Professional Documents
Culture Documents
Tevhid Dergisi, Sayı 13
Tevhid Dergisi, Sayı 13
1434
GÜNDEM’12
‘03
Allah’a Adanmış Gençlikler - 8
Ebu HANZALA
‘53
Umut, Hakikat ve Akıbet
Kerem ÇAĞLAR
28 Tefekkür
Enes YELGÜN 46 Cihad Şahıslara Bağlı
Değildir! - 1 -
Yusuf EL-UYEYRİ
36 İstiğase
Ferhat CURA
Malum Olan Meçhul: Tevhid ve Cihad Ehli Selefiler
Rebî'ul-Evvel 1434
Şubat '13 SAYI: 13
Hangi yönden bakılırsa bakılsın kişiyi selamete götürecek olan anlayış, Selefi bir itikad, Selefi
bir menhec, Selefi bir ahlaktır. Çünkü bu dini berrak bir şekilde anlayıp, aynı şekilde bizlere bu
berraklığı miras bırakan yine aynı taifedir.
Şer odakları ve kalemşörler bu hak taifeye fikrÎ anlamda savaş açtılar. Bugün ise onları yeryü-
zünden silmek için hem fikirsel, hem eylemsel olarak çaba sarfetmektedirler.
Ne yazık ki, Selef 'in menhecini itikad olarak benimseyip de amelî olarak küresel küfrün yanın-
da Müslümanlara karşı saf duran ve kendisini Selefi(!) addeden azımsanmayacak kadar kemmiyeti
olan bir taife mevcut!
Selefilik, itikadı salt teori olarak savunmak değil, itikadı kanları akıtarak, bu uğurda kınayıcının
kınamasından korkmamaktır.
Selefilik, bugün Suud gibi Batı uşaklığını yapan, ümmetin ırzını, namusunu kafirlere peşkeş
çekenlerin hak edeceği bir isim olamaz. Onlar 'Telef' ve 'Telefi' ismini almaya daha müstahaktırlar.
Editör
03 Allah'a Adanmış Gençlikler - 8:
Nasihatleşme
Ebu HANZALA
32
İÇİNDEKİLER
59 Aldanmayalım! Mahi
lerini gidermeleri, birinin diğer kardeşinin açı- etsin. İşte bu tip hallerde nasihat devreye girer.
ğını kapamasıdır. Nasihat kelimesi beş manaya Müslümanın okuduğu bir ayet, hadis, dinlediği
delalet ediyor. Hepimiz insanız. İnsan olmamız bir ders veya birebir aldığı bir öğüt/nasihat ken-
hasebiyle hatalar işliyor, unutuyor veya gaflete dine gelmesini sağlar. Tevbe ile Rabbine yönelir.
düşüyoruz. Hatasız olmak mümkün değildir. Rabbi ondan yüz çevirmeden ve onu nefsine ha-
Ancak hatayı telafi etmek mümkündür. Hata- vale edip yardımsız bırakmadan istikamet çizgi-
sızlığın mümkün olmayışı Allah'ın subhanehu ve teâlâ sini yakalar. İşte bu yazı; nefsim için derlediğim
dilemesindendir... O'nun isim ve sıfatlarına ba- güzelliklerdir. Yani bunlarla nefsime nasihat
karsan çoğunun affetme, bağışlama, lütufta bu- ettim. Faydasını gördüm. Seninle paylaşmak is-
lunma, ihsan etme, günahları örtme olduğunu tedim. Ara başlıkları 'Ey nefsim' olan bir yazıyı,
göreceksin. Bu sıfatların tecellisi için hata işle- 'Genç kardeşim' diye okuyacaksın.
yen kullar gereklidir. Allah Rasûlü;
Öyle bir Allah'a inanıyoruz ki;
"Şayet siz günah işlemiyor olsaydınız, Allah siz-
leri götürür, yerinize günah işleyip istiğfar eden O Allah subhanehu ve teâlâ; O'ndan başka hiç-
bir kavim getirirdi." 1 buyuruyor. bir mabud yoktur. Kalplerin sevgi ve kullukla
önünde eğildiği, O'na tevekkül edip dayandığı,
İnsan her zaman aynı hal üzere olmuyor. O'nunla korunduğudur. Her şeyi bilir. Gayb ve
Kalp çokça hal değiştirdiği için bu ismi almıştır. şehadet aleminin bilgisi O'nun yanındadır. Ve
Bu kelime lugatta 'çevrilme, dönme' anlamlarına O Rahman ve Rahim'dir. Sahip olduğu azamet
gelir. Zaman olur insanın kalbi incedir. Rabbini ve celal ile değil, merhamet ve lütufla muame-
anar, hatalarını fark edip, tevbe ve hak sahiple- le eder kullarına. İbadeti hak eden varlık O'dur.
rini razı ederek telafi eder. Zaman olur kalp ka- Mülkün sahibidir. Yerde ve gökte ne varsa O'na
aittir. 'Kuddüs'tür, 'Selam'dır, 'Mümin'dir. Eksik- Rebî'ul-Evvel
1434
1. Müslim, Ebu Eyyüb'ten likten ve çirkin şeylerden münezzehtir. Yüce-
Şubat’13 • SAYI: 13
5
ler yücesidir. Zatında ve sıfatlarında kemal ile Genç Kardeşim,
muttasıftır. Kulları esenliktedir. Vaad ettiklerini İşte bu sıfatlara sahip bir ilaha kulluk edi-
mutlaka yerine getirir. Kulları O'nu tasdik edip, yoruz. Her şeyin başı budur. Eğer bu duyguları
iman ettikleri gibi, yardımı, beraberliği ve lüt- hissedip, kalbi bu marifetle donatmazsak yola
fuyla O da onları tasdik eder, onları azabından yanlış girmiş oluruz. İlk düğme yanlış iliklendi
emin kılar. Her şeyi O kontrol ediyor ve her mi o gömlekte sürekli eğrilikler olur. Kulluğu-
şeyin mutlak hükümranıdır. El-Aziz'dir. İzzeti muzun ilk adımı 'En güzel isimler ve en yüce sı-
şanına yakışır şekildedir. Kimse O'na galip ge- fatlara sahip olan' Allah'ı subhanehu ve teâlâ tanımak-
lemez. Dilediği her ne olursa olsun yerine gelir. tır. Bu nasihate dört elle yapış. Rabbini tanımak
Yerde ve gökte hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz, hususunda gevşeklik gösterme. Işıkların kapan-
El- Cabbar'dır. Her şey O'nun subhanehu ve teâlâ hük- dığı, yolun ıssızlaştığı, nefsin azdığı, şeytanın
müne mecburdur. Her şey O'nun cebri altında- kuşattığı veya dünyanın tüm albenisiyle zorla-
dır. Aynı zamanda hataları cebreder, kullarının dığı anlarda bu bilginin seni çekip çevirdiğini
eksikliklerini giderir. Tek büyük O'dur. Kibri göreceksin.
ve büyüklenmeyi bir tek O hak eder. Her şeyi
yaratan O'dur. Şekil veren de O'dur. Tüm ...Ve Dua!
güzel isimler ve yüce sıfatların sahibidir.
Her şey O'nu tesbih eder. O subhanehu ve Yüce Allah'ı tanımanın en büyük se-
teâlâ izzet ve hikmet sahibidir 2.
meresi duadır. Dua; insanın kul ol-
duğu, yöneldiği Zat'ın da Allah
"O'nun rahmeti gazabına olduğunun itirafıdır. Dua; iba-
galebe çalmıştır. Ve her şeyi det ve kulluğun özüdür. Çün-
vahyin rehberliğinde
6
zaklar olduğunu yolun sahibi haber veriyor. En
tehlikelisi ise insan yoldaki bu engel ve tuzak-
lara karşı zayıf! Genel olarak yolculara baktığı-
mızda manzara çok daha tehlikeli. Birçok insan
yola girmeye muvaffak olamamış, yola girenle-
rin de çoğu, yolun sonunu getirememiş. Adeta
her şey insanın aleyhine. Ancak öyle bir sığı-
nak, öyle metin bir dayanak var ki yolda, yolcu
da, tuzak da, engel de O'na boyun eğmiş. Hepsi
O'nun iradesine tabi. Hiçbiri O'nun hükmüne
direnemez. İşte o Allah'tır! O'na ulaşmanın
yolu da dua...
Adem aleyhisselam
Allah subhanehu ve teâlâ kullarını görüyor, onlar- "Dediler ki: 'Rabbimiz, biz nefislerimize zul-
dan haberdar. Ancak onların duayla O'na ulaş- mettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen,
malarını istiyor. O'nun yakın oluşunu hissedip, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız.' " 9
ona göre davranmalarını istiyor. Ve bunca rah-
meti, lütfu, mevhibesi karşısında dua etmeyen- Nuh aleyhisselam
lere kızıyor, onları aşağılıyor. "Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: 'Rabbim, şüp-
hesiz benim oğlum ailemdendir ve senin vaadin
"Ve gerçekten Rabblerine dönecekler diye, ver- de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin.'
mekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler " 7 Dedi ki: 'Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden de-
ğildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır).
"Allah kendisine dua etmeyene kızar." 8 Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden
isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın
Bu dayanaktan mahrum olmayalım. Sıkıntı- diye sana öğüt veriyorum.' Dedi ki: 'Rabbim,
mız ne olursa olsun O'na subhanehu ve teâlâ açalım. bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana
O'nun yardımına, tevfikine olan ihtiyacımızı sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esir-
dillendirelim. Allah Rasûlü: gemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.' " 10
"Sizden biriniz ayakkabı bağı kopsa dahi bunu "Dedi ki: 'Rabbim, şüphesiz kavmim beni ya-
Allah'tan istesin." buyurmuştur. lanladı. Bundan böyle, benimle onların arasını
açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlik-
Şimdi sana bu yolun rehberlerinden bir de- te olan mü'minleri kurtar.' Bunun üzerine, onu
met sunacağım. Öyle ilginç dualar okuyacağız ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlar-
ki şaşıracağız. Maddi, manevi her sıkıntılarını la) yüklü gemi içinde kurtardık." 11
Rabblerine açmışlar. Allah'ın elçileri onlar. Yani
seçilmiş insanlar. Kimi yiyecek istiyor, kimi ev- "Sonunda Rabbine dua etti: 'Gerçekten ben,
yenik düşmüş durumdayım. Artık sen (bu kafir
lat... Kimi hastalığını Rabbine arz ediyor, kimi
toplumdan) intikam al.' " 12
evlat hasretini. Biri çocuk istiyor diğeri günahı-
na mağfiret... Kimi imamet istiyor, kimi hakkıy- "Nuh: 'Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt
la şükredebilme. Kimi şeytanların, kimi nefsi- edinen hiç kimseyi bırakma.' dedi." 13
nin, kimi de putların şerrinden Allah'a sığınıp
yardım istiyor. Kimi zafer istiyor, kimi insanlar İbrahim aleyhisselam
arasında güzel anılmayı... Öyle geniş bir yelpaze
"Hani İbrahim: 'Rabbim, bu şehri bir güvenlik
ki; insan hayretler içinde kalıyor. İşte yolun azı- yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe
ğı, müminin yol arkadaşı, karanlığı aydınlatan inananları ürünlerle rızıklandır' demişti de (Al-
dualar...
9. 7/Araf, 23
10. 11/Hud, 45-47
11. 26/Şuara, 117-119
Rebî'ul-Evvel
7. 23/Mümin, 60 12. 54/Kamer, 10 1434
8. Tirmizi, İbni Mace Ebu Hureyre'den. 13. 71/Nuh, 26
Şubat’13 • SAYI: 13
7
lah: 'Sadece inananları değil) inkar edeni de az "Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin ar-
bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabı- kadaşları oldukları açıklandıktan sonra -yakın-
na uğratırım; ne kötü bir dönüştür o' demişti. ları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dile-
İbrahim, İsmail'le birlikte evin (Ka'be'nin) sü- meleri Peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.
tunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmiş- İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi,
ti): 'Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Ken-
Sen işiten ve bilensin'; 'Rabbimiz, ikimizi sana disine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu
teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuz- açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim,
dan sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet çok duygulu, yumuşak huyluydu." 18
(ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkele-
rini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, sen " 'Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk)
tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin. Rabbimiz, armağan et.' Biz de onu halim bir çocukla müj-
içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetle- deledik." 19
rini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları
arındırsın. Şüphesiz, sen güçlü ve üstün olansın, Musa aleyhisselam
hüküm ve hikmet sahibisin.' " 14 "Dedi ki: 'Rabbim, benim göğsümü aç. Bana
işimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz; ki söy-
"Hani İbrahim şöyle demişti: 'Bu şehri güvenli leyeceklerimi kavrasınlar. Ailemden bana bir
kıl, beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten yardımcı kıl, kardeşim Harun'u. Onunla arka-
uzak tut. Rabbim, gerçekten onlar insanlardan mı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl, böylece
birçoğunu şaşırtıp-saptırdı. Bundan böyle kim seni çok tesbih edelim. Ve seni çok zikredelim.
bana uyarsa, artık o bendendir, kim bana isyan Şüphesiz sen bizi görüyorsun.' (Allah) Dedi ki:
ederse elbette sen, bağışlayansın, esirgeyensin. 'Ey Musa istediğin sana verilmiştir.' " 20
vahyin rehberliğinde
8
gökten bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için
bir bayram ve senden de bir belge olsun. Bizi “Çünkü
rızıklandır, sen rızık vericilerin en hayırlısısın' gerçekten
demişti." 24 benim
kullarımdan
" 'Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye bir grup:
‘Rabbimiz,
uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz.' " 25
iman ettik,
sen artık bizi
Eyyub aleyhisselam bağışla ve bize
merhamet et,
"Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuş- sen merhamet
tu: 'Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıver- edenlerin en
di. Sen merhametlilerin en merhametli olanı- hayırlısısın',
sın.' " 26 derlerdi de…"
halde şeytan, bana kahredici bir acı ve azap do- Yusuf aleyhisselam
kundurdu' diye Rabbine seslenmişti." 27 "(Yusuf) Dedi ki: 'Rabbim, zindan, bunların
beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha
Zekeriya aleyhisselam sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaş-
"Orada Zekeriya Rabbine dua etti: 'Rabbim, tırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir,
bana katından tertemiz bir soy armağan et. (böylece) cahillerden olurum.' Böylece Rabbi,
Doğrusu sen, duaları işitensin' dedi." 28 duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini
kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir,
"Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulun- bilendir." 33
muştu: 'Rabbim, beni yalnız başıma bırakma,
sen mirasçıların en hayırlısısın.' " 29 " 'Rabbim, sen bana mülkten (bir pay ve onu
yönetme imkanını) verdin, sözlerin yorumun-
Süleyman aleyhisselam dan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yara-
tıcısı, dünyada ve ahirette benim velim sensin.
" 'Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç
Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve
kimseye nasib olmayan bir mülkü bana arma-
beni salihlerin arasına kat.' " 34
ğan et. Şüphesiz sen, karşılıksız armağan eden-
sin.' " 30
Müminlerin Dualarından
"Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine daha "Allah, iman edenlere de Firavun'un karı-
hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna sını örnek verdi. Hani demişti ki: 'Rabbim
karşı güvenlik içindedirler." 31 bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni
Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve
Yakup aleyhisselam beni o zalimler topluluğundan da kurtar.' " 35
"Dedi ki: 'Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzün-
"Çünkü gerçekten benim kullarımdan bir grup:
tümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum. Ben
'Rabbimiz, iman ettik, sen artık bizi bağışla ve
Allah'tan (bir bilgi olarak) sizin bilmediğinizi
bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en
de biliyorum.' " 32
hayırlısısın', derlerdi de…" 36
Şubat’13 • SAYI: 13
9
sanları Rabblerine yöneliyor. Öyle bir mah-
cubiyet ve ince yakarışlar ki insan şaşıyor. Ve
İhlas ve sıdk varsa kulluk zannedersin uzuvları işlevini yitirmiş, hiçbir işi
iradeleriyle yapamayan -haşa ve kella- insanlar.
vardır. Bu ikisinin olmadığı şey Adeta küçük-büyük her hallerinde Rablerine
yorgunluktur. Hayat için oksijen yönelmişler. Biliyoruz ki onlar Allah'a en yakın
neyse, kulluk için ihlas odur... ve en cesur insanlardı. Her biri tek başına bir
ümmettir. Münker ve ehli ne denli güç ve zor-
balık içinde olursa olsun, onları mücadeleden
alıkoyamamıştı.
met bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan sensin Demek ki dua bir yaşam biçimiydi. Kul ol-
sen. Rabbimiz, kendisinde şüphe olmayan bir duklarının, Allah'ın subhanehu ve teâlâ beraberliği-
günde insanları gerçekten sen toplayacaksın.' ni hissetmelerinin semeresiydi. Şundan emin
Doğrusu Allah, vaadinden cayıp-dönmez." 38 olabilirsin ki; günahkar insanlar dua edemezler.
Kalpleri ölmüş veya hastalıklarla malul olanla-
"Onların söyledikleri: 'Rabbimiz, günahla-
ra en ağır kelime 'Ya Rabb'tır. Elleri masiyetin
rımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla,
ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve
her rengine ayna olmuşların avuçları, bir tek
bize kafirler topluluğuna karşı yardım et', de- semaya açılmaz. Evet, dua bir yaşam biçimidir.
melerinden başka bir şey değildi. Böylece Allah, Elimizden geleni ortaya koyduktan sonra işleri-
dünya ve ahiret sevabının güzelliğini onlara mizi Allah'a subhanehu ve teâlâ havale etmenin adıdır.
vahyin rehberliğinde
10
üzüntüden kurtardık. İşte biz, iman edenleri
böyle kurtarırız." 42
"Vallahi ben her gün Allah'a 70 defadan fazla Düşün ki Allah "sadıklar" diye isimlendir-
tevbe ve istiğfar ediyorum." 46 diklerini dahi sıdklarından sorguya çekecektir.
Ameline riya ve yalan bulaşanlar mı? Onları
"Ey insanlar Allah'a tevbe ediniz, ben gün için- muhatap dahi almayacaktır.
de yüz defa tevbe ediyorum." 47
"Ben şirkten en müstağni olanım. Kim bir iş
"Biz bir mecliste Allah Rasûlü'nden yüz defa ve amelde benden başkasını ortak kılarsa (riya)
şu duayı sayardık: 'Allah'ım günahımı bağışla, onu da ameline terk ederim." 51
tevbemi kabul et. Muhakkak sen tevbeleri kabul
eden ve çok merhametlisin.' " 48 Kardeşim, her insan bir defa dikkat ediyorsa,
biz iki defa dikkat etmeliyiz ihlas ve sıdk mese-
"Kim sürekli istiğfarda bulunursa Allah
lesine. Niye mi?
her darlıkta ona çıkış kapısı
subhanehu ve teâlâ
Şubat’13 • SAYI: 13
11
bunu giyinme, kuşanma, süs, kültür vb. şeyler- Kardeşim,
le açığa çıkarma yarışındadır. Peki Müslüman Şeytan ve nefis bizleri riyaya çekecektir el-
genç? Onun bulunduğu çevrede kendini kabul bet. Onlar işini yapıyor. Ancak böyle durumlar-
ettirmesi ancak amellerle olur. Yani tehlike fıt- da nefsimizi hesaba çekmeli ve ona sormalıyız.
ridir. Fıtri şeylerden kurtulmak mümkün değil-
dir. Bunlar ancak kontrol edilip yönlendirebi- __ Neden? Bize vereceği cevap bellidir. İn-
lirler. Gençlik, görünme ve kendini hissettirme sanların beğenmesi, buna bağlı olarak övmesi.
çağıdır. Bizim ortamımızda bunun yolu salih İçinde yaşadığımız çevrede kabul görme... Bun-
amellerdir. Sen de kabul edersin ki, güzel giyi- ların satır arasındaki pespayeliğine aldanma!
nen, süslenen, modern kültüre dair bilgi sahibi Rabbinin rahmet ettikleri müstesna bunlara
olan bir genç bizim ortamlarımızda hoş karşı- direnebilen insan çok nadirdir!!
lanmaz. Kişi takvası, ibadeti, hizmeti, edebi ve
benzeri güzel ahlakıyla ilgi çeker. Bu ameller Hemen ona şu soruyu yöneltmelisin:
kabul edilme, övünme veya kendini hissettirme
gibi saiklerle yapılırsa, Allah katında hiçtir. __ Kalpler kimin elinde?
Çünkü içine insanların beğenisi karışmıştır.
Alemlerin Rabbi olan Allah'ın.
İkincisi: Sen her şeyinle İslam'a ait-
__ Onun sevip beğenmediği, övüp
sin. Gençliğini Rabbine adamaya ni-
yet etmiş, hizmet yolunu seçmişsin. razı olmadığı bir kalp hakiki anlam-
Günün belli saatlerini İslamî hiz- da sevebilir mi?
mete ayıran Müslümandan daha
vahyin rehberliğinde
12
Allah'ın subhanehu ve teâlâ razı olmadığı bir insa- sahabe olmamış olsa kimseyi onu öğrencilerinin
nın buğzu kalplere yerleştirilmiştir. Ne yaparsa önüne geçirmezdik.'
yapsın hakiki sevgiye ulaşamayacak, sevilme-
sine, ilgi görmesine rağmen yalnızlık ve acılar Bu şehadete rağmen Rebi' ihlası zedelenir
içinde kıvranacaktır. Delil mi istiyorsun? Şu endişesiyle konuşmuyordu. Seleften biri: 'Rebi'
milyonlarca hayranı(!) olduğu söylenen fesat ile yirmi yıl arkadaşlık ettim, ondan ayıplanacak
ehlini görmüyor musun? Kimi intihar ediyor, tek kelime duymadım.'
çoğu uyuşturucu kullanıyor, bir çoğunun tek
Bu ihlasın ve sıdkın ahiret mükafatını anla-
bir dostu yok. Milyonların sevgi, ilgi beğenisi
mak istiyorsan, dünyada gördüğü müjdeye bak.
nerede? Evet kardeşim! Konuşan sadık mesduk,
Abdullah bin Mesud'un radıyallahu anh öğrencisi
Muhammed Mustafa'dır sallallahu aleyhi ve sellem. Allah
Rebi'a şöyle derdi: 'Ey Rebi' şayet Allah Rasûlü
onlara buğz etmiş, Cibril ve melekler buğz et-
seni görmüş olsa severdi. Ben seni gördüğümde sa-
miştir. Kalplerde olan sevgi değildir. İnsan sevil-
dece muhbitleri (kalpleri Allah'a tevazuyla eğilmiş)
diği oranda vardır ve mutludur. Bu ehlinin sevgi
hatırlıyorum.' 54
dediği sapkın bir bağlılık türüdür. Hem sevene,
hem de sevilene sıkıntı olmaktan başka bir şeye Abdullah bin Mübarek radıyallahu anh selefin
yaramaz. imamlarındandı. Bir arkadaşı onun haline ba-
kıp: ' 'O da bizlerle aynı şeyi yapıyor, ama insanlar
Şimdi kendimize dönelim. Sevilmek, be- onu çok seviyor, hürmet görüyor' diye merak eder-
ğenilmek ve hayırla yad edilmek insanî bir di. Bir savaşta onu gözetlemeye başladı. Ondan
duygudur. Hiç birimiz bundan kurtulamayız. dinleyelim: 'Herkes uyudu. Ben de başımı mızra-
Bu mümkün değildir. Tevhid imamı İbrahim ğıma dayayıp uyuyor gibi yaptım. İbni Mübarek
Halil'in aleyhisselam şu duası bunun delilidir. uyudu. Benim uyuduğumu düşününce kalktı. Ve
fecre kadar namaz kıldı. Fecr doğunca beni uyan-
" 'Sonrakiler arasında benim için lisani sıdk dırdı. Ben ona uyumadığımı söyledim. Bu hoşuna
kıl.' " 53 gitmedi ve bir daha benimle konuşmadı. Ben onun
kadar hayrını gizleyeni görmedim.' '
İbrahim aleyhisselam sonradan gelen nesiller
içinde güzel anılmayı sıdk ile övülmeyi Rabbin- Yeryüzünün sevgi, övgü ve kabulü, semanın
den talep ediyor. sevgi, övgü ve kabulüne bağlıdır. O rahimehullah
herkes gibi yaşıyordu. Ancak amellerinin nuru
Ama bunun yolu riya, yalan veya olmayan sı- kalpleri aydınlatıyordu. Allah subhanehu ve teâlâ sa-
fatlarla tezahür etmek değildir. Bunun yolu ihlas dece kendine yönelmiş amelleri kabul ediyor,
ve sıdk ile Allah'ın sevgisini kazanmaktır. O bir bereketlendiriyor ve muhabbet, ihtiram olarak
defa sevdi mi elde edilesi tüm sevgiler senindir. kalplere yerleştiriyordu.
(Allah'ım bizi sev, seni hakkıyla sevmeyi nasip
eyle.) Ne kadar çok insan görüyoruz. İnsanlar için
çok şey yaptıklarını ama insanların anlamadı-
Şimdi sana bir genç anlatacağım. O, Allah ğını iddia ediyorlar. Şurası bir gerçektir ki, in-
Rasûlü'nü görmemişti. Ama onun sallallahu aleyhi ve san- oğlu nankördür. Rabblerine karşı kayıtsız-
sellem ashabına yetişmişti, 'Rebi' İbni Husyem'.
dırlar. O'nun nimetlerini görmez, şükretmeyi
bilmezler. Böylesi insanların kendileri gibi kul
Suriyye dedi ki: 'Rebi' Kur'an okurken yanına olanların faziletini teslim etmesi beklenemez.
biri girerdi. Kur'an'ın üzerini elbisesiyle örterdi.' Ancak salih insanların yanında yapılanlar yer
etmiyorsa, orada kendi ihlasımızı ve sıdkımızı
Nuseyr bin Za'luk: 'Rebi' mahallesinin mesci-
kontrol etmeliyiz. Çünkü; onların kalbi Allah'la
dinin dışında bir defa nafile namaz kılmadı. Ab-
subhanehu ve teâlâ yaşar. Sevgileri Allah içindir. Allah
dullah bin Mesud'un öğrencisiydi. Onun ilmini al-
mıştı. Süfyan-ı Sevri, İmam Malik'ten, o da İmam için olan ameli sevdikleri gibi, ehlini de severler.
Şa'bi'den şunu naklederdi: 'Ben Abdullah bin
Mesud'un öğrencileri kadar çok ilimli, güzel ahlaklı Selam ve Dua ile...
(hilm), dünyadan el çekmiş insan görmedim. Şayet Ebu Hanzala
Rebî'ul-Evvel
1434
53. 26/Şuara, 84 54. Siyer A'lam Nubala, İmam Zehebi, Rebi' bin Husyem tercemesi.
Şubat’13 • SAYI: 13
13
Gündem
14
silesi olmasıdır. Selefin yolu diye tabir edilen
dönem kitaplarında, ne tafvid selefin mezhe-
bidir, ne de tevil selefin ikinci bir tercih olarak
olur verdiği bir yoldur. Hatta ilim ve hikmet
olması bir yana, delalet ve bidat olarak kabul
edilmiştir.
Şubat’13 • SAYI: 13
15
"Elleriyle (bir) kitap yazıp sonra onu az bir Tirmizi rivayetinde: "Beni İsrail'in başına
bedel karşılığında satmak için: 'Bu Allah ka- gelenler benim ümmetimin de başına gelecektir.
tındandır' diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle Onlardan biri açıktan annesiyle zina edecek olsa,
yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve benim ümmetimden yapanlar olacaktır."
kazandıklarından ötürü vay haline onların!
İsrailoğulları: 'Sayılı birkaç gün müstesna, bize Bu rivayetler icmali olarak bu ümmetin her
ateş dokunmayacaktır', dediler. De ki (onlara): konuda önceki milletlere benzeyeceğinin delili-
'Siz Allah katından bir söz mü aldınız -ki Allah dir. Ümmetin inanç konusunda önceki millet-
sözünden caymaz-, yoksa Allah hakkında bil- leri araştırıp, onların saptıkları noktaları tespit
mediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?' " 1 etmeleri gerekir. Aksi halde sözünde sadık ve
mesduk Nebi'nin haber verdiği kaçınılmaz ola-
"Ehli kitaptan bir grup, okuduklarını kitap-
tan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip rak başa gelir.
bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir.
Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Yukarıda işaret ettiğimiz gibi Yahudi ve
'Bu Allah katındandır', derler. Onlar bile bile Hristiyanlar kitap olmamasından değil, yanlış
Allah'a iftira ediyorlar." 2 anlayışlarından dolayı sapmışlardır. Onlar
önce din adamlarını kutsadılar. Onların
"İşte bunlar, Allah'ın kendilerine ni- yanlış yapmayacağına inandılar. Günü-
metler verdiği Peygamberlerden, müzde olduğu gibi Allah'ın subhane-
Âdem'in soyundan, Nuh ile hu ve teâlâ ayetlerinin ne dediğine
birlikte (gemide) taşıdıkla- değil, tefsirin ne dediğine bak-
rımızdan, İbrahim ve İsrail maya başladılar. Tefsir deni-
(Ya'kub)'in soyundan, doğ- Allah Rasûlü tafsilatlı olarak
len yorumla ayetin kendisi
ruya ulaştırdığımız ve fitnelerin vuku bulacağını,
taban tabana zıt olsa da,
gündem
16
yorumunu çok yüceltti, öyle ki aslının önüne
geçirdiler. Bu ümmet de Sünnetullah'ın gere-
ği ve Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem haber
vermesiyle benzer durumlarla karşılaşacaktır.
Onun için 'doğru anlama metodu' geliştirmeli-
dirler.
"Yahudiler 71 fırkaya ayrıldı. Biri cennette yet-mıdır?' dedim, 'Evet' dedi, 'Peki o şerden sonra
mişi ateştedir. Hristiyanlar 72 fırkaya ayrıldı. Yet-
tekrar hayır var mıdır?', 'Evet içerisinde dehen/
miş biri ateşte, biri cennettedir. Benim ümmetim bulanıklık olan bir hayır vardır' dedi. 'Onun bu-
73 fırkaya ayrılacak. Yetmiş ikisi ateşte, biri cen-
lanıklığı nedir?', 'Benim yolum dışında yol edinen-
nettedir. 'Kimdir onlar ey Allah'ın Rasûlü?', 'Ce- lerdir. Onların bazı şeylerini tanır bazısını inkar
maattir'. " 6 buyurdu. edersin (yani hem sünnet, hem de bidatler olur)',
'Bu hayırdan sonra tekrar şer olacak mı?' dedim.
Tirmizi rivayetinde: "Benim ve ashabımın 'Evet. Cehennem kapılarında duran davetçiler
yolu üzere olduğudur." buyurdular. olacaktır. Kim onlara icabet ederse içine atacak-
lar.', ben, 'Ey Allah'ın Rasûlü onları bize vasfet'
"Benden sonra yaşayacak olanlarınız çokça dedim. 'Onlar bizim cildimizden ve dilimizle
ihtilaflar görecektir. Sizler benim sünnetim ve konuşan insanlardır…' " 9
raşid halifelerimin sünneti üzere olunuz. Ona
azı dişlerinizle yapışın. Sonradan çıkan şeyler- Bizim dilimizle konuşan; yani dilinde bizim
den sakının. Sonradan çıkan her şey bidat, her kaynaklarımız olan ve bizim cildimizden yani
bidat sapıklıktır." 7
bize yabancı olmayan insanlar. Bunlar cehen-
"Ben Kıyamet günü havuzun başında olaca- nem kapılarında durup; insanları davet edecek-
ğım. İnsanlar bana doğru gelirken bazı insanlar tir.
alıkonacak. 'Ya Rabbi, benden ve benim ümme-
timdendirler' diyeceğim, 'Sen onların senden Bu meseleler düşünüldüğünde 'selefin anla-
sonra neler yaptıklarını bilmiyorsun' diyecek." 8 yışı' üzere anlamanın gerekçesi anlaşılmış olur.
Başka bir rivayette: "Sen onların senden sonra Kitabı ve Sünnet'i Allah ve Rasûlü'nün sallalla-
ne yenilikler çıkardıklarını bilmiyorsun." denecek. razı olduğu ve onay verdiği bir an-
hu aleyhi ve sellem
layışla anlamak, anlayışların çatıştığı zamanlar-
Burada çok önemli bir soru sorulmalıdır. da vahiyle onaylanmış anlayışı hakim ve tayin
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem haber verdiği etmek; bu noktadan yola çıkarak 'ölçü anlayış'
bu insanlar kimdir? Değiştirip bozdukları, ekle- arama faaliyetleri başlamıştır.
yip ifsad ettikleri ilk bakışta anlaşılan insanlar
mıdır? "(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk
muhacirler ve ensar ile onlara ihsan üzere tabi
Asıl tehlike bu sorunun cevabındadır. olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuş-
tur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah
Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: " 'Ey Allah'ın onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden
Rasulü; biz cahiliye ve şer içerisindeydik. Allah ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu
bize bu hayrı getirdi. Bu hayırdan sonra şer var büyük kurtuluştur. " 10
Şubat’13 • SAYI: 13
17
mamış, onlara "...ihsan üzere tabi olanlar..." dan ediyor. Ayrılık sahipleri, Allah Rasûlü'nün sallal-
da razı olmuştur. İhsan; İslamî bir kavramdır. lahu aleyhi ve sellem nassıyla sapıklık ve ateş ehlidirler.
İşini çok güzel yapmak, itkan olmaktır. Hadiste Fırka-i Naciye, onun sallallahu aleyhi ve sellem ve asha-
zikredildiği gibi: "Allah'ı görüyormuşçasına O'na bının yolu üzere olanlardır.
kulluk etmek, O'nu göremese dahi Allah'ın insanı
gördüğünü bilerek O'na kulluk etmek"tir. Ashaptan İbni Mesud radıyallahu anh: "Sizden
bir yol izleyecek olanlar, ölmüş olanların yolu-
Allah subhanehu ve teâlâ bu ayetle; sahabeden ve nu izlesin(sahabeyi kast ediyor). Çünkü dirinin
onlarla beraber olanlardan razı olduğunu be- fitnesinden emin olunmaz. İşte bunlar Allah
yan etmiştir. Onlardan razı olması onların dini Rasûlü'nün ashabıdır. Onlar bu ümmetin en
doğru bir şekilde anlayıp, yaşadıklarının kanı- hayırlıları idi. Kalpleri en iyi, ilimleri en derin,
tıdır. gereksiz tekellüfleri olmayan insanlardı. Allah,
onları nebisine arkadaş ve dinini nakledenler
"Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman olarak seçti. Onların yolu ve ahlakıyla ahlakla-
ederlerse doğru yolu bulmuş olurlar; dönerler- nın. Onlar sırat-ı müstakim üzereydiler."
se mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar.
Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, Bu sözde önemli noktalar vardır. Allah
bilendir." 11 subhanehu ve teâlâ ashabı, Rasûlü'ne sallallahu aley-
hi ve sellem arkadaş ve yoldaş seçmiştir.
18
hadiste övülen vasıflara bağlılıklarını simgeler.
Şubat’13 • SAYI: 13
19
dan daha iyidir.' 15
20
net) doğru olsa da; akli delillerin oluşturduğu 7. Zamana özel olmaması.
rahatlık onlarda bulunmaz.'
8. İdmar olmaması.
'Akaidin usulü üçtür. Sadece akılla bilinip
nassa ihtiyacı olmayanlar. Sadece nasla bili- 9. Takdim ve te'hir olmaması.
nip, akla ihtiyacı olmayanlar. Hem akıl hem de
nasla bilinecek olanlar. Ancak; nasla sabit olan 10. Aklî bir delilin bulunmaması.'
akla muhalif ise reddedilir. Çünkü şeriat akla
muhalefet etmez.' 16 Başka bir yerde meramını daha açık ifade
ediyor: 'Bunların (on şart) herhangi bir nasta ol-
İmam Gazali rahimehullah: 'Mantık ilmini kuşat- maması zandır. Zannî olan bir şeye dayanan zan
mayanın ilmine güven olmaz.' 17 olur. Bu sabit olursa nakli delillerin zannî olduğu
anlaşılır. Aklî deliller ise kat'idir. Ve zannî olan
Fahruddin er-Razi rahimehullah: 'Bil ki: Katiyet kat'i olanla çatışamaz.'
ifade eden akli deliller ile bir şey sabit olur da, şer'i
delillerin zahiri (Kur'an-sünnet) sabit olana mu- Amidi rahimehullah: 'Haşevilerin; 'İlme ve elde
halefet ederse, önümüzde dört yol oluşur: edilemek istenilen gayeye ancak kitap ve sün-
netle ulaşılır', sözü batıldır. Biz naklî delillerin
1. 'Aklı ve nakli beraber tasdik ederiz.' Bu gelmemiş olduğunu varsaysak; Allah'ın varlığı,
imkansızdır. İki zıt aynı anda tasdik edilemez. alemin sonradan meydana geldiğini, cevher ve
a'razla ilgili hükümleri nakli delillerden önce de
2. 'İkisini de iptal ederiz.' Bu da imkansızdır. biliyorduk.' 18
İki zıttı aynı anda yalanlamış oluruz.
Bu görüşler felsefe/kelam kitaplarıyla 'kül-
3. 'Nakli (kitap-sünnet) alır, aklı redde- tür faaliyeti' adı altında uğraşmanın neticesiy-
deriz.' Bu imkansızdır. Çünkü biz aklî delillerle di. Allah'ın yaşam hakkı tanımadığı necis filo-
Allah'ı, sıfatlarını, mucizelerin Peygamberin zofların aklî önermeleri, Allah'ın kitabının ve
doğruluğuna delil oluşunu bilmeseydik; naklin
Rasûlü'nün Sünnet'i üzerinde ölçü ve hakim
doğruluğunu bilemezdik…
olmuştu.
4. Yukarıdaki maddelerden sonra tek bir şey
kalır. Aklî olan delilleri alırız. Nakil olana ya sa- Günümüzde naslara karşı yaşanan lakayt-
hih değildir deriz, ya da zahiri kastedilmemiş- lığın temelinde bu yaklaşım vardır. Aklî öner-
tir.' melerini naslara takdim edenlerin bu görüşleri,
itikat diye ilim talebelerine okutuldu. Naslara
Başka bir yerde: 'Naklî deliller yakin ifade et- yukarıda resmedilen pencereden bakan birinin
mezler. Yakin/kesinlik ifade edebilmeleri için on nefsinin vakıaya, çıkarları ve menfaatleri çakış-
şeyden emin olmak gerekir. tığında nasıl yaklaşacağını düşünebiliyor musu-
nuz?
1. Lafızları rivayet edenlerin ma'sum olma-
sı. Vakıanın dayattığı kabuller karşısında nas-
ları hiçe sayan, ayıplara haramlardan daha çok
2. İrabının sahih olması. değer veren, şirki ve küfrü maslahat adı altında
işleyenler bu yaklaşımın eseridir.
3. Tasrifinin sahih olması.
Şubat’13 • SAYI: 13
21
Selef öze yapışmıştı. Bu dini en iyi bilen "Kim bizim yapmadığımız bir ameli yapar-
Rasûl'ün "Benim ve ashabımın" dediğine uyma- sa Allah katında o amel reddedilmiştir." 19 di-
yan şeylere karşı çıkmışlardı. Günümüzde uy- yerek bu noktayı muhkemleştirmiştir.
durdukları indi menheclere Müslümanları da-
vet edenleri görüyoruz. Bunların Muhammedî Kendi döneminde bu konuda hassas dav-
nuru taşımadığı kendilerine hatırlatıldığında; ranmış ve sahabesini sadece kendisine uymaya
uyaranları bağnazlık ve tutuculukla suçluyorlar. irşad etmiştir.
İşte suçlananlar herkesin haklarında bir şeyler
söylediği ama tanımadıkları selefiler oluyor. Enes radıyallahu anh rivayet ediyor:
2. Selefiler ve Mistik Akımlar (Tasavvuf) "Üç kişi Allah Rasûlü'nün evine geldiler. Onun
ibadetini soruyorlardı. Onlara haber verilince
Nübüvvet menheci üzere kurulu raşid hila- sanki küçümsediler. 'Bizimle Allah Rasûlü aynı
fet Ali'nin radıyallahu anh şehadetiyle son bulmuş, olamaz. Onun gelmiş geçmiş günahları affedil-
saltanat dönemi başlamıştı. İnsanlar dünyaya miştir.' dediler. İçlerinden biri 'Geceleri sürekli
namaz kılacağım'; içlerinden biri 'Ben sürekli
meylediyordu. Ahlakî çözülmeler baş göster-
oruç tutacağım'; içlerinden biri 'Kadınlardan
meye başlamıştı. Özellikle yeni İslam olan
uzaklaşacak, bir daha evlenmeyeceğim.'
mıntıkalarda, bu durum iyice hissedilir dedi. Allah Rasûlü geldi. 'Bunları siz
olmuştu. mi söylediniz?' diye sordu. 'Allah'a
yemin olsun ki ben Allah'tan en
Selef imamları insanları ahiret çok korkanınız ve takva ehli olanı-
ehli olup, lezzetleri fani olan ve nızım. Buna rağmen bazen oruç
akabinde ebedî elemler ba- tutar bazen tutmam. Bazen
rındıran dünyadan yüz çe- Kaynakları namaz kılar bazen uyurum.
gündem
22
'Zahir avamın, kitap-sünnet havâsındır' di-
yenler,
Allah İmam'a rahmet etsin. Şayet Allah sub- Ölülerden medet uman, taş parçalarıyla ko-
bu dini tamamlamış ve o haliyle razı
hanehu ve teâlâ runduğuna inanan; muskalar, büyücülerden ve
olmuşsa, buna inanan birinin dine yeni bir şey falcılardan şifa ve mutluluk arayanlarla doldu
eklemesi düşünülemez. Yenilikler çıkaranların toplum.
önünde iki yol vardır: 'Ya bu yeniliğin dinden
olmadığını, sonradan kendinin ve benzerlerinin Aklî (felsefe-kelam) ve vicdanî (tasavvuf) bu
uydurduğunu söyleyecektir; ya da bunlar dinde sapkınlıklar ümmeti İslam düşmanlarının başı-
vardır ama Allah Rasûlü gizledi, risaleti tebliğ va- na üşüştüğü av haline geldi. Biri sahih düşün-
zifesine ihanet etti' diyecektir. meyi ve inancı, diğeri istikameti felç etti…
Allah Rasûlü'ne 'sevgi' adı altında yapılan 3. Selefilik ve Haçlı Seferleri
kandiller, kutsal gün ve geceler, sesli zikir mera-
simleri bu babtandır. Şayet bunlar güzel şeyler- İslam âlemi askeri yönden iki yıkım yaşa-
se neden Allah Rasûlü ümmetini irşad etmedi? mıştır. Haçlı seferleri ve Moğol istilası...
Bunlar onun ashabına bıraktığı ve kemale ermiş
dinde yoksa, insanlar neden yapıyor? Acaba ABD ve onun yanında batılı ülkelerin İslam
Rasûl'ün Allah'ın şanını yeterince yücelttiğini âleminde maddi ve ekonomik varlıkları haçlı
kabul mü etmiyorlar yoksa bu yüceltmenin tam zihniyetinin devamıdır. Yüzyıldır devam eden
hakkını veremediğini mi düşünüyorlar? Onla- işgal faaliyetlerini resmileştiren ve ilan eden
rın Allah ve Rasûlü sevgisi adına yaptıklarını Bush; işgalin haçlı seferi olduğunu diliyle ikrar
sahabe neden yapmadı? Allah Rasûlü'nü daha etmiştir.
Rebî'ul-Evvel
21. 5/Maide, 3 1434
22. İtisam, İmam Şatibi. 23. Buhari
Şubat’13 • SAYI: 13
23
etmek istediler. Ve yeni haçlı seferleri başladı.
Allah'a hamd olsun ki tevhid ve Gerek yerli gerek batılı işgalcilere karşı tev-
hid ve cihad bayrağını dalgalandıran, ümmetin
cihadın bayrağını dalgalandıran gençlerini mücadeleye davet eden Selefî-Cihadî
selefiler ilk günden bu yana gruplardır.
Ebu Riğal ve bel'amlarına karşı
Bu anlamda tek sorun modern Ebu Riğal;
tutumlarını net bir şekilde Suud devleti ve onun saltanat âlimleriydi. Ebu
ortaya koydular. Selefilik adı Riğal; Ebrehe ve ordusuna Kabe'ye yöneldikle-
altında yaptıkları batı uşaklığını rinde öncülük eden bedeviydi. Şahsi menfaat-
lerini önceleyip Allah'ın evini ve kendi insanını
gün yüzüne çıkarmış oldular. satmıştı. Suud ailesi ve bel'amlarının yaptıkları
gibi. Kabirlerin şirkini görüp, sarayların şirkin-
den gafil olan daha sonra batının ılımlı İslam
Yapılan işgalleri ve batının İslam dünyasın- projesine uyum adı altında 'cehalet özürdür' kal-
daki askerî varlığından neredeyse Müslüman- kanıyla varlık sebepleri kabirlerden de vazgeçti-
ları sorumlu tutanları anlamak çok zordur. Ba- ler. Son olarak Suud'un din işleri başkanı Şeyh
tılıların operasyonlarını, Müslümanların askerî Salih Âl-i Şeyh'i, Türkiye Diyanet İşleri başka-
eylemlerine bağlayıp bundan sebep-sonuç iliş- nıyla kol kola gördük.
kisi çıkaranların, en basit ifadeyle Allah basiret-
lerini kör etmiştir. Taptıkları dünya hayatının Allah'a hamd olsun ki tevhid ve cihadın
bazı rahatlıklarının ellerinden kaçması ise bu bayrağını dalgalandıran selefiler, ilk günden bu
gündem
meş'um yorumlarının asıl nedenidir. yana Ebu Riğal ve bel'amlarına karşı tutumları-
nı net bir şekilde ortaya koydular. Selefilik adı
Bu işgal Müslümanların kendisiyle eleşti- altında yaptıkları batı uşaklığını gün yüzüne
rildiği eylemlerden çok daha önce başlamıştır. çıkarmış oldular. Allah subhanehu ve teâlâ selefin is-
Hatta köklerini asırlar öncesinde yapılan haçlı miyle kötülük işlenmesine rıza göstermedi. Bu
seferi zihniyetinde aramak isabetli olandır. hareketlerin sahada belirmesiyle Ebu Riğal ve
taifesinin hakikati anlaşılmış oldu.
Batı; sanayi, eğitim, moda, kültür, edebiyat,
spor vb. faaliyetlerle atalarından aldıkları işgal Bir dergi yazısının müsaade ettiği kadar se-
vazifesini devam ettirdiler. İçerde onların ru- lefiliğin ne olduğunu ve neyle mücadele ettiğini
huyla beslenmiş, onlar gibi düşünen işbirlikçiler izah etmeye çalıştık.
askerî olarak orada bulunmalarına gerek bırak-
mamıştı. Herkesin haklarında bir şeyler söylediği, ço-
ğunluğun sahih bilgi dayanaklarına sahip olma-
Dünya insanlarının uyanışa geçmesi, ıslah ması, sorunun temelini oluşturmaktadır.
çalışmalarının ve örgütlü İslamî hareketlerin
çoğalması ve en-nihayetinde yerel işbirlikçi- Bu cahilane tutumun bir benzerini de Vah-
lerin asıl düşman olduğunu savunan Selefî- habi düşmanlığı şeklinde görüyoruz.
Cihadî hareketlerin başta Mısır olmak üzere
İddiaların temeli; 'Bir İngiliz ajanının iti-
tüm dünyada etkisini göstermesi, onları tekrar
raflarıdır.' Değerlendirme ölçüsü bir ajanın 'İti-
askerî işgal fikrine döndürdü.
raf ediyorum' dediği bilgilerdir. Kitabı neşreden
Biliyorlardı ki; insanları sömürüp, batıya şahsın eski bir T.C. askeri olduğunu da kayde-
uşak kılan yerel tağutlar bu cemaatlerle baş ede- delim. Her dönem bir ajan çıkıp 'İtiraf ediyorum'
cek durumda değildir. Kendi toprağını ve halkı- dese, bir camiayı kovalasa acaba nasıl bir tablo
nı düşmanına peşkeş çekenlerin zorda kaldık- çıkar ortaya? Kendi camiaları için hiç kimsenin
larında efendilerini satma ihtimali vardı. İslam razı olmayacağı böylesi 'Örümcek yuvası' kalite-
beldelerinde bizzat bulunarak bu süreci kontrol sinde iddiaları, tevhid ve cihad ehli için kabul
etmek hangi ahlakla izah edilebilir? Dillerden
24
düşmeyen vahdet anlayışı, kardeşlik ahlakıyla ve teâlâ unutmamak gerekir.
mı?
Başlığı, giriş ve gelişme bölümü yazılmış, so-
Bazı kesimlerin değerlendirmelerinde aşı- nuca dair tek harfin yazılmadığı bir süreci yaşı-
rı kıskançlık ve kendinde olmayan hasletlerle yoruz. Kimse başlığı tahmin edememiş, giriş ve
tezahür problemini görüyoruz. Varlıklarını İs- gelişmeyi öngörmemişti. İnsanlar pankart ca-
lam düşmanlarının, İslam toprakları üzerindeki zibesi ve cafcaflı seminer sunumlarına aldanıp
emellerine endekslemiş gruplar mevcut. Analiz bazı şeyleri göremeyebilir. Tek gerçek: Allah'ın
ve yorum yapmayı, konuşup pankart kaldırma- adaleti ve hiçbir çalışmayı zayi etmeyeceğidir.
yı, işgale karşı sorumluluklarını yerine getirmek Akıbet muttakilerindir. 24
olarak görüyorlar.
Diyoruz ki,
Şubat’13 • SAYI: 13
25
Allah ile Nasıl
Muamele Etmelisin?
Ebu Nuseybe ebunuseybe@tevhiddergisi.com
A llah'a adım adım giden yolda seninle bir gördüm ki saçı uzun ve birbirine girmiş! Sen
oturumu daha nasip eden yüce Zat'a ham- onu tıraş etmemişsin! Berber:
dolsun…
__ Benden isteseydi onu elbette tıraş eder-
Manidar bir hikâyeyi seninle paylaşarak bu dim. Adam:
oturumumuza başlamak istiyorum.
__ Allah için en güzel misal vardır! Demek ki
Bir adam berbere tıraş olmaya gider. Berber sen de Allah'a yönelip, O'ndan istemiş olsaydın,
ile aralarında hoş geçen sohbetten sonra, ber- O da sana yardım edecekti.
ber açıkça Allah'a inanmadığını söyler. Adam
da bunun nedenini sorar. Berber ise, kendisi- Allah Kur'an'da bize bunu haber vermekte-
nin ihtiyaç sahibi olduğunu, fakat Allah'ın ona dir:
yardım etmediğini, eğer Allah var olsaydı, böyle
bir sıkıntısının olmaması gerektiğini söyleyerek, "Kullarım sana beni soracak olursa, muhak-
inanmadığını söyler. Adam şaşkınlık içerisinde kak ki ben onlara çok yakınım. Dua edenin du-
berberin işi bitene kadar susmayı yeğler. Ücreti- asına icabet ederim. O halde bana dua etsinler
ni ödedikten sonra çeker gider… ve bana iman etsinler ki umulur ki doğru yola
erişirler." 1
Birkaç dakika sonra adam süratli ve kızgın
İnsanın başına musibet geldiğinde, aklına
bir şekilde geri döner…
gelen ilk şey, bu musibeti sevdiği kimseye haber
__ 'Sen berber falan değilsin! Berber olmaya vermektir. İnsanlar içerisinde kendisine en ya-
da layık değilsin!', der. Berber: kın olana anlatmak… Aslında bu insanın doğa-
sında olan bir durumdur. Eş, işten eve geldiğin-
__ Neden? Ne oldu ki? Adam: de işyerinde yaşamış olduğu olayları ilk olarak
26
eşine anlatır. Çocuk, karşılaştığı olayları hemen
ebeveyne anlatır… Kısacası kim kimi kendisine
yakın görüyor ise, ona açılır, ona kendi duru-
munu arz eder.
Şubat’13 • SAYI: 13
27
El-Halık, El-Melik olandır. O'na müstahak
teâlâ
duaları alışkanlık halinde terennüm ediyoruz,
olan bir muamele ile muamele etmen gerekir. fakat ne söylediğimizi bilmiyoruz. Dil, kalpten
Sıradan bir konuşma O'na layık olabilir mi? bağımsız bir şekilde hareket halinde nereye gi-
debilir ki? Beden bir bütündür. Kalp ve dil ise
O halde; birbirinden müstakil hareket ettiğinde orada
nifaktan başka bir şey söz konusu olamaz.
Allah ile Konuştuğunda O'nunla
Nasıl Muamele Etmelisin? Dilimiz, Allah'a sünnetteki en nadide duala-
Aslında durum Allah'a dua edip, etmeme- rı ederken, kalbimiz hangi dünya meşgalesiyle
miz değildir. Bilakis Allah bize icabet ediyor münderiç halde. 'Acaba işler ne durumda?', 'Şu
mu, etmiyor mu? Allah subhanehu ve teâlâ herkese şahsa ne diyecektim?', 'Yarın hangi programı yap-
icabet etmemektedir. Gece gündüz demeden mam gerekiyor?', 'Derslerimi yetiştirebilecek mi-
Allah'a yalvaran, O'ndan isteyen nice kimseler yim?' vs… Dil Allah ile konuşurken kalp adeta
vardır ki, Allah subhanehu ve teâlâ onların hiçbirine İstanbul turu yapıyor… Dil, iştahlı bir şekilde
icabet etmemektedir. Çünkü Allah'ın icabet harfleri, kelimeleri yutuyor, acele ile Allah'a
etmesinin hiçbir sebebi, bunların yanında dua ediyor ve sonra bitince 'Dua ettim, Allah'a
bulunmamaktadır. Bu konuda akıllı olan hamdolsun' deyip görevini tamamlıyor.
kimseler ise, Allah'ın kendilerinin
Hayır Kardeşim, Allah bu duayı
dualarına nasıl icabet edeceğini bil-
kabul etmez! Allah'ın şanı ve cela-
mektedirler.
line bu dua, bu istek, bu konuşma
Allah'ın bize icabet etmesi- yakışır mı? Dünyada beş kuruş
ni istiyorsak şu hususlara dik- Allah ile
etmeyen kafirlerin makamı-
kat etmemiz gerekir: konuştuğun dua na çıktığında da aynı şeyi
vaktinde, kalbinin serdettiği yapabilir misin? Bunu sor
Öncelikle duada be- kelimelerden gafil olmasından kendine ve Alemlerin
lirlemiş olduğumuz
sakın. Allah ile ne konuştuğunu Rabbi'ne ettiğin dua
metodumuzu de-
bilmez bir şekilde dua etme. Allah ile kıyas et!
ile konuştuğun, onunla baş başa
ğiştirmemiz gerekiyor. kaldığında tüm dünyayı ar-
"Biliniz ki Allah kendi-
Allah ile olan muamele- kana al ve sadece Allah ile
sinden gafil olan bir kalbin
mizdeki edebimizin güzel- konuştuklarını düşün…
duasını kabul etmez." 6
leşmesi için uygun bir ses
tonu seçmemiz gerekmektedir. İnsanların bir çoğu secdede,
ezan ve kamet arasında, vitir nama-
"Kendi kendine, yalvararak ve zında birçok dua etmekle beraber
ürpererek, yüksek olmayan bir ses-
başka şeyleri düşünmekteler. Keli-
le sabah akşam Rabbini an. Gafiller-
meler tekrarlanıyor, fakat kalbe muva-
den olma." 4
fık değil…
Bunun anlamı sesini çok yükseltmemek
İnsanî ilişkilerde dahi bunu kabul etmeyen
ve çok da kısmamaktır.
bizler… Karşımızda ne söylediğini bilmeyen
"Siz işitmeyen ve uzak olan kimseye dua et- kimselere hakaret dahi edebiliyorken, Alemle-
miyorsunuz. Bilakis siz işiten ve yakın olana rin Rabbi'ne hangi cüretle bu kelamı layık gö-
dua ediyorsunuz. Ve O sizinle beraberdir." 5 rüyoruz?
Bu dil yönünden böyledir. Geriye ise kalp Sana şimdi bir örnek vereceğim. Diyelim
kalıyor. Dua esnasında kalbine çok dikkat et! ki, bir kardeşin seni telefonla arayıp, para is-
Zira birçoğumuz Allah'a dua ederken sözle- tedi. Zira buna çokça ihtiyacı var. Sana bunu
rimizi öylesine serdediyoruz. Ezberlediğimiz söylerken de kalbi başka şeyle meşgul… Sana
söylediği kelimeleri önemsemeden tekrar edip
4. 7/A'raf, 205
5. Buhari 6. Tirmizi, Davet, 64.
28
durmasına karşılık ne hissedersin?
Rebî'ul-Evvel
7. 7/A'raf, 55 1434
8. 7/A'raf, 205 9. 6/En'am, 42-43
Şubat’13 • SAYI: 13
29
Genel Olarak Arapların Durumu Siyer Notları
Enes Yelgün enesyelgun@tevhiddergisi.com
30
4. Kalpleri katılaşmış, zihinleri körelmiş,
duyu organları yaratılış amaçlarına uygun
hareket etme kabiliyetini yitirmiştir.
'Bana konuşarak rahatça derdini anlatma ni- "Allah şöyle bir kasabayı örnek verir: O kasa-
metini veren Allah'a hamd olsun.' demek lisan ile ba güven ve huzur içindeydi. Rızkı da kendi-
yapılan şükürdür. Allah'ın dinini hiçbir kına- sinde her bir yandan bol bol geliyordu. Fakat o
yıcının kınamasından çekinmeden anlatmak... ahali Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük etti-
O'nun kitabını okumak... Güzel söz söylemek... ler de onlara ısrarla işledikleri yüzünden açlık
ve korku elbisesini giydirdi." 3
Dilin afetlerinden sakınmak ise lisan-ı hal ile
yapılan şükre örnek olabilir.
Dikkat edilirse Nahl suresindeki ayette iki
nimetten bahsediliyor: Emniyet ve her taraftan
El, ayak vb. organların her birinin insanın
gelen rızık. Fakat gerekli şükür yapılmayınca
emrine verilen birer nimet olduğunu düşündü-
karşılaşılan ceza nimetlerin tam zıddı: Emniye-
ğümüzde, bu ölçüyü ayrı ayrı hepsinde uygula-
te karşı korku, bol rızka karşı açlık...
yabiliriz.
İşte taklitçi cahili toplumun fertlerinin kalp-
Özellikle konumuzla alakalı olduğu için
lerini, akıllarını ve duyu organlarını kullana-
üzerinde daha fazla duracağımız iki nimet ise
mamalarının sebebi bu nimetlerin şükrünü eda
kalp ve akıldır.
etmemeleridir. Dahası şükrü bir kenara atmak-
Zira kalp bütün organların melikidir. O la yetinmemişler, Allah'ın verdiği bu nimetleri
düzgün olduğunda, sâdıku'l mesduk olan şeytanların ve nefislerinin emrine âmade kı-
Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem ifadesi ile diğer larak en şerefli varlıkken, esfeli sâfiline yuvar-
organlar da düzgün olur. Bozulma başladığında lanmışlardır. Böylelerini Allah subhanehu ve teâlâ şu
ise insan, kendisi için neyin hayır veya şer oldu- ifadeler ile tanıtıyor:
ğunu bilmez bir halde şaşkınlık içinde debelenir
"Sen onların çoğunu dinler ve akıl erdirirler mi
durur.
Rebî'ul-Evvel
2. 14/İbrahim, 7 1434
1. 16/Nahl, 78 3. 16/Nahl, 112
Şubat’13 • SAYI: 13
31
sanırsın? Onlar ancak hayvan gibidirler, hatta İradesi olmayan hayvanlar bile tesbih ve dua
onlar yolca daha sapıktırlar." 4 halinde iken, bir de şu taklitçi cahili toplumun
nimetleri kullanma şekline bakın:
"Andolsun ki biz cin ve insanlardan çok kim-
seler yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır. Gözler Allah'ın yazılı kitabı Kur'an'ı ve yazılı
Fakat bunlarla anlamazlar. Gözleri vardır fa- olmayan kitabı kainatı okumak, tefekkür etmek
kat bunlarla görmezler. Kulakları vardır fakat için yaratılmışken bu insanlar ne yapıyorlar?
bunlarla işitmezler. Onlar hayvan gibidir. Hat- Gözlerinin nurlarını küfür ve masiyet içerikli
ta daha da sapıktırlar. Onlar gafil olanların ta
şeyleri okuyarak, izleyerek söndürüyorlar.
kendileridir." 5
Kulaklar, Allah'ın kelamını duymak, O'nun
Allah subhanehu ve teâlâ kitabında bu insanları,
izahını işitmek, nasihatlere dikkat kesilmek
kalpleri, gözleri, kulakları ve akılları olmasına
için yaratılmışken, bu hakka sağır güruh ne
rağmen 'yokmuş' gibi tanıtıyor. Çünkü onlar
halde? En sevdiği politikacının, şarkıcının sesi-
bu nimetleri gerektiği yerde, halifelik görevini
ni, Allah dini ile dalga geçilen ifadeleri ve be-
yerine getirmek için kullanmıyorlar. Nimete
lamların sahte gözyaşları ile kamufle ettikleri
nankörlük ediyorlar.
saptırıcı konuşmalarını dinlemek için çaba
Evet, bu nankörler seviyece hay- sarfediyor.
vanlardan daha aşağıdadırlar. Çün-
Akıl tefekkürün ilk durağıdır.
kü hayvanlar iradeleri olmamakla
Biraz önce Allah'ın kula verdiği ni-
beraber bir şekilde Allah'ı tesbih
metlerden bazısının kalp ve duyu
ederler:
organları olduğunu Nahl su-
Hayvan-
"Yedi gök, yer ve bunların lar, içgüdüleri ile
resinde gördük. Bu ve ben-
içinde bulunanlar O'nu tes- kendilerini tehlikelerden zeri nimetlerin şükrünü
siyer notları
bih ederler. O'nu hamd sakındırırlar. Mesela bir koyun eda etmeyenlerin ne
ile tesbih etmeyen uçurumun kenarına geldiğini fark seviyelere indiklerini
hiçbir şey yoktur. ettiği anda geri çekilir. Fakat üzer- de Furkan suresinde
indeki nimetlerin hakkını veremediği
Fakat siz onların okuduk Allah bu iki
için hayvanlardan daha aşağı
tesbihlerini anlamazsı- olan bu 'insan', cehennem ayetin akabinde kainat-
nız. Şüphesiz ki o halimdir, çukurlarına koşa koşa taki bazı güzelliklere dikkat
mağfiret edicidir." 6 gider. çekiyor ve onları tefekkür
etmeye çağırıyor. Böylece ni-
"Görmedin mi ki, göklerde ve
mete nankörlükten kurtulmanın
yerde olanlar ve saf saf uçan kuşlar
ve şükrün, tefekkürle gerçekleşebi-
Allah'ı tesbih ederler? Onların her
biri kendi dua ve tesbihlerini bilir. leceğini anlıyoruz. Bahsettiğimiz iki
Allah onların yaptıklarını çok iyi bilen- ayetten sonra zikredilenler gözlerin
dir." 7 alışması nedeni ile hiç de dikkat çekme-
yen şeyler:
Aynı zamanda hayvanlar, içgüdüleri ile
kendilerini tehlikelerden sakındırırlar. Mesela Gölge... Barındığımız evler... Hiçbir destek
bir koyun uçurumun kenarına geldiğini fark et- olmadan havada uçuşan kuşlar... Soğuk ve sı-
tiği anda geri çekilir. Fakat üzerindeki nimetle- cakta ihtiyaç duyduğumuz... Ölü toprağı can-
rin hakkını veremediği için hayvanlardan daha landıran yağmur... Dinlenmek için gece, çalış-
aşağı olan bu 'insan', cehennem çukurlarına mak için gündüz...
koşa koşa gider.
Saydıklarımız sadece bu iki ayetin deva-
mında yer alanlar Kur'an'da dikkat çekilen di-
ğer nimetlere sayfalar, orada bahsedilmeyip de
4. 25/Furkan, 44 hayatımızda var olan güzellikleri anlatmaya ise
5. 7/Araf, 179 ömür yetmez.
6. 17/İsra, 44
7. 24/Nur, 41
32
"O size, kendisinden istediğiniz şeylerin hep- Küfür, nifak, riya, kibir ile dolu, ayetlere kar-
sinden verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini saymak şı kaskatı kesilmiş olan bir kalp... Şehvetlerin
isteseniz dahi onları sayamazsınız. Gerçekten ve şüphelerin, her zerresine sinmiş olduğu bir
insan çok azmedici ve çok nankördür." 8 kalp... Yerin ve göğün Rabbinden başkalarının
sevgisini, korkusunu taşıyan, O'ndan başkasına
İşte akıl bunları tefekkür için yaratılmıştır. umut bağlayan bir kalp...
O tefekkür edecek, düşündükçe kalp titreye-
cek, Allah'ın sevgisi, korkusu kalbe yerleşecek. İşte bunlar da kalp nimetinin şükrünü eda
Allah'ın kelamını düşünecek, öğüt alacak, haya- etmeyenlerin hallerinden bir kaç tablo. Belki
tını ona göre düzenleyecek... Halifelik görevini bu kalp vücuda hala kan pompalıyordur. Ama
ifa etmek için çabalayan insan, aklını bu ve ben- emri altındaki organlara hayır pompaladığını
zeri şeyler için kullanır. Peki taklitçi toplumun kimse söyleyemez.
fertleri ne yapacaklar? Onlar ahiretlerine fayda
sağlayacak meseleleri düşünmezler. Hiç kafa "Acaba onlar yeryüzünde gezmezler mi ki
yormazlar. Çünkü onların yerine, akıllarını ki- kendileri ile akledecekleri kalpleri, kendileriyle
raya verdikleri şeyhleri, hocaları veya efendileri işitecekleri kulakları olsun. Çünkü gözler kör ol-
düşünür. Aynı Mekkeli müşriklerin dini mese- maz. Asıl göğüslerdeki kalp kör olur." 10
leleri Amr bin Luhay'a bırakıp, onun getirdiği
putlara sorgusuz sualsiz ibadet etmeleri gibi. Kalpleri katılaşmış, akılları dumura uğramış
Dünyadayken zihinlerine halkalar takıp, onun cahili toplumlarda yaşayan müminler, aynı kalp
kontrolünü başkasına verenler ahirette de bu körlüğünü, akıl tutulmasını yaşamamak için
halden kurtulamazlar: çaba sarfetmelidir. Bunun yolu ise önce tefekkür
etmek, sonra da öğüt alıp kalbi canlandırmaktır.
"Boyunlarında demir halkalar olacak olanlar Böyle bir akıl ve kalp, Allah'ın rızasına uygun
da bunlardır. İşte cehennemlikler de bunlardır. hayat sürdürmeye teşvik edici en önemli iki ve-
Onlar orada ebediyen kalacaklardır." 9 sile olacaktır.
Dinî meselelerde taklitçi cahili toplumun Öyleyse neyi, nasıl tefekkür etmeliyiz? İnşal-
fertlerinin hali bu! Peki dünyevî meselelerde lah diğer yazımızda bunu anlatmaya çalışacağız.
böyle mi? Dinlerini teslim ettikleri zatlara pa-
ralarını mallarını teslim ederler mi? Onlar ne Duamızın sonu alemlerin Rabbine hamddır.
diyorsa 'Baş-göz üstüne' derler mi? Asla! Nefis,
dünyalık söz konusu olduğunda akıl bir anda
çalışır! Parlak fikirler ortaya çıkar! Bu da yet-
mez başkalarına da akıl vermeye başlar!
Rebî'ul-Evvel
8. 14/İbrahim, 34 1434
9. 13/R'ad, 5 10. 22/Hac, 46
Şubat’13 • SAYI: 13
33
Kardeşimle
Hasbihal
34
"Gerçekten, Rabblerine olan haşyetlerinden Hıyanetin en tehlikeli olanı işe başlamadan
dolayı saygıyla korkanlar, Rabblerinin ayetleri- hain olmaktır. Bunu bir önceki dertleşmemiz-
ne iman edenler, Rabblerine ortak koşmayanlar de konuşmuştuk. İslamî hareket dayanışma ve
ve gerçekten Rabblerine dönecekler diye, ver- görev paylaşımı esasına dayalıdır. Her insan
mekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler; kendinde bulunan ve kendisiyle tezahür ettiği
İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar sıfatlara uygun görev alır. Sadık olanlar kendi-
bundan dolayı öne geçmektedirler." 1 lerinde olan sıfatlara uygun görev alırlar. Böyle-
ce ister yaratılıştan, ister sonradan kazandıkları
Bu ayetlerde övülenler; ellerinden geleni
ahlakları onları Rabbine ulaştıran bir vesile gö-
yaptıkları halde 'Acaba yapabildim mi? Hakkını
revi görür.
verebildim mi?' diye ürperenlerdir.
Yalancıların vay haline! Tezahür ettikleri
Rabbimden sen ve senin gibi olanlar için te-
sıfatları yoksun oldukları sıfatlardır. Ve onlara
mennim, bu sınıftan olmanızdır.
verilen her görev kuzunun kurda teslimi babın-
Sözü uzattığımın farkındayım. Hasbiha- dandır. Böylece her halleriyle Rabblerinden
limizin asıl konusuna döneceğim. 'Emanet uzaklaşır ve her durumu aleyhlerine çevi-
ve sorumluluk.' Evet! Beraberce karar kıl- rirler. Bu gün emanete hıyanete, başka bir
dık ki her sorumluluk bir emanettir. örnek vereceğim…
Ve her birimiz İslam adına bir
takım sorumluluklar almış bu- 2. Misli Misline İtaat Et-
lunuyoruz. Söz konusu ema- mek
netse, burada üçüncüsü ola- Hata yapmak hıyanet etmek değildir. İslamî çalışmalarda en
mayan iki kavram belirir. Beşerin olduğu her yerde hata hassas konu itaat meselesi-
olacaktır. Amacımız hatasız insanlar
'Eda ve hıyanet.' Emanetin dir. İlk İslam cemaatinde
zümresi oluşturmak da değildir.
hakkını vermek ve onu Hata yaptığında bunu kabullenen, itaat müminlerin, isyan
eda etmek için; bize verilen Rabbine inabet ve tevbeyle... ve itaat ediyor gibi görün-
sorumluluğu, bizden istenil- mek ise münafıkların özelliği
diği şekilde yerine getirmek... olarak kodlanmıştı.
İnsanlığımızdan kaynaklı aczi-
yeti veya kaderî sebeplerden dola- Allah Rasûlü şöyle buyurdu:
yı bir aksaklık olursa; Allah'a tevbe ve
ilgililere bildirmek suretiyle emanetlere "Kim bana itaat ederse şüphesiz ki Allah'a
sahip çıkmış oluruz. itaat etmiştir. Kim de bana itaat isyan eder-
se Allaha isyan etmiş olur. Emirine itaat eden
Hıyanet ise; verilen işin hakkını vermeme, bana, emirine isyan eden de bana isyan etmiş
ondan şahsi çıkar sağlamak, Allah'ın dinini yü- olur." 2
celtmek yerine nefsi yüceltmek ve makam, ün-
Buradaki inceliğe dikkat edelim. Allah
van elde etmeye çalışmaktır. Veya aksaklıklarda
Rasûlü; emirlere itaati Allah'a itaat, onlara isya-
Allah'a tevbe etmeyip günahta ısrar, ilgililere
nı Allah'a subhanehu ve teâlâ isyan olarak muhkem-
bildirmeyip insanları aldatmaktır.
leştirmiştir. Böylece emire itaat İslam'daki en
Hata yapmak hıyanet etmek değildir. Beşe- sağlam asla bağlanmıştır. Allah'a isyanı emret-
rin olduğu her yerde hata olacaktır. Amacımız medikleri sürece emirlere itaat, Rasûl'e sallallahu
hatasız insanlar zümresi oluşturmak da değil- aleyhi ve sellem ve onun üzerinden Allah'a itaattir.
dir. Hata yaptığında bunu kabullenen, Rabbine
Bir Müslüman iki şekilde emirlere karşı so-
inabet ve tevbeyle kendini yenileyen, emirlere
rumlu olur.
bildirmek suretiyle davanın ve arkadaşlarının
zarar görmesini engelleyen bir şuur oluşturmak İslamî bir devlette yaşıyordur. Müslüman
derdindeyiz. cemaatin umumî emrine bağlıdır. Veya İslamî
Rebî'ul-Evvel
1434
1. 23/Mü'minun, 57-61 2. Muttefekun Aleyh, Ebu Hureyre'den.
Şubat’13 • SAYI: 13
35
bir devlet yoktur. Müslümanlar kendi rızala-
rıyla bir emir seçmiştir. Ve ona bağlılık ve itaat
hususunda söz vermişlerdir. Bu sözleri gereği
emire karşı sorumludurlar.
ları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda emirlerine lakayt olanın harekete karşı hassas
senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah, ka- olması da beklenemez ya!
ranlıklarda kurduklarını yazıyor. Sen de onlar-
dan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et. Vekil ola- Bundan dolayı Müslüman kendine verilen
rak Allah yeter." 3 sorumlulukta itaat eder. Nasıl isteniyorsa o şe-
kilde yerine getirir. Ekleme ve çıkarma yapmaz.
Tehlike tüm boyutlarıyla bu ayette resmedil- Arkasını döndüğünde söylenilenin aksine pro-
miştir. Onlar itaat edeceğiz diyorlar. Sözleriyle, jeler geliştirmez. Bilir ki şahsının içinde bulun-
ortamda bulunmaları ve itaate dair alınan ifa- duğu hareketin selameti ittiba' ve itaattedir.
delerinde söz, sükuttur. İkrarlarıyla böyle derler.
Ancak bu inanca dayalı söz verme değildir. Hastalıklı insanlar ise sürekli plan-proje-
fikir üretme durumundadır. Hiçbir işi kendile-
Bu kalpte alt yapısı oluşmamış, zan ve ve- rinden istendiği şekilde yerine getirmezler. 'İta-
himden ibaret bir inancın kelimelere yansıma- at edeceğiz' sözleri her işte başaşağı olur.
sıdır. Müslüman önce inanır veya inandığını
bilir. Sonra inancın gereği olan sözler verir. Bilir Konun tehlikesi ise ayetin devamından an-
ki itaat Allah'ın ve Rasûlü'nün emridir. Sağlıklı laşılıyor:
bir hareket için hayatî öneme sahiptir. Bin bir
türlü insanı çatısı altında barındıran bir hare- "Sen de onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül
ket, 'itaat' olmaksızın ne yapabilir ki? Her insan et." 4
3. 4/Nisa, 81 4. 4/Nisa, 81
36
Aynı şekilde sorumluluk sahibi Müslüman-
lar da düşünmelidir. Neden bana verilen görev-
lerde misli misline itaat etmek yerine farklı yol-
Evet kardeşim, bilmelisin ki lara başvuruyorum? Acaba bu sorumlulukları
selamet ittiba ve itaattedir. Şer ise bana verenleri yetersiz mi görüyorum? Hakkını
veremedikleri için mi benim eklememe ihtiyaç
yenilik ve zevkince harekettedir. vardır?
Bu davranışın sorumluluk
sahibini hıyanet ehlinden kılması Ve her sorumluluk sahibi bir konuda kafa-
sına göre hareket edip, itaati terk etse nasıl bir
bir yana nasıl bir felakete kapı sonuç çıkar ortaya? Yönetim tarafından plan-
araladığı düşünülmelidir. lanan hareket programıyla, ortaya çıkan sonuç
arasındaki tezatın boyutu ne olur?
Şubat’13 • SAYI: 13
37
Akaid Notları
Ferhat Cura ferhatcura@tevhiddergisi.com
İstiğase
İstiğase Allah'tan başkasına dua etmek ve
sadece Allah'ın gücünün yeteceği yerlerde,
Allah'tan başkasından yardım talebinde
bulunmaktır.
38
Yine başlarına sıkıntılar geldiğinde veya bela
ve musibetlerle karşılaştıklarında, ölmüş salih
insanlardan, evliyalardan ve velilerden yardım
talebinde bulunmalarıdır. Sıkıntıda olan biri-
nin: 'Medet ya Abdulkadir Geylani' demesi veya
'Himmet ya falan şeyh' vb. cümlelerle Allah'tan
başkalarına dua etmesi buna verilebilecek bir-
kaç örnektir. Bunun en kötüsü ise; yaşayan in-
sanlardan bu yardımı istemeleridir. 2
İstiğasenin Hükmü
Allah'tan başkasına dua etmek ittifakla kü-
für ve şirk amelleri arasına dâhildir. İstiğasenin
küfür olduğunu iki şekilde açıklayabiliriz.
Şubat’13 • SAYI: 13
39
"Sizde olan tüm nimetler Allah tarafındandır.
Sonra size bir musibet geldiği zaman sadece
Allah Kur'an'da birçok yerde O'na dua edersiniz. Allah o sıkıntınızı giderdiği
zaman sizden bir grup yine Allah'a şirk koşma-
bu fiile şirk demektedir. Çünkü ya başlar." 8
müşriklerin hayatlarındaki en
"Allah'ın dışında dua ettikleriniz
ciddi problemlerinden biri buydu. kıtmire(hurma çekirdeğinin dışındaki beyaz
Onlar Allah'tan başka salih perde) bile sahip değillerdir. Şayet onlara dua
olduklarına inandıkları insanlara ederseniz sizi işitmezler. İşitseler dahi icabet
edemezler. Kıyamet gününde sizin bu şirkinizi
dua ederlerdi ve onları Allah ile inkar edeceklerdir." 9
kendi aralarında vesile kılarlardı.
Bu ayetler ve birçok ayet, yapılan bu amelin
mutlak şirk ve küfür olduğunu bize bildiriyor.
daha sapmış kimdir? Oysa onlar, bunların iba- Davamızın sonu, alemlerin Rabbi olan
detlerinden habersizdirler. İnsanlar haşrolun- Allah'a hamddır.
duğu (bir araya getirildiği) zaman, (Allah'tan
başka ibadet ettikleri) onlara düşman kesilirler
ve (kendilerine) ibadet etmelerini de tanımaz-
lar." 6
40
İlim Meclisi
ekrembulca@tevhiddergisi.com
Ekrem Bulca
Rıfk/Yumuşaklık
Yumuşaklık insanların gönüllerine daha
çok tesir eder ve genel olarak daha faydalı
neticeler doğurmaktadır. Sertlik ve kabalık ise
karşıdakinin hatasını kabul etmemesine ve
bizimle cedelleşmesine sebep olur.
Şubat’13 • SAYI: 13
41
Bazen onu emreder… Bazen yapmayanları kı- Yumuşak Huyluluk, Birliği ve Bera-
nar… Bazen de örnek olan insanların hayatları- berliği Sağlar
nı beyan ederek teşvik eder…
Allah ve Rasûlü Müslümanlara cemaatleş-
Bu ay güzel ahlak çeşitlerinden ilkini yaz- melerini ve bir emir altında toplanmalarını em-
maya çalışacağız inşallah, o da yumuşaklıktır. retmiş, tefrikayı ve parçalanmayı yasaklamıştır.
42
Davette ve Nasihatte Yumuşaklık
Çok Etkilidir
Bir müşriğe davet ederken veya kardeşimize
yaptığı bir hatadan ötürü nasihat ederken ba-
şarılı olmanın bir yolu da, yumuşaklıktan geç-
mektedir. Yumuşaklık insanların gönüllerine
daha çok tesir eder ve genel olarak daha faydalı
neticeler doğurmaktadır. Sertlik ve kabalık ise
karşıdakinin hatasını kabul etmemesine ve bi-
zimle cedelleşmesine sebep olur.
Şubat’13 • SAYI: 13
43
teâlâFiravun gibilerine dahi yumuşaklıkla yak- "Sende Allah'ın sevdiği iki haslet var: Yumu-
laşılmasını emretmişse kardeşlerimize daha da şaklık ve teenni." 17
yumuşak yaklaşmamız gerekmez mi? Kardeşi-
mize bağırarak veya hatasını yüzüne vurarak, Cerir bin Abdullah'tan rivayeten Peygambe-
sadece onların bizi sevmemesine ve bizden nef- rimiz şöyle buyuruyor:
ret etmesine sebep oluruz.
"Rıfktan mahrum olan kişi hayrın tamamın-
Ebu Hureyre'den radıyallahu anh rivayet edildiği- dan mahrum olur." 18
ne göre şöyle demiştir:
Rabbim! Rıfkı sevdiğin gibi bize de sevdir
"Bedevinin biri mescide ihtiyacını giderdi. İn- ve bizi rıfk sahibi kullarından kıl... Allahumme
sanlarda onun üzerine yürümek için ayağa Âmin
kalktılar. Bunun üzerine Peygamber: 'Onu bı-
rakın. İdrarı üzerine de bir kova su dökün. Siz- Davamızın sonu alemlerin Rabbi olan
ler kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştı- Allah'a hamd etmektir.
rıcı olarak gönderilmediniz.' "
14. Buhari
15. Müslim 17. Müslim
16. Müslim 18. Müslim
44
Nasihat
abdulmetinaksoy@tevhiddergisi.com
Abdulmetin
Aksoy
Ebeveynlere Karşı
-1- Nebevî Muamele
Bizim nazarımız da ebeveynlerin konumu ne seviyede!
Belki de yok denecek kadar az. İstisnalar olmakla beraber,
"Ebeveynimin benim yanımda yeri ve değeri büyüktür"
diyenlerin sözü gerçek, fakat ameli sanal durumda.
Şubat’13 • SAYI: 13
45
ayrılıp, gitti. Bu saatten sonra bu adama karşı
muamelemizi düşünürsek, elbette bizim naza-
rımızda ondan daha değerli bir kişi olmaz, onu
her yerde güzel sözlerle över ve ona karşı güzel
muamelede bulunuruz. Böyle bir iyiliğe herkes
böyle bir karşılık verir elbette.
gerçekleşmesi çok uzak olan bir ihtimaldir. Fa- çemiz ne olursa olsun, en ufak meselede anne-
kat anne ve babamızın karşılıksız muameleleri babaya, cariyenin efendisine yaptığı muameleyi
şu anda olduğu gibi gerçek ve hakikattir. çekinmeden yapabiliyoruz.
Anne ve babanın evlatlarına olan sevgi ve Burada dikkatinizi şu hadise çekmek istiyo-
rahmetleri bitmek bilmeyen kaynağın dışa yan- rum:
sımasıdır. Allah'ın subhanehu ve teâlâ dünyada onlar
"Cibril Peygamberimize kıyametin alametleri-
için verdiği en büyük hediye ve ülfet, çocuktur. ni sorduğu zaman, Peygamber: '-bunlardan bir
Onların nazarında dünyada bunu değiştirebi- tanesi- Cariyenin efendisini doğurmasıdır' diye
lecekleri, kıstasını yapacakları başka değerli bir cevap verir." 2
şey yoktur. Hayatları, her şeyleriyle sizin gibi ev-
latlarını korumakla ve iyilik yapmakla geçmiştir. İmam Nevevi rahimehullah bu hadisin şerhinde
Ebeveynler çocuklarına karşı bu denli heyecanlı şunları aktarmıştır: 'Bir görüşe göre bu hadis şu
ve meraklıdırlar. manayı ifade etmektedir: Anne-babaya saygı aza-
lacak, çocuklar ebeveynlere kötü muamele ede-
Anne ve babaların evlatlarına karşı davranış- cekler. Çocuklar annesine sövüp sayacak, dövecek,
ları bundan ibarettir. Burada asıl konumuz ev- kötü ve zor işlerde çalıştıracak, tahkir edecek… O
latların ebeveynlere karşı muamelesidir. Zaten hale gelecek ki anne, cariye hükmüne düşürülecek.'
anne ve babalar yapması gerekenleri ifa etmek İşte bu şekilde cariye, efendisini doğurmuş olu-
için elinden gelen çabayı gösteriyorlar. Önem- yor.
li olan, onların nezaket, hoşgörü, rahmet ve
sabırla yaptıkları güzelliklerin karşılığını verip, Tüyler ürpertici bir hadis-i şerif. Vakıamızı
veremediğimizdir. 'Anne ve babamıza karşı hak düşündüğümüzde kıyametin bu alameti ger-
ve hukuka dikkat edip adaletli olanlardan mı, yok- çekleşmiş durumda. Anne ve babaya cariye ve
sa hüsran ve gaflet içerisinde olanlardan mıyım?' köle muamelesi veya bunlara yakın davranışlar
Bizler için bu soruların cevabı Nebevî muamele sergileniyor. Müslüman veya kâfir, iyi veya kötü
açısından çok önemlidir. Çünkü insan, içli-dış-
lı olduğu, sürekli beraber kaldığı kişilere karşı
2. Müslim
46
evladın hemen hemen hepsi, bu davranışı ya- 'Siz zaten eskiden de böyleydiniz. Sesimizi çıkart-
pıyor. 'Hayır, ben ebeveynime iyi davranıyorum', maya çıkartmaya tepemize çıktınız. Artık öyle
diyebilirsiniz. Bilmelisiniz ki, herkes normal değil. Şimdi sesinizi çıkarmadan evimin köşesinde
durumlarda zaten ailesine güzel davranır. Bu si- oturacaksınız. Fikriniz sorulmadan konuşmaya-
zin ailenize iyi davrandığınızın ölçüsü değildir. caksınız. Zaten bir ayağınız çukura düşmüş, bıra-
Bilakis burada ölçünüz, anormal olan durum- kın biz huzur içerisinde yaşayalım' gibi ebeveyni
larda, tabiri caizse bıçak kemiğe dayandığı nok- tahkir eden, buna benzer efendinin cariyesine
talarda ebeveyninize bütün benliğinizi tutup söylediği cümleler söylüyor.
güzel muamelede bulunmanızdır. Bu ölçünün
zıddını uygulamanız, her ne kadar anne-babaya Kıymetli Kardeşim! Bu örnek sırlar dünyası,
iyi davrandığınızı düşünseniz de, cariye mua- kalp gözü gibi dizilerden aktarılan şeyler değil,
melesi yaptığınızın göstergesidir. bilakis bizlerin hataya düşüp anne ve babamıza
uyguladığımız muamelelerdir. Burada anne ve
Burada 'Ebeveynlere Karşı Nebevî Muamele' babamızın haksız olup, olmaması problem de-
konusuna geçmeden önce gördüğüm ve duy- ğil, elbette herkesin hatası olacaktır. Fakat biz-
duğum kadarınca yaşantımızdan anne-babaya lerin de bu kişilerin üzerine baltayla gidip hem
karşı yaptığımız bazı davranışları alıntı yapıp Allah subhanehu ve teâlâ katında hem de Rasûlü'nün
örneklendirmeye çalışacağım. yanında en büyük hata olanı yapmamız sıkın-
tıdır. Daha farklı bir şekilde olayı sakinleştire-
Öncelikle herkes kendi yaşantısını ve aileye biliriz.
karşı davranışını düşünsün. Bunların her biri
sizin için birer örnek ve ibrettir zaten. Bunlarla Başka bir örnek, anne ve babalar çalışmayan
beraber şu örnekleri zikredebiliriz: veya işine dikkat etmeyen evlatlarına -onları
çok düşündükleri, durumlarının kötü olması-
Bugün evli olup ailesiyle uzun veya kısa sü- nı istemedikleri için- çok karışırlar. Sürekli bir
reli kalanların yaşadığı sıkıntılardan bir tanesi, şeyler anlatırlar. Bu konuda tecrübeleriyle onla-
anne-babayla hanımının geçim sağlayamama- ra yol göstermeye çalışırlar. Ki evlat çalışsın, boş
sıdır. Ceviz kabuğunu doldurmayacak kadar durmasın -Allah onlardan razı olsun-. Fakat biz
önemsiz meselelerden problemler yaşanıyor. evlatlar bu iyiliği suistimal edip hemen: 'Yahu
Misalen, geline göre kaynana ve kayınpeder, ge- yeter, bu da nedir papağan gibi başımda iş iş iş iş...
linin her yaptığı işe karışıyor ve beğenmiyorlar. Dünya batsın bana ne, çalışmıyorum. Gençliğimi
Kaynana ve kayınpedere göre de gelin yaptığı iş- yaşatmadınız, sanki köleyim. Hem size ne benim
işimden, çalışırım çalışmam. İş arıyorum bulamı-
leri gereğince dikkatli ve severek yapmıyor, ken-
yorum, ben ne yapayım. İkide bir bu konuları açıp
disini aile kurumundan görmüyor vs...
moralimi bozmayın' şeklinde söylenmeye baş-
Evlat ortada kalmış, her gün eve geldiğinde lıyoruz. Bu saatten sonra zaten ebeveynler bir
işin yorgunluğu yetmezmiş gibi bir tarafta anne şeyler söylemeye çekiniyor, susmayı tercih edi-
ve babasının gelinlerinden şikayetlerini, diğer yorlar. Böyle bir davranış efendinin cariyesine
taraftan da hanımın kaynanası ve kayınbabası uyguladığı muamele değildir de nedir?
hakkındaki şikâyetlerini dinliyor.
Bunlara benzer vakıamızda birçok örnek gö-
Taraflı olan evlat hemen anne ve babası- rüyoruz. Her biri bir diğerinden daha tehlikeli
na kızmaya başlıyor: 'Yaşınız ilerlemiş, şu anda ve çirkef davranışlar. Rabbim bizleri bu durum-
size bakacak olan gelininiz. Onunla iyi geçinme- dan muhafaza eylesin. Hakkı, hakkıyla yaşama-
ye çalışın. Haklı olsanız bile alttan alın. Böyle her yı, ebeveynlerimize adaletle muamele etmeyi
meseleye karışıp tatsızlık çıkarmayın. Benim de nasip etsin.
huzurumu kaçırdınız. Bu ev onun sayılır. Onun
dediği şeyler de bu evde geçerlidir. Rahat durma- Bir sonraki sayımızda anne-babaya 'Nebevî
yacaksanız kendi evinize gidebilirsiniz' gibi ezici muamele nasıl olmalıdır?' konusunu yazmaya
cümleler kullanıyor. Her meselede anne ve ba- çalışacağım.
basını hatalı gördüğü için, onlar bir şeyler söy-
leseler de bir anlam ifade etmiyor. Hemen anne Selam ve dua ile… Davamızın sonu alemle- Rebî'ul-Evvel
rin Rabbine hamd etmektir. 1434
ve babasının geçmişte yaptığı hatayı zikrediyor:
Şubat’13 • SAYI: 13
47
Cihad Yolunun Sabiteleri Çeviri Makale
İkinci Sabite:
Cihad Şahıslara Bağlı Değildir! -1-
Bugün görünen şu ki, İslam ümmeti sözleri
ile olmasa da lisan-ı halleri ile cihadı
şahıslara bağlamaktadır.
bu sözü vakıaya uyguladığımızda, bu menhecin bağlı olmaları konusunda terbiye etmiştir. On-
hayatımıza uygulama adımlarına dahi ulaşama- lara, şahıslara bağlı kalmanın batıl bir menhec
dığımızı görürüz. olduğunu, bunun ameli o kişiye bağlamaya, o
kişinin hayatının son bulmasıyla amelin de son
Bugün edebiyat ve hutbeleri çerçevesinde bulacağı düşüncesine götüreceğini açıklamış-
İslam ümmetinin haline bakıldığında, azımsan- tır. Allah subhanehu ve teâlâ sahabeyi kendileri gibi
mayacak kadar çok kimsenin, olayları kişilere/ olan şahıslara bağlı kalmaktan sakındırmıştır.
şahıslara bağladığı görülecektir. Bu da sadece Hatta onları, şiarlarını bağladıkları ve Allah'ın
cihad alanında olmayıp, bunun yanında davet, yarattıklarının en şereflisi olan Muhammed bin
ıslah, emri bi'l maruf nehyi ani'l münker vd. Abdullah'a sallallahu aleyhi ve sellem bağlı kalmalarını
alanlara kadar sirayet etmiştir. dahi yasaklamıştır. 1
48
Allah subhanehu ve teâlâ Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem sir etti ve Rasûlullah'ın öldürülmüş olduğuna
şahsına bağlı kalmalarını onlara yasaklamıştır. inanarak Allah'ın birçok Peygamber hakkında
anlattığı üzere onun da öldürülmüş olabileceği-
"Muhammed, ancak bir Peygamberdir. Ondan ni kabullendiler.
önce de Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o
ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dini- Böylece bir durgunluk, zayıflık ve harpten
nize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, çekilme duygusu ortaya çıktı. Bunun üzerine
Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah subhanehu ve teâlâ Rasûlü'ne: "Muhammed,
Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır." 2 ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de nice
Peygamber gelip geçmiştir." 3 buyuruyor. O size
Bu ayet sahabeyi radıyallahu anhum terbiye etmek, Peygamberlikte de, öldürülmesinin mümkün
onları ibadetleri ifsat eden -bir ameli şahsa bağ- olduğunda da bir örnektir.'
lamak gibi- fasit menheçten sakındırmak için
nazil olmuştur. Ameli şahsa bağlamaktan kasıt, İbni Ebu Necîh babasından rivayet ediyor:
Allah'a ortak koşmak değildir. Bu küçük veya 'Muhacirlerden birisi ensardan kan revân içinde
olan birine uğrayıp; 'Ey falan Muhammed'in
bazen büyük şirk olabilir. Bizim buradaki
sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldüğünü duydun
kastımız amelin şahıslara bağlılık göster- mu?' diye sordu. Ensar'dan olan o kişi; 'Eğer
mesidir ki, bu da Müslümanın bu ibadeti Muhammed öldürüldüyse hak dini bize
-özellikle cihadı- ancak Allah'ın falan tebliğ etti. Dininiz uğruna vuruşun',
adamı bu işi yapanların başına ge- dedi. Bunun üzerine: "Muhammed,
tirmesiyle başarılı olduğunu, iler- sadece bir Peygamberdir..." âyeti
lediğini ve bir şeyi gerçekleştir- nazil oldu.'
diğini düşünmesidir. İşte bu
durum, Allah'ın yasakladığı Bu hadisi Beyhakî
Bizim buradaki
menhecin en basit portre- kastımız amelin Delâilü'n-Nübüvve'sinde ri-
sidir. Allah subhanehu ve teâlâ şahıslara bağlılık gösterme- vayet eder.
Rasûlullah'ın sallallahu sidir ki, bu da Müslümanın
aleyhi ve sellem ashabını bu ibadeti -özellikle cihadı- an- Sonra Allah subha-
cak Allah'ın falan adamı bu işi nehu ve teâlâ kendileri-
bundan sakındır- yapanların başına getirmesiyle ne za'f ve durgunluk
mıştır. Müfessirlerin başarılı olduğunu, ilerlediğini gelenleri kınayarak:
bu ayet hakkındaki sözleri ve bir şeyi gerçekleştirdiğini
söylediklerimizi açıklığa ka- düşünmesidir. "Şimdi o ölür veya öldürü-
vuşturduğu gibi, dini kesin lürse geriye mi döneceksiniz?
bir şekilde terk etmeye veya Kim geriye dönerse Allah'a hiç
amelin zayıflamasına sebep olacak bir zarar vermez. Allah kendisine
bu menhecin tehlikesini de açıkla- itâatta kâim olmak, dini yolunda
maktadır. muharebe etmek, ölü olsun diri olsun
Rasûlüne uymak suretiyle şükredenle-
İbni Kesir rahimehullah geçen ayetin tefsi- rin mükâfatını verecektir." 4 buyuruyor.
rinde şöyle der:
Sahîh, Müsned, Sünen ve diğer İslamî kitap-
' 'Uhud günü Müslümanlardan bir kısmı boz- larda kesinlik ifade eden müteaddit tarîklardan
guna uğrayıp bir kısmı da öldürülünce şeytan rivayet edilen ve bizim, Ebubekir ve Ömer'in ra-
şöyle seslendi: 'Haberiniz olsun ki Muhammed dıyallahu anhuma müsnedlerinden naklederek zikret-
öldürüldü!', İbn Kamîe de müşriklerin yanına tiğimiz hadise göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sel-
dönüp onlara: 'Muhammed'i öldürdüm', dedi. lem vefat ettiğinde Ebubekir radıyallahu anh bu ayet-i
kerimeyi okumuştur.
Halbuki Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem sade-
ce vurmuş ve mübarek başından yaralamıştı. Buhari diyor: "Bize Yahya b. Bükeyr Aişe'den
rivayet etti ki; o şöyle haber verdi: 'Ebu Bekr,
Bu (haber), insanlardan birçoğunun içine te- Sünh denilen yerdeki evinden atla geldi, atın-
Rebî'ul-Evvel
ve balon misali bir hareket var demektir. -Çeviren- 3. 3/Ali İmran, 144 1434
2. 3/Ali İmran, 144 4. 3/Ali İmran, 144
Şubat’13 • SAYI: 13
49
geriye dönmeyeceğiz. Yine eğer o ölür ya da öl-
dürülürse, o ne için savaşmışsa o yolda ölünce-
ye kadar savaşacağız. Vallahi ben onun kardeşi,
dostu, amcası oğlu ve vârisiyim. Ona benden
daha lâyık kim vardır?'
biz, Allah bize hidayet bağışladıktan sonra asla 7. İbni Kesir'in sözleri burada son bulmaktadır.
8. Abdurrahman İbnu'l Cevzi'dir. -Çeviren-
50
diyerek kaçma fırsatı buldular ve ardından bu öldürülmezdi.' Başkaları da: 'Allah size fetih verin-
ayet indi." ceye ve O'na kavuşuncaya kadar Peygamberinizin
savaştığı gibi siz de savaşın.' Bundan sonra da bu
Dahhak ise şöyle demiştir: "Münafıklardan ayet indi. Rebi' b. Enes, bu rivayete şunu ekleyerek
bir grup, 'Muhammed öldü! Önceki dininize demiştir ki: 'Muhacirlerden bir adam kanlar için-
geri dönün!' dedi ve ardından bu ayet indi." deyken, Ensar'dan olan bir adamın yanına gitti ve
dedi ki: 'Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem öldürül-
Katade de şöyle demiştir: "İnsanlar, 'Eğer o düğünü duydun mu?', Ensar'dan olan adam: 'Eğer
Peygamber olsaydı öldürülmezdi' dediler." 9 Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldü ise, da-
vetini yapmıştır. Siz de dininiz için savaşın' dedi ve
Fethu'l Kadir isimli eserin sahibi bu ayet hak- ardından bu ayet indi."
kında şöyle der: ' "Muhammed ancak bir Pey-
gamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip Esbât'ın, Suddî kanalından olan rivayetinde
geçmiştir" ayetinin iniş sebebi şudur: Nebi sallalla- ise Uhud günü olan kıssayı aktardıktan sonra
hu aleyhi ve sellem Uhud günü yaralandığında şeytan
şunları der: "İnsanlar arasında Muhammed'in
'Muhammed öldü' diye bağırdı. Bunun üzerine sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldüğü yayılınca bazıla-
bazı Müslümanlar umutlarını yitirdiler. Hatta rı: 'Keşke Abdullah b. Ubeyy bize elçi olsa da Ebu
içlerinden biri: 'Muhammed öldü. Teslim olun. Süfyan'dan bizim için eman alsa. Ey insanlar öldü-
Zira savaştığınız kimseler kardeşlerinizdir' dedi. rülmeden önce kavminize geri dönün' dedi. Enes
Başka biri de: 'Eğer o Peygamber olmuş olsay- bin Nadr ise şöyle dedi: 'Ey insanlar! Eğer Muham-
dı öldürülmezdi' dedi. Allah da bunun üzerine med sallallahu aleyhi ve sellem öldü ise, Muhammed'in sal-
onlara bunun cevabını verip, onun da bir Pey- lallahu aleyhi ve sellem Rabbi ölmedi ya! O halde dininiz
gamber olduğunu, ondan önce Peygamberlerin uğrunda savaşın!' Daha sonra Rasûlullah sallallahu
gelip geçtiğini, onların gittiği gibi onun da gide- aleyhi ve sellem bir kayanın başına kadar geldi. İnsanlar
ceğini haber verdi. Daha sonra Allah subhanehu ve onun başına toplandı. Bunun ardından 'Muham-
teâlâ: "Eğer o ölür veya öldürülürse geriye mi dö-
med öldürüldü' diyenlere, "Muhammed ancak bir
neceksiniz?" buyurmuştur. Yani, o öldüğü veya Peygamberdir" ayeti indi."
öldürüldüğünde nasıl mürted olup, onun dinini
bırakacaksınız? Bunun yanında Rasûllerin ge- İbni İshak ise şunu aktarır: "Enes bin Nadr
lip geçtiğini, Peygamberlerini ölüm veya öldü- ellerinden silahlarını atan muhacir ve ensar top-
rülerek kaybettikleri halde onlara tabi olanla- luluğunun yanına gelerek, 'Sizi oturtan şey nedir?',
rın dinlerini bırakmadıklarını da biliyorsunuz. dedi. Onlar, 'Rasûlullah öldürüldü' dediler. Enes
"Kim topuklarının üzerinde dönerse" yani sa- bin Nadr ise: 'Ondan sonra yaşayıp da ne yapa-
vaşa arkasını döner ve İslam'dan irtidat ederse caksınız?! O ne uğrunda öldüyse, siz de onun uğ-
Allah'a zararın tek bir çeşidini veremez. Ancak runda ölün!' Sonra insanlar savaşa katılıp, öldürü-
kendi nefsine zarar verir. "Allah şükredenlere lene kadar savaştılar."
karşılığını verecektir" Yani, sabrederler, savaşır-
lar, şehid olurlar. Çünkü bununla Allah'ın ken-
dilerine bahşettiği İslam nimetine şükrederler.
Kim kendisine emredileni yaparsa, şüphe yok Yusuf El-Uyeyri rahimehullah
ki Allah'ın kendisine verdiği bu nimete şükret-
miştir.' 10 (Devam Edecek…)
El-Ucâb Fi Beyani'l Esbab isimli eserin sa- Tevhid Dergisi İçin Çevrilmiştir.
hibi şöyle der: 'Allah'ın "Muhammed ancak bir
Peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip
geçmiştir" sözüne gelince:
Rebî'ul-Evvel
9. Zadu'l Mesir 1434
10. Fethu'l Kadir c:1, s:385.
Şubat’13 • SAYI: 13
51
Menhec Notları
Yiğit İnan yigitinan@tevhiddergisi.com
52
bizim Allah'a söz verdiğimiz, Peygamberlerin
davet ettiği ve kitaplarda yerini bulan kulluk
vazifesi ile paraleldir. Bu kelime 'Allah'tan başka
ibadeti hak eden yoktur' manasını ifade etmekte-
dir. Bu ise kulluk vazifesinin sadece Allah'a ya-
pılmasını gerektirmektedir. Kulluk ise hayatın
sadece belli alanlarında değil hayatın tamamın-
da yerine getirilmesi gereken bir sorumluluktur.
Nitekim Allah subhanehu ve teâlâ ayette şöyle buyur-
maktadır;
Şubat’13 • SAYI: 13
53
ni muhafaza etmek ve Birleşmiş Milletler'deki Gayenin yeryüzünde kullara kulluğu kal-
konumunu sağlamlaştırmak için kullanıyordu. dırmak olmadığı yerlerde mücadele, yapısı ve
Nitekim Hamas, Filistin'de kendi iktidarını ta- sonucu itibariyle değişikliğe uğrayacaktır. Bunu
nımayıp İslamî talepleri karşılayacak İslamî bir belirgin bir şekilde mücadelenin cihadi kana-
imaret/emirlik/yönetim kurma teşebbüsünde dında müşahede edebiliriz. Cihad dinin zirve
bulunanları tabiri caizse kılıçtan geçirmişti. noktasıdır. Allah ve Rasûlü bu amele ve onun
ehline sayısız övgülerde bulunmuştur. Sayısız
Hâlbuki mücadele sahasında olan Müslü- övgülere mazhar olmuş bu amel, şeytanın gö-
manların Yahudi ile olan savaşı, en büyük zul- zünden kaçmamıştır. Şüphesiz ki şeytan zirve
mü ortadan kaldırmak gayesiyle yapılan bir olan amellerde daha fazla enerji sarf edip, bü-
savaş olmalıydı. Şüphesiz en büyük zulüm de tün mesaisini yapılan ameli batıl kılmaya harcar.
Kur'an'ın tabiriyle 'şirk'tir. Ku'ran, Allah'a kullu- Siyere baktığımızda bütün fitnelerin veya ayrı-
ğu bir kenara bırakıp yeryüzünde kullara kullu- lıkların cihad saflarında meydana geldiğini gö-
ğu yaygınlaştıranları en büyük zalimler olarak rürüz. Çünkü karşımızdaki düşman, bu ameli
isimlendiriyor. Cihad, Allah'ın bu hakkını gasp batıl kılmaya kararlıdır. Muhakkak ki bu ameli
etmeye çalışan zalimlere karşı sürdürüldüğü za- batıl kılarken de şeytanın takip ettiği bir men-
man, daha köklü bir mücadele ortaya konulup heci, bir yöntemi bulunmaktadır. Ya mücahidin
mücadelede herhangi bir eksen kayması meyda- ihlasını zedeler onca akıtılan kanı, verilen mü-
na gelmeyecektir -Rabbimizin dilemesi müstes- cadeleyi, sıkıntıları hiç eder; ya da cihad ame-
na-. Aynı durum davet sahası için de geçerlidir. liyesini asıl gayesinden saptırır. Şeytan gayeyi
Davet eden taife davet ederken 'insan toplama' saptırdığı zaman büyük bir zafere ulaşmış de-
merkezinde gayeyi belirlerse, davet eden kimse mektir. Çünkü gayesinden uzaklaşmış cihadî bir
menhec notları
de davet edilen şey de bir süre sonra ciddi bir mücadele her yönüyle değişikliğe uğrayacaktır.
tahrifat ve tahribata maruz kalacaktır. Gayesi Gaye siyasi gücü ele geçirmek olursa, cihadın
bu olan insanların sırf kitleleri kaybetmemek şeklinin değişmesi kaçınılmazdır. Sonuç olarak
adına dini ve kendilerini nasıl yozlaştırdıkları- ise bir cahiliye düzeni yıkılıp, yerine başka bir
nı görmekteyiz. Kitleleri meydanlarda toplayıp cahiliye düzeni kurulacaktır.
kendilerine olan bağlılıklarını tazelemek adına
'kutlu doğum' kutlamaları sergilediklerine şahit Bu sebeple Müslümanların İslamî müca-
oluyoruz. İnsanları kaybetmemek için bir takım delenin her merhalesinde bir hedef kontrolü
bidatları terk edemediklerini duymaktayız. Bi- yapmaları gerekmektedir. Mücadele Allah ve
dat meselesinde bu gevşekliği ve lakaytlığı gös- Rasûlü'nün istediği gayeye yönelik olmadığı
teren topluluğun, şirk meselesinde hassasiyet zaman, Müslümanların enerjileri boşa gidecek-
göstermesi mümkün değildir. Nitekim bahse- tir. Allah subhanehu ve teâlâ cihad ederken de davet
dilen grup, mücadelesini demokratik yollardan ederken de gayeyi belirlemiştir. Bu gaye de yer-
sürdürmeyi uygun görerek partileşme süreci yüzünde otoriteyi Allah'a has kılıp, fitneyi yani
içerisine girmiştir. Ve bu insanların meydanlara şirki yeryüzünden kaldırmaktır.
topladıkları kalabalıkları nasıl da övünerek an-
lattıklarını işitmekteyiz. Gaye insan toplamak Dualarımızın sonu alemlerin Rabbi olan
olunca, haliyle övünülecek şeyler de bu kadar Allah'a hamd etmektir.
basitleşebiliyor.
54
Okuma Parçası
keremcaglar@tevhiddergisi.com Kerem Çağlar
Şubat’13 • SAYI: 13
55
revaç bulur. Bunu bir örnekle açıklamaya çalı- ile hiç de umulmayan kapılar açılmaya başladı.
şalım. Mazi ve marka, menteşeleri pas tutmuş bu dev
kapıların, içerisinde ölüm iniltileri barındırdığı
Diyebiliriz ki istisnasız olarak hepimiz bir- halde, sevinç çığlığı gibi yükselen sesler eşliğin-
çok kez farklı ürün markalarının tanıtım ve de açılmasına mani olamadı.
reklam faaliyetlerine şahit olmuşuzdur. Sürekli
olarak ve yoğun bir biçimde sürdürülen reklam Gerileme ve bozgun kapıları...
ve tanıtım kampanyaları sonucu bir ürün cinsi-
nin onlarca farklı markasıyla tanışırız. Daha önce de buna benzer misaller okun-
muş, işitilmiş ve görülmüştü. Ancak şirk siste-
Reklam ve tanıtımını çok daha fazla yapan minin içerisinde yer alma isteği ve hamlesi ka-
ürün markası, diğerlerine göre daha çok bilinir bul edilse de edilmese de tevhid davasının terki
ve tanınır. Bu markanın tanınma ve hatırlama ve hezimetin ilanı anlamına gelmekteydi.
oranı o kadar yüksektir ki mesela halk arasın-
da 'süt' denince süt veren koyun, keçi veya inek Maziyi Kutsarken Elden
gibi hayvanlar değil de o meşhur marka(lar) Kaçan İstikbal
gelir akla. Ya da 'un' dendiğinde dahi çok
Bizler çok iyi biliyoruz ki İslam'ın bir
ünlü birkaç markanın bisküvileri ve
'esası' ve bu esası ortaya koyup pratiğe
kekleri hatırlanıverir hemen.
yansıtma 'metodu' vardır. İslam'ın
metodu yani menheci; ge-
Ülkemizin münbit top-
rekliliği, önemi ve kendisine
raklarında ve adeta 'Eşref
yönelik tehditler açısından
Saati'nde bulunan halkın
okuma parçası
56
mazeret olarak gelmedi, değil mi? 'Evet' diyen- güç kaynağı yapmak, o harekete/cemaate ve ta-
lerin hepsinin haklılığını teslim ettikten sonra bilerine, dünyada da ahirette de hiçbir şey ka-
günümüzde şahit olduğumuz esef verici, ibreta- zandırmayacaktır.
mız misallere dönebiliriz.
Dönemin şartları ile zamanın ruhunun ge-
Er-Rafi olan Allah'ın lütfuyla geçmişte orta- rektirdiğidir diyerek Allah'ın subhanehu ve teâlâ di-
ya konmuş davet çalışmalarının ve meşru mü- nine düşman olanlarla aynı hiza ve istikamette
dafaa zemininde yapılmış aktif mücadelenin, bulunmak, yüce Allah'ın ' ' ismi celilinin
yedi göbek zürriyetlerinin dahi ebedî saadet tecellisinden başka bir şey değildir.
ve esenlik yurdu cennete girişine vesile olacağı
yönündeki sağlıksız yaklaşımların İndallah'ta Konjoktürel şartlar ile Allah'ın tevhid dini-
hiçbir meşruiyeti yoktur. nin esasları arasında bir tercih yapmak niyeti ve
girişimi dahi mağlubiyetin ve zilletin tescilinin
Nasıl olabilir ki? son mührüdür.
Mazide, zahiren ve lisanen tevhid akidesini Bugün egemen olan laik-demokratik sistem,
yaşama iradesi ve müdafaa mücadelesi ile bu- hepimizin malumudur ki esasen fasit/bozgun-
gün gelinen acziyet hali ve uzlaşmacılık hasta- cu bir sistemdir. Fesatlarının derecesi ve bü-
lığının, aynı şeyler olmadığı çok iyi bilinmelidir. yüklüğü sadece daha fazla görünür olan ahlaki
yozlaşmayla sınırlı değildir. Hatta sadece mu-
Eğer sırf geçmişteki hayırlı amellerle birile- vahhid Müslümanların neredeyse adam adama
ri kurtulacak olsa, akıllara ilk olarak İblis gelir. markaj yöntemiyle takip edilerek baskı altında
Zira o, mukarrebin meleklerle beraber idi ve tutulup hapsedilmeleri de değildir.
seçkin bir konumda bulunmaktaydı. Dolayısıy-
la İblis'in (böylesi bir lütfa mazhar olmak açı- Aksine bu fesatlarının en açık ve en belirgin
sından) benzer vakıalar içerisinde ilk sırada ol- tarafı küfür ve şirkleridir. Bu küfür ve şirk in-
ması gerekirdi. Ancak hepimiz çok iyi biliyoruz sanların bulunduğu her yerde ve her mekanda
ki böyle bir şey asla gerçekleşmeyecektir. Bu ku- onları zehirli sarmaşık gibi sarıp esir almıştır.
runtularla oyalananlar yalnızca kendi nefisleri-
ni avutabilirler. Mazilerini bayraklaştırıp marka Geçmişte okunanlar, söylenenler, işitilenler,
değeri haline getirmeye çalışanlara da, üzerinde şahit olunanlar ve dinlenenler hatırına!
ciddiyetle durup düşünmeleri zaruri olan bir al-
danış içerisinde olduklarını hatırlatmak gerekir. Sahih tevhid akidesi ve şaşmaz Nebevî
menhec ile elde edileceği vaadolunan zafer ve
Allah'a hamdolsun, yeryüzünün birçok ye- izzet nerede; kokuşmuş ve her zerresi mümini
rinde -ki bazı yer isimlerini harita yardımıyla iğrendiren necis bir leş gibi olan laik-demok-
tam olarak bilmek mümkün olmaktadır- tevhid ratik sistemin patlak deliklerine 'yama' olmaya
daveti tüm asaleti ve nezafetiyle yayılmaktadır. çalışmanın mağdurane ve mahcubane zilleti ve
Bunun paralelinde dualarımızın yoldaşlığında, mağlubiyeti nerede?
pazuları öpülesi muvahhid mücahidlerin mü-
cadelelerini sürdürdüğünü görmekten kalple- Münbit İklimi Bozkıra Çevirenlerle
rimizin tüm hücrelerini sarsacak derecede coş- Mizanı Bozanların Akıbeti
kun bir mutluluk duymaktayız. Bu küfür sistemi, öyle zarif beyefendilerle
naif hocaefendilerin (sistemin) içerisine girerek
Ülkemizdeki gelişmeleri, aslında gelişmeden
onu onarma ya da düzeltme çabaları ile ıslah
ziyade değişim olarak isimlendirmek daha doğ-
olacak bir durumda değildir. Bu şirk düzeninin
ru olacaktır. Çünkü gelişme, esas olarak olumlu
fesadı ancak yıkılıp kökünden sökülerek değiş-
bir anlamı canlandırır zihinde. Ülkemizde deği-
tirilebilir.
şimler ve bu değişime kendini kaptırmış cemaat
ve hareketlerin geldiği nokta, mazilerini de mu- Ayrıntılara odaklanıp asıl olanı kaybedenler,
kaddesattan sayma raddesine ulaşmıştır. bu hesaplarıyla dünya hayatında tamiri ve tela- Rebî'ul-Evvel
fisi çok zor olan büyük bir vebalin altına girmiş- 1434
Nostaljik romantizmi, bir hareketin temel
Şubat’13 • SAYI: 13
57
lerdir. Bu hal üzere, ahirette de hiçbir dost ve yaptınız tüm bunları...'
yardımcı bulamayacaklardır.
Kalplerinizi ve beyinlerinizi şirk zehirine
Bu verimli ve güzel toprakları kendileri için karşı aşılattığınızı zannederek, bünyenizin ba-
çorak bozkırlara çevirenler ve onlara koyu bir ğışıklık kazandığını vehmettiniz. Şirk düzenine
taassupla bağlı olanlar Allah'a hakkıyla kulluk karşı mücadeleyi değil de şerbetlenmeyi(!) ter-
edebilecekleri başka bir alan ve araç arayışına cih ettiniz demek!
girdiler de mi bulamadılar acaba?
Artık birer demokratik figür olan bu zarif
Tevhid akidesi ile şirk ideolojilerini sözde beyefendiler ve naif hocaefendiler acaba
fikir özgürlüğü adına eşit gören ve bu küfür sis- geçmişteki 'mücadele kürkünü' bugün hangi
temine intibak etmeye çalışmanın Allah subhanehu dava(lar) uğruna ve hangi dava(lara) karşı
ve teâlâ katında zerre kadar bir önem ve değerinin üzerlerine almayı düşünmektedirler?
olmaması bir yana, bu zevatın hiç beklemedik-
leri yürek yakıcı bir sürprizle karşılaşmaları Demokrasi dinine müntesip olup, parti ge-
kesindir. leneğinden gelen ve kendilerini İslam'a nispet
eden yönetimdeki tağutların ve avanesinin
"De ki: 'Size (yaptıkları) işler bakımın- boş bıraktığı hangi hizmet alanları doldu-
dan en çok ziyana uğrayanları bildi- rulmak istenmektedir acaba?
relim mi? (Bunlar;) iyi işler yaptık-
larını zannettikleri halde, dünya Allah'ın subhanehu ve teâlâ sevdiği ve
hayatında çabaları boşa giden razı olduğu söz ve amellerde başa-
kimselerdir.' " 3 rılı olmak için İslam'a gönül
okuma parçası
58
sıfatı konulan kanaat önderleri, hocaefendiler,
mollalar!
Şubat’13 • SAYI: 13
59
kesilmez. Ölçüleri hem bozuk hem de çift! şulukları, dostlukları ve hatta hayalleri dahi bu
şaşmaz ölçüye muvafık olanlar; kalabalık, kötü
"İnsanlardan, kendileri bir şeyi ölçerek aldık- ve isyanları itaatlerinden fazla olan bir topluluk
ları zaman tam alan; ama onlara bir şeyi ölçüp içerisinde yaşıyor olsalar da, Rasûlullah'ın sallal-
tartarak verdiklerinde eksik tutan kimselerin lahu aleyhi ve sellem müjdesine nail olacaklardır, biiz-
vay haline! Bunlar büyük bir günde tekrar diril- nillah.
tileceklerini sanmıyorlar mı?" 4
Bir tünelin içerisinde zifiri karanlıkta yol
İnsanlara, kesimlere, kavimlere ve ülkelere
alırken, uzunca bir mesafede karşıdan beliren
ulaşabilmek; işbirliği ve güç birliği yapabilmek
bir ışığın gittikçe büyüdüğünü görürsünüz. Siz
için altında toplanılan şemsiye, Allah'ın subhanehu
ileriye doğru yol aldıkça karşıda görülen ışık da
ve teâlâ gazabını celbetmektir.
büyür.
İnsanlara, milletlere ve beldelere ulaşmaya
Bu ışık/aydınlık muvahhidler için tünelden
çalışmayı Allah subhanehu ve teâlâ ile olan ahdi boz-
çıkışın müjdesidir. Küçük, basit ve önemsiz ay-
mayı gerektirecek derecede önemli görenler ar-
rıntılarla kuşatılıp etkisizleştirilmeye çalışılan
tık istidracın 5 kapsamındadırlar.
Müslümanı özgürleştiren tevhidin ta kendisidir
"...daha iyiyi daha kötü olan ile değiştirmek o aydınlık.
mi istiyorsunuz? O halde girin şehre. Zira iste-
dikleriniz sizin için orada var..." 6 Gözleri ve kalpleri iddia ettikleri gibi 'geçi-
ci' de olsa 'ödünç' de olsa demokrasiye yönelmiş
Girin ve görün! kimseler, aydınlık zannederek güle oynaya iler-
ledikleri 'ışık'ın, son nefeslerini vermek üzere
okuma parçası
Şüphesiz bu gördükleriniz ve görecekleriniz altında kalacakları bir trenin farı olduğunu feh-
hiç bir zaman görmek istemeyeceklerinizdir. mederler mi acaba?
4. 83/Mutaffifin, 1-5
5. İstidrac: Allah'ın bazı kimselere sapkınlıklarını arttırmak ve
sonunda şiddetle cezalandırmak için derece derece nimetleri ve
parlak talihleri arttırmasıdır.
6. 2/Bakara, 61 7. 68/Kalem, 36-39
60
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com
Mahi
Aldanmayalım!
Hedef belirlemek kadar hedefe ulaşmak için gidilen
yolda sebat etmek, amacını hatırdan çıkarmamak da
önemlidir. Çünkü hayatınızı anlamlandıran amacınıza
ulaşmanıza engel olacak o kadar çok amil vardır ki...
M eddahın biri, ballandıra ballandıra ter- Bu tartışma uzayınca Moğol'un ayranı iyice
zilerin hilelerinden bahsediyor, onların kabardı ve ortalığa şöyle dedi:
lafa tuttukları müşterilerinden nasıl kumaş
aşırdıklarını anlatıyordu. Hıtalı bir Moğol, bu — İşte atım, onun üzerine bahse giriyorum.
hikâyeleri dinleyince birden öfkelendi: Eğer o terzi benden kumaş çalabilirse size atımı
vereceğim. Ama ben galip gelirsem sizden de at
— Söyle bana bu şehrin hilede en mahir ter- isterim.
zisi kimdir?
Böylece Moğol ve diğerleri bahse tutuşup
— Ciğeroğlu adında bir terzi vardır ki lafa- ayrıldılar. Gece boyunca Moğol, terzinin haya-
zanlıkta ve hırsızlıkta ondan üstünü yok. İddiacı liyle uğraşıp durdu, uyuyamadı. Aldanmamak
Moğol: için orada nasıl davranacağına dair planlar ya-
pıyor, planlar bozuyordu…
— Bahse girerim ki ne o, ne başkası benden
bir iplik bile çalamaz, dedi. Meddah onu uyardı Nihayet ertesi sabah, koltuğunun altına bir
ve dedi ki: parça atlas kumaş aldı ve terzinin yolunu tuttu.
Terzi, onu saygıyla karşıladı ve tatlı diliyle bül-
— Kendine bu kadar güvenme! Ben, senden bül gibi şakımaya başladı. Fakat aldanmamaya
daha gözü açık nicelerini bilirim ki onun hilesi- niyetli Moğol oralı olmadı ve kumaşı terzinin
ne mağlup oldular. Zarara uğramaktansa ondan önüne atarak emretti:
uzak dursan daha iyi edersin. Rebî'ul-Evvel
1434
Şubat’13 • SAYI: 13
61
Terzi dedi ki, 'Ey yanılıp duran adam, artık
yeter! Başka bir komik hikâye daha söylersem, vay
haline! Sonra atlas kumaşın daracık gelir. Hiç kim-
se bu işe razı olur mu? Bu sırrı anlasaydın gülmek
nerede, gülüşün kan ağlamaktan beter olurdu.'
— Ben ömrümde senin kadar tatlı dilli bir Kimi evladı için vardır. Hedefi onu iyi ye-
adama rastlamadım. Ömrüme ömür kattın. tiştirebilmektir. Maddi manevi desteğini esir-
Bana bir hikâye daha anlat, diye yalvardı... Terzi, gemez evladından. Devamlı okul kapılarında,
ilk ikisinden daha komik bir fıkraya daha baş- dershane önlerindedir.
ladı. Artık Moğol, iyice kendini kaybetti ve sırt
üstü düştü, yerde debelenmeye başladı. Onun Kimi Âlem-i İslam'ın derdiyle dertlenir. Da-
bu halinden faydalanan terzi büyükçe bir parça vasının ateşli savunucusudur. İslam'ın hakimi-
daha kesip sakladı. yetinden ümitlidir. Bu ümitle hizmet eder, se-
ferber olur.
Hıtalı Moğol, dördüncü sefer yine bir hikâye
anlatmasını rica etti. Usta, merhamete gelip Örnekleri daha da arttırabiliriz.
daha fazla çalmayarak, içinden, 'Meğer komik
şeye ne kadar düşkünmüş. Aldanışından, zararın- Her ne kadar hedefleri farklı olsa da bu in-
dan haberi yok!' dedi. Moğol ise ustaya öpücük- sanların ortak bir noktası vardır ki o da, onların
ler dağıtıyor, 'Bir iyilik yap, bana daha hikâyeler gözlerindeki ışıltıdır, hedeflerine olan tutku-
söyle!' diyordu. larıdır. Onların tutkuları bir erkeğin eşine, bir
62
annenin evladına olan düşkünlüğü gibidir. Ha-
yalleri, düşünceleri, eylemleri hep hedefleriyle Hedefi cennet olan insan onu
paraleldir. Enerji yüklüdürler. Önlerine çıkan
engeller onları yıldırmaz. Hedeflerine kilit- cennete götürecek amilleri araştırır.
lenmişlerdir. Onlara göre başarısızlık, hezimet Duyduğu, öğrendiği ne varsa
yoktur. Deneyim vardır. uygulamak için heyecanlıdır. Enerji
Ampulü bulan adam hakkında anlatılır. Sa- doludur. İbadet onu yormaz bilakis
yısı yüzleri geçen deneyler yapmıştır. Ancak şarj olur. Amele düşkündür.
ampulü icatta başarısız olmuştur. Çevresinde-
kiler ona:
Hedef belirlemek kadar hedefe ulaşmak için
'Bırak vazgeç. Yüz bilmem ne kadar denedin gidilen yolda sebat etmek, amacını hatırdan çı-
olmadı.' deyince adam: karmamak da önemlidir. Çünkü hayatınızı an-
lamlandıran amacınıza ulaşmanıza engel olacak
'Ben bu kadar yoldan ampulün bulunmadığını o kadar çok amil vardır ki bunlardan ilki ve en
öğrendim.' şeklinde cevap vermesi bunun gös- önemlisi de aldatıcı dünyadır. Hikayemizdeki
tergesidir. terzi dünyayı temsil eder. Anlattığı hikayeler de
dünya hayatının süsü ve eğlenceleridir.
Peki hedefsiz bir insan düşünülebilir mi?
Düşünülmemekle beraber, sayıları o kadar çok- Dünyanın cazibesi; zevk, sefa, oyun, eğlence,
tur ki. Etraf, hayatın gayesini idrak edememiş, kadın, erkek, evlat, mal, makam, şöhret, şeh-
yaptığı hiçbir işten zevk almayan, hak olsun ba- vetlerden ileri gelir. İşte insanın süslere aldanıp
tıl olsun herhangi bir davaya intisap etmemiş, yoldan çıkması an meselesidir. Her sapma dö-
çevresinde olan biten her şey kendisine boş ve nüşü imkansız bir yola sokmasa da insanı dik-
saçma gelen, aslında kendi hayatının boş oldu- kat etmek gerekir. Hatada ısrarcı olmak, Moğol
ğunu bir türlü fark edemeyen, mutsuz insanlar- asker gibi hedefi tamamen unutmak, durum
la doludur… değerlendirmesi dediğimiz muhasebe yapma-
mak dönüşü imkansızlaştırır. Ve daha da kötüsü
Müminin hedefi nedir? 'Cennet' deyişinizi tüm bunlar olurken, ömrümüzün tıpkı terzinin
duyar gibiyim. Evet, mümin cennet için plan aşırdığı kumaş gibi tükenmesidir. Aldanışımız-
proje üretir. Zira Allah ona, '...yarışanlar bunun la terk-i diyar etmemizdir.
için yarışsın.' 1 diyerek cenneti hedef göstermiştir.
Burada biraz duralım. Acaba hedefi olan insan- Ecelin bizi bu aldanışımızla yakalamasını
ların özellikleri gerçekten bizde var mı? Yoksa kim ister ki?
İslam'ın mümine yüklediği misyon nedeniyle,
alışkanlık haline gelen bir ifade mi bizim cennet Aldanışlarımızın farkına varma dileği ile...
hedefimiz?
Şubat’13 • SAYI: 13
63
Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye
Mirsad Ağınt
Davetçi
Davamız Allah'ın davasıdır. Bu usül de
Rasûlullah'ın menhecidir. Benim bu
anlattıklarımın çok daha fazlasını çok azgın bir
toplumun içinde emrolunduğu gibi açıkça tebliğ
etmiş bir Peygamberdir örneğimiz.
64
na gömülmüş bir çift siyah akik gibi olan göz __ Ben de diyorum ki, demirden korksay-
bebeklerinden okunuyordu Yavuz'un: dım trene binmezdim bey amca!
__ Bildiğim bir şey ise memnuniyetle cevap- Yavuz'du konuşan. Muharrem'i daldığı dü-
larım. şüncelerden koparan bu sözler düşündükleriyle
örtüştüğü için hoşuna da gitmişti.
__ Olsun. Hocalar bile senin gibi bilmiyorlar.
Amma sana acıyorum molla efendi oğlum… __ Davamız Allah'ın davasıdır. Bu usül de
Rasûlullah'ın menhecidir. Benim bu anlattık-
__ Ne münasebet, nerden aklına böyle bir
larımın çok daha fazlasını çok azgın bir toplu-
şey geldi bey amca? mun içinde emrolunduğu gibi açıkça tebliğ et-
miş bir Peygamberdir örneğimiz. Tevhid davası
__ Doğru senin söylediklerin güzel şeylerdir.
uğrunda başımıza bir şey gelecekse de, yüce
Fakat bunları her yerde söylememeni tavsiye Allah'tan yardım diler ve bunu büyük bir şeref
ederim. olarak görürüz.
__ Allah'ın dinini Allah'ın kullarından
Yavuz'un yanında oturan ve yolculuğun
gizlemek Allah subhanehu ve teâlâ katında en başından beri onu dikkatle dinleyen genç
büyük cürümlerdendir. Bunları bil- adam sırası gelmiş gibi söze girdi:
men lazım, değil mi?
__ Arkadaş çok haklı. Boş dava-
__ Haklısın. Amma her doğru
lar uğrunda millet neler çekiyor,
her yerde söylenmez. Bunu her gün görüyoruz. İslam
anlatmak istedim yani… davası olmadığından emin
Yoksa onu ben de biliyorum. olduğum değişik fikirler ve
Bozguncular ve inkârcılar
her zaman tevhid davetinin ideolojiler için hayatları
Yaşlı adamın ürkek önünü tıkmaya çalışmışlardır. mahvolanlar var. Yani
tavrı kompartman- Bazılarının kalplerine korku ben de şaşırıyorum.
daki diğer yolcuları tortuları birikmiş, kimileri Bir insan aynı anda
da etkilemişti. Soğuk bir akıl ve heva girdabında
nasıl hem Müslüman
rüzgar esmişti sanki konuş- boğulmuş, kimleri de...
hem demokrat ya da hem
masındaki tehlikeyi(!) henüz Müslüman hem sosyalist ola-
fark etmişler gibi bir tedirgin- bilir?
lik hissetmeye başlamışlardı.
Esefle derin derin soluklandık-
Muharrem de bu olanları göz- tan sonra:
lemliyor, Yavuz'un ne yapacağını
merak ediyordu. Yaşlı adamın söyledi- __ Demin arkadaş da söyledi. İşte bu
ği birkaç cümleden sonra ortamın buz kes- insanlar bir de Müslümanız diyorlar… Yani
mesine o da epey bozulmuştu. İnsanlar dur- kime sorsan bunu söylüyor ama, ne bileyim,
duk yere kendi kendilerini hapseden yüksek bana tuhaf geliyor bu vaziyet.
duvarlar örüyorlardı işte. Acaba bu yaşlı adam
geçmişte bir travma yaşamış olabilir miydi? Yolculardan orta yaşlı olanı, genç adama yö-
Kim bilir, belki de kafasında onlarca dipçik dar- nelerek ılık bir ses tonuyla:
besinin izleri vardır. Yediği dipçik darbelerinin
ağrıları dinmiş, yaraları iyileşmişti belki ama __ Tevbe de yeğenim, öyle konuşmak iyi de-
yüreğine işleyen korkuyu şu yaşına kadar taşı- ğil.
yordu halâ. Hem de büyüterek. Sadece kendisiy-
__ İyi de dayı, hani Nasreddin Hoca'nın
le de sınırlı kalmıyordu. Yanında ve çevresinde
kimler varsa onlara da sirayet ettirecek ölçüde hikayesi gibi bir durum var ortada. Hoca, ka-
büyük bir korkuydu onunkisi. Bu psikolojiden saptan iki kilo et alıp sabah erkenden eve yol-
kurtulmalıydı insanlar. Önceki kuşaklardan ak- lamış, hanımı güzel bir yemek yapsın diye. O Rebî'ul-Evvel
gün komşu kadınlar misafirliğe gelmesin mi? 1434
tarılan sinmişlikten sıyrılmalıydı gençler.
Şubat’13 • SAYI: 13
65
Hoca'nın hanım da eti pişirip hep beraber ye- bir şeyh bıraktın, ne bir parti ne de bir devlet.
mişler. Nasıl olsa akşam ziyafet var. Gün boyu Kara patostan beter ettin billahi!
aç gezen Hoca eve döndüğünde hemen sofra-
nın kurulmasını istemiş. Hanımı, Hoca kızma- Muharrem dayanamadı, yaşlı adama bir şey-
sın diye: 'Hoca Hoca… Senin gönderdiğin eti kedi ler anlatmak isteğiyle sözünü keserek konuşma-
yedi!' deyivermiş. Hoca şaşırmış buna, inanma- ya başladı.
mış tabii. Hemen kediyi alıp tartmış. Kedi tam
__ Bak amcacığım. Arkadaşın anlattıklarını
iki kilo çekiyor. Sonra da öfkeli öfkeli söylenme-
dinlemeden önce İslam'ı şıh, tarikat ve particilik
ye başlamış: 'Yahu eti kedi yediyse kedi nerede?'...
İşte bizim Müslümanlığımızda tıpkı bu hikaye- olarak tanımıştım. Son birkaç saattir anlattıkla-
deki gibidir. Eğer 'Müslümanlığımız' buysa İslam rından dolayı İslam hakkında biraz aydınlanmış
nerde? Arkadaşın dediği gibi, herkes birbirinin oldum. Artık İslam ile particiliğin, şıhların ve
dindaşı olmuş yani. Lakin, hangi dinin? sistemin işbirlikçisi sözde hocaların arasına bü-
yük bir fark olduğunu anladım. Yani en azından
Belli ki Yavuz'un demin söyledikleri kom- İslam'ın böyle şeylerden uzak olduğunu kavra-
partmandaki soğuk havayı dağıtmıştı. Bu genç mış oldum...
adamın kavrayışından da memnun kalmıştı. Yol
uzun, vakit de boldu. Öyleyse devam etmeliydi. Muharrem, içinde yeşermeye başlayan to-
humun çıtlamasını duyurmak istiyordu sanki.
__ Bozguncular ve inkârcılar her zaman Yolculuğun başladığı andan beri anlattıklarına
tevhid davetinin önünü tıkmaya çalışmışlardır. hep ilgisizmiş görünen Muharrem'in bu çıkışı
Bazılarının kalplerine korku tortuları birikmiş, Yavuz'u çok sevindirmişti. Yavuz'la karşılaşma-
kimileri akıl ve heva girdabında boğulmuş, sı öncesine dek farklı bir inanca sahip olduğu
bir hikaye
kimleri de dünya ve ahirette hiçbir faydası ol- halde, birkaç saatlik davet neticesinde şu zem-
mayan küfür davasının peşinde oyalanmakta- heri soğuğun sımsıcak eden hidayetin arılığıyla
dır. Tevhid davası adeta okyanuslarda yol alan Muharrem'in zihni de berraklaşmaya başlamış-
cankurtaran gemisi gibidir. Ona yönelen, ona tı. Artık kalın çerçeveli gözlüklerinin ardından
ulaşan kurtuluşa ermiştir. Suyun yüzeyinde- baktığında iyi ile kötüyü net olarak görecek,
ki kabuklar ve çer-çöp bu gemiyi durduramaz. uzaklar daha da yaklaşacaktı.
Öyleyse hepimiz şunu düşünmeli ve şu soruya
dürüstçe cevap vermeliyiz: Tren uzun bir tünelin içine girdiğinde loko-
motif düdüğüyle beraber kompartman kapısı
'Ben neredeyim? Suyun yüzeyindeki köpük ve üst üste birkaç kez tıklandı. Yaşlı adam korku-
kabuk muyum yoksa geminin içerisindeki has dan büzülmüş ve rengi atmış bir halde anlaşılır
yolculardan mıyım?' titrek bir sesle:
Nerede olduğumuza dikkat edelim. Güver- __ Aha da geldiler, ben bir şey bilmiyorum…
tede veya kamarada olmamız çok da önemli de-
ğil. Yeter ki geminin içinde olalım, asıl mesele Kompartmandaki herkes biraz hayret biraz-
budur. da acıma duygularıyla yaşlı adama bakarken
kapı hızla açıldı. Üzerindeki demiryolu ünifor-
Yaşlı adam bunları dinlemekten hoşnut ol- masıyla kapıda beliren tren kondüktörünün sesi
madığını saklamaya gerek duymuyordu artık: doldurdu bu kez kompartmanın içini:
__ Her şeyin başı huzurdur, hoca. Güzel vaaz __ Bilet kontrol!
veriyorsun amma biz Peygamber devrindeki
müşriklerden değiliz ki, tevbe sümme haşa!
66
İktibas Yazı Hakan Albayrak
Şubat’13 • SAYI: 13
67
"İslamcı grupların tehdidi altındaki Mali yöne-
timine yardım maksadıyla" hareket ettiklerini
söylüyor, fakat maksatları elbette Afrika'daki
sömürge çarklarını korumaktan başka bir şey
değil.
68
Ayın Kitabı Ebu Ensar
ebuensar@tevhiddergisi.com
Kitap: Müslüman Gençliğin Hayat Rehberi hele yaşadığımız coğrafyada içkinin, kumarın,
sigaranın, fuhşun, şehvetin ve her türlü rezale-
Yazarı: Selman El- Avde tin muassır medeniyetin alametin farikası sayı-
lıp, kişiyi sırat-ı müstakime götürecek yollarını
Yayınevi: Buruç Yayınları kapatıldığı, bunların çağ dışı, gerici ve demode
şeyler olduğunun anlatıldığı bu zamanlarda
Hamd ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a gençliğin kendisini doğru yola ulaştıracak her
mahsustur. Ancak O'na ibadet eder ve an- türlü nasihate ihtiyacı vardır.
cak O'ndan yardım dileriz. Şehadet ederim ki
Allah'tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ede- İşte tanıttığımız bu eser, gencin hayatındaki
rim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu tehlikeleri, tehlikelere karşı çözüm yolları, genç-
ve elçisidir. liği bekleyen engelleri, kötülüklere karşı tutumu,
kişisel gelişimi, karakteri ve toplumun inşasın-
Bu ay da yeni bir kitap tanıtma imkanı veren da gençliğin önemi konusunda güzel nasihatler
Allah'a hamd olsun. Bu ay tanıtacağımız kitap içermektedir.
gençlere yönelik olacak. Çünkü gençlik dönemi
gencin kanının kaynadığı, kendini güçlü kuv- Davamızın sonu Allah'a hamd etmektir.
vetli hissettiği, gözünü budaktan esirgemediği
dönemdir. Gençlik günlerinin hızla ilerlemesi
yaşın ilerlemesi ve bunları olumlu yönde kul-
lanmaması büyük bir handikaptır. Selef imam-
larından biri: 'Gençlik, bütün cesaretini taşıdığı
silahtan alan, ama silahını düşürmüş birisinin
durumuna benzer.' der.
Şubat’13 • SAYI: 13
69
70