You are on page 1of 72

Safer

1434

Aylık İslamî Eğitim Dergisi ŞUBAT 2013 YIL: 2 SAYI: 13 FİYATI: 5

GÜNDEM’12

‘03
Allah’a Adanmış Gençlikler - 8
Ebu HANZALA

‘53
Umut, Hakikat ve Akıbet
Kerem ÇAĞLAR

28 Tefekkür
Enes YELGÜN 46 Cihad Şahıslara Bağlı
Değildir! - 1 -
Yusuf EL-UYEYRİ
36 İstiğase
Ferhat CURA
Malum Olan Meçhul: Tevhid ve Cihad Ehli Selefiler
Rebî'ul-Evvel 1434
Şubat '13 SAYI: 13

Hamd Allah'a, salat ve selam Rasûlü'ne olsun...

Hangi yönden bakılırsa bakılsın kişiyi selamete götürecek olan anlayış, Selefi bir itikad, Selefi
bir menhec, Selefi bir ahlaktır. Çünkü bu dini berrak bir şekilde anlayıp, aynı şekilde bizlere bu
berraklığı miras bırakan yine aynı taifedir.

Şer odakları ve kalemşörler bu hak taifeye fikrÎ anlamda savaş açtılar. Bugün ise onları yeryü-
zünden silmek için hem fikirsel, hem eylemsel olarak çaba sarfetmektedirler.

Ne yazık ki, Selef 'in menhecini itikad olarak benimseyip de amelî olarak küresel küfrün yanın-
da Müslümanlara karşı saf duran ve kendisini Selefi(!) addeden azımsanmayacak kadar kemmiyeti
olan bir taife mevcut!

Selefilik, itikadı salt teori olarak savunmak değil, itikadı kanları akıtarak, bu uğurda kınayıcının
kınamasından korkmamaktır.

Selefilik, bugün Suud gibi Batı uşaklığını yapan, ümmetin ırzını, namusunu kafirlere peşkeş
çekenlerin hak edeceği bir isim olamaz. Onlar 'Telef' ve 'Telefi' ismini almaya daha müstahaktırlar.

Allah bizleri Selefimizi akide, menhec ve ahlak olarak izlemekten ayırmasın.

"Onların menheci üzere yolumuzu çizdik.

Olgun bir akıl, demir gibi bir yürekle.

İşte biz tağutların tehditlerine rağmen,

Ahdimiz üzereyiz ve yolumuzdan dönmedik!"

Editör
03 Allah'a Adanmış Gençlikler - 8:
Nasihatleşme
Ebu HANZALA

12 Malum Olan Meçhul: Tevhid ve Cihad


Ehli Selefiler
Gündem

24 Allah ile Konuştuğunda… Ebu NUSEYBE

28 Sağlıklı Kalbe ve Berrak Zihne Ulaştıran


Vesile: Tefekkür
Enes YELGÜN

32
İÇİNDEKİLER

İslam Adına Sorumluluk Almak Emanet- Kardeşimle HASBİHAL


tir: İtaat Etmek

36 İstiğase Ferhat CURA

39 Rıfk/Yumuşaklık Ekrem BULCA

43 Ebeveynlere Karşı Nebevî Muamele - 1 Abdulmetin AKSOY

46 İkinci Sabite: Cihad Şahıslara Bağlı Değil-


dir! - 1
Yusuf El-Uyeyri

50 Cihad ve Davet İnsanlar Sadece Allah'a


İbadet Etsinler Diye Yapılır
Yiğit İnan

53 Umut, Hakikat ve Akıbet Kerem ÇAĞLAR

59 Aldanmayalım! Mahi

62 Davetçi Mirsad AĞINT

65 Mali meselesi tam olarak nedir? İktibas YAZI

67 Müslüman Gençliğin Hayat Rehberi Ebu ENSAR

Yazışma Adresi: Emre UYAR


Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü:
Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Emre UYAR
Bağcılar/İstanbul
Yayın Türü:
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No:11
Rebî'ul-Evvel 1434 info@tevhiddergisi.com Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Şubat 2013 www.tevhiddergisi.com Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 13 Adres: Barbaros Mh. 9/2 Sk.
No:12A-B Bağcılar/İSTANBUL Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
Fiyatı: 5 İlgili Yazar Mesûldür.
Abonelik İçin: 0 534 086 95 76
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Allah'a Adanmış Gençlikler:


-8- Nasihatleşme
Dua bir yaşam biçimiydi. Kul olduklarının, Allah'ın
beraberliğini hissetmelerinin semeresiydi. Şundan emin
olabilirsin ki; günahkar insanlar dua edemezler. Kalpleri
ölmüş veya hastalıklarla malul olanlara en ağır kelime
'Ya Rabb'tır. Elleri masiyetin her rengine ayna olmuşların
avuçları, bir tek semaya açılmaz....

A llah'a subhanehu ve teâlâ hamd, Rasûlü'ne salat ve


selam olsun.
tılaşır. İşlediği günahlar sebebiyle Allah'ı unutur,
Allah da subhanehu ve teâlâ ona kendi nefsini unut-
turur. Ahirete iman edip, her anın ve saniyenin
Genç Kardeşim, hesabını vereceğini bilmesine rağmen 'Bu gidiş
Müslümanın, Müslüman üzerindeki hakla- nereye?' sorusunu sormaz nefsine. Allah subhanehu
rından biri 'nasihat'tir. Yani birbirlerinin eksik- ve teâlâ beni de, seni de bu tehlikeden muhafaza

lerini gidermeleri, birinin diğer kardeşinin açı- etsin. İşte bu tip hallerde nasihat devreye girer.
ğını kapamasıdır. Nasihat kelimesi beş manaya Müslümanın okuduğu bir ayet, hadis, dinlediği
delalet ediyor. Hepimiz insanız. İnsan olmamız bir ders veya birebir aldığı bir öğüt/nasihat ken-
hasebiyle hatalar işliyor, unutuyor veya gaflete dine gelmesini sağlar. Tevbe ile Rabbine yönelir.
düşüyoruz. Hatasız olmak mümkün değildir. Rabbi ondan yüz çevirmeden ve onu nefsine ha-
Ancak hatayı telafi etmek mümkündür. Hata- vale edip yardımsız bırakmadan istikamet çizgi-
sızlığın mümkün olmayışı Allah'ın subhanehu ve teâlâ sini yakalar. İşte bu yazı; nefsim için derlediğim
dilemesindendir... O'nun isim ve sıfatlarına ba- güzelliklerdir. Yani bunlarla nefsime nasihat
karsan çoğunun affetme, bağışlama, lütufta bu- ettim. Faydasını gördüm. Seninle paylaşmak is-
lunma, ihsan etme, günahları örtme olduğunu tedim. Ara başlıkları 'Ey nefsim' olan bir yazıyı,
göreceksin. Bu sıfatların tecellisi için hata işle- 'Genç kardeşim' diye okuyacaksın.
yen kullar gereklidir. Allah Rasûlü;
Öyle bir Allah'a inanıyoruz ki;
"Şayet siz günah işlemiyor olsaydınız, Allah siz-
leri götürür, yerinize günah işleyip istiğfar eden O Allah subhanehu ve teâlâ; O'ndan başka hiç-
bir kavim getirirdi."  1 buyuruyor. bir mabud yoktur. Kalplerin sevgi ve kullukla
önünde eğildiği, O'na tevekkül edip dayandığı,
İnsan her zaman aynı hal üzere olmuyor. O'nunla korunduğudur. Her şeyi bilir. Gayb ve
Kalp çokça hal değiştirdiği için bu ismi almıştır. şehadet aleminin bilgisi O'nun yanındadır. Ve
Bu kelime lugatta 'çevrilme, dönme' anlamlarına O Rahman ve Rahim'dir. Sahip olduğu azamet
gelir. Zaman olur insanın kalbi incedir. Rabbini ve celal ile değil, merhamet ve lütufla muame-
anar, hatalarını fark edip, tevbe ve hak sahiple- le eder kullarına. İbadeti hak eden varlık O'dur.
rini razı ederek telafi eder. Zaman olur kalp ka- Mülkün sahibidir. Yerde ve gökte ne varsa O'na
aittir. 'Kuddüs'tür, 'Selam'dır, 'Mümin'dir. Eksik- Rebî'ul-Evvel
1434
1. Müslim, Ebu Eyyüb'ten likten ve çirkin şeylerden münezzehtir. Yüce-

Şubat’13 • SAYI: 13

5
ler yücesidir. Zatında ve sıfatlarında kemal ile Genç Kardeşim,
muttasıftır. Kulları esenliktedir. Vaad ettiklerini İşte bu sıfatlara sahip bir ilaha kulluk edi-
mutlaka yerine getirir. Kulları O'nu tasdik edip, yoruz. Her şeyin başı budur. Eğer bu duyguları
iman ettikleri gibi, yardımı, beraberliği ve lüt- hissedip, kalbi bu marifetle donatmazsak yola
fuyla O da onları tasdik eder, onları azabından yanlış girmiş oluruz. İlk düğme yanlış iliklendi
emin kılar. Her şeyi O kontrol ediyor ve her mi o gömlekte sürekli eğrilikler olur. Kulluğu-
şeyin mutlak hükümranıdır. El-Aziz'dir. İzzeti muzun ilk adımı 'En güzel isimler ve en yüce sı-
şanına yakışır şekildedir. Kimse O'na galip ge- fatlara sahip olan' Allah'ı subhanehu ve teâlâ tanımak-
lemez. Dilediği her ne olursa olsun yerine gelir. tır. Bu nasihate dört elle yapış. Rabbini tanımak
Yerde ve gökte hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz, hususunda gevşeklik gösterme. Işıkların kapan-
El- Cabbar'dır. Her şey O'nun subhanehu ve teâlâ hük- dığı, yolun ıssızlaştığı, nefsin azdığı, şeytanın
müne mecburdur. Her şey O'nun cebri altında- kuşattığı veya dünyanın tüm albenisiyle zorla-
dır. Aynı zamanda hataları cebreder, kullarının dığı anlarda bu bilginin seni çekip çevirdiğini
eksikliklerini giderir. Tek büyük O'dur. Kibri göreceksin.
ve büyüklenmeyi bir tek O hak eder. Her şeyi
yaratan O'dur. Şekil veren de O'dur. Tüm ...Ve Dua!
güzel isimler ve yüce sıfatların sahibidir.
Her şey O'nu tesbih eder. O subhanehu ve Yüce Allah'ı tanımanın en büyük se-
teâlâ izzet ve hikmet sahibidir 2.
meresi duadır. Dua; insanın kul ol-
duğu, yöneldiği Zat'ın da Allah
"O'nun rahmeti gazabına olduğunun itirafıdır. Dua; iba-
galebe çalmıştır. Ve her şeyi det ve kulluğun özüdür. Çün-
vahyin rehberliğinde

Rabbini tanımak hususunda gevşeklik


kuşatmıştır. Her gece elleri- kü dua hem bir öğretmen
gösterme. Işıkların kapandığı, yolun
ni açar, ta ki gündüzden ıssızlaştığı, nefsin azdığı, şeytanın hem de bir mürşiddir.
günah işleyenler tevbe kuşattığı veya dünyanın tüm İnsana haddini, sınırla-
etsin, gündüz tekrar açar, albenisiyle zorladığı anlarda bu bilginin rını öğretir. 'Sen kulsun ve
ta ki geceden günah işleyen- seni çekip çevirdiğini göreceksin. Rabbin var' der. En etkileyici
ler tevbe etsinler."  3 mürşid, en tesirli nasihat du-
adır.
O en yakın dost, en sadık
söz sahibidir. Zaman, mekan ve Allah subhanehu ve teâlâ müminlerin
şartların O'nun üzerinde tesiri yoktur. velisidir. O tüm azametine rağmen biz-
"Ya Rab" cümlesi kadar yakındır. Mülkün- lere dost olmuş, lütufta bulunmuştur. Hal
de her türlü afet olanlar kapıcılar edinir, böyle iken insanın dertleşecek, sıkıntılarını
istenilmekten hoşlanmaz, ulaşılması zordur. paylaşacak birilerini aramasına ne hacet?
Yerin ve göğün sahibinin hali ise ne yücedir.
Ne zaman istersek, hangi halde olursak olalım "Allah kuluna yetmez mi?"  5
O'na ulaşabiliyoruz. İnsan azdıkça azıyor, ni-
met ve ihsan gördükçe şımarıyor. O subhanehu ve Dua ile Rabbine dertlerini açan, O'ndan
teâlâ kovmuyor: yardım isteyenden daha bahtiyar kim olabilir?
Evet, bir de duaya bu gözle bak. Her sıkıntında
"Ey nefsine zulmeden/aşırı giden kullarım başvurduğun dost gibi düşün.
Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin."  4 diyor.
"De ki; Ondan ve tüm sıkıntılardan sizi Allah
İnsan ahdini bozuyor, tekrar unutuyor. Aynı kurtarır."  6
hitap kıyamete dek insanın önünde duruyor.
Ölene kadar hangi halde olursa olsun Rabbinin Önümüzde uzun bir yol var. Ve biz bu yolu
bu davetine muhatap! tamamlamak istiyoruz. Yolun uzun, zor ve
meşakkatli olduğu, yolda insanın ayağını kay-
dıracak engeller ve insanı yoldan saptıracak tu-
2. Bu sıfatların bir arada zikredildiği Haşr Suresi 22-24. ayetlerine
bakınız.
3. Müslim, Ebu Musa'dan. 5. 39/Zümer, 36
4. 39/Zümer, 53 6. 6/En'am, 64

6
zaklar olduğunu yolun sahibi haber veriyor. En
tehlikelisi ise insan yoldaki bu engel ve tuzak-
lara karşı zayıf! Genel olarak yolculara baktığı-
mızda manzara çok daha tehlikeli. Birçok insan
yola girmeye muvaffak olamamış, yola girenle-
rin de çoğu, yolun sonunu getirememiş. Adeta
her şey insanın aleyhine. Ancak öyle bir sığı-
nak, öyle metin bir dayanak var ki yolda, yolcu
da, tuzak da, engel de O'na boyun eğmiş. Hepsi
O'nun iradesine tabi. Hiçbiri O'nun hükmüne
direnemez. İşte o Allah'tır! O'na ulaşmanın
yolu da dua...
Adem aleyhisselam
Allah subhanehu ve teâlâ kullarını görüyor, onlar- "Dediler ki: 'Rabbimiz, biz nefislerimize zul-
dan haberdar. Ancak onların duayla O'na ulaş- mettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen,
malarını istiyor. O'nun yakın oluşunu hissedip, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız.' "  9
ona göre davranmalarını istiyor. Ve bunca rah-
meti, lütfu, mevhibesi karşısında dua etmeyen- Nuh aleyhisselam
lere kızıyor, onları aşağılıyor. "Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: 'Rabbim, şüp-
hesiz benim oğlum ailemdendir ve senin vaadin
"Ve gerçekten Rabblerine dönecekler diye, ver- de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin.'
mekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler "  7 Dedi ki: 'Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden de-
ğildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır).
"Allah kendisine dua etmeyene kızar."  8 Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden
isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın
Bu dayanaktan mahrum olmayalım. Sıkıntı- diye sana öğüt veriyorum.' Dedi ki: 'Rabbim,
mız ne olursa olsun O'na subhanehu ve teâlâ açalım. bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana
O'nun yardımına, tevfikine olan ihtiyacımızı sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esir-
dillendirelim. Allah Rasûlü: gemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.' "  10

"Sizden biriniz ayakkabı bağı kopsa dahi bunu "Dedi ki: 'Rabbim, şüphesiz kavmim beni ya-
Allah'tan istesin." buyurmuştur. lanladı. Bundan böyle, benimle onların arasını
açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlik-
Şimdi sana bu yolun rehberlerinden bir de- te olan mü'minleri kurtar.' Bunun üzerine, onu
met sunacağım. Öyle ilginç dualar okuyacağız ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlar-
ki şaşıracağız. Maddi, manevi her sıkıntılarını la) yüklü gemi içinde kurtardık."  11
Rabblerine açmışlar. Allah'ın elçileri onlar. Yani
seçilmiş insanlar. Kimi yiyecek istiyor, kimi ev- "Sonunda Rabbine dua etti: 'Gerçekten ben,
yenik düşmüş durumdayım. Artık sen (bu kafir
lat... Kimi hastalığını Rabbine arz ediyor, kimi
toplumdan) intikam al.' "  12
evlat hasretini. Biri çocuk istiyor diğeri günahı-
na mağfiret... Kimi imamet istiyor, kimi hakkıy- "Nuh: 'Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt
la şükredebilme. Kimi şeytanların, kimi nefsi- edinen hiç kimseyi bırakma.' dedi."  13
nin, kimi de putların şerrinden Allah'a sığınıp
yardım istiyor. Kimi zafer istiyor, kimi insanlar İbrahim aleyhisselam
arasında güzel anılmayı... Öyle geniş bir yelpaze
"Hani İbrahim: 'Rabbim, bu şehri bir güvenlik
ki; insan hayretler içinde kalıyor. İşte yolun azı- yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe
ğı, müminin yol arkadaşı, karanlığı aydınlatan inananları ürünlerle rızıklandır' demişti de (Al-
dualar...
9. 7/Araf, 23
10. 11/Hud, 45-47
11. 26/Şuara, 117-119
Rebî'ul-Evvel
7. 23/Mümin, 60 12. 54/Kamer, 10 1434
8. Tirmizi, İbni Mace Ebu Hureyre'den. 13. 71/Nuh, 26

Şubat’13 • SAYI: 13

7
lah: 'Sadece inananları değil) inkar edeni de az "Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin ar-
bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabı- kadaşları oldukları açıklandıktan sonra -yakın-
na uğratırım; ne kötü bir dönüştür o' demişti. ları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dile-
İbrahim, İsmail'le birlikte evin (Ka'be'nin) sü- meleri Peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.
tunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmiş- İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi,
ti): 'Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Ken-
Sen işiten ve bilensin'; 'Rabbimiz, ikimizi sana disine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu
teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuz- açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim,
dan sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet çok duygulu, yumuşak huyluydu."  18
(ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkele-
rini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, sen " 'Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk)
tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin. Rabbimiz, armağan et.' Biz de onu halim bir çocukla müj-
içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetle- deledik."  19
rini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları
arındırsın. Şüphesiz, sen güçlü ve üstün olansın, Musa aleyhisselam
hüküm ve hikmet sahibisin.' "  14 "Dedi ki: 'Rabbim, benim göğsümü aç. Bana
işimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz; ki söy-
"Hani İbrahim şöyle demişti: 'Bu şehri güvenli leyeceklerimi kavrasınlar. Ailemden bana bir
kıl, beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten yardımcı kıl, kardeşim Harun'u. Onunla arka-
uzak tut. Rabbim, gerçekten onlar insanlardan mı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl, böylece
birçoğunu şaşırtıp-saptırdı. Bundan böyle kim seni çok tesbih edelim. Ve seni çok zikredelim.
bana uyarsa, artık o bendendir, kim bana isyan Şüphesiz sen bizi görüyorsun.' (Allah) Dedi ki:
ederse elbette sen, bağışlayansın, esirgeyensin. 'Ey Musa istediğin sana verilmiştir.' "  20
vahyin rehberliğinde

Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir


kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan "Musa dedi ki: 'Rabbimiz, şüphesiz sen,
bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru na- Firavun'a ve önde gelen çevresine dünya ha-
mazı kılsınlar diye (öyle yaptım), böylelikle sen, yatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar
insanların bir kısmının kalplerini onlara ilgi verdin. Rabbimiz, senin yolundan saptırmaları
duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızık- için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine ge-
landır. Umulur ki şükrederler. Rabbimiz, şüphe- çir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla;
siz sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vur- onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman
duklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey etmeyecekler.' (Allah) Dedi ki: 'İkinizin duası
Allah'a gizli kalmaz. Hamd, Allah'a aittir ki, O, kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam
bana ihtiyarlığa rağmen İsmail'i ve İshak'ı ar- edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.' "  21
mağan etti. Şüphesiz Rabbim, gerçekten duayı
işitendir. Rabbim, beni namazı(nda) sürekli kıl, "Dedi ki: 'Rabbim, gerçekten, ben kendi nefsi-
soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul me zulmettim, artık beni bağışla.' Böylece (Al-
buyur. Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, lah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır,
anne-babamı ve mü'minleri bağışla.' "  15 esirgeyendir. Dedi ki: 'Rabbim, bana verdiğin
nimetler adına, artık suçlu günahkarlara des-
" 'Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını tekçi olmayacağım.' "  22
umduğum da O'dur; Rabbim, bana hüküm (ve
hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat; Son- "Hemencecik onların sürülerini suladı, sonra
ra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili yine gölgeye çekilerek dedi ki: 'Rabbim, doğrusu
(lisan-ı sıdk) ver. Beni nimetlerle-donatılmış bana indirdiğin her hayra muhtacım.' "  23
cennetin mirasçılarından kıl, babamı da ba-
ğışla, çünkü o şaşırıp sapanlardandır. Ve beni
(insanların) diriltilecekleri gün küçük düşür-
İsa aleyhisselam
me,' "  16  17 "Meryem oğlu İsa: 'Allah'ım, Rabbimiz, bize

18. 9/Tevbe, 113-114


14. 2/Bakara, 126-129
19. 37/Saffat, 100-101
15. 14/İbrahim, 35-41
20. 20/Taha, 25-36
16. 26/Şuara, 82-87
21. 10/Yunus, 88-89
17. İbrahim'in aleyhisselam babası istiğfarda bulunması belirli bir
zaman içindir. Daha sonra ona dua etmeyi bırakmıştır. Ve müş- 22. 28/Kasas, 16-17
rikler için istiğfarda bulunma kesin bir dille yasaklanmıştır. 23. 28/Kasas, 24

8
gökten bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için
bir bayram ve senden de bir belge olsun. Bizi “Çünkü
rızıklandır, sen rızık vericilerin en hayırlısısın' gerçekten
demişti."  24 benim
kullarımdan
" 'Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye bir grup:
‘Rabbimiz,
uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz.' "  25
iman ettik,
sen artık bizi
Eyyub aleyhisselam bağışla ve bize
merhamet et,
"Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuş- sen merhamet
tu: 'Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıver- edenlerin en
di. Sen merhametlilerin en merhametli olanı- hayırlısısın',
sın.' "  26 derlerdi de…"

"Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o: 'Her- 23/Mü'minun, 109

halde şeytan, bana kahredici bir acı ve azap do- Yusuf aleyhisselam
kundurdu' diye Rabbine seslenmişti."  27 "(Yusuf) Dedi ki: 'Rabbim, zindan, bunların
beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha
Zekeriya aleyhisselam sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaş-
"Orada Zekeriya Rabbine dua etti: 'Rabbim, tırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir,
bana katından tertemiz bir soy armağan et. (böylece) cahillerden olurum.' Böylece Rabbi,
Doğrusu sen, duaları işitensin' dedi."  28 duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini
kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir,
"Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulun- bilendir."  33
muştu: 'Rabbim, beni yalnız başıma bırakma,
sen mirasçıların en hayırlısısın.' "  29 " 'Rabbim, sen bana mülkten (bir pay ve onu
yönetme imkanını) verdin, sözlerin yorumun-
Süleyman aleyhisselam dan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yara-
tıcısı, dünyada ve ahirette benim velim sensin.
" 'Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç
Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve
kimseye nasib olmayan bir mülkü bana arma-
beni salihlerin arasına kat.' "  34
ğan et. Şüphesiz sen, karşılıksız armağan eden-
sin.' "  30
Müminlerin Dualarından
"Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine daha "Allah, iman edenlere de Firavun'un karı-
hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna sını örnek verdi. Hani demişti ki: 'Rabbim
karşı güvenlik içindedirler."  31 bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni
Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve
Yakup aleyhisselam beni o zalimler topluluğundan da kurtar.' "  35
"Dedi ki: 'Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzün-
"Çünkü gerçekten benim kullarımdan bir grup:
tümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum. Ben
'Rabbimiz, iman ettik, sen artık bizi bağışla ve
Allah'tan (bir bilgi olarak) sizin bilmediğinizi
bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en
de biliyorum.' "  32
hayırlısısın', derlerdi de…"  36

" 'Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye


uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz.' "  37
24. 5/Maide, 114
25. 3/Ali İmran, 53 " 'Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra
26. 21/Enbiya, 83 kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rah-
27. 38/Sad, 41
28. 3/Ali İmran, 38 33. 12/Yusuf, 33-34
29. 21/Enbiya, 89 34. 12/Yusuf, 101
30. 38/Sad, 35 35. 66/Tahrim, 11
Rebî'ul-Evvel
31. 27/Neml, 89 36. 23/Mü'minun, 109 1434
32. 12/Yusuf, 86 37. 3/Ali İmran, 53

Şubat’13 • SAYI: 13

9
sanları Rabblerine yöneliyor. Öyle bir mah-
cubiyet ve ince yakarışlar ki insan şaşıyor. Ve
İhlas ve sıdk varsa kulluk zannedersin uzuvları işlevini yitirmiş, hiçbir işi
iradeleriyle yapamayan -haşa ve kella- insanlar.
vardır. Bu ikisinin olmadığı şey Adeta küçük-büyük her hallerinde Rablerine
yorgunluktur. Hayat için oksijen yönelmişler. Biliyoruz ki onlar Allah'a en yakın
neyse, kulluk için ihlas odur... ve en cesur insanlardı. Her biri tek başına bir
ümmettir. Münker ve ehli ne denli güç ve zor-
balık içinde olursa olsun, onları mücadeleden
alıkoyamamıştı.

met bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan sensin Demek ki dua bir yaşam biçimiydi. Kul ol-
sen. Rabbimiz, kendisinde şüphe olmayan bir duklarının, Allah'ın subhanehu ve teâlâ beraberliği-
günde insanları gerçekten sen toplayacaksın.' ni hissetmelerinin semeresiydi. Şundan emin
Doğrusu Allah, vaadinden cayıp-dönmez."  38 olabilirsin ki; günahkar insanlar dua edemezler.
Kalpleri ölmüş veya hastalıklarla malul olanla-
"Onların söyledikleri: 'Rabbimiz, günahla-
ra en ağır kelime 'Ya Rabb'tır. Elleri masiyetin
rımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla,
ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve
her rengine ayna olmuşların avuçları, bir tek
bize kafirler topluluğuna karşı yardım et', de- semaya açılmaz. Evet, dua bir yaşam biçimidir.
melerinden başka bir şey değildi. Böylece Allah, Elimizden geleni ortaya koyduktan sonra işleri-
dünya ve ahiret sevabının güzelliğini onlara mizi Allah'a subhanehu ve teâlâ havale etmenin adıdır.
vahyin rehberliğinde

verdi. Allah iyilikte bulunanları sever."  39


Dilimiz İstiğfarla Islak Olmalı
"Onlar: 'Rabbimiz şüphesiz biz iman ettik, ar- Allah'ın subhanehu ve teâlâ güzel isimlerine ve
tık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin yüce sıfatlarına bir daha bak. İlginç ve insanın
azabından koru' diyenler…"  40
kalbini harekete geçiren bir durumla karşılaşa-
Allah Rasûlü'nden bir dua (Taif duası): caksın. Çoğu; verme, lütfetme, bağışlama, afv
ve rızıklandırma üzeredir. Kibriyle veya azame-
"Allah'ım gücümün zayıflığını, takatsizliği- tiyle, kahrı ve cebriyle kullarına yaklaşmadığı
mi, insanların beni horlayıp dışlamasını yalnız gibi, onların günah ve zulümleri nedeniyle ve
sana şikayet ediyorum. Sen merhametlilerin en hak ettikleri muameleyle de davranmaz. Buna
merhametlisi, mustazafların Rabbi ve benim rağmen hayra muvaffak olamıyor, yüreklerimiz
Rabbimsin. Beni kimlerin eline bırakıyorsun? O'na subhanehu ve teâlâ doğru inabet etmiyorsa ortada
Bana katı ve sert davrananlara mı yoksa bana büyük ve mahrum edici günahlar var demektir.
hücum eden düşmana mı? Yeter ki başıma ge- Günahlar Allah subhanehu ve teâlâ ile kul arasındaki
lenler senin gazabından dolayı olmasın, şayet perdedir. Allah her daim lütfedip, merhamette
bunlar senin gazabından değilse hiç aldırmam. bulunuyor. Bu kula ulaşmıyorsa, kendi elleriyle
Ancak senin afiyetin benim için daha geniştir. ördüğü duvarlara bakmalıdır. Bulduğu günah-
Ya Rabbi! Bana gazabından veya öfkenin bana
larından tevbe etmeli, bilmedikleri için daima
musallat olmasından senin yüzünün nuruna
istiğfarda bulunmalıdır.
sığınırım. Benden razı oluncaya dek eşiğine yüz
sürmeye razıyım. Sen tevbe istiğfara layık olan-
sın. Kuvvet ve kudret ancak senindir."  41 Yunus aleyhisselam görev yerini terk etmişti. Bir
balığın karnında, karanlıklar içerisinde bulunu-
yordu. O zulumatı şu cümlelerle aydınlattı;
Genç Kardeşim,
Tevhid önderlerinin dualarına bak. Sanırsın "Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış va-
ki yeryüzünün en günahkar –haşa ve kella- in- ziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sı-
kıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın
karnındaki) Karanlıklar içinde: 'Senden başka
38. 3/Ali İmran, 8-9 ilah yoktur, sen yücesin, gerçekten ben zulme-
39. 3/Ali İmran, 147-148 denlerden oldum' diye çağrıda bulunmuştu.
40. 3/Ali İmran, 16 Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu
41. İbni İshak, Zadu'l-Mead.

10
üzüntüden kurtardık. İşte biz, iman edenleri
böyle kurtarırız."  42

Şayet istiğfarda bulunmasaydı o karanlıklar


son bulmayacak, öylece kalacaktı.

"Eğer (Allah'ı çokça) tesbih edenlerden olma-


saydı, onun karnında (insanların) dirilip-kaldı-
rılacakları güne kadar kalakalmıştı."  43

Bu ayetler bizlerin kandili olmalıdır. Allah'a


ve müminlere karşı yerine getiremediğimiz so-
rumluluklarımız için bol bol istiğfarda bulun- açar, her sıkıntıda kurtuluş nasip eder ve hiç
malıyız. Bu müjde, Yunus aleyhisselam ile beraber ummadığı yerden rızıklandırır."  49
tüm Müslümanlaradır.
Genç Kardeşim,
"İşte biz, iman edenleri (Yunus misali) böyle
kurtarırız."  44 "Ta ki sadıklara sıdklarından dolayı hesap sor-
sun..."  50
Nuh da aleyhisselam kavmini böyle irşad etmişti.
Fudayl bin İyad rahimehullah bu ayeti okur ve:
" 'Bundan böyle' dedim. 'Rabbinizden mağfi- 'Eğer İsmail, İsa aleyhisselam gibi sadıklar sıdklarından
ret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayan- sorguya çekilecekse; bizim gibi yalancıların hali
dır. (Öyle yapın ki,) Üzerinize gökten sağanak nicedir?' der.
(bol miktarda yağmur) yağdırsın. Size mallar
ve çocuklarla yardımda bulunsun. Size (ürün Bir çoğunun helak olduğu dünya sıratından
yüklü) bağlar-bahçeler versin, ırmaklar da ver- söz ediyoruz. Kıldan ince kılıçtan keskin yol...
sin.' "  45 Herkes üzerinden geçmek zorunda. Bu yolun
adı: İhlas ve sıdk. Her insan kul olması hase-
Allah Rasûlü de sallallahu aleyhi ve sellem böyleydi. biyle bu meseleyi önemsemelidir. Çünkü ihlas
Oturduğu her mecliste onlarca defa Allah'a subha- ve sıdk varsa kulluk vardır. Bu ikisinin olmadığı
nehu ve teâlâ tevbe istiğfarda bulunurdu. Sahabenin şey yorgunluktur. Hayat için oksijen neyse, kul-
ondan en çok duyduğu şey istiğfardı. luk için ihlas odur.

"Vallahi ben her gün Allah'a 70 defadan fazla Düşün ki Allah "sadıklar" diye isimlendir-
tevbe ve istiğfar ediyorum."  46 diklerini dahi sıdklarından sorguya çekecektir.
Ameline riya ve yalan bulaşanlar mı? Onları
"Ey insanlar Allah'a tevbe ediniz, ben gün için- muhatap dahi almayacaktır.
de yüz defa tevbe ediyorum."  47
"Ben şirkten en müstağni olanım. Kim bir iş
"Biz bir mecliste Allah Rasûlü'nden yüz defa ve amelde benden başkasını ortak kılarsa (riya)
şu duayı sayardık: 'Allah'ım günahımı bağışla, onu da ameline terk ederim."  51
tevbemi kabul et. Muhakkak sen tevbeleri kabul
eden ve çok merhametlisin.' " 48 Kardeşim, her insan bir defa dikkat ediyorsa,
biz iki defa dikkat etmeliyiz ihlas ve sıdk mese-
"Kim sürekli istiğfarda bulunursa Allah
lesine. Niye mi?
her darlıkta ona çıkış kapısı
subhanehu ve teâlâ

Birincisi: Genciz.. Gençlik fıtri olarak insa-


42. 21/Enbiya, 87-88 nın kendini çevresine kabul ettirmeye ve beğen-
43. 37/Saffat, 143-144 dirmeye çalıştığı bir dönemdir. Sıradan insanlar
44. 21/Enbiya, 88
45. 71/Nuh, 10-12
46. Buhari, Ebu Hureyre'den. 49. Ebu Davud, İbni Mace, İbni Abbas'tan.
Rebî'ul-Evvel
47. Müslim, İbni Ömer'den. 50. 33/Ahzab, 8 1434
48. Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace, İbni Ömer'den. 51. Müslim

Şubat’13 • SAYI: 13

11
bunu giyinme, kuşanma, süs, kültür vb. şeyler- Kardeşim,
le açığa çıkarma yarışındadır. Peki Müslüman Şeytan ve nefis bizleri riyaya çekecektir el-
genç? Onun bulunduğu çevrede kendini kabul bet. Onlar işini yapıyor. Ancak böyle durumlar-
ettirmesi ancak amellerle olur. Yani tehlike fıt- da nefsimizi hesaba çekmeli ve ona sormalıyız.
ridir. Fıtri şeylerden kurtulmak mümkün değil-
dir. Bunlar ancak kontrol edilip yönlendirebi- __ Neden? Bize vereceği cevap bellidir. İn-
lirler. Gençlik, görünme ve kendini hissettirme sanların beğenmesi, buna bağlı olarak övmesi.
çağıdır. Bizim ortamımızda bunun yolu salih İçinde yaşadığımız çevrede kabul görme... Bun-
amellerdir. Sen de kabul edersin ki, güzel giyi- ların satır arasındaki pespayeliğine aldanma!
nen, süslenen, modern kültüre dair bilgi sahibi Rabbinin rahmet ettikleri müstesna bunlara
olan bir genç bizim ortamlarımızda hoş karşı- direnebilen insan çok nadirdir!!
lanmaz. Kişi takvası, ibadeti, hizmeti, edebi ve
benzeri güzel ahlakıyla ilgi çeker. Bu ameller Hemen ona şu soruyu yöneltmelisin:
kabul edilme, övünme veya kendini hissettirme
gibi saiklerle yapılırsa, Allah katında hiçtir. __ Kalpler kimin elinde?
Çünkü içine insanların beğenisi karışmıştır.
Alemlerin Rabbi olan Allah'ın.
İkincisi: Sen her şeyinle İslam'a ait-
__ Onun sevip beğenmediği, övüp
sin. Gençliğini Rabbine adamaya ni-
yet etmiş, hizmet yolunu seçmişsin. razı olmadığı bir kalp hakiki anlam-
Günün belli saatlerini İslamî hiz- da sevebilir mi?
mete ayıran Müslümandan daha
vahyin rehberliğinde

tehlikeli bir durumdasın. Her Mümkün değildir.


anında, her söz ve fiilinde ih- __ Peki Allah kabul etme-
las ve sıdka dikkat etmelisin. Allah'ın razı olmadığı
bir insanın buğzu kalplere diği, yok saydığı bir ame-
Aslında işin yerleştirilmiştir. Ne ya- lin sahibini sever mi?
parsa yapsın hakiki sevgiye
ehemmiyetini, mü-
kafatından anlama-
ulaşamayacak, sevilmesine, ilgi Bilakis! Onlara
görmesine rağmen yalnızlık ve
lıyız. İhlasla Rabbine buğz eder. Onların yü-
acılar içinde kıvranacaktır.
adanan, O'nun subhanehu ve teâlâ züne dahi bakmaz.
gözetmesi ve özel beraberliği
Öyleyse ey nefsim Allah'ı
altındadır. O Müslümanla-
en iyi tanıyan Muhammed
rın yardımında olduğu gibi Rabbi
Mustafa'nın sallallahu aleyhi ve sellem şu ha-
de onun yardımındadır O Müslü-
disine kulak ver:
manların sıkıntılarını giderdiği gibi,
Rabbi de onu sıkıntılarını giderir. O "Allah bir kulunu sevdi mi Cibril'i çağı-
Rabbinin dinine yardım ettiği gibi, Rabbi rır: 'Ben falancayı seviyorum sen de onu sev.'
de onun yardımcısı ve dostudur. Yolun afet der. Cibril sema ehline (meleklere) nida eder:
ve engellerine karşı Rabbinin 'ayakları sabit 'Allah falanı seviyor siz de sevin.' Sonra o insan
kılma' teminatı altındadır. için yeryüzüne kabul konur (insanların kalbine
onun sevgisi yerleştirilir). Allah bir kuluna buğz
Mükafatı böyle yüce olan bir hal, özel çaba etti mi Cibril'i çağırır: 'Ben falancaya buğz edi-
ister. Ona ulaşmak, akabinde ebedi istirahat olan yorum sen de buğz et.' der. Cibril sema ehline
bir yorgunluğun semeresidir. Sen de biliyor- nida eder: 'Allah falana buğz ediyor siz de buğz
sun ki hazine değerlendikçe sandık değerlenir, edin.' Sonra o insanın buğzu kalplere konur."  52
anahtarı ağırlaşır, saklandığı yer ulaşması zor ve
tehlikeli olur. Adanma, Allah'ın gözetim ve özel Bu ve benzeri hadislerle şeytanın ve nefsin
beraberliğini getiren bir hazinedir. Ulaşılması burnunu sürt...!
bundan zordur. Çünkü onun anahtarı, sandığı,
saklandığı yer insanlığın ayağının kaydığı ihlas-
tır...
52. Buhari, Müslim, Ebu Hureyre'den.

12
Allah'ın subhanehu ve teâlâ razı olmadığı bir insa- sahabe olmamış olsa kimseyi onu öğrencilerinin
nın buğzu kalplere yerleştirilmiştir. Ne yaparsa önüne geçirmezdik.'
yapsın hakiki sevgiye ulaşamayacak, sevilme-
sine, ilgi görmesine rağmen yalnızlık ve acılar Bu şehadete rağmen Rebi' ihlası zedelenir
içinde kıvranacaktır. Delil mi istiyorsun? Şu endişesiyle konuşmuyordu. Seleften biri: 'Rebi'
milyonlarca hayranı(!) olduğu söylenen fesat ile yirmi yıl arkadaşlık ettim, ondan ayıplanacak
ehlini görmüyor musun? Kimi intihar ediyor, tek kelime duymadım.'
çoğu uyuşturucu kullanıyor, bir çoğunun tek
Bu ihlasın ve sıdkın ahiret mükafatını anla-
bir dostu yok. Milyonların sevgi, ilgi beğenisi
mak istiyorsan, dünyada gördüğü müjdeye bak.
nerede? Evet kardeşim! Konuşan sadık mesduk,
Abdullah bin Mesud'un radıyallahu anh öğrencisi
Muhammed Mustafa'dır sallallahu aleyhi ve sellem. Allah
Rebi'a şöyle derdi: 'Ey Rebi' şayet Allah Rasûlü
onlara buğz etmiş, Cibril ve melekler buğz et-
seni görmüş olsa severdi. Ben seni gördüğümde sa-
miştir. Kalplerde olan sevgi değildir. İnsan sevil-
dece muhbitleri (kalpleri Allah'a tevazuyla eğilmiş)
diği oranda vardır ve mutludur. Bu ehlinin sevgi
hatırlıyorum.'  54
dediği sapkın bir bağlılık türüdür. Hem sevene,
hem de sevilene sıkıntı olmaktan başka bir şeye Abdullah bin Mübarek radıyallahu anh selefin
yaramaz. imamlarındandı. Bir arkadaşı onun haline ba-
kıp: ' 'O da bizlerle aynı şeyi yapıyor, ama insanlar
Şimdi kendimize dönelim. Sevilmek, be- onu çok seviyor, hürmet görüyor' diye merak eder-
ğenilmek ve hayırla yad edilmek insanî bir di. Bir savaşta onu gözetlemeye başladı. Ondan
duygudur. Hiç birimiz bundan kurtulamayız. dinleyelim: 'Herkes uyudu. Ben de başımı mızra-
Bu mümkün değildir. Tevhid imamı İbrahim ğıma dayayıp uyuyor gibi yaptım. İbni Mübarek
Halil'in aleyhisselam şu duası bunun delilidir. uyudu. Benim uyuduğumu düşününce kalktı. Ve
fecre kadar namaz kıldı. Fecr doğunca beni uyan-
" 'Sonrakiler arasında benim için lisani sıdk dırdı. Ben ona uyumadığımı söyledim. Bu hoşuna
kıl.' "  53 gitmedi ve bir daha benimle konuşmadı. Ben onun
kadar hayrını gizleyeni görmedim.' '
İbrahim aleyhisselam sonradan gelen nesiller
içinde güzel anılmayı sıdk ile övülmeyi Rabbin- Yeryüzünün sevgi, övgü ve kabulü, semanın
den talep ediyor. sevgi, övgü ve kabulüne bağlıdır. O rahimehullah
herkes gibi yaşıyordu. Ancak amellerinin nuru
Ama bunun yolu riya, yalan veya olmayan sı- kalpleri aydınlatıyordu. Allah subhanehu ve teâlâ sa-
fatlarla tezahür etmek değildir. Bunun yolu ihlas dece kendine yönelmiş amelleri kabul ediyor,
ve sıdk ile Allah'ın sevgisini kazanmaktır. O bir bereketlendiriyor ve muhabbet, ihtiram olarak
defa sevdi mi elde edilesi tüm sevgiler senindir. kalplere yerleştiriyordu.
(Allah'ım bizi sev, seni hakkıyla sevmeyi nasip
eyle.) Ne kadar çok insan görüyoruz. İnsanlar için
çok şey yaptıklarını ama insanların anlamadı-
Şimdi sana bir genç anlatacağım. O, Allah ğını iddia ediyorlar. Şurası bir gerçektir ki, in-
Rasûlü'nü görmemişti. Ama onun sallallahu aleyhi ve san- oğlu nankördür. Rabblerine karşı kayıtsız-
sellem ashabına yetişmişti, 'Rebi' İbni Husyem'.
dırlar. O'nun nimetlerini görmez, şükretmeyi
bilmezler. Böylesi insanların kendileri gibi kul
Suriyye dedi ki: 'Rebi' Kur'an okurken yanına olanların faziletini teslim etmesi beklenemez.
biri girerdi. Kur'an'ın üzerini elbisesiyle örterdi.' Ancak salih insanların yanında yapılanlar yer
etmiyorsa, orada kendi ihlasımızı ve sıdkımızı
Nuseyr bin Za'luk: 'Rebi' mahallesinin mesci-
kontrol etmeliyiz. Çünkü; onların kalbi Allah'la
dinin dışında bir defa nafile namaz kılmadı. Ab-
subhanehu ve teâlâ yaşar. Sevgileri Allah içindir. Allah
dullah bin Mesud'un öğrencisiydi. Onun ilmini al-
mıştı. Süfyan-ı Sevri, İmam Malik'ten, o da İmam için olan ameli sevdikleri gibi, ehlini de severler.
Şa'bi'den şunu naklederdi: 'Ben Abdullah bin
Mesud'un öğrencileri kadar çok ilimli, güzel ahlaklı Selam ve Dua ile...
(hilm), dünyadan el çekmiş insan görmedim. Şayet Ebu Hanzala
Rebî'ul-Evvel
1434
53. 26/Şuara, 84 54. Siyer A'lam Nubala, İmam Zehebi, Rebi' bin Husyem tercemesi.

Şubat’13 • SAYI: 13

13
Gündem

Malum Olan Meçhul:


Tevhid ve Cihad Ehli Selefiler
Selefilik her dönemde; itikadî ve amelî sapmalara karşın asla dönüş
ve öze yapışmanın adıdır. İstedikleri bundan başka bir şey değildir.
Allah'ın razı olduğu anlayış ve amel üzere dini yaşamak. Bu anlamda
birçok sapkın akımın karşısında durmuşlardır.

M odern haçlı saldırıları başladığından bu


yana 'selefilik' insanların gündeminde.
Bunun nedeni; dünyanın dört bir yanında cihad
Bu kadar çok gündemde olup da, hiç tanın-
mayan veya yanlış tanınan başka bir hareket
olmasa gerektir. Bu yanlış tanınma selefilerden
bayrağını selefi grupların dalgalandırıyor olma- kaynaklı değildir. Yazılı ve görsel olarak selefile-
sıdır. Dünyada devam eden fiilî cihad cephele- ri, kendi dilinden tanıma imkanı oldukça geniş-
rine bakıldığında; tir. Ancak insanların tanımak istedikleri grubu,
muhaliflerin dilinden tanıma eğilimi bu proble-
Çeçen cihadı: Dokko Ömerov önderliğinde min nedenidir.
selefilerin sancaktarlığındadır.
Selefiliğin kendini nispet ettiği selef de aynı
Afganistan-Pakistan: Muhacir grupların ka- zulme maruz kalmıştır. İlk üç asır denilen dö-
hır ekseriyeti selefilerdir. nemde selef imamları, itikadlarını net cümleler-
le ifade etmişlerdir. Öyle ki bu ifadeler, ilkokul
Afrika, Somali, Mali ve bu iki ülke dışında seviyesinde bir öğrencinin anlayabileceği kolay-
küçük çaptaki kıyam hareketleri selefi gruplar- lıkta ifadelerdir. Buna rağmen bizler selef itika-
ca icra ediliyor. dının ne olduğunu 5, 6 ve 7. yüzyıllarda kale-
me alınmış kelam/felsefe ehlinin kitaplarından
Irak: İşgalin ilk gününden itibaren en belir- öğreniyoruz. Akaid kitaplarına aşina olanlar:
gin sancak selefilere aittir. 'Tafvid selefin, tevil halefin mezhebidir. Selefin
yolu en selametli olmakla beraber, halefin (ilk
Suriye: Muhacir grupların ve Suriyeli tevhidî
üç asırdan sonra gelenler) yolu ilme ve hik-
muhalefetin sancaktarları selefilerdir.
mete daha uygundur' bu ve benzeri ifadelerle
Fiilî cihadı icra ettikleri gibi, işgale karşı çokça karşılaşırlar. Ve isim-sıfat konusunu izah
dünyanın dört bir yanında yaptıkları askeri ey- eden bu cümle, genel itikadî konulara selefin ve
lemler son on yıldır selefilerin bir şekilde gün- sonradan gelenlerin yaklaşımlarını ifade eder.
demde olmasını sağlamıştır. Sorun; altı çizili cümlenin yanlış önermeler sil-

14
silesi olmasıdır. Selefin yolu diye tabir edilen
dönem kitaplarında, ne tafvid selefin mezhe-
bidir, ne de tevil selefin ikinci bir tercih olarak
olur verdiği bir yoldur. Hatta ilim ve hikmet
olması bir yana, delalet ve bidat olarak kabul
edilmiştir.

Selef bu zulme maruz kaldığı gibi, onlara


müntesip selefiler de bu zulümden paylarına
düşeni almışlardır... Binlerce matbuat ve gör-
sel yayınla kendilerini ifade etmelerine rağmen
Amerikan düşünce kuruluşlarının(!) raporları,
laik ve liberal gazetecilerin sözde araştırmaları disine cihad ilan ettikleri haçlı devletlerinin
onlar hakkında esas kabul edilmiştir. Bu konu- raporlarından veya selefi düşmanlığıyla ma'lum
da sadece Türkiye'ye bakmak yeterli olacaktır. camialardan öğreniyoruz. Böyle bir vakıada
Selefî âlimlere ait itikadî, fıkhî, ahlakî ve davet doğru sonuca ulaşmayı beklemek lüks olsa ge-
menheci konularında yüzlerce telif ve terceme rek.
eser vardır. Buna rağmen selefiliği tanıma kay-
nakları 11 Eylül ve 2003 olaylarından sonra din Selefilik Nedir?
düşmanları tarafından kaleme alınan kitap, se- 'Kitabı ve Sünneti Selef-i Salihin'in anlayışı/
lefi düşmanlığıyla ma'ruf bazı hocaların(!) ya- fehmi üzere anlamaktır.'
zılarıdır.
Neden Selefilik?
Yakın zamanda Mısır'da yaşadığı anlaşılan
bir yazarın makalesi yayınlandı bir gazetede. Selefi ve selefileri ayırt edici alamet, kaynak-
Kısa bir yazıda büyük bir meselenin tahlili ya- ları anlama metotlarıdır. Kendini İslam'a nispet
pılıyordu. İddia: Mısır'ın İhvan-ı Müslimin vb. eden tüm taifeler genel olarak kitap ve sünne-
vasat cemaatleri, zindan yoluyla çalışmalardan tin kaynak olduğunu kabul etmişlerdir. Ancak
engellediği, sistemi ve halkı tekfir edenleri ise asıl mesele; bu kaynakların nasıl ve neye göre
serbest bırakıp önlerini açtığıydı. anlaşılacağıdır. Hepimiz biliriz ki; insanların
eğitimi, yetiştikleri kültür, genel karakter ve
Yazarın kaynağı sorulacak olsa; bunların mizaçları anlayışlarına etki etmektedir. Tek bir
zikrettiği zümreye düşmanlığıyla ma'ruf camia metin, farklı anlayış sahiplerinin bakışıyla ayrı
mensupları olduğundan hiç şüphemiz yoktur. neticeler verebilir. Bundan dolayı metin ve kay-
Mesela aynı iddianın yazar ve camiasına yöne- nakta birlik olduğu gibi, anlama metodunda da
lik yapıldığını düşünecek olursak; nasıl bir tab- birlik olmalıdır. Aksi halde farklı anlayışlar za-
lo çıkar karşımıza? Yani yabancı ülkelerden bir manla din haline gelebiliyor. Yahudi ve Hristi-
Müslüman, Türkiye'de İslamî camiaya, bu iddia yanların içine düştüğü durum da bundan başka
sahibini ve mensubu olduğu camiayı soracak bir şey değildir. Önce farklı anlayış ve yorumlar
olsa nasıl bir cevap alırdı? Devletin kurup yö- kaynakla beraber var oldu. Sonra farklı anlayış-
nettiği, liderlerinin askeriyeye çalışan bir ajan lar kaynaktan sayıldı. Yorum olarak başlayan
olduğu(ki İslam davası uğruna can vermiştir) farklılık, kaynağın kendisi olarak sonradan ge-
kanlı bir cinayet şebekesi olduğu, Müslümanla- lenlere 'din' diye aktarıldı. Bunun yanında öze
rı hunharca katlettiği vb. asılsız iddialar... Ken- eklemeler yapılıp, fırkalaşmaların olacağı, Allah
di camiası için asla razı olmayacağı bu meş'um ve Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem tarafından bildiril-
yöntemi neden başka Müslümanlar için perva- miştir.
sızca ve kendinden emin bir üslupla kullanıyor?
Kimsenin doğruya ulaşma ve bu anlamda beyin Kur'an; Sünnetullah'ın bir parçası olarak
konforunu bozma gibi bir derdi yok maalesef. Peygamber ve onun yardımcılarının ardından
gelen nesillerin hevaya tabi olup, dini bozduğu,
Selefileri, metotlarını zındıklıkla itham et- Allah'ın ayetlerini tahrif ederek çıkar sağladık-
Rebî'ul-Evvel
tikleri felsefe/kelam ehlinin kitaplarından, ken- larını haber vermiştir. 1434

Şubat’13 • SAYI: 13

15
"Elleriyle (bir) kitap yazıp sonra onu az bir Tirmizi rivayetinde: "Beni İsrail'in başına
bedel karşılığında satmak için: 'Bu Allah ka- gelenler benim ümmetimin de başına gelecektir.
tındandır' diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle Onlardan biri açıktan annesiyle zina edecek olsa,
yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve benim ümmetimden yapanlar olacaktır."
kazandıklarından ötürü vay haline onların!
İsrailoğulları: 'Sayılı birkaç gün müstesna, bize Bu rivayetler icmali olarak bu ümmetin her
ateş dokunmayacaktır', dediler. De ki (onlara): konuda önceki milletlere benzeyeceğinin delili-
'Siz Allah katından bir söz mü aldınız -ki Allah dir. Ümmetin inanç konusunda önceki millet-
sözünden caymaz-, yoksa Allah hakkında bil- leri araştırıp, onların saptıkları noktaları tespit
mediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?' "  1 etmeleri gerekir. Aksi halde sözünde sadık ve
mesduk Nebi'nin haber verdiği kaçınılmaz ola-
"Ehli kitaptan bir grup, okuduklarını kitap-
tan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip rak başa gelir.
bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir.
Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Yukarıda işaret ettiğimiz gibi Yahudi ve
'Bu Allah katındandır', derler. Onlar bile bile Hristiyanlar kitap olmamasından değil, yanlış
Allah'a iftira ediyorlar."  2 anlayışlarından dolayı sapmışlardır. Onlar
önce din adamlarını kutsadılar. Onların
"İşte bunlar, Allah'ın kendilerine ni- yanlış yapmayacağına inandılar. Günü-
metler verdiği Peygamberlerden, müzde olduğu gibi Allah'ın subhane-
Âdem'in soyundan, Nuh ile hu ve teâlâ ayetlerinin ne dediğine
birlikte (gemide) taşıdıkla- değil, tefsirin ne dediğine bak-
rımızdan, İbrahim ve İsrail maya başladılar. Tefsir deni-
(Ya'kub)'in soyundan, doğ- Allah Rasûlü tafsilatlı olarak
len yorumla ayetin kendisi
ruya ulaştırdığımız ve fitnelerin vuku bulacağını,
taban tabana zıt olsa da,
gündem

hevanın insanlara hükmedeceğini,


seçkin kıldığımız kim- yorum kısmında yazılanı
fırkalaşmaların olacağını, bunların
selerdendir. Onlara, çok biri dışında kalanların ateşte aldılar. Zamanla yorum-
merhametli olan Allah'ın olacağını haber vermiştir. lar Allah'ın kelamının yerini
âyetleri okunduğunda ağ-
layarak secdeye kapanırlar- tutar oldu. Tahriften kastedi-
dı. 
Nihayet onların peşinden len budur.
öyle bir nesil geldi ki, bunlar na-
mazı bıraktılar; nefislerinin arzuları- "Allah ilmi insanların arasından
na uydular. Bu yüzden ileride sapıklıkları- çekip almaz. Âlimleri kabd etmek sure-
nın cezasını çekecekler."  3 tiyle ilmi onlardan çekip alır. Âlim kalma-
yınca insanlar cahil yöneticiler edinir. Onlara
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ümmetinin soru sorarlar. Onlar ilimsizce cevap verir. Hem
sapar hem de saptırırlar."  5
içinde de benzer durumların yaşanacağını ic-
mali ve tafsili olarak haber vermiştir.
Tirmizi ve Daremi rivayetinde: "Allah
Rasûlü bu durumu haber verince sahabeden Zi-
"Sizden önce ki milletlerin yoluna misli misli-
yad bin Lebid el-Ensari: 'İlim nasıl bizden alınır
ne tabi olacaksınız. Onlardan bir grup kelerin
ki? Biz Kur'an'ı okuduk ve Allah'a yemin olsun ki
deliğine girse sizler de gireceksiniz. 'Onlar kim-
onu okumaya devam edeceğiz, çocuklarımıza ve
dir ey Allah'ın Rasulü? Yahudiler ve Hristiyan-
kadınlarımıza da okutacağız!' diyerek şaşkınlığını
lar mı?' diye sordular, 'Başka kim olacak' diye
ifade etti. Allah Rasûlü: 'Anan seni kaybetsin ey
cevap verdi."  4
Ziyad! Ben de seni Medine'nin fakihlerinden sa-
nırdım. İşte Tevrat ve İncil Yahudi ve Hristiyan-
Buhari'nin rivayetinde: " 'Farisi ve Rumlar
ların elinde, onlara ne faydası oluyor?' diyerek
mı?' dediler, 'Başka kim olacak dedi.' "
cevap verdi."

Evet, kaynakların elde olması kişilerin hak


1. 2/Bakara, 79-80
üzere olduğunu göstermez. Mühim olan onla-
2. 3/Ali İmran, 78 rın doğru anlaşılmasıdır. Ehli kitap, âlimlerinin
3. 19/Meryem, 58-59
4. Muttefekun Aleyh 5. Muttefekun Aleyh

16
yorumunu çok yüceltti, öyle ki aslının önüne
geçirdiler. Bu ümmet de Sünnetullah'ın gere-
ği ve Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem haber
vermesiyle benzer durumlarla karşılaşacaktır.
Onun için 'doğru anlama metodu' geliştirmeli-
dirler.

Bunun yanında Allah Rasûlü tafsilatlı ola-


rak fitnelerin vuku bulacağını, hevanın insan-
lara hükmedeceğini, fırkalaşmaların olacağını,
bunların biri dışında kalanların ateşte olacağını
haber vermiştir.

"Yahudiler 71 fırkaya ayrıldı. Biri cennette yet-mıdır?' dedim, 'Evet' dedi, 'Peki o şerden sonra
mişi ateştedir. Hristiyanlar 72 fırkaya ayrıldı. Yet-
tekrar hayır var mıdır?', 'Evet içerisinde dehen/
miş biri ateşte, biri cennettedir. Benim ümmetim bulanıklık olan bir hayır vardır' dedi. 'Onun bu-
73 fırkaya ayrılacak. Yetmiş ikisi ateşte, biri cen-
lanıklığı nedir?', 'Benim yolum dışında yol edinen-
nettedir. 'Kimdir onlar ey Allah'ın Rasûlü?', 'Ce- lerdir. Onların bazı şeylerini tanır bazısını inkar
maattir'. "  6 buyurdu. edersin (yani hem sünnet, hem de bidatler olur)',
'Bu hayırdan sonra tekrar şer olacak mı?' dedim.
Tirmizi rivayetinde: "Benim ve ashabımın 'Evet. Cehennem kapılarında duran davetçiler
yolu üzere olduğudur." buyurdular. olacaktır. Kim onlara icabet ederse içine atacak-
lar.', ben, 'Ey Allah'ın Rasûlü onları bize vasfet'
"Benden sonra yaşayacak olanlarınız çokça dedim. 'Onlar bizim cildimizden ve dilimizle
ihtilaflar görecektir. Sizler benim sünnetim ve konuşan insanlardır…' "  9
raşid halifelerimin sünneti üzere olunuz. Ona
azı dişlerinizle yapışın. Sonradan çıkan şeyler- Bizim dilimizle konuşan; yani dilinde bizim
den sakının. Sonradan çıkan her şey bidat, her kaynaklarımız olan ve bizim cildimizden yani
bidat sapıklıktır."  7
bize yabancı olmayan insanlar. Bunlar cehen-
"Ben Kıyamet günü havuzun başında olaca- nem kapılarında durup; insanları davet edecek-
ğım. İnsanlar bana doğru gelirken bazı insanlar tir.
alıkonacak. 'Ya Rabbi, benden ve benim ümme-
timdendirler' diyeceğim, 'Sen onların senden Bu meseleler düşünüldüğünde 'selefin anla-
sonra neler yaptıklarını bilmiyorsun' diyecek."  8 yışı' üzere anlamanın gerekçesi anlaşılmış olur.

Başka bir rivayette: "Sen onların senden sonra Kitabı ve Sünnet'i Allah ve Rasûlü'nün sallalla-
ne yenilikler çıkardıklarını bilmiyorsun." denecek. razı olduğu ve onay verdiği bir an-
hu aleyhi ve sellem
layışla anlamak, anlayışların çatıştığı zamanlar-
Burada çok önemli bir soru sorulmalıdır. da vahiyle onaylanmış anlayışı hakim ve tayin
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem haber verdiği etmek; bu noktadan yola çıkarak 'ölçü anlayış'
bu insanlar kimdir? Değiştirip bozdukları, ekle- arama faaliyetleri başlamıştır.
yip ifsad ettikleri ilk bakışta anlaşılan insanlar
mıdır? "(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk
muhacirler ve ensar ile onlara ihsan üzere tabi
Asıl tehlike bu sorunun cevabındadır. olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuş-
tur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah
Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: " 'Ey Allah'ın onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden
Rasulü; biz cahiliye ve şer içerisindeydik. Allah ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu
bize bu hayrı getirdi. Bu hayırdan sonra şer var büyük kurtuluştur. "  10

Allah subhanehu ve teâlâ sadece sahabeden razı ol-


6. İbni Mace, Ebu Davud, Darimi
Rebî'ul-Evvel
7. Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace 9. Buhari, Müslim 1434
8. Muttefekun Aleyh 10. 9/Tevbe, 100

Şubat’13 • SAYI: 13

17
mamış, onlara "...ihsan üzere tabi olanlar..." dan ediyor. Ayrılık sahipleri, Allah Rasûlü'nün sallal-
da razı olmuştur. İhsan; İslamî bir kavramdır. lahu aleyhi ve sellem nassıyla sapıklık ve ateş ehlidirler.
İşini çok güzel yapmak, itkan olmaktır. Hadiste Fırka-i Naciye, onun sallallahu aleyhi ve sellem ve asha-
zikredildiği gibi: "Allah'ı görüyormuşçasına O'na bının yolu üzere olanlardır.
kulluk etmek, O'nu göremese dahi Allah'ın insanı
gördüğünü bilerek O'na kulluk etmek"tir. Ashaptan İbni Mesud radıyallahu anh: "Sizden
bir yol izleyecek olanlar, ölmüş olanların yolu-
Allah subhanehu ve teâlâ bu ayetle; sahabeden ve nu izlesin(sahabeyi kast ediyor). Çünkü dirinin
onlarla beraber olanlardan razı olduğunu be- fitnesinden emin olunmaz. İşte bunlar Allah
yan etmiştir. Onlardan razı olması onların dini Rasûlü'nün ashabıdır. Onlar bu ümmetin en
doğru bir şekilde anlayıp, yaşadıklarının kanı- hayırlıları idi. Kalpleri en iyi, ilimleri en derin,
tıdır. gereksiz tekellüfleri olmayan insanlardı. Allah,
onları nebisine arkadaş ve dinini nakledenler
"Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman olarak seçti. Onların yolu ve ahlakıyla ahlakla-
ederlerse doğru yolu bulmuş olurlar; dönerler- nın. Onlar sırat-ı müstakim üzereydiler."
se mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar.
Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, Bu sözde önemli noktalar vardır. Allah
bilendir."  11 subhanehu ve teâlâ ashabı, Rasûlü'ne sallallahu aley-
hi ve sellem arkadaş ve yoldaş seçmiştir.

Bu ayette imana davet edilen Yine onları vahyin ve dinin pra-


ehli kitaba inançta ölçü gös- tik yaşanışını sonraki nesillere
teriliyor. Sahabe gibi iman nakledecek emin insanlar kıl-
ettikleri takdirde hidayet mıştır. Bu, şeref olarak onla-
bulacakları ifade ediliyor. 'Selefiler' ise Kitap ve Sünnet'te övülen, ra yeter.
gündem

ölçü olarak belirlenen sahabe ve


Ayetin metninde "...sizin
onlara ihsan ilkesi üzere tabi olanları İşte selefilik diye her-
iman ettiğiniz gibi..." 'misl' kapsayan selefi ismiyle anılmışlardır.
kelimesiyle ifade edilmiştir. kesin bir şeyler söylediği
Bu da birebir, aynı olmayı ge- insanlar, bu satırları menhec
rektirir. olarak benimseyenlerdir.

"Yahudiler 71 fırkaya ayrıldı. Biri Çünkü; Allah insanların nefis-


cennette yetmişi ateştedir. Hristiyanlar lerini temize çıkarmasını, tezkiye et-
72 fırkaya ayrıldı. Yetmiş biri ateşte, biri melerini yasaklamıştır. Bununla beraber
cennettedir. Benim ümmetim 73 fırkaya ayrı- ashabı, tezkiye etmiş, onlardan razı olmuş
lacak. Yetmiş ikisi ateşte, biri cennettedir. 'Kim- ve onları sonraki nesiller için Kur'an ayetle-
dir onlar ey Allah'ın Rasûlü?', 'Cemaattir'. "  12 riyle ölçü kılmıştır.
buyurdu.
İslam Tarihinde Selefiler
Tirmizi rivayetinde: "Benim ve ashabımın
üzere olduğudur." buyurdular. İslam tarihinin her döneminde selefilik
özü temsil etmiştir. Fırkaların itikadî, amelî ve
"Benden sonra yaşayacak olanlarınız çokça ahlakî olarak dine bir şeyler eklediği her yerde,
ihtilaflar görecektir. Sizler benim sünnetim ve özü savunan alimler olmuştur. Bazen Ehli Ha-
raşid halifelerimin sünneti üzere olunuz. Ona dis, kimi zaman Ehli Sünnet, kimi yerde Fırka-ı
azı dişlerinizle yapışın. Sonradan çıkan şeyler- Naciye diye isimlenmişlerdir. Bu isimler yuka-
den sakının. Sonradan çıkan her şey bidat, her rıda kaydettiğimiz hadislerden alınmıştır. Her
bidat sapıklıktır."  13
biri öze bağlı olup, sonradan çıkanlara karşı ol-
duklarını ifade etmek için kullanılmıştır.
Bu hadisler, ayetlerde zikredilen ihsan üze-
re ve misli misline tabi olmayı tekit ve beyan
Çoğu fırkanın kullandığı isimler dahi; onla-
rın şahıslara ve belli fikirlere aidiyetlerini gös-
11. 2/Bakara, 137 termektedir. Oysa selefilerin kullandıkları tüm
12. İbni Mace, Ebu Davud, Darimi isimler Allah Rasûlü'ne, Sünnet'e, ümmete veya
13. Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace

18
hadiste övülen vasıflara bağlılıklarını simgeler.

Mutezile; isim olarak onların ayrılışını sim-


geler.

Şia; sair halifelere karşı Ali'yi radıyallahu anh des-


teklediklerini simgeler.

Eşarilik; Ebu Hasan el-Eşari'ye rahimehullah


bağlı olduklarını simgeler.

Maturidilik; Ebu Mansur el-Maturidi'ye rahi-


bağlı olduklarını gösterir.
mehullah

Cehmiyye; Cehm İbni Safvan'a nispeten


kullanılmıştır.

'Selefiler' ise Kitap ve Sünnet'te övülen, ölçü


olarak belirlenen sahabe ve onlara ihsan ilkesi
üzere tabi olanları kapsayan selefi ismiyle anıl- Selefin itirazı birkaç yöndendi;
mışlardır. Selef bir zaman diliminde yaşayan
• Kullanılan terimler sahabe tarafından kulla-
insanlar için kullanılmıştır. Selefi tanımı, o dö-
nılmamış ıstılahlardı. Şayet dinin anlaşılma-
nem insanın itikadi ve ameli sıfatlarıyla sıfatlan-
sında gerekli olsa onlar kullanırdı.
mış herkese ıtlak edilir.
• Terceme edilen kitaplar 'anlama metodu' be-
Selefilik her dönemde; itikadî ve amelî sap- lirliyor, bu noktada kurallar koyuyordu. Oysa
malara karşın, asla dönüş ve öze yapışmanın Allah subhanehu ve teâlâ kitabını bu kuralları göze-
adıdır. İstedikleri bundan başka bir şey değil- terek indirmedi.
dir. Allah'ın subhanehu ve teâlâ razı olduğu anlayış ve
amel üzere dini yaşamak... Bu anlamda birçok • Allah Rasûlü her yönden tamamlanmış bir
sapkın akımın karşısında durmuşlardır. Bunla- din bırakmış ve yeniliklere kapıyı kapamıştı.
rın tamamını bu yazıda zikretmek olanaksızdır. Yenilik sahiplerinin lanetlenmiş, amellerinin
reddolmuş, yollarının sapıklık olduğunu ha-
Yalnızca en belirgin ve sapkınlığın temeli olan
ber vermiştir.
akımlara değineceğiz.
Nuh el-Cami: 'Ebu Hanife'ye sordum. 'İnsan-
1. Selefilik ve Kelam/Felsefe ların konuştuğu cevher, a'raz hakkında ne dersin
ey imam?', 'Bunlar felsefecilerin sözleridir. Sen se-
Kelam ilmi işlediği konulardan ziyade, bu lefin yoluna ve eserlere (rivayet) tabi ol. Tüm yeni-
konularda neticeye ulaşma metoduyla selefin liklerden sakın. Çünkü yenilik bidattir.' '  14
gündeminde olmuştur.
İmam Şafii rahimehullah: 'Şayet kelam ilim olmuş
Sultan Me'mun döneminde Yunan felsefesi- olsa; sahabe ve tabiin ahkamda konuştukları gibi
ne ait kitaplar Arapça'ya terceme edildi. Aslında kelamda konuşurdu. Fakat kelam batıldır ve batı-
terceme hareketi, Emevi sultanlarından Yezid la götürür.'
bin Halid döneminde de görüldü. Ancak sis-
temli bir şekilde başlaması ve ilim meclislerine 'Benim kelam ehli hakkında hükmüm; binek-
sirayeti Abbasi Sultanı Me'mun döneminde ol- lere bindirilip, kırbaçlanarak halkın arasında do-
muştur. laştırılmaları ve 'Kitabı, sünneti terk edip kelama
dalanların akibeti budur', diye ilan edilmeleridir.'
Selef, bu yeniliğe şiddetle karşı çıktı. Bugün
olduğu gibi; bazıları basit bir kültür faaliyetine 'Kişinin şirk dışında Allah'la subhanehu ve
teâlâ karşılaşacağı her şey, kelamla karşılaşmasın-
bu denli sert mukavemet edilmesini anlama- Rebî'ul-Evvel
mışlardı. 1434
14. el-Fakih ve el-Mütefakkih

Şubat’13 • SAYI: 13

19
dan daha iyidir.'  15

İmam Ahmed rahimehullah: 'Kelamla iştigal


eden felah bulmaz. Kelama bakıp da kalbinde
şüphe ve bulanıklık olmayan bulamazsın.'

İbnu Abdulber rahimehullah (Cami 2/927-952)


seleften birçok nakilde bulunur. Akabinde
(1799. No'lu eser): 'Tüm beldelerin fıkıh ve eser
alimleri icma ettiler ki; kelam ehli bidat ve sapık-
lık ehlidir. Onlar fakihler tabakasından sayılmaz-
lar.'

Bir zümre ise: 'Sahabe döneminde müna-


zara yapan kimse yoktu(!) Bu tip konulara ihti-
yaç duymuyorlardı. Bizler İslam'a yeni giren ve
meseleleri soran kavimlerle muhatap oluyoruz.
Düşmanı olmayanın silahsız gezmesini, savaş
meydanındaki adama delil getirmek doğru olmaz.'

Vakıanın dayattığı diyerek bu kitaplara ilgi duyuyordu. Ancak ku-


lağa hoş gelen ve zahiri İslam'ın maslahatı gibi
kabuller karşısında görünen bu iddialarda, görmezlikten gelinen ve
görülmek istenmeyen bir nokta vardır. Sahabe
nasları hiçe sayan, Yahudi ve Hristiyan gibi ehli kitapla muhatap
gündem

olmuş, edebiyat toplumu olan müşrikleri yıl-


ayıplara haramlar- larca İslam'a davet etmişti. Bundan daha dikkat

dan daha çok değer


çekici olan 'şu şu milletleri dine davet ve şüphele-
rini izale etmek için kelam/felsefe şarttır' dedikleri

veren, şirki ve küfrü bölgeleri sahabe fethetmişti. Ancak hiçbir şartta


kitap ve sünnet dışında bir şeye ihtiyaç duyma-
maslahat adı altında mışlardı.

işleyenler bu yakla- Bu iddialara sahip olanlar şüpheleri izale et-


mek bir yana; kendileri şüphe ehli oldular. Ulaş-
şımın eseridir. tıkları neticeler tüyler ürperticidir. Nasıl olma-
sın ki? Allah'ın subhanehu ve teâlâ İslam olmadıkları
takdirde nefes alma hakkı tanımadığı, necisler
dediği, hayvandan daha aşağıdırlar diyerek aşa-
ğıladığı insanların aklı ve metotlarıyla Allah'ın
kelamını anlamaya çalıştılar.

Ulaştıkları neticelerden en meşhur olanla-


rından bazı örnekler vereceğim. Böylece sele-
fin derin ilmi, feraseti anlaşılmış olsun

Cuveyni rahimehullah: 'Zahiri tevile açık olan


nasların, akliyatta delil alınması uygun değildir.'

'Akli deliller kişinin içini rahatlatır ve yüreğin-


de genişliğe sebep olur. Sem'i naslar (kitap-sün-

15. Nakiller: El-Cami Beyanul İlmi ve Fadlihi

20
net) doğru olsa da; akli delillerin oluşturduğu 7. Zamana özel olmaması.
rahatlık onlarda bulunmaz.'
8. İdmar olmaması.
'Akaidin usulü üçtür. Sadece akılla bilinip
nassa ihtiyacı olmayanlar. Sadece nasla bili- 9. Takdim ve te'hir olmaması.
nip, akla ihtiyacı olmayanlar. Hem akıl hem de
nasla bilinecek olanlar. Ancak; nasla sabit olan 10. Aklî bir delilin bulunmaması.'
akla muhalif ise reddedilir. Çünkü şeriat akla
muhalefet etmez.'  16 Başka bir yerde meramını daha açık ifade
ediyor: 'Bunların (on şart) herhangi bir nasta ol-
İmam Gazali rahimehullah: 'Mantık ilmini kuşat- maması zandır. Zannî olan bir şeye dayanan zan
mayanın ilmine güven olmaz.'  17 olur. Bu sabit olursa nakli delillerin zannî olduğu
anlaşılır. Aklî deliller ise kat'idir. Ve zannî olan
Fahruddin er-Razi rahimehullah: 'Bil ki: Katiyet kat'i olanla çatışamaz.'
ifade eden akli deliller ile bir şey sabit olur da, şer'i
delillerin zahiri (Kur'an-sünnet) sabit olana mu- Amidi rahimehullah: 'Haşevilerin; 'İlme ve elde
halefet ederse, önümüzde dört yol oluşur: edilemek istenilen gayeye ancak kitap ve sün-
netle ulaşılır', sözü batıldır. Biz naklî delillerin
1. 'Aklı ve nakli beraber tasdik ederiz.' Bu gelmemiş olduğunu varsaysak; Allah'ın varlığı,
imkansızdır. İki zıt aynı anda tasdik edilemez. alemin sonradan meydana geldiğini, cevher ve
a'razla ilgili hükümleri nakli delillerden önce de
2. 'İkisini de iptal ederiz.' Bu da imkansızdır. biliyorduk.'  18
İki zıttı aynı anda yalanlamış oluruz.
Bu görüşler felsefe/kelam kitaplarıyla 'kül-
3. 'Nakli (kitap-sünnet) alır, aklı redde- tür faaliyeti' adı altında uğraşmanın neticesiy-
deriz.' Bu imkansızdır. Çünkü biz aklî delillerle di. Allah'ın yaşam hakkı tanımadığı necis filo-
Allah'ı, sıfatlarını, mucizelerin Peygamberin zofların aklî önermeleri, Allah'ın kitabının ve
doğruluğuna delil oluşunu bilmeseydik; naklin
Rasûlü'nün Sünnet'i üzerinde ölçü ve hakim
doğruluğunu bilemezdik…
olmuştu.
4. Yukarıdaki maddelerden sonra tek bir şey
kalır. Aklî olan delilleri alırız. Nakil olana ya sa- Günümüzde naslara karşı yaşanan lakayt-
hih değildir deriz, ya da zahiri kastedilmemiş- lığın temelinde bu yaklaşım vardır. Aklî öner-
tir.' melerini naslara takdim edenlerin bu görüşleri,
itikat diye ilim talebelerine okutuldu. Naslara
Başka bir yerde: 'Naklî deliller yakin ifade et- yukarıda resmedilen pencereden bakan birinin
mezler. Yakin/kesinlik ifade edebilmeleri için on nefsinin vakıaya, çıkarları ve menfaatleri çakış-
şeyden emin olmak gerekir. tığında nasıl yaklaşacağını düşünebiliyor musu-
nuz?
1. Lafızları rivayet edenlerin ma'sum olma-
sı. Vakıanın dayattığı kabuller karşısında nas-
ları hiçe sayan, ayıplara haramlardan daha çok
2. İrabının sahih olması. değer veren, şirki ve küfrü maslahat adı altında
işleyenler bu yaklaşımın eseridir.
3. Tasrifinin sahih olması.

4. İştirak olmaması. Selef alimlerinin itirazlarını aşırılık, tutucu-


luk veya dar görüşlülük olarak algılayanlar aca-
5. Mecaz olmaması. ba naslara yaklaşımlarının bu neticeleri doğura-
cağını tahmin edebilirler miydi?
6. Şahsa özel olmaması.

18. Nakiller için: Menhec Es-selef ve mütekellimin 1/119-130;


16. Bu komedinin neticesi: Akaidin usulü tektir. O da akıldır. Ona Makalat'ul Cehm bin Safvan; Eseruha Fil Firek 1/180-187… Bu
uyduğu takdirde alınıp, uymadığında reddedilen şeyi kısımlar imamların birçoğundan bu görüşlerinden tevbe ettikleri naklo- Rebî'ul-Evvel
arasında saymak ne anlam ifade eder! lunmuştur. Rabbim tevbelerini kabul etsin. İslam'a ve Müslü- 1434
17. Sahabe ve tabiine nasıl güveneceğiz? manlara yaptıkları hizmetlerle mükafatlandırsın.

Şubat’13 • SAYI: 13

21
Selef öze yapışmıştı. Bu dini en iyi bilen "Kim bizim yapmadığımız bir ameli yapar-
Rasûl'ün "Benim ve ashabımın" dediğine uyma- sa Allah katında o amel reddedilmiştir."  19 di-
yan şeylere karşı çıkmışlardı. Günümüzde uy- yerek bu noktayı muhkemleştirmiştir.
durdukları indi menheclere Müslümanları da-
vet edenleri görüyoruz. Bunların Muhammedî Kendi döneminde bu konuda hassas dav-
nuru taşımadığı kendilerine hatırlatıldığında; ranmış ve sahabesini sadece kendisine uymaya
uyaranları bağnazlık ve tutuculukla suçluyorlar. irşad etmiştir.
İşte suçlananlar herkesin haklarında bir şeyler
söylediği ama tanımadıkları selefiler oluyor. Enes radıyallahu anh rivayet ediyor:

2. Selefiler ve Mistik Akımlar (Tasavvuf) "Üç kişi Allah Rasûlü'nün evine geldiler. Onun
ibadetini soruyorlardı. Onlara haber verilince
Nübüvvet menheci üzere kurulu raşid hila- sanki küçümsediler. 'Bizimle Allah Rasûlü aynı
fet Ali'nin radıyallahu anh şehadetiyle son bulmuş, olamaz. Onun gelmiş geçmiş günahları affedil-
saltanat dönemi başlamıştı. İnsanlar dünyaya miştir.' dediler. İçlerinden biri 'Geceleri sürekli
namaz kılacağım'; içlerinden biri 'Ben sürekli
meylediyordu. Ahlakî çözülmeler baş göster-
oruç tutacağım'; içlerinden biri 'Kadınlardan
meye başlamıştı. Özellikle yeni İslam olan
uzaklaşacak, bir daha evlenmeyeceğim.'
mıntıkalarda, bu durum iyice hissedilir dedi. Allah Rasûlü geldi. 'Bunları siz
olmuştu. mi söylediniz?' diye sordu. 'Allah'a
yemin olsun ki ben Allah'tan en
Selef imamları insanları ahiret çok korkanınız ve takva ehli olanı-
ehli olup, lezzetleri fani olan ve nızım. Buna rağmen bazen oruç
akabinde ebedî elemler ba- tutar bazen tutmam. Bazen
rındıran dünyadan yüz çe- Kaynakları namaz kılar bazen uyurum.
gündem

virmeye davet ediyorlardı. farklı, anlayışları Kadınlarla da evlenirim.


'Zühd' başlığı altında ki- ayrı, ilim elde etme yolları Kim Sünnetim'den yüz
uç, amelleri bambaşka taifeler
taplar te'lif edilmeye çevirirse benden de-
türedi. Selefilik bu yapılanların Al-
başlandı. Ahlak, tez- lah Rasûlü döneminde olmadığını,
ğildir.' "  20
kiye, suluk, rakaik vb. yukarıda zikrettiğimiz hadis vb. ri-
isimler altında halkalar vayetlerle bu tip eğilimleri Allah Sahabe Allah'a olan
oluşturup insanlara nasihat Rasûlü'nün reddettiğini sevgileri ve korkularıyla
ediyor, ilk neslin yaşantısını
söyleyenlerdir. ameli bir program belirledi-
aktarıyorlardı. ler. Amaçları Allah'a kulluk-
tu. Günümüzde övülüp, Allah
Ahlakın temeli kalp amelleridir. dostluğu ünvanıyla taltif edilecek
Kalp amellerinden olan sevgi, kor- bu sözler, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
ku, yönelme, boyun eğme vb. insana sellem tarafından kınandı.

bırakılmamıştır. Çünkü bunların bir


sınırı yoktur. Zahire amel olarak yansıması Selefin davet ettiği zühd, şer'i kurallarla
kişiden kişiye göre değişebilir. Bu da amelde çevrili olup, insanların zevk ve vicdanına ter-
ayrılık ve ihtilafa sebep olur. Birinin sevgi an- kedilmemişti. Zamanla zühd kısmına rağbet-
layışıyla güzel gördüğü, bir diğerine çirkin; bir le beraber, Sünnet'e uygunluk kısmı terkedildi.
başkasının korku duygusuyla ta'zim kabul etti- Önce tasavvuf adıyla zuhur eden yeni söylemler,
ği, diğerine göre saygısızlık olabilir. tarikat döneminin başlamasıyla içinden çıkıl-
maz bir hal aldı. Allah'ı gördüğünü iddia eden-
Bu neticelerin vuku bulmaması için İslam ler, rüyasında Allah Rasûlü'nden emir ve görev
fıkhı ve şeriat ilmi vardır. Ta ki insanların ameli alanlar, Allah Rasûlü'ne altı bin ayet vahyolun-
yönleri ölçülü olsun. Allah Rasûlü net bir ifa- muşken kendisine onlarca cilt, on binlerce sayfa
deyle: kitap yazdırılanlar…

19. Buhari, Müslim


20. Buhari

22
'Zahir avamın, kitap-sünnet havâsındır' di-
yenler,

Budistlerin yogasını 'rabıta' diye ümmete


dayatanlar,

Şeytanî rakslarına 'zikir' diyenler,

Her biri ayrı bir dine çağıran, her biri meş-


ruiyetini Allah Rasûlü'nden rüya yoluyla aldı-
ğını söyleyen tarikatlar...

Kaynakları farklı, anlayışları ayrı, ilim elde mı az seviyorlardı?


etme yolları uç, amelleri bambaşka taifeler tü-
redi. Selefilik bu yapılanların Allah Rasûlü dö- Allah Rasûlü kendi yapmadığına meyle-
neminde olmadığını, yukarıda zikrettiğimiz denlere: "Sünnetimden yüz çeviren benden
hadis vb. rivayetlerle bu tip eğilimleri Allah değildir." 23 dedi. Kıyamette bu cümleyi işitmek-
Rasûlü'nün reddettiğini söyleyenlerdir. Hayır ten korkmuyorlar mı?
ve bereket öze dönüştedir.
Selefilik, aslı ismen İslam'dan alınıp netice
Bunun özünde dinin kemale erdiği, Allah olarak Hint, Budist ve Hristiyan ruhbanlığının
tarafından Rasûlü'nün eliyle tamamlandığı karışımı olan mistisizme karşıdır. Allah'a tevek-
inancı vardır. kül, O'na kulluk, O'ndan yardım isteme, O'nun
beraberliğiyle yaşama itikadına sahip Muham-
İmam Malik rahimehullah: 'Dinde bidat çıkarıp med sallallahu aleyhi ve sellem ümmetini kabirlere ça-
onu güzel gören kişiye: "Ben bugün size dininizi putlara, taş parçalarına kul yaptılar. Amelî ola-
tamamladım." 21 ayetini bildirerek, 'O gün din ol- rak başlayan sapma insanları bu habis eşyaya
mayan bugün de din olamaz.' diyor.'  22 kul kıldı.

Allah İmam'a rahmet etsin. Şayet Allah sub- Ölülerden medet uman, taş parçalarıyla ko-
bu dini tamamlamış ve o haliyle razı
hanehu ve teâlâ runduğuna inanan; muskalar, büyücülerden ve
olmuşsa, buna inanan birinin dine yeni bir şey falcılardan şifa ve mutluluk arayanlarla doldu
eklemesi düşünülemez. Yenilikler çıkaranların toplum.
önünde iki yol vardır: 'Ya bu yeniliğin dinden
olmadığını, sonradan kendinin ve benzerlerinin Aklî (felsefe-kelam) ve vicdanî (tasavvuf) bu
uydurduğunu söyleyecektir; ya da bunlar dinde sapkınlıklar ümmeti İslam düşmanlarının başı-
vardır ama Allah Rasûlü gizledi, risaleti tebliğ va- na üşüştüğü av haline geldi. Biri sahih düşün-
zifesine ihanet etti' diyecektir. meyi ve inancı, diğeri istikameti felç etti…
Allah Rasûlü'ne 'sevgi' adı altında yapılan 3. Selefilik ve Haçlı Seferleri
kandiller, kutsal gün ve geceler, sesli zikir mera-
simleri bu babtandır. Şayet bunlar güzel şeyler- İslam âlemi askeri yönden iki yıkım yaşa-
se neden Allah Rasûlü ümmetini irşad etmedi? mıştır. Haçlı seferleri ve Moğol istilası...
Bunlar onun ashabına bıraktığı ve kemale ermiş
dinde yoksa, insanlar neden yapıyor? Acaba ABD ve onun yanında batılı ülkelerin İslam
Rasûl'ün Allah'ın şanını yeterince yücelttiğini âleminde maddi ve ekonomik varlıkları haçlı
kabul mü etmiyorlar yoksa bu yüceltmenin tam zihniyetinin devamıdır. Yüzyıldır devam eden
hakkını veremediğini mi düşünüyorlar? Onla- işgal faaliyetlerini resmileştiren ve ilan eden
rın Allah ve Rasûlü sevgisi adına yaptıklarını Bush; işgalin haçlı seferi olduğunu diliyle ikrar
sahabe neden yapmadı? Allah Rasûlü'nü daha etmiştir.

Rebî'ul-Evvel
21. 5/Maide, 3 1434
22. İtisam, İmam Şatibi. 23. Buhari

Şubat’13 • SAYI: 13

23
etmek istediler. Ve yeni haçlı seferleri başladı.

Allah'a hamd olsun ki tevhid ve Gerek yerli gerek batılı işgalcilere karşı tev-
hid ve cihad bayrağını dalgalandıran, ümmetin
cihadın bayrağını dalgalandıran gençlerini mücadeleye davet eden Selefî-Cihadî
selefiler ilk günden bu yana gruplardır.
Ebu Riğal ve bel'amlarına karşı
Bu anlamda tek sorun modern Ebu Riğal;
tutumlarını net bir şekilde Suud devleti ve onun saltanat âlimleriydi. Ebu
ortaya koydular. Selefilik adı Riğal; Ebrehe ve ordusuna Kabe'ye yöneldikle-
altında yaptıkları batı uşaklığını rinde öncülük eden bedeviydi. Şahsi menfaat-
lerini önceleyip Allah'ın evini ve kendi insanını
gün yüzüne çıkarmış oldular. satmıştı. Suud ailesi ve bel'amlarının yaptıkları
gibi. Kabirlerin şirkini görüp, sarayların şirkin-
den gafil olan daha sonra batının ılımlı İslam
Yapılan işgalleri ve batının İslam dünyasın- projesine uyum adı altında 'cehalet özürdür' kal-
daki askerî varlığından neredeyse Müslüman- kanıyla varlık sebepleri kabirlerden de vazgeçti-
ları sorumlu tutanları anlamak çok zordur. Ba- ler. Son olarak Suud'un din işleri başkanı Şeyh
tılıların operasyonlarını, Müslümanların askerî Salih Âl-i Şeyh'i, Türkiye Diyanet İşleri başka-
eylemlerine bağlayıp bundan sebep-sonuç iliş- nıyla kol kola gördük.
kisi çıkaranların, en basit ifadeyle Allah basiret-
lerini kör etmiştir. Taptıkları dünya hayatının Allah'a hamd olsun ki tevhid ve cihadın
bazı rahatlıklarının ellerinden kaçması ise bu bayrağını dalgalandıran selefiler, ilk günden bu
gündem

meş'um yorumlarının asıl nedenidir. yana Ebu Riğal ve bel'amlarına karşı tutumları-
nı net bir şekilde ortaya koydular. Selefilik adı
Bu işgal Müslümanların kendisiyle eleşti- altında yaptıkları batı uşaklığını gün yüzüne
rildiği eylemlerden çok daha önce başlamıştır. çıkarmış oldular. Allah subhanehu ve teâlâ selefin is-
Hatta köklerini asırlar öncesinde yapılan haçlı miyle kötülük işlenmesine rıza göstermedi. Bu
seferi zihniyetinde aramak isabetli olandır. hareketlerin sahada belirmesiyle Ebu Riğal ve
taifesinin hakikati anlaşılmış oldu.
Batı; sanayi, eğitim, moda, kültür, edebiyat,
spor vb. faaliyetlerle atalarından aldıkları işgal Bir dergi yazısının müsaade ettiği kadar se-
vazifesini devam ettirdiler. İçerde onların ru- lefiliğin ne olduğunu ve neyle mücadele ettiğini
huyla beslenmiş, onlar gibi düşünen işbirlikçiler izah etmeye çalıştık.
askerî olarak orada bulunmalarına gerek bırak-
mamıştı. Herkesin haklarında bir şeyler söylediği, ço-
ğunluğun sahih bilgi dayanaklarına sahip olma-
Dünya insanlarının uyanışa geçmesi, ıslah ması, sorunun temelini oluşturmaktadır.
çalışmalarının ve örgütlü İslamî hareketlerin
çoğalması ve en-nihayetinde yerel işbirlikçi- Bu cahilane tutumun bir benzerini de Vah-
lerin asıl düşman olduğunu savunan Selefî- habi düşmanlığı şeklinde görüyoruz.
Cihadî hareketlerin başta Mısır olmak üzere
İddiaların temeli; 'Bir İngiliz ajanının iti-
tüm dünyada etkisini göstermesi, onları tekrar
raflarıdır.' Değerlendirme ölçüsü bir ajanın 'İti-
askerî işgal fikrine döndürdü.
raf ediyorum' dediği bilgilerdir. Kitabı neşreden
Biliyorlardı ki; insanları sömürüp, batıya şahsın eski bir T.C. askeri olduğunu da kayde-
uşak kılan yerel tağutlar bu cemaatlerle baş ede- delim. Her dönem bir ajan çıkıp 'İtiraf ediyorum'
cek durumda değildir. Kendi toprağını ve halkı- dese, bir camiayı kovalasa acaba nasıl bir tablo
nı düşmanına peşkeş çekenlerin zorda kaldık- çıkar ortaya? Kendi camiaları için hiç kimsenin
larında efendilerini satma ihtimali vardı. İslam razı olmayacağı böylesi 'Örümcek yuvası' kalite-
beldelerinde bizzat bulunarak bu süreci kontrol sinde iddiaları, tevhid ve cihad ehli için kabul
etmek hangi ahlakla izah edilebilir? Dillerden

24
düşmeyen vahdet anlayışı, kardeşlik ahlakıyla ve teâlâ unutmamak gerekir.
mı?
Başlığı, giriş ve gelişme bölümü yazılmış, so-
Bazı kesimlerin değerlendirmelerinde aşı- nuca dair tek harfin yazılmadığı bir süreci yaşı-
rı kıskançlık ve kendinde olmayan hasletlerle yoruz. Kimse başlığı tahmin edememiş, giriş ve
tezahür problemini görüyoruz. Varlıklarını İs- gelişmeyi öngörmemişti. İnsanlar pankart ca-
lam düşmanlarının, İslam toprakları üzerindeki zibesi ve cafcaflı seminer sunumlarına aldanıp
emellerine endekslemiş gruplar mevcut. Analiz bazı şeyleri göremeyebilir. Tek gerçek: Allah'ın
ve yorum yapmayı, konuşup pankart kaldırma- adaleti ve hiçbir çalışmayı zayi etmeyeceğidir.
yı, işgale karşı sorumluluklarını yerine getirmek Akıbet muttakilerindir.  24
olarak görüyorlar.

Oysa onlar da bilir ki varlıklarını endeksle-


dikleri İslam düşmanlarının onlardan haberleri
dahi yok. Var olan mücadele yine batının rapor-
ları ve laik yazarların kitaplarıyla tanıyıp eleştir-
dikleri; selefiler ve batı arasında geçiyor. Onla-
rın kuruyemiş ve taze çay eşliğinde yaptıkları
analizler batının semtine dahi uğramıyor. Batı;
onların bağnazlık ve tutuculuk, dar görüşlülük
ve yüzeysellikle yaftaladıkları selefi kardeşleri-
ne(!) yönelik çalışmalar yapıyor. Yöneticileri-
nin tabiriyle 'gazları alınmış' eylemlerini kimse
umursamıyor. Galiba bu durum pek hoşlarına
gitmiyor. Ve ulaşamadıkları ciğere 'pis' diyerek
konumlarını muhafaza ediyor, etba'larını biraz
daha oyalıyorlar.

Diyoruz ki,

İnsanoğlu nankör ve unutkandır. Şu an var


olan hareketlilik ve başkaldırıyı görmeyip, gör-
mek istemeyebilir. Unutabilir. Düne kadar Müs-
lümanların hiçbir probleminde görünmeyen-
ler, üç-beş pankartla sürecin aktörü pozlarını
kabullenebilir. Nevzuhur aktivistlerin 'hikmet'
adıyla korkaklık fıkhı geliştirdikleri, sürecin
pankart Mücahidlerinin batılı filmleri izlemek,
entelektüel eserleri perçinlemekle meşgul ol-
dukları günlerde, Allah'a ve O'nun yanındakile-
re gönülden bağlı yiğitler batının hiç olduğunu
kanlarıyla ümmete gösterdiler. Dünyanın dört
bir yanında ölmek pahasına, zindan ve hicret
yolunu göze alarak cihad sancaklarını açtılar.
Yerel diktatörlerin ve batılı efendilerinin korku-
ları kalplerden böyle silindi. Onları ilahlaştırıp,
onlardan, Allah'tan subhanehu ve teâlâ korkar gibi
korkan halklar, onların hakikatini anlamış oldu.
Evet, insanlar bunları unutabilir. Üç-beş pan-
kart, birkaç seminerle komutan edasıyla açıkla- 24. Tevhidî ve cihadî selefiliği itikadî, amelî ve menhecî olarak tanı-
ma yapanlara kanabilir. Ancak kimsenin ecrini mak isteyenlere www.tawhed.ws adresini tavsiye ederiz. Binlerce Rebî'ul-Evvel
kitap, makale ve fetva bulabilecekleri site; bu menhece sahip âlim 1434
zayi etmeyen ve kalplerin sahibi Allah'ı subhanehu ve cemaatlere ait tüm yayınların bulunabileceği bir kaynaktır.

Şubat’13 • SAYI: 13

25
Allah ile Nasıl
Muamele Etmelisin?
Ebu Nuseybe ebunuseybe@tevhiddergisi.com

Allah ile Konuştuğunda…


Hangi vakitte konuşmayı, ona derdini arz
etmeyi, rahatlamayı istersen, varlığı daim
olan bir Rabbinin olduğunu unutma! O'nu ne
uyku alır, ne de uyuklama!

A llah'a adım adım giden yolda seninle bir gördüm ki saçı uzun ve birbirine girmiş! Sen
oturumu daha nasip eden yüce Zat'a ham- onu tıraş etmemişsin! Berber:
dolsun…
__ Benden isteseydi onu elbette tıraş eder-
Manidar bir hikâyeyi seninle paylaşarak bu dim. Adam:
oturumumuza başlamak istiyorum.
__ Allah için en güzel misal vardır! Demek ki
Bir adam berbere tıraş olmaya gider. Berber sen de Allah'a yönelip, O'ndan istemiş olsaydın,
ile aralarında hoş geçen sohbetten sonra, ber- O da sana yardım edecekti.
ber açıkça Allah'a inanmadığını söyler. Adam
da bunun nedenini sorar. Berber ise, kendisi- Allah Kur'an'da bize bunu haber vermekte-
nin ihtiyaç sahibi olduğunu, fakat Allah'ın ona dir:
yardım etmediğini, eğer Allah var olsaydı, böyle
bir sıkıntısının olmaması gerektiğini söyleyerek, "Kullarım sana beni soracak olursa, muhak-
inanmadığını söyler. Adam şaşkınlık içerisinde kak ki ben onlara çok yakınım. Dua edenin du-
berberin işi bitene kadar susmayı yeğler. Ücreti- asına icabet ederim. O halde bana dua etsinler
ni ödedikten sonra çeker gider… ve bana iman etsinler ki umulur ki doğru yola
erişirler."  1
Birkaç dakika sonra adam süratli ve kızgın
İnsanın başına musibet geldiğinde, aklına
bir şekilde geri döner…
gelen ilk şey, bu musibeti sevdiği kimseye haber
__ 'Sen berber falan değilsin! Berber olmaya vermektir. İnsanlar içerisinde kendisine en ya-
da layık değilsin!', der. Berber: kın olana anlatmak… Aslında bu insanın doğa-
sında olan bir durumdur. Eş, işten eve geldiğin-
__ Neden? Ne oldu ki? Adam: de işyerinde yaşamış olduğu olayları ilk olarak

__ Çünkü ben caddede giderken bir adam 1. 2/Bakara, 186

26
eşine anlatır. Çocuk, karşılaştığı olayları hemen
ebeveyne anlatır… Kısacası kim kimi kendisine
yakın görüyor ise, ona açılır, ona kendi duru-
munu arz eder.

Allah subhanehu ve teâlâ kulların konuşmaya, ya-


kın bir dosta muhtaç olduğunu bilmektedir. İh-
tiyaçlarını anlatacakları, hüzün ve kederlerini
paylaşacakları bir dost…

Allah subhanehu ve teâlâ kullarının isteklerini kar-


şılar ve onlara bir kapı açar. Gece ve gündüz her
an açık olan bir kapı… Allah ile konuşmak!
Bu ihtimaller sadece mahlûkat için geçerli-
Hangi vakitte konuşmayı, ona derdini arz et- dir. Ama Rabbin… O'nun için asla bunlar söz
meyi, rahatlamayı istersen, varlığı daim olan bir konusu dahi değildir.
Rabbinin olduğunu unutma! O'nu ne uyku alır,
ne de uyuklama! O her daim mevcut olan, fani olmayandır.
Senin yapacağın tek şey abdest alıp, kıbleye dö-
"O'nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir nüp, 'Allahu Ekber' diyerek tüm dünyayı arkana
uyku."  2 atmaktır. Bunu yaptığın anda Rabbin huzu-
runda, O'nun önündesin. Artık El-Melik olan
Evet, bu ayeti belki taabbüden yıllarca oku-
Allah'ın huzurunda, onunla konuşmaya başlı-
duk, fakat Allah'a her an iltica edeceğimizi belki
yorsun ve O da seninle konuşuyor.
hiç düşünmedik… Allah subhanehu ve teâlâ her an diri
olan, tüm beşerî zafiyetlerden uzak olandır. Biz O'nun katında senin istediğin, hatta iste-
hal-i pür melalimizi bize en yakın olan kimse- diğinden fazlası var. Senin istek tahayyülünün
lere götürmeyi arzu ediyor, fakat en yakın olan, ulaşamayacağı derecede her şey var…
muvahhid kullarının dostu olduğunu Kur'an'da
söyleyen Allah'a götürmüyor, sadece kullarla Kardeşim, dünyanın içerisinde birçok isten-
mutmain oluyorsak, bu Allah'ı dost görmediği- meyen ortamlarla muhtelit yaşıyoruz. Dünya
mizin göstergesi değil midir kardeşim? adeta bir cangıl gibi… İçerisinden kendi nefsini
kurtaran ne kadar az insan var. Sürekli kaygı-
Şöyle bir örnekle düşünelim… larına kaygı katan, dertlendikçe dertlendiren
birçok hadise oluyor. İşte bunların arz edileceği
Bir ülkede bir kral var. Bu kralın muazzam
en yüce makam, senin bir anda önünde duru-
bir mekanı veya sarayı var. Bu saray o kadar bü-
yor. Seni bu dünyada sıkan ne varsa ona arz et…
yük ki senin krala ulaşman için, gelen kimsele-
Anlat, bahset, konuş ve unutma ki huzurunda
ri karşılayan sorumlu ile görüşmen gerekir. Bu
durduğun Zat'a karşı yüzünü çevirmediğin
kişi seni kapıdan da kovabilir, içeri de alabilir.
müddetçe, O senden yüzünü çevirmez. Tıpkı
Sen içeri girip bu sorumludan kral ile görüş-
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem dediği gibi:
meyi talep etsen o, ya kralın randevu takvimine
göre sana gün verecek veya vermeyecektir. "Kul namazında iken (yüzüyle) sağa-sola dön-
mediği müddetçe Allah Teâla da ona yönelmeye
Diyelim ki bu sorumlu ile görüşmeyi başar- devam eder, (yüzüyle) sağa-sola dönecek olursa,
dın. Seni dinleme ihtimali de var, dinlememe Allah da ona yönelmekten vazgeçer."  3
ihtimali de… Dinlese senin isteğini kabul etme-
yebilir de… Burada dikkat edilecek durumlardan biri
de, Allah subhanehu ve teâlâ ile konuşmanın çok mu-
Ne haller ama…? Mahlûk… Muhtaç olan, azzam olduğunu unutmaman, lafızlarına, hare-
aciz olan, Rabbi karşısında zelil olan mahlûk… ketlerine dikkat etmendir. Zira Allah subhanehu ve
Rebî'ul-Evvel
1434
2. 2/Bakara, 255 3. Nesâî, Sehv 10; Dârimî, Salât 134; Ahmed bin Hanbel, 5, 172.

Şubat’13 • SAYI: 13

27
El-Halık, El-Melik olandır. O'na müstahak
teâlâ
duaları alışkanlık halinde terennüm ediyoruz,
olan bir muamele ile muamele etmen gerekir. fakat ne söylediğimizi bilmiyoruz. Dil, kalpten
Sıradan bir konuşma O'na layık olabilir mi? bağımsız bir şekilde hareket halinde nereye gi-
debilir ki? Beden bir bütündür. Kalp ve dil ise
O halde; birbirinden müstakil hareket ettiğinde orada
nifaktan başka bir şey söz konusu olamaz.
Allah ile Konuştuğunda O'nunla
Nasıl Muamele Etmelisin? Dilimiz, Allah'a sünnetteki en nadide duala-
Aslında durum Allah'a dua edip, etmeme- rı ederken, kalbimiz hangi dünya meşgalesiyle
miz değildir. Bilakis Allah bize icabet ediyor münderiç halde. 'Acaba işler ne durumda?', 'Şu
mu, etmiyor mu? Allah subhanehu ve teâlâ herkese şahsa ne diyecektim?', 'Yarın hangi programı yap-
icabet etmemektedir. Gece gündüz demeden mam gerekiyor?', 'Derslerimi yetiştirebilecek mi-
Allah'a yalvaran, O'ndan isteyen nice kimseler yim?' vs… Dil Allah ile konuşurken kalp adeta
vardır ki, Allah subhanehu ve teâlâ onların hiçbirine İstanbul turu yapıyor… Dil, iştahlı bir şekilde
icabet etmemektedir. Çünkü Allah'ın icabet harfleri, kelimeleri yutuyor, acele ile Allah'a
etmesinin hiçbir sebebi, bunların yanında dua ediyor ve sonra bitince 'Dua ettim, Allah'a
bulunmamaktadır. Bu konuda akıllı olan hamdolsun' deyip görevini tamamlıyor.
kimseler ise, Allah'ın kendilerinin
Hayır Kardeşim, Allah bu duayı
dualarına nasıl icabet edeceğini bil-
kabul etmez! Allah'ın şanı ve cela-
mektedirler.
line bu dua, bu istek, bu konuşma
Allah'ın bize icabet etmesi- yakışır mı? Dünyada beş kuruş
ni istiyorsak şu hususlara dik- Allah ile
etmeyen kafirlerin makamı-
kat etmemiz gerekir: konuştuğun dua na çıktığında da aynı şeyi
vaktinde, kalbinin serdettiği yapabilir misin? Bunu sor
Öncelikle duada be- kelimelerden gafil olmasından kendine ve Alemlerin
lirlemiş olduğumuz
sakın. Allah ile ne konuştuğunu Rabbi'ne ettiğin dua
metodumuzu de-
bilmez bir şekilde dua etme. Allah ile kıyas et!
ile konuştuğun, onunla baş başa
ğiştirmemiz gerekiyor. kaldığında tüm dünyayı ar-
"Biliniz ki Allah kendi-
Allah ile olan muamele- kana al ve sadece Allah ile
sinden gafil olan bir kalbin
mizdeki edebimizin güzel- konuştuklarını düşün…
duasını kabul etmez."  6
leşmesi için uygun bir ses
tonu seçmemiz gerekmektedir. İnsanların bir çoğu secdede,
ezan ve kamet arasında, vitir nama-
"Kendi kendine, yalvararak ve zında birçok dua etmekle beraber
ürpererek, yüksek olmayan bir ses-
başka şeyleri düşünmekteler. Keli-
le sabah akşam Rabbini an. Gafiller-
meler tekrarlanıyor, fakat kalbe muva-
den olma."  4
fık değil…
Bunun anlamı sesini çok yükseltmemek
İnsanî ilişkilerde dahi bunu kabul etmeyen
ve çok da kısmamaktır.
bizler… Karşımızda ne söylediğini bilmeyen
"Siz işitmeyen ve uzak olan kimseye dua et- kimselere hakaret dahi edebiliyorken, Alemle-
miyorsunuz. Bilakis siz işiten ve yakın olana rin Rabbi'ne hangi cüretle bu kelamı layık gö-
dua ediyorsunuz. Ve O sizinle beraberdir."  5 rüyoruz?

Bu dil yönünden böyledir. Geriye ise kalp Sana şimdi bir örnek vereceğim. Diyelim
kalıyor. Dua esnasında kalbine çok dikkat et! ki, bir kardeşin seni telefonla arayıp, para is-
Zira birçoğumuz Allah'a dua ederken sözle- tedi. Zira buna çokça ihtiyacı var. Sana bunu
rimizi öylesine serdediyoruz. Ezberlediğimiz söylerken de kalbi başka şeyle meşgul… Sana
söylediği kelimeleri önemsemeden tekrar edip
4. 7/A'raf, 205
5. Buhari 6. Tirmizi, Davet, 64.

28
durmasına karşılık ne hissedersin?

Cevabını ben vereyim istersen: 'Bana ne


dediğini bilmiyorsan ne diye arıyorsun' der ve
karşındakinin seni takmadığını, sana değer
vermediğini düşünür ve onun isteğine karşılık
vermezsin!

Allah için en güzel misal vardır. Allah subha-


nehu ve teâlâ her şeyden daha yüce, en güzel olan
zattır. Allah, kalbi meşgul olan bir duaya icabet
etmemesi daha evla olan değil midir?

Kardeşim, Allah ile konuştuğun dua vaktin-


de, kalbinin serdettiği kelimelerden gafil olma-
sından sakın. Allah ile ne konuştuğunu bilmez
bir şekilde dua etme. Allah ile konuştuğun,
ona muamelesi farklı olacaktır.
onunla baş başa kaldığında tüm dünyayı arkana
al ve sadece Allah ile konuştuklarını düşün…
Son olarak bir örnekle sohbetimizi nokta-
lamak istiyorum. Allah Kur'an'da tadarru'dan
Tadarru' Hissi öyle bir bahsediyor ki, bir kavmi bunu yapma-
Bazı insanlar da vardır ki, Allah'a dua etti- ları için darlık ve sıkıntı ile imtihan ediyor!
ğinde kalbi gafil değildir. Çünkü duada çok hu-
susi bir meseleye değinir. Bu dua, icabete en ya- "Senden önce de ümmetlere elçiler gönderdik.
kın olan duadır. Dua eden kimse bu esnada öyle Tadarru'da bulunsunlar diye, onları darlık ve
hislere kapılır ki; bu hisler ona duanın lezzetini sıkıntı ile yakalayıp cezalandırdık. Hiç olmaz-
vermekle beraber, ona kuvvet de verir. sa kendilerine böyle baskımız geldiği zaman,
tadarru'da bulunsalardı!"  9
Bu hissin adı tadarru'dur. Yani, Allah'a karşı
boyun eğme ve O'na huşu içinde yalvarmak… Kendim ve senin için; duamızı, ibadetimizi
Tadarru', haddi aşmanın ve Allah'a isyanda güzelleştirmesi için bize yardım etmesini, ken-
bulunmanın zıddıdır. Tadarru', O'na zilletini disine dua ettiğimizde, onu katında kabul etme-
göstermek, nefsin tasgiri/küçülmesidir! sini Allah'tan isterim.

"Rabbinize tadarru ile ve gizlice dua edin.


Çünkü O, haddi aşanları sevmez."  7

"Rabbini, tadarru ile ve korkarak, yüksek ol-


mayan bir sesle sabah akşam an, gafilerden
olma!"  8

Kardeşim, Allah'a karşı fakir olduğunun


göstergesi, tadarru' olarak dua etmendir. Sen
Rabbi'ne fakirliğini söyle. O'ndan başka sığı-
nacak hiç kimse yoktur. Rabbin senin bunu
yapmanı ister. Senin aciz olduğunu, muhtaç ol-
duğunu söylemeni, elem verici azabın sana isa-
bet etmesini engellemek için bu derecede dua
etmeni ister. Kul günahkâr dahi olsa Allah'a
yönelip, tadarru' ile tevbe ettiğinde, Allah'ın da

Rebî'ul-Evvel
7. 7/A'raf, 55 1434
8. 7/A'raf, 205 9. 6/En'am, 42-43

Şubat’13 • SAYI: 13

29
Genel Olarak Arapların Durumu Siyer Notları
Enes Yelgün enesyelgun@tevhiddergisi.com

Sağlıklı Kalbe ve Berrak


Zihne Ulaştıran Vesile:
Tefekkür
Kalpleri katılaşmış, akılları dumura uğramış
cahili toplumlarda yaşayan müminler, aynı kalp
körlüğünü, akıl tutulmasını yaşamamak için çaba
sarfetmelidir. Bunun yolu ise önce tefekkür etmek,
sonra da öğüt alıp kalbi canlandırmaktır.

G eçen yazımızda şirk toplumlarının içinde


bulundukları bataklığın en önemli iki ne-
denini, heva ve hevese tabi olma ile taklitçilik
ki bağlar kopuktur. Bir başka vasıfları ise niye
yaptıklarını bilmedikleri birçok ibadet çeşidini
uygulamaya çalışırlar. Ama bunların hepsi on-
zihniyeti olduğunu söylemiştik. Daha sonra da ların omuzlarında bir yük olarak kalır. Halbu-
insanları taklitçiliğe iten etkenleri incelemeye ki Allah subhanehu ve teâlâ insana, sırtındaki yükleri
başladık. Sonuç olarak karşımıza 3 neden çıktı: hafifleten ve fıtratına uygun bir şeriat gönder-
miştir.
1. Salih insanları övgüde aşırıya gitme.
Şimdi kısaca özetlediğimiz bu vasıfları ön-
2. Fıtratlarda var olan çoğunluğa uyma ceki yazılarımızda izah etmeye çalıştık. Bunla-
meyli. ra ekleyeceğimiz son bir özellik de şu olacak-
tır: Taklitçi cahili toplumun fertlerinin duyu
3. Tağutların, geleneklerin arkasına sığına- organları, Allah'ın rızasına uygun bir şekilde
rak iktidarlarını güçlendirme arzuları. kullanılmadıkları için, işlevlerini kaybetmiştir.
Kalplerine, Allah'tan başkasının sevgisini ve
Tüm bu ve benzeri nedenlerden ötürü taklit- korkusunu, O'ndan başkasına bel bağlama duy-
çi cahil toplum olma vasfını kazanan toplumlar- gusunu yerleştirdikleri için kalpleri katılaşmış-
daki fertler, bazı özellikleri üzerlerinde taşırlar. tır. Akıllarını sadece, dünyada şehvetlerini daha
Mesela: İnançlarında şüphe içindedirler. Aynı iyi nasıl tatmin edebilecekleri ile ilgili konulara
şekilde kaba kuvvet diye tarif edebileceğimiz çalıştırdıkları için, zihinleri körelmiştir. Şimdi
'güç'ten başka bir kuvvetleri yoktur. Çünkü gü- ayetler ışığında örnekleri çoğaltarak meseleyi
cün asıl sahibi Allah subhanehu ve teâlâ ile aralarında- daha iyi anlamaya çalışalım:

30
4. Kalpleri katılaşmış, zihinleri körelmiş,
duyu organları yaratılış amaçlarına uygun
hareket etme kabiliyetini yitirmiştir.

Allah subhanehu ve teâlâ Nahl suresinde şöyle bu-


yuruyor:

"Allah sizi, analarınızın karnından hiçbir şey


bilmediğiniz halde çıkardı. Şükredesiniz diye
size kulaklar gözler ve gönüller verdi."  1

Her nimetin şükrü olduğu gibi, ayette zikre-


dilen nimetlerin de bir şükrü vardır. Allah'a sub- Akıl ise, kişiyi Allah katında sorumlu kılan
hanehu ve teâlâ her halde hamd ettiğimizi söylemek,
şeydir. Çünkü onun yokluğunda organların
genel manada şükür için yeterlidir. Ancak bir yaptığı hiçbir şey kişiye herhangi bir yük yükle-
de her nimetin kendine özel bazı şükür şekilleri mez. Varlığı halinde ise şuurlu geçirilen salisele-
vardır. rin dahi hesabı sorulur insana.
Bu da nimetten nimete değişiklik arz eder. Nimetlerle alakalı ikinci nokta ise şudur: Ni-
Örneğin, göz nimetini verdiği için Allah'a metler şükür ile artar, nankörlük halinde ise o
hamd ettiğini söylemek gerekli, ama yeterli de- güzelliğin zıddı ile cezalandırılır.
ğildir. Aynı zamanda o gözü Allah rızasına uy-
gun olarak kullanmak, haramlardan sakınmak, "Hatırlayın ki Rabbiniz size şunu bildirmişti:
Allah'ın kitabını ve onunla irtibatlı eserleri oku- 'And olsun ki şükrederseniz elbette daha çok ve-
mak, kainatı tefekkür niyetiyle gözlemlemek ririm. Nankörlük ederseniz benim azabım çok
gerekir. şiddetlidir.' "  2

'Bana konuşarak rahatça derdini anlatma ni- "Allah şöyle bir kasabayı örnek verir: O kasa-
metini veren Allah'a hamd olsun.' demek lisan ile ba güven ve huzur içindeydi. Rızkı da kendi-
yapılan şükürdür. Allah'ın dinini hiçbir kına- sinde her bir yandan bol bol geliyordu. Fakat o
yıcının kınamasından çekinmeden anlatmak... ahali Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük etti-
O'nun kitabını okumak... Güzel söz söylemek... ler de onlara ısrarla işledikleri yüzünden açlık
ve korku elbisesini giydirdi."  3
Dilin afetlerinden sakınmak ise lisan-ı hal ile
yapılan şükre örnek olabilir.
Dikkat edilirse Nahl suresindeki ayette iki
nimetten bahsediliyor: Emniyet ve her taraftan
El, ayak vb. organların her birinin insanın
gelen rızık. Fakat gerekli şükür yapılmayınca
emrine verilen birer nimet olduğunu düşündü-
karşılaşılan ceza nimetlerin tam zıddı: Emniye-
ğümüzde, bu ölçüyü ayrı ayrı hepsinde uygula-
te karşı korku, bol rızka karşı açlık...
yabiliriz.
İşte taklitçi cahili toplumun fertlerinin kalp-
Özellikle konumuzla alakalı olduğu için
lerini, akıllarını ve duyu organlarını kullana-
üzerinde daha fazla duracağımız iki nimet ise
mamalarının sebebi bu nimetlerin şükrünü eda
kalp ve akıldır.
etmemeleridir. Dahası şükrü bir kenara atmak-
Zira kalp bütün organların melikidir. O la yetinmemişler, Allah'ın verdiği bu nimetleri
düzgün olduğunda, sâdıku'l mesduk olan şeytanların ve nefislerinin emrine âmade kı-
Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem ifadesi ile diğer larak en şerefli varlıkken, esfeli sâfiline yuvar-
organlar da düzgün olur. Bozulma başladığında lanmışlardır. Böylelerini Allah subhanehu ve teâlâ şu
ise insan, kendisi için neyin hayır veya şer oldu- ifadeler ile tanıtıyor:
ğunu bilmez bir halde şaşkınlık içinde debelenir
"Sen onların çoğunu dinler ve akıl erdirirler mi
durur.
Rebî'ul-Evvel
2. 14/İbrahim, 7 1434
1. 16/Nahl, 78 3. 16/Nahl, 112

Şubat’13 • SAYI: 13

31
sanırsın? Onlar ancak hayvan gibidirler, hatta İradesi olmayan hayvanlar bile tesbih ve dua
onlar yolca daha sapıktırlar."  4 halinde iken, bir de şu taklitçi cahili toplumun
nimetleri kullanma şekline bakın:
"Andolsun ki biz cin ve insanlardan çok kim-
seler yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır. Gözler Allah'ın yazılı kitabı Kur'an'ı ve yazılı
Fakat bunlarla anlamazlar. Gözleri vardır fa- olmayan kitabı kainatı okumak, tefekkür etmek
kat bunlarla görmezler. Kulakları vardır fakat için yaratılmışken bu insanlar ne yapıyorlar?
bunlarla işitmezler. Onlar hayvan gibidir. Hat- Gözlerinin nurlarını küfür ve masiyet içerikli
ta daha da sapıktırlar. Onlar gafil olanların ta
şeyleri okuyarak, izleyerek söndürüyorlar.
kendileridir."  5
Kulaklar, Allah'ın kelamını duymak, O'nun
Allah subhanehu ve teâlâ kitabında bu insanları,
izahını işitmek, nasihatlere dikkat kesilmek
kalpleri, gözleri, kulakları ve akılları olmasına
için yaratılmışken, bu hakka sağır güruh ne
rağmen 'yokmuş' gibi tanıtıyor. Çünkü onlar
halde? En sevdiği politikacının, şarkıcının sesi-
bu nimetleri gerektiği yerde, halifelik görevini
ni, Allah dini ile dalga geçilen ifadeleri ve be-
yerine getirmek için kullanmıyorlar. Nimete
lamların sahte gözyaşları ile kamufle ettikleri
nankörlük ediyorlar.
saptırıcı konuşmalarını dinlemek için çaba
Evet, bu nankörler seviyece hay- sarfediyor.
vanlardan daha aşağıdadırlar. Çün-
Akıl tefekkürün ilk durağıdır.
kü hayvanlar iradeleri olmamakla
Biraz önce Allah'ın kula verdiği ni-
beraber bir şekilde Allah'ı tesbih
metlerden bazısının kalp ve duyu
ederler:
organları olduğunu Nahl su-
Hayvan-
"Yedi gök, yer ve bunların lar, içgüdüleri ile
resinde gördük. Bu ve ben-
içinde bulunanlar O'nu tes- kendilerini tehlikelerden zeri nimetlerin şükrünü
siyer notları

bih ederler. O'nu hamd sakındırırlar. Mesela bir koyun eda etmeyenlerin ne
ile tesbih etmeyen uçurumun kenarına geldiğini fark seviyelere indiklerini
hiçbir şey yoktur. ettiği anda geri çekilir. Fakat üzer- de Furkan suresinde
indeki nimetlerin hakkını veremediği
Fakat siz onların okuduk Allah bu iki
için hayvanlardan daha aşağı
tesbihlerini anlamazsı- olan bu 'insan', cehennem ayetin akabinde kainat-
nız. Şüphesiz ki o halimdir, çukurlarına koşa koşa taki bazı güzelliklere dikkat
mağfiret edicidir."  6 gider. çekiyor ve onları tefekkür
etmeye çağırıyor. Böylece ni-
"Görmedin mi ki, göklerde ve
mete nankörlükten kurtulmanın
yerde olanlar ve saf saf uçan kuşlar
ve şükrün, tefekkürle gerçekleşebi-
Allah'ı tesbih ederler? Onların her
biri kendi dua ve tesbihlerini bilir. leceğini anlıyoruz. Bahsettiğimiz iki
Allah onların yaptıklarını çok iyi bilen- ayetten sonra zikredilenler gözlerin
dir."  7 alışması nedeni ile hiç de dikkat çekme-
yen şeyler:
Aynı zamanda hayvanlar, içgüdüleri ile
kendilerini tehlikelerden sakındırırlar. Mesela Gölge... Barındığımız evler... Hiçbir destek
bir koyun uçurumun kenarına geldiğini fark et- olmadan havada uçuşan kuşlar... Soğuk ve sı-
tiği anda geri çekilir. Fakat üzerindeki nimetle- cakta ihtiyaç duyduğumuz... Ölü toprağı can-
rin hakkını veremediği için hayvanlardan daha landıran yağmur... Dinlenmek için gece, çalış-
aşağı olan bu 'insan', cehennem çukurlarına mak için gündüz...
koşa koşa gider.
Saydıklarımız sadece bu iki ayetin deva-
mında yer alanlar Kur'an'da dikkat çekilen di-
ğer nimetlere sayfalar, orada bahsedilmeyip de
4. 25/Furkan, 44 hayatımızda var olan güzellikleri anlatmaya ise
5. 7/Araf, 179 ömür yetmez.
6. 17/İsra, 44
7. 24/Nur, 41

32
"O size, kendisinden istediğiniz şeylerin hep- Küfür, nifak, riya, kibir ile dolu, ayetlere kar-
sinden verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini saymak şı kaskatı kesilmiş olan bir kalp... Şehvetlerin
isteseniz dahi onları sayamazsınız. Gerçekten ve şüphelerin, her zerresine sinmiş olduğu bir
insan çok azmedici ve çok nankördür."  8 kalp... Yerin ve göğün Rabbinden başkalarının
sevgisini, korkusunu taşıyan, O'ndan başkasına
İşte akıl bunları tefekkür için yaratılmıştır. umut bağlayan bir kalp...
O tefekkür edecek, düşündükçe kalp titreye-
cek, Allah'ın sevgisi, korkusu kalbe yerleşecek. İşte bunlar da kalp nimetinin şükrünü eda
Allah'ın kelamını düşünecek, öğüt alacak, haya- etmeyenlerin hallerinden bir kaç tablo. Belki
tını ona göre düzenleyecek... Halifelik görevini bu kalp vücuda hala kan pompalıyordur. Ama
ifa etmek için çabalayan insan, aklını bu ve ben- emri altındaki organlara hayır pompaladığını
zeri şeyler için kullanır. Peki taklitçi toplumun kimse söyleyemez.
fertleri ne yapacaklar? Onlar ahiretlerine fayda
sağlayacak meseleleri düşünmezler. Hiç kafa "Acaba onlar yeryüzünde gezmezler mi ki
yormazlar. Çünkü onların yerine, akıllarını ki- kendileri ile akledecekleri kalpleri, kendileriyle
raya verdikleri şeyhleri, hocaları veya efendileri işitecekleri kulakları olsun. Çünkü gözler kör ol-
düşünür. Aynı Mekkeli müşriklerin dini mese- maz. Asıl göğüslerdeki kalp kör olur."  10
leleri Amr bin Luhay'a bırakıp, onun getirdiği
putlara sorgusuz sualsiz ibadet etmeleri gibi. Kalpleri katılaşmış, akılları dumura uğramış
Dünyadayken zihinlerine halkalar takıp, onun cahili toplumlarda yaşayan müminler, aynı kalp
kontrolünü başkasına verenler ahirette de bu körlüğünü, akıl tutulmasını yaşamamak için
halden kurtulamazlar: çaba sarfetmelidir. Bunun yolu ise önce tefekkür
etmek, sonra da öğüt alıp kalbi canlandırmaktır.
"Boyunlarında demir halkalar olacak olanlar Böyle bir akıl ve kalp, Allah'ın rızasına uygun
da bunlardır. İşte cehennemlikler de bunlardır. hayat sürdürmeye teşvik edici en önemli iki ve-
Onlar orada ebediyen kalacaklardır."  9 sile olacaktır.

Dinî meselelerde taklitçi cahili toplumun Öyleyse neyi, nasıl tefekkür etmeliyiz? İnşal-
fertlerinin hali bu! Peki dünyevî meselelerde lah diğer yazımızda bunu anlatmaya çalışacağız.
böyle mi? Dinlerini teslim ettikleri zatlara pa-
ralarını mallarını teslim ederler mi? Onlar ne Duamızın sonu alemlerin Rabbine hamddır.
diyorsa 'Baş-göz üstüne' derler mi? Asla! Nefis,
dünyalık söz konusu olduğunda akıl bir anda
çalışır! Parlak fikirler ortaya çıkar! Bu da yet-
mez başkalarına da akıl vermeye başlar!

En önemlisi ise kalptir. Dilin söyledikleri eli,


gözün gördükleri kulağı belki etkilemez. Ama
tüm bu organların yaptıkları kalbi etkiler. Kalp
de aynı şekilde onları hayra veya şerre sevk eder.
Öyleyse kalp nimetinin şükrünü hakkıyla eda
etmeliyiz ki diğer organlarımız da doğal olarak
ıslah olsun.

İman, takva, ihlas ve sıdki tevazu ile diriltil-


mek için uğraşılan bir kalp... Allah'ın ayetlerini
duyunca titreyen bir kalp... O'nun sevgisi. Kor-
kusu, özlemi ile dolu bir kalp... İşte kalp nimeti-
nin şükrünü eda etmenin bazı yolları.

Rebî'ul-Evvel
8. 14/İbrahim, 34 1434
9. 13/R'ad, 5 10. 22/Hac, 46

Şubat’13 • SAYI: 13

33
Kardeşimle
Hasbihal

İslam Adına Sorumluluk Almak


Emanettir:
İtaat Etmek
'Emanet ve sorumluluk.' Evet! Beraberce karar kıldık ki her sorumluluk
bir emanettir. Ve her birimiz İslam adına bir takım sorumluluklar
almış bulunuyoruz. Söz konusu emanetse, burada üçüncüsü
olamayan iki kavram belirir. 'Eda ve hıyanet.'

H amd, bizlere hidayet eden, dinine hizmet


şerefiyle mükâfatlandıran Allah'adır.
Duydum ki okudukların seni üzmüş. Me-
selenin hassasiyetini düşünüp endişeye kapıl-
mışsın. 'Yanlış yapıp davaya ihanet etmektense,
Salât ve selam muvahhidlerin önderi Allah'a sığınıp evimde oturmak daha hayırlıdır'
Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem, a'line ve asha- diyormuşsun.
bının üzerine olsun.
İstedim ki hasbihale başlamadan seni müj-
Kıymetli Dava Arkadaşım, deleyeyim. Nasihat Müslüman'ın Müslüman
Es-selamu aleykum ve rahmetullah üzerindeki hakkı olduğu gibi, müjdelemek de
hakkıdır.
Rabbimden dileğim iyilik halinde olmandır.
Bir önceki hasbihalimizden bu yana inşallah ah- Müjdeler olsun sana! Umuma yapılmış bir
valinde olumsuz bir değişiklik olmamıştır. nasihatten kalp payını alıyorsa bu, o kalpte ha-
yat olduğunun ve selametin maraza galip geldi-
Beni soracak olursan hamd olsun iyiyim. ğinin göstergesidir.
Rabbimden afv ve afiyet istemekle birlik-
te, O'nun subhanehu ve teâlâ hakkımda takdir ettiği Müjdeler olsun sana! Hususî hatası söylen-
günleri yaşamaktayım. Bulunduğum ortamın diği halde yüzlerce mazeret arkasına sığınan,
olağan sıkıntıları dışında belirgin bir sıkıntım kaçış olmadığı için boynunu bükse de içinde
yoktur. itiraz volkanları patlayan, nifak tohumlarından
nasibini almamış bir kalbe sahipsin.
Sana sürekli duacıyım. Sana ve senin gibi İs-
lam davası için sorumluluk alanlara… Müjdeler olsun sana! İşini en güzel şekilde
yapmaya çalıştığı halde yüreği titreyen yiğitleri
'Bizlere nasihat et' çağrından bu yana seninle hatırlattın bana. İnsanın başkasına Allah'ı ve sa-
halimizin muhasebesini yapmaya çalışıyorum. lihleri hatırlatması ne büyük şereftir.
Adına 'Hasbihal' deyişim de bundandır.

34
"Gerçekten, Rabblerine olan haşyetlerinden Hıyanetin en tehlikeli olanı işe başlamadan
dolayı saygıyla korkanlar, Rabblerinin ayetleri- hain olmaktır. Bunu bir önceki dertleşmemiz-
ne iman edenler, Rabblerine ortak koşmayanlar de konuşmuştuk. İslamî hareket dayanışma ve
ve gerçekten Rabblerine dönecekler diye, ver- görev paylaşımı esasına dayalıdır. Her insan
mekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler; kendinde bulunan ve kendisiyle tezahür ettiği
İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar sıfatlara uygun görev alır. Sadık olanlar kendi-
bundan dolayı öne geçmektedirler."  1 lerinde olan sıfatlara uygun görev alırlar. Böyle-
ce ister yaratılıştan, ister sonradan kazandıkları
Bu ayetlerde övülenler; ellerinden geleni
ahlakları onları Rabbine ulaştıran bir vesile gö-
yaptıkları halde 'Acaba yapabildim mi? Hakkını
revi görür.
verebildim mi?' diye ürperenlerdir.
Yalancıların vay haline! Tezahür ettikleri
Rabbimden sen ve senin gibi olanlar için te-
sıfatları yoksun oldukları sıfatlardır. Ve onlara
mennim, bu sınıftan olmanızdır.
verilen her görev kuzunun kurda teslimi babın-
Sözü uzattığımın farkındayım. Hasbiha- dandır. Böylece her halleriyle Rabblerinden
limizin asıl konusuna döneceğim. 'Emanet uzaklaşır ve her durumu aleyhlerine çevi-
ve sorumluluk.' Evet! Beraberce karar kıl- rirler. Bu gün emanete hıyanete, başka bir
dık ki her sorumluluk bir emanettir. örnek vereceğim…
Ve her birimiz İslam adına bir
takım sorumluluklar almış bu- 2. Misli Misline İtaat Et-
lunuyoruz. Söz konusu ema- mek
netse, burada üçüncüsü ola- Hata yapmak hıyanet etmek değildir. İslamî çalışmalarda en
mayan iki kavram belirir. Beşerin olduğu her yerde hata hassas konu itaat meselesi-
olacaktır. Amacımız hatasız insanlar
'Eda ve hıyanet.' Emanetin dir. İlk İslam cemaatinde
zümresi oluşturmak da değildir.
hakkını vermek ve onu Hata yaptığında bunu kabullenen, itaat müminlerin, isyan
eda etmek için; bize verilen Rabbine inabet ve tevbeyle... ve itaat ediyor gibi görün-
sorumluluğu, bizden istenil- mek ise münafıkların özelliği
diği şekilde yerine getirmek... olarak kodlanmıştı.
İnsanlığımızdan kaynaklı aczi-
yeti veya kaderî sebeplerden dola- Allah Rasûlü şöyle buyurdu:
yı bir aksaklık olursa; Allah'a tevbe ve
ilgililere bildirmek suretiyle emanetlere "Kim bana itaat ederse şüphesiz ki Allah'a
sahip çıkmış oluruz. itaat etmiştir. Kim de bana itaat isyan eder-
se Allaha isyan etmiş olur. Emirine itaat eden
Hıyanet ise; verilen işin hakkını vermeme, bana, emirine isyan eden de bana isyan etmiş
ondan şahsi çıkar sağlamak, Allah'ın dinini yü- olur."  2
celtmek yerine nefsi yüceltmek ve makam, ün-
Buradaki inceliğe dikkat edelim. Allah
van elde etmeye çalışmaktır. Veya aksaklıklarda
Rasûlü; emirlere itaati Allah'a itaat, onlara isya-
Allah'a tevbe etmeyip günahta ısrar, ilgililere
nı Allah'a subhanehu ve teâlâ isyan olarak muhkem-
bildirmeyip insanları aldatmaktır.
leştirmiştir. Böylece emire itaat İslam'daki en
Hata yapmak hıyanet etmek değildir. Beşe- sağlam asla bağlanmıştır. Allah'a isyanı emret-
rin olduğu her yerde hata olacaktır. Amacımız medikleri sürece emirlere itaat, Rasûl'e sallallahu
hatasız insanlar zümresi oluşturmak da değil- aleyhi ve sellem ve onun üzerinden Allah'a itaattir.
dir. Hata yaptığında bunu kabullenen, Rabbine
Bir Müslüman iki şekilde emirlere karşı so-
inabet ve tevbeyle kendini yenileyen, emirlere
rumlu olur.
bildirmek suretiyle davanın ve arkadaşlarının
zarar görmesini engelleyen bir şuur oluşturmak İslamî bir devlette yaşıyordur. Müslüman
derdindeyiz. cemaatin umumî emrine bağlıdır. Veya İslamî
Rebî'ul-Evvel
1434
1. 23/Mü'minun, 57-61 2. Muttefekun Aleyh, Ebu Hureyre'den.

Şubat’13 • SAYI: 13

35
bir devlet yoktur. Müslümanlar kendi rızala-
rıyla bir emir seçmiştir. Ve ona bağlılık ve itaat
hususunda söz vermişlerdir. Bu sözleri gereği
emire karşı sorumludurlar.

Sen de biliyorsun ki İslamî çalışma görev


paylaşımı esasına dayalıdır. Bize sorumluluk
verenler, bizim hem lisanımız hem de halimiz-
le itaat edeceğimize dair verdiğimiz sözlere
binaen bizi görevlendirmişlerdir. Sen de kabul
edersin ki lisanımızda veya halimizde itaatsiz-
lik edeceğimize dair bir emare taşısak, hiçbir
sorumluluk bize verilmezdi.
Kalbinde hastalık bulunanlara gelince -ayet-
Doğal olarak; kendine verilen sorumlulukta te olduğu gibi- neye söz verdiklerini bilmezler.
istendiği gibi itaat etmeyenler sorumluluklarına Daha doğrusu hiçbir alt yapı olmadan akide-
ihanet etmişlerdir. Allah'a sığınırız. Burada en den yoksundur ağızlarında olan söz… Kökleri
tehlikeli olan, zahirimizle batınımızda var ola- olmayan ağaç gibidir sözleri… Her esintide baş
nın birbirinden farklı olmasıdır. aşağı olur. Allah ve Rasûlü'nün emri olma-
sı onları etkilemez. Hareketin maslahatı ve
" 'Tamam-kabul' derler. Ama yanından çıktık- gerekleri onların derdi değildir. Gerçi Rabbinin
kardeşimle hasbihal

ları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda emirlerine lakayt olanın harekete karşı hassas
senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah, ka- olması da beklenemez ya!
ranlıklarda kurduklarını yazıyor. Sen de onlar-
dan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et. Vekil ola- Bundan dolayı Müslüman kendine verilen
rak Allah yeter."  3 sorumlulukta itaat eder. Nasıl isteniyorsa o şe-
kilde yerine getirir. Ekleme ve çıkarma yapmaz.
Tehlike tüm boyutlarıyla bu ayette resmedil- Arkasını döndüğünde söylenilenin aksine pro-
miştir. Onlar itaat edeceğiz diyorlar. Sözleriyle, jeler geliştirmez. Bilir ki şahsının içinde bulun-
ortamda bulunmaları ve itaate dair alınan ifa- duğu hareketin selameti ittiba' ve itaattedir.
delerinde söz, sükuttur. İkrarlarıyla böyle derler.
Ancak bu inanca dayalı söz verme değildir. Hastalıklı insanlar ise sürekli plan-proje-
fikir üretme durumundadır. Hiçbir işi kendile-
Bu kalpte alt yapısı oluşmamış, zan ve ve- rinden istendiği şekilde yerine getirmezler. 'İta-
himden ibaret bir inancın kelimelere yansıma- at edeceğiz' sözleri her işte başaşağı olur.
sıdır. Müslüman önce inanır veya inandığını
bilir. Sonra inancın gereği olan sözler verir. Bilir Konun tehlikesi ise ayetin devamından an-
ki itaat Allah'ın ve Rasûlü'nün emridir. Sağlıklı laşılıyor:
bir hareket için hayatî öneme sahiptir. Bin bir
türlü insanı çatısı altında barındıran bir hare- "Sen de onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül
ket, 'itaat' olmaksızın ne yapabilir ki? Her insan et."  4

her konuda kendi istekleri doğrultusunda ha-


reket etse ortaya ihtilaf, adavet, niza ve bölün- Bu alışıldık bir üslup değildir. Rahmetinin
meden başka bir şey çıkmaz. Farklılıklar ancak gereği olarak sınırları zorlayan Allah subhanehu ve
tek ses etrafında hareket edebilirler. Aksi halde teâlâ bunu istiyor. İstediği ise, alemlere rahmet
her farklılık tefrika sebebi olur. Hem dinin emri olarak gönderilen Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, yani
olması hasebiyle, hem de aklın gerektirdiği bir rahmetin membaı ve yeryüzüne yansıması olan
netice olması hasebiyle cemaat içindeki fert ita- Nebisi'nin bu sıfata sahip insanlardan yüz çevir-
at edeceğine dair söz verir ve emanetine sahip mesidir. Çünkü bu tip insanlar davaya ve Müs-
çıkar. lümanlara zarar verirler. Zahirlerinde verdikleri

3. 4/Nisa, 81 4. 4/Nisa, 81

36
Aynı şekilde sorumluluk sahibi Müslüman-
lar da düşünmelidir. Neden bana verilen görev-
lerde misli misline itaat etmek yerine farklı yol-
Evet kardeşim, bilmelisin ki lara başvuruyorum? Acaba bu sorumlulukları
selamet ittiba ve itaattedir. Şer ise bana verenleri yetersiz mi görüyorum? Hakkını
veremedikleri için mi benim eklememe ihtiyaç
yenilik ve zevkince harekettedir. vardır?
Bu davranışın sorumluluk
sahibini hıyanet ehlinden kılması Ve her sorumluluk sahibi bir konuda kafa-
sına göre hareket edip, itaati terk etse nasıl bir
bir yana nasıl bir felakete kapı sonuç çıkar ortaya? Yönetim tarafından plan-
araladığı düşünülmelidir. lanan hareket programıyla, ortaya çıkan sonuç
arasındaki tezatın boyutu ne olur?

Evet kardeşim, bilmelisin ki selamet ittiba ve


itaattedir. Şer ise yenilik ve zevkince harekette-
sözlere binaen kendilerine güvenilen ve yaptık-
dir. Bu davranışın sorumluluk sahibini hıyanet
larıyla bu güveni zedeleyen insanlar İslam dava-
ehlinden kılması bir yana, nasıl bir felakete kapı
sına en büyük zararı verenlerdir.
araladığı düşünülmelidir. Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem bizleri bir bedenin azalarına benze-
Evet Kardeşim, bilmelisin ki bize verilen
sorumluluklar hiç bir şeyin ilk adımı olmadığı tiyor. Kafanın bir yöne, ellerin başka bir yöne,
gibi, son adımı da değildir. Yani ne ilktir dene- ayakların terse hareket ettiğini düşünebiliyor
me-yanılma genişliğine sahiptir; ne de sondur musun? Böyle bir manzarayı göz önüne getir.
yorgunluk bahanesine açıktır. Bilakis başlanmış Ne kadar çirkin ve ürkütücü değil mi? Bir be-
bir çalışmanın devamı ve ileride atılacak bir denin azaları olarak, mensup olduğumuz hare-
adımın mukaddimesidir. Misli misline itaat et- keti bu duruma düşürmeye hiç birimizin hakkı
meyince hem bir önceki adımı ifsat ediyor, hem yoktur.
de atılacak adımı baltalamış oluyoruz. Onun
Allah subhanehu ve teâlâ bizleri emanetlerine sahip
için iyi niyet her zaman yeterli değildir. Bazen
çıkan, sorumluluk sahibi itaat ehlinden kılsın.
iyi niyetle yaptığımız şeyler geçmişi ve geleceği
Bizleri bahsettiği hizmet nimetinin hakkını ve-
bulandıran yanlışlar olabilir.
renlerden eylesin. Seni emanetleri zayi etmeyen
Bu noktada bidatin çirkin mantığını hatır- Allah'a emanet ediyor, bir sonra ki hasbihale
latmak isterim. Bidat sahibi Allah'a daha yakın dek afv ve afiyet içerisinde olmanı temenni edi-
olmak için suret-i sibhi hak olan bir şey ortaya yorum.
çıkarır. Ancak temeli olan bir amel, içinde bir-
çok tehlike barındırır.

• Şeriatın kâmil olmadığı, onun ve benzerleri-


nin tamamlanmasına ihtiyaç duyduğu...
• En hayırlı neslin bidatçi ve benzerleri kadar
Allah'a yakın olmadığı...
• Ve yaptığının Allah katında merdut olması…
Aslında bidat sahibi çok basit bir akıl yü-
rütmesiyle bu hatadan kurtulabilir. Onun gibi
her yıl bir insan bir bidat çıkarsa, müntesipleri
milyarlarla ifade edilen bir dinin hali nice olur?
Ortaya yepyeni bir din çıkar. Her yıl milyarlarca
yeniliğin eklendiği bir şeyin aslı kalabilir mi? Rebî'ul-Evvel
1434

Şubat’13 • SAYI: 13

37
Akaid Notları
Ferhat Cura ferhatcura@tevhiddergisi.com

İstiğase
İstiğase Allah'tan başkasına dua etmek ve
sadece Allah'ın gücünün yeteceği yerlerde,
Allah'tan başkasından yardım talebinde
bulunmaktır.

H er ne kadar zaman ve mekân değişse de


veya uygulamalar farklılık arz etse de ma-
alesef her asırda ve toplumda, özü itibarıyle
yorlar. Bununla beraber aynı kişiler, kanun
koyucu olarak Allah'ı kabul etmeyip, kanun
koyma hakkını kendilerinde görüyorlar. Nasıl
değişmeyen bir takım şirk ve cürümler var ol- mı? Her kabilenin reisi, eşrafı kendi kabilesini
muş ve olmaya da devam etmekte. 1400 yıl önce temsil eder şekilde derme-çatma olan Daru'n
Mekke'de insanlar neden müşrik ve cahil diye Nedve'de toplanır ve orada günlük hayatları-
isimlendirilmişlerse; günümüzde de insanlar nı şekillendirecek yasalar belirleyerek, kanun
aynı nedenlerden dolayı bu isimle müsemma- koyma işlevini gerçekleştirirlerdi. Günümüzde
lanıyorlar. Mesela, Mekkeli müşrikler yaratan, zaman ve mekân çok farklı olsa da, bu mesele-
kâinata düzen koyucu ve rızık veren olarak de bir değişiklik olmamıştır. Toplumumuz aynı
Allah'ı subhanehu ve teâlâ kabul ediyorlardı. Nitekim Mekkeli müşrikler gibi Allah'ın birçok vasfını
Allah bu hakikati Kur'an'nın birçok yerinde zik- kabul etmekle beraber, kanun koyucu olarak
rediyor. Allah'ı değil, belirli dönemlerde oylar vesilesiyle
tayin ettikleri vekilleri kabul etmekte veya ha-
"De ki: 'Göklerden ve yerden sizlere rızık ve- ram ve helal belirleyici olarak örfü kabul etmek-
ren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan tedirler.
kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden
çıkaran kimdir? Ve işleri evirip çeviren kimdir? Ortak işlenen cürüm ve şirklerden bir ta-
diye sorsan. Onlar sana: 'Allah'tır diyeceklerdir. nesi de insanların Allah'tan subhanehu ve teâlâ baş-
Öyleyse de ki: 'Peki siz yine de korkup sakınma- ka varlıklara dua etmeleri, onlardan yardım
yacak mısınız?' "  1
istemeleridir. Nasıl ki önceki toplumlar bir ta-
lepte bulunmak veya bir sıkıntıdan kurtulmak
Dikkat edilirse ayette Mekkeli müşrikler
istediklerinde salih olduklarına inandıkları in-
Allah'ın subhanehu ve teâlâ birçok vasfını kabul edi-
sanlara veya meleklere dua ediyorlarsa; bugün
1. 10/Yunus, 31
insanların şirke düşme sebeplerinden bir tanesi

38
Yine başlarına sıkıntılar geldiğinde veya bela
ve musibetlerle karşılaştıklarında, ölmüş salih
insanlardan, evliyalardan ve velilerden yardım
talebinde bulunmalarıdır. Sıkıntıda olan biri-
nin: 'Medet ya Abdulkadir Geylani' demesi veya
'Himmet ya falan şeyh' vb. cümlelerle Allah'tan
başkalarına dua etmesi buna verilebilecek bir-
kaç örnektir. Bunun en kötüsü ise; yaşayan in-
sanlardan bu yardımı istemeleridir. 2

İstiğasenin Hükmü
Allah'tan başkasına dua etmek ittifakla kü-
für ve şirk amelleri arasına dâhildir. İstiğasenin
küfür olduğunu iki şekilde açıklayabiliriz.

1. İstiğase, Allah'tan başkasına


ibadeti sarf etmektir
Allah ve Rasûlü'nün yanında dua bir ibadet-
tir. Nitekim Allah şöyle der:

"Rabbiniz dedi ki: 'Bana dua edin, size icabet


edeyim. Doğrusu bana ibadet etmekten büyük-
de budur. Yani günümüzde insanlar fayda ve
lenenler; cehenneme boyun bükmüş kimseler
zararı defetmek, dertlerine çare, hastalıkları-
olarak gireceklerdir.' "  3
na deva ve sıkıntılardan kurtuluş yolu bulmak
için Allah'a yönelmiyorlar. Kendileriden önce Bu ayete bakıldığında; ayetin girişinde önce
yaşayan milletlerin düştüğü hataya düşüyorlar. "...Bana dua edin..." daha sonra ise "...ibadetten
Ve artık o hale gelinmiştir ki; insanlar karşıdan yüz çevirenler..." denilerek dua ibadet olarak
karşıya geçerken dahi kendi şeyhinden yardım isimlendiriliyor. Rasûlullah bu ayeti okuduktan
istiyorlar. Allah muhafaza. sonra: "Dua, ibadetin ta kendisidir." 4 demiştir.

İstiğase Ne Demektir? Yine Kur'an'da kendi kavmi arasında geçen


İstiğase duanın bir çeşididir. Bundan dolayı diyaloğu ve berasını gerçekleştirdiği ayetlerin
istiğasenin bilinmesi için duanın mahiyetinin birinde, İbrahim aleyhisselam kavmine şöyle der:
bilinmesi gerekir.
" 'Sizden ve Allah'tan başka ibadet ettikleriniz-
Dua lugat olarak, çağırmak, seslenmek, yar- den kopup ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyo-
dım talebinde bulunmak vb. manalara gelir. rum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz
Şer'i olarak da dua, lugat manasından kopuk de- olmayacağım.' Böylelikle, onlardan ve Allah'tan
ğildir. O da talepte bulunmak, yardım istemek başka ibadet ettiklerinden kopup ayrılınca ona
İshak'ı ve (oğlu) Yakup'u armağan ettik ve her
ve talebin özel manası olarak sıkıntı halinden
birini Peygamber kıldık."  5
kurtarması için yardım istemektir. O zaman is-
tiğase, Allah'tan başkasına dua etmek ve sadece "Allah'ı bırakıp kıyamet gününe kadar ken-
Allah'ın subhanehu ve teâlâ gücünün yeteceği yerlerde, disine icabet etmeyecek şeylere ibadet edenden
Allah'tan başkasından yardım talebinde bulun-
maktır. İnsanların Allah'tan başka kimsenin gü-
cünün yetmediği yerlerde, rızkın genişlemesi ve 2. Allah'tan başka varlıklardan istenen her yardım, buna girer mi?
Hayır, her talep buna dâhil değildir. Burada kastedilen; İslam'ın
bereketlenmesinde, mal/mülkün çoğalmasında, kabul etmediği ve kendisine şirk dediği dua, insanların gücü-
herhangi bir işte başarı elde etmek istemesinde nün yetmediği sadece Allah'ın gücünün yettiği yerlerde insanın,
Allah'tan başkasından yardım istemesidir.
ve daha birçok şeyde Allah'ın dışındaki varlık- 3. 40/Mümin, 60
lardan istemeleridir. 4. Tirmizi
Rebî'ul-Evvel
1434
5. 19/Meryem 48-49

Şubat’13 • SAYI: 13

39
"Sizde olan tüm nimetler Allah tarafındandır.
Sonra size bir musibet geldiği zaman sadece
Allah Kur'an'da birçok yerde O'na dua edersiniz. Allah o sıkıntınızı giderdiği
zaman sizden bir grup yine Allah'a şirk koşma-
bu fiile şirk demektedir. Çünkü ya başlar."  8
müşriklerin hayatlarındaki en
"Allah'ın dışında dua ettikleriniz
ciddi problemlerinden biri buydu. kıtmire(hurma çekirdeğinin dışındaki beyaz
Onlar Allah'tan başka salih perde) bile sahip değillerdir. Şayet onlara dua
olduklarına inandıkları insanlara ederseniz sizi işitmezler. İşitseler dahi icabet
edemezler. Kıyamet gününde sizin bu şirkinizi
dua ederlerdi ve onları Allah ile inkar edeceklerdir."  9
kendi aralarında vesile kılarlardı.
Bu ayetler ve birçok ayet, yapılan bu amelin
mutlak şirk ve küfür olduğunu bize bildiriyor.

daha sapmış kimdir? Oysa onlar, bunların iba- Davamızın sonu, alemlerin Rabbi olan
detlerinden habersizdirler. İnsanlar haşrolun- Allah'a hamddır.
duğu (bir araya getirildiği) zaman, (Allah'tan
başka ibadet ettikleri) onlara düşman kesilirler
ve (kendilerine) ibadet etmelerini de tanımaz-
lar."  6

O zaman bu naslardan anlaşılan şudur; Al-


akaid notları

lah ve Rasûlü'nün yanında dua, ibadetin ta


kendisidir. Öyleyse Allah'tan subhanehu ve teâlâ baş-
kasına dua edenler, Allah'tan başkasına ibadet
etmektedir. Ki ibadeti Allah'tan başkasına sarf
etmenin küfür olduğunda, hiçbir akıl sahibi
ihtilaf etmez. Nasıl namaz, oruç vb. ibadetleri
Allah'tan başkasına sarf edenler kafir oluyorlar-
sa, aynı şekilde duayı Allah'tan başkasına yapan
kişi de kafir olmaktadır.

2. İstiğase, mutlak küfür


olan bir ameldir
Allah Kur'an'da birçok yerde bu fiile şirk
demektedir. Çünkü müşriklerin hayatlarında-
ki en ciddi problemlerinden biri buydu. Onlar
Allah'tan başka salih olduklarına inandıkları in-
sanlara dua ederlerdi ve onları Allah ile kendi
aralarında vesile kılarlardı. Allah şu ayetlerde
bu insanların yaptığı fiile şirk, bu fiili işleyene
de kafir demektedir.

"Elçilerimiz onlara geldiği zaman onların can-


larını alırlar. O Allah'ın dışında dua ettikleri-
niz nerede? Derler ki: 'Onlar kaybolup gittiler
ve kendi nefislerine şahitlik ederek kendilerinin
kafir olduklarını söylerler.' "  7

6. 46/Ahkaf 5-6 8. 16/Nahl, 53-54


7. 7/Araf, 37 9. 35/Fatır, 13-14

40
İlim Meclisi
ekrembulca@tevhiddergisi.com

Ekrem Bulca

Rıfk/Yumuşaklık
Yumuşaklık insanların gönüllerine daha
çok tesir eder ve genel olarak daha faydalı
neticeler doğurmaktadır. Sertlik ve kabalık ise
karşıdakinin hatasını kabul etmemesine ve
bizimle cedelleşmesine sebep olur.

A llah'a hamd Rasûlü'ne salat ve selam ol-


sun…
"Onun ahlakı Kur'an ahlakı idi."  2

Kişinin ahlakını, nefsinin isteklerine veya


Bundan iki sayı önce İslam da güzel ahlakın içinde olduğu bozuk topluma göre belirleme-
önemini ve faziletini yazmaya çalışmış, güzel mesi gerekir. Bu ikisine göre belirlerse, güzel
ahlakı ve çeşitlerini bir sonraki sayımızda ya- ahlak sahibi olması mümkün değildir. Örneğin
zacağımızı belirtmiştik. Araya özel sayının gir- nefis, takdir edilmeyi severken kınanmayı, eleş-
mesinden ötürü konumuza ara vermek zorunda tirilmeyi sevmez. Sevmediği için, kınanacağı
kalmıştık. Bu aydan itibaren kaldığımız yerden zaman yalana başvurmak ister. Eğer kişi bura-
devam edeceğiz inşallah. da nefsinin isteğine göre hareket ederse, güzel
ahlak sahibi olamayacağı gibi bir de kötü ahlak
Güzel ahlak, vahye dayalı olan ahlaktır... Gü- olan yalan onda vasıf haline gelir. Veya toplu-
zel ahlak, Peygamberimizin üzerinde olduğu mu düşünün... İnsanlık şu an her yönden zina-
ve sahabesini de üzerine yetiştirdiği ahlaktır... ya teşvik ediliyor. Eğer kişi toplum buna teşvik
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: ediyor ve insanların geneli de bunu yapıyor diye
zina ederse, güzel ahlak olan iffeti kaybeder.
"Muhakkak ki sen büyük bir ahlak üzeresin."  1
Kişi ancak Kur'an'ın istediği ahlakla ahlak-
Rasûlullah'ın nasıl bir ahlaka sahip olduğu- lanırsa güzel ahlak sahibi olabilir. Bunun ola-
nu soran Urve bin Hişam'a Aişe radıyallahu anha şöy- bilmesi için Kur'an-ı Kerim'de zikredilen güzel
le cevap vermiştir: ahlak çeşitlerini bilmesi gerekir. Kur'an-ı Kerim
bize güzel ahlakı öğretirken farklı metotlar izler.
Rebî'ul-Evvel
1434
1. 68/Kalem, 4 2. Müslim

Şubat’13 • SAYI: 13

41
Bazen onu emreder… Bazen yapmayanları kı- Yumuşak Huyluluk, Birliği ve Bera-
nar… Bazen de örnek olan insanların hayatları- berliği Sağlar
nı beyan ederek teşvik eder…
Allah ve Rasûlü Müslümanlara cemaatleş-
Bu ay güzel ahlak çeşitlerinden ilkini yaz- melerini ve bir emir altında toplanmalarını em-
maya çalışacağız inşallah, o da yumuşaklıktır. retmiş, tefrikayı ve parçalanmayı yasaklamıştır.

"Hepiniz, toptan Allah'ın ipine sarılın parçala-


Yumuşaklık Peygamberlerin nıp ayrılmayın..."  6
Ahlakıdır
Peygamberler en güzel ahlak ile ahlaklan- "Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra
mışlardır. Zaten Allah da subhanehu ve teâlâ insanla- parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Böy-
ra örnek olacakları için güzel ahlak sahibi olan leleri için büyük bir azap vardır."  7
kimseleri Peygamber olarak seçmiştir. Örnek
"Cemaate sarılın, ayrılıktan sakının. Çünkü
olacak olanların kötü ahlak sahibi olmaları şeytan, tek başına kalanla beraberdir. İki kişi-
düşünülemez. Peygamberlerde var olan ve den ise daha uzaktır. Kim, cennetin geniş yerini
Allah'ın Kur'an-ı Kerim'in farklı farklı yerle- istiyorsa cemaatten ayrılmasın."  8
rinde zikrettiği ahlaklardan bir tanesi yu-
muşak huyluluktur. İslam, cemaatleşmeyi emredip ge-
risini bize bırakmamıştır. Bilakis ce-
Allah subhanehu ve teâlâ İbrahim'den maatin devamlılığı için gerekli olan
aleyhisselam bahsederken şöyle diyor:
şeyleri de bize öğretmiştir. Ta ki
cemaatleşme olduktan sonra
"Çünkü İbrahim gerçekten
ilim meclisi

parçalanma olmasın. İslam'ın


yumuşak huylu, yufka yü- Bir müşriğe davet
birlikteliğin devamı için bize
rekli ve kendisini tamamen ederken veya kardeşimize
Allah'a vermiş bir kim- yaptığı bir hatadan ötürü öğrettiği şeylerden bir ta-
seydi."  3 nasihat ederken başarılı olmanın nesi de emirin yumu-
bir yolu da yumuşaklıktan geçme- şak huylu olmasıdır.
ktedir. Yumuşaklık insanların
Şuayb'ın aleyhisselam gönüllerine daha çok tesir eder
kavmi onun için şöyle Allah Teâlâ şöyle bu-
ve genel olarak daha faydalı
diyor: neticeler doğurmaktadır.
yuruyor:

"Şüphesiz sen yumuşak huy- "Allah'ın rahmetinden ötürü


lu ve aklı başında olan bir kimse- sen onlara yumuşak davrandın.
sin."  4 Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın,
şüphesiz etrafından dağılıp giderler-
Yahya aleyhisselam için ise Allah subha- di."  9
şöyle diyor:
nehu ve teâlâ
Ayetten açık bir şekilde anlaşılıyor ki
"Katımızdan ona kalp yumuşaklığı ve temiz- Peygamberimiz aleyhisselam insanları etrafına
lik verdik."  5 yumuşaklığı ile toplamıştır. İnsanlar katı, kı-
rıcı bir insanı Peygamber bile olsa terk ederler.
Bu ve benzeri ayetler yumuşaklığın Peygam- Eğer biz de insanları etrafımıza toplayıp onları
berlerin ahlakı olduğuna işaret eder. Peygam- İslam üzerine eğitmek istiyorsak, yumuşak huy-
berlerin ahlakı olarak zikredilen bu ahlakın, lu olmamız gerekir. Ani müdahaleler veya sert
bizde de olması gerekir. Ve eğer bu ahlak Pey- tepkiler sadece insanların bizden nefret etmele-
gamberlerin ahlakı ise mutlaka bunun bazı fay- rine ve uzaklaşmalarına sebebiyet verir.
daları vardır. Bu faydalardan bazıları şunlardır;

6. 3/Ali İmran, 102


3. 11/Hud, 75 7. 3/Ali İmran, 105
4. 11/Hud, 87 8. İmam Ahmed
5. 19/Meryem, 13 9. 3/Ali İmran, 159

42
Davette ve Nasihatte Yumuşaklık
Çok Etkilidir
Bir müşriğe davet ederken veya kardeşimize
yaptığı bir hatadan ötürü nasihat ederken ba-
şarılı olmanın bir yolu da, yumuşaklıktan geç-
mektedir. Yumuşaklık insanların gönüllerine
daha çok tesir eder ve genel olarak daha faydalı
neticeler doğurmaktadır. Sertlik ve kabalık ise
karşıdakinin hatasını kabul etmemesine ve bi-
zimle cedelleşmesine sebep olur.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor;

"İkiniz Firavuna gidin. Çünkü o, haddini aş-


mıştır. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt
alır yahut korkar."  10

Düşünün! Firavun gibi ilahlık iddiasın-


da bulunan, her daim insanlara zulmeden bir
insana dahi Allah subhanehu ve teâlâ yumuşaklıkla
davet yapılmasını emretmiştir. Çünkü ancak
yumuşaklık onun, Peygamberlerin davetini an-
lamasına ve öğüt almasına sebep olur. Firavun'a
gidip: 'Sen kâfirsin, zalimsin, yalancısın, cehen- "İyilik ile kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en
neme gideceksin' deseler Firavun da kendisini güzel şekilde önle. O zaman, seninle kendisi
savunup: 'Siz bozguncusunuz, toplumu bölmek arasında düşmanlık olan kimse sanki candan
istiyorsunuz' der. Bu şekildeki bir davet metodu bir dost gibi oluverir."  13
ile hiçbir fayda elde edilmez.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yirmi üç yıla
Başka bir ayette ise Allah subhanehu ve teâlâ şöyle yaklaşan Peygamberlik hayatı boyunca in-
sanları dalaletten hidayete, küfürden imana
diyor:
çağırırken insanlara son derece yumuşak dav-
"Firavuna git. Çünkü o pek azmıştır. Ona de ranmış ve en güzel şekilde muamele etmiştir.
ki: 'Sen arınmak istiyor musun? İster misin ki Peygamber aleyhisselam ile Utbe bin Rebia arasın-
sana Rabbine giden yolu göstereyim de korka- da geçen diyalog buna şahitlik eden en güzel ör-
sın.' "  11 neklerden bir tanesidir. Peygamberimiz Utbe'yi
sabırla dinliyor. Konuşmasını bitirdikten sonra:
Soru sorarak yapılan bu davet, son derece "Bitirdin mi ya Ebe'l Velid?", 'Evet' deyince Pey-
gamberimiz ona güzel bir şekilde tebliğ ediyor.
yumuşak, nazik ve muhataba değer veren bir
Ve Utbe etkilenmiş bir şekilde müşrik arkadaş-
hitap tarzı ile yapılmıştır. Bu ayet bize davette larının yanına gidiyor.
yumuşak ve güzel konuşmamız gerektiğini gös-
terir. Kardeşlerimize hatalarını düzeltmeleri için
nasihat ederken de bu şekilde olmamız gere-
Aynısını Allah subhanehu ve teâlâ Peygamber'e de kir. Yumuşaklıkla, merhametle, baba şefkati ile
emretmiştir:
aleyhisselam
kardeşlerimize yaklaşmamız gerekir. Bağırarak
"Sen insanları Allah yoluna hikmetle ve güzel veya hatasını yüzüne vurarak değil... Düşün
öğütlerle davet et."  12 kardeşim! Bizim bir hatamız olduğunda biri
gelse bize bağırsa veya onu yüzümüze vura
vura düzeltmemizi istese hoşumuza gider mi?
Gitmez... Bir de düşün! Eğer Allah subhanehu ve
10. 20/Taha, 43-44
Rebî'ul-Evvel
11. 79/Nazi'at, 17-19 1434
12. 16/Nahl, 125 13. 41/Fussilet, 19

Şubat’13 • SAYI: 13

43
teâlâFiravun gibilerine dahi yumuşaklıkla yak- "Sende Allah'ın sevdiği iki haslet var: Yumu-
laşılmasını emretmişse kardeşlerimize daha da şaklık ve teenni."  17
yumuşak yaklaşmamız gerekmez mi? Kardeşi-
mize bağırarak veya hatasını yüzüne vurarak, Cerir bin Abdullah'tan rivayeten Peygambe-
sadece onların bizi sevmemesine ve bizden nef- rimiz şöyle buyuruyor:
ret etmesine sebep oluruz.
"Rıfktan mahrum olan kişi hayrın tamamın-
Ebu Hureyre'den radıyallahu anh rivayet edildiği- dan mahrum olur."  18
ne göre şöyle demiştir:
Rabbim! Rıfkı sevdiğin gibi bize de sevdir
"Bedevinin biri mescide ihtiyacını giderdi. İn- ve bizi rıfk sahibi kullarından kıl... Allahumme
sanlarda onun üzerine yürümek için ayağa Âmin
kalktılar. Bunun üzerine Peygamber: 'Onu bı-
rakın. İdrarı üzerine de bir kova su dökün. Siz- Davamızın sonu alemlerin Rabbi olan
ler kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştı- Allah'a hamd etmektir.
rıcı olarak gönderilmediniz.' "

Bedevi işini bitirdikten sonra Peygamberi-


miz ona şöyle diyor: "Mescidler bunun için bina
edilmemiştir. Mescidler, Kur'an okumak ve Allah'ı
zikretmek için bina edilmiştir."  14

Peygamberimizin bu tavrı bizim için çok gü-


zel bir örnektir. O insanların hatalı olmalarına
ilim meclisi

rağmen sert, katı bir şekilde müdahale edilme-


sine müsaade etmiyor. Bedevi işini bitirdikten
sonra güzel bir dille ona bunun yapılmaması
gerektiğini anlatıyor.

Son olarak rıfkın/yumuşaklığın faziletiyle


ilgili bazı hadisler zikrederek konuyu bitirece-
ğim:

Aişe radıyallahu anha annemizden rivayeten Pey-


gamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

"Muhakkak ki Allah Refiktir, rıfkı sever. Rıf-


ka verdiği sevabı kabalığa ve diğer şeylere karşı
vermez."  15

Yine Aişe'den radıyallahu anha rivayeten


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

"Bir şeyde rıfk/ yumuşaklık varsa o onu ancak


güzelleştirir. Bir şeyden rıfkın kaldırılması da
onu ancak çirkinleştirir."  16

İbni Abbas'tan radıyallahu anh rivayeten


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Abdu'l Kays oğul-
larından olan Eşecc'e şöyle demiştir:

14. Buhari
15. Müslim 17. Müslim
16. Müslim 18. Müslim

44
Nasihat
abdulmetinaksoy@tevhiddergisi.com
Abdulmetin
Aksoy

Ebeveynlere Karşı
-1- Nebevî Muamele
Bizim nazarımız da ebeveynlerin konumu ne seviyede!
Belki de yok denecek kadar az. İstisnalar olmakla beraber,
"Ebeveynimin benim yanımda yeri ve değeri büyüktür"
diyenlerin sözü gerçek, fakat ameli sanal durumda.

A llah'a hamd, Rasûlü'ne salat, onun yanında


yetişen ve o yol üzerine ilerleyen ehle selam
olsun. Rabbim dünyamızı İslam, ahiretimizi de
edebilmek için Allah subhanehu ve teâlâ ebeveynimizi
bizlere rehber kıldı. İsteseydi bizleri, birilerini
sebep kılmadan direk gökyüzünden dünyaya
cennet mekânlarından eylesin. gönderebilir; tek başına, aile, akraba ve kabile
gibi sosyal çevre olmaksızın yaşamamızı iste-
İnsan, toprağın kendisinde şekil aldığı var- yebilirdi. Fakat Rabbimiz birilerini sebep kılıp,
lıktır. Fışkıran su, onun ham maddesidir. Suya daha sonra bizleri dünyaya gönderiyor. Çünkü
evreler belirleyen Allah subhanehu ve teâlâ Adem'i, insan sosyaldir. Bulunduğu yerde kendisi gibi
alakaya/kan pıhtısına, belirlenmiş bir müh- sosyal fıtrata sahip kişiler olması gerekir. Bu
letten sonra bir çiğnem mudğaya/çiğnem ete nedenle ebeveynler akrabalık, kabile gibi sosyal
çevirmiştir. İnsanı hayrete düşüren bu dehasa çevre için aracı kılınmıştır.
oluşumu Allah subhanehu ve teâlâ şöyle haber verir:
Şöyle düşünelim, herhangi bir nedenle bu-
"Muhakkak biz sizi (atanız Ademi) topraktan lunduğunuz şehri değiştirdiniz. Kendinize yeni
yarattık. Sonra (soyundan gelenleri) meniden, bir şehir merkezi edindiniz. Yaşamınızı artık
sonra alakadan, sonrada şekli belli belirsiz bir orada sürdüreceksiniz. Ama ne o bölgeyi tanı-
çiğnem etten yarattık."  1 yorsunuz ne de maddi yönden gelir sağlayacak
bir işiniz ve çevreniz var. 'Ne yapabilirim?' diye
Ayetteki lafızları kullanarak Peygamber de
kendi kendinize soruyorsunuz. Derken biri
sallallahu aleyhi ve sellem ashabına insanın oluşum aşa-
gelip sizi bir yere götürdü. Size, gerekli perso-
malarını aynı şekilde bildirmiştir.
nelleri yerleştirilmiş, iş düzeni rayına oturmuş,
Dünya, insanın tanımadığı bir evrendir. aylık belli bir cirosu olan büyük bir şirket verdi.
Allah'a hamd olsun ki, anne ve babamız saye- Patron koltuğuna da sizi oturttu. İşi öğrenip, o
sinde bu evrenle tanıştık. Hayat ile mücadele konuda tecrübe sahibi oluncaya kadar da sizin
yanınızda kaldı ve yardımcı oldu. Daha sonra Rebî'ul-Evvel
hiçbir karşılık almadan selam verip yanınızdan 1434
1. 22/Hac, 5

Şubat’13 • SAYI: 13

45
ayrılıp, gitti. Bu saatten sonra bu adama karşı
muamelemizi düşünürsek, elbette bizim naza-
rımızda ondan daha değerli bir kişi olmaz, onu
her yerde güzel sözlerle över ve ona karşı güzel
muamelede bulunuruz. Böyle bir iyiliğe herkes
böyle bir karşılık verir elbette.

Ebeveynlerimiz! Onlar da bizler için aynı


konumdadırlar. Bir oluşumla bilmediğimiz
anne rahmine, oradan da hayalini bile kurma-
dığımız yaşam alanı olan dünyaya geliyoruz.
Tanımadığımız ve bilmediğimiz bir kara parça-
sı. 'Burada ne yapmam gerekiyor?', 'Nasıl yaşayıp davranışın ölçüsünü tutturmada problem yaşa-
hayatıma devam ederim?' gibi soruları sorma- mıştır. Ve halen de yaşamaktadır.
dan, anne ve babanız sizlere, kundaktan bü-
yüyüp, kendi ayaklarınızın üzerinde kalıncaya Şu gerçeği hepimiz bilmeliyiz ki, zaman iler-
kadar belki de ölünceye kadar hem maddî hem leyip, bizler büyüsek de, anne-babamızın yanın-
de manevî yönden destek oluyorlar. Hem de da halen ufak, halen güzel muamele edilecek
hiçbir karşılık beklemeden. Bu süre zarfında da yaştayız. Her zaman değerli ve en iyi şekilde
sizlerin onlara verdiği zahmete hiç çekinmeden, korunması gereken kişiyiz. Fakat bizim naza-
severek katlanıyorlar. Böyle fedakâr aile kuru- rımızda ebeveynlerin konumu ne seviyede?
munun şefkatli reisleri ebeveynlere karşı, nasıl İstisnalar olmakla beraber, 'Ebeveynimin benim
muamele etmemiz gerektiğini bizlerin düşün- yanımda yeri ve değeri büyüktür' diyenlerin sözü
mesi gerekir. Yukarıda verdiğim iş örneğinin gerçek, fakat ameli sanal durumdadır. Gerek-
nasihat

gerçekleşmesi çok uzak olan bir ihtimaldir. Fa- çemiz ne olursa olsun, en ufak meselede anne-
kat anne ve babamızın karşılıksız muameleleri babaya, cariyenin efendisine yaptığı muameleyi
şu anda olduğu gibi gerçek ve hakikattir. çekinmeden yapabiliyoruz.

Anne ve babanın evlatlarına olan sevgi ve Burada dikkatinizi şu hadise çekmek istiyo-
rahmetleri bitmek bilmeyen kaynağın dışa yan- rum:
sımasıdır. Allah'ın subhanehu ve teâlâ dünyada onlar
"Cibril Peygamberimize kıyametin alametleri-
için verdiği en büyük hediye ve ülfet, çocuktur. ni sorduğu zaman, Peygamber: '-bunlardan bir
Onların nazarında dünyada bunu değiştirebi- tanesi- Cariyenin efendisini doğurmasıdır' diye
lecekleri, kıstasını yapacakları başka değerli bir cevap verir."  2
şey yoktur. Hayatları, her şeyleriyle sizin gibi ev-
latlarını korumakla ve iyilik yapmakla geçmiştir. İmam Nevevi rahimehullah bu hadisin şerhinde
Ebeveynler çocuklarına karşı bu denli heyecanlı şunları aktarmıştır: 'Bir görüşe göre bu hadis şu
ve meraklıdırlar. manayı ifade etmektedir: Anne-babaya saygı aza-
lacak, çocuklar ebeveynlere kötü muamele ede-
Anne ve babaların evlatlarına karşı davranış- cekler. Çocuklar annesine sövüp sayacak, dövecek,
ları bundan ibarettir. Burada asıl konumuz ev- kötü ve zor işlerde çalıştıracak, tahkir edecek… O
latların ebeveynlere karşı muamelesidir. Zaten hale gelecek ki anne, cariye hükmüne düşürülecek.'
anne ve babalar yapması gerekenleri ifa etmek İşte bu şekilde cariye, efendisini doğurmuş olu-
için elinden gelen çabayı gösteriyorlar. Önem- yor.
li olan, onların nezaket, hoşgörü, rahmet ve
sabırla yaptıkları güzelliklerin karşılığını verip, Tüyler ürpertici bir hadis-i şerif. Vakıamızı
veremediğimizdir. 'Anne ve babamıza karşı hak düşündüğümüzde kıyametin bu alameti ger-
ve hukuka dikkat edip adaletli olanlardan mı, yok- çekleşmiş durumda. Anne ve babaya cariye ve
sa hüsran ve gaflet içerisinde olanlardan mıyım?' köle muamelesi veya bunlara yakın davranışlar
Bizler için bu soruların cevabı Nebevî muamele sergileniyor. Müslüman veya kâfir, iyi veya kötü
açısından çok önemlidir. Çünkü insan, içli-dış-
lı olduğu, sürekli beraber kaldığı kişilere karşı
2. Müslim

46
evladın hemen hemen hepsi, bu davranışı ya- 'Siz zaten eskiden de böyleydiniz. Sesimizi çıkart-
pıyor. 'Hayır, ben ebeveynime iyi davranıyorum', maya çıkartmaya tepemize çıktınız. Artık öyle
diyebilirsiniz. Bilmelisiniz ki, herkes normal değil. Şimdi sesinizi çıkarmadan evimin köşesinde
durumlarda zaten ailesine güzel davranır. Bu si- oturacaksınız. Fikriniz sorulmadan konuşmaya-
zin ailenize iyi davrandığınızın ölçüsü değildir. caksınız. Zaten bir ayağınız çukura düşmüş, bıra-
Bilakis burada ölçünüz, anormal olan durum- kın biz huzur içerisinde yaşayalım' gibi ebeveyni
larda, tabiri caizse bıçak kemiğe dayandığı nok- tahkir eden, buna benzer efendinin cariyesine
talarda ebeveyninize bütün benliğinizi tutup söylediği cümleler söylüyor.
güzel muamelede bulunmanızdır. Bu ölçünün
zıddını uygulamanız, her ne kadar anne-babaya Kıymetli Kardeşim! Bu örnek sırlar dünyası,
iyi davrandığınızı düşünseniz de, cariye mua- kalp gözü gibi dizilerden aktarılan şeyler değil,
melesi yaptığınızın göstergesidir. bilakis bizlerin hataya düşüp anne ve babamıza
uyguladığımız muamelelerdir. Burada anne ve
Burada 'Ebeveynlere Karşı Nebevî Muamele' babamızın haksız olup, olmaması problem de-
konusuna geçmeden önce gördüğüm ve duy- ğil, elbette herkesin hatası olacaktır. Fakat biz-
duğum kadarınca yaşantımızdan anne-babaya lerin de bu kişilerin üzerine baltayla gidip hem
karşı yaptığımız bazı davranışları alıntı yapıp Allah subhanehu ve teâlâ katında hem de Rasûlü'nün
örneklendirmeye çalışacağım. yanında en büyük hata olanı yapmamız sıkın-
tıdır. Daha farklı bir şekilde olayı sakinleştire-
Öncelikle herkes kendi yaşantısını ve aileye biliriz.
karşı davranışını düşünsün. Bunların her biri
sizin için birer örnek ve ibrettir zaten. Bunlarla Başka bir örnek, anne ve babalar çalışmayan
beraber şu örnekleri zikredebiliriz: veya işine dikkat etmeyen evlatlarına -onları
çok düşündükleri, durumlarının kötü olması-
Bugün evli olup ailesiyle uzun veya kısa sü- nı istemedikleri için- çok karışırlar. Sürekli bir
reli kalanların yaşadığı sıkıntılardan bir tanesi, şeyler anlatırlar. Bu konuda tecrübeleriyle onla-
anne-babayla hanımının geçim sağlayamama- ra yol göstermeye çalışırlar. Ki evlat çalışsın, boş
sıdır. Ceviz kabuğunu doldurmayacak kadar durmasın -Allah onlardan razı olsun-. Fakat biz
önemsiz meselelerden problemler yaşanıyor. evlatlar bu iyiliği suistimal edip hemen: 'Yahu
Misalen, geline göre kaynana ve kayınpeder, ge- yeter, bu da nedir papağan gibi başımda iş iş iş iş...
linin her yaptığı işe karışıyor ve beğenmiyorlar. Dünya batsın bana ne, çalışmıyorum. Gençliğimi
Kaynana ve kayınpedere göre de gelin yaptığı iş- yaşatmadınız, sanki köleyim. Hem size ne benim
işimden, çalışırım çalışmam. İş arıyorum bulamı-
leri gereğince dikkatli ve severek yapmıyor, ken-
yorum, ben ne yapayım. İkide bir bu konuları açıp
disini aile kurumundan görmüyor vs...
moralimi bozmayın' şeklinde söylenmeye baş-
Evlat ortada kalmış, her gün eve geldiğinde lıyoruz. Bu saatten sonra zaten ebeveynler bir
işin yorgunluğu yetmezmiş gibi bir tarafta anne şeyler söylemeye çekiniyor, susmayı tercih edi-
ve babasının gelinlerinden şikayetlerini, diğer yorlar. Böyle bir davranış efendinin cariyesine
taraftan da hanımın kaynanası ve kayınbabası uyguladığı muamele değildir de nedir?
hakkındaki şikâyetlerini dinliyor.
Bunlara benzer vakıamızda birçok örnek gö-
Taraflı olan evlat hemen anne ve babası- rüyoruz. Her biri bir diğerinden daha tehlikeli
na kızmaya başlıyor: 'Yaşınız ilerlemiş, şu anda ve çirkef davranışlar. Rabbim bizleri bu durum-
size bakacak olan gelininiz. Onunla iyi geçinme- dan muhafaza eylesin. Hakkı, hakkıyla yaşama-
ye çalışın. Haklı olsanız bile alttan alın. Böyle her yı, ebeveynlerimize adaletle muamele etmeyi
meseleye karışıp tatsızlık çıkarmayın. Benim de nasip etsin.
huzurumu kaçırdınız. Bu ev onun sayılır. Onun
dediği şeyler de bu evde geçerlidir. Rahat durma- Bir sonraki sayımızda anne-babaya 'Nebevî
yacaksanız kendi evinize gidebilirsiniz' gibi ezici muamele nasıl olmalıdır?' konusunu yazmaya
cümleler kullanıyor. Her meselede anne ve ba- çalışacağım.
basını hatalı gördüğü için, onlar bir şeyler söy-
leseler de bir anlam ifade etmiyor. Hemen anne Selam ve dua ile… Davamızın sonu alemle- Rebî'ul-Evvel
rin Rabbine hamd etmektir. 1434
ve babasının geçmişte yaptığı hatayı zikrediyor:

Şubat’13 • SAYI: 13

47
Cihad Yolunun Sabiteleri Çeviri Makale

İkinci Sabite:
Cihad Şahıslara Bağlı Değildir! -1-
Bugün görünen şu ki, İslam ümmeti sözleri
ile olmasa da lisan-ı halleri ile cihadı
şahıslara bağlamaktadır.

B ugün görünen şu ki, İslam ümmeti sözleri


ile olmasa da lisan-ı halleri ile cihadı şahıs-
lara bağlamaktadır. Hatta bazen Müslümanların
tacaktır. Cihad yolunda yürümek ve kendisini
buna adamak isteyen herkese en önemli ruhsal
ve menhecî engel olacaktır.
büyük bir kesimi sana: 'Bu din, Allah'ın dinidir.
Bu dinin hizmetkârı öldüğünde, Allah kendi dinini Allah subhanehu ve teâlâ Muhammed sallallahu aleyhi
savunacak bir hizmetçi yaratır' diyecektir. Fakat ashabını sadece kendi zatına ve dinine
ve sellem

bu sözü vakıaya uyguladığımızda, bu menhecin bağlı olmaları konusunda terbiye etmiştir. On-
hayatımıza uygulama adımlarına dahi ulaşama- lara, şahıslara bağlı kalmanın batıl bir menhec
dığımızı görürüz. olduğunu, bunun ameli o kişiye bağlamaya, o
kişinin hayatının son bulmasıyla amelin de son
Bugün edebiyat ve hutbeleri çerçevesinde bulacağı düşüncesine götüreceğini açıklamış-
İslam ümmetinin haline bakıldığında, azımsan- tır. Allah subhanehu ve teâlâ sahabeyi kendileri gibi
mayacak kadar çok kimsenin, olayları kişilere/ olan şahıslara bağlı kalmaktan sakındırmıştır.
şahıslara bağladığı görülecektir. Bu da sadece Hatta onları, şiarlarını bağladıkları ve Allah'ın
cihad alanında olmayıp, bunun yanında davet, yarattıklarının en şereflisi olan Muhammed bin
ıslah, emri bi'l maruf nehyi ani'l münker vd. Abdullah'a sallallahu aleyhi ve sellem bağlı kalmalarını
alanlara kadar sirayet etmiştir. dahi yasaklamıştır. 1

Bu fasılda bizim için önemli olan cihadın


1. Şeyh, her ne kadar bu maddeyi cihad cemaatleri için zikretse de,
fertlere ve komutanlara bağlı olmadığını doğ- bu durum davet vb. alanlarda hareket eden cemaatler için de
rulamaktır. Cihadı şahıslara bağlamak -ister geçerlidir. Hangi sahabe olursa olsun hareket, akide ve menhec
harcıyla bir arada tutulmalıdır. Bunun icrası liyakat sahibi bir
komutanlar, ister mücahidler olsun- Müslü- lidere bağlıdır. Lidere bağlılık şahsından dolayı değil, akide ve
manların sahip olduğu cihad/mücadele akide- menhec üzere insanları bir arada tuttuğu içindir. Sevilen şahıs
ne kadar sevilirse sevilsin, o şahsın Rasûlullah sallallahu aleyhi
sinin köklerini sarsan büyük bir felaket olarak ve sellem kadar olamayacağı güneş gibi açıktır. Allah, Peygambe-
addedilir. Buna bağlı olarak cihadın şahıslara ri sallallahu aleyhi ve sellem için dahi bu ayeti indirmişse, diğer
cemaaî yapılanmaların kendi önderlerine endeksli bir hareket
bağlanması, cihadın sürekliliği ve tüm zaman- benimsemeleri, şahsa dayalı bir menhece sahip olmaları kadar
abes bir durum olamaz. Lider öldüğünde veya hareketten geri
larda ıslah edici olduğu düşüncesini zayıfla- kaldığında insanlar canlılık ve azimlerini yitiriyorsa orada suni

48
Allah subhanehu ve teâlâ Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem sir etti ve Rasûlullah'ın öldürülmüş olduğuna
şahsına bağlı kalmalarını onlara yasaklamıştır. inanarak Allah'ın birçok Peygamber hakkında
anlattığı üzere onun da öldürülmüş olabileceği-
"Muhammed, ancak bir Peygamberdir. Ondan ni kabullendiler.
önce de Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o
ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dini- Böylece bir durgunluk, zayıflık ve harpten
nize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, çekilme duygusu ortaya çıktı. Bunun üzerine
Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah subhanehu ve teâlâ Rasûlü'ne: "Muhammed,
Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır."  2 ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de nice
Peygamber gelip geçmiştir." 3 buyuruyor. O size
Bu ayet sahabeyi radıyallahu anhum terbiye etmek, Peygamberlikte de, öldürülmesinin mümkün
onları ibadetleri ifsat eden -bir ameli şahsa bağ- olduğunda da bir örnektir.'
lamak gibi- fasit menheçten sakındırmak için
nazil olmuştur. Ameli şahsa bağlamaktan kasıt, İbni Ebu Necîh babasından rivayet ediyor:
Allah'a ortak koşmak değildir. Bu küçük veya 'Muhacirlerden birisi ensardan kan revân içinde
olan birine uğrayıp; 'Ey falan Muhammed'in
bazen büyük şirk olabilir. Bizim buradaki
sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldüğünü duydun
kastımız amelin şahıslara bağlılık göster- mu?' diye sordu. Ensar'dan olan o kişi; 'Eğer
mesidir ki, bu da Müslümanın bu ibadeti Muhammed öldürüldüyse hak dini bize
-özellikle cihadı- ancak Allah'ın falan tebliğ etti. Dininiz uğruna vuruşun',
adamı bu işi yapanların başına ge- dedi. Bunun üzerine: "Muhammed,
tirmesiyle başarılı olduğunu, iler- sadece bir Peygamberdir..." âyeti
lediğini ve bir şeyi gerçekleştir- nazil oldu.'
diğini düşünmesidir. İşte bu
durum, Allah'ın yasakladığı Bu hadisi Beyhakî
Bizim buradaki
menhecin en basit portre- kastımız amelin Delâilü'n-Nübüvve'sinde ri-
sidir. Allah subhanehu ve teâlâ şahıslara bağlılık gösterme- vayet eder.
Rasûlullah'ın sallallahu sidir ki, bu da Müslümanın
aleyhi ve sellem ashabını bu ibadeti -özellikle cihadı- an- Sonra Allah subha-
cak Allah'ın falan adamı bu işi nehu ve teâlâ kendileri-
bundan sakındır- yapanların başına getirmesiyle ne za'f ve durgunluk
mıştır. Müfessirlerin başarılı olduğunu, ilerlediğini gelenleri kınayarak:
bu ayet hakkındaki sözleri ve bir şeyi gerçekleştirdiğini
söylediklerimizi açıklığa ka- düşünmesidir. "Şimdi o ölür veya öldürü-
vuşturduğu gibi, dini kesin lürse geriye mi döneceksiniz?
bir şekilde terk etmeye veya Kim geriye dönerse Allah'a hiç
amelin zayıflamasına sebep olacak bir zarar vermez. Allah kendisine
bu menhecin tehlikesini de açıkla- itâatta kâim olmak, dini yolunda
maktadır. muharebe etmek, ölü olsun diri olsun
Rasûlüne uymak suretiyle şükredenle-
İbni Kesir rahimehullah geçen ayetin tefsi- rin mükâfatını verecektir." 4 buyuruyor.
rinde şöyle der:
Sahîh, Müsned, Sünen ve diğer İslamî kitap-
' 'Uhud günü Müslümanlardan bir kısmı boz- larda kesinlik ifade eden müteaddit tarîklardan
guna uğrayıp bir kısmı da öldürülünce şeytan rivayet edilen ve bizim, Ebubekir ve Ömer'in ra-
şöyle seslendi: 'Haberiniz olsun ki Muhammed dıyallahu anhuma müsnedlerinden naklederek zikret-
öldürüldü!', İbn Kamîe de müşriklerin yanına tiğimiz hadise göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sel-
dönüp onlara: 'Muhammed'i öldürdüm', dedi. lem vefat ettiğinde Ebubekir radıyallahu anh bu ayet-i
kerimeyi okumuştur.
Halbuki Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem sade-
ce vurmuş ve mübarek başından yaralamıştı. Buhari diyor: "Bize Yahya b. Bükeyr Aişe'den
rivayet etti ki; o şöyle haber verdi: 'Ebu Bekr,
Bu (haber), insanlardan birçoğunun içine te- Sünh denilen yerdeki evinden atla geldi, atın-

Rebî'ul-Evvel
ve balon misali bir hareket var demektir. -Çeviren- 3. 3/Ali İmran, 144 1434
2. 3/Ali İmran, 144 4. 3/Ali İmran, 144

Şubat’13 • SAYI: 13

49
geriye dönmeyeceğiz. Yine eğer o ölür ya da öl-
dürülürse, o ne için savaşmışsa o yolda ölünce-
ye kadar savaşacağız. Vallahi ben onun kardeşi,
dostu, amcası oğlu ve vârisiyim. Ona benden
daha lâyık kim vardır?'

Allah subhanehu ve teâlâ:

"..Allah'ın izni olmadıkça hiç bir kimseye öl-


mek yoktur." buyuruyor.

Herkes ancak Allah'ın kaderi ile ve Allah'ın


kendisi için koymuş olduğu süreyi doldurduk-
dan indi ve mescide girdi. Kimseyle konuşma- tan sonra ölür. Bunun içindir ki: "Bir canlıya
yarak Aişe'nin yanına girdi. Rasûlullah'ı sıvaz- ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması
ladı. Rasûlullah'ın üzeri Yemen kumaşından da mutlaka bir kitaptadır."  5
bir elbiseyle örtülüydü. Yüzünü açtı, üzerine
kapanıp öperek ağladı, sonra şöyle dedi: 'Anam, "O'dur sizi bir çamurdan yaratan. Sonra size
babam sana feda olsun, Allah'a yemin olsun ki, bir ecel tayin eden. Bir de O'nun katında belli
Allah sende iki ölümü cem etmedi. Senin için bir ecel vardır." 6 ayetlerinde de geçtiği üzere Al-
yazılan ölüme gelince; işte sen o ölümü tattın.' " lah subhanehu ve teâlâ burada da: "O, vadesiyle yazıl-
mış bir yazıdır." buyuruyor.
Zührî anlatıyor: "Bana Ebu Seleme, İbni
Abbâs'tan nakletti ki: 'Ömer insanlarla ko- Bu ayette (muharebeden) korkanlar cesaret-
nuşurken Ebubekir dışarı çıktı ve: 'Otur ey
çeviri makale

lendirilmekte ve harbe teşvik edilmektedir. Zira


Ömer', dedi. Ömer oturmadı. Etrafındakiler de gerek atılganlık gerekse harpten geri durmak
onu bırakarak Ebubekir'e döndüler. Ebubekir ömrü ne kısaltır ne de uzatır.
Allah'a hamd, Rasûlü'ne salattan sonra: 'Kim
Muhammed'e tapıyorsa; bilsin ki Muhammed Nitekim İbni Ebu Hatim diyor: "Bize Abbâs
ölmüştür. Kim Allah'a ibâdet ediyorsa bilsin ki İbn Yezîd... Habîb İbn Suhbân'dan rivayet etti
Allah diridir ve asla ölmez. Allah Teâlâ: "Mu- ki, o şöyle nakletmiş: 'Müslümanlardan birisi
hammed sadece bir Peygamberdir... Allah şük- -ki Hucr İbn Adiyy'dir- Dicle nehrini kastederek:
redenlerin mükâfatını verecektir." buyuruyor', (Karşımızdaki) şu düşmana ulaşmanıza şu bir
dedi." damlacık su mu engel oluyor? 'Allah'ın izni ol-
madıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. O vade-
İbni Abbas der ki: "Allah'a yemin ederim ki; siyle yazılmış bir yazıdır.' dedi ve atını Dicle'ye
Ebubekir okuyuncaya kadar insanlar, Allah'ın sürdü. O atını sürünce diğerleri de atlarını sür-
böyle bir ayet indirdiğini sanki bilmiyorlardı. düler. Düşman onları görünce: Bunlar deli, de-
Tüm insanlar böylece bu ayeti Ebubekir'den diler ve kaçtılar.' '  7
duymuş oldular da, duyan herkes onu okuma-
ya başladı." Zadu'l Mesir'in sahibi 8 bu ayetin tefsiri hak-
kında şöyle der: 'Allah'ın "Muhammed ancak
Saîd bin el-Müseyyeb, Ömer'in radıyallahu anh
bir Rasûl'dür" kavli hakkında;
şöyle dediğini haber verir:
İbni Abbas radıyallahu anh şöyle demiştir: "Uhud
"Ebubekir'in bu ayeti okuduğunu duyunca günü şeytan "Muhammed öldürüldü" diye ba-
hayretimden dona kaldım, ayaklarım, vücudu- ğırdı. Bazı kimseler de: 'Eğer o öldü ise kendi
mu taşıyamadı da olduğum yere çöktüm." ellerimizle onlara gideriz. Çünkü onlar bizim
akrabalarımız, kardeşlerimizdir. Eğer Muham-
Ebu'l-Kâsım Taberânî diyor: 'Bize Ali îbn med yaşıyor ise biz asla hezimete uğramayız'
Abdülazîz'in... İbni Abbâs'dan naklettiğine
göre, Ali radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem henüz hayatta iken: "Şimdi o ölür veya
öldürülürse geriye mi döneceksiniz?..." ayetini 5. 35/Fatır, 11

okur ve şöyle derdi: 'Allah'a yemin ederim ki; 6. 6/En'âm, 2

biz, Allah bize hidayet bağışladıktan sonra asla 7. İbni Kesir'in sözleri burada son bulmaktadır.
8. Abdurrahman İbnu'l Cevzi'dir. -Çeviren-

50
diyerek kaçma fırsatı buldular ve ardından bu öldürülmezdi.' Başkaları da: 'Allah size fetih verin-
ayet indi." ceye ve O'na kavuşuncaya kadar Peygamberinizin
savaştığı gibi siz de savaşın.' Bundan sonra da bu
Dahhak ise şöyle demiştir: "Münafıklardan ayet indi. Rebi' b. Enes, bu rivayete şunu ekleyerek
bir grup, 'Muhammed öldü! Önceki dininize demiştir ki: 'Muhacirlerden bir adam kanlar için-
geri dönün!' dedi ve ardından bu ayet indi." deyken, Ensar'dan olan bir adamın yanına gitti ve
dedi ki: 'Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem öldürül-
Katade de şöyle demiştir: "İnsanlar, 'Eğer o düğünü duydun mu?', Ensar'dan olan adam: 'Eğer
Peygamber olsaydı öldürülmezdi' dediler."  9 Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldü ise, da-
vetini yapmıştır. Siz de dininiz için savaşın' dedi ve
Fethu'l Kadir isimli eserin sahibi bu ayet hak- ardından bu ayet indi."
kında şöyle der: ' "Muhammed ancak bir Pey-
gamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip Esbât'ın, Suddî kanalından olan rivayetinde
geçmiştir" ayetinin iniş sebebi şudur: Nebi sallalla- ise Uhud günü olan kıssayı aktardıktan sonra
hu aleyhi ve sellem Uhud günü yaralandığında şeytan
şunları der: "İnsanlar arasında Muhammed'in
'Muhammed öldü' diye bağırdı. Bunun üzerine sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldüğü yayılınca bazıla-
bazı Müslümanlar umutlarını yitirdiler. Hatta rı: 'Keşke Abdullah b. Ubeyy bize elçi olsa da Ebu
içlerinden biri: 'Muhammed öldü. Teslim olun. Süfyan'dan bizim için eman alsa. Ey insanlar öldü-
Zira savaştığınız kimseler kardeşlerinizdir' dedi. rülmeden önce kavminize geri dönün' dedi. Enes
Başka biri de: 'Eğer o Peygamber olmuş olsay- bin Nadr ise şöyle dedi: 'Ey insanlar! Eğer Muham-
dı öldürülmezdi' dedi. Allah da bunun üzerine med sallallahu aleyhi ve sellem öldü ise, Muhammed'in sal-
onlara bunun cevabını verip, onun da bir Pey- lallahu aleyhi ve sellem Rabbi ölmedi ya! O halde dininiz
gamber olduğunu, ondan önce Peygamberlerin uğrunda savaşın!' Daha sonra Rasûlullah sallallahu
gelip geçtiğini, onların gittiği gibi onun da gide- aleyhi ve sellem bir kayanın başına kadar geldi. İnsanlar
ceğini haber verdi. Daha sonra Allah subhanehu ve onun başına toplandı. Bunun ardından 'Muham-
teâlâ: "Eğer o ölür veya öldürülürse geriye mi dö-
med öldürüldü' diyenlere, "Muhammed ancak bir
neceksiniz?" buyurmuştur. Yani, o öldüğü veya Peygamberdir" ayeti indi."
öldürüldüğünde nasıl mürted olup, onun dinini
bırakacaksınız? Bunun yanında Rasûllerin ge- İbni İshak ise şunu aktarır: "Enes bin Nadr
lip geçtiğini, Peygamberlerini ölüm veya öldü- ellerinden silahlarını atan muhacir ve ensar top-
rülerek kaybettikleri halde onlara tabi olanla- luluğunun yanına gelerek, 'Sizi oturtan şey nedir?',
rın dinlerini bırakmadıklarını da biliyorsunuz. dedi. Onlar, 'Rasûlullah öldürüldü' dediler. Enes
"Kim topuklarının üzerinde dönerse" yani sa- bin Nadr ise: 'Ondan sonra yaşayıp da ne yapa-
vaşa arkasını döner ve İslam'dan irtidat ederse caksınız?! O ne uğrunda öldüyse, siz de onun uğ-
Allah'a zararın tek bir çeşidini veremez. Ancak runda ölün!' Sonra insanlar savaşa katılıp, öldürü-
kendi nefsine zarar verir. "Allah şükredenlere lene kadar savaştılar."
karşılığını verecektir" Yani, sabrederler, savaşır-
lar, şehid olurlar. Çünkü bununla Allah'ın ken-
dilerine bahşettiği İslam nimetine şükrederler.
Kim kendisine emredileni yaparsa, şüphe yok Yusuf El-Uyeyri rahimehullah
ki Allah'ın kendisine verdiği bu nimete şükret-
miştir.'  10 (Devam Edecek…)

El-Ucâb Fi Beyani'l Esbab isimli eserin sa- Tevhid Dergisi İçin Çevrilmiştir.
hibi şöyle der: 'Allah'ın "Muhammed ancak bir
Peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip
geçmiştir" sözüne gelince:

Taberi, Said b. Urve, Rebi' b. Enes yolu ile


olan rivayetinde şöyle der: "Uhud günü Peygam-
ber sallallahu aleyhi ve sellem kaybolduğunda bazı insan-
lar şöyle dediler: 'Eğer o Peygamber olmuş olsaydı

Rebî'ul-Evvel
9. Zadu'l Mesir 1434
10. Fethu'l Kadir c:1, s:385.

Şubat’13 • SAYI: 13

51
Menhec Notları
Yiğit İnan yigitinan@tevhiddergisi.com

Cihad ve Davet İnsanlar Sadece


Allah'a İbadet Etsinler Diye Yapılır
Cihad, Allah'ın bu hakkını gasp etmeye çalışan zalimlere
karşı sürdürüldüğü zaman, daha köklü bir mücadele
ortaya konulup mücadelede herhangi bir eksen kayması
meydana gelmeyecektir -Rabbimizin dilemesi müstesna-.

K ur'an-ı Kerim'e baktığımızda Allah'ın subha-


insanları bir tek amaç için yarat-
nehu ve teâlâ
tığını görmekteyiz. Allah subhanehu ve teâlâ yaratılış
edilmesi gereken merci de odur. Ancak bu söz
verme sahnesini hiçbirimiz hatırlamamaktayız.
İşte Allah subhanehu ve teâlâ rahmetinden dolayı, in-
amacımızı Zariyat Suresi'ndeki şu ayette bizlere sanların bu sözü verdiklerini onlara hatırlatma-
bildirmektedir: sı için insanlardan olan bir elçi, bir Peygamber
göndermiştir. Bu Peygamberler kavimlerine
"Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk/ Allah'a vermiş oldukları bu sözü hatırlatmış-
ibadet etsinler diye yarattım."  1 lar ve birer insan olmaları hasebiyle vefat edip
Rabblerine dönmüşlerdir.
Rabbimizin Kitabı olan Kur'an'da daha yara-
tılmadan önce bu hakikate bağlı kalmamız adı- Allah subhanehu ve teâlâ yine sonsuz rahmetinin
na vermiş olduğumuz sözden bahsetmektedir. bir tecellisi olarak bu ibadet görevini hatırlat-
Araf suresinde de şöyle buyurmaktadır; mak amacıyla Peygamberlerin kavimlerine
iletmiş olduğu mesajları kitaplaştırmak sure-
"Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik
tiyle, bu mesajları ebedi hale getirmiştir. Ta ki
demeyesiniz diye Rabbin Âdemoğullarından,
insanların Allah'a hesap verdikleri gün suna-
onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, on-
ları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: 'Ben si- cakları bir mazeretleri kalmasın ve biz bundan
zin Rabbiniz değil miyim?', (Onlar da): 'Evet habersizdik demesinler diye Allah subhanehu ve teâlâ
(buna) şâhit olduk', dediler."  2 böyle takdir buyurmuştur. Bu mesajı ileten son
Peygamber ise Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem
Hepimiz Allah'a subhanehu ve teâlâ O'na kul ol- idi. Allah'ın insanlara ilettiği ibadet veya kulluk
mak adına söz verdik. Allah'ın subhanehu ve teâlâ mesajını içeren kitap ise önceki kitapların aksi-
Rububiyetine/Rabbliğine dair vermiş olduğu- ne hiçbir tahribat ve tahrifata uğramamış olan
muz bu söz, aslında O'na kul olacağımıza dair Kur'an-ı Kerim'di.
verdiğimiz sözdür. Çünkü Rabb kim ise, ibadet
İnsanların ancak kendisinin yerine getiril-
1. 51/Zariyat, 56 mesi ile Müslüman olabilecekleri 'La ilahe il-
2. 7/Araf, 172 lallah' kelimesinin ifade etmiş olduğu mana da

52
bizim Allah'a söz verdiğimiz, Peygamberlerin
davet ettiği ve kitaplarda yerini bulan kulluk
vazifesi ile paraleldir. Bu kelime 'Allah'tan başka
ibadeti hak eden yoktur' manasını ifade etmekte-
dir. Bu ise kulluk vazifesinin sadece Allah'a ya-
pılmasını gerektirmektedir. Kulluk ise hayatın
sadece belli alanlarında değil hayatın tamamın-
da yerine getirilmesi gereken bir sorumluluktur.
Nitekim Allah subhanehu ve teâlâ ayette şöyle buyur-
maktadır;

"De ki: 'Namazım, ibadetlerim, hayatım ve


ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir.' "  3 kanlar, dökülen terler ve binbir imkânsızlık
içerisinde verilen uğraşlar boşa gidecek, Müs-
Hayatın ve ölümün sadece Allah'a adanma- lümanların mücadele azmi kırılacaktır. Mese-
sı kulluk vazifesinin yerine getirilmesidir. Bu lenin daha net anlaşılabilmesi için buna örnek
ayeti okuyan bir kişinin kulluğu belli zaman ve vermekte fayda vardır.
mekânlara hasretmesi veya hapsetmesi büyük
bir yanılgı olacaktır. Cihad eden taife cihad ederken verdikleri
mücadelenin merkezine 'insanlara yapılan zu-
Buraya kadar aktardıklarımız hemen hemen lümleri ortadan kaldırmak' şeklinde tarif edebile-
çoğumuzun bildiği bir takım bilgilerdi. Bu bil- ceğimiz bir gayeyi yerleştirirse, bu mücadelenin
gileri hatırlattıktan sonra bu bilginin pratize şekli ve sonucu değişiklik arz edecektir. Buna en
edilmiş halini, yani Müslümanın yürüdüğü yol- güzel örneği Filistin meselesinden verebiliriz.
da menheci olarak hayatına geçirmesi gereken Yahudiler ve Hristiyanlar birbirlerine olan kin-
asıl meselemize değinebiliriz. lerine rağmen Müslümanlara karşı tek yumruk
olarak ciddi manada zulmetmekte; yaşlı, kadın,
Müslüman aksiyoner kimliğe sahip olan çocuk demeden katletmektedir -Rabbimiz tüm
kişidir. Kimi zaman davet alanında Rasûllerin mustazafların yardımcısı olsun-. Yahudi ile olan
yıllarca kavimlerine aktardığı hakikatleri, kı- savaşı, zulüm ekseninde ele alanların halini bu-
nayanın kınamasından korkmadan insanlara gün maalesef müşahede etmekteyiz. Maalesef
anlatır, kimi zaman ise bu davet ile insanların bugün aynı taifenin sözüm ona demokratik
arasına set olan, Müslümanlara zulmeden kü- haklar, devletsel statü kazanmak, tüm dünya
für ehline karşı cihad eder. Kimi zaman onu bir devletleri tarafından tanınmak gibi tamamen
sokakta karşılaştığı birine davet yaparken, kimi kof, küflenmiş ve kokuşmuş gündemler peşin-
zaman dağlardaki bir mağarada kâfir ile müca- de olduğunu görmekteyiz. Binbir umutla, bir
dele ederken, kimi zaman da Rabbinin rızası küfür birliği olan Birleşmiş Milletler'de kendi-
doğrultusunda yaşamak için kendi vatanını terk lerine bir statü belirleme kaygısı içerisinde ol-
etmiş bir halde gurbette görebiliriz. Yani Müs- duklarını ve daha düne kadar verilen bu statü
lüman, hayata bilfiil müdahil olan kişidir. Lakin ile göğüslerini kabarta kabarta gurur duydukla-
burada bilinmesi gereken nokta -ister cihad rına esefle şahit olmaktayız. Kâfirlerin kendile-
ederken olsun isterse de davet ederken olsun- rine vermiş oldukları bu hediyeden(!) mutluluk
mücadelenin asıl gayesinin ne olduğudur. İster duyuyorlardı. Çünkü artık zulme uğrayan maz-
davet olsun ister cihad olsun asıl gaye, insan- lumun intikamını alacaklardı. Ama değişen bir
ların fıtratlarına geri dönmelerini, yani Allah'a şey olmadı. Roller aynı şekilde idi; zalim aynı
kul olmalarını sağlamaktır. Bu gayeyi taşımayan zalim, mazlum ise aynı mazlumdu. Mücadele
ameller tecrübe ile sabittir ki mücadele sahasın- ederken belirlenen gaye, mücadelenin şeklini
daki Müslümanlara hüsran ve zarar olarak geri ve sonucunu değiştirmişti. Halkının intikamını
dönmüştür. Eğer mücadele ederken gaye, saha- almak ve akıtılan mazlum kanının hesabını sor-
benin tayin ettiği gibi tayin edilmezse akıtılan mak gayesiyle eline silah alan Hamas, bir anda
kendisini demokratik bir seçimle parlamentoda
Rebî'ul-Evvel
bulmuştu. Artık bu silahı demokratik sistemi- 1434
3. 6/Enam, 162

Şubat’13 • SAYI: 13

53
ni muhafaza etmek ve Birleşmiş Milletler'deki Gayenin yeryüzünde kullara kulluğu kal-
konumunu sağlamlaştırmak için kullanıyordu. dırmak olmadığı yerlerde mücadele, yapısı ve
Nitekim Hamas, Filistin'de kendi iktidarını ta- sonucu itibariyle değişikliğe uğrayacaktır. Bunu
nımayıp İslamî talepleri karşılayacak İslamî bir belirgin bir şekilde mücadelenin cihadi kana-
imaret/emirlik/yönetim kurma teşebbüsünde dında müşahede edebiliriz. Cihad dinin zirve
bulunanları tabiri caizse kılıçtan geçirmişti. noktasıdır. Allah ve Rasûlü bu amele ve onun
ehline sayısız övgülerde bulunmuştur. Sayısız
Hâlbuki mücadele sahasında olan Müslü- övgülere mazhar olmuş bu amel, şeytanın gö-
manların Yahudi ile olan savaşı, en büyük zul- zünden kaçmamıştır. Şüphesiz ki şeytan zirve
mü ortadan kaldırmak gayesiyle yapılan bir olan amellerde daha fazla enerji sarf edip, bü-
savaş olmalıydı. Şüphesiz en büyük zulüm de tün mesaisini yapılan ameli batıl kılmaya harcar.
Kur'an'ın tabiriyle 'şirk'tir. Ku'ran, Allah'a kullu- Siyere baktığımızda bütün fitnelerin veya ayrı-
ğu bir kenara bırakıp yeryüzünde kullara kullu- lıkların cihad saflarında meydana geldiğini gö-
ğu yaygınlaştıranları en büyük zalimler olarak rürüz. Çünkü karşımızdaki düşman, bu ameli
isimlendiriyor. Cihad, Allah'ın bu hakkını gasp batıl kılmaya kararlıdır. Muhakkak ki bu ameli
etmeye çalışan zalimlere karşı sürdürüldüğü za- batıl kılarken de şeytanın takip ettiği bir men-
man, daha köklü bir mücadele ortaya konulup heci, bir yöntemi bulunmaktadır. Ya mücahidin
mücadelede herhangi bir eksen kayması meyda- ihlasını zedeler onca akıtılan kanı, verilen mü-
na gelmeyecektir -Rabbimizin dilemesi müstes- cadeleyi, sıkıntıları hiç eder; ya da cihad ame-
na-. Aynı durum davet sahası için de geçerlidir. liyesini asıl gayesinden saptırır. Şeytan gayeyi
Davet eden taife davet ederken 'insan toplama' saptırdığı zaman büyük bir zafere ulaşmış de-
merkezinde gayeyi belirlerse, davet eden kimse mektir. Çünkü gayesinden uzaklaşmış cihadî bir
menhec notları

de davet edilen şey de bir süre sonra ciddi bir mücadele her yönüyle değişikliğe uğrayacaktır.
tahrifat ve tahribata maruz kalacaktır. Gayesi Gaye siyasi gücü ele geçirmek olursa, cihadın
bu olan insanların sırf kitleleri kaybetmemek şeklinin değişmesi kaçınılmazdır. Sonuç olarak
adına dini ve kendilerini nasıl yozlaştırdıkları- ise bir cahiliye düzeni yıkılıp, yerine başka bir
nı görmekteyiz. Kitleleri meydanlarda toplayıp cahiliye düzeni kurulacaktır.
kendilerine olan bağlılıklarını tazelemek adına
'kutlu doğum' kutlamaları sergilediklerine şahit Bu sebeple Müslümanların İslamî müca-
oluyoruz. İnsanları kaybetmemek için bir takım delenin her merhalesinde bir hedef kontrolü
bidatları terk edemediklerini duymaktayız. Bi- yapmaları gerekmektedir. Mücadele Allah ve
dat meselesinde bu gevşekliği ve lakaytlığı gös- Rasûlü'nün istediği gayeye yönelik olmadığı
teren topluluğun, şirk meselesinde hassasiyet zaman, Müslümanların enerjileri boşa gidecek-
göstermesi mümkün değildir. Nitekim bahse- tir. Allah subhanehu ve teâlâ cihad ederken de davet
dilen grup, mücadelesini demokratik yollardan ederken de gayeyi belirlemiştir. Bu gaye de yer-
sürdürmeyi uygun görerek partileşme süreci yüzünde otoriteyi Allah'a has kılıp, fitneyi yani
içerisine girmiştir. Ve bu insanların meydanlara şirki yeryüzünden kaldırmaktır.
topladıkları kalabalıkları nasıl da övünerek an-
lattıklarını işitmekteyiz. Gaye insan toplamak Dualarımızın sonu alemlerin Rabbi olan
olunca, haliyle övünülecek şeyler de bu kadar Allah'a hamd etmektir.
basitleşebiliyor.

Hâlbuki davet de aynen cihad gibi tek mak-


sat uğruna ifa edilen bir ameldir. O maksat da
insanları birbirlerine kul olmaktan uzaklaştırıp,
sadece âlemlerin Rabbi olan Allah'a kulluğa yö-
neltmektir. Gaye dünyevî gücü elde bulundurup,
siyasi gücü elde tutmak adına insanları rastgele
toplamak olduğunda davet de, davetçi de, davet
edilen kimse de ciddi bir hezimete uğrayacaktır.

54
Okuma Parçası
keremcaglar@tevhiddergisi.com Kerem Çağlar

Umut, Hakikat ve Akıbet


Davet misyonunu yüklenmiş kişi ve cemaatlerin en
önemli görevlerinin başında İslam'ın temel esasını öğ-
renmek olduğu gibi, bu esası ortaya koyma yöntemine,
yani Nebevî menhece bağlı kalmak da olmalıdır.

"R abbinin izniyle güzel memleketin Değerlendirmeler ve konumlanmalar ken-


bitkisi(güzel) çıkar; kötü olandan ise fay- disine göre yapılması gereken ölçüden uzaklaş-
dasız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz şükre- maya başladı mı, yeryüzü fesada boğulur.
den bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz."  1
Bugün olduğu gibi.
Her bir muvahhid mümin tıpkı ayette belir-
tildiği üzere güzel, verimli ve bereketli bir belde/ Ölçü (mizan), Allah'ın kitabıyla içiçedir. Biri
bir toprak gibidir. diğerinden ayrılmaz bir bütünlük arzetmekte-
dir. Ölçü (mizan) bozulduğunda insanlara, ce-
Çiftçilerin de hoşuna giden ve sahip olmak maatlere ve milletlere istikamet gösteren, yeni
için can attıkları güzel, verimli, gevşek ve ekip ufuklar açan ve merhaleler katettiren düşünce-
biçmeye elverişli bir toprak. Bu güzel toprağa ler ve ameller de doğal olarak bozulacaktır.
ekilen tohum da iyi cins ise tek danesi bile yedi
yüz kata varan yüksek verimlilikte bereketli Ameller, fikirler ve menheclerin tarifi de bu
ürünler verir. Oysa kötü ve kıraç bir topraktan bozulmanın kaçınılmaz bir neticesidir.
tüm çabalamalar, emek ve cefalar sonucunda
elde ancak cılız bir ürün kalır. Ülkemizde çok açık bir şekilde şahit oldu-
ğumuz üzere davet ve menhec alanlarındaki
Bilindiği üzere fertler, cemaatler ve millet- yozlaşmalar hemen hemen bütünüyle ölçünün/
ler Allah'ın subhanehu ve teâlâ kitabı ve Allah'ın bizler mizanın bozulmasından kaynaklanmaktadır.
için belirlemiş olduğu mizan/ölçüye göre değer-
lendirilirler. Öyle de değerlendirilmelidirler. Ülkemizde egemen olan yönetim biçimiyle,
yöneticilere, cemaatlere ve toplum içerisinde
"Andolsun biz Peygamberlerimizi açık de- tanınıp bilinen kanaat önderlerine bakış açıları,
lillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine her insan için, esas aldıkları ölçüye göre tespit
getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı edilir. Doğal olarak kişilere göre de değişebil-
indirdik."  2 mektedir.

Bununla beraber birçok insanda sabit bir


Rebî'ul-Evvel
1. 7/Araf, 58 fikre dönüşen ve hiç de sağlıklı olmayan ölçüler 1434
2. 57/Hadid, 25

Şubat’13 • SAYI: 13

55
revaç bulur. Bunu bir örnekle açıklamaya çalı- ile hiç de umulmayan kapılar açılmaya başladı.
şalım. Mazi ve marka, menteşeleri pas tutmuş bu dev
kapıların, içerisinde ölüm iniltileri barındırdığı
Diyebiliriz ki istisnasız olarak hepimiz bir- halde, sevinç çığlığı gibi yükselen sesler eşliğin-
çok kez farklı ürün markalarının tanıtım ve de açılmasına mani olamadı.
reklam faaliyetlerine şahit olmuşuzdur. Sürekli
olarak ve yoğun bir biçimde sürdürülen reklam Gerileme ve bozgun kapıları...
ve tanıtım kampanyaları sonucu bir ürün cinsi-
nin onlarca farklı markasıyla tanışırız. Daha önce de buna benzer misaller okun-
muş, işitilmiş ve görülmüştü. Ancak şirk siste-
Reklam ve tanıtımını çok daha fazla yapan minin içerisinde yer alma isteği ve hamlesi ka-
ürün markası, diğerlerine göre daha çok bilinir bul edilse de edilmese de tevhid davasının terki
ve tanınır. Bu markanın tanınma ve hatırlama ve hezimetin ilanı anlamına gelmekteydi.
oranı o kadar yüksektir ki mesela halk arasın-
da 'süt' denince süt veren koyun, keçi veya inek Maziyi Kutsarken Elden
gibi hayvanlar değil de o meşhur marka(lar) Kaçan İstikbal
gelir akla. Ya da 'un' dendiğinde dahi çok
Bizler çok iyi biliyoruz ki İslam'ın bir
ünlü birkaç markanın bisküvileri ve
'esası' ve bu esası ortaya koyup pratiğe
kekleri hatırlanıverir hemen.
yansıtma 'metodu' vardır. İslam'ın
metodu yani menheci; ge-
Ülkemizin münbit top-
rekliliği, önemi ve kendisine
raklarında ve adeta 'Eşref
yönelik tehditler açısından
Saati'nde bulunan halkın
okuma parçası

Şirk sisteminin içerisinde yer alma İslam'ın esasından daha


içerisinde samimi olarak isteği ve hamlesi kabul edilse de aşağı değildir.
yapılan yoğun davet ça- edilmese de tevhid davasının terki ve
lışmaları güzel ve bereket- hezimetin ilanı anlamına gelmekteydi.
Davet misyonunu yük-
li bir hasadı müjdelemeye
lenmiş kişi ve cemaatlerin en
başlamıştı bir zamanlar.
önemli görevlerinin başında
İslam'ın temel esasını öğren-
Hayat kaynağı olan suyun
mek olduğu gibi, bu esası ortaya
verimli toprağa inmesi gibi kalp-
koyma yöntemine, yani Nebevî men-
ler de bu davete yönelmiş, suyu süzüp
hece bağlı kalmak da olmalıdır. Nebevî
emmiş, zenginleştirip iyilikler üretmiş ve
menhecin esaslarına muhalefet etmekle
bu istikamette istikrar üzere devam edeceği
beraber Nebevî Davet'in davetçisi olunmaz,
ümidi gönülleri şad eylemişti.
olunamaz.
Ne zaman ki dar boğazlar daha da daral-
Hayatının büyük bir kısmını şirk içerinde
maya başlayıp adeta tüm genişliğine rağmen
geçirmiş bir mücrimin hesap gününde kendi-
yeryüzü de küçülüp daraldı; tevhid önderleri
sini şöyle savunması makul ve mümkün olabilir
Peygamberlerin yaptığı gibi davete Rabbani
mi?
menhec üzere devam etmek yerine, o ana dek
genel kabul gören ölçüye yöneldi, gözden geçir- 'Ey merhametlilerin en merhametlisi olan
me gayesiyle. Rabbim! Ben geçmişte masumdum, günah-
sızdım. Pırıl pırıl, çıtı pıtı, tatlı bir çocuktum.
Zira artık Rabbanî menhec nefislerin arzu- Anne-babamın gözlerinin nuru, ellerindeki
ladığı 'büyük başarılara', kitleselleşmeye kifayet gülüydüm. Kalplerinin neşesi, ruhlarının süru-
etmiyordu. ruydum. İşte bunlardan dolayı beni affetmeni
niyaz ediyorum!'
Madem öyleydi, ölçü üzerinden 'minik tadi-
latlar' yapılmasının kime ne zararı olabilirdi ki!? Şüphesiz ki bu mazeretlerle yapılacak niyaz
makbul ve müstecap olmayacaktır.
Zamanın ruhunu iyi okumak gerekiyordu
çünkü. Bundan sonraki süreçte öz ve asıl itibari Size de pek anlaşılır ve kabul edilebilir bir

56
mazeret olarak gelmedi, değil mi? 'Evet' diyen- güç kaynağı yapmak, o harekete/cemaate ve ta-
lerin hepsinin haklılığını teslim ettikten sonra bilerine, dünyada da ahirette de hiçbir şey ka-
günümüzde şahit olduğumuz esef verici, ibreta- zandırmayacaktır.
mız misallere dönebiliriz.
Dönemin şartları ile zamanın ruhunun ge-
Er-Rafi olan Allah'ın lütfuyla geçmişte orta- rektirdiğidir diyerek Allah'ın subhanehu ve teâlâ di-
ya konmuş davet çalışmalarının ve meşru mü- nine düşman olanlarla aynı hiza ve istikamette
dafaa zemininde yapılmış aktif mücadelenin, bulunmak, yüce Allah'ın ' ' ismi celilinin
yedi göbek zürriyetlerinin dahi ebedî saadet tecellisinden başka bir şey değildir.
ve esenlik yurdu cennete girişine vesile olacağı
yönündeki sağlıksız yaklaşımların İndallah'ta Konjoktürel şartlar ile Allah'ın tevhid dini-
hiçbir meşruiyeti yoktur. nin esasları arasında bir tercih yapmak niyeti ve
girişimi dahi mağlubiyetin ve zilletin tescilinin
Nasıl olabilir ki? son mührüdür.

Mazide, zahiren ve lisanen tevhid akidesini Bugün egemen olan laik-demokratik sistem,
yaşama iradesi ve müdafaa mücadelesi ile bu- hepimizin malumudur ki esasen fasit/bozgun-
gün gelinen acziyet hali ve uzlaşmacılık hasta- cu bir sistemdir. Fesatlarının derecesi ve bü-
lığının, aynı şeyler olmadığı çok iyi bilinmelidir. yüklüğü sadece daha fazla görünür olan ahlaki
yozlaşmayla sınırlı değildir. Hatta sadece mu-
Eğer sırf geçmişteki hayırlı amellerle birile- vahhid Müslümanların neredeyse adam adama
ri kurtulacak olsa, akıllara ilk olarak İblis gelir. markaj yöntemiyle takip edilerek baskı altında
Zira o, mukarrebin meleklerle beraber idi ve tutulup hapsedilmeleri de değildir.
seçkin bir konumda bulunmaktaydı. Dolayısıy-
la İblis'in (böylesi bir lütfa mazhar olmak açı- Aksine bu fesatlarının en açık ve en belirgin
sından) benzer vakıalar içerisinde ilk sırada ol- tarafı küfür ve şirkleridir. Bu küfür ve şirk in-
ması gerekirdi. Ancak hepimiz çok iyi biliyoruz sanların bulunduğu her yerde ve her mekanda
ki böyle bir şey asla gerçekleşmeyecektir. Bu ku- onları zehirli sarmaşık gibi sarıp esir almıştır.
runtularla oyalananlar yalnızca kendi nefisleri-
ni avutabilirler. Mazilerini bayraklaştırıp marka Geçmişte okunanlar, söylenenler, işitilenler,
değeri haline getirmeye çalışanlara da, üzerinde şahit olunanlar ve dinlenenler hatırına!
ciddiyetle durup düşünmeleri zaruri olan bir al-
danış içerisinde olduklarını hatırlatmak gerekir. Sahih tevhid akidesi ve şaşmaz Nebevî
menhec ile elde edileceği vaadolunan zafer ve
Allah'a hamdolsun, yeryüzünün birçok ye- izzet nerede; kokuşmuş ve her zerresi mümini
rinde -ki bazı yer isimlerini harita yardımıyla iğrendiren necis bir leş gibi olan laik-demok-
tam olarak bilmek mümkün olmaktadır- tevhid ratik sistemin patlak deliklerine 'yama' olmaya
daveti tüm asaleti ve nezafetiyle yayılmaktadır. çalışmanın mağdurane ve mahcubane zilleti ve
Bunun paralelinde dualarımızın yoldaşlığında, mağlubiyeti nerede?
pazuları öpülesi muvahhid mücahidlerin mü-
cadelelerini sürdürdüğünü görmekten kalple- Münbit İklimi Bozkıra Çevirenlerle
rimizin tüm hücrelerini sarsacak derecede coş- Mizanı Bozanların Akıbeti
kun bir mutluluk duymaktayız. Bu küfür sistemi, öyle zarif beyefendilerle
naif hocaefendilerin (sistemin) içerisine girerek
Ülkemizdeki gelişmeleri, aslında gelişmeden
onu onarma ya da düzeltme çabaları ile ıslah
ziyade değişim olarak isimlendirmek daha doğ-
olacak bir durumda değildir. Bu şirk düzeninin
ru olacaktır. Çünkü gelişme, esas olarak olumlu
fesadı ancak yıkılıp kökünden sökülerek değiş-
bir anlamı canlandırır zihinde. Ülkemizde deği-
tirilebilir.
şimler ve bu değişime kendini kaptırmış cemaat
ve hareketlerin geldiği nokta, mazilerini de mu- Ayrıntılara odaklanıp asıl olanı kaybedenler,
kaddesattan sayma raddesine ulaşmıştır. bu hesaplarıyla dünya hayatında tamiri ve tela- Rebî'ul-Evvel
fisi çok zor olan büyük bir vebalin altına girmiş- 1434
Nostaljik romantizmi, bir hareketin temel

Şubat’13 • SAYI: 13

57
lerdir. Bu hal üzere, ahirette de hiçbir dost ve yaptınız tüm bunları...'
yardımcı bulamayacaklardır.
Kalplerinizi ve beyinlerinizi şirk zehirine
Bu verimli ve güzel toprakları kendileri için karşı aşılattığınızı zannederek, bünyenizin ba-
çorak bozkırlara çevirenler ve onlara koyu bir ğışıklık kazandığını vehmettiniz. Şirk düzenine
taassupla bağlı olanlar Allah'a hakkıyla kulluk karşı mücadeleyi değil de şerbetlenmeyi(!) ter-
edebilecekleri başka bir alan ve araç arayışına cih ettiniz demek!
girdiler de mi bulamadılar acaba?
Artık birer demokratik figür olan bu zarif
Tevhid akidesi ile şirk ideolojilerini sözde beyefendiler ve naif hocaefendiler acaba
fikir özgürlüğü adına eşit gören ve bu küfür sis- geçmişteki 'mücadele kürkünü' bugün hangi
temine intibak etmeye çalışmanın Allah subhanehu dava(lar) uğruna ve hangi dava(lara) karşı
ve teâlâ katında zerre kadar bir önem ve değerinin üzerlerine almayı düşünmektedirler?
olmaması bir yana, bu zevatın hiç beklemedik-
leri yürek yakıcı bir sürprizle karşılaşmaları Demokrasi dinine müntesip olup, parti ge-
kesindir. leneğinden gelen ve kendilerini İslam'a nispet
eden yönetimdeki tağutların ve avanesinin
"De ki: 'Size (yaptıkları) işler bakımın- boş bıraktığı hangi hizmet alanları doldu-
dan en çok ziyana uğrayanları bildi- rulmak istenmektedir acaba?
relim mi? (Bunlar;) iyi işler yaptık-
larını zannettikleri halde, dünya Allah'ın subhanehu ve teâlâ sevdiği ve
hayatında çabaları boşa giden razı olduğu söz ve amellerde başa-
kimselerdir.' "  3 rılı olmak için İslam'a gönül
okuma parçası

verip davaya can katacak bir


Şeytanın telbisatı ve Artık birer
neslin şirk ve fesat meydan-
konjoktürel rüzgarların demokratik figür olan
bu zarif beyefendiler ve naif larında hezimete ve hela-
şişirdiği yelkenlerle ok- hocaefendiler acaba geçmişteki ke mahkum olmala-
yanuslara açılma cü- 'mücadele kürkünü' bugün hangi rına rehberlik etmek
reti gösteren, ancak dava(lar) uğruna ve hangi hangi 'stratejik akıl'ın
mizandan yoksun ve dava(lara) karşı üzerlerine
eseridir?
menheci 'Siyasi Partiler Ka- almayı düşünmektedirler?
nunu' olacak bir geminin yol- Sahip oldukları güç ve
cularının varacakları limanda dinamizmle, muvahhid ve
karşılaşmaları mukadder olan muttaki bir otoritenin önderli-
böyle bir tablo, ne kadar da dehşet ğinde yüce Allah'ın kelimesinin
vericidir! yükselmesi uğruna İslam'a hizmet
etmeyi yürekten isteyen bir gençliği,
Kendilerine yönelik hitaplardaki tevhid davetine kanalize etmekten ka-
tonlamalar da bu akıbete münasip olup, hiç çınıp şirk sistemine yamamaya çalışmanın,
de merhamet ihtiva etmeyecektir. Rabbanî menhecte hiçbir pratik karşılığı ve
meşruiyeti yoktur.
'Sizler, dünyadayken iyi işler yaptığınızı zan-
nediyordunuz öyle mi?'
Tevhid savunucusu muvahhid alimlere Sa-
'İsimleri, tenleri ve dilleri sizler gibi olan dabad Sarayından bakıyormuş gibi tepeden
tağutlara destek ve güç veriyordunuz ha! bakıp, şirk dini demokrasinin siyasi yelpazesi-
Bununla da yetinmeyip Allah'a, Rasûlullah'a nin solunda veya sağındaki paydaş partiler nez-
sallallahu aleyhi ve sellem ve muvahhidlere karşı yerine dinde kompleksli tavırlar sergilemek de esasen
ve zamanına göre farklı taktiklerle savaşan şirk geçmişteki kimlikten eser kalmadığının güçlü
düzeninin bir parçası oldunuz. Bunu da özgür bir kanıtıdır.
iradenizle yaptınız! İsteyerek, hesaplayarak,
planlayarak, sindire sindire, merhale merhale Kalplerini ve kapılarını demokrasi dinine
açmadan evvel yüce dağlar misali çevrelerini
3. 18/Kehf, 103-104 gölgeleyen ve isimlerinin başına her türlü övgü

58
sıfatı konulan kanaat önderleri, hocaefendiler,
mollalar!

Tüm bunların bir rüzgarlık mı ömrü var-


dı? Mağrib'den doğuya doğru esmeye başlayan
vicdanî bir rüzgarın yüce dağların zirvelerinde-
ki karları eriteceği tahmin edilebilirdi.

Bu, beklenen de bir şey idi.

Fakat, dağ gibi görünen ağabeyleri ve hoca-


efendileri de yerlerinden zıplatacak kadar heye-
cana garkedip aynı topluluklarla 'dans' etmeye
kalkışacaklarını kimler öngörebilirdi ki?

Ölçü (mizan) bozulduğunda bilmelisiniz


ki isimler ve sıfatlarda değişir. Çünkü demok- rinin sebep-sonuç ilişkisine dair, güçlü ipuçları
ratik kültürde mürtedler, müşrikler, kafirler, vermektedir.
hristiyanlar, yahudiler, zerdüştler, şamanistler,
yezidîler, ateistler ve diğer tüm sapkın ideoloji Ölçü değiştirildiğinde ya da bozulduğun-
sahipleri birdir, dosttur ve kardeştirler. da bugün sıkça yaşadığımız gibi, hak olarak
gösterilmeye çalışılan batılın batıl olduğunu
Demokraside ötekileştirme yoktur(!) yüksek sesle dillendiren muvahhid davetçiler
zindanlara atılarak sesleri kısılmaya ve nefes-
Ötekileştirmeye hak ve yetkisi olan varsa da
leri tüketilmeye gayret edilmektedir. Çünkü bu
bu hak ve yetki, ancak ve yalnızca büyük efen-
muvahhidlerin tüm çabalamalara, tehdit, baskı
dilerindir. Büyük efendileri, zarif beyefendiler
ve zindanlara rağmen 'gazları' alınamamış, aşı-
ve naif hocaefendiler gıyaben de olsa çok iyi
rılıkları da bir türlü törpülenememiştir.
tanırlar.
Ölçü değiştirildiğinde ya da bozulduğunda
Ölçü değiştirildiğinde ya da bozulduğunda,
artık kullanılan ölçekler de çift olur.
kimileri dinin sadece bir kısmını alıp önemser
ve bütün güç ve hassasiyetlerini bu kısım üzeri- Tağutlar ve onların avanesi için farklı bir
ne yoğunlaştırırlar. ölçek vardır artık. Özel kriterler imbiğinden
damıtılarak elde edilen sınırsız kredi ve hoş-
Günümüz tağutî rejiminin başındakiler
görüyü tartıp ölçebilecek ölçek bile bulunamaz
bundan farklı davranmamaktadırlar. Bu tağutî
mazinin meftunlarında. Çünkü onlar da aynı
rejimin başındaki adam bunu bizzat hem de
yolun yeni, utangaç ve heyecanlı yolcularıdır.
milyonlarca insanın gözleri önünde itiraf etmiş-
Bu ölçek yarın onlar için de gerekecektir. Yal-
tir. Akıl ve basiret sahibi muvahhid Müslüman-
nızlık hissetmemek için, onlarla duygudaşlık ve
lardan başkası bunu fehmedebildi mi acaba?
onları kendilerinden bilmek ya da kendilerini
Ne demişti tağut? de onlara katmak, sevmeye, korumaya, övmeye
ve desteklemeye yarayacak bir ölçek olmalıdır
'Açık söylüyorum, biz toplum içerisindeki bir- ellerinde.
çok aşırılıkları törpüledik. Onların adeta gazını
aldık.' Diğer ölçek de tevhid ehli, tevhidin yardım-
cıları, dostları ve davetçileri için kullanageldik-
En umulmadık kesimlerden demokrasiye leri ölçektir. Onları sürekli olarak suçladıkları
katılım ve desteğin nedenleri hakkında net bir bağnazlık, katılık, apolitiklik, geçmiş asırlarda
cevap gibidir bu sözler. Tağutun bu söyledikleri kalmışlık, haricilik ve tekfircilik töhmetleri al-
aynı zamanda partileşme sürecindeki kesimle- tında ezmeye çalışırlar. Mizanları bozulduğun-
Rebî'ul-Evvel
rin, akıllara durgunluk veren hızlı dönüşümle- dan böyle izansız suçlamaların da ardı arkası 1434

Şubat’13 • SAYI: 13

59
kesilmez. Ölçüleri hem bozuk hem de çift! şulukları, dostlukları ve hatta hayalleri dahi bu
şaşmaz ölçüye muvafık olanlar; kalabalık, kötü
"İnsanlardan, kendileri bir şeyi ölçerek aldık- ve isyanları itaatlerinden fazla olan bir topluluk
ları zaman tam alan; ama onlara bir şeyi ölçüp içerisinde yaşıyor olsalar da, Rasûlullah'ın sallal-
tartarak verdiklerinde eksik tutan kimselerin lahu aleyhi ve sellem müjdesine nail olacaklardır, biiz-
vay haline! Bunlar büyük bir günde tekrar diril- nillah.
tileceklerini sanmıyorlar mı?"  4
Bir tünelin içerisinde zifiri karanlıkta yol
İnsanlara, kesimlere, kavimlere ve ülkelere
alırken, uzunca bir mesafede karşıdan beliren
ulaşabilmek; işbirliği ve güç birliği yapabilmek
bir ışığın gittikçe büyüdüğünü görürsünüz. Siz
için altında toplanılan şemsiye, Allah'ın subhanehu
ileriye doğru yol aldıkça karşıda görülen ışık da
ve teâlâ gazabını celbetmektir.
büyür.
İnsanlara, milletlere ve beldelere ulaşmaya
Bu ışık/aydınlık muvahhidler için tünelden
çalışmayı Allah subhanehu ve teâlâ ile olan ahdi boz-
çıkışın müjdesidir. Küçük, basit ve önemsiz ay-
mayı gerektirecek derecede önemli görenler ar-
rıntılarla kuşatılıp etkisizleştirilmeye çalışılan
tık istidracın 5 kapsamındadırlar.
Müslümanı özgürleştiren tevhidin ta kendisidir
"...daha iyiyi daha kötü olan ile değiştirmek o aydınlık.
mi istiyorsunuz? O halde girin şehre. Zira iste-
dikleriniz sizin için orada var..."  6 Gözleri ve kalpleri iddia ettikleri gibi 'geçi-
ci' de olsa 'ödünç' de olsa demokrasiye yönelmiş
Girin ve görün! kimseler, aydınlık zannederek güle oynaya iler-
ledikleri 'ışık'ın, son nefeslerini vermek üzere
okuma parçası

Şüphesiz bu gördükleriniz ve görecekleriniz altında kalacakları bir trenin farı olduğunu feh-
hiç bir zaman görmek istemeyeceklerinizdir. mederler mi acaba?

Görülen Işık Tünelin Ucu mu "Neyiniz var? Ne biçim hükmediyorsunuz?


Yoksa okuduğunuz ve her istediğiniz şeyi için-
Yoksa Trenin Farı mıdır? de bulduğunuz bir kitabınız mı var? Yoksa size
Müminlerin mizanı asla değişmez. Mümin- 'dilediğiniz gibi hükmedin' diye, kıyamete kadar
lerin mizanı kendi nefsi arzularına göre şekil- sürecek bir ahit mi verdik?"  7
lenmez. Onların, çıkarlarına göre değişmeyen
tek ölçüleri vardır, o da Allah'ın subhanehu ve teâlâ Davamızın sonu alemlerin Rabbi olan
kitapla beraber indirdiği mizandır. Allah'a hamd etmektir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu ölçünün kri-


terlerini kıyamete kadar sabit kılmıştır. Öyle bir
mizan ki, kendisini ölçü edinenler asla hataya
düşmeyeceklerdir.

Bu şaşmaz ve şaşırtmaz ölçü, tevhiddir. Ger-


çek anlamda dost ve kardeşler işte bu tevhidin
şartlarını ve gereklerini hakkıyla yerine getiren-
lerdir.

Düşünüşleri, yaşayışları, planlamaları, he-


saplamaları, ticaretleri, diplomasileri, mücade-
leleri, kavgaları, barışları, arkadaşlıkları, kom-

4. 83/Mutaffifin, 1-5
5. İstidrac: Allah'ın bazı kimselere sapkınlıklarını arttırmak ve
sonunda şiddetle cezalandırmak için derece derece nimetleri ve
parlak talihleri arttırmasıdır.
6. 2/Bakara, 61 7. 68/Kalem, 36-39

60
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

Aldanmayalım!
Hedef belirlemek kadar hedefe ulaşmak için gidilen
yolda sebat etmek, amacını hatırdan çıkarmamak da
önemlidir. Çünkü hayatınızı anlamlandıran amacınıza
ulaşmanıza engel olacak o kadar çok amil vardır ki...

M eddahın biri, ballandıra ballandıra ter- Bu tartışma uzayınca Moğol'un ayranı iyice
zilerin hilelerinden bahsediyor, onların kabardı ve ortalığa şöyle dedi:
lafa tuttukları müşterilerinden nasıl kumaş
aşırdıklarını anlatıyordu. Hıtalı bir Moğol, bu — İşte atım, onun üzerine bahse giriyorum.
hikâyeleri dinleyince birden öfkelendi: Eğer o terzi benden kumaş çalabilirse size atımı
vereceğim. Ama ben galip gelirsem sizden de at
— Söyle bana bu şehrin hilede en mahir ter- isterim.
zisi kimdir?
Böylece Moğol ve diğerleri bahse tutuşup
— Ciğeroğlu adında bir terzi vardır ki lafa- ayrıldılar. Gece boyunca Moğol, terzinin haya-
zanlıkta ve hırsızlıkta ondan üstünü yok. İddiacı liyle uğraşıp durdu, uyuyamadı. Aldanmamak
Moğol: için orada nasıl davranacağına dair planlar ya-
pıyor, planlar bozuyordu…
— Bahse girerim ki ne o, ne başkası benden
bir iplik bile çalamaz, dedi. Meddah onu uyardı Nihayet ertesi sabah, koltuğunun altına bir
ve dedi ki: parça atlas kumaş aldı ve terzinin yolunu tuttu.
Terzi, onu saygıyla karşıladı ve tatlı diliyle bül-
— Kendine bu kadar güvenme! Ben, senden bül gibi şakımaya başladı. Fakat aldanmamaya
daha gözü açık nicelerini bilirim ki onun hilesi- niyetli Moğol oralı olmadı ve kumaşı terzinin
ne mağlup oldular. Zarara uğramaktansa ondan önüne atarak emretti:
uzak dursan daha iyi edersin. Rebî'ul-Evvel
1434

Şubat’13 • SAYI: 13

61
Terzi dedi ki, 'Ey yanılıp duran adam, artık
yeter! Başka bir komik hikâye daha söylersem, vay
haline! Sonra atlas kumaşın daracık gelir. Hiç kim-
se bu işe razı olur mu? Bu sırrı anlasaydın gülmek
nerede, gülüşün kan ağlamaktan beter olurdu.'

Bazı gerçekleri ne de güzel anlatır hikaye-


ler… İbret verir, ders verir insana… Her oku-
yan pek çok ve pek farklı dersler çıkarabilir bu
hikayeden. Biz çıkaracağınız derslerden en gü-
zel şekilde istifade etmenizi temenni ederek, sa-
dece bu ay üzerinde durmak istediğimiz konu
— Bundan bana bir savaş elbisesi biç, belden ile alakalı ibret/ders üzerinde yoğunlaşacağız.
aşağısı geniş üstü dar olsun!
'Ne için yaşıyorsun?' sorusuna herkes fark-
Terzi ölçüp biçti ve elbisenin ne kadar ku- lı farklı yanıtlar verir. Kimi dünya hayatında
maştan çıkacağını hesapladı. Bir yandan bu iş- saadet, kimi ahirette rahmet, kimi hem dünya
leri yaparken, öbür yandan geçmiş beylerle ilgi- hem de ahiretini imar için çalışır durur şu geçi-
li hoş hikâyeler anlatarak müşteriyi oyalıyordu. ci dünyada… Hedef belirlemiştir herkes kendi-
Söz ilerledikçe Moğol'da, içeri girerken ki hal ne göre. İnsanı hayata bağlayan da hedefleridir.
kalmamıştı; yumuşamış, anlatılan komik şeyle- Hedefine ulaşmak için yaşar insan, çalışır çaba-
re gülmeye başlamıştı. lar, bu uğurda çektiği tüm sıkıntıları hiçe sayar.
Ulaşmak istediği amaçtır, konumdur hedef.
her şeye dair

Güldükçe zaten çekik olan daracık gözleri


kapanıyordu. Onun gözleri kapanınca terzi fır- Kimi zengin olmanın peşindedir. Paraya sa-
satı kaçırmadı ve kaşla göz arasında, kumaştan hip olabilmek için helal veya haram yolları kul-
bir parçayı kesip oyluğu altına sakladı. Birinci lanarak çalışır, didinir.
hikâye bittiğinde, zavallı Moğol'un aklında ne
geliş amacı, ne de rehin bıraktığı atı kalmıştı: Kimi eğitimi için planlar yapar. Amacı aka-
demik kariyerini yükseltmektir. Günlük yaşan-
— Ne olur bana bir hikâye daha anlat, diye tısında eşe, çocuğa ayıracak vakit dahi bulamaz.
yalvardı. Terzi, ilkinden daha komik bir fık- Kafasında saç kalmaz.
ra anlatınca bizimki gülmekten kahkahalara
boğuldu. Tabii terzi de bu arada kumaştan bir Kimi eşine adamıştır kendini. Onu razı ede-
parça daha götürdü. Anlatılan hikâye bitince bilmek için çabalar. Hayatının tek gayesi, anla-
Moğol tekrar: mı budur.

— Ben ömrümde senin kadar tatlı dilli bir Kimi evladı için vardır. Hedefi onu iyi ye-
adama rastlamadım. Ömrüme ömür kattın. tiştirebilmektir. Maddi manevi desteğini esir-
Bana bir hikâye daha anlat, diye yalvardı... Terzi, gemez evladından. Devamlı okul kapılarında,
ilk ikisinden daha komik bir fıkraya daha baş- dershane önlerindedir.
ladı. Artık Moğol, iyice kendini kaybetti ve sırt
üstü düştü, yerde debelenmeye başladı. Onun Kimi Âlem-i İslam'ın derdiyle dertlenir. Da-
bu halinden faydalanan terzi büyükçe bir parça vasının ateşli savunucusudur. İslam'ın hakimi-
daha kesip sakladı. yetinden ümitlidir. Bu ümitle hizmet eder, se-
ferber olur.
Hıtalı Moğol, dördüncü sefer yine bir hikâye
anlatmasını rica etti. Usta, merhamete gelip Örnekleri daha da arttırabiliriz.
daha fazla çalmayarak, içinden, 'Meğer komik
şeye ne kadar düşkünmüş. Aldanışından, zararın- Her ne kadar hedefleri farklı olsa da bu in-
dan haberi yok!' dedi. Moğol ise ustaya öpücük- sanların ortak bir noktası vardır ki o da, onların
ler dağıtıyor, 'Bir iyilik yap, bana daha hikâyeler gözlerindeki ışıltıdır, hedeflerine olan tutku-
söyle!' diyordu. larıdır. Onların tutkuları bir erkeğin eşine, bir

62
annenin evladına olan düşkünlüğü gibidir. Ha-
yalleri, düşünceleri, eylemleri hep hedefleriyle Hedefi cennet olan insan onu
paraleldir. Enerji yüklüdürler. Önlerine çıkan
engeller onları yıldırmaz. Hedeflerine kilit- cennete götürecek amilleri araştırır.
lenmişlerdir. Onlara göre başarısızlık, hezimet Duyduğu, öğrendiği ne varsa
yoktur. Deneyim vardır. uygulamak için heyecanlıdır. Enerji
Ampulü bulan adam hakkında anlatılır. Sa- doludur. İbadet onu yormaz bilakis
yısı yüzleri geçen deneyler yapmıştır. Ancak şarj olur. Amele düşkündür.
ampulü icatta başarısız olmuştur. Çevresinde-
kiler ona:
Hedef belirlemek kadar hedefe ulaşmak için
'Bırak vazgeç. Yüz bilmem ne kadar denedin gidilen yolda sebat etmek, amacını hatırdan çı-
olmadı.' deyince adam: karmamak da önemlidir. Çünkü hayatınızı an-
lamlandıran amacınıza ulaşmanıza engel olacak
'Ben bu kadar yoldan ampulün bulunmadığını o kadar çok amil vardır ki bunlardan ilki ve en
öğrendim.' şeklinde cevap vermesi bunun gös- önemlisi de aldatıcı dünyadır. Hikayemizdeki
tergesidir. terzi dünyayı temsil eder. Anlattığı hikayeler de
dünya hayatının süsü ve eğlenceleridir.
Peki hedefsiz bir insan düşünülebilir mi?
Düşünülmemekle beraber, sayıları o kadar çok- Dünyanın cazibesi; zevk, sefa, oyun, eğlence,
tur ki. Etraf, hayatın gayesini idrak edememiş, kadın, erkek, evlat, mal, makam, şöhret, şeh-
yaptığı hiçbir işten zevk almayan, hak olsun ba- vetlerden ileri gelir. İşte insanın süslere aldanıp
tıl olsun herhangi bir davaya intisap etmemiş, yoldan çıkması an meselesidir. Her sapma dö-
çevresinde olan biten her şey kendisine boş ve nüşü imkansız bir yola sokmasa da insanı dik-
saçma gelen, aslında kendi hayatının boş oldu- kat etmek gerekir. Hatada ısrarcı olmak, Moğol
ğunu bir türlü fark edemeyen, mutsuz insanlar- asker gibi hedefi tamamen unutmak, durum
la doludur… değerlendirmesi dediğimiz muhasebe yapma-
mak dönüşü imkansızlaştırır. Ve daha da kötüsü
Müminin hedefi nedir? 'Cennet' deyişinizi tüm bunlar olurken, ömrümüzün tıpkı terzinin
duyar gibiyim. Evet, mümin cennet için plan aşırdığı kumaş gibi tükenmesidir. Aldanışımız-
proje üretir. Zira Allah ona, '...yarışanlar bunun la terk-i diyar etmemizdir.
için yarışsın.' 1 diyerek cenneti hedef göstermiştir.
Burada biraz duralım. Acaba hedefi olan insan- Ecelin bizi bu aldanışımızla yakalamasını
ların özellikleri gerçekten bizde var mı? Yoksa kim ister ki?
İslam'ın mümine yüklediği misyon nedeniyle,
alışkanlık haline gelen bir ifade mi bizim cennet Aldanışlarımızın farkına varma dileği ile...
hedefimiz?

Hedefi cennet olan insan onu cennete gö-


türecek amilleri araştırır. Duyduğu, öğrendiği
ne varsa uygulamak için heyecanlıdır. Enerji
doludur. İbadet onu yormaz bilakis şarj olur.
Amele düşkündür. Hatta o kadar düşkündür ki
bakanlara cennet ehlini hatırlatır. Hata yaptı-
ğında bu hata onu başladığı noktaya ya da daha
geriye götürmez. Tevbe ile onu daha yükseklere
taşır. Bu özelliklere bakarsak sanki bizim duru-
mumuz hedef sahiplerinin hallerinden ziyade,
hedef belirleyip de sebat edemeyen, aldanan
Moğol'un haline benziyor.
Rebî'ul-Evvel
1434
1. 83/Mutaffifin, 26

Şubat’13 • SAYI: 13

63
Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye
Mirsad Ağınt

Davetçi
Davamız Allah'ın davasıdır. Bu usül de
Rasûlullah'ın menhecidir. Benim bu
anlattıklarımın çok daha fazlasını çok azgın bir
toplumun içinde emrolunduğu gibi açıkça tebliğ
etmiş bir Peygamberdir örneğimiz.

K alın çerçeveli gözlüğünün ardından büyük


bir şaşkınlıkla bakıyordu Muharrem. Böy-
le bir şeyler duymamıştı şimdiye kadar. Altı ki-
şilik kompartmandaki herkes gibi o da merak-
la kulak veriyordu konuşulanlara. Konuşanın
sakallı olması ilk anda pek antipatik gelmişti
ona. 'Hah! Buldu birkaç gariban yurttaş hemen
tekkeye çorba içmeye davet edecek. Sonra da o
kapitalist şıh efendinin köşkünde özgür ruhlarını
kurban ettirecek şu zavallıların. Gerici!'

Evet. Böyle düşünüyordu Muharrem. Ol-


dum olası hiç hazzetmezdi sakallılardan. Sa- lı gencin anlattıkları hoşuna gidiyordu. Engelle-
kallı derken istisnalar da var tabii. Hoşlanmadı- yemediği bir ilgiyle delikanlıyı dinlerken eliyle
ğı 'çember' sakallılardı. Yoksa keçi sakallı, puan buğulanan camı silmeye başladı. Sonra konu-
sakallı, dük sakallı veya filozof sakallılar ona şulanları dinlemiyormuş gibi camdan dışarıyı
göre modern ve saygın insanlardı. Sonuçta kıldı, seyretmeye başladı.
tüydü ama düşüncesinin ve yaşam tarzının şeklî
bir yansımasıydı. Nedense sakallı birilerine rast Geceden beri yağan aralıksız kar adeta top-
geldi mi aklına hemen şıhlar gelirdi. Din adına rak üşümesin diye serilen bembeyaz bir battani-
toplumun malını ve emeğini sömürdüklerine ye gibiydi. Kar battaniyesi.
inandığından dolayı onlara karşı büyük bir hınç
besliyordu. Tam karşısında oturan yaşlı adam Yavuz'a
doğru hafifçe eğilerek kısık sesle:
Sadece kendisinin ve kendisi gibi düşünen-
__ Hoca, sana bir şey sormak istiyorum.
lerin böyle bir saçmalığın ve sömürünün karşı-
sında durduklarını düşünüyordu Muharrem. __ Ben hoca değilim bey amca.
Saatler ilerledikçe karşı koltuğun en solunda
oturan ve kendisini 'Yavuz' olarak tanıtan sakal- Bunu söylerken parlak gözleriyle yaşlı ada-
ma yöneltti bakışlarını. İçtenliği, gözlerinin akı-

64
na gömülmüş bir çift siyah akik gibi olan göz __ Ben de diyorum ki, demirden korksay-
bebeklerinden okunuyordu Yavuz'un: dım trene binmezdim bey amca!
__ Bildiğim bir şey ise memnuniyetle cevap- Yavuz'du konuşan. Muharrem'i daldığı dü-
larım. şüncelerden koparan bu sözler düşündükleriyle
örtüştüğü için hoşuna da gitmişti.
__ Olsun. Hocalar bile senin gibi bilmiyorlar.
Amma sana acıyorum molla efendi oğlum… __ Davamız Allah'ın davasıdır. Bu usül de
Rasûlullah'ın menhecidir. Benim bu anlattık-
__ Ne münasebet, nerden aklına böyle bir
larımın çok daha fazlasını çok azgın bir toplu-
şey geldi bey amca? mun içinde emrolunduğu gibi açıkça tebliğ et-
miş bir Peygamberdir örneğimiz. Tevhid davası
__ Doğru senin söylediklerin güzel şeylerdir.
uğrunda başımıza bir şey gelecekse de, yüce
Fakat bunları her yerde söylememeni tavsiye Allah'tan yardım diler ve bunu büyük bir şeref
ederim. olarak görürüz.
__ Allah'ın dinini Allah'ın kullarından
Yavuz'un yanında oturan ve yolculuğun
gizlemek Allah subhanehu ve teâlâ katında en başından beri onu dikkatle dinleyen genç
büyük cürümlerdendir. Bunları bil- adam sırası gelmiş gibi söze girdi:
men lazım, değil mi?
__ Arkadaş çok haklı. Boş dava-
__ Haklısın. Amma her doğru
lar uğrunda millet neler çekiyor,
her yerde söylenmez. Bunu her gün görüyoruz. İslam
anlatmak istedim yani… davası olmadığından emin
Yoksa onu ben de biliyorum. olduğum değişik fikirler ve
Bozguncular ve inkârcılar
her zaman tevhid davetinin ideolojiler için hayatları
Yaşlı adamın ürkek önünü tıkmaya çalışmışlardır. mahvolanlar var. Yani
tavrı kompartman- Bazılarının kalplerine korku ben de şaşırıyorum.
daki diğer yolcuları tortuları birikmiş, kimileri Bir insan aynı anda
da etkilemişti. Soğuk bir akıl ve heva girdabında
nasıl hem Müslüman
rüzgar esmişti sanki konuş- boğulmuş, kimleri de...
hem demokrat ya da hem
masındaki tehlikeyi(!) henüz Müslüman hem sosyalist ola-
fark etmişler gibi bir tedirgin- bilir?
lik hissetmeye başlamışlardı.
Esefle derin derin soluklandık-
Muharrem de bu olanları göz- tan sonra:
lemliyor, Yavuz'un ne yapacağını
merak ediyordu. Yaşlı adamın söyledi- __ Demin arkadaş da söyledi. İşte bu
ği birkaç cümleden sonra ortamın buz kes- insanlar bir de Müslümanız diyorlar… Yani
mesine o da epey bozulmuştu. İnsanlar dur- kime sorsan bunu söylüyor ama, ne bileyim,
duk yere kendi kendilerini hapseden yüksek bana tuhaf geliyor bu vaziyet.
duvarlar örüyorlardı işte. Acaba bu yaşlı adam
geçmişte bir travma yaşamış olabilir miydi? Yolculardan orta yaşlı olanı, genç adama yö-
Kim bilir, belki de kafasında onlarca dipçik dar- nelerek ılık bir ses tonuyla:
besinin izleri vardır. Yediği dipçik darbelerinin
ağrıları dinmiş, yaraları iyileşmişti belki ama __ Tevbe de yeğenim, öyle konuşmak iyi de-
yüreğine işleyen korkuyu şu yaşına kadar taşı- ğil.
yordu halâ. Hem de büyüterek. Sadece kendisiy-
__ İyi de dayı, hani Nasreddin Hoca'nın
le de sınırlı kalmıyordu. Yanında ve çevresinde
kimler varsa onlara da sirayet ettirecek ölçüde hikayesi gibi bir durum var ortada. Hoca, ka-
büyük bir korkuydu onunkisi. Bu psikolojiden saptan iki kilo et alıp sabah erkenden eve yol-
kurtulmalıydı insanlar. Önceki kuşaklardan ak- lamış, hanımı güzel bir yemek yapsın diye. O Rebî'ul-Evvel
gün komşu kadınlar misafirliğe gelmesin mi? 1434
tarılan sinmişlikten sıyrılmalıydı gençler.

Şubat’13 • SAYI: 13

65
Hoca'nın hanım da eti pişirip hep beraber ye- bir şeyh bıraktın, ne bir parti ne de bir devlet.
mişler. Nasıl olsa akşam ziyafet var. Gün boyu Kara patostan beter ettin billahi!
aç gezen Hoca eve döndüğünde hemen sofra-
nın kurulmasını istemiş. Hanımı, Hoca kızma- Muharrem dayanamadı, yaşlı adama bir şey-
sın diye: 'Hoca Hoca… Senin gönderdiğin eti kedi ler anlatmak isteğiyle sözünü keserek konuşma-
yedi!' deyivermiş. Hoca şaşırmış buna, inanma- ya başladı.
mış tabii. Hemen kediyi alıp tartmış. Kedi tam
__ Bak amcacığım. Arkadaşın anlattıklarını
iki kilo çekiyor. Sonra da öfkeli öfkeli söylenme-
dinlemeden önce İslam'ı şıh, tarikat ve particilik
ye başlamış: 'Yahu eti kedi yediyse kedi nerede?'...
İşte bizim Müslümanlığımızda tıpkı bu hikaye- olarak tanımıştım. Son birkaç saattir anlattıkla-
deki gibidir. Eğer 'Müslümanlığımız' buysa İslam rından dolayı İslam hakkında biraz aydınlanmış
nerde? Arkadaşın dediği gibi, herkes birbirinin oldum. Artık İslam ile particiliğin, şıhların ve
dindaşı olmuş yani. Lakin, hangi dinin? sistemin işbirlikçisi sözde hocaların arasına bü-
yük bir fark olduğunu anladım. Yani en azından
Belli ki Yavuz'un demin söyledikleri kom- İslam'ın böyle şeylerden uzak olduğunu kavra-
partmandaki soğuk havayı dağıtmıştı. Bu genç mış oldum...
adamın kavrayışından da memnun kalmıştı. Yol
uzun, vakit de boldu. Öyleyse devam etmeliydi. Muharrem, içinde yeşermeye başlayan to-
humun çıtlamasını duyurmak istiyordu sanki.
__ Bozguncular ve inkârcılar her zaman Yolculuğun başladığı andan beri anlattıklarına
tevhid davetinin önünü tıkmaya çalışmışlardır. hep ilgisizmiş görünen Muharrem'in bu çıkışı
Bazılarının kalplerine korku tortuları birikmiş, Yavuz'u çok sevindirmişti. Yavuz'la karşılaşma-
kimileri akıl ve heva girdabında boğulmuş, sı öncesine dek farklı bir inanca sahip olduğu
bir hikaye

kimleri de dünya ve ahirette hiçbir faydası ol- halde, birkaç saatlik davet neticesinde şu zem-
mayan küfür davasının peşinde oyalanmakta- heri soğuğun sımsıcak eden hidayetin arılığıyla
dır. Tevhid davası adeta okyanuslarda yol alan Muharrem'in zihni de berraklaşmaya başlamış-
cankurtaran gemisi gibidir. Ona yönelen, ona tı. Artık kalın çerçeveli gözlüklerinin ardından
ulaşan kurtuluşa ermiştir. Suyun yüzeyinde- baktığında iyi ile kötüyü net olarak görecek,
ki kabuklar ve çer-çöp bu gemiyi durduramaz. uzaklar daha da yaklaşacaktı.
Öyleyse hepimiz şunu düşünmeli ve şu soruya
dürüstçe cevap vermeliyiz: Tren uzun bir tünelin içine girdiğinde loko-
motif düdüğüyle beraber kompartman kapısı
'Ben neredeyim? Suyun yüzeyindeki köpük ve üst üste birkaç kez tıklandı. Yaşlı adam korku-
kabuk muyum yoksa geminin içerisindeki has dan büzülmüş ve rengi atmış bir halde anlaşılır
yolculardan mıyım?' titrek bir sesle:

Nerede olduğumuza dikkat edelim. Güver- __ Aha da geldiler, ben bir şey bilmiyorum…
tede veya kamarada olmamız çok da önemli de-
ğil. Yeter ki geminin içinde olalım, asıl mesele Kompartmandaki herkes biraz hayret biraz-
budur. da acıma duygularıyla yaşlı adama bakarken
kapı hızla açıldı. Üzerindeki demiryolu ünifor-
Yaşlı adam bunları dinlemekten hoşnut ol- masıyla kapıda beliren tren kondüktörünün sesi
madığını saklamaya gerek duymuyordu artık: doldurdu bu kez kompartmanın içini:
__ Her şeyin başı huzurdur, hoca. Güzel vaaz __ Bilet kontrol!
veriyorsun amma biz Peygamber devrindeki
müşriklerden değiliz ki, tevbe sümme haşa!

Durakladığında kısılı dudakları titriyordu.


__ Hamdolsun her sokak başında camileri-
miz var, senin gibi hocalar vaaz veriyor, herşey
serbest... Senin söylediklerin de hoştur ama ne

66
İktibas Yazı Hakan Albayrak

Mali meselesi tam


olarak nedir?
1. Mali meselesi Mali meselesinden ibaret var. Bu grupların Fransız uranyum şirketi Are-
değildir. va tarafından finanse edildiği ileri sürülüyor.
Ülkeye gazeteci gibi kılıklarla giren Fransız
2. Mali ile komşuları Çad, Nijer, Burkina ajanlarının Tuareg isyanına katkıları ise kesin.
Faso ve Fildişi Sahili eski Fransız sömürgele- Bu yüzden Nijer devleti Fransa'ya tavır koy-
ridir. Fransa, neo kolonyalizmin gereği olarak, muş, ülkede yayın yapan Fransız radyosunu
değerli yeraltı kaynakları bakımından fevkalade susturmuş ve Paris merkezli "Sınır Tanımayan
zengin olan bu ülkeler üzerindeki kontrolünü Doktorlar"ın başkent Niyamey'deki bürosunu
muhafaza etmeye çalışmakta, kontrolden çıkan da yolsuzluk gerekçesiyle kapatmıştı. Derken
hükümetlere ve kendisine sadık hükümetlerin Nijer'de askerî darbe oldu, yönetim değişti!
muarızlarına türlü çeşit saldırılar düzenlemek-
tedir. 5. Mali'de de uranyum var. Ve dünya kadar
Katolik misyoneri. Bunlar, bir tek Hıristiyan'ın
3. Mücahitlerin kontrolündeki Kuzey bulunmadığı köylerde -harabe halindeki cami-
Mali'ye müdahale için istasyon olarak kullanılan lerin karşısında- muhkem kiliseler inşa ediyor-
Çad'da öteden beri Fransız askerleri bulunuyor. lar. Sık sık uğrayıp ayin yapıyor, köylülere hedi-
Bu askerlerin görevleri şimdiye kadar "Çad'daki yeler dağıtıyor, çocuklara dondurma yediriyor
Fransız vatandaşlarını ve Devlet Başkanı İd- ve mütemadiyen gülümsüyorlar. Hıristiyansız
ris Debi'yi korumak" şeklinde tanımlanıyordu. köyle kilisenin mantığı: Yeni nesiller kiliseye ve
1990'dan beri işbaşında olan Debi, ülkesinin Hıristiyanlara aşina olarak yetişsinler ki ileride
petrolünü Fransa'ya peşkeş çeken bir diktatör. kendilerine Hıristiyanlık tebliğ edildiğinde ya-
Geçtiğimiz yıllarda Debi'yi devirmenin eşiğine dırgamasınlar... "Bu ne saçmalık? Hıristiyan'ın
gelen gerillalar başkent N'camena'da Fransız or- yaşamadığı köyde kilisenin ne işi var? Buna
dusunun yardımıyla geri püskürtülmüşlerdi. niye karşı çıkmıyorsunuz?" diye sorulduğunda,
Müslüman köylüler şöyle cevap veriyorlar: "Biz
4. Nijer'in uranyum zengini Agadez bölge- onlara bir şey dersek Mali'de din hürriyeti yok Rebî'ul-Evvel
sinde bağımsızlık için savaşan Tuareg grupları diye dünyayı ayağa kaldırırlar. Devletimiz bizi 1434

Şubat’13 • SAYI: 13

67
"İslamcı grupların tehdidi altındaki Mali yöne-
timine yardım maksadıyla" hareket ettiklerini
söylüyor, fakat maksatları elbette Afrika'daki
sömürge çarklarını korumaktan başka bir şey
değil.

8. Kendi aralarında acımasız menfaat kavga-


larına girebilen Batılı devletlerin önde gelenleri
bu işte beraberler. ABD ve İngiltere, Fransa'ya
destek oluyor. Anglo-Amerikan uşağı Kanada
da sahnede. Şu günlerde askerî harekâta katıl-
maları beklenen Batı Afrika devletleri asker-
lerinin bir kısmını eğitmekle meşgul. Eğittiği
askerler Nijerli. Düne kadar Fransa'yla papaz
olan Nijer devleti, Kuzey Mali harekâtında
Fransa'ya en hararetli desteği veren -ve en çok
asker taahhüt eden- ülkeler arasında bulunuyor.

9. İslamcıların bundan 10 ay kadar evvel


Kuzey Mali'de kontrolü ele geçirmelerinin he-
uyarıyor, 'Karşı çıkarsanız bize yardımı keserler, men ardından, içlerindeki bazı gruplar bölge
kredi vermezler, üstümüze gelirler' diyor." Yani; halkıyla lüzumsuz didişmelere girmişlerdi. O
1. Katolik misyonerliği ile Fransız sömürgeciliği krizin aşılmış olduğunu, bölge halkının gönlü-
arasında sıkı bir irtibat var, 2. Mali'de Frenkle- nün kazanıldığını ümit ediyoruz. Öyle olursa
rin en saçma ricalarını bile geri çevirmeyen ba- direniş daha kavî olur. Mücahitler bu muhare-
siretsiz, dirayetsiz bir yönetim var. bede yenilseler bile harp devam eder ve er veya
geç mücahitlerin zaferiyle sonuçlanır.
6. Mali'nin kuzeyindeki Azavat bölgesin-
de hakimiyet kuran İslamcı gruplar devleti ve 10. Allah büyük.
cemiyeti İslamileştirmeyi hedeflerken, sömür-
geciliğin / misyonerliğin ipini çekmeye de ha-
zırlanıyorlar. Üstelik bunu sadece Mali'de değil,
diğer komşu ülkelerde de yapmaya niyetli ol-
dukları aşikâr.

7. Bundan üç-dört sene evvel Burkina


Faso'nun başkenti Vagadugu'da görüştüğümüz
feraset sahibi bir zat, "Burkina Faso, Nijer ve
Mali'nin birleştiği havzada o kadar büyük bir
yeraltı zenginliği var ki, birkaç sene içinde bu
havzada korkunç savaşlar çıkabilir" demişti.

8. Fransa, büyük ölçüde kontrol ettiği


ECOWAS'I (Batı Afrika Devletleri Ekonomik
Topluluğu) "bütün bölgeyi tehdit eden İslamcı
teröristlere" karşı seferber etti. ECOWAS, Kuzey
Mali'ye askerî müdahale için Fransa'ya resmen
çağrıda bulundu ve Fransa saldırıya geçti. Saldı-
rının sadece ilk gününde ölen Müslümanların
sayısı 100'ü buldu. Hava bombardımanından
kurtulmak için nehre atlayan üç çocuk da bo-
ğularak öldü. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande,

68
Ayın Kitabı Ebu Ensar
ebuensar@tevhiddergisi.com

Müslüman Gençliğin Hayat Rehberi

Kitap: Müslüman Gençliğin Hayat Rehberi hele yaşadığımız coğrafyada içkinin, kumarın,
sigaranın, fuhşun, şehvetin ve her türlü rezale-
Yazarı: Selman El- Avde tin muassır medeniyetin alametin farikası sayı-
lıp, kişiyi sırat-ı müstakime götürecek yollarını
Yayınevi: Buruç Yayınları kapatıldığı, bunların çağ dışı, gerici ve demode
şeyler olduğunun anlatıldığı bu zamanlarda
Hamd ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a gençliğin kendisini doğru yola ulaştıracak her
mahsustur. Ancak O'na ibadet eder ve an- türlü nasihate ihtiyacı vardır.
cak O'ndan yardım dileriz. Şehadet ederim ki
Allah'tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ede- İşte tanıttığımız bu eser, gencin hayatındaki
rim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu tehlikeleri, tehlikelere karşı çözüm yolları, genç-
ve elçisidir. liği bekleyen engelleri, kötülüklere karşı tutumu,
kişisel gelişimi, karakteri ve toplumun inşasın-
Bu ay da yeni bir kitap tanıtma imkanı veren da gençliğin önemi konusunda güzel nasihatler
Allah'a hamd olsun. Bu ay tanıtacağımız kitap içermektedir.
gençlere yönelik olacak. Çünkü gençlik dönemi
gencin kanının kaynadığı, kendini güçlü kuv- Davamızın sonu Allah'a hamd etmektir.
vetli hissettiği, gözünü budaktan esirgemediği
dönemdir. Gençlik günlerinin hızla ilerlemesi
yaşın ilerlemesi ve bunları olumlu yönde kul-
lanmaması büyük bir handikaptır. Selef imam-
larından biri: 'Gençlik, bütün cesaretini taşıdığı
silahtan alan, ama silahını düşürmüş birisinin
durumuna benzer.' der.

Oysa gençliğin, bu döneminde kendilerini


bu dönemlerde uyaracak, içlerindeki cesareti
ve enerjiyi doğru ve büyük idealler peşinde tü-
ketmeleri konusunda kendilerine yol gösterecek
sürekli hatırlatma ve nasihatlerde bulunacak
rehberlere ihtiyaç duymaktadırlar.

Yine yaşam süreçleri içerisinde olabilecek


ayak sürçmeleri, aceleciliğin neden olacağı za-
rarları tecrübe yetersizliğine, şeytan ve dostla-
rının çeşitli entrikalarına karşı kendilerini sü- Rebî'ul-Evvel
rekli uyaracak nasihate ihtiyaçları vardır. Hele 1434

Şubat’13 • SAYI: 13

69
70

You might also like