You are on page 1of 72

Cemaziye’l Âhir

1436

“Tağuta kulluk etmekten kaçınıp, Allah’a yönelenlere müjde vardır...” (39/Zümer, 17)
Aylık İslamî Eğitim Dergisi NİSAN 2015 YIL: 4 SAYI: 38 FİYATI: 5 ISSN: 2148-4635

BAŞYAZI’12

‘03
İnsanlık Tarihinde Mistisizm ve Tasavvuf
Ebu HANZALA

‘20
Münafıkların Özellikleri: “Hiçbir Hayır Olmayan” Şer Kulisleri Oluştururlar
Özcan YILDIRIM

44 İnfak Etmenin
Önündeki Engeller
Emre ACAR
33 Rasûlullah’ın Vefatı
Esnasında Gösterdiği ...
Murat MÜSLİHAN
51 Murabıtlar Devleti
Serfıraz İSLAM
Ortadoğuya Sıçrayan Kan: Safevi İran
Cemaziye'l Âhir 1436
nisan '15 SAYI: 38

Hamd, Allah'a; salât ve selam, Rasûle olsun.

Osmanlı'nın yıkılışından bu yana, Ortadoğu; karışıklık, istihbarat oyunları ve kanla anılır oldu.
Bu topraklarda sükûnet ve barış, iki savaş arası verilen molalarda ya da müzakere süreçlerinde
mümkündür. 'Arap Baharı' diye isimlendirilen süreçle beraber, son yüzyılın en karışık ve sıkıntılı
günleri yaşandı. Önümüzdeki yüzyılı etkileyecek sıcak ve her gün değişen gelişmeler yaşanmaya
devam ediyor. Etnik ve dinî nüfusun kitlesel olarak göçe zorlandığı, buna bağlı olarak güç denge-
lerinin değişmesi ya da bölgede daha önce asli aktör konumunda olmayan güçlerin süreci direkt
etkileyecek ve yönlendirecek bir konum elde etmesi, bu gelişmelerin birkaçıdır.

Bunların yanında en dikkat çekici olanıysa, İran'ın süreçte aldığı pozisyon ve olaylara müdahale-
siydi. İran ne istemektedir? Bütün bir İslam dünyasını ve özelde Sünni âlemi karşısına almayı nasıl
göze almıştır? İran'ın bölgede bu kadar etkili olmasını sağlayan şey nedir? Devrimle beraber tüm
dünyanın inandığı İran-Batı düşmanlığı ve İran'ın vahdet çağrıları yalan mıydı? Ve daha birçok soru
zihinleri meşgul etmekte, kalem erbabının köşelerini, bu içerikte yazılar oluşturmaktadır.

'Tarihini bilmeyen insanlar, içinde bulundukları günü anlayamaz ve gelecek inşa edemezler' vecize-
sinden yola çıkarak, İran'ın İslamlaşma(!) sürecinden bu yana yaptıklarına bakan bu ayki başyazımız
ile sizleri baş başa bırakıyoruz.

Editör
03 İnsanlık Tarihinde Mistisizm ve Tasavvuf Ebu HANZALA

12 Ortadoğu'ya Sıçrayan Kan: Safevi İran Başyazı

20 Münafıkların Özellikleri: "Hiçbir Hayır


Olmayan" Şer Kulisleri Oluştururlar
Özcan YILDIRIM
İÇİNDEKİLER

27 Mekkeli Müşriklerin Allah İnancı


Enes YELGÜN

30 Mürcie'nin Tarihsel Süreci Ferhat CURA

33 Rasûlullah'ın Vefatı Esnasında Gösterdiği


Tavır
Murat MÜSLİHAN

39 İnfak Etmenin Önündeki Engeller Emre ACAR

44 Hadis Şerhleri ve 'Umdetu'l Kâri'


Üzerine Mülahazalar
Çeviri Makale

48 Terbiye Edilmeyen Korkunun Zararları Yiğit İNAN

51 Murabıtlar Devleti Serfıraz İSLAM

56 Uhud Savaşı Mahi

61 D Vitamini ve Güneş Dr. Seyfullah İSLAM

67 Müslümanların Emirlerine Karşı


Sorumlulukları
Veysel TÜRK

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Yazışma Adresi: Abdullah DEMİR


Abdullah DEMİR Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Yayın Türü: Bağcılar/İstanbul
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No:11
Cemaziye'l Âhir 1436 info@tevhiddergisi.com Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Nisan 2015 www.tevhiddergisi.com Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 38 Adres: Kirazlı Mh. 1 Sk. No:21/A Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
34210 Bağcılar/İSTANBUL İlgili Yazar Mesûldür.
Fiyatı: 5 Kaynak Gösterilerek Alıntı Yapılabilir.
Abonelik için: 0 545 762 15 15

Satış Noktaları İstanbul: Tevhid Kitabevi, Hürriyet Mh. Cumhuriyet Cd. No:3 Bağcılar/İSTANBUL | 0 (545) 762 15 15
Bursa: İkra Kitabevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No:17 Nilüfer/BURSA | 0 (532) 138 02 42
Diyarbakır: Tevhid Kitabevi, Kaynartepe Mh. Gürsel Cd. No: 90/A Bağlar/DİYARBAKIR | 0 (541) 857 34 20
Konya: Tevhid Kitabevi, Şükran Mh. Fıçıcılar Sk. No: 37 Meram/KONYA | 0 (553) 513 48 48

İrtibat Büroları MERKEZ: Kirazlı Mh. 1. Sk. No:21/A Bağcılar/İSTANBUL


Büro 1: Güvercin Tepe Mh. Fatih Cd. No:209 Başakşehir/İSTANBUL
Büro 2: İsmetpaşa Mh. 90. Sk. No:4 Sultangazi/İSTANBUL
Büro 3: 5 Nisan Mh. 749. Sk. No:5 Bağlar/DİYARBAKIR
Büro 4: Sarıyakup Mh. Karaman Cd. No: 81 Karatay/KONYA
Büro 5: Bahçıvan Mh. Sıhke Cd. Karatekin Sk. Yavuz Canlı Apt. Kat: 2 (Erçek Durağı Karşısı) Tuşba/VAN
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

İnsanlık Tarihinde
Mistisizm ve Tasavvuf
Tasavvuf ehline güvenmek mümkün değildir. Çünkü bize tasavvuf diye
anlattıklarıyla, kendi aralarında konuştukları şeyler aynı değildir. Bir
kavim düşünün ki, inandıklarının İslam olmadığını, şeriatın bu inancı
zındıklık kabul edip onların ölümüne fetva vereceğini biliyor ve ikrar
ediyor; İslam şeriatının mürtedlik olarak kabul ettiği şeyinse sırların
sırrı, keşiflerin sonucu ve yüce makamların eseri olduğuna inanıyor...

Allah'ın Adıyla...

B izleri, Yahudilerin ve Hristiyanların sap-


kınlıklarından sırat-ı müstakimle koruyan,
mutlak hakkı bizlere öğreterek beşer ürünü ba-
Allah subhanehu ve teâlâ, insanı yaratırken iki eğilim-
le yaratmıştır. Kur'an'ın ifadesiyle 'fücur ve takva'
eğilimi, insanın tabiatına yerleştirilmiş ve onun
tıllardan muhafaza eden Allah'a hamd; salât ve ayrılmaz parçası kılınmıştır.
selam, Rabbini ve O'nu razı edecek olan amel-
leri tüm açıklığıyla bizlere öğreten, en kâmil "(Yemin olsun) nefse ve onu en güzel şekilde ya-
mürşid, parıldayan kandil, yol gösterici rehber ratana. Ona fücuru ve takvayı ilham etmiştir."  1
ve her hâliyle örnek olan Râsule olsun.
İnsanın bu iki yönünü, dünyevileşme ve ahi-
Rabbimizin izni ve yardımıyla yeni bir yazı ret temayülü olarak isimlendirebileceğimiz gibi;
dizisine başlayacağız. Başlıktan da anlaşılacağı buna, maddi ve manevi eğilim de diyebiliriz.
üzere, yazı dizimizin konusu Tasavvuf ve onunla İnsanlık var olduğu günden bu yana, insanlar
alakalı bazı kavramlar olacak. Tasavvufun kayna- bu eğilimlerine göre bir yaşantı sürmüş ve genel
ğı, tarifi, mutasavvıfların Allah tasavvuru, bilgi olarak üç kısma ayrılmışlardır:
kaynakları, Peygamberliğe yaklaşımları, şeyh ve
1. Nefse bu eğilimleri yerleştiren Allah'ın, Pey-
keramet anlayışları, farklı dinlere bakışları, ahlak
gamberlerine uyan ve şeriatla bu iki eğilimi den-
ve adap anlayışları, etkilendikleri dinler ve felsefi
geleyen insanlar.
akımlar, meşhur tasavvuf öncüleri ve bazı fikirle-
ri ile tasavvufun tağuti düzenlerle nasıl bir ilişki 2. Tabiatında var olan maddi yöne eğilen, dün-
içinde olduğu gibi meseleler; yazımızın mihveri- yaperest, ahiret hayatını önemsemeyen maddeci
ni oluşturacak. Kendi kaynaklarından, tasavvuf insanlar.
ehlinin bu konular hakkında ne düşündüklerini
aktaracak ve Kur'an-Sünnet bütünlüğü içerisinde Cemaziye'l Âhir
bazı değerlendirmeler yapacağız. 1436
1. 91/Şems, 7-8

NİSAN’15 • SAYI: 38

5
3. Manevi yöne ağırlık veren, dünyadan el etek Mistisizm, farklı toplumlarda hep farklı isim-
çekmiş, toplumdan uzaklaşmış münzevi insanlar. lerle var olagelmiştir. Filozoflar, buna hikmet/
sophia derken; Hristiyanlıkta bu ruhbanlık
Şeriat yani vahiy, dengedir. İnsan, Allah'tan olarak açığa çıkmış; Yahudilikte kabala; İslam'a
bir yol olmaksızın sonuca ulaşmak istediğinde, müntesip olanlar arasında da tasavvuf olarak be-
kendi acziyeti ve onu saptırmak için pusuda giz- lirmiştir. Farklı toplumlarda bu duruma dair şu
lenen şeytanların saptırmasıyla dosdoğru yolun örnekleri verebiliriz 3:
dışına sapar.
Hindistan:
Tarih boyunca insanların çoğunluğu maddeye
Hint bölgesindeki en eski dinî metin 'Ve-
eğilim göstermiş, dünya hayatını asıl hayat ola-
da'lardır. Bunların tanrısı Brahma'dır. Hindular,
rak telakki etmişlerdir. Bu durum; toplumların
Brahma'yı düşünmek için insanlardan uzaklaş-
yozlaşmasına, mal biriktirenlerin mazlumları ez-
mak, münzevi bir hayat sürmek ve hep onu zik-
mesine, ahlak temelli olmaktan ziyade menfaat
retmek gerektiğine inanırlar. Bu dünya, bir rü-
temelli ilişkilerin gelişmesine sebebiyet vermiş-
yadan ibarettir. Her şey fena bulacaktır. Onun
tir. Toplumdaki bu yozlaşma, bazı insanları
için, dünyaya bağlanmak yanlıştır. Dünyaya
rahatsız etmiş ve arayış içerisine sokmuştur.
bağlılık; hırs, rekabet, üzülmek gibi duy-
Her ne kadar toplumlarda azınlığı temsil
guları beraberinde getirir. Asıl saadet,
etseler de, her dönemde toplumun
Brahma'nın mutlak vücudunda yok
genel gidişatından rahatsız olmuş,
olmak ve kendini kaybetmektir. 4
maneviyata önem veren ve kendini
dinlemek isteyenler olagelmiştir. Yine bu topraklarda M.Ö. 600'ler-
vahyin rehberliğinde

Bu duruma, dinlerin egemen de ortaya çıkan Budizm de, in-


olduğu toplumlarda da, felsefi sanı maddecilikten kurtarmayı
akımların yoğun olduğu veya hedeflemiştir. Şerrin kaynağı,
sanat ve eğlence merkezli 'Mistisizm' keli-
mesi, eski Yunanca'dan
şehvet ve ihtirastır. Hayat-
toplumlarda da rastla- alınmadır. Dilsiz olmak, tan gaye; ruhu, nefsin
mak mümkündür. konuşmamak, dudakları esaretinden kurtar-
ve gözleri yummak gibi maktır. Bu da tefekkür
Genel olarak 'Misti- anlamlara gelir. ve riyazetle mümkündür.
sizm' olarak isimlendirilen Dünyayla alakayı kesmek ve
bu eğilim hakkında kısaca benlik kayıtlarından kurtul-
bilgi vermek yerinde olacaktır. mak, insanı esaretten kurtarır. 5
' Mi sti si z m ' kel i me s i, e sk i
Yunanca'dan alınmadır. Dilsiz olmak,
Mısır:
konuşmamak, dudakları ve gözleri Mistik düşüncenin mimarı kabul
yummak gibi anlamlara gelir. Terim ola- edilen 'Hermes Toth' tur. Ona göre,
rak ise; insanı ahlaken yüceltme, ruhî saadete bizim aklımız Allah'ı tasavvur edemez. O,
erdirme, özündeki hakikati kavratma, görü- zaman ve mekândan münezzehtir. Ancak kul-
nen dünyanın üstünde ve ötesinde görünmeye- larından seçkin olanlara bazı pencereler açar.
nin şuuruna erdirme çabasıdır. Dinlerin derûni Onları kemalinden bazı tecellilere mazhar kılar.
ve ruhani yönüdür. Bu bakımdan din fikri nasıl
insanlık kadar eski ise, mistisizm ve ruhani hayat 3. Tasavvuf ve Tarikatlar, Dr. Selçuk Eraydın, s. 46-50 (özetle).
da o kadar eskidir. Dinsiz bir toplum olmadığı 4. Tasavvufçuların 'Fena fillah' dedikleri şeyin aynısıdır.
gibi, mistik tarafı, ruhani hayatı bulunmayan bir 5. Hint dinleri ve bunların İslam tasavvufuyla benzerliklerini de-
taylı bir şekilde inceleyen eser olarak, El-Biruni'nin 'Tahkiku ma
din de mevcut değildir. İlahi menşe'li dinlerde lil'Hint' eseri, en eski kaynaklardandır. Sultan Mahmut'un Hint
olduğu gibi beşerî dinlerde de vardır. 'Mistik topraklarını İslam coğrafyasına katmasıyla araştırmacılar, bu
bölgeye yoğun ilgi göstermeye başladı. Dönemin tanınmış ilim
tecrübe' denilen ruhî duyuş ve derûni anlayışın ve bilim adamlarından Biruni, bu bölgeye gitti. Dillerini öğrenip,
mahiyeti, bütün dinlerde ve felsefî sistemlerde orada yaygın dinleri araştırdı. Fark ettiği bazı benzerlikler üzere
Tasavvuf ve Hint dinlerini karşılaştırdı. Tasavvuf tarihiyle alakalı
benzerlikler arz etmektedir... 2 kitap yazanlar, onun bu eserine farklı yaklaşmışlardır. Tasavvufa
karşı olanlar, özellikle onun İslam kaynaklı olmadığını söyleyen-
ler, bu kitabı överken; tasavvuf taraftarları ve ısrarla onu İslami
2. Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, Prof. Dr. H. Kâmil Yılmaz. kaynaklara dayandırmak isteyenler ise bu kitabı eleştirmişlerdir.

6
Onlar, yaşadıkları ve hissettikleri bu duyguları durumunu, dinlerinde bidat olarak çıkardıkları
anlatacak kelime bulamazlar. İnsanlar, bu mer- 'Ruhbanlık' diye isimlendirir. Osman bin Maz'un
tebeye uzun ve yorucu bir çile mertebesinden radıyallahu anh geceleri ibadet, gündüzleri oruçla
sonra ulaşırlar. Bu ilme vakıf olmak isteyenler, geçirmeye başladığında ve evlenmemeye karar
mabedlerdeki din adamlarına başvururlar; bazı verdiğinde, Rasûlullah onun bu yaptığının ruh-
imtihan ve çile süreçlerinden geçtikten sonra banlık olacağını ve İslam'da ruhbanlık olmadığını
müridliğe kabul edilirler. bildirmiştir.

Yunanistan: Hristiyan ruhbanlığına göre; ruhun semayla bi-


Pisagor, Eflatun ve Sokrat'ın öncülüğünü yap- tişmesi ve dünyanın süfli ahlaklarından sıyrılması
tığı akımdır. Pisagor, Mısır mabedlerinden öğ- için münzevi bir hayat, sürekli ibadet etmek ve
rendiği Hermes Toth öğretisini, kendi bölgesin- Allah'ı anmak gerektir. Evlilik de dahil dünyaya
de yaygınlaştırdı. Kurduğu okula öğrenci kabul dair ne varsa bunları terk etmek, sadece Allah'a
ederken, önce onları imtihana tabi tutar sonra yönelmek esastır.
müridliğe kabul ederdi. Çileli imtihan sürecini Görüldüğü gibi toplumda var olan ahlaki bo-
tamamlayanlar tasfiye mertebesine geçer ve ba- zulmalar ve dünyevileşme, her çağ ve ortamda
tıni ilimleri öğrenmeye başlarlardı. bu eğilimlere sahip insanların ortaya çıkmasına
sebep olmuştur. Burada asıl mesele; böyle bir eği-
Yahudilik:
limin, vahyin onayını almaması ve insan fıtratına
Milletler arasında dünya malına en fazla düş- aykırı olmasıdır. Bu ümmetten önce böyle bir
kün olan ve ölümden korkanların Yahudiler ol- eğilim gösteren Hristiyanların bu yaptıklarının,
duğunu, Kur'an'dan öğreniyoruz. Ancak onların Allah'ın emri olmadığı açıkça belirtilmiştir.
içinden mistik eğilimlere sahip ve insan ruhunu
arındıracağını iddia eden bir akım var olmuş- "...(Bir bidat olarak) Türettikleri ruhbanlığı
tur. Kabalizm olarak isimlendirilen Kabalacılar, ise, biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak
Musa aleyhisselam ile beraber Allah'ın huzuruna gi- Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna
den 70 seçkin insanı 6 baz alarak, seçilmişlik ve da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte on-
bu mertebeye ulaşmanın metoduna inanırlar. Bu lardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan
inancın özü, Tur dağında Musa'nın çektiği sıkın- birçoğu da fasık olanlardır."  7
tılara mukabil çile, Allah'ın tecellisine mukabil
bazı ilimlerin insana açılması ve ilm-i ledunu Bu ümmette de bu tarz eğilimleri olan insanlar
elde etmesidir. olmuştur. Fakat Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem
bunlara tepki göstermiş ve yaptıklarının, onun
Hristiyanlık: sünnetinden yüz çevirmek olduğunu söylemiştir.
Semavi dinler arasında mistik yönü en faz-
la olan din, Hristiyanlıktır. Kur'an, onların bu
Cemaziye'l Âhir
1436
6. Bkz. 7/Araf, 155 7. 57/Hadid, 27

NİSAN’15 • SAYI: 38

7
"Ey Osman, benim sünnetimden yüz mü çevir- dınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden
din? Ben ruhbanlıkla emrolunmadım. Benim sün- yüz çevirirse, o kimse benden değildir."  9
netim, namaz kılmak ve uyumak, oruç tutup iftar
etmek, nikahlanıp boşanmaktır..."  8 Yine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, ruhbanlı-
ğın İslam'daki karşılığının çok farklı olduğunu
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem nafile ibadetle- beyan etmiştir.
rini öğrenmek üzere üç kişilik bir grup, Peygam-
ber efendimizin hanımlarının evlerine geldiler. "...Sana cihadı tavsiye ediyorum, benim ümme-
Kendilerine, Efendimizin ibadetleri bildirilince, timin ruhbanlığı cihaddır."  10
onlar bunu azımsadılar ve:
İslam'ın mistisizmi olan tasavvuf, böyle bir eği-
"— Allah'ın Rasûlü nerede, biz neredeyiz? Onun limin ürünüdür. Emeviler dönemiyle başlayan,
geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır, Abbasilerle zirveye ulaşan lüks ve dünya eğlen-
dediler. cesine düşkünlük ve buna bağlı olarak toplumda
oluşan yozlaşma, insanları bu tarz şeylere sevk
İçlerinden biri: etti. Toplumu ıslah edemediklerini düşünen
iyi niyetli insanlar, bozulmamak adına top-
— Ben ömrümün sonuna kadar bütün gece lumu terk etmeyi çare olarak gördüler. Bu,
uyumaksızın namaz kılacağım, dedi. fetihlerin genişlediği ve farklı kültür-
lerin İslam'a girdiği bir zamana denk
Bir diğeri:
geldi. İslam'ı kabul eden ama İslam
— Ben de hayatım boyunca gün- öncesi hayatlarını cahiliye olarak
vahyin rehberliğinde

düzleri oruç tutacağım ve oruç- görüp ondan uzaklaşamayan


suz gün geçirmeyeceğim, dedi. Bir kesimin ahlaki bu yeni Müslümanlar, kendi
arayış ihtiyacı, bir başka kültürlerini bu arayış içinde
Üçüncü kişi de: kesimin de kopmak iste- olan insanlara sundular.
medikleri geleneklerini İslam'da
Böylece bir kesimin
yaşatma fırsatını doğurdu.
— Ben de sağ oldu- Bununla beraber, kötü niyetle bu ahlaki arayış ihtiyacı,
ğum sürece kadınlar- dine giren ve İslam'ın saf tevhid bir başka kesimin de
dan uzak kalacak, asla anlayışını bozmak isteyen bir- kopmak istemedikleri
evlenmeyeceğim, diye söz ileri de bu tarz eğilimleri bir geleneklerini İslam'da yaşat-
verdi. fırsat olarak gördü.
ma fırsatını doğurdu. Bununla
beraber, kötü niyetle bu dine
Bir müddet sonra Peygamber giren ve İslam'ın saf tevhid anla-
efendimiz, onlarla karşılaştı ve ken- yışını bozmak isteyen birileri de bu
dilerine şunları söyledi: tarz eğilimleri bir fırsat olarak gördü.
— Biraz önce şöyle şöyle diyen sizler Yazı dizisinde ara ara değineceğimiz
misiniz? buyurdu. gibi tarihte zındıklıkla meşhur ve İslam
mahkemelerinin, zındıklıklarına hükmettiği
Onlar: çoğu sapıklık önderi, tasavvuf kisvesi altında
faaliyetlerini icra etti.
— Evet ey Allah'ın elçisi, dediler.
• • •
Rasûlullah:
Modernizm, son iki asırda insanlığa çok şey
— Allah'a yemin ederim ki, ben sizin Allah'tan vadetti. Ancak vadettikleri yerine gelmediği gibi,
en çok korkanınız ve O'na en saygılı olanınızım. insanlığı, dönüşü olmayan bir bunalıma sürük-
Fakat ben bazen oruç tutarım, bazen tutmam. ledi. Hız, haz ve hayal tanrılarını; ibadet edilesi
Geceleri hem namaz kılar, hem de uyurum. Ka- putlar olarak icat ettiler. 'İnsan özgürdür, hayal
ettiği her şeyi hızla yapmalı ve kendini nasıl mutlu

9. Buhari, 5063; Müslim, 1401.


8. Sünen-i Dârimi, 2215 10. Müsned, 11774

8
hissediyorsa öyle yaşamalıdır' dediler. Dinlerin in-
sana pranga vurduğu, özgürlüğünü elinden aldığı
fikrini inceden inceye, nesillere aşıladılar. 'Mutlak
doğru yani 'hak', dinlerin savunduğu şeyler değil,
bilimin ve deneyin ispat ettiğidir' dediler. Böyle-
ce insanlık, bu yeni keşfedilen dünya düzeninde
daha mutlu olacak ve asırlardır dinlerin ahiret
mutluluğu vaadiyle insanların elinden aldığı dün-
ya mutluluğu, yeniden elde edilecekti.

Özellikle son yüzyılda kulağa hoş gelen bu


vaadlerin, insanlığa felaketten başka bir şey ge-
tirmediği, insanların bırakın mutlu olmayı, ya- yolla insanlara aynı şeyleri vadettiğini göreceğiz.
şamaya dahi tahammüllerinin kalmadığı, yaşa- Kur'an ve Sünnet terminolojisinde bulunmayan
yanların da bunalım ve psikolojik rahatsızlıkların 'tasavvuf ' kelimesi nedir ve nereden gelmiştir?
pençesinde boğulduğunu müşahede ettik. Neden bu akımın sahipleri kendileri için bu ismi
tercih etmişlerdir?
Tarihte hiç görülmemiş ahlaki yozlaşmaya,
insanlık şahit oldu. Geçmişte olduğu gibi bu Başlangıç olarak belirtmeliyiz ki; kelimenin
durum, insanların arayış içine girmesini sağla- kökeni ve mutasavvıfların niçin bu ismi aldığı
dı. Kaybolan ve insan için zaruri ihtiyaçlardan tam bir keşmekeştir. Mutasavvıflar dahi bu ko-
olan tapınma, kulluk ve ahlak ilkeleri; insanlara nuda hemfikir değildirler. Kelime hakkında farklı
bunları vadeden mistik akımlara yönelişi arttırdı. görüşleri şöyle sıralayabiliriz:
Uzakdoğu ahlak felsefeleri, Yunan ahlak öğretile-
ri, Buda öğretileri, Yoga ve tasavvufa eğilimlerde 1. Bu, 'safa'dan gelmektedir. Türkçede safiyet
artış gözlendi. olarak kullandığımız; temizlik, arılık, duruluk
gibi anlamlara gelir.
Modern dünyanın bataklığında debelenen ba-
ğımlı insanların, çareyi Adıyaman/Menzil gibi 'Sofilerin Allah'la muameleleri, temiz/safi/duru
yerlerde araması; saf İslam anlatıldığında şiddetle olduğundan böyle isimlendirildiler. Kelimenin aslı
karşı çıkıp, tasavvufu sahiplenmeleri de böyledir. 'Safevi' idi. Dile ağır gelince 'Sufi' diye kullanıldı.'  11
Çünkü tasavvufa olan bu teveccüh, din arayışın-
dan değildir. Aynı teveccüh, Batı'da da vardır. Bu 2. Bu, 'suf/yün' kelimesinden gelmiştir. Bir zühd
teveccüh, yitirilen bazı ahlaki değerleri elde etme ve dünyaya değer vermeme alameti olarak, sufiler
isteğidir. Fıtrata uygun, kolaylık dini olan İslam'ın yün elbise giyerlerdi.
öğretileri, bu arayış içinde olanları kesmemekte,
Kimisi de: 'Rüzgârın karşısında yün neyse,
onlara yeterli görünmemektedir. Onlar, içinde
Allah'ın iradesine teslim olma yönünden de sufi
bulundukları kötü durumdan ancak mucizeyle,
öyledir. Teslimiyet ve rızasını ifade etmek için böyle
gizemli birtakım şifrelerle kurtulacaklarına, di-
kullanılmıştır' demektedir. 12
rekt Allah'la irtibat hâlinde olan zatların(!), onları
kurtaracaklarına ve onları cennete ulaştıracakla- 3. 'Beni Sufe'ye nisbetle böyle söylenmiştir.
rına inanmaktadırlar. Bunlar, Kâbe'nin yakınında bulunan, hacılara
Allah için hizmet eden, ahlaki değerlere önem
Var olan bu eğilim ve mistisizme olan tevec-
cüh; tasavvufu incelemeyi, onun esas ve ilkelerini
Kur'an ve Sünnet'e arz etmeyi zorunlu kılmak- 11. Kelabizi, Et-Taarruf li Mezhebi Ehli Tasavvuf', 1/21.
tadır. Kitabın sahibi olan Ebu Bekr Muhammed bin İshak bin Yakub
El-Kelabizi El-Buhari, en eski mutasavvıflardandır. 380 yılında
vefat eden yazar, ilk nesil mutasavvıflara en yakın olan kişidir. Yine
Tasavvuf Kelimesinin Kökenine Dair mutasavvıfların büyüklerinden Ebu'l Abbas Ahmed bin Zerruk,
'Kavaidu'l Tasavvuf' kitabında bu görüşü tercih eder. Ebu Nuaym
İslam; mistisizm anlayışının, tasavvuf olarak El-Esbahani de 'Hilyetu'l Evliya ve Tabakatu'l Asfiya' da bu görüşü
isimlendirildiğini anlattık. Tasavvuf erbabının seçer.
12. Genelde araştırmacılar, dil yönünden ve hâlllerini ifade etme yö-Cemaziye'l Âhir
tasavvuf tariflerini incelediğimizde; diğer mistik nünden bu görüşü seçmişlerdir. Bkz. Mecmu Fetava, 10/368 ve 1436
akımlarla neredeyse aynı şeyleri savunduğu ve bu sonrası.

NİSAN’15 • SAYI: 38

9
veren bir kabileydi. Sofiler hizmet ve zühdlerindededirler. Bu durum, tasavvuf kelimesinin İslami
bunlara benzediğinden böyle isimlendirildiler. 13 bir kavram olmamasından kaynaklanmaktadır.
Elbette şunu inkâr etmiyoruz: 'Istılahlarda çekiş-
4. Başın ense tarafına nispetle bu isim veril- me olmaz.' Yani bir topluluğun bir kavrama özel
miştir. 'Sufeti'l kafa' Arapça'da ense köküne ıtlak bir anlam yükleyip onu kendi terminolojilerinde
edilir. Kafanın en yumuşak kısmı burasıdır. Sufi- kullanmasında bir beis yoktur. Ancak bunun için
ler de gerek güzel ahlakları, gerekse de yumuşak iki kayıt zikretmek zaruridir:
tabiatlı ve muamelesi kolay insanlar olduğundan
böyle denmiştir. Birincisi; kavramın içerdiği anlam itibariyle
veya kullanım alanında İslam'ın öğretileriyle
5. Sıfat kelimesinden türemiştir. Mutasavvıflar, ters düşmemesi gerekir. Örneğin; 'Muhacir ve
dinen ve örfen sevilen ve övülen sıfatlarla sıfat- Ensar' sahabenin kendileri için seçtikleri ve bel-
landıklarından onlara böyle denmiştir. li bir zümreye delalet eden bir kelimeydi. Allah
ve Rasûlü, bu kavramı reddetmedikleri gibi, bu
6. Suffa ashabına nispeten böyle denir. Çün-
kavramı Kur'an ve Sünnet'te kullanarak meşru-
kü Nebi'nin mescidinde misafir olarak kalan
iyetini kabul etmişlerdir. Ancak bazı sahabeler,
Suffa ashabı, yaşantı olarak tasavvuf ehli-
bu meşru kavramları İslam'ın yasakladığı asa-
nin örneğidir. Dünyadan el çekme, şer'i
biyet/ırkçılık için kullanınca, Allah Rasûlü sallal-
ilimlerle uğraşma ve İslam'a hizmet
lahu aleyhi ve sellem buna itiraz etmiştir. Bir tartışma
etme yönünden sofiler, onlara
esnasında, sahabeden biri: 'Ey Ensar topluluğu!'
Mutasavvıf- benzemektedir. 14
diye bağırınca bir diğeri: 'Ey Muhacir topluluğu!'
lar dahi isimle- 7. 'Birinci saf' anlamında bu diye bağırmıştır. Bu kavramlar, bir ırkı yüceltmek
rinin kaynağı hu- isim kullanılmıştır. Cemaat ve diğer kavimleri aşağılamak için kullanılmasa
susunda ihtilaf namazlarında amelde öncü da, İslam'ın yasakladığı kardeş kavgasına aracı
içerisindedirler. olanlar ilk safta yer alırlar. olarak kullanılmıştır. Bu durum karşısında Allah
Sufiler de ibadetler konu- Rasûlü'nün tepkisi şöyle olmuştur:
Bu durum, tasav- sunda hassasiyetleri nede-
vuf kelimesinin "Ben aranızdayken cahiliye davası mı güdüyor-
niyle bunlara benzetilmiştir.
sunuz? Bırakın onu; o, pisliktir."  16
İslami bir kav-
8. Yunanca 'sophia' kelime-
ram olmamasın- İbni Kayyım rahimehullah bu durumu şöyle ifade
sinden türemiştir. Yunan filo-
dan kaynaklan- eder:
zofları, bu kelimeyi, düşünce
maktadır. ve amelde olgunluk ve kemali "Bir zarar doğurmadığı müddetçe ıstılahlarda
ifade eden 'hikmet' için kullan- çekişme olmaz."  17
mışlardır. 15
İkinci kayıtsa; Kaidenin İslam'a muhalif bir
Görüldüğü gibi mutasavvıflar dahi isim- anlamı, lafız itibarıyla içermemesidir. Allah
lerinin kaynağı hususunda ihtilaf içerisin- Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, zahiri İslam'a muhalif
özel isimleri dahi değiştirmiş, daha güzel isimler
13. Mecmu Fetava, 10/368 ve sonrası. koymuştur.
Tasavvufa yönelik eleştiriler çoğaldığında hususen de tasavvufun
İslam menşe'li olmadığı görüşü dillendirildiğinde bazı mutasavvıf-
lar bu görüşe yapışmışlardır. Böylece Allah Rasûlü'nün ashabından
Allah Rasûlü, ismi 'Asiye/isyan eden' olan bir
kendilerine dayanak bulmuş ve kendilerini İslam'ın ilk yılları- bayanın ismini 'Bilakis sen Cemile'sin' diyerek
na nispet etmişlerdir. Bu görüşle alakalı İbni Teymiye ve İbnu'l
Cevzi'nin rahimehumullah eleştirileri olmuştur. Ashab-ı Suffa'nın
değiştirmiştir. 18
mescidde yaşaması ve sahabelerin infaklarıyla yaşamaları, bir
tercih değil, zarurettir. Bundan dolayı İslam'ın hizmetkârları olmuş, Sahabeden Ebi Useyd, çocuğunu Peygambe-
ilmi yayma, davetçilik ve cihad sahalarında en önde olmuşlardır.
Müslümanlar fetihlerle beraber zengin olduklarında, bu zorunlu re getirdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ismini
müessese ortadan kalkmıştır. Mutasavvıflar ise ömür boyu bu
hâle devam etmektedirler. Bu durumda İslam'a ve Müslümanla-
ra hizmet etmek bir yana, kendi nefisleriyle meşgul olurlar. Bkz.
Telbisu'l İblis, 1/146.
14. 4, 5 ve 6. görüşler için; Bkz. Kavaidu'l Tasavvuf, s. 326.
16. Müsned, 15223
15. Mutasavvıflar, bu görüşe karşı çıkarlar. 'Sufi ismi ilk kullanıldı-
ğında henüz Yunan felsefe kitapları Arapça'ya tercüme edilmemiş 17. Medaricu's Salikin, 3/306
ve Müslüman bilginler bu kavramlarla tanışmamıştır' derler. 18. Müslim, 2139

10
sordu, aldığı cevaptan memnun olmayınca: 'Onu 'Allah'ın seni senden öldürmesi ve kendinde di-
'Münzir' olarak değiştir' diye emir buyurdu. 19 riltmesidir' dedi. 23

Zeyneb annemizin ismi 'El-Berr' idi. 'İyilik' an- Muhammed bin Ali El-Kassab:
lamına gelen bu isim, İslam'ın nefisleri temize
çıkarma ilkesiyle uyuşmadığından Nebi sallallahu 'Tasavvuf, güzel ahlakın güzel insanlarda ve gü-
aleyhi ve sellem, bu ismi 'Zeyneb' olarak değiştirdi.
 20 zel bir toplumda açığa çıkmasıdır' dedi.

Tasavvuf terimi de, zikrettiğimiz bu kaideye Maruf El-Kerhi:


dahildir. Bir kavmin, bunu ıstılah olarak alıp ken-
'Tasavvuf, hakka yapışmak ve insanların ellerin-
dilerine ve meşreplerine kullanmalarında bir beis
de olanlardan ümitsiz olmaktır' der.
yoktur. Ancak mesele, bununla ne kastettikleri ve
bu kavram altında neler yaptıklarıdır. Yazı seri- Harraz:
mizin ilerleyen sayfalarında görülecektir ki; bu
kavramla kast edilen ve altında icra edilen fikrî 'Yer gibi olmaktır. Yere her türlü pislik atılır, an-
ve amelî çalışmalar, İslam'dan çok uzaktır. cak ondan sadece güzel olan şeyler çıkar' der.

Tasavvuf Erbabının 'Tasavvuf' Sehl bin Abdullah:


Tanımları ve Aldatma:
'Sofi, kanını heder olmuş, malını da mübah gö-
Tasavvuf kelimesinin kökünde ihtilaf ettikleri rendir' der. 24
gibi, bu kavramı tanımlarken de ihtilaf etmiştir,
tasavvufçular. Onların büyük imamlarından Es- Ruveym:
Sühreverdi, şöyle ifade eder durumu:
'Nefsi, Allah'ın iradesine bırakmaktır' der...'
'Şeyhlerin, tasavvufun mahiyeti hakkında sözleri/
tarifleri bin sözden fazladır.'  21 Tasavvuf erbabı, tasavvufu tanımlarken çok
güzel ifadeler kullanmış, nefis tezkiyesi ve ah-
'Risaletu'l Kuşeyriye' sahibi Abdulkerim bin lakı önemseyen her iyi niyetli insanın dikkatini
Havzan Abdulmelik El-Kuşeyri'nin kitabından çekmişlerdir. Zikredilen tanımların çoğu; Allah'a
bazı tanımları aktaralım 22: teslimiyet, dünyadan ve nefisten yüz çevirme,
adanmışlık, sürekli ibadet ve güzel ahlaktan
'Cüneyd'e tasavvuftan soruldu: bahseder.

Ancak tasavvuf, bu değildir. Bu, bize anlattık-


larıdır. Çünkü onların dini, iki kısımdır. Kendi
19. Buhari, 6191; Müslim, 2149.
20. Buhari, 6192; Müslim, 2142.
21. Avarifu'l Mearif, s. 57. 23. Yani nefsini görmeyecek şekilde ondan vazgeçmen, sadece Allah'ı Cemaziye'l Âhir
22. Kitabında 'Tasavvuf babı' isimli bir bölüm açar ve elliden fazla görmendir. 1436
tarif zikreder. Bkz. 2/243 ve sonrası. 24. Yani nefisinden ve malından vazgeçmiş olandır.

NİSAN’15 • SAYI: 38

11
aralarında konuştukları ve dış dünyaya anlattık- 'Rububiyetin sırrını ifşa etmek, küfürdür.'
ları... Bu da onları güvensiz kılmakta ve söyle-
diklerine temkinle yaklaşmayı gerektirmektedir. Bazısı da:
Şimdi, onların bizlere nasıl baktıklarını onlardan
'Rububiyetin sırrı vardır. İfşa edilirse Nübüvvet
dinleyelim:
iptal olur. Nübüvvetin sırrı vardır. İfşa edilirse ilim
Cüneyd-i Bağdadi, Eş-Şibli'ye dedi ki: iptal olur. Allah'ı tanıyan âlimlerin sırrı vardır. İfşa
edilirse hükümler iptal olur.'  27
'Biz bu ilmi muhkemleştirdik sonra da onu sir-
dablara/mağaralara gizledik. Sen ise geldin onu Yine Cüneyd dedi ki:
insanlara anlatıyorsun!'
'Kişiye, sadıklardan yetmiş kişi zındıklıkla şahit-
Şibli dedi ki: lik etmeden sadıklardan olmaz. Onlar, onun zahi-
rine hükmederler. Çünkü sadık, zahirin hükmünü
'Konuşan ben, duyan benim. Bu âlemde benden zahire, batının hükmünü batına göre veren, iki
başkası mı vardır?'  25 hâli birbirine karıştırmayandır. Onlar zahirine
zındıklıkla hükmetseler de batınında sadıklar-
El-Kelabizi, bir başkasından şunları aktarır: dan olduğunu bilirler. Çünkü onlar, bu hâli
kendi nefislerinde yaşarlar.'
' 'Eğer o Rasûl, bizim adımıza birta-
kım sözler uydursaydı, onu elimizle İbni Arabi ise şöyle der:
yakalar, sonra da onun şah damarı-
nı keserdik' ayetlerinden kastedilen '...İlmin ve keşfin bu kısmı, in-
vahyin rehberliğinde

şudur: Rasûl, vecd hâlinde his- sanların çoğundan gizlenmeli-


settiklerini rüsum ehline/şeri- Bu hâliyle, tasav-
dir. Çünkü anlaşılması zor ve
ata tabi olanlara anlatsaydı vuf ve şeriat çelişkilidir. insanların onda telef olması
böyle olurdu. Bu duruma Birbirine zıttır ve bu zıtlık yakındır... Bundan dolayı,
Allah'ın şu sözü delalet da iman-küfür seviyesindedir. Hasan-ı Basri bu ko-
eder: 'Allah, sana indi- İkisi de Allah'tansa bu, çelişki nuları konuşacağında
olup, bu dinin batıl olmasını
rileni insanlara ulaştır, gerektirmez mi? Allah'a
Ferkad El-Subhi ve Ma-
sana kendimizi tanıttığı- sığınırız, bu kavmin lik bin Dinar gibileri çağırır
mızı ulaştır demez.' ' safsatalarından. onlara anlatırdı. Kapısını di-
ğer insanlara kapatırdı. Şayet
Gazali, Cüneyd'den şu cüm- gizlemek vacip olmasaydı böyle
leleri aktarır: yapmazdı.'  28
'Ünsiyet ehli; dua, münacat ve hal- Yine Şarani şöyle der:
vetlerinde öyle sözler söylerler ki avam-
dan biri işitse onu küfür zanneder.'  26 'Bundan dolayı Nebi, ashabına hakika-
ti öğretmek istediğinde kapıları kapattırır ve:
Yine Gazali, Sehl bin Abdullah Et- 'Aranızda yabancı var mı?' diye sorardı. Gös-
Tüsteri'den aktarır: termiş oldu ki şeriat yolu açık olsa da kavmin
yolu, gizlilik üzere kuruludur. Bundan dolayı bu
'Âlimin üç ilmi vardır: Herkese anlattığı zahir
yolun ehli, onları anlamalarından emin olunma-
ilimler, sadece ehline anlattığı batın ilimler, sadece
yan insanlara anlatmamalıdır. Ta ki inkâr edip
onunla Allah arasında olan ve kimseye anlatama-
nefret etmesinler.'  29
dığı özel ilim.'
Hâl böyle olunca, tasavvuf ehline güvenmek
Yine bazıları dedi ki:
mümkün değildir. Çünkü bize tasavvuf diye an-

25. Et-Taarruf li Mezhebi Ehli Tasavvuf, 1/145-146.


Bu sözdeki küfürden Allah'a sığınırız. Konuşan da aynı dinleyen 27. A.g.e, 1/100.
de... Âlemde ondan başkası yokmuş! Diğeri de açıkça Allah'ın Gazali bu sözler üzerine bazı yorumlar yapmıştır. Ancak, biz zahir
ayetlerini tahrif edip, Allah'ın hakkında delil indirmediği manalara ehlini ikna için midir, yoksa inandıklarını mı yazmıştır Allahualem.
yormakta, böylece batıl dinini Kur'an'a dayandırmaktadır. 28. El-Keşf an Hakikat Sufiye, s. 54
26. İhya Ulumu'd Din, 4/341 29. A.g.e, s. 68

12
lattıklarıyla, kendi aralarında konuştukları şeyler
aynı değildir. Bir kavim düşünün ki, inandıkları-
nın İslam olmadığını, şeriatın bu inancı zındıklık
kabul edip onların ölümüne fetva vereceğini bi-
liyor ve ikrar ediyor; İslam şeriatının mürtedlik
olarak kabul ettiği şeyinse sırların sırrı, keşiflerin
sonucu ve yüce makamların eseri olduğuna ina-
nıyor...

Allah'ın şeriatı semadan indiyse bunların yaşa-


dıklarının kaynağı nedir acaba? Öyle ya, Kur'an
kendisinin hak olduğunu ispatlarken özellikle
bir noktaya vurgu yapıyor. Tasavvufun Menşei
"O Kur'an'ı düşünmezler mi? Şayet Allah'tan Tasavvufu yakından inceleyenler, onun men-
başkasının yanından gelmiş olsa, onda ihtilaflar/ şei konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
çelişkiler bulurlardı."  30 Tasavvuf kaynağı, usul ve metotları, uygulama
ve esaslarıyla İslami midir, yoksa başka kültür-
Bu hâliyle, tasavvuf ve şeriat çelişkilidir. Bir- lerden etkilenmiş midir? Özellikle İslam'a aykırı
birine zıttır ve bu zıtlık da iman-küfür seviye- uygulamaları ve diğer batıl din ve felsefelerdeki
sindedir. İkisi de Allah'tansa bu, çelişki olup, bu mistisizmle olan benzerliği nedeniyle, bu konu
dinin batıl olmasını gerektirmez mi? Allah'a sığı- tartışılmıştır. Bu konuda var olan farklı görüşlere
nırız, bu kavmin safsatalarından. Bu yalanlarını baktığımızda şunu görürüz:
meşrulaştırmak için, Nebi'ye iftira etmekten geri
durmuyor ve onun da ashabına bazı sırları gizli Bir sonraki yazı dizimizde bu konuyu anlat-
verdiğini iddia edebiliyorlar. Gerçi Allah'a iftira maya çalışacağız...
edip dini; şeriat ve batın ilimleri diye ayıranların
Sözün sonu; 'Âlemlerin Rabbine hamd olsun.'
Nebi'ye iftira etmesi, gayet doğaldır.

Allah, Peygamberine şöyle demiyor mu:

"Ey Nebi, Rabbinden sana indirileni insanlara


ulaştır. Şayet bunu yapmazsan risalet vazifesini
yerine getirmiş olmazsın."

Eğer tasavvufçuların gizlediği şeyler, Nebi'ye


indirilenler arasında olsa; Nebi'nin onu insan-
lara açıklaması gerekirdi. Açıklamadığına göre,
Nebi'ye böyle şeyler indirilmemiştir. Bu noktada
Aişe radıyallahu anha annemizin şu rivayetini hatırlat-
makta fayda vardır:

"Her kim: 'Rasûlullah, Allah'ın kitabından bir


şey gizledi' derse Allah'ın Rasûlüne büyük iftira
atmış olur. Hâlbuki Allah: 'Ey Rasûl! Sana Rab-
binden her indirileni tebliğ et. Şayet bunu yap-
mazsan, Allah'ın risaletini tebliğ etmiş olmazsın'
buyurmaktadır."  31

Cemaziye'l Âhir
30. 4/Nisa, 82 1436
31. Müslim, 177

NİSAN’15 • SAYI: 38

13
Başyazı

Ortadoğu'ya
Sıçrayan Kan: Safevi İran
Sünni kesim için en büyük tehlike, Rafıziliğin temsilcisi olan
İran'dır. Irak'ta Maliki hükümeti eliyle icra ettikleri, İran'ın ele
geçirdiği yerlerdeki politikasını ve yapacaklarını anlamamıza
ışık tutar. Bu anlamda Şii olmayan grupların kimliğinin, İran için
önemi yoktur. Tasavvufçusu, Selefisi, akılcısı ya da kelamcısıyla
Şii olmayan herkes, onlara göre düşmandır ve tasfiye edilmelidir.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla...

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mah- İran'ın süreçte aldığı pozisyon ve olaylara mü-
sustur. Salât ve selam, O'nun Nebisine, pak dahalesiydi. Bu ayki yazımızın da konusunu
ailesine ve seçkin ashabının üzerine olsun. oluşturacak olan bu gelişme, yaşanan sürecin ana
mihverini oluşturmaktadır. İran ne istemektedir?
Osmanlı'nın yıkılışından bu yana Ortadoğu Bütün bir İslam dünyasını ve özelde Sünni âlemi
karışıklık, istihbarat oyunları ve kanla anılır oldu. karşısına almayı nasıl göze almıştır? İran'ın böl-
Bu topraklarda sükûnet ve barış, iki savaş arası gede bu kadar etkili olmasını sağlayan şey nedir?
verilen molalarda ya da müzakere süreçlerinde Devrimle beraber tüm dünyanın inandığı İran-
mümkündür. 'Arap baharı' diye isimlendirilen Batı düşmanlığı, İran'ın vahdet çağrıları yalan
süreçle beraber, son yüzyılın en karışık ve sıkıntılı mıydı? Ve daha birçok soru zihinleri meşgul
günleri yaşandı. Önümüzdeki yüzyılı etkileyecek, etmekte, kalem erbabının köşelerini bu içerikte
sıcak ve her gün değişen gelişmeler yaşanma- yazılar oluşturmaktadır.
ya devam ediyor. Etnik ve dinî nüfusun kitlesel
olarak göçe zorlandığı, buna bağlı olarak güç 'Tarihini bilmeyen insanlar, içinde bulunduk-
dengelerinin değişmesi ya da bölgede daha önce ları günü anlayamaz ve gelecek inşa edemezler'
asli aktör konumunda olmayan güçlerin süreci vecizesinden yola çıkarak İran'ın, İslamlaşma(!)
direkt etkileyecek ve yönlendirecek bir konum sürecinden bu yana yaptıklarına bakmak gerekir.
elde etmesi, bu gelişmelerin birkaçıdır.
İran, yani bir zamanlar dünyanın iki büyük gü-
Bunların yanında en dikkat çekici olanıysa, cünden biri olan Sasani İmparatorluğu, Ömer

14
döneminde bitirildi. Kadisiye Savaşı,
radıyallahu anh
onların Farisi varlıklarına son vermiş, önlerin-
de tertemiz bir sayfa açmıştı. İslam dinine davet
edilmiş ve kurtuluş diniyle tanışmışlardı. An-
cak onlar, hiçbir zaman bunu bir nimet olarak
görmediler. İslam'la tanışmış olmaktan ziyade
büyük imparatorluklarının yıkılmış olmasını dert
edindiler. Zorunlu olarak kabul ettikleri İslam'ın
öğretilerini, asli kaynaklarından öğrenmeye ya-
naşmadılar. Eski kültürlerini İslam altında yaşat-
tılar ve genelde Araplara, özelde Ömer'e kinlerini
canlı tuttular.
let kavramlarını tatbik edemediğini 1 kimi de üm-
Ömer'i radıyallahu anh katleden Mecusi Ebu mete açıkça Ali'yi radıyallahu anh tavsiye etmediği için
Lulu'nun türbesi, İran'ın Keşan vilayetinde bütün hatalı olduğunu söylemektedir. 2
ihtişamıyla durmaktadır. Bir zamanlar baskılar
sebebiyle kapatılan türbe, 2007 yılında İran Kül- İndirdiği Kur'an'ı muhafaza edememiştir.
tür Bakanlığı'nın restorasyon çalışmaları sonu- Kur'an'dan açık hükümler halife eliyle çıkarıl-
cunda tekrardan açılmıştır. dığında -ki onların iddiasına göre on bine yakın
ayettir- Allah müdahalede bulunmamıştır. 3
İslam'ı kabul ettikten sonra Şii akidesini seçtiler.
Bu, onların ehli beyt sevgisinden ya da Ali'nin Yine risalete arkadaş ve yardımcı olarak seçtiği
radıyallahu anh mazlumiyetine inanmalarından de- ashab da hain çıkmıştır. 'Ğadir hum' olayında
ğildir. Öyle olsa Hüseyin'i radıyallahu anh yardımsız Ali'nin velayet ve hilafetini duymalarına rağmen,
bırakıp Emeviler tarafından katledilmesine göz ona haset etmiş ve bunu gizlemişlerdir. Ali, hila-
yummazlardı. Onların bu akideyi kabul etme
nedenleri veya daha doğru bir ifadeyle, ortaya 1. https://www.youtube.com/watch?v=ptXbzrs3QlU
atma sebepleri; İslam ve İslam'ın şahıslarında 2. https://www.youtube.com/watch?v=yNHOWmzTn8c
müşahhaslaştığı sahabeye düşmanlıktır. 3. Bu akide, Şia'nın en temel kitaplarında mevcuttur. Başta Usul
El-Kafi olmak üzere, Şia için asli kaynak kabul edilen kitaplarda
elimizdeki Kur'an'ın eksik olduğuna dair onlarca rivayet vardır.
Kabul ettikleri akideye göz atıldığında, tüm Humeyni de 'Keşfu'l Esrar' adlı eserinde tahrif iddiasını yenile-
akaid ilkeleri; Allah'a, Rasûlüne ve Kur'an'a ek- miştir.
siklik izafe etmekte, daha açık bir ifadeyle İslam'a ،‫ ويتناولوا الكتاب الساموي بالتحريف‬،‫لقد كان سهالً عليهم أن يخرجوا هذه اآليات من القرآن‬
411 ‫ اه كشف األرسار ص‬.)‫ أعني العاملني‬t‫ويسدلوا الستار عن القرآن ويغيبوه عن‬
zarar vermektedir. Elimizde bulunan Kur'an'ı Zannedildiği gibi bu, Şia'nın geçmişte kalan bazı sapkınlarının
akidesi değildir. Günümüze kadar yaşayan ve Rafızi İran'ın sa-
tahrif edilmiş kabul eden, sahabenin çoğunlu- vunduğu akidedir. Şia, bunun karşısında ne yapıyor:
ğunu tekfir eden ve imamların masum olduğuna a) İlk zamanlar, tercüme ettikleri kitaplardan bu rivayetleri ve
Sünniler tarafından kabul görmeyecek diğer inançlarını çıkarıp
inanan, Peygamberlerin vazifelerinde başarıya tercüme ettiler. Humeyni'nin kitapları, buna örnek gösterilebilir.
ulaşmadıkları, mutlak başarının ahir zamanda b) Bazı araştırmacılar, bu rivayetleri kaynaklarıyla beraber izhar
ettiklerinde onlara suikast düzenleyip susturmaya çalıştılar. İhsan
kendi imamlarının/beklenen Mehdi'nin gerçek- İlahi Zahir isimli âlimin, Şia'nın asli kaynaklarını tarayarak derle-
leştireceğine itikad ederler. diği kitaplar, dünyada infiale neden olunca, onu Cuma hutbesinde
katlettiler.
c) Kitle iletişim araçlarının yayılmasıyla beraber, mızrak çuvala
Bu akideye göre; sığmamaya başladı ve tüm İslam âlemi, Şia'nın bu necis itikadın-
dan haberdar oldu. Bundan sonra farklı fraksiyonlar ortaya çıktı.
- Takiyyenin zamanının bittiği, hakkın açıkça söylenmesi gerek-
Allah subhanehu ve teâlâ, açıkça halifeyi belirtmemiş tiğini söyleyenler: Şirazi ekolü ve onların temsilcisi Yasir Habib,
ve İslam'ın asıllarına dair bir meseleyi kapalı bı- buna örnek gösterilebilir. Özellikle İran'ın takiyye içerikli açıkla-
malarından sonra bizzat Humeyni'nin eserlerinden sahabe hak-
rakmıştır. Böylece ümmeti en önemli meselede kında söylediklerini ifşa ederek Hamaney ve Nasrallah'ın yalan
karışıklık içinde bırakmıştır. Hakeza işleri üm- söylediğini ve fasık olduklarını ilan etti.
- Takiyyeye devam eden ve 'Hiçbir Müslüman, Kur'an'ın tahrif
mete en açık hâliyle bildirmekle mükellef olan olduğunu söylemez 'minvalli açıklamalar yapanlar: İran'ın ve
Peygamber de sallallahu aleyhi ve sellem bu vazifeyi yerine Hizbullah'ın resmi tutumu buna örnek gösterilebilir. Ancak bu
rivayetlerin bu kitaplarda neden var olduğu, bu kitapların neden
getirmemiştir. Ki bazı Şii âlimleri, bunu açıkça asli merciler kabul edilip ilmî havzalarda okutulduğuna dair ne-
dillendirmektedir. Bazısı Peygamberin tüm ada- dense tek kelime etmiyorlar. Kur'an'ın tahrif edildiği iddiası küfürse,
neden küfür içeren kitaplar İslam akaidi diye basılıp okutulur
hususuna açıklık getiremiyorlar. Bazen de Ehli Sünnet'in yanında Cemaziye'l Âhir
var olan neshin de aynı manaya geldiğini söyleyerek, şecaat arz 1436
edeyim derken sirkatin söylüyorlar.

NİSAN’15 • SAYI: 38

15
fete gelince de başta Aişe annemiz olmak üzere rekat planını Rafızi İran hazırlamıştır. Yönetici-
Talha ve Zübeyr radıyallahu anhum ortaklığında ona lerinden Hatemi, bunu açıkça dillendirmiş ve
komplo kurmuş ve savaş açmışlardır. İran'ın yardımı olmadan NATO'nun başlattığı
işgalin başarıya ulaşamayacağını ifade etmiştir. 4
Bu, onların inandıkları akide ve bu akidenin
gerekleridir. Şia'nın İslam dininden anladığı • ABD'nin Irak işgalinde, en yüce merci kabul
budur. Olaya bu zaviyeden bakınca şunun so- edilen Sistani'nin 'İşgalcilere karşı savaşalım
rulması kaçınılmazdır: Yaradanıyla, Nebisiyle, mı?' sorusuna verdiği cevap, hâlâ akıllardadır. 5
Aynı Sistani'nin İslam Devleti'ne karşı yapılan
kitabıyla ve en seçkinleriyle bu denli problem-
savaşta tüm Şiileri savaşa çağırması da hatırla-
li olan bir dine, insan niye intisap eder ki? İşte tılmalıdır. Nedense imamın olmaması, İD'yle
Şia'nın İslam'la bağı budur. Ve bu nedenledir ki, savaşmaya engel olarak görülmemiştir.
ilk günden beri sadece ehli İslam'la savaşmış ve
onların düşmanlarının yanında yer almışlardır. • Çeçen zülmü karşısında 'Rusya'nın içişleri' di-
Tarihinde asli kâfir topluluklarla zorunluluk ve yerek yüz çevirmesi, Çin'in Doğu Türkistan'da
müdafaa dışında hiç savaşı olmayan Safevi/ yaptığı zulümleri görmemezlikten gelmesi de
Rafızi İran'ın tüm mücadelesi, Sünnilerle eklenmelidir.
Dilde 'ne Sün- olmuştur. İran'ın tarihine seri bir şekilde
Bütün bunlara bakıldığında 'Bugün İran, 'Za-
nilik ne Şiilik, göz atıldığında, ilk olarak şu hadi- manın Yezidi'nin yanında, günümüz Kerbela'sı
sadece İslami seler göze çarpmaktadır: olan Suriye'de, mazlum Suriye halkına karşı
vahdet' sloganları • Haçlıları Kudüs'e mu- ne arıyor?' sorusu, cevabını bulmuş olur. İran,
olsa da, devrim son- sallat eden, Fatımi Şiilerdir. Suriye'de akidesinin gereğini yapmakta ve Sa-
Selahaddin-i Eyyubi'nin, sani İmpartorluğu'nun intikamını, Sünnilerden
rası yapılan icraatlar, Nureddin Zengi'yle bera- almaktadır.
bu söylemleri yalanla- ber Kudus'ü kurtarmak
mıştır. İlk olarak ana- için kurdukları uzun so- Bu durum, Tevhid ve Sünnet akidesine sa-
yasalarına 12.madde luklu plana, Fatımiler'e hip olan insanlar açısından yeni değildir. Ra-
sızmakla başlamalarını fızi İran'ın akidesi ve ne hedeflediği, insanlara
olarak şu hükmü ekle- doğru okumak gerekir. anlatıldığında; tepki gösteriyor ve bunun İslam
diler: Selahaddin ve N. Zengi'nin, Devrimi(!) karşısında bir ABD projesi olduğu an-
'İran'ın resmi dini Fatımilerden ve Mısır'dan latılıyordu. Oysa devrimle başlayan süreç, İran'ın
işe başlamaları; onların, neyi hedeflediğini ortaya koymuştur. Dilde 'ne
İslam'dır ve resmi Haçlı varlığı ve Kudüs'e Sünnilik, ne Şiilik, sadece İslami vahdet' slogan-
mezhebi Caferi'dir. musallat olmalarına dair
ları olsa da, devrim sonrası yapılan icraatlar,
Bu prensip sonsuza doğru okuma yapmaların-
bu söylemleri yalanlamıştır. İlk olarak anaya-
dandır.
kadar değişme- salarına 12. madde olarak şu hükmü eklediler:
den kalacak- • Tatarlar/Moğollar'ın İslam 'İran'ın resmi dini İslam'dır ve resmi mezhebi
tır.' âlemine girmeleri ve Müslümanların Caferi'dir. Bu prensip sonsuza kadar değişmeden
halifesini öldürmelerine sebebiyet veren kalacaktır.' Bu maddeyle, İslam âleminde oluşa-
iki şahsiyet, Şii İbnu'l Alkami ve yardımcısı cak tepkileri dindirmek içinse maddeye şu yalanı
Abdulhamid b. Ebi-l Hadid'dir. eklediler: 'Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli ve Zey-
di gibi diğer mezheplere saygı duyulur ve onların
- Vatikan'a mektuplar yazarak Osmanlı'ya kar-
takipçileri (mensupları) ibadetlerini yaparlarken
şı birleşme ve savaş çağrısı yapanlar da Safevi
kendi hukuklarına tabidirler. Bu mezhepler, dini
İran'dır. Vatikan'ın resmi yazışmaları, bu tarz
eğitimi devam ettirmede, evlilik, boşanma, mi-
taleplerle doludur. Birçok tarihçinin tespitiyle,
ras gibi kişisel işlerde ve bunlarla ilgili davaların
Osmanlı'nın Batı dünyasına başlattığı fetih ha-
mahkemelerde açılmasında resmi bir statüye
reketinin tüm Avrupa'ya yayılmamasının nedeni,
sahiptirler. Bu mezheplerden birinin çoğunluğu
Safevi İran'la yaşadığı sorunlardır. Osmanlı ne
oluşturduğu bir bölgede, yerel meclisini hukuk-
zaman Batı'ya yönelse, arkasından iş çeviren İran
sal sınırlar içinde çıkardıkları yerel düzenlemeler,
nedeniyle rahat hareket edememiş, orduları geri
dönmek zorunda kalmıştır.
4. https://www.youtube.com/watch?v=yvgQBi5Z7Bg
• Amerika'nın Afganistan'a başlattığı işgalin ha- 5.

16
diğer mezheplerin mensuplarının haklarına zarar lemli olan insanların, insanlar ve topluluklarla
vermeden, kendi fıkıh mezheplerinin kurallarına münasebetleri de problemli olacaktır. Hataları
uygun olarak çıkarılır.' Ancak maddenin ilk kısmı karşısında vahye dayalı bir tutumdan ziyade
yürürlükteyken ikinci kısmı vakıada hiç görüle- mezhepçi ve grupçu bir yaklaşıma sahip olan-
medi. Asli küfür ülkelerinde dahi insanlara cami lar, İslam'ın özü olan sıdk ve samimiyetten yok-
veya mescid izni verilirken, İran'da sünnilerin sundurlar. Amaçları Allah'ın kelimesinin yüce
ibadet edebileceği ve sünni bir imamın namaz olması değil, mezhep ve gruplarının isminin
kıldırdığı bir cami yoktur. Var olanlar da devrim yücelmesidir. Bu da: "Ey iman edenler! Allah'tan
sonrası, 'Vahdet taraftarı(!) Rafızi İran' tarafından korkun ve sadıklarla beraber olun" ayeti gere-
yerle bir edilmiştir. ğince, Müslümanların dikkatli olması gereken
bir durumdur.
Devrimin hemen sonrasında, beraber devrim
yaptıkları Sünni âlimler hapsedilmiş ve İran Başkentlerin İran'la imtihanı:
zindanlarında katledilmişlerdir. Özellikle Sün-
ni Kürtler, bunun için bir misal teşkil edebilir. Buna dair İran'da azınlıklardan sorumlu Cum-
1977'de 'Mekteb-i Kur'an' hareketini kuran Sünni hurbaşkanı yardımcısı Ali Yunusi'nin şu sözlerine
Kürt Âlimler, devrim sürecinde aktif rol aldılar, bakalım:
Humeyni'nin Rafızi akidesini unutup ona tam
'...'Bağdat, bizim başkentimizdir' dedi. İranlı
destek verdiler. Devrim sonrasında verilen söz-
öğrenciler ajansı İSNA'nın haberine göre, 'Büyük
ler unutuldu ve İslami olmaktan ziyade Şii bir
İranlı Kimliği Konferansı'nda konuşan Yunusi,
sistem tesis edildi. Âlimler bunu dillendirdik-
İran kültür coğrafyasının, Çin sınırından Hint
lerinde ve verilen sözlerin yerine getirilmesini
altkıtasına, Kuzey Kafkasya'dan Basra Körfezi'ne
istediklerinde kimisi suikasta uğradı, kimi de
ulaşan coğrafyayı kapsadığını savundu. Kültür,
zindanlara atıldı.
medeniyet, din ve İranlılık ruhunun 'Büyük İran'
Devrim öncesinde Sünnilerin bazı eleştirile- coğrafyasına yayıldığını söyleyen Yunusi: 'Bu böl-
ri için 'Bunlar Şia içinde aşırı gruplardır, biz de gede doğal bir birliktelik söz konusudur. Her ne
bunların yaptıklarını tasvip etmiyoruz' diyerek kadar bazı farklılıklar, birleşmeyi engellese de, ger-
cevaplayan takiyyeci Rafıziler, devrim sonra- çekte İran coğrafyası, Çin sınırından bugünkü Af-
sında bu aşırılıkları devlet eliyle resmileştirdiler. ganistan ve Pakistan'a, Kuzey Kafkasya'dan Fars
İran'da çocuklara seçkin sahabelerin isimlerinin (Basra) Körfezi'ne kadar olan coğrafi alanda yer
konması yasaktır ve resmi evraklara kaydedilme- alır' değerlendirmesinde bulundu. İsrail Başbakanı
mektedir. Çünkü resmi isim defterinde sahabe Binyamin Netanyahu'nun 'İran, dört ülkeyi yuttu'
isimleri yoktur! açıklamalarının bizzat Netanyahu'nun bölgedeki
'İran'ın büyük etkisini itiraf ' anlamına geldiğini
Buradan şu sonuca ulaşabiliriz: belirten Yunusi: 'Irak şu an sadece medeniyet et-
kimiz altında olan bir ülke değil. Kimlik, kültür
Bir topluluğu değerlendirirken, asli unsur merkezimiz ve başkentimizdir. Bu, dün olduğu
Cemaziye'l Âhir
1436
akide olmalıdır. Rabbiyle münasebetinde prob-

NİSAN’15 • SAYI: 38

17
gibi bugün de böyle. Çünkü İran-Irak coğrafyası ve gerekçeler de bahane edilerek görevinden azle-
kültürünün birbirinden ayrılması mümkün değil. dildi. Vefat ettiği tarihe kadar da, İran rejimine
Biz ya birbirimizle savaşmalı veya bir olmalıyız' muhalif olarak yaşadı.
şeklinde kaydetti...'
İran'ın Ortadoğu'daki ordusu olan Hizbul-
Bu açıklamasında Yunusi, neyle övünüyor veya lah, Emel hareketinin devamı olarak doğdu.
kimlere meydan okuyor: Hizbullah'ı kuran kadronun çoğu, aynı zamanda
Emel'in yöneticisiydi. Bazı bölgelerde Emel örgü-
Şüphesiz, ilk meydan okuduğu Türkiye'dir. Bu- tüyle çatışmak zorunda kaldı. Özellikle İran'dan
rada 1638-39 yıllarında Osmanlı'nın, Bağdat'ı aldığı maddi, askerî ve siyasi destekle kısa sürede
İran'dan almasına vurgu vardır. İran'ın siyaseten bölgede en büyük Şii hareket hâlini aldı. İran'ın
Irak'ı kendinden bağımsız görmediğine ve bu açıktan desteği ve Hizbullah yöneticilerine dinî
toprakların, İran'ın hakkı olduğuna gönderme yetkiler vermesiyle de tartışmasız bir örgüt hâline
ve açık bir meydan okuma vardır. geldi.
İkinci olarak, İran'ın bunun dışında üç ülke- Bu hareket, her şeyinde İran'a bağlı olarak
de varlığına ve orada bulunan Şii hareketle- hareket etmektedir. Hatırlanacağı gibi Lüb-
rin, İran'ın yönlendirmesiyle hareket ettiği nan Hizbullahı'nın Suriye'deki varlığına
teyit edilmiştir. Irak, Suriye, Lübnan tepki gösterildiğinde, Nasrallah bu-
ve Yemen, bu ülkelerdir. nun kendi kararları olmadığını
ve her şeyleriyle İran rehberli-
Lübnan'da İran; ğine bağlı olduklarını dillen-
İran, Lübnan'da bulunan İran, Lübnan'da bulunan Şiileri, Şii
dirmişti.
Emel hareketi çatısı altında Musa Sadr
Şiileri, Şii Emel hareketi
başyazı

liderliğinde örgütledi. İran'a bağlı olarak


çatısı altında Musa Sadr çalışan bu yapının yaptıkları ve oluşan Suriye ve Irak'ta
liderliğinde örgütledi. kötü algıyı yıkmak için hareketin ismi İran:
İran'a bağlı olarak çalışan İslami Emel hareketi olarak değiştirildi.
Devrimden bu yana,
bu yapının yaptıkları ve olu- Suriye'nin İran'la ilişkileri her
şan kötü algıyı yıkmak için zaman olumlu olmuştur. Özel-
hareketin ismi İslami Emel ha- likle Irak-İran savaşında İran'a
reketi olarak değiştirildi. Ancak bu destek veren ender ülkelerden biri-
değişikliler pek faydalı olmadı. Çünkü nin Suriye olması, bu dostluğu iyice pe-
Lübnan Şiileri'nin, İran'ın yönlendirme- kiştirmiştir. Aslında Hama katliamı, İran'ın
siyle işlediği cürümler, isim değişikliğiyle gerçek yüzünü ortaya çıkarsa da, çoğu İslami
örtülecek cinsten değildi. kesim bunu anlamamakta direnmiştir. Sadece
1985'te Şii Emel hareketi, Lübnan'da bulunan Hama'da elli bine yakın insan katledilip, kadın-
Filistin kamplarına yönelik saldırılar başlattı. ların namusları kirletildiğinde İran, Suriye'nin
Tam bir ay süren bu saldırılar sonrasında üç yanında yer almış ve kâfir Baas karşısında dev-
bine yakın ölü, binlerce yaralı ve kullanılmaz hâle rim yapmak isteyen kesimi, 'Batı ajanı' olmakla
getirilen kamplar, geride kaldı. Sürekli 'ABD bü- suçlamıştır.
yük, İsrail küçük şeytan' diye slogan atan İran'ın, Kendi dinlerine göre bile kâfir kabul edilen Nu-
İsrail'e karşı kurulmuş direniş kamplarına neden sayrileri, aynı mezhepten olma hasebiyle kendi
saldırdığını izah etmek, mümkün değildir. Bu mezheplerinden olmayan mazlumlara tercih et-
durum karşısında bazı duyarlı Şii âlimler, İran'ı mişlerdir. Elbette İran bunu, Rasûl'ün Hudeybiye
ziyaret edip bu duruma müdahale etmelerini, en Antlaşması'ndaki tavrına ve kendileriyle Suriye
azından bir kınama yayınlamalarını talep etti. arasındaki birtakım anlaşmalara ve antlaşmaya
Maalesef İsrail düşmanı Humeyni, böyle bir kı- bağlılığın farziyetine vurgu yaparak meşrulaş-
nama yayınlamaya yaklaşmadı. Humeyni'den tırmaya çalışmıştır. Ancak bir kavmi yardımsız
sonra devrimin başına geçeceği düşünülen Aye- bırakmak başka, onları ajanlıkla ve Batı adına
tullah Muntazari, bunun şer'i açıdan caiz olma- hareket etmekle suçlamak başkadır.
dığına dair bir fetva ve kınama yayınladı. Bu da
gerekçeler arasında var olmakla beraber, başka

18
Bugün İran'ın Suriye'deki varlığı da böyledir.
İlginçtir ki Suriye'yi direnişin merkezi kabul eden
İran, burada var olan savaşın, İslam ve Siyonizm
arasında olduğunu iddia etmekte, direniş grupla-
rının ABD'nin projesi olduğuna vurgu yapmak-
tadır. Bununla beraber, Irak'ta ABD ile aynı safta
durmakta ve onların projesinde onlara yardımcı
olmaktadır. Bu yaman çelişkiyi izah etme gereği
dahi duymamaktadır.

Daha ilginç olanıysa yukarıda işaret ettiğimiz


gibi, Amerika'nın Irak işgalinde 'direnişin caiz
olmadığına' fetva veren ve bunu da Mehdi'nin desi ve hain siyasetiyle beraber tarih sayfasından
olmayışına bağlayan Şia, Sünni cepheye karşı se- silmesidir.- Haritadan bakıldığında Şiilerin ül-
ferberlik ilan etmiş ve insanları savaşa çağırmıştır. kelerdeki varlık durumu, hilali andırdığından
'Şii Hilali' diye isimlendirilen durum, muhalifler
Başından bu yana Amerika'yla ortak hareket tarafından bir isimlendirmeden ibaret olsa da
eden Şia, bunun karşılığı olarak Irak'ta yöneti- İran için çok daha fazlasını ifade etmektedir. Bu
mi ele aldı. Maliki iktidarı döneminde, ülkeyi ülkelerin tümünde desteklediği, İran'da eğitip
Şiileştirmek adına birçok adımlar atıldı. Bugün silahlandırdığı askerî örgütleri, siyasette onlar
Irak'ta var olan fiilî durum, Maliki yani İran po- adına çalışan siyasetçileri ve Şii propaganda ya-
litikalarının ürünüdür. pan din adamları mevcuttur. Tüm bu hazırlıklar,
Var olan karışıklık, İran için bir fırsata dö- bugün fiilî olarak var olan durumun ön hazır-
nüşmüştür. Normal zamanda işgal olarak kabul lıklarıdır. Sadece İran'ın çok daha zor olacağını
edilecek girişimler, sıradan olaylar olarak algılan- düşündüğü bu durum, Arap baharıyla beraber
makta ve İran her geçen gün Suriye ve Irak'taki kolay hâle gelmiş ve parça parça olmaktan öte
işgal ağını genişletmektedir. Hizbullah ve İranlı bir bütün olarak icraata konmuştur.
askerler, Suriye'de Esad askerlerinden daha faz-
ladır ve savaşı onlar yönetmektedir. Birçok di-
Yemen'de İran:
reniş grubu, Esad askerleriyle savaşmadıklarını, Yemen'de bulunan Şia'nın çoğunluğu,
savaşın daha çok İranlı askerler ve Hizbullah Zeydiler'den oluşmaktaydı. Zeydilik, genel ola-
milisleriyle olduğunu beyan etmişlerdir. rak Ehli Sünnet'e en yakın ve Şiiler içerisinde en
mutedil fırka olarak kabul edilmektedir. Yemen
Irak'ta ise geçen ay son olarak 30.000 asker sevk Şiileri, Rafızi İran'ı ve on iki imam akidesini aşı-
ettiğini, İran açıklamıştır. Bölgede bulunan Şii rı bulmakta, özellikle sahabe tekfiri hususunda
halkı, yaklaşan Sünni tehlikesine karşı uyarıp on- onlara tepki göstermektedir.
ları da silahlandıran İran, Irak'ı tam anlamıyla
askerî olarak işgal etmiş durumdadır. Siyaseti Ancak bu durum son otuz yılda ciddi bir de-
elinde bulunduranın yeterli olmadığına inanan ğişim göstermiştir. Yemen'de en büyük Zeydi
İran için Arap baharıyla başlayan ve her geçen aşiretlerden olan Husiler'in lideri Bedruddin
gün daha karışık hâle gelen bu durum, bir işgal El-Husi, devrimden sonra İran'la irtibata geçmiş
fırsatına dönmüştür. ve mezhep değiştirmiştir. Rafıziliği kabul eden
Husiler, kısa zamanda Yemen'de büyüyüp güçlen-
İran'ın birçok cephede fiilî olarak savaş başlat- diler. İlk başta 'Genç Müminler Hareketi' olarak
masını, onun sonu olarak gören analizciler, bir kurulan İran destekli bu oluşum, zamanla aşiret
noktada yanılmaktadır. İran hiç beklemediği ismiyle anılıp 'Husiler' diye isimlendirildiler. Böl-
bir sürecin içerisine girip, zorunlu bazı girişim- gede bulunan diğer Zeydi gruplar ilk başta, mez-
lerde bulunmamaktadır. Kendi kontrolünde ve hep değiştirdikleri için bu yapıya karşı gelse de,
zaten yapmayı hedeflediği bir süreci yakaladığı- planlı yapılan propaganda çalışmaları ve aşiretle-
na inanmakta ve önceden hazırlığı tamam olan re sağlanan maddi desteklerle çoğu Zeydi grubu
bir süreci uygulamaya geçirmiş bulunmaktadır yanlarına aldılar. Bu arada Hüseyin Bedruddin Cemaziye'l Âhir
-Rabbimizden temennimiz Rafızi İran'ı necis aki- El-Husi'nin oğlu Abdulkerim El-Husi, İran'da 1436

NİSAN’15 • SAYI: 38

19
ve Lübnan'da uzun süre kalmış, dinî, siyasi ve bir ifadeyle Rabbine verdiği sözü bozan ve İslam
askerî eğitim alarak ülkesine dönmüştür. Hare- dışında bir yol seçenlerin, insanlara verdikleri
ketin lideri olan bu şahıs, özellikle Husiler'in si- sözler de bu ihanetten nasibini alacaktır.
lahlanması ve düzenli birlikler hâline gelmelerini
sağlamışlardır. Şu an bölgede İran'ın silahlı gücü 3. İran'ın temel akide esaslarından biri
oldukları, taraflar tarafından kabul edilmekte 'Takiyye'dir. Muhalif yani onlardan olmayanlara
ve açıkça dillendirilmektedir. Hamaney'in dışiş- yalan söylemek, caizdir. Doğal olarak İran'ın söy-
leri danışmanı Ali Ekber Velayati, Hizbullah'ın lemlerinde esas olan takiyyedir. Belli dönemlerde
Lübnan'da oynadığı rolü, Husiler'in Yemen'de yaptıkları olumlu bazı açıklamalar ya da göster-
oynayacaklarından ümitvar olduklarını açıkça dikleri tutumlara aldanılmamalıdır.
dillendirmiştir. Ve şu anda Şam, Beyrut ve Bağ-
4. Sünni kesim için en büyük tehlike, Rafızi-
dat, fiilî olarak işgal altında olduğu gibi, San'a da
liğin temsilcisi olan İran'dır. Irak'ta Maliki hü-
fiilî olarak Husiler'in işgali altındadır.
kümeti eliyle icra ettikleri, İran'ın ele geçirdiği
Burada asıl dikkat edilmesi gereken mesele yerlerdeki politikasını ve yapacaklarını anla-
şudur: Şii Husiler'e karşı mücadele eden ve mamıza ışık tutar. Bu anlamda Şii olmayan
yaklaşan tehlikenin farkında olan tek cid- grupların kimliğinin, İran için önemi
di yapı, El-Kaide'ye bağlı olan Ensar yoktur. Tasavvufçusu, Selefisi, akılcı-
Eş-Şeria hareketidir. Ancak Hu- sı ya da kelamcısıyla Şii olmayan
siler San'a'ya doğru ilerlerken herkes, onlara göre düşmandır
yollarına çıkacak direniş hattı, ve tasfiye edilmelidir. Hangi
ABD'nin insansız uçak saldı- Şii Husiler'e karşı mücadele eden ve fikre sahip olursa olsun bilin-
yaklaşan tehlikenin farkında olan tek ciddi melidir ki, İran'ın siyasi ve
rılarıyla engellenmiş ve yol yapı, El-Kaide'ye bağlı olan Ensar Eş-
güzergâhında bulunan ekonomik olarak genişle-
başyazı

Şeria hareketidir. Ancak Husiler San'a'ya


grupların direniş hattı doğru ilerlerken yollarına çıkacak direniş mesinin önündeki engel
kırılmıştır. Yani Irak'ta hattı, ABD'nin insansız uçak saldırılarıyla Türkiye, askerî gücünün
Şia'nın önünü açıp iktida- engellenmiş ve yol güzergâhında bulunan genişlemesinin önündeki
grupların direniş hattı kırılmıştır. engel İslam Devleti ve Sünni
ra taşıyan ABD, Yemen'de de
aynısını yapmış, başkenti ele direniş gruplarıdır. Bunların,
geçirme operasyonunda yolla- İran'ın yayılımcı politikalarına
rını havadan destekle temizlemiştir. ve sinsiliklerine karşı birbirleriyle
uğraşmak yerine, ortak bir zeminde
İran, NATO'nun Afganistan işgaline ver- buluşmaya gayret etmeleri gerekmektedir.
diği desteğin karşılığını mı alıyor yoksa Sün- Batı destekli veya Suudi destekli grupları bir
ni dünyaya reva gördükleriyle; Batı'dan: 'Biz kenara koyarsak, Irak ve Suriye'de İran tehlike-
dahi bunların İslam'a vereceği zararı veremeyiz' sine karşı ortak hareket etmek, bir zorunluluktur.
düşüncesiyle mi yardım görüyor orasını bilemi- Çünkü İran, tek bir yapının mücadele edebilece-
yoruz. Tek hakikat, İran'ın karada var olduğu her ği ve Acem siyasetine karşı koyabileceği bir güç
yerde havadan büyük şeytanın desteğini aldığı ve değildir. Grupların kendilerine güvenmeleri ve
idarenin kendisine teslim edildiğidir. savaş azmi taşımaları başka bir şey, vakıadaki
gerçekler, başka şeylerdir.
Sonuç olarak;
5. Uzun vadeli, disiplinli ve programlı çalışma-
1. İran'ın İslam'ı kabul edişi mecburiyet gere- nın faydası görülmeli, günübirlik çalışmalardan
ği idi. İslam'a girdikten sonra kabul ettiği akide uzak durulmalıdır. İran'ın bugün elde ettikleri,
yani Şiilik, İslami olmadığı gibi tüm esaslarıyla bazılarının yanlış tespitiyle 'Ortadoğu'nun altın
yaratıcıya, dine ve din esaslarına eksiklik izafe tepsi içinde İran'a sunulması' değil, İran'ın plan ve
etmektedir. programıyla işleyen bir süreçtir. Esefle belirtme-
liyiz ki başta direniş grupları olmak üzere, sahada
2. Akidevi olarak sıkıntılı olan gruplara bakış
var olan İslami çalışmalarda bu derinlik ve geniş
açısında, bu (akide sorunu) hiçbir zaman unutul-
ufuk yoktur. Ya başkalarını taklit ve bir sürece
mamalıdır. Rabbiyle münasebetlerinde problemli
eklemlenme ya da anlık duygularla hareket etme
olanların, insani ilişkileri de problemlidir. Başka

20
söz konusudur. Bu eksikliklerden ders alınmalı içlerinden yönetici olabilecek olanların eğitil-
ve ona göre hareket stratejisi belirlenmelidir. mesi.

6. İran'ın yayılımcı politikasına dikkat edilme- • Maddi destek ve olanaklarla, yapının ismini ve
lidir. Bugün kan gölüne çevirdiği coğrafyaların popülaritesini artıracak faaliyetler yapmasını
hemen hepsine aynı yöntem ve taktikle girmiş ve kolaylaştırmak.
fırsatı bulduğunda gizli ajandasındaki faaliyetlere Bu merhalelerin sezildiği gruplar tespit edil-
geçiş yapmıştır. Buna binaen İran'a yakın, onlara meli ve gereken tedbir alınmalıdır. Bugün
sempati duyan gruplarla mesafe korunmalı ve Ortadoğu'da var olan Rafızi vahşeti, hususen
mümkün mertebe diyaloga geçerek fesat yayma- Irak'ta yaşananlar göz önünde bulundurulmalı
larına müsaade edilmemelidir. İran'ın çalışma ve bu yapıların ileride potansiyel suçları işlemek
sistemini şöyle ifade edebiliriz: için İran tarafından desteklendikleri bilinmelidir.
Burada kastımız, fiilî müdahale ya da kaba kuvvet
• İran'a İslam devriminden ötürü veya belli ya-
zarların kitaplarının etkisinde kalarak sempati değildir. Amacımız bu yapıların deşifre edilmesi,
duyan grupları tespit etmek. Olmadığı yerlerde çalışamaz hâle gelecek şekilde topluma tanıtılma-
oluşmasını sağlamak. ları ve İslami yapıların bunlara karşı birbirlerini
uyarmalarıdır.
• İlk etapta aşırı Rafızi görüşlerden uzak, sadece
bazı tarihi vakıalar etrafında tartışan, amacı Hususen Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu-
hakkın yanında yer almak olduğuna inandırı- sunda bu tarz çalışmaların son dönemde arttığı
lan bir müfredat. gözlemlenmektedir. Masum İran sempatizanları
olarak görülen veya çoğu yapı tarafından önem-
• Zamanla tarihi olayların etrafında uç görüşler
dillendirip, tabanın tepkisini ölçmek. Özel- senmeyen bu oluşumların ileride evrilecekleri hâl,
likle sahabe etrafında var olan altyapının ze- bugün Ortadoğu'da mevcuttur. Aynı tecrübeleri
delenmesini sağlamak. İlk adım olarak, onlar tekrar tekrar yaşamak, akıl kârı değildir.
etrafında şüphe oluşturup devamında onları
İslamdışılıkla yargılamak.
• İmamet anlayışının aşılanması ve bunun, ancak
İran'la mümkün olduğuna dair propaganda.
• Bunların itikad esası olarak belirtilmesi ve bu
itikada uymayan görüşlerin, ilk olarak sapık-
lıkla, ikinci olarak küfür ve dalaletle itham
edilmesi.
• Çalışmayı yönlendirecek olanların, İran gezi-
leri vesilesiyle ilgili birimlerle tanıştırılması ve Cemaziye'l Âhir
1436

NİSAN’15 • SAYI: 38

21
Fikriyat
Özcan Yıldırım ozcanyildirim@tevhiddergisi.com

Münafıkların Özellikleri:
“Hiçbir Hayır Olmayan" Şer
Kulisleri Oluştururlar
Bir tarafın meseleye vakıf olduğu, diğer tarafa
k apalı, kısır ve perdeli olduğ u yerde, zan
söz konu sudur. Bun a d ay an ar ak: ‘Ol ayl ar
hakkında tecrübe ve bilgi yoksunluğu, kişileri
kulis y apm ay a i te n e n öne mli fak tördür ’

Allah'a hamd, Rasûlüne salât ve selam olsun... Kulis Nedir? Kulisten Neyi
"Onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yok-
Kastediyoruz?
tur. Ancak sadaka vermeyi, yahut iyiliği emretme- İslami cemaatlerin hareket ve hizmete yöne-
yi ve insanların arasını düzeltmeyi emreden başka. lik birtakım karar ve uygulamalarda bulunması,
Kim Allah'ın rızasını arayarak böyle yaparsa; Biz, kaçınılmazdır. Ortada bir yapılanma, cemaat söz
ona çok büyük bir ecir vereceğiz."  1 konusu ise, insanlara fayda sağlayıp, zararı da
uzaklaştıracak karar ve uygulamaların olması ge-
Bir önceki sayımızda Kur'an'da 'necva' kelime- rekir. Çünkü cemaat, küfür ile hemhâl olmuş,
sinin kullanım alanlarına temas etmiştik. Sebebi kokuşmuş global dünyada insanların ellerinden
de, söz konusu Nisa Suresi 114. ayetin nüzul se- tutup, ahiret saadetine götüren bir yapı olma-
bebi üzerinden şer kulislerine dikkat çekmekti. lıdır. Böyle olabilmesi için de içerisinde cema-
at fertlerinin maslahatına olanı ortaya koyup,
Hususen, bu ayet ışığında Müslümanların hare- mefsedeti de engelleyici uygulama ve kararların
ket alanlarını ilgilendiren bir meseleyi izah etmek olması gereklidir.
yerinde olacaktır.
Kulisten kastettiğimiz ise, söz konusu bu ka-
rarları, yönetim dışında olan kimselerin kendi
1. 4/Nisa, 114

22
aralarında fiskos meclisleri oluşturarak tenkit koymuş ise, bireylerin bunun kendi aralarında
etmeleridir. Bir diğer ifade ile, cemaatin vermiş kritiğini yapmaları kadar çirkin bir husus olamaz.
olduğu herhangi bir alandaki bir kararını doğru
bulmayıp, alakasız kişilerle bunu eleştirmenin Aslında burada fertlerin yaptığı, kendi bilgileri
adı kulistir. dahilinde olmayan bir mesele hakkında konuş-
maktır. Bu konuşmalar açığa çıktığında da uta-
Buna şöyle bir örnek verelim. Bir cemaat, davet nacakları bir pozisyona düşecekleri, bir gerçektir.
alanında mescid kurulması kararı alır. Bu cemaa- Çünkü yönetim her bilgiyi gözler önüne sermez,
tin bazı fertleri de bu kararı doğru bulmaz. Kararı sermemelidir.
doğru bulmayanların kendi aralarında bunun
sağlamasını ve kritiğini masaya yatırıp değerlen- Fertlerdeki bilginin kısır ve perdeli oluşu, kulisi
dirmelerde bulunmaları, kulistir. Bu da içerisinde tetikleyen meseledir. Cemaat bireyi, bir mesele
hiçbir hayrı barındırmayan şerden başka bir şey hakkında bir zanna kapılabilir. Fakat cemaat yö-
değildir. netimi nezdinde durum çok farklı olabilir. Bunun
nedeni de o mesele hakkında cemaat ferdindeki
Kulis Neden Kötüdür? bilgi kısırlığı veya meselenin kendisine perdeli
Kulis, bir yapıya karşı yapılacak en çirkin fiiller- olmasından kaynaklanmaktadır.
dendir. Kulis bir nevi, yapının gıybetini yapmak- Buna Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem hayatın-
tır. Şeriat, bir şahsın dahi gıybetini zemmederken dan örnek verelim:
en ağır ifadeleri kullanırken, acaba cemaat dedi-
ğimiz bir yapının gıybeti, bunun yanında nasıl- "Bir adam, Peygamberin huzuruna gelmek için
dır? Ne gariptir ki, gıybet paranoyasına giren bir izin istedi. Peygamber: 'Ona izin veriniz. O, aşire-
çok kimse, kendisinin de içerisinde bulunduğu tin ne kötü oğludur' yahut 'Aşiretin ne kötü kişisi-
bir yapının gıybetini çok rahat yapabilmektedir. dir' buyurdu. O kimse yanına girince Peygamber,
ona karşı yumuşak sözler söyledi. Aişe: 'Ey Allah'ın
Şunu unutmamalıyız ki; İslami bir yapı, yö- Rasûlü! Onun için söylediğini söyledin. Sonra da
netimden ayrı düşünülemez. Yönetim ayrı bir ona yumuşak konuştun?' diyerek bunun sebebini
vadide seyrederken, yapının içerisindeki fertlerin sorunca Allah Rasûlü: 'Ey Aişe! Kıyamet günü
ayrı bir vadide olması imkânsızdır. Buna da zaten Allah katında mevki bakımından insanların en
cemaat dememiz söz konusu değildir. İslami bir şerlisi, kötülüğünden korunmak için insanların
yapı, yönetimden ayrı hareket etmez. Cemaat yö- veda ettiği veya terk ettiği kimsedir' buyurdu."  2
netiminin aldığı karar, onların harcı gibi olmalı-
dır. Kendi harcından sıyrılıp da ayakta durmaya Burada dikkatlerimizi vereceğimiz mesele,
çalışan tuğla yığını ne ise, yönetimden bağımsız Aişe'nin radıyallahu anha sorusu ve hayretidir. Aişe,
olan cemaat bireylerinin durumu da aynıdır. gelen adam hakkında hiçbir şey bilmemektedir.
Bu yöndeki bilgisi kısır ve perdeli olduğu için,
Yani cemaat, bir hususta karar vermiş veya her- Cemaziye'l Âhir
hangi bir mesele etrafında bir uygulama hayata 1436
2. Buhari, 6032; Müslim, 4693.

NİSAN’15 • SAYI: 38

23
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem iki farklı davra-
Kişi, edinmiş olduğu bu kötü ahlak ile de ce-
nışının birbirine zıt olduğunu zannetmekte ve maatin kulisini yapabilmektedir. Özellikle sami-
sebebini Rasûlullah'a sormaktadır. Rasûlullah ise, mi arkadaşların veya aynı hastalığa düçar olmuş
konuya vakıf olan bilgisini ortaya koyup, mese- insanlarla bunu yapar. Bu sebeple; okuduğu ah-
leyi sonuçlandırıyor. lak ve sulûka dair öğretileri boğazından aşağı
indirememiş, ahlak edinimini şeriattan değil de
Bir tarafın meseleye vakıf olduğu, diğer tara- hayır üzere zannettiği hastalıklı bireylerden alan
fa kapalı, kısır ve perdeli olduğu yerde, zan söz kimselerin, kulis yapmalarından daha doğal bir
konusudur. Buna dayanarak: 'Olaylar hakkında şey yoktur. Çünkü her gün, birçok sayıda kişinin
tecrübe ve bilgi yoksunluğu, kişileri kulis yapma- hürmetini çiğneyen bir kalbin, bir topluluğun
ya iten en önemli faktördür' diyebiliriz. hürmetini çiğnemesi, onun için muazzam bir
cürüm sayılmayacaktır.
Buna sahadan bir örnek vermemiz yerinde
olacaktır. Cemaat yönetimi bir fert ile yollarını 2. İçinin ve Dışının Bir Olmaması:
ayırmak zorunda kaldı. Diğer bireyler tarafın-
dan da iyi ve saygı duyulan biri olduğundan Bâtının zahir ile çakışması... İç ve dışın birbi-
ötürü, bireyler yönetimin yanlış yaptığını, rine tezat göstermesi... Kalbin başka, dilin başka
bu kişinin çok faydalı olduğunu, hizme- bir rol çizmesi... Kendisinde olmayan bir şey ile
Karar tinin çok geçtiğini vb. bilgilerle görünmeye çalışmak... Nasıl tanımlarsak tanım-
veren mer- 'Cemaat, bireylerle çabuk yolla- layalım, açığa çıktığında insanı utandıracak olan
cinin bilgi rını ayırıyor' gibi zanna kapıl- tüm tanımlar buna uygundur.
ve tecrübesi dılar. Buradaki zannın sebebi, Cemaat yönetimi karşısında iken verilen karar-
söz konusu yolların ayrıldığı ları kabullenmeden öte, 'işte böyle olması gerekir'
önemlidir. Bu tip
kişi hakkındaki bilginin kısıt- tasdikini yapan kimsenin, aynı durumu kendi
yerlerde de asıl lı olması veya cereyan eden nefsi veya kendi nefsinin aynaları ile otururken
olan; bir yapının meselelerin diğer bireylere aynı davranışı göstermemesi buna bir misaldir.
yönetimine gü- perdeli olmasından kay-
ven duyuluyorsa, naklanmaktadır. Kişi bunu zahiren kabullenip, aynı zamanda
orada yönetim içinde buna zıt bir doğrusu varsa önünde iki se-
Karar veren mercinin bilgi çenek vardır:
ile aynı tavrı gös- ve tecrübesi önemlidir. Bu tip
termek, yönetim- yerlerde de asıl olan; bir yapı- 1. Yanlış gördüğü hususu karşı tarafa bildirmek.
nın yönetimine güven duyu-
den bağımsız 2. Yanlış gördüğünü içine atmak. 3
luyorsa, orada yönetim ile aynı
hareket et- tavrı göstermek, yönetimden ba-
memektir. ğımsız hareket etmemektir. İslami yapılanmalarda bulunan kimselerin
dikkat etmesi gereken bir mesele de budur. İçin
Kişinin Kulis Yapmasının dışa muhalefeti, münafıkların özelliklerinden bir
Sebepleri: tanesidir. Allah subhanehu ve teâlâ onların bu kötü ah-
lakından bahsederken şöyle buyuruyor:
1. Kötü Ahlak:
Kişi; bu durumu, kendi kötü ahlakından dola- "(Sana) 'itaat ettik' derler. Yanından ayrılınca
yı yapar. Kendi ahlak normlarını; çevresindeki da onlardan bir bölümü, söylediklerinin tersini
hastalıklı, her mesele hakkında fikir babası oldu- yaparak gecelerler. Allah, onların nasıl gecelediğini
ğunu zannedip de zerre-i miskal ahlaki değerlere kaydediyor. Sen de onlardan yüz çevir ve Allah'a
haiz olamayan kimselerden alan kişi, bunun bir dayan. Vekil olarak Allah yeter."  4
sonucu olarak aynı ahlakın başka bir varyantını
sergileyecektir. İnsanlarla çok fazla ikili ilişkile-
re girme, nefsin otokontrolünden uzak durma,
Allah'ı az zikretme vb. sebepler, insanın var olan 3. Bu da zamanla buharın yoğunlaşıp da bir anda patlayan düdük-
güzel ahlakını dahi yıkıma uğratır. lü tencere misali, günü gelince ya patlayacaktır; ya da onu kulis
ortamları aramaya sevk edecek ve böylece içindeki buharı biraz
olsun boşaltmaya çalışacaktır.
4. 4/Nisa, 81

24
3. Kişinin Kendi Doğrularının
Olması:
Şeriat kaynaklı doğrular; Allah ve Rasûlünün
kesin bir şekilde çizmiş olduğu hususlardır. Bun-
lar da Şari'nin emredip, yasakladıkları hususlardır.
Namaz, oruç, zekat, iyiliği emretmek kötülükten
sakındırmak, yalan söylememek vb. hususlardır.

Göreceli doğrular ise; kişiden kişiye değişen


her bir bireyin kendi kabulleridir. Bunlar, kişiden
kişiye farklılık arz ettiği için görecelidir. Bunlar
da şeriatın dışında kalan, hayata ve hizmete dair
olan her şeydir. Herkes kendi yetiştiği çevreye sunmaksızın başka kimselerle paylaşmasıdır.
göre doğrularını belirler. Yani ortada bir problem görmüş, bu da kendi
kabullerine/doğrularına ters gelmiştir. Bunu da
Şeriatın bizden istediği 'emire itaat' işte tam cemaat yönetimi ile paylaşmak yerine başkaları
buradadır. Yani şeriat 'emire namaz, zekat vb. hu- ile paylaşmıştır.
suslarda itaat edin' dememektedir. Çünkü burası
Allah ve Rasûlü ile sabit olmuş kesin doğrulardır. Aslında bu, basit gözüken; fakat başka bir yön-
Buna muhalif olan emir veya yapıya da itaat söz den bakıldığında çirkin olan bir şeydir. Şöyle ki;
konusu değildir. 5 bir kişi kardeşinde bir durum gördüğünde, bunu
başkası ile konuşması, insanın o kişi ile arkadaş-
Fakat şeriat bize 'sizden olan emire itaat edin' lığını dahi bitirmesine sebep olur. Çünkü bunun
derken, herkesin doğrularının envaiçeşit olduğu adının gıybet olduğunu bilir.
göreceli olan yerleri kasteder. Çünkü her bir kişi,
kendi doğru ve kabulleri doğrultusunda İslami Bahsettiğimiz konu da bunun aynısı hatta daha
bir yapının içerisinde faaliyet gösterse ve bunu da kötüsüdür. Birileri ile İslami dava yoluna ko-
herkes birbirine dayatmaya çalışsa, bunun adı yulacaksınız, o insanların buna ehil olduğuna
İslami cemaat değil, olsa olsa 'kahvehane cemaati' inanacaksınız. (Ki ehil olmadığına inandığınız
olur. Çünkü herkesin 'şöyle olmalı, böyle olması insanlarla çıkmak da ayrı bir hastalıktır.) Hem
gerekir'leri vardır. de yanlış bir şey gördüğünüzde bu hususu on-
larla değil, başka kimselerle paylaşacaksınız...
Şeriat, göreceli doğrularda emire itaati isteme- Hem rıza-i ilahi için bir davaya baş koyacak ve
sinin sebebi, cemaatin doğru bir sonucu olarak her şeyi göze alacaksınız, hem de kendi doğru-
tek bir yerden, tek bir sözün çıkmasıdır. larınız uğruna rotanızı rıza-i nefse doğru kıra-
caksınız... Bu da bir akıl tutulması olsa gerek!
Bunları tek bir cümlede özetleyecek olursak;
şeriatın bize itaat diye emrettiği husus, şeriatın Bu sebeple diyebiliriz ki, kişinin kendi değiş-
kesin emir ve nehiylerinin dışında olan göreceli mez doğruları, onu kulis yapmaya iten en önemli
doğrulardadır. sebeplerden biridir.

Cemaat bireylerinin, kendi yaşam biçimleri 4. Merak:


doğrultusunda oluşturdukları göreceli doğruları Kişinin kendisine kapalı kalan meselelere
vardır. Kimisinin hassas olduğu meselede, baş- merak sahibi olması da, onu kulis yapmaya iten
ka bir kimse vurdumduymaz olabilir. Bazısının sebeplerdendir. Bir cemaatin içerisinde merak
önemli gördüğü bir şeyi, bazısı önemsiz görebilir. sahibi olan kimsenin, cemaat yapısına verece-
Burada hiçbir problem yoktur. Fakat problem ği muhtemel zararlar bir kenara, kişinin diğer
olan, kişinin edindiği doğrularını cemaate eleş- bireylerin kendisine kapalı kalan meselelerini
tiri mahiyetinde kullanıp, cemaat yönetimine öğrenmeye çalışması da kulise zemin hazırlar.

5. Bu konuda ayrıca Ebu Hanzala hocamızın, 'Allah'a Adanmış Merak, zemmedilen hasletlerden birisidir. Bu-
Gençlikler' kitabının 113 ve 114. sayfalarına bakılabilir. (Bkz. nun yanında, bir yapıda merak daha fazla zem-Cemaziye'l Âhir
Allah'a Adanmış Gençlikler, Ebu Hanzala, Furkan Basım Yayın, 1436
s.113-114) mediliyor, bireyler terbiye edilmeye çalışılıyorsa,

NİSAN’15 • SAYI: 38

25
insanın o yapıya zarar vermemesi için sürekli olarak gelip, kulis oluşturmaya çalışan kimseleri
kendisini kontrol etmesi gerekir. de emir sahiplerine bildirmek, cemaatin selameti
ve ilerleyen satırlarda anlatacağımız sinsi planla-
Cemaat yönetiminin herhangi bir mahremiyeti rın da önüne geçecektir.
konusunda kendi benliğini zaptedemeyen kim-
se, zihnini cümlenin öğelerini bulmaya çalışan Bundan dolayı da bireyler, kendi meraklarını
kimse gibi soru bombardımana tutarak çözmeye kontrol altına almalı ve bu konuda içerisinde
çalışacaktır. Bununla da kalmayacak, bu konuda bulunduğu yapıdan yardım talep etmelidirler.
zayıf olan kimselerden laf devşirmeye çalışacak-
tır. Çünkü zihnindeki merakı, sorumluluklarını 5. Kişinin Kendisini İlgilendirmeyen
dahi nakavt etmiştir. Artık tüm derdi, o mese- İşlere Girişmesi
leyi tüm çıplaklığı ile öğrenebilmek ve nefsini Bu da kişinin alanında olmayıp da sanki işe
doyurmaktır. ehilmiş, karşısındakinin meselelerine vakıf bir
şekilde nasihat edecek bir konumdaymış gibi
Örneğin; cemaatin mahrem bir meselesi bir-
davranmasıdır. Veya 'bu işte benim de bir fik-
kaç kişi tarafından bilinmektedir. Merak sa-
rim var' siyakıyla yapmasıdır.
hibi kimse, bu bilgiyi elde edebilmek adına
cambazlığın en âlâsını göstererek, ortaya bir Örneğin; cemaat bir bölgede davet ça-
mesele atarak, meselenin uç tarafları- lışması başlattı. Bazı bireyler bunun
na temas edecek sorular sorarak veya doğru olmadığını aralarında kulis
bir gündem oluşturarak laf almaya şeklinde konuşmaya başladı. Kendi-
çalışır. Bir de bilgi sahibi kimse de sini ilgilendirmeyen işlere sürekli
buna dair bir kaç kırıntı bili- palazlanan kimse de 'aslında
yorsa, artık mesele nihayeti- bence de şöyle olmalıdır' di-
ne kavuşmuştur. O ortam bir Cemaat yerek aynı şer kulisinin bir
anda cemaatin mahrem- bireyinin, kendisini üyesi olur.
lerinin çiğnendiği bir ilgilendirmeyen mesele-
hâle dönüşmektedir. ler hakkında ‘fikir babası’ Cemaat bireyinin,
olması, kendisine zarar
verecek olan ahlak-
kendisini ilgilendir-
Başka bir husus da meyen meseleler hakkında
lardan biridir.
şöyle olabiliyor. Bir kişinin, 'fikir babası' olması, kendisine
cemaat yönetimi ile sorunu zarar verecek olan ahlaklardan
oluyor. Bu kişi de kendisini biridir.
biri ile dertleşmek zorunda hisse-
diyor. Bunu ikinci bir şahsa hisset- Peki Kulis Nasıl Yapılır?
tirince, bu ikinci şahıs merakından
Kulisin yapılış şekillerine dair uzun
meseleyi ona açtırıp dinliyor. Adam
mülahazalarımız söz konusu olabilir.
tüm derdini sere serpe anlatırken, bizim
Fakat burada sadece birkaç meseleye de-
süper cemaat bireyi kardeşimiz de ona kulak
ğinmek, İslami cemaatlerin dikkatini buraya
veriyor. Cemaat yönetimine iletmek kılıfıyla
çekmek yerinde olacaktır.
merak duygularını tatmin ediyor. Bunun da
doğru olduğuna inanıyor. Bu durum da diğe-
a. Kötü Niyet Olmaksızın, Ahlaki
rinden farklı değildir. Bu durumun istisnaları
olması, ayrı bir meseledir. Fakat burada kulis Bir Problem Olarak Yapılan Kulis:
yapılmasındaki etkin rolü üstlenen, o kişiye Kişide eleştiri ahlakı kemikleşmiş ise, karşısın-
merakla kulak verendir. daki kim olursa olsun eleştirecektir. İlmî ehliye-
ti olmadığı hâlde ilmî bir meselede eleştirmek,
Hâlbuki içinde maraz olan kimse, her bir bire- hizmete dair tek bir tecrübesi olmadığı halde
ye gitse ve her bir birey de 'sorunun emir sahipleri hizmeti eleştirmek, İslami çalışmada her işte
ileyse bunu benimle değil, emir sahipleri ile konuş' kaytarıp da iş eleştirmeye gelince mangalda kül
dese problem ortadan kalkacak, bu şahıs da kulis bırakmamak vb. örnekler verilebilir.
ortamlarını cemaat bünyesinde oluşturamaya-
caktır. Karşısına cemaat yönetimine karşı marazlı Bu tip kimseler eleştiri yaparken, bu konuda

26
sürekli acıkan nefislerini doyurmak adına yap- 'her türlü eleştirilebilir' pozisyonuna sokmuş ise,
maktadırlar. Tabi bu da çift yönlüdür: Bazen zaten başka bir şey yapmasına gerek yoktur. Dev-
sadece kötü ahlaktan kaynaklıdır. Bazen de ki- let, önce cemaat bireylerinin zihnindeki 'eleştiril-
şinin var olan yönetimin ehil olmadığını, do- mez' tabusunu yıkar.
layısıyla kendisinin daha iyi iş yapabileceğini
ızhar etmesi ve bu yöndeki eleştirilerini kulis Burada bir konunun altını tekrar çizmekte
hâline getirmesidir. fayda vardır. Bu yazdıklarımızdan kastımız,
cemaat eleştirilmez demek değildir. Allah ve
Tabi bunun da birtakım alametleri vardır. Rasûlü'nden başka herkes, eleştiriye açıktır.
Konuyu uzatmamak için, bu bahsin Tevhid Allah'a hamd olsun ki bizler öyle bir yapının
Dergisi'nin 8. sayısındaki 6 'Kardeşimle Hasbihal' içerisindeyiz ki, yapı kendisine yönelik sürekli
yazısından okunmasını tavsiye ederim. eleştiri ve öneri istiyor.

b. Kötü Niyetle Yapılan Eleştiri: Eleştirilerden kastımız, emir sahiplerine


Var olan İslami cemaatler, her zaman tağutların yönlendirilmeyen, kulis hâlinde yapılan yıkıcı,
hedefinde olmuştur. Bu hedef de, yapıyı çökert- haksız, bilgi ve tecrübe yoksunluğu ile yapılan
me isteklerini beraberinde getirecektir. Devletler, eleştiridir. Yoksa emir sahiplerine bilgi ve tec-
bir cemaati hedef seçmişlerse, önce onları önceki rübeye dayalı öneriler ve eleştiriler yapılmalı-
tağut babalarının sünneti olan baskı ve zor kul- dır. Fakat bu saydığımız hususlardan yoksun
lanarak dağıtmaya çalışacaktır. Fakat söz konu- olmamalıdır; haksız ve yıkıcı olmamak, bilgi
su cemaat, bunları baştan göze alıp yola çıkmış, ve tecrübeye dayalı olmak. Bunlar bir cemaatin,
bu yöndeki manevi tedbirlerini arttırmış ise, bu bireylerin ortak akıl ürünü olduğunu gösterir.
defa karşı tarafın sinsi hamleleri boy göstermeye Fakat tecrübe şunu göstermiştir ki, tağuti sis-
başlar. temler cemaatlere eleştiri ahlakını sokarlar. Bu
şekilde de en büyük yıpratmayı gerçekleştirirler,
Devlet, İslami bir cemaatin yapısına sızmak ki bu da bir cemaati kökten sarsmaya yeter.
ister. Sebebi de bazen cemaati tamamen dağıt-
mak olsa da, daha çok cemaatin içerisinde kaos Bunun en açık örneği; münafıkların,
çıkartmak, yapıyı köklerinden sarsmaktır. Burada Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem cemaatinde yap-
da birçok akıl sahibinin yanında 'hadi canım sen tığı 'İfk' fitnesidir. Münafıklar, Rasûlullah'ın
de' diye umursamadıkları yöntemlere başvururlar. eşinin üzerinden ortaya bir iftira atmışlar ve
Rasûlullah'ın cemaatinin yönetimini, açık
Bunlardan biri ve belki en önemlisi, otoriteyi eleştiri ile hedef hâline getirmişlerdir. Burada
eleştirilebilir hâle getirmektir. İçeride masumane yönetimi 'eleştirilebilir' pozisyona sokan münafık-
görünen bu durum, aslında içeriye uzanmış sinsi lar, zaten en büyük gayelerine en sinsi yöntemle
ellerin habercisidir. Çünkü devlet, bir cemaati ulaşmışlardır:
Cemaziye'l Âhir
1436
6. Nisan/2012

NİSAN’15 • SAYI: 38

27
Müslümanca tavır, zihne takılan hususları karşı
tarafa söylemektir. Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve
sellem, sahabe gelip; 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bu senin
mi kararın, yoksa Allah'ın mı emri?' der. Bu, sa-
habenin ahlakıdır.

Fakat münafıkça tavır, nifak ahlakı; Uhud'a


hem çıkıp, hem de 'Bu Muhammed bizi helak ede-
cek' demek veya savaş emrine suni, zahir itaatlerle
uyup 'evde olsaydık öldürülmezdik' demektir.

İki cenahtan acaba hangi pozisyondayız?


Şer'i Kılıfla Yapılan Eleştiri! İki tavırdan hangisini sergiliyoruz?
Burada şer'i kılıf ile beraber sinsi planlarını
işletmişlerdi. Burada bazı sahabelerin dahi, bu Bedenimiz itaat ederken, kalbimiz kendi doğ-
fitnenin içine düşmesini de göz önüne alırsak, ruları ile isyan mı ediyor?
bizlerin 'şer'i kılıfla' yapılan haksız eleştiri ah-
lakına çok daha dikkatli olmamız gerekecektir. 'Hıtta' denildiğinde kafa sallayıp, arkamızı dö-
nünce 'Hınta' mı diyoruz?
Tüm bunlardan sonra diyebiliriz ki; İslami
cemaatler, her eleştiriyi masumane kabul etme- Hangi örneğin peşinden koşuyoruz? Kendi
meli, eleştiri ahlakını kendisinde bulunduran benliklerini bir kenara atan sahabelerin mi? Yok-
kimselere karşı dikkatli, müteyakkız olmalı- sa sürekli içten pazarlıklı, ağzı çuval dolusu laf
dırlar. Çünkü İslami cemaatlerin, yapılarına yapan, işe gelince şer'i bahaneleri bitmeyen İbni
sızmaya karşı alabilecekleri en önemli tedbir, Ubeyy'lerin mi?
bunu bilmeleridir. Bu sorular uzar gider, fakat insanın nefsindeki
doğrular, bilgi ve tecrübe ile yoğrulmuş İslami
Müslümanca Tavır Nasıl Olmalıdır? hareketin önüne geçtikçe İbni Ubeyy'in amelî
Şeytanın, insana 'cemaate eleştiri' yaptırırken, kalıntıları devam eder.
kötü ahlakını maşa olarak kullanmasının ya-
nında bir de ona yaptığının şer'an bir sakıncası Sonuç olarak şunu da unutmamak gerekir ki;
olmadığını fısıldar. Şeytanın fısıldadığını dahi Islah, sorunlu görülen meseleyi, sorunlu olan
anlamayan kişi de burada nefsinin dizginlerini kişi ile konuşmaktır. İfsat ise, onu başkaları ile
şeytana verecektir. Hem de şu cümlelerle: 'Allah konuşmaktır.
ve Rasûlü'nden başka herkes eleştirilebilir!'
Allah'ım, bizleri sahabe ahlakı ile ahlaklandır.
Sözde bir yanlışlık yok. Fakat bunun tatbik edil- İçinde bulunduğumuz yapıyı da bu istikametten
diği mesele yanlış. 'Allah ve Rasûlü'nden başka ayırma! Bu yöndeki kötü ahlaka sahip olan birey-
herkes eleştirilebilir, yanlış yapabilir' kaidesini, bir leri ıslah et. Islah olmazlarsa bu Rabbani davet
cemaat düstur edinmelidir. Zaten böyle olmayan yolunda onları bizlere fitne kılma. Allahumme
bir cemaat de şer'i bir cemaat değil, nefislerini Âmin.
şeriatın önüne takdim eden zavallılardır.
'Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun' du-
Fakat problem olan kısım, bu söz konusu gö- amız ile...
rülen yanlışı, yanlış yaptığını düşündüğümüz
insanlara söylemeyip, alakasız insanlarla bunun
muhabbetini yapmaktır. Allah'ın rızasını ara-
yan kişi, yanlış yaptığını düşündüğü insanları
ya uyarır ya da beğenmediği, yanlış yaptığına
inandığı insanlarla beraber yürümez. Bu, kalbin
en çirkin hâli olan nifak hastalığıdır.

28
Siyer Notları Risalet

enesyelgun@tevhiddergisi.com Enes Yelgün

Mekkeli Müşriklerin
Allah İnancı
İşte tüm bunlara inanan toplumlara, Rabblerini
yüceltmeleri için bir Peygamber gönderildi.
Mekkeli müşr ikler in içine düştüğü birçok
şirki üzerinde barındıran, içinde yaşadığımız
toplu mu n d a ay n ı ç a ğ r ıy a mu h a t ap
ol d u ğ u nu s öy le me mek mü m k ü n mü?

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salât ve


selam kendisinden sonra Nebi gelmeyecek
olan Muhammed'in, âlinin ve ashabının üzeri-
"Ey bürünüp sarınan (Rasûlüm)!

Kalk, ve (insanları) uyar.


ne olsun.
Rabbini yücelt.
Alak Suresi'nin ilk ayetleri indikten sonra Allah
Elbiseni tertemiz tut.
Rasûlü'ne bir süre vahiy gelmedi. Bu sürecin uza-
ması, Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellem daraltmıştı. Kötü şeyleri terk et.
Hira mağarasından döndüğü bir günde Cibril
aleyhisselam bir kez daha Allah Rasûlü'ne geldi Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.
ve böylece 'Fetret dönemi' diye isimlendirdiğimiz
süreç sonlanmış oldu. Allah subhanehu ve teâlâ, Pey- Ve Rabbin için artık sabret."  1
gamberine şu ayetleri vahyetti: Cemaziye'l Âhir
1436
1. 74/Müddessir, 1-7

NİSAN’15 • SAYI: 38

29
Bu ayetler tek tek ele alındığında, aynı Alak Aslında davetin başında, ortasında ve sonunda;
Suresi'nde olduğu gibi, birçok malumatı ve dersi kısaca her anında olan şey, budur. İnsanlara 'Da-
barındırmaktadır. Biz de inşallah ayetler üze- vet' adı altında ulaştırdığımız her şeyi, Rabbimizi
rinde tek tek durarak, önemli noktaların altını eksiklerinden tenzih etmek ve O'nu, kendini ta-
çizmeye çalışacağız. nıttığı şekilde insanlara anlatmaktır. Rabbimizin
yüceliğinden bahsettiğimiz zaman, geri kalan her
"Ey bürünüp sarınan (Rasûlüm)! Kalk, ve (in- şey küçülür ve değersizleşir.
sanları) uyar."
İnsanoğlunun, Allah'ın subhanehu ve teâlâ bazı sı-
Peygamberler, Allah'ın subhanehu ve teâlâ, kullarına fatlarını alıp kendine veya başka varlıklara ver-
olan rahmetinin tecellilerinden sadece bir tane- mesine engel olmak; Rabbi yüceltmek demektir.
sidir. Rabbimiz, 'Kalû belâ'da bizden söz almış,
fıtratımıza tek olan ilaha yönelmeyi yerleştirmiş Burada şu noktanın altını çizmek gerekiyor.
olmasına rağmen bizlere bir de uyarıcılar ve ki- Peygambere sallallahu aleyhi ve sellem "Rabbini yücelt"
taplar göndermiştir. emri geldiğinde var olan toplum, aslında Allah'ı
yüceltiyor, O'nun birçok sıfatını kabul edi-
Yeryüzündeki herhangi bir kişinin iman yorlardı. Ama Allah, hiçbir sıfatında ortak
etmesi, Allah'ın mülküne herhangi bir kabul etmez ve ortaklığı 'Şirk' diye isim-
katkı yapmadığı gibi, kâfir olanlar lendirir. O yüzden, Peygamber sallal-
da O'nun zenginliğinden bir şey lahu aleyhi ve sellem bu emirle beraber,
eksiltmez. Buna rağmen O, kul- hemen Mekkeli müşriklerin
larına merhametinden ötürü Yeryüzündeki herhangi bir kişinin 'Rabbi yüceltme' konusundaki
Peygamberler göndermiştir. iman etmesi, Allah'ın mülküne eksiklerini anlatmaya, onları
herhangi bir katkı yapmadığı gibi, tek olan Allah'a davet et-
Gönderilen bu Peygam- kâfir olanlar da O'nun zenginliğinden meye başladı.
berlerin en önemli özelli- bir şey eksiltmez. Buna rağmen
siyer notları

ği ise, bizim gibi birer insan O, kullarına merhametinden ötürü


Maalesef günümüzde de
olmalarıdır. Onlar da yer ve Peygamberler göndermiştir.
aynı sorunla karşılaşmaktayız.
içer, uyur ve gezerler. Üzülürler, Yaşadığımız toplum, Mekkeli
sevinirler, sıkılırlar. müşrikler gibi Allah'ın bazı sı-
fatlarını kabul ederken bazılarını da
İşte Allah, insan olması hasebiyle
reddetmektedir. Allah'ın bazı sıfatlarını
daralan, sıkıntı içerisinde olan Peygam-
kendi şeyhlerine ve yöneticilerine verme-
berine hitap ediyor ve onun son nefesine
lerine rağmen, kendilerini 'Müslüman' olarak
kadar devam edecek olan mücadelesinin star-
tanıtmaktan da geri durmazlar. Günümüzde-
tını veriyordu.
ki bu sis perdesini aralamak için, aynı iddiada
Zorluklar, sıkıntılar, farklı ruh hâlleri; bizi asli bulunan Mekkeli müşrikler ile günümüzdeki
görevimizden asla saptırmamalıdır. Bu, Allah'ın, müşrikler arasında bir kıyaslama yapmak gerek-
Peygamberine verdiği ilk buyruklardan çıkan en mektedir. Bu kıyas için, Kur'an-ı Kerim birçok
önemli sonuçtur. done içermektedir.

Elbette, gelen bu emirle beraber Allah Mesela Mekkeli müşrikler, göğü ve yeri yarata-
Rasûlü'nün aklında bazı sorular oluşacaktı. nın, güneşi ve ayı kontrol edenin, Allah olduğuna
inanıyorlardı.
'Uyarmalıyım ama; kime, ne ile ve nasıl yapa-
cağım?' "Andolsun ki onlara: 'Gökleri ve yeri kim ya-
rattı?' diye sorsan, mutlaka: 'Allah' derler. De ki:
İşte bu soruların hiçbirisini Allah subhanehu ve teâlâ '(Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur.' Ama
cevapsız bırakmadı ve davetin sonuna kadar 'Yol- onların çoğu bilmezler."  2
daki işaretler' olarak kabul edilebilecek ayetleri
peş peşe vahyetti. "Andolsun ki onlara: 'Gökleri ve yeri yaratan,

"Rabbini yücelt."
2. 31/Lokman, 25

30
güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?' diye lem) gelince bu, onların haktan uzaklaşmalarından
sorsan, mutlaka: 'Allah' derler. O halde nasıl (hak- başka bir şeyi arttırmadı."  7
tan) çevrilip döndürülüyorlar?"  3
Özellikle zor zamanlarda direkt Allah'a yönelip
"Andolsun ki onlara: 'Gökleri ve yeri kim yarattı?' dua ediyorlardı.
diye sorsan, elbette: 'Allah'tır' derler. De ki: 'Öy-
leyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar "İnsana bir zarar geldiği zaman, yan yatarak,
vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, oturarak veya ayakta durarak (o zararın gideril-
O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, mesi için) bize dua eder; fakat biz ondan sıkıntısını
bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini kaldırınca, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı-
önleyebilirler mi?' De ki: 'Bana Allah yeter. Tevek- dan ötürü bize dua etmemiş gibi geçip gider. İşte
kül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar.' "  4 böylece haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler
güzel gösterildi."  8
"Andolsun ki, onlara: 'Gökleri ve yeri kim yarat-
tı?' diye sorsan: 'Onları mutlak güç sahibi, her şeyi "Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O'na has
bilen Allah yarattı' derler."  5 kılarak (ihlasla) Allah'a yalvarırlar. Fakat onları
salimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah'a)
Dünya ve içindekilerin sahibinin Allah oldu- ortak koşmaktadırlar."  9
ğuna inanıyorlardı:
İşte tüm bunlara inanan toplumlara, Rabblerini
"(Rasûlüm!) De ki: 'Eğer biliyorsanız (söyleyin yüceltmeleri için bir Peygamber gönderildi. Mek-
bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime ait- keli müşriklerin içine düştüğü birçok şirki üze-
tir?' 'Allah'ındır' diyecekler, 'Öyleyse ders almaz rinde barındıran, içinde yaşadığımız toplumun
mısınız?' de."  6 da aynı çağrıya muhatap olduğunu söylememek
mümkün mü?
Çok mühim meselelerde yeminlerini Allah
adına ediyorlardı: Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah'a
hamd etmektir.
"Kendilerine bir uyarıcı (Peygamber) gelirse, her-
hangi bir milletten daha çok doğru yolda olacakla-
rına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi.
Fakat onlara uyarıcı (Muhammed sallallahu aleyhi ve sel-

3. 29/Ankebut, 61
4. 39/Zümer, 38 7. 35/Fatır, 42
Cemaziye'l Âhir
5. 43/Zuhruf, 9 8. 10/Yunus, 12 1436
6. 23/Müminun, 84-85 9. 29/Ankebut, 65

NİSAN’15 • SAYI: 38

31
Akaid Notları
Ferhat Cura ferhatcura@tevhiddergisi.com

Mürcie'nin
Tarihsel Süreci
Mürcie’nin nasıl ortaya çıktığı ve gliştiğiyle alakalı iki farklı
görüş vardır. İlk önce elimizden geldiği kadarıyla doğru
olduğuna inandığımız şekilde süreci anlatacağız. Daha
sonra da çeşitli saptırmalar ile oluşturulan, ikinci tarihsel
sürecin eksiklerini ve yanlışlarını belirtmeye çalışacağız.

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salât ve


selam kendisinden sonra Nebi gelmeyecek
olan Muhammed'in, âlinin ve ashabının üzeri-
Mürcie'nin Ortaya Çıkışı ve Gelişim
Süreci
Mürcie'nin nasıl ortaya çıktığı ve gliştiğiyle ala-
ne olsun.
kalı iki farklı görüş vardır. İlk önce elimizden
Geçen yazımızda Mürcie'nin tanımını ve bir geldiği kadarıyla doğru olduğuna inandığımız
taifeyi tanıtırken dikkat edilmesi gereken nok- şekilde süreci anlatacağız. Daha sonra da çeşitli
taları anlatmıştık. Özelllikle Mürcie fırkası ile saptırmalar ile oluşturulan, ikinci tarihsel sürecin
alakalı birçok tanım yapıldığını, herkesin kendi eksiklerini ve yanlışlarını belirtmeye çalışacağız.
bakış açısı ile hareket ettiğini, ama bizim için asıl Mürcie, iki aşamadan müteşekkildir.
olanın Ehli Sünnet'in yaptığı tanım olduğunu
söylemiştik. Mürcietü'l Ûlâ
Ehli Sünnet, Mürcie'yi 'Ameli imandan ayıran 'Birinci Mürcie' olarak adlandırdığımız bu
taife' olarak tanımlamıştır. zaman dilimi, İslam topraklarına bir daha ka-
panmayacak yaralar açan, Osman'ın radıyallahu anh

32
şehadetiyle başlayan süreci kapsamaktadır. Bu susla alakalı birkaç eserden getireceğimiz nakiller,
süreçte sahabeler birbirleriyle savaştılar ve birbir- yapılan adlandırmanın doğruluğunu gösterecek-
lerinin kanlarını döktüler. Düşmanlıklar çoğaldı, tir inşallah.
insanlar sınıflara ayrıldılar ve kendi aralarında
'Ali mi, Osman'ın kanının yerde kalmaması için • Haricilere mensup bir kişi olan Salim'in, H. 72
özellikle ısrar edenler mi haklıdır?' diye tartışmaya yılında yazdığı 'Es-Sire' isimli kitapta Mürcie
fırkasından bahsetmektedir. Olaylardan yak-
başladılar.
laşık 40 yıl kadar sonra yazılan bu kitapta şu
Bazı tarih kitaplarında geçtiği şekliyle, Muavi- ibarelere yer verilmektedir:
ye, Ali'ye radıyallahu anhum: 'Osman'ın katillerini bul 'Bilmediğimiz konularda konuşmayız. Ali'nin
ve bize teslim et. Eğer bunu yapmazsan, senin de ve Muaviye'nin hükümlerini de Allah'a erteleriz.'
bu işte parmağın olduğuna inanacağız' demeye
başladı. Salim, Mürcie'nin ortaya koyduğu bu düşün-
cenin delillerini de şöyle sıralamıştır:
Ali radıyallahu anh ise, ortamın kargaşası dinmeden
sağlıklı bir tahkikat yapılamayacağını söyledi ve "İnsanlardan bir kısım beyinsizler: 'Yönelmekte
zaman istedi. Ancak, kanla başlayan bu süreç oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir?' di-
aynı şekilde devam etti. Daha sonra, bu tarih yecekler. De ki: 'Doğu da batı da Allah'ındır. O,
aralığındaki failleri değerlendirenler, şu ikilem- dilediğini doğru yola iletir.' "  1
de kaldılar:
"Firavun: 'Öyle ise, önceki milletlerin hâli ne ola-
'Birbirlerine kılıç çeken bu taifeler, bizzat Allah'ın cak?' dedi. Musa: 'Onlar hakkındaki bilgi, Rab-
övdüğü ve tezkiye ettiği, Peygamberin dost tuttuğu bimin yanında bir kitapta bulunur. Rabbim, ne
kimseler, ama aynı zamanda en büyük günahlar- yanılır ne de unutur' dedi."  2
dan birisi olan katli gerçekleştirmiş ve birbirlerini
öldürmüş kimseler. Bunları dost mu düşman mı Bu, itiraz edilecek herhangi bir şey kalmayınca
edineceğiz?' bütün davetçilerin önlerine sürülen bir şüphedir.
Duygusallıkla kendi tebasını kontrol altında tut-
İşte tam bu noktada, 'Mürcietü'l Ûlâ' dediğimiz mak isteyen tağutların silahlarındandır. Bu, her
aşamayı temsil eden düşünce ortaya çıktı: asırda var olan ve Allah'ın subhanehu ve teâlâ Firavun'un
dilinden haber verdiği bir gerçektir. Muhammed
'Bu kimselerin faziletleri nasla sabittir. Aynı şekil- b. Abdulvahhab rahimehullah, Firavun'un bu şüphe-
de amellerinin kötülüğü de nasla sabittir. Öyleyse sine 'Firavun'un Hücceti' adını takmıştır.
bunları ne övelim ne yerelim. Ne dost tutalım ne
de düşman edinelim. Hükümlerini Allah'a erte- Mürcie'nin bu ayetlerden çıkardığı delil şudur;
leyelim.' hem Allah'ın subhanehu ve teâlâ umumi emrinden hem
Peki bizler, bu görüşe sahip taifenin 'Mürcie' Cemaziye'l Âhir
1. 2/Bakara, 142 1436
diye adlandırıldığını nereden çıkardık? Bu hu-
2. 20/Taha, 51-52

NİSAN’15 • SAYI: 38

33
de O'nun Peygamberinin söyleminden anladı- da ameli imandan ayıranlar için kullanılacağını
ğımız, geçmiş ümmetlerin günahlarının veya söylemiştir.
sevaplarının bizi ilgilendirmediği ve onların
hesabını Allah'a bırakmanın gerekli olduğudur. Bu ibareler, bize sahabeler arasında yaşanan
fitnelere bakış açısı sonrasında ortaya çıkan gö-
• Ali'nin radıyallahu anh torunlarından Hasan b. Mu- rüşün, Mürcie'nin ilk aşamasını oluşturduğunu
hammed b. Ali, 'Kitabu'l İrca' isimli bir eser göstermektedir. Asıl tehlike olan, Mürcie'nin
kaleme almış ve orada Mürcie'den bahsetmiştir. ikinci aşamasıdır. İnşallah diğer yazımızda da o
Kendisinin bulunduğu bir ortamda, insanlar kısımdan bahsedeceğiz.
Ali ve Muaviye radıyallahu anhum hakkında konuş-
tuklarında o susmuş ve sonrasında da şöyle Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
demiştir: hamd etmektir.
'Biz bu konuda konuşmayız, ne onları dost edi-
nir ne de onlara düşmanlık besleriz, hükümlerini
Allah'a erteleriz.'

Sonra da bu düşüncelerini kitaplaştırmıştır. En


büyük tepkiyi ise, babası Muhammed'den rahime-
hullah almıştır. Babası, ona: 'Sen nasıl dedeni dost
edinmezsin?' diye direkt kızmış ve onu kınamıştır.

İbni Hacer rahimehullah, Mürcie'nin bu aşamasıyla


alakalı şöyle demektedir: 'Bu aşamadaki düşün-
ceye sahip olan Mürcie'nin, Ehli Sünnet'in ayıpla-
dığı 'Amel, imandan değildir' görüşünü öne süren
Mürcie ile bir alakası yoktur.'

• Taberi rahimehullah, şu şekilde naklediyor: 'Suf-


yan b. Uyeyne'ye: 'İrca nedir?' diye soruldu, o
da şöyle cavapladı: 'Muaviye ve Ali'nin emrini
Allah'a erteleyen, onların hakkında konuşmayan,
gelmiş geçmiş bir kavimdir. Günümüzde ise irca;
'İman, amelsiz sözdür' diyenlerdir. Onlarla bera-
ber oturmayın, beraber yiyip içmeyin, onlarla
namaz kılmayın, onların namazını kıldırmayın.'
Taberi, bunu aktardıktan sonra Mürcie'nin bu
iki bölüme de hamledileceğini, ama o zaman-

34
İlim Meclisi
muratmuslihan@tevhiddergisi.com

Murat Müslihan

Zor Günlerin Adamı


Sadık İnsan;
Rasûlullah'ın Vefatı Esnasında
Gösterdiği Tavır
Ebu Bekir 'in, Peygamber in vefatı esnasında
gösterdiği tavır, gerçekten çok önemlidir. Onun
gösterdiği tavır, ayakların kaymasına engel oldu.
Onun tav r ı, insanlar ın kendiler ine gelmesini
sağladı. O da üzülmüştü elbet. Fakat bu üzüntü,
Allah'ın rızasına aykırı davranmayı gerektirmezdi.

'B üyük olaylardan önce, onların yakın olduğu-


nu gösteren birtakım alametler olur. Müslü-
manlar, hicretin sekizinci senesi Mekke'yi fethet-
miş, emaneti teslim etmiş, ümmeti için yapılması
gereken her şeyi yapmış, tüm doğruları açıklamış
ve insanlar, gecesi dahi gündüz gibi olan aydınlık
tiler. Dokuzuncu sene İslam'a giren ya da cizye bir yola girmişlerdi. Artık o yoldan, helak olan-
vermeyi kabul eden kabilelerden heyetler geldi. dan başkası sapmazdı.'  1
Nebi tarafından yola çıkarılan zorluk ordusu,
kalabalık Rum topluluğunu korkuttu ve Müs- Gerçekleşen bu olaylardan ve inen bazı ayetler-
lümanlarla savaştan kaçtılar. Arap yarımadası, den sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ecelinin
İslam'a boyun eğdi. Tüm bunlar, Nebi'nin ve de- yakın olduğunu, yakında Rabbine kavuşacağını
ğerli sahabesinin tam yirmi yıl devam eden sa- anlamış ve bunu bazen açık bazen de dolaylı ola-
vaş ve mücadelesinin akabinde gerçekleşti. Tüm rak sahabesine bildirmiştir. Buna işaret eden bazı
olaylar, Rasûlullah'ın görevini tamamladığına rivayetler şunlardır:
Cemaziye'l Âhir
işaret ediyordu. O, risalet görevini yerine getir- 1436
1. Muhammed El-Mısri, Hayatu's Sahabe

NİSAN’15 • SAYI: 38

35
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Muaz'ı radıyallahu namazını kılsam ve seni gömsem' dedi. Ben de:
anh,Yemen'e gitmekle görevlendirince kendisiy- 'Vallahi bunu yaptıktan sonra dönüşünü ve be-
le birlikte çıkarak ona tavsiyelerde bulunur. Bu nim evimde eşlerinden biriyle geceleyişini görür
esnada Muaz bineğinde, Rasûlullah da onun bi- gibiyim!' dedim. Bunu üzerine Nebi gülümsedi ve
neğinin yanında yürümektedir. Ona şöyle der: sonra da ölümüyle sonuçlanan ağrıları başladı."  4
"Ey Muaz, belki de seneye beni göremeyeceksin,
umulur ki benim mescidime ve kabrime uğrarsın." Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hastalandıktan
Rasûlullah'tan ayrılacağını duyan Muaz, duy- sonra her geçen gün ağrıları artıyordu. Evinden
gulanarak ağlamaya başladı. Sonra Rasûlullah, çıkamıyor, cemaate namaz kıldıramıyordu. İn-
yönünü Medine'ye çevirerek şöyle dedi: "Kim sanlara namaz kıldırması için Ebu Bekir'i radıyallahu
olursa olsun, nerede olursa olsun bana en layık anh görevlendirmişti.

olanlar muttakilerdir."  2
Abdullah bin Zem'a radıyallahu anh anlatıyor:
O, her sene Ramazan ayının son on günü iti-
"Nebi'nin ölüm döşeğinde hastalığı şiddetlen-
kafa girerdi. Ömrünün son senesi bunu yirmi
diğinde, ben bir grup Müslümanla onun ya-
güne çıkardı.
nındaydım. Bilal, onu namaza çağırınca
Cibril, ondan Kur'an'ı her ramazan bir Rasûlullah: 'Birine söyleyin insanlara
kere dinlerdi. Son sene bunu iki kez namaz kıldırsın' dedi. Abdullah bin
yaptı. Zem'a çıktığında Ömer'i insanlar
arasında gördü. Ebu Bekir ise or-
"Hicretin onuncu yılında hac tada yoktu. Ömer'e: 'Ey Ömer,
için çıktığında şöyle demiştir: Peygamber hastalandıktan kalk ve insanlara namaz kıl-
'Hacda yapacaklarınızı ben- sonra her geçen gün ağrıları dır' dedim. O da öne geçti
ilim meclisi

artıyordu. Evinden çıkamıyor,


den öğrenin, belki de ben ve tekbir aldı. Nebi, onun
cemaate namaz kıldıramıyordu.
bu yıldan sonra bir daha İnsanlara namaz kıldırması için sesini işitince 'Ebu Bekir
sizi göremeyeceğim.' Sonra Ebu Bekir'i görevlendirmişti. nerede?' diye sorarak 'Allah
da insanlarla vedalaşmaya ve Müslümanlar bunu red-
başladı."  3 deder, Allah ve Müslümanlar
bunu reddeder' dedikten sonra
Ebu Said El-Hudri radıyallahu anh Ebu Bekir'e birini gönderdi. Ömer
anlatıyor: bu namazı kıldırdıktan sonra Ebu Bekir
geldi ve artık namazları o kıldırdı."  5
"Nebi, bir konuşma yaparak şöyle dedi: 'Al-
lah bir kulu dünyayı seçmek ile kendi katında Aişe radıyallahu anha anlatıyor:
olanı seçmek arasında serbest bıraktı ve o da Allah
katında olanı seçti.' Bunu duyan Ebu Bekir ağladı. "Ben, Rasûlullah'ın arkasına yaslanıyorken
Rasûlullah dünya ile ahiret arasında tercih yapan Abdurrahman elinde bir misvakla yanıma geldi.
kuldan bahsederken Ebu Bekir'in neden ağladığını Rasûlullah'ın misvaka baktığını gördüm ve onun
anlamadık. Ancak tercih yapan kul Rasûlullah'tı misvak istediğini anladım. 'Sana getireyim mi?'
ve bunu ilk önce anlayan Ebu Bekir, en bilgili- diye sorunca, başıyla: 'Evet' anlamında işaret etti.
mizdi." Onu getirip dişlerini fırçalamaya başlayınca, sert-
liğinden rahatsız oldu. 'Sana onu yumuşatayım
Hastalığın Başlaması ve Ölümü mı?' diye sorunca yine 'Evet' anlamında başıyla
Aişe radıyallahu anha anlatıyor: işaret etti. Bunun üzerine onu yumuşattım. Onu
dişlerinin üzerinde gezindirdi. Ellerinin arasında,
"Bir gün Nebi, Baki'den bir cenazeden döndüğün- içerisinde su olan bir kap vardı. Ellerini ona sokup
de ben baş ağrısı çekiyor ve 'Ah başım!' diyordum. yüzüne sürmeye başladı. Bir taraftan da 'Rafiki'l-
Bana 'Asıl benim ah başım ey Aişe' dedi. Sonra da:
'Sen, benden önce ölsen, seni yıkasam, kefenlesem,

2. İmam Ahmed 4. İbni Mace


3. Müslim 5. Ebu Davud

36
a'la'da, rafiki'l-a'la'da' diyordu. Sonunda ruhu "İnsanlara doğru yolu gösteren bir elçi geldiği za-
alındı ve eli düştü."  6 man inanmalarına tek engel, onların şu sözleri ol-
muştur: 'Allah, elçi olarak bir beşer mi gönderir?' "  9
Ölümü Allah subhanehu ve teâlâ takdir etti ve yaşayan
her canlı, ölümü tadacaktır. Canlı olup da ölümü "Bu; kendilerine Peygamberleri belgelerle geldi-
tatmayacak kimse yoktur. ğinde: 'Bizi doğru yola bir insan mı eriştirecek?'
diyerek inkâr edip gerçeğe yüz çevirmelerinden
"Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet ötürüdür. Allah hiçbir şeye muhtaç olmadığını
günü, yaptıklarınızın karşılığı size tastamam ve- ortaya koymuştur. Allah müstağnidir, övülmeye
rilecektir."  7 layık olandır."  10
Peygamber de sallallahu aleyhi ve sellem her canlı gibi Nuh'un aleyhisselam kavmi şöyle dedi:
vefat etti. Onun hastalanması ve ardından ölme-
si, onun beşer olduğunu gösterir. Allah'ın, Pey- "Bu, sadece sizin gibi bir beşerdir. Size üstün ve
gamberleri beşer olarak göndermesi ise bizim hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (Peygamber gön-
için büyük bir rahmettir. Çünkü Allah subhanehu ve dermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönde-
teâlâ bizden Peygambere uymamızı istiyor. Eğer rirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey
Peygamber beşer olmasaydı ona uymamız, onu duymadık."  11
örnek almamız ciddi anlamda sıkıntı olurdu.
Mekkeli müşrikler de, aynı sözleri Peygambe-
"De ki: 'Ben de ancak sizin gibi bir insanım; an- rimiz için söyledi:
cak bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolu-
nuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş "Bu elçinin özelliği ne ki? O da yemek yiyor, o
işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın."  8 da sokaklarda geziyor! Ona bir melek indirilse de
birlikte uyarıcılık yapsa olmaz mı?"  12
Peygamberin beşer olması ile ilgili iki grup
sapıtmıştır: "Rabblerinden kendilerine ne zaman yeni bir
ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak, kalpleri
Birinci grup, beşer biri Peygamber olamaz oyuna, eğlenceye dalarak dinlemişlerdir. O za-
diyerek Peygambere iman etmeyenler. Bunlar limler şöyle fısıldaştılar: 'Bu (Muhammed), sizin
Peygamberin beşeriyetini küçümseyerek; 'Senin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi
gibi birinden Peygamber olmaz Peygamberin ya gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz?' "  13
melek olması ya da kavmin liderlerinden biri ol-
ması gerekir' derler. Kur'an-ı Kerim'den şu ayetler, Aslında bu düşünce, insanların Peygambere
bu düşüncedeki insanlara işaret eder:
9. 17/İsra, 94
10. 64/Teğabun, 6
6. Buhari 11. 23/Müminun, 24
Cemaziye'l Âhir
7. 3/Âl-i İmran, 185 12. 25/Furkan, 7 1436
8. 18/Kehf, 110 13. 21/Enbiya, 2-3

NİSAN’15 • SAYI: 38

37
uymamak için ortaya attığı bir düşüncedir. Ve bını ona verirdim. Rasûlullah da onunla istinca
kendi içeresinde çelişki bulundurmaktadır. Çün- ederdi."  14
kü beşer olduğu için Peygambere tabi olmayın
diyen insanlar, kendilerine tabi olunmasını ister- İbni Mesud radıyallahu anh anlatıyor:
ler. Peki onlar beşer değiller midir?
"Rasûlullah namaz kıldı. Namazda (unutarak)
Bunun günümüzdeki versiyonu ise şöyle ol- ziyade veya noksanda bulundu. Kendisine: 'Ey
maktadır; İnsanlara gelin şurada Allah'ın dinini Allah'ın Rasûlü! Namazda yeni bir durum mu
anlatan, hayra çağıran bir davetçi var gidip on- hasıl oldu?' diye soruldu. 'Bunu niye sordunuz?'
dan dinimizi öğrenelim dediğinizde size hemen diye o da merak etti. 'Şöyle şöyle kıldınız' dediler.
şöyle derler: 'Hocaefendinin bir kerameti var mı- Rasûlullah hemen dizlerini bükerek kıbleye yöneldi
dır? Salih zatlar onun kerametine şahitlik etmişler ve iki kere sehiv secdesinde bulundu, sonra selam
midir?' Eğer gözle görünen bir kerameti yoksa verdi ve yüzünü bize çevirerek: 'Şayet namazda
onu dinlemeye gelmezler. Bunlara göre de din- yeni bir şey hasıl olsaydı ben size haber verirdim.
lenilecek olan kişinin, normal insan olmaması Ancak ben bir beşerim, sizin unuttuğunuz gibi
gerekir. ben de unuturum. Öyleyse bir şey unutursam
bana haber verin. Biriniz namazında şekke
İkinci grup; 'Peygamber beşer üstü bir düşecek olursa doğruyu araştırsın ve onun
varlık olması gerekir' diyerek Pey- üzerine, kalanı bina etsin, sonra da
gamberi kutsayanlardır. Bunlara iki sehiv secdesi yapsın' dedi."  15
göre birinin Peygamber olabil-
mesi için beşerüstü özelliklere İnsanlara gelin şurada Allah'ın dinini anlatan, Rasûlullah'ın teri misk kok-
sahip olması gerekir, sıradan hayra çağıran bir davetçi var gidip ondan dinimizi saydı, sürekli gusül abdesti
öğrenelim dediğinizde size hemen şöyle derler: almazdı.
ilim meclisi

bir insan Peygamber ola- ‘Hocaefendinin bir kerameti var mıdır? Salih
maz. Ondan dolayı Pey- zatlar onun kerametine şahitlik etmişler midir?’
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
gamberi aşırı bir şekilde Eğer gözle görünen bir kerameti yoksa onu
sellem bir keresinde ashabıy-
kutsar ve onda olmayan dinlemeye gelmezler. Bunlara göre de dinlenilecek
olan kişinin, normal insan olmaması gerekir. la birlikte sabah namazında
özellikleri varmış gibi göste-
uykuya kaldı ve namazı kaçırdı.
rirler. Derler ki: 'Peygamberi-
mizin dışkısı ve teri misk kokardı,
Ebu Bekir'in Tavrı
o uyumazdı, o unutmazdı, o çok aşırı
güçlüydü...' Aişe radıyallahu anha anlatıyor:

Aslında bu düşünce de, bir öncekinde oldu- "Rasûlullah ölmüştü ve Ebu Bekir, Beni
ğu gibi Peygamberi örnek almamak için ortaya Haris'in evleri tarafında idi. Ömer kalkarak:
atılan bir düşüncedir. Çünkü böyle özelliklere 'Vallahi Rasûlullah ölmedi' dedi. Ardından şöyle
sahip bir Peygamberi örnek almak, ona uymak, dedi: 'Vallahi içimden öyle geliyor. Muhakkak Al-
onun yaptıklarını yapmaya çalışmak mümkün lah onu diriltecek ve o, birtakım kimselerin ellerini
değildir. Zaten böyle iddia edenlere Peygamberin ve ayaklarını kesecek.' Bu esnada Ebu Bekir gelerek,
sallallahu aleyhi ve sellem bu din için yaptıklarından bah-
Rasûlullah'ın yüzünü açtı ve onu öptü. Ardından
settiğinizde, bizim de böyle olmamız gerektiğini şöyle dedi: 'Babam sana feda olsun; yaşamın da
söylediğinizde size hemen: 'O, Peygamberdir, biz hoş ölümün de. Allah'a yemin olsun ki, Allah
onun gibi olamayız' derler. Böylece neden böyle sana iki ölümü tattırmayacak.' Sonra çıktı ve:
bir şey ortaya attıklarını ispat etmiş oluyorlar. -Ömer'i kastederek- 'Ey yemin eden, ağır ol' dedi.
Oysa sünnete baktığımızda beşer olan, anlattık- Ebu Bekir konuşunca Ömer yerine oturdu. Ebu
larının tam zıddına bir Peygamber görüyoruz. Bekir, Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle dedi:
'Kim Muhammed'e kulluk ediyor idiyse, bilsin ki
Enes radıyallahu anh anlatıyor: Muhammed öldü! Kim de Allah'a kulluk ediyorsa,
bilsin ki Allah, El-Hayy olandır. Ve O, asla ölmez.'
"Rasûlullah tuvaleti için giderdi. Ben ve bizden Sonra şu ayetleri okudu: 'Sen de öleceksin, onlar
bir çocukla beraber bir su kabıyla Rasûlullah'ı
takip ederdim. İhtiyacını giderdiği vakit, su ka-
14. Buhari, Müslim
15. Buhari

38
da ölecekler.'  16 'Muhammed sadece bir elçidir. On-
dan önce nice elçiler gelip geçmiştir. O ölecek ya da
öldürülecek olsa gerisin geri dönecek misiniz? Kim
gerisin geri dönerse bilsin ki, (böyle yapmakla)
Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri
mükâfatlandıracaktır.'  17 Bunun üzerine insanlar,
feryat etmeksizin sessizce ağlamaya başladılar."  18

İbni Abbas radıyallahu anh şöyle der: "Vallahi Ebu


Bekir bu ayeti okuduğunda insanlar, onu Allah'ın
indirdiğinden habersiz ve daha önce hiç duymamış
da ilk defa ondan duyuyor gibiydiler. Onu duyan
herkes, ayeti okumaya başladı." Kulluğunu ve hizmetlerini Allah için yapan-
lar; ne yaşarlarsa yaşasınlar, kendilerini üzen ne
Ömer radıyallahu anh şöyle der: "Vallahi Ebu tür olay başlarına gelirse gelsin, en sevdiklerini
Bekir'in ayeti okuduğunu işitir işitmez dehşete bile kaybetseler, ölünceye kadar kulluklarına ve
düştüm ve ayaklarım beni çekmedi, yere çöküp hizmetlerine devam ederler. Çünkü bu din, bu
kaldım. Nebi'nin gerçekten öldüğünü anlamıştım." hareket, şahıslara bağlı değildir. Ebu Bekir radı-
yallahu anh şu sözüyle buna dikkat çekiyor: "Kim
Dersler Muhammed'e kulluk ediyor idiyse, bilsin ki Mu-
Ebu Bekir'in radıyallahu anh, Peygamberin sallallahu hammed öldü! Kim de Allah'a kulluk ediyorsa,
aleyhi ve sellem vefatı esnasında gösterdiği tavırdan bilsin ki, Allah El-Hayy olandır. Ve O, asla ölmez..."
şu dersleri çıkarabiliriz:
"Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce
Birinci ders: nice elçiler gelip geçmiştir. O ölecek ya da öldü-
rülecek olsa gerisin geri dönecek misiniz? Kim
Peygamberin vefatı, sahabe üzerinde çok olum-
gerisin geri dönerse bilsin ki, (böyle yapmakla)
suz etki yapmıştı. Kimisi buna inanamadı, kimisi
Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri
ise inanmak istemedi. Çünkü en sevdikleri, ken-
mükâfatlandıracaktır."  20
dilerine Kitabı ve hikmeti öğreten, onları arındı-
ran Peygamberleri yoktu artık. Artık yeryüzüne Günümüzde de aynısı geçerlidir. Çok sevdiği-
vahiy inmeyecek, Allah subhanehu ve teâlâ direkt on- miz, saydığımız, bizleri yetiştiren insanlar olabilir.
ların hayatına vahiy ile müdahale etmeyecekti. Günün birinde herhangi bir sebepten dolayı ya
Enes radıyallahu anh kendi durumlarını şu sözüyle biz onlardan ayrılabiliriz ya da onlar bizden ay-
özetliyor: rılabilirler. Bu, asla yapmamız gerekenlerden geri
durmamıza, sorumluluklarımızı terk etmemize
"Nebi'nin Medine'ye geldiği gün her taraf aydın-
sebebiyet vermemeli. Tabi bunun olmaması için
lanmıştı, onun öldüğü gün ise her taraf karanlığa
kişinin sürekli ihlasını, yaptıklarını neden yaptı-
boğuldu. Ellerimiz, Nebi'den (onu gömme işinden)
ğını kontrol etmesi gerekir. Aksi takdirde bu gibi
çekilir çekilmez, kalplerimizin eskisi gibi olmadı-
durumlarda ciddi anlamda sıkıntı yaşanır.
ğını fark ettik."  19
Ayrıca burada şu da dikkatimizi çekiyor: Gü-
Peygamberin vefatından sonra sahabeler üzül-
nümüzde özellikle tasavvuf ehli arasında bazı
seler de kulluklarına kaldıkları yerden devam
şahıslar ilah yerine konuluyor. Allah'a yapılması
ettiler. Çünkü onlar, Peygambere değil Allah'a
gereken ibadetler onlara yapılıyor. Fakat günün
kulluk ediyorlardı. Kendilerine kulluk yaptıkları
birinde kendilerine kulluk yaptıkları insanlar,
Allah ise sürekli hayattaydı. Hayat devam ettiği
hastalanıyor ve ölüyorlar. Peygamber bile olsa
müddetçe kulluk da devam edecekti.
hiçbir insana kulluk yapılmaz. Kulluk; insanları
yaratan, sürekli hayatta olan, diri olan, kendisi-
16. 39/Zümer, 30
ne ne uyku ne de uyuklama gelmeyen âlemlerin
17. 3/Âl-i İmran, 144 Rabbi, ilahı olan Allah'a yapılır.
Cemaziye'l Âhir
18. Buhari 1436
19. Tirmizi 20. 3/Âl-i İmran, 144

NİSAN’15 • SAYI: 38

39
İkinci ders: Buradan şunu anlamamız gerekir; Bilgi, tek ba-
şına yeterli değildir. Bilgilerin tatbiki için, öncü
Herhangi üzücü bir olay ile karşılaşıldığında insanların insanlara örnek olmaları gerekir. Öncü
veya sevdiğimiz birini kaybettiğimizde üzülmek, olan insanlar da avam gibi davranır, söz ve davra-
ağlamak normaldir. Fakat bu üzüntü, Allah'ın rı- nışları ile insanlara örnek olmazlar ise, insanların
zasına aykırı davranmamıza sebebiyet vermeme- ayakları kayar ve Allah'ın rızasına aykırı davra-
lidir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, oğlu İbrahim nışlarda bulunabilirler. 22
vefat ettiğinde üzülmüş ve şöyle demişti:

"Göz yaşarır, kalp mahzun olur. Allah'ın rıza-


sına uygun olandan başka bir söz söyleyemeyiz.
Ey İbrahim! Seni kaybetme yüzünden derin bir
hüzün içindeyiz."  21

Ebu Bekir'in radıyallahu anh, Peygamberin vefatı


esnasında gösterdiği tavır, gerçekten çok önem-
lidir. Onun gösterdiği tavır, ayakların kaymasına
engel oldu. Onun tavrı, insanların kendilerine
gelmesini sağladı. O da üzülmüştü elbet. Fakat
bu üzüntü, Allah'ın rızasına aykırı davranmayı
gerektirmezdi.

İnsanlar ne yapacaklarını bilmezken, şaşkınlık


içerisindeyken Ebu Bekir'in gelmesi ve konuş-
ması ile kendilerine geldiler. Aslında yapılması
gereken, gösterilmesi gereken tavır belliydi; fakat
oluşan duygusal atmosferden dolayı bunu unut-
muş, gaflete düşmüşlerdi. Birinin söz ve davra-
nışları ile kendilerine örnek olması, yapmaları
gerekenleri hatırlatması gerekiyordu. İşte o da
Ebu Bekir'di. Sekinet ile bu durumu karşılamış,
dik duruşu ile insanlara örnek olmuştu. Aynı
tavrı hilafeti döneminde de ondan görüyoruz.
Zekâtı vermeyenler, yalancı Peygambere tabi
olanlar çıktığında Ebu Bekir radıyallahu anh öyle dik
bir duruş sergiledi ki; bütün ümmeti çok büyük
bir fitneden korumuş oldu.
22. Konu içerisindeki rivayetlerin çoğu, Muhammed El-Mısri'nin
21. Buhari, Müslim Hayatu's Sahabe kitabından alıntı yapılmıştır.

40
Nasihat
emreacar@tevhiddergisi.com

Emre Acar

Rahman'ın Arşının Altında


Gölgelenenler;
İnfak Etmenin Önündeki Engeller
İnsanoğlu infakta bulunduğu zaman, malının ve parasının
azaldığını düşünse de tam aksine maddiyatında ve mane-
viyatında artış olacaktır. Allah, kendisinin yolunda infakta
bulunanlara kat kat, bire bin vereceğini vadetmiştir. Bun-
dan daha büyük ticaret, daha büyük bir yatırım var mıdır?

Rızkı ne bir saat ileri, ne de bir saat geri hareket

E bu Hureyre'den radıyallahu anh rivayetle Peygam- etmeyecek düzeyde ecel ile eşdeğer kılan Allah'a
ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölge-
hamd, rızık darlığı ile imtihan olunca haram ka-
zanca ve Rabbine isyana yönelmeyen Rasûlullah'a
ve ashabına salât ve selam olsun.
nin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi
gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yöneti-
Değerli kardeşim! İnfak etmeye yöneldiğin-
ci, Allah'a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere
de, şeytan senin yolunun üzerine oturur ve bu
bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve
onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan amelden seni alıkoymak ister. Bunun için türlü
iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya türlü vesveselere ve oyunlara başvurur. Bura-
davet ettiğinde: 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek da, şeytanın infak amelinden uzaklaştırırkenki
onu reddeden adam, sağ elinin haber verdiğinden yaklaşımını ve tuzaklarını bilmelisin. Böylelikle
sol elinin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka kendini bu amel ile Allah'a kul olmaktan ve onun
veren kişi, bir de yalnız başına Allah'ı zikredip de mükâfatından mahrum etmeyesin.
gözleri yaşla dolan kimse."  1
Şeytanın, infak etmekten alıkoymak için kur-
duğu tuzakları; Rabbimin izin verdiği kadarınca
yazmaya çalışacağım. Rabbim bizleri hakka mu-Cemaziye'l Âhir
1436
1. Buhari, Müslim vafık kılsın. Âmin.

NİSAN’15 • SAYI: 38

41
1. Dünya Metaını Süslemek ve Allah Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
Katındaki Nimetin Güzelliklerini
Unutturmak "(Rasûlüm) De ki: 'Size bunlardan daha iyisi-
ni bildireyim mi? Takva sahipleri için Rabbleri
Şeytanın infak konusundaki vesvese ve komp-
yanında, içlerinden ırmaklar akan, ebediyen ka-
lolarının, insan üzerindeki tesiri oldukça fazladır.
lacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üs-
Çünkü altın, gümüş ve mal; insanın fıtri olarak
tünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah, kullarını
sevdiği maddelerdir.
çok iyi bilendir."  2
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
Evet kardeşim! Ebedî olanı terk edip fani ola-
"Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış al- na yapışmak; kendisine faydası olmayan, var ol-
tın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve dukça gövdeye zarar veren çürümüş bir organa
ekinlere duyulan tutkulu şehvet; insanlara süslü ve tutunmak gibidir. Sen; neyin baki, neyin geçici,
çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. neyin aldatıcı ve neyin hakikat olduğunu dü-
Asıl varılacak güzel yer, Allah katındadır."  1 şünürsen, şeytanın bu tuzağını boşa çıkarmış
olursun.
Hepimiz biliriz ki insan, sevdiğinin
kölesidir. Onu kaybetmekten ve ona b. Dünya ve içindeki albenilerin insa-
zarar gelmesinden korkar. Şeytan na Daru's-Selam'ı kaybettirdiğini ve
infaktan alıkoyarken, insanın Allah'ı gazaplandırdığını zihinde
bu zafiyet noktasından yaklaşır canlı tutmak;
ve onun üzerinden tuzaklar
Altına ve gümüşe olan sevgi, tabiidir/ Allah subhanehu ve teâlâ şöyle
kurar. Dünya eğlencelerine dünyevidir. İnsanoğlu bunlardan, buyurur:
nasihat

dalmış ve onu kaybet- nefsini ve neslini devam ettirmek


mekten korkacak kadar için belli ölçüde kullanmalıdır. Fakat "Ey iman edenler! (Bili-
iradesi zayıflamış olanlar, bunlara kul ve köle olmaması gerekir.
niz ki) Hahamlardan ve ra-
İblis'in bu tuzağına yem ola- hiplerden birçoğu, insanların
caktır. mallarını haksız yollardan yer-
ler ve (insanları) Allah yolundan
Altına ve gümüşe olan sevgi, ta-
engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da
biidir/dünyevidir. İnsanoğlu bunlar-
onları Allah yolunda harcamayanlar yok
dan, nefsini ve neslini devam ettirmek için
mu, işte onlara elem verici bir azabı müj-
belli ölçüde kullanmalıdır. Fakat bunlara kul
dele! (Bu paralar) cehennem ateşinde onların
ve köle olmaması gerekir. İnsan, bu sıkıntıya
alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (on-
düşmemek için öncelikli olarak dünya metaı-
lara denilir ki): 'İşte bu, kendiniz için biriktirdiği-
na, hassaten de altına ve gümüşe olan sevgisini
niz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin
terbiye etmelidir. Ki Allah yolunda tasaddukta
(azabını) tadın.' "  3
bulunabilsin.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
Dünya metaına olan sevgi, üç şekilde terbiye
edilebilir: "Dinarın kulu helak oldu/olsun. Dirhemin kulu
helak oldu/olsun. Kendisine verildiğinde razı olur,
a. Dünya ve içindekilerin geçici olduğunu,
verilmediğinde ise öfkelenir."  4
Allah katındaki eşsiz nimetlerin baki olduğunu
düşünmek; c. Dünya malını biriktirmemek;
Allah, Âl-i İmran suresinde; insanın fıtratın- İnsanın elinin altında ne kadar dünya malı
daki altına ve gümüşe olan bağlılığı zikrettikten olursa, ona o kadar bağlanır ve ayağı çıplak ço-
sonra asıl bağlanılması, kendisine özlem duyul- banların binalarda yarıştığı gibi hırsla dünya-
ması ve tercih edilmesi gerekenin cennetteki
nimetler olduğuna vurgu yapmıştır. 2. 3/Âl-i İmran, 15
3. 9/Tevbe, 34-35
1. 3/Âl-i İmran, 14 4. Buhari, Müslim

42
ya karşı yarışır. Kişi buna bir ölçü getirmez ise ka sahip olanlar, nasıl ahireti kaybetme korkusu
dünyaya tapmaya ve helak olmaya doğru gider. yaşasın? Bu kişilerin, canını al fakat malını alma.
Çünkü insan nefsi doymaz ve arzuları bitmez. Bundan razıdırlar. Bu, nasıl dünyaya bağlanmak-
'İnsanoğlunun gözünü ancak toprak doyurur', ata- tır! Ki mal için can veriliyor.
ların söylediği gibi.
Yazmış olduğum bu üç maddeyi uygulamaya
Bunun en güzel ölçüsü ise ihtiyaçtan fazlasını özen gösterirsek, dünya içindeki altın, gümüş gibi
dünyaya değil, ahirete yatırım yapmaktır. aldatıcılara karşı beslediğimiz fıtri sevgiyi terbiye
etmiş ve kontrol altına almış oluruz. Sevgimize
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: hükmettikten sonra, sevdiğimiz dünya metaını
rahatlıkla Allah yolunda infak edebiliriz.
"Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda har-
cayarak) ahiret yurdunu iste, ama dünyadan da 2. İnfak Anında Fakirlikle
nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi sen
de insanlara iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu
Korkutmak
arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sev- Değerli kardeşim! Şeytan, infak anında aklına
mez."  5 getirdiği ilk vesvese; fakir kalma ve malın azal-
ması korkusudur.
Bu ayetin en güzel canlı örneği, sahabe-i kiram-
dır. Onlar, malını biriktirmez ve ihtiyacından faz- Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
lasını Allah yolunda harcarlardı. Böylelikle onları
"Şeytan, sizi fakirlik ile korkutur ve size çirkinliği
dünyaya bağlayacak bir vesile kalmaz, dünyadan
ve hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katın-
soyutlanmış olurlardı.
dan mağfiret ve bol nimet vadediyor. Şüphesiz
Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ı radıyallahu anhum düşü- Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir."
 6

nürsek, üçü de ümmetin zenginleridir. Siretlerini


Fakirlik korkusu, genellikle Allah'ın lütfunun
okuduğumuz zaman, öne çıkan vasıflarından bir
geniş olduğunu unutan ve istikbali dert edinen
tanesi dünyaya bağlanmamalarıdır. 'Nasıl, başar-
kişilerde olur. Bu korku ile yaşayan insanlar, çir-
mışlar?' diye sorduğumuzda; yukarıda belirttiğim
kin ve hayâsız işlerde rızık kazanmaya başvurur.
gibi onların sevecekleri ve bağlanacakları malları
Ekonominin ilahlaştırıldığı ülkelere bakıldığında,
yoktu.
insanların faize bulaşmaları, haram yolla kazanç
Günümüze gelecek olursak; mal biriktirmek, sağlamaları ve insanların haklarına tecavüz etme-
araba, ev, para ile birbirlerine üstünlük sağlamak lerinin sebebi; fakir yaşamdan korkmak, modern
ve her şeyin en kalitelisini, son modelini almak yaşamı arzulamaktır.
yaygındır. Hâli böyle olan adamdan nasıl Allah
Rabbimizi bizlere en güzel tasvir eden, O'nun
yolunda harcama yapması istenebilir? Bu ahla-
Cemaziye'l Âhir
1436
5. 28/Kasas, 77 6. 2/Bakara, 268

NİSAN’15 • SAYI: 38

43
sıfatlarıdır. Ve Allah'a kulluk, O'nun sıfatları "Sadaka, maldan hiçbir şey eksiltmez."  10
ile yapılmalıdır. Allah, El-Ğaniyy/hiç kimseye
muhtaç olmayandır. Allah, El-Vasi'dir/lütfu geniş Fakirlikten korkmayıp, malının komplesini
olandır. Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir. veya büyük bir bölümünü Allah yolunda infak
Kul, Allah'ın bu sıfatlarını bilip ve bununla ya- eden sahabeler vardır. Tarih sayfasında kıssaları
şasa, şeytanın açlık, fakirlik tuzakları kendisine ile meşhur olan Ebu Bekir ve Ömer'in radıyallahu an-
zarar vermeyecektir. Fakat Allah'ın sıfatlarından hum infaktaki yarışları bu konuda bizlere örnektir.
mahrum bir şekilde ona yönelenler, istikamette
Ömer radıyallahu anh anlatır:
duramazlar.
"Peygamber bir gün bizlere sadaka vermemizi
İnsanoğlu infakta bulunduğu zaman, malının
emretti. O sıralarda mal bakımından oldukça
ve parasının azaldığını düşünse de tam aksine
zengindim. Kendi kendime: 'Ebu Bekir'i geçebil-
maddiyatında ve maneviyatında artış olacaktır.
mem ancak bugün olabilir' dedim ve malımın
Allah, kendisinin yolunda infakta bulunanlara
yarısını getirdim. Peygamber: 'Aile efradına bir
kat kat, bire bin vereceğini vadetmiştir. Bundan
şey bıraktın mı?' diye sordu. 'Evet, bunun kadar
daha büyük ticaret, daha büyük bir yatırım
da onlara bıraktım' cevabını verdim. Biraz
var mıdır?
sonra da Ebu Bekir geldi. Peygamber, ona
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: da: 'Ey Ebu Bekir! Sen aile efradına
ne bıraktn?' dedi. O da: 'Onlara
"Allah yolunda mallarını har- Allah'ı ve Rasûlü'nü bıraktım'
cayanların örneği, yedi başak dedi. Bunun üzerine onu hiçbir
bitiren bir dane gibidir ki, her İnfakta yarış yapmak hayal olduğu zaman geçemeyeceğimi anla-
başakta yüz dane vardır. Al- gibi; ev kirası, faturalar, borçlar, dım."  11
nasihat

çağımıza uyacak modaları takip ve


lah dilediğine kat kat faz-
bir de istikbalde lazım olacaklar... Bu 'Sahabenin yolu üzere-
lasını verir. Allah'ın lütfu endişeler, insanları Allah yolunda
geniştir, O her şeyi bilir."  7
harcamaktan alıkoymaktır. yiz' diyen çağımız Müslü-
manlarının hâli ise, Ebu Bekir
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle bu- ve Ömer'in radıyallahu anhum hâline
yurur: benzememektedir. İnfakta yarış
yapmak hayal olduğu gibi; ev kira-
"Allah'ın rızasını kazanmak ve ruh- sı, faturalar, borçlar, çağımıza uyacak
larındaki cömertliği kuvvetlendirmek için modaları takip ve bir de istikbalde lazım
mallarını hayra sarf edenlerin dururmu, bir olacaklar... Bu endişeler, insanları Allah yo-
tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, lunda harcamaktan alıkoymaktır. 21. yüzyıl-
üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün ver- da biri çıkıp: 'Ebu Bekir gibi malımın tümünü
miştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer Allah yolunda infak ediyorum. Aileme Allah ve
(de yine ürün verir.) Allah, yaptıklarınızı görmek- Rasûlü'nü bırakıyorum' dese, bu kişiyi deli göre-
tedir."  8 cek kadar infak yapmaktan yoksunuz.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: 3. Yapılan İnfakın Nereye Gittiğini
"De ki: 'Rabbim, kullarından dilediğine bol rı- Bilmeme Zannını Beslemek
zık verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz hayra ne Şeytanın, infak ederken yaklaştığı yönlerden
harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, bir tanesi de: 'Sen bunu infak ediyorsun ama bu
rızık verenlerin en hayırlısıdır."  9 infaklar nerede kullanılıyor? Kim kullanıyor?' gibi
habis vesveseler vermesidir. Kur'an ve Sünnet'te
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: geçen hiçbir infak ayetinde, yaptığımız infakların
nereye ve kime gittiğini bilme şartı söz konusu

7. 2/Bakara, 261
8. 2/Bakara, 265 10. Müslim
9. 34/Sebe, 39 11. Ebu Davud

44
değildir. Bizler zahirle muamele etmek zorunda-
yız. Araştırmaya gitme gibi bir zorunluluk yoktur.

Burada şu ayrım yapılmalıdır; eğer infak ede-


ceğimiz yerin veya şahsın İslam düşmanı olduğu
ve masiyette, küfürde kullanacağı yakin üzere
biliniyor ise yapılan bu infak, günahta ve düş-
manlıkta yardımlaşmadır. Bu tür durumlarda
infak yapmak haram olur. Çünkü, İslam'da takva
üzerine yardımlaşma serbestken şer ve haddi aş-
makta yardımlaşmak yasaklanmıştır.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: muzda nasıl bir karşılık verecektir? Bu yönünü
"İyilik ve takva (Allah'a karşı gelmekten sakın- tefekkür edip, bu düşünce ile yaşamalıyız.
ma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık Rabbim, bizlere kendi yolunda infak etmeyi
üzerine yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten kolaylaştırsın. Bizleri şeytanın tuzaklarına karşı
sakının. Çünkü Allah'ın cezası çok şiddetlidir."  12 başarılı kılsın. Allahumme Âmin.

Evet kardeşim! Şeytan, yukarıda yazdığım ve Davamızın sonu, âlemlerin Rabbine hamd
benim bilmediğim farklı farklı şekillerde insan- etmektir.
lara yaklaşarak, insanları infaktan alıkoymaya
çalışır. Bu, onun görevi ve sünnetullahın cere- Bir sonraki sayıda kaldığımız yerden devam
yan etmesidir. Fakat ister infakta bulun istersen etme ümidi ile...
şeytana uy infakta bulunma, Allah'ın malları-
mızı nerede harcadığımızı sorgulayacağı kesin
ve hakikattir.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

"Sonra andolsun ki o gün, nimetlerden hesaba


çekileceksiniz."  13

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

"Kıyamet gününde kişi, beş şeyin hesabını verme-


dikçe hiçbir yere adım atamaz. Ömrünü/vaktini
nerede geçirdiği, gençliğini nasıl eskittiği, malını
nereden kazandığı ve nereye harcadığı ve ilmiyle
ne kadar amel ettiği."  14

Allah; 'Malını nerede harcadın?' diye sorguladı-


ğında nasıl cevap vereceğiz? Allah'ın huzurunda
bahaneler zikredip verdiği nimetleri kendisinin
yolunda infak etmediğimizi söyleme cesaretimiz
var mı? Bil ki kardeşim! Allah'ın yolunun dışında
tasaddukta bulunabileceğimiz başka hayırlı yol
yoktur. Verdiğimizde bize kat kat veren başka
kimse de yoktur. Vermediğimiz hâlde bizlere bu
kadar nimet veriyorsa acaba infakta bulunduğu-

12. 5/Maide, 2
Cemaziye'l Âhir
13. 102/Tekasür, 8 1436
14. Tirmizi

NİSAN’15 • SAYI: 38

45
Çeviri Makale
İlim Talebesi Kütüphanesini Nasıl Oluşturmalıdır?

Abdulkerim El-Hudayr

Hadis Şerhleri ve
‘Umdetu'l Kâri'
Üzerine Mülahazalar
Hafız İbni Hacer’in şerhinin ismi ise bilindiği üzere
Fethu’l Bâri’dir. Bu da zaten çok meşhurdur. Âlimler
buna çok önem vermişlerdir. İlk kez H. 1300 yı-
lında Bulâk Matbaası’nda basılmıştır. Daha son-
ra Sıddık Hasan Han, Hindistan’da 30 cilt olarak
basmıştır. Bu da çok güzel ve nadir bir baskıdır.

— İzin verirseniz bu bölümde Nebevi Sünnet'ten, hepsini elde etmek için şunu diyebiliriz ki; hep-
yani Hadis'ten bahsedelim. İlim talebesi, önemli sini elde etmek mümkün değildir. Yani Fethu'l
olan bu ilim konusunda kütüphanesini nasıl oluş- Bari, Umdetu'l Kâri ve bunun dışında kalan tüm
turmalıdır? şerhlerin hepsini almak mümkün değildir.

Sünnet ilmi, ilim talebesinin önem vermesi ge- — Her bir kitabın ayrı bir yeri var değil mi?
reken ilimlerden biridir. Çünkü Sünnet, Kur'an'ın
açıklayıcısı ve tefsiridir. İlim talebesinin çabası, Bu şerhlerden her bir kitabın diğerlerinde bu-
Nebi'den sallallahu aleyhi ve sellem sahih olarak gelenleri lunmayan bir değeri vardır. Fakat öğrenci, bir
ezberlemeye, ilim ehlinin yanındaki güvenilir şerhle sınırlandırmak istediğinde ve ona baktı-
şerhleri inceleyerek anlamaya yönelik olmalıdır. ğında, ihtiyaç duyduğu her şeyi elde edemese de
Fakat şurası da var ki, şerhlerin hepsini bilmek çoğunlukla hedefini gerçekleştirmiş olur. Örne-
mümkün değildir. Örneğin, İmam Buhari'nin ğin, Sahih-i Buhari... İlim talebesinin öncelikle
Sahih'ini ele alsak, yüzlerce şerhi var. İlim talebesi önem vermesi gereken kitaptır. Çünkü sünnet
bunlardan hangisine önem gösterecek? Bazısını konusundaki kitapların en sahihidir. Hatta insan-
bırakacak mı? Eskiden denilirdi ki: 'Kitap, fayda- lığın yazdığı en sahih kitap olup, Allah'ın kitabın-
dan yoksun değildir.' İlim talebesinin imkânı var- dan sonraki en sahih kitaptır. Pek çok defa şerh
sa, ihtiyaç hâlinde başvurabilmesi için bu şerhle- edilmiş olması ve yüzlerce şerhinin olmasında
rin çoğunu, mümkün olduğunca almalıdır. Bu da da gariplik yoktur.
matlup olandır. Fakat maddi imkânsızlıktan, yer
Önceki oturumlarımızda Beydavi Tefsiri'nin
darlığından veya bazı ilim talebeleri -bu alanın
yüz yirmiden fazla haşiyesinin olduğuna işaret
dışındaki bütün kitapları almak şöyle dursun-
etmiştik. Bu, bilinen tedvinlerdir. Bunlardan ba-
alması gereken bu şerhleri alamamaktan ötürü
zısı tamamlanmış, bazısı tamamlanmamış; bazısı
kendileri zorlanabilir. Şüphe yok ki bu kitapların

46
muhtasar, bazısı da uzundur. Bir de el yazması
haşiyeleri de var ki, bunların hepsini tamamen
bilmek mümkün değildir. Bunun örneği diğer
tefsirlerde azdır. O halde Sahih-i Buhari'yi dü-
şünün. Yüzlerce kez şerh edilmiştir. Bunlardan
bilineni yüzden fazladır. Bunlar da yazımı ta-
mamlanmış olanlardır. Bir de uzun ve kısa, tam
ve eksik güzel şerhler olduğu gibi içerisinde hata
olan şerhler vardır. Buradaki gayemiz de ilim ta-
lebesinin kendisinde olması gereken en önemli
şerhleri seçmektir.

Bu şerhlerin başında El-Hattabi'nin şerhi gelir. Halef'e olan üstünlüğü/fazileti' isminde güzel bir
İsmi; Ebu Süleyman Hamd b. Muhammed El- risalesi vardır. İlim talebesinin bundan yoksun
Busti'dir. kalmaması gerekir. Gerçekten mükemmel bir ki-
taptır. Bu kitap iki defa basılmıştır: Birisi, Daru'l
Şerhu'l-Hattabi diye mi isimlendiriliyor, yoksa Ğuraba'nın baskısıdır. Genel itibariyle iyi bir bas-
bu kitabın ismi midir? kıdır. İçerisinde konuşmalar, yorumlar, numa-
İsmi A'lamu'l Hadis'tir. Çünkü yazılan birçok ralandırmalar mevcut olup, iyi bir baskıdır. Ben
nüshada bu şekildedir. İlim ehlinin yanında hepsini okudum. Üzerine yapılan düşünceler de
A'lamu's Sünen diye şöhret bulmuştur. Bunun kolaydır.
mukabilinde de Sünen-i Ebu Davud'un şerhi İkinci baskısı ise, Şeyh Tarık İvadullah'tır. Ken-
hususunda Meâlimu's Sünen'i vardır. Bu kitap disi seçkin ilim talebelerinden olup, mücevvidler-
gerçekten çok kısadır. Tahkikli olarak dört cilt dendir. 1 Fakat bu kitap konusunda onu yayınla-
hâlinde basılmıştır. Fakat önceki baskılar basılsa maktan başka bir eseri olmamıştır. Şöyle ki, kitaba
bir cilde tekabül eder. yaptığı tâ'liklerindeki ilminden bir şeyi sunarsak,
Bunun yanında Hafız İbni Receb'in rahimehullah ilim talebesi bundan faydalanmış olur. Çünkü
şerhi vardır. İsmi de Fethu'l Bari'dir. İbni Receb; rivayete ve hadisin illetlerine önem göstermiştir.
âdeti üzere sünneti, sünnet ile şerh ettiği gibi; Camiu'l Ulum ve'l Hikem ve Subulu's Selam'ın
sünneti, sahabe, tabiin ve bu ümmetin selefinin tashih edilip neşredilmesini önce yapmıştır. Dü-
sözleri ile de şerh etmiştir. Söz konusu bu şerhte, zeltmeleri ve talikleri de ilim talebesine faydalıdır.
selef-i salihinin bizzat kendisi vardır. Dayana- Bu da bildiğimiz ilmî seviyesi değildir. Kendisi
ğı da selefin sözleridir. Bu da İbni Receb'in bir ile karşılaştım ve yakından tanıdım. Kendisi son
özelliğidir. dönemde kitap neşretme ile ilgilenen seçkin kim-
selerdendir. Bu bir yana, sekiz ciltlik tahkikli olan
— Kitap da basıldı, değil mi? ilk çıktığı için onu önemsemekteyim.

Kitap iki kez basılmıştır. Fakat kitap tamam- Bunun yanında El-Kirmani'nin şerhi vardır.
lanmış değildir. İçerisinde çok eksik kalan yerler İsmi de El-Kevakibu'd Derârî'dir. Bu şerh de
vardır. En çok da Cenaîz Kitabı'nda bulunmak- uzun, güzel bir şerhtir. İçerisinde pek çok fayda
tadır. Kitapta çok fazla eksik olan yerler var. Bu barındırmaktadır. İçerisinde de bir çok nükte ve
da iki yüzden fazla hadistir. Acaba kaybolan bu az bilinen şeyler var. Bunlardan bir kısmı da ravi-
hadis şerhlerinin içerisinde selefin büyük ilmin- lerin hayatları ile alakalıdır. El-Kirmani, ravinin
den neler vardır? Hafız İbni Receb, selefin ilmine, hayatından bahseder ve okuyucuyu kitaba karşı
sözlerine önem vermiş, müteahhirin/son dönem canlı tutmak için de ravi ile ilgili haberlerden de
âlimlerin sözlerini ve ıstılahlarını bir kenara bı- hiç duyulmamış haberleri anlatır. Fakat kitapta
rakmıştır. Kim bu kitabı okursa, onun kırk hadis hatalar söz konusudur. Çünkü bu kitabın ilmi-
şerhini de okumuş ve bu kişinin kıymetini bilmiş ni, kitaplardan aldığını söyler. Bilinmektedir ki;
olur. kendi ilmi, kitaplardan olan kimse; ilim ehli ile
Cemaziye'l Âhir
Bu alanda bir de kendisinin 'Selef 'in ilminin 1436
1. Tecvid alanında mütehassıslaşmış kimse. -Çeviren-

NİSAN’15 • SAYI: 38

47
yarışan kimsenin ilmi gibi değildir. Bu konuda, okumasıdır. Çünkü boş bir kalp, kendinde yer
bazıları şu beyitleri söylemişlerdir: edecek hataları anlayamaz. Tüm bunlara rağmen
dediğimiz gibi kitap çok güzel olup, okuyucuya
'Ğamr, kitapların anlayış sahibini ilimlere da yardımcı olur.
ulaştıracağını zanneder,
— En iyi baskısı nedir?
Cahiller bilmez ki, onun içerisinde aklı hayre-
te düşüren sırlar vardır. El-Mısriyye baskısıdır. El-Mısriyye matbaası,
birçok külliyatı çok güzel bir şekilde basmıştır.
Eğer ilmi hocasız hedefler isen, sırat-ı müsta- Bu kitabı da o şekilde basmıştır. Er-Râzi Tefsiri,
kimden saparsın, Nevevi Şerhi vb. külliyatları basmışlardır. Fa-
kat Taberi Tefsiri, İbni Kesir Tefsiri ve Fethu'l
İşler sana karışık gelir, hâkimin ikizinden bile Bâri'yi bastıklarında daha başarılı olmuşlardır.
daha sapkın olursun.'  2 Her halükârda bunlara önem vermeleridir. Şu-
rası da var ki bu kitapların içerisinde -Allah'ın
El-Kevakibu'd Derârî, ilim talebesinin önce-
dilemesi ile- faydalar bulunmaktadır.
likle okumaya başlaması gereken kitaplar-
dan biridir. Çünkü talebeyi okumaya teşvik Bunun yanında El-Aynî Şerhi 4 vardır ki,
eder. Kitap, çok büyük de değildir. bu da hadisleri düzenlemiştir. Kitap,
Bedreddin El-Aynî'nindir. Yazar,
— El-Kevakibu'd Derârî, kaç
İmam Buhari'nin hadislerini
cilt hâlinde basılmıştır?
düzenlemiştir. Fakat her hadi-
Yirmi beş parça hâlinde Yazıları büyük olup, okumaya çok si düzenleyerek şerh etmiş-
çeviri makale

basılmıştır. Bu parçalar uygundur. Bunun yanında kitap tir. Önce hadisin konu ile
hakkında yanlış anlamalar da alakası ile başlar, sonra
da çok küçüktür. Yani 12 mevcuttur. Bu yanlış anlayış, bazen
cilttir. Yazıları büyük olup, şerh edilen kitabın içerisinde
ravileri, daha sonra lugat,
okumaya çok uygundur. Bu- bir reddiye hâline gelmiştir. daha sonra manalarını, son-
nun yanında kitap hakkında ra Beyan ve Bedî 5 yönlerinden
yanlış anlamalar da mevcuttur. açıklayıp, sorular da eklemiştir.
Bu yanlış anlayış, bazen şerh Burada kastedilen de kitabın dü-
edilen kitabın içerisinde bir reddiye zeni gerçekten benzersiz güzellikte-
hâline gelmiştir. Hatta İbni Hacer rahime- dir. Bunlar sadece kitabın dörtte birlik
hullah, bu konu hakkında: 'Bu, şerh edenin kısmının ilkidir. Bir diğer kısmı, bundan
kitap 3 hakkındaki cehaletidir' demiştir. Bazen daha azdır. Diğer geri kalan ise çok muh-
de kendi anladığı şeyi haber verir. Böylece hata- tasardır. Bu kitap genel olarak derli ve toplu
yı İmam Buhari'ye yükler. Bazen az da olsa İmam olması yönüyle faydalıdır. Kitabın büyüklüğü-
Buhari'ye karşı edebini bozar. Fakat bu durum ne rağmen istediğini araştırmada yorulmazsın.
çok azdır. Şarihler de bunu eleştirmişlerdir. Kitap Türkiye'de 11 büyük cilt halinde basılmıştır.
Daha sonra El-Muniriyye Matbaası'nda 25 cilt
Şarihlerin hepsi bu kitaba dayanmış, çok istifa- olarak, El-Halebî Matbaası'nda da 20 cilt ola-
de etmiş ve bir çok meseleyi de açmışlardır. Fakat rak basılmıştır. El-Muniriyye baskısı çok güzel
eleştirmişlerdir. Bazısı buna tutucu davranmış, olup, Türk baskısı da genel olarak iyidir. Fakat bu
bazısı da insaflı davranmıştır. Her ne olursa ol- baskıda 6 çalışma yapmak için konulara girmek
sun, kitap bahsettiğimiz hatalar olmasına ve bu zordur. El-Muniriyye baskısında ise, konular ayrı
hatalar da yayılmasına rağmen çok faydalıdır. Bu
kitap üzerine yazılmış reddiye kitaplar da elimiz- 4. Umdetu'l Kâri
de mevcuttur. Çünkü kitap çok güzeldir. Fakat 5. Bedî İlmi: Lafız (söz) ve mana ile ilgili bazı sanatlar ile sözün
süslenmesini öğreten ilim dalıdır. Beyan ilmi: Kişiye maksadını
problem olan, yeni başlayan ilim talebesinin farklı söz ve usullerle ifade edebilme imkânı kazandıran ilim dalıdır.
Bu ilmin mevzuları: Mecaz (Sözcükleri kendi anlamı dışında kul-
lanma sanatı), Kinaye (Bir sözü, gerçek manasına da gelebilecek
2. Konuşmacı burada İbni Hazm'ın da ilmi, kitaplardan aldığı için şekilde, başka bir manada kullanma sanatı), Teşbih (Benzetme
ilim ehlinin tam anlamıyla gösterdiği edebin aynısını onlardan sanatı), İstiare (Kelimeyi hakiki manası ile mecaz manası arasında
alamadığını söyleyip, eleştirel bir yaklaşımda bulunduğu için bu alaka ve benzerlik kurarak kullanma sanatı) gibi kısımlara ayrılır.
kısmı tercüme etmemeyi uygun gördük. -Çeviren- -Çeviren-
3. Sahih-i Buhari 6. Türk baskısında

48
ayrıdır. Bölümleri ve yazıları genel olarak güzel-
dir. Baskıdaki düzenleri çok güzeldir.

Aynî Şerhi, eski şerhlere dayanmıştır. Mukad-


dime yazısı da İmam Nevevi'nin Buhari'ye yap-
tığı mukaddimeden alınmıştır. On bir veya on
iki sayfası buradan alınmıştır. Tabi bu şerh de
bir bölümdür. Sadece vahyin başlangıcı ve iman
kitabına yapılmıştır. Bu bölüm, El-Muniriyye
Matbaası'nda şu isimdeki kitaplarla beraber basıl-
mıştır: Şerhu'l Buhari Li'n Nevevî, El-Kastallânî,
Sadiku'n Li Bed'u'l Vahyi, El-İmânu Min Sahihi'l
Buhari. Şerhu'l Aynî hakkında şunu diyebiliriz ki: Üç
şekilde üç kez basılmıştır. Burada ilim talebe-
Aynî, bu mukaddimeyi Nevevi'nin rahimehullah sinin faydalanabileceği baskıları kastediyorum.
şerhinden almıştır. Sonrasında da hadisleri şerh Bunlar da; Türkiye baskısı, El-Muniriyye baskısı,
etmeye başlamıştır. Daha sonra şerhi de uzat- El-Halebiyye baskısıdır. Son dönem ticari matba-
mıştır. Hafız İbni Hacer'den rahimehullah çokça nakil alarda basılan baskılara gelince; çağdaş matbaa-
yapmış fakat isimlendirmemiş, bilakis kapalı tut- ların uzman komisyonlar tarafından tashihinin
muştur. Örneğin; "Bazıları şöyle demiştir" diyerek ve düzeltmelerinin yapılması gereken bu büyük
ardından yer yer çok fazla eleştirmiştir. kitapları basmayı üstlenmesi, birçok hata ve şüp-
— Aynı asırda mı yaşamışlardır? heyi doğurmuştur. Bu yüzden elinde eski baskısı
olan veya bu baskıların görüntüsü taranmış hâli
Evet, aynı dönemde yaşamışlardır. Hafız İbni bulunan kimse bunlara tutunsun. Özellikle bü-
Hacer'in şerhinden bir cilt bitirilse, Aynî'nin Ha- yük kitapların nüshalarını özenle toplayıp, bu
fız İbni Hacer hakkındaki ilmi ayıplanır. Aynî, nüshalar arasında da kıyas yapsın.
ondan bir-iki sayfa nakledip ardından cevap
vererek karşı çıkmaktadır. Aynı asırda yaşayan Hafız İbni Hacer'in şerhinin ismi ise bilindiği
ikisinin arasında rekabet söz konusudur. üzere Fethu'l Bâri'dir. Bu da zaten çok meşhur-
dur. Âlimler buna çok önem vermişlerdir. İlk kez
Yine bu alanda bir kitap bulunmaktadır. İsmi de H. 1300 yılında Bulâk Matbaası'nda basılmıştır.
"Mübtekirâtu'l-le'Âlî ve'd-Dürer fi'l-Muhakemeti Daha sonra Sıddık Hasan Han, Hindistan'da
beyne'l Aynî ve İbni Hacer" dir. Aynı şekilde İbni 30 cilt olarak basmıştır. Bu da çok güzel ve na-
Hacer'in 'İntikâdu'l İ'tirad' isimli kitabı olup dir bir baskıdır. Ancak zor olduğundan ötürü
orada kendi sözlerinden bahseder. Daha sonra hocaların etrafında faydalanılabilir. Sebebi de
Aynî'nin sözlerinden bahseder, üzerine eleştiri Farisî Hattı'nın bilinmeyip, alışılmadığı içindir.
yaptıktan sonra hükmünü söyler. Aynî'nin ortaya Fakat Arap diliyle yazılmıştır. Lakin Farisî Hattı,
çıkardığı sorunların, eleştirilerin çoğuna cevap hocalardan herhangi birine kıyasla insana zor
verir. gelir. Daha sonraları El-Hayriyye Matbaası'nda
bir çok defa basılmıştır. Bu da güzel bir baskıdır.
'Mübtekirâtu'l le'Âlî ve'd-Dürer fi'l-Muhakemeti Fakat Bulâk Matbaası gibi değildir. Çünkü Bulâk
Beyne'l Aynî ve İbni Hacer' kitabı, iki şeyhin ara- baskısı güzel olup, ilim talebesinin zor olmazsa
sındaki birçok muhakemeyi insaf ile ele alır. edinmesi gereken baskıdır. Sonraları El-Behiyye
Matbaası'nda basıldı. Daha sonra da Es-Selefiyye
— Bu kitap kimindir? Matbaası'nda basıldı.
El-Busîrî'nindir. Kendisi muasır bir kişidir. Fa-
kat bu meselelerde İbni Hacer'in de, El-Busîrî'nin
de değinmediği şeyler bulunmaktadır ki bunlar Özcan YILDIRIM,
da iki şeyh arasında muhakeme gerektiren du-
rumlardır. Buna da çok önem vermek gerekiyor. Tevhid Dergisi için çevirmiştir.
Bu hususlar hakkında bazı kitaplar bizde bulun- Cemaziye'l Âhir
1436
maktadır.

NİSAN’15 • SAYI: 38

49
Menhec Notları
Yiğit İnan yigitinan@tevhiddergisi.com

Terbiye Edilmeyen
Korkunun Zararları
Terbiye edilmeyen korku, davetçi Müslümana sade-
ce daveti terk ettirmekle kalmayacaktır. Anlatılma-
yan ve yaşanmayan bir din, artık inanç olmaktan da
uzaklaşacaktır. Sırf korkularına yenik düştüğü için,
imanını bir kenara bırakacak ve bunu bilinçli bir şekil-
de değil, farkında olmadan yavaş yavaş yapacaktır.

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salât ve ile, Peygamberlerin, Allah'ın desteğine rağmen
selam kendisinden sonra Nebi gelmeyecek düşmanlarından korkmaları, nas ile sabittir.
olan Muhammed'in, âlinin ve ashabının üzeri-
ne olsun. Mesela Davud aleyhisselam, bizim için bu hususta
bir örnek teşkil edebilir:
Allah subhanehu ve teâlâ, insanı yaratırken onun fıt-
ratına bazı duygular yerleştirmiştir. Bu dugyular- "(Ey Muhammed!) Sana davacıların haberi ulaştı
dan kimisi, insanı Allah'a kulluğa sevk ederken, mı? Mabedin duvarına tırmanıp, Davud'un ya-
kimisi de terbiye edilmesi ve hayra yönlendiril- nına girmişlerdi de Davud, onlardan korkmuştu.
mesi ile insanın ahiretine fayda sağlar. 'Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, ara-
mızda adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru
Bu yazımızda bahsedeceğimiz ve fıtratımıza yolu göster' dediler."  1
yerleştirilmiş olan duygu, korkudur. Her insan,
mutlaka bir şeylerden korkar. Bu, onun elinde Yine Musa aleyhisselam da, Allah'a en yakın kullar
değildir. İnsanın, dünyevi gözle bakıldığında çok olan Peygamberler zümresinden olmasına rağ-
cesur olması ya da uhrevi açıdan bakıldığında men, o korkuyu yaşamıştır:
Allah'ın sevgili kullarından olması; bu gerçeği
"Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan
değiştirmez. Çok cesur olduğu bilinen ve söy-
lenen kişilerin, basit şeylerden korktuğu; vakıa
1. 38/Sa'd, 21-22

50
çıktı. 'Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar' Terbiye edilmemesinin sonuçlarını, İslam da-
dedi."  2 vasının farklı kulvarlarında hizmet eden Müslü-
manlar üzerinden örneklerle anlatmak, durumu
"Musa dedi ki: 'Rabbim! Ben, onlardan birini öl- daha iyi bir şekilde açıklığa kavuşturacaktır. Me-
dürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum."  3 sela tağuti bir rejimde insanları hakka çağıran bir
davetçi düşünelim. Selefi olan Peygamberlerin
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, düşmanlarından
ve onların sadık takipçilerinin başına gelen, bir
endişe etmiş ve ashabından bazılarının kendisini
gün muhakkak onun da başına gelecektir. Umur-
korumasını temenni etmiştir...
samama, alay etme, hakaret, işkence, sürgün vb.
Aişe radıyallahu anha anlatıyor: Davetçi bunlardan herhangi bir tanesi ile karşı-
laştığında ya da karşılaşanları gördüğünde, eğer
"Rasûlullah Medine'ye hicret ettiği zaman bir korkuyu terbiye etmemiş ise geri adım atacaktır.
gece düşman saldırısından endişe ettiği için uyu- Ve her geri adım; eğer şer, hayır ile defedilmezse
yamadı. Ve şöyle dedi: 'Keşke bu gece ashabımdan başka bir geri adımı tetikleyecektir.
işini iyi bilen biri gelse de beni korusa.' Bu sırada
bir silah gıcırtısı duyduk. Rasûlullah: 'Kim var ora- Terbiye edilmeyen korku, davetçi Müslüma-
da?' diye sorunca gelen kişi şöyle dedi: 'Ben Sa'd na sadece daveti terk ettirmekle kalmayacaktır.
bin Ebi Vakkas'ım, sizi korumak, burada nöbet Anlatılmayan ve yaşanmayan bir din, artık inanç
tutmak üzere geldim.' Bunun üzerine Rasûlullah olmaktan da uzaklaşacaktır. Sırf korkularına ye-
uykuya daldı."  4 nik düştüğü için, imanını bir kenara bırakacak ve
bunu bilinçli bir şekilde değil, farkında olmadan
Bu Peygamberler, fıtratlarına yerleştirilen kor- yavaş yavaş yapacaktır.
ku nedeniyle düşmanlarından çekindiler ve bunu
bazen Rabblerine arz ettiler ve bazen de etrafla- Böyle bir eğitimden geçmemiş, fıtratındaki
rındaki insanlarla paylaştılar. Allah'tan subhanehu ve duyguları hayra yönlendirmemiş Müslüman bir
teâlâ onları sekinete kavuşturacak özel veya genel
davetçi, tağutun zindanlarına düşmeye ramak
buyruklar gelince de rahatladılar. kala acaba ne yapar? Kardeşlerine ve davasına
zarar verecek ne tür fiillerde bulunur? Bunları
Özellikle Peygamberler üzerinden verdiğimiz düşünmek bile, insanı ürkütmektedir.
bu örnekler, meselenin ehemmiyetini gösterme-
si açısından önemlidir. Korku, terbiye edilmeye İmtihanlar, derece derecedir. Her musibet, üste-
muhtaç bir duygudur. Terbiye edilmediğinde sinden gelinince daha ağır bir musibetin kapısını
hem dünyada hem de ahirette insanı zelil kılar. aralar. Davetçi, saydığımız tüm bu imtihanlardan
sonra, bulunduğu topraklarda canının tehlike-
ye düşmesi durumu ile karşılaşabilir. Maalesef
günümüzde şehadet, sadece cihad topraklarına
2. 28/Kasas, 21 sıkıştırılmış bir kavramdır. Hâlbuki İslam'ın ilk
Cemaziye'l Âhir
3. 28/Kasas, 33 şehitleri; cihadın farz kılınmadığı, davetin yapıl- 1436
4. Buhari

NİSAN’15 • SAYI: 38

51
makta olduğu zaman ve mekânda yani Mekke'de 'Cihaddan kaçan ve oturan' münafıklar zümresin-
verilmiştir. den olduklarını ilan etmeleridir.

Müslüman davetçi, cihad topraklarında olma- Allah ıslah etsin. Hâlbuki insanlar, dillerini tut-
dığı gerekçesiyle ölüm ihtimalini kendisinden mayı becerebilseler ne de büyük ecirler onları
uzak görmemelidir. Ki yarın kâfirlerin, hayatına beklemekte.
kastederek yaptıkları saldırılar, ona geri adım at-
tırmasın. Terbiye edilmemiş korkularımız, her Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Korku-
nun terbiye edilmesinin, kulluğun sadece amelî
menhec notları

türlü imtihanı atlattıktan sonra son düzlükte bizi


yarı yolda bırakmasın ya da yoldan saptırmasın. boyutuyla alakası yoktur. Aynı zamandan imanî
boyutla da ilişkilidir. İman, kalpte olan bazı duy-
Terbiye edilmemiş ya da hayra yönlendirilme- guların dengede olması ile kemale erer. İnsana
miş korku nedeniyle bir davetçinin düşebileceği ve dünya ahiret saadetini tattırır. Bu duygular;
durumları örneklerle anlatmaya çalıştık. Aynı korku, sevgi ve recadır. Bunların herhangi bir
hâl, ölümle kol kola gezen bir mücahid için de tanesinin diğerinden fazla ya da az olması, imanı
geçerlidir. Ölüm korkusu, onu cihad amelinden direkt etkileyen faktörlerdendir.
ya tamamen ya da kısmen uzaklaştırabilir. Bu
hayata gözlerini yumduğunda ailesine ne olacağı Mesela insan, korkuyu en üst seviyede yaşarken
endişesiyle cihad amelinden geri kalma, terbiye recanın kırıntıları bile yoksa Harici olması kaçı-
edilmemiş bir korkunun sonucudur. nılmazdır. Çünkü sadece korkarak Allah'a kulluk
yapılmaz. Tam tersini de örnek olarak verebiliriz.
Burada, tarihte benzerine çokça rastladığımız Reca duygusu tavan yapmış ama korku yerlerde
ama her seferinde yeni versiyonlarıyla karşılaştı- sürünüyorsa bu kişinin imanı kökten gitmiş de-
ğımız bir durumun örneğini de vermeden geçe- mektir. Çünkü korku olmayan bir kalp, Allah'a
meyeceğiz. Bazı insanlar, farklı farklı sebepler ile isyanda sınır tanımaz.
cihad topraklarında saldırıların, bombalamaların
en az olduğu ya da hiç olmadığı bölgeleri ken- İşte bu yüzden, hem kalpteki denge hem de
dilerine mesken ediniyorlar. Özel bazı sebepler kulluktaki istikrar için, korku terbiye edilmeli
nedeniyle ya da emirlerinin direktifiyle hareket ve hayra yönlendirilmelidir.
ettikleri için bu mıntıkalarda yaşayanlar hariç,
Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah'a
geri kalanların niçin oralarda oldukları aşikârdır.
hamd etmektir.
Tabii ki, bunu söylemekten çekinseler de bu;
korkularının ve ürkekliklerinin bir sonucudur.
Ama asıl, olayın vehametini arttıran; bu zatların,
kâfirlerin karşısında her an tutsak edilme ya da
öldürülme ihtimaline karşı savunmasız bir şekil-
de duran ve o topraklarda dişini tırnağına takarak
daveti insanlara ulaştırmaya çalışan kardeşlerinin

52
TARİHE BAKIŞ Serfıraz islam

Murabıtlar Devleti
Bu dava, kişiden gerektiğinde anne ve
babasını terk etmeyi, eşini ve çocuğunu terk
etmeyi, hatta canını bile terk etmeyi istiyordu.
İşte bunlara sabredecek ve üstlenecek
insanları bulup eğitmeliydi, bunun sıradan
insanların işi olmadığını çok iyi biliyordu.

Abdullah bin Yasin Dava Adamı bırakıp bir köşeye çekilmemiş, bilakis davayı
Yetiştiriyor daha iyi yürütecek bir mek'an aramaya itmişti.
Sonunda, Emir Yahya bin İbrahim, Senegal Irma-
Abdullah bin Yasin, bir plan ve program çer-
ğı yakınlarında bir yer seçti. Ve böylece Abdullah
çevesinde çalışmıştır. Murabıtlar Devleti'ni kur-
bin Yasin, belirlenen hedefler doğrultusunda ça-
madan önce takip ettiği merhaleleri; tanıtma,
lışma yapabileceği bir yere kavuşmuş oldu.
oluşturma ve uygulama şeklinde ifade edebiliriz.
Tanıtma aşamasında insanlara doğru İslam inan- Abdullah bin Yasin'in başladığı eğitime, önce-
cını öğretmeyi hedefledi. Daha işin başında iken, likle tertip ve bir düzen sağlamakla başladı. Eği-
yani sahih İslam inancı daha yeni anlatılmaya tim bölgesinde en üst düzeyde düzen sağlandı,
başlanmışken, Cudale kabilesinin menfaatleri ile kendisine gelen öğrencileri almada son derece
çatışmaya başladı ve Abdullah bin Yasin'i öldür- dikkatli ve titiz davrandı. Kendisine gelen her
mek için plan kurdular. Artık davet tıkanmıştı, öğrenciyi kabul etmiyor ve onlarda bazı özellik-
yeni çareler bulmak lazımdı. İşte böyle bir kaos, ler arıyordu. Abdullah bin Yasin, ribatına gelen
bunalım ve öldürülme tehlikesi durumu hâkimdi. insanlardan, daha önceden sahip oldukları ca-
Bu durum, Abdullah bin Yasin'i daha da kamçı- hiliye düşüncelerinden, itikadi ve ahlaki sapma-Cemaziye'l Âhir
lamış, saklanmamış, 'banane' dememiş, davayı larından arınmalarını, İslam'a aykırı olan eski 1436

NİSAN’15 • SAYI: 38

53
örf ve âdetlerini terk etmelerini, art niyetsiz bir "Nitekim kendi aranızdan, size ayetlerimizi oku-
kalple, temiz bir gönülle İslam'a girmelerini is- yan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve
tiyordu. Davetçilerde aradığı diğer bir özellik ise hikmeti öğreten, ayrca bilmediklerinizi de öğreten
Allah'ın hükmünü uygulama konusunda, hem bir Peygamber gönderdik.''  2
kendi yaşantılarında hem de çalışma alanında
işi önemsemekti. Abdullah bin Yasin, şunu çok Abdullah bin Yasin davetinde, bu ayetten hare-
iyi biliyordu ki; bu dinin öğretileri çok ağırdı. ketle belli kurallar ve sınırlar çerçevesinde hare-
ket etmiştir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Allah subhanehu ve teâlâ bir ayet-i kerimede şöyle
buyurur: Allah'ın subhanehu ve teâlâ bütün Peygamberleri de
sorumlu tuttuğu, Allah'ın vahyettiği esasları in-
"Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk; sanlara ulaştırmak, insanların nefislerinin kö-
onu yüklenmekten kaçındılar, sorumluluğundan tülüklerden ve fücurdan arındırılıp terbiye edil-
korktular. Pek zalim ve cahil olan insan, onu yük- mesi, yerine hayır ve bereketlerle geliştirilmesi,
lendi."  1 insanlara faydalı ilimlerin öğretilmesi. Faydalı
ilimlerden kasıt; Kur'an-ı Kerim ve hikmet
Bu dava, kişiden gerektiğinde anne ve ba- (Sünnet) ilimleridir. Bunun dayanağı, yüce
basını terk etmeyi, eşini ve çocuğunu terk Allah'ın subhanehu ve teâlâ şu buyruğudur: "...
etmeyi, hatta canını bile terk etmeyi size kitabı ve hikmeti öğreten..."
istiyordu. İşte bunlara sabredecek
ve üstlenecek insanları bulup Abdullah bin Yasin, insanla-
eğitmeliydi, bunun sıradan rın sapıklıktan hakka yönlen-
insanların işi olmadığını çok Eğitim bölgesine alınanlar, bir deneme dirmeye gayret etti. Allah'ın
iyi biliyordu. sürecine tabi olurlardı. Deneme "...bilmediğiniz şeyleri sizle-
sürecini de başarıyla geçiren kişiler,
eğitim alanına alınmaktaydı. Bu şartlar
re öğreten..." ayetinden
Çirkinliklere çok fazla ilham alarak insanla-
oluştuktan sonra, Abdullah bin Yasin
bulaşmamış iyi kalpli, güçlü, bu kişilere ders vermeyi kabul ediyordu. rı cahiliyenin, zulumatın
zorluklar karşısında dayanma kör karanlğından Kur'an ve
gücü yüksek insanlar seçilip Sünnet'in nuruna, aydınlığına
alınmaktaydı. Eğitim bölgesine çıkarmak için gayret etti. Onla-
alınanlar, bir deneme sürecine tabi ra, bulundukları zaman dilimi içe-
olurlardı. Deneme sürecini de başarıyla risinde yapmaları gerekenleri gösterdi,
geçiren kişiler, eğitim alanına alınmaktaydı. gelecekte gitmeleri gereken en doğru yolu
Bu şartlar oluştuktan sonra, Abdullah bin bildirmeye gayret etti.
Yasin bu kişilere ders vermeyi kabul ediyor-
du. Öğrenim görmeye hak kazananlar; Kur'an-ı Abdullah bin Yasin'in ribatında öğrencilerine
Kerim, sünnet, tefsir, hadis ve ahkâm dersleri verdiği eğitimin meyvelerini, onların üzerinde
almaktaydılar. ömür boyu görmek mümkündür. İbni Yasin,
kendisine bağlananları daha oluşum dönenim-
Abdullah bin Yasin'in, İslam'a davet ve teb- de iken zikir, Allah'a tevekkül ve eziyetlere sabır
liğ aşamasında, temel hedeflerinden birisi de konularında eğitmişti. Onlara Allah için nefsi
Mülessimin'in kültüründe, kalplerinde ve dü- eğitmeyi, yormayı öğretiyordu ki, yarınlarda zor-
şüncelerinde yer etmiş olan küfür, inkâr ve hu- luk ve meşakkatlerle karşılaşıldığında sarsılmayıp
rafe unsurlarını ortadan kaldırmak ve bunların, dimdik ayakta durmayı ve sabırlı davranmayı
İslam'a sızmasını engellemek suretiyle halkın başarabileceklerdi. Bu eğitimin faidesini, Ebu
İslam inancını korumaktı. Bekir bin Ömer ve Yusuf bin Taşfin'in mücadele
sahasındaki başarılarından görmekteyiz.
Abdullah bin Yasin'in bu merhaledeki çalışma-
larını Kur'an ve Sünnet'in ruhuna uygun oldu- Abdullah bin Yasin özelde kendi bağlılarına,
ğunu söylememiz mümkündür. genelde de topluluklara İslam dininin temel ilke
ve kurallarını, Rabbimizin hükümlerini, istedi-

1. 33/Ahzab, 72 2. 2/Bakara, 151

54
ği ahlak şeklini tanıtmaya ve tebliğe devam etti.
Aynı zamanda İslam'a aykırı kötü âdetlere, örflere
ve hurafelere karşı cesaretle ve kararlılıkla mü-
cadele etti. İslam'ın belirlediği ölçülere uygun
olmayan kişileri, yeni kurmuş olduğu cemaatten
uzaklaştırma konusunda hiçbir tereddüt duy-
muyor, bunu yaparken de hayâ edilmesi ya da
utanılması gereken bir konu olarak görmüyordu.
Abdullah bin Yasin'in eğittiği bu toplumun ileriki
safhalarda yaşantılarına baktığımızda, yaşantıla-
rının her alanında Kur'an'a ve Sünnet'e bağlılığı
görmekteyiz. Hatta devletin kuruluşu sürecin-
de ortaya çıkan eğitim ve öğretimi bir sonraki çalışma alanında işi önemsemektir. Yeni kurmuş
merhale olan cihad ve siyaset çalışmalarının ta- olduğu cemaatten uzaklaştırma konusunda hiç-
mamında da bunu görmek mümkündür. Abdul- bir tereddüt duymuyor, bunu yaparken de hayâ
lah bin Yasin, cemaatlerine katılmak isteyenleri, edilmesi ya da utanılması gereken bir konu olarak
aradığı ölçütlere uygun olması şartıyla ribatına görmüyordu. Kısacası bu birinci aşamada, işi çok
kabul etmekteydi. sıkı tutup zorluklar karşısında sarsılmayıp sab-
retmeleri için gereken eğitimi vermişti. Çünkü
Abdullah bin Yasin, cemaatini kurduktan son- bu grup, Nüve idi, çekirdek kadro idi.
ra yeni katılmak isteyenlere aşırı sınırlandırma
yapmadı, onları bir öncekiler gibi fazla sıkmadı, İkinci aşamada takip ettiği metot, biraz daha
yaptıkları işi severek ve görev bilinci ile yapma- farklı idi. Cemaatini kurduktan sonra, yeni ka-
larını sağladı. Kendi bağlılarına son derece şefkat tılmak isteyenlere aşırı sınırlandırma yapmadı,
ve merhametle yaklaştı. Bu da oradaki davetçi onları bir öncekiler gibi fazla sıkmadı. Çünkü bu
sayısının son derece artmasına sebep olmuştu. aşama, İslam davetini daha çok insana ulaştırma
Hatta onları idare etmek çok zor oluyor bazen de aşaması idi. Burada ise aradığı ölçüler; insanları
aksaklıklara sebebiyet veriyordu, çok kısa sürede küfür, şirk, bidat ve hurafelerden arındırmak ve
bu davetçilerin sayısı iki bine ulaştı. cihad için yeterli sayıya ulaşmaktı.

Dikkat edilirse Abdullah bin Yasin, davet çalış- Abdullah bin Yasin'in gayretli çalışmasının
masına iki aşama belirleyerekten işe başlamıştır: meyvesi: Allah subhanehu ve teâlâ, Abdullah bin Yasin'e
üç öğrenci nasip etti. Bunların her biri, hocaları
1. Aşama: Nüve (çekirdek) kadro oluşturmak. gibi hem ilim ehli hem de liderlik vasıflarına sa-
Kuracağı cemaatin temelini, işte bu çekirdek kad- hipti. Abdullah bin Yasin, bunları öyle güzel ye-
ro oluşturacaktı. tiştirdi ki Murabıtlar, bu şahsiyetlerle altın çağını
yaşamıştır. Bunlar, sırasıyla Yahya Bin Ömer, Ebu
2. Aşama: Sağlam bir şekilde kurulan temel Bekir Bin Ömer ve Yusuf bin Taşfin'dir.
üzerine inşa edilecek binayı tesis etmek, yani
süslemek. Cemaatten Devlete Sancısız Geçiş
Birinci aşamada, Abdullah bin Yasin'in cemaat Başlıktan da anlaşılacağı üzere, Abdullah
fertlerinde aradığı özellikler şöyledir: Cahiliye- bin Yasin kurduğu cemaatini sağlam temellere
sinde çok fazla çirkinliklere bulaşmamış, iyi kalp- oturtmuş, birlikte çalışabileceği, güvenebileceği,
li, güçlü, zorluklar karşısında dayanma gücü yük- emanetin teslim edilebileceği kişileri tespit etmiş,
sek insanlar. Abdullah bin Yasin, daha önceden eğitmiş, ve yeteri sayıya ulaşınca da uygulama
sahip oldukları cahiliye düşüncelerinden, itikadi aşamasına geçmiştir. Zulüm, baskı ve zorlamay-
ve ahlaki sapmalarından arınmalarını, İslam'a ay- la kendi menfaatlarine uygun, dinî hurafelerle
kırı olan eski örf ve âdetlerini terk etmelerini, art insanlara hükmeden Zenate Devleti'ni ortadan
niyetsiz bir kalple, temiz bir gönülle İslam'a gir- kaldırarak büyük bir başarı elde etmiştir. Tered-
melerini onlardan istiyordu. Davetçilerde aradığı düt etmeksizin dinin hükümlerini uygulamıştır.
diğer bir özellik ise Allah'ın hükmünü uygulama Cemaziye'l Âhir
Uygulama Merhalesi; Abdullah bin Yasin, 1436
konusunda, hem kendi yaşantılarında hem de

NİSAN’15 • SAYI: 38

55
Mülessimin'den olan ve küfür, şirk, hurafe ve muş, ehil insanlar tespit edildikten sonra cihad
bidatlerle yaşantılarını sürdüren Senhace ka- ilan edilmiştir. Ve bu inançlı mücahidler, çok yo-
bilelerini İslam'a davet ederken, insanlara hem ğun bir cihad isteği taşıyorlardı. Kendisine itaat
söylemleri, hem de yaşantısıyla güzel bir örneklik edecekleri çok değerli bir liderleri vardı. Ayrıca
teşkil etti. Fıtrata uygun, güzel, temiz bir yaşantı âlimlerden ve fakihlerden oluşan bir şura heye-
sundu. İslam'ı tanıtma (tebliğ) aşamasını başarılı tinin de olması ve bilinmesi, bu mücahidlerin
bir şekilde tamamladıktan sonra oluşum yani mücadele sahasında şevklerinin artmasına sebep
cemaatini kurma aşamasına geçti. Bu aşamada olmuştur.
cemaatini sağlam temel ve ilkelerle oturtmuş,
maddi ve manevi hazırlıkları tamamlamış, bir Abdullah bin Yasin, Zenata kabilesini yenilgiye
sonraki aşama için yeterli sayıya da ulaşmış- uğrattıktan sonra Scilmase'ye girdi. Bölgedeki
tır. Bunun ardından da uygulama merhalesine toplumlarda İslam'a aykırı inanç ve ahlakı izale
başladı. Bu aşamada, Zenate Devleti gibi zulüm, etmek için yoğun bir çalışma içerisine girdi. Son-
baskı ve zorlamayla kendi menfaatlarine uygun rasında yetiştirdiği öğrecilerden birisini, idari
dinî hurafelerle insanlara hükmeden ve bu ya- işleri sürdürmek üzere orada görevlendirdi. İh-
pılanlara razı olan, Allah'ın emirlerine saygı tiyatı da elden bırakmayıp, gelebilecek olası
göstermeyen inkârcı toplumlarla mücadele saldırılara karşı koyabilmek için büyük bir
etti. İslam dininin öğretilerine uygun ordu kurup hazırda tuttu, ardından da
olmayan küfür, şirk, hurafe ve bi- Sahra'ya geri döndü. İbni Yasin'in
datleri ortadan kaldırdı ve bunu düzenli plan ve program çerçe-
cihad düşüncesiyle yaptı. vesinde çalıştığını, hayatının
Abdullah bin Yasin, fethettikleri her alanında görmek müm-
Abdullah bin Yasin, fethet- yerlerde Allah’ın hükümlerini hemen kündür. Bir bölgeyi fethetti-
tatbik ederdi. Daha sonra fethettikleri
tikleri yerlerde Allah'ın sub- bölgelere, naipler ve emirler tayin ederdi,
ğinde orayı kendi hâline
hanehu ve teâlâ hükümlerini bu emir ve naipler, kesinlikle dışarıdan bırakmıyor, bilakis kendi
hemen tatbik ederdi. Daha ısmarlama insanlardan olmayıp, bizzat yetiştirdiği emin ve ehil bi-
sonra fethettikleri bölgelere, kendi yetiştirdiği adamlarından seçerdi. rini bölgede idareci olarak
naipler ve emirler tayin eder- bırakıyordu.
di, bu emir ve naipler, kesinlikle
dışarıdan ısmarlama insanlardan Abdullah bin Yasin ilk olarak,
olmayıp, bizzat kendi yetiştirdiği oluşturma aşamasının sağlıklı bir
adamlarından seçerdi. Örneğin; Yahya şekilde sürdürülüp bir sonraki aşamaya
bin Ömer, Ebu Bekir bin Ömer ve Yusuf planlı bir şekilde geçilmesi için mücadele
bin Taşfin bunlardandır. Ayrıca Yusuf bin Taş- etti. Bu süreç; inanç, fıkıh, aktif mücadele,
fin liderliğindeki Murabıtlar'da da bu durumu düzen ve eğitim alanlarını kapsamıştır. Abdul-
görmekteyiz. Yusuf bin Taşfin, Endülüs'ü Mu- lah bin Yasin bu aşamada, farklı kabilelere davet
rabıtlar Deveti'ne bağladıktan sonra Mağrib'e heyetleri göndermeye başladı. Amacı, insanları
dönmeden önce oğlu Ali'ye, Endülüs'te yapılması İslam'a yönlendirmekti. Yaptığı bu tebliğ çalış-
gerekenleri anlattı. Buna göre bütün idarecileri, ması, çok kısa sürede meyvesini vermiş, Senhace
yargıçları, şehirlerin ve kalelerin yöneticilerini kabilesinin çok sayıda önde geleni, bu sağlam
Lemtune kabilesine mensup Murabıtlar'dan seç- daveti kabul etmiş ve onun etrafında toplanmıştı.
mesini istemiştir.
Murabıtlar'ın başarısı, Allah'ın kendilerine
Planlı Çalışma ve Teşkilat yardımı ile gerçekleşmiştir. Diğer yandan top-
lumu idare görevini âlimlerin, fakihlerin ve da-
Murabıtlar Devleti'ni dikkatli okuyup tahlil nışma kurulunun yürütmesi, başarının bir diğer
ettiğimizde, Abdullah bin Yasin'in düzenli, planlı, sebebidir. Danışma kurulu, 'Ehli Hal ve'l Akd'
programlı ve teşkilatlı bir şekilde hareket ettiği- olarak görev yapmaktaydı. Belirtilen alanlarda
ni görmekteyiz. Mülessimin içinde şirk, küfür, vazifelendirilen kişiler yaptıkları işin ehliydiler.
hurafe, zulüm ve baskının arttığını bilmesine İnce hesaplar yapıyorlardı. Fetvaları dengeliydi.
rağmen hiç acele etmeyip, cihad çağrısının ya- Savaşlara çıkmadan önce bütün ayrıntılarıyla
pılmasından önce gerekli olan maddi ve manevi gerkli planlamaları yapıyorlardı.
hazırlıklar yapılmış, 'Ehli Hal ve'l Akd' oluşturul-

56
Abdullah bin Yasin'in devlet kurmadan önce savaşıp sonunda, o çok arzuladığı şehadete ka-
birçok aşamadan geçtiğini rahatlıkla görebiliriz. vuşmuş oldu.
Bazı aşamalarda zorlanmış, ilerleme sağlamak
son derece yıpratıcı olmuş; bazı aşamalardan Abdullah bin Yasin'in ardından, görevi Ebu Be-
da kendisine tabi olan samimi Müslümanların kir bin Ömer üstlenmiştir. Ebu Bekir bin Ömer
yardımıyla kolaylıkla geçilmiştir. Abdullah bin de Abdullah bin Yasin'in önceden belirlemiş ol-
Yasin ve Emir Yahya bin İbrahim birlikte birçok duğu planları aynısıyla uygulamıştır.
mücadeleye katılmış ve birçok plan yapmışlar.
Ebu Bekir bin Ömer, Mağrib'de fetih çalışma-
Ancak kendi aralarında yapılan hiçbir konuşmayı,
larını sürdürürken, ordunun yarısını, amcasının
kendisine emir gelmedikçe başkasına aktarma-
oğlu Yusuf bin Taşfin'e verdi. Kendisinde kalan
mış, sır tutmasını bilmiştir.
askerlerle güneye yöneldi. Davet, cihad ve ıslah
Abdullah bin Yasin'in düzenli, titiz ve dikkatli çalışmalarını sürdürdü. Şehit olana kadar fetih-
yaşantısını Senegal Irmağı yakınlarında başlatmış lerine devam etti. Onun ardından siyasi ve dini
olduğu eğitim alanında öğrencilerinin fazlaca önderlik vazifesini Yusuf bin Taşfin üstlenmiş
artmış olduğu, kontrlünde zorlanıldığı zaman- oldu. O da mücadele aşamasını bitirip gelişme
larda uyguladığı metottan anlamak mümkün- dönemini başlatmıştır. Böylece Murabıtlar'da
dür. Cemaatini tahripçilerin ve fitnecilerin kötü hem dinî hem de siyasi önderlik, bir şahısta bir-
amaçlarından korumak maksadıyla, kendisine leştirilmiş oldu.
başvuranları eğitim alanına hemen almayıp,
birtakım şartlar belirlemiştir. Çirkinliklere bu-
laşmamış, iyi kalpli, güçlü, zorluklar karşısında
dayanma gücü yüksek insanlar seçilip alınmıştır.
Devlet aşamasına geçince de aynı titizliği gösterip
fethettiği yerlere kendi yetiştirdiği, emin olduğu
kişileri idareci olarak seçmesi de onun titizliğinin
bir sonucuydu.

Abdullah bin Yasin'in Allah'ın dinine davet dü-


şüncesinin en önemli dönemlerini ifade etmiş
olduk. Kendisi İslam'ın tanıtımı (tebliği) en iyi
şekilde yapmış, davet yükünü taşıyacak insan-
ları seçip cemaatini kurmuş, devlet aşamasına
da sancısız bir şekilde geçmiştir. Sonrasında bu
aşamada mücadele etmiş, önceki aşamalarda
olduğu gibi bu mücadele aşamasında da büyük
başarılar elde etmiştir. Mücadele merhalesinde, Cemaziye'l Âhir
savaş meydanında kendisine yakışır bir şekilde 1436

NİSAN’15 • SAYI: 38

57
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

Uhud Savaşı
Ben ve arkadaşlarım da bu savaşta çarpıştığımız
için ganimetlerde hak sahibiydik. Ancak okçuları
beklemeliydik. Rasûl, onlara: ‘Yerinizden asla
ayrılmayın’ demişti. Dünya malı, Peygamberimin
sözüne itaatten daha sevimli olamazdı.
Bulunduğumuz yerde beklemeye devam ettik.

B edir dönüşünde çok yorgun düşmüştük.


Ben ve arkadaşlarım birkaç gün mescitte
buluşamadık. Hatta ben gece boyunca uyuma-
Bu arada kendimi size tanıtmayı unuttum. Be-
nim adım Rafi. Annem , üvey babam ve iki kız
kardeşimle küçük bir evde kalıyorum. Babam
yıp Rasûl'ü izlediğim için o gün ikindi namazı- Mekke'de Peygamber'e ilk inanan kölelerdenmiş.
na kadar uyumuştum. Aslında yataktan çıkma- Daru'l Erkam'da gizlice onunla buluşur, İslam'ı
mamın bir başka sebebi de vardı. Annemden onun ağzından dinlerlermiş. Bu ev çok gizliymiş.
korkuyordum. Ondan izinsiz evden çıkmıştım. Müşriklerden hiç kimse bu evi bilmiyormuş.
Günlerdir de benden hiçbir haber alamamış,
korkmuştu. Beni görünce kızmaya pek fırsatı Peygamberin açık daveti başlayınca müşrikler
olmamıştı. Bedir'in mutluluğu onu da sarmıştı. müminlere eziyet etmeye başlamış. En çok da kö-
Eminim bunun acısını çıkaracaktı. leler zarar görmüş bu durumdan. Ama annemin
anlattığına göre yapılan ağır işkencelere rağmen

58
kimse dininden dönmemiş. Babam bu eziyetlere kalmıştı. Orada olan biten ne varsa hiç vakit
dayanamayarak şehid olmuş. Onun şehadeti ile kaybetmeden Peygamber'e bildiriyordu. Bedir
hep gurur duydum. Fakat ne kadar güçlü görün- yenilgisini hazmedemeyen müşrikler, Mekke'ye
meye çalışsam da onu çok özlüyorum. döner dönmez hazırlıklara girişmişlerdi. Nihayet
bir yılın sonunda üç bin kişilik bir ordu hazırla-
Müslümanlar hicret etmeye başlayınca annem mış, Medine'ye doğru yola çıkmışlardı. Abbas bu
de bizi alarak kaçmış Mekke'den. Akrabalarımız bilgiyi de çok kısa sürede Rasûlullah'a bildirmişti.
bırakmak istiyorlarmış bizi. Annemi, sen git oğ-
lumuzun emanetlerini bırak, diyerek tehdit edi- Rasûlullah ashabıyla mescitte istişare etti.
yorlarmış. Annem de bir gece gizlice Medine'ye Allah'a ne kadar hamd etsem azdır. Ben ve arka-
hicret edenlerin peşine takılmış. daşlarım da o sırada mescitteydik. Tüm konuşu-
lanlara şahitlik ettik.
Medine… Ne güzel bir şehir... Tertemiz havası,
sıra sıra hurma bahçeleri, iyiliksever insanları… Rasûlullah: 'Savunma savaşı yapalım. Biz sa-
Burayı ailecek çok sevdik. Medinelilere ensar vaşırken kadın ve çocuklar da çatıların üstünden
deniliyordu. Yardımcı demek ensar. Ama ger- müşrikleri taşlarlar.' dedi. Buna o kadar sevindik
çekten o kadar yardımsever ki bu insanlar, bize ki, artık bize de cihad yolu açılmıştı.
karşılıksız bir ev verdiler. Tek katlı, bahçeli. İh-
tiyacımız olan eşyaları da verdiler. Anneme bir Çarşıdan aldığım zırhımla tek katlı evimizin
de iş buldular. Sonra da bir eş… Ne iyi insanlar… çatısındaydım. Annemin kurutulmuş etleri koy-
duğu bez torbalarına kum doldurarak kendime
Çocukları bile iyi Medine'nin. Hiç yabancılık barikat hazırladım. Önceden hazırladığım taş
çekmedim. Sokağa çıkar çıkmaz benim yaşımda cephanemi de güzelce dizdim. Son hazırlıklarımı
olan tüm çocuklar etrafımı sardı. Hemen tanışıp da yaptıktan sonra artık müşriklere karşı çetin
kaynaştık. Oyunlar oynamaya başladık. Boyum bir savaşa hazırdım. Boyum o kadar kısaydı ki
epey bir kısa olduğu için bana küçük muhacir zırhın sadece başlığını giymem yeterli olmuştu.
diyorlardı. Haberim yok, meşhur bile olmuşum. Bu hâlimle bile müşrikleri ürkütebilirdim. Kesik
İslam'ın ilk şehidlerinden olan adamın oğlu diye baş… Vaaaaaay… Evet, evet. Belki ileride bir ef-
beni birbirlerine tanıtıyorlardı. Çok kısa sürede sane dahi olabilirdim. Ayak sesleri geliyor. O da
can ciğer arkadaşlar olduk. Bizi birbirimize bu ne, bir fısıltı var… İyi dinlemeliyim, belki de bir
kadar yaklaştıran şey, aynı inancı paylaşıyor ol- düşman olabilirdi…
mamızdı.
— Şşşşt ne yapıyorsun Rafi? Yine ayaküstü
• • • • hayal dünyasına daldın. Kendi kendine ne ko-
nuşuyorsun öyle?
Bedir zaferinden kısa bir süre sonra Peygambe-
rimiz ufak seriyeler düzenledi. Bu arada önemli — Eee... Ne..ne hayal mi? Zırhım… Cepha-
istihbaratlar da almıyor değildi. Peygamber'in nem… Çatı… Cemaziye'l Âhir
amcası Abbas, Mekke'de müşriklerle beraber 1436

NİSAN’15 • SAYI: 38

59
— Ya ne zırhı ne cephanesi abicim? Mescitteyiz Yüzümüze dahi bakmadan yanımızdan geçip
hâlâ. Biz neyin derdindeyiz sen neyin? gittiler. Biz daha da hızlandık. Orduya yetişme-
liydik. Üç kişi, üç yüz çürük çarık münafığa bedel
— Niye ne oldu ki? olabilirdik.
— Uyuklarsan ayaküstü duymazsın tabi. Nihayet iman ordusu göründü, Uhud dağını
Rasûl'e yalvardı genç sahabiler. Saldırı savaşı arkalarına alacak şekilde konuşlanmışlardı. Elli
yapalım diye. Uhud eteklerinde olacak çatışma. kadar okçuyu dağa yerleştiriyordu Rasûl. Sesi
Yani şehirde değil… gürdü. Duyuyorduk:
— Hadi ya… Ne de heveslenmiştim. Taş atarak — 'Okçular! Bizi koruyun. Savaşı kazansak da
müşrikleri helak edecektim. kaybetsek de yerinizden ayrılmayın. Ganimeti bö-
lüşsek ya da ölsek, bedenimizi kuşlar kapsa yine
— Ordu hazırlanıyor. Haydi biz de arkaların-
tepeyi terk etmeyin.' diyordu.
dan gidelim.
Anlaşılan okçuların görevi çok mühimdi. İs-
— Yine mi?
lam ordusunu arkadan koruyacaklardı.
— Evet, neden olmasın?
İki topluluk birbirlerine yaklaşmıştı.
Medine'de seferberlik ilan edildi. Rasûl ashabını savaşa teşvik etti. On-
Her yer savaşçı askerlerle doluydu. ların cesaret ve kahramanlık ruhunu
Rasûl'ün evi ve şehrin giriş nokta- coşturdu. Belli ki savaşa dakikalar
larında ani baskınlar için nöbet kalmıştı. Dağın eteklerine tır-
tutuluyordu. Müslümanların mandık. Büyükçe bir kaya-
birliği tam bin kişi idi. Biz İman ordusu yola çıktı. nın ardına saklandık. Artık
küçükleri de sayarsanız Uhud yakınlarına doğru savaşı canlı izleyebilirdik.
bin beş. Ama ben ve ilerlediler. Biz de uygun bir takip Beslenme çantamızdaki
iki arkadaşım yine
mesafesindeydik. O da ne? Büyük yiyecekleri önümüze
bir grup bize doğru yaklaşıyordu. koyduk. Birkaç lok-
çürüğe ayrıldık. Ada- Korkuya kapıldık. Ardına
şım Rafi ok atmakta ma- saklanacağımız ne bir ağaç
ma atıştırdıktan sonra
hirdi. Rasûl onu birliğe kattı. ne de bir kayalık vardı. cephaneliğimizi hazırladık.
Semure de ben onu güreşte ye- Buraya kadar gelmişken attı-
niyorum deyince, Rasûl:"Hadi ğımız taş ile bir müşrikin gö-
görelim gücünü." dedi. Gerçekten zünü dahi çıkarsak kârdır diye
de Rafi'yi iki dakikada tuş etti. Onla- düşünüyorduk. Ama itiraf edeyim,
rın arkalarından bakakaldık. İş başa ben ve arkadaşlarım bu sefer biraz
düşmüştü. Yine kendi imkanlarımızla korkuyorduk.
savaşa katılacaktık.
Talha bin Ebi Talha çıktı ortaya. Azılı bir
İman ordusu yola çıktı. Uhud yakınlarına müşrik. Şov yapıyor resmen. Gücüne çok gü-
doğru ilerlediler. Biz de uygun bir takip mesa- veniyor. Var mı aranızdan bana karşı koyacak,
fesindeydik. O da ne ? Büyük bir grup bize doğru diye bağırıyor. Acaba kim çıkacak?
yaklaşıyordu. Korkuya kapıldık. Ardına saklana-
— Allahu ekber. Zübeyir.
cağımız ne bir ağaç ne de bir kayalık vardı. Ulu
orta sahradaydık. Gittikçe yaklaşıyordu kalabalık. — Evet görüyorum. Nasıl aslan gibi sıçradı
Üç yüz kişi kadardı. Yavaş yavaş yüzlerini seçe- gördün mü Hubeyb?
biliyordum. Aman Allah'ım! Bu Abdullah bin
Übeyy bin Selül idi. Münafıkların lideri. Demek — Ayyyyy ben bakamıyorum Rafi. Ne yapıyor?
Rasûl'ü ve iman ordusunu yüzüstü bırakmışlardı.
Hızla şehre yaklaşıyorlardı. Yüzlerinde bir keyif — Ne yapacak, kılıcıyla adamın başını gövde-
vardı. Orduyu terk edişleriyle Müslümanların sinden ayırıyor. Allahu ekber. Ve savaş başladı.
direncini kıracaklarını sanıyorlardı.
Uhud dağı titriyor, yer gök inliyordu. Müslü-

60
manlar Zübeyr'in hamlesiyle coşkun bir sel gibi
müşrikleri önlerine katmış, sürüklüyorlardı. Hep
bir ağızdan bağırıyorlardı:

— Emmet, emmet…(Kureyş helak oldu)

Savaş iyice kızışmıştı. Müşrikler dağın ardın-


dan geçmek için birkaç hamle yapsa da atılan
oklar ve tabi bizim taşlarımız sayesinde geri püs-
kürtüldüler. Attığım onlarca taştan sadece ikisini
isabet ettirmiş olsam da ilk deneyimim olduğu
için yine de başarılı sayılırdım. Müşriklerin san-
cağı çok el değiştirmiş, sonunda yere düşmüştü. zünü dinlemezlerdi? Buna hem şaşırdık hem de
Ve artık hiç kaldıran olmamıştı. Sancağın yerde üzüldük doğrusu. O da ne ?
olması diğerlerinin de cesaretini kırmış, intikam
duygularını dahi unutturmuştu. Silahını bıra- — Aman Allah'ım müşrikler…Atlarıyla arka-
kan kaçmaya başlamıştı bile. Savaşın bu kadar dan saldırıya geçiyorlar. Haydi arkadaşlar taşla-
kolay olacağını ve kazanılacağını tahmin dahi yalıııım…
edemezdik. Hepimiz şaşırmıştık. Oysa daha yeni
ısınmıştık. Artık ıskalamıyor hemen hemen her Halid bin Velid komutasındaki müşrik bir
taşı isabet ettiriyordum. grup sanki bu anı bekliyordu. Mal toplayan
Müslümanları gafil avlamışlardı. Kılıçlarını ora-
Müslümanlar onları kovalamaya başladı, bir ya buraya savuruyor, atlarının ayakları altında
yandan da yerdeki ganimetleri topluyorlardı. Müslümanların bedenlerini eziyorlardı. Kaçan
Müşrikler arkalarına dahi bakmıyorlardı. Bu müşrikler de tekrar geri dönünce Müslümanlar
manzara Müslümanları daha da rahatlatmıştı. arasında büyük bir bozgun oldu. Kaçışanlar, müş-
Artık kovalamaktan vazgeçip ganimetleri top- riklerin arasına karışanlar, birbirini vuranlar…
lamaya yoğunlaştılar. Ben ve arkadaşlarım da Subhanallah... Ne acı bir manzaraydı. Elimizdeki
bu savaşta çarpıştığımız için ganimetlerde hak taşları bırakmış sadece ağlıyor ve Allah'tan yar-
sahibiydik. Ancak okçuları beklemeliydik. Rasûl dım istiyorduk… Hele Nebi'nin öldüğünü söy-
onlara yerinizden asla ayrılmayın demişti. Dünya leyen ses Uhud dağında yankılanınca kılıcıyla
malı, Peygamberimin sözüne itaatten daha se- çarpışanlar da savaştan el çektiler. Artık hiçbir şey
vimli olamazdı. Bulunduğumuz yerde beklemeye duymuyordum. Kulağımda o ses yankılanıyordu
devam ettik. Arkadaşım beni dürterek: sadece… Nebi öldü… Nebi öldü…
Hey heyyy bakın. Bazı okçular aşağıya iniyor. Başka bir sesle irkildik her birimiz:
Ne, hayııır olamaz. Rasûl'ün kesin emri var. Nebi öldüyse siz niye yaşayacaksınız, diyordu…
Nereye gidiyorlar? Enes bin Nadr amca idi bu sesin sahibi… Öyle
bir daldı ki müşriklerin arasına, şehid oluncaya
Nereye olacak ganimet toplamaya. kadar çarpıştı. Biz de yeniden taşlamaya başla-
Hadi biz de gidelim Rafi… dık müşrikleri. Doğru ya, canım Peygamberim
bu yolda hayatını verdiyse biz niye vermeyelim!
Hayır asla olmaz. Siz gidin. Ben canım Pey-
gamberime itaatsizlik yapamam. Tam da bu arada, dağın eteğinde Peygamberi
gördüm sanki. Etrafında dokuz kişi vardı. Göz-
Aman iyi tamam. Eli boş döneceğiz, bize bir lerimi iyice ovuşturdum. Yanlış görüyor olma-
şey kalmayacak… lıydım. Rasûl ölmüştü çünkü. Arkadaşlarıma
söyledim. Evet yanılmamıştım, canım Peygam-
Peygambere itaat edenlerden olma şerefi kalır berimdi o. Müşrikler onu fark etmişti, ölümüne
bize de arkadaşım, dedim ve beklemeye başladık. saldırıyorlardı. Onu koruyanlardan yedisi şehid
olmuştu. Peygamberi müdafaa ederken ölmek…Cemaziye'l Âhir
Peygamber'in sahabisi nasıl olur da onun sö- Ne büyük şeref… Talha bin Ubeydullah ile Sad 1436

NİSAN’15 • SAYI: 38

61
bin Ebi Vakkas amca kalmıştı canım Peygambe- bizi ne zaman ve nerede helake uğratacağı belli
rimin yanında. Biz de boş durmuyorduk tabi… değildi.
Yönümüzü o tarafa çevirdik. Peygamber mü-
dafaasıydı bizim işimiz şimdi. Tekbir getirerek O gün Müminlerden tam yetmiş şehid vardı.
taşlıyorduk müşrikleri. Talha amca öyle savaşı- Kafirler ise yirmi iki ölü bırakmıştı. Medine, şe-
yordu ki parmaklarını kaybetti. Bu gün Talha'nın hidlerine günlerce ağladı…
günüydü. Tek başına Uhud'un destanını yazdı
o… Canı her birimizin canından daha kıymetli
Rasûl'ü korumuştu çünkü. O gün Rasûl'ü koru-
yan beyaz elbiseli, hiç tanımadığımız iki adam
daha vardı. Yıllar sonra bu iki kişinin Cebrail ve
Mikail aleyhisselam olduğunu öğrenecektim… İnsan
suretinde de olsa namlı iki meleği görme şerefine
de erişmiştim.

Müslümanların karşı koyacak gücü kalmadı.


Dağa doğru çekildiler. Müşriklerin hücumu biraz
daha sürdü. Sonra nedendir bilinmez toplanıp
gittiler.

Kısa bir süre Müslümanlar arkalarından ba-


kakaldılar. Bozgunun şokunu atamadılar. Yerde
onlarca şehid vardı. Peygamberin amcası Hamza,
ilk öğretmen Musab bu şehidlerden ikisiydi.

Peygamberin dişi kırılmış, miğferi yüzüne bat-


mıştı. Tedavisi yapıldıktan sonra şehidler arasın-
da dolaşmaya başladı. Hemen kabirler açılarak
defnedildi pak bedenler. Bir kabre iki ya da üç
kişi konuluyordu. Kur'an ezberi çok olanı öne
geçiriyordu Rasûl. O gün kur'an ayetlerini ez-
berleme kararı aldım.

Allah'a hamd olsun yıllar sonra bu hedefime


de ulaştım. Ezberimi yaparken Uhud savaşının
ardından inen ayetler beni çok etkilemişti. Çünkü
yenilginin sebebi, geçmişte işlenen günahlardır
buyurmuştu Allah. Demek ki günahlarımızın

62
Sağlık köşesi Dr. seyfullah islam

D Vitamini ve Güneş
Kemik ve diş gelişimi üzerindeki etkilerinden
dolayı özellikle bebeklerde ve büyüme çağındaki
çocuklarda D Vitamini ihtiyacını karşılamak,
çok önemlidir. Sindirim sistemi için faydalıdır,
bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. Cilt,
pankreas ve kaslar için de yararları vardır. Tiroid
fonksiyonları ve kan pıhtılaşmasının düzenlenmesi
için gereklidir. Sinir sisteminin, bağışıklığın ve
bazı hormonların düzenlenmesinde görev alır.

K ulu Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem Furkan'ı


hak ile gönderen Allah'ın adıyla başlar ve
"Bana şükredin, sakın nimetlerime nankörlük et-
Maalesef bir lekeymiş gibi insanlar kendile-
rine vitamin eksikliğini yakıştırmazlar, gittiği
doktor meslektaşlarımız da bu eksikliği çoğu
meyin."  1 diye buyuran, bize burada yazma ni- zaman düşünmediğinden dolayı gözardı edilir.
metini veren âlemlerin Rabbi Allah'a subhanehu ve Elimizdeki verilerde toplumun %90'ında D vi-
teâlâ binlerce kez hamd-u sena, evvel-ahir bü- tamini yetersizliği tespit edilmiştir. Bu durum
tün salât-u selamlar da Allah Rasûlü Muham- tüm önlemlere rağmen dünyada sık görülen bir
med Mustafa'nın sallallahu aleyhi ve sellem, âlinin ve
sağlık sorunudur. Bu ise vücut dengesini bozarak
ashabının üzerine olsun. yüzlerce hastalığa karşı vücudu açık hâle getirir.
D vitamini; gıdalardan çok az bir miktarda alınır,
D vitamini; vücutta birçok sistem üzerinde bunlar balık, doğal süt ve yoğurttur. Balık yeme
aktif etkisi olan, eksikliğinde birçok hastalığın kültürü genelde fazla olmadığı için ve doğal süt,
görüldüğü ve bundan dolayı da artık vitamin yoğurt bulmak zor olduğundan, az miktarda
olarak değil, daha çok vücut için mutlak mad- bile alınamıyor. Batı ülkelerinden bazılarında
delerden olan bir hormon olarak adlandırılmaya eksikliğe önlem amacıyla ürünler vitamin D ile
başlanmıştır. D vitamini gıdalarla çok az mik- zenginleştirilmiş olarak piyasaya sürülmektedir.
tarda alınabilir, %90'ı güneş ışınlarının deriye
etkisiyle oluşur. Neredeyse tüm doku ve organlar çalışması sı-
rasında aktif D vitaminini tüketir. Önceleri sa-Cemaziye'l Âhir
dece kemiklerin kullandığı zannedilirdi. Ancak 1436
1. 2/Bakara, 152

NİSAN’15 • SAYI: 38

63
günümüzde tüm dokularda VDR 2 bulunduğu ulaşmasına ve hâliyle varolan zararlarının kat
tespit edilmiştir. 2000 civarında gen, normal kat artmasına neden olmuş; bu da neden olduğu
işleyişi için (tüm genlerimizin %10'u) D vita- tehlikeleri arttırmıştır.
minine ihtiyaç duyar. D vitamini ihtiyacınız
karşılanmıyorsa, sürekli hastalıklarla mücadele Deri; güneş ışınlarına bilinçsiz maruziyetten
etmek zorundasınız. D vitamininin tüm doku dolayı suyunu kaybeder, bu da cildin elastiki-
ve hücrelerde önemli görevleri olduğu yeni yeni yetini bozar, sonucunda da kırışıklık, yaşlanma,
anlaşılmaktadır. cildin renginde değişiklik, pigment bozukluğu
denilen çillenme, deri renklerinde bozulma olu-
Güneş ve Sebep Olduğu Hastalıklar şur, bunların hepsi deri hastalıklarına ve ölüm-
Coğrafi konumu nedeniyle güneşin bu toprak- cül sonuçlar doğuran melanoma/deri kanserine
lara etkisi dünyadaki birçok ülkeye nazaran daha adeta davetiye çıkarır.
fazla olmasına rağmen toplumun %90'ında D Melanom, son yıllarda dünyada giderek artı-
vitamini eksikliği bulunmaktadır. Bunun böyle yor. Yılda yüzde 4.3'lük bir artışla bütün kanser
olmasında birçok faktör rol almaktadır. Bunun türleri arasında en hızlı artan kanser türü olma
da en önemli sebepleri güneşten eskisi kadar yolunda ilerlemektedir.
yararlanamamamız ve güneşin sandığımız
kadar masum olmaması... Asırlar önce Efendimiz sallallahu aleyhi ve
sellem UV ışınlarının zararlarına dik-
Güneş her ne kadar insanoğlunun katleri çekmiştir.
vazgeçilmezi olsa da bilinenin aksine
güneş tıp dünyasının çaresiz kal- Cafer b. Muhammed, baba-
dığı bir çok duruma sebep ola- sından, o da dedesinden radıyal-
Deri; güneş
bilmektedir. Bunun temelinde lahu anhum Rasûlullah'ın sallallahu
ışınlarına bilinç-
yatan sebep ise insanoğlunun siz maruziyetten dolayı aleyhi ve sellem şöyle buyurduğu-
kendi elleriyle dünyayı suyunu kaybeder, bu da cildin nu nakleder:
ifsad etmesi; kentsel elastikiyetini bozar, sonucunda
ve endüstriyel hava da kırışıklık, yaşlanma, cildin "Ey Ali! Güneş'i kar-
kirliliğidir. renginde değişiklik, pigment şına alıp oturma! Zira
bozukluğu denilen çil-
Güneş'in karşısında otur-
lenme, deri renklerinde
Kaynağı Güneş olan Ult- mak hastalıktır. Onu arkana
bozulma oluşur.
raviyole (UV) ışınları; UV-A , alman (sana temas etmesinden
UV-B ve UV-C olarak 3'e ayrı- kaçınman) ise şifadır."  3
lırlar. Günümüzde güneş ışınlarına
yani ultaraviyole (UV) radyasyonuna Aişe annemiz radıyallahu anha şöyle
maruz kalmanın, hücre DNA'sını bo- nakletti:
zarak ve bağışıklık sistemini baskılaya-
rak başta deri kanserleri olmakla beraber "Güneşte su ısıttım, abdest alması için onu
birçok hastalığa neden olduğu yapılan çalış- Rasûlullah'a getirdim, şöyle buyurdu: 'Ey Aişe!
malar sonucu kanıtlanmıştır. Böyle yapma! Çünkü böyle bir su insanların be-
yaz hastalığına sebebiyet verir.' "  4
Hikmeti ilahi olarak ozon tabakasından UV-
C'nin tamamına yakını, UV-B'nin ise %80-90'ı İmam Şafii'de rahimehullah direkt güneş ışınları-
yeryüzüne geçememektedir. Ancak 1970'li yıl- na maruz kalarak ısıtılmış su ile abdest almayı
ların başlarında insan yapımı olan bazı kimya- mekruh görmüştür. 5
salların atmosferin tabakalarından stratosferde
Güneşin bilinçsiz maruziyeti, derinin yapısına
ozon gazının parçalanmasına neden olması, at-
zarar verdiğinden D vitamini sentezindeki yolak
mosferin bu faydasını engellemeye başlamıştır.
bozulur. Güneşte kalma süresi ne kadar uzarsa,
Bu durum, ozon tabakasına ciddi zararlar ver-
miş, UV ışınlarının dünyaya gittikçe daha çok
3. İbni Hacer el-Askalani, Metalibu'l Aliye.
4. Taberani, El-Mu'cemu'l Evsat
2. Vitamin D reseptörleri 5. El-Umm

64
D vitamini üretimi de o kadar düşüyor. psikolojisi üzerine etkileri ve bazı deri hastalık-
larında da faydalı etkileri vardır.
Buradan anlaşılıyor ki; güneşten sağlıklı bir şe-
kilde yararlanmak, güneşe çok maruz kalmakla Yeni çalışmalarla D vitamininin ciddi eksik-
ilgili değildir. Güneş ışınlarından bilinçli bir şe- liğinde ayrıca; nörolojik bir hastalık olan MS 6,
kilde faydalanılması D vitaminini en üst düzeye romatizmal eklem iltihabı, tip 1 diyabet, bunama,
çıkarırken, fazlası ise seviyesini artırmayıp za- kan kanseri ve kolorektal/bağırsak kanseri dahil
manla da üretimini azaltmaktadır. belirli kanser türleri gibi, bağışıklık sistemiyle
bağlantılı hastalıklara yatkınlığa yol açtığına dair
Güneş ışınlarından UV-B diye adlandırılan bazı bulgular elde edildi.
ışın, vitamin D'nin en önemli kaynağı olduğun-
dan dolayı tamamen zararlı etkiler taşımazlar. Eksikliği; Kemiklerde mineralizasyonu boza-
Vitamin D'nin sağlık üzerinde olumlu etkilerinin rak; kemik ağrılarına ve ileri yaşlarda sık görü-
olabilmesi için vücutta yeteri kadar bulunma- len kemik erimesine 7 sebep olur, bazı kanserlere
sı gerekmektedir. Bu, bize güneşten tamamen yakalanma riskini arttırıyor, kanserli hücrelerin
kaçınmamız gerektiğini değil güneşten bilinçli daha hızlı yayılmasına neden oluyor. Hipertan-
yararlanmamız gerektiğini gösteriyor. siyon, kalp yetmezliği, kalp krizi, beyin felçleri,
parkinson ve alzheimer hastalıklarının görülme-
D vitamini eksikliğini önlemek için güneşten sinde ciddi rol almaktadır.
bilinçli istifade etmek, D vitamini içeren gıdaları
tüketmek ve gerekli durumlarda ilaç takviyesi Çocukluk döneminden itibaren D vitamini
çok önemlidir. eksikliğinin olması; astım, sinüzit ve alerjik has-
talıklar, epilepsi 8 ve otizm gibi birçok hastalıkla
Vitamin D'nin Etkisi ve Eksikliğinin ilişkilendirilmiştir.
Sebep Olduğu Hastalıklar
Tüm bunlar bize vitamin D'nin vücutta komp-
D vitamini vücutta; besinlerden alınan kalsi-
leks bir mekanizmaya sahip olduğunu gösterir.
yum ve fosforun emilimini düzenleyerek kemik-
Bu derece önemli ve sık görülen bir durumu göz
lerin ve dişlerin güçlenmesini sağlar. Kemik ve
ardı etmek gibi bir lüksümüzün olmadığını be-
diş gelişimi üzerindeki etkilerinden dolayı özel-
lirtmek istiyorum. Herhangi bir hastalığımızın
likle bebeklerde ve büyüme çağındaki çocuklarda
olmadığını düşünmemiz veya var olan bir has-
D Vitamini ihtiyacını karşılamak çok önemlidir.
talığımızı D vitaminiyle ilişkilendiremememiz,
Sindirim sistemi için faydalıdır, bağırsakların dü-
D vitaminine ihtiyacımızın olmadığı anlamına
zenli çalışmasını sağlar. Cilt, pankreas ve kaslar
gelmez.
için de yararları vardır. Tiroit fonksiyonları ve
kan pıhtılaşmasının düzenlenmesi için gereklidir.
Sinir sisteminin, bağışıklığın ve bazı hormonla-
6. Multipl skleroz
rın düzenlenmesinde görev alır. Ayrıca hastalık Cemaziye'l Âhir
7. Osteoporoz 1436
etkeni mikroorganizmaların yok edilmesi, insan
8. Sara

NİSAN’15 • SAYI: 38

65
D Vitaminin bulunduğu gıdalar: Kan testiyle kandaki değerlerine bakıldığında;
25(OH)D3 düzeyi,
- Yağlı balıklarda (somon, karides, uskumru,
ton balığı) 20 ng/mL'den düşük ise D vitamini eksikliği,

- Sakatat (özellikle karaciğer) 20 ile 30 ng/mL arasında ise D vitamini ye-


tersizliği,
- Yumurta sarısı
30 ng/mL'den yüksek ise yeterli düzey (tercih
- Patates edilen aralık 50-80 ng/mL) ve
- Tereyağı
150 ng/mL'den yüksek ise D vitamini intoksi-
- Peynir, süt ve süt ürünleri kasyonu (zehirlenmesi) olarak kabul edilmek-
tedir.
- Mantar
Vitamin D kan düzeyi eksikliği ve yetersiz-
- Kakao liğinde, mutlaka ilaç olarak alınması gerekir.
D vitamini ilacı koyun yününden doğal yol-
D vitamini takviyesi alması gerekli larla elde edilen bir ilaç olması hasebiyle
olanlar: bilinen klasik ilaçlardan farklı olarak
daha rahat kullanılabilir. Birkaç farklı
- 50 yaş üzeri kişiler tedavi uygulanmaktadır.
- Hamileler D vitamini kan düzeyi 30 ng/
- Sürekli kemik ve kas ağrısı
Güneş mL'den düşük ise önce replas-
şikayeti olanlar
ışınlarından saat man (yerine koyma) tedavisi
10:00-15:00 arasında başlanmalıdır. Replase
kaçınılmalı ve bu saat
- Düzenli olarak gü- aralığı dışındaki saatlerde ise
edildikten sonra ida-
neş ışınlarından isti- arada cam gibi herhangi bir me tedavisine geçilir.
fade edemeyenler engel olmadan yüz ve el-ayak Belirli dönemlerde
sırtından 15 dakika direkt (yılda bir kere gibi) dü-
- Bağırsaklardan yağ emili- almak yeterlidir. zenli olarak alınan dozajın
mi bozuk hastalar gözden geçirilmesi için kan
düzeyi ölçümü yapılmalı, kan
- Karaciğer/Böbrek hastalığı düzeyinin 50-80 ng/mL olacak şe-
olanlar kilde doz ayarlamasına ihtiyaç du-
yulabilir.
- Mide ameliyatı olanlar
Replasman (Yerine koyma) tedavisi:
- Osteoporozlu (kemik erimesi) olanlar
D vitamini deposunun doldurulması;
- D Vitamini kan düzeyleri 30ng/mL altında
olan herkes. Her hekimin uyguladığı tedavi farklılık göste-
rebiliyor, tavsiye edilen; erişkin biri için Devit3
Öneriler
ampulundan 1 tane kırıp bir parça ekmek üzeri-
Güneş ışınlarından saat 10:00-15:00 arasında ne veya yoğurda tamamen döktükten sonra ek-
kaçınılmalı ve bu saat aralığı dışındaki saatlerde mek veya yoğurt yenir, bu işlem 8 hafta boyunca
ise arada cam gibi herhangi bir engel olmadan haftada bir yapılır. 1 ampul 300.000 ünite/ml'dir. 9
yüz ve el-ayak sırtından 15 dakika direkt almak
İdame tedavisi (Günlük tedavi):
yeterlidir. Ancak Vitamin D kan düzeyi yetersiz
olan bireyler, replasman (yerine koyma) tedavisi
almadan sadece önerilerle kan düzeylerini nor-
9. İlk dozu hangi gün aldıysanız sonraki haftalarda alacağınız dozla-
mal aralığa getirmeleri beklenemez. rıda aynı gün almaya özen gösterin, alamayıp atlattığınız dozları
üst üste kesinlikle almayınız.

66
Eksikliğini giderebilmek için replasman teda- b. Her ne kadar idame tedavi de depo olarak
visinden sonra idame tedaviye geçilir. alınması yeterli olsa da, idame tedavisinin en iyi
alım şekli günlük damladır. Böylece kendinizi
Günlük erişkinde 3000-6000 ünite arasında D daha zinde hissedersiniz.
vitamini alınmasını öneren kaynaklar vardır. Yaş,
kilo, ten rengi, kronik hastalıklar, kullanılan bazı Ama rutin alınan tedavilerin sürekliliğinin
ilaçlar, gibi nedenlerden dolayı kişiler arasında korunamaması dezavantajının olması, günlük
dozaj farklılığı görülür. Diyabet, kalp damar has- damla yerine idame tedavisini de depo hâlinde
talığı, romatizmal hastalıklar, otoimmün, enfek- almamız tedaviyi daha çok uygulanabilir kılar.
siyon, kanser vb. bağışıklık sistemini etkileyen
kronik hastalıklarda vücut D vitaminine daha İdame tedavisini depo yöntemi olan Devit3
çok ihtiyaç duyar. Pahalı Aktif D vitamini prepa- ampulu yukarıda anlattığımız şekilde 2 ayda bir
ratları ancak D vitaminine dirençli raşitizm ve D kırıp içebilirsiniz.
vitamini aktivasyonu yapamayan bazı karaciğer,
12 -25 kg. arasında olanlar 6 ayda bir 1 ampul,
böbrek hastalıklarında kullanılmalıdır. Ayrıca,
vitamin D reseptör duyarlılığı da kişiler arasında 25-38 kg. arasında olanlar 4 ayda bir 1 ampul,
farklıdır. Bu nedenle zaman zaman D vitamini ve
kan kalsiyum düzeyi kontrol edilmelidir. 38-50 kg. arasında olanlar 3 ayda bir 1 ampul,

İdame tedavisi, her gün damla ile veya depo 50 kg. dan büyük olanlar 2 ayda bir 1 ampul D
şeklinde alınabilir. vitamini içebilirler.

a. Günlük damla şeklinde alınması; Eczaneler- 25 kg.'ın altındaki çocuklara D vitamininin


de bulunan D vitamini damlasının, 3 damlasında günlük damla olarak verilmesi tercih edilir. Her
400 ünite D vitamini bulunmaktadır. kilo için 100 ünite uygundur. Kabaca kaç ünite
kaç damlaya tekabül ettiğini şu şekilde hesapla-
Çocuklarda 1 yaşına kadar 400 ünite (3 damla), yabiliriz; 3 damlada 400 ünite, 4 damlada 500
ünite olduğu kabul edilebilir.
1-3 yaş arası 1.000 ünite (8 damla),
Toksik dozlara (zehirlenmeye) bu vermiş oldu-
Replasmanıyla normal düzeylere erişildikten
ğumuz dozlarda ulaşmak çok zordur. Çok fazla
sonra bu düzeyi sürdürebilmek için erişkinlerin
alımlarda ulaşılır. Kanda D vitamini üst sınırı
günde 5.000 ünite, çocukların ise kabaca her 12
120ng/mL kabul edilmektedir. D vitamini kal-
kilosu için 1.000 ünite alması gerekmektedir.
siyumu da aktifleştirir, bundan dolayı ek olarak
Daha pratik ve elverişli olması isteniyorsa, bir kalsiyum takviyesine gerekmez, takviyesi sakın-
vitamin D damla şişesi içerisine 1 ampul D vita- calı da olabilir.
mini kırıp katılır, o zaman güçlendirilmiş olur ve
Ampirik tedavi (çocuk ve erişkinde): Kan dü-Cemaziye'l Âhir
1 damla 1000 ünite içermiş olacaktır. 1436
zeyi ölçülmesi ve takibine gerek duyulmadan

NİSAN’15 • SAYI: 38

67
yapılan tedavidir. Çünkü bu tedavide dozaj, yük- lı yorgunluk ve vücudunda yaygın ağrısı olanlar
leme dozajından daha düşük tutulur. Çocuklar- kanda D Vitamini düzeyini ölçtürüp gerekli du-
da günlük 1000 ünite (D vit damladan günde 8 rumlarda replasman ve idame tedavi almaları
damla), erişkinlerde 3000 ünite (24 damla) alınır. gerekir.
Damlalar bir seferde veya bölünerek alınabilir.
D vitamini eksikliği çok sık görülmektedir.
Vitamin D takviyesi alanlar, başka D vitamini Dünyada en az bir milyar insan, Türkiye'de ise
içeren ilaçları almamaya veya dozunun toksik her 10 insanın 9'unda bu durum vardır. Özellikle
etki oluşturma ihtimalini göz önünde bulun- çocuklar, yaşlılar ve hamileler gibi risk grupla-
durarak hekime danışmayı ihmal etmemelidir. rında mutlaka takviye gerekmektedir. Güneşten
Ampirik tedaviye başlamadan önce var olan ek- faydalanma durumu günün şartlarından dolayı
sikliğin giderilmesi için önce depoların doldu- sınırlı olan Müslüman bayanların, evden çıkama-
rulması gerekir. yacak durumda olan yaşlı ya da hastaların ve yeni
doğan bebeklerin, hassaten ilim talebelerinin, ge-
Tedavinin kısa vadede görülen olumlu etkileri; rekirse hekim kontrolünde takviyesi, güneşten
bilinçli bir şekilde arada cam gibi herhangi bir
Vücutta kemik-kas ağrıları
engel olmadan balkondan veya açık pencereden
Yorgunluk bile olsa güneşten faydalanmaları ve D vitamini
içeren gıdaları tüketmeleri gerekir.
Gribal enfeksiyonlara sık yakalanmak
Davamızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah'a
Stres-Depresyon hamd etmektir.

Uyku bozuklukları, Horlama

Öğrenme ve algı güçlüğü

Metabolizmanın yavaş olması ve bir türlü fazla


kiloların verilememesi

Açıklanamayan vücut kaşıntıları, gibi rahat-


sızlıkların D vitamini tedavisinden sonra 2-4 ay
gibi bir sürede iyileştikleri çok sık görülmektedir.

Sonuç

D vitamini eksikliğinde özellikle vücutta böl-


gesel veya genel kas güçsüzlüğü ve ağrı olur. D
vitamini açısından risk faktörü taşıyanlar, devam-

68
Ayın Kitabı Veysel Türk
veyselturk@tevhiddergisi.com

Müslümanların Emirlerine Karşı Sorumlulukları


Ebu Hanzala

Kitap: Müslümanların Emirlerine Karşı So- hiçe sayıldığı beldeler, bu beldelerdir. Yine bü-
rumlulukları tün Müslümanlar, şunu da bilmektedir; Bizim
problemimiz sayısal çoğunluk, güç, teknoloji vs.
Yazar: Ebu HANZALA
değil, birlikte hareket edememe, yani vahdettir.
Yayınevi: Furkan Basım Yayınevi Tarihin hiçbir döneminde emirsiz vahdet olma-
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsus- mıştır. Allah Rasûlü, üç kişinin yolculuk hâlinde
tur. O'na hamd eder. O'ndan yardım dilerim. dahi emirsiz hareket etmemelerini emretmişken,
Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik ederim. kâfirlerin Müslümanlara karşı tek güç olduğu bir
O, tektir ve ortağı yoktur. Yine şehadet ederim dönemde, onca Müslüman emirsiz nasıl bir araya
ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, O'nun kulu ve gelir? Müslümanların bir araya gelememesi, hep
Rasûlüdür. ihtilaflı ve göreceli meselelerden dolayıdır. Emir,
bu tür problemleri ortadan kaldıran ve Müslü-
"Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde manlar arasında vahdeti sağlayan bir otoritedir.
korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin."  1 İslam'ın gayesi, insanlara dünya hayatında huzur
ve güven ortamı sağlamak ve bu ortam sağlandık-
Bu ay, 'Sorumluluk Serisi'nin ikinci kitabı olan tan sonra yegane otorite olan Allah'a kulluk ile
'Müslümanların Emirlerine Karşı Sorumlulukları' ahirette de ebedî mutluluğa ulaştırmaktır. Ve tüm
isimli eseri tanıtacağız. Geçen sayımızda belirt- bunlar, bir emirin varlığı ile mümkün olabilir.
tiğimiz gibi 'Sorumluluk Serisi' tevhiddersleri. Bugün Müslümanların bir emire olan ihtiyacı o
com'da yayınlanan ve Ebu Hanzala Hoca tara- kadar önemlidir ki, dünyalık hiçbir güç ve tek-
fından yapılan şerhin yazı formatına dökülüp, noloji, bu ihtiyacı gideremez. Gerek yaşadığımız
derlenmiş hâlidir. coğrafyada, gerek dünyanın çeşitli beldelerinde
Kitabımız, bugün ümmetin ihtiyaç duyduğu, çok azınlıkta olan Müslümanların bir emir et-
kendisinin yokluğu ile birçok mefsedetin ortaya rafında birleştiklerinde Allah'ın izni ile ne tür
çıktığı, varlığı hâlinde ise birçok problemi çöze- çalışmalar yaptıkları Müslümanların malumudur.
cek olan emirlik müessesi ve emire karşı bireyle- Onun içindir ki bu yüce dinin sahibi "Allah'a,
rin sorumluluklarından bahsetmektedir. Rasûlüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat
edin" buyurmaktadır. Eğer, Allah'ın bu emrinin
Müslümanların malumudur ki İslam coğrafya- gereğini yerine getirirseniz, nice az toplulukların
sı, en çok kan ve gözyaşının olduğu beldelerdir. çok topluluklara galip geldiğine tarihin şahitlik
İnsanların; can, mal, nesil ve ırz emniyetlerinin ettiği gibi sizler de şahitlik edeceksiniz.
Cemaziye'l Âhir
Davamızın sonu, Allah'a hamd etmektir. 1436
1. 3/Âl-i İmran, 102

NİSAN’15 • SAYI: 38

69
70

You might also like