peygamber kilde muamele görürler.'
olduğunu iddia ediyorlar dese:
Bu sözü alıp: 'Bu yaklaşımlar bize içinde ya-
Deriz ki; bizim istediğimiz de bu cevaptır. şadığımız toplumu genel olarak veya asıl itibariy-
Bir insanı Peygamber mertebesine çıkaran kafir le Müslüman kabul etmemiz gerektiğini gösterir.'
olup malı ve canı helal oluyorsa; Kelime-i Şe- derler.
hadet ile namaz ona fayda vermiyorsa; Şemsan
veya Yusuf 'u yahut bir sahabe veya Peygamberi Allah'tan geldik, tekrar O'na subhanehu ve teâlâ
Allah'ın mertebesine yükselten nasıl olur? döneceğiz. Şurası bir gerçektir ki; İslam belde-
leri işgal edilir ve orada bulunan Müslüman-
"Yine Allah, bilmeyenlerin kalbini mühür- lar işgalcilerden ayırt edilebilir konumdaysa,
ler."  23  24 onların küfrüne itikad etmek hata olur. Ancak
işgalcilerin başa gelmesi için oyu o halk veri-
İki toplum arasındaki ortak illet Allah'a şirk yorsa, küfür nizamını ayakta tutan ve koruyan
koşuyor olmalarıdır. Yoksa bir toplumun bu kafir askeriyeyi o halk oluşturuyorsa, alimle-
kelimeyi nutkedip, diğerinin inkar etmesi; rin Ubeydiler'de küfrün aslı kabul ettikleri
birinin Rasûl'e iman edip, diğerinin red- şahısları ilahlaştırmayı, o halk okullarda
detmesi veya birinin yaptığına ibadet çocukları aracılığıyla veya kabirlerde
deyip, diğerinin dememesi hükmü yapıyorsa bu nasıl bir kıyas, nasıl bir
değiştirmez. İlk satırlarda da söy- çıkarımdır? Yani içinde yaşadığımız
lediğimiz gibi bu maddeler ortaya ve durumu bu olan halkı alimlerin
vahyin rehberliğinde

çıkmadan da Allah onları yap- zikrettiği halklara kıyas etmek


tıkları amellerle müşrik kabul İki
ve bu neticeye ulaşmanın adı-
etmişti. toplum arasındaki
ortak illet Allah'a şirk nı fıkıh koymak şaşırtıcıdır.
Evet, bu meselede koşuyor olmalarıdır. Yoksa bir Gerçekten kardeşlerimin
kıyası kabul etmeyen
toplumun bu kelimeyi nutkedip, bu çelişkiyi düşünme-
kardeşlerimiz, kıya-
diğerinin inkar etmesi; birinin lerini isterim.
Rasûl'e iman edip, diğerinin red-
sın hiç mümkün olma- detmesi veya birinin yaptığına
Örneğin, Ubeydiler
dığı başka bir meselede ibadet deyip, diğerinin
dememesi hükmü ile ilgili alimlerin söyledik-
öyle bir kıyas yapmışlardır
değiştirmez. lerine bakalım;
ki; söylenecek söz bulmakta
zorlanıyorum. İddia şudur; Kadı İyad rahimehullah 'Tertib el-
'Bu sistemler küfür sistemleri ola- Medarik' eserinde;
bilirler. Ancak halklar asıl itibariyle
İbnu Azire:
Müslümandır. Çünkü Ubeydiler uzun
yıllar İslam alemine hükmettiler. Alimler __ Ona soruldu. Sunni olduğu halde
Ubeydiler'i tekfir etti. Ancak onların tebaası Ubeydiler'e hatiplik yapanların durumu ne-
olarak yaşayanları tekfir etmediler. Aynı şekil-
dir?
de Tatarlar İslam alemini işgal etiğin de Mar-
din mıntıkasını Müslümanlardan aldılar. İbni __ Onlar hutbelerinde: 'Allah'ım yönetici olan
Teymiyye'ye Mardin'in durumu sorulduğunda; ve yeryüzünün varisi olan kuluna salat et' demi-
Tatarlar ile işgalden önce orada bulunan Müslü- yorlar mı?
manları ayırdı. Ve özet olarak:
__ Evet, dediler.
'(…) Mardin, ne askeri Müslüman olan İslam
beldesi ne de halkı kafir olan küfür beldesidir. İbnu Azire onlara sordu:
Mardin üçünü bir kısım olan daru'l mürekkebtir.
Müslüman orada hak ettiği şekilde muamele görür. __ Biri hutbe verse ve hutbesinde Allah'ı ve
Rasûlü'nü en güzel şekilde övse sonra da Ebu Cehil
23. 30/Rum, 59
cennette dese kafir olur mu?
24. Şüphenin cevabını özetle aktardım. İmam bu şüphenin batıl ol- __ Evet, dediler.
duğunu başka delillerle de açıklık getirmiştir.

12
__ İşte bu yönetici Ebu Cehil'den daha kötüdür,
dedi.
Bu soru Davudi'ye soruldu:
__ Onlara hatiplik yapan ve onlara dua eden
kafirdir, öldürülür., dedi.'

İmam Zehebi, Kadı İyad'dan rahimehumul-


lah nakletti; 'Kayrevan alimleri icma etti ki;
Ubeydiler'in durumu zındık ve mürtedlerin duru-
mudur.'

Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab rahime- memişlerdir. Sadece onların hakimiyeti altında
hullah: 'Ubeydiler'in hali de böyledir. Onlar hicri
yaşamışlardır. Bununla beraber Ubeydiler kü-
300'lü yılların başlarında ortaya çıktılar. Liderleri fürlerini cihad, itaat, şeri mahkemeler arkasına
olan Ubeydullah, Fatıma radıyallahu anha soyundan gizlemişlerdir.
olduğunu iddia edip, cihad ve taat örtüsü altında
zuhur etti. Mağrib ehlinden birileri de ona tabi Şimdi, aramızda ortak şey olan Allah'ın aza-
olunca büyük bir devletleri oldu. O ve ondan son- meti adına soruyorum; içinde yaşadığınız top-
ra çocukları Mısır ve Şam bölgesini de ele geçirdi- lum bu durumda mıdır?
ler. Namazları cemaatle kılıp, cumayı ikame ettiler.
Kadılar ve müftüler tayin ettiler. Lakin onlar şirk Yöneticiler küfürlerini gizleyip şeriatla mı
ve şeriata muhalefet izhar ettiler. Onların nifakına hükmediyorlar?
delalet eden şeyler onlardan açığa çıktı. Alimler
onların kafir olduğunda ittifak etti. Halk onların izhar ettiği demokrasi, kabir-
İslam'ın şiarlarını ve şeriatını izhar etmeleri- perestlik, Rububiyyeti dahi Allah'tan başkasına
ne rağmen alimler onların beldelerinin harp di- veren eğitim sistemi, İslam düşmanı tağutların
yarı olduğuna ve onlarında kafir olduğunda icma takdis ve sevgisi, Allah'ın diniyle dalga geçme,
ettiler. Mısır'da alim ve abid olan insanlardan çok milliyetçilik, modernizm vb. izmler, Allah düş-
kişi vardı. Mısırlıların bir çoğu onların çıkar- manlarını dost edinme, Allah'ın dininden yüz
dıkları küfürlere onlarla beraber girmemiş olsa çevirme vb. küfürlere yöneticilerle beraber gir-
da alimler bu zikrettiğimiz hükümde ittifak et- memişler midir?
tiler.'  25
Allah için söyleyin? Hangi ölçüyle kıyas ya-
Şimdi delil olarak alınan Ubeydiler kıssasına pıyor, neye göre tutumunuzu belirliyorsunuz?
ve alimlerin ne dediğine beraber bakalım kar- Alimler dediğinizde, bunu hangi ölçüye göre
deşlerim. kabul ediyorsunuz? Ben size, Türkiye'de bazı-
larının yaptığı alim bezirganlığını yakıştırma-
a. Ubeydiler kafirdir. Ve onların namaz kıl- dım, hiçbir zaman yakıştırmam. İstediği alimin
maları, kadılarının bulunması onların küfre gir- istediği fetvasını alan ve bunu da alimlere ittiba
mesine engel olmamıştır. Çünkü onlarda müş- diye isimlendiren zümreden, siz kardeşlerimi
rik olmanın esas illeti olan ve Kelime-i Tevhid'i tenzih ederim. Ancak bu konudaki çelişkiyi de
bozan şirk vardır. size hatırlatmak isterim.

b. Onlara destek veren, onlara dua eden, on- Mardin fetvası da bundan farklı değildir.
lara imamlık yapanlar onlar gibi kafirdir. Velev Fetva ne kadar açıktır. Net bir şekilde işgal eden
Sünni olup onları şirke düşüren aşırı Şii görüş- ve kafir kabul edilenle ona başkaldıran ve on-
lerine katılmasa da. dan ayrılan bir halk vardır. Sorarım sizlere bu
ülkenin kafir ordusu kimden müteşekkildir?
c. Onların yönetimi altında olan halk on- Uzaylılardan mı? Yoksa sizin İslam kabul etti-
ların izhar ettiği küfürlerde onlara ortaklık et- ğiniz toplumun çocuklarından mı? Polis halk,
Safer
asker halk, memur halk, daha önemlisi o dö- 1435
25. Muhtasar es-Siyre, 6. Delil.

OCAK’14 • SAYI: 24

13
nemde alimlerin küfürlerinin altını çizdiği yö- Rabbim sizleri ve bizi hakka muvaffak kılsın.
neticiler yani bürokrat ve siyasetçiler dahi halk.
Yani kimse bir yeri işgal etmiş değil. Seçimler Kardeşlerim, İrca Tehlikesinden
yapılıyor ve halk yöneticisini kendi belirliyor. Allah'a Sığınalım
Bu kısmı yazmaya başlamadan önce belirt-
Mesela, İbni Teymiyye'nin rahimehullah bu fet- meliyim ki, sizleri Mürciyelikle itham etmiyo-
vasını alana kadar, neden onun Tatarlara destek rum. Bundan da Allah'a sığınırım. Sadece çalan
verenler hakkındaki fetvalarını almıyorsunuz? tehlike çanlarına dikkat çekmek ve bazen iste-
Çünkü bu halk bir yere kıyas edilecekse veya bir meden de olsa ircaya muvafakat ettiğinizi hatır-
fetvayla konumu belirlenecekse asıl Tatarlara latmak isterim.
destek verenler hatta bizzat onları oluşturanlar
zümresine dahil edilmeli değil midir? Oy kullanma meselesinin tevhide aykırı
bir durum olduğunu siz de kabul ediyorsunuz.
Veya İbni Teymiyye'nin 'mümteni' taifelerle Hakimiyetin Allah'ın subhanehu ve teâlâ hakkı oldu-
ilgili söylediklerini neden zikretmiyorsunuz? ğu, bunu O'na tahsis etmenin ibadet oluşu,
Siz bu halkı İslam'a göre yargılamak ve hüc- O'ndan başkasına verilmesinin şirk oluşu
cet ikame etmek isteseniz sığınacakları sizin yanınızda da izahtan varestedir. An-
ilk merci kanunlar ve sizin mümteni cak bu her asırda farklı şekillerde olu-
kabul ettiğiniz güvenlik olacaktır. yor. Kimi zaman insanlar örflerine
Allah'ın şeriatına gelmeyen ve ve onu belirleyen aşiret ağala-
kendisi dine davet edildiğin- rına bu hakkı verdiler, kimi
de dahi bunu kanun yoluy- zaman diktatörlerine, bazen
vahyin rehberliğinde

Kıyas yapılası yerde kıyası terk edip,


la çözen insanlar için İbni kıyasın asla mümkün olmadığı yerde de din adamlarına... Asrı-
Teymiyye'nin daha açık kıyasa başvurdunuz! Ubeydiler ve
mızda ise bu cürüm oy
Mardin fetvasında illet; işgale uğramış
fetvaları varken, hiçbir topraklardaki Müslümanların izhar edilen vererek yapılıyor.
yönden uyuşmayan Mar- şirk, küfür ve işgale ortak olmaması,
din fetvası niye? Çocukları- onlardan temeyyüz etmiş olmasıdır. Oy veren insanların iti-
na tevhidi anlattığınız anne ve kad ve amellerini birbirinden
babalar sizi nereye şikayet edi- ayırmak ne kadar doğrudur?
yor? Sizin asli küfür kabul ettiği- 'Yaptıkları amel şirktir, asla tasvip
niz ve yöneticileri kendiyle mümteni etmiyoruz, ancak oy kullananlar ha-
kimiyeti Allah'tan başkasına vermek adı-
taife diye isimlendirdiğiniz kanunlara ve
na değil de, sağlık, yol, ekonomi, iş imkanla-
o kanunların bekçilerine! Allah için nasıl
rı ve benzeri sebeplerden veriyor' diyorsunuz.
oluyor bu? Bu kanunları yapanlar kafir, onları
Durum böyle olunca da kasta bakmadan tekfir
koruyan ve sahip çıkanlar kafir, İslam şeriatına
olmaz diyorsunuz.
karşı bu kanunların arkasına gizlenenler kafir...
Ve bu konuda da genelde İbni Teymiyye'nin Ta- Eğer bir amel ne kasıtla yapılırsa yapılsın,
tarlar hakkındaki fetvaları zikredilir. Ancak bu karşıdakine Allah'a ait bir hakkı veriyorsa ve
kanunu yapanları gönülden seçen, kanunları karşıdaki yönetici bu oyla açıktan Allah'ın şe-
koruyan asker ve polisin içinden çıktığı, başı sı- riatı dışında bir şeriatı yaşıyor ve yürürlükte
kıştığında bu kanunların arkasına sığınan halk tutuyorsa, o ameli yapanın kastının ne önemi
Müslüman! vardır?
Kıyas yapılası yerde kıyası terk edip, kıyasın Böyle bir durumda amel ile itikad ayrımına
asla mümkün olmadığı yerde kıyasa başvur- gitmek irca ehlinin yaptığı şeylerden değil mi-
dunuz! Ubeydiler ve Mardin fetvasında illet; dir?
işgale uğramış topraklardaki Müslümanların
izhar edilen şirk, küfür ve işgale ortak olmama- Örneğin muasır mürciye, tağutlarını aynı
sı, onlardan temeyyüz etmiş olmasıdır. Ancak gerekçeyle savunduğunda, onların amelleri bo-
bu halk bunlardan ayrılmadığı gibi, alimlerin zuk olsa da niyetlerinin temiz olduğunu söyle-
Ubeydiler'i ve Tatarlar'ı tekfir ettikleri her hu- diğinde, buna ilk sizler karşı çıkıyorsunuz. İs-
susu kendilerinde barındırıyorlar! lam, amelin kendine bakar diyorsunuz. İtikadla

14
ameli ayırmak irca ehlinin işidir diyerek karşı
çıkıyorsunuz. Farkında mısınız asrın en ciddi
şirklerinden biri olan bu meselede sizler de iti-
kadla ameli ayırıyorsunuz!

Diyebilirsiniz: 'Biz bu meseleyi kapalı bir me-


sele olarak kabul ediyoruz. Ondan dolayı bu tafsi-
lata gidiyoruz.' Ben sormak istiyorum. Bir mese-
lenin kapalılığı ve açık oluşu nasıl mümkündür?
Birileri bir meseleye kapalı dedi diye o mesele
kapalı olur mu?

Elbette hayır. Meselenin kapalılığı ve açıklığı Sonra meclis yer altında bir kurum değil ki?
üç şekilde olur. Herkes mecliste ne yapıldığını görüyor. Hatta
bu, devletin resmi televizyonundan yayınlanı-
1. Meselenin delilleri kapalıdır. Konuya de- yor.
lalet eden deliller ona muhalefet edeni sapıklığa
nispet edecek açıklıkta değildir. Ben hükmün Yani meselenin vakıası kapalı değildir. An-
Allah'a ait oluşu, yaratma ve emretmenin aynı cak birileri yanlış kıyaslar yapıp, tarihten bazı
anda Allah'a sıfat kılınması, hükmünde Allah'ın alakasız örnekler aktardıktan sonra 'İşte bu me-
şerikinin olmayacağının delillerini zikretmenin sele de böylece kapalıdır' demesi açıkçası bu say-
dahi gereksiz olduğunu düşünüyorum. Haki- dığımız gerçekleri değiştirmez.
miyetin Allah'a ait oluşunun delilleri güneşin
aydınlığından daha açıktır. 3. Kişinin kendi kapalıdır. Yani tevhidin ca-
hilidir. Kafası Allah'ın kelamına ve Rasûlü'nün
2. Meselenin vakıası kapalıdır. Olur ki bir sünnetine kapalıdır. O tevhide dair, Rabbinin
mesele hakkında yaşanan vakıa açık değildir. hak ve hukukuna dair hiçbir şey bilmez. Uy-
Vakıa kapalı olduğundan meseleye kapalı mu- duruk önderler, gereksiz menkıbeler, hatta ko-
amelesi yapılabilir. mik fıkralar kadar Rabbinin hukukuna dair yer
yoktur zihninde. Buna binaen de tevhide dair
Bu ülkede herkes, sistemin şeriat dediği bir her mesele onun kafasında kapalıdır. Çünkü
devleti kaldırdığını onun yerine İslam düşman- vahiyden yüz çevirmiş, Rabbinin dininde ca-
lığıyla maruf bir rejim ikame ettiğini biliyor. Bu hil kalmıştır. Ona Muhammed'in sallallahu aleyhi
devletin laiklik anlayışının dinlerden ziyade şe- ve sellem dini anlatıldığında 'Biz babalarımızdan
riata mesafeli olduğunu da... İlkokuldan başla- bunu duymadık' der. Ona Allah'ın kelamı işaret
mak üzere demokrasinin ne olduğu, oy kullan- edildiğinde 'Biz anlamayız' der. Ona tevhid an-
ma hakkının demokratik bir hak olduğu, şeriat latıldığında 'Fazla dalma boğulursun' diye kar-
sisteminde seçme seçilme hakkı olmadığından şılık verir. Yaban eşeğinin aslandan kaçtığı gibi
bunun gericilik olduğu insanlara öğretiliyor. Rabbinin öğüdünden kaçar. Hâli bu olan ada-
mın elbette tevhidî meselelere muhalefet etmesi
Bu ülkede partiler oy isterken 'Daha iyi ka-
normaldir.
nun yapmak' için oy istiyorlar. Daha çirkini bu
ülkede referanduma gidildi. İnsanlardan, direk İnsafla vakıaya baktığımızda meselelerin
anayasa yapmak için oy aldılar. delillerinde ve vakıasında değil, insanların ka-
falarında kapalılık olduğu görülecektir. Bu da
Bu ülkede çıkarılan kanunlarla 18 yaşından
insanlar için özür değildir. Bundan dolayı hangi
büyüklere zinanın helal olduğu, içkinin helal ol-
isim adı altında olursa olsun, bu insanların kasıt
duğu herkes tarafından biliniyor.
ve amellerinde ayrıma gitmek doğru değildir.
Seçim zamanlarında hususen, sair zaman-
İrca noktasında uyarıda bulunmak istedi-
larda umumen televizyonlarda, tartışma prog-
ğim bir diğer mesele ise şudur; halkta asıl olarak
ramlarında insanlara demokrasinin ne olduğu, Safer
İslam'ı gördüğümüzde bunu neye dayanarak ya- 1435
seçme seçilme hakkı anlatılıyor.

OCAK’14 • SAYI: 24

15
pıyoruz? Dikkatle düşünüldüğünde kendilerini edilmeyip üzerinde düşünülmediğinde, okudu-
İslam'a nispet dışında bir şey yoktur. Bu insan- ğumuz kitapların algılarımızı yönlendirmesine
larda Tevhid'in esası olan Allah'ın ibadette bir- müsaade ettiğimizde, maalesef bu sonuçlar çı-
lenmesi bulunmadığı gibi, dinin giriş şartı olan kıyor ortaya.
tağutu inkar ve ondan ictinab da yoktur. Şirkin
ne olduğu kapalı olduğundan her türlüsüne Örneğin sahabeden başlayalım. Kendisinde
rastlamak mümkündür. Öyleyse bizim bunla- riddet vuku bulan ve İslam ahkamından bazısını
rı İslam kabul etmemiz ve bunu asıl kılmamız, reddeden bir toplumla karşılaştılar. Ve toplum
aslen onların İslam nispetlerinin alameti olan Kelime-i Tevhid'i nutketmeye, hatta kendilerini
Kelime-i Şehadet'i nutkedişleridir. Anlamını İslam'a nispet etmeye devam ediyorlardı. Sade-
ce bir şahsı, belli bir şüpheden dolayı Peygam-
bilmedikleri, bozan her türlü unsuru işledikleri,
tağutlardan ve onlara kulluktan uzak durmaya ber kabul etmişlerdi. Sahabe onların Kelime-i
onları sevk etmeyen bir Kelime-i Tevhid... Ben Tevhid'ini İslamlarına alamet kabul etmedi. Ne
bu konuda fırkaların görüşlerini zikretmeyi hükmi anlamda ne de hakiki anlamda... Sizin
gereksiz görüyorum. Ancak irca altında sı- kullandığınız nasları size aktaran sahabenin
nıflandırılacak bazı fırkaların; Kelime-i bizzat kendisidir. Ancak sizin anladığınızı an-
Tevhid'in nutkunu İslam için yeterli say-lamamış, daha başka şekilde davranmışlardır.
Bu insan- dığını biliyoruz. Bunun nedeni, nasları iptal veya inkar değildir.
Vakıası bilinen ve toplumun durumunun net ol-
larda tev- Aslen siz bu toplumda ya- duğu yerlerde sahabe böyle davranmıştır.
hidin esası şıyor ve bu insanları çok iyi
olan Allah'ın tanıyorsunuz. Kahir ekseri- Şimdi söyleyebilirsiniz, iki toplum aynı
mıdır. Elbette aynıdır. Hatta Muhammed bin
ibadette birlenmesi yetin kelimenin manasını bil-
mediğini; bozan unsurlardan Abdulvehhab'ın rahimehullah şu sözünü hatırlatmak
bulunmadığı gibi, isterim:
habersiz olduğunu; tağutu
dinin giriş şartı duymadığından ictinab 'Denilebilir ki: Peygamber'in sahabeleri,
olan tağutu inkar etmesinin de mümkün Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in
ve ondan içtinap olmadığına şahitsiniz. Hal sallallahu aleyhi ve sellem O'nun Rasûlü olduğuna şe-
da yoktur. Şirkin böyle olunca dilimizle kabul hadet ettikleri, ezan okuyup namaz kıldıkları ve
etmesek de zımnen Kelime-i Peygamberle beraber Müslüman oldukları halde
ne olduğu kapalı
Tevhid'in bu haliyle toplum- Ben-i Hanîfe ile savaşmışlardır. Şayet birisi; onlar
olduğundan her ları İslam'a nispet edeceğini Müseyleme'nin Peygamber olduğunu iddia ediyor-
türlüsüne rast- ve doğal olarak da onlarda lar dese:
lamak müm- aslın İslam olduğunu savunu- Deriz ki; Bizim de istediğimiz bu cevaptır. Bir
kündür. yorsunuz. insanı Peygamber mertebesine çıkaran kafir olup,
malı ve canı helal oluyorsa; Kelime-i Şehadet
Elbette mezhebin gereği kişi onu ka- ile namaz ona fayda vermiyorsa; Şemsan veya
bul etmedikçe kişiye mezhep olmaz. Be- Yusuf'u yahut bir sahabe veya Peygamberi Allah'ın
nim gayem de bunu size kâl diliyle nispet mertebesine yükselten nasıl olur?'
etmek değildir. Ancak içinde bulunduğunuz
halin buna delalet ettiğini göstermek istiyorum. Şeyh rahimehullah, sahabe Peygamberin hakkın-
da dahi bu kadar hassas davranmışsa, Allah'ın
Belki diyebilirsiniz ki alimlerimiz hükmi hakkında daha hassas olunması gerektiğine dair
İslam'la, hakiki İslam'ı ayırmışlardır. Eyvallah! bize yol gösteriyor. Yani sahabe kendini İslam'a
Bunun doğruluğunda şüphe yoktur. Ancak va- nispet eden bir toplumun İslam'ın asıllarına
kıası bilinen bir meselede, işin hükmi olanıyla muhalefet ettiklerinde, onların İslam'a nispeti-
hakiki olanına gerek kalmaz. Bu, vakıasına dair ni ne hükmi ne de hakiki anlamda İslam'larına
hiçbir bilginin olmadığı yerlerde geçerlidir. Si- alamet saymamışlardır. Kendine selefi diyen
zin elinizde hüküm edecek hiçbir şey kalmaz, kardeşlerimizin bu konuda asıl selef olanın yap-
emarelerle bunu yaparsınız. Aslında sizlerin de tıklarından yüz çevirip, hicri altı veya yedinci
yerinde kullandığınız birçok örnek, bu söyledi- asrın nakillerine yapışması düşündürücü olsa
ğimi desteklemektedir. Ancak bunlara dikkat gerek.

16
Bazı kardeşlerimizin şöyle söylediklerini
duyar gibiyim. O topluma hüccet kaim olmuştu.
Onlar meseleyi çok iyi biliyordu. Bu toplumun
hali böyle olmadığından bizler aynı şeyleri söy-
leyemeyiz.
Adeta fukaha gibi resmedilen mürted toplu-
luk, aslında geneli bedevilerden olan insanlardı.
Ve Allah onlar için şöyle diyordu.

"Bedeviler küfürde ve nifakta daha katıdırlar


ve Allah'ın Peygamberine indirdiğini bilmemeye
daha yatkındırlar. Allah bilendir, hakimdir. "  26
Biz de yaşadığımız toplumun vakıasını ya-
Bu ayet açıkça onların cehaletine, fıkhetme- kinen biliyoruz. Açık ve kapalı her şirke bu-
yen bir toplum olduklarına delildir. Buna rağ- laştıklarını, en önemlisi de Allah'ın hakkı olan
men sahabe onların toplu olarak küfrüne hük- tevhidin cahili olduklarını, dinin giriş şartı olan
metmekten imtina etmemiştir. tağutu redde dair ne itikadî ne de amelî bir bil-
giye sahip olmadıklarını da biliyoruz.
"Bedeviler: 'İman ettik' dediler. De ki: 'Siz iman
Siz bırakın toplumu, İslamî cemaatlerle ara-
etmediniz. Ancak 'teslim olduk' deyin. Fakat iman
henüz kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve el- nızdaki ihtilafı söyler misiniz? Sizler bu top-
çisine itaat ederseniz O sizin amellerinizden hiçbir lumda İslam davası güden, bu uğurda bedel
şey eksiltmez. Şüphesiz Allah bağışlayandır, rah- ödeyen insanlarla dahi tevhidin asıllarında an-
met edendir.' "  27 laşamıyorsunuz! Onlarla ihtilafınız dinin temel
meselelerinde vuku buluyor. Tevhidin asılları-
Bu ayet dahi onların imanının nasıl olduğu- nı teferruat kabul eden, tevhide dair asılların
nu ve meseleyi ne kadar anladıklarını gösterme- konuşulmasını İslam toplumlarını bölen 'fitne'
si için yeterlidir sanırım. olarak değerlendiren insanlar bunlar. Şuurlu
olanının hali böyle olan bir toplumun, avamını
"İnsanlardan kimi de Allah'a bir kenardan (ya- nasıl İslam kabul edebilirsiniz?
rım yamalak) ibadet eder. Eğer kendine bir hayır
dokunursa onunla tatmin olur ve eğer başına bir Sürekli önemine vurgu yaptığınızdan dolayı
bela gelirse yüzüstü döner. O dünyayı da ahireti de İslam alimlerinin de izahatından istifade ederek,
kaybetmiştir. İşte bu apaçık bir kayıptır. "  28 sahabeden sonraki nesilden de nakil yapmak is-
İbni Abbas radıyallahu anh bu ayetin bedeviler tiyorum. Ancak şunu belirtmekte fayda olduğu-
hakkında indiğini söyler. nu düşünüyorum. Farkındaysanız ben İslam
alametleri konusuna girip konuyu gereksiz
"Medine'ye gelir, iman eder, sonra beldelerine bir mecraya kaydırmadım. Çünkü bizim ih-
dönerlerdi. Bolluk, evlat ve hoşnut oldukları şeyler tilafımız İslam alametleri meselesi değildir.
meydana gelirse 'bu iyi bir din' derledi. Hastalık, İhtilafımız; hali Müslümanlar tarafından
kıtlık vb. hoşnut olmadıkları şeyler olursa, 'bu kötü bilinen, vakıası açık olan toplumların İslam
bir dindir' der, dinlerinden dönerlerdi."  29 alametleri nasıl algılanmalıdır meselesidir.
Evet, genel olarak sahabe döneminde irtidad Allah subhanehu ve teâlâ kitabında:
eden bedevilerin hali buydu. Ve sahabe onların
meselelerin inceliğini anlamamalarını, cahil "Haram aylar sona erince müşrikleri nerede
oluşlarını, imanın tam kalplerinde yer etmeyi- bulursanız öldürün. Onları yakalayın. Onları
şini onlar ve içinde bulundukları toplumlar için hapsedin. Her gözetleme yerinde oturup onları
özür kabul etmediler. gözetin. Eğer tevbe eder, namazı kılar, zekâtı
verirlerse yollarını serbest bırakın (öldürme-
26. 9/Tevbe, 97
27. 49/Hucurat, 14
Safer
28. 22/Hac, 11 1435
29. İbni Kesir

OCAK’14 • SAYI: 24

17
yin). Muhakkak ki Allah çok affeden ve çok "Biz Kitab'ı (Kur'an'ı) sadece, hakkında ihtilafa
bağışlayandır. "  30 buyuruyor. düştükleri şeyi açıklaman için ve iman eden bir
topluma hidayet ve rahmet olarak indirdik."  34
Allah subhanehu ve teâlâ ayetin girişinde müşrikle-
ri öldürmeyi emretmiştir. Ayetin devamında ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu manayı ifade
bazı şartlar çerçevesinde bunun durdurulması- etmek için şöyle demiştir:
nı istemiştir. İlk olarak "…Eğer tevbe ederlerse"
"Ben insanlar La ilahe illallah diyene, namazı
ifadesini kullanmıştır. Tüm tefsir kitaplarında
kılıp zekâtı verinceye kadar onlarla savaşmakla
burada tevbeden kasıt 'Şirkten tevbe etmektir' emir olundum. Eğer bunu yaparlarsa canlarını ve
şeklinde açıklanmıştır. Ayrıca âlimler bu ayeti mallarını benden korumuş olurlar."  35
açıklarken sahiheyn  31 başta olmak üzere birçok
hadis imamının kitaplarında naklettiği gibi şu Şimdi şu soruyu sormak istiyoruz. Acaba
hadisi zikretmişlerdir: Allah subhanehu ve teâlâ can ve mal emniyeti için
"Ben insanlar La ilahe illallah diyinceye, na- şirkten tevbeyi şart koşarken, Rasûlullah sallallahu
mazı kılıp, zekâtı verinceye kadar onlarla savaş- aleyhi ve sellem farklı bir şart mı belirlemiştir? Asla.

makla emrolundum" Kuşkusuz o dönemde bir insanın düşmüş


olduğu şirklerden teberri ettiğini ve on-
Sözgelimi imam Kurtubi rahimehullah lardan pişmanlık duyduğunu Kelime-i
bu ayetin tefsirinde: 'Tevbe şirkten Tevhid ifade ettiği için Rasûlullah
dolayı yapılır ve öldürme onun böyle buyurmuştur.
yok olmasıyla ortadan kalkar'
demiştir. Ayrıca o dönemde bütün
vahyin rehberliğinde

bizim ihtilafımız İslam alametleri


meselesi değildir. İhtilafımız; müşrikler bu kelimenin ne
Tefsirci İbni Arabî de:
hali Müslümanlar tarafından manaya geldiğini çok iyi
'Bu ayet ve hadis, ikisi de
bilinen, vakıası açık olan biliyorlar ve bu kelimeyi
aynı manaya gelir' demiş- toplumların İslam alametleri söylemekle neleri ellerinin
tir.  32 nasıl algılanmalıdır meselesidir.
tersiyle ittiklerinin ve neleri
Dikkat edilirse Allah subha- kabul ettiklerinin bilincindey-
müşriğe İslam sıfatı
nehu ve teâlâ diler. Bundan dolayı da şirkten
vermek için şirkten tevbeyi şart teberrinin ve İslam'a girişin sem-
koştuğu gibi, bunun yanında Müs- bolü 'Kelime-i Tevhid' idi. Nitekim
lümanların onlarla olan muamelelerinde Allah subhanehu ve teâlâ:
yine bu noktayı esas almalarını emretmiş-
"Yoksa ilahları, tek bir ilah mı yaptı?
tir. Nitekim "…Fitne kalmayıncaya" dek onlar-
Şüphesiz bu şaşılacak bir şeydir."  36 buyur-
la savaşmanın manası da budur.
maktadır.
Meselenin asıl noktası ise; şüphesiz Allah
Şimdi şöyle bir şey düşünün. Müşrikler
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir zaman Kur'an'a
hem lat, menat putlarını bırakmayacak hem de
muhalefet etmez. Bilakis Rasûlullah Kur'an'ın
Kelime-i Tevhid'i söyleyecek olsalardı, acaba
hem sözlü ve hem de fiili olarak en güzel açık-
canlarını ve mallarını Allah Rasûlü'den kurtar-
layıcısıdır. Zaten onun görevlerinden biri de
mış olurlar mıydı? Bu büyük bir tezat değil mi-
budur.
dir? Kimsenin böyle bir soruya evet diyeceğini
"O Peygamberleri apaçık deliller ve kitap- zannetmiyorum. Öyleyse Kelime-i Tevhid; şirki
larla gönderdik. İnsanlara kendilerine indi- terk etmenin sembolü olduğu müddetçe, bir in-
rileni beyan etmen için sonra zikri (Kur'an'ı) sana İslam hükmü verir.
indirdik. Umulur ki düşünürler."  33
Nasıl ki Mekkeliler veya o gün yaşayanlara,
putlarına ibadet etmekle beraber bu sözü söy-
30. 9/Tevbe, 5
31. Buhari, Müslim 34. 16/Nahl, 64
32. Kurtubi Tefsiri 35. Buhari, Müslim
33. 16/Nahl, 44 36. 38/Sad, 5

18
lemeleri onlara bir fayda vermeyecekti; işte bu-
gün de durum aynen böyledir. Kişi bugünün var
olan şirklerine açıktan düşüyor ve bir yandan
da bu kelimeyi söylüyorsa, bu kelime ona ne
hükmi İslam anlamında ne de hakiki İslam an-
lamında bir fayda sağlamayacaktır. Zira bunun
sebebi de bu kelimenin şirkten tevbe özelliğini
yitirmiş olmasıdır.

Alimler kişinin içinde bulunduğu hale göre


onun İslam'a nispeti ve Kelime-i Tevhid'ine
yaklaşmışlardır. Bu da onların sahabenin fık-
hına muvaffak olduklarını gösterir. Bizde bu Eğer bir vacibi inkâr etmiş veya haramı mubah
toplumla iç içe olduğumuzdan hali bilinen saymışsa o itikadından dönmesi gerekir (İslam'ına
toplumlara yapılan muameleyi yapmak zorun- hüküm edilmesi için).'
dayız. Bizler hiç bilmediğimiz ve nazari olarak
hükmünü tartıştığımız insanlardan bahsetmi- Taberi ve başkaları şöyle demiştir. 'Birinci;
yoruz. Veya Kelime-i Tevhid dışında onların ("...La ilahe illallah...") Sadece Kelime-i Tevhid'i
ikrar etmeyen putperestlerle savaşırken söylen-
haline dair hiçbir bilgiye sahip olmadığımız in-
miştir. İkinci; ("...La ilahe illallah Muhammedun
sanlardan konuşmuyoruz.
Rasûlullah...") tevhidi ikrar edip, Nubuvveti inkâr
edenlere söylenmiştir. Üçüncü de; ("...Kim nama-
İmam Ebu Hanife'nin öğrencisi olan
zımızı kılar, kıblemize yönelir...") ise şuna işaret
İmam Muhammed rahimehullah 'Siyeru'l Kebir'
vardır. İslam'a girip de; itaat etmeyenlerle ve amel
adlı eserinde;
etmeyenlerle, ta ki boyun eğinceye kadar savaşılır.'
'Bir kâfir; üzerinde bulunduğu şeyin hilafına
bir şeyi açığa vurursa, onun İslam'ına hükmedilir.
İmam Nevevi rahimehullah şerhinde: 'Hattabi dedi
Bu konunun temel delili ise: "... İnsanlar La ilahe
ki: 'Malumdur ki burada kastedilen ehli kitap değil,
illallah deyinceye kadar onlarla savaşmakla emro-
putperestlerdir. Çünkü ehli kitap zaten 'La ilahe il-
lundum" hadisidir. Rasûlullah bunu söylemeyen
lallah' diyor. Buna rağmen onlarla savaşılır ve kılıç
putperestlerle savaştı. Ayrıca Medine'de Yahudi-
leri İslam'a davet ettiğinde ise "Peygamberliğinin kafalarından kalkmaz.'
kabulünü" imanlarına alamet saymıştır. "
İmam Nevevi rahimehullah devamla şöyle der:
'Bir Müslüman, bir müşriği öldürmek istediği 'Kadı İyad bunu zikretti –Hattabi'nin sözünü- ay-
zaman (ona saldırınca) müşrik: Allah'tan başka rıca üstüne şunları ekledi ve meseleyi açıklığa
ilah olmadığına şahitlik ederse, şayet o müşrik kavuşturdu. Dedi ki: (Kadı İyad): 'Can ve malın
bunu söylemeyen (kabul etmeyen) bir topluluk- korunma altına alınmasının 'La ilahe illallah'a
ta ise Müslüman onu öldürmekten vazgeçmeli- has olması, bu imanı kabul etmenin bir gösterge-
dir.'  37 sidir. Bundan kasıt Arap müşrikler ve tevhid ehli
olmayan putperestlerdir. Çünkü onlar ilk olarak
İmam Beğavi rahimehullah: 'Kafir şayet putperest İslam'a çağırılıp, bunun üzerine kendileriyle sava-
ise ve tevhidi ikrâr etmiyorsa 'La ilahe illallah' de- şılanlardır. Ama onların dışındakilerden, tevhidi
mesiyle İslam'ına hüküm olunur, sonra da İslam'ın ikrar edenlere gelince, mallarının ve canlarının ko-
tüm ahkâmını kabul edip, İslam'a muhalif tüm runmasında 'La ilahe illallah' yeterli değildir. Zira
dinlerden beri olmaya zorlanır. Eğer tevhidi ikrar onlar küfür halinde de bu sözü söylemektedirler ve
edip risaleti inkâr ediyorsa 'La İlahe İllallah' sözüy- ayrıca bu onların itikadındandır. Bundan dolayı
le İslam'ına hüküm olmaz, yani Müslüman olmaz. başka bir hadiste "...Ve benim Rasûl olduğuma
Ta ki 'Muhammedun Rasulullah' deyinceye kadar. şehadet edip, namazı kılıp, zekâtı verinceye dek"
Eğer Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem risaletinin denmiştir.'
'Araplara has' olduğuna inanıyorsa, İslam'ına hü-
(İmam Nevevi:) 'Bu kadı İyad'ın sözüdür.'
küm olunması için "tüm insanlığa" demesi gerekir.
Bende derim ki: 'Hadiste geldiği gibi bununla be-
Safer
1435
37. 5/345

OCAK’14 • SAYI: 24

19
raber tüm Rasûllerin getirdiğine iman da olmalı- Burada özellikle bizlerle aynı vakıayı pay-
dır…'  38 laşmış ve aynı konuları tartışmış tevhid imam-
larından nakillerle onların dilinden sizlere
Aslında kardeşlerimizin yerinde kullan- seslenmek istiyorum. Allah'tan subhanehu ve teâlâ
madıkları, muasır alimlerin algılarını yön- temennim; bunları sizlere ve bizlere faydalı kıl-
lendirerek hatalı tevil etmelerine neden masıdır.
oldukları deliller de buna işaret eder. Kar-
deşlerimizin kullandıkları Mardin fetvasını Sizleri tenzih ediyorum. Ancak son zaman-
bir daha düşünmelerini rica ediyorum. İşin larda bazı mirashor tipler türedi. Bulduğu mi-
Mardin halkı boyutunu gördükleri gibi, Ta- rası har vurup harman savuran ve mirasın asıl
tarlarla alakalı bölümünü de görmeliydiler. sahibine laf söylemekten geri durmayacak ka-
dar da nankör olanlara şahit oluyoruz. Kendi
Tatarlar yeni İslam'a girmiş bir topluluktu. sapık fehimlerinden tevbe etmek yerine, tevhid
Kelime-i Tevhid'i nutkediyor, namaz kılıyor, imamlarının aşırı gittiklerini iddia etmeye baş-
kendilerini İslam'a nispet ediyorlardı. Cuma ladılar. Tevhid imamlarının akidelerini yanlış
kılıyor, kadılar tayin ediyor, şer'i mahke- ve hatalı fetvalarıyla tashih etmeye kalkan
meler kuruyorlardı. En önemlisi hücceti muasır alimlerin, tevhidi bu imamların
anlamayacak kadar kaba ve bedevi, kitaplarından öğrendiğini unuttular.
İslam'ı hakkıyla fehmedemeyecek Bunun yanında selefin "Birine uya-
kadar da yenilerdi. Ancak bu caksanız ölenlere uyunuz. Çünkü
saydıklarımızın hiçbiri onla- dirinin fitnesinden emin olun-
rın İslam'ına hükmen delil maz" tavsiyesini unuttular.
vahyin rehberliğinde

hali malum bir toplumun Kelime-i


sayılmamıştı. Çünkü bir Tevhid'ini ve kendini İslam'a nispet Düne kadar Abdulkadir bin
topluluk olarak halleri edişlerini gerekçe göstererek onların Abdulaziz'i göklere çı-
aslen İslam toplumu olduğuna kardıklarını, bugün onu
biliniyordu. delil saymak, ircanın bizzat
yerden yere vurduklarını
kendisi olmasa da, ona doğru bir
Ubeydiler de böyleydi. kayış olduğunu düşünüyorum. ne de çabuk unuttular. Tâbi
Onlar da küfürlerini gizlemiş, oldukları dirilerin, henüz akı-
şeriat mahkemeleri ve kadılar betlerinin dahi netleşmediğini,
tayin etmişlerdi. İslam'ın özünü kitaplarını koltuk altlarından
temsil etiklerine inanıyorlardı. An- düşürmedikleri, ilginç fetvalarıyla
cak bunların hiçbiri onlara hükmi İslam meşhur alimlerinin Suriye'de ne idiğü
sıfatı verdirmedi. Çünkü halleri biliniyor- belirsiz saflarda saf tutup tevhid ve cihad
du. ehline sırt döndüğünü fark dahi etmediler.
Bir tarafta akıbetleri tevhid üzere neticelenmiş,
Aynısı, içinde yetiştiğimiz toplum için de iki asrı tevhid kandiliyle aydınlatan imamlar,
geçerlidir. Halleri bizim yanımızda malumdur. beri tarafta yaşarken tabileri tarafından sapık-
Çünkü Allah hidayetle şereflendirinceye dek lıkla itham edilen muasır alimler. İnanıyorum
biz de bu toplumun bir parçasıydık. Yani bizler ki selefin tavsiyesine uyarak, tevhid imamları-
öz benliğimizden, kendimizden konuşuyoruz. nın bu konudaki sözlerinden istifade ederiz.
Çok uzaklarda olan nazari bir meseleyi tartış-
Muhamed bin Abdulvehhab rahimehullah 'Tev-
mıyoruz.
hid' kitabında Kelime-i Tevhid'in tefsiri sadedin-
Meselenin aslına dönecek olursak; hali de: ' "Kim La ilahe illallah der, Allah'ın dışında
malum bir toplumun Kelime-i Tevhid'ini ibadet edilenleri inkar ederse kanı ve canı haram
ve kendini İslam'a nispet edişlerini gerekçe olur." Bu hadis Kelime-i Tevhid'in manasını açık-
göstererek onların aslen İslam toplumu ol- layan en büyük delildir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
duğuna delil saymak, ircanın bizzat kendisi sellem bu kelimeyi söylemeyi canı ve malı korumak
olmasa da, ona doğru bir kayış olduğunu dü- için yeterli görmedi. Bilakis onu söylemekle bera-
şünüyorum. Rabbim bizleri hakka muvaffak ber manasını bilmek, hatta bunu ikrar etmek ve
kılsın. dahi sadece Allah'a dua ediyor olmak da canın ve
malın korunması için yeterli değildir. Kişinin canı-
nın ve malının korunması; Allah'ın dışında ibadet
38. Nakiller için 'Güncel İtikad Meseleleri' 11-18 bknz.

20
edilenleri inkar etmekle mümkün olur. Bu konuda
tereddüd eder veya şüpheye düşese canını ve malı-
nı koruma altına alamaz.'
Torunu olan davet imamlarından Şeyh
Abdurrahman bin Hasen rahimehullah imamın
sözünü şerh ederken:
'…Kelime-i Tevhid'in nutku tek olan Allah'a
iman ve tağutları inkarı ifade etmeye delalet et-
mesi için kılınmıştır. Bu kelimeyi söyleyenlerde
asıl olan budur. Ancak bu kelimeyi küfür halinde
söyleyen, bu kelimeden kast edilen manayı yerine
getirmeyen kişilerin hali bu olduğu müddetçe on- Fakat bu kelimeyi söylediği halde onun gerek-
ları koruma altına almaz. Ta ki bu kelimeye küf- lerine boyun eğmeyen, Allah'a şirk koşan, Allah'la
ründen beri olduğuna delalet edecek başka şeyler arasında vasıtalar ve şefaatçiler edinip sadece
ekleyinceye dek.' Allah'ın kudretinde olan şeyleri onlardan isteyen,
cahiliye ehlinden müşriklerin putlarına yaptıkları-
Şeyh başka bir yerde: nı onlara yapanlara gelince bu kelime onlara fay-
'Bu noktada dikkat edilmesi gereken bir musi- da vermez. Onlar bu şehadetlerinde yalancıdırlar.
bet vardır. Bizim yaşadığımız bu çağın insanları ve Onların şahitlikleri şunun gibidir:
daha öncekileri iki şey aldatmıştır. "Münafıklar sana geldiklerinde: 'Şahitlik ederiz
ki, sen muhakkak Allah'ın Peygamberisin' derler.
Birincisi; sözü güzel söylediler mi bunu yeterli Allah senin muhakkak kendi Peygamberi olduğu-
görmüşlerdir. Amel yapmamayı ve sözün tam zıd- nu bilir. Bununla beraber Allah münafıkların ke-
dına amel etmiş olmayı önemsememişlerdir. Allah sin yalancı olduklarına şahitlik eder."
Rasûlü'nün Hariciler hakkında sözlerini unutmuş-
lardır. Şeyhin oğulları ve Hamd bin Nasıra sorul-
du: Müşrik harp esnasında Kelime-i Tevhidi
"En hayırlı olanın sözlerinden bir şeyler söylerler, söylerse ne olur?
ancak okun yaydan fırladığı gibi dinden çıkarlar."
Bu konuda tafsilat vardır. Şayet müşrik şirk
Bunun Kitap ve Sünnet'te örneği çoktur. Konu- ve küfür halinde bu sözü söylemiyorsa ve harp
şup amel etmeyen veya sözü ameline muhalif olan- esnasında söylerse ondan el çekmek gerekir. Allah
lar yerilir ve buğz olunurlar. Rasûlü dönemindeki müşrikler gibi. Onlar şirk
hallerinde bu kelimeyi söylemezlerdi. Söyledikle-
"Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katın- ri zaman da bu İslamlarına alamet sayılırdı. Bu
da bir gazab (konusu olması) bakımından büyüdü kelimeyi söyleyenden el çekilmesi gerektiğini ifade
(büyük bir suç teşkil etti). "  39 eden hadisler bu manaya işaret eder.
İkincisi; çoğu insan kendilerini İslam'a nispet Ancak müşrik, şirk halinde ve onun malını ca-
etmelerinin ve Kelime-i Tevhid'i nutketmelerinin nını mübah kılan amelleriyle beraber bu kelimeyi
canlarını ve mallarını koruma altına alacağını telaffuz ediyorsa, öldürülür malı ve kanı da helal-
zannettiler. Velev Kelime-i Tevhid'in anlamı olan dir. Ebu Bekir es-Sıddık'ın Araplar mürted oldu-
şirkin nefyi, ibadeti Allah'a halis kılma gibi şeyler- ğunda yaptığı gibi. Onlardan Kelime-i Şehadet'i
le amel etmeseler dahi...' söyleyen, namaz kılanlar ancak zekatı vermeyen-
Şeyhin oğlu Abdullatif bin Abdurrahman: ler vardı.'  40
'Bu zamandaki müşriklerin çoğu zannetti ki;
Kelime-i Tevhid'i söyleyenleri tekfir etmek Ha- Yani tevhid imamları da bu hadisleri mutlak
riciliktir. Oysa durum böyle değildir. Kelime-i kabul etmemiş, sahabenin fehmiyle yola çıka-
Tevhid'in tekfire engel olması; onun manasını bilen, rak tafsilata gitmişlerdir. Rabbim bizleri hakka
gerekleriyle amel eden, ibadeti Allah'a halis kılıp muvaffak kılsın.
ona şirk koşmayanlar içindir. Bu kelime bunlara
fayda sağlamıştır. Takip ettiğimiz menhecde vahye ve onun
Safer
1435
39. 61/Saf, 3 40. Nakiller için Fetava Eimme Necdiyye, 4/9-39.

OCAK’14 • SAYI: 24

21
doğru anlayışı olan selefin fehmine muhale- hari ve Müslim'in de aktardıkları, ayetin Uhud
fetten sakınalım. savaşına katılmadan yoldan dönen münafıklar
hakkında olduğudur. Müslümanlardan bir grup
Kardeşlerim, muayyen olan meselelerde onları öldürmek gerektiğini, bir diğer grup da
vahye muhalefetten sakınmamız gerektiği gibi, onlara karışmamak gerektiğine inanıyorlardı.
genel sayılacak adımlarımızda da bu muhale- Bunu kendi aralarında tartışıp iki ayrı görüşe
fetten sakınmalıyız. Bazen attığımız adımlar ayrılınca Allah onları uyaran bu ayetleri indirdi.
Kur'an ve Sünnet'in ruhuna veya selefin meto-
duna aykırı olabilir. Bunlar arasından hatırlat- Bir diğeriyse; bu ayetin Mekke'de kalan ve
mak istediklerim şunlardır. hicret etmeyen; ancak Müslüman olduğunu id-
dia edenler hakkında olduğudur. Müslümanlar
İlk olarak; sizler bazı amelleri ve onları iş- bunların durumunu tartışlar. Kimileri onların
leyen insanların durumunu tartışmaya açtınız. müşriklerle beraber olup onlara destek verdiği
Aynı zamanda muvahhid kardeşlerinizle aranı- için kanları ve mallarının helal olduğunu sa-
zı da açtınız. Müslümanların safında çatlağa vundu. Kimisi ise "Sizinle aynı kelimeyi söyle-
neden oldunuz. Yaptığınızın hata olduğunu yen insanları mı öldüreceksiniz?" diyerek iti-
düşünmekle beraber, hedefinizin bu ol- raz etmiş ve iki ayrı görüşe ayrılmışlardı.
madığını düşünüyorum. Sizin hedefle-
miş olduğunuz bu olmasa da orta- Olayın özü; zahir emirde Müs-
ya çıkan sonuç maalesef böyle lüman olan bir topluluk Allah'ın
olmuştur. Bununla beraber emirlerinden birinde geri
İslam için hizmet eden birçok kalmıştır. Bunu ister hicret,
vahyin rehberliğinde

insanın kafasını da karıştır- Kardeşlerim, muayyen olan isterse de cihad kabul ede-
dınız. meselelerde vahye muhalefetten lim. Allah'ın emrine bo-
sakınmamız gerektiği gibi, genel
Peki bütün bunlar sayılacak adımlarımızda da bu
yun eğen Müslümanlar
kimin için? Siz de takdir muhalefetten sakınmalıyız. geride kalanlar hakkında
edersiniz ki bu meseleler tartışınca, İslam saflarında
Müslümanların problemi olan ayrılık belirmiştir. Hakkında
meseleler değildir. Bunlar daha tartışılan insanlar buna değ-
ziyade dinden yüz çevirmiş ve her mediği için Allah sahabeyi uyar-
türlü şirk, bidat ve masiyet musibetiyle mıştır. Allah'ın emirlerine icabet et-
müptela toplumun meseleleridir. Acaba meyerek kendilerini içinde bulundukları
vahiy nazarıyla baktığımızda buna değer kötü duruma düşüren insanları siz ne diye
mi? Ya da bu insanların durumlarını tartışma- tartışıyorsunuz demiştir adeta.
ya açmak ve Müslümanların saflarında çatlağa
Bugün sizlerin durumlarını tartışmaya açtı-
neden olmak vahyin çizgisine ne kadar uygun-
ğınız veya ortaya attığınız düşüncelerden dolayı
dur?
Müslümanlar arasında durumları tartışmaya
"Size ne oldu da münafıklar hakkında iki gruba neden olan ve safları ortadan bölen insanlar
ayrıldınız? Oysa Allah onları işlediklerinden dola- kimdir? Değer mi acaba? Allah'ın tevhide dair
yı baş aşağı çevirmiştir. Siz Allah'ın saptırdıklarını tüm emirlerinden geri kalmış, dünyasını ahi-
mı doğru yola eriştirmek istiyorsunuz? Allah kimi retine tercih etmiş insanlar değil midir bunlar?
saptırırsa, onun için bir yol bulamazsın. Kendileri Hali bu olan insanlar hakkında bu tutum niye?
gibi sizin de inkar etmenizi ve onlarla eşit olmanı-
Saflarda iki düşünceye sebebiyet vermek niye?
zı istediler. Allah yolunda hicret etmedikleri sürece
onlardan dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse on-
Diyebilirsiniz bu bizim başlattığımız bir tar-
ları tutun ve yakaladığınız yerde öldürün. Onlar-
tışma değildir. Zaten var olan bir konuyu gün-
dan bir dost ve yardımcı edinmeyin."  41
deme getirmiş olduk. Doğrudur, bu tartışma
Tefsir kaynakları bu ayetlerle alakalı iki nü- vardır. Bunu başlatanlar hata etmiştir, bu konu-
zul sebebi aktardılar. Bunlardan ilki İmam Bu- ları tekrardan açıp bu hatanın devamına sebe-
biyet verenler de bu hataya ortak olmuştur. Bu
insanlar ne cihaddan ne de hicretten geri kal-
41. 4/Nisa, 88-89

22
mıştır. Bunlar bütün insanlığın kendinden do-
layı yaratıldığı tevhidden geri kalmıştır. Onların
dünyayı ahirete tercih etmeleri ve vahiyden yüz
çevirmeleri nedeniyle içine düştükleri durum
Müslümanların safında neden çatlağa neden
olsun ki? Buna değecek ne yaptılar bugüne dek?

İkinci olarak; Allah'ın subhanehu ve teâlâ kita-


bında açıkça iptal ettiği ve muteber saymadığı
şeyleri ihya etmekten sakınalım. Örneğin; 'Yö-
neticiler küfür ehlidir. Çünkü İslam'ın açık küfür
olarak kabul ettiği şeyleri işliyorlar. Ancak halk
böyle değildir. Onlar meselenin farkında değildir' boyunlarına halkalar dolarız. İşlediklerinden baş-
düşüncesi. Yöneticiler Allah'a şirk koşuyor ve ka bir şeyle mi cezalandırılıyorlar?"  44
insanları sistem aracılığıyla buna davet ediyor-
lar. İnsanlar vahiyden yüz çevirdiği için bunu "O gün her insanı imamıyla çağırırız…"  45
fark edemiyorlar. Ve aldatılıyorlar. Aldatılan ve
yaptığının farkında olmayan, ancak yöneticilere "Yaşadığı zamanda insanları hidayete veya
delalete çağıran yöneticiyle çağırırız anlamın-
ittiba ettiği için onların düzenine uymuş insan-
dadır."  46
ların durumu İslam'da nedir?
"Hep birlikte Allah'ın huzuruna çıkarlar. Zayıf- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kıyamet gü-
lar büyüklenenlere derler ki: 'Biz size uymuştuk. nünü anlatırken:
Şimdi siz Allah'ın azabından bir şeyi bizden sa-
vabilir misiniz?' Onlar da şöyle derler: 'Allah bizi "Kıyamet gününde insanlar bir araya toplanır,
doğru yola eriştirseydi şüphesiz biz de sizi doğru Rabbimiz: 'Her kim neye tapmışsa onun ardına
yola yöneltirdik. Şimdi sızlansak da katlansak da düşsün.' buyurur. Artık kimi güneşin, kimi ayın,
bizim için birdir. Çünkü bizim için sığınacak bir kimi tağutların peşine düşüp gider."  47
yer yok!"  42
Ayetler ve hadisler açıktır ki dünyada küf-
"Yüzlerinin ateşte evirilip çevrileceği gün: 'Ah! rün öncülerine tabi olanlar, aldatılmış ve tuzağa
Keşke Allah'a itaat etseydik ve Peygambere itaat düşürülmüş olsalar da kıyamet gününde lider-
etseydik' derler. Derler ki: 'Rabbimiz! Biz efendi- leriyle haşrolacak, onlarla aynı sonu paylaşa-
lerimize ve büyüklerimize itaat ettik onlar da bizi caklardır. Allah subhanehu ve teâlâ konuyu müteaddit
yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara azaptan iki kereler açıklamasına ve içinde yaşadığımız top-
kat ver ve onları büyük bir lanet ile lanetle!' "  43 lumun yönetime ittibası açık olmasına rağmen,
tarihin satır aralarından cımbızlanmış ve vakı-
"İnkâr edenler dediler ki: 'Biz, ne bu Kur'an'a ne
ayla alakası olmayan fetvalarla vahye muhalefet
de ondan öncekilere inanırız.' Sen onları, Rabble-
niye? Rabbim bizleri doğruya muvaffak kılsın.
rinin huzurunda durdurulmuş¨ halde birbirlerine
söz atarlarken görsen. Zayıf düşürülenler büyük-
lenenlere: 'Eğer siz olmasaydınız biz muhakkak Üçüncü olarak; Selefin anlayışında ister
müminler olurduk' derler. Büyüklenenler de zayıf açık ister kapalı olsun akidevî muhalefetlerde
düşürülenlere derler ki: 'Size hidayet geldikten son- tafsilat yoktur. Onlar olabilecek en sert şekilde
ra sizi ondan biz mi alıkoyduk? Hayır siz kendiniz akidevî sapmaların önüne geçmiş, ahkamda
suçlular idiniz.' Zayıf düşürülenler de büyükle- tafsilata gitmemiş, aynı safta görünenlere aynı
nenlere: 'Hayır gece gündüz hileler kuruyor; bize muameleyi yapmışlardır.
Allah'ı inkâr etmemizi ve O'na eşler koşmamızı
emrediyordunuz' derler. Azabı gördüklerinde piş- Açık meseleye örnek 'riddet' olaylarıdır. Sa-
manlıklarını açığa vururlar. Biz de inkâr edenlerin habe ne mürtedlerde ne de onlarla aynı dönem-

44. 34/Sebe, 31-33


45. 17/İsra, 71
Safer
42. 14/İbrahim, 21 46. İbni Abbas 1435
43. 33/Ahzab, 66-68 47. Buhari

OCAK’14 • SAYI: 24

23
de başkaldıranlarda tafsilata girmemiş, onları batıl akidelerden korumak adına net hükümler
aynı kefeye koymuştur. Kandırılmış, cahil, te- ortaya koyduklarıdır. Amel ve muamele olarak
vili olan vb. ıstılahlar ortaya atmak yerine, bu da böyle davranmışlardır. Bu fitneye düşen in-
sorunu ortadan kaldırmak için çabalamışlardır. sanlara yaptıkları muamele, onlar hakkında
Onların yapmadığı bu ayrımı maalesef onlar- soru soranlara verdikleri cevaplar hep bu cins-
dan sonra gelenler yapmıştır. Anlayışlarına tendir. Tafsilat zikretmemiş, onları aynı kefede
tabi olmakla mükellef oldukları, ancak bunu değerlendirmişlerdir.
yapmadıkları gibi sahabenin anlayışına müda-
haleye kalkışan bir zümre, sahabe adına tafsilat Sakın, ama sakın! Halefin ortaya çıkardı-
yapmaya kalkışmış, ilginç taksimatlarla konuyu ğı ve selefin metoduna zıt olan şeyleri insan-
içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir. Oysa saha- ların önüne 'İşte fıkıh budur' diye koymayalım.
be bir konuda durmuş veya ilerlemişse bu ilim- Allah'tan korkalım. Şerrin tümü bu ümmete
ledir. Onlar bazılarının vehminde olduğu gibi selefe muhalefet edenlerden geçmiştir. Kapalı
sathi insanlar değildir. Yeryüzünün gördüğü en olan bu meselelerde selefin tutumu için 'Kendi
derin anlayış ve basiret onlardaydı. Onların kitaplarına' bakmak yeterlidir sanırım. Mua-
kendi dönemlerinde vuku bulan riddet, ka- sırlardan bazıları güncel meselelerde yapı-
derin inkarı, zekatı vermeme olayındaki lanın küfür olduğuna, fakat yapanın kafir
tavırları çok nettir. olmadığına on beş sayfa ayırmayı ilim
sayınca, arkasından birilerinin
Sizlere Ömer bin de buna işte fıkıh, işte ilim ve
Abdulaziz'in dilinden: işte derinlik dediğini duyunca
ürkmemek elde değil. Selefe
vahyin rehberliğinde

Ayetler ve hadisler açıktır ki dünyada


'O sahabeler topluluğunun küfrün öncülerine tabi olanlar, muhalif ilim, fıkıh ve de-
durduğu yerde dur. Çünkü aldatılmış ve tuzağa düşürülmüş rinlik birilerine mübarek
onlar bilerek duruyorlar- olsalar da kıyamet gününde ola dursun biz konumu-
dı. Terk ettiklerini de derin liderleriyle haşrolacak, onlarla za dönelim. Sizlerin de
bir basiret ile terk ediyorlardı. aynı sonu paylaşacaklardır.
selefin metodu konusunda
Onlar terk ettiklerini neden do-
hassas olduğunuzu biliyorum.
layı terk ettiklerini çok iyi bili-
yorlardı. Şayet terk ettiklerinde Ve hüsn-ü zannım bu yöndedir.
bir fazilet olsaydı onu yapmaya on- Ancak hepimizde olabileceği gibi
lar daha layık idiler. Eğer onların terk bazen insan farkında olmadan bu-
ettikleri için, onlardan sonra ortaya çıktı nun dışına çıkabiliyor.
derseniz, bunu onların yoluna ve onların
sünnetine muhalefet edenlerden başkası ortaya Hususen selef alimlerini onların kendin-
çıkarmadı. Onlar gerektiği kadar ve yeterli mik- den öğrenmek yerine onlardan asırlar sonra
tarda konuştular, anlattılar. Onların yaptığından yaşamış alimlerden öğrenmeye kalkınca işin
fazlasını yapan yolda kalır, onların altında kalan rengi tamamen değişiyor. Çünkü alimin aktar-
ise eksik yapmış olur. Birtakım kimseler onlardan dığı doğru ancak anladığı hatalı olabiliyor. Veya
geri kaldılar ve bu yüzden uzak düştüler. Bazıları selefin tutumunu yorumlarken hatalı yorum
da onları geçerek aşırılık yaptılar. Onlar ise şüphe- olabiliyor. Ondan dolayı kavli, kavlin kendin-
siz bu ikisi arasında doğru bir çizgide.'  48 den öğrenmek en doğrusu olsa gerek. Bugün-
lerin tartışma konusu olduğu için, özellikle bir
Onlardan sonra gelen ve onlara tabi olan se- örnek vermek istiyorum.
lefimiz kapalı kabul edilen meselelerde de farkı
bir yol izlememiştir. 'Kur'an mahluktur' fitnesi İbni Teymiyye rahimehullah: 'Dört mezhep imamı
ortaya çıktığında: 'Kim Kur'an mahluktur derse ve onların dışındaki imamların ittifakıyla namaz
kafirdir, ona kafir demeyen de kafirdir' demişler- mesturu'l hal 49 olan her Müslümanın arkasında
dir. Denebilir ki bu kaideyi her zaman tatbik kılınır. Kim 'Cuma namazını veya cemaatle na-
etmediler. Doğrudur. Zaten mesele bu değildir. mazı ancak akidesini bildiğim adamın arkasında
Mesele; selefin tafsilata gitmemesi ve insanları kılarım, akidesini bilmediğimin arkasında kıl-

49. Namaz veya Kelime-i Tevhid gibi İslam alametleri izhar edip
48. Lum'atu'l İ'tikad onda herhangi bir küfür görülmeyen kişi.

24
mam' derse sahabeye, selefe ve imamlara muhale- sahip değildi. 'Kur'an mahluktur' sözünün bidat
fet eden bir bidatçidir.' olduğunda ittifak etseler de, bunun küfür mü
yoksa dinden çıkarmayan bir bidat mi olduğun-
Bir başka yerde: da tereddüdü vardı. Bu sebepten dolayı onların
arkasında namaz kıldı ve insanlara kıldırdı.
'Bazı insanlar hevalar/bidatlar çoğaldığı zaman
sadece bildiği insanların arkasında namaz kılmak İmam Hallal rahimehullah 'es-Sünne' adlı eserin-
ister. Bunu istihbaben yapar. İmam Ahmed'e soru de: 'Bize Muhammed Ali Ebu Bekr haber verdi:
sorulduğunda verdiği cevap da böyledir. Ancak Yakup bin Bahtan, Ahmed bin Hanbel'e 'Kur'an
Ahmed 'halini bilmediğimin arkasında namaz ol- mahluk' meselesini sordu. Ahmed: 'Ben daha önce
maz' dememiştir.'  50 kafir demekten korkuyordum. Sonra Allah'ın
"Sana ilim geldikten sonra seninle tartışanlar" aye-
İmam Ahmed'in ve selef imamlarının bidat- tini görünce kafir demeye başladım.'  52
ların çoğaldığı zamanda namazları tanıdıkları
insanların arkasında kılmaya gayret ettikleri Benzer bir nakli Ebu Ya'la tabakatında  53
doğrudur. Ancak bunu istihbaben mi yapmış- yapmıştır: 'Ben onları bazı ayetleri görünceye dek
tekfir etmezdim(…) Ancak Kur'an Allah'ın ilmidir,
lardır, yoksa o namazları geçersiz mi saymışlar-
kim de Allah'ın ilmine yaratılmış derse kafir olur.'
dır? Buradan sonrası İbni Teymiyye'nin rahimehul-
lah kendi yorumudur.

Demek ki İmam Ahmed'in rahimehullah bu bidati


İmam Ebu Ya'la 'Tabakatu'l Hanabile' kita- ve sahiplerini tekfir etmediği bir dönem vardır.
bında İmam Mervezi'den aktarır: Bu dönemde İmam Ahmed'den nakledilen ri-
'Ahmed'e soruldu. 'Yolda giderken ezan veya vayetlerle hareket etmek doğru değildir. Daha
kamet sesi işitiyorum gidip namaz kılayım mı?', sonra bunun küfür oluşu ve yaygınlaşması ne-
İmam Ahmed: 'Ben bu konuda rahat davranırdım. ticesinde İmam Ahmed 'sadece tanıdıkların'
Ancak bidatler çoğalınca sadece tanıdığın insanla- arkasında namaz kılmayı emretmiştir.
rın arkasında namaz kıl.' '  51
Ebu Davud rahimehullah Mesail'inde: 'Namazları
Burada dikkat edilirse arkasında namaz kılı- Cehmî imamların kıldırdığı dönemde Ahmed'e ra-
nacak şahıs belli değildir. Yolda ezan sesi duyu- himehullah Cuma namazlarını sordum. 'Ben iade edi-
lan herhangi bir yer sorulmuştur. İkinci olarak yorum, sen de ne zaman 'Kur'an mahluktur' diyen
İmam Ahmed rahimehullah ilk başlarda bu konuda birinin arkasında kılsan namazını iade et' dedi.'  54
rahat davrandığını ama sonradan fikrinin de-
ğiştiğini söylemiştir. Son olarak da illeti bidat- Demek ki İmam Ahmed'in rahimehullah nama-
lerin çoğalmasına bağlamıştır. Bunu daha iyi zı kılması veya terk etmesi istihbaben değildir.
açıklaması için şu noktanın anlaşılması gerekir. Bundan dolayı da namazlarını iade etmiştir.
Cehmiyye bidati ilk çıktığında, İmam Ahmed
rahimehullah bu bidat ve ehli hakkında net bir fikre

52. 2/231, 1879 no'lu rivayet


Safer
50. Fetava, 3/281 53. 1/414 1435
51. 1/58 54. 48

OCAK’14 • SAYI: 24

25
Benzer rivayetler başka imamlardan da nakil selefi yanlış anlamış ve onlardan aktardığı doğru
edilmiştir. nakilleri, yanlış yorumlamıştır.

'İmam Malik'e kaderi inkar edenlerin arkasında Bununla beraber; acaba selef imamları ya-
namaz soruldu. Soru sorana; sana sorulursa arka- şasa ve demokrasi, laiklik, modernistlik, hadis
sında namaz kılma dedi. Adam: 'Cumayı da mı inkarcılığı, kabirperestlik, dinden yüz çevirme,
kılmayayım?' diye sorunca, 'Evet cumayı da kılma. dinle alay, putları ve tağutları ta'zim, Allah düş-
Şayet ondan korkar ve sakınman gerekirse onunla manlarını dost edinme, Allah'ın sıfatlarını tevil
kıl ancak öğlen namazı olarak iade et.' '  55 bidatlerinin yüzde doksanlar seviyesinde yayıl-
dığını görseydi acaba nasıl davranırdı? Burasını
Demek selef imamları o gün namaz kılsalar da sizlere bırakıyorum.
dahi, bunu namazın sahih olduğuna inandık-
larından değil, takiyyeden yapmış, daha sonra Son olarak;
namazlarını iade etmişlerdir. Rabbim söylediklerime şahittir ki; ben
'Halife Me'mun, 'Kur'an mahluktur' fitnesini gücüm nispetinde ıslah etmek istedim. Kim-
izhar ettiği günden itibaren İmam Yahya bin seyi kırmak veya hedef haline getirmek
Main, cuma namazlarını iade etmiştir.'  56 aklımdan dahi geçmedi. Kendileri için
hayır dilediğim ve ayaklarının kaydığı-
Oysa biz biliyoruz ki Yahya bin Main nı düşündüğüm iki zümreye nasihat
bu konudaki itikadını gizleyenler- etmek istedim. Biri; bu fikirlere
dendir. Hatta ikrah var diyerek itikad eden ve bunları savunan,
kendisi de kuranın mahluk ol- diğeri bunlara inanmasa da
duğunu söylemiş, bu sebeple İbni Teymiyye'nin aktardığı ve bir cemaatsel bağlar ağır bastığı
İmam Ahmed'le araları açıl- çok muasırın da yapışıp muhalifini için buna sükut eden kar-
mıştır. Korkudan dolayı Harici ilan ettiği icmalar, beşer olarak deşlerim… Bu ilk yaptı-
arkalarında kıldığı cu- selefi yanlış anlamalarının neticesidir. ğım bir şey de değildi.
maları iade etmiştir. Yani Şayet Rafıziler gibi alimlerimizin 2008 yılında benzer dü-
seleften gelen bazı nakilleri
masum olduğuna inanmıyorsak, şüncelerle safları bölenlere
bunda şaşılacak bir şey yoktur. de aynı tepkiyi gösterdim.
böyle anlamak gerekir. Namaz
Sevdiğimiz insanları itikad
kılmaları namazı sahih görme- esası üzerine sevdiğimizden
lerinden değil, mecburiyettendir. değişen itikadla beraber bakışı-
Şeyh Abdullatif bin Abdurrahman'a mızın da değişmesi normaldir. Hat-
Cehmiyye arkasında namaz soruldu; ta bir taifeye reddiyede bulunup başka
bir taifeye sükut etmenin adaletle bağ-
'...Oğlu Abdullah'ın da naklettiği gibi İmam daşmayacağını düşündüm. Bununla bera-
Ahmed cumaları ve diğer namazları onların arka- ber benim nezdimde mesele basit bir ihtilaf
sında kıldı mı iade ederdi. Mürtedlerin devleti ve değildir. Şirkleri ve cahiliye ehli oluşları bize
gücü olduğunda Müslümanlar da aynısını yapmak güneşin aydınlığı gibi açık olan bir toplumun
durumunda kalabilir.'  57 genel olarak İslam kabul edilmesi itikadî bir
sapmadır. Ve muhakkak ıslah edilmesi gerek-
Bu nakilleri yapmamın sebebi; alimlerin se- mektedir.
leften aktardıklarıyla, yorumladıklarının birbi-
rinden farklı olduğunu göstermek içindir. İbni Rabbimden dileğim bu yazıyı bazı kardeş-
Teymiyye'nin aktardığı ve birçok muasırın da ler için göz aydınlığı, bazısı içinse faydalı bir
yapışıp muhalifini Harici ilan ettiği icmalar, be- nasihat kılmasıdır. Bu yazıyla kardeşlerimizi
şer olarak selefi yanlış anlamalarının neticesidir. rüştüne döndürmesidir. Ve bilinmesini iste-
Şayet Rafıziler gibi alimlerimizin masum oldu- rim ki ben yukarda zikri geçen düşünceler-
ğuna inanmıyorsak, bunda şaşılacak bir şey yok- den ve bu düşünceye sahip olan insanlardan
tur. Onun döneminde birçok alim selefi yanlış beriyim. Vakıası açık olan ve Müslümanlar ta-
rafından bilinen toplumlar hakkında bu dü-
anlayıp batıl bir çok görüşü selefe nispet ettiği
şüncelerin bidat düşünceler olduğuna inanı-
gibi, İbni Teymiyye rahimehullah bu cüz'i meselede yorum. Şüphesiz Allah subhanehu ve teâlâ her şeyin
en doğrusunu bilendir.
55. Mudevvene el-Kubra, 1/84.
56. Sünne, 1/20, 77 no'lu rivayet Ebu Hanzala
57. Durer es-Seniyye, 4/408.

26
Allah ile Nasıl
Muamele Etmelisin?
ozcanyildirim@tevhiddergisi.com Özcan Yıldırım

Allah Dünya Semasına İndiğinde...


Söz konusu olan bu vakit, en faziletli vakittir. Zira
o vakitte, günahından istiğfar eden nice kimse
bağışlanır. Duası ertelenen nice kimsenin de o
vakitte dua ettiği zaman Allah duasına icabet eder
ve musibetlerden, sıkıntı ve hüzünlerden kurtulur.

A llah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam ol- buyurur: 'Kim bana dua ediyorsa ona icabet ede-
sun... yim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim,
kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bu-
Seven herkes, sevdiğine yakın olmayı diler. lunayım.' Bu durum güneş doğana kadar devam
Bunu dilemeyen kimse de sevgisinde sadık de- eder..."
ğildir. Şüphe yok ki, Allah subhanehu ve teâlâ da ken-
disini çok seven ve ona yakın olmayı isteyen Peki, gecenin üçte birinin başladığını nasıl
kulların olduğunu bilmektedir. bileceğiz? Saatler şehirden şehre değiştiği gibi,
yaz ve kış aylarında da değişiklik göstermekte-
Allah subhanehu ve teâlâ kendi şanına yakışır bir dir. Bunun çok basit bir yöntemi var.
şekilde yeryüzü semasına indiği vakti, onlara
ayırmıştır. Onlara rahmet ettiği, isteklerine ce- Kış aylarında olduğumuz için bu ayların
vap verdiği, onlarla konuşup, onların da kendi hesabını yapmakta yarar var. Öncelikle akşam
zatı ile konuştuğu bir vakit; bir davettir bu... namazının giriş vaktini hesaplıyoruz... Diye-
lim ki 17:00. Sonra imsak vaktini ele alalım. O
Allah Dünya Semasına İndiğinde da 05:00 olsun. Gece toplam 12 saat. 12'yi 3'e
bölünce sonuç 4 saat olarak kalmaktadır. Yani
O'nunla Nasıl Muamele Etmelisin?
imsaktan önceki 4 saat gecenin son üçte biridir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gecenin üçte Burada önemli olan saatler değişse de akşam
birinin manzarasını anlatırken şöyle buyurur: ezanı ile imsak girişinin hesap edilmesidir.
"Rabbimiz tebareke ve teala her gece, gecenin Söz konusu olan bu vakit, en faziletli vakit- Safer
üçte biri kaldığında dünya semasına iner ve şöyle 1435
tir. Zira o vakitte, günahından istiğfar eden nice

OCAK’14 • SAYI: 24

27
kimse bağışlanır. Duası ertelenen nice kimse- Kişi isteklerine, televizyon, internet, uyku, şeh-
nin de o vakitte dua ettiği zaman Allah duasına vet vb. lezzet aldığı şeylere direnir, bunların
icabet eder ve musibetlerden, sıkıntı ve hüzün- hepsini terk eder ve bu şerefli vakitte Rabbi'ne
lerden kurtulur. yönelir ve O'nun huzurunda durursa, Allah sub-
hanehu ve teâlâ da onun terk ettiklerinden çok daha
Nice abid kulların bu vakitte Allah'ın korku- fazlasını verecek ve rahmet kapılarını açacaktır.
su ile gözyaşları yanaklarından aşağıya süzülür...
Gündüzün keşmekeşinin, insanlarla ihtilatın/ Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Gece-
karışmanın verdiği eziyetin ve karşılaşılan tür- de öyle bir saat/zaman vardır ki, o saatte bir Müs-
lü musibetlerin bir nebze olsun dindiği; kem lüman dünya ve ahiret işlerinden hayır olarak ne
gözlerin ve bedenlerin ölüm haline büründüğü isterse Allah ona verir. Bu her gece böyledir."  1
anda âlemlerin Rabbi ile buluşulduğu o şeref-
li vakit gelmiştir. Gün ışığında sahte ilahlara Zulme Uğruyorsan Tek Çare
boyun bükmeyen, şehvetin ve malın önünde Gecenin Son Üçte Biridir.
paspas olmayan bir başın; Aziz olan Allah'ın Bazı kimseler de bu vakitte, kendisine
önünde eğilmesinin vakti gelmiştir. zulmedildiğinden dolayı Allah'a şikayette
bulunur. Bu o kimsenin hakkıdır. Zulüm
Yıldızlar çıkıp, göz kapakları ağırlaşıp,
yeryüzündeki en çirkin işlerdendir. Al-
gözler uyuyup, bedenlerin yatakla-
lah subhanehu ve teâlâ da yapılan bu zulme
rındaki yerlerini parsellediği; Hayy
Allah ile nasıl muamele etmelisin?

karşı kendisine el açan kullarını geri


ve Kayyum olan Allah'tan başka
çevirmeyecektir.
herkesin uyuduğu vakitte abdest
al! En güzel elbiselerine bü- Şöyle bir hikaye anlatı-
rün, kıbleye yönel ve 'Allahu lır: Vezirlerden biri, yaşlı bir
Ekber' de! Ardından 'Muhak- Kim ki ge-
cenin son üçte birinde kadının mallarına saldırır.
kak ben, dinime tam bağ- kalkmaya devam eder, Yaşlı kadının tüm hakla-
lanarak, o yeri ve gök- ondaki lezzeti de tadarsa rını gasp eder ve tüm
leri yaratan Allah'a bunu kaçırmamaya dikkat mülkünü de elin-
yöneldim. Ben müşrik- eder. Çünkü gecenin bu
den alır. Yaşlı kadın bu
lerden değilim' de. vakti kadar faziletli bir
vakit yoktur. vezire giderek ağlar ve bu
Ne gariptir ki, insanoğlu- zulmünden dolayı şikayetçi
nun gecenin bu vakitlerinde olur. Fakat vezir onun hakla-
kalkan bir uçağı olsa, onu asla rını geri vermez. Kadın, 'Allah'a
kaçırmaz. Veya o saatlerde yayına senin aleyhinde dua edeceğim' der.
girecek film, dizi veya futbol maçı Vezir gülmeye başlar ve alay ederek
olsa onu asla kaçırmamaya gayret şöyle der: 'Gecenin son üçte birinde
eder. Onu, o saate kadar öyle bir sabır dua edersin.' Vezir Allah'ın bu vaktiyle,
içerisinde bulursun ki, musibete dahi o ka- dolayısıyla Allah ile alay eder. Halbuki du-
dar sabretmiyordur. anın silahtan daha tesirli olduğunu, duanın
neler yapabileceğini görmemiştir.
Allah'ın nida ettiği, kullarını istiğfar ve ica-
bet sofrasına çağırdığı o vakit... O vakti müşrik- Yaşlı kadın gecenin üçte birinde, bu zul-
lerin bohem hayatının içinde sabırla, özlemle münden dolayı ona beddua etmiştir. Çok geç-
beklediği film, dizi veya spor müsabakası için meden vezir azledilir, menkul ve gayrimenkul
sabrettiği kadar sabredip, şevk ve heyecanla tüm malları elinden alınır, sonra çarşıda halkın
bekliyor muyuz? O saatte biri ile randevumuz içerisinde insanlara yaptıklarından dolayı sopa
olsa alarmın tek bir defa çalması dahi kâfi ge- vurulur. Vezir bu halde iken yaşlı kadın onu gö-
lir değil mi? En çok hatırlanması gereken Allah rür ve yanından geçerken şunu der: 'Seni tebrik
iken en çok gafil olunan Allah subhanehu ve teâlâ... Ne ederim. Bana gecenin üçte birini öğrettin ve ben o
acı değil mi? vakitte var olan şeylerden daha güzelini buldum.'

1. Müslim

28
Otorite sahibi olduğun zaman sakın zulmet- oğulcuğum! Bundan sonra horoz da olsa hiçbir
me, şeye beddua etme!'

Şüphesiz zulüm, hemen ardından pişmanlı- Kim ki gecenin son üçte birinde kalkmaya
ğa döner. devam eder, ondaki lezzeti de tadarsa bunu ka-
çırmamaya dikkat eder. Çünkü gecenin bu vakti
Gözlerin uyur fakat mazlum uyanıktır, kadar faziletli bir vakit yoktur. Bu vakit uyanık
olan, yaşayan kullar çok azdır. Çoğunluk na-
Allah'a aleyhinde dua eder, Allah ise asla imdir, azınlık ise kaim! Sen azınlığa talip ol ve
uyumaz. onlardan olmaya gayret et. Şunu bil ki Allah'ın
hangi gece sana cenneti yazacağını bilemezsin.
Günümüzün ceberrut ve zalim tağutları
Allah'a dua edileceğinden ne de gafildir. Dün- Allah'tan duam, bizleri bu şerefli vakit ile
yanın dört bir yanında gıdası Müslüman kanı hemhal kılması, naimlerden değil, kaimlerden
olan, küfrün önderleri ve onların sonuna kadar kılmasıdır.
destekçisi olan kafir halkların; Müslümanları
yurtlarından çıkarmaları, onların haklarını gas- "Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun" du-
petmeleri ne de çoğaldı! Tüm dünya, babasın- amız ile...
dan aldığı 'kan emicilik' mirasını devam ettiren,
ismi ile müsemma olan Esed hayvanının zul-
müne iştirak etmiş durumdadır. Müslümanla-
rın, özellikle bu dönemde, bu zulüm ve tuğyana
hiç yapamıyorsa gecenin son üçte birinde dua
oklarını göndermesi daha elzem bir hal almıştır.
Şüphesiz ki, Allah'ı ne uyuma alır ne de uyuk-
lama!

İmam Ali b. Ebu Talib'e radıyallahu anh şöyle


soru yöneltmişler: 'Yeryüzü ile arşın arası ne ka-
dardır?' O da şöyle demiştir: 'Bizim ile arşın ara-
sında sadece mazlumun duası vardır.'

Said b. Cubeyr rahimehullah... Ne zaman dua


etse duasına icabet edilirdi. Her gece kendisini
gece namazına kaldıran bir horozu vardı. Ge-
cenin son üçte birinin lezzetini yaşamak için
böyle yapmıştı. Bir gece horoz bağırmaya baş-
ladı ve sabaha kadar öttü. Said'e, o gece namaz
kılmak çok meşakkatli geldi. Dedi ki: 'Buna ne
Safer
oluyor, Allah şunun sesini kessin.' Bundan sonra 1435
onun sesini işitmedi. Annesi de ona dedi ki: 'Ey

OCAK’14 • SAYI: 24

29
Genel Olarak Arapların Durumu Siyer Notları
Enes Yelgün enesyelgun@tevhiddergisi.com

Bi'setten Önce Gerçekleşen


Bazı Hadiseler
İhtilafların ve füru meselelerin üzerine
bina edilmeye çalışılan bir davetin,
takipçilerine nasıl bir faydası olabilir ki?

Y etim olarak dünyaya gelen Peygamber'e sal-


lallahu aleyhi ve sellem en yakın ilgiyi dedesi Abdul-
muttalip Gösteriyordu. Kavminin de efendisi
İsimler aslında kişilik ve ahlakın yansıma-
sıdır. Hele hele insana daha sonradan takılan
isimler bu durumun daha açık göstergesidir.
olan Abdulmuttalip torununa 'Muhammed' adı- Bizler Allah Rasûlü'nün kişiliğini en ince ayrın-
nı koydu. tısına kadar öğrenmek, ahlaki vasıflarını bilip
o özelliklerle ahlaklanmakla yükümlüyüz. O
Siyer kitaplarında geçen genel bilgilerin ak- yüzden bu isimlerin arkasındaki anlamlar ciddi
sine Muhammed daha önceden hiçbir insanın manada önem arz etmektedir.
kullanmadığı bir isim değildi. Özellikle Mu-
hammed adında bir Peygamberin geleceğini bi- Allah Rasûlü kendi isimlerini şöyle sayıyor:
len Yahudiler ve bu haberi Yahudilerden duyan
bazı Arap kabileleri kendi çocuklarına bu ismi "Benim beş tane ismim vardır: Ben Muham-
vermişlerdi. medim. Ben Ahmedim. Benimle Allah'ın küfrü
sildiği Mahiyim. İnsanların (kıyamet gününde)
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem 'Muham- ayaklarımın altında toplanacağı Haşirim. Ve ben
med' dışında birçok ismi vardır. Biz bunlardan Âkibim.''  1
bir kısmını manalarıyla beraber zikretmeye
çalışacağız. Ama öncesinde bu isimleri aktar-
mamızın neden önemli olduğunu anlatmaya
çalışalım. 1. Buhari, Müslim

30
'Ahmed' ismi Allah Rasûlü'nün İncil'de geçen
ismidir. 'Muhammed' ise Yahudilerin kaynak-
larında geçmektedir. 'Âkib' ismini Tirmizi 'ken-
disinden sonra Peygamber gelmeyecek olan' diye
açıklamıştır.

Bu isimlerden üzerinde asıl durmak iste-


diğimiz Mahi'dir. Özellikle kendisini İslam'a
hizmet ettiğini iddia edip de küfürle mücadele
dışında her şey için koşturan insanlar oturup
bu ad üzerine kafa yormalıdırlar.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem küfre kılıf Dini bugün insanlara ve sonraki kuşaklara
bulmak, onların ehline hoş görünmek, onlarla taşımakla yükümlü davetçilerin götürdükleri
diyalog yapmak, türlü düzenbazlıklarla onları davet böyle mi peki?
ateşten kurtarmaya(!) çalışmak için gelmemiş-
tir. İhtilafların ve füru meselelerin üzerine bina
edilmeye çalışılan bir davetin, takipçilerine na-
Onun tek bir amacı vardı: Son kalıntısına sıl bir faydası olabilir ki?
kadar küfürle mücadele etmek ve onun kökünü
kurutmak. Halbuki Allah hem ayetlerin apaçık olduğu-
nu hem de davetçinin bunları çok net bir şekil-
İnsanlar ya bilinçli olarak bu amaçtan sap- de anlattığına vurgu yapmıştır:
mışlar ya da uydurdukları menhec onları son
nokta olarak buraya götürmüştür. Bilinçli ola- "Elif Lam Ra. Bunlar kitabın ve apaçık bir
rak küfrü hedef tahtasından çıkaranlar için söy- Kur'an'ın ayetleridir.''  3
leyebileceğimiz herhangi bir şey yoktur. Fakat
asıl olarak hedeflerinin küfürle uğraşmak oldu- Hatta hakkın apaçık olması belki yeterli ol-
ğunu iddia edip de vakıada Müslümanlara sa- maz diye batıl bile tafsilatıyla anlatılmıştır:
taşmaktan, onlarla uğraşmaktan başka bir amel
ortaya koymayanlar bir süre sonra kendilerini "Böylece suçluların yolu belli olsun diye ayetleri
küfürle aynı cephede bulmaya başlayacaklardır. iyice açıklıyoruz.''
 4

Bu duruma düşmekten Allah'a sığınırız. Durum böyleyken bu kargaşanın nedeni de-


lillerin kapalılığı olabilir mi? Yoksa davetçi ol-
Allah Rasûlü'nün başka bir ismi de bizzat duğunu iddia edenler yalnızlıktan korkup daha
Allah subhanehu ve teâlâ tarafından ona sallallahu aleyhi ve geniş kitleler uğruna davetlerini bulanıklaştır-
sellem verilmiştir:
maya mı başlıyorlar?
"De ki: 'Şüphesiz ki ben apaçık bir uyarıcı-
yım.' ''  2 • • •

Günümüz davetçilerinin vasıflanmaya ne Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem yaşadık-


kadar da muhtaç oldukları bir isim! ları toplumda çocuklar hem sağlıklı yetişmeleri
hem de fasih bir şekilde Arapçayı öğrenmeleri
Allah Rasûlü'nün davetinde kapalılık, karı- için Mekke dışına gönderiliyorlardı. Bu husus-
şıklık yoktu. Tevhid ve şirkin sınırları çok net- ta en meşhur olan kavim ise Beni Sa'd kabilesi
ti. Habeşli bir köleden Mekke'nin efendilerine idi. Bu kabileden olup da Allah Rasûlü'nü alan
kadar herkes bu çağrıyı duydukları ilk anda Halime başından geçen hadiseleri şu şekilde an-
anlayabilecekleri bir berraklıktaydı. Bu yüzden latmaktadır:
davet hemen dost ve düşman kazanmış, saflar
ilk günden netleşmişti.
Safer
3. 15/Hicr, 1 1435
2. 15/Hicr, 89 4. 6/En'am, 55

OCAK’14 • SAYI: 24

31
__ Bu gelirken bindiğin merkep değil mi? diye
soruyordu.

Bu hadisede Allah Ben de:


Rasûlü'nün bereketini bizzat __ Evet, diyordum. Nihayet beldemize vardık.
Bedeviler de görmüş ileride Orası oldukça çorak bir yerdi. Fakat bizim koyun-
duyacakları davetin sahibini lar yayıldıkları yerlerden memeleri sütle dolmuş
olarak dönüyorlardı. Diğer insanların koyunları
yakından tanımışlardır. ise yorgun, bitkin, aç ve susuz olarak geri geliyor-
lardı. Herkesin koyunları sütsüz iken biz koyun-
larımızı sağıp bol bol süt içiyorduk. Mal sahipleri
çobanlarına çıkışarak:

"Kıtlığın hüküm sürdüğü bir seneydi. Beyaz bir __ Yazık size! Hayvanlarımızı Halîme'nin ço-
merkebe binerek Sa'doğulları'ndan bazı kadınlar- banının otlattığı yerlerde otlatmıyor musunuz?
la, süt emzirecek çocuklar bulmak için Mekke'ye diyorlardı.
doğru yola çıktık. Yiyecek bir şeyimiz kalmamıştı.
Beraberimizde dişi ve yaşlı bir deve vardı. Ancak Evet, bu serzenişlerinde haklı idiler. Çünkü ço-
onun bir damla bile sütü yoktu. Bir de çocuğumuz banlar aynı yerlerde otlatıyorlardı, fakat onların
vardı. Ne bende ne de devede ona yetecek süt koyunları aç ve sütsüz dönerken bizimkilerin me-
olmadığı için çocuğun ağlama sesinden uyuyamaz meleri sütle dolup taşıyordu.
hale geldik. Nihâyet Mekke'ye vardık. Kimse onu
sallallahu aleyhi ve sellem almak istemiyordu. Çünkü her- Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bir günde, diğer
kes babası hayatta olan bir çocuk arıyordu. Oysa çocukların bir ayda büyüdükleri kadar gelişiyordu.
o, bir yetim idi. Benden başka herkes emzirecek bir Bir ay da bir senelik çocuk kadar büyüyordu. Bir
çocuk buldu ve alıp gitti. Ben de bir çocuk alma- yaşına girdiğinde epeyce gösterişli olmuştu.
siyer notları

dan geri dönmek istemedim. Kocama dedim ki:


Yanımızda birkaç sene kaldıktan sonra nihayet
__ Mutlaka gidip şu yetim çocuğu alacağım! onu annesine götürdük.

Nitekim gittim. Onu aldım ve çadırıma dön- Süt babası Amine'ye:


düm. Kocam:
__ Oğlumu bana geri ver. Mekke'deki veba sal-
__ Onu almakla iyi ettin. Kim bilir belki Allah gınından korkuyoruz, diye ısrar etti. Aynı zaman-
bu çocuk sayesinde bize hayır ve bereket ihsan eder, da onun bereketinden mahrum kalmak da istemi-
dedi. yorduk. O kadar ısrar ettik ki nihayet annesi:

Vallahi çocuğu kucağıma alır almaz sütlerim __ Haydi onu tekrar götürün! demek zorunda
dolup taştı. Onu emzirdim, doydu; sü t kardeşini kaldı.''  5
de emzirdim, o da kana kana içip doydu. Gece
olunca kocam yaşlı devemizin yanına vardı. Bir de Bu hadisede Allah Rasûlü'nün bereketini
ne görsün, memeleri sütle dolup taşmış! İstediğimiz
bizzat Bedeviler de görmüş ileride duyacakları
kadar sağdık, kana kana içtik ve doyduk. O gecedavetin sahibini yakından tanımışlardır. Aslın-
ne açlığımız ne de susuzluğumuz kaldı. Çocukları-
da insanlar Allah'ın subhanehu ve teâlâ dinini öğren-
mız da rahat bir şekilde uyudular. Kocam: dikten sonra sadece akılları ile tefekkür etmeleri
__ Vallahi benim kanaatime göre sen çok mü- bu dini kabul etmek için yeterliydi. Fakat Allah
rahmetinden ötürü kullarına ayetleriyle beraber
barek bir çocuk almışsın! demekten kendini ala-
madı. bunları destekleyecek mucizeler de göndermiş-
tir.
Merkebime binip yola çıktık. Önceden en ge-
ride kalan merkebim, kafiledeki bütün hayvan- Duamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
ları geçiyordu. Onu zor zaptediyordum. Herkes hamd etmektir.
şaşkına dönmüş bir hâlde:
5. Heysemî, VIII, 221; İbni Kesîr, el-Bidâye, II, 278-279.

32
Akaid Notları
muratguc@tevhiddergisi.com Murat Güç

-2- Hariciler/Havaric
‘İlk defa meşru halifeye ihtilal, askerî darbe
yapanlar Haricilerdir. Bu sebepten dolayı
Haricilerin bir fırka olarak çıkışı Osman
döneminde yaşanan fitneye dayanır.'

Haricilerin Ortaya Çıkışı Ebu Bekir dönemi: Bu dönemde öne çı-


Fırkalarla ilgili kitap yazan alimler, Harici- kan en önemli olay riddet olaylarının sonlan-
lerin ilk olarak ne zaman ortaya çıktıkları ko- dırılmasıdır. İslam Devleti bununla büyük bir
nusunda ihtilaf etmişlerdir. Bu konuda üç görüş tehlikeden kurtulmuş oldu. Ayrıca Ebu Bekir
radıyallahu anh, bu olayların hemen akabinde dört
zikredilmiştir:
bir yana İslam ordularını göndererek seferlere
1. Görüş: Bir grup alim, Haricilerin ortaya devam edilmesini sağladı.
çıkış tarihlerini Zu'l-Huveysira denilen ada-
ma dayandırmışlardır. Huneyn gününde Zu'l- Ömer dönemi: Bu dönemin ayırıcı özelliği
Huveysira'nın Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem ise; Ömer radıyallahu anh döneminde İslam toprak-
'Adaletli ol!' demesiyle Hariciler fırka olarak or- ları ciddi anlamda genişledi. Bu topraklar genel-
taya çıkmıştır. de köklü devlet kültürü olan yerlerdi.

2. Görüş: Bu görüş sahibi olan alimlerin ya- Burası çok önemli bir meseledir. Dikkat edi-
nında Hariciler, Osman'ın radıyallahu anh katledil- lirse fethedilen topraklar genelde Rumlar'dan
mesiyle beraber ortaya çıkmıştır. Bu alimlerim ve İranlılar'dan alınmıştır. Romalılar ve İranlılar
delilini daha iyi anlamak için dört halife döne- ise yüzyılları aşkın bir devlet geleneğine sahip
minde öne çıkan başlıca olayları ve özellikleri olan, bir medeniyet sahibi olan ve kendi mede- Safer

zikretmek gerekir: niyetleriyle övünen insanlardır. Hiçbir medeni- 1435

OCAK’14 • SAYI: 24

33
toplumunda münkerlerin yayılmasıdır. Bu se-
beplerden dolayı sahabe tarafında bir rahatsız-
lık olmaya başlamıştı.
Yine bir gün sahabe (Talha, Zübeyir) bu du-
rumu konuşmak için Osman'ın yanına gidiyor.
Osman'a diyorlar ki: 'Ey Osman, İslam toprakla-
rında olan şeylerden senin haberin var mı?' Os-
man da: 'Benim haberim var. Her şey afiyette ve
her yerde emniyet var.' Sahabe de: 'Oysa insanlar
bize, valilerin zulmettiğini; zorla insanların para-
larını aldığına dair bir takım sıkıntıları yazıyorlar.'
yeti olmayan toplumları etkilemek ve kendi me- Osman da: 'Kimse bana bu şikayetlerde bulun-
deniyetini onlara kabul ettirmek kolaydır. Fakat madı. Eğer böyleyse siz de bu işte benim ortakla-
bir toplum kendi medeniyetleriyle övünüyorsa rımsınız.' Yani Osman; Talha, Zübeyir ve diğer-
bunları etkilemek çok zordur. Buna örnek ola- lerine radıyallahu anhum burası ne kadar benim İslam
rak Türk halkını verebiliriz. Bu halk ilk baştan Devletimse sizin de devletiniz diyor.
itibaren gerçek İslam'a girmemiştir. İslam'a gir-
mekten ziyade kendi kültürlerine (Şamanizm) Bununla beraber Osman radıyallahu anh, kişilik
İslam'dan kılıflar bulmuşlardır. Yani kendi olarak sert bir tabiata sahip değildi. Osman'ın
kültürlerini İslam adı altında yaşamaya devam bu özelliği olayların daha da büyümesinde et-
etmişlerdir. Bunun sebebi ise, Türk halkının kili oldu. Nitekim kendisini öldürmeye gelen-
kendi değerlerinin olması ve onunla övünen bir lere dahi hiçbir karşılık vermemişti. Sahabe
akaid notları

toplum olmasıdır. bunlarla savaşmak için izin istediğinde Osman


izin vermeyerek: 'Ben, benim yüzümden Müslü-
Ömer döneminde İslam toprakları ciddi manların arasında kan dökülmesini istemiyorum.'
anlamda genişlemiştir. Fakat şöyle bir problem deyip engel oldu.
vardır. O da buralardaki halk, kendi istekleriyle
Osman döneminde bu olaylar yaşanmaya
değil kılıç zoru ile İslam'a girmişlerdir. Bundan
başlayınca Yemen Yahudileri, İran Mecusileri
dolayı İslam toplumunda bir rahatsızlık oluş-
vb. İslam'dan razı olmayan insanlar fitne çıkar-
maya başladı. Bunun pratik örneği ise, İslam
maya başladılar. Yani bu olayları fırsat bilerek
Devleti'nin en güçlü ve otoriter olduğu bir dö-
İslam toplumunda bu sıkıntıları yayarak propa-
nem Ömer dönemidir. Böyle bir dönemde dev-
ganda yapmaya başladılar. Bu propagandaların
let başkanı olan Ömer'in suikast sonucu şehit
karşılık gördüğü ve olayların patlak verdiği yer
düşürülmesi, bu rahatsızlığı hissettirdi.
ise, Hac mevsimine denk geldi. İnsanlar Hac
Osman dönemi: Bu döneme gelindiği za- mevsiminde bir araya geliyorlar kendi araların-
man Osman'ın radıyallahu anh işi daha çok zorlaş- da bu olaylar üzerinden gıybet yapmaya başlı-
mıştır. yorlar. Buralarda konuşulan meseleleri de her
biri üzerine eklemeler yaparak kendi memle-
- Ömer döneminde İslam toprakları ciddi ketlerine götürüyor. Doğal olarak Hac mevsimi
anlamda genişlemişti. Osman halife olunca çok bittiğinde İslam âlemi, 'Osman insanlara zulme-
büyük bir coğrafyayı yönetmek zorundaydı. diyor, münkerlere karışmıyor, Rasûlullah'ın saha-
besini sağa sola sürüyor, kendi akrabalarına görev
- Bu coğrafyanın genelinde İslam'a zorla gir- veriyor' vb. söylentiler her beldeyi sarıyor.
miş olan ve İslam'la arası iyi olmayan insanlar
vardı. İnsanların ayaklanmasına neden olan son
olay ise, birileri sahabe adına etrafa mektuplar
- Osman'ın kendi yanında olan insanlar ara- yazmaya başladılar. Bunda, Müslümanların ya-
sında sorunlar çıkmaya başlamıştı. Yani saha- nındaki değerini bildikleri için en çok Aişe an-
beler, Osman'ın siyasetinden rahatsız olmaya nemizi kullanıyorlar. Yani onun adına 'Osman
başlamışlardı. Sebep ise, Osman'ın sıla-i rahim- bize zulmediyor' gibi mektuplar yazılıyor. Bu şe-
den dolayı akrabalarına gösterdiği hassasiyet, kilde İslam âlemine bu tip mektuplar yayılmaya
Ümeyyeoğulları'na fazla görev vermesi ve İslam başlıyor.

34
Bu sürecin son adımında ise; Mısır, Basra, düğümüz gibi seni de öldürürüz.' Ali de onların
İran ve Yemen'den insanlar bir araya toplanıyor ordudaki sayılarını bilmediği için muhakeme
ve Medine'ye Osman'ı düşürmek için baskına olmayı, istemeyerek de olsa kabul etmek zorun-
geliyorlar. Bu insanlar baskın sebebini açıklar- da kalıyor.
ken: 'Osman'ın hilafetin hakkını vermediğini ve
hilafetten düşmesini istiyoruz.' diyorlar. Sahabe O zaman Ali safında bulunanların çoğunlu-
ilk olarak bunlarla konuşuyor. Bunlar da gidi- ğu Hariciler. Aynı zamanda Osman'ın katlinde
yor gibi yaptılar ama sonra dönerek sabah na- bulunan insanlardır. Bundan dolayı İslam alim-
mazında Osman'ın evini ve camiyi kuşatarak lerinden bir grup diyor ki: 'İlk defa meşru halife-
muhasara altına alıyorlar. Her ne kadar sahabe ye ihtilal, askerî darbe yapanlar Haricilerdir. Bu
karşılık vermek için izin isteseler de Osman sebepten dolayı Haricilerin bir fırka olarak çıkışı
izin vermiyor. Daha sonra eve girerek Osman'ı Osman döneminde yaşanan fitneye dayanır.' de-
Kur'an okurken şehit ediyorlar. mişler.

Osman'ın şehadet olayında İslamî hare- 3. Görüş: Bu alimlerin yanında ise; Hari-
ketlerin dikkat etmesi gereken bir nokta ciler fırka olarak ilk defa Hakem Olayı'nda
vardır; Müslümanlara sorumluluk yapan ortaya çıkmışlardır.
insanlar ister davet sahasında ister ci-
had sahasında olsun kendi nefisle- Bunun anlaşılması için Haricile-
riyle alakalı meseleleri rahatlık- rin, Ali'nin radıyallahu anh ordusuna
la söyleyemeyebilirler. Örnek nasıl katıldıklarını bilmek ge-
olarak ihtiyaçları için nafaka Osman'ın şehadet olayında İslamî rekir. Bu bilinmediğinde or-
veya can güvenliğinin sağ- hareketlerin dikkat etmesi gereken duya girişini bilmediğimiz
lanmasını isteyemeyebi-
bir nokta vardır; Müslümanlara insanların, ayaklanışları-
lirler. Bu konularda her
sorumluluk yapan insanlar ister davet nı da bilmek mümkün
sahasında ister cihad sahasında olsun değildir.
ne kadar emirler istemese kendi nefisleriyle alakalı meseleleri
de tebaa olanların bunu rahatlıkla söyleyemeyebilirler.
Osman radıyallahu anh şehit
düşünmeleri gerekir. Çünkü
edildikten sonra, Hariciler
emire gelecek olan sıkıntılar
geri çekildiler ve herkes ken-
sadece emirin kendisini değil
di memleketine gitti. İslam ale-
bütün Müslümanları olumsuz etki-
mi başsız kalınca ümmetin yanında
ler. Osman'ın katlinde sahabenin bu ha-
Osman'dan sonra ümmetin en faziletli
tasını görmekteyiz. Osman istememiş olsa
insanı Ali olmasından dolayı halife seçiliyor.
bile sahabelerin onu korumaları gerekirdi. Ki
Ümmet Ali'ye biat edince, Ali bir problemle
İslam ümmeti hâlâ Osman'ın katlinden sonra
karşılaşıyor. O da Osman'ın akrabası olan ve
çıkan fitnenin sıkıntısını yaşamaktadır.
Ömer döneminde Şam topraklarına vali olarak
Bu görüş sahibi olan alimler diyorlar ki: atanmış olan Muaviye bin Ebu Süfyan radıyallahu
Osman'ı katleden toplumun içerisindeki ço- anh, Ali'ye biat etmiyor. Sebep olarak ise diyor ki:
'Ey Ali! Osman'ın katillerini bulacaksın ve onlara
ğunluk Haricilerdir. Çünkü Ali ile Muaviye radı-
had uygulayacaksın. Yoksa biz seni de Osman'ın
yallahu anhuma arasında savaş başladığı zaman Mu-
katlinde pay sahibi olanlardan düşünürüz.'
aviye yenileceğini anlayınca, savaşı durdurup
Allah'ın kitabına muhakeme olma talebinde Ali de Muaviye'nin bu talebine hayır demi-
bulundu. Normalde muhakemenin savaş başla- yor. Ama ilk olarak ümmetin içinde bulunduğu
madan önce olması gerekirdi. Ama savaş baş- karışıklığı ortadan kaldırmam gerekir. Ondan
lamış ve Ali ordusu galip gelecekken Muaviye sonra buna bakarım diyor. Ki Ali'nin sözü bir
bunu talep etmiştir. Ali de ilk olarak muhake- yöneticilik örneğidir. Şayet bir yerde sorun var-
me olmayı kabul etmiyor. O sırada Ali'nin or- sa ve İslam ümmetine zarar verdikten sonra
dusundan birileri Ali'ye gelerek diyorlar ki: 'Sen geri dönmüşse bunu görmemezlikten gelmek
nasıl Allah'ın kitabına muhakeme olmaya çağırıl- yöneticilik değildir. Asıl olan, bu sorunun üstü-
dığın halde, muhakeme olmuyorsun? Ya Allah'ın
ne giderek ileride tekrardan problem çıkarma- Safer
kitabına muhakeme olursun ya da Osman'ı öldür- 1435
sın diye halledilmesi gerekir. Ali de bunu yapa-

OCAK’14 • SAYI: 24

35
İlk olarak taraflar arasında savaş olmadan
anlaşma sağlandı. Sabah olunca herkes geri dö-
necekti. Gece, Ali'nin tarafından bir grup kar-
şı tarafa saldırdı. Diğer taraf da intikam almak
için Ali'nin ordusuna saldırdı. Bu şekilde saba-
hın ilk vakitlerinde iki ordu savaşmaya başlıyor.
Gece baskını yapan insanlar Osman'ı katleden
ve Ali'nin tarafında bulunanlardır. Bunlar da
Haricilerdir.

Savaş Aişe annemizin devesinin etrafında


gerçekleştiği için bu savaş Cemel Savaşı diye
cağını söyledi. Ama Muaviye kabul etmedi. Tabi isimlendirilmiştir. Cemel Savaşı'nın sonucun-
yok demek biat etmiyorum demektir. Muaviye da sahabenin seçkinlerinden çoğu şehit edildi.
biat etmeyerek Şam'da İslam ümmetinde ikinci Bunların başında Talha ve Zübeyir gelmektedir.
baş olmuş oluyor. Aişe annemiz de yanlış yaptığını anlayarak İs-
lam yurduna geri döndü.
Ali radıyallahu anh bu sorunla uğraşırken ikin-
ci bir problemle daha karşılaşıyor. Mekke'de Sıffın Savaşı: Ali radıyallahu anh bu sefer Şam
Talha, Zübeyir ve Aişe annemiz radıyallahu anhum, ehlinin üzerine gidiyor. Oraya gittiğinde savaş
Osman'ın radıyallahu anh katillerini talep etmeye başlıyor. Ciddi bir çarpışmanın sonunda Mua-
başladılar. Ali şimdilik olmaz deyince bunlar da viye radıyallahu anh ordusu ağır bir yenilgi alacakken
Mekke'de Ali hakkında neden Osman'ın katil- Amr bin As radıyallahu anh: 'Allah'ın kitabına muha-
akaid notları

lerini bulmuyor? diyerek konuşmaya başladılar. keme olalım.' diye bir fikir ortaya attı. Doğru-
Bu şekilde bunlar da Ali'ye biat etmeyerek ken- luğu tam olarak bilmemekle tarih kitaplarında
dilerince Osman'ın katillerini bulmaya kalkarak meşhur olan, Kur'an'ın sahifelerini mızrakla-
sorun haline geldiler. rının ucuna takarak sahabeyi Allah'ın kitabına
çağırmışlar. Bunun doğruluğunu Allah bilir.
Normalde bu konuda Ehli Sünnet'in inancı Ama kesin olan muhakeme talep ettikleridir.
şudur; hem Talha, Zübeyir ve Aişe hem de Mua-
viye tarafı kesinlikle hatalılar. Çünkü Ali meşru Ali bu talebi kesin bir dille reddediyor.
imam olmasına rağmen ona karşı ayaklandılar. Ali'nin bu talebi reddetmesinin haklı gerekçele-
Ali'nin, İslam ümmetinin selameti için bun- ri vardır:
lara karşılık verip bu sorunu halletmesi gereki-
1. Şam ehli meşru olan halifeye karşı ayak-
yordu. Bunun için ilk olarak Mekke'ye daha ya-
lanmışlardı. Yani biat etmemişlerdi.
kın olması hasebiyle onlarla sorunu halletmek
için Mekke'ye sefer düzenliyor. Bu arada onlar 2. Başkalarını da ayaklandırarak halifeye kı-
da Basra'ya gitmek için harekete geçmişler. Yani lıç çektiler.
Talha, Zübeyir ve Aişe annemiz yer değiştirmiş-
ler. Ali bunlarla karşılaştığında ilk olarak konu- 3. Muhakeme savaşın sonunda değil başında
şuyor ve anlaşmaya varıyorlar. Savaş olmadan olur. Bunlar da yenileceklerini anladıklarında
taraflar geri dönecekler. bu talebi söylediler. Böyle bir durumda muha-
keme olmayı kabul etmek siyasete uygun olmaz.
Ali bunlarla anlaşmak için konuşmaya başla-
dığında Abdullah bin Sebe'nin tarihte şöyle bir Bu üçüncü maddeyi şu an vakamızda çokça
konuşması var: 'Eğer Ali bunlarla anlaşırsa, bu yaşamaktayız. Bir grup insan, Müslümanlardan
bizim sonumuz olur.' Bu söze dikkat edilmelidir. ayrılıyor. Daha sonra o Müslümanları bölmek
Çünkü Osman'ın katlinde bulunanlar, Ali'nin için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Nor-
yanında savaşa katılmışlar. Demek ki Ali meş- malde bu nifak ehli olan insanlar emellerine
ru halife olarak birilerinin üzerine yürüyünce ulaşsalar ortada yan yana iki Müslüman kal-
Osman'ı katledenler toplanarak O'nun ordusu- mayacak. Ama emellerine ulaşamayınca bu
na katılmışlar. sefer muhakeme olma talebinde bulunuyorlar.

36
Böyle bir şey olamaz. Çünkü muhakeme başta yanında kezzap olan bir ravidir. Yani yalancı,
olur. Ayrıca bu talebin de itaatten el çekmeden sözüne güvenilmeyen ve aşırı Şii olan biridir.
yapılması gerekir. Yoksa iş bittikten sonra mu-
hakeme olmaz. 2. Bu ravi Şia olan birisidir. Anlattığı olay-
ların hepsi Şiiliği ilgilendirmektedir. İnsanın
Ali muhakeme olma talebini kabul etmeyin- taraftar olduğu bir konudaki rivayeti kabul edil-
ce Hariciler Ali'nin karşısına dikilip dediler ki: mez. Çünkü insaf ve adalet insanın mutaassıp
'Ey Ali! Ya Allah'ın kitabına muhakeme olursun. olduğu konuda rivayeti kabul etmemeyi gerek-
Ya da Osman'ı öldürdüğümüz gibi seni de öldürü- tirir. Bu sebepten dolayı bu rivayet kabul edil-
rüz.' Ali, Haricilerin orduda sayılarını tam ola- memelidir.
rak bilmediğinden dolayı kabul etmek zorunda
kalıyor. Bu şekilde Hariciler fırka olarak tarih 3. Bu olay akla aykırıdır. Çünkü şayet, Ali hi-
sahnesine çıkmış oldu. lafetten azledilmeyi kabul etseydi. Savaşması ve
kan dökmesi gereksiz olurdu. Ki savaşta galip
Tarihte Hakem Olayı ile Anlatılan taraf olmasına rağmen.
Kıssalar
Yine Ebu Musa'nın şahsına dikkat edilmeli.
Birinci kıssa: Ali, hakem olarak Ebu Musa Çünkü Allah Rasûlü'nün ve sahabesinin siyase-
El Eş'ari'yi; Muaviye ise, Amr ibn As'ı radıyallahu an- tine ve fıkhına güvendiği birisidir. Üç yaşında
hum seçiyor. Bu iki hakem bir araya geldi. Birbir-
bir çocuğun yapamayacağı bir hatayı yapması
lerine dediler ki: 'Ben, Ali'yi hilafetten azledece- mümkün değildir.
ğim, sen de Muaviye'yi azlet. Sonra Müslümanlar,
onların dışında başlarına bir halife seçsinler.' İkinci kıssa: Şam ehli, Ali'yi radıyallahu anh ha-
kem olayına zorladığında o da mecburiyetten
Hakemler insanların yanına geldiklerinde
kabul ettiği için taraflar bir araya gelmiştir. Sa-
önce Ebu Musa minbere çıktı dedi ki: 'Ben yüzü-
ğümü/gömleğimi çıkardığım gibi Ali'yi halifelikten
vaşı durdurmak üzere anlaşmışlardır. Sonra Ali,
azlediyorum.' Minberden indi. Sonra Amr bin
Kûfe'ye, Muaviye radıyallahu anhum ise Şam'a dön-
As minbere çıktı dedi ki: 'Ben de Ebu Musa'nın, müştür. Bu mesele bu şekilde kalmıştır. Bu ha-
Ali'yi azledişini kabul ediyorum. Ben de yüzümü kem olayında sahih olan kıssadır.
parmağıma taktığım gibi Muaviye'yi İslam ümme-
tine halife tayin ediyorum.' Bu kıssa tarihte anla- Ali'nin böyle yapmasının sebebi isteyerek
tılan meşhur olan kıssadır. değil zorla olmuştur. Çünkü kendi ordusunda
güvenmediği ve her an Osman'ı katlettikleri
Allah en iyisini bilmekle beraber racih olan gibi kendini de katletme ihtimali olan insanlar
böyle bir kıssanın yaşanmamış olmasıdır. Çün- bulunduğundan dolayı Ali bunu kabul etti.
kü bu kıssanın üç tane sıkıntısı var:
Bu iki kıssa arasında Allah en doğrusunu
1. Bu kıssayı Ebu Mıhnef adında bir ravi ri- bilmekle beraber hem rivayet yönünden hem
vayet etmiş. Tarih kitaplarında o döneme dair de akla uygun olması bakımından ikinci kıssa,
bu raviden yaklaşık beş yüz tane rivayet akta- birinci kıssaya nispetle daha sıhhatli gözük- Safer
1435
rılmış. Ebu Mıhnef, bütün hadis alimlerinin mektedir.

OCAK’14 • SAYI: 24

37
İlim Meclisi
muratmuslihan@tevhiddergisi.com

Murat Müslihan

Kavaidu'l Erba' -5-


Kişinin haramları farklı bir şekilde
isimlendirmesi haramların ismini ve
cezasını değiştirmediği gibi, şirki
de farklı bir şekilde isimlendirerek
yapması, onun hükmünü değiştirmez.

Allah'a hamd Rasûlü'ne salât ve selam ol- Şerh


sun... Mekkeli müşrikler Allah'ın uluhiyetini inkar
etmemişlerdi. Bilakis Allah'ın ilah olduğuna,
Metin Allah'a yaklaşıp O'nun rızasının elde edilmesi
İkinci Kaide gerektiğine inanıyorlardı. Fakat Allah'a yaklaş-
'Müşrikler diyorlardı ki: 'Bizim onlara (putlara) maya çalışırken putları buna aracı kılıyorlardı.
dua etmemizin ve yönelmemizin tek sebebi; bizi Ondan dolayı da müşrik diye isimlendirildiler.
Allah'a yaklaştırsınlar ve bize Allah katında şefaat
etsinler diyedir.' Biz bu kaideden şunu öğreniyoruz; Bir in-
sanın Allah'ın uluhiyetini ikrar etmesi, Allah'ın
Allah'a yaklaşmak için bunu yaptıklarının ibadeti hak ettiğine inanıyor olması onu Müs-
delili şu ayeti kerimedir: lüman yapmaz. Böyle itikad etmekle beraber,
amelî olarak da Allah'ı ibadette birlemesi ge-
"...Allah'ı bırakıp kendilerine bir takım dostlar rekir. Kişi hangi gaye ile olursa olsun Allah'a
edinenler: 'Onlara, sadece bizi Allah'a yaklaştır- yapılması gereken bir ibadeti O'ndan başkasına
sınlar diye ibadet ediyoruz.' derler. Doğrusu Allah yaparsa İslam dininden çıkar.
ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm ve-
recektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve kafir olan kim-
Örneğin; Dua bir ibadettir ve sadece Allah'a
seyi doğru yola iletmez." '  1
yapılması gerekir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Rabbiniz şöyle buyurdu: 'Bana dua edin kabul


1. 39/Zümer, 3

38
edeyim. Bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayan-
lar alçaltılmış olarak cehenneme gireceklerdir.' "  2

Ayette önce: "Bana dua edin" hemen ardın-


dan: "Bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar..."
deniliyor. Bu da Allah'ın yanında duanın ibadet
olduğunu gösterir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuru-


yor: "Dua ibadetin ta kendisidir."  3

Kişi duayı hak edenin Allah olduğunu bilir,


fakat dua ederken salih insanlara, şeyhlere, ya- Bunu hangi gayeyle verdiği çok önemli değil-
tırlara dua ederse şirke girer. Velev bunu Allah'a dir. İster bu partileri hüküm koyacak mercide
yaklaşma gayesi ile yapsa bile. Kişinin hangi ga- gördüğü için versin, isterse de bunlar kötünün
yeyle bunu yaptığı çok önemli değildir. Çünkü iyisidir düşüncesi ile versin fark etmez; bunlara
Mekkeli müşrikler putlara, Allah'a yaklaşmak hakimiyet yetkisini veren şirke girer.
gayesi ile dua ettiler ama bu onları müşrik ol-
maktan kurtarmadı. Şüpheler
Örneğin; Hakimiyet yetkisini Allah'a ver- Bu konuyu anlatınca genelde ortaya atılan
mek bir ibadettir. Allahu Teala şöyle buyuruyor: iki şüphe oluyor. Bunları zikredip cevaplamaya
çalışalım:
"Onlar, Allah'ı bırakıp rahipleri, papazları ve
Meryem oğlu İsa'yı rabler edindiler. Oysa onlar tek Birinci şüphe: Bazıları: 'Bir insanın şirke dü-
ilah olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. şebilmesi için şirke itikat etmesi gerekir. Kişinin iti-
Allah onların şirk koştukları şeylerden münezzeh- kadı düzgün olduğu müddetçe ne yaparsa yapsın,
tir."  4 ne söylerse söylesin müşrik olmaz.' diyorlar. Do-
ğal olarak da kimseye müşrik demiyor ve kim-
"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu ayeti okur- seyi tekfir etmiyorlar.
ken cahiliyede Hristiyan olan Adiyy bin Hatem
radıyallahu anh boynunda gümüşten bir haç takılıy- Cevap: Şirke düşmek için şirke itikad et-
ken geldi: 'Onlar haham ve rahiplere ibadet etme- mek gerekli değildir. Kişi İslam'ın şirk dediği
diler ya Rasûlullah' dedi. Rasûlullah şöyle dedi: şeylerden birisini işler veya söylerse müşrik
'Din adamları onlara Allah'ın helallerini haram, olur. Mekkeli müşrikler ibadeti hak edenin Al-
haramlarını da helal kıldılar. Onlar da buna tabi lah olduğunu biliyorlardı. Fakat Allah'ı ibadet-
oldular. İşte bu, onların din adamlarına ibadetle- te birlemedikleri için dinden çıktılar. Mekkeli
ridir."  5 müşriklerin bu anlamda itikadı düzgündü, fa-
kat yaptıkları ameller şirk olduğu için müşrik
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ehli kitabın din oldular. Yine hatırlarsanız bir önceki yazımızda
adamlarına Allah'ın haram ve helallerini değiş- Mekkeli müşriklerin; yaratanın, rızık verenin,
tirme yetkisini vermelerini ibadet olarak isim- kâinatın işleri düzenleyenin Allah olduğunu
lendirmiş ve bu yetkiyi onlara vermekle onları bildiklerini söylemiştik. Fakat bu onları Müs-
Allah'ın dışında ibadet ettikleri rabler edindik- lüman yapmamıştı. Bunları bilmelerine rağmen
lerini söylemiştir. Allah'ı ibadette birlemedikleri için dinden çık-
tılar.
Kişi hakimiyet yetkisinin Allah'a ait oldu-
ğunu bilir fakat bunu, 'Egemenlik kayıtsız şartsız Allah, Kur'an-ı Kerim'de kalben küfre gir-
milletindir' diyen kurumlara verirse şirke düşer. meye itikad etmemelerine rağmen yaptıkları ve
söyledikleri ile insanları tekfir etmiştir:
2. 40/Mümin, 60
3. Tirmizi, Ebu Davud "Eğer onlara soracak olursan: 'Biz lafa dal- Safer
4. 9/Tevbe, 31 dık aramızda eğleniyorduk' derler. De ki: 'Allah 1435
5. Taberi, İbni Kesir

OCAK’14 • SAYI: 24

39
ile Allah'ın ayetleri ile ve Peygamber ile mi alay Cevap: Bu şüpheye bir ayeti kerime üzerin-
ediyorsunuz? Uydurma bahaneler ileri sürmeyin. den cevap vermeye çalışalım:
İman ettikten sonra tekrar kafir oldunuz. Bir kıs-
mınızı affetsek bile, ağır suçlu olduklarından dola- Allahu Teala şöyle buyuruyor:
yı diğer kısmınızı azaba çaptıracağız."  6
"(Rasûlüm) Şüphesiz ki biz bu kitabı sana hak
ile indirdik. O zaman sen de dini Allah'a halis kı-
"Tebuk gazvesinde bazı insanlar sahabenin kur-
larak ibadet et. Dikkat et, halis din yalnız Allah'ın-
raları"  7 hakkında: 'Biz bunlar kadar midelerine
dır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edi-
düşkün, dili daha fazla yalan söyleyen ve düşman
nenler: 'Onlara, sadece bizi Allah'a yaklaştırsınlar
karşısına çıkmaktan daha fazla korkan kimse gör-
diye ibadet ediyoruz' derler. Doğrusu Allah ayrılı-
medik.' dediler. Onların bu söylediklerinden Pey- ğa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecek-
gamberimizin haberdar olduğunu öğrendiklerin- tir. Şüphesiz Allah, yalancı ve kafir olan kimseyi
de, hemen onun yanına gelip: 'Ey Allah'ın Rasûlü
doğru yola iletmez."  9
biz lafa dalmıştık, eğleniyorduk.' dediler. Allah
da buna cevap olarak şu ayeti indirdi: "Allah ile "Şüphesiz ki biz bu kitabı sana hak ile indir-
Allah'ın ayetleri ile ve Peygamber ile mi alay edi- dik."
yorsunuz? Uydurma bahaneler ileri sürmeyin.
İman ettikten sonra tekrar kafir oldunuz."  8 Allah Kur'an'ı hak ile indirmiştir. Allah
subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:
Dikkat edilirse Allah burada in-
sanları söylediği bazı sözler ile tekfir "Biz sana bu kitabı hak ola-
etmiştir. Onlar küfre girmeye itikad rak indirdik ki, insanlar arasında
etmemişlerdi. Fakat söyledikleri Allah'ın sana öğrettikleri ile hük-
söz küfür olduğu için, Allah medesin."  10
ilim meclisi

onlara kafir dedi. O zaman Bunun bizim


kişinin küfre girmesi için konumuz ile bağlantısı "De ki: 'Hak geldi batıl yok
ona itikad etmesi gerek- şudur; Kişi Allah'a yapılması oldu. Şüphesiz batıl yok ol-
li değildir. Kişi küfür gereken bir ibadeti O'ndan maya mahkûmdur."  11
başkasına yaptığında müşrik olur.
ameli işler veya küfür "Bilakis biz hakkı
İster bunu ibadet diye isimlendir-
sözü söylerse kafir olur. sin, ister isimlendirmesin çok batılın üzerine bırakırız
önemli değildir. İslam da hak, onun beynini dar-
İkinci şüphe: Birinci hakikatlere bakar. madağın eder; bir de bakarsın
şüphelerini çürütünce ikinci
o yok olup gitmiş."  12
olarak ortaya şöyle bir şüp-
he atıyorlar: 'Mekkeli müşrikler Kur'an-ı Kerim, batılı ortadan
yaptıklarının ibadet olduğunu bizzat kaldırdığından dolayı hak olarak
kendileri söylüyorlardı. Allah onlar- isimlendirilmiştir. Biz buradan şunu
dan bahsederken şöyle diyor: "Allah'ı öğreniyoruz; Hakkın, hak olabilme-
bırakıp kendilerine bir takım dostlar edi- si için batılı ortadan kaldırması gerekir.
nenler: 'Onlara, sadece bizi Allah'a yaklaştır-
Batılı ortadan kaldırmayan, batıla müsaade
sınlar diye ibadet ediyoruz' derler." Günümüz-
eden şey hak değildir.
deki insanlar bunu söylemiyorlar. Yani hiç
kimse: 'Bizi Allah'a yaklaştırsın diye parlamento- "O zaman sen de dini Allah'a halis kılarak iba-
ya veya şeyhlere ibadet ediyoruz' demiyor. Bilakis det et."
herkes: 'Biz Allah'a ibadet ediyoruz, ibadeti hak
eden Allah'tır.' diyor. Ondan dolayı her ne kadar Ayetin ilk kısmında Allah Kur'an'ı hak olarak
Mekkeliler müşrik olsalar da günümüzdeki in- indirdiğini söylemişti. 'Peki, Kur'an-ı Kerim'in
sanlar müşrik değildir.' diyorlar. getirdiği hak nedir?' diye soracak olursanız aye-
tin bu kısmı bu soruya cevap veriyor. Kur'an'ın

9. 39/Zümer, 2-3
6. 9/Tevbe, 65-66 10. 4/Nisa, 105
7. İlimle uğraşan ashab-ı suffa 11. 17/İsra, 81
8. Taberi 12. 21/Enbiya, 18

40
getirdiği hak; 'Dini Allah'a halis kılarak sadece
O'na ibadet etmektir.'

"O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edi-


nenler"

Allah subhanehu ve teâlâ burada umumi lafız kul-


lanmıştır. Yani Allah'ın dışında birilerini dost
edinen kim olursa olsun fark etmez, herkes
buna dahildir. Hiç kimse bundan müstesna de-
ğildir.

" 'Onlara, sadece bizi Allah'a yaklaştırsınlar bakar. Böyle bir adam da hakikatte Allah'a ya-
diye ibadet ediyoruz' derler." pılması gereken ibadeti, O'ndan başkasına yap-
tığı için şirke girer.
İslam'da 'İbret, hakikatlere göredir. İsimlere
göre değildir.' şeklinde bir kaide vardır. Örneğin; Hakimiyet yetkisini Allah'a ver-
mek bir ibadettir. Kişi bunu parlamentoya ver-
İslam dininde meselelerin isimlerine değil diğinde ister 'Ben parlamentoya ibadet ediyorum'
hakikatlerine itibar edilir. Örneğin; Bir adam desin, ister demesin o kişi Allah'a değil parla-
hırsızlık yaptı. Sonra çaldıklarını götürüp fakir- mentoya ibadet ediyordur. Ondan dolayı da
lere dağıttı. Bu adam kendince bunu güzel bir müşriktir.
iş olarak isimlendirse de bu onu hırsız olmak-
tan ve elininin kesilmesinden kurtarmaz. Kişi Şirk ile ilgili konumuza Kur'an'dan bir örnek
yaptığı şeyi nasıl isimlendirirse isimlendirsin, verelim:
İslam olayların hakikatlerine bakar isimlerine
bakmaz. "Sana ve senden önce indirilene inandıklarını
iddia edenleri görmüyor musun? Tağutu inkar et-
Örneğin; İslam devletinde kişi içki içti. Ken- mekle emrolundukları halde, onun önünde muha-
disine had uygulanacağı zaman 'Ben içki içme- keme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir
dim viski içtim veya votka içtim' demesi ona had sapıklığa düşürmek istiyor."  14
cezasının uygulanmasına engel olmaz. Kişi
İslam'ın içki diye isimlendirdiği şeyi nasıl isim- Birileri tağuta muhakeme olmak istedikleri
lendirirse isimlendirsin fark etmez, içtiğinde için Allah onların imanının zandan ibaret oldu-
kendisine had uygulanır. Çünkü İslam hakikat- ğunu söylemiş. Peki, bu kişiler yaptıkları şeye
lere bakar isimlere bakmaz. Zaten Peygamber 'Tağuta muhakeme olmak' ismini verdiler mi?
sallallahu aleyhi ve sellem de ahir zamanda insanların ha-
Hayır. Bilakis onlar bunu şöyle isimlendirdiler:
ramları farklı isimlerle işleyeceklerini söylüyor:
"Kendi işledikleri yüzünden başlarına bir musi-
"Ümmetimden bir takım kimseler, içkiye başka
bet geldiği zaman halleri nasıl olacak? Sonra sana
isimler vererek onu içeceklerdir!"  13 gelirler de: 'Biz iyilik etmekten ve ara bulmaktan
başka bir şey istememiştik' diye Allah'a yemin
Kişinin haramları farklı bir şekilde isimlen-
ederler."  15
dirmesi haramların ismini ve cezasını değiştir-
mediği gibi, şirki de farklı bir şekilde isimlendi-
Onların tağuta muhakemeyi böyle isimlen-
rerek yapması, onun hükmünü değiştirmez.
dirmeleri imanlarını zandan ibaret olmaktan
Bunun bizim konumuz ile bağlantısı şu- kurtarmadı. Çünkü şeriat isimlere bakmaz, ha-
dur; Kişi Allah'a yapılması gereken bir ibadeti kikatlere bakar.
O'ndan başkasına yaptığında müşrik olur. İster
bunu ibadet diye isimlendirsin, ister isimlen- İyi niyet yapılan kötü ameli meşru kılmaz:
dirmesin çok önemli değildir. İslam hakikatlere
Safer
14. 4/Nisa, 60 1435
13. İmam Ahmed 15. 4/Nisa, 62

OCAK’14 • SAYI: 24

41
Kişi İslam'da kötü olan bir şeyi iyi niyet ile "Namazlarınızı onların namazlarının yanında
yapsa bile bu onu meşrulaştırmaz. küçümseyeceksiniz. Oruçlarınızı onların oruçla-
rının yanında küçümseyeceksiniz. Onlar Kur'an'ı
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor: okuyacaklar fakat boğazlarından aşağıya inmeye-
cek..."
"Allah, bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da
sapıklık layık oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp Hariciler kendilerince Allah'ı razı etmek
şeytanları dost edinmişlerdi. Kendilerinin de doğ- için, O'ndan daha çok korkmak için bazı şey-
ru yolda olduklarını sanıyorlardı."  16 ler yaptılar. Fakat bunu yanlış bir yolla yaptılar.
Ondan dolayı Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem
İmam Taberi rahimehullah bu ayetin tefsirinde tarafından "Ateşin köpekleri" diye isimlendirildi-
şöyle diyor: 'Bilakis onlar bu yaptıklarını hak ve ler. Onların güzel niyetleri yaptıklarını meşru
ilim meclisi

hidayet üzere hatta doğrunun kendi yaptıkları ol-


kılmadı. Bu ve benzeri şeylerden anlıyoruz ki;
duğuna inanarak yaptılar. Bu ayet 'Allah hiç kim-
iyi niyet, yapılan kötü amelleri meşru kılmaz.
seye yaptığı masiyet veya itikad ettiği sapıklıktan
dolayı azap etmez, ta ki onun doğru şeklini bilip Bunun konumuzla bağlantısını kuracak
Rabbine inat olarak yaparsa azap eder' diyenin olursak; Mekkeli müşrikler putlara "Bunlar
hatalı olduğuna delildir. Çünkü öyle olmuş olsa,
bizi Allah'a yaklaştırıyor" diye ibadet ediyorlar-
hak ehliyle, yolunun doğru olduğunu zannettiği
dı. Niyetleri, Allah'a yaklaşmaktı. Fakat Allah'a
halde sapıtan arasında fark kalmamış olur. Mu-
hakkak Allah bu ayette iki taifenin ismini ve hük- yaklaşma niyeti, putlara ibadeti meşru kılmadı.
münü ayırmıştır.'  17 Kim hangi niyet ile olursa olsun Allah'a yapıl-
ması gereken bir ibadeti O'ndan başkasına ya-
Başka bir ayette Allah şöyle buyuruyor: parsa şirke girer.
"Ey Muhammed! De ki: 'Size amelce en çok ka- "Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde ara-
yıpta bulunanları haber vereyim mi? Dünya haya- larında hüküm verecektir."
tında, çalışmaları boşa gitmiştir; oysa onlar, güzel
işler yaptıklarını zannediyorlar.' "  18 Buradan anlıyoruz ki Müslümanlar ile müş-
rikler arasındaki bu ihtilaflar kıyamete kadar
Adamların amelleri boşa gitmiş fakat onlar devam edecektir. Allah'ın El-Hakem isminin
güzel şeyler yaptıklarını zannediyorlar. Onların tüm açıklığıyla tecelli ettiği ahiret günü gelme-
güzel şeyler yaptıklarını zannetmeleri, niyetle- den bu ihtilaflar bitmeyecektir. Ondan dolayı
rinin güzel olması; amellerinin boşa gitmesine bu tür ihtilaflardan dolayı kendimizi üzmemize,
engel olmadı. İslam toplumunda buna örnek moralimizi bozmamıza gerek yoktur.
olarak Haricileri verebiliriz. Peygamberimiz
sallallahu aleyhi ve sellem onlardan bahsederken şöyle "Şüphesiz Allah, yalancı ve kafir olan kimseyi
diyor: doğru yola iletmez."

Bu ayeti kerimede Mekkeli müşriklerin hem


yalan söylediklerine hem de küfür işlediklerine
16. 7/Araf, 30
deyinilmiştir.
17. Taberi Tefsiri
18. 18/Kehf, 103- 104

42
Yalan: Allah'a yaklaşmak için putlara ibadet Ehli Sünnet alimleri bunlara reddiye ve-
ettiklerini söyleyerek yalan söylediler. Çünkü rirken şöyle diyorlar: 'Bir varlıkta ilim sıfatı ol-
başkasına ibadet etmek insanı Allah'a yaklaş- madan ona alim denmez. Allah kendisine alim
tırmaz. Bilakis insanı Allah'tan uzaklaştırır. demişse kendisinde ilim olduğundan dolayı böyle
Allah'a yaklaşmak isteyen kişinin Allah'a ibadet demiştir. İlim sıfatı olmasaydı kendisine alim de-
etmesi gerekir. mezdi.'

Küfür: Allah'a yapılması gereken bir ibadeti Buradan anlıyoruz ki, bu kaide Ehli
O'ndan başkasına yaptıkları için de küfre gir- Sünnet'in yanında karar kılmış bir kaidedir.
diler.
İsimler ve Hükümler
Burada dikkat edilirse Allah, onlara yaptık- İslam'da isimler ve hükümler diye iki mesele
ları fiillerden isim türetmiş. Onları yalan söy- vardır.
ledikleri için yalancı, küfür işledikleri için de
kafir olarak isimlendirmiş. İsimler: Allah'a iman edenin mümin, şirk
işleyenin müşrik diye isimlendirilmesidir.
Biz buradan şunu öğreniyoruz; Herkes
yaptığı fiile göre isim alır. Örneğin; araba Hükümler: Her ismin kendisine ait bir
sürene şoför, yemek yapana aşçı de- takım hükümleri vardır. Müslümanın,
nilir. Şoföre aşçı diyemezsin çünkü kafirin, mübtedinin hükümleri bir-
o işi yapmıyor. Aşçıya da şoför diye- birinden farklıdır.
mezsin çünkü o da o işi yapmıyor.
Kişi ister bilsin ister bilme-
Herkes yaptığı fiile göre isim
sin, ister Peygamber gelmiş
alır. Asrımızın en büyük
bidatlerinden bir tanesi olsun ister olmasın herkes
de fiiller ile isimleri birbirinden yaptığı fiillerin isimlerini
Asrımızın en büyük
ayırmaktır. Örneğin; adam şirk alır. Buna işaret eden
bidatlerinden bir ta- fiilini işliyor ama ona Müslüman birçok delil vardır.
nesi de fiiller ile isim- deniliyor. Araba sürene aşçı demek Bunlardan bazıları
leri birbirinden ayır- ne kadar akılsızlıksa, şirk işleyene
şunlardır:
maktır. Örneğin; adam Müslüman demek ondan
şirk fiilini işliyor ama ona daha büyük akılsızlıktır.
1. Allah subhanehu ve teâlâ şöy-
Müslüman deniliyor. Araba le buyuruyor:
sürene aşçı demek ne kadar
akılsızlıksa, şirk işleyene Müs- "Kitap ehlinden kafirler de müş-
lüman demek ondan daha büyük rikler de, kendilerine apaçık delil
akılsızlıktır. gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak
değillerdi."  19
Kişinin yaptığı fiillerden ona isim tü-
retmek Ehli Sünnet'in yanında karar kılmış Daha Peygamber gelmemiş olmasına
bir kaidedir. Buna şunu örnek verebiliriz; rağmen Allah subhanehu ve teâlâ onları kafir, müş-
Mutezile Allah'ın sıfatları ile ilgili problem rik olarak isimlendirmiş.
yaşayan bir fırkadır. Mutezile'nin yanında sıfat- 2. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:
ların taaddüdü, Allah'ın taaddüdü olduğu için
Allah'ın sıfatlarını kabul etmiyorlar. Böyle bir "Daha önce Allah'tan başka taptığı şeyler ona
itikat ortaya attıktan sonra Kur'an'da Allah'ın engel olmuştu. Çünkü o kafir olan bir kavimden
birçok sıfatının olduğunu gördüler. Bidatlerin- idi."  20
den dönmek yerine Kur'anda geçen sıfatları ha-
kikatlerinden kopardılar. Örneğin: 'Allah alim- Bu ayette Allah, Süleyman aleyhisselam zama-
dir. Fakat ilimsiz alimdir.' Diyerek kendilerinin nında yaşayan melikeden bahsediyor. Kadın
dahi içinden çıkamadığı bir itikat ortaya attılar.
Safer
19. 98/Beyyine, 1 1435
20. 27/Neml, 43

OCAK’14 • SAYI: 24

43
kendisine azap edilir mi? Hayır. Hükümlerin
uygulanması için Peygamberin gelmesi gerekir.
Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Biz, bir Peygamber göndermedikçe azap edici


değiliz."  23

İmam Ahmed, Nesai ve İbni Mace'den riva-


yeten Peygamberimiz: "Allah kıyamet gününde
dört sınıf insanı imtihan edecektir..." Bunlardan
bir tanesi de fetret döneminde yaşayıp da Pey-
gamberlerin daveti kendisine ulaşmayan kim-
daha Süleyman'ı görmemiş olmasına rağmen sedir. Bu dört sınıf imtihan sonucuna göre ya
Allah: "O kafir olan kavimdendi." buyuruyor. cennete ya da cehenneme gidecektir.

3. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor: Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Peygamber
gelmemiş olsa bile kişi yaptığı fiillere göre isim
"Eğer müşriklerden biri senden eman talebinde alır. Azap görmesi için ise Peygamberin gelmesi
bulunursa, Allah'ın kelamını işitebilmesi için ona gerekmektedir.
eman hakkı tanı. Sonra da onu güven içinde ola-
cağı yere ulaştır. Çünkü onlar bilmeyen bir kavim- Bu konuda bir grup sapıtmıştır:
dir."  21
1. Kişi şirk işlese de biz ona müşrik diyeme-
Ayeti kerimeye dikkat edilirse Allah: "Müş- yiz diyen anlayış.
riklerden biri sana gelirse…" diye başlıyor deva-
mında ise "Allah'ın kelamını işitinceye kadar on- Bu anlayış doğru değildir. İbni Teymiyye'nin
lara eman ver..." diyor. Dikkat edilirse Allah'ın de dediği gibi 'Allah isimler ile hüküm-
rahimehullah
kelamını daha işitmemiş olmalarına rağmen leri birbirinden ayırmıştır. İsimler Peygamber gel-
Allah onlara müşrik demiştir. Hatta ayetin so- meden söylenir, hükümler ise Peygamber geldikten
nunda Allah onların bilmeyen bir kavim oldu- sonra uygulanır.' Böylece bütün deliller ile amel
ğunu söylemiştir. Demek ki kişinin bilmemesi, etmiş olduk.
cahil olması, müşrik diye isimlendirilmesinin
önünde bir engel değildir. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan
Allah'a hamd etmektir.
4. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

"Hani Rabbin, Musa'ya: 'Zalimler topluluğuna


git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar
mı?' diye seslenmişti."  22

Musa aleyhisselam daha o kavme gelmeden Al-


lah subhanehu ve teâlâ onları zalimler olarak isimlen-
dirmiş.

Bu ayetlerden anlıyoruz ki bir kavme Pey-


gamber gelmemiş olsa bile herkes yaptığı fiile
göre isim alır.

Peki, kişi Peygamber gelmeden isminin hü-


kümlerini alır mı? Yani şirk işlediğinden dolayı

21. 9/Tevbe, 6
22. 26/Şuara, 10 23. 17/İsra, 15

44
Nasihat
emreacar@tevhiddergisi.com

Emre Acar

Namazlarımızdan Nasıl
-3- İstifade Edebiliriz?
Kişi namazı sevmeyi başardığında kalben ve
bedenen onunla beraber olur. Gününe namazla
başlar, gününü namazla bitirir. Namazı uykusuna,
işine, hobisine, eğlencesine, çevresine tercih eder.

A llah sana rahmet etsin kardeşim! Namazla-


rımızdan istifade etmek için dikkat etme-
miz gereken dördüncü unsur, namazlarımıza
Kardeşim! Sevgi, insanı sevdiği şeylere kar-
şı iradeli kılar. Ona ulaşmak, ifa etmek için
insanda azim oluşur. İbni Kayyım'ın rahimehullah
karşı sevgi beslemektir. Umumen her amelde, dediği gibi: 'Muhabbet; dalları kalbe dikilen bir
hususen de namazda sevginin rolü büyüktür. irade ağacıdır. Bu ağaç taat ve muvafakat meyvesi
Bir bedende kalp neyse amellerde de sevgi odur. verir.'  1
Namazı ömür boyu kılmak irade ister, istik-
İnsan uzvunda en önemli et parçası kalptir.
rar ister. İnsan sevmediği şeylerde iradeli ve is-
Hem manevi hem de maddi sağlık için kalp
tikrarlı olamaz. Bunun için namazlarımızı sev-
olmazsa olmazlardandır. İnsan, kalbini ıslah
meliyiz. İnsan onu sevdiğinde kalpte ona karşı
ettiğinde bütün uzuv salih olur, o bozulduğu
irade oluşur. Nerede olursa olsun, zaman ve
zaman bütün beden fesat üzeredir. Kalp ancak
mekân farkı yapmadan namazlarını her gün beş
hayır amelleriyle onarılır. Hayır amellerinin tat-
vakit kılar. Namaz ile beraberliği sadece gün-
biki ise sevmekle mümkündür. Kalp, sevgisini
düz ve kolaylık anında değildir. Gece, kuşluk,
namaza yönlendirmeli ki, onu ihya etsin, ondan
kusuf, husuf ve vaktinin dar olduğu, hayatının
faydalanabilsin. Safer
1435
1. Medaricu's Salikin

OCAK’14 • SAYI: 24

45
Kalp, hayır amellerini sevdiğinde dünya ve me-
taını sevmez, onlara olan sevgiyi anlamsız bulur.
Eğer namazlarımızı seversek namazın önünde
engel olan dünya musibetlerini sevmez, nama-
zımıza sapasağlam yapışabiliriz. İşte o zaman
İslamımız güzelleşir. İmanımızın belkemiği
sağlamlaşır. İslam dini emirlerine teslim olun-
ması gereken bir dindir. Sevgi olmadan bir emri
yerine getirmek mümkün değildir.

Kardeşim sevgi, sevilen şeye özlem ve has-


tehlikede olduğu savaş gibi her zorlu halde ona ret duymaktır. Kalp bir kere namazı sevdiğinde
muvafıktır. Allah'ın bu emrine karşı itaatkârdır. onu özler. Bu sevgiyle gerek bedenen, gerekse
Sen de takdir edersin ki kardeşim, ancak nama- de zihnen hasretle namaz vakitlerini bekler. Bir
zı sevdiğimizde namazı bu şekilde muhafaza sonraki namazı beklemek Allah yolunda ribat-
edebiliriz. tır. Allah yolunda ribat tutan gözlere ve ayaklara
ateş değmez.
Sevmek ile alakalı Peygamber sallallahu aleyhi ve
buyurur ki: "Kişi sevdiğiyle beraberdir." Bu
sellem
Cabir bin Abdullah'tan radıyallahu anh rivayetle:
hadis sevgide çok önemli bir yere sahiptir. İnsan
"Peygamber şöyle buyurur: 'Allah'ın kendisiyle
biriyle beraber olmak istediğinde öncelikle onu hataları yok edip affettiği şeyi size haber vereyim
sevmelidir. Mesela, evli olan kardeşlerimiz... mi?' Oradakiler 'Evet ya Rasûlullah' dediler. Pey-
Eşleriyle beraber uzun bir hayat sürebilmeleri,
nasihat

gamber sözüne şöyle devam etti: 'Zorluklara rağ-


beraber olabilmeleri için birbirlerini sevmeleri men güzelce abdest almak, mescide uzunca yü-
gerekir. Ki o evlilikten faydalanabilsinler. Hake- rümek ve bir sonraki namazı beklemektir. İşte bu
za namazla beraber olmak isteyenler, öncelikle ribbattır/Allah yolunda nöbet tutmaktır.' "
onu sevmelidir.
Namazlarını sevip sevmediğinin sağlaması-
Kişi namazı sevmeyi başardığında kalben ve nı yapmak istiyorsan, öncelikle ona duyduğun
bedenen onunla beraber olur. Gününe namazla özlemi ve hasreti kontrol et. Eğer namazlarını
başlar, gününü namazla bitirir. Namazı uykusu- özlüyor ve bir sonraki namazı hasretle bekli-
na, işine, hobisine, eğlencesine, çevresine tercih yorsan işte o zaman sen namazlarını seviyor-
eder. Ondan ayrı kalmayı büyük bir eksiklik sun demektir. Fakat namazlarını özlemiyorsan,
olarak görür. Onsuz yaşamanın anlamsız oldu- vaktinde eda etmiyor hep erteliyorsan, başka
ğuna inanır. Her daim onunla beraber olmayı şeyleri onun önüne takdim ediyorsan bil ki na-
arzular. Haris El Muhasibi'nin dediği gibi: 'Mu- mazlarını sevmiyorsun demektir. Sevilen şeyler
habbet; bütün benliğiyle bir şeye meyletmen, sonra öne takdim edilmelidir. Ki Allah subhanehu ve teâlâ
onu kendine, ruhuna ve malına tercih etmen, gizli vaktinde kılınan namazı sevmekte ve kıyamette
ve aşikârda onunla birleşmen ve onun sevgisinde insanı ilk onunla sorgulamaktadır.
kendi noksanını bilmendir.'
Kardeşim, hareketlerin temeli iki şeye bağ-
Bil ki kardeşim; namazı seven kişi, onun dı- lıdır; sevgi ve irade... İrade ve sevgi olduğu za-
şındaki şeylere karşı muhabbeti gereksiz görür. man insanın yapamayacağı hiçbir şey yoktur.
Kalp iki sevgiyi bir arada bulunduramaz. Birbi- Fakat burada insanlar iki kısma ayrılmaktadır.
rine zıt olan iki tane sevgi kalbi çökertir. Kalp, Birinci kısım insan vardır ki, yaptığı amelleri
ya dünya amellerini sever ya da ahiret amelle- severek ve iradeli yapar. Olması gereken de bu-
rini sever. Dünya ve ahiret amelleri birbirlerine dur. Kişi bu kısımdansa Allah'a ne kadar hamd
karşı kıskanç ve haset içerisindedirler. Bu ne- etse azdır. Bir de ikinci kısım insan vardır ki,
denle ikisinden birisinin sevgisini tercih etmek onlar amellerini zorla, mecburiyetten yaparlar.
zorundadır. Bu kişi de amellerini zorla da olsa yaptığı için
Allah'a hamd etmesi gerekir.

46
Bugün bizler de amel yapmaktayız. Namaz tini yapar. Fakat eşi ondan bakkaldan ekmek
kılıyoruz, oruç tutuyoruz, infak ediyoruz... Fa- almasını rica ettiğinde veya hocası bir kitabı
kat burada önemli olan şey: Namazı severek okumasını, bir derse katılmasını, herhangi bir
kılanlardan mıyız, yoksa namazı sevmeyerek, işi yapmasını talep ettiğinde bunlar bu kişiye
zorla kılanlardan mıyız? Bu sorunun cevabı zor ve yorucu gelir.
bizde gizlidir.
Bir ünlüye hayran olan kişiyi düşün karde-
Bunu sen de düşünüp, karar vermelisin. Fa- şim. Bu ünlünün konseri olduğunda veya bir
kat sana burada şunu hatırlatmak isterim ki; na- yerden şarkıcı geldiğinde insanlar iki ay önce-
mazlarından istifade etmek, onun maslahatla- sinden rezervasyon yaptırır. Ezilmeyi, sakatlan-
rından faydalanmak istiyorsan namazı severek mayı göze alarak o izdihamın içinde ünlü olan
kılmalısın. Namazı zorla kılmak senin üzerin- kişiyle resim çekinir veya ondan imzalı resim
den borcunu düşürebilir. Fakat o namaz senin ister. Daha ötesi bazıları o ünlüyü görünce
için sıkıcı, faydasız, en önemlisi işkence olur. çıldırır. Sesinin çıktığı kadar bağırır. Tipinde
Hiçbir şekilde namazdan faydalanamazsın. meymenet olmayan, bütün canlıların kendi-
sine lanet ettiği bu şahsa değer veren insan-
Kardeşim sana birtakım örnekler vere- lara dinin emirlerini anlatınca, din için ya-
ceğim. Senden ricam bu örnekler üze- şamasını, mücadele etmesi gerektiğini
rinden düşünmendir. Böylelikle sev- söyleyince; senden uzaklaşır.
menin insanın amelleri üzerindeki
tesirini idrak edebilesin. Bu örnekleri düşündüysen kar-
deşim, şu soruyu kendine sor-
Birinci
Cahil bataklığında yok kısım insan vardır
malısın; niye bu insanlar bir
olan bir genci düşün. Âşık ol- ki, yaptığı amelleri severek sevgili, bir ünlü, bir hobi için
duğu zaman zihnini meş- ve iradeli yapar. Olması gereken bu kadar şeyi yapıyor da
gul eden tek şey sevgi- de budur. Kişi bu kısımdansa hanımı ekmeğe gönder-
Allah'a ne kadar hamd etse azdır. Bir diğinde, çocuğu tut-
lisidir. Gece gündüz
de ikinci kısım insan vardır ki, onlar
onu düşünür. Elinde masını söylediğinde
amellerini zorla, mecburiyetten ya-
telefon saatlerce onunla parlar. Bu kişi de amellerini zorla veya hocası İslam için
görüşür. Kimi zaman soğuk da olsa yaptığı için Allah'a bir şey yapmasını talep etti-
havada onunla buluşmak için hamd etmesi gerekir. ğinde hiçbir şey yapmıyorlar?
saatlerce bekler. Hatta ailesi Bunu yapmak neden onlara
sevdiği kişi ile evlenmesine razı ağır geliyor?
olmadığında başkasıyla evlenmez.
Yıllarca onu bekler, bekârlığı başka- Çünkü bu insanlar birini seviyor,
sıyla evlenmeye tercih eder. diğerini ise sevmiyor. İnsan bir şeyi
sevdiği zaman onun için ölür ve öldürür.
Bir halterciyi düşün 200-300 kilo halteri- Sevdiği için her türlü zorluğa katlanır. Bu
ni kaldırır. Sıkılmadan her gün halterine çalı- zorluğun acısını hissetmez, bilakis ona acı
şır. Fakat hanımı, çocuğunu tutmasını söyledi- değil tat verir. Bu insanlar sevgilisini, futbo-
ği zaman 2-3 kiloluk çocuk ona ağır gelir. Oflar, lu, halteri ve ünlüleri seviyorlar. Onlar için her
puflar çocuğu annesine geri verir. şeylerini feda ediyorlar. Bu nedenle yaptıkları
şeyleri tuhaf karşılamamak gerekiyor.
Hakeza bir futbolcuyu düşün. Saatlerce bir
sahada durmadan, usanmadan topun peşinde Yukarıda örnek verdiğimiz dünya eğlence-
koşar. Evine gelince televizyonun karşısında sa- lerini seven insanlarla beraber bir de sahabeyi
atlerce hiç ayrılmadan onu izler. Kimi zaman on düşün. Onlar da İslam'ı seviyorlardı. Bundan
sayfalık fotomaç gazetesini yercesine okur veya dolayı İslam'ın emrettiği her ameli severek ye-
onun takımı yenildiğinde sinirden bin liralık rine getiriyor ve yaptıkları şeylerden lezzet alı-
telefonunu yere fırlatır. Arkadaşlarıyla bir araya yorlardı. Safer
geldiğinde ayrılıncaya kadar maçın muhabbe- 1435

OCAK’14 • SAYI: 24

47
Abbad bin Bişr'in radıyallahu anh kıssasını biliyor Peki, kardeşim namazlarını nasıl sevebilir-
musun kardeşim? Ok isabet etmesine rağmen sin? Namazlarını sevebilmen için ne yapmalı-
namazını hiç bozmadan kılmasını duymuşsun- sın?
dur. Kıssa şöyle: 'Müslümanlar Zatu'r Rika gaz-
vesinden dönerken müşriklerden bir kadını esir al- Namazı sevebilmek için birinci olarak,
dılar. Kadının kocası Muhammed'in ashabından Allah'a subhanehu ve teâlâ dua etmek gerekir. Sevgi
birinin kanını dökmeden evine dönmeyeceği husu- kalp amellerindendir. Kalpler ise Allah'ın elin-
sunda yemin etti. Gece oldu. O sırada Rasûlullah dedir. O dilemedikçe namaza karşı kalbinde
iki sahabeyi Müslümanlar lehine düşmanın duru- sevgi beslemen mümkün değildir.
munu öğrenmek için gözcü olarak görevlendirmiş-
ti. Bunlardan biri Abbad bin Bişr diğeri ise Ammar "Peygamber şöyle buyurur: 'Ey kalpleri çeviren
bin Yasir'di. Adam gizlice gözcülere yaklaştı. Am- Allah'ım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.' Ben (bir
mar bin Yasir uyuyor, Abbad namaz kılıyordu. Ab- gün kendisine): 'Ey Allahın Rasûlü biz sana ve se-
bad namaz kılarken düşman onu oku ile yaraladı. nin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda
Abbad oku çıkardı, namazını bozmadı. Namazına korkuyor musun?' dedim. Bana şöyle cevap verdi:
devam etti. Adam Abbad'a üç tane daha ok attı. 'Evet! Kalpler Rahman'ın iki parmağı arasındadır.
Abbad okları çıkarttı ama namazdan ayrılmadı. Onları istediği gibi çevirir.' "  2
Yine namazına devam etti. Nihayet selam verip
namazını tamamladı. Arkadaşını uyandırıp duru- Allah subhanehu ve teâlâ kalbimize sevgi koyup di-
mu haber verdi. Arkadaşı Ammar bin Yasir hayret lemedikçe namazlarımızı sevmemiz çok zordur.
ederek: 'Subhanallah! Beni uyandırsaydın ya' dedi. Namazı severek kılmayı istiyorsak Allah'a: 'Rab-
Abbad 'Ben öyle bir sure okuyordum ki onu yarıda bim kalpler senin elinde. Sen istemedikçe namaz-
kesmek istemedim' dedi. larımı sevmem zordur. Ey Rabbim! Sen kalbime
namazlarıma karşı sevgiyi yerleştir.' şeklinde dua
Hakeza tabiinden Said bin Müseyyeb... Bir
etmemiz gerekiyor.
arkadaşı Said'i ziyaret ediyor. Ziyaret eden kişi
kıssayı şöyle anlatıyor: 'Said'in yanına geldim. Biliyorsun duada ısrarcı olmak esastır. Bir
Ben dedim ki: 'Ey Said! Buralarda sürekli kalıp ne kere dua etmekle hemen namazlarımızı seve-
yapacaksın. Halin perişan. Badiyeye/yazlığa çık- meyiz. Her secdemizde sevgiyi talep etmeliyiz.
san. Orada yeşillikler, güzel hurmalıklar, hayvan- Ki Allah samimiyetimizden dolayı kalbimize
lar var. Oranın havası çok temiz.' Ben bunu söy-
namaza karşı sevgi ve muhabbeti yerleştirsin.
lerken Said şunu tekrarlıyordu: 'Peki yatsı namazı
ne olacak, peki yatsı namazı ne olacak?..' selefin Rabbimden isteğim kalplerimize namazın
namaza karşı sevgisi böyleydi. Her şeylerini sevgisini yerleştirmesidir. Namaza karşı özlem
onun için feda etmişlerdi. Onunla rahatlıyor- duymayı ve bir sonraki namazı hasretle bek-
lar, onunla beraber dünya lezzet buluyordu. İşte lemeyi nasip etmesidir. Bir sonraki yazımızda
dünya ile ahireti sevenlerin misalleri kardeşim. namazı sevebilmenin yöntemlerini anlatma
umudu ile...
İster dünya isterse ahiret ameli olsun fark
etmez, insan her türlü zorluğa rağmen amelle- Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd
rini yapabilmesi ve ondan lezzet alabilmesi için etmektir.
o amellerini sevmelidir. Ona özlem ve hasret
duymalı ve namazlarını her şeyin önüne takdim
etmelidir. 2. Tirmizi, 2141

48
Menhec Notları
emreuyar@tevhiddergisi.com Emre Uyar

Müslümanların
Kendilerini Yöneten
-1- Tek Bir Emire Olan İhtiyacı
İslam, ikinci bir kişinin söz hakkını
kabul etmiyor. Çünkü bir yerde
iki kafadan ses çıkarsa orada
düzenin olması mümkün değildir.

B ir sistem olarak İslam şeriatına baktığı- 'Müslümanların kendilerini yöneten tek bir
mızda İslam'ın sadece gaybî alemle ilgili emire olan ihtiyacı' başlığıyla bu ihtiyacın şer'î
hükümler vazetmediğini bununla beraber dün- karşılığını anlatmaya çalışacağız. Başarı Al-
yaya dair de bir takım hükümler ortaya koydu- lah'tandır.
ğunu görmekteyiz.
Bunun bilinmesi önemlidir. Çünkü bir in-
İslam'ın hem gaybî hem de dünyevi olan bu san bir şeye olan ihtiyacını doğru belirlerse, ona
hükümleri vazetmesinin sebebi ise dünyada in- karşı takınacağı hassasiyet de o oranda doğru
sanların hayatlarını bir düzene koyup onlara bir olacaktır. Mesela, suya duyduğumuz ihtiyacı
eman ortamı sağlamak, ahirette ise onları ebedi çaya duymuyoruz. Doğal olarak bu onlara gös-
mutluluğa ulaştırmaktır. terilen hassasiyete de etki ediyor. Çay olsa da
olur olmasa da olur birçoğumuz için. Oysa suya
İnsanların dünya hayatına müdahale eden olan ihtiyacımız çok fazla olduğu için 'olsa da
bir din, şüphesiz ki onlar için en efdal olan ya- olur olmasa da olur' şeklinde değil de 'olmazsa
şam sistemini de ortaya koymuş olmalıdır. olmaz' şeklinde bir tavır ortaya koyuyoruz.

İslam, zikrettiği birçok nas ile Müslümanla- Emire olan ihtiyacımızı öğrenebileceğimiz
rın başında Müslümanlardan olan tek bir kim- tek kaynak ise şeriattır. Bu ihtiyacı naslarla be-
senin söz sahibi olacağı bir sistemi, insanlar için raber zikretmeye çalışalım: Safer
1435
daha uygun bir sistem olarak isimlendirmiştir.

OCAK’14 • SAYI: 24

49
düşünün. Şüphesiz ki bu durumda fesad daha
fazla olacaktır.
Sonuç olarak İslam, ikinci bir kişinin söz
hakkını kabul etmiyor. Çünkü bir yerde iki ka-
fadan ses çıkarsa orada düzenin olması müm-
kün değildir.
2. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Allah'a ve Rasûlü'ne ita-
at edin ve sizden olan emir sahiplerine de (itaat
edin)."  2
1. Allah subhanehu ve teâlâ Enbiya Suresi'nin 22. Bir Müslümanın Allah'ın karşısına sağlam
ayeti kerimesinde şöyle buyurmaktadır: bir şekilde çıkabilmesi için Allah'a ve Rasûlü'ne
"Şayet yerde ve gökte Allah'tan başka ilahlar ol- itaat etmesi yeterlidir.
saydı yer ve gök fesada uğrardı."  1
İnsanın ebedî mutluluğunu sağlayacak şey
İmam Maverdi gibi yönetim fıkhı ile ilgili hayatını Kuran ve Sünnet'e göre tanzim etmesi
kitap yazan bazı alimler bu ayeti delil göstererek değil midir?
Müslümanların birden çok imamının olması-
nın caiz olmadığını, bunun bozgunculuğa sebe- Bu da sadece Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ede-
biyet vereceğini söylemişlerdir. rek elde edilecek birşey değil midir?
menheç notları

Bu ayetin konumuzla olan alakasını şöyle Ama Allah sadece bununla yetinmeyip bir
izah edebiliriz; de 'emir sahiplerine' itaat edilmesini istiyor. De-
mek ki ferdî olarak Kuran ve Sünnet'e uymak
Yer ve gök Allah'ın subhanehu ve teâlâ yaratmış insanların kendilerini kurtarması için yeterli
olduğu; aklı olmayan, şehveti olmayan, donuk değildir. Sadece bunlar insanların kurtulabil-
olan bir takım varlıklardan müteşekkildir. Bun- meleri için yeterli olsaydı; Allah, içerisinde
ların başında bile söz sahibi olan varlık bir değil ciddi manada zorluk olan 'emir sahiplerine itaat
iki olduğunda fesad ortaya çıkıyorsa, insan gibi etmek' meselesini emretmezdi.
aklı olan, şehvetleri olan, istekleri olan ve bu is-
tekleri de birbirinden farklı olan bir topluluğun İnsanlar yaratılışları gereği ihtilaf eden
başında iki varlık olduğunda durum ne olur? varlıklardır. İhtilaf etmeyen bir insan toplu-
luğu mevcut değildir. Sahabe dahi aralarında
Güneşi ve ayı düşünün. Her ikisi de Allah'ın
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yaşamasına rağmen
yaratmış olduğu mükemmel varlıklardır. Mü-
ihtilaf etmişlerdir.
kemmellikleri bunları yöneten varlığın tek ol-
ması ile alakalıdır. Allah bu varlıkların başında İhtilaflarda emirin rolünü anlayabilmek
iki yönetici olduğunda bunların fesada uğraya- için ihtilafların kısımlarını anlamamız gerekir.
cağını söylemiştir. Ama biz biliyoruz ki bu var- İnsanların hakkında ihtilaf ettiği meseleler iki
lıklar donuk olan, istekleri olmayan varlıklardır. kısımdır:
Güneşin, aya 'Ben gündüzleri doğmayacağım sen
doğ' dediğine şahit olduk mu? Buna rağmen 1. Kısım: Kur'an ve Sünnet'e dönüldüğü za-
Rabbimiz fesada uğrayacağını buyurmuştur. man çözülebilecek ihtilaflardır. Burada emire
ihtiyaç yoktur. 'İçki içmeli miyiz, içmemeli mi-
Aynısını yetmiş milyon insan için düşünün.
yiz?' gibi bir meselede hiçbir beşere söz düşmez.
Bu sefer durum farklıdır. İnsanlar güneş ve ay
Çünkü bu mesele kat'î bir mesele olup emir olsa
gibi donuk olan, istekleri olmayan varlıklar de-
da olmasa da şeriatın gerektirdiği şekliyle yeri-
ğillerdir. Aksine aklı ve istekleri olan varlıklar-
ne getirilmesi gereken meselelerdendir. Dolayı-
dır. Bununla beraber bir de bu yetmiş milyon
sıyla bu ihtilaflarda emire ihtiyaç yoktur.
insanın başında birden fazla yönetici olduğunu

1. 21/Enbiya, 22 2. 4/Nisa, 59

50
2. Kısım: Göreceli olan meselelerde ortaya Peki ama neden bu tarz bir yaşam ve ölüm
çıkan ihtilaflardır ki; bu meselelerde herkesin İslam tarafından cahiliye olarak isimlendiril-
mutlaka bir görüşü vardır. Birisi son sözü söyle- miştir?
mediği müddetçe bu tür meseleler insanlar ara-
İslam, cahiliye ehlinin özelliklerine istina-
sında ciddi boyutlara ulaşabilmektedir. Sağlam
den bu ismi kullanmıştır. Nefsinin ve hevasının
bir yönetici, sağlam bir irade ile bu gibi ictihadî
istediği şekilde yaşaması cahiliye ehlinin özel-
ve göreceli meselelerde son sözü söylerse insan-
liğidir. Başında, kendisini kısıtlayan, 'özgürlü-
ların fıtrî olarak içine düştükleri bu ihtilafların
ğünü' elinden alan, şehvetinin doğrultusunda
önünü kesebilir.
yaşamasını engelleyen kuralların ve bu kuralları
Bundan dolayı Allah mutlak mutluluk için tatbik edecek mercinin bulunması cahiliye ehli-
Kuran ve Sünnet'e uymayı şart koşmakla yetin- nin hoşuna gitmez.
memiş, bir de buna 'emir sahiplerine itaat etmek'
Burada hadis ile ilgili şu hatırlatmanın yapıl-
meselesini eklemiştir.
masını da faydalı görüyorum; Allah Rasûlü'nün
3. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyu- sallallahu aleyhi ve sellem "Cahiliye ölümü üzere ölmüş
ruyor: olur" sözünden 'kafir olarak ölür' manası
anlaşılmamalıdır. Nasıl ki Allah Rasûlü
"Üç kişi bir seferde olduğunuzda içiniz- "Bunlar nifak alametleridir" dediği za-
den birisi size emir olsun."
man onu barındıran her insanın
Bilindiği üzere yolculuk münafık olduğu anlaşılmıyorsa,
insan hayatının en basit mese- bu mesele de böyledir. Ken-
lelerinden birisidir. Üç kişi disinde cahiliyenin özellik-
İslam üç kişinin kısa bir süre
ile yapılan bir yolculuğun içerisinde dahi başıboş yaşamalarına lerinden bulunan bir kim-
veya bu yolculukta çıka- müsade etmiyorsa, bir ömür senin yaşamı için 'cahili
cak herhangi bir ihtilafın boyunca yığınlar halinde başıboş yaşam' veya ölümü için
getireceği zarar çok hafif- yaşamalarına müsaade eder mi? 'cahili ölüm' diyebiliriz ama
tir. Buna rağmen şeriatın, üç bu yaşamı veya ölümü 'küfür'
kişinin dahi başlarında bir olarak nitelendiremeyiz.
emirin bulunmasını istemesi Mesela; Ebu Zer radıyallahu
gerçekten düşünülmesi gereken bir anh sahabelerden bir tanesini an-
meseledir. nesinden dolayı küçümsediği zaman
Burada sorulması gereken soru şudur; Rasûlullah, ona "Ey Ebu Zer! Sen öyle bir
adamsın ki sende cahiliye kalıntıları var" de-
İslam üç kişinin kısa bir süre içerisinde dahi
başıboş yaşamalarına müsade etmiyorsa, bir mişti. Çünkü insanları neseplerine veya ırkla-
ömür boyunca yığınlar halinde başıboş yaşa- rına göre yargılamak cahiliye ehlinin özellik-
malarına müsaade eder mi? lerinden sadece bir özelliktir. Ama Rasûlullah
onu 'kafir' olarak isimlendirmemiştir.
4. İslam insanların 'özgürlük' adı altında Bu hatırlatmayı yapmamızın sebebi bazıları-
heva ve hevesine göre ve başıboş bir şekilde nın bu hadisi fehmedemedikleri için boynunda
yaşam sürmesini kabul etmemiştir. Bu tarz bir biat halkası olmayan ve bu halde ölen insanları
yaşantıyı 'cahiliyye yaşamı' diye isimlendirmiş, 'kafir' olarak isimlendirmesidir. İnsanları kendi
bu yaşantı üzerine ölümü ise 'cahiliyye ölümü' emirlerine biat etmedikleri için tekfir etmek,
olarak nitelemiştir. bilgi eksikliğinden kaynaklı bir sapıklıktan baş-
"Kim itaatten çıkar, cemaatten ayrılır ve bu hal- ka birşey değildir.
de ölürse cahiliye üzere ölmüş olur."  3 Rabbimiz izin verirse bir sonraki yazımızda
da 'Emire olan ihtiyaç nedir?' konusuna devam
Bir insanın yaşantısı ve ölümü için en ağır edeceğiz.
ifade kullanılmıştır: "Cahiliye yaşantısı" ve "Ca-
hiliye ölümü"... Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'adır.
Safer
1435
3. Buhari, Müslim

OCAK’14 • SAYI: 24

51
Okuma Parçası
Kerem Çağlar keremcaglar@tevhiddergisi.com

Naif'lere Mektup
Duyguları asil, karakteri sağlam ve kalbi
selim bir civanmert olarak adeta tarihin kalbi
olan bu süreçte tevhid akidesinin izzetini
kuşanarak muvahhid bir mümine yakışan
kararlılığı, duruş ve direnişi göstermelisin.

B ize bağışladığı İslam nimetinden dolayı yapılması zaruridir. Sen de durumuna bir bak.
yüce Allah'a hamd ederiz. O (İslam) ki, ni- Halen İslam coğrafyasında kolgezen bulaşıcı ve
metlerin en büyüğü ve hayırların anasıdır. mahsus bir hastalıktan virüs kapmış olmaya-
sın? Her ne olursa olsun böyle bir hastalık seni
Sevgili Naif, asla ümitsizlik döşeklerine yatırmasın. Bunun-
la beraber bu illeti tanımalısın. Tanımalısın ki,
Bedenen, ruhen, kalben ve itikaden afi- çaresine bakabilesin. Bundan nasıl korunmalı?
yet üzere olman için her daim duacıyım. Epey Korunmaya muvaffak olmayanlar nasıl korun-
uzun bir müddet sonra sana yazmak istedim. malı? Bunları tahkik edip öğrenmelisin...
Zira sıhhatinin bozulduğunu ve dahi gulat-ı
rey'e dûçar olduğunu öğrendim. Hatrı daima Naif Kardeşim,
sayılacak güller ve lalelerle müzeyyen ömrü-
nün şu deminde tutulduğun fırtına karşısında Bu müptela olduğun, Dünya Sağlık
bünyenin zayıf kalmış olmasından ötürü derin Örgütü'ne kayıtlı yeryüzündeki tüm tabipler bir
teessürlerimi bildiririm. araya gelse dahi çare bulamayacakları vehamet-
te fena bir marazdır. Bu menhus hastalığın şifası
Bazı hastalıklar vardır ki, dokuz ayın Çar- aslında o kadar kolaydır ki, bundan muzdarip
şambası bir araya getirilse bir derman bulun- olan yeryüzündeki tüm hastalıklar için de afiyet
maz. Ümit ediyorum ki, sendeki hastalık böyle ve kurtuluşu müjdeler. Kolay diyorum, çünkü
galiz ve şedid değildir. Kimi hastalıklar da eş- bu hastalıktan kurtulman aynı zamanda senin
Şafi olan Allah'ın subhanehu ve teâlâ yardımıyla pîr-i elindedir, hatta dilindedir. Öncelikle tüm bil-
fani'yi bile adeta fütuvvet devrindeymiş gibi diklerini yeniden gözden geçirmen gerekecektir.
eski sıhhatine ve kuvvetine dönmesine vesile
olan sadra şifa reçetelerle sona erer. Biraz yakın biraz da uzak tarihe ders naza-
rıyla odaklanmalısın. Ak sakaldan yok sakala
Bil ki, hastalığın tedavisi için evvela doğru nasıl sürüklendiğinin resmini daha da netleştir-
bir teşhis gerekir. Belirtilerden emin olunamı- melisin. Doğruların eğrilere nasıl da denk geti-
yorsa tahliller yapılmalıdır. Bundan da kesin bir rildiğini hatırlamalısın.
netice elde edilemiyorsa daha ileri tetkiklerin

52
Seni böyle şiddetli hastalıklara mahkum
eden sebeplerden birisi ve belki de en başta
geleninin; bir gassalı ve gömücüsü dahi bu-
lunamadığı için, sandık teneşirinde bekleyen,
çürüyen, kokan, çevreye mikrop yayan ve en
nihayetinde bu kahrolası virüsü sana da bulaş-
tıran asrın vebası, demokrasinin ta kendisi ol-
duğunu bilmelisin.
Naif Hoca,

Demokrasinin tarihi; trajediler, komediler,


telafisi mümkün olmayan vahim hatalar ve Naif Ağabey,
cümleler tarihidir. İslam coğrafyasında girdiği
her toplumda evvela tevhid kalesini 'Özgürlük, Demokrasi, Allah'ı subhanehu ve teâlâ gereği gibi
tanımayan, tevhidi de doğru bir şekilde tanım-
eşitlik, laiklik, hoşgörü ve diyalog' gibi mancınık-
larla dövüp yıkmaya yönelmiştir. Beraberinde lamaktan uzaklaşan, vücutlarının dörtte üçü
getirip takdim ettiği fikrî ve siyasi azgınlıklar sudan, kalpleri ise seranser şüpheden ibaret;
İslam coğrafyasındaki halkların, ipi kopmuş sahabe ismiyle müsemma olup kalemlerini ve
tespih taneleri gibi dağılmasına ve daha da par- lisanlarını şeytanın mismarı gibi kıvrak bir şe-
çalanmasına sebep olmuştur. kilde kullanarak tevhid davetini ve mücahidleri
hevâ-u hayal mahsulü tezviratlarla tezyif etme-
Demokrasinin, girdiği toplumlarda ekono- ye cür'et eden 'mülhid adayları' nın barındığı ge-
mik sistem olarak mecburen uygulatıp himaye nişçe bir kusmuk torbasıdır.
ettiği kapitalizm; sistemin sahiplerini ve işbir-
likçilerini ihya edip semirtirken, hakların ekse- Demokrasi, en zinde halkları dahi hasta ve
riyetinin emeklerini büyük bir ustalık gerekti- hatta meflûç eder. Çünkü demokrasi, Aziz ve
ren ve şeytanı dahi afallatan günyüzü görmemiş Celil olan Allah'ın emrettiklerini, daha çok oy
usullerle sömürmektedir. alanlar, yani çoğunluk yani mebzul miktar kel-
leler öyle istiyor diye ortadan kaldırmanın şu
Demokratik haklar ve özgürlüklerin geliş- ana dek bilinen en risksiz ve zahmetsiz yön-
tirilmesi adına İslam coğrafyasında, tarihte eşi temidir. Bu öyle sinsi bir şirktir ki, kendisini
benzeri görülmemiş den'iyette ahlakî yozlaş- sahil-i selamete ulaştırmayı vaad ettiği adamı,
manın hızla yayılmasına neden olan her türlü dibine yetmiş yıllık mesafe katedilerek ancak
marazın bulaştırıcısı işte bu bir mikrobik de- ulaşılabilecek derinlikteki cehennem vadilerine
mokrasidir. itiverir.
Demokrasi, Allah'ın haramlarını serbest
Demokrasinin çağrıcıları ve savunucuları,
kılarak, göstere göstere alıştıran, alıştıra alış-
bâtılı hak sûretinde göstermeye çalışıp tevhi-
tıra sindiren, sindire sindire aynılaştırmayı
din özünde olmayan bir şey söyleyerek iyiden
hedefleyen; muvahhid ile müşriği, muttaki ile
ve doğrudan yüz çeviren dayanaksız ve bulanık
müfsidi, mümin ile kafiri, hidayet ile sapıklı-
düşünceleri pazarlama misyonlarını ifa eden
ğı, Resulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem vârisleri olan
şirk ağalarıdır. Önde veya ortada, hangi pozis-
ilim ve cihad ehli ile şeytanın dostları olan şirk
yonda olursa olsun bu şirk ağalarının çağrıları-
ehli ile askerlerini eşit gören ve hatta şeytanî
na kulak verip yönelenler de ağır yaralar aldılar.
olana, daha çok değer vermek suretiyle pozitif
Açıkça söylemeye cesaret edemiyor olsalar da
ayrımcılık yapan gayr-ı fıtrî, iblisî bir sistemdir.
bu icraatlarıyla, İslam'da birtakım eksiklikler
bulunduğunu, bunların tamamlanması için Şeyh Naif,
demokratik sistemin en elverişli araç olduğunu Demokrasi çağrıcıları, toplumu anlayış ve
iddia etmiş olurlar. Halbuki İslam'ın özünde ve yaşayışta derin sapmalara yöneltmektedir. Bir
menhecinde hiçbir eksiklik bulunmadığı açık an dahi olsa düşününüz. Yeryüzünde halen Safer
naslarla sabittir. farklı şekillerde devam etmekte olan işgal, sö- 1435

OCAK’14 • SAYI: 24

53
mürü, devlet terörü, hak ihlalleri ve mevcut Demokrasi, hem yerli hem de küresel küfre kar-
tağutî düzenlerin himayesi gibi zulümlerin her şı sahih İslamî duruşun sergilenmesine engeldir.
türlüsünü bizzat icra eden veya perde gerisinde Tevhidî davete yönelik düşmanlık yapanların
destekleyip yönlendiren Batılı küfür devletleri- tuğyanlarının sürdürülmesini ise teşvik eder.
nin hemen hemen tamamında bir çeşit demok- Onlara yol gösterir, güç verir, geniş imkanlar
rasi uygulanmaktadır. Tüm cürümlerini de o la- sunar, bu amaçla hazırlanmış fesat projelerini
netli demokrasilerinin yol göstericiliğinde icra destekler.
etmektedirler.
Molla Naif,
Demokrasi, Allah'ın subhanehu ve teâlâ hüküm
koymadığı herhangi bir meselede, kötü örnek- Demokrasi, tevhid akidesini bildiği halde
leri model olarak alıp uygulamaya başladıktan çevresinin baskısı veya dünyanın geçici menfa-
sonra bu kararın ne denli derin hikmetler ba- atlerinden dolayı bilinçli ve hesaplı bir direnç
rındırdığının açıklanmasına dair sığ sularda gösterip taşkınlıkta bulunarak 'Cuhûd bataklığı-
çırpınan, çırpındıkça da kendisine muhalefet na' saplanan nasipsizlerin mazeret bankasıdır.
edenlere salya salya sövgü ve adavet püskür-
ten acziyet fıkıhçılarının yağlarının eritildiği Demokrasi, Allah'ın subhanehu ve teâlâ, kulla-
'Sistem' markalı uzlaşı potasıdır. rı üzerindeki "Ancak O'na ibadet etmek ve
hiçbir şekilde şirk koşmamak" hakkını
Demokrasi, Rasûlullah'ı sallallahu ifa etmediği halde, bunu yerine ge-
aleyhi ve sellem Allah'ın bir sûreti, ilk ya- tirmiş gibi kulun Allah üzerindeki
ratılan ve mahlukatın kendisinden "O'na şirk koşmayana azap etmeme-
yaratıldığı çekirdek, kâinatın si ve cennete koyması" hakkını
okuma parçası

asli unsuru olacak bir varlık Demokrasi- dile pelesenk eden, servetini
olarak görüp takdim eden nin çağrıcıları ve kaybetmiş 'müflis tüccar'la-
küfür ve ilhad anlayışı- savunucuları, bâtılı hak rın lebaleb dolu ham ha-
nın sahibi Hallac-ı sûretinde göstermeye çalışıp yaller kasasıdır.
tevhidin özünde olmayan bir şey
Mansur'un gellacına
söyleyerek iyiden ve doğrudan yüz
bulanarak başların- çeviren dayanaksız ve bulanık
Demokrasi, kalp-
da kavak yelleri esen düşünceleri pazarlama lerini dünyaya kazık gibi
'Hakikat-ı Muhammediye' (!) misyonlarını ifa eden çakarak tûl-i emel deryasına
sufistlerinin serhoşluk tekke- şirk ağalarıdır. dalan haris ve saptırıcı önder-
sidir. leri ile onlara tâbi olanların,
günümüzdeki mevcut manzaraya
Naif Efendi, bakarak işleri sonsuza dek bu şekil-
Demokrasi, zulmün her türlü- de devam edeceği zannına kapılma-
süne destek olup mazlumları uyutan, larına sebep olan çöl serabıdır.
insanları Allah'ın subhanehu ve teâlâ yoluna tabi
Demokrasi, serbestlik adına bir top-
olmaktan alıkoyan ve tevhidin hakikatini de-
lumun lanet ve gazaba uğramasına sebep
ğiştirmeye niyetlenip teşebbüs edenleri daha
olacak 'münkerin yasaklanmayıp, marufun
da cür'etlendirmek gibi cürümlerin, devletin
emredilmemesi'ni temel prensip olarak kabul
korumasında ve rahatlıkla gerçekleştirilebilece-
eder. Halbuki sen, İslam'a göre "İnsanlar için
ği, şirk ideolojilerinin harman yeridir.
çıkarılmış en hayırlı ümmet"in bir ferdi olarak
Demokrasi, bir mısır koçanındaki taneler marufu (tevhidi) emredip münkeratı (şirki)
kadar İslamî cemaatlerin bulunduğu ülkemiz- nehyetmekle emrolunmuş değil miydin?
de en büyük zulüm olan şirke karşı gösterilmesi
Kalender Naif,
gereken buğz ve adavetin millik ayarlarla kont-
rol edilip zararsız(!) mecralara kanalize edilme- Demokrasi, birkaç hususta İslam ile özdeş-
sinin en etkin vasıtasıdır. leştirilmeye çalışılmaktadır. Bil ki bu hezimet
ideolojisinin Aziz İslam ile ortaklaştığı hiç-
bir yönü yoktur. İkisi de taştır diye kömür ile

54
yakût-i rummanînin 1 aynı olduğunu söyleye-
“Müminler
bilen ise ehli hamakattır. Zifiri karanlıkta ya- ancak, Allah
kılan bir kibrit çöpünün ışığıyla, yeryüzünü anıldığı
aydınlatıp ısıtan, hayat kaynağı güneş, hiç aynı zaman yürek-
nitelikte, değer ve önemde olabilir mi? leri titreyen,
kendilerine
Demokrasi dininin mezhepleri olan par- Allah'ın ayetleri
okunduğunda
tiler yoluyla senin gibi, hakikatte temiz fıtrat imanlarını art-
sahibi binlerce pırıl pırıl genç yüce Allah'ın rı- tıran ve yalnız
zasına ulaşmak için en üstün amellerden olan Rabblerine da-
yanıp güvenen
davet, ıslah ve cihaddan geri bırakılmakta, ür- kimselerdir."
kütülüp korkutulmaya çalışılmaktadır.
Demokrasi, düşünce kuruluşları ve kanaat
Duyguları asil, karakteri sağlam ve kalbi se- önderleri gibi yerli ve uluslararası alanda faa-
lim bir civanmert olarak adeta tarihin kalbi olan liyet gösteren şebekelerin, İslam'ı sadece ahiret
bu süreçte tevhid akidesinin izzetini kuşanarak ile ilgilenip dünya hayatına sırt çeviren 'Kilise
muvahhid bir mümine yakışan kararlılığı, du- Dini'ne dönüştürme projesidir. Demokrasi, Ba-
ruş ve direnişi göstermelisin. tılılarca gayrımeşru olarak doğurulan; ulusalcı-
Demokratik sistemin ayrılmaz birer parçası lık, laiklik (ilmaniye), yurtseverlik, humanizm,
olan partilere yönelerek yüce Allah'ın sana bah- milliyetçilik, faşist sosyalizm (baasçılık) ve ate-
şetmiş olduğu gençlik dinamizmini, enerjini, izm gibi şeytanî ideolojilerin döl yatağıdır.
bilgi, birikim ve yeteneklerini heder etme. Şüp-
Naif, Evladım,
hesiz ki kişi, dünyası için ebedî hayatı (ahireti)
harap ederse bu onun için en büyük musibettir. Bil ki çoğu necis olan bir şeyin azından da
Bundan çok daha büyüğü ise kişinin, başkala- istifade edilmez. Tahir olan İslam'a particilik
rının dünyası/dünyalığı için ahiretini harap et- gibi kurumlarıyla demokrasi necasetini sıçrat-
mesidir. maya cür'et edenlerin nasıl da zelil olduklarının
Demokrasi, partiler yoluyla her köye ve ka- örnekleri bugün capcanlı bir şekilde müşahade
sabaya ulaşabilen, hem eyere hem de semere edilmektedir. Cezayir (FIS), Filistin (HAMAS),
gelebilen bir şeytan bineğidir. Türkiye (RP), Mısır (İHVAN) ve Tunus (NAH-
DA) birer ibret vesikası olarak halen güncelliği-
Bahadır Naif, ni korumakta ve akıl sahipleri için öğreticiliğini
sürdürmektedir.
Demokratik sistemin başına geçen her kim
olursa olsun tağutun ta kendisidir. Allah'ın sub- Yarın mahşer gününde müflisane bir ahval-
hanehu ve tala hakimiyetini 'Oy' yoluyla gasp et- de ilahi gazap ve azaba sebep olacak meş'um
tikten sonra insanlar arasındaki muamelelerde ve menhus demokrasi menheci üzere ve de-
kısmen de olsa hakkaniyete riayet ediyor olma- mokratik düzenin vazgeçilmez kurumlarından
sı, o yöneticinin tağut olduğu gerçeğini (bu hali olan herhangi bir partinin kartvizitiyle huzur-u
devam ettiği müddetçe) asla değiştirmez. Rabbu'l âlemin'e vardığını düşün...

İnsan, fıtrî olan korku veya ümit; tehdit ya Ürperdin, değil mi?
da vaadlere kapılabildiği için tağutun hükmü-
ne boyun eğebilmektedir. Zira tağutlar, 12 Eylül "Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürek-
1980 darbesi benzeri olağanüstü dönemlerde leri titreyen, kendilerine Allah'ın ayetleri okundu-
olduğu gibi baskı ve korkuyla, veyahut yaşadı- ğunda imanlarını arttıran ve yalnız Rabblerine
ğımız şu süreçte 'Yumuşak Güç' ile icra ettikleri dayanıp güvenen kimselerdir."
 2

gibi ümit veya vaadler yoluyla şirk düzeninin


tahakkümünü muhafaza ederler.

Safer
1. Nar tanesi gibi olan çok değerli yakut
1435
2. 8/Enfal, 2

OCAK’14 • SAYI: 24

55
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

Kendi için Yaşamak...


‘Kadının yeri evidir. Evi cennet bahçesidir. Dışa-
rıdan korkar kadın... Evinde mutludur... Evinin
çiçeklerini yetiştirmekle meşguldür. O çiçekler
ki İslam'ın tanımlamasıyla gözlerin nurudur...'

Y oğun bir tempoya girmişti Fatime Hanım.


Derneğin hemen hemen her faaliyetine ka-
tılıyor bir çok alanda aktif rol alıyordu. Çevresi
oluyordu davetliler. Bu kişilerin anlattıkları Fa-
time Hanım ve onun gibi olanların yaralarına
tuz basıp, onları daha fazla evden soyutluyordu.
bir anda değişmiş, bir çok arkadaş da edinmişti.
Her biri farklı kültüre sahip olan bu kadınların Kadının erkek üzerindeki haklarına vur-
ortak noktaları dernek faaliyetleriydi. Haftanın gu yapan feminist yazarlar, mutlu bir yuvanın
altı günü seminerlere, düzenlenen sanatsal ve formüllerini değil de evde iktidarı nasıl ele ge-
çireceklerinin formüllerini sunuyorlardı. Balın
kültürel aktivitelere katılıyor, kendilerini geliş-
tiriyorlardı. Tabi bu yoğunlukta evin işlerine ye-içinde sunulan zehir misali ağır ağır ve sinsice
tişmek mümkün değildi. Gerçi Fatime Hanım bu zehir, kadınların bünyesini ele geçiriyor-
hiçbir işi yokken de evde iş yapmıyordu ya... du. Kulağa hoş gelen çoğu tespitin, yuvalarını
yıkacak birer dinamit olduğunun farkında ol-
Dernek hemen hemen her hafta bir seminer madan, hayranlıkla dinliyordu kadınlar bu uz-
düzenliyordu. Bu seminerlere, alanında ehil manları. Kişisel gelişimcilerin; içi boş, dışı süslü
kimseler davet ediliyordu. Sıklıkla kişisel geli- sloganları cabasıydı bu işin. Feministler İslamî
şim uzmanları ya da kadın hakları savunucuları değerlerin mevcut olduğu bir toplumda hayata

56
geçmesi mümkün olmayan şeyler anlatıyor, ki-
şisel gelişim uzmanları da sloganlarıyla bu üto-
pik hayaller için gerekli olan alt yapıyı (gereksiz
özgüven) hazırlıyorlardı.

İlk zamanlar bunu geçici bir heves zanneden


Remzi Bey, evin işlerinin ertelenmesi hatta ya-
pılmamasından geçmiş, karısının bu feminist
söylemlerinden rahatsız olmaya başlamıştı. İşin
garibi tüm sıkıntılara rağmen karısına hiç baskı
yapmamış hep alttan almıştı. Evde zaten baskıcı
bir koca yoktu ki! Bu neyin mücadelesiydi anla-
yamıyordu! __ Demek ev değil otel. İster adına ev de, is-
ter otel; kim kullanıyor ona bak.
Bir gün Remzi Bey, çok yorgun eve gelmişti.
Çocuklar geç saate rağmen bilgisayarda oyun __ Sen ve çocukların kullanıyor. Ben de hiz-
oynuyorlardı. Fatime Hanım ise düzenleyecek- metçizadeniz. Yıkayayım, ütüleyeyim, yedire-
leri yeni bir gezinin bildirisini hazırlıyor, kalem yim. Aldığım karşılığa bak.
kağıdı önüne dökmüş bir yandan yazıyor, bir
yandan da siliyordu. Remzi Bey gayri ihtiyari güldü.

Remzi Bey anahtarı ile içeri girmişti. Salo- __ Sen neden bahsediyorsun Fatime? Bu söy-
na geçince içerideki dağınıklık, havasızlık onu lediklerine inanıyor musun sen? Velev ki bunla-
rahatsız etmiş olacak ki: 'Açın şu camları, hiç rı yapıyor olsan da bir yük olarak görüyor, mec-
havalandırmadınız mı bu evi sabahtan beri?' buriyetten yapıyorsun. Bak kendin söylüyordun
demişti. Demez olaydı. sizin hizmetçinizim diye. Sen anne olamadın
__ Sen ayaktasın sen aç. bu evde Fatime, anne...

__ Ne güzel karşılama. Kocam gelmiş diye Çocuklar suspus olmuştu onlar da alışık de-
ğildi bu sahneye. İlk kez babalarını anneleri ile
kılını kıpırdatmıyorsun bir de iş buyuruyorsun. tartışırken görüyorlardı.
__ Ne var ne olmuş. Sen de bu evde yaşıyor-
san tabi ki bir işin ucundan tutacaksın. Erkeksin Fatime Hanım daha da hırslandı.
diye evden soyutlanamazsın. __ Anne olamadıysam nasıl büyüdü bu üç

Remzi Bey'in yüzü buruştu. Sustu. çocuk?

__ Evden soyutlanmak mı? Hangi evden __ Bedenlerini büyüttün, ruhlarını değil.


bahsediyorsun sen? Burası ev değil, Fatime Hatta aslında bedenleri de büyümedi. İkizler
Hanım'ın oteli. yaşıtlarından daha çelimsiz. Neden? Sabah öğle
akşam kahvaltılık yemekten olabilir mi?
__ Ne demek istiyorsun sen?
__ Sana ne olmuş böyle? Annenle mi konuş-
__ Ne demek istediğim gayet açık. Hele sen
tun sen?
bir kadın olarak bu evin işlerine bir el at, sıra-
mız gelince senin talimatlarına gerek kalmadan __ Keşke annemle konuşup, onu dinlesey-
biz yaparız. dim.
__ Nankör. Kim yapıyor bu evin işlerini? Dı- __ Ya demek onu dinlemediğin için hayıfla-
şarıdan bir kadın mı geliyor? Allah'tan kork. nıyorsun...
Fatime Hanım duyduklarına inanamıyordu. Remzi Bey, karısının sözlerini bitirmesine Safer
Bu sözler kocasına ait olamazdı. Sinirlenmişti. fırsat vermeden kalktı odaya gitti. Kapıyı hız- 1435
Susamazdı.

OCAK’14 • SAYI: 24

57
la kapatmıştı. Çocuklar bu hareketle hepten 'Aişe annemizin devesiyle katıldığı savaşı alıp
korkmuştu. Fatime Hanım sinirden tırnakları- da bunu bir başarı olarak gösterenlere aldanma-
nı yiyor, söylenmeye devam ediyordu. Hırsını yın. İhtiyacı dışında dışarı çıkmayan, çıksa da
çocuklardan çıkardı. Onlara bağırarak hemen hayasından fark edilmemek için duvar kenarla-
yatmalarını söyledi. Kendi önce mutfağa girip rını kendine siper eden, rivayetlerde dış kıyafeti-
bir şeyler atıştırdı, ardından da kanepeye geçip nin omuz kısımlarının duvara değmesi nedeniyle
oturdu. Öfkesi hâla dinmemişti. İnsan bu ka- çabuk yıprandığı söylenen annemiz, bir kez çıktı
ama fesada sebep oldu aslında. Demek ki kadının
dar nankör olabilir mi? diyordu. Bir de sesini
yeri evidir.'
yükseltiyor. Sanki karşısında çocuğu var. Say-
gı yok ki. İçinde tarifsiz bir öfke kabarıyordu. 'Kadının yeri evi olduğu gibi onun yanında
Söylendikçe, yatışacağına daha da kızışıyor- evinin şekli, şemali, döşemesi de çok önemsizdir.
du. Kalktı, elini yüzünü yıkadı. Telefonu eline Hasırda da yatsa, minderde de otursa kadının evi
alarak kurcalamaya başladı. Kulaklığı takıp cennetinin bahçesidir. Dışarıdan korkar kadın. İh-
tiyacı dışında dışarıda olmaktan korkar. Evinde
radyo frekanslarında dolaşıp durdu. Gürültü
mutludur, huzurludur. Evinin çiçeklerini yetiştir-
yığınıydı tüm kanallar. Kimi çılgın müzikler,
mekle meşguldür. O çiçekler ki İslam'ın tanımla-
kimi damar parçalar çalıyordu. Hızla geçti masıyla gözlerin nurudur...'
hepsini. Bir ara durdu. Sakin, yumuşak bir
seste takılı kaldı. Ne hoş bir tondu bu. Ne güzel tespitlerdi bunlar. Ama Fa-
Sanki insanın içine ılık ılık akan bir time Hanım'dan ne kadar da uzaktı.
suydu... Dinlemeye başladı. Hızla Hıh dedi sessizce... Cennet bahçe-
atan kalp ritmi yavaşlamaya yüz si mi? Bizimki cehennem köşesi
tutmuştu çoktan. Konuşmacı, mübarek... Evin çiçekleri de yok,
bir kadındı. Anlamak için hepsi zebani... Babalarının
her şeye dair

iyice dikkat kesildi. Aişe radı- töremesi... Kulağa çok hoş


yallahu anh annemizden bah- geliyordu ama, ütopik şey-
Cennet bahçesi mi?
sediyordu kadın. Cemel Bizimki cehennem ler bunlar diye düşün-
vakasında devesi ile köşesi mübarek... Evin dü. Çevresinde de
savaşa katılmıştı. Fa- çiçekleri de yok, hepsi hiç görmemişti ki...
time Hanım bu olayı bir zebani... Babalarının Amaan diyerek kapattı
töremesi...
seminerde dinlemişti. Aişe radyoyu. Biraz daha oya-
annemiz Ali radıyallahu anh ile landı. Yatak dolabından bir
savaşmıştı. Semineri veren yorgan çıkarıp koltukta öyle-
bayan bunu bir başarı olarak ce uyuyakaldı.
sunmuş, kadının savaşta dahi etkin Sabah erken kalkmaya çalışmış-
olması gerektiğine vurgu yapmıştı. tı. Çünkü artık mühim bir görevi
Dinlemeye devam etti. vardı. Alelacele hazırlanıp çocukla-
rı uyandırdı. Her birini çekiştiriyor ve
'Devesiyle çıktığı savaş, Aişe'yi Aişe yap-
servisi kaçıracaksınız diyerek hız vermeye
madı. Onun kadınlığına kadınlık katmadı. Bi-
çalışıyordu. Evden birlikte çıktılar. Her birine
lakis bu onun şanına, kadınlığına hiç ama hiç
yakışmadı. Kendi dilinden dökülen ifade ile bunu harçlık vermiş ve el sallayarak ters istikamete
doğru hızla yol almaya başlamıştı. Bir pastaneye
söyleyecek olursak Aişe annemizin bu yaşadığı acı
uğrayarak poğaça, simit ve meyve suyu almıştı.
tecrübe, eşarbını ıslatacak şekilde ağlayıp pişman
olmasına sebep olmuştur.' Program başlamadan kantinde atıştırırım diye
düşündü. Pastanede dün gece azıcık dinlediği
Pür dikkat kesilmişti Fatime Hanım. Şaşırdı radyo çalıyordu. Cıngılından tanımıştı. Yolda
da aynı zamanda. Hiç bu pencereden bakma- programda duyduklarını düşünmeye başladı.
mıştı olaya. Eşarbını ıslatıncaya kadar ağlamış 'Kadının yeri evidir. Evi cennet bahçesidir. Dı-
annemiz... Bu cümle dolandı diline... Az evvel- şarıdan korkar kadın... Evinde mutludur... Evinin
ki kavgayı çoktan unutmuştu bile. Yumuşak sesi çiçeklerini yetiştirmekle meşguldür. O çiçekler ki
ve hüzünlü ifadesi ile anlatmaya devam ediyor- İslam'ın tanımlamasıyla gözlerin nurudur...'
du sunucu bayan.

58
Ayın Kitabı Veysel Türk
veyselturk@tevhiddergisi.com

Nasıl Davet Edelim?

Kitap: Nasıl Davet Edelim? belde de müslümanlara karşı sürdürülen bu sa-


Yazarı: Muhammed Kutub vaş bize şunu gösteriyor ki, daha önce bu kadar
Yayınevi: Beka geniş çaplı ve ısrar ile İslam düşmanları bir ara-
ya gelmemiştir.
Hamd ancak alemlerin Rabbi olan Allah'a
mahsustur. Ancak O'na ibadet eder, ancak on- Diğer taraftan bu İslam beldelerinde yaşayıp,
dan yardım ve mağfiret dileriz. Şehadet ederim bâtılın 'müslüman' diye müdahale ettiği bu top-
ki, Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şahadet lulukların karşı karşıya kaldığı cehalet krizi, ba-
ederim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun tılın bu denli geniş çaplı müdahalesinden daha
kulu ve Rasulüdür. ciddi bir krizdir. Kur'an'ı, hadis kaynaklarını
ellerinde bulundurdukları halde, onlardan yüz
"Ey iman edenler! Allah'a yaraşır şekilde kor- çevirip hak kendilerine anlatıldığında da 'biz
kun ve ancak Müslümanlar olarak can verin."  1 atalarımızdan böyle birşey görmedik, duymadık'
diyerek tevhid ehline savaş açan ve onları yeni
Yeni bir kitap tanıtma imkanı veren Allah'a bir din getirmekle suçlayan toplumlara daveti
subhanehu ve teâlâ hamdolsun. Bu ay tanıtımını yapa-
götürenler!
cağımız kitap, Muhammed Kutub'un 'Nasıl Da-
vet Edelim' adlı kitabı olacaktır. Bu kitap, 'neden davet edelim, nasıl davet ede-
lim?' sorularına ışık tuttuğu gibi, sizden önce bu
İnsanları nasıl davet edeceğimizi bilmemiz daveti yapanların ibretli tecrübelerini de aktar-
son derece önemlidir. Çünkü 'İslam beldeleri' maktadır.
diye adlandırılan şehirlerin karşı karşıya kaldığı
bu sorun, son derece ciddidir. Kutlu yolun davetçilerine güzel bir azık, gü-
zel bir katık olması dileğiyle...
Bir taraftan İslam beldelerinde kontrolün
kafirlerin elinde oluşunu fırsat bilen bâtıl ehli
bütün imkanlarıyla İslam'a savaş açmıştır.

Bugün; Afganistan'a, 140 Birleşmiş Kafirler


(BM) ülkesinin savaş açması, Irak'a 40'tan faz-
la ülkenin müdahalesi, Suriye'deki İslam-Küfür
savaşına batının göz yumması, Yemen hükü-
metinin müslümanlarla mücadele için batıdan
yardım istemesi, Mali'ye, Somali'ye, Filistin'e,
Keşmir'e, Moro'ya, Çeçenistan'a ve daha bir çok
Safer
1435
1. Al-i İmran,103

OCAK’14 • SAYI: 24

59
Dünyadan Haberler
03.Aralık.2013

Nur Partisi'nden Darbeci Cuntaya


Teşekkür! Mandela Yaşamını Yitirdi
Mısır'daki askeri darbeyi destekleyen Selefi
Özgürlüğüne kavuştuktan sonra hücre nu-
Nur Partisi, askeri yönetimin hazırladığı anaya-
marası olan '46664' ile anılan Mandela'nın ölü-
saya 'evet' derken, cuntaya teşekkürü de ihmal
münü saat 22.45'te Devlet Başkanı Jacob Zuma
etmedi!
'Ulusumuzun en kıymetli evladını kaybettik' sö-
züyle duyururken ulusal yas ilan edildi. Güney
Afrikalı lider 95 yaşındaydı.
06.Aralık.2013

Esed'in Yabancılardan Oluşan


Katiller Ordusu
Mart 2011'den itibaren iç savaşın hakim sür-
düğü Suriye'de Şii, komünist ve sosyalistlerden
Hamas, İran ile İlişkilerine Kaldığı
oluşan, Rusya, Venezuela, Yunanistan, K. Kore,
Litvanya, İran, Lübnan ve  Yemen'den binlerce Yerden Devam Ediyor
asker ve militan Esad'la omuz omuza Suriye Hamas üyelerinden Mahmud al-Zahar Ha-
halkını öldürüyor. mas Hareketinin, İran ile ilişkilerine Suriye me-
selesinden dolayı kısa süreli bir aradan sonra
kaldığı yerden devam ettiğini söyledi.

60
12.Aralık.2013
11.Aralık.2013

İsrail Esed'i Tercih Ediyor Abdülkadir Molla'nın İdam Cezası


İsrail ordusu (IDF) eski komutanı Dan Ha- Onandı
lutz, İsrail'in Suriye'de 'Radikaller tarafından Bangladeş'te Yüksek Mahkeme, Cemaat-i İs-
doldurulacak bir güç boşluğu yerine Beşar lami Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Abdülka-
Esad'ın başkanlığını tercih edeceğini' açıkladı. dir Molla'ya verilen idam cezasını onadı.

Muhalifler Türkiye Sınır Kapısını ÖSO Komutanı Selim İdris'in


Ele Geçirdiler 'Suriye'den Kaçtı' İddiası
Suriyeli gözlemciler, salı günü muhalif güç- Özgür Suriye Ordusu'nun en üst düzey ko-
lerden olan İslam cephesinin Esed rejimine dü- mutanı Salim İdris'in, baskı sonucu Suriye'den
zenlemiş olduğu operasyon sonucunda Türkiye kaçtığı açıklandı. Wall Street Journal'ın habe-
sınırında bulunan Bab el-Hava Sınır Kapısını rine göre ise İdris, Irak Şam İslam Devleti'nin
ele geçirdiğini söylediler. saldırı tehdidi nedeniyle Suriye'den çıkmak zo-
runda kaldı. 16.Aralık.2013

ABD: Suriye'de İslamî Gruplar ile


Alman Bakan Afganistan'da İken Görüşebiliriz
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Harf,
Saldırı Yapıldı
Suriye'nin kuzeyine öldürücü olmayan yardım-
Alman Savunma Bakanı De Maiziere'nin larını durdurması konusunda 'İslami Cephe
Afganistan'daki ziyareti sırasında Alman askeri terörist grup olarak ilan edilmediği için onlarla
konvoyuna saldırı düzenlendi. temasta bulunabiliriz' dedi. Safer
1435

OCAK’14 • SAYI: 24

61
16.Aralık.2013

24.Aralık.2013
Mukteda El-Sadr: 'İhvan Şiddete
Son Vermeli'
Irak Savunma Bakanına Saldırı
Iraklı Şii lider Mukteda El Sadr'ın Mısır'daki
darbeye verdiği destek ve Müslüman Kardeşle- Yol kenarına yerleştirilen bomba ile düzen-
ri 'şiddete son vermeye çağırması' darbecilerin lenen saldırıdan bakan yara almadan kurtuldu,
katliamlarına şahit olan Mısırlılar arasında ve korumaları yaralandı. Irak ordusu Suriye sınırı-
Arap kamuoyunda şaşkınlıkla karşılandı. na takviye birlik gönderdi.
19.Aralık.2013

25.Aralık.2013
Irak'ta Saldırı
Irak'ın El-Enbar kentinde askeri birliğe, El-
El Nusra lideri Cevlani'den Yeni Kaide'nin düzenleniği bombalı saldırıda ölen-
Açıklama lerin sayısının 15'e, yaralananların sayısının ise
El-Nusra lideri Ebu Muhammed El-Cevlani, 34'e yükseldiği bildirildi. Ölenlerin arasında bir
birey ve toplumların acımasızca kafir ilan edil- Tümgeneral ile 7 Subay var.
mesine karşı olduklarını belirtti.
23.Aralık.2013

El Kaide O Saldırı için Özür Diledi Eski Mısır Başbakanı Kandil


El Kaide, 3 hafta kadar önce Yemen'in baş- Yakalandı
kenti Sana'da Savunma Bakanlığı baskını sıra- Mısır İçişleri Bakanlığı, Mısır'da ordunun
sında yaptığı 56 kişinin ölümü, 156 kişinin de yönetime el koymasıyla görevinden uzaklaştı-
yaralanması ile sonuçlanan hastane saldırısı rılan ve hakkında kesinleşmiş 1 yıl hapis kararı
için özür diledi. bulunan, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi
döneminin Başbakanı Hişam Kandil'in Sudan'a
kaçma girişimi esnasında yakalandığını bildirdi.

62
25.Aralık.2013

Halep'te Varil Terörü ETA Tarihinde Bir İlk! Resmen


Halep'te, 10 günde 512 kişinin ölümüne yol Özür Diledi
açan varil bombası saldırılarından daha çok so- Hapisteki ETA militanlar tarafından kaleme
ğuktan ölmektense çaresizlik içinde evlerinde alınan ve yaklaşık 500 mahkumun imza attığı
kalmayı tercih eden sivillerin etkilendiği bildi- açıklamada, iki yıl önce silahlı mücadeleyi bı-
rildi. rakan ETA tarihinde ilk kez yaptığı saldırıları
kınayarak toplumdan özür diledi.
28.Aralık.2013

30.Aralık.2013
Irak Polisi Milletvekilinin Evini
Suudi Arabistan Prensi İdam
Bastı!
Edilecek
Güvenlik güçleri, hükümet karşıtlığıyla bi-
Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Başbakan
linen Iraklı milletvekili Ahmed el-Alvani'nin
Yardımcısı ve Savunma Bakanı Prens Salman,
evini bastı. Çatışma sırasında milletvekilinin
ismi açıklanmayan Suudi prensin idamının
kardeşi ve 5 koruması öldürüldü.
onaylandığını açıkladı. Prens Salman'ın konu-
ya ilişkin İçişleri Bakanı'na gönderdiği mektup,
Arap medyasında yayınlandı.
29.Aralık.2013

Tren İstasyonunda Patlama: En Az


35 Ölü
Rusya'nın Volgograd şehrinde bir tren istas-
yonuna düzenlenen saldırıda ölü sayısı dakika
dakika artıyor. Yetkililer son olarak 35 kişinin
öldüğünü açıklarken, saldırıyı düzenleyenin bir
kadın olduğu kesinleşti. Safer
1435

OCAK’14 • SAYI: 24

63
64

You might also like