Professional Documents
Culture Documents
Tevhid Dergisi, Sayı 46
Tevhid Dergisi, Sayı 46
Rebîu'l-Ahir 1437
Şubat '16 SAYI: 46
Bu ay Hoca’mızın önceden kaleme aldığı ‘İcmanın Nasla Çatışması Durumunda İzlenecek Metot’
başlıklı yazısını yayımlamayı uygun gördük. Bu yazısında icma konusundaki bazı yaklaşımların
hatalı olduğunu, icmanın -genel olarak- Kitap ve Sünnet’in önüne geçirilmemesi gerektiğini şer’i
olarak izah etmeye çalışılmıştır. Şöyle ki;
Usul alimleri, genelde, deliller sıralamasında ‘icma’yı delillerin ilki olarak zikretmişlerdir. ‘Araştı-
ran müctehid veya fetva verecek müftü, önce icmaya bakmalıdır. Şayet konu hakkında icma varsa ona
yönelmeli, Kitap ve Sünnet’e bakmamalıdır’ demişlerdir.
Fakat Allah Rasûlü'nün ve sahabenin delil sıralamasında icma, Kitap ve Sünnet’ten sonra geldiği
için, icmayla sabit olan hükümlerin ifade ettiği kat’iyet ve zanniyet ihtilaflı cinsinden olması nede-
niyle; ‘İcma ile nas çakıştığında, nas icmaya mukaddemdir’.
Bu durumdan istisna kılınabilecek tek suret; delil olarak senedi ihtilaflı olan ya da delaleti nesh,
tevil, tahsis gibi bir durumla karşı karşıya olan naslardır. Ancak delalet veya subutunda problem
olmayan naslardan herhangi biri icmayla çakışırsa nas öncelikli olandır.
Bir de unutmadan… Bu ay çok sevindiğimiz bir haber aldık. Hoca’mızın çocuğu dünyaya geldi.
Tevhid Dergisi ailesi olarak Hoca’mız ve ailesi için; kendilerine bahşedilen dünya meyvesinin İslam
yolunda muttakilere önder, cebbar olmayıp anne-babasına itaatkâr ve salihler zümresinden olan bir
evlat olmasını niyaz ediyoruz.
Satış Noktaları İstanbul: Tevhid Kitabevi, Hürriyet Mh. Cumhuriyet Cd. No: 3 Bağcılar/İSTANBUL | 0 (545) 762 15 15
Bursa: İkra Kitabevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No:17 Nilüfer/BURSA | 0 (532) 138 02 42
Diyarbakır: Tevhid Kitabevi, Kaynartepe Mh. Gürsel Cd. No: 90/A Bağlar/DİYARBAKIR | 0 (541) 857 34 20
Konya: Tevhid Kitabevi, Sarıyakup Mh. Burhandede Cd. No: 28/A Karatay/KONYA | 0 (553) 513 48 48
Üç Günüm
Bir ferman indi semadan. Başı zahmet, sonu rah-
met. Bir yel esti hikmet diyarından. Biraz şefkat
biraz meşakkat… Zahmetin içinde rahmet yara-
tan, zorluk içinde kolaylık kılan, hüzün içinde
sevinç yaratan Rabb'ime sonsuz hamd olsun.
Allah'ın Adıyla...
Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun. alacağını söyledi. Bir şaşkınlık oldu haliyle.
Benzer bir sahneyi aylar öncesinde yaşamıştık.
Es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve bera- Sukunet içinde hayatımızı sürdürürken yine bir
katuhu. başgardiyan Enes Hoca'nın sevkinin Ankara'ya
çıktığını haber etmişti. İlk başta insan inanamı-
Kıymetli kardeşim! Seni muhabbetle kucak-
yor ya da inanmak istemiyor. Yarım saat içinde
lıyor avf ve afiyet içinde olmanı temenni ediyo-
hakikat anlaşılınca inansan da inanmasan da yola
rum. Allah'a hamd olsun ben iyiyim. Durumumu
koyuluyor, kardeşlerinden ayrılıyorsun. Bakanlık
merak etmişsin. Tafsilatını aşağıda yazacağım.
'Güvenlik gerekçesiyle' benim sevk edilmeme karar
Her şeye rağmen ben iyiyim ve Allah'a hakkıyla
vermiş. Bu içerikte bir yazı yollamışlar kaldığım
hamd ve şükür etmeye beni muvaffak kılması
cezaevine. Bu kağıtla beraber bizim yolculuk se-
için duacıyım..
rüvenimiz başlamış oldu.
15 Ocak Cuma günü kardeşlerle beraber ikindi
Ben de hazırlıklara başladım. Hasan abi bu ara-
namazını kıldık. Herkes odasına çekildi. Hasan
da yemek hazırlamış. Allah eksikliğini gösterme-
abimizin akşam yemeğini hazırlayacağı saate ka-
sin bir annenin evladına baktığı gibi bize baktı bu
dar 16.30 odamızda oturuyoruz. Kimimiz ak-
sürede. Sofrada var olan bir şeyden yememişsem
şam zikirleriyle meşgul oluyor, kimimiz vereceği
'Hocam bundan yemediniz!' diyerek yememi sağla-
Kur'an ezberini hazırlıyoruz.
dı. Ben de bu durumlarda 'Annem gibisin Hasan
Koğuş kapısı açıldı. Başgardiyan beni istiyor. abi!' diyor tebessüm etmesini sağlıyordum. Hoş,
Çıktım. Bizim bölümle ilgilenen baş efendi sev- cezaevinde bundan ötesi de pek olmuyor.
Rebîu'l-Ahir
kimin çıktığını, yarım saat içinde askerin beni 1437
Kardeşlerle vedalaştım. Her zamanki gibi duy-
Şubat'16 • SAYI: 46
5
gusal bir ortam oluştu. Cezaevi ayrılıkları öyle talebesi olarak, en ilginci buydu diyebilirim. Biz
olur genelde. Kendinden bir parçanın koptuğunu araçta dört kişiyiz, herkes iyi bir gülmüştü. Sonra
hissedersin. Yeni adresimi de öğrendim 9 nolu arkadaş devam etti 'Allah rahmet etsin Müslüm
Silivri Cezaevi. Yani aynı mahallede ev değiş- Gürses, Allah selamet versin Bayhan vardı' diye.
tirmek gibi bir şey. Aynı kampusün içinden, 4 Galiba bizleri İslami davadan görünce aklına
nolu L tipinden, 9 nolu cezaevine geldik. Eminim gelen herkese rahmet okumak istedi. Bu arka-
senin de dikkatini çekmiştir. Yeni adresin tipi daşın sohbetine doyum olmaz. Hukuk felsefesine
yok. Yazmayı unutmuş falan değilim. Bu dokuz dair yaptığı yorumlar var ki, eminim yanımızda
nolu tipsiz bir cezaevi. Zaten bu mektubun ka- hukuk fakültesi öğrencisi olan arkadaşımız üni-
leme alınmasını gerektiren iki mesele var. Biri 9 versitede bu kalitede yorum duymamıştır!
nolunun tipinin olmayışı, diğerini de yemekten
sonra tatlı niyetine sona doğru anlatacağım. Bu istisna yolculuk dışında genelde ring yolcu-
lukları zahmetli olur. Bu son yolculuk kısa olsa
4 nolu cezaevinde iki adet kitaplık yaptırmış- da arabada bir tek ben vardım. Tadını çıkarayım
tım. Kurum atölyesinde. Acaba bu kitaplıkları demeye kalmadan yeni adresimize ulaştığımızı
oraya götürebilir miyim diye düşündüm. Baş- anladım.
gardiyana sordum. 'F tiplerinde kitaplık olmu-
yor, dışarıdan getirince bir ihtimal alıyorlar. Arabadan indik. Tam içeri gireceğiz. Asker,
Bir arayıp sorsanız.' dedim. Tabi, sadece komutanı uyardı. 'Bekleyin diyollar gomuta-
siyasiler kaldığından biz 9 nolu F tipi nım' dedi. Komutan sinirle 'Tabi burası
diye biliyoruz. 'Olur arayalım' dedi ayrı bir Cumhuriyet canım, hiçbir yer-
başefendi. Yanında bulunan kıdem- de beklemek yok, burada bekleyeceğiz'
li gardiyan itiraz etti. 'Abi oranın dedi. Cümle içindeki canım ifadesi
vahyin rehberliğinde
6
Kapıda şunu alamayız, bu olmaz, bunda de-
mir var… O kadar şeye olmaz dediler ki, bir ara
'bunlar niyeti bozdu, beni de almayacaklar içeriye'
dedim içimden. 'Sen de bu cezaevine elverişli değil-
sin' diyerek eski yerime gönderecekler herhalde
dedim. Ama nafile. Beni itinayla alıp, odama
teslim ettiler.
Şubat'16 • SAYI: 46
7
ya çoook yüksek güvenlikli diye. Ee şimdi ben
Bu günlere sabredecek, yarınlara sana sorayım Bra-ı aziz! Daha doğduğu ilk gün
güvenlik duvarına takılan bu çocuk ilerde güven-
yakinen inanacak, iman ve lik güçlerini meşgul etmesinde ne yapsın! Birde
salih amelle Rabb'imizin bizden diyorlar 'bu çocuklar niye böyle oluyor?'. Doğdu-
istediklerini yerine getirmek ğu ilk gün böyle muamele gören çocuk, elbette
için çabalayacağız. Eksiklerimiz büyüyünce biraz başınızı ağrıtacak beyler! Hem
yapacak bir şey yok. Biraz da genetik. Baba , Dede,
olacak elbet. O zaman tevbeye, ata mesleği diyelim.
istiğfara, aczimizi ve fakrımızı
Çocuğun resmini vermediler, ama hiç gözü-
Rabb'imize arzedip ona yöneleceğiz.
mün önünden gitmiyor oğlum. Artık birazda
Birbirimize çok dua edeceğiz. onun için sabır gösterip, dişimizi sıkacağız.
Şüphesiz akıbet muttakilerindir.
Değerli yol arkadaşım!
Muhtemelen aklına gelmiştir. 'Hoca çocuğu
Cuma günü kapı açılıp sevk olduğu söylenince, kime benzetti acaba?' ilk gördüğümde kayınba-
rüyanın ikinci ayağı da çıkıyordu. Tevafuk bu bam geldi aklıma. Niyedir bilmem ona benzet-
ya! 15 Ocak bizim dosyanın tutukluluk görüşme tim. Ama sonra hayalimde farklı rötuşlar yapınca
günü. Dedim Allah'ın izniyle iki kardeş tahliye bana benzedi. Erkek tarafı adeti de yerine gelmiş
olur. Odayı boyatmak isteyen abi de yeni boyat- oldu. Erkek tarafı çocuğu kendilerine, kız tarafı
tığı odada biraz daha istirahat eder. da kendilerine benzetir ya! Ben bu tartışmaları
pek görmedim. Amma biraz yanağından, biraz
Cumartesi akşamı avukat var diyince, bununla
alnından biraz burnundan kırpınca 'aynı ben'.
ilgili görüşmeye gelmiştir diye düşündüm. Avu-
kat mahaline gittim. Avukat Bey'in yüzü gülüyor. Maşallah barekallah 4 kilo 270 gr. doğmuş.
Dedim inşaallah umduğumdan fazla kardeş çık- Boyu 53 cm. Fotoğrafta bayağı heybetli görünü-
mıştır. Bizim rüya varsın yanılsın! Sorun olmaz. yor. Yakışıklılığına söyleyecek söz yok tabi. Kirpi
Şeyh rüyası değil ya, o kadar yanılma payı olur. yavrusunu pamuğum diye severmiş ya! Benim-
ki de öyle oldu. Olsun, olsun. on yıldan sonra
Çok güzel bir haber aldım. Oğlum dünyaya
normaldir.
gelmiş. Muhammed Hanzala olmuş. Tam on yıl
yüzümü semaya çevirip durdum. İçin-için, gizli Bugün Pazar. Çok güzel yağmur yağıyor dışa-
gizli, kimi açıktan, kimi secdede, kimi gece, kimi rıda. Yağmurun altına durdum. 'Henüz Rabb'inin
kunutta hep Allah'tan bir evlat istedim. Bu dua- yanından ayrılmış rahmete' dokundum. Dün
larımla bedbaht olmayacağımı, Zekeriya aleyhisselam rahmet haberi aldım, bugün semadan rahmet
gibi, İbrahim aleyhisselam gibi yüzümün güleceğini yağdı. Yarınlarımızda rahmet olacak inşaallah.
bildim. Daha evliliğimin ilk yıllarında kapımı ça- Yakın veya uzak. Bugünlerin anı olarak kaldığı,
lıp 'Üzülme. Allah seni bir çocukla rızıklandıracak' sabrımızın ecrini bizzat Rahman'dan aldığımız
demişti Büyük İmam. Rüyamda İmam Ahmed'i günler gelecek. Tüm ayrılıklar vuslata, tüm hü-
görmüştüm. Bana böyle demişti. Allah'a hamd zünler sevince, tüm zahmetler rahmete dönecek.
olsun, dualarımın neticesini aldım. Resimleri de Yüzlerimiz aydın olacak. Ne geçmişin hüznü, ne
gelmişti yavrumun. Allah'a hamd olsun. geleceğin korkusu olacak. Sedirler üzerine yas-
lanmış, kalplerinden kin ve düşmanlık çıkarılmış,
Bir ferman indi semadan. Başı zahmet, sonu
bu günleri yad eden El-Kerim olanın misafirleri
rahmet. Bir yel esti hikmet diyarından. Biraz şef-
olacağız.
kat biraz meşakkat… Zahmetin içinde rahmet
yaratan, zorluk içinde kolaylık kılan, hüzün için- Bu günlere sabredecek, yarınlara yakinen ina-
de sevinç yaratan Rabb'ime sonsuz hamd olsun. nacak, iman ve salih amelle Rabb'imizin bizden
istediklerini yerine getirmek için çabalayacağız.
İtiraf etmeliyim ki resimleri gördüğümde ağ-
Eksiklerimiz olacak elbet. O zaman tevbeye, is-
lamamak için kendimi çok zorladım. Alt duda-
tiğfara, aczimizi ve fakrımızı Rabb'imize arzedip
ğımın iç kısmını ısırmaktan yara yapmışım. Tabi
ona yöneleceğiz. Birbirimize çok dua edeceğiz.
odama döndükten sonra rahat rahat ağladım da
Şüphesiz akıbet muttakilerindir.
sevindim de. Fotoğrafları içeri almadılar. Dedik
8
Başyazı
Başlığın anlaşılması konunun anlaşılmasına Usül ilminin başlıca konularından olan tearud
yardımcı olacaktır. Başlıkta zikrettiğimiz anahtar ve tercih, usul kitaplarından araştırılabilir. Bizim
kelimeler; nas, icma ve bunların çatışmasıdır. konumuz bununla alakalı olsa da, bizler daha
ziyade nas ile icmanın çatışması babını incele-
Nastan muradımız; Allah'ın subhanehu ve teâlâ kela- yeceğiz.
1. Silivri Cezaevi'nde bulunan Hoca'mızın yüksek güvenlikli yere sevk Allah'tan subhanehu ve teâlâ Hoca'mıza ve esaret altındaki tüm Rebîu'l-Ahir
olması ve bazı aksaklıklar sebebiyle bu ayki Başyazı'yı Hoca'mı- Müslümanlara hayırlı bir çıkış kapısı nasip etmesini diliyor ve
zın önceden kaleme almış olduğu 'İcma' ile ilgili yazısına ayırdık. eksikliklerimizi gidermesi için O'na sığınıyoruz.
1437
Şubat'16 • SAYI: 46
9
Bazı kardeşlerimiz konumuzun başlığına ve Deriz ki; müçtehide gerekli olan öncelikle şeri-
içeriğine şaşırabilirler. Çünkü usül alimleri, ge- at gelmeden önce sabit olan nefye dayalı delillere
nelde, deliller sıralamasında (tertibu'l edille) ic- bakmasıdır. (Gazalinin kastı, 'şeriat gelmeden önce
mayı delillerin ilki olarak zikretmişlerdir. 'Araştı- eşyada asıl olan ibahadir' kaidesidir. Yani müçtehid
ran müçtehid veya fetva verecek müftü, önce icmaya öncelikle bu kaideyle amel etmelidir.) Sonra sem'a
bakmalıdır' demişlerdir. Şayet konu hakkında dayalı ve değiştirici delillere bakar. (Sem'a dayalı-
icma varsa ona yönelmeli, Kitap ve Sünnet'e bak- dan kastı; Kitap ve Sünnet'tir. Değiştiriciden kast
mamalıdır. Böyle olunca araştırmamızın sorusu ettiği; asıl olarak mübah olan şeyler şeriatın getir-
diği hükümlerlerle beraber değişikliğe uğramıştır.
olan İcma ile nas çakışırsa sorusu boşa çıkmış
Bundan Kitap ve Sünnet'in delillerine değiştirici
olur. Çünkü konu hakkında icma olması duru- demiştir.) İlk olarak icmaya bakar. Meselede icma
munda nassa bakmaya dahi gerek yoktur. Ve bu bulursa Kitap ve Sünnet'e bakmayı terk eder. Çünkü
anlayışa göre icma ile nassın çakışması mümkün o ikisi nesh olur ancak icma nesh olmaz. Ümmetin
değildir. Böyle bir durum olması halinde bu, ko- hata üzere ittifak etmeyeceği düşünüldüğünde Kitap
nuyu araştıranın vehmi olarak kabul edilir. Ve ve Sünnet'in hilafına olarak icma kat'i bir delildir.'
nasların nesh edildiği veya nassın zahirinden
anlaşılanın kast edilmediği düşünülerek, tevil Hanbelilerin usül kitaplarından 'Et-Tahbir
icmaya takdim edilir. Şerhu't Tahrir' sahibi şöyle der:
Malikilerin manzum Usulu'l Fı- الكتاب والسنة: قد تقدم أن أدلة الرشع
kıh eseri kabul edilen 'Meraki Es-
Suud' adlı eserde bu konu için
وغريه من األصول، واإلجامع والقياس
ayrılan beyitlerde: Bazı kardeşlerimiz konumuzun başlığına واإلجامع مقدم عليها، املختلف فيها
ve içeriğine şaşırabilirler. Çünkü usül كونه: أحدهام. جميعها لوجهني
رجح عىل النص الذي قد alimleri, genelde, deliller sıralamasında
başyazı
'...Birinci mukaddime delillerin sıralanması hak- ويجب عىل املجتهد يف كل مسألة أن ينظر أول يشء
kındadır.
إىل اإلجامع فإن وجده مل يحتج إىل النظر يف سواه ولو
10
خالفه كتاب او سنة علم أن ذلك منسوخ أو متأول لكون
اإلجامع دليال قاطعا ال يقبل نسخا وال تأويال
'Müctehid, bütün meselelerde ilk olarak icmaya
bakamsı gerekir. Onda bulduğu zaman -Kitap ve
Sünnet’e muhalefet etse dahi- diğerlerine bakmaya
ihtiyaç duymaz. Artık bilir ki, bu ya mensuh, ya da
tevil edilmiştir. Bu durum, icmanın kat'i bir delil
olup, nesh ve tevil kabul etmemesinden dolayıdır.'
'İcma, kati, hatadan korunmuş, masum olanın Allah Rasûlü, Muaz'ı Yemen'e yollarken onunla
(Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem) buna şahitlik et- arasında şu konuşma geçti:
tiğinden dolayı diğer şeri delillerin öncesinde gelir.
Bunların başında mütevatir olan Kat'i İcma gelir. "— Sana bir mesele arzolduğunda nasıl hükme-
Daha sonra âhâd ile sabit olan Nutkî İcma, sonra dersin?
mütevatir olan Sukûtî İcma, sonra da âhâd ile sabit
Muaz:
olan Sukûtî İcma gelir.'
— Allah'ın kitabıyla hükmederim!
Biz Allah'tan subhanehu ve teâlâ yardım isteyerek bu
mezhebin hatalı olduğunu, hak olanın her halü- — Şayet onda hükmü bulmazsan?
karda Kitap ve Sünnet'in diğer delillere takdim
edilmesi gerektiğini anlatmaya çalışacağız. Bu — Allah Rasûlü'nün sünnetiyle hükmederim!
düşüncemizi üç ayrı noktadan ispat etmeye ça-
— Şayet onda da bulmazsan?
lışacağız:
— Kendi ictihadımla hükmederim!
1. Delillerin sıralanmasında icmanın yeri. Allah
Rasûlü ve sahabesinin bu konuda nasıl davran- Allah Rasûlü bu cevaptan memnun oldu. Ve elini
dığına bakacağız. Muaz'ın göğsüne vurarak:
2. İcmanın hüccet oluşuna delil olan naslar ve — Rasûlü'nün elçisini, Rasûlü'nün razı olduğu
bunların kuvveti. şeye muvaffak kılan Allah'a hamd olsun." 1
3. İcma ile sabit olan hükmün kuvveti. Bu hadis, alimlerin senedi ve metni hakkında
ihtilaf ettikleri rivayetlerdendir. Özet olarak alim-
1. Delillerin Sıralanmasında lerin rivayet hakkında söylediklerini zikredecek
İcmanın Yeri olursak:
Öncelikle belirtmek isterim ki icma, Kitap ve
a. Hadisi zayıf kabul edenler: Hadis alimleri-
Sünnet kadar kuvvetli değildir. Her iki kaynak
nin büyükleri senedinde bulunan bazı afetlerden
da vahiy olduğundan bağlayıcılığı iman mesele-
dolayı bu hadisi zayıf kabul etmişleridir.
sidir. Ancak icma, alimlerimizin bu iki kaynağa
dayanarak çıkardıkları sonuçlar/istinbatlardır.
Rebîu'l-Ahir
Bu sebepten dolayı hiçbir şekilde icma, Kur'an 1437
1. Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, Darimi
Şubat'16 • SAYI: 46
11
İmam Buhari 2 : '...Bu senetle sahih olmaz. Başka El-Bağdadi'nin sözünü nakletmiştir ve kendisi
da bir yoldan bilinmez.. Mürsel bir rivayettir.' de bu görüştedir.
Tirmizi: 'Bu hadisi başka bir vecihten bilmiyoruz. Bu hadisi sahih kabul eden ve onunla ihticac
Ve isnadı benim yanımda muttasıl değildir.' eden cumhura göre Kitap ve Sünnet'in her zaman
takdim edilmesi gerekir. Çünkü bu rivayet (sa-
İbni Hazm 3 : 'Bu hadisi sadece Haris bin Amr ri- hih kabul edenlerin yanında) sarih olarak, vahyi
vayet etmiştir, o da meçhuldur. O da Hımıs ehlinden icmaya takdim etmiştir.
tanınmayan kişilerden rivayet etmiştir.'
İmam Darimi Sünen'inde Meymun bin
İbnu'l Cevzi 4 : 'Fukaha kitaplarında zikretse de
Mihran'dan:
sahih değildir.'
''Ebubekir'e radıyallahu anh bir olay geldiğinde, önce
b. Hadisin sahih olduğunu savunan alimleri- Allah'ın kitabına bakar, onda bulamazsa Rasûl'ün
miz: Bunları iki kısımda incelemek mümkündür. sünnetinde arardı. Onda da bulamazsa insanları
Bir grup alim, hadisin ravileri, ravilerde bulu- toplar ve onlara: 'Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve
nan cehalet ve irsal iddiasına cevap verme- sellem bu konuda bir hükmünü biliyor musunuz?'
ye çalışmışlardır. Bunlar teknik konularda diye sorardı... O da olmazsa insanların ön-
konuşmuş ve hadisin zayıflığı hakkında cülerini ve hayırlılarını toplar, onlarla
öne sürülen illetlere cevap vermiş- iştişare ederdi. Şayet görüşleri bir
lerdir. Ancak muhakkik alimle- konuda birleşirse onunla hük-
rin çoğu bu cevapların yetersiz- mederdi." 8
liğine işaret etmiş ve zayıflık "İbni Abbas'a bir şey sorulduğunda,
sebeplerinin baki olduğunu Allah'ın kitabında varsa onu Bu usulü takip edenlerden
söylerdi. Orada bulamazsa Rasûl'ün biri de Ömer'dir radıyallahu
söylemişlerdir. Bir diğer
başyazı
12
bulamazsa Ebubekir ve Ömer'in hükmettikleriyle
hükmederdi. Onda da bulamazsa kendi içtihad
ederdi.' 11
Şubat'16 • SAYI: 46
13
فإن وجد، أن ينظر يف نصوص الكتاب والسنة:فعيه أوال gereğidir de. Ancak aynısını icma için söylemek
mümkün değildir. Onun bağlıyıcılığına delalet
فإن مل يجده أخذ بالظواهر،ذلك فيهام قدمه عىل غريه
eden naslar:
فإن مل يجد، وما يستفاد مبنطوقهام ومفهومهام،منهام
ثم يف تقريراته،نظر يف أفعال النبي َص َّل اللَّ ُه َعلَيْ ِه َو َسلَّ َم a. Kitap ve Sünnet'ten alınmıştır. Yani icmanın
kendisi dahi başka delillerle sabit olmuştur. Ça-
ثم يف، إن كان يقول بحجيته، ثم يف اإلجامع،لبعض أمته tışma durumunda icmanın takdim edilebilmesi
، عىل ما يقتضيه اجتهاده من العمل مبسالك العلة،القياس için kur'an ve sünnetten daha kuvvetli veya en
كال أو بعضا azından onlarla eşit kuvvette olmalıdır. Subutu
dahi Kitap ve Sünnet ile olan bir şeyi onlara denk
:وما أحسن ما قاله اإلمام الشافعي فيام حكاه عنه الغزايل veya daha kuvvetli kabul etmek ise mümkün de-
فليعرضها عىل نصوص،أنها إذا وقعت الواقعة للمجتهد ğildir.
، ثم اآلحاد، فإن أعوزه عرضها عىل الخرب املتواتر،الكتاب b. Kitap ve Sünnet'ten icmanın subutuna dela-
بل يلتفت إىل ظواهر،فإن أعوزه مل يخض يف القياس let eden nasların delaleti konusu, usul alimleri
من، فإن وجد ظاه ًرا نظر يف املخصصات،الكتاب tarafından tartışılmıştır. Sabit olduğu delille-
rin tartışmalı olduğu ve zanla tespit edildi-
وإن، فإن مل يجد مخصصا حكم به، وخرب،قياس ği bir delilin, subutu ve bağlayıcılığında
، من كتاب وال سنة،مل يعرث عىل ظاهر zerre şüphe olmayanla çatışması
نظر إىل املذاهب فإن وجدها مجمعا dahi düşünülmemelidir.
وإن مل يجد،عليها اتبع اإلجامع Bu girişten sonra Kitap ve
Çakışma durumunda esas olan
ويالحظ،إجام ًعا خاض يف القياس delillerin kuvvetidir. Kuvvetli
Sünnet'in bağlayıcılığına
ويقدمها،القواعد الكلية أوال dair delilleri zikretmenin
başyazı
14
'Bu ayet hırsızlık yapan ve hakkında el kesme
cezası verilen İbni Ubeyrik hakkında inmiştir. O
bu cezadan korktuğu için Mekke'ye kaçmış ve
müşriklere sığınmıştır. Bunun üzerine bu ayetler
inmiştir.' 16
Şubat'16 • SAYI: 46
15
وقد أطنبنا يف كتاب تهذيب األصول يف توجيه األسئلة عىل '...Bizim düşüncemiz, bu ayet icmanın delil olu-
şunda açık bir delil değildir...'
اآلية ودفعها والذي نراه أن اآلية ليست نصا يف الغرض بل
الظاهر أن املراد بها أن من يقاتل الرسول ويشاقه ويتبع Sonuç olarak; nüzul sebebi, siyak/sibak ve
غري سبيل املؤمنني يف مشايعته ونرصته ودفع األعداء عنه ayetin bütünlüğü ele alındığında, ayetin icmaya
delaletinin zayıf olduğu, hatta zan ifade edecek
نوله ما توىل فكأنه مل يكتف برتك املشاقة حتى تنضم kuvvette dahi olmadığı anlaşılmaktadır.
إليه متابعة سبيل املؤمنني يف نرصته والذب عنه واالنقياد
İcmanın hüccet olduğuna dair nakledilen ha-
له فيام يأمر وينهي وهذا هو الظاهر السابق إىل الفهم dise gelince; bu hadis bir çok hadis kitabında
فإن مل يكن ظاهرا فهو محتمل ولو فرس رسول الله صىل rivayet edilen meşhur hadistir.
الله عليه و سلم اآلية بذلك لقبل ومل يجعل ذلك رفعا
"Benim ümmetim dalalet üzerine toplanmaz."
للنص كام لو فرس املشاقة باملوافقة واتباع سبيل املؤمنني
بالعدول عن سبيلهم Bu hadis ümmetin bir bütün olarak masum
olduğunu ifade eder. Şayet ümmet bir konuda
'Bütün bu ayetler, amaca doğrudan delalet ittifak etmişse bu, onların ittifakının (ki bu
etmeyen zahir ifadelerdir (zevâhir). Hatta usuli anlamda icmadır) hüccet olduğunu
zahir lafızların delalet ettiği gibi bile de- gösterir.
lalet etmezler. İcma’nın hücciyyetine
delalet açısından en kuvvetli ayet, Hadis bir çok yolla va-
“kendisine doğru yol açıkça belli rid olmuştur. Ancak büyük
olduktan sonra, Rasûle karşı ge- "Benim ümmetim dalalet üzerine imamlar'ın da beyanıyla hadis
len ve müminlerin yolundan toplanmaz." Bu hadis ümmetin bir mustakil olarak sahih değil-
başkasına tabi olanları yö- bütün olarak masum olduğunu dir. Vârid olduğu yolların
başyazı
16
Hafız bin Hacer rahimehullah 'Telhisu'l Habir' ese-
rinde bu hadis için Hakim'in söylediğine yakın
şeyler söylemiştir. O da hadisin yolları hakkında
konuşulduğunu ve ancak bir bütün olarak sa-
hih olacağını söylemiştir. Hatta varid olduğu her
yolda teknik olarak konuşulduğunu söylemiştir.
Sözünün ilgili kısmını aktarıyorum:
Şubat'16 • SAYI: 46
17
Sukuti icma: Bir dönemde alimlerin bir konu- بحيث يكفر مخالفه: قال، ونسبه إىل األكرثين،دليل أصال
da ittifak etmesi ve bu görüş yayılmasına rağmen
.أو يضلل يبدع
onlara muhalif bir görüşün bilinmemesidir. 17
18
j. Susanların bu icmaya razı olduğuna dair
deliller bulunursa icma olur.
فيه مذاهب:
األول:أنه ليس بإجامع وال حجة ،قاله داود الظاهري،
وابنه واملرتىض وعزاه القايض إىل الشافعي واختاره وقال: قاله أبو بكر الرازي ،وحكاه شمس األمئة الرسخيس عن
إنه آخر أقوال الشافعي .وقال الغزايل ،والرازي ،واآلمدي: الشافعي قال :الزركيش ،وهو غريب ال يعرفه أصحابه.
إنه نص الشافعي يف الجديد ،وقال الجويني :إنه ظاهر القول التاسع:إن كان يف عرص الصحابة كان إجام ًعا.
مذهبه.
القول العارش:أن ذلك إن كان مام يدوم ويتكرر وقوعه
والقول الثاين:أنه إجامع وحجة وبه قال جامعة من والخوض فيه فإنه يكون السكوت إجام ًعا ،وبه قال إمام
الشافعية ،وجامعة من أهل األصول ،وروي نحوه عن الحرمني الجويني.
الشافعي.
قال الغزايل يف "املنخول" :املختار أنه ال يكون حجة إال يف
قال األستاذ أبو إسحاق :اختلف أصحابنا يف تسميته صورتني:
إجامعا ،مع اتفاقهم عىل وجوب العمل به.
أحدهام :سكوتهم وقد قطع بني أيديهم قاطع ال يف مظنة
وقال أبو حامد اإلسفراييني :1هو حجة مقطوع بها ،ويف القطع والدواعي تتوفر عىل الرد عليه.
تسميته إجام ًعا "وجهان" أحدهام املنع وإمنا هو حجة
كالخرب ،والثاين يسمى إجام ًعا وهو قولنا .انتهى. الثاين :ما يسكتون عليه عىل استمرار العرص ،وتكون
مجلسا
ً الواقعة بحيث ال يبدي أحد خالفًا فأما إذا حرضوا
القول الثالث:أنه حجة وليس بإجامع ،قاله أبو هاشم، فأفتى واحد وسكت آخرون فذلك اعرتاض لكون املسألة
وهو أحد الوجهني عند الشافعي مظنونة ،واألدب يقتيض أن ال يعرتض عىل القضاة واملفتني.
القول الرابع:أنه إجامع برشط انقراض العرص القول الحادي عرش:أنه إجامع برشط إفادة القرائن
حكم ،وبه قال
القول الخامس:أنه إجامع إن كان فتيا ال ً العلم بالرضا ،وذلك بأن يوجد من قرائن األحوال ما
ابن أيب هريرة كام حكاه عنه الشيخ أبو إسحاق واملاوردي يدل عىل رضا الساكتني بذلك القول ،واختار هذا الغزايل
والرافعي وابن السمعاين يف املستصفى ،1وقال بعض املتأخرين :إنه أحق األقوال
ألن إفادة القرائن العلم بالرضا ،كإفادة النطق له فيصري
القول السادس:أنه إجامع إن كان صاد ًرا عن "حكم ،ال كاإلجامع القطعي.
إن كان صاد ًرا عن"* فتيا ،قاله أبو إسحاق املروزي ،وعلل
القول الثاين عرش:أنه يكون حجة قبل استقرار املذاهب ال ذلك بأن األغلب أن الصادر من الحاكم يكون عن مشاورة،
وحكاه ابن القطان عن الصرييف. بعدها ،فإنه ال أثر للسكوت ،ملا تقرر عند أهل املذاهب
من عدم إنكار بعضهم عىل بعض إذا أفتى أو حكم
القول السابع:أنه إن وقع يف يشء يفوت استدراكه من مبذهبه مع مخالفته ملذاهب غريه
إراقة دم ،أو استباحة فرج كان إجام ًعا وإال فهو حجة ويف
Bu nakil dikkatlice incelendiğin de; sukuti ic-
manınكونه إجام ًعا ،وجهان حكاه الزركيش ،ومل ينسبه إىل قائل. hüccet olması meselesinin ihtilaflı olduğu
görülecektir. Rebîu'l-Ahir
القول الثامن:إن كان الساكتون أقل كان إجامعا ،وإال فال، 1437
19
icmalardan istifade etmiştir. Şeyh Abdullah bin
Mubarek El-Busi 'İcmaat İbni Abdulber fi İbadat'
isimli iki cilt kitap kaleme almış, naklettiği çoğu
İcmayla sabit olan hükümlerin icmada ihtilaf olduğunu ispat etmiştir.
ifade ettiği katiyet ve zanniyet
Bir başkası İbni Münzir'dir rahimehullah. 'İşraf' ki-
ihtilaflı olduğundan, günümüze tabında icmalar nakletmiştir. Sonradan gelenle-
ulaşan icmaların çoğunun sukuti rin umdesi sayılan İbni Kudame'nin 'El-Muğni'si
icma cinsinden olması nedeniyle; ve Nevevi'nin 'El-Mecmu' kitapları 'İşraf' kitabın-
dan aktarılan icmalarla doludur.
'İcma ile nas çatıştığında, nas
icmaya mukaddemdir.' Sonuç olarak;
20
Mümine Hanımlara nasihatler
Faruk Furkan
Ziyaretleşmelerinde
Nelere
Dikkat Etmelisin?
Bir mümine olarak senin gerek oturmalara gerekse
ders ve sohbetlere gitmendeki temel hedefin;
imanını artırmak, dinini öğrenmek ve o ortamlardan
Rabb'inin razı olacağı şekilde istifade etmek olmalıdır.
Allah'ın Adıyla...
Şubat'16 • SAYI: 46
21
Değerli bacım, bilindiği üzere insanların top- tında biraz daha değerli kılacak şeylerle meşgul
lanmalarının ve bir araya gelmelerinin birçok olmalısın. Çünkü sahabe nesli böyleydi ve onlar
amaç ve gayesi olabilir; ama mümine bir kadın meclislerini, oturumlarını ve hatta gezmelerini
olarak senin insanlarla bir araya gelmenin, başka bile imanlarını artırmaya vesile kılan amellere
değil sadece Rabb'inin rızasını elde etme amacı çevirirlerdi.
olması gerekmektedir. Unutma ki hangi amaç,
hangi gaye ve hangi konu olursa olsun mümine Şimdi gel, o neslin âlimlerinden birisi olan
bir kadın olarak senin Allah'ın rızasından başka Muaz bin Cebel'e radıyallahu anh meclislerimizde ne
bir şey için arkadaşlarınla bir araya gelmen söz yapmamız gerektiğini soralım. Bak, o, meclisle-
konusu olamaz. Bu nedenle sen; ister ziyaret, ister rimizde ne yapmamız gerektiğini bizlere nasıl
ticaret, ister bir problemi halletmek, isterse bir öğretiyor:
ders programına katılmak için olsun fark etmez,
her halükarda Allah'ın rızasını öncelemeli, O'nun ا ْجلِ ْس ِب َنا نُ ْؤ ِم ْن َسا َع ًة
razı olacağı şekilde meclislerde yerini almalısın. 'Otur bizimle, iman edelim bir süre'
Hepimiz biliriz ki her müslümanın bilinçal- Aslında Muaz'ın radıyallahu anh dilinden dökü-
tında yatan temel düşünce; 'Hangi işi yap- len bu sözler onun kendi fikri değil, genel
sam da Rabbimin hoşnutluğunu kazansam' olarak sahabe neslinin temel mantali-
veya 'Hani sözü söylesem de Rabbimi tesiydi. O güzide nesle göre mec-
razı etsem' mantığıdır. Onun te- lislerde bir oturum düzenlen-
mümine hanımlara nasihatler
22
İkinci Kural
'Kapı âdabına riayet etmeyi bilmelisin.'
Ziyaret edeceğin evin kapısına geldiğin zaman
şu beş şeye mutlaka dikkat etmelisin:
1. Zile bastığında veya kapıyı tıklattığında –
Allah Rasûlü'nün de belirttiği üzere– üç kere-
yi geçmemelisin. Buna göre senin üçten fazla
zile basman veya kapıyı çalman caiz değildir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Sizden birisi üç kere izin ister de kendisine izin
verilmezse hemen geri dönüp gitsin." gi işte bulunursa, onu güzelleştirir; hangi işten de
çıkarılırsa onu çirkinleştirir."
Bugün kimi insanlar bir arkadaşını veya bir ya-
kınını ziyarete gittiğinde kapı kendilerine açılana 4. Kapıya geldiğinde kapının tam karşısında
dek zile basmaktalar. Oysa bu, İslam'ın yasakla- durmamalı; beklemeni sağ veya sol tarafa ge-
mış olduğu bir amel olmasının yanı sıra, âdaba çerek yapmalısın. Eğer kapının tam karşısında
ters düşmesi açısından da son derece yanlıştır. durursan kapı açıldığında evin içerisindeki bazı
Bir Müslüman ancak 'üç kere' zile basabilir; bu- mahremleri ve uygunsuz hâlleri görebilirsin ki,
nun ötesi haddi aşmaktan başka bir şey değildir. bu hem senin için hem de karşı taraf için ciddi
Evdeki insan haydi müsait değilse? Haydi banyo- moral bozukluğuna yol açabilir. Evden henüz
da, tuvalette veya yatağındaysa? O zaman bu ne çıkmamış olan evin erkeğine veya evin oğluna
kadar uygun ve etik olur? Bu nedenle zile ille de gözünün iliştiğini bir düşünsene! Kendini nasıl
kapı açılsın diye yüklenmemeli, sana belirlenen hissedersin? İşte bu tür uygunsuzluklarla kar-
sayının üzerine çıkmamalısın. şılaşmak istemiyorsan kapının tam karşısında
değil, sağ veya sol tarafında durmalısın. Hem
2. Kapı çalarken içerideki insanın namaz kı- bu davranış Allah Rasûlü'nün de sürekli riayet
lıyor olabileceğini hesaba katarak zile basma ettiği bir sünnettir. Ebu Davud'un rivayet ettiği
aralığını birazcık uzatmalısın. Buna göre, ka- bir hadiste şöyle geçer:
pıya geldiğinde içerdeki kimsenin dört rekâtlık
namaz kılabileceği bir süre bekle ve zile basma "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem birisinin kapısına
aralığını en asgari dört rekâtlık namazın kılına- geldiğinde yüzünü direkt olarak kapıya dönmez;
kapının ya sağ tarafına ya da sol tarafına yönelerek
bileceği bir zamana yay. Hani, hepimizin başına
gelmiştir; tam namaza durursunuz, derken kapı dururdu."
çalmaya başlar. Siz namazınızı tamamlamak için 5. İçeriden 'Kim o?' denildiğinde bizzat ismin
uğraşırken bakarsınız ki kapıdaki çekip gitmiş… zikretmeli ve 'Benim', 'Bir arkadaşın', 'Aç!' gibi ka-
Böylesi bir durumla karşılaşmamak için zikret- palı lafızlar kullanmaktan uzak durmalısın. Câbir
tiğimiz süreye dikkat etmelisin. bin Abdillah radıyallahu anhuma Uhud savaşında şehid
3. Ziyaret etmek istediğin evin kapısına geldi- düşen babasının borçlarını erteletmek için Al-
ğinde kapıyı rıfkla, kibarca ve yavaş bir şekilde lah Rasûlü'ne gitmişti. Câbir radıyallahu anh devamla
çalmalısın. İçeride bir çocuğun uyuyor olma şöyle der: Rasûlullah'ın kapısına varınca kapıyı
ihtimalini, derse başlandığını veya büyük, yaşlı, çaldım. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
saygıdeğer insanların gelmiş olabileceğini dai- — Kim o? dedi.
ma hesaba katarak hareket etmeli ve bu ihtimal-
lerden dolayı zile abanmamalısın. Unutma ki, Ben:
müslüman her işini kibarca, nezaket kuralları
— Benim, dedim. Sanki benim bu cevabımdan
çerçevesinde, kimseyi rahatsız etmeden yapmaya
hoşlanmamış gibi:
gayret eden kimsedir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: — Ben, ben, diye sözümü tekrarladı durdu.
Rebîu'l-Ahir
"Şüphesiz ki, yumuşaklık (nezaket, kibarlık) han- 1437
Şubat'16 • SAYI: 46
23
İşte bu beş madde ziyaret veya bir başka amaç- "Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güze-
la kapılara geldiğinde dikkat etmen gereken liyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah,
İslamî kurallardandır. Bunlara riayet ettiğinde her şeyin hesabını gereği gibi yapandır." 3
Rasûlullah'ın kapı sünnetlerini ihya etmiş ola-
cağını unutmamalısın. Önemli Bir Uyarı
Annelerimiz gibi daha çok âdetlerle dinlerini
Üçüncü Kural yaşamaya çalışan bazı kadınlar, bir meclise girer
'Ziyaret yerine geldiğinde ilk işin söze selamla girmez selamlaşma yerine önce salâvatlaşmakta,
başlamak olmalıdır.' ardından ellerini yüzlerine sürerek selam ver-
mekte veya hâl-hatır sormaya koyulmaktadırlar.
Bir meclise girdiğinde işe her şeyden önce se- Oysa bu davranış bu şekliyle Rasûlullah'ın sallallahu
lamla başlamalısın. Unutma ki bu, hem Allah'ın aleyhi ve sellem sahih sünnetine terstir. Rasûlullah'ın
emri hem de Rasûlullah'ın sünnetidir. Rabbimiz sahih sünnetinde sabit olan; selamın öncelen-
şöyle buyurur: mesi, ardından da musafaha yapılmasıdır. Ay-
"Ey iman edenler! Kendi evleriniz dışındaki ev- rıca musafaha esnasında Rasûlullah'a salavât
lere, sahipleriyle kaynaşıp izin almadan, bir de getirmek de sahih sünnette yoktur. Böylesi
ev sakinlerine selam vermeden girmeyin. Bu bir uygulama bazı hadislerde zikredilmiş
sizin için daha hayırlıdır; umulur ki öğüt olsa da bu hadisler, kendisiyle amel edil-
alıp düşünürsünüz." 1 meyecek derecede zayıftır. Mesela
bu hadislerden bir tanesi şu ri-
"Evlere girdiğiniz zaman birbi-
mümine hanımlara nasihatler
vayettir:
rinize, Allah katından mübarek Selam kelamdan önce gelir. Yani
ve hoş bir esenlik dileği olarak konuşmaya geçmeden, eve giriş "Allah için birbirini seven
selâm verin." 2 yapmadan önce mutlaka İslam iki kul karşılaşır, musâfaha
selamı ile kapıyı açan kardeşlerimizi eder ve Nebî'ye salât eder-
Rasûlullah da sallallahu aley- selamlamalıyız. Selam verme yerine lerse daha ayrılmadan Al-
hi ve sellem, şöyle buyurur: 'İyi sabahlar, günaydın, iyi günler, iyi lah onların hem geçmiş hem
akşamlar' gibi lafızlar kullanmamalıyız.
"Selam vermek soru sormaktan de gelecek günahlarını affeder."
önce gelir. Bu nedenle her kim Bu rivayet 'Münker' bir riva-
selam vermeden önce size soru so- yet olup kendisiyle amel edilme-
rarsa, onun sorusunu cevaplamayın." yecek derecede zayıftır. Hem, gelecek
Selam kelamdan önce gelir. Yani konuş- günahların affı peygamberlerin özellikle-
maya geçmeden, eve giriş yapmadan önce rindendir. Böylesi basit bir amelle gelecek
mutlaka İslam selamı ile kapıyı açan kardeşle- günahların affının garanti edilmesi, hep zayıf
rimizi selamlamalıyız. Selam verme yerine 'İyi rivayetlerde söz konusudur. Bu nedenle sahih
sabahlar, günaydın, iyi günler, iyi akşamlar' gibi rivayetler dururken bu tür rivayetlere itimat et-
lafızlar kullanmamalıyız. Bu tür lafızlardan ba- mek yanlış olur. Bizlerin sahih olarak nakledilen
zıları cehalet sebebi ile yaygınlaşmış, bazıları da hadislerle amel etmesi hem dinimizin selameti
müslümanları kültürlerinden uzaklaştırmak için hem de sünnetin yaşatılması açısından daha
sistem tarafından bilinçli olarak terviç edilmiştir. önemlidir. Böylesi durumlarda sahih olan riva-
Bu nedenle özellikle de 'Günaydın' ve 'Tünaydın' yetlerle yetinmek gerekir.
gibi tağutlar tarafından aşılanmaya çalışan lafız-
lardan uzak durmak gerekir.
Dördüncü Kural
'Meclislerde haddinden fazla oturma yapmamalı
Gittiğin yerdeki müslümanların da, senin ver- ve ihtiyaç hâli müstesna insanlarla fazla görüşme-
miş olduğun selama ya aynısı ile karşılık vermele- melisin.'
ri ya da daha güzeli ile mukabelede bulunmaları
gerekmektedir. Rabbimiz şöyle buyurur: Bacım, bilindiği üzere insanoğlu için paha bi-
çilmez en değerli sermaye vakittir. Bu nedenle bu
sermayeni boş oturmalar, gereksiz laklaklar ve
1. 24 /Nur, 27
2. 24/ Nur, 61 3. 4/ Nisa, 86
24
fayda getirmeyen muhabbetlerle eritip, yok etme!
Kıymetini bil! Aksi hâlde bu sermayeyi iyi de-
ğerlendirip-değerlendirmediğinden, gün gelecek
sermaye sahibi tarafından hesaba çekileceksin.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
Yani mutlaka yapıp-ettiklerinden ve bu ömrü Eğer sen en değerli sermayen olan vaktini; mec-
ne gibi işlerle tükettiğinden sorguya çekilecek-
lislerde boş konuşmalar, gereksiz oturmalar ve
sin. Hesabını vermediğin sürece de asla yerinden
faydasız beraberliklerle katledersen zikrettiğimiz
kımıldayamayacaksın. Peki, ya ömrünün nasıl sorumlulukları ne ile yerine getirecek, bunların
heba ettiğinin hesabını veremezsen durumun altından nasıl kalkacaksın? Bu nedenle arkadaş-
ne olacak? larınla bir araya geldiğin oturmalarında zamanını
çok iyi değerlendir ve işin bitti mi, hemen kalk
Bunun cevabını düşünmek dahi insanın tüy-
ve diğer sorumluluklarını halle koyul.
lerini diken diken yapıyor.
"O hâlde (bir işi ve ibâdeti) bitirdin mi hemen
Rabbim hepimize vaktimizi güzel değerlendir- (ikinci bir iş ve ibâdete) başlayıp yorul! Ve yalnız
meyi nasip etsin. Rabb'ine yönelip doğrul!" 4
Değerli bacım, bugün nice insan, Allah'ın ken- Unutma ki, senin görev ve sorumlulukların
disine cennet kazansın diye sermaye olarak ver- vaktinden çoktur. Eğer vaktini zayi edersen bun-
diği vakti öldürme peşinde koşmaktadır! Hatta ları hangi zaman da yerine getireceksin?
üzülerek söyleyeyim ki müslümanlardan bazıları
da bu koşuda yerini almış durumdadır. Sormak Eğer ziyaretini sonlandırdığında diyelim ki arta
gerek, acaba bu vakit düşman mıdır ki onu öldür- vakit kaldı, bu arada hemen kalk ve namaz kıl.
mek için fırsatlar kolluyor, imkânlar arıyorsunuz Bunu yapamazsan yanında taşıdığın bir kitabı
diye? Çünkü ancak düşman öldürülür ve fırsatlar oku. Kitap okuyacak ortamın yoksa yanında taşı-
sadece düşmanı yok etmek için kollanır. Eğer bir dığın ses oynatıcılarla ders veya Kur'an dinle. Şa-
müslüman vaktini öldürecek fırsatlar arıyorsa de- yet bunu da yapmaya fırsat ve ortamın yoksa kalk,
mek ki o, vaktini kendisine düşman görmektedir. bir kardeşini ziyarete git. Yani asla zamanını zayi
Bir düşman da ancak öldürülmeyi hak eder! O etme; çünkü zaman parayla satın alınamayacak
zaman, müslüman vakti öldürmelidir! kadar kıymetli bir değerdir. Bir Arap atasözünde
de denildiği gibi, yakutlar zamanla satın alınır;
Subhanallah! Bu ne acaip bir algı! Ne garip bir ama zaman yakutlarla satın alınmaz! Bu nedenle
bakış açısı! zamanına sahip çık.
Sen sakın ha zamanı böyle görenlerden olma! Meclislerde gereksiz ve haddinden fazla otur-
Aksine sen vakti kendine bir dost bil. Böyle bil maların getirdiği zararlardan birisi de insanın
ki, vakit sana kendisini iyi kullanma imkânları boş söze veya gıybete düşmesidir. İnsan hakkı ve
versin. Unutma ki senin üzerinde ancak vakit güzeli konuşmayı terk ettiğinde otomatik olarak
ile altından kalkacağın bir takım yükümlülük- bâtılı ve çirkini konuşacaktır. Bu kaçınılmaz ola-
ler bulunmaktadır. Tebliğ, davet, irşad, insanları rak böyledir; zira insan fıtratı asla boşluk kabul
doğruya sevk, eğitim, tedrisat, çocuk terbiyesi, etmez. Mutlaka bir şeylerle uğraşmayı ister. Sen
eş hakkı vb. şeyler, bu yükümlülüklerden sadece eğer onu hak ile meşgul edersen hakka yönelir;
bazılarıdır. Bunca yükümlülüğün altından zama- şayet batılla meşgul edersen batıla meyleder. Ama
nın yardımı olmadan nasıl kalkarsın? neticede mutlaka bir şeyle meşgul olur insan fıt-
Rebîu'l-Ahir
1437
4. 94/İnşirah, 7-8
Şubat'16 • SAYI: 46
25
bıkkınlık vermesinin yanı sıra nefret de doğurur
aynı zamanda.
Mümine bir kadın olarak her Bu, bizim ortaya attığımız aklî bir görüş değil,
aksine Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem dile getir-
işinde orta yollu ve dengeli miş olduğu önemli bir prensiptir. O, kendisi ile
olmak zorunda olduğun gibi, çok sık görüşen ve tıpkı bir gölge gibi kendisini
oturup kalkmalarında da takip eden bazı sahabîlerine –ki Ebu Zer ve Ebu
Hureyre radıyallahu anhuma bunlardandır– hep şöyle
orta yollu ve dengeli olmak
tavsiyede bulunmuştur:
zorundasın. Çünkü orta yollu
olmak insana daima hayır getirir. زر ِغبًّا تزد ْد ُحبًّا
"Ara sıra ziyaret et ki, sevgin artsın."
Değerli bacım, müslüman olarak senin her işi- 'Sana ilmen faydası olmayan ve kendisinden hayır
nin orta yollu, dengeli ve belirli bir vasatta olma- elde edemediğin arkadaştan uzak dur. Faydalı ilmin
olmadığı uzun oturmalardan da sakın; zira aslan,
sı gerekmektedir. Yemenin, içmenin, yatmanın,
kendisine gözünü dikip sürekli bakanlara saldırır.'
kalkmanın, gezmenin; hâsılı tüm işlerinin vasat
bir çizgide seyretmesi elzemdir. Oturup kalkma- • • •
larının da böyle olması zorunludur. Sen mümine
bir kadın olarak her işinde orta yollu ve dengeli Değerli bacım, bu yazımızda da sana hayatın
olmak zorunda olduğun gibi, oturup kalkmala- vazgeçilmez bir parçası olan ziyaretleşmeyle ala-
rında da orta yollu ve dengeli olmak zorundasın. kalı önemli gördüğümüz bazı nasihatlerde bulun-
Çünkü orta yollu olmak insana daima hayır geti- maya çalıştık. Bu başlıktaki yazımız belki birkaç
rir. Mutarrıf bin Abdillah rahimehullah şöyle demiştir: sayı sürebilir. Rabb'im ömür ve imkân verirse, bir
sonraki yazımızda ziyaretleşme âdabına ilişkin
خ ْ َُي األُ ُمو ِر أَ ْو َسطُ َها diğer önemli gördüğümüz noktaları zikretmeye
çalışacağız. Rabbim bizi ve seni bu nasihatlerden
'İşlerin en hayırlısı orta yollu olanıdır.' en güzel şekliyle faydalanan kullarından eylesin.
Bu gün birçok kardeşimizin ayrılığa düşme- Bir sonraki yazımızda tekrar buluşmak dile-
sinin temelinde yatan sebep; hayır getirmeyen ğiyle, fî emânillâh…
aşırı beraberlikleridir. Oysa insan biraz ayrı ka-
lınca karşı tarafı arzular, özlem duyar, görüşmek
ister; ama gayesiz bir şekilde sürekli görüşmek
26
Fikriyat
ozcanyildirim@tevhiddergisi.net Özcan Yıldırım
İfk Hadisesi'nde
Münafıkların Rolü
İbni Ubeyy, Müslümanlar tarafından
hedef seçilmişti. Ancak Rasûlullah
ﷺonun öldürülmesini istemiyordu.
Zira İbni Ubeyy'in öldürülmesi, iç
savaşın fiilen başlaması demekti.
Her zaman ordunun ardında bir kişi kalır, or- Aişe radıyallahu anha humma hastalığına yakalan-
talığı araştırırdı. Bu gazvede Safvan bin Muattal mış ve evde yatıyordu. Bu yüzden iftiracıların
es-Sülemî ordunun arkasında kaldığından, Aişe nifaklarından, hadisenin istismarından ve baş
ile karşılaştı. Safvan, Aişe'yi radıyallahu anha devesine münafıkın iftira kampanyasından haberi yoktu.
bindirdi ve kendisi de yularından tutarak orduya Yalnız, Rasûlullah'tan sallallahu aleyhi ve sellem eskiden
yetiştirmeye çalıştı. Nihayet Safvan, konak yerine gördüğü iltifatı göremiyordu. Hastalığından
Aişe'yi getirdi. yirmi gün sonra ihtiyaç için dışarı çıktığında,
annesinin Mistah'a beddua ettiğini işitince se-
Bu durum münafıkların lideri İbni Ubeyy'in bebini sormak istedi. Bunun üzerine Mistah'ın
yeni bir fırsat elde etmesine imkan tanımıştı. O annesi, Aişe radıyallahu anha hakkındaki söylentileri
da hemen iftira kampanyasına başladı.
Rebîu'l-Ahir
1437
Safvan bin Muattal, Aişe'yi deve üzerinde geti- 1. Taberi, Tefsir
Şubat'16 • SAYI: 46
27
ve Mistah'ın da bunu naklettiğini söyledi. Böyle- beni tanımış. Ben onun şaşkınlıkla 'Bizler Allah'ın
ce Aişe'nin hastalığına yeni bir hastalık katılmış kullarıyız ve muhakkak dönüp O'na varacağız'
oldu. Üzüntüsünden ağlayarak evine döndü ve dediğini duyunca uyandım. Hemen yüzümü ört-
hastalığı tamamen arttı. 2 tüm. O hiçbir şey demedi. Devesini çöktürdü ve ön
ayaklarına basarak kalkmasını önledi. Bana 'Bin'
Bu olayın ilk sahnelerini Aişe annemizin di- dedi. Ben de deveye bindim. Öne geçip devenin yu-
linden dinleyelim: larından tutup çekmeye başladı. Yolculuk sırasın-
da hiç bir şey konuşmadık. Bu şekilde yola devam
'Rasûlullah bir sefere çıktığı zaman eşlerinden ettik. Sabaha kadar orduya yetişemedik. Orduya,
birisini yanına alırdı. Hangi eşini yanına alacağını bir mola yerine gelip de durduğu zaman ancak ye-
kura ile belirlerdi. Mustalik seferine çıkarken de tişebildik. Sonra Medine'ye geldik. Çok geçmeden
kura çekmiş ve kura bana çıktığı için yanına beni de ben ağır bir hastalığa yakalandım. Bir ay hasta
almıştı. Örtünme ayetinin vahyolunmasından son- yattım. Bu sırada münafıklar hakkımda demedik-
raki bir zamana rastlayan bu seferde, ben, devemin lerini koymuyorlarmış. Benim hiçbir şeyden habe-
sırtındaki hevdec içinde yolculuk ediyordum. De- rim yoktu. Benden başka herkesin söylenenlerden
vem hareket etmeden önce hevdecin içine girer, haberi varmış. Fakat ne Rasûlullah, ne de anne
otururdum. Görevliler gelir hevdeci kaldırıp ve babam bana hiçbir şey söylemediler. Ancak
devenin sırtına yerleştirirler, iplerle bağlarlar Rasûlullah'ın bana karşı değiştiğini fark et-
ve yola çıkardık. miştim. Eskiden hastalandığım zaman
bana gösterdiği ilgiyi göstermiyordu.
Sefer dönüşü ordu bir yerde İçeri giriyor ve adımı anmadan
mola verdi. Gecenin bir kısmı 'Hasta nasıl?' diye soruyordu.
da dahil olmak üzere orada kalıp, Sonra da çıkıp gidiyordu. Ben
dinlendik. Sonra hareket emri Hakkımdaki dedikoduları duyunca de bunun sebebini düşünüyor,
verildi. Hareket edileceği sıra- üzüntümden hastalığım tekrar
ama bulamıyordum.
fikriyat
28
anne babamın evine gitmemi sağladı. Eve geldiğim-
de annem aşağıda, babam da damda oturuyordu.
Annem beni görünce şaşırdı; 'Kızım neden geldin?'
dedi. Allah, seni affetsin! Hakkımda bir yığın de-
dikodu çıkmış hiçbirini bana bildirmedin. Şimdi
anlat bana, insanlar benim için ne diyorlar?' de-
dim. Annem; 'Kızım üzülme! Güzel olan ve kocası
tarafından sevilen her kadının hakkında dedikodu
çıkar. Çünkü onun çekemeyenleri çok olur' dedi.
'Subhanallah! İnsanlar benim için böyle şeyleri nasıl
derler?' dedim. 'Babamın da haberi var mı?' diye
sordum. 'Var' dedi. 'Rasûlullah'ın da haberi var mı?'
dedim 'Var' dedi. Gözlerim yaşla doldu, kendimi
kapılır. Sözü güzel söyleyin." 3 denilerek, Peygam-
tutamadım, ağlamaya başladım. Sabaha kadar da
ber hanımlarının başkaları tarafından yanlış an-
hıçkıra hıçkıra ağladım.'
laşılabilecek en ufak davranışına bile müdahale
Aişe'nin, sürecin sadece son iki-üç gününde ha- edilmişti. Her türlü ahlâksızlık pisliğine karşı,
berdar olduğu dedikoduları ve iftirayı Rasûlullah Peygamber ailesini böylesine özenle koruyan
ilk anda duymuş ve çok üzülmüştü. Yürütülen yüce Allah, onları dedikodusu ortalıkta dolaşan
dedikoduların doğruluğu konusunda ciddi bir ve son derece ağır olan söz konusu ahlâksızlığın
delil yoktu. Sadece, eşi Aişe'nin, Safvan'la birlikte pisliğinden mi korumayacaktı! Rasûl'ünü ve aile-
sabaha doğru uzaklardan gelip orduya katılması sini böylesi bir pislikle muhatap eder miydi! Böy-
vardı. Bu elbetteki tamamıyla sıradan bir durum lesi bir şey olmazdı, olamazdı. Zira İlâhî iradenin
değildi. Ama bu ağır bir ahlaksızlığın gerekçesi Peygamber ailesiyle ilgili muradı, bu güveni sağ-
olabilecek özelliklere de sahip olmayan bir du- lıyordu. Daha önce vahyolunan bir ayet bunun
rumdu. Üstelik geliş biçimleri yadırganacak bir en önemli deliliydi. Ayette "(Peygamber eşleri!)
şekilde de gerçekleşmemişti. Aişe hayvanının Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu
gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin,
sırtında, Safvan ise yaya, Aişe'nin bindiği hay-
Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin" denildikten sonra,
vanın yularından tutmuş bir haldeydiler. Ayrıca,
yanlış bir iş yapmış olmanın telaş ve davranışı- ilahî iradenin muradı açıkça ifade edilmişti:
na da sahip değillerdi. Herkesin görebileceği bir "Ey Peygamber hanesinin mensupları! Allah sizden,
şekilde orduya dahil olmuşlar, Safvan, Aişe'yi her türlü günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak
kalacağı yere bıraktıktan sonra çekip gitmiş- istiyor." 4
ti. Fakat ortalıkta dolaşan bütün dedikodular
Safvan ile Aişe'nin birlikte uzaklardan gelişine O hâlde şimdi nasıl olur da Peygamberin ai-
dayandırılıyor ve gerisi ahlâksızca kurgulanan lesine böylesine ağır bir suçun, böylesine bü-
hayallerde tamamlanıyordu. Münafıklar, dinle- yük bir ahlâksızlığın bulaşmasına izin verirdi!
rinin ve kişiliklerinin gereğine uygun bir şekilde, Bu nedenlerden dolayı Rasûlullah, eşiyle ilgili
ahlâksızlıkla bezenmiş bir iftira uydurmuşlardı. konuda oldukça rahattı. Aişe'nin iffeti konu-
Her geçen gün iftiralarını biraz daha geliştiriyor, sunda herhangi bir kuşkusu yoktu. Eşiyle ilgili
yalanlarını biraz daha yaygınlaştırıyorlardı. kanaatinin doğruluğundan o kadar emindi ki,
Safvan ile yolculuğun nedenini Aişe'den sorma
Rasûlullah'ın Durumu ihtiyacı bile hissetmemişti. O dedikodu ve iftira
Rasûlullah eşini çok iyi tanıyordu. Onun yanlış ortamında, normalde sorabileceği ve hatta sor-
bir iş yapmayacağına emindi. Daha da önemlisi, ması gereken şeyi sormayarak, eşinden kuşkula-
yüce Rabb'inin, eşinin ve dolayısıyla kendisinin nan adam konumuna düşmekten uzak durmayı
böylesi ağır bir ahlâksızlık pisliğiyle lekelenme- tercih etmişti. Bu nedenle de Medine'ye gelince
lerine müsaade etmeyeceğine olan inancı tam- hastalanan Aişe'nin bir ay süreyle hiçbir şeyden
dı. Zira daha önce vahyolunmuş bir ayette "Ey haberi olmamıştı.
Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi
biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız,
(yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşma- Rebîu'l-Ahir
3. 33/Ahzab, 32 1437
yın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide
4. 33/Ahzab, 33
Şubat'16 • SAYI: 46
29
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, elbette ki mağ- bir peygamber olarak muhatabı olduğu saldırıya
duru olduğu iftira nedeniyle son derece üzüntü- engel olmaları gerekirken, ne gariptir ki sessiz
lüydü. Her ne kadar belli etmese bile üzüntüsü kalmayı tercih etmişlerdi. Rasûlullah'ın şahsına
ve sebebini bilmediği davranışı nedeniyle eşine yönelik en küçük kabalıkta hemen kılıcına sarı-
olan kırgınlığı, eşine karşı davranışlarında az da lan Ömer bile sessizleşmiş, hiçbir şey demiyordu.
olsa hissediliyordu. Ama hiçbir şekilde, ortalıkta Müslümanlar iftiraya yönelik tepkilerini ancak
dolaşan haberleri dikkate alarak eşine yönelik kendi aralarındaki bireysel konuşmalarında dile
olumsuz bir tutum ve davranış sergilemedi. getiriyorlar başka da bir şey yapmıyorlardı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem konuşulanların İlk ve örnek Kur'an nesli olan Müslümanlar, ca-
yalan olduğunu, söz konusu edilen ahlâksızlık id- hiliyenin bataklığından kurtarılıp, ayetlerle adım
dialarının münafıkların uydurduğu bir iftira ol- adım eğitilmiş kimselerdi. Onlar dedikodunun,
duğunu biliyordu. Bu dedikoduların ve iftiranın iftiranın ne kadar büyük suç olduğunu bilirlerdi.
bir noktada bitmesi gerektiği de açıktı. Kendisini Hiçbirisi herhangi bir dedikodu, iftira 'pisliğine'
son derece rahatsız eden bu dedikoduların ve bulaşmazdı; daha doğrusu bulaşmamaları bek-
iftiranın önüne istediği anda geçebilirdi, is- lenirdi. Başkaları tarafından yürütülen dedi-
tediği anda söz konusu süreci bitirir, o yü- kodu, iftira ahlâksızlığı karşısında sessiz
rütülen dedikodu ve iftiraları yasaklaya- kalmaları da kendilerinden beklenecek
rak problemi o anda bitirirdi. Hatta bir şey değildi. Hakkın şahidi ol-
iftiraya bilerek veya bilmeyerek maları, ahlâksızlıklar, yanlışlar
alet olanlara gerekli cezayı hiç karşısında sessiz durmalarına
zorlanmadan verirdi. Bir çok Rasûlullah sıkıntı içerisindeydi. engeldi. Üstelik, yürütülen
Müslüman bu konuda kendi- Namusunun bir iftiraya kurban dedikodular, atılan iftiralar
sine içten gelerek yardım- edilmesinin sıkıntısını yaşamasının bizzat Peygamber ailesiyle
fikriyat
30
kurtarmaları gerekirdi. Bunlar olmadığı için
Rasûlullah dayanılması zor sıkıntılar yaşıyordu.
Bir yanda kirletilmeye çalışılan namusu ve na-
musuna dil uzatılarak yolundan saptırılmaya ça-
lışılan İslâm daveti vardı; diğer yanda ise her gün
dozajı biraz daha artan dedikodular karşısında
hepten sessizleşmiş, adeta Peygamber'lerini iftira
selinin ortasında yalnız bırakmış Müslümanların
kabul edilemez pasif duruşları vardı. 5
Sahabelerle İstişare
Rasûlullah da sallallahu aleyhi ve sellem iftira rüzgarı-
söylüyorsun. Sen İbni Ubeyy'i öldüremezsin. Gücün
nın estirildiği bu günlerde vaktinin çoğunu evde yetmez. Eğer iftiracılar Evs kabilesinden olsalardı,
geçirmişti. Bu konuyu açıklığa kavuşturacak olan onların boyunlarının vurulmasını istemezdin.'
vahyin gecikmesi üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem ashabına durumu danıştı. Sahabenin içe- Nifak, yeniden alevlenmek üzere idi. İbni
risinden Ömer radıyallahu anh durumu en iyi teşhis Ubeyy, koordineli bir şekilde bu nifak hareketini
edenlerdendi. Kanaatini şöyle açıkladı: 'Bunu organize ediyordu. Useyd bin Hudayr, Sa'd bin
sana nikahlayan Allah, sana karşı hiçbir şeyi gizle- Ubade'ye karşılık vermek üzere ayağa kalktı ve
mez. Hâşâ bu büyük bir bühtan ve iftiradır. Kesin şunları söyledi: 'Sen yalan söylüyorsun. Biz istesek
olarak inanıyorum ki bu, münafıkların yalanıdır.' onu öldürürüz. Sen münafıksın ki, münafıklar he-
sabına bizimle mücadele ediyorsun.'
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahabenin ileri ge-
lenlerinden Ali, Osman, Berire, Usame bin Zeyd, Vakıdî, 'Megazi'sinde, Useyd bin Hudayr'ın:
Zeyneb bin Cahş, Ümmü Eymen, Ebu Eyyub El- 'Eğer Rasûlullah'ın, İbni Ubeyy'in öldürülmesini
Ensarî'nin görüşlerini sordu. Daha sonra istişa- istediğini bilseydik, o münafığın başını kendisine
reyi genişleterek bu konuda yardımcı olmalarını getirirdik. Fakat, Rasûlullah'ın böyle bir şey arzu
ashabından isteyerek şöyle hitap etti: "Aileme if- ettiğini bilmiyorum, duymadım.' dediğini rivayet
tira edip töhmet altında tutan münafık kişiler hak- eder.
kında yapılması gerekeni bana açıklayınız. Allah'a
yemin ederim ki, ailem hakkında hiçbir kötülük İbni Ubeyy, Müslümanlar tarafından hedef se-
bilmiyorum." Bundan sonra Rasûlullah sallallahu çilmişti. Ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun
aleyhi ve sellem şöyle dedi: "Ailem hakkında iftira edip öldürülmesini istemiyordu. Zira İbni Ubeyy'in
beni üzüntüye düşüren İbni Ubeyy'e karşı bana kim öldürülmesi, iç savaşın fiilen başlaması demekti.
yardım eder? Ben ailem hakkında hayırdan başka Neticede, çıkan bu nifakı önleyebilmek olduk-
bir şey bilmiyorum. Münafıklar, öyle bir adamın ça güç bir işti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iste-
adını ortaya attılar ki, onun hakkında da hayırdan memesine rağmen konu İbni Ubeyy üzerinde
başka birşey bilmiyorum. Onun bir kötülüğüne şa- döndürülmekte ve kargaşa çıkması münafıklar
hit olmadım. Hiçbir zaman ben evde olmadığımda, tarafından istenmekteydi.
evlere bile girmemiştir."
Sa'd bin Ubade işi iddiaya koydu. Useyd bin
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem münafıklara Hudayr'a 'Sen yalan söylüyorsun; onların boyun-
karşı yardım isteğine Sa'd bin Muaz hemen ica- larını vuramazsın. Yemin olsun ki sen iftiracıların
bet etti ve şöyle dedi: 'Ya Rasûlullah! Sana ben Hazrec kabilesinden olduğunu bildiğin için böyle ko-
yardım edeceğim. Eğer o iftiracı Evs kabilesinden nuşuyorsun. Eğer iftiracılar senin kabilenden olsaydı,
ise, onun boynunu vururum! Eğer Hazrec kardeş- bunları söylemezdin. Ey Evs hanedanı! Siz ancak
lerimizden ise, bize emredersiniz, emrinizi derhal bize cahiliye davasını sürdürtmek istiyorsunuz. Size
yerine getiririz.' Sad bin Muaz'ın bu konuşması bunları anmak gerekmez. Vallahi, o zaman kimin
üzerine dayanamayıp ayağa kalkan Hazrec'in galebe çaldığını biliyorsunuzdur. Fakat Allah, cahi-
ileri gelenlerinden Sa'd bin Ubade, bir an kabile liye davalarını İslam ile yok etti.'
taasubuna kapılarak şöyle dedi: 'Vallahi sen yalan
Evs ve Hazreçliler'in arasındaki münakaşa gi- Rebîu'l-Ahir
derek büyüdü. Her iki taraf birbirine ağır sözler 1437
5. Hz. Muhammed'in Hayatı ve İslam Daveti, özetle.
Şubat'16 • SAYI: 46
31
mü'min erkeklerle, mü'min kadınların kendiliklerin-
den hüsn-ü zanda bulunup: Bu, apaçık bir iftiradır,
Medine'de nifak çıkarmak için demeleri gerekmez miydi? Buna karşı dört şahidle
bütün malzemelerin münafıklar gelmeleri gerekmez miydi? Madem ki onlar şahidleri
getiremediler, öyleyse onlar Allah katında yalancıla-
tarafından kullanılmakta rın kendileridirler. Dünya ve ahirette Allah'ın lutfu
olduğu anlaşılır. Fakat bu sırada ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içine daldığınız
nifaka malzeme durumunda yaygaradan dolayı her hâlde size büyük bir azap do-
kunurdu. Onu dilinize dolamıştınız. Ve bilmediğiniz
olanlar içerisinde ise, nifakla şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Önemsiz bir şey sanı-
(münafıklıkla) ilgili olmayan, yorsunuz ama Allah katında önemi çok büyüktür.
Onu duyduğunuz zaman: Bunu söylememiz bize
fakat hadiselerin sürükleyerek yakışmaz. Haşa bu, büyük bir iftiradır, demeniz
içine çektiği kişiler de vardı. gerekmez miydi? Eğer mü'min kişilerdenseniz; buna
benzer bir şeye bir daha dönmemeniz için Allah,
size öğüt veriyor. Ve Allah, size ayetlerini açıkça
söylediler. Eski Buas günlerini hatırlatmaya kadar bildiriyor. Allah; Alim'dir, Hakim'dir. Mü'minler
işi götürdüler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem du- arasında kötülüğün ve hayasızlığın yayılmasını arzu
edenlere, işte onlara, dünya ve ahirette elim bir azap
ruma müdahale etti ve iki kabile halkına, işaret
vardır ve Allah bilir, siz bilmezsiniz. Eğer Allah'ın
yoluyla susmalarını belirtti. size yönelik lütfu ve merhameti olmasaydı, eğer o
son derece esirgeyen ve acıyan olmasaydı, acaba
İftira meselesinin başlangıç noktasıyla, en
haliniz ne olurdu?" 6
son ulaştığı durum değerlendirilecek olursa;
Medine'de nifak çıkarmak için bütün malzeme- Bu olaydan etkilenen Ebu Bekir radıyallahu anh
lerin münafıklar tarafından kullanılmakta olduğu akrabalığından ve fakirliğinden dolayı nafaka
anlaşılır. Fakat bu sırada nifaka malzeme duru- vermekte olduğu Mistah bin Usase'nin nafakasını
munda olanlar içerisinde ise, nifakla (münafıklık- kesmeye karar vermişti. Çünkü Mistah, Aişe'ye
la) ilgili olmayan, fakat hadiselerin sürükleyerek radıyallahu anha iftirayı söz ile yayanlardandı. Bunun
içine çektiği kişiler de vardı. Böylece münafıklar, üzerine inen ayette de: "Sizden faziletli ve varlıklı
Ensar ve Muhacir'in güzide kişilerini de nifak olanlar; yakınlarına, yoksullara ve Allah yolunda
içersine çekmeyi başarmış durumda idiler. Nite- hicret edenlere vermekte kusur etmesinler, affetsinler,
kim baş münafık İbni Ubeyy'in başlattığı bu iftira aldırış etmesinler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez
olayına katılan isimler arasında, Hassan bin Sâbit, misiniz? Ve Allah; Ğafur' dur, Rahim'dir." 7 denili-
Mistah bin Usase, Hamne binti Cahş ve halktan yordu. İnen bu ayeti müteakip Ebu Bekir radıyallahu
bazı kişiler vardı. anh yardımına devam etti.
8
Bu arada, kendisine iftira edilen Safvan bin İfk hadisesi, İslam tarihinde yaşanmış en ağır
Muattal kendisine isnad edilen iftirayı işitince, vakalardan biridir. Bu olayın cereyan ettiği sırada
'Subhanallah! Allah'a yemin olsun ki, ben daha hiç- ve sonrasında yaşanan hadiseler ile ilgili vakıa
bir dişinin eteğini kaldırmış değilim.' dedi. üzerine inen vahye yönelik düşüncelerimizi -Al-
lah nasip ederse- bir sonraki sayımızda aktarma-
Ortalık iyice karışmıştı. İslam toplumu bir im-
ya çalışacağız.
tihandan geçiyordu. Özellikle kalplerinde hasta-
lık bulunanların nifakı, etrafa sıçramak üzere idi. 'Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun' dua-
Böyle bir durum karşısında bütün gözler vahy-i mız ile…
ilahiye yönelmişti. Aradan geçen süre oldukça
uzun gelmişti. Nihayet bunun hakkında on ayet
indi.
32
Siyer Notları Bisetten Sonra
titiz bir şekilde sürdürüldü. yönünde emir verdi. Artık Allah'ın subhanehu ve teâlâ
dini belli başlı kişilere, gizli-saklı bir hâlde değil,
Mekke toplumunun geneli ve ileri gelenleri bu tüm topluma en yüksek sesle ulaştırılacaktı.
yeni çağrıdan haberdardılar. Huzursuz olmala-
rına rağmen açıktan müdahaleye girişmediler. "(Önce) en yakın akrabanı uyar. Ve mü'minlerden,
Böyle davranmalarının en önemli sebebi, Allah sana tâbî olan kimselere kanatlarını ger."
2
Şubat'16 • SAYI: 46
33
genel davet döneminin startını veren bu ayet- ceklerini bileceklerdir." 5 müjdesi ile gözleri hesap
lerin içeriği ve Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem gününde, tüm azaları ise Allah'ın subhanehu ve teâlâ
onu hayata geçiriş şekli biz davetçileri yakından dinine hizmette olacak şekilde adımlarını sık-
ilgilendirmektedir. laştıracaktır.
Ayetlere baktığımızda öncelikle dikkat çeken "Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et." 6
husus Şuara 214. ayetin öncesi ve surenin genel
olarak içeriğidir. Allah subhanehu ve teâlâ, Peygamber'e Ayetlerde dikkatimizi çeken bir başka husus
ve dolayısıyla birer davetçi olarak yetişen Daru'l ise Hicr suresi 94. ayetteki " "الصدعkelimesidir.
Erkam'ın müdavimlerine, genel davet emri ver- Normalde bu kelimenin manası yarmak, sert
meden, önceki peygamberlerin tecrübelerini cisimlerin yarılmasıdır. Allah subhanehu ve teâlâ Rum
aktarmıştır. Şuara suresinin genelinde geçmiş suresinde bu kelimeyi kavimlerin yarılması, ay-
milletlere gelen nebilerin daveti, davetin içeriği, rılması manasında kullanmıştır.
kavimlerin tepkileri ve sonuç itibari ile Allah'ın
subhanehu ve teâlâ onları helakı anlatılmaktadır. "َ"يَ ْو َم ِئ ٍذ يَ َّص َّد ُعون
Kur'an kıssalarının hikmetlerinden birisi "Bölük bölük ayrılacakları gün" 7
de, Allah'ın subhanehu ve teâlâ dinini kitlelere
Bu mana ile ayeti anlamaya çalıştığı-
ulaştırmaya çalışanlara bir tecrübe
mızda müfessirlerin şöyle bir yo-
sağlamaktır. Allah Rasûlü ve
rum yaptığını görürüz:
sahabe, Hicr ve Şuara surele-
rindeki emri hayata geçirme- Hakka davet misyonunu yüklendiğini 'Sen onları tevhide çağırmayla
den, ders alacakları kıssaları iddia eden Müslümanlar genel
topluluklarını ve sözbirliklerini
davet için ya adım atmamakta
özümsemişler; en önemli- ya da harekete geçtikten sonraki dağıt' 8
si de karşılaşacakları mu- süreçlerin ağır gelmesi nedeniyle
sibetlere zihnen hazırlanıp, onlar da ağırlaşmaktadırlar. Böylece Gerçekten tevhidin
Rabblerine hakkıyla tevekkül küfür toplumu ile olması beklenen hakkıyla anlatılıp anlatılma-
ayrışma gerçeklememektedir.
edebilmenin uğraşını vermiş- dığının sağlaması bu manada
lerdir. gizlidir. Bütün peygamberlerin
tek olan ilaha açıktan çağırdıkları
Öyleyse hangi toplumda yaşarsa anda karşılaştıkları ilk şey toplumun
yaşasın bir davetçinin bu emirleri, ön- keskin bir şekilde ortadan ikiye ayrılması
cesinden kopuk bir şekilde algılaması ve ve küfür kanadının bu ilahi mesaj karşısın-
hayata geçirmesi ciddi manada sıkıntı yara- da ne yapacaklarını bilemez hâlde sağa sola
tacaktır. Yaşadığı çağdaki tağutlardan kat-kat yalpalamasıdır. Kendi ülkelerinin geleceği ile
daha güçlü olan firavunların, nemrutların vesair ilgili yüz yıllık planlar yapan süper güçler 'Tevhid
tağutların, sadece Rabblerinin bir emri ile yer- davetini nasıl engelleyebiliriz?' sorusunda günü
yüzünden silindiğini bilmeyen ve bunun sonraki birlik strateji değiştirmektedirler.
nesiller için de bir vâd olduğundan habersiz olan
davetçi, en ufak sıkıntıda umutsuzluğa düşecektir. Davetçiler kendi çalışmalarının sonuçlarını
Her bir engelleme ve zorluk onu birkez daha yı- tahlil ederek nebevi menhec üzere bir genel
kacak ve elini eteğini çekip bir köşeye sinecektir. davet yapıp yapmadıklarını ölçebilirler. Bu yolu
göstermekle beraber maalesef davet sahasındaki
Genel davet emrinin öncesindeki ayetleri feh- durumun hiç de iç açıcı olmadığını söylemek
meden ve hayatına geçiren davetçi ise, sonuçtan gerekiyor.
değil adım atmaktan sorumlu olduğunun bilin-
cine erecektir. Rabbinin "Biz alay edenlere karşı Hakka davet misyonunu yüklendiğini iddia
sana yeteriz." buyruğu ile göğsü genişleyecektir.
4 eden Müslümanlar genel davet için ya adım
34
Günümüz davetçileri olarak bizler de aynı ruh
hâlini yaşıyor muyuz?
Rebîu'l-Ahir
9. 18/Kehf, 6 1437
10. 26/Şuara, 3
Şubat'16 • SAYI: 46
35
Nasihat
emreacar@tevhiddergisi.net
Emre Acar
Hayatımızı Rasûlullah'ın
Sünneti ile İhya Etmek
Peygamber'i sevdiğini iddia edenler onun sünnetine
tâbi olarak ve onu örnek alarak bu iddialarını ispat
etmelidirler. Ki Allah Kur'an'da Rasûlü sevmekten
ziyade ona itaat etmemizi, onun emrettiğini alıp
nehyettiğinden kaçınmamızı, Rasûlullah'a itaat ile
dünyalık herhangi bir şey karşı karşıya geldiği zaman
onu tercih etmemizi daha çok ön plana çıkarmıştır.
36
Yüce Rabbimizin bu ayeti kerimesi sünnetin
teşri kaynak olduğunu ve hayat düzeninde ana-
yasa olarak kabul edilmesi gerektiğini göster-
mektedir. Nasıl ki Kur'an'a şüphesiz inanıyor ve
ilkelerini hayata geçiriyoruz, aynı şekilde sünneti
de içimizde sıkıntı duymadan, mazeretler öne
sürmeden kabul etmeli ve yaşamalıyız. Sünneti,
yaşamına ölçü kılmayan ve sünnete bağlılıkta
gevşeklik gösteren kişiler hem dünyada hem de
ahirette hüsran içindedirler.
Şubat'16 • SAYI: 46
37
sevmekten ziyade ona itaat etmemizi, onun olmasının, onların her hâlini kendi yaşantısına
emrettiğini alıp nehyettiğinden kaçınmamızı, aktarmasının tek sebebi vardır ki, o da onlara
Rasûlullah'a itaat ile dünyalık herhangi bir şey duydukları aşırı sevgidir. Bir insanın başka bir
karşı karşıya geldiği zaman onu tercih etmemizi insana tepeden tırnağa özenmesini, her hâlinde
daha çok ön plana çıkarmıştır. onu taklit etmesini başka hangi sebebe bağla-
yabiliriz?
"Onlara de ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kar-
deşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, Rasûlullah'ın şu sözü bu meseleyi ne kadar da
elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktu- güzel tefsir etmiştir:
ğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size
Allah ve Rasûlü'nden ve Allah yolunda cihaddan "Kişi sevdiği ile beraberdir."
daha sevimli ise, artık Allah'ın emri (azabı) gelince-
ye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna İtikatta, amelde, ahlakta, giyim kuşamda, otur-
hidayet nasip etmez." 10 mada kalkmada, yaşam tarzında vb. her alanda
Rasûlullah'ın sünneti ile beraber oluyor, onu
Ayeti kerimeye örnek vererek biraz izah ede- taklit ediyorsak Peygamber'imizi seviyoruz
lim: demektir. Önüne bir mesele çıktığında
'Rasûlullah bu konuda ne söylemiş ve na-
Sakal bırakmak Rasûlullah'ın emri sıl amel etmiştir' deyip sünnette ola-
ve sünnetidir. Günümüz vakıa- nı öğreniyor ve amel ediyorsak
sında Rasûl'ün bu emrini ye- Peygamber'e olan sevgimizi
rine getirmeye çalıştığımızda ispat etmiş oluruz. Bunun aksi
anne-babamız, eşimiz veya Önüne bir mesele çıktığında
ise kuru bir sevgi iddiasıdır.
çevremizin tepkisi ile karşı 'Rasûlullah bu konuda ne söylemiş
ve nasıl amel etmiştir' deyip
karşıya kalıyoruz. Dinin
nasihat
den çıkmışızdır.
Kardeşime Abdullah İbni Ömer'in sünnete
Değerli kardeşim! İnsan sevdiği kişiyi taklit bağlılığını örnek vermek istiyorum. Abdullah
eder. Her hâlini gözlemler ki onun yaptıklarının İbni Ömer bir gün arkadaşı ile sefere çıkar. Yol-
aynısını yapar. Burada hem günümüzden hem da bir ağaca denk gelirler. Abdullah İbni Ömer
de sahabeden örnek vermek istiyorum. o ağacın altına gelir ve ihtiyacını giderir gibi
oturur. Biraz orada durduktan sonra arkadaşı-
Peygamber'ini unutan, çağımız gençlerinin nın yanına gelir. Arkadaşı hayretle neden böyle
hâlini hepimiz müşahede etmekteyiz. Giyimde, yaptığını sorar. Abdullah İbni Ömer şöyle cevap
kuşamda, konuşmada, yürümede, teknolojide, verir: "Ey arkadaşım! Böyle yapmamın sebebi, bir
yaşantıda, hobilerinde vb. her bir gencin taklit gün Rasûlullah'ı böyle yaparken gördüm. Ona tabi
ettiği bir ünlü vardır. Gençlerin bu insanlara tabi olmak için bunu yaptım." der.
38
yuz? İşimizi, aşımızı öğrenmek için yaptığımız
araştırmayı Rasûlullah'ın sünnetini anlamak için
yapıyor muyuz? Gittiğimiz her yerde işimizin
reklamını yaptığımız, reklam broşürünü dağıt-
tığımız gibi Rasûlullah'ın sünnetini başkalarına
naklediyor muyuz? Dünyayı gezmek için gün-
lerce sefer yaptığımız gibi sünneti öğrenmek için
günlerce yolculuk yapıyor muyuz?
Rebîu'l-Ahir
12. Buhari, Müslim 1437
13. Müslim
Şubat'16 • SAYI: 46
39
Çeviri Makale
İlim Talebesi Kütüphanesini Nasıl Oluşturmalıdır?
Abdulkerim El-Hudayr
Fethu'l Bâri
ve
İrşadu's Sâri Üzerine
Kitap, daha sonraları öneminden, şöhretinden,
ilim talebelerinin onun hakkındaki ifadelerinden
dolayı sayılamayacak kadar çok basıldı. Buna
rağmen hatadan da uzak değildir. Bilindiği
gibi de bazısı bazısından daha güzeldir.
40
bunun gibidir. Halebiyye baskısı da on yedi cilt Şerhe metni dahil etmeden önce kitapta yapı-
olarak basılmıştır. Metin de şerhten ayrıdır. İlk lan çalışma yazarın isteği dışında olmuştur. Bu
defa metni şerhe yerleştirme Muhammed Fuad yüzden de şerhe uygun olan metnin seçiminde
Abdulbaki Şerhi'nin Es-Selefiyye baskısının il- başarılı olamamışlardır. Örneğin; İbni Hacer'in
kinde olmuştur. Bu baskının birinci, ikinci ve şerh ederken; 'Şu sözü…' dediğini görür ve o
üçüncü cildin bir kısmına Abdulaziz bin Bâz kat- metni de bulamazsınız. Çünkü İbni Hacer bu-
kıda bulunmuş ve şerhine metni dahil etmiştir. rada belirli bir rivayete dayanmıştır. Bu durum
Hafız bin Hacer ise, mukaddimesinde ileride da alimlerin kitaplarının üzerinde yapılan çalış-
metni şerhe dahil edeceğine işaret etmiş, daha maların çirkin hallerinden bir tanesidir. Müellif
sonra metinden bahsetmiş fakat birinci cildin metni dahil etmeyi istemezken ne diye metni
mukaddimesinde bunu terk etmiştir. Sebebi de dahil ediyorsun ki? İkinci durum ise, Ebu Zer
metnin şerh edilmiş kitaba dahil edilmesi kitabı nüshasındaki metni dahil edeceğinde bunu şerhe
uzatacağı görüşündedir. Çünkü metin bütün ilim uygun olacak şekilde dahil et.
talebeleri arasında bilinmekte ve meşhurdur ve
buna da yeniden ihtiyaç yoktur. Yani bir kim- Fethu'l Bâri, bundan sonra Es-Selefiyye
senin metin şerhin içerisinde dahi olsa Sahih-i Matbaası'nda basıldı. Birinci baskının ilk cildi-
Buhari olmadan sadece Fethu'l Bâri ile yetinmesi ne de İbni Baz katkıda bulunmuştur. El yazması
düşünülebilir mi? O halde şunu diyebiliriz ki İbni baskısı ile karşılaştırmış, bunun üzerinde çalışmış
Hacer'in görüşüne göre metin, şerhe dahil olma- ve ortaya çıkarıp sunmuştur.
malıdır. Bu, onun kabul ettiği görüşüdür. Bunun
yanında İbni Hacer, Ebu Zer'in isnadına 2 dayan- Birinci ve ikinci cilde akaid ile ilgili muhalif
mış ve ihtiyaç duyduğunda buna işaret etmiştir. düşüncelere, güncel ve terimsel meselelerden
bazılarına talik/yorumda bulunmuştur. Fakat
bu durum da azdır. İbni Hacer'in akide ile ilgili
meselelerdeki yanlışlarının hepsine birinci, ikin-
2. Buradan kasıt, Ebu Zer El-Herevî'dir. Asıl ismi Ebû Zer Abd bin ci ve üçüncü cildin başlarında dikkat çekmiştir.
Ahmed bin Muhammed bin Abdullah el‐Herevî'dir. Horasanlı olup,
Buhari ravilerindendir. 435/1043 yılında vefat etmiştir. Sahih-i
Daha sonra İbni Baz, Şeyhi olan Muhammed
Buhari'yi Buhari'nin talebesi ve en önemli ravisi Firebri'nin üç bin İbrahim'den sonra başkanlığını yaptığı İs-
tanınmış öğrencisinden okumuş olması ve onlara ait üç nüshadan
bir nevi tenkitli nüsha meydana getirerek onu Mekke'de hac mev-
lam Üniversitesi'nin başına geçti. Es-Selefiyye
siminde yıllarca okutması kendisine ve nüshasına büyük şöhret Matbaası'nın sahibi Muhibbuddin El-Hatib'e
kazandırdı. Bu hizmeti sebebiyle Sahih-i Buhari'nin üçüncü nesil
ravileri içinde en önemlisi sayıldı. Sahih-i Buhari'nin güvenilir ten- Bulâk Matbaası'nda baskı yapmasını söyledi.
kitli bir metnini elde etmek isteyen Ali b. Muhammed El-Yûnînî (ö. Çünkü karşılaştırma sırasında Bulâk baskısın-
701 / 1302) kendisine kadar gelen pek çok nüshayı göz önüne ala-
rak bunları dört gruba ayırdı. "He" rumuzuyla zikrettiği Ebu Zer da herhangi bir problemin olmadığını, güzel bir
nüshasını bu dörtlü gruptan biri kabul etti. İbn Hacer el-Askalani, baskı olduğunu görmüştü. Rebîu'l-Ahir
daha eski nüshalara sahip olduğu halde Ebu Zer nüshasını Fethu'l 1437
Bâri adlı şerhine esas aldı. DİA -Çeviren-
Şubat'16 • SAYI: 46
41
Unutmadan söyleyelim ki, bizim Bulâk bas- bunun üzerinde çalışma yapmış, kendisinde bu-
kısı hakkında bir temennimiz vardır. O da; Es- lunan baskıyı Hindistan'da yeniden 30 cilt olarak
Sultaniyye baskısındaki Sahih'te yapıldığı gibi basmıştır. Hindistan baskısı da 'Mısırlılar'ın hata-
rakamlandırma yapılmasıdır. Her hadisin önüne sı' denilen hatalardan da uzak değildir.
şerhi, rakamı, yönleri konuluyor. Rakamı da süs
içerisinde olup, ilgili şerhler de yeni yağlı kağıdın Kitap, daha sonraları öneminden, şöhretinden,
üzerinde yapılmıştır. Böylece aslından daha enfes ilim talebelerinin onun hakkındaki ifadelerinden
bir hale gelmiştir. Bunda ne gibi bir engel olabilir dolayı sayılamayacak kadar çok basıldı. Buna
ki? Fethu'l Bâri'nin Es-Sultaniyye nüshasının elde rağmen hatadan da uzak değildir. Bilindiği gibi
edilip insanların arasında dolaşması, ilim tale- de bazısı bazısından daha güzeldir.
beleri için neden bir rüya olsun ki? Bu nüsha h.
1311 yılında basılmıştır. İkinci bir durum ise, her — Bahsettiğiniz üzere Muhibbuddin El-
bir sayfaya da 'Allah için vakfedilmiştir' yazılmıştır. Hatib'in rahimehullah baskısı gibi bastıklarında
Ne satılabilir, ne hibe edilebilir, ne de miras bıra- Ebu Zer El-Herevi isnadının zıddına metni
kılabilir. Her sayfada da bu vardır. İlk sayfada şerhe dahil etmişler midir?
hemen 'Allah için vakfedilmiştir' yazılmıştır.
Diğer sayfalarda da hibe, miras, mülk edi- Düzensiz bir şekilde dahil edilmiştir.
nilmeyeceği yazılmış ve bu her sayfada Belirli bir rivayete göre olmayıp riva-
tekrar edilmiştir. Bu söylediğimiz yetlerden oluşturulmuştur. Bu da
durum gerçekten kitaba hizmet hadis ehlinin tavsiye ettikleri-
eder ve böylece kitap, ilim tale- nin zıddınadır. Yazdığın kitap,
beleri arasında yayılmış olur. tek bir isnada göre olmalıdır.
Hadisleri numaralandırılır, etrafı da
Temennimiz Fethu'l Bâri'ye
çeviri makale
Evet. Bulak baskısının çok basit hataları vardır. Şeyh Abdulkadir El-Hamd Mektebetu'l Ha-
Bopal (Hindistan) emiri olan Sıddık Hasan Han 3 ram El-Medenî nüshasına eğilmiş ve buna Ebu
Zer nüshasını yazmıştır. Bunun bir çok benzeri
3. Ebü't-Tayyib Muhammed el-Kannevci Sıddık Hasan Han. de Mağrip/Fas'tan getirilmiştir. Onlar Ebu Zer
Hindistanlı âlim. 19 Cemâziye'l evvel 1248'de (14 Ekim 1832) nüshasına önem vermişlerdir. Fakat onlarla Hafız
Hindistan'ın Uttar Pradeş eyaletine bağlı Bans Bireli'de doğdu.
1861'de Bopal Emirliği Başveziri Şeyh Cemâleddin'in dul kızı
Zekiyye Begüm ile evlendi. Kendisinden iki çocuk sahibi olduğu
Zekiyye Begüm'ün vefatı üzerine hacca gitti (1285/1868-69); sekiz
ay Hicaz ve Yemen'de kaldı. Burada Hint ulemâsından ve diğer
âlimlerden ders okudu, hadis ve tefsir ilmine dair senedler edindi. olan Bopal emîresi İskender Begüm'ün o tarihte Bopal emîresi
Şah Abdülazîz ed-Dihlevî'nin torunu Muhammed Ya'kūb ed- bulunan dul kızı Şah Cihan Begüm'le yaptı (1871). Şah Cihan
Dihlevî, Şevkânî'nin talebesi Abdülhak bin Fazlullah Benâresî ve Begüm, Sıddîk Hasan'ı devlet işlerindeki yetkisine ortak etti ve
Hudeyde Müftüsü Şeyh Hüseyin (Hasan) bin Muhsin el-Ensârî kendisine yıllık 75.000 rupi maaş bağlanmasını sağladı. Uzun
el-Yemânî yararlandığı hocalardan bazılarıdır. Onun Şevkânî bir süre yönetici konumunda bulunduktan sonra bazı suçlamalar
merkezli bir çizgi oluşturmasında bu dönemin önemli etkileri üzerine 28 Ağustos 1885'te görevine son verildi. Bundan sonra
olmuştur. Mevlevî Muhammed Hüseyin Şahcihanpûrî, Hakîm ilmî çalışmalarına ağırlık veren Sıddîk Hasan Han 29 Cemâziye'l
Asgar Hüseyin, Molla M. Murad Buhârî, Mevlevî M. Muhibbullah ahir 1307'de (20 Şubat 1890) Bopal'de vefat etti ve buradaki aile
Pânîpetî çeşitli zamanlarda istifade ettiği veya icâzet aldığı diğer mezarlığına defnedildi. Birçok eseri de mevcuttur. Ayrıntı için
hocalarından bazılarıdır. Sıddîk Hasan Han ikinci evliliğini, ölmüş DİA'nın ilgili maddesine bakılabilir.
42
İbni Hacer'in dayandığının arasında bir takım masından başka bir katkısı yoktur. Bu da ticari
ihtilaflar vardır. bir promosyondur. Fakat maalesef çoğu ilim
talebelerinde hatta bazı ilim ehlinde, kitaplara
Şeyh -Allah onu muvaffak kılsın- çok ihtiyaç katkıda bulunan kimselerde bu yaygınlaşmıştır.
duyduğunda bu nüshada Ebu Zer isnadına temas Örneğin birisi; 'Bende Şeyh Ahmed Şakir baskısı
etmiş, böylece bir cilt eksik kalmış ve o da El- var' diyor. Ben de ona: 'Kardeşim! Şeyh Ahmed
Ezher tarafından tamamlanmıştır. Her halükarda Şakir'in Sahih hakkında bir baskısı yok. Şeyh Ah-
da bu ihtimamına teşekkür edilir. Fakat görünen med Şakir'in Sahih konusunda yazısı var. Orada
o ki, kitabı basanlar kitabın şerhe olan uygunlu- da Sahih'in Yununî nüshasının öneminden ve
ğunu tercih etmemişlerdir. Ebu Zer El-Herevî is- bazı rivayetlerden bahsetmektedir.
nadı üzerine yazılan bu kitaplar ile İbni Hacer'in
dayandığı nüsha arasında az da olsa fark vardır. Sahih-i Buhari öneminden ötürü defalarca
basılmıştır. Fakat burada ilim talebesine düşen
• • • bahsettiğimiz bu baskılardan Es-Sultaniyye bas-
kısına önem vermesidir ki bu baskı, bu yöndeki
Bulâk baskısından sonra El-Meymene ve ar- hizmetini tamamlamıştır.
dından El-Hayriyye baskıları bunu basmışlardır.
Hepsi de nüshaların farklılığı ile Bulâk'tan alın- Bunun dışındaki şerhlerden El-Kastallânî şer-
mıştır. Daha sonra da bunu El-Halebiyye basmış- hi vardır. İsmi 'İrşâdu's Sârî'dir. Bu kitap, diğer
tır. El-Halebiyye baskısı ise, buna Şeyh Ahmed şerhlerin açıklamaları ile beraber Fethu'l Bâri
Şakir'in Sahih ve El-Yununî nüshasının 4 önemi ve Umdetu'l Kâri'nin neredeyse güvenilir bir
hakkındaki yazısını ekledi. İlim talebelerinin ara- özetidir. Ayrıca diğerlerine de ihtiyaç bırakma-
sında da Ahmed Şakir baskısı olarak meşhur oldu. maktadır. Sahih'i ve ravilerini, eda sîgalarını 5 yani
Halbuki Şeyh Ahmed Şakir'in Sahih'e bu yazıdan ravinin metinlerini harf harf kayıt altına almış-
başka herhangi bir katkısı yoktur. Bu açık ve bili- tır. Daha sonra da -üzerine fayda bina edilmese
nen birşeydir. Bu yazı çıkarılıp El-Halebiyye'nin dahi- tüm rivayetlerin ihtilaflarına işaret etmiştir.
yaptığı şekil konulunca da Şeyh Ahmed Şakir Kitaba gösterilen bu özen, kitabı fevkalade hâle
baskısı diye piyasaya sürülmüştür. Fakat Şeyh getirmiştir. Asıl olan Yununî nüshasını araştı-
Ahmed Şakir'in kitabın üzerine isminin yazıl- rarak yapılan çalışmasına baktığımızda, uzun
bir süre araştırma yapmıştır. Sadece bunun üze-
4. Sahîh-i Buhârî'nin çeşitli baskıları yapılmış olup, ilk baskısını 1894 rinde değil Yununî nüshasının türleri üzerinde
senesinde ikinci Abdülhamîd Hân yaptırmıştır. Abdülhamîd Hân,
İstanbul'daki yazma nüshalarını Mısır'a gönderdi. Mısır'da kuru-
lan bir ilim heyeti tarafından, metinler incelendi. Nüsha farkları
işaretlenmek suretiyle, Yunûnî nüshası esas alınarak, Bulak'ta 5. Hadis rivayetinde 'Haddesenâ/Bize rivayet etti ki', 'Ahberanâ/Bize
Emiriyye Matbaasında basıldı. Bugün elde bulunan Buhârî haber verdi', 'Semi'tu/İşittim ki' vb. sîgalardır. Hadisin hocadan Rebîu'l-Ahir
nüshalarının yarısından fazlasını Yunûnî nüshasından yapılan hangi yolla alındığını gösteren kelimeye "edâ sigası" veya "edâ 1437
istinsahlar ve baskılar teşkil etmektedir. lafzı" denilir.-Çeviren-
Şubat'16 • SAYI: 46
43
gerçekten büyüktür. Üç ve dördüncü baskısının
hacmi ortadır. Bunlar da açıklama ve haşiyesiz-
Kastallânî harfe dahi önem dir. Beş, altı ve yedinci baskılar da Kastallânî'nin
açıklamaları üzeredir.
göstermiş, farklılıkları ve
rivayetleri açıklamış ve Yununî Bulâk Matbaası'nda tam yedi kez basılmıştır.
nüshasına dayanarak onunla El-Meymene Matbaası'nda iki kez, Hindistan'da
karşılaştırmıştır. Yununî nüshası bir kez, dünyanın diğer yerlerinde de Kastallânî
basılmıştır. Peki niçin? Öneminden dolayı. Buna
ise İbni Receb'ten öncedir. Bunun rağmen bu şerhler akidevi yanlışlıklardan da se-
yanında İbni Receb farklılıkların lamette değildir. Şarihlerin en iyisi Eşarî itikadı
üzerinde de çalışma yapmıştır. üzeredirler. Şimdi Buhari'den, Müslim'e geçe-
biliriz.
44
Okuma Parçası
keremcaglar@tevhiddergisi.net Kerem Çağlar
Şubat'16 • SAYI: 46
45
Şüphesiz ki bu durum güçlü ve uzuvları ta- Geçmiş Kavimlerin İzinde
mam olan bir beden için geçerlidir. Bu çerçeve- Şam'ımızdaki, Irak'ımızdaki ve daha nice
de tevhid ümmetinin her bir ferdi aynı bedenin coğrafyamızdaki bu kaosun, anarşinin, batılılar
uzuvları gibidir. Tevhid ve iman iddiasında bu- karşısında zayıf bir hâle düşmenin ve önü alına-
lunup da imanına zulüm karıştıran, yani itikadi mayan ihtilaf ve bölünme (çoğu da cepheleşme
yahut amelî olarak türlü türlü şirk cereyanlarına şeklinde bir düşmanlık ve saldırıya dönüşüyor)
kapılan mütedeyyin müşrikler ise bu sıfatı hak hâlen içinde bulunan trajik durumu daha da için-
etmemektedirler. den çıkılmaz hâle getirme potansiyeli taşımakta-
"Öyle ya, mümin kimse, fâsık bir kimse gibi midir? dır. Cihad alanlarının en az bir kısmında durum
Bunlar elbette eşit olamazlar." 3 böyleyken 'ümmet'in geriye kalan bölümünün
vaziyeti daha da içler acısıdır.
Muhkem ayetlerle sabit, vahyi bir ölçü olan
bu eşitsizlik hükmünü bütünüyle ortadan kal- Şunu unutmamak gerekir ki bugün büyük
dıran, "...Allah ve Rasûlü'nün haram kıldığını ha- ölçüde yaşanan parçalanmanın, zayıflığın ve
ram saymayan...", Allah'ın subhanehu ve teâlâ nurunu
4 hercümercin en başta gelen sebeblerinden biri,
ağızlarıyla söndürmek isteyen kafirlerle ittifak ehli kitabı zillete, dalalete, gazaba ve azaba sü-
kurup tevhid ehline karşı aynı koalisyon- rükleyen şeyden başkası değildir. Allah'a ve
da saf tutan, kendi iktidarlarının sürek- ahiret gününe iman hususunda şirke kadar
liliği için mukaddes değerleri açıkça götüren riyâkarlık, Allah'ın Rasûlü'nün
istismar eden ve muvahhidlerden haram kıldıklarını haram sayma-
başka hemen hemen her kesimi mak ve hak dini gerçek anlam-
dost ve müttefik gören bu kat- da din edinmemek... Hak dine
merlenmiş küfür anlayışının iman ettiğini zan ve iddia edip
yerli mensuplarının iman Şer'i Şerif dışındaki şeriatlara
okuma parçası
46
Allah'a kulluktan, hak dini din edinmekten ve
Allah ve Rasûlü'nün haram kıldıklarını haram
saymaktan yüz çeviren (unutan) münafıklar da
Allah'ın rahmetinden, hidayetinden, yardımın-
dan, korumasından ve mağfiretinden mahrum
bırakılmakla 'unutulmuş' ve terk edilmiş olurlar.
Şubat'16 • SAYI: 46
47
"Hani şeytan onlara yaptıklarını süslü gösterdi de: Bundan önceki işgal harekâtlarından farklı
Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur, olarak işgalci Haçlılar, tarihsel işbirlikçileri olan
şüphesiz ben de sizin yardımcınızım, dedi..." 8 Rafizilerle birlikte Ortadoğu'nun yeni haritasının
sınırlarını havadan çizmeye başladılar. Amerika-
Hatırlayalım, insan kaynakları, teknik kapasite lılar Basra Körfezi ile Umman Denizi'nde bulu-
ve savaş gücü olarak ABD ile beraber devrin iki nan savaş gemilerinden, Ruslar da Akdeniz ile
süper devletinden birisi olan Sovyetler Birliği Hazar Denizi'ndeki savaş gemilerinden, bundan
ordusu şimdiki (2016) Rus İmparatorluğu'nun önceki dünya savaşlarında dahi benzeri görülme-
tarihin çöplüğüne gömüldüğü Afganistan'dan miş şekilde özellikle de Şam bölgesindeki Müslü-
kaçmak mecburiyetinde kalmıştı. Sünnetullah, man beldelerini aralıksız bombardıman altında
ertelemesiz bir şekilde tahakkuk etmişti yine. tutuyorlar. Öyle ki, adeta 'Kim daha çok bomba-
"Şüphesiz ki inkar edenler mallarını (insanları) layıp füzelerse yeni haritanın sınırlarını belirlemede
Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha ve stratejik konum elde etmede daha avantajlı bir
da harcayacaklar. Ama sonunda bu, onlara yürek pozisyon elde edecek...' gibi bir yarış içerisindeler.
acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklar ve Bugün bilhassa Şam bölgesinde gökyüzü za-
toplanıp cehenneme sürüklenecekler." 9 man zaman bulutlardan çok savaş uçakları ve
İHA'larca kapatılıp karartılmaktadır.
Dünyanın Gözleri ve Namluları Safevi imparatoru Hamaney ile Komü-
Yeryüzünün Kalbine nist 'Çar' Deli Putin'in piyonu olan
Kilitlenmiş Durumda lanetli Esed rejiminin devam
Dünyanın doğusundan, batı- edip etmemesi her iki tağutun
sından, güneyinden, kuzeyin- da önemsediği bir mesele de-
den ilgili ilgisiz (ya da ilgisiz Şu anda müzakere edip yapmaya ğildir. Tıpkı Esed'in koltu-
gibi görünen) sayısız ül-
çalıştıkları yahut engellemek ğunun şimdiye dek üç yüz
kenin Şam bölgesinde ve
istedikleri şey ise bu 'sofra' dan bine yakın insanın öldü-
kimlerin kovulması ve kimlerin rülmesine mâl olması-
Akdeniz'de güç ve bayrak asla yaklaştırılmaması hususunda
gösterisinde bulunması, böl- nın onlar nezdinde hiçbir
alınacak tedbirler meselesidir.
ge halkları açısından bugün- ehemmiyetinin olmaması
künden çok daha büyük acıla- gibi... Onlar için asıl önemli
rın yaşanabileceğinin kuvvetli olan ulusal çıkarlarıdır. O çı-
bir işaretidir. Yabancı küfür güçle- karlar ki Avustralya'yı, Kanada'yı
rinin kendi aralarında ciddi ihtilafları ve Çin'i dahi Şam bölgesine getirt-
varmış da birbirlerine gözdağı vermek için miştir. Tüm bu küfür güçleri Şam'ımızın
buralarda gövde gösterisine girişiyorlarmış ve Irak'ımızın paylaşımı konusunda geniş
gibi diplomasi soslu medyatik masallar uydu- çerçevede örtülü bir mutabakat içerisindedir-
ruluyor. Bu yığılmanın asıl sebebi tarumar etme- ler. Şu anda müzakere edip yapmaya çalıştıkları
ye devam ettikleri İslam beldelerinin paylaşımı yahut engellemek istedikleri şey ise bu 'sofra' dan
sofrasında daha büyük lokmalar yutabilmek için kimlerin kovulması ve kimlerin asla yaklaştırıl-
kendilerince uygun bir pozisyon elde edebilmek- maması hususunda alınacak tedbirler meselesidir.
tedir. Yerli iç işgalcilerle yabancı sömürgeci küfür Dünyanın her yerinden gözlerin ve namluların
güçlerinin yerin üzerindeki insanları veya tarihi- çevrilmiş olduğu bu topraklarda yaşayıpta söz
kutsal mekanları filan zerre kadar önemsedikleri konusu gelişmeler karşısında sükût etmek, bitaraf
yok. Onlar için asıl ve önemli olan, yerin altın- durmak veya Haçlı batılıların safları arasına ka-
daki zenginlik kaynakları ve diğer hasım güçlere tılmak yahut Rafizileri hâlâ barışın ve çözümün
karşı stratejik olarak üstün bir konum elde ede- bir aktörü olarak görüp onlar hakkında ümitvar
bilmektir. Uluslararası küfür toplumunun diğer olmak gaflet ve katlanmış hamakattan başka bir-
ülkeler üzerinde yaptırım gücü olan en büyük şey değildir.
tağutu BM ve BM çatısı altında oluşturulan farklı
organizasyonlarda yıllardır süregiden müzake- Uzman Münafık Siyasetçilere Öz
relerin esasını da bu konu oluşturmaktadır. Şu İradesiyle Rehin Düşmek
anda fiilen yaşanan da budur. Muhafazakar demokrat kimliği tescillenmiş
olsa da, daha çok 'İslamcı' olarak etiketlendirilen
mevcut yönetimin bu bağlamdaki siyaseti bazı
8. 8/Enfal, 48 yönleriyle sonraki nesillere ibret olacak cinstendir.
9. 8/Enfal, 36
48
Kazları hepimiz biliriz. Perde ayaklı, çoğunluk- hâli. Susturulmuşluk hâli diyorum, çünkü İslami,
la gri ve beyaz tüylü; kümes hayvanı olarak da insani ve hukuki mesuliyeti gereği ciddi mana-
yetiştirilen bir kanatlı. Esasen kuş cinsi olan bu da ses çıkarması beklenen başta 'dava erleri'nin
hayvancağızların fıtratında saldırganlık içgüdüsü büyük bir çoğunluğu daha önceleri olduğu gibi
yoktur. Fakat diğer tüm hayvanlarda olduğu gibi henüz bir-iki ay evvel müstakbel 'halife' ye oy ve-
bu türde de herhangi bir tehdit algılamasında rerek onun reisliğindeki siyasete angaje olmuş ve
içgüdüsel savunma refleksi devreye girer. maalesef ses çıkaramaz hâle gelmişlerdir. Siyasal
iktidarın ülkenin limanlarını ve askerî üslerini
Bir komşumuzun altı-yedi yaşlarındaki oğlu,
batılı işgalci gasıp güçlere açmayı neredeyse milli
yavrularıyla beraber bahçede gezinen kazların
ve ilkesel bir duruş olarak tevil etme gayretleri
minik yavrularından birini sevmek için eline al-
dahi muhafazakar-mütedeyyin kesimlerce anla-
mak ister. Çocuğun kendilerine yönelik hamlesi-
şılmaz bir şekilde sessizce karşılanmaktadır.
ni farkeden anaç kazlar hemen savunma pozisyo-
nuna geçerler. Yavrularına siper olup kanatlarını Batıla dost ve müttefik olan bir ülkenin idare-
hafifçe hareket ettirmeye, gagalarını olabildiğince cilerinin nifakta bu denli uzmanlaşmış olmaları-
açarak 'Tıss!...' benzeri bir ses çıkarmaya ve perde nın kökeninde ne olduğu hususunda bu yazının
ayaklarıyla çocuğun bulunduğu yöne doğru bir- başlarında bir ipucu verilmişti. Bağrında münafık
kaç adam atmaya başlarlar. Küçük çocuk o anda ve müşrik bireyler yetiştiren batıcı-laik okulların
kim bilir, belki de 'eyvah, bunlar beni ısırıp yemeye ruh, kalp ve zihin üzerindeki tahribatı tahmin
geliyor galiba!..' diyerek fena hâlde korkmuş bir edilebilir oranların çok çok üstündedir. Henüz
şekilde eve koşup annesinin kucağına sığınır. O çocukluk çağında yaşanan bu tahribata maruz
çocuğun karşısına kaz değil de boz bir ayı da kalan bir fert ileriki yaşlarda memur, iş adamı,
çıkmış olsa yine ana kucağına sığınacaktı. Zira bu, asker yahut başbakan da olsa önünde-sonunda
değişmez bir kaidedir: Çocuk annesine tabidir. (bilhassa yönetim kademelerinde bulunanlar
başta olmak üzere) o kişinin iradesine galebe
Siyasal sistem ve ideoloji olarak rahim-i mâderi
çalmaktadır. Böylesi bir eğitimden geçirilmiş
Vaşington, Brüksel veya Moskova olanların ana
fertlerden müteşekkil yönetim kadrosu, küre-
kucağı da oralardır. Kendilerine ait bir savaş
sel sistem denilen tağuti düzene intibakta ve her
uçağı düşürüldükten hemen sonra anaç kaz
platformda eşgüdümlü çalışıp işbirliği yapmakta
gibi 'tıss!...'layan Ruslar'ın birazda provokatif ta-
hiç de zorlanmaz. Velev ki kişi bu tür meselelerde
vırlarının hemen ertesinde Brüksel'e koşanların
ilkelerini korumaya istekli ve İslami(!) hassasi-
siyasal ve kısmen de olsa ideolojik açıdan yakın
yetlerini muhafaza etmede direnç gösterse dahi
durdukları odaklar bu vesileyle bir kez daha or-
sistem denilen dev çarkın içerisine dahil olduğu
taya çıkmış oldu. Tevhid ümmetine karşı düş-
ândan itibaren, artık onun değirmende öğütü-
manlık; Rafiziler, ateist-sosyalist şer odaklarına
lüp un hâline gelen buğday tanesinden bir farkı
ve Ruslar'a karşı millicilik-milliyetçilik; İslam
kalmamaktadır. Çünkü sistem değirmeni, içine
coğrafyasındaki kukla tağutlarla ümmetçilik;
giren her şeye kendi standartlarına göre işlem
ABD ve Avrupa Birliği ülkeleriyle de dostluk ve
yapar. Tağuti sistemin bugün ellerinde kadife
müttefiklik zemininde ilişkiler yürütebilme be-
eldiven var diye itikadını ve iradesini kurban
cerisi ancak 'uzman münafık' sıfatıyla açıklanıp
eden, yahut rehin bırakan milyonlarca dindar
izah edilebilir.
insanın hikayesi de benzerdir. Hikayenin baş-
Esed rejimi denildiğinde sadece Beşşar Esed ta- langıç kısmıyla ilgili olarak yazının başında kısa
ğutu anlaşılmamalıdır. Esed rejimi denildiğinde bir değini oldu. Rabbimizden ümid ve duamız
öteden beri Safevi İran, Safevilerin Bağdat valiliği, bilhassa İslami hizmetlerde ömür tüketen müte-
Lübnan Hizbullat-ı ve sonradan Çin ve Rusya'nın deyyin-dindar-muhafazakar insanların hikayele-
da dahil olmasıyla farklı bir ittifak rejimi var rinin tevhid akidesi itibariyle yüce Allah'ın razı
Şam'da. Bununla beraber Esed rejimine (ve kayıt ve hoşnut olacağı doğru istikamete evrilmesi ve
dışı gibi görünen diğer bileşenlerine) karşı en gür hak ve hidayet üzere nihayete ermesidir. –Alla-
itirazi sesler Türkiye'den yükselmiştir. Ne kadar humme Amin-
büyük bir çelişkidir ki hem Suriye'mizde hem de
Rabb'imizden af, afiyet, esenlik ve selamet di-
Irak'ımızda Müslümanların üzerine geceli gün-
leriz. Hamdimiz ve minnetimiz ancak ve yalnız
düzlü bomba yağdıran Amerikalılar başta olmak
O'nadır subhanehu ve teâlâ. Rahmet ve kılıç Peygamberi
üzere Avrupa Birliği üyesi olan olmayan onca ba-
efendimiz Muhammed'e salât ve selamlar olsun.
tılı ülkenin saldırıları karşısında Türkiye'den zayıf
da olsa bir itirazi ses çıkmamaktadır. Hakikaten Rebîu'l-Ahir
çok ibretlik bir manzaradır bu susturulmuşluk 1437
Şubat'16 • SAYI: 46
49
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.net
Mahi
Habeşistan'a
Hicret
Ey Kral! Biz cahiliye içinde boğulan bir
millettik. Putlara tapıyor, ölü hayvan eti
yiyorduk. Fuhuş işliyor, akrabaları ziyaret
etmiyor, iyi komşuluk yapmıyorduk. Güçlü
olanımız zayıflarımıza hep zulmediyordu.
50
— Bu asılsız haber de nereden çıkmıştı Cafer senden geri istiyorlar.' demiş ; patrikler de hemen
Amca? söze katılarak:
— Rasûlullah bir gece Kâbe yakınlarında Kur'an 'Onları teslim et bu temsilcilere. Memleketlerine
okurken azılı müşriklerden bir grup da onu gizli- geri götürsünler.' demişler.
ce dinliyormuş. Rasûl o kadar güzel okuyormuş
ki onlar bu okuyuşun etkisinde kalmışlar. Tam Tabi Kral adaletli. 'Önce ülkeme sığınan bu
ayetin sonun gelince Canım Peygamber'im sec- adamları da dinlemeliyim' diyerek bizi çağırdı. Biz
de etmiş ve onu dinleyen adamların hepsi gayrı hem korktuk hem heyecanlandık. Ne sorar, ne
ihtiyari secdeye kapanmışlar. Bu olay Mekke'de deriz diye telaşlandık. Müslümanlar beni sözcü
büyük dedikodular sebep olmuş. İşte bu haber seçtiler. Ve Kral'ın huzuruna çıktık.
Habeşistan'a Mekke Müslüman oldu diye yan-
Kral:
sımış.
'Neden kavminizin dininden ayrıldınız? Ve neden
Müslümanlardan kimi işin içi yüzünü öğre- benim dinim ya da başka bir dine girmediniz?' diye
nince geri döndü, kimi birilerinin himayesine sordu.
girerek Mekke'ye girebildiler. Fakat bu hicretten
sonra Mekkeliler onlara daha sert davranmaya Ben:
başladı. Canım Peygamber'im de ikinci bir kafile
hazırlanmasını emretti ve toplam seksen üç kişi 'Ey Kral! Biz cahiliye içinde boğulan bir millettik.
yeniden hicret ettik. Putlara tapıyor, ölü hayvan eti yiyorduk. Fuhuş
işliyor, akrabaları ziyaret etmiyor, iyi komşuluk
Fakat bu sefer Mekkeli müşrikler boş durmadı. yapmıyorduk. Güçlü olanımız zayıflarımıza hep
Amr bin As ve Abdullah bin Ebi Rebia'yı hediye- zulmediyordu.
lerle Habeşistan'a yolladılar.
Biz bu durumda iken Allah bize içimizden soyunu,
Amr zeki bir adamdı. Meğer önce Hristiyan doğru sözlülüğünü, güvenilirliğini, iffet ve namus-
patriklerine bolca rüşvet vermiş. Bizi Kral'ın luluğunu bildiğimiz bir Peygamber gönderdi. Bu
yanında destekleyin demiş. Kral'ın huzuruna Peygamber bizi Allah'ın birliğine inanmaya, sadece
ona ibadet etmeye, putları terk etmeye davet etti.
çıkınca da:
Bize doğru sözlü olmayı, emanete riayet etmeyi,
'Ey Kral! Şu an ülkende kavminin dininden ayrılıp,
akrabayı ziyaret etmeyi, güzel komşuluk yapmayı,
senin dinine de girmeyen, bambaşka bir din icat
haramlardan ve kan dökmekten el çekmeyi emretti.
eden birtakım beyinsiz akrabalarımız bulunmakta-
Bize fuhuş yapmayı, yalan söylemeyi, yetim malı
dır. Bu akrabalarımızın babaları ve amcaları onları Rebîu'l-Ahir
yemeyi yasakladı. Namazı, zekat ve orucu emret- 1437
Şubat'16 • SAYI: 46
51
Kral tekrar bizi çağırdı. Ve onun hakkında ne
Biz bu durumda iken Allah bize bildiğimizi sordu.
içimizden soyunu, doğru sözlülüğünü,
güvenilirliğini, iffet ve namusluluğunu Sözcü yine bendim. Kur'an'da Allah ne diyorsa
onu söyleyecektim.
bildiğimiz bir Peygamber gönderdi.
Bu Peygamber bizi Allah'ın birliğine 'İsa, Allah'ın kulu ve elçisidir. İffetli ve hiç evlen-
inanmaya, sadece ona ibadet etmeye, memiş Meryem'e Allah'ın ilka ettiği ruhu ve keli-
putları terk etmeye davet ettİ. Bize mesidir.' dedim.
doğru sözlü olmayı, emanete riayet
Necaşi yerden bir çubuk aldı ve :
etmeyi, akrabayı ziyaret etmeyi, güzel
komşuluk yapmayı, haramlardan ve 'Vallahi senin söylediğin şey ile benim inandığım
kan dökmekten el çekmeyi emretti. İsa arasında şu çubuk kadar bile fark yok.' dedi.
Patrikler bundan hoşnut olmasa da Necaşi, Amr
ve Abdullah'a bizi teslim etmedi. Getirdikleri he-
ti. Biz de ona itaat ettik. Puta tapmayı bırakıp tek diyelerin hepsini onlara geri iade etti. Onlar da
olan Allah'a ibadet etmeye başladık. Bunun üzerine rezil olmuş bir şekilde Mekke'ye döndüler.
kavmimiz bize düşmanlık etti. Eziyet etti. Eski ha-
yatımıza dönmemiz için bize baskılar yaptılar. Biz Böylece müşriklerin planları ters yüz olmuştu.
de senin ülkende kimseye zulmedilmediğini duyduk Allah kullarını yardımsız bırakmamıştı.
ve buraya hicret ettik.' dedim.
— Nasıl yani?
52
Sağlık köşesi Dr. seyfullah islam
Soğuk Algınlığı
ve
Grip
Grip ve soğuk algınlığı arasındaki
fark basit tanımla; grip ağır bir kli-
nikle seyreden bir hastalıktır. Soğuk
algınlığı ise daha hafif geçirilmektedir.
Şubat'16 • SAYI: 46
53
olması gerekiyor. Bunun için de sağlıklı beslenme
ve uyku düzeninin sağlam olması çok önemli.
Grip hastalığında antibiyotik Dozunda egzersiz yapılmasının yanı sıra stres
kontrolü de bağışıklık sistemini güçlendirir. Grip
kullanılmaz çünkü grip hastalığında antibiyotik kullanılmaz çünkü grip
bir virüstür. Virüslere bir virüstür. Virüslere antibiyotikler hiçbir şe-
antibiyotikler hiçbir şekilde kilde etki göstermezler. Özel olarak vitamin de
almak gerekmez. Sebze ve meyvelerden alınan
etki göstermezler. Özel olarak
vitaminler genelde yeterli olur. İnfluenza A tipi
vitamin de almak gerekmez. grip olduğu tespit edilip aynı zamanda hastanın
Sebze ve meyvelerden alınan da genel durumu ağır ise doktor tavsiyesiyle buna
vitaminler genelde yeterli olur. yönelik bir ilaç kullanılabilir. Yoksa ana tedavisi
istirahat, dinlenmek ve destekleyici tedavi uygu-
lamaktır. Ihlamur ya da adaçayı içerek bu hastalık
engellenemez. Ancak hastalığa eşlik eden boğaz
hayvanları enfekte eder. B tipi yalnızca insanları ağrınız varsa bu tür içecekler sizi rahatlatır. Grip
enfekte eder. Domuz gribi olarak bilinen grip, hastalığı olan bir kişi yatarak istirahat etmeli, 40o
influenza A'nın H1N1 alt tipidir. uzun süre düşmeyen bir ateşi olursa ateş düşürü-
cü almalıdır. Ayrıca bol bol su ve (çorba, portakal,
Domuzun solunum yolları yapısında insan, kuş mandalina gibi) sıvı içecekler almalıdır. Duru-
ve domuz gribi virüsleri için reseptörler vardır. mu kötüleşirse muhakkak hekime başvurmalı-
Domuz gribi virüsleri genellikle domuzları en- dır. Çevremizdekilere bulaşmasını önlemek için
fekte eder, ama bazen tür engelini aşıp insanları öksürürken, hapşırırken ağız ve burnu mendille
enfekte edebilir. Geçmiş yıllarda domuz gribi vi- veya kolumuzla kapamalı, içinde istirahat edilen
rüsü insanlar arasında bulaşma göstermiş, ama oda sık havalandırılmalı, eller sabunla en az 1
bunlar küçük salgınlar halinde sınırlı kalmıştır. dakika boyunca yıkanmalıdır.
Domuz gribi ilk kez 2009'da dünyanın birçok Grip olan anneler emzirmeyi kesinlikle kes-
yerinde salgın yapmıştır. Bu yılda ölümle neti- memelidirler, bebeğe bulaştırmamak için maske
celenen vakalar yaşandı. Mevsimsel grip virüsü takmalı (evde mevcutsa) ve özellikle 6-8 aydan
sürekli mutasyon geçirerek her grip sezonunda küçük bebeklerin enfekte olma ihtimalinin yük-
yeni bir kimlikle karşımıza çıkmaktadır, aynı sek olduğu mevsimlerde çok sık öptürülmemeye
şekilde domuz gribi de (aynı anda domuzlarda ve yakın temastan uzak kalınmaya dikkat edil-
birkaç tip influenza virüsünün olmasına bağlı melidir. Emziremeyecek kadar hasta olan anne,
veya laboratuarlarda yapay üretilen) küçük mu- pompa ile sütünü bir biberona sağıp bebeğine
tasyonlar geçirerek farklı tiplere girmiştir. Bu vermelidir.
da domuz gribini mevsimsel grip kategorisinde
değerlendirmeye sebep olacaktır. Sonuç;
Domuz gribi gerçekten toplumda oluşan algı Herhangi bir bulaşıcı enfeksiyonun sal-
kadar öldürücü müdür? Risk grubundaki (65 yaş gın hâlini almamasını sağlamaya çalışmak
üstü, 2 yaşından küçük, kronik karaciğer/böbrek Müslüman'ın dikkat etmesi gereken bir konudur.
hastalıkları vb.) ve bağışıklık sistemi zayıf olan İmam Buhari'nin rivayet ettiği hadiste Abdur-
kişilerde virüs bulaştıktan sonra hastada solu- rahman ibn Avf Rasûlullah' dan sallallahu aleyhi ve sellem
num, kalp veya sistemik bir tutuluma bağlı ölüm işittim ki; "Veba hastalığının (bulaşıcı hastalık) bir
görülebilir. Bu aslında sadece domuz gribine has yerden çıktığını işittiğiniz zaman oraya gitmeyiniz.
bir durum değildir. Genel olarak grip, düşkün du- Hastalık sizin bulunduğunuz yerde vaki olursa on-
dan kaçmak için sakın o yerden dışarı çıkmayınız.
rumda olan ve bağışıklık sistemi zayıf olanlarda
(başkalarına bulaştırmayın)."
bu şekilde ağır tablolarla sonuçlanmakta ve çoğu
durumda ölümle neticelenmektedir. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
hamd etmektir.
Hastalık sürecinde bağışıklık sisteminin güçlü
54
Konuk Yazar
Enes DOĞAN
Dua Konusunda
Dikkat Edilmesi Gereken
Bazı Meseleler
Her şeye Malik olan, bu mülkte tasarruf yetkisini elinde
bulunduran ve dilediğine verip dilediğine daraltan Allah'tır.
Buna rağmen bir kimsenin ihtiyaçlarını Allah'a sunarken
araya başkalarını sıkıştırması ve buna Allah'a yakın-
laşmak kılıfını uydurması büyük bir nankörlük ve Allah'ı
hakkıyla ta'zim etmeyen müşriklerin çirkin bir özelliğidir.
1. Duada İhlas Sahibi Olmak Allah'a iman etmiş bir kimse için Allah'tan
Kur'an'da Allahu Teâlâ'nın en çok dikkat çek- başka sığınacağı, maddi ve manevi anlamda
miş olduğu meselelerden biri duada ihlastır. Yani; kendisinden isteyeceği başka bir merci yoktur.
dua ibadetini araya başkalarını karıştırmaksı- Duada ihlasın en büyük delili; kâinatta Allah'ın
zın halisane ve saf olarak Allah'a yapılmasıdır. insan için yarattığı mahlûkat ve Allah'ın her şe-
Ayetleri incelediğimizde, Kur'an'ın Allah'a dua yin maliki olmasıdır. İnsanı yaratan, onu vücuda
etmenin gerekliliği, duanın sıfatı ve müşriklerin getirip ona et giydiren ve ona dünyada maişet
Allah'a dua konusunda batıl itikadları konusun- kılan Allah'tır. Her şeye Malik olan, bu mülkte
da ayetlerle dolu olduğunu görmekteyiz. Allahu tasarruf yetkisini elinde bulunduran ve dilediğine
Teâla şöyle buyurur: verip dilediğine daraltan Allah'tır. Buna rağmen
bir kimsenin ihtiyaçlarını Allah'a sunarken araya
"Gerçek dua ancak O'nadır. O'ndan başka yalvar- başkalarını sıkıştırması ve buna Allah'a yakın-
dıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşma- laşmak kılıfını uydurması büyük bir nankörlük
yacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan ve Allah'ı hakkıyla ta'zim etmeyen müşriklerin
kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap çirkin bir özelliğidir. Buradan anlıyoruz ki; şirk
verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar." 1 gerçekten büyük bir zulümdür. Allahu Teâla şöyle
buyurur:
"De ki: "Şüphesiz ben ancak Rabbime dua ederim
ve O'na hiç kimseyi ortak koşmam." 2 "De ki: Bir baksanıza, Allah'ı bırakıp da dua edip
yalvardığınız ortaklarınızı gösterin bana, yeryü-
1. 13/Rad, 14
zünde neyi yaratmışlardır? Yoksa onların göklerde Rebîu'l-Ahir
bir ortaklığı mı vardır, yoksa kendilerine bir kitap 1437
2. 72/Cin, 20
Şubat'16 • SAYI: 46
55
vermişiz de ondan (elde ettikleri) açık bir delil üzere mahlûku olan iblisin bile duasına icabet etmiştir.
mi bulunuyorlar? Hayır, o zalimler birbirini aldat- İblis, "Rabbim, bana onların diriltileceği güne ka-
madan başka vaadde bulunmazlar." 3 dar izin ver." 5 dediğinde Allah bunu kabul etmiştir.
Öyleyse mümin, küçük veya büyük bütün ihtiyaç-
Konu ile bağlantılı olarak şunu da ekleyebiliriz larını Allah'a götürmeli ve bunların hiçbirinde
ki; sadece Allah'a dua eden Müslümanların bu Allah'tan başkasına ümit beslememelidir. Çünkü
anlamda yaptıkları duaları ihlas ile yapmaları ve Allah 'Allah'ın lütfunu isteyin' buyurmuştur.'
riyadan kaçınmaları gerekir. Çünkü riya kişiyi
dinden çıkarmaz ama o yola doğru götürür. Aynı 3. Allah'a Dua Eden Sürekli Bir
zamanda kişinin o amelini batıl kılar. Kazanç İçerisinde Olduğunu
Bilmelidir
2. Duanın Kabul Olacağına Dair
Ubade bin Samit'den radıyallahu anh rivayetle Pey-
Yakini İman gamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
Allah'ın isim ve sıfatları üzerinde tefekkür eden
kimse şu sonuçlara ulaşır; Allahu Teâlâ her şeye "Yeryüzünde bulunan herhangi bir Müslüman
kadirdir, cömerttir, kullarına karşılıksız hibe Allah'a dua edip bir şey isterse, -günah olan
edendir… veya akrabalık bağlarını kesmek için olan
bir şey olmadıkça- Allah ya isteğini verir
Allah'ın yarattıkları üzerinde te- ya da isteğine denk bir kötülüğü ondan
fekkür et. Allahu Teâlâ'nın ya- giderir."
rattığı en basit bir varlığa bak-
Hâkim'in Ebu Said'den radı-
tığında, Allah'ın kudret, güç Dua eden kimse mutlak anlamda bir
yallahu anh yaptığı rivayette şu
ve cemal sıfatlarını görürsün. kar içerisindedir. Binaen aleyh, genel
olarak bu konuda yaygın olan sıkıntı, ziyade vardır;
Sonra gözlerini çevir ve
duanın icabet edilmesinde acele etmek,
daha büyük olan şeyleri isteğinin mislini görmeyince bu konuda "Ya da istediği şeye denk
düşün. Allahu Teâlâ'nın ümitsizliğe kapılıp, duadan vazgeçmek bir sevabı onun için (ahirete)
Kur'an'da en çok dikkat çek- ve bu kazançtan mahrum kalmaktır. saklar." 6
tiği geceye, gündüze, yıldızlara,
semaya vs. bak. Allah'ın onlara Rivayetten anlaşıldığı üzere,
takdir ettiği düzene, mükemmel- adabına dikkat edilerek yapılan
liğe dikkatini ver. Allahu Teâlâ'nın bir duaya icabet konusunda üç tane
aynı anda bir tarafı gece bir tarafı gündüz seçenek vardır:
kıldığını, yıldızların tepemize düşmeden bir
kandil gibi asılı durduğunu ve semanın direk- • Duaya misli ile icabet edilmesi
siz bir şekilde nasılda ayakta kaldığını düşün.
• Dünyada bir belanın kişiden uzaklaştırılması
Sence bütün bunları mükemmel bir şekilde ya-
ratıp onlara düzen veren âlemlerin Rabbi olan • Ahiret için bir sevabın saklanması
Allah, koca kâinatta nokta misali bir insanın
ihtiyaçlarına icabet etmeye güç yetiremez mi? Yani; dua eden kimse mutlak anlamda bir kar
içerisindedir. Binaen aleyh, genel olarak bu konu-
Ömer radıyallahu anh şöyle der; da yaygın olan sıkıntı, duanın icabet edilmesin-
'Ben dua etmeye muvaffak olmuş isem, onun ka- de acele etmek, isteğinin mislini görmeyince bu
bul edilip edilmeyeceğinde hiç endişeye kapılmam.' 4 konuda ümitsizliğe kapılıp, duadan vazgeçmek
ve bu kazançtan mahrum kalmaktır. Bu konuda
Selef âlimlerinden Süfyan bin Uyeyne'nin şu ğayb ve şehadet ilminin sahibi Allah'a iman eden
sözü gerçekten zihinlerde iz bırakıyor: bir kul, duasının karşılığını dünyada görmeyin-
ce inanmalı ve Allah'a şükretmelidir ki; Allah,
'Sakın kendiniz hakkında bildiğiniz kusurlarınız onu ya bir beladan korumuş, onu böyle nimet-
dua etmenize engel olmasın. Zira Allah en şerli lendirmiştir ya da hem imtihana sabrın hem de
3. 35/Fatır, 40 5. 15/Hicr, 36
4. Mecmu'u'l Fetava 6. Tirmizi, Hâkim
56
nereye gideceklerini ve ne yapacaklarını şaşırmış
bir hâlde yalnızlaşırlar.
"Allah buyurdu ki; Ben kulumun benim hakkım- leri istememek, deneme amacı ile dua etmekten
daki zannı üzereyim." 7 sakınmak, sıkıntıda ve bollukta duaya devam et-
mek, naslarda varid olan duaları seçmek, duanın
İmam Davudi şöyle der: red edilmeyeceği zaman ve mekânları gözetmek…
" 'Dua ettim de kabul edilmedi' diyen bir insanın Bu konuda tafsilatlı bilgi isteyen kardeşlerimiz
duasının kabulünden, duanın kabulü yerine verilen için şu kaynakları tavsiye edebiliriz:
sevaptan ve günahlarının silinmesinden mahrum
olmasından korkulur." 8 — Müslümanların Allah'a karşı sorumlulukları
sayfa 273 ve devamı.
Sonuç olarak; dua eden insanlar duasının aka-
binde iki sınıftır; — Hadis kitaplarının Dualar (Daavat) bölüm-
leri ve şerhleri.
• Duaya icabet konusunda şüpheye düşmeyen,
ya dünyada karşılığını göreceğine ya bir bela- — Dualarımız niçin kabul olunmuyor? Polen
nın kendisinden giderileceğine ya da ahirette yayınları.
sevabını alacaklarına yakinen iman edenler. Bu
kimseler duanın maksadlarını bilen ve Rablerini Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun…
tanıyanlardır. Sığınacakları, isteyecekleri merciyi
bilirler.
Rebîu'l-Ahir
7. Buhari, 7405; Müslim, 2675. 1437
8. Fethu'l Bari 6340. Hadisin şerhinde. 9. Müslim, 2735; Ebu Davud, 1484
Şubat'16 • SAYI: 46
57
Veysel Türk Ayın Kitabı
veyselturk@tevhiddergisi.net
Kitap: Batıl Tevil Tehlikesi ve Yıkıcı Etkileri akıtılmıştır. Felsefeciler, Kelamcılar, Karamita,
Batınıyye, İsmailiye, Nusayriye, Kaderiye, Veh-
Yazarı: Ömer Süleyman Abdullah el-Eşkar miye, Mutezile ve daha nice fırkaları saptıran da
fasit tevilleri idi.
Yayınevi: Guraba
Bu durum günümüzde daha çok yaygındır. Bu-
Hamd, ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a
gün İslam adına çalışan ama İslam ile hiç alakası
mahsustur. Ancak O'na ibadet eder ve ancak
olmayan yapıların, grupların ve şahısların ayağı-
O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Şehadet ede-
nın kaymasına sebep olan da batıl tevildir. Sahada
rim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet
İslam adına cihad eden yapılar arasındaki fitne
ederim ki Muhammed O'nun kulu ve Rasûlü'dür.
ve kopukluk yine tevil nedeniyledir. Yine şirk ve
Bu ay İslam'da en çok yanlış anlaşılan; çoğu bidat ehline Allah'ın dinini bozma imkanı veren
kişilerin, fırkaların, grupların ve cemaatlerin batıl tevildir. İslam'dan ayağı kayan hiç kimse
ayağının kaymasına sebep olan 'tevil' kavramını yoktur ki onun müsebbibi fasıt teviller olmasın.
inceleyen bir eseri tanıtacağız.
Gerçekten tevil büyük bir şer kapısı olmuştur.
Tevil konusu o kadar önemli ve hassas bir ko- İslam'ı yıkmak isteyenler o kapıdan girip, her
nudur ki, bütün geçmiş ümmetler peygamber- şeyi tevil etmişler. Şayet Allah bu dini koruyup
lerine tevil ile muhalefet etmiştir. Küçük, büyük himaye etmeseydi onun sınırları silinip temelleri
bütün fitneler tevil konusunun anlaşılmamasın- yok olup giderdi.
dan ortaya çıkmıştır. Yahudiler ve Hristiyanlar,
Elimizdeki bu risale ise tevil çeşitlerinden biri
Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem gerçek bir pey-
olan Allah'ın isim ve sıfatlarının tevili üzerinedir.
gamber olduğunu ortaya koyan delilleri tevil yolu
ile çarpıtmaya çalışmışlar; Hristiyanlar tevil yolu Hamd, nimeti sayesinde salih işlerin tamama
ile dinlerini bozmuşlar: Yahudilerin yetmiş bir, erdiği Allah'adır.
Hristiyanların yetmiş iki ve bu ümmetin yetmiş
üç fırkaya bölünecek olması yine tevil nedeniyle-
dir. Müslümanların kanları, Cemel, Sıffın, Harra
vakası ve İbni Zübeyr fitnesinde tevil nedeniyle
58