You are on page 1of 67

İstikamet ve Rabbani Duruş İçin Ölçü ve Bilgi

Muharrem 1436
Kasım '14 SAYI: 34

Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun...

Değişen ülke politikaları, 'yardım' adı altında başlatılan Haçlı seferi, maskelerinin altından gerçek
yüzleri görünen tağutların çıkarlarına dayalı dostluklar, acı ve gözyaşıyla yoğrulmuş yorucu ve yoğun
bir ayı geride bıraktık.

Müslümanların imtihanlarının ağırlaştığı, safların iyiden iyiye ayrıldığı ve Tevhid ehlinin yal-
nızlaştırıldığı böyle dönemlerde; Sırat-ı Müstakimde sebat etmek, kafirlerin hile ve desiselerine,
dünyanın cazibesine ve insanların vefasızlığına takılmadan emri bi'l maruf, nehyi ani'l münkeri
-güç nispetinde- icra etmek için vahyin çizdiği, Rasulullah'ın da uygulanabilirliğini ispat ettiği vasat
yol için ölçü ve bilgilerimizi tekrar gözden geçirmemiz gerekir.

Müslümanın Müslümandan başka dostunun olmadığını ve bu yoğun koşuşturmacada durup so-


luklanmak, hadiseleri Sünnetullah'ın değişmez yasaları çerçevesinde okumaya çalışmak, birilerinin
bilinçli propagandalarından etkilenmemek, bilerek yada bilmeyerek kafirler lehine Müslümanlar
arasında korku veya güvene dair bilgileri dillendirmemek ve düşünce dağınıklığından korunup
Rabbani menhecle ilerlemek adına bazı tespitleri bu sayımızda bulacaksınız.

Allah'ın Müslümanlara bu zor ve karmaşık dönemlerde davada sebat etmeleri konusunda yardımda
bulunması temennimizle...

Editör
03 Allah'a Yalnız Onun Gösterdiği Şekilde
İtaat Etmek
Ebu HANZALA

14 İstikamet ve Rabbani Duruş İçin


Ölçü ve Bilgi
Başyazı

20 Ondan Ancak Mümin Korkar! Nifakın


Çıkış Sebepleri Üzerine Bir Değerlendirme
Özcan YILDIRIM

24 İlk Vahyin Öğrettikleri Enes YELGÜN


İÇİNDEKİLER

27 Abdullah b. Sebe'nin İslam Toplumundaki


Faaliyetleri; Hasan'ın 4 Halifelik Dönemi
Murat GÜÇ

31 Zor Günlerin Adamı Sadık İnsan;


İnfakı
Murat MÜSLİHAN

35 Soylu ve Güzel Bir Kadın Zinaya Davet Etti-


ğinde: 'Ben Allah'tan Korkarım' Diyen Adam
Emre ACAR

41 Ümmetin Damarlarına Enjekte Edilen Taze Kan;


Şehitler
Emre UYAR

44 Yazıklar Olsun Şu Kavme... Kerem ÇAĞLAR

47 Bize Ayrılık Yazıldı Mahi

50 Seccadeli Zerdüştler Mirsad AĞINT

54 Allah'a Yaklaşmamızın Önündeki Engeller Ömer AKDUMAN

58 Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslam Veysel TÜRK

59 Dünyadan Haberler

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Yazışma Adresi: Emre UYAR


Emre UYAR Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Yayın Türü: Bağcılar/İstanbul
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No:11
Muharrem 1436 info@tevhiddergisi.com Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Kasım 2014 www.tevhiddergisi.com Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 34 Adres: Kirazlı Mh. 1 Sk. No:21/A Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
34210 Bağcılar/İSTANBUL İlgili Yazar Mesûldür.
Fiyatı: 5 Kaynak Gösterilerek Alıntı Yapılabilir.
Abonelik için: 0 545 762 15 15

Satış Noktaları İstanbul: Tevhid Kitabevi, Hürriyet Mh. Cumhuriyet Cd. No:3 Bağcılar/İSTANBUL | 0 (545) 762 15 15
Bursa: İkra Kitabevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No:17 Nilüfer/BURSA | 0 (532) 138 02 42
Diyarbakır: Tevhid Kitabevi, Kaynartepe Mh. Gürsel Cd. No: 90/A Bağlar/DİYARBAKIR | 0 (541) 857 34 20
Konya: Şükran Mh. Fıçıcılar Sk. No: 37 (Kapı Camii Civarı) Meram/KONYA | 0 (553) 513 48 48

İrtibat Büroları MERKEZ: Kirazlı Mh. 1. Sk. No:21/A Bağcılar/İSTANBUL


Büro 1: Güvercin Tepe Mh. Fatih Cd. No:209 Başakşehir/İSTANBUL
Büro 2: İsmetpaşa Mh. 90. Sk. No:4 Sultangazi/İSTANBUL
Büro 3: Beş Nisan Mh. 749. Sk. No:5 Bağlar/DİYARBAKIR
Büro 4: Sarıyakup Mh. Karaman Cd. No: 81 Karatay/KONYA
Büro 5: Bahçıvan Mh. Sıhke Cd. Karatekin Sk. Yavuz Canlı Apt. Kat: 2 (Erçek Durağı Karşısı) Tuşba/VAN
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Tüm Rasûllerin Ortak Müjdesi


Muhammed ‫ ﷺ‬Allah'ın Rasûlü'dür
Allah'a Yalnız Onun Gösterdiği Şekilde İtaat Etmek
Bidatlerin yayıldığı toplumlara baktığımızda ilk dikkatimizi çeken
şey; sünnetler hususundaki cehaletleridir. Bu cehalet onları, sünnetin
ibadet ihtiyacını karşılamadığı zannına sevk etmiş; bu yanlış zanna
binaen ibadet ihtiyacını karşılayacak bidatler ihdas etmişlerdir.

Allah'ın Adıyla...

Geçen yazımızda Allah'ın subhanehu ve teâlâ izin

B izleri İslam'a hidayet edip, Muhammed verdiği kadarıyla; bidatlerin iptal edilmesindeki
Mustafa'ya sallallahu aleyhi ve sellem ümmet kı- usulleri zikrettik. Bu yazımızda bidatlerin orta-
lan Allah'a hamd olsun. Salât ve selam; önderi- ya çıkış nedenlerini ele alacağız. Daha sonra da
miz ve bizlere nefislerimizden daha evla olan bidatlerin fert ve toplum üzerindeki zararlarını
Rasûlullah'a, pak ailesine ve seçkin ashabının üze- inceleyeceğiz.
rine olsun.
Bidatlerin Ortaya Çıkması ve
Bir önceki yazımızda Allah Rasûlü'nün Pey- Yayılmasının Nedenleri
gamberliğine şahitlik etmenin dört hususu ge- 1. Cehalet
rektirdiğini söylemiştik:
Bidatlerin ortaya çıkmasındaki en ciddi sebep
1. Haber verdiklerinde onu sallallahu aleyhi ve sellem cehalettir. Sözleri ve amelleriyle Kur'an-ı mübini
tasdik etmek tefsir eden Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem
sünnetinde cehalet; insanları bidat ihdas etmeye
2. Emrettiklerinde ona sallallahu aleyhi ve sellem itaat iter. Çünkü kendini İslam dinine nispet eden her
etmek insan Allah'a kulluk etmek, O'nun rızasını kazan-
3. Nehyettiklerinden kaçınmak mak için salih ameller yapmak zorunda olduğunu
bilir. Burada insanın önünde iki yol belirir: Ya
4. Allah'a yalnız onun sallallahu aleyhi ve sellem gös- bizleri Allah'a yaklaştırsın, O'nun gazabından
terdiği şekilde itaat etmek. muhafaza etsin diye sünnetiyle bizleri apaçık bir
yol üzere bırakan Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem sün- Muharrem
1436

KASIM’14 • SAYI: 34

3
netine uyacağız ya da uydurulmuş ve şeriattan zırlanmış ve Türkçe'ye de kazandırılmış 'Hısnu'l
hiçbir asla dayanmayan bidatlere uyacağız... Müslim' kitabı da bu babda zikredilebilir.

Bidatlerin yayıldığı toplumlara baktığımızda Şunu bilmeliyiz ki; Allah subhanehu ve teâlâ kitabın-
ilk dikkatimizi çeken şey; sünnetler hususundaki da genel kaideler koyar. Allah Rasûlü'nün sallal-
cehaletleridir. Bu cehalet onları, sünnetin ibadet lahu aleyhi ve sellem görevi, bu genel kaideleri bizlere

ihtiyacını karşılamadığı zannına sevk etmiş; bu ulaştırmak ve insanların ihtilaflarını önlemek


yanlış zanna binaen ibadet ihtiyacını karşılayacak için onları beyan etmektir. Aksi halde Allah'ın
bidatler ihdas etmişlerdir. zikrettiği genel kaideler, insanlar tarafından izah
edilmeye çalışılacaktır. Her insan Allah'ın mura-
Örneğin; Allah'ı anma ve zikretme... Kur'an dını; yetiştiği toplum, karakter özellikleri ve bilgi
ve Sünnet'ten birçok nas, Müslümanları zikre birikimine göre açıklamaya kalkacaktır. Bu da;
teşvik eder. Bu konuda o kadar fazla nas vardır insanların arasındaki ihtilafları kaldırmak, onları
ki, selefin kahir ekseriyeti farzlardan sonra en Allah'ın ipi etrafında kenetlemek için indirilen ki-
faziletli amelin zikir olduğunu söylemişlerdir. tabı; insanları bölen, ihtilafa sevk eden bir kitap
hâline getirecektir. Çünkü Allah Rasûlü'nün
Allah ve Rasûlü bizlere zikri emrettikten beyanı bilinmediğinde, ortaya Kur'an'ı okuyan
sonra bizleri başıboş bırakmış mıdır? Şeyh- insan sayısınca farklı yorum çıkacaktır.
lerin ya da değişik tarikat gruplarının
bizlere hazırladığı vird listelerine ih- "Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni
tiyacımız var mıdır? tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun
elçiliğini yapmamış olursun. Allah
vahyin rehberliğinde

Sünneti hakkıyla bilen biri; seni insanlardan koruyacaktır.


bir Müslümanın günlük ola- Doğrusu Allah, kâfirler toplu-
rak sünnette sabit olmuş zi- Allah ve Rasûlü luğunu hidayet etmez."  1
kirleri yaptığında; gününün bizlere zikri emrettik-
dolacağını ve hiçbir tari- ten sonra bizleri başıboş Bize ulaştırdığı kitabın
katın sonradan ihdas bırakmış mıdır? Şeyhlerin ya görevine ise şu ayetler
ettiği listeye ihtiyaç da değişik tarikat gruplarının delalet eder:
bizlere hazırladığı vird
kalmadığını görecektir. listelerine ihtiyacımız
Ancak sünnetten cahil olan- "Apaçık mucizeler ve ki-
var mıdır?
lar; Allah'ı subhanehu ve teâlâ zikret- taplarla (gönderildiler). İn-
me ihtiyacını karşılamak için sanlara, kendilerine indirileni
bu listelere muhtaçtır. Nerede açıklaman için ve düşünüp
Allah'ı en iyi tanıyan, O'ndan en çok anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı
korkan Muhammed Mustafa'nın sal- indirdik."  2

lallahu aleyhi ve sellem virdleri; nerede henüz


"Hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara
akıbetlerinden emin olmadığımız, kera-
açıklaması ve kâfir olanların da kendilerinin
metleri babadan menkul, babasının vefatıyla
yalancılar olduklarını bilmeleri için (Allah on-
otomatik salihlik rütbesine ermişlerin(!) ha-
ları diriltecek)."  3
zırladıkları listeler!
Bundan dolayı Allah subhanehu ve teâlâ kitapla
Sünneti inceleyen biri; güne başladığı andan,
beraber hikmeti zikretmiştir. Hikmet; bir şeyi
gözlerini yumduğu ana kadar Allah Rasûlü'nün
yerli yerine koymak, en uygun olanı en uygun
sallallahu aleyhi ve sellem her anı kuşatan bir sünnetinin
zamanda yapmaktır. Hikmetin kitapla beraber
olduğunu görecektir. Bu konuda birçok hadis
zikredilmesi; Allah'ın muradını en doğru şekilde
imamının hazırladığı tafsilatlı kitaplar vardır.
anlamanın ve en doğru uygulamasının kitapla
Kutub-i Sitte arasında sayılan İmam Nesai'nin
beraber Rasûl'e verilen hikmetle mümkün ol-
'Amelu'l Yevmi ve'l Leyl' (Gece ve Gündüz Amel-
duğunu gösterir.
leri), İmam Nevevi'nin hazırladığı 'El-Ezkar' ki-
tapları bunlara örnek gösterilebilir. Ayrıca; her
Müslümanın cebinde taşıyacağı kolaylıkta ha- 1. 5/Maide, 67
2. 16/Nahl, 44
3. 16/Nahl, 39

4
"...Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi ve sana
bilmediklerini öğretti. Allah'ın senin üzerindeki
fazlı büyüktür..."  4

"Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın


ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan)
kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikme-
ti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, mü-
minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki
daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler."  5

Hikmet/beyan/sünnet-i Rasûl konusunda ce-


halet, insanların Allah'ın subhanehu ve teâlâ muradını Devamında yine Sünen ashabının rivayet ettiği
yanlış anlamasına ve bidatler ihdas etmesine hadislerde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem uzun
sebep oluyor. seferden dönen Cafer'e ve Zeyd bin Harise'ye
Bununla ilgili çarpıcı bir örneği paylaşmak radıyallahu anhuma sarılmıştır. Ancak bu; sahabeden
istiyorum. Enes'in de radıyallahu anh işaret ettiği gibi, 'uzun yol-
culuk sonrasında veya araya giren uzun ayrılıklar'
Bir mecliste insanların birbirilerini her gör- neticesinde meşrudur.
 7

düklerinde sarıldıklarına şahitlik eden bir ilim


talebesi bunun sünnete aykırı olduğu konusunda Hoca efendinin söylediği doğru, niyeti de gü-
meclistekileri uyarıyor. Mecliste hoca sıfatıyla zeldir. Madem Allah subhanehu ve teâlâ kardeşliği em-
bulunan bir zat itiraz ediyor: 'Allah kardeşliği ve retmiş, kalpleri ısındırmayı teşvik etmiştir, öyley-
kalpleri ısındırmayı teşvik ediyor. Kucaklaşmak se birbirimizi her gördüğümüzde sarılmamız bu
buna hizmet eden bir vesiledir. Kardeşlik vacip- amaca hizmet ettiğinden, güzeldir. Oysa Allah'ı
se, ona sebep olan veya yardımcı olan aracılar ve O'nun emirlerini beyan için gönderilen Nebi
da vacip, öyle olmasa dahi en azından müstehab sallallahu aleyhi ve sellem, bu davranışı günlük yaşantıda
olmalıdır.' hoş karşılamamıştır. Demek ki sünnet hususunda
cehalet, dinin umumi emirlerine yapışıp bidatler
İlim talebesi cevap veriyor... İmam Tirmizi'nin ihdas etmek ve sünnete muhalefet etmenin kapı-
rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyruluyor: sını aralayan bir sebeptir. Daha tehlikeli olanıysa
Kur'an'ın umumi emirlerine uyduğunu zannet-
"Bir adam Allah Rasûlü'ne geldi: tiğinden bu hata sahibinin hatasına din adına
yapışmasıdır.
— Ey Allah'ın Rasûlü! Yolda arkadaşımızla kar-
şılaşıyoruz, onların önünde eğilelim mi, diye sordu. Bunun bir örneği de taziyelerde ya da kabir zi-
yaretlerinde ölü için Fatiha okunmasıdır. Bunun-
Allah Rasûlü: la amel edenlere sorulduğunda şu cevabı veriyor-
lar: '...Allah Rasûlü ölüye dua etmemizi, istiğfarda
— Hayır, dedi.
bulunmamızı emretmiştir. Fatiha da bir duadır.
— Peki sarılıp öpelim mi? Toplumun tümü Fatiha'yı ezbere bildiğinden, dua
niyetine Fatiha okunuyor...' Mantığa hitap eden
— Hayır, dedi. bu izah, sünnete tamamen muhaliftir. Ölüye dua
etmemizi isteyen Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem,
— Peki elini tutup musafaha yapalım mı? nasıl dua edeceğimiz konusunda bizleri başıboş
bırakmamış, hocaların kıyasına terk etmemiştir.
Allah Rasûlü:
İmam Müslim rahimehullah Bureyde ve Aişe radıyal-
— Evet, dedi."  6
lahu anhuma annemizden Allah Rasûlü'nün kabir zi-
yareti yapanlara şu duayı öğrettiğini nakletmiştir:
4. 4/Nisa, 113
Muharrem
5. 3/Âl-i İmran, 164 1436
6. Tirmizi, 2728; İbn-i Mace, 3702. 7. Bkz: Ebu Davud, 5220; Tirmizi, 2732.

KASIM’14 • SAYI: 34

5
"Es selamun aleykum ey bu diyarın ehli! Allah'ın ladığımız ve meşru bir amel gördüğümüz şeyle,
izniyle bir gün biz de sizlere katılacağız. Sizler için
Rasûl sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı amel etmiş ve
ve kendim için Allah'tan afiyet talep ediyorum."  8 bizim anladığımızı anlamış mıdır? Şayet onlar
bu nassı bilmelerine rağmen, bizim ulaştığımız
İyi niyetle ihdas edilen bir bidat, toplumu bir neticeye ulaşmamışlarsa ve o nasla amel etme-
sünnetten mahrum etmiş, onları, Rasûllerini ör- mişlerse, bizim anlayışımız yanlış ve problemlidir.
nek almaktan uzaklaştırmıştır. İşin ilginç yanı Çünkü onlar hidayet öncüleri ve Allah subhanehu ve
birçoğunun Fatiha ilanından önce söylediği söz- teâlâ tarafından dinin doğru anlaşılması için tayin
ler bu duadan daha uzun ve lafızları daha zordur. 9 edilmiş topluluktur.
Bunu rahatlıkla ezberleyen insanların Nebi'nin
duasını ezberletmekte zorlanacağı iddiası; insa- Bundan daha çirkini; bizim umumi nastan
nın aklına 'Bunların sünnetle bir problemleri mi anladığımız sonucu Allah Rasûlü'nün sallallahu
var?' sorusunu getiriyor. aleyhi ve sellem yasaklamasıdır. O zaman din adına
Allah Rasûlü'ne muhalefet etmiş oluruz ki, bu da
İmam Şatıbi'den rahimehullah umumiyet ifade şeytanın insanı Allah'la aldatıp fitneye ve elim
eden delillerle alakalı şu tafsilatı özetle akta- verici azaba düşürmesidir. Bu usule pratik bir
ralım: örnek verecek olursak;
'Umumiyet ifade eden deliller üç kı- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem mesci-
sımdır. de her girdiğinde iki rekat tahiyyatu'l
mescid namazı kılmış, ashabına kıl-
1. Umumiyet ifade eden delilin; işa-
malarını emretmiş ve kılmadan
vahyin rehberliğinde

ret ettiği anlamla sürekli olarak


ya da çoğunlukla amel ediliyor oturan birini yerinden kaldırıp
olması: Taharet, namaz, alışve-
Bizim umumi nastan bu namazı kıldırmıştır. 11
anladığımız ve meşru
riş, nikah vb. konulardaki de- bir amel gördüğümüz şeyle, Bir grup Müslüman mes-
lillerle amel edilmesi gibi. Rasûl ve ashabı amel etmiş ve
bizim anladığımızı anlamış mıdır? cide aynı anda gelse ve
2. Umumiyet ifade Şayet onlar bu nassı bilmelerine bu namazı kılmak
eden delille bazı za- rağmen, bizim ulaştığımız neticeye istese, içlerinden biri:
ulaşmamışlarsa ve o nasla amel
manlarda veya özel du- etmemişlerse, bizim anlayışımız 'Bu namazı cemaatle kı-
rumlarda amel edilmesi: Bu yanlış ve problemlidir. lalım! Çünkü Allah Rasûlü:
delillerle onların amel ettiği "Kişinin cemaatle kıldığı namaz,
kadarıyla amel edilir. tek kıldığı namazdan yirmi yedi
kat faziletlidir."  12 buyuruyor...' dese,
3. Öncekilerin (sahabe) bu delille
bu durumda yapılması gereken şey
hiçbir şekilde amel etmemesi: Şayet
sonradan gelenlerin düşündüğü gibi şudur: Allah Rasûlü döneminde in-
umumiyet ifade eden delil, o şeye dela- sanlar bu iki nassı da biliyordu. Toplu
let etmiş olsaydı sahabe ve tabiin mutlaka olarak mescide geliyorlardı. Allah Rasûlü
onunla amel ederdi.'  10 sallallahu aleyhi ve sellem bu namazı cemaatle kılma-
dığı gibi ashabı da cemaatle kılmadı. Ya onlar
Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki; sünnetleri bize öğrettiklerinde hayra tam anlamıyla isabet
ihya edip, bidat münkerini izale etmek isteyen etmediler ya da bizim bu anlayışımız problemli-
Müslümanlar şu usule dikkat etmelidir: dir. Birincisi imkânsız olduğundan, geriye ikinci
seçenekten başkası kalmaz. Ancak sünnetin ca-
Umumi/genel nasla sabit olan bir amelde hili olan, bu iki nassı birleştirip, yirmi yedi kat
sünnete bakılmalıdır. Bizim umumi nastan an- daha fazla ecir almak için(!) tahiyyatu'l mescid
namazını cemaatle kılabilir.
8. Müslim 974-975
9. Bilindiği gibi taziye ortamlarında ya da kabir ziyareti sırasında
Fatiha okumadan önce biri ellerini kaldırır ve bir şeyler söyleyerek
insanları Fatiha'ya davet eder. Giriş olarak okunan bu lafızları
insanların çoğu sürekli duyduklarından ezberlemişlerdir. Ve bu 11. Emrettiğine dair: Buhari, 444; Müslim, 714. Ashabını uyardığına
lafızlar Allah Rasûlü'nün öğrettiği duadan çok daha zordur. dair: Buhari, 930; Müslim, 875.
10. Muvafakat, III,/s. 50 ve sonrası 12. Buhari, 645; Müslim, 650.

6
İkinciye örnek olarak Kur'an okumayı verelim.
Kur'an Allah'ın subhanehu ve teâlâ kelamıdır. Allah'ı
zikir çeşitleri arasında en faziletli olanı, Kur'an
tilavetidir. Her harfine on sevap vardır.

Kur'an okuyan müminin misali, tadı ve kokusu


güzel olan 'Etrucce' meyvesi gibidir. 13

Kişi bu nasların ve benzerlerinin umumuna


sarılıp: 'Benim Allah'a en yakın olduğum an rüku
ve secde hâlidir. Öyleyse en faziletli zikri, en fa-
ziletli ve Allah'a yakın hâl olan rüku ve secdede
okuyacağım!' dese ne olur? adına meşrulaştırma gayeleri uydurma hadislerin
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ortaya çıkış nedenleri arasında sayılabilir.

"...Dikkat ediniz! Ben rüku ve secdede Kur'an Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hayattayken uy-
okumaktan nehyolundum. Rükuda Allah'ı tazim durma hadisin şenaatine dikkat çekmiş, zımmen
ediniz. Secdede ise dua etmeye gayret ediniz..."  14 de ümmetini ileride çıkacak uydurmacılara karşı
uyarmıştır.
Sünnetin cahili olan insan; umumi naslara
yapışıp salih amel işlediğini zannedecek, oysa "Kim bilerek benim adıma yalan söz söylerse,
Rasûl'ün yasakladığı şeyleri yapacaktır. Allah ateşteki yerini hazırlasın."  15
muhafaza! "Kim yalan olduğunu bildiği hadisi benden nak-
Öyleyse sünnetleri tafsilatlı bilmek, dinde ye- lederse, o da yalancılardan birisidir."  16
nilikler çıkarmanın ve bidatlerin önünü kapata- "Ümmetimin sonlarında insanlar olacak, sizlerin
cak, sünnette cehalet ise din adı altında insanları ve babalarınızın duymadığı şeyleri rivayet edecek-
Allah'tan ve Rasûlü'nden sallallahu aleyhi ve sellem uzak- ler. Onlardan şiddetle sakının."  17
laştıracaktır.
Bu uyarılara rağmen, özellikle geleneğin din
2. Zayıf ve Uydurma Rivayetlerle olarak addedildiği, insanların zayıf, uydurma ve
Amel Edilmesi sahih hadisi ayırt edemediği, takvim yaprakları-
Bu konu 'Sünnet'te Cehalet' konusunun alt baş- nın dinî bilginin temelini oluşturduğu toplumlar-
lığı olmaya uygundur. Bunun nedeni şudur: da bidatlerin ve şirklerin yayılmasında uydurma
ve zayıf rivayetlerin etkisi büyüktür. Günümüzde
Tüm âlimler, hadisin kabul ve red yönünden bundan daha tehlikeli olanı internet menşeli ha-
ayrıldığını kabul etmişlerdir. Sahih ve onun bir dis bilgisidir. Özellikle son zamanlarda birçok
alt mertebesi olan hasen hadis, kabul edilen; za- Müslümanın kullandığı uydurma veya şiddetli
yıf ve zayıfın en şiddetli hâli olan uydurma ise zayıf hadisin kaynağı sorulduğunda: 'İnternet-
reddedilen hadis kapsamındadır. te okudum!' cevabını alıyoruz. Oysa selefimizin
buyurduğu gibi: "Bu iş dindir. Dininizi kimden
İslam tarihinde vuku bulan bazı hadiseler, kıs- aldığınıza dikkat ediniz!"  18 uyarısınca dinimizi
sacılık, İslam'ı kılıç zoruyla kabul eden ve içten kimden öğrendiğimize dikkat edelim. Takvim
içe İslam'ı tahrip eden zındıklar, insanları Allah'a yaprakları, internet sayfaları ve ilmî ehliyetinden
daha fazla kulluk ettirmek için amellere fazilet emin olmadığımız insanların konuşma araların-
uydurma girişimi, bidat fırkalarının görüşlerini da zikrettikleri rivayetlere ihtiyatla yaklaşmalıyız.
desteklemek için Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve
sellem dilinden dayanaklar arama çabası, hilafeti
saltanata çevirenlerin yaşadıkları saltanatı din
15. Mütevatir Hadis
16. Müslim, Mukaddime
Muharrem
13. Bkz: Buhari, 5427; Müslim, 797. 17. Müslim, Mukaddime, 6 1436
14. Müslim, 479 18. Müslim, Mukaddime; Muhammed bin Sirin'den rahimehullah.

KASIM’14 • SAYI: 34

7
İlk nesil gibi Allah'ın ve Rasûlü'nün övgüsüne İlk etapta akla hitap eden bu yaklaşım, aslında
mazhar olanların arasında dahi sahabe, din adına ümmetin içinde bulunduğu hâlin müsebbibidir.
yapılan rivayetlere ihtiyatla yaklaşırdı. Sahabenin Şöyle ki:
âlimlerinden İbni Abbas radıyallahu anh şöyle der:
Allah subhanehu ve teâlâ İslam ümmetine izzeti, yar-
"Biz Allah Rasûlü'nden hadis rivayet ederdik. O dımı ve yeryüzünde temkini vadetmiştir. Ancak
zaman onun adına yalan söylenmezdi. İnsanlar bu vaadini şartlara bağlamıştır. Bu şartlar yerine
uysal ve hırçın deveye binmeye başlayınca (yani geldiğinde; Allah'ın vaadi tahakkuk edecektir. Bu
hayırlı ve şerliler karışınca ya da insanlar her yola şartlar nedir?
başvurunca) hadisi terk ettik."  19
"Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenlere,
Yine İmam Müslim rahimehullah Sahih'inin Mu- kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı
kaddime'sinde Ebu Zinad'dan rahimehullah şunu gibi onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağı-
nakleder: nı, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların
iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri)
"Medine'de yüz kişi gördüm. Hepsi güvenilir- korku döneminden sonra, bunun yerine onlara
di ama onların hiçbirinden hadis alınmazdı. güven sağlayacağını vadetti. Çünkü onlar bana
Bugün üm- Denilirdi ki; bu işin ehlinden değillerdir." kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık
met, Allah'ın bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl
yardımına Sünnetleri ihya edip, bidatleri
büyük günahkârlardır."  21
izale etmek isteyenlerin dave-
mazhar olmak bir te muhatap olan toplumlarda Allah bizlere halifelik, yeryüzünde temkin ve
yana; bölünmenin, hadisin zayıf ve uydurma diye korkuların emniyete çevrilmesini vadetmiştir.
zayıflığın ve zille- kısımlarının olduğu hassasi- Bunu da iman, salih amel ve sadece Allah'a iba-
tin her halini yaşı- yetini geliştirmeleri gerekir. det edip hiçbir şeyi O'na ortak koşmama şartına
yorsa; bu, Allah'ın Aynı şekilde kaynaksız bilgi bağlamıştır.
edinmeye karşı insanlar-
şartlarına riayet et- da hassasiyet oluşmasına Bu şartlar arasında özellikle salih amel üzerin-
memesi nedeniyle- yönelik eğitim vermeleri de de durmak istiyoruz. Salih amel nedir?
dir. İtikadi ve amelî icap eder. Özellikle asrın be-
lası olan internet aracılığıyla Salih amel; sadece Allah için yapılan ve
olarak yaygınlaşan
bilgi edinme hususunda Allah Rasûl'ün sallallahu aleyhi ve sellem sünnetine uygun olan
şirk ve bidatler,
Rasûlü'nün: "Kişiye yalan ola- ameldir. Geçen sayımızda amellerin kabul şartını
içinde yaşadığımız rak, her duyduğunu aktarması anlatırken bu konuya değindik. Bir amelin mak-
durumun sebep- yeter."  20 hadisinin bir usül ola- bul olup, Allah katında salih amel olabilmesi için;
leri arasında- rak yerleştirilmesi gerekir. Kişinin ihlas ve sünnete uygunluk şarttır. Yine sünnete
dır. dünyevi bir konuda dahi emin olmadığı, uygun olmayan amellerin reddedildiğini beyan
kulaktan duyma bilgilerle konuşması ya- etmiştik.
 22

saklanmışken, Allah adına söz söyleme olan


Bugün ümmet, Allah'ın yardımına mazhar ol-
hadis rivayetinde bulunmak, çok daha tehlike-
mak bir yana; bölünmenin, zayıflığın ve zilletin
lidir. Bunun hem kişiye hem de topluma yönelik
her halini yaşıyorsa; bu, Allah'ın subhanehu ve teâlâ
zararları vardır.
şartlarına riayet etmemesi nedeniyledir. İtikadi
3. Bidat Meselesinin Önemsenmesi ve amelî olarak yaygınlaşan şirk ve bidatler, için-
de yaşadığımız durumun sebepleri arasındadır.
Bidatler mevzusu gündeme geldiğinde çoğu Şayet yardım ve temkinin sadece Allah'tan oldu-
insanın: 'Ümmetin bu kadar sıkıntısı varken bu ğuna inanıyorsak, öyleyse bu durumun şartları-
meseleleri gündemleştirmeyin, asli meseleyi perde- nı irdelemek ümmete zarar vermeyecek, içinde
lediği için bu meseleleri gündeme getirenler; üm- bulunduğu Tih'ten çıkışını kolaylaştıracaktır.
mete en büyük zararlar verenlerdir' dediklerini Ümmetin içinde bulunduğu durumun asli se-
işitiyoruz.

19. Müslim, Mukaddime 21. 24/Nur, 55


20. Müslim, Mukaddime, 3 22. Buhari, 5; Müslim, 17-18.

8
beplerini konuşmak, ümmetin haline çözüm bul-
mak, samimiyetin gereğidir. Sahabe yeryüzünün
doğusunu ve batısını fethettiklerinde sayı, askeri
güç, teknoloji ve kültür yönünden savaştıkları
insanlardan çok daha aşağıdaydılar. Yeryüzünün
süper güçleri olan Roma ve Farslar onların kendi-
leri gibi devletlere meydan okumasına ilk etapta
şaşırmış, bu durumla istihza etmişlerdi. Ancak,
tarih sayfaları üç beş yılı dürmeden İslam ordu-
ları karşısında zilleti ve hezimeti tattılar. Neden
diye soracak olursak; sahabe Allah'ın yardımıyla
onlarla savaşıyordu. Yardımın şartı olan şirksiz
iman ve bidatsiz salih amel silahına sahiptirler. emretseydin!' dedi ve mescide girdi. Biz de onunla
Bugün ümmete kan kusturan milletlerin çoğu; beraber girdik. Halkalardan birinin yanına geldi
kendini İslam'a nispet edenlerden çok daha azdır. ve dedi ki:
Buna rağmen yaşanan durum ortadadır. Ümmeti
içinde bulunduğu Tih'ten kurtarmak isteyenler, — Bu yaptığınız nedir?
grup fantazilerini, yönetimlerinin deneme ya-
— Ey Ebu Abdurrahman, zikirlerimizi saydığı-
nılma esaslı çözümlerini bir kenara bırakmalı-
mız taşlardır.
dırlar. Geçen yüzyılların acı tecrübesini tekrar
yaşamanın anlamı yoktur. Yardım ve zafer kulağa — Kötülüklerinizi sayınız! Ben iyiliklerinizin
hoş gelen, akla hitap eden cümlelerin süslediği zayi olmayacağını garanti ederim. Ey Muham-
programlarla elde edilmiyor. Allah'ın yardımı med ümmeti! Ne de çabuk helaka yöneldiniz. Allah
ancak şirksiz iman ve bidatsiz salih amellerle Rasûlü'nün bedeni çürümeden, kullandığı kaplar
elde edilebilir. Bunun yolu da Tevhid ile Sünnet kırılmadan ve ashabı henüz aranızdayken mi sa-
davasını, kendini İslam'a nispet edenler arasında pıtacaksınız? Nefsimi elinde bulunduran Allah'a
yaymak, şirk ve bidatlere karşı hassasiyet geliş- yemin olsun ki, ya sizler Muhammed'in üzerinde
tirmekle mümkündür. olduğu yoldan daha hayırlı bir yol üzeresiniz, ya
da sizler sapıklık kapısını açmaktasınız!!
Amelî olup, önemsenmeyen bidatlerin insan-
ları nasıl savurduğuna dair bir örnek paylaşmak — Vallahi, ey Ebu Abdurrahman, biz bu yap-
yerinde olacaktır. tığımızla hayrı elde etmekten başka bir şey kast
etmedik.
İmam Darimi, Sünen'in Mukaddime'sinde
Amr bin Seleme'den radıyallahu anh şu rivayeti aktarır: — Hayrı amaçlayan nice insan ona ulaşamaz.
Allah Rasûlü Kur'an okuyup da boğazlarından
"Biz Abdullah b. Mesud'un kapısında sabah na-
geçmeyecek (onu anlamayacak) insanlardan bah-
mazından önce oturuyorduk. Ebu Musa El-Eş'ari
setmişti. Zannım odur ki, onların çoğu sizdendir."
geldi. 'Ebu Abdurrahman (İbni Mesud) henüz çık-
madı mı?' diye sordu. Bizler: 'Hayır' dedik. Ebu Kıssayı rivayet eden Amr bin Seleme radıyallahu
Abdurrahman çıkınca hep beraber yanına gittik. anh:
Ebu Musa: 'Az önce mescidde bir şey gördüm.
Daha önce hiç görmediğim bu şeyin hayırlı bir "Bu halkada bulunanların çoğunun Nehrevan
şey olduğunu düşünüyorum...' Sonra anlatmaya gününde Haricilerin safında, bize karşı savaşanlar
başladı. 'Mescidde halkalar hâlinde oturmuş, el- arasında gördüm"  23 demiştir.
lerinde taşlar olan ve başlarında bulunan birinin
'Yüz defa tekbir getirin!' demesiyle tekbir getiren
insanlar gördüm. Aynı usülle yüzer defa Kelime-i 23. Abdullah b. Mesud'un radıyallahu anh bu tavrı sünnete ittiba
ve bidatlerin izalesi konusunda çalışanlar için faydalı hususlar
Tevhid'i söylüyor ve Allah'ı tesbih ediyorlar.' İbni içermektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:
Mesud: 'Onlara ne dedin?' dedi. Ebu Musa: 'Sana a. Ebu Musa El-Eş'ari radıyallahu anh kendinden daha bilgili
danışmadan bir şey demedim' diye karşılık verdi. olana durumu aktarmış ve ona danışmadan gördüğü şeyle ilgili
müdahalede bulunmamıştır. Her biri Allah Rasûlü'nün yanında Muharrem
'Onlara iyiliklerini değil, kötülüklerini saymalarını yetişse de; her birinin âlim olmadığını, meseleleri âlim olanlara 1436
danıştıklarını görüyoruz.

KASIM’14 • SAYI: 34

9
Ümmet arasında ameli bir bidat ortaya çıkı- İkincisi; İhvan'ın bidatleri meşrulaştırma
yor. Bu bidat, sahiplerini zamanla akidevi bir merkezli çalışmalarına karşın Sünnet merkezli
bidate sürüklüyor. İbadetle ilgili bir meselede çalışma yapanlar; bidatleri ve bununla kandırılan
sünnetten sapanlar, ümmeti bin dört yüz yıldır halkı hedef alıp, bu bidatlerin asıl hamisi olan
meşgul eden bir bidatin pençesine düşürüyorlar. sistemlere sükût edince, çoğu yerde onları meşru
Günümüzde de durum farklı değildir. Amelî bi- yönetimler kabul edince şaibeli hâle gelmişlerdir.
datleri önemsemeyip sükût edenler, bu durumun Kendileri şaibeli olanların çalışmaları da şaibeli
Allah'ın subhanehu ve teâlâ yardımına engel olduğu gibi, görülmüş ve mücadeleyi esas alan yapılar tara-
sahiplerini itikadi bidatlere sevk ettiğini bilmiyor fından terk edilmiştir.
ya da bilmek istemiyorlar.
Oysa İslam daveti, iki ana esas üzere kuruludur.
Bu başlık altında ele alınabilecek bir diğer Tevhid ve Sünnet. Kelime-i Tevhid'in özü de bu-
konu; davet sahasında maslahat gözetilmesi ve dur. İlah, yani mabud olarak Allah'ın birlenmesi,
insanlarla karşı karşıya gelmeme adına onların önder ve elçi olarak Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve
bidatlerine müsamaha gösterilmesidir. Özellik- sellem birlenmesi... Doğal olarak bidatlerle mü-
le son yüzyılda İhvan-ı Müslimin hareketinin cadele, davetin temel esaslarından olmalıdır.
davet ve hareket metoduyla ilgili kitapları- Elbette bu konuda hikmetli davranmak, uy-
nın yaygınlaşması, birçok dile tercüme gun altyapıyı muhataba sağlamak gerekli-
edilmesi; bu anlayışın yayılmasını dir. Ancak anlatılması ve öncelenmesi
sağlamıştır. Onların çalışmalarına gerekeni yumuşak bir üslupla anlat-
karşı Kur'an ve Sünnet'ten delillere mak başka bir şey; alternatif bidatler
dayanan ciddi çalışmalar yapılsa üretip hiç gündeme getirmemek
vahyin rehberliğinde

da, İslami cemaatler arasına başka bir şeydir. Hatta zamanla


pek rağbet görmemiştir. İslami hareke- o bidatlere sahip çıkıp, daha
tin en büyük fit- fazla insanı kazanma yolu
Bunun başlıca iki nede- nesi, kitleselleşme ve olarak görmek apayrı bir
ni olsa gerek. tabana inme gayretidir. şeydir.
Maalesef son yüzyılda başarının
İlki; İslami hare- ölçüsü kitleselleşmede kabul Bu metodu benim-
ketin en büyük fitne- edildiğinden halkla karşı
karşıya gelmemeye özen seyenler; Allah'ın subhanehu
si, kitleselleşme ve tabana gösterilmektedir. ve teâlâ emrettiği gibi hâllerini
inme gayretidir. Maalesef son tefekkür edip, nefislerini ve
yüzyılda başarının ölçüsü kit- menheclerini muhasebe etse-
leselleşmede kabul edildiğinden ler şu noktayı açıkça göreceklerdir.
halkla karşı karşıya gelmemeye özen Kendi cemaatleri, önder kabul ettik-
gösterilmektedir. Bu duruma; hikmet, leri insanlar ve değerleri hakkında en
maslahat, İslam'ın faydası, toplumun basit bir duruma tahammül edemiyor,
tedricilikle düzeltilmesi kılıfı eklenince, sözlü veya fiilî olarak bunun izalesine ça-
vicdanlar da susturulmuş ve Allah'tan bir lışıyorlar. Çoğu zaman böyle yapan insanlara
beyyine üzere menhec belirlenmiştir(!). husumet besliyorlar. Bidat ise Allah Rasûlü'nün
sallallahu aleyhi ve sellem hakkının çiğnenmesi, onun
sınırlarının aşılmasıdır. Acaba gönüllerde Allah
b. İbni Mesud radıyallahu anh bizlere usul öğretiyor. Bir şeyi Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yapmamış ve sonradan gelenler
Rasûlü'nün hakkına karşı olan genişlik, cemaat-
yapmaya başlamışsa burada iki seçenek vardır. Ya sonradan gelen- lerine gelince neden bulunmuyor? Ya da Allah'a
ler Allah Rasûlü'nden daha doğru ve isabetli bir yol üzeredirler ya
da Allah Rasûlü'nün haber verdiği: "Her yenilik bidat, her bidat şirk koşulduğunda merhamet duyguları depre-
sapıklıktır..." buyruğunca sapıtmışlardır. İman ehli birinci şıkkı şenler, nefisleri ya da cemaatleri hakkında konu-
söylemeyeceği için, geriye sadece tek şık kalmaktadır.
şanlara aynı merhameti göstermiyorlar? Sadece
c. Hayır dilemekle hayra isabet etmek farklı şeylerdir. Kişinin niyeti
hayır elde etmek olduğu gibi ameli de buna uygun olmalıdır. Yani
bu noktayı esas alıp düşünecek olsalar, Allah'ın
hayra, sünnete muvafak olmalıdır. hakkı olan Tevhid ve Rasûl'ün sallallahu aleyhi ve sellem
d. Bidatler insanın sapıtmasında müessirdir. Amelî dahi olsa önü hakkı olan Sünnet hususunda şeytanın kendi-
alınmayan bidat, akidede bir bidate sebep olabilir. Zikir hususunda
Allah Rasûlü'nün sünnetinden sapıp, yeni metotlarla Allah'ı sub-
lerini ele geçirdiğini ve ölçüleri ters yüz ettiğini
hanehu ve teâlâ anmaya çalışanların bu bidati, onları Haricilerin göreceklerdir.
saflarına sürüklemiş ve akidevî bir hâl ile neticelenmiştir.

10
Allah subhanehu ve teâlâ bizleri hidayet ettikten sonra
saptırmasın. Katından bir rahmetle bizlere mua-
melede bulunsun. Şüphesiz O, bağışı bol olandır.

4. Hakkın Ölçüsünü Yitirmesi


İslam'da bir şeyin hak olmasının tek bir ölçü-
sü vardır. El-Hak olan Rabbimizin kitabına veya
O'nun elçisi Muhammed Mustafa'nın sallallahu aley-
hi ve sellem sünnetine uymasıdır. Bu iki asla uygun
olan her şey hak, bunlara uymayanlarsa kimden
sadır olursa olsun batıldır.
Kitaba ve sünnete uymayan bir ameli işleyenin ne benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da
ünvanı, toplumdaki kabul derecesi ve konumu (haktan batıla) döndürülüyorlar!"  25
ne olursa olsun reddedilir. Hiç kimsenin hakkı
El-Hak olan Rabbimizin hakkından, hatırı da Mekkeli müşriklerin tevhid davetini reddet-
hakkın hatırından üstün değildir. melerinin temelinde de aynı saik vardır. Onlar,
faziletli olduklarına inandıkları babalarının,
Teorik olarak herkesin muvafakat ettiği bu ha- yanlış yapmayacağını düşündüklerinden şirkte
kikat, pratik söz konusu olunca çiğneniyor ma- ısrar etmiş, babalarını İbrahim'in aleyhisselam diniyle
alesef. Kabul edilmiş ve salih olduğuna inanılan değil; İbrahim'in dinini babalarıyla ölçmüşlerdir.
insanların Kur'an ve Sünnet'e uymayan söz ve
eylemleri, onların hatırını korumak adına meşru- Aynı şekilde Hicaz'a şirkin girmesi, İbrahim'in
laştırılıyor. Bu da bidatlerin ve dinde yeniliklerin dininin bozulması da onların din adamları olan
önünü açıyor. Amr bin Luhay'ın davranışlarını hakkın ölçüsü-
ne vurmadan, 'O âlimdir, saygın bir zattır, yanlış
İlginç olan Kur'an'ın bu hastalığa dikkat çek- yapmaz..!' mantığıyla kabul etmeleri sonucunda
mesi ve bizden öncekilerin 'halkın hakkını, hak- olmuştur. 26
kın hakkından üstün tutma' sebebiyle saptıklarını
beyan etmesidir. Diyebiliriz ki; şirkin ve bidatlerin yayılmasında
sebeplerden biri de değerli olduğuna inanılan
"İsrailoğulları'nı denizden geçirdik, orada kendi- zatların söz ve davranışlarının vahye tabi kılın-
lerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavme madan, hüsn-ü zanla kabul edilmesidir. Zamanla
rastladılar. Bunun üzerine: 'Ey Musa! Onların inkâr edilmeyen bu söz ve davranışlar dinden
tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için bir ilah addedilip meşrulaşmış oluyor.
yap!' dediler. Musa: 'Gerçekten siz cahil bir top-
lumsunuz' dedi."  24 Özellikle bidatlerin iki kısma ayrılıp; 'Bidat-ı
Hasene ve Seyyie' diye isimlendirilmesini bu
Musa'nın aleyhisselam kavminin Allah'ın dışında babdan ele alabiliriz. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
ilah edinmeleri; gördükleri bir kavmin davra- sellem: "Her bir yenilik bidat, her bidat sapıklıktır..."
nışını hakkın ölçüsüne vurmadan kabul etme- demesine rağmen böyle bir taksimatın kabul edil-
lerindendir. Yine onların Allah'a çocuk nispet mesi, hakkın ölçüsünü yitirmekten başka bir şey
etmeleri de böyledir. Onlar, kâfirlerin sözünü değildir. Bu ayrımı yapan ilim adamlarının fazile-
taklit etmiş ve bu sapıklığa düşmüşlerdir. tine olan inanç, onların naslara açıkça muhalif bu
taksimini 'Koca âlim yanlış mı yapar?' mantığıyla
"Yahudiler: 'Uzeyr Allah'ın oğludur' dediler. Hris- kabul ettirmiştir.
tiyanlar da: 'Mesih (İsa) Allah'ın oğludur' dediler.
Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Söz- Oysa kim olursa olsun; herkes vahyin ölçüsüne
lerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözleri- tabidir. Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem dahi
Allah'ın emirlerine muhalefet etme hakkı yokken,
kim nasların kontrolünün dışına çıkabilir? Allah
Muharrem
25. 9/Tevbe, 30 1436
24. 7/A'raf, 138 26. Amr bin Luhay için bkz: Buhari, 3520-3521, 1212; Müslim, 2856.

KASIM’14 • SAYI: 34

11
Rasûlü müşrikleri İslam'a davet ederken, Allah'ın unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler
subhanehu ve teâlâ ona emri olan sabrın dışına çıkmış, topluluğu ile oturma."  28
onların tekliflerinden bazısını, onları İslam'a ka-
zandırmak adına düşünmeye başlamıştı. Allah'a '...Bu ayette murad, İslam ümmetinin her bir fer-
muhalefet etmeyip, sadece böyle bir düşünceyi didir. Allah onlara, ayetlerini tahrif eden, manası
aklından geçirmesi onu şu ayetlere muhatap dışında yorumlayanlarla (ayetleri yerli yerine koy-
kılmıştı: mayan) oturmamalarını emreder. Şayet onlardan
biri unutarak böyle bir toplulukla oturursa hatır-
"Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi ladıktan sonra kalkmalarını emreder.'  29
yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse
sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi. Eğer
seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse on- "Allah'ın benden önce herhangi bir ümmete yol-
lara birazcık meyledecektin. O zaman, hiç şüp- ladığı hiçbir Peygamber yoktur ki, mutlaka onun
hesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat ashabı ve havarileri vardır. Peygamberin sünne-
kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir tini alır, onun yoluna uyarlar. Onlardan sonra
yardımcı da bulamazdın."  27 bir topluluk gelir. Yapmadıklarını söyler, emro-
lunmadıklarını yaparlar. Kim onlarla eliyle
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Tüm mücadele ederse mümindir. Kim onlar-
yenilikler bidat, tüm bidatler sapık- la diliyle mücadele ederse mümindir.
lıktır..." dedikten sonra, bidati ikiye Kim onlarla kalbiyle mücadele ederse
ayırıp, bir kısmının sapıklık olmadı- mümindir. Bunun gerisinde hardal
vahyin rehberliğinde

ğının ilan edilmesi hatadır. Bir tanesi kadar iman yoktur."


âlimin hatırını korumak adı- Bidatleri
na, Allah Rasûlü'nün hakkı- meşrulaştırmak Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sel-
dinî olmadığı gibi, tüm ümmetler üzerinde
nı ihlal etmektir. Bidatleri akli de değildir. Ve maal-
lem

meşrulaştırmak dinî esef günümüzde bidatlerin Allah'ın subhanehu ve teâlâ de-

olmadığı gibi, akli de yaygınlaşma nedenlerinin başında ğişmez sünnetini ha-


değildir. Ve maalesef bazı âlimlerin bu ayrımı yapmaları ber vermiştir. Rasûller
veya bazı bidatçilerin 'O
günümüzde bidatlerin bilmiyor muydu?' yaklaşımını
vefat edince ümmetleri
yaygınlaşma nedenlerinin benimsemesidir. iki gruba ayrılır. Rasûllerin
başında bazı âlimlerin bu sünnetine tabi olanlar ve on-
ayrımı yapmaları veya bazı ların sünnetlerini terk edip
bidatçilerin 'O bilmiyor muydu?' emrolunmadıkları şeyleri ya-
yaklaşımını benimsemesidir. panlar...

5. Bidat Ehline Tavır Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, sün-


net ehlinin bu insanlarla mücadelesi-
Almama
nin imanın gereği olduğuna vurgu yapıyor.
Bidatlerin ortaya çıkma ve yayılma nedenle- Bunlarla mücadeleyi terk edenlerde ise hardal
rinden biri de bidat ehline karşı İslam'ın emri tanesi kadar da olsa iman olmadığını söylüyor.
olan tavrın alınmamasıdır. Sünneti koruyup, Bugün bırakalım bunlarla mücadeleyi terk et-
bidatlerle mücadelede İslam'ın yolu; bidate ve meyi, bunları meşrulaştıran insanlar olduğuna
ehline tavır almaktır. esefle şahitlik ediyoruz. Kitabın ve sünnetin ter-
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: biyesinde yetişen selefimiz de bu konuda hassas
davranırdı. Amelî veya itikadi bidatlere tepki
"Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya da- gösterir, yapanlara tavır alırlardı.
lanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçin-
ceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana Bir önceki başlıkta Abdullah b. Mesud'un radı-
yallahu anh mescidde oturup zikir yapan bir halkaya

28. 6/En'am, 68
27. 17/İsra, 73-75 29. İbni Kesir, ilgili ayet tefsirinden.

12
gösterdiği tepkiyi görmüştük. Allah Rasûlü'nün
yapmadığı bir uygulamayı yapanlara "...Ya sizler
Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem üzerinde oldu-
ğu yoldan daha hayırlı bir yol üzeresiniz ya da
sapıklık kapılarını açmaktasınız!" diyerek tepki
göstermişti.

İbni Abbas radıyallahu anh şöyle tavsiyede bulunur:

"Heva ehliyle (itikadi bidat sahipleri kastedilir


genelde) oturmayınız. Çünkü onlarla oturmak
kalbe hastalık verir."

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Özellikle "Az sünnetle amel etmek, çok bidatle amelden
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem emirlerine itaat daha hayırlıdır"  30 demiştir. Bu söz Ebu'd Derdâ,
ve nehiylerinden kaçınma bölümünde ashabın Ubey bin Ka'b radıyallahu anhuma ve birçok tabiin ima-
tepkilerine dair örnekler vermiştik. mından nakledilmiştir.

Günümüzde itikadi ve amelî bidatlere ve bu bi- Seleften biri kendi nefsine şöyle hitap ederdi:
datlerin ashabına tavır almayanların, kısım kısım
'Ey Sellam! Senin sünnet üzere uyuyor olman,
olduğunu görüyoruz.
bidat üzere ibadet etmenden daha hayırlıdır.'  31
Birinci grup: Kendileri de bidat ehli oldukla-
Bir sonraki konuda işleyeceğimiz gibi; bidat-
rından, bidatler hususunda hassasiyetleri olma-
lerin, sahibine dünyevi ve uhrevi zararları vardır.
yanlar...
Geçen sayfalarda bunlardan birini gördük. Amelî
İkinci grup: 'Bizim tabanımız cami cemaatidir. olarak Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem sün-
Onlarla karşı karşıya gelmeden, onların tepkisini netini zikir konusunda çiğneyenler, daha sonra
çekmeden, zamanla bidatleri onların hayatından Haricilerin saflarına katıldılar.
çıkarmalıyız!' deyip, geçen yıllar içinde cami
Yunan filozoflarının kitapları terceme edildiğin-
cemaatini dönüştüremedikleri gibi, tüm İslami
de, uyarılara kulak asmayıp bu kitaplarla iştigal
iddialarını kaybedip kendileri cami cemaat olan
edenler; ahir ömürlerini şek, şüphe ve şaşkın-
insanlar...
lıkla geçirdiler. Bidatler İsa aleyhisselam ümmetini
Üçüncü grup: 'Bizler cahiliyenin en tehlike- ne hâle getirdi... Fasık ve facir ümmet olmaları;
li dönemini yaşıyoruz. Modern cahiliye hayatın onların ruhbanlık uydurup, oradan 'İsa Allah'ın
her alanına sirayet edip, toplumun İslam'la tüm oğludur!' inancına varmalarından elbette daha
bağlarını koparıyor. Davete muhatap olan insan- hayırlı olacaktı. Çünkü bidatler İslami bir toplum
ların geleneksel de olsa İslam'la bağlarının devamı, meydana getirmez. Allah'ın hakkında hiçbir delil
modern saldırıyla beraber bu bağın kopmasından indirmediği, insanların ve babalarının isimlendir-
iyidir' diyenler. Bu kesim; toplumu dönüştürme mesinden ibaret bir toplum oluşturulabilir ancak.
iddiasında olmayan, toplumda İslami değerle- Bidatler; toplumun İslam'la bağını da korumaz.
rin(!) yaşamasını faydalı görenlerdir. Şaşılası şey; Her geçen gün İslam'dan uzaklaşan ve bu durum-
Ehli Sünnet'in bidatler hususundaki usulüne vakıf larını dinle izah eden topluluklar oluştururlar.
olan, hatta bunları benimseyen insanların böyle
Evet diyebiliriz ki; bidatleri izale edip sünnetleri
bir düşünceye sahip olmasıdır.
ihya etmek isteyenler, ilk olarak bidatleri ortaya
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem terbiyesin- çıkaran sebepleri sorgulamalı ve bu sebepleri kal-
de yetişen sünnet imamları böyle bir yaklaşımı dırmak için çabalamalıdırlar.
reddetmişlerdir.
Rabbim bizleri sünnet üzere olan, bidatlerden
Abdullah b. Mesud radıyallahu anh: uzak duran topluluk eylesin.
Muharrem
30. Darimi, 217 1436
31. El-İbane

KASIM’14 • SAYI: 34

13
Başyazı

İstikamet ve Rabbani
Duruş İçin
Ölçü ve Bilgi
Kişinin elinde genel ve özel sahih ölçüler,
vakıada sahih bilgi bulunmadığı zaman;
olaylara ve toplumlara karşı sahih bir istikamette,
Rabbani bir duruş sergilemesi mümkün değildir.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla...

İ nsanları yoktan var eden, onlara hidayet yol- Bu yoğun koşuşturmacada durup soluklanmak,
larını gösteren, rahmeti gazabından daha ge- bazı hadiseleri Allah'ın subhanehu ve teâlâ değişmez
niş ve kuşatıcı olan Allah'a hamd olsun. yasaları çerçevesinde anlamak, birilerinin bilinçli
propagandalarından etkilenmemek ve karşık dö-
Salât ve selam; Rabbinin emirlerini bize ulaştı- nemlerin yıkıcı yönü olan, farkında olmadan du-
ran, onları en güzel şekilde beyan eden, mümin- rulan noktanın değişmesinden korunmak adına
lere şefkat kanatlarını geren, kâfirlere karşı izzetli bazı tespitlerimizi kardeşlerimizle paylaşacağız.
Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem, onun temiz aile-
sine, seçkin ashabına ve hidayete tabi olanların Sahih Bir İstikamet Sahih Ölçü ve
üzerine olsun.
Bilgiyle Mümkündür
Yoğun gündeme sahip bir ayı daha geride bı- İnsanlar; bireyler, toplumlar ve olaylar karşı-
raktık. Ülkelerin politikalarının değiştiğine, karşı sında bilgi ve bilgiyi kendisiyle değerlendirdik-
kutupların aynı koalisyonda yer aldığına, asırlık leri ölçüleriyle; olumlu veya olumsuz bir tavır
medeniyet söylemlerinin ve bu medeniyet anlayı- belirlerler. Bundan dolayı; sahih bir istikamet ve
şıyla gerekçelendirilen duruşların tam aksi yönde Rabbani bir duruş için, ölçülerimizin ve olaylara
değiştiğine şahitlik ettik. Önümüzdeki yüzyılı dair bilgilerimizin sıhhatli olması gerekir.
etkileyeceğinden emin olduğumuz bir gelişmeyi
tüm boyutlarıyla anlatmaya çalışırken, bir ön- Önceliğimiz, ölçü ve kriterlerimizin sahih ol-
cekini unutturan ve çok daha etkili girişimlerin masını sağlamaktır. Çünkü ölçü kap gibidir. Kirli
başladığını gördük. bir kaba en temiz ve berrak kaynak suyu da ko-

14
nulsa; kabın kiri, suyu bulandıracak, tat, renk ve
kokusunu bozacaktır. Bu noktanın önemini, vah-
yin eğitim metodunda görmekteyiz. Allah subhanehu
ve teâlâ önce, müminlerin tasavvur dünyalarını yani
ölçülerini inşa etti. Dünyaya, varlığa, metaya ve
ahirete yönelik ölçüler sahih bir istikamete ka-
vuşunca; emrolunduğu gibi dosdoğru olan bir
toplum meydana gelmiş oldu. Buna mukabil insi
ve cinni şeytanların; ölçüleri ifsat edip, nesillere
yeni ölçüler vermek peşinde olduklarını görü-
yoruz. Özellikle insanlığın kahir ekseriyetinin
malul olduğu zorunlu eğitim ve medya sihrinin
tek işlevi budur desek abartmış olmayız. Söz söylerken adaletli olmak durumundayız.

İslami hareketin ve Müslüman bireylerin bu "...Yakınlarınız dahi olsa söz söylediğinizde adil
meseleyi önemsemesi, buna yönelik çalışmaları olunuz..."
 3

kararlılıkla sürdürmesi, nefisleri ve hareketleri


muhasebe etmesi; bir fazilet değil, şer'i bir zo- Düşmanlık ve savaş halinde olduklarımıza dahi
runluluktur. Aksi halde, Rabbani sünnetler vuku adaletle davranmak zorundayız.
bulup, imtihanlar baş gösterdiğinde itikadi ve "...Bir kavme olan kininiz/düşmanlığınız sizi ada-
menhecî savrulmaların yaşanması kaçınılmazdır. letsizliğe sevk etmesin. Adaletli olunuz, o takvaya
daha yakındır..."  4
İslami Ölçülerin Tabiatı
Kur'an ve Sünnet bütünlüğüne bakıldığında; Allah'a subhanehu ve teâlâ çocuk nispet edip, yeryü-
İslam'ın etbaına verdiği ölçülerin/sabitelerin iki zünde söylenmiş en çirkin sözün sahipleri olma-
kısma ayrıldığını görürüz: larına rağmen Rabbimiz Hristiyanlar için şöyle
buyurmuştur:
1. Genel ve tüm meselelerde geçerli olan ölçüler
"İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık ba-
kımından en şiddetli olarak Yahudiler ile şirk koşan-
2. Özel ve belli bir konu etrafında sabitlenmiş
ölçüler ları bulacaksın. Onlar içinde iman edenlere sevgi
bakımından en yakın olarak da 'Biz Hristiyanlarız'
Genel ölçülere verebileceğimiz örnek şu ayet- diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler
lerdir: ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar."  5

"Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği ve akrabaya Hakeza yasak babından olan Allah adına bil-
yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, fenalık ve az- meden konuşma, Allah'a şirk koşma ve benzerleri
gınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size de böyledir. Her durum ve konumda bunların
öğüt veriyor."  1 yapılması yasaklanmıştır.
"De ki: 'Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, gü- Özel ölçülere gelince; belli bir konu etrafın-
nahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir da belirlenmiş ve Müslümanlara o konuyla ilgili
delil indirmediği bir şeyi Allah'a ortak koşmanızı yol gösteren kurallardır. Bu ölçüler yerli yerinde
ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi
kullanıldığında; ortaya Allah'ın subhanehu ve teâlâ rı-
haram kılmıştır.' "  2
zasına uygun bir sonuç çıkacaktır. İnsan ilişkileri
Biri emir, biri de nehiy babından iki örnek sun- ve toplumsal bağların güçlendirilmesi için Hucu-
muş olduk. İki ayette de her durum için geçerli rat suresinde konan ölçüler örnek gösterilebilir.
olan ve Müslümanın söz, düşünce ve eylemlerini Toplumun yöneticisi konumunda olanlara edeple
belirleyen ölçüler gördük. Emir babından olan muamele, bedevilerin sorumsuz davranışların-
'adalet'i ele alacak olursak:
3. 6/En'am, 152
Muharrem
1. 16/Nahl, 90 4. 5/Maide, 8 1436
2. 7/A'raf, 33 5. 5/Maide, 82

KASIM’14 • SAYI: 34

15
dan kaçınma, zan, tecessüs, dedikodu, insanları "Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş
küçümseme ve onlarla alaydan kaçınma; özel edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla
ölçülere örnek gösterilebilir. geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler.
Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dö-
Yakinen biliyoruz ki; bu ölçüleri tatbik eden külen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sak-
toplumlar netice itibariyle Allah'ın subhanehu ve teâlâ ladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer
razı olduğu topluluğu meydana getirecektir. Aynı düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış
zamanda özel bir konu etrafında belirlenmiş öl- bulunuyoruz. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi
çüleri mecrasının dışına kaydıranlar da, İslam sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün
adına hareket ettiklerini zannetseler de İslami kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıkla-
olmayan sonuçlarla karşılaşacaklardır. rında 'İnandık' derler; kendi başlarına kaldıklarında
da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uç-
Özel ölçülerin tabiatının daha iyi anlaşılması larını ısırırlar. De ki: 'Kininizden (kahrolup) ölün!'
için şu misal üzerinde düşünülmelidir: Herhangi Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmek-
bir topluluk, savaşın bulunduğu bir ortamda, tedir. Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır;
Kendini Hucurat suresinde belirlenen ölçülere sarılsa başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer
ve 'Allah bizden zan yapmamayı, tecessüsten sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir
İslam'a zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını
kaçınmayı istiyor' dese... Bu kaideler, düş-
nispet eden mana uygulandığında ortaya ne
çepeçevre kuşatmıştır."  7
ülkeler ve Allah'ın ne de müminlerin razı Bu ayetler; küfrün tabiatını, Müslümanlara
Suriye'de savaşan olacağı bir sonuç çıkacaktır. yaklaşımını ve onlara en yakın oldukları dönem-
grupların, bu ha- Öyleyse olaylar, toplumlar
lerde dahi kinlerini göstermektedir.
kikati bilmelerine ve insanlar karşısında sahih Bu ayetlerin tefsirini idrak etmek isteyenler,
ve mücadeleye bu bir istikamet belirlemek iste- dünya savaşlarına bakmalıdırlar. Savaşlar son-
hakikatleri baz alıp yenler; Rabblerinin belirle- landığında; karşı cephelerde bulunan Batılı/
diği genel ve özel ölçüleri Hristiyan devletleri kalkınmış, kendini İslam'a
başlamalarına rağ- doğru öğrenmeli, özel/ nispet eden ülkelerin tamamı batmıştır. Savaşlar
men; kiminin gönül- hususi ölçüleri yerli yerinde İslam coğrafyasında öyle sorunlar bırakmıştır ki;
lü, kiminin şartlı(!) kullanmalıdırlar. yeni bir asra girilmesine rağmen Ortadoğu bu
bu koalisyona des- İçinde bulunduğumuz gün- sorunlarla boğuşmaktadır.
tek açıklamaları; an- lerde; 'asrın tağutu' öncülü-
Kendini İslam'a nispet eden ülkeler ve Suriye'de
cak akıl, onun da ğünde oluşan koalisyonun savaşan grupların, bu hakikati bilmelerine ve mü-
öncesinde 'iman Irak ve Suriye'ye müdahalesi,
cadeleye bu hakikatleri baz alıp başlamalarına
İslam Devleti'nin Kobani kuşat-
tutulması'yla ması, Türkiye'nin müdahale konu- rağmen; kiminin gönüllü, kiminin şartlı(!) bu
izah edilebi- sunda çekimser pozisyonunu değiştirip koalisyona destek açıklamaları; ancak akıl, onun
daha aktif bir rol alacağını ilan etmesi da öncesinde 'iman tutulması'yla izah edilebilir.
lir.
gündemimizi meşgul ediyor.
2. Allah Müminlerin Aleyhine
Böyle durumlarda İslam'ın belirlediği ölçüler Kâfirlere Yol Vermeyecektir
nelerdir? Müslüman bir birey, taraflara karşı elde Bu ölçü, Nisa suresi 141. ayetten alınmıştır.
ettiği bilgileri hangi ölçülere göre değerlendir- Burada Rabbimiz haber verme/ihbar siğasıyla
melidir? Müslümanlara bir emir vermektedir. 'Allah'ın
Müslümanlar üzerine kâfirlere yol vermediği gibi,
1. Küfür; İslam Ehli için Hayır sizler de vermeyin. Kâfirlerin yönetici, veli veya
Dilemez asker olarak Müslüman üzerinde yol bulabilece-
ği hiçbir uygulamanın, ittifakın veya düşüncenin
"(Ey müminler!) Ehli kitaptan kâfirler ve müşrikler içinde yer almayın!'
de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemez-
ler. Hâlbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah İslam'a nispet iddiası sahih olan bir grubun;
büyük lütuf sahibidir."  6 küfrün öncüleri ya da PYD misali küfür öncü-

6. 2/Bakara, 105 7. 3/Âl-i İmran, 118-120

16
lüğüne aday yapılarla işbirliği yapıp İslam ehline
saldırması, kâfirlere Müslümanlar aleyhinde yol
vermesi düşünülemez. Müslümanlar kendi arala-
rında sorun yaşayabilirler, çekişip savaşabilirler.
Kendi aralarında ıslah edici veya caydırıcı güce
sahip yapılara başvurabilirler. Ancak hiçbir su-
rette kâfirlerin öncülüğünde bir sorunu çözmeye
yeltenemezler.

3. Allah Dinini Facirlerin Eliyle de


Destekler
Sahada, İslami bir yönetim için savaştığını ilan
eden irili ufaklı onlarca grup mevcut. Bunlara 4. Yaklaşımlarda Bütünlük Hakkın,
yaklaşım konusunda olması gereken, akide ve Çelişkiler Batılın Alametidir
menhec sahihliğine göre değerlendirme yapmak- "Hâlâ Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecek-
tır. Yoksa mücerret kıtal eyleminde bulunmak ve ler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş
İslami şiarları yüceltmek; bir taifenin hak oldu- olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı."  9
ğunu göstermez.
Bir konuda bütünlük, metotta uyum kişinin
Başlıkta kullandığımız cümle Allah Rasûlü'ne hak olduğunu, yaklaşımda parçacılık, metotta
uyuşmazlık ise niyet veya eylemin sıdk üzere ol-
aittir. O, çok iyi savaşan ve Müslümanlar tara-
madığını gösterir. Rabbimiz bu ölçüyü kendi ki-
fından sevilen bir mücahid sahabe(!) için: "Ateş tabı için kullanmıştır. Kur'an'ın konu bütünlüğü,
ehlinden birini görmek isteyen varsa bu adama ayetlerin birbirini tasdiki, önceki Rasûlleri doğ-
baksın!" demiştir. Bu cümle ashaba o kadar ağır rulaması, hükümlerinin insan fıtratına uygunlu-
gelmiştir ki, ravi: "Bazıları neredeyse şüpheye ğu; onun tek bir merciden neş'et ettiğinin delilidir.
düşecekti..."  8 demiştir. Daha sonra yapılan bir Şayet o; iddia edildiği gibi beşerin uydurduğu
araştırma adamın şehit olmadığını, aldığı bir bir şey olsa, yani kaynağı sema gibi köklü değil
yara darbesine dayanamayarak intihar ettiğini de, insan hevası gibi değişken olmuş olsa; onda
göstermiştir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Bilal'e mutlaka ihtilaf ve çelişkiler olacaktı.
radıyallahu anh emretmiş ve Bilal insanlar arasında
Bu ölçüyü biraz da genel olduğundan son mad-
şöyle nida etmiştir: de olarak vermeye uygun gördük. Sahada bulu-
nan herkesin bazı iddiaları var. Bu iddiaları parça
"Cennete sadece Müslüman nefis girecektir. Allah
olarak değil de bütün olarak ele almalıyız. Öncesi
dinini facir insanların eliyle de destekler."
ve sonrasıyla, farklı olaylar karşısında tutumlarla
beraber bütünlük arz etmeyen yaklaşımlara soru
Bu Nebevi ölçüden yola çıkarak diyebiliriz ki;
işareti bırakmalı ve ihtiyatla yaklaşmalıyız.
kişinin akidesi onun cihadını meşrulaştırır; ci-
hadı, akidesini değil. Cihad edenler değil, Müs- Sahih Bilgi Yolları
lüman nefisler cennete girecektir. Allah Rasûlü
Vakıamızla ilgili İslam'ın aydınlatıcı bazı ölçüle-
sallallahu aleyhi ve sellem, her sınıftan insanın bulunduğu
rini zikrettikten sonra; olaylara dair bilgi edinme
savaş ortamında, herkesin sevdiği, cihad ve kah- yolları hakkında İslam'ın ölçülerini zikredeceğiz.
ramanlığıyla ün salmış biri üzerinden, İslam'ın Ölçülerinizin sahih olduğu gibi bilgilerinizin de
resmi sözcüsü Bilal radıyallahu anh diliyle bu ölçüyü sahih olması gerekir. Aksi durumda sahih bir is-
ümmetine öğretmiştir. tikamet belirlenmesi mümkün değildir.
Diyebiliriz ki; İslam ümmetinin son yüzyılda 1. Fasıklar Bilgi Kaynağı Olamazlar
unuttuğu, sahabenin dahi ilk etapta anlamakta
"Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber ge-
zorlandığı, tevhidî cemaatlerin duygusal yakla- tirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden
şımlarla menheclerinden çıkardığı bir ölçüden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza
söz ediyoruz. Ve son zamanlarda en çok ihtiyacı- pişman olursunuz."  10
mız olan ölçülerden biri olduğunu düşünüyoruz.
Muharrem
9. 4/Nisa, 82 1436
8. Kıssa için bkz. Buhari, 3062, 4204, 6606; Müslim, 111. 10. 49/Hucurat, 6

KASIM’14 • SAYI: 34

17
Fasık; İslam dairesinde olup, adalet vasfını aktarmaması gerekir. Ortamlarda bir haber ak-
yitiren günahkâr kişidir. Rabbimiz bu tip in- taranlara: 'Bunu bizzat gördün mü ya da işit-
sanların haberlerine karşı bizi uyarıyor, ta ki tin mi?' şeklinde sorular sormaları, haberlerin
insanlar hakkında cahilce kanaat edinmeyelim. kaynağını tespit etmeleri gerekir. Bu yapıldığı
Bu ayet, kıyas-ı evla ile kâfirlerin haberlerinde takdirde çoğu insanın kulaktan duyma bilgiler-
daha hassas olmamız gerektiğini öğretiyor. Hu- le konuştuğu görülecektir. Oysa aktarılan her
susen medyanın küfür önderleri elinde olduğunu, söz; bizleri Allah subhanehu ve teâlâ katında yalancı
kitleleri yönlendirmek ve olaylara bakış açısı ka- konuma sokabilir. Aktardığımız ve kulaktan
zandırmak için bunu kullandıklarını bildiğimiz duyma her bilgi, bizleri var olan fitnelere katkı
bir zeminde... sağlayanlardan eyleyebilir.

2. Kişinin Her Duyduğunu 3. Müslümanlar Doğru Bilgiyi


Aktarması Yalan Olarak Yeter İnsanlarla Değil Emir Sahipleriyle
İslam, yakin dinidir. Üzerine hak bina edilen Paylaşır
hassas mevzuların, bilgi kaynağının da yakinî
olmasını ya da yakinî bilgiye yakın olmasını "Onlara güven veya korkuya dair bir haber ge-
ister. İnsanlar ve olaylar hakkında zanna da- lince hemen onu yayarlar; hâlbuki onu, Rasûle
yalı bilgiyi yasaklar. İlim sahibi olmadığı- veya aralarında yetki sahibi kimselere götür-
mız hususların peşine düşmememizi selerdi, onların arasından işin iç yüzünü
emreder ve bunu ahirette hesaba anlayanlar, onun ne olduğunu bilir-
çekileceklerimizden biri olarak lerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti
önümüze koyar. olmasaydı, pek azınız müstesna,
şeytana uyup giderdiniz."  14
"Hakkında bilgin bulun-
mayan şeyin ardına düşme. İslam toplumunda güvene İslam toplumunda gü-
başyazı

Çünkü kulak, göz ve gönül, veya korkuya dair bir haber vene veya korkuya dair
bunların hepsi ondan so- yayıldığında insanların iki kısma bir haber yayıldığında
rumludur."  11 ayrıldığını anlatıyor Rabbimiz. insanların iki kısma ayrıl-
dığını anlatıyor Rabbimiz.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sel-
Birinci grup, ölçüsüz insan-
lem şöyle
buyurur:
lardır. Bunlar Ahzab suresinde
"Kişiye her duyduğunu aktarması, isimleri konulmuş topluluklardır.
yalan olarak yeter."  12 Münafıklar, kalpleri hastalıklı olan-
lar ve mürcifler/asılsız haberleri yayanlar.
Yine Müslümanlara bilgiye dair verdiği Müslümanlar aleyhine olan haberleri yayıp,
ölçülerin birinde şöyle buyurmaktadır: kalplere korku salan bir güruh İslam toplu-
munda istenmeyen insanlardır. Allah subhanehu ve
"Zandan sakınınız! Çünkü zan, sözlerin en yalan
teâlâ onlar için şu hükmü uygun görmüştür:
olanıdır."  13
Fasık ve kâfir medyadan iletilen haberlere karşı "Andolsun, ikiyüzlüler, kalplerinde hastalık bulu-
olan Müslümanların, Müslümanlar arasında ya- nanlar, şehirde kötü haber yayanlar (bu hâllerinden)
yılan kulaktan duyma, kaynağı belirsiz haberler vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz (onlarla
hususunda aynı hassasiyete sahip olduğunu söy- savaşmanı ve onları şehirden sürüp çıkarmanı sana
lemek zor görünüyor. Özellikle İslami portallar- emrederiz); sonra orada, senin yanında ancak az
da, paylaşım sayfalarında ve dost meclislerinde bir zaman kalabilirler. Hepsi de lanetlenmiş ola-
aktarılan, aktaranın da bir başkasından duydu- rak nerede ele geçirilirlerse, yakalanır ve mutlaka
ğu ve şeriat nezdinde yalan silsilesine dönüşen öldürülürler. Allah'ın önceden geçenler hakkındaki
haberlerde bu silsilenin yalan kaynaklarından kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir deği-
biri de biz olmamalıyız. şiklik bulamazsın."  15

Cemaat ehli kardeşlerimizin, yönetime so- İkinci grup insanlar; Allah'a ve ahiret gününe
rup tasdik etmedikleri hiçbir haberi başkasına inanan ve konuştuklarında sorumluluk duygu-
suyla konuşanlardır. Bunlar güvene dair bir habe-
11. 17/İsra, 36
12. Müslim 14. 4/Nisa, 83
13. Muttefekun Aleyh 15. 33/Ahzab, 60-62

18
ri yaydıklarında, Müslümanların rehavete kapılıp
tedbiri elden bırakabileceklerini, ya da korkuya
dair bir haberin kalplere korku salıp insanları
ürkütebileceğini düşünürler. İslam toplumu, böy-
lesi bir keşmekeşe sebep olmamak için; haberleri
emir sahipleriyle paylaşırlar. İslam toplumunun
durumundan haberdar olan emir sahipleri, bu
haberlerden hüküm çıkarır ve uygun olanları
toplumla paylaşırlar.

Dünyanın küçülüp insanların ceplerine girdiği


günümüz dünyasında, Müslüman kardeşlerimi-
zin hassas olmaları gerekir. İnsanlara aktardıkları su o çok şanslı!' dediler. Kendilerine ilim verilmiş
ve Müslümanları ilgilendiren her haberin onları; olanlar ise şöyle dediler: 'Yazıklar olsun size! İman
kalplere korku salan mürcifler sınıfına dahil ede- edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükâfatı daha
bileceğini hatırlarında tutmaları gerekir. Allah'a üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.'
ve ahiret gününe inanan bir Müslümanın Rab- Nihayet biz, onu da, sarayını da yerin dibine ge-
binin kelamıyla netleşmiş bir topluluktan olma çirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek
ihtimali dahi Müslümanı ürkütmek için yeterlidir. avanesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtara-
bilecek kimselerden de değildi."  16
İslam düşmanlarının Müslümanları tehdit etti-
ği, bununla yetinmeyip fiilî olarak Müslümanlara İnsanların çoğuna kapalı kalan yönler, vahyin
saldırdığı bir dönemde, kâfirlerin adına mürcif- nuruyla gönül ve zihin dünyaları aydınlanmış
lik yapan propaganda gönüllülerinin Allah'tan insanlara açıktır. Hususen olayları Allah'ın de-
korkup, Müslümanlardan hayâ etmesi ve rüşd- ğişmez sünnetleriyle okuyanlara...
lerine dönüp tevbeyle Rabblerine yönelmelerini
b. İstiharede bulunmak... Allah Rasûlü sallallahu
umuyoruz. Bu ahlaka sahip insanların nefislerini,
'Kur'an'dan bir sure öğretir gibi asha-
aleyhi ve sellem
Medine'de yaşanan olaylar arasında hayal etmele-
bına istihareyi öğretti...' İstihare; kulun Rabbine
rini, sözleriyle ve konuştuklarıyla hangi topluluk
danışması, kendisi için kapalı olan şeyi aydın-
arasında yer alacaklarını muhasebe etmelerini
latmasını talep etmesi, işinin sonucu Rabbine
tavsiye diyoruz.
havale etmesidir.
Sonuç Olarak c. Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem duasını
Kişinin elinde genel ve özel sahih ölçüler, vakı- çokça yapmak... Allah Rasûlü, geceleri Rabbinin
ada sahih bilgi bulunmadığı zaman; olaylara ve huzuruna durduğunda O'nun El-Hâdi ismine
toplumlara karşı sahih bir istikamette, Rabbani sığınır ve şöyle dua ederdi:
bir duruş sergilemesi mümkün değildir.
"Allah'ım! İnsanların ihtilaf ettikleri hususlarda
Bazen de insanın elinde sahih ölçüler ve sıh- beni hak olana hidayet et! Şüphesiz sen dilediğini
hatli bilgiler olmasına rağmen hakkı bulamaz, doğru yola hidayet edersin."  17
gönül rahatlığıyla bir tercihte bulunamaz. Böylesi
durumlarda İslam bizleri başıboş bırakmamış, Allah subhanehu ve teâlâ bizleri sahih ölçülere sa-
en güzel olana hidayet etmiştir. Böylesi hâllerde hip, vahiyle yolunu bulan, kalpleri şifa bulmuş,
İslam'ın tavsiyelerini şöyle sıralayabiliriz: Rabblerinin öğüdüne kulak veren, Rabblerinin
hidayetinden nasiplerini almış ve şeytan, nefis
a. Rabbani âlimlere müracaat etmek ve onla- ve amellerin kötülüklerinden korunmuş kulla-
rın deliller ışığında yaptıkları, Allah Râsulü'nden rından eylesin.
hikmetle süsledikleri öngörülerini dinlemek... Şu
ayetlerde Rabbimiz buna işaret etmiştir: Âmin.

"Derken Karun, ihtişamı içinde kavminin kar-


şısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: 'Keşke Muharrem
16. 28/Kasas, 79-81 1436
Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğru- 17. Müslim

KASIM’14 • SAYI: 34

19
Fikriyat
Özcan Yıldırım ozcanyildirim@tevhiddergisi.com

Ondan Ancak Mümin


Korkar!
Nifakın Çıkış Sebepleri
Üzerine Bir Değerlendirme
Nifakın zuhur ettiği yerlerden biri, otorite, makam,
mevki ve salahiyet kaybıdır. Bu durum, İslami
hizmette kaçınılmazdır ve her bir birey, bu eleğin
içerisine girecektir. Davaya yabancı bir element,
davanın önünde bir hendek olmak istemiyorsak
d ah a yolun başınd a bunl ar ı düşünmeliy iz.

M edine'deki nifaka elverişli olan zemin ve


bu zemine fıtratın dahi iğrendiği tohum-
ları ekenlerin pozisyonları ve tutumları, bunla-
• Otorite ve güç dengelerinin olduğu yerler, ni-
faka uygun zeminlerdir.
• Bir yerde yönetici olmayı arzulamak, bunun
rın sebeplerini açığa çıkarsa da, bazı tespit ve
gerçekleşmemesi hâlinde ikiyüzlülüğü/nifakı
mülahazalarımızı paylaşmamız yerinde olacak- da beraberinde getirir.
tır.
• Yönetici bir şahsa olan düşmanlık, kin, küçüm-
Bunun dışında ileride de değineceğimiz üzere seme, yaptıklarının olumsuz tarafını görmek,
yapılan savaşlar, cereyan eden hadiseler ve yaşa- beğenmemek vb. hususlarla kendisi fark et-
nılan sıkıntılardaki maddi ve psikolojik durumlar mese de körün bile dokununca fark edeceği
bizlere itikadi ve amelî nifakın tablosunu ortaya şekilde yağın su üzerine çıktığı gibi kendisinin
koymaktadır. yönetici/emir olma sevgisi ortaya çıkmıştır.

Aslında ileride yazacaklarımız, bu yazı ışığında Bu ve benzeri maddeleri çoğaltmamız müm-


okunursa, nifakın temelleri daha iyi anlaşılmış kündür.
olacaktır.
İslami sahaya bakıldığında, bunun günümüze
Nifakın çıkış sebepleri hakkında şunları söy- kadar varlığını sürdüren bir hakikat olduğu gö-
leyebiliriz: rülecektir. Aslında bunun, İbni Ubeyy gibi itikadi

20
nifak olmasa da, yine de insanın imanına taalluk
eden amelî nifak olduğunu söylememizde yarar
var.

Belki en bariz ve hatta diğer sebeplere mahal bı-


rakmayacak husus, otorite kaybı veya rağbet edi-
len konumun değişmesi olsa gerek. İbni Ubeyy'in
otoriteye dair hayalleri, Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi
ve sellem gelişi ile tamamen suya düşmüş oldu. Oysa
ki İbni Ubeyy, tek ve yetkin otorite olacaktı...

Bu aslında insanın fıtratında var olan ve İslami


hareketi olumsuz yönde etkileyen sebeplerden lun kökleridir. Salih amellerle donanmayan bir
biridir. Fıtrat, kendi cinsinden olan bir kimsenin hizmetkârın ortaya koyacağı amel de, eğri ağacın
boyunduruğu altına girmemeyi yeğler. Bunun ya- gölgesi gibi eğri olacaktır.
nında güç ve iktidar sahibi olmak, insanın nefsine
sevimli geldiği için bunun yitirilmesi hâlinde nef- Bunları gözardı eden ve kalbindeki marazla-
sin bu yöndeki arzularının kabarması -Allah'ın rı tedavi noktasında ehliyet sahibi kimselerden
rahmet etmesi müstesna- kaçınılmazdır. yardım almayan her bir birey, bu yükün altında
ezilmekle karşı karşıya kalacaktır.
Şurasını belirtmek gerekir ki, İslami hizmetin
istikrarlı bir şekilde olan varlığı, cemai bir düzene Burada dikkat edilmesi gereken nokta, otorite
bağlıdır. Mutlaka ehil olan birilerinin bu hizmet- kaybının insanı en son getirdiği nokta amelî ni-
te öncü olması gerekir. Cemai çalışmada da gö- fak hastalığıdır. Kabul etmediği, ehil görmediği
rev değişiklikleri olabilmektedir. Emir sahibinin insanları, taraftar bulamadığı, diğer insanların
memur olması, aktif olanın pasif duruma geti- baskısından korktuğu veya konjonktürel birta-
rilmesi, kişinin sorumlusunun veya görev alan- kım sebeplerden dolayı dıştan kabul eden kimse-
larının değişmesi vb. hususlar mutlaka olacaktır, ler 'için dışa olan muhalefeti' fırtınalarını bireysel
olmalıdır da. Zira asıl olan davanın, hizmetin anlamda yaşamaya başlayacaklardır.
devamlılığıdır. Kişiler, görevler ve mevkiler;
duruma göre değişebilir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

İşte tam burası; Rabbani davaya hizmet eden, "Ey Abdurrahman b. Semure! Emirliği isteme,
buna baş koyan kimselerin dikkat etmesi gerekli şayet istediğin halde sana emirlik verilirse ona
olan bir noktadır. Kalbini, nefsin kirli ve müessir havale olursun. İstemediğin halde verilirse onun
olan arzularından arındırmayanlar, verdiği farklı için yardım olunursun."  1
reaksiyonlarla bu konuda kendisinden hiç bek-
lenilmeyen bir pozisyona düşmektedirler. Belki Buradan anlaşılan şu ki, insan bunu istediği
yıllarca yaptığı hizmet ve fedakârlıklardan sonra zaman Allah subhanehu ve teâlâ o kişiyi bu ağır yü-
kendisinden bu reaksiyonlar beklenilmeyen kim- kümlülük ile başbaşa bırakıyor. Yani Allah tüm
se, dün akıl tutulması olarak addettiği hususları yardımını çekiyor ve insanı kendi acziyeti ile
yapabilmektedir. Dün dağları aşan bir kimse ça- başbaşa bırakıyor. Bu ise helaktan başka birşey
kıllara takılacak, 'Deveyi yardan uçuran bir tutamdeğildir. Fakat kişi istemediği hâlde verildiği za-
ottur' misali küçük dünyevi çıkarlar yüzünden man da Allah, nusret kapılarını sonuna kadar
ahiretini de heba edecektir -Allah bizleri mu- açıyor. Aradaki fark tamamen kalbîdir. Kalbini
hafaza etsin-. bu yönde onaran, arındıran ve niyeti Allah'ı razı
etmek olan, Rabbani hizmetkâr olurken; niyeti
Unutulmamalıdır ki, Rabbani davaya gönül sadece dünya ve içindekilere endeksli olan ise
verme ve bu yola baş koymanın tek azığı takvadır. Rabbani hizmet adı altında hezimet zehirini şer-
Allah'tan hakkıyla sakınmamak, Allah ile olan bet ile beraber yudumlamaktadır.
muamelesini güzelleştirmemek; insan merkezli
değil Allah merkezli bir yaşantı çizmek, bu yo- Muharrem
1436
1. Muttefekun Aleyh

KASIM’14 • SAYI: 34

21
'Emirlik isteme meselesi nefsin en tehlikeli hal- gözükmek, önce kafa sallayıp arkadan farklı bir
lerindendir. Çünkü yeme içme gibi şeyler insanın söz söylemek-zihin karmaşası yaşamak, için dışa
bedeni ihtiyacı olduğu gibi, kabul edilme ve itibar muhalefeti değildir de nedir?
görme de ruhsal ve psikolojik ihtiyaçlardandır. Yö-
neticilik, insana statü kazandırıp sözünü dinlenir Yeri gelmişken eleştiri ve eleştiri kültürü ile il-
kıldığı için insan nefsi ona meyyaldir. Tabi bu, işin gili birkaç yere temas etmekte yarar var. Eleştiri
dünyevi boyutudur, uhrevi boyutu için de aynı şeyi yapıcı ve yıkıcı olmak üzere iki türlüdür. Kendi
söylemek mümkün değildir. doğrusunu dayatma ve kendi tecrübesini üstün-
deki insanlara aktarmak da eleştirinin bir başka
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: versiyonudur. İkisi arasında Uhud dağı kadar
fark vardır.
"Sizler bu emirliği istiyorsunuz ancak o, kıyamet
günü pişmanlık olacaktır."  2 buyuruyor. Birisi, davayı düşünüp sağlam bir şekilde ilerle-
mesi ve kaliteli hizmet anlayışının ortaya çıkması
Bu talep,yeryüzünde üstünlük taslama ve ki- için öneri veya eleştiri yöneltir. Bu zaten olmaz-
Her has- bir duygusunun insanda olduğunu gösterir. sa olmazdır. Her daim 2-3 kişinin kafa yorduğu,
talık ortaya Emirliği isteyen, kendini ona layık görür. Ak- beynini sulandırdığı bir cemaat anlayışı değil,
ranlarından daha üstün olduğunu zımnen bireylerin ortak aklının sonucu olan bir cemaat
çıkan birta- kabul etmiştir. Bu duygular rahmani anlayışına sahip olmamız gerekir.
kım belirti- olmadığı gibi, insanı helaka gö-
lerle teşhis edilir. türen, kalbi öldüren duyguların Bir diğeri ise -konumu ne olursa olsun- kaybet-
temelidir. tiği mevkiden kaynaklı olarak beslediği hasetten
Kişinin kendisinde hareketle veya sevmediği, kabullenemediği, iç-
otorite isteği veya İçimizden bu hastalığa selleştiremediği, hep bir soru ve ünlem işareti
başka bir deyim- müptela olanlarımız, teda- bıraktığı şahıs sebebiyle önerisini ve eleştirisini
le İslami sahada vi için acele etmelidir. Allah şekillendirir. Aslında burada sorulması gere-
emirlik beklentisi, Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve ken ve meselenin künhü olan soru şu olmalıdır:
sellem haber verdiği gibi kı- 'Sevdiğim veya kabul ettiğim x şahıs olsaydı bu
görülen birtakım yamet günü dönüşü olmayan eleştiriyi yapar mıydım?' Bu tüm meseleyi açığa
alametlere bağlıdır. pişmanlığı yaşamadan Allah'a çıkaran kıstastır. Her birey bu kıstasa göre ken-
Burada önemli olan yönelip, ehliyet sahibi insanlar- disini otokontrole tabi tutmalıdır.
kişinin bunları hem dan yardım almalıdır.'  3
Bu ahlaka mensup kimselerde tezahür eden ve
emirken hem de Şurası bir hakikattir ki, her 'ben buradayım' diye kendisini belli ettiren hâller
emir altında iken hastalık ortaya çıkan birtakım de yok değildir. Önerilerinin baş köşesinde duran
doğru bir şe- belirtilerle teşhis edilir. Kişinin cümleler de şunlar olsa gerek: 'Ben olsam şöyle
kilde okuya- kendisinde otorite isteği veya başka bir yapardım', 'Ben böyle yaptım daha çok etkisini
gördüm', 'Aslında bu uygulama güzel ama şöy-
bilmesidir. deyimle İslami sahada emirlik beklentisi, le yapılsa kanaatimce daha güzel olabilir' ('ama'
görülen birtakım alametlere bağlıdır. Bu-
rada önemli olan kişinin bunları hem emir- kelimesinden sonrası hayrın zerre-i miskalini
ken hem de emir altında iken doğru bir şekilde barındırmıyor.)
okuyabilmesidir.
Bunun başka şekli de durum, ortam veya şahıs
Bu alametlerden bir tanesi, kişide haksız ve yı- kıyaslaması yapmalarıdır: 'Falanca adam şöyle
kıcı eleştiri ahlakının ortaya çıkmasıdır. Aslında yapmıştı, filancası böyle yapıyor', 'Falancası çok
bu, tamamen otorite kaybına bağlı bir durum sert, filancası daha ılımlı', 'Geçen sene böyleydi,
da olabilir. Yönetime karşı haksız ve yapıcılığa bu sene böyle' vb. cümlelerle gazetelerin Pazar
dayanmayan, salt hasetten nemalanan eleştiri, eklerindeki 'Aradaki 7 farkı bulun' bulmacası çö-
nifakın belirtilerinden bir tanesidir. Hem beğen- zen misali, bu yöndeki saplantısını gözler önüne
meyip hem itaat etmek, sevmeyip sevmiş gibi sermiştir. Hâlbuki unutulmamalıdır ki İslami
hareket; aynı araçları kullanan, sabit materyal-
leri bulunan bir çalışma değildir. İslami hare-
2. Buhari ket; meşru olan her aracı kullanan, vakıaya göre
3. Kardeşimle Hasbihal, Tevhid Dergisi 8. Sayı şer'i siyaseti değişen bir harekettir. Bunu idrak

22
edemeyen her birey, bu noktada farklı söylemlere Rasûl sallallahu aleyhi ve sellem, iki sınıf insanı aynı ha-
sahip olacaktır. diste anlatıyor. Biri Allah Rasûlü'nün helak olma-
sı için beddua ettiği insan... O; dinara, dirheme,
Emirlik müessesesi, dünyevi yönden ve dünya- kadifeye, ipeğe kul olmuştur. Ona secde etmemiş,
perest bakış açısı ile gıpta edilecek bir mevki olsa rükûda bulunmamıştır. Sıkıştığında dinara, dirhe-
da ahireti düşünen kimse için hüsrandan başka me dua da etmemiştir. Ancak onunla mutlu olur.
bir şey değildir. Çünkü sahabe ve selef bu ağır O varsa rahat ve razıdır, yoksa sıkıntılı ve mutsuz;
görevden olabildiğince imtina etmiştir. Ahiretini sinirli ve gergin. 'Suht' kelimesinin ifade ettiği an-
düşünen her birey bu konuda hassas davranmalı, lam, rıza hâlinin dışındaki tüm hâlleri kapsar.
kıyamet günü pişmanlık duyacağı bir durumu
Diğer tarafta Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve
zahirî veya batınî olarak talep etmemelidir.
sellem müjdesine nail olmuş bahtiyar insan... Hangi

"Sizler bu emirliği istiyorsunuz ancak o, kıyamet görevde olsa onun hakkını veren, nöbetçiyken
günü pişmanlık olacaktır."  4 iyi bir nöbetçi, develeri sürdü mü iyi bir sürücü...

İslam'a Hizmet Çok Yönlüdür Emirlik ve yöneticiliğe kul olmuş insan da böyledir.
Ona yöneticilik verildi mi mutludur, elinden alındı
İslami çalışmada tek bir yönden hizmet etmek
mı da gergin ve sinirli. Rıza göstermez. Emirlikte
veya sadece tek bir yönde ecir olduğunu zannet-
gösterdiği performansı, memurlukta gösteremez...
mek ise ayrı bir yanlıştır. İslami hizmette emirin
yaptığı iş ile memurun yaptığı iş arasında fark Rabbine kul olmuş ve yaptığı işi cennete ve
yoktur. İkisi de bu Rabbani davaya hizmettir. İki- rıza-i ilahiye aracı gören Müslüman ise, emirken
sinin yapacağı işin ağırlığı ve hafifliği olsa da, görevini en güzel şekilde temsil eder. Memurken
ecir yönünden büyüklüğü ve küçüklüğü yoktur. de öyledir. Emir olduğunda hayırda esen rüzgâr
Bu konuda tekdüze düşünüp, sadece emirlik veya gibidir. Memur olduğunda kendine emirlik ya-
bir birimde yetkili olmayı hizmet sanan kimse, panların kolu kanadıdır adeta... Onun bulunduğu
emir olduğunda canhıraş olurken, memur oldu- ortam güvenlidir. Ne yapacağını, nasıl yapacağını
ğunda aynı davranışı gösteremeyecektir. öğrenmiştir. Emirliğin zorluğunu yaşadığı için,
"Dinarın kulu helak oldu, dirhemin kulu helak emirlerine dua eder, onların işlerini kolaylaştır-
oldu, kumaşın kulu helak oldu... Kendisine on- mak için elinden geleni yapar. Ne mutlu o insana 6
dan verilince razı olur, verilmediğinde kızar. Helak ki, Allah Rasûlü'nün müjdesine mazhar olmuştur.
oldu ve baş aşağı çevrildi. Ayağına diken batsa Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, nifakın zu-
çıkaracak kimse bulamaz. Müjdeler olsun o kula ki, hur ettiği yerlerden biri, otorite, makam, mevki
atının yularından tutmuş Allah yolundadır. Saçla- ve salahiyet kaybıdır. Bu durum, İslami hizmette
rı dağınık, ayakları tozlanmış vaziyettedir. Nöbet kaçınılmazdır ve her bir birey, bu eleğin içerisine
işinde oldu mu onun hakkını verir, develeri sürme girecektir. Davaya yabancı bir element, davanın
işinde onun hakkını verir. İzin istese izin verilmez, önünde bir hendek olmak istemiyorsak daha yo-
aracı olsa aracılığı kabul edilmez..."  5 lun başında bunları düşünmeliyiz.

6. Kardeşimle Hasbihal, Tevhid Dergisi 8. Sayısı. Bu konuda müs- Muharrem


4. Buhari takil olarak yazılmış olan bir yazı için Tevhid Dergisi'nde yazılan 1436
5. Buhari kaynak olarak verdiğimiz ilgili yazıya müracaat edebilirsiniz.

KASIM’14 • SAYI: 34

23
Risalet Siyer Notları
Enes Yelgün enesyelgun@tevhiddergisi.com

İlk Vahyin
Öğrettikleri
“(Resûlüm!) Sen şimdi sabret. Bil ki Allah'ın
vâdi gerçektir. (Buna) iy ice inanmamış
olanlar, sakın seni gevşekliğe sevketmesin!"

M uhammed sallallahu aleyhi ve sellem uzun yıllardır 'Cahiliye toplumunun ahlaksızlıklarından uzak
yaşadığı susuzluğu giderecek kaynağı 40 durur ve bunları eleştirirdi.'
yaşında Hira mağarasında bulmuştu. Artık ka-
ranlıkları aydınlığa çevirecek bir yol göstericisi 'Zulme karşı mazlumların yanında olurdu.'...
vardı.
Bu tür rivayetleri çoğaltmak mümkündür. Tüm
Fakat bu sorumluluk herkesin kaldırabilece- bu vb. rivayetleri Allah Rasûlü'nün selim fıtratı-
ği bir yük değildi. Sonuç itibari ile hayatın her nın cahiliye yaşantısına verdiği doğal tepki ola-
alanını kuşatacak büyüklükte bir nimetin elde rak okuyabiliriz. Fakat zaman geçtikçe cahiliye
edilebilmesi, ona kavuşma sırasında karşılaşı- toplumunun daha da azgınlaşması, buna karşılık
lacak zahmetleri de büyütüyordu. Daha vahyin Allah Rasûlü'nün bunları def edecek bir yol hari-
ilk anlarında dahi bu apaçık bir şekilde ortaya tasını bilmemesi Muhammed'i sallallahu aleyhi ve sellem
çıkmıştı. yalnızlığa sevk etmiş ve bir nevi Hira mağrasına
Buhari ve Müslim'de hem Aişe annemizin hem 'hicret' etmiştir.
de Allah Rasûlü'nün dilinden dinlediğimiz 'ilk
Bu, küfür toplumlarında yaşayan Müslümanla-
vahiy' hadisesi, içerisinde birçok önemli noktayı
rın hepsinin karşılaşacağı kaçınılmaz bir sondur.
barındıran bir rivayettir. Şimdi tek tek o nokta-
Öyleyse mümin fertler, içinde bulundukları ca-
ların üzerinde durmaya çalışalım:
hiliyeye kendilerini kaptırmamak için rahmani
A. Cahiliye Toplumu Selim Fıtratın tedbirleri öğrenmeli ve hemen hayata geçirme-
Bir Numaralı Düşmanıdır lidir. Atılan adımlar sürekli muhasebe edilmeli
ve teyakkuz halinde olunmalıdır.
Allah Rasûlü'nün risalet öncesi hayatından ke-
sitler sunan siyer kitaplarının hemen hemen hep- Hayata geçirilmesi gereken tedbirlerin başında
sinde şu tip rivayetlere rastlamak mümkündür: da, cahiliye bataklığında boğulmamak için ada-
cıklar oluşturmak gelir. Özellikle emri bi'l maruf,
'Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem putlardan nefret
nehyi ani'l münkerin tavizsiz ve usulüne uygun
eder ve bunu izhar ederdi.'

24
bir şekilde uygulandığı, itikad ve menhec esaslı,
birbirlerine güvenen sadık insanların bulundu-
ğu ortamlar çoğaltılmalı ve bu ortamlara dahil
olunmalıdır. Yalnız olan ferdin hata yapma oranı
çok yüksek, hatasını farketme ve onu düzeltme
oranı da oldukça düşüktür. O yüzden İslam üzere
olan fıtratlarımızı olduğu hal üzere muhafaza
edebilmenin en önemli yolu Müslümanlar ile
kenetlenmektir.

B. Daveti Omuzlamaya Aday


Olanlar Her Türlü İmtihana
Hazırlıklı Olmalıdırlar "İnsanlar arasından karşılaştıkları sıkıntıları
en çok olanlar nebilerdir. Sonra onlara en yakın
İlk vahyin nasıl geldiğini bize öğreten rivayette
olanlardır.."  2
dikkat çekici başka bir ayrıntıda meleğin Allah
Rasûlü'ne muamelesidir. İlk ayetler gayet normal Bu duruma doğrudan veya dolaylı olarak işaret
bir şekilde Allah Rasûlü'nü ürkütmeden nazil eden birçok ayet de bulunmaktadır:
olabilirdi. Ama Cebrail aleyhisselam bir hikmete bi-
naen Allah Rasûlü'nü ilk önce sıktı daha sonra "Elif. Lâm. Mîm. İnsanlar, imtihandan geçirilme-
da ondan yapamayacağı birşeyi istedi: den, sadece 'İman ettik' demeleriyle bırakılıvere-
ceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan
'Oku!' dedi. Ve bunu üç defa tekrarladı. öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette
Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da
Elbetteki buradaki hikmeti, naslarda net bir
mutlaka ortaya koyacaktır."  3
ifade görmeden kesin bir dille söylemek doğru
olmaz. Ama bazı alimlerin olayla alakalı yaptıkla- "Onların söylediklerinin hakikaten seni üzmekte
rı değerlendirmeler vahyin bu şekilde gelmesi hu- olduğunu biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamı-
susunda bize bazı ipuçları vermektedir. O ipuçları yorlar, fakat o zalimler açıkça Allah'ın âyetlerini
üzerinden hadisenin bu şekilde gerçekleşmiş ol- inkâr ediyorlar. Andolsun ki senden önceki Pey-
masının hikmetlerini anlamaya çalışacağız. gamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanma-
larına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler,
Olaydaki en belirgin hikmet vahiyle başlaya-
sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın keli-
cak olan sürecin zorluğuna işaret etmek ve Allah
melerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse
Rasûlü'nü buna hazırlamaktır. Gerçekten bundan
yoktur. Muhakkak ki Peygamberlerin haberlerin-
sonra gerçekleşen vahiylerde de benzer hadiseler
den bazısı sana da geldi."  4
yaşanmış, nazil olan ayetler de karşılaşılacak zor-
lukları içeren mesajlardan oluşmuştur. "Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusun-
da imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine
Mesela ilk vahyin hemen sonrasında nazil olan kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü
Müddessir süresinin ilk ayetleri davet görevinin sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ göste-
içeriğinin temel taşlarını anlattıktan sonra 'sabır' rirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en
tavsiyesinde bulunmuştur. değerlisidir."  5
"Rabbin için sabret"  1 "(Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip ge-
çenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete
Çünkü bu sünnetullahtır. Kim bu sancağı kal-
gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı on-
dırmayı istemiş, kim bu davayı bir adım daha
lara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki,
ileri götürmeye azmetmiş ise muhakkak imtihan-
larla karşılaşmıştır. Ve onun azığı sabır olmuştur.
2. Ahmed bin Hanbel Müsned
O yüzden Allah Rasûlü şöyle buyurmaktadır:
3. 29/Ankebut, 1-3
Muharrem
4. 6/Enam, 33-34
1436
1. 74/Müddessir, 7 5. 3/Âl-i İmran, 186

KASIM’14 • SAYI: 34

25
Rasûlü zamanında münafıkların neler yaptığını
ortaya koyan şu birkaç ayet bile meselenin ehem-
miyetini göstermesi açısından yeterlidir:

"Allah, içinizden (savaştan) alıkoyanları ve yan-


daşlarına: 'Bize katılın' diyenleri gerçekten biliyor.
Zaten bunların pek azı savaşa gelir. (Gelseler de)
size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip çattı mı,
üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dö-
nerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince
ise, mala düşkünlük göstererek sizi sivri dilleri ile
incitirler. Onlar iman etmiş değillerdi,r; bunun
nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: için Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.
Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Bu, Allah'a göre kolaydır."  7
Allah'ın yardımı yakındır."  6
"İnsanlardan kimi vardır ki: 'Allah'a inandık' der;
Peygamberlere dahi 'Allahın yardımı ne za- fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, in-
man?' sorusunu sordurtan imtihanlar maalesef sanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki
sadece küfrünü apaçık ortaya koyan müşrikler Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, 'Doğrusu
tarafından gelmiyor. Asıl acı ve zor olan imti- biz de sizinle beraberdik' derler. İyi de, Allah, herke-
hanlar Müslümanların bu dava için omuz omuza sin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?"  8
verdikleri 'kardeşler'inden geliyor.
"Onlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınız-
Onlar ki aynı yolu bir ömür boyu yürüyecek- dan (vâdinin üstünden ve alt yanından) üzeri-
lerinin sözünü verdikten sonra ilk zorluk da yan nize yürüdükleri zaman; gözler yıldığı, yürekler
çizenlerdir! gırtlağa geldiği ve siz Allah hakkında türlü türlü
siyer notları

şeyler düşündüğünüz zaman; İşte orada iman sa-


'İslam davası için herşeyi feda etmek gerekir.' söy- hipleri imtihandan geçirilmiş ve şiddetli bir sar-
lemlerini dillerine dolayıp fedakarlık zamanla- sıntıya uğratılmışlardı. Ve o zaman, münafıklar
rında ortalık da görülmeyenlerdir! ile kalplerinde hastalık (iman zayıflığı) bulunanlar:
Bizim dilimizden konuşup güven kazandıktan Meğer Allah ve Resûlü bize sadece kuru vaadlerde
sonra bunu suistimal eden, Müslümanların hüs- bulunmuşlar! diyorlardı. Onlardan bir gurup da
nü zanlarını boşa çıkartanlardır! demişti ki: Ey Yesribliler (Medineliler)! Artık sizin
için durmanın sırası değil, haydi dönün! İçlerinden
İslami hareketi bir şirket gibi görüp kar zaman- bir kısmı ise: Gerçekten evlerimiz emniyette değil,
larında nemalanmayı, zarar edilen anlarda da diyerek Peygamber'den izin istiyordu; oysa evleri
ahkam kesmeyi ahlak haline getirenlerdir! tehlikede değildi, sadece kaçmayı arzuluyorlardı."  9
İşta bunlar asıl imtihandır. İnsan ne kadar ağır Bu sahneler ancak Allah'ın subhanehu ve teâlâ Pey-
olursa olsun beklediği bir darbeyi sindirebilir, bu gamberine yaptığı tavsiye ile aşılabilecek imti-
darbenin izlerini silebilir. O yüzden kafirlerden hanların bir parçasıdır:
gelecek olan darbeler daha rahat atlatılır. Ama
kişi aynı davaya omuz verdiği kardeşinden her- "(Resûlüm!) Sen şimdi sabret. Bil ki Allah'ın vâdi
hangi bir yanlış davranış beklemediğinden ha- gerçektir. (Buna) iyice inanmamış olanlar, sakın
zırlıksızdır. Ve bu darbe onu daha çok sarsar. Bu seni gevşekliğe sevketmesin!"  10
sebepten ötürü Allah subhanehu ve teâlâ Peygamberine
asıl düşman olarak münafıkları işaret etmiştir. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
hamd'dır.
İslam davetçisi olmaya aday fert, özellikle mü-
nafıklarla ilgili nasıl bir imtihanla karşılaşabile-
ceğini ayetlerin ışığında iyice öğrenmelidir. Allah 7. 33/Ahzab, 18-19
8. 29/Ankebut, 10
9. 33/Ahzab, 10-13
6. 2/Bakara, 214 10. 30/Rum, 60

26
Akaid Notları
muratguc@tevhiddergisi.com Murat Güç

Ümmetin Kanserli Uzvu:


Şia (Rafiziler)
Abdullah b. Sebe'nin İslam
Toplumundaki Faaliyetleri;
Hasan'ın 4 Halifelik Dönemi
Hasan kendi hilafet döneminde başa geçmeden önce
hilafeti Muaviye'ye bırakmak için ön hazırlıklar yapıyor.
Nitekim insanlardan şu söz üzere biat almıştır: Kiminle sulh
yaparsam da sulh yapacağınıza dair bana biat edeceksiniz.

A bdullah b. Sebe, Ali radıyallahu anh dönemin-


de insanlar arasında itikadi sapkınlıkla-
rı ve özellikle rucat inancını 1 dillendirmeye
Hasan Dönemi: Ali radıyallahu anh suikast sonucu
hemen şehit düşmedi. Bir müddet yaralı şekilde
yaşadı. Fakat kılıç zehirli olduğu için Ali radıyalla-
başlamıştı. O, Ali'nin vefatından hemen sonra hu anh bir müddet sonra şehit düştü. Abdullah b.
şu sözlerle rucat inancını somutlaştırarak dil- Sebe'nin yanında olan bazı insanlar, Ali'nin ya-
lendirdi: 'Vallahi sen onun kafasını yetmiş ayrı nına gelerek dediler ki: 'Ey Ali, yerine birini halife
kabın içinde de getirsen, yetmiş tane adaletli tayin et.' Ali: 'Ben yerime kimseyi tayin etmem.
şahit de getirsen biz Ali'nin öldüğüne inanma- Rasûlullah'ın kendi yerine birini tayin etmediği
yız. Allah'a yemin olsun ki! Ali yeryüzünün bü- gibi ben de tayin etmiyorum. Kendi aranızda bi-
tün mülkünü eline almadan ve Arabı ve Acemi rini tayin edin' dedi. Ali'nin şehit düşmesinden
ıslah etmeden gökyüzüne yükselmeyecektir. Ali sonra Kays b. Sa'd b. Ubade, Hasan'a radıyallahu an-
işini henüz bitirmedi. Muaviye ve Haricilerden hum halife olarak biat edince insanlar da Hasan'a
intikam almadı ve bütün mülkü ehlibeytin eline biat ettiler.
vermedi. Bunları yapması için Ali mutlaka geri
gelecektir.' Abdullah b. Sebe, faaliyetlerini beşin- Hasan'nın radıyallahu anh halife seçilmesi hicri 40'lı
ci halife olan Hasan radıyallahu anh döneminde de yıllara tekabül etmektedir. Rasûlullah'ın sallallahu
devam ettirdi. aleyhi ve sellem vefatı ise hicri 10 yılında gerçekleşti.
Rasûlullah'ın vefatından otuz yıl sonra Hasan'a
Muharrem
biat edildi. 1436
1. Ölmüş olan bir insanın tekrardan dünyaya dönmesi.

KASIM’14 • SAYI: 34

27
Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu- için birtakım faaliyetlere başladılar. İlk olarak
yurmuştur: insanları Şam ehli ile savaşması için ayaklan-
dırmaya başladılar. Hasan da bunun önünü ala-
"Hilafet, ümmetimde otuz yıl sürecektir. Bundan mayınca savaş kararına onay verdi ve ordunun
sonra saltanat gelecektir."  2 hazırlanmasını emretti. Fakat Hasan'ın niyeti
savaşmak değil sulh yapmaktı. Bununla beraber
İbni Kesir, 'El-Bidaye ve'n Nihaye' kitabında bu
Hasan, Haricilerin babasına yaptıklarını çok iyi
rivayeti aktardıktan sonra şöyle der: 'Hasan'ın
bildiği için dikkatli bir şekilde hareket etmeye
hilafeti ile Raşid Hilafet dönemi bitmiştir.'
çalışıyordu. Nasıl ki Hariciler, Ali ile beraber sa-
İmam Ahmed'in naklettiği bir rivayette vaşa çıktılar ve Ali'ye kâfir diyerek karşı çıktılar
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle der: ise aynısını Hasan'a da yapabilirlerdi.

"Benim ümmetimde Nübüvvet, Allah'ın diledi- Hasan'ın niyetinde savaşmak yerine müzakere
ği kadar olacaktır. Daha sonra Allah dilediğinde yolu ile anlaşmak olduğu için, savaş işini ağır-
Nübüvveti kaldıracak sonra Raşid Hilafet gele- dan aldı. Savaş alanına geç gitmek için orduyu
cektir. Raşid Hilafet Allah'ın dilediği kadar yavaşlatacak birtakım emirler verdi. Bu ara-
kalacak, sonra Allah, Raşid Hilafet'i kal- da Muaviye de sulh olması için elçilerini
dıracaktır. Sonra ısırıcı mülk gelecektir. Hasan'a gönderiyordu. Uzun görüşmeler
Isırıcı mülk, Allah'ın dilediği kadar sonunda Hasan gizli bir şekilde hi-
kalacak, sonra Allah ısırıcı mül- lafeti Muaviye'ye bazı şartlarda
kü kaldıracaktır. Sonra cebrî bıkacağına dair sulh yapma ka-
mülk (diktatörlük) gelecektir. Hasan'ın niyetinde savaşmak yerine rarı aldı. Hasan sulh kararını
Daha sonra Nübüvvet men-
müzakere yolu ile anlaşmak olduğu aldıktan sonra atının üstün-
akaid notları

için, savaş işini ağırdan aldı. Savaş de insanlara seslendi ve


heci üzerine hilafet geri alanına geç gitmek için orduyu
gelecektir." yavaşlatacak birtakım emirler verdi.
dedi ki: 'Ey insanlar! Ben
Bu arada Muaviye de sulh olması sizden kiminle savaşırsam
Hasan radıyallahu anh, insanla- için elçilerini Hasan'a gönderiyordu. savaşacaksınız, kiminle barış
rın biatini mutlak olarak kabul yaparsam da barışacaksanız
etmiyor, bazı şartlar dahilinde diye söz almıştım. Ben bu işten
halife olabileceğini söylüyordu. elimi çekiyorum. Bu işi Muaviye'ye
Hasan, biati şu söz üzerine aldı: 'Ki- bırakıyorum.' Hasan bu sözü söyler
taba, Sünnete ve Raşid Halifelerin sünnetine söylemez hemen biri bıçakla saldırarak
bağlı kalacağıma, kiminle harp edersem harp baldırına bıçak darbesi vurdu. Fakat Ha-
edeceğinize ve kiminle sulh yaparsam da sulh san, atın üzerinde olduğu için darbe ölümcül
yapacağınıza dair bana biat edeceksiniz.' Hasan, olmadı. İkinci bir suikast ise sulh için yapılan
bu şartları öne sürerek daha sonra yapılacak olan görüşmeler esnasında gerçekleşti. Biri bıçakla
sulha hazırlık yapmış oluyordu. Çünkü Hasan, saldırdı ve bıçağı kemiğine sapladı. Hasan'a yine
baştan beri Muaviye ile aralarında olan ihtilafın bir şey olmadı.
bitmesini istiyordu.
Sulhu istemeyenlerin tüm çabalarına rağmen
Nitekim Hasan bununla müjdelenmiştir. sulh gerçekleşti. Hasan bazı şartlar koşarak hi-
Buhari'de geçen bir rivayette Rasûlullah, Hasan lafeti Muaviye'ye bıraktı.
ve Hüseyin radıyallahu anhum yanındayken Hasan'ı
öperek dedi ki: Sulhta Koyulan Şartlar
1.Şart: Kitap, Sünnet ve Raşid Halifelerin yo-
"Benim bu oğlum seyyiddir. Umulur ki Allah bu- luna tabi olunacaktır.
nun eli ile iki mümin taifenin arasındaki sorunu
sulh eder." Bu şart, Hasan'ın radıyallahu anh yanında veya,
Şia'nın yanında meselenin itikadi olmadığının en
Abdullah b. Sebe ve taraftarları, Hasan'ın sul- açık delillerindendir. Şayet ehlibeyt ve Şam ehli
ha meyilli olduğunu anlayınca sulhun olmaması arasında veya Ebu Bekir ve Ömer radıyallahu anhum
arasındaki ihtilaf, itikadi olmuş olsaydı, Hasan
2. Ebu Davud, Tirmizi

28
ne hilafeti Muaviye'ye bırakırdı ne de şart olarak düşmanları bunun üzerinden propagandalarını
Raşid Halifelerin yoluna tabi olmayı şart koşardı. yaparak ümmetin ihtilafını ve parçalanmasını
sağlıyorlardı.
2. Şart: Var olan mallarımıza dokunulmayacak.
Abdullah b. Sebe ve taraftarlarını asıl rahatsız
Hasan hem emirlik dönemlerinde elde ettikleri eden madde budur. Çünkü bunlar mezheplerini
hem de Rasûlullah'ın Abdulmuttaliboğulları'na bunun üzerine kurmuş ve bütün fitneyi bunun
fey olarak bıraktığı malların kendilerinde kal- üzerine çıkarıyorlardı. Her iki taraf da hak tale-
masını talep etti. Muaviye de bunu kabul etti. 3 binden vazgeçtiklerinden dolayı, bu insanların
fitne yapacakları araçları kısmen ortadan kalkmış
3. Şart: Geçmişte yaşanan olaylar silinecek ve oldu.
taraflar hiçbir şekilde hak talebinde bulunma-
yacak. 4. Şart: Bu madde ihtilaflıdır. Tarih kitapların-
da iki rivayet varid olmuştur.
Şartlar arasında en önemli olanı budur. Çünkü
Osman'ın şehadetinden sonra yaşanan olayların Birinci Rivayet: Muaviye, Hasan'a radıyallahu anhum
temeli kısas talebinde bulunmaktı. Nitekim İslam yolladığı sulh mektubunda diyor ki: 'Ben öldü-
ğümde sen yaşıyorsan hilafet senin hakkındır. Sana
bu konuda söz veriyorum.'  4
3. Hasan b. Ali radıyallahu anh, vallahi Muaviye'yi radıyallahu
anh dağlar gibi büyük askerî birliklerle karşıladı. Bunun üzerine
Amr b. As radıyallahu anh, Muaviye'ye: 'Ben vallahi, öyle askerî İkinci Rivayet: Hasan, Muaviye'ye yolladığı
birlikler görüyorum ki, bunlar kendileri gibi (sayıca ve keyfiyetçe) sulh mektubunda diyor ki: 'Sen öldüğünde bu iş
akran olan birlikleri öldürmedikçe geri dönmezler' dedi. Muaviye
de Amr'a -ki vallahi Muaviye, bu iki adamın hayırlısıdır- şu ce- mülke/saltanata dönüşmeyecek ve Müslümanlar
vabı verdi: 'Ey Amr, söyle bakalım! Şunlar (bizimkiler) öbürlerini,
öbürleri de şunları öldürseler Müslümanların işlerini kim benim
halifeyi şura ile seçeceklerdir.'  5
adıma yürütecek, kim kadınlarının, yetimlerinin bakımını be-
nim adıma üzerine alacak?' Sulh yapmak için, Kureyş'in Ben-i Bu iki rivayeti ele aldığımızda muhakkik olan
Abdişşems boyundan iki kişiyi yani Abdurrahman b. Semure ve
Abdullah b. Amir'i radıyallahu anhum, Hasan'a gönderdi. Bunla- tarihçiler, birinci rivayetin olmasının mümkün
ra: 'Haydi, şu zata gidin, ona (sulh yapmak istediğimizi) söyleyin.
(Hilafet arzusundan vazgeçmesini) talep edin, (buna mukabil ne
isterlerse) verin!' dedi. Bunlar Hasan'ın yanına gidip huzuruna 4. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla... Hasan b. Ali'ye Mua-
çıktılar. (Muaviye'nin tenbihine uygun olarak) Konuştular. (Hi- viye b. Ebu Süfyan'dan; Ben seninle, benden sonra hilafetin sana
lafeti Muaviye'ye bırakması hâlinde ne isterse vereceğini) söyle- ait olması hususunda anlaştım. Bu konuda Allah ve Peygamberi
diler. Hasan onlara: 'Bizler Abdulmuttalib'in oğullarıyız. Beytu'l kefil gösteriyor ve sana söz veriyorum. Sana karşı hiçbir entrika
maldan bir hissemiz var. Bu ümmet (ihtiyaç karşısında mal için) çevirmeyecek ve düşmanlık yapmayacağım. Kim sözünden dönerse
kanını israf etmeye başladı. (Beytu'l maldan bize ayrılacak hisse Allah'ın en şiddetli azabı onun üzerine olsun.' (Belazuri, Ensab
nedir?)' dedi. Onlar: 'Muaviye size şunları teklif ediyor, hilafetten 3.cilt)
vazgeçmenizi talep ediyor, mukabilinde ne istediğinizi soruyor' 5. Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla... Hasan b. Ali ile Muaviye
dediler. Hasan: 'Sizin bu vaatlerinizi bize kim tekeffül edecek?' arasında (hilafete geçtikten sonra) Muaviye'nin Allah'ın kitabı,
dedi. Elçiler: 'Sana biz tekeffül ediyor, garanti veriyoruz!' dediler. Rasûlünün sünneti ve Hulafa-i Raşidin'in sireti üzere amel etmesi,
Hasan her ne talepte bulundu ise hepsine: 'Biz tekeffül ediyoruz!' kendinden sonra veliaht tayin etmemesi ve kendinden sonraki
diyerek teminat verdiler. Böylece Hasan, Muaviye ile sulh yaptı. halifenin şura ile belirlenmesi, insanların mallarına, canlarına ve
Hasan-ı Basri rahimehullah demiştir ki: 'Ben Ebu Bekir'i işittim ailelerine eman vermesi, bana karşı gizli ve açık hiçbir entrikada
şöyle demişti: 'Rasûlullah'ı minberde gördüm, yanında Hasan b. bulunmaması ve dostlarımdan hiçbirine bir şey yapmayacağı
Ali vardı. Bazen halka yöneliyor, bazen Hasan'a yöneliyor ve: 'Şu şartı ile ona hilafeti teslim edeceğime dair bir anlaşmadır. Buna Muharrem
oğlum, seyyiddir. Umulur ki, Allah bununla iki muazzam Müs- Abdullah b. El-Haris ve Amr b. Seleme şahittir.' (Belazuri, Ensab 1436
lüman orduyu sulha kavuşturacak' diyordu." (Buhari, Fiten) 3.cilt)

KASIM’14 • SAYI: 34

29
ölümcül olmadığı için Hasan'a fazla zarar ver-
medi. Daha sonra yapılan başka bir zehirleme
girişiminde, istenilen elde edilmişti. Çünkü zehir
çok tesirli olan bir zehirdi. Hasan uzun bir süre
hasta bir şekilde yaşadıktan sonra şehit düştü.

Hasan'ı kimi zehirledi? Bunun hakkında kesin


bir delil yoktur. Şia kaynaklarında olay şöyle ak-
tarılmakta: Muaviye, halife olarak Yezid'i seçece-
ğini ilan edince Yezid, Hasan'ın karısı olan Ca'de
binti El-Eş'as b. Kays'a haber yolluyor. Ona diyor
ki: 'Hasan'ı zehirlersen seninle evlenirim.' Bunun
olmadığını belirtmişlerdir. Bunu şu gerekçelerle üzerine Hasan'ın karısı, içeceğe zehir koyarak
izah etmişlerdir: Hasan'ı zehirledi.

'Hasan yaşarken bile babasına bu işlerden vaz- Bu rivayet sadece Şia kaynaklarında mevcut-
geçmesini tavsiye etmiştir: 'Ey Babacığım! Sen tur. Nitekim Ehli Sünnet âlimleri, bu rivayetin
bu insanların nankörlüğünü görmüyor musun? ravilerinin hepsinin yalancı ve aşırı Şii olduğunu
Sen bu insanların yaptıklarını görmüyor musun? söylemişlerdir.
Allah'a yemin olsun! Bu yaşananlar bize gösterdi
ki, Allah Nübüvveti ve hilafeti bu evde toplama- Biz bu rivayeti sahih kabul etsek dahi Yezid'in
ya razı olmadı.' Bu şekilde babasını hilafetten Hasan'ı katlettirmesi makul değildir. Bunun ne-
vazgeçirmeye çalışan birinin tekrardan hilafeti denleri olarak şunları söyleyebiliriz:
kendi şahsında istemesi makul değildir.'
akaid notları

• Hüseyin'in, Yezid'e karşı ayaklandığı zaman se-


'Hasan, kendi hilafet döneminde başa geçme- bep olarak bunu öne sürmesi gerekirdi. Gelen
den önce hilafeti Muaviye'ye bırakmak için ön rivayetlerin hiçbirinde böyle bir rivayet yoktur.
hazırlıklar yaptı. Nitekim insanlardan şu söz üze-
re biat almıştır: '...Kiminle sulh yaparsam, sulh • O dönemde birinin öldürülmesi gerekseydi,
yapacağınıza dair bana biat edeceksiniz.' Yine Hasan'ın değil Hüseyin'in katledilmesi gere-
Hasan vefat edeceği sırada Hüseyin'e radıyallahu kirdi. Çünkü Muaviye ve Yezid'in halifeliğine
anh hilafeti istememe konusunda nasihat ediyor: en çok karşı çıkan ve insanları etkileyecek kişi,
'Sakın bu işe yeltenme! Allah hilafetle Nübüvveti hiç şüphesiz Hüseyin radıyallahu anh idi.
bir evde toplamayacaktır. Bu isteğinden vazgeç.'
Hasan'ı öldürenlerin tam olarak bilinmemesiy-
'Hüseyin radıyallahu anh kıyam edip halifeliğini öne le beraber şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hasan'ı
sürerken sebep olarak bu konuyu ileri sürme- şehit edenler sulhu baştan beri hazmedemeyen
miştir. Yani: 'Muaviye; ölünce, halifeliği Hasan'a İslam düşmanı olan insanlardır. Ayrıca Hüse-
devredeceğine dair bize söz vermişti. Halifeliği yin ve Abdullah b. Zübeyir radıyallahu anhum, Yezid'e
Yezid'e devrederek hainlik yapmıştır' dememiştir. biat etmemiş ve rahatsızlıklarını her ortamda
Bu konu hakkında herhangi bir rivayet de sabit dile getirmişlerdi. Hasan ise sürekli olanlara na-
olmamıştır.' sihat etmiş ve onlar da Hasan'ı dinlemişlerdi. Bu
durumda Hasan'ın katledilmesi bu özelliğinden
Bu ve benzeri nedenlerden dolayı muhakkik
kaynaklanıyordu. Fitneyi arzulayanlar, sulh sü-
olan tarihçiler birinci rivayeti kabul etmemiş-
recinde aleyhlerine olanı, Hasan'ı öldürmekle
lerdir. O zaman son şartta sahih olan, Hasan'ın
lehlerine döndürmek isteyerek onu katletmiş
Muaviye'ye radıyallahu anhum hilafetin şura ile olma-
olabilirler.
sını şart koşarak halifeliği bırakmasıdır.
Bu dönemde Abdullah b. Sebe ve taraftarları-
Hasan'ın Şehit Edilmesi nın oynadıkları rol, sulhun önüne geçmek için
Hasan, halifeliği Muaviye'ye bıraktıktan sonra ellerinden gelen her şeyi yapmaktı. Ki bundan
Medine'ye döndü. Medine'de on seneye yakın dolayı Hasan'ı bunlar da öldürmüş olabilirler.
ikamet etti. Fakat bu zaman içerisinde üç kere
suikastle zehirlendi. Fakat bu zehirlenmeler Davamızın sonu Allah'a hamd etmektir.

30
İlim Meclisi
muratmuslihan@tevhiddergisi.com

Murat Müslihan

Zor Günlerin Adamı


Sadık İnsan;
İnfakı
Şeytan, malın azalması ya da bitmesiyle kişiyi
korkutarak infak yapmaktan alıkoymaya çalışır.
Maalesef birçok insan bu tuzağa düşmüş
ve bu korkulardan ötürü infak yapamaz
olmuştur. Allah, şeytanın bu şekilde insanlara
yanaşacağını bildiği için Müslümanları uyarmış
ve infakın malı azaltmadığını bilakis infak
edilen malın yerini dolduracağını bildirmiştir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: Ömer radıyallahu anh anlatıyor:

"Bize iyilikte bulunan kimse yoktur ki onun karşı-


"Peygamber bir gün bizlere sadaka vermemizi
lığını vermiş olmayalım. Ama sıddık bundan müs- emretti. O sıralarda mal bakımından oldukça
tesnadır. Onun bize öyle iyilikleri vardır ki, onların
zengindim. Kendi kendime: 'Ebu Bekir'i geçebil-
karşılığını Allah kendisine kıyamet günü verecektir.
mem ancak bugün olabilir' dedim ve malımın ya-
Hiç kimsenin malı bana Ebu Bekir'in malı kadar rısını getirdim. Peygamber: 'Aile efradına bir şey
yarar sağlamamıştır. Eğer insanların içerisinde bir
bıraktın mı?' diye sordu. 'Evet, bunun kadar da
dost edinecek olsaydım Ebu Bekir'i edinirdim. Amaonlara bıraktım' cevabını verdim. Biraz sonra da
arkadaşınız sadece Allah'ın dostudur."  1 Ebu Bekir geldi. Peygamber ona da: 'Ey Ebu Bekir!
Sen aile efradına ne bıraktın?' dedi. O da: 'Onlara
"Bana Ebu Bekir'den daha çok faydası dokunan Allah'ı ve Rasûlü'nü bıraktım' dedi. Bunun üzerine
kimse olmamıştır. O canıyla ve malıyla beni des- onu hiçbir zaman geçemeyeceğimi anladım."  3
tekledi, kızını benimle evlendirdi."  2
Hişam bin Ümeyye babasının şöyle dediğini
rivayet eder:
Muharrem
1. Müslim 1436
2. Taberani 3. Ebu Davud

KASIM’14 • SAYI: 34

31
"Ebu Bekir'in Müslüman olduğunda kırk bini Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
vardı. Bunları Allah yolunda infak etti. Yedi kişiyi
azad etti ki bunların hepsi Allah yolunda işkence "Adamın biri sahra gibi bir yerde dolaşırken
gören kimselerdir..."  4  5 buluttan bir ses duydu: 'Haydi git falanın bah-
çesini sula!' O bulut doğruca gidip bir kayalığa
Ayet ve Hadislerle İnfakın Fazileti suyunu kovadan boşaltır gibi boşalttı. Derken sel
yollarından birisi bu suların tamamını akıtmaya
Kur'an ve Sünnet'te infakın faziletini gösteren
başladı. Adam da akan suyun ardından gitti. Bir
birçok delil vardır. Allah ve Rasûlü bazen infak
de ne görsün, bir adam suyu bahçenin her tarafına
etmeye teşvik ederken bazen ise infak etmeyen-
kürekle gezdiriyor.
leri kınayarak infakın önemine dikkat çekmiştir.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor: Ona sordu:

"Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda — Ey Allah'ın kulu senin ismin nedir?
harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele.
— İsmim filandır. Bakıyor ki buluttan duyduğu
Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kız-
ismin aynısı.
dırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve
sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) 'İşte bu, O da ona soruyor:
kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; — Ey Allah'ın kulu neden ismimi
yığıp-sakladıklarınızı tadın.' (deni- sordun?
lecek)."  6
— Şu suyu getiren bulutun
"Mallarını Allah yolunda içinden bir ses duymuştum.
Kur'an ve Sünnet'te infakın
harcayanların durumu, bir faziletini gösteren birçok delil 'Haydi git falanın bahçesini
ilim meclisi

tanenin durumu gibidir ki, vardır. Allah ve Rasûlü bazen sula!' diyordu. Şimdi gö-
yedi başak bitirmiş ve her infak etmeye teşvik ederken bazen rüyorum da o filan sensin.
başakta yüz tane var. Al- ise infak etmeyenleri kınayarak
Söyle bakalım burada böyle
lah dilediğine daha da katlar. infakın önemine dikkat çekmiştir.
ne yapıyorsun?
Allah'ın rahmeti geniştir. O her
şeyi bilir. Allah yolunda malları- — Gördüğün gibi buradan çı-
nı infak eden, sonra verdiklerinin kacak mahsule bakıyorum. Onun
arkasından başa kakmayı, gönül incit- üçte birini tasadduk ediyorum, üçte
meyi uygun görmeyen kimselerin Rabbleri birini ben, çocuklarımla birlikte yiyorum.
yanında mükâfatları vardır. Onlara hiçbir Bundan artan üçte birini de yine bu bahçeye
korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir."  7 harcıyorum."  9

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Kulların sabaha kavuştuğu hiçbir gün yoktur ki,
iki melek inip biri: 'Allah'ım! İnfak eden kimsenin
"Rasûlullah kudsi bir hadiste Allah'ın şöyle söy- infak ettiği malın yerine daha iyisini ver!' Öbürü:
lediğini haber verdi: 'Sen infak et, ben de sana 'Allah'ım! İnfak etmeyip elinde tutanın (cimrinin)
infak edeyim.' Peygamberimiz devamla dedi ki: malına telef ver!' demesinler."  10
'Allah'ın eli doludur. Gece ve gündüz (boyu yapı-
lan) arkası kesilmez infaklar onu azaltmaz. Yer ve İnfak, maddi durumu kötü olan Müslümanla-
göğün yaratılışından beri Allah'ın infak ettiklerini rın sıkıntılarını giderir.
düşünün! Bunlar, O'nun elindekinden hiçbir şey Cerir radıyallahu anh anlatıyor:
eksiltmemiştir.' "  8
"Rasûlullah'a üst başları olmayan, ayakları çıp-
Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği başka bir hadiste lak, kaplan postu gibi çizgili peştemallerine ya
da abalarına sarınmış ve kılıçlarını kuşanmış bir
4. Taberani grup insan geldi, çoğu hatta hepsi Mudar kabile-
5. Not: Rivayetler Mahmud El-Mısri'nin Hayatu's Sahabe kitabından
alındı.
sindendi. Onların bu muhtaç durumunu görünce
6. 9/Tevbe, 34-35
7. 2/Bakara, 261-262 9. Müslim
8. Buhari 10. Buhari, Müslim

32
Peygamberin yüzü bir hoş oldu. Odasına girip çıktı,
sonra Bilal'e ezan okumasını emretti. Okudu, ka-
met getirdi ve namaz kıldırdı. Namazdan sonra
insanlara hitap edip şöyle buyurdu: 'Ey insanlar!
Sizi tek bir insandan yaratan Rabbinizden kor-
kun!'  11 Bu ayeti 'görüp gözetmektedir'e kadar
okudu. Sonra Haşr suresindeki: 'Ey iman edenler,
Allah'tan korkun, kişi yarın için ne hazırlayıp ön-
ceden gönderdiğine bir baksın!' mealindeki ayeti de
okudu. Sonra sözüne şöyle devam etti: '...Herkes
dirheminden, dinarından, elbisesinden, buğday
ve hurmasından tasadduk etsin. Hatta yarım
hurma ile bile olsa sadaka verin.' Bunun üzerine "Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanın-
insanlar getirmeye başladılar. Baktım ki, getirilen dan ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak
sadakalardan yiyecek ve elbiseden' iki yığın olmuş. edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız
Allah Rasûlü'nün yüzünün sevinçten parladığını şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz
gördüm. Bunun üzerine Peygamber şöyle buyur- Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye
du: 'Her kim İslam'da güzel bir çığır açarsa, hem layık olandır."  14
yaptığının ecrini ve hem de onunla amel eden baş-
kalarının ecrini, amel edenlerin ecrinden hiçbir Bera bin Azib radıyallahu anh bu ayetin nüzul sebebi
şey eksilmeksizin alır. Kim de İslam'da kötü bir ile ilgili şöyle der:
çığır açarsa, hem yaptığının günahını, hem de onu
"Bu ayet ensar hakkında nazil oldu. Ensar hurma
yapanların günahını, yapanların günahlarından
toplama mevsiminde kestiği hurmalardan Mescid-i
hiçbir şey eksilmeksizin yüklenir.' "  12
Nebevi'ye getirir ve iki direk arasına bağlanmış bir
Eskiden maddi imkânsızlıklardan Müslüman- ipe asarlar, fakir muhacirler de onlardan yerlerdi.
ların yaşadığı sıkıntılar olduğu gibi, günümüzde Bazıları, oraya konan hurma salkımının çoklu-
de Müslümanların maddiyattan kaynaklı yaşadığı ğuna bakarak, bir beis yoktur düşüncesiyle, iyi
birçok sıkıntı vardır. Bu sıkıntıların giderilmesi hurma salkımı arasına kötü hurmaları da katıp
için eskiden olduğu gibi maddi durumu iyi olan oraya astı. Bunun üzerine bu ayet indi."  15

Müslümanların infak etmesi gerekir. Burada


Allah subhanehu ve teâlâ bizden temiz ve güzel şeyleri
hemen şunu hatırlatmakta fayda vardır; Birçok
infak etmemizi istemiştir. Bunun sebebini İbni
Müslüman, maddi durumu iyi olmadığından
Abbas radıyallahu anh şöyle açıklar:
ötürü infak yapamadığını söyler. Oysa herkes
gücü nispetinde infak eder. Rivayete dikkat edi- "Allah mümin kullarına, mallarının en temiz, en
lirse infak yapan Müslümanların durumunun güzel olanlarından infakta bulunmayı emrediyor;
pek iyi olmadığı anlaşılır. Bugün Müslümanlar mallarının kötü olanlarını tasaddukdan da mene-
kendi şahsi tüm ihtiyaçlarını gideriyor, arta kalan diyor. Çünkü Allah temizdir ve ancak temiz olanı
bir şey olursa infak ediyorlar. Böyle olunca da kabul eder. Bunun içindir ki: 'Kendiniz göz yum-
Müslümanların sıkıntıları bir türlü giderilemiyor. madan alıcısı olmadığınız şeyleri vermeye kalk-
İnfak, ertelenmemeli bilakis kendi ihtiyaçlarımız mayın. Böyle şeyleri kabulde Allah sizden daha
gibi ilk sıralarda olmalı. Ancak böyle olursa İslam müstağnidir. Dolayısıyla hoşlanmadığınız şeyleri
kardeşliğini yerine getirmiş oluruz. Sevdikleri- Allah için vermeye kalkmayın' buyurmaktadır."  16
mizden infak etmek gerekir:
Evet, Allah temizdir ve ancak temiz olanı ka-
"Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla bul eder. Ondan dolayı infak edilen şeyler; Müs-
iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphe- lümanların işine yarayan temiz ve güzel şeyler
siz Allah onu bilir."  13 olmalı. Çürük, bozuk, eski veya işe yaramayan

11. 4/Nisa, 1 14. 2/Bakara, 267


Muharrem
12. Müslim 15. Taberi 1436
13. 3/Âl-i İmran, 92 16. Tefsiru'l Kur'anu'l Azim

KASIM’14 • SAYI: 34

33
şeyler olmamalı. Sahabenin hayatına baktığımız- yapamaz olmuştur. Allah, şeytanın bu şekilde
da bu şuur ile hareket ettiklerini ve mallarının en insanlara yanaşacağını bildiği için Müslümanları
güzellerinden infak ettiklerini görüyoruz. uyarmış ve infakın malı azaltmadığını bilakis in-
fak edilen malın yerini dolduracağını bildirmiştir.
Enes radıyallahu anh anlatıyor:
"De ki: 'Rabbim, kullarından dilediğine bol rı-
"Ebu Talha, Medine'de en çok hurmalığı olan bir zık verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz hayra ne
kişi idi. En çok sevdiği de Beyruhâ adındaki bah- harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O,
çesi idi. Mescidin karşısında bulunuyordu, Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.' "  18
ilim meclisi

Rasûlü oraya girip tatlı suyundan kana kana içerdi.


'Siz sevdiğiniz şeylerden harcayıncaya kadar gerçek Ebu Bekir radıyallahu anh bu konuda vahyin mek-
iyiliğe asla erişemezsiniz' mealindeki ayet nazil tebine nefsini teslim etmişti. O, malın verdikçe
olunca, Ebu Talha şöyle dedi: azalmayacağını bilakis kalıcı olacağını öğrenmiş-
ti. O, Rasûl'ün şu sözlerini işitmişti:
— Ey Allah'ın Rasûlü! Allah: 'Siz sevdiğiniz
şeylerden harcayıncaya kadar gerçek iyiliğe asla "Sadaka maldan hiçbir şey eksiltmez."  19
erişemezsiniz' buyuruyor. Benim ise en kıymetli
Ebu Bekir'in bu ahlakı Müslümanlar arasında
ve sevimli malım Beyruhâ'dır. Bu, Allah için bir
dirilmelidir. Hususen kapitalizm dininin insan-
sadakadır. Bu sadakanın hayrını ve onun Allah
ları esir aldığı ve akideleriyle oynadığı bu dö-
katında bir ahiret azığı olmasını umuyorum. İs-
nemde... İslam, malın ve canın cihadıyla ikame
tediğin ve münasip gördüğün yere onu da katıver.
edilebilir. Bundan dolayı Rabbimiz: "Mallarıyla
Allah Rasûlü cevaben şöyle dedi: ve canlarıyla cihad edenler" der birçok ayette. Mal
ile cihad, yani infak yani sadaka... Zindanlarda
— Ne hoş! İşte gerçekten kazançlı olan mal budur. Ebu Bekirlerin kendilerine el uzatmasını bek-
Senin söylediklerini duydum. Bu bahçeyi yakın- leyen nice Müslümanlar var. Orduların içinde
ların arasında paylaştırmanı uygun buluyorum. saflar halinde dizilmiş: 'Her şeyimi getirdim ai-
leme de Allah'ı ve Rasûl'ünü bıraktım' sözünü
Bunun üzerine Ebu Talha şöyle dedi:
duymak isteyen nice yiğit var. 'İşte bu Ebu Bekir!
— Tavsiyeni yaparım, ey Allah'ın Rasûlü! Hiç kimsenin malı bana onun malı kadar yararı
dokunmamıştır' demek isteyen nice öncüler var.
Sonra da o bahçeyi akrabaları ve amcasının Birçok sahada Ebu Bekir'in ahlakıyla ahlaklanmış,
oğulları arasında bölüştürdü."  17 Müslümanlara ihtiyacımız var. Hem de tarihte
hiç olmadığı kadar.
İnfak, malı azaltmaz. Şeytan, malın azalması
ya da bitmesiyle kişiyi korkutarak infak yapmak- Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
tan alıkoymaya çalışır. Maalesef birçok insan bu hamd etmektir.
tuzağa düşmüş ve bu korkulardan ötürü infak
18. 34/Sebe, 39
17. Buhari, Müslim 19. Müslim

34
Nasihat
emreacar@tevhiddergisi.com

Emre Acar

Rahman'ın Arşının
Altında Gölgelenenler;
Soylu ve Güzel Bir Kadın Zinaya
Davet Ettiğinde: 'Ben Allah'tan
Korkarım' Diyen Adam
Değerli kardeşim! Zina, hiçbir gölgenin olmadığı mahşer
gününde Rahman'ın arşının altında gölgelenmenin
önünde engeldir. Lezzeti, saniyeyle anlatılmayacak
kadar kısa süren bir günahla Rahman'ın arşının altında
gölgelenmeyi tepmek, akıl kârı değildir. Üzerinde
durduğumuz hadis-i şerif, bizlere bunu hatırlatmaktadır.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

E bu Hureyre'den radıyallahu anh rivayetle Peygam-


ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölge-
Haram ve helalin hudutlarını belirleyen Allah'a
hamd, şeriatın bu hudutlarını beyan ve muhafaza
eden Rasûlullah'a, onun ashabına salât ve selam
nin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi olsun.
gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yöneti-
ci, Allah'a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem buyurduğu üzere:
bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve
onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan "Haram da, helal de açıktır."  1
iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya
davet ettiğinde: 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek İslam bu konuları dolunayın netliği gibi berrak
onu reddeden adam, sağ elinin haber verdiğinden ve açık kılmıştır. Zina ve ahkâmları da bunlardan
sol elinin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka biridir. Üzerinde durduğumuz hadis-i şerifte Pey-
veren kişi, bir de yalnız başına Allah'ı zikredip de gamber: "Soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya
gözleri yaşla dolan kimse."  1 davet ettiğinde: 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek
onu reddeden adam" buyruğu ile zina ve Allah'tan
korkma kavramlarına yer vermiştir.
Muharrem
1436
1. Buhari, Müslim 1. Buhari, Müslim

KASIM’14 • SAYI: 34

35
İslam'ın her meseleyi izah etmesinin sebebi, Naslar gösterir ki, hayâ imandandır. Bu ne-
sapık olanlar ile doğru olanların yolunun bel- denle en çok muhafaza edilmesi gereken bir
li olmasıdır. Kur'an ve Sünnet, bizlere zinanın duygudur.
hükmünü birçok nasta açıklamıştır. Ta ki ondan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
uzaklaşalım, isyankâr zümresinden olmayalım.
"Hayâ imandan bir şubedir."  4
Bu, Allah'ın kullarına olan merhametidir.
"Hayâ ancak hayır getirir."  5
Fakat insanların kalbine ilham edilen fücur ve
İnsanların avret yerlerini birbirlerinden gizle-
şeytanın tuzakları Rabblerinin merhametini on-
mesi fıtrattandır. Nas olmasa bile fıtratı düzgün
lara unutturmakta ve haramlara karşı bir meyil
olanlar birbirlerinden avret yerlerini muhafa-
oluşturmaktadır. Bir taraftan nefsin talebi, bir
za ederler. Bu konunun en güzel örneği Âdem
taraftan da şeytanın kurduğu şehvet tuzakları,
aleyhisselam ile Havva'dır. Onlar şeytanın tuzağına
özellikle şu dönemde Müslümanı çepeçevre
düşerek yasaklanmış ağaçtan yemişlerdi. Bu is-
kuşatmakta, Allah'a kulluğunun önünde büyük
yanlarından dolayı Allah subhanehu ve teâlâ onların
engel teşkil etmektedir. Büyük şehirlerde yaşa-
avret yerlerini açığa çıkardı ve cennetten kovdu.
yanlar ve özellikle de genç ve bekâr olanlar
Âdem ile Havva kendilerine emir gelmeme-
için şeytanın bu tuzakları daha fazladır.
sine rağmen avret yerleri açılınca hemen
Rabbimden temennimiz, şehvetimizin
cennetteki ağaçların yaprakları ile ör-
esiri ve şeytanın habis aleti olma-
tündüler. İşte Âdem ile Havva'nın
maktır. Allahumme âmin.
bu ameli, avret yerlerini kapat-
Değerli kardeşim! Zina ha- manın, bir başkasının önünde
Değerli kardeşim! Zina haram ve
ram ve büyük günahlardan- açmamanın hayâdan ve fıt-
büyük günahlardandır. Allah nikâh
dır. Allah nikâh yoluyla ka- yoluyla kadınla beraberliği meşru rattan olduğunu gösterir. Bu
nasihat

dınla beraberliği meşru kılmıştır. Hatta buna ecir nispet nedenle Allah, ayet-i ke-
kılmıştır. Hatta buna ecir etmiştir. Fakat haram yolla kadınla rimede zinayı hayâsızlık
nispet etmiştir. Fakat haram beraber olmayı yasaklamıştır. Bu olarak isimlendirmiştir.
yolla kadınla beraber olmayı fiil için de ceza belirlemiştir.
Allah subhanehu ve teâlâ Kur'an-ı
yasaklamıştır. Bu fiil için de
Kerim'de müminleri, özellikle-
ceza belirlemiştir.
riyle tanıtmıştır. Onlar için somut
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bir tanım yapmamıştır. Bu nedenle
buyurur: mümin, ancak özelliği ile bilinir. Zina yap-
mak müminlerin özelliklerinden değildir.
"...'Sizden birinin eşiyle cinsel münasebetin-
de sadaka vardır.' Sahabe: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
Şehevi arzumuzu yerine getirmekte sevap olur "Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha tap-
mu?' dediler. Peygamber: 'Ne dersiniz? Bu arzu- mazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere
yu haram yolla giderseniz, size günah olur mu? öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa
Olmaz mı? İşte arzunuzu helal yoldan giderdiğiniz ağır bir ceza ile karşılaşır."  6
takdirde, sizin için sevap ve mükâfat vardır.' "  2
Ben-i Âdemin en büyük imtihanı kadındır. O
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: kadar ki Rasûlullah, kadını fitne olarak nitelen-
"Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çirkin bir dirmiştir.
hayâsızlık ve kötü bir yoldur."  3 Usame bin Zeyd radıyallahu anh anlatır, Rasûlullah
Allah, ayet-i kerimede zinanın haramlığının sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

yanında, hayâsızlık olduğuna da vurgu yapmıştır. "Erkekler için kadınlardan daha zararlı bir fitne
Zina edenler Allah'a karşı hayâsız olduğu gibi, unsuru bırakmadım."  7
insanlar arasında da hayâsızdır. Birbirini tanıma-
yan kadın ve erkeğin birlikteliği ve birbirlerine
bedenlerini sunması hayâsızlığın son noktasıdır. 4. Buhari, Müslim
5. Buhari, Müslim
2. Müslim 6. 25/Furkan, 68
3. 17/İsra, 32 7. Buhari, Müslim

36
İslam'ın fitneye karşı bakışı, şu şekilde
Kur'an'da yer almaktadır:
"Fitne adam öldürmekten daha büyük (bir suç
ve günah)tır."  8
Peygamber yukarıdaki hadiste, kadını fitne
diye isimlendirerek, kadın imtihanının büyük-
lüğüne ve tehlikesine işaret etmiştir.
Değerli kardeşim! Bizden yıllar önce yaşamış
Ben-i İsrail, kadın fitnesine yakalanmış ve bu
fitne, onların helak olmasına sebep olmuştur.
İslam, kadın fitnesini dünya fitnesi gibi tehlikeli
görmüştür. Kendi kendimize sorsak, müşriklerin, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
münafıkların cenneti kazanamamasının ve bir- "Zani, zina ettiği müddetçe mümin değildir."  11
çok insanın cehennemi tercih etmesinin sebebi
Zina, insanı ilk etapta küfre götürmese de ima-
nedir? Muhakkak ki bunların başında dünya
nı azalttığı için kişiyi zamanla küfre sürükler. Ki
fitnesi yer almaktadır. İşte kadın fitnesinin teh-
günah işleyen birçok insan psikolojik sorun ya-
likesinin de dünya fitnesinden geri kaldığı bir
şamaktadır. 'Hem günah işliyorsun, bir de namaz
yön yoktur.
kılıyorsun, ahlaklı olmaya, Allah'a kul olmaya
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: çalışıyorsun. Bu ne kadar doğrudur?' şeklinde
"Dünya yemyeşil, çekici ve tatlıdır. Allah, sizi düşünce karmaşası, günahkâr insanı salih amel
dünyada halife kılmıştır ve ne yapacağınıza bak- yapmaktan uzaklaştırır. İnsan, imanın ispatı olan
maktadır. Dünyanın ve kadınların fitnesine karşı amelleri terk edince de böylelikle küfre girmiş
dikkatli olun. İsrailoğulları'nın karşılaştıkları ilk olur. Zina eden kişiler de aynı psikolojik sorunu
fitne kadın fitnesiydi."  9 yaşamaktadırlar.

Esefle söylemek isterim ki, bu ümmetin ehli Müslümanın canı koruma altındadır ve onu
kitabı taklit edeceği Kur'an ve Sünnet'in bildir- öldürmek haramdır. Toplumlar arasında kan da-
diği hakikattir. Onları o kadar taklit edeceğiz ki vası varsa İslam aralarını bulma, kan dökmeme
şeytanlığın en üst seviyesine; anneyle zina etmeye adına, yalanı bile meşru kılmıştır. Fakat İslam
kadar ulaşacaktır bu taklit. Şeytanın tüm tuzak- Müslümanın canını koruma altına alırken, zina
larından Allah'a sığınırız. eden kişiye aynı toleransı tanımamış, kanının
akıtılmasına müsaade etmiştir. Bu bile zinanın
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: ne kadar büyük bir günah olduğunu anlatmaya
"Siz, sizden öncekilere adım adım, karış karış, yeterlidir.
tabi olacaksınız. Hatta onlar kelerin deliğine gir- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
se, siz de gireceksiniz. Onlardan biri annesiyle
zina etse siz de zina edeceksiniz. Sahabeler: 'Ya "Üç şeyden biri olmadıkça Müslümanın kanı-
Rasûlullah! Bunlar Yahudi ve Hristiyanlar mı?' nın dökülmesi helal olmaz: Zina eden evli, Cana
karşı can, Dinini terk ederek İslam cemaatinden
diye sorar. Peygamberimiz: 'Başka kim olabilir ki'
ayrılan."  12
diye buyurur."  10
Değerli kardeşim! Zina ile alakalı buraya kadar
Haramın hepsi küfrün şubelerindendir ve ima- yazdıklarımızı özetleyecek olursak;
na zarar verir. Hepimizin bildiği üzere âlimler:
• Zina, Allah'ın hudutlarını çiğneyen haramlar-
'Taatler imanı artırır, isyanlar ise imanı azaltır'
dandır. Allah'ı gazaplandırır.
şeklinde bir kaide koymuşlardır. Bunu şeriat,
birçok umumi nasta belirtmiştir. Fakat zinanın • Zina, küfrün şubelerindendir. İmanı azaltır.
imanı azalttığı özel naslarda da belirtilmiştir. • Zina, hayâsızlıktır. Fıtratı bozar.

8. 2/Bakara, 217
Muharrem
9. Müslim 11. Müslim 1436
10. İbni Mace 12. Buhari, Müslim

KASIM’14 • SAYI: 34

37
• Zina, fitnedir. Adam öldürmekten daha büyük Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
günahtır.
"Mümin erkeklere söyle, bakışlarını indirsinler ve
• Zina, müminlerin özelliklerinden değildir. ırzlarını korusunlar. Mümin kadınlara söyle, bakış-
• Zina, müminin canını helal kılar. larını indirsinler ve ırzlarını korusunlar."  15

Kendisinde bu kadar kötülüğü barındıran bir Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
amele yönelmek, kalbi ölmüş olanların işidir. Ölü "Her insanın zinadan bir nasibi vardır. Gözler
kalp, elemi hissetmez. Uyarılan kötülüklere karşı zina eder, onların zinası bakmaktır. Eller zina
duyarsızdır. Canlı olan kalp için bir tane kötülü- eder, onların zinası tutmaktır. Ayaklar zina eder,
ğü zikretmek dahi, o amelden uzaklaşması için onların zinası yürümektir. Dudak zina eder, onun
yeterlidir. Zina kendisinde bu kadar kötülüğü zinası öpmektir. Kalp meyleder ferc ise bunu ya
barındırıyorsa en çok uzaklaşacağımız ve kendi- doğrular ya da yalanlar."  16
sine karşı Allah'tan en çok yardım isteyeceğimiz
İbni Kayyım rahimehullah bu hadisle alakalı şunları
amel olmalıdır. Rabbimden temennimiz bizleri
söyler: 'Hadiste gözün zinası ilk söylenendir. Çün-
zinakâr zümresinden kılmamasıdır.
kü o; el, ayak, kalp ve fercin zinasının temelidir.
Zinanın Kısımları Dilin zinası söz, ağzın zinasının öpmek ol-
duğu belirtilmiş, eğer fiil gerçekleşirse fercin
Ferc ve Göz Zinası de bunu tasdik ettiği, gerçekleşmezse
Zinanın kısımları vardır. Bun- yalanladığı söylenmiştir. Hadis, gö-
ları ferc ve göz zinası olarak zün bakış ile isyanda bulunduğu,
özetleyebiliriz. bunun da onun zinası olduğu
Zinanın kısımları arasında en tehlikeli konusundaki en net delildir
Ferc zinası; kadın ve erke- ve insanların en çok içine düştüğü ve bu hadis, bakışı mutlak
ğin nikâh olmaksızın ci-
nasihat

zina çeşidi, göz zinasıdır. Ferc zinası olarak mübah sayanlara


mada bulunması, beraber için maddiyat ve ortam müsaitliği karşı apaçık bir delildir.'  17
olmasıdır. gibi birçok imkâna ihtiyaç varken, göz
zinası için bunlar söz konusu değildir. Değerli kardeşim! Allah'ın
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kullarına ihsan ettiği nimetler-
şöyle buyurur: den biri de gözdür.
"İnsanları ateşe en çok sokan şey, Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
iki oyuktur. Sahabeler: 'O iki oyuk
nedir ey Allah'ın Rasûlü?' diye sordular. "Ona iki göz vermedik mi?"  18
Peygamber: 'Ferc ve ağızdır. Peki, insanları "De ki: 'Sizi yaratan, size işitmek için ku-
cennete en çok sokan şeyleri biliyor musunuz? laklar, gözler ve kalpler veren odur. Ne kadar
Bunlar, Allah'tan sakınmak ve ahlak güzelliğidir' az şükrediyorsunuz!' "  19
diye cevap verir."  13
Göz, şükredilmesi gereken nimetlerdendir. Ka-
"Kim bana dilini ve iki bacağı arasındakini (cin- ranlıktan kurtarması, Allah'ın yüceliğini gösteren
sel uzvunu) garanti ederse ben de ona cenneti ga- kâinatın ayetlerini görmeyi ve tefekkür etme-
ranti ederim."  14 yi sağlaması, onun sunduğu lütuflardır. Ancak
-Allah'ın rahmet ettikleri müstesna- göz, imanı
Göz zinası; mubah kılıcı bir sebep olmaksızın artıracak kevni ayetlere ve Allah'a yaklaştıracak
bir erkeğin yabancı bir kadına, bir kadının da şeylere bakmada kullanılmamaktadır. Özellikle
yabancı bir erkeğe bakmasıdır. günümüzün en büyük tağutu, özgürlük düşün-
Zinanın kısımları arasında en tehlikeli ve in- cesi ile medyada, internette, gazetede, dergide ve
sokaklarda açılanların ve çıplakların çoğalması,
sanların en çok içine düştüğü zina çeşidi, göz
gözleri Allah'ın helallerinden ziyade haramlarına
zinasıdır. Ferc zinası için maddiyat ve ortam bakmaya döndürmüştür.
müsaitliği gibi birçok imkâna ihtiyaç varken,
göz zinası için bunlar söz konusu değildir. Bu
15. 24/Nur, 30-31
nedenle göz zinasının tehlikesi büyüktür.
16. Buhari
17. Ravdatu'l Muhibbin, s.93
13. İbni Mace, İmam Ahmed 18. 90/Beled, 8
14. Buhari 19. 67/Mülk, 23

38
Oysa ki kul, Allah'a karşı bu nimetten sorum-
ludur. Gözler, Allah'a boyun eğmelidir. Eğer şey-
tana ve nefse boyun eğerse bu, kişi için vebaldir.
Her bakışından hesaba çekilecektir.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
"Kulak, göz ve kalp, hepsi ondan sorumludur."  20
"Gözlerin hain bakışını ve kalplerin sakladığını
bilir."  21
Peygamber, ümmetini göz zinasından sakındır-
mıştır. Kendi ashabını eğitirken özellikle bu konu-
da uyarmış, hata yapanları ise eli ile düzeltmiştir. buyurdu. Biz 'Ey Allah'ın Rasûlü! O, bizi görmeyen
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: bir âmâ değil mi?' dedik. Bunun üzerine Peygam-
ber: 'Siz onu görmüyor musunuz?' dedi."  24
"Yollarda oturmaktan sakınınız. Sahabeler; 'Ya
Rasûlullah! Birbirimizle konuşmamız için otur- Bugün ümmet olarak, internet, televizyon,
mamız gerekiyor' dediler. Peygamber: 'Eğer ille gazete ve sokak köşeleri gibi zinaya sevk eden
de oturacaksanız yolun hakkını verin' buyurur. unsurlardan yüz çevirmeliyiz. Karşıdaki, bizi
Sahabeler: 'Onun hakkı nedir?' dediler. Peygam- görmese de biz bakışlarımızı indirmeliyiz. Her
ber: 'Bakışı indirmek, başkalarına eziyet verme- hâlimizde Allah'tan hayâ etmeli ve ırzlarımızı
mek, selamı almak ve emri bi'l maruf, nehyi ani'l korumalıyız.
münkerde bulunmaktır' buyurur."  22
Değerli kardeşim! Göz zinası hakkında selefi-
Bu hadiste çağımızın sokak köşelerinde mu- miz de bizlere uyarıda ve nasihatte bulunmuşlar-
habbet amaçlı toplanan, fakat yoldan geçen ka- dır. Din nasihattir. Bize düşen de bu nasihatleri
dınlara bakmayı hedefleyen gençlerden bahsedil- üzerimize almaktır.
mektedir. Yine bu hadiste, tarihî yerleri gezmeyi
amaçlayıp, gözlerini mahremden ayıramayan ve Allame İbnu'l Cevzi rahimehullah şöyle buyurur:
o mahremiyle başkalarına övünen toplumlar an- 'Ey kardeşim! Allah yardımcın olsun. Bakışın şer-
latılmaktadır. Tebliğ etmek, dinî bilgiler öğren- rinden sakın. O, nice abidleri helak etmiş, nice
mek için kadınlı erkekli sosyal medyada koyu zahidin azmini yok etmiştir. Bu kitapta bakışın
muhabbet kuran, sonunda birbirlerine evliliği fitnesi ile ilgili anlatılan olayları okuyacaksın. Bun-
teklif eden ümmetin sefihleri kastedilmektedir.
lardan öğüt al ve Rasûl'ün şu sözünü anla: "Bakış
Dinî film, gündeme dair haberler diye televiz-
yonda akşama kadar kadın izleyen günümüzün zehirli bir oktur." Çünkü zehir, kalbe sirayet eder
aydınlarına işaret edilmektedir. İnna lillahi ve ve görünüşte açığa çıkmadan gizlice yapacağını
inna ileyhi raciun. yapar. Bakmaktan sakın. Çünkü bakış, afetlerin
sebebidir. Ancak erken davranılırsa tedavisi müm-
İbni Abbas radıyallahu anh anlatır: kündür. Eğer tekrar edilirse şer yerleşir ve tedavisi
"Fadl, Rasûlullah'ın terkisinde oturuyorken de zorlaşır.
Hus'am'dan bir kadın geldi. Fadl, ona bakmaya
Devam eden bakış, ağacı sulayan su gibidir. O
başladı. Kadın da ona bakıyordu. Nebi, Fadl'ın
ağaç büyür ve kalbi fesada uğratır. Emrolunduğu
yüzünü diğer tarafa çevirdi."  23
şeyleri düşünmekten yüz çevirip sahibini zorluk-
Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatır: lara götürür. Yasaklanan şeylerin işlenmesine gö-
türür ve sonunda helak eder.
"Biz Meymune ile otururken Peygamber geldi ve
oturdu. İbni Ümmü Mektum'un girmek için izin Bu helakın sebebi ise şudur, bakan kişi ilk bakış-
istemesi üzerine Peygamber: 'onun için örtünün' tan hoşlanır ve küçük bir şey sayarak bu hoşlandığı
şeyi tekrarlar. Bu küçük saydığı şeyin sonu helaktır.
20. 17/İsra, 36
İlk bakıştan sonra gözünü indirirse, sonrasında
21. 40/Mümin, 19 selamette olacaktır.'
Muharrem
22. Muttefekun Aleyh 1436
23. Buhari, Müslim 24. Ebu Davud, Tirmizi

KASIM’14 • SAYI: 34

39
büyük bir fesat ve zina meydana gelecektir. Bu
nedenle İslam, onu mescidden uzaklaştırmıştır.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
"Koku sürünmüş olan hiçbir kadın bizimle bir-
likte yatsı namazında bulunmasın."  28
"Allah'ın hanım kullarını Allah'ın mescidlerin-
den alıkoymayın. Ancak onlar gelecekleri zaman
koku sürünmemiş ve süslenmemiş olsunlar."  29
Hem İslam'ın, hem tıpçıların bildirmesi ile
Cüneyd şöyle buyurur: 'En çok önem verdiğin, koku, şehvet duygularını harekete geçirmektedir.
Allah olsun. Allah'ı göreceğin gözünü Allah'tan Dikkat edilirse günümüzde çıplak kadın ve erkek
başkalarına yöneltmekten sakın. Yoksa Allah'ın resimlerinin ve parfümlerinin haddinden fazla
gözünden düşersin.'  25 reklamı yapılmaktadır. Ta ki, insanların şehevi
duyguları kabarsın ve toplum fesada uğrasın.
Fetih bin Şağraf şöyle buyurur: 'Bana Abdul-
lah bin Hubeyk şöyle dedi: 'Ey Horasanlı! O, dört Faiz, Zinanın Kısımlarındandır
şeyden başkası değildir. İki gözün, dilin, kalbin ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
hevan. Gözlerin bakılması haram olan şeylere bak-
"Faiz yetmiş üç bölümdür. Bunların günah ba-
masın. Dilinle, kalbinde olanın ve Allah'ın bildiği
kımından en basiti bir kimsenin annesi ile cinsi
şeyin tersini söyleme. Kalbinde Müslümanlardan
münasebette bulunması gibidir. Faizin en fazlası
hiçbirine karşı kin ve nefret bulunmasın. Hevan
nasihat

Müslüman bir adamın ırzıdır."  30


şer olan bir şeye yönelmesin. Bu dört şey sende bu-
lunmuyorsa başına topraklar savur. Zira bedbaht Değerli kardeşim! Zina, hiçbir gölgenin olma-
olanlardansın.'  26 dığı mahşer gününde Rahman'ın arşının altında
gölgelenmenin önünde engeldir. Lezzeti, saniyey-
Kadının Koku Sürüp Dışarı Çıkması le anlatılmayacak kadar kısa süren bir günahla
Zinadandır Rahman'ın arşının altında gölgelenmeyi tepmek,
Kadın kendine mahrem olmayan insanların ol- akıl kârı değildir. Üzerinde durduğumuz hadis-i
duğu ortama koku sürünüp çıkabilir. Ancak mah- şerif, bizlere bunu hatırlatmaktadır.
remi olan insanların bulunduğu ortama koku
sürünüp çıkması caiz değildir. Eğer bir kadın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
koku sürünüp dışarı çıkarsa o kokuyu hisseden, "Yedi sınıf insan vardır ki, Allah onları hiçbir
mahremi olan her erkekle zina etmiş gibi olur. gölgenin olmadığı günde (Mahşer meydanında)
kendi gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
yönetici, Allah'a ibadetle yetişen genç, kalbi mes-
"Koku sürünen ve bunu hissetmeleri için bir top- cidlere bağlı olan adam, birbirlerini Allah için se-
luluğun yanından geçen kadın zinakârdır. Ona ven ve onun rızası için bir araya gelip onun için
bakan her göz de zinakârdır."  27 ayrılan iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini
zinaya davet ettiğinde: 'Ben Allah'tan korkarım'
İslam, kadının koku sürünüp dışarı çıkmasını diyerek onu reddeden adam..."
o kadar kötülemiştir ki bu, kadınları mescid or-
tamlarından ve cemaat namazlarından uzaklaş- Bu konu ile alakalı konuşulacak çok mesele
tırmıştır. Oysa mescid ve cemaat namazı erkekler vardır. Bir sonraki sayıda devam etme ümidi ile...
için olduğu kadar, kadın için de hayattır. Fakat Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd et-
kadın, koku sürüp bu yerlere katıldığı zaman mektir.

25. Zemmu'l Heva, s.86 28. Müslim


26. Zemmu'l Heva, s. 83-84 29. Buhari, Müslim
27. Ebu Davud, Tirmizi 30. Hâkim, İbni Mace

40
Menhec Notları
emreuyar@tevhiddergisi.com Emre Uyar

Ümmetin Damarlarına
Enjekte Edilen Taze Kan;
Şehitler
Cihadın asıl amacı yery üzünden şirki
söküp çıkarmak, tevhidi ikame etmektir.
Diğer amaçlar; zafer, şehadet, ganimet,
iz zetli bir h ay at ol abilir. Anc ak bu
amaçların tercih edilmesiyle girişilecek
bir mücadele, mücadelenin boyutlarını
ciddi anlamda değişikliğe uğratacaktır.

H idayet ettiği kullarına şehadet nimetini na- "Nefsimi elinde bulundurana yemin olsun ki; Allah
sip eden Allah'a hamd olsun. O ki, kendi- yolunda savaşıp öldürülmeyi sonra tekrar savaşıp
sine teslim olan kullarının, sırf kendisinin rıza- öldürülmeyi sonra tekrar savaşıp yine öldürülmeyi
sını kazanma gayesiyle canlarını vermelerinden isterdim." buyurmuştur.
 2

hoşnut olandır:
Onun ashabına da selam olsun; şehitlerin efen-
"İşte biz günleri aranızda böyle döndürür dururuz, disi Hamza'ya, cennet gençlerinin efendileri Ha-
ta ki Allah iman edenleri açığa çıkarsın ve aranız- san ve Hüseyin'e, meleklerin kendisini yıkadığı
dan şehitler edinsin."  1 şehit Hanzala'ya, şehadeti sebebiyle arşı titreten
Sa'd bin Muaz'a, Bedir'in ve Uhud'un şehitlerine
O'nun Rasûlü Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem radıyallahu anhum ecmain.
salât ve selam olsun. O ki:
Muharrem
1436
1. 3/Âl-i İmran, 140 2. Buhari, Cihad

KASIM’14 • SAYI: 34

41
Ve yine selam, 'garip' bir hayatı seçerek zillete olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en
boyun eğmeyip, izzeti El-Aziz olanın yanında düşkünü olarak bulursun. Müşriklerden her biri
bulan İslam'ın 'garip' şehitleri üzerine olsun. de ister ki bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması hiç
kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yap-
Şehadeti anlatırken kelimelerimizin kifayet- tıklarını eksiksiz görür."  3
siz kaldığı yazımızda, onun faziletine dair naslar
zikretmiştik. Bunları maddeler hâlinde bir kez 2. Şehitlik arzusunu kişinin kalbine yerleşti-
daha hatırlayalım: recek en büyük etken, kişinin Allah'ı ve O'nun
yanındakileri tanımasıdır. Allah subhanehu ve teâlâ, sa-
• Şehitler diridir ve Rabbleri katında rızıklan- habeyi böyle terbiye ettiği için onlar daha dünya-
maktadırlar. da iken cennetin kokusunu almaya başlamışlardı.
Bir kul, Allah'ın yanındakilerden haberdar ise
• Cennete girdikten sonra gördüğü nimetlerden
dolayı geri dönmek isteyen bir tek şehitlerdir. şehadet arzusu da kalbinde kök salacaktır.

• Şehadet, borç dışında bütün günahlara kefa- 3. Şehadet bu kadar yüce bir mertebe olma-
rettir. sına rağmen, cihad hiçbir zaman mücadele-
nin birincil hedefi olmamalıdır. Yani Allah
• Şehide şefaat etme yetkisi verilmiştir. yolunda mücadele eden, cihad eden tai-
• Şehitler Fatiha suresinde geçen fenin amaçlarının şehitlik olmaması
"Kendilerine nimet verilenler" gerekir. Asıl amaç göz ardı edilip
dendir. o ibadetin barındırdığı farklı
amaçlar göz önüne alındığında,
Eğer iki ordudan bir tanesi ölümü
• Şehitler, kabir sorgusundan ibadetin ifa edilme şeklinde
menhec notları

arzulayarak savaşıyorsa, imkânları


muaf tutulmuşlardır. kısıtlı dahi olsa karşı tarafı ciddi olumsuz değişiklikler ger-
Bunları zikrettikten
anlamda korkutacaktır. Ölmek çekleşebilir. Şöyle ki;
için savaşan bir ordu, yaşamak
sonra şehadet ile ilgili bir- için savaşan bir ordudan her Namaz bir ibadettir. Ama
takım hatırlatmalarda bulun- zaman ve her koşulda üstündür. 'Niçin namaz kılıyoruz?' so-
mak faydalı olacaktır: rusunun birçok cevabı vardır.
1. Şehadeti arzu etmek, cihad Doğru olan, 'Allah emrettiği için,
kulluğumuzun gereği olarak namaz
prensiplerinin en önemlilerinden
kılıyoruz' yanıtıdır. Ama bunun yanında
olan korku salma siyasetinin bir parçası-
başka amaçlar da ekleyebiliriz. 'Biz namazı
dır. Eğer iki ordudan bir tanesi ölümü arzu-
Allah'tan gafil kalmamak, sürekli O'nu hatırla-
layarak savaşıyorsa, imkânları kısıtlı dahi olsa mak için kılıyoruz', 'Biz namazı hayatımızda bir
karşı tarafı ciddi anlamda korkutacaktır. Ölmek düzen tesis etmek ve sorumluluk bilincine erişmek
için savaşan bir ordu, yaşamak için savaşan bir için kılıyoruz' gibi. Fakat bunlar ikincil, üçüncül
ordudan her zaman ve her koşulda üstündür. amaçlardır ve asıl amaç olarak tayin edildiğinde
ibadeti tahrif edebilirler. 'Namaz, Allah emrettiği
Kâfirlerin en büyük özelliği, yaşamayı sevme-
için kılınır' dediğimizde bunun alternatifi olacak
leridir. Bütün mücadeleleri, çalışmaları, döktük-
başka bir eylemin olmadığını görürüz. Ancak
leri ter, akıttıkları kan sadece daha uzun ve daha
'Namaz Allah'ı hatırlamak için kılınır' dediğimizde
konforlu yaşamak içindir. Seven kişi ise sevdi-
Allah'ı bize hatırlatabilecek, namaz dışında birçok
ğinin elinden gitmesinden korkar. Bu sebeple
alternatif mevcuttur. Aynı durum hayata düzen
kâfirlerin en büyük korkusu ölümdür. Kimisi
getirmek gayesi ile kılınan namaz için de geçer-
de Yahudiler gibi ahirette karşılaşacağı akıbetten
lidir. Namaz dışında hayatımızda düzeni tesis
korktuğu için ölümden korkar. Allah subhanehu ve
edebileceğimiz birçok eylem mevcuttur.
teâlâ şöyle buyuruyor:

"De ki: 'Ahiret yurdu insanların dışında sadece Cihad için, mücadele için de aynı durum söz
size has ise eğer doğru sözlü iseniz o zaman ölümü konusudur. Cihad da asıl amaçla beraber birçok
temenni edin. Onlar kendi elleriyle önceden yap- amacı kendi içerisinde barındırmaktadır. Ciha-
tıkları işler sebebiyle hiçbir zaman ölümü temenni
etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi bilir. Yemin
3. 2/Bakara, 94-95

42
dın asıl amacı yeryüzünden şirki söküp çıkarmak, hayatta görünen ile videoda izlenilen farklı ol-
tevhidi ikame etmektir. Diğer amaçlar; zafer, şe- duğunda amel ifsat olabilmekte, zikrettiğimiz
hadet, ganimet, izzetli bir hayat olabilir. Ancak sıkıntılar ortaya çıkabilmektedir.
bu amaçların tercih edilmesiyle girişilecek bir
mücadele, mücadelenin boyutlarını ciddi anlam- Rabbimiz bizlere hakkı hak olarak göster ve bizi
da değişikliğe uğratacaktır. Ama asıl amaç vâki ona tabi olmakla rızıklandır ve yine bize batılı
olduğu müddetçe mücadele, ilk günkü hâliyle batıl olarak göster ve bizi ondan uzak durmakla
yoluna devam edecektir. rızıklandır. Allahumme âmin.

Asıl amaç olarak şehadet görüldüğü takdirde Dualarımızın sonu âlemlerin Rabbi olan
ortaya çıkabilecek sıkıntılar şunlardır: Allah'a hamd etmektir.

a. Gayesi şehadet olan kişi, her bayrağın altında


savaşır. Çünkü bayrağın ne bayrağı olduğu, ama-
cın ve menhecin ne olduğu, içinde bulunduğu
taifenin akidesinin ne olduğu; sadece şehadeti
amaçlayan kimseyi pek de ilgilendirmez. Sonuç
ise amelin fesada uğraması ve amaçlanan şeha-
detin elde edilememesidir.

b. Cihad, insanları öldürmek için veya Müslü-


manların kanlarını akıtmak için meşru kılınmış
bir eylem değildir. Şehadeti asıl gaye hâline geti-
ren biri, olmadık yerde taşkınlığının bir sonucu
olarak Müslümanların kanlarını dökebilir. Şeha-
det asıl gaye olmuş olsaydı Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem daha Mekke'de iken sahabenin düşmana
saldırmasına müsaade ederdi, sahabe de şehade-
te ulaşmış olurdu. Ancak amaç şehadet değildi.
Şehadeti, cihadı için asıl amaç olarak gören biri
ise yapacağı ameliyenin maslahat ve mefsedet bo-
yutunu düşünmez. Bunun muhasebesini yapmaz.

Şunu da belirtmek gerekir ki; bugün Müslü-


manları şehadete teşvik eden, şehadeti asıl amaç
hâline getirmelerine sebep olan etken görsel/
işitsel cihadi neşriyattır. Söz konusu bu görsel
medyanın videoları, insanları Allah yolunda can Muharrem
1436
verme konusunda teşvik ediyor. Ancak gerçek

KASIM’14 • SAYI: 34

43
Okuma Parçası
Kerem Çağlar keremcaglar@tevhiddergisi.com

Yazıklar Olsun
Şu Kavme...
“Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir delil
indirmemiş olduğu putları O'na ortak koşmaktan
korkmazken, ben sizin O'na şirk koşmuş
olduğunuz şeylerden nasıl olur da korkarım?
Eğer biliyorsanız söyleyin bakayım, bu iki
gruptan hangisi güvende olmaya daha layıktır."

İ slam'ı; nesebi ve teninin rengi gibi doğuştan


kazanılan ve hayatını hangi itikadi veya siyasi
mecrada sürdürürse sürdürsün ölümüne kadar
'Allah'ın dinini yeryüzünde hâkim kılmak için
topyekün mücadele edip yerin altını (şehitlerle)
doldurmadıkça izzetli bir hayat yaşamak mümkün
devam edecek müktesep bir hak olarak gören- değildir...' diyerek yola çıktığı halde, demokrasi
ler... podyumunda boy gösterip, müteşeddit bir irade
beyanı ile sandıkların içini doldurmaya koşanlar...
Tevhid imamı İbrahim'in aleyhisselam ismi zik-
redildiğinde zihinleri, onun gibi putkıran olup Kalpleri paslı tenekeden bir ağ gibi sarıp kuşa-
İsmail'ini kurban etmek meselesinden ziyade, tan ve karartıp kasvetlendiren küfür şubesi cin-
bir kurbanlıktan ne kadar kavurma çıkabileceği sinden cürümleri basit ayrıntılar olarak saymakla,
konusuyla meşgul olanlar... asli küfrün karanlığına bir daha çıkmamacasına
dalanlar...

44
Halkı, Müslümanlığı(!) tadımlık, cahiliyesi
ise doyumluk bir kıvama getirmek için; inanç
ve amel olarak her türlü yozlaşmanın önünü açıp
teşvik eden ve bu yolu gösteren hocaefendiler,
kanaat ve şenaat önderleri, başkanlar ve başkan
oğlu başkanlar...

Şeytan fitlemeleriyle hevasının eseri olarak or-


taya çıkan ve ilmin hilafı olan zan üzere birkaç
kelam mırıltısı üretip yakasına da Müslüman(!)
rozeti takarak, boynuna özenle geçirilen özel ya
da resmî 'kusmuk ambalajları'na, tevhide ve mu-
vahhidlere yönelik nefretini fışkırta fışkırta boca leri günleri 'devrimci' hasret türküleri çağırarak
eden ful kompleksli, zavallı 'insan karikatürleri'... gözleyip bekleyen welatperest sosyalist faşistler...

Tevhid ehlini 'mücessime' diye etiketlendirirken, Alfabeden birkaç harfi yan yana getirip örgüt,
bağlı ve muti oldukları kendi şeyhlerinin kâinatta parti vb. isimlerle kendi meşreplerince yeni putlar
tasarrufta bulunma yetkisine sahip olduğuna iti- üreterek tapındıkları tağutlarına bağlılık ve itaat
kad eden ve İslam'ı da sırf birkaç virdden, nakışlı yolunda nihai menzilleri 'bölük bölük cehenneme
takkeden veya şık bir cübbeden ibaret sayan ve sürüklemek' olan Zerdüşt pepukler...
her devre/her rejime uyum ve intibak sağlamada
mahir tasavvuflar... Dilin kılıçtan keskin olduğu günümüzde şey-
tanı bile hâlinden utandıran iğrenç yalanlar, iki
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başta olmak üzere, yüzlü kaypak tutumlar, manipülasyonlar, dezen-
müminlerin anneleri olan tertemiz eşlerine ve formasyonlar ve ahlaksızca iftiralarla muvahhid-
seçkin ashabına karşı âdeta kontrol altına alın- ler kervanına doğru uluyarak çemkiren Ka'b bin
mayan bir yangının, çıktığı mahalli tandıra çevir- Eşref patentli 'Siyonist' medyanın; isimleri yerli
mesi gibi o kasvetli yüreklerini çatlatan bir nefret piyonistleri...
ve öfke besleyerek; Ehli Sünnet Müslümanları
tekfir eden, onlara saldırıp yurtlarından süren, Varlıklarını, kabiliyetlerini, bilgilerini, tecrü-
savunmasız sivilleri infaz eden, Müslüman ba- belerini ve kazanımlarını daha yüksek bir hayat
cılarımızın iffetlerini talan eden ve tüm bunları standardına kavuşmak için seferber etmekle
adına Şia dedikleri ehli kitap ile putperestlik arası yetinmeyip; hayatlarını, hayallerini, sevdalarını,
bir din adına yapan Rafızilere hâlâ kardeşlik mu- özlemlerini ve gençliklerini küfrün beynini da-
habbeti takdim ederek onlara dostluk besleyen ğıtacak bir mermi kılıp namluya sürerek İslam'ın
yerli Rafıziler... ve ümmetin izzetini korumak için vaad olunan
cennetlere yürür gibi cephelere koşup ileriye
Kalplerin taşlaşıp mozaik gibi parça parça ol- atılan muvahhid mücahidlerle ilgili konularda
masının, gözlerin kaymasının, ayakların dolan- ulusal ve küresel şirkin ve fasıkların diliyle ko-
masının, sadece kulvarların değil, asıl mecraların nuşup yazarak mevcut konumlarını korumayı
dahi değiştirmesinin, ihtilafların, hizipçiliğin, ay- nasıl garanti altına alabileceklerini düşünürken
rışmanın, parti parti bölük pörçük parçalanma- panikleyip telaşa kapılanlar...
nın ve daha sayılamayacak kadar türlü musibetle-
rin temel sebebinin başta demokrasi olmak üzere Ümmetin fesada uğratıldığı, İslam'a bağlılığın
hevai/beşeri ideolojiler olduğu apaçık ortadadır. yok edildiği, kız ve erkek çocuklar arasında farklı
Hâl böyle iken, insanın ve insanlığın karşı karşı- isimler altında ahlaki ve kültürel yozlaşmanın
ya kaldığı kriz ve kaosları büyük bir pişkinlikle yeşertilip yaygınlaştırıldığı, Müslümanların fe-
İslam'a ve Müslümanlara fatura edebilmek için lakete uğramasının zemininin oluşturulduğu,
kıvranıp çemkiren, omurgasız, insaftan ve ahlak- şirkin kanunlarına ve tağuti örgüt ya da rejime
tan mahrum, Batıcı, ilkesiz, gariban mazlumlara tabi kılınan perişan bir neslin türetildiği, Batılı
karşı gaddarlık edip ağa babaları olan uluslararası kâfirlerin dinî törenlerinin ve çirkin âdetlerinin
küfür koalisyonunun postal izlerine yüz sürecek- sıradanlaştırıldığı, ruhların köleleştirildiği, ten Muharrem

rengi ve kanı yerli; fakat inancı ve değerleri ya- 1436

KASIM’14 • SAYI: 34

45
bancı olup kendi halklarını şirke doğru sürük- ve bu vahşetin gizlenmesinde az ya da çok çaba
leyen yönetici sınıfların yetiştirildiği, İslam'a ve harcayan irili ufaklı şer odakları...
Müslümanlara düşmanlık tohumlarının zihinlere
serpiştirildiği, tevhid ile şirk arasındaki keskin Tarihin, Müslümanlar için büyük hayırlara ve
ayrımın ortadan kaldırıldığı ve temiz duygular müjdelere gebe bu devrinde; savaş uçaklarıyla,
ile vicdanları yakıp yok eden büyük bir ateşin savaş gemileriyle, bilmem ne füzeleriyle, tankla-
harlandığı laik-Batıcı okullara hâlâ çocuklarını rıyla, toplarıyla, Hummer'larıyla, bombalarıyla ve
gönderen babalar, anneler, veliler... içlerinde sakladıkları sınırsız kin ve nefretleriyle
okuma parçası

dünyanın dört bir tarafından birleşerek Allah'ın


Yeryüzünün vârisleri olmaya aday muvahhidler nurunu söndürmek için bulabildikleri bütün güç-
ile fesat, azgınlık ve vandalizmin temsilcileri olan leriyle saldıran müşrikler ve mücrimler toplulu-
paganist müşrikler güruhunu aynı kategoride ğunun hezimete mahkûm bilumum paydaşları...
görüp isimlerinden, küfrün küresel önderlerine
velayet verip onlarla dost olan potansiyel 'çakma "Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir delil indirme-
halife' ve onun ibrikçibaşısı ile avanesi... miş olduğu putları O'na ortak koşmaktan korkmaz-
ken, ben sizin O'na şirk koşmuş olduğunuz şeylerden
Muvahhid gönüllere inşirah ve sürûr veren nasıl olur da korkarım? Eğer biliyorsanız söyleyin
tevhid bayraklarının, vahyin ve Nubuvvetin nu- bakayım, bu iki gruptan hangisi güvende olmaya
runu taşıyan gölgesini birkaç aylık mesafeden daha layıktır."  1

işitip gördükleri andan itibaren dizlerinin bağları


çözülen, kılcal damarları dahi korkuyla dolan,
'Hawar!' çekip emperyalist ABD ve Avrupa'nın
huzurunda secde hâlinde bekleyen Ben-i Âdem
cinsinin yüz karası, Baasçı çetelerin oportünist
madrabazları...

Suriye'de üç buçuk senede iki yüz elli bin maz-


lumu katleden, beş milyona yakın insanı kendi
öz yurdundan süren, sivil halka karşı kimyasal
silah kullanan, varil bombalarıyla binlerce çocu-
ğu öldüren laik-sosyalist Baasçı tağut ve girdikleri
beldelerde Ehli Sünnet Müslümanları kıyımdan
geçiren Nusayri Şebbihalara yardım için İran'dan
ve Lübnan'dan koşup değişik isimler altında
örgütlenen fesat şebekelerinin yaptığı insanlık
dışı Moğolvari cürümlerin faili olan Safevilerin
terörüne ses çıkarmayan, gündemleştirmeyen

1. 6/En'am, 81

46
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

Bize Ayrılık Yazıldı


Küfür, liderleriyle ayaktaydı. Onlar, İslami
hareketin de liderlerle ayakta durduğunu,
Zer'in gidişiyle tüm camianın dağılacağını
sandılar. Ama yanıldılar. Onun gecesini
gündüzüne katarak yetiştirdiği, uğruna
ailesini ihmal ettiği talebelerini unuttular.
Allah'a hamd olsun ki her biri, hocalarının
yokluğunu aratmayacak birer liderdi. Kaldığı
yerden omuzladılar davayı ve daveti...

A rtık gitmeliyim dedi. Annesiyle de vedalaştı


babası. Ahizeyi yerine koydu. El salladı gü-
lümseyen yüzle. Uzun koridordan gidişine baktı
— Abla iyi misiniz?

— Evet.
babasının. Tam turuncu kapıya geldiğinde dö-
— Işığı yakmamı ister misiniz?
nerek el salladı tekrar. Sehle çok mutlu olmuştu
bu son hareketten. Ve kapı kapandı ışıklar söndü. — Olur.
• • • — Size yemek hazırladım. Getireyim mi?
Başı çatlayacakmış gibi ağrıyordu. Yataktan — Kalkıyorum, ben gelirim.
kalkmak için doğruldu, ama kalkamadı. Biraz
daha bekledi öylece... Kapı tıkladı. Gel diyebildi... Kaç saattir yatıyordu acaba? Takılan yeni zilin Muharrem
1436
sesi onu ta yıllar öncesine götürmüştü... Küçük

KASIM’14 • SAYI: 34

47
yüreğinde, kocaman acıları yaşadığı günlere... Hanımlar mahkemeye gitmeyeceklerdi. Tahli-
Dilinin tutulduğu, babasını ondan kopardıkları, ye olursa abiler babasını alıp geleceklerdi.
büyük şatoda onu ilk kez gördüğü o zor günlere...
Sabahı zor ettiler. Babaannesi abileri sıkı sıkı
Yataktan doğruldu. Aynaya baktı. Gözleri kan tembihlemişti. Her gelişmeyi sıcağı sıcağına ha-
çanağına dönmüştü. Eliyle yüzünü sıvazladı. Saç- ber vermelerini istemişti. Hatta babaannesinin:
larını topladı. Başörtüsünü başına taktı. Odadan 'Oğlum, hâkimlerin avukatların değil sözlerini, yer
çıktı, yüzünü yıkayıp abdest aldı ve döndü. Tek- değiştirseler onu bile bize aktar' deyişi Sehle'yi
rar aynanın karşısına geçmişti. çok güldürmüştü.

Zaman ne de çabuk geçiyor, dedi. Daha dün Telefon ellerinde bekleyiş başlamıştı çoktan.
gibi... Küçücük bir kız çocuğu idim. Babasız bir Mahkeme öğleden sonraydı. Mahkûmlar erken-
kız çocuğu... Hala öyleyim. Yaşım büyüse de ben den getirilmiş, nezarete alınmışlardı. Zaman iler-
büyümedim. Babamın minik Sehle'siyim... liyor, ancak hiçbir haber gelmeyince babaannesi
ahizeye sarılıyordu. Henüz bir gelişme yok deyip
Tam 13 yıl olmuştu babasından ayrılalı... Yıl- kapatıyordu telefonu abiler.
lar, yollar, çevrelerindeki insanlar değişse de,
onların kaderleri değişmedi... Mahkeme başladı dediklerinde ise artık
evde kimse konuşmuyordu. Sessiz bir
13 yıl şehir şehir gezdiler babası- bekleyiş başlamıştı. Ne uzun bir gün-
nın peşinden. Nice dertler, hüzünler dü Allah'ım... Geçmek bilmiyordu.
biriktirdiler. Nice hayatlar, insanlar
tanıdılar... Yollarda nice kazalar Gece yarısı oldu. Karar için
atlattılar, maceralar yaşadılar. ara verildi dediler. Selamet
her şeye dair

Ama hiçbir şey, anne kızın Zaman ne Allah'ım diyordu tüm diller.
azmini söndürmedi. Zira de çabuk geçiyor, Ancak umutları bir sonra-
dedi. Daha dün gibi...
yollar uzun da olsa, yo- ki mahkemeye kalmıştı.
Küçücük bir kız çocuğu
rucu da olsa sonunda idim. Babasız bir kız çocuğu... Babası yeniden tutuk-
babasını görmenin Hala öyleyim. Yaşım büyüse lanmıştı. Telefonları
mutluluğu vardı. Her şey de ben büyümedim. hiç susmadı o gece. Her-
bu mutluluğa değerdi. Babamın minik kes geçmiş olsun dileklerini
Sehle'siyim...
iletmek için aramıştı. Sehle
Sürecin en hareketli kısmı gözyaşları içinde, olduğu yerde
mahkeme günleriydi. İlk mah- sızmış kalmıştı.
keme tarihi verilene kadar çok sıkın-
tılı bir dönem yaşamışlardı. Annesi, Mahkemeler belli aralıklarla yapı-
tarih belli olsa da önümüzü görsek lıyordu. Tam beş yıl sürdü bu mah-
derdi hep. Tam on beş ay beklemişlerdi. kemeler. Sonuncusunda herkes çok
Nihayet belli olmuştu tarih. Babası görüşte: umutluydu. Bu sefer tahliyeye kesin gözüyle
'Çok umutlanmayın. İlk mahkemede çıkışım bakıyorlardı. Ancak çok büyük bir hayal kı-
oldukça zor bir ihtimal' dese de; annesi evde rıklığı yaşadılar. Babası ceza almıştı. Şimdiye
bir bayram havasına girmişti. Bu hareketlilik ve kadar tutuklu statüsündeki babası, artık bir hü-
umuttan Sehle de etkilenmişti. Evde temizlikler kümlüydü ve müebbet hapis cezası almıştı. Evde
yapılmış, babasının en sevdiği yemekler hazırlan- bir matem havası vardı... Ağlamaktan her birinin
mıştı. Ola ki tahliye olursa, eve gelecek misafirler gözleri şişmiş, gözyaşları kurumuştu. Uzun bir
de unutulmamıştı. Anneannesi ve babaannesi bu zaman kanadı bu yara... Sonra her acı gibi üstü
hazırlıklara karşı çıksalar da, annesine laf geçire- kabuk bağladı... Ama hiç iyileşmedi. Nasıl iyileş-
memişlerdi. İstemeye istemeye de olsa hazırlıkla- sin ki! Yaranın merhemi içerideydi...
ra yardım etmişlerdi. Evde içli köfteler yapılmış,
mantılar açılarak fırında kızartılıp saklanmıştı. Müebbet hapis...
Dolmalar, kavurmalar pişirilmiş, dondurucu-
Sehle, o zamanlar bunun ne demek olduğunu
da yerlerini almıştı. İkramlık şekerlemeler bile
anlamamıştı. Biraz daha büyüdüğünde otuz altı
unutulmamıştı.

48
yıla tekabül eden bir mahkûmiyet olduğunu öğ-
renmişti. Otuz altı yıl... Bir insanın o kadar ömrü
var mıydı ki?

Babası bu kadar uzun cezayı gerektirecek ne


yapmıştı ki? İnsanları İslam'a davetten başka...

Oysa Sehle bilmiyordu ki kâfir yöneticileri


korkutan da bu idi. İslam'ın yeniden ihya edil-
mesi... Bunu yaparken, organize bir yapının imar
edilmesi... Müminlerin bu yapı altında tek vücut
kenetlenmesi...

Buna engel olmak için tutuklamışlardı Muham- Ama özgürlüğe sevdalıyız biz
med Zer'i. Ama Allah'ın izniyle planları işlemedi. Kıyamımız gümrah, davamız temiz
Ateşe atılan İbrahim'e, ateş serin ve selametli ol-
muştu ya... Zindan da Muhammed'e yeni öğren- Zapt ettik, zulümden kalmayacak iz
ciler yetiştirdiği bir medrese oluvermişti. Sürgün
gittiği her yerde, anlattığı davete rağbet oluyor, Gün gelir yıkılır hücre duvarı
türlü nedenlerle içeriye giren gençler İslam'la şe-
refleniyordu. Dışarıda ele avuca sığmayan, gırt- Kapı tıklandı tekrar. Gözyaşlarını sildi hemen.
lağına kadar suça bulaşmış gençler, onun hem
— Abla, gelmiyor musunuz yemek soğudu?
anlattıklarından hem de ahlakından etkileniyor,
ilim tahsil etmeye başlıyorlardı. Her şehre bir da- — Hakkını helal et ablacım, dalmışım. Geli-
vetçi yerleştiriyordu aslında Zer, dışarıda olsaydı yorum.
belki buna muvaffak olamayacaktı.
SON
Dışarıda da durum farklı değildi. Küfür, li-
derleriyle ayaktaydı. Onlar, İslami hareketin de
liderlerle ayakta durduğunu, Zer'in gidişiyle tüm Muhammed Zer: Şu an Bolu cezaevinde.
camianın dağılacağını sandılar. Ama yanıldılar.
Onun gecesini gündüzüne katarak yetiştirdiği, Zer'in talebeleri: Türkiye'nin her bir ilinde
tevhid davetini yaymaktalar.
uğruna ailesini ihmal ettiği talebelerini unuttular.
Allah'a hamd olsun ki her biri, hocalarının yok- Sehle: Medrese tahsilini bitirerek icazet aldı.
luğunu aratmayacak birer liderdi. Kaldığı yerden Şu an aynı medresede hocalık yapmakta.
omuzladılar davayı ve daveti...

Şimdi Sehle tüm bunları anlayabilecek yaştay-


dı. Zaman zaman geçmişe gitse de aklı, yansa
da yüreği acı acı, babasının davasına sahip çıktı.
Ona layık bir evlat oldu. 'Babam İslam davasının
temeline, özgürlüğünü koydu. Annem gençliğini,
ben de çocukluğumu... Şimdi binamız yiğitlerin
omzunda yükseliyor. Artık bu binaya tuğla olma
zamanı' derdi...

Dolabının kapısını açtı. İç tarafa babasının fo-


toğrafını yapıştırmıştı. Ailecek cezaevinde çekil-
mişlerdi. Derin bir ah çekti. Fotoğrafın arkasında
bir şiir yazılıydı. Ezberlemişti. Yıllar önce babası
için yazılmıştı:
Muharrem
1436

KASIM’14 • SAYI: 34

49
Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye
Mirsad Ağınt

Seccadeli Zerdüştler
Bahçe komşularıyla iletişim kurabilecekleri
bir gazoz kapağı çapındaki delikler, hayati
öneme haiz iletişim kanalı oluvermiş. Bunun
için de tabi delikteki kurumuş harç kalıntılarının
tamamen temizlenmesi gerekecektir. En
büyüğü bir gazoz kapağı çapında olan bu
deliklerin gerçekte ne anlama geldiğini F tipi
hapishanelerde kalan mahpuslar bilebilir ancak.

Y edi adımlık bahçede volta saati. Bahçe de-


meme bakmayın. İçindeki suyun tamamen
boşaltıldığı, en az sekiz metre derinliğindeki
nüp dolaşırlar buralarda. Hele serçeler... Vefalı-
dır serçe. Mevsim mevsim göçmez bir yere. Hep
yakınındadır insanın. İnsanların bulunduğu her
havuza benzer bir kuyu gibidir bu bahçe. Yuka- yerdeler. Mahpusun dış dünyası şu dört duvarın
rıdan bakıp görebilme imkânınız olsa, kibrit ku- çerçevelediği gökyüzüdür işte. Hem dış dünyaya
tusuna benzer geometrik bir şekil görürsünüz. açılmak hem de voltalamak için bu beton bah-
çeye çıkılır. Her adımla, akıp giden zamanı tör-
Her taraf beton. Beton her tarafta. Betonun püleyen voltalar...
olmadığı kapı, pencere gibi yerler de demir yı-
ğınlarıyla tahkim edilmiş. Başlar yukarıya doğ- Ah şu adımlar... Aynı yönde sekizincisini ve
ru kaldırıldığında, dikdörtgen biçimindeki dört saymaya gerek duymayacağı kadar atabileceği
duvarın çerçevelediği gökyüzünde bazen salınan, adımlarla mesela bir ilim meclisine yönlenmiş
bazen de birbirlerini kovalıyormuş gibi hızla yü- olmayı isteyen mahpusun önüne sekiz metre
rüyen bulutlara seyre dalar gözler. Uzak olarak yüksekliğindeki duvar çıkar. Arzın herhangi bir
görebildiği şey gündüz bulutlar, gece de yıldız- yerinde siyah bayrakların gölgesinde yükselen
lardır mahpusun. Bir de uçaklar geçer, bulutlarla tehlil ve tekbir sesleri, Müslüman mahpusun yü-
kucaklaşa kucaklaşa akıp giderler bir sinek bo- reğini cennet bahçesine çevirir bir anda. Serin
yunda görünerek. Kumrular, kargalar, serçeler... sevinç gözyaşlarıyla beraber, kalpleri çatlatacak
Hayat devam ediyor dercesine kâh daire şeklinde, bir hasret kuşatır benliğini Müslümanın. Özlemi,
kâh kavisler çizerek keşif yapıyormuşçasına dö- sevgisi ve dualarıyla hep o yerdedir artık, ümidini
de çoğaltarak.

50
Hapishane de olsa Müslümanın bulunduğu her müsemma bir çocuk. Şu yaşında hem zahid hem
yer güzelleşir. Bu hapishanedeki koğuşların en de abid. Melekleri hatırlatan bir hayatı var. Ne
kalabalık olanı üç kişiliktir. Bu sebeple hücre diye zaman yer, ne zaman içer, günde gecede ne kadar
isimlendirilir mahpuslar arasında. uyur; hücre arkadaşları dahi tam olarak bilmezler.
Zühdünün doğal neticelerinden birisi de, ortaya
Bu hücrelerden birinde Amedî müstear ismiyle yakın kısa boylu olmasına rağmen, zayıflıktan
şiirler yazan Selahaddin ve arkadaşları var. Küf- ötürü biraz daha uzun boylu görünmesidir.
rün her rengini fâş edip maskelerini düşüren ve
Müslümanların duygularını coşturan öyle güzel İslami davadan dolayı mahpus olan bu Müslü-
şiirleri vardır ki, birçoğu neşid olmuş, dilden dile manlar için günlük hayat genellikle gecenin son
dolaşmakta Şair Amedî'nin. O derece damardan ucunda başlar. Hapishane, tembelliğe çok elverişli
ve ümmettendir şiirleri. bir mekândır. Bunun farkında olan Müslümanlar
da her dakikayı mevcut şartlarda mümkün ola-
Oğuz, hem bu hücredeki Müslümanların hem bilecek en verimli bir şekilde hayırlı uğraşlarla
de görüp görüşebildiği diğer Müslümanların geçirmeye çalışırlar.
moral kaynağıdır. Engin yürekli iyimserliğini,
temas ettiği herkese bulaştırır. Ümit ve sevincin Gardiyanlar, sabah ve akşam birer kez olmak
çoğalmasına katkıda bulunur bu hüzün ve hasret üzere günde iki kez hücrelere girerek sayım ya-
mekânında. parlar. Ellerindeki 'mevcut tablosu'na bakarak
hücrelerdeki mahpus sayısını teyit ettikleri sa-
— Biz Karadenizliler fıkra okumayız, kendimiz yım sırasında bahçe kapısını da açmış oluyorlar.
üretiriz...
Coğrafya ilminin bir rivayetine göre, yeryüzü-
Yaşanmış öyle sıradışı hadiseler anlatırdı ki, nün toplam yüz ölçümü yüz kırk dokuz milyon
tüm bunları derleyip bir araya getirse belki de kilometre kare imiş. İşte şu kadar kilometre kare-
birkaç tuğla kalınlığında, bir 'İbretli Hikayeler' de özgürce gezip dolaşmak hakkından mahrum
külliyatı çıkarabilirdi hiç zorlanmadan. bırakılarak üç beş metre kareye sıkış tıkış bir şe-
kilde atılmış olan birkaç Müslüman da, bu beton
— Yok abi ya! El-Vehhab ve El-Kerim Rabbimi-
hücrenin beton bahçesine çıkarak temiz hava alıp
zin, genişliği yer ve gökler kadar olan cennetlere
yürüyüş yaparlar... Tek yönde ve en uzunu yedi
çağrısına icabet etmekle meşgulüz. Hem, basireti
adımlık voltalar.
körelmemiş insanlar için her gün şahit olduk-
ları onca ibretlik hadise var. Hani nerede ibret Yüz kırk dokuz milyon kilometre kareden, tuğ-
alanlar? yan ehlinin zulümleri sonucu, paylarına düşen
20-25 metrekarelik beton bahçede voltaya çıkan
Bir de Zahid var hücrede. Medresede olması
Müslümanlardan şair Amedî bir ara voltayı kesip
gereken bir ilim talebesi. Lakin tevhid daveti yap-
aniden durdu olduğu yerde. Uzunca bir süredir
tığı için zorluk ve darlık mekânını medreseye çe-
boş olan bitişik hücreden gelen bazı sesler duy- Muharrem
1436
virmeye mecbur bırakılmış. Genç Zahid, ismiyle
muştu şair Amedî. Bulundukları hücre ile karşı

KASIM’14 • SAYI: 34

51
konumdaki komşu hücre arasında yirmi santim bağlandığı delikler, kalıplar söküldükten sonra
kalınlığında ve en az sekiz metre yüksekliğinde açıkta kalmış. O delikleri de harçla doldurup
bir duvar, duvarın üzerinde de bir metre boyun- kapatmaya çalışmışlar.
da helezonik tel örgü var. Her iki hücre de bahçe
komşusu sayılır. Komşular arasında herhangi bir Ağır tecrit ve izolasyon şartları, mahpusları
iletişim ihtiyacı olduğunda birbirlerine ya 'Kom- alternatif iletişim kanalları aramaya yöneltince
şu!' diye seslenirler ya da hücre numaralarıyla biraz da ısrarlı arayışlar sonucu bu delikler ortaya
çağırırlar. çıkarılmış. Böylece hiç değilse bahçe komşula-
rıyla iletişim kurabilecekleri bir gazoz kapağı
Şair Amedî'nin durup dikkat kesildiğini gören çapındaki delikler, hayati öneme haiz iletişim
Oğuz ve Zahid de birkaç adım sonra durup karşı kanalı oluvermiş. Bunun için de tabi delikteki
hücreden gelen seslere odaklandılar. kurumuş harç kalıntılarının tamamen temizlen-
mesi gerekecektir. En büyüğü bir gazoz kapağı
Bu tür durumlarda her bir tutsak Müslümanın çapında olan bu deliklerin gerçekte ne anlama
aklına ilk anda 'Yeni gelen mahpuslar, Müslüman geldiğini F tipi hapishanelerde kalan mahpuslar
kardeşlerimiz midir acaba?' Önce güçlü bir bilebilir ancak.
endişe, sonrasındaysa bastırılmaz bir me-
rak dürtüsüyle bu ihtimali netleştirmeye Şair Amedî ile arkadaşlarının da aklına
gayret ederler. Yeni gelenler Müslü- ilk olarak bu delikler geldi tabi. En
man ise eğer, peşinden cevabını zahmetsiz ve en hızlı iletişim ka-
bulması gereken başka sorular nalıydı bu. Evvela bilgilendirici
gelecektir. bir pusula yazıp gönderecekler-
Hapishanelerde Müslümanlarla diğer
ideolojik örgütler arasındaki münasebetler di. Şair Amedî pusula yazar-
Yeni mi tutuklanmışlar- genellikle asgarî düzeydedir ve zorunlu ken Oğuz da kendine özgü
dır? hâllerde olur. Bu ilişki biçimindeki asıl bir yöntemle, Arapça bir
maksat, iletişim kanallarının açık neşid okuyarak yeni gelen
Başka bir hapishaneden tutulmasıdır. Bu durum özellikle de komşularının verebileceği
sevk mi olunmuşlar? F tipi hapishaneler için geçerlidir.
tepkiye göre kimliklerini öğ-
renmeye çalışıyordu.
Sevk olunmuşlarsa kendi is-
tekleriyle mi gelmişler yoksa sür- — Sewfe nakka hunaa, key yezu-
gün olarak mı buraya sevk edilmişler? lel elemm... Sewfe nahya hunaa...
Geldikleri hapishanede maruz kaldıkları
zulümlere direndikleri için palas pandıras Bu arada şair Amedî de bilgi notunu
paket mi edilmişler? yazmış, komşu bahçeye ulaştırmak için bir
su bardağı boyundaki rulo hâline getirdiği eski
Böyle ihtimaller de var tabi. Fakat her şeyden bir gazetenin kenarına bir iple iliştirmişti.
önce yeni gelenlerin kimler olduğu öğrenilme-
lidir. — Oğuz abi, o güzel sesinle şunlara bir sesle-
niver.
Bu amaçla yeni komşularla iletişime geçmeyi
kararlaştırdılar. — Yirmi beş! Yirmi beş!

Hapishanelerde Müslümanlarla diğer ideolo- — ...


jik örgütler arasındaki münasebetler genellikle
asgarî düzeydedir ve zorunlu hâllerde olur. Bu Komşulardan cevap gelmeyince Zahid bir ha-
ilişki biçimindeki asıl maksat, iletişim kanalla- tırlatmada bulundu:
rının açık tutulmasıdır. Bu durum özellikle de F
— Oğuz abi, bunlar yeniyse hücre numaralarını
tipi hapishaneler için geçerlidir.
bilmiyorlardır.
Komşu hücrenin havalandırma bahçesini ayı-
— Doğru ya. Bir de öbür türlü deneyeyim ba-
ran duvar, taştan ya da tuğladan örülmemiştir.
kalım.
Baştan başa perde beton dökülmüş. İnşa edi-
lirken kalıpların karşılıklı olarak birbirlerine — Komşu!.. Yeni gelenler... Komşu!..

52
Karşı yüzeydekilerden hitabı cevaplayan olma- lardı. Şair Amedî seslenip çağırdı yeni gelenleri.
mıştı ama kendi aralarında bir şeyler konuştuk- Deliğin karşı ucunda meraklı bir çift göz belirdi.
ları anlaşılıyordu.
— Merhaba arkadaşlar!
Kendilerinin böyle yüksek sesle çağrılıyor
— Merhaba abi...
olmasından belli ki telaşa kapılmışlar ve nasıl
davranıp ne tür bir cevap verebileceklerini kes- — Önce geçmiş olsun diyelim.
tiremiyorlardı. Ürkekliklerinin henüz çok yeni
olmalarından kaynaklandığını bilen Şair Amedî, — Sağol abi, Allah razı olsun.
hazırlayıp rulo halindeki topa iliştirdiği notu, son
kez seslendikten sonra yeni gelenlerin bahçesine — Buralar pek hoş mekânlar değildir ama biz
atmaya karar verdi. yine de hoş geldiniz demiş olalım.

— Komşu! Size bir not yazdık. Şimdi atacağım — Hoşbulduk abi, sağolun. Doğrudur, valla
topun içinde... Geliyor! buralar hiç de hoş mekânlar değil yani.

Rulo şeklindeki top, tok bir sesle komşu bah- — Arkadaşlar, yeni mi tutuklandınız yoksa baş-
çeye düştü. ka hapishaneden sevk olarak mı geldiniz?

— Komşu, top geldi mi? — Sevk mi? Yok valla biz yeni yakalandık. Bu-
gün sabah erkenden de bizi buraya getirdiler. Bize
— ... hapishane kapısında burası F tipidir dediler. Doğ-
ru mu abi, F tipi mi burası?
— Komşu! O topun içinde bir not var, alıp oku-
yun! - Evet, burası F tipi. Anlaşılan sizi biraz korkut-
mak istemişler.
Cılız bir ses duyuldu komşu hücreden:
— ...
— He, he... Gelmiş, gelmiş... — Kaç kişisiniz hücrede?
— Hele şükür. En azından bunlardan birisinin — Biz burada üç kişiyiz. Ben varım, Nurettin
kulakları da duyuyormuş, dedi Oğuz. arkadaş var ve Haris arkadaşımız var.
Şair Amedî, komşularına duvarda açacakla- — Biz de bu hücrede üç kişiyiz. Benim adım
rı deliğin yerini tarif etmişti. Yarım saate yakın Selahaddin. Diğer abiler de Oğuz ve Zahid Hoca.
süren bir uğraştan sonra deliği açarak kullanıma Bizler İslami davadan dolayı yatıyoruz. Siz hangi
hazır hâle getirmişti Müslümanlar. Komşular da sebepten alındınız?
deliğin başında toplaşmış şaşkınlık ve merakla
bundan sonra ne olacağını anlamaya çalışıyor- Seccadeli Zerdüştler Yazısı İnşallah Muharrem
1436
Devam Edecektir...

KASIM’14 • SAYI: 34

53
Konuk Yazar
ÖMER AKDUMAN

Allah'a Yaklaşmamızın
Önündeki Engeller
Sorumluluklarını yerine getiren ve bu şekilde
Rabbine yakın olan sahabe ise gafil değildi.
Rabbine asi olsalar bile tevbe ederlerdi. Onlar
Rabblerinin azabından da -kimisi cennetle
müjdelenmesine rağmen- emin değillerdi.

A llah'a subhanehu ve teâlâ yakın olmak; dünyada


huzurun, ibadeterde lezzetin kaynağıdır.
Bu yakınlık, dünya ehlinin dahi tadamadığı lez-
rinden lezzet almak bir yana, onu kendi üzerinde
bir yük olarak görür. O halde bizim üzerimize
düşen, Allah'a yaklaşmamıza engel olan etkenleri
zetleri tattırır insana... Allah'a yaklaştıkça yak- bilmektir. Bunu örneklerle açıklayalım:
laşmak... Ta ki gören gözü, işiten kulağı, tutan eli
1. Allah'ı zikretmemek: Allah'ı subhanehu ve teâlâ
ve yürüyen ayağı oluncaya kadar... Yani Allah'ın
zikretmek kişinin gaflette olmadığını gösterdi-
verdiği basiret ve dirayetle şeytanın ve nefsin
ği gibi kişinin Rabbine yaklaştığını da gösterir.
tuzaklarından korunmak... Her an Allah'ın be-
Doğal olarak Allah'ı zikretmeyen, O'nu hatır-
raberliğini hissetmek, bu şekilde yaşamak ve bu
lamayan kul gaflettedir. Aynı şekilde bu, kulun
şekilde ölmek...
Allah'tan uzaklaşarak karanlık yollara saptığını
Bütün bu güzellikler, Allah'a yaklaşmanın mey- ve şeytanın hakimiyetine girdiğini gösterir. Bu
vesidir. Bizler, Allah'a yakınlığımız oranında iba- hususu Allah şöyle açıklamaktadır:
detlerimizden lezzet alırız, şeytanın ve nefsimizin
"Şeytan onların üzerinde hâkimiyetini kurdu ve
tuzaklarından korunuruz. Bu şekide dünyada da
onlara Allah'ın zikrini unutturdu."  1
ahirette de saadet ehlinden oluruz.
Daha sonra Allah subhanehu ve teâlâ işin ne boyuta
Allah'a uzak olan bir kalbin ise dünyada ve ahi-
geldiğini şu şekilde açıklamaktadır: "İşte onlar
rette saadeti yakalaması mümkün değildir. Bila-
kis dünyada da ahirette de bedbahttır. İbadetle-
1. 58/Mücadele, 19

54
şeytanın hizbidir." Subhanallah! Kardeşim, Allah'ı
zikretmemek insanı nerelere götürebiliyormuş!
Yani Allah'ın zikrinin yerine, dilimizi kendisiyle
ıslak tutuğumuz şu boş konuşmalar, demek ki
bize hiçbir fayda sağlamıyormuş. Aksine vebal
üzerine vebal yüklüyormuş. Evde, arabada, okul-
da, yalnızken ve arkadaşlarımızla sohbet eder-
ken Allah'ı hatırlamayıp hatırlatmayınca şeytan
üzerimizde hakimiyetini kurup bizi Allah'tan
uzaklaştırabiliyormuş. İşte Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem:

"Bir topluluk bir yerde oturur, Allah'ı subhanehu ve rekirken Allah ve Rasûlü'nün emirlerini dünya
teâlâzikretmez ve Peygambere de salât getirmezse kurallarına uydurmaya çalışıyoruz. Allah subhanehu
kıyamet gününde karşılaşacağı şey sadece hüsran- ve teâlâ ayet-i kerimede açık bir şekilde: "Allah alış-
dır."  2 buyurarak bizi bundan sakındırmıştır. verişi helal, faizi haram kılmıştır."  4 buyurmuşken:
2. Günahlara boğulmak: Günahların insanın 'Şu an yaşadığımız bölge daru'l küfürdür. Daru'l
maddiyatına ve maneviyatına verdiği sayısız za- küfürde kafirlerle alışverişte faiz olmaz' diyerek
rarlar vardır. Allah'ın haramına teviller buluyoruz. Aslında bu
insanlar, bu fetvaları nassa uyduğundan değil, çı-
Günah, insanın kalbini karartır. Allah karları bu fetvaya uyduğundan kabul ediyorlar.
Rasûlü'nün buyurduğu gibi: "Fitneler, kalbe çizgi Yahudilere ne kadar da benziyorlar...
çizgi arz olunur. Hangi kalp onu kabul ederse ona
siyah bir nokta konur." Allah Rasûlü devamında Kimimiz dünyaya öyle bir tutunmuşuz ki bir
bu fitnelere daldıkça dalanların akıbetini şöyle günde din için harcadığımız zamanın belki on
açıklıyor: katını dünyaya ayırmışız. Dert edindiğimiz şeyler
'İslam ümmeti için şu anda ne yapabilirim' değil,
"Siyah kalp, ters döndürülmüş bardak gibidir. 'Arabamın modelini nasıl yükseltebilirim' olmuş,
İyiliği iyilik bilmez, kötülükten de kaçınmaz."  3 hâliyle Allah da bu şekilde dinini hiçe sayanla-
rı kendinden uzaklaştırdıkça uzaklaştırmıştır,
Her bir günah işlendiğinde Allah Rasûlü'nün Allah'a yaklaşmayı düşünemeyecekleri kadar.
dediği gibi kalbe siyah bir nokta konur. Günahlar
çoğaldıkça siyah noktalar çoğalmaya başlar, ta Dünya hırsı, İslam ümmetinin zelil bir durum-
ki kalbi istila edene kadar. Kalbi istila edince de da olmasının nedenlerindendir. Aynı zamanda
artık basiret körelir, önündeki tehlikeyi bile fark Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
edemez insan. Tıpkı zifiri karanlıkta kalmış gibi. "Siz 'iyne' alışverişini yapar, sığırların kuyrukları-
Artık kendini Rabbine neyin yaklaştırıp neyin na yapışır, ziraate razı olur ve cihadı terk ederseniz
uzaklaştıracağını bilemez. Hatta Rabbine yak- Allah üzerinize bir zillet musallat eder ve dininize
laşmak gibi bir hedefi dahi olmaz. dönünceye kadar onu üzerinizden kaldırmaz."  5
3. Dünyaya karşı hırslı olmak: Allah subha- 4. Ayetleri, hadisleri ve nasihatleri üzerine
dünyayı ahirete giden bir yol, kişinin
nehu ve teâlâ almamak: Bizi Allah'a subhanehu ve teâlâ yaklaşmaktan
ektiğinin karşılığını aldığı bir bahçe kılmıştır. alıkoyan ve bizi O'ndan uzaklaştırdıkça uzaklaş-
Yani dünyadaki asıl amacımız Allah'ı razı ede- tıran etkenlerden biri de ayetleri, hadisleri ve na-
rek ahireti, ebedî saadeti kazanmaktır. Eğer biz sihatleri üzerimize almamamızdır. Aynı şekilde
dünyadan Allah ve Rasûlü'nün istediği çerçevede Allah'ın ayetlerinin üzerinde yeterince tedebbür
istifade edersek ahiret uğrunda mücadelemiz bizi ve tefekkür etmemektir. Bir örnekle açıklamaya
Allah'a yaklaştıracak bir ibadet olur. Ancak sorun çalışalım: Allah subhanehu ve teâlâ Bakara suresi 159.
tam da burada karşımıza çıkıyor. Dünyayı Allah ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
ve Rasûlü'nün istediği şekilde kullanmamız ge-
Muharrem
2. Tirmizi 4. 2/Bakara, 282 1435
3. Müslim 5. Ebu Davud

KASIM'14 • SAYI: 34

55
"Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin
misiniz?"  6

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında bu


durumda olan insanlar vardı. Sorumluluklarını
yerine getirmez, buna rağmen güler eğlenirlerdi.
Bunun üzerine Allah subhanehu ve teâlâ bu insanlara:
"Az gülsünler çok ağlasınlar kazandıklarına karşılık
olmak üzere"  7 ayetini indirerek tehditte bulundu.

Bu ayeti üstümüze alınmalıyız. Çünkü biz ar-


tık öyle bir hâle gelmişiz ki Allah'ın zikredildiği,
"Biz insanlara kitapta açıkladıktan sonra, apaçık ahiretin hatırlatıldığı ortamlarda değil de kahka-
delilleri ve hidayeti gizleyenler var ya; onlara Allah, hanın, eğlencenin ortamında rahatlar olmuşuz.
melekleri ve lanet ediciler lanet ederler." Sorumluluklarını yerine getiren ve bu şekil-
Biz bu ayeti her okuduğumuzda lanetler yağdı- de Rabbine yakın olan sahabe ise gafil değildi.
rıyoruz bel'am kesimine belki... İnsanlara Allah'ın Rabbine asi olsalar bile tevbe ederlerdi. Onlar
hidayetini, kelamını belirli gün ve haftalara dair Rabblerinin azabından da -kimisi cennetle müj-
hutbelerle nasıl unutturursunuz diye... Bu ayet delenmesine rağmen- emin değillerdi.
beyinlerimizde böyle kalıplaşmıştı. Dolayısıy-
İbni Ebi Müleyke rahimehullah diyor ki:
la bize göre bu ayet bizden değil sadece cami
memurlarından bahsediyordu. Ancak bu ayet "Ben Allah Rasûlü'nün ashabından otuz kişiye
konuk yazar

bel'amlardan çok bizden bahsediyor. Çünkü kavuştum. Hepsi kendisinin münafık oldukların-
bel'am zaten kâfirdir. Allah subhanehu ve teâlâ kâfirlere dan korkuyorlardı."  8
tebliğ/davet görevini yüklememiştir. Bizler ise
Müslümanlarız Allah bizlere tebliğ/davet görevini Sahabe dahi Allah'ın azabından emin değilken,
farz kılmıştır. Biz üzerimize farz olan tebliğ/davet bunca sorumsuzluğumuza, Rabbimizden uzak-
sorumluluğunu gerektiği şekilde yerine getiriyor laşmamıza rağmen bizi Allah'ın azabından emin
muyuz? Burada sorulması gereken soru budur. kılan nedir acaba?
Eğer biz, bu sorumluluğumuzu yerine getirmi-
yorsak Allah muhafaza bizim bu ayetin kapsa- "Biz onları bilmeyecekleri bir yönden derece de-
mında olduğumuzu gösterir. rece azaba yaklaştıracağız. Ben onlara süre tanı-
yorum. Elbette benim düzenim sapasağlamdır."  9
Örnekten de anlaşıldığı üzere bizi Allah'tan
uzaklaştıran şeylerden biri de ayetler üzerinde
tefekkür etmememiz, dolayısıylada sorumluluk-
larımızı yerine getirmememizdir.
Görüyorsun kardeşim! Rabbimize karşı sorum-
luluklarımızı yerine getirmeyince ona yaklaşmak
da mümkün olmuyor. Bir günde bizi Allah'tan
uzaklaştıracak onlarca amel yapıyoruz belki. Dü-
şünsene bir ömür boyu bu hâl üzere yaşadığını ve
bu şekilde öldüğünü; Rabbine karşı, dinine karşı
sorumluluklarını yerine getirmeyen, Rabbinden
uzaklaştıkça uzaklaşan ve bu hâl üzere hayatını
tükettiğini...
Bundan daha kötü olan ise; Rabbimize bir gün
içerisinde defalarca asi olmamıza, sorumlulukla-
6. 67/Mülk, 16
rımızı yerine getirmememize, bunun da farkında 7. 9/Tevbe, 82
olmamıza rağmen Allah'ın azabından emin bir 8. Buhari, İman 37
hâlimiz var. 9. 68/Kalem, 44-45

56
Bir Sevda
Bir sevdam olsun isterdim
Kalemler yazamasın
Tecrübeli hatipler, asla
Anlatamasın isterdim

Bir sevdam olsun isterdim.


İsmi 'dava' olsun göklerde
Melekler taşısaydı onu
Bıraksalardı gönlüme

Bir sevdam olsun isterdim


İsmi 'ilim' olsun Kur'an'da
Ya Rabb! İlmimi arttır diyerek
Âlim olsaydım ümmete

Bir sevdam olsun isterdim


İsmi 'hizmet' olsun dinimde
Kardeşime su taşımak
Şeref olsun sicilimde

Bir sevdam olsun isterdim


İsmi 'Cihad' olsun Furkan'da
Küfrü kılıcımla yok etseydim
İ'layı kelimetullah uğrunda

Bir sevdam olsun isterdim


Beni sadıklardan eyleyen
Nehir olup aksın terim
Engelleri bir bir deviren

Ömer AKDUMAN
Veysel Türk Ayın Kitabı
veyselturk@tevhiddergisi.com

Teorik ve Pratik Açıdan


Tasavvuf ve İslam
İbrahim Sarmış

Kitap: Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslam üzerinde hakkı vardır. O halde sen de her hak sahi-
Yazar: İbrahim Sarmış bine hakkını ver."  2
Yayınevi: Ekin Yayınları Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem tasvip et-
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. mediği bu sapmalar, onun ölümünden sonra
O'na hamd eder, O'ndan yardım dilerim. Allah'tan da devam etmiştir. Bu sapmalar bir döneme
başka ilah olmadığına şahitlik ederim. O tektir ve kadar Kur'an ve Sünnet çerçevesinde düzeltilir-
ortağı yoktur. Yine şahadet ederim ki, Muham- ken, bir dönem sonra özellikle İslam'ın Hint ve
med sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu ve Râsulü'dür. Fars topraklarına ulaşıp, buralarda egemen olan
Hinduizm, Mecusilik ve Şamanizm kültürüyle
"Ey iman edenler! Allah'tan O'na yaraşır bir şekilde tanışmasıyla tasavvuf kendine yer bulmaya baş-
korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin."  1 lamıştır. Yunan felsefesi ve kelam ilminin de bu
Bu ay 'Tasavvuf ve İslam' adlı eseri tanıtacağız. yer edinmede payı büyüktür. Tasavvuf, İslam'da
Bu esere İslam'ın bağrında oluşan bataklık veya kendine yer bulmak için İslam menşeli birtakım
şirkmatik ya da Hinduizm de diyebiliriz. Artık kavramları, yabancı kültürlerden aldığı öğretiler-
adına ne derseniz deyin! Ama İslam'ın boyasının le doldurma yoluna gitmiştir. Böylece halkın içini
dışında her türlü batıl boyalar ile boyanmalarına batıl ile doldurmuştur. Bu kavramlardan bazıları
rağmen kendilerini İslam'a nispet edip, Yahu- şunlardır: Keramet, marifet, tarikat, hakikat, za-
hir, batın, safa, kabz, bast, sahv, mauf, fena, beka,
dilerin: 'Biz Allah'ın sevgili kullarıyız!' demeleri
fakr, şeyh, mürid, keşf, ilham, sekr, cem, tekke vs.
gibi 'Asıl İslam'ı biz temsil ediyoruz!' diyen tasavvuf
fırkasını anlatmaktadır bu eser. Bu kavramları, batıl görüşleri ile nasıl boz-
duklarının anlaşılması için, bir örnekle yazımı-
Şunu belirtelim ki; İslam, Allah'ın subhanehu ve teâlâ
zı bitirip okuyucularımıza kitabın geri kalanını
öğrettiği dosdoğru yoldur. Amacı insanın dünya
okumalarını tavsiye ediyoruz.
ve ahiret mutluluğunu sağlamaktır. Bu yolda bu-
lunan İslam ümmeti vasat olan ümmettir. İslam Tasavvufun Kelime-i Tevhid anlayışı:
vasat ümmetin korunmasına çok önem vermiş- '...Kelime-i şehadetin kısmındaki 'ilah' kelimesinin
tir. İlk nesil Müslümanların bu vasat ümmet ve gerçek olmaması dünyaya işaret eder. Çünkü Allah
dosdoğru yolda olma niteliğini en mükemmel gerçektir. İkinci kısımda yer alan Peygamberin adı
şekilde taşıdıklarını görüyoruz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de gerçek olması
Ancak insan olmamız ve hataya meyilli olmamız hasebiyle dünyaya işaret eder. Çünkü hiçbir şey
sebebiyle bu vasat yolda bazen ifratlar ve tefritler Allah'ın dışında var olamaz. Dolayısıyla her şey
olmuştur. Bu vasat yolda sapma eğilimi gösteren- O'dur. O halde kelime-i şehadeti anlamak demek
lere Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Allah'ı her yerde, her şeyi de O'nda görmektir.'
"Orucunu aralıklı tut, gece namazını aralıklı kıl! Neuzubillah!
Şüphesiz ki vücudunun senin üzerinde hakkı vardır.
Gözünün senin üzerinde hakkı vardır. Eşinin senin Duamızın sonu Allah'a hamd etmektir.

1. 3/Âl-i İmran, 102 2. Buhari, Müslim

58
Dünyadan Haberler

03.Ekim.2014
02.Ekim.2014

Koalisyon Saldırılarda; İslam Devleti


İnfazlarda Kararlı
İslam Devleti, Haçlıların başlattığı hava sal-
dırılarının devam etmesi halinde elindeki Batılı
Irak ve Suriye Tezkeresi Meclisten esirleri infaz edeceğini açıklayarak Koalisyona
süre tanımıştı. Haçlılar yapılan uyarıları dikkate
Geçti almayarak vatandaşlarının ölümüne sebep olma-
İslam Devleti'nin Kuzey Suriye'de ilerleyişi ya devam ediyor.
sonrası Koalisyona tam destek veren hükümetin
meclise getirdiği tezkere meclisten geçti.

04.Ekim.2014

83 Milyon Hesap Bilgisi Çalındı


Bugüne kadar yaşanan en büyük bilgi hırsız-
Yeni NATO Genel Sekreteri'nin İlk lığının hedefi ABD'li yatırım bankası JP Morgan
Ziyaretleri Savaş Bölgelerine oldu. Firmanın elindeki 83 milyon hesaba ait bil-
Jens Stoltenberg, NATO'nun yeni Genel Sekre- giler siber saldırganlar tarafından ele geçirildi.
teri olarak ilk ziyaretlerini Polonya ve Türkiye'ye
gerçekleştirecek. Stoltenberg, Türkiye'nin her-
hangi bir saldırıya maruz kalması durumunda,
ittifakın askeri müdahaleye hazır olduğunu vur- Muharrem
guladı. 1436

KASIM’14 • SAYI: 34

59
04.Ekim.2014

09.Ekim.2014
Koalisyon'un Tampon Bölgeye
Fransa, Afrika İşgaline Devam Bakışı Değişiyor
Ediyor ABD ve İngiltere, Türkiye'nin Suriye'de bir
Afrika'da birçok ülkede askeri varlığı bulunan tampon bölge oluşturulması yönündeki tekli-
Fransa, bölgede yeni bir askeri üs kurmaya ha- finin seçenek dışı olmadığını açıklarken Fransa
zırlanıyor. öneriye yeşil ışık yaktı.

10.Ekim.2014
07.Ekim.2014

Hizbullat İsrail'e Saldırdı Ebu Hanzala Hoca Tahliye Oldu


Lübnan sınırında üç İsrail askerinin yaralan- Dokuz ay önce yapılan bir operasyonla tu-
dığı saldırıyı Hizbullat üstlendi. İsrail ordusu, tuklanan Ebu Hanzala Hoca her ay yapılan ara
saldırının ardından Şeba bölgesine 6 füze fırlattı. mahkemede alınan kararla tahliye oldu.
08.Ekim.2014

'İslam Devleti Gazze'deki İlk Misli Misline Saldırılar Devam


Saldırısını Gerçekleştirdi' Ediyor
Dün gece Gazze'de Fransız Kültür Merkezinde Van'da Tevhid Dergisi'ne ve Müslümanların
patlama meydana geldi. İsrail, patlamanın İslam iş yerlerine yapılan saldırıların akabine HDP/
Devleti tarafından gerçekleştirildiğini duyurdu. BDP'nin iki parti binası saldırıya uğramıştı. Bu-
gün yeni bir saldırı haberi geldi.

60
11.Ekim.2014

14.Ekim.2014
Boko Haram 27 Rehineyi Bıraktı
Boko Haram tarafından Mayıs ve Haziran ay-
larında rehin alınan 27 kişinin serbest bırakıldığı. Suud'ta ABD'lilere Saldırı
Serbest kalan rehinelerin Kamerun makamların- Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da düzenle-
ca teslim alındığı belirtildi. nen silahlı saldırıda 1 ABD vatandaşının öldüğü
bildirildi.
12.Ekim.2014

15.Ekim.2014
Hizbullah: 'Artık Susmayacağız!' Suud, Şii İmamı İdama Mahkum
Hizbullah Cemaati, yeni bir açıklamayla, HDP Etti
lideri Selahattin Demirtaş'ın çağrısı üzerine he-
def gözetmeksizin başta Mustazaflar ve bileşen- Suudi Arabistan'daki Şii azınlığın önde gelen
leri olmak üzere İslami kesime silahlı saldırılar lideri Şeyh Nimr Bakır el Nimr'in 2011'de hükü-
düzenleyen HDP/PKK'lilere misli ile karşılık met karşıtı gösterilere verdiği destekten dolayı
verileceğini belirtti idam cezasına çarptırıldığı bildiriliyor. 17.Ekim.2014
13.Ekim.2014

Rus Yanlısı Örgütün Liderine ABD Irak'a 200 Askeri Danışman


Suikast Gönderdi
Rusya yanlısı Donetsk Halk Cumhuriyeti Irak'ın Salahaddin kentindeki COB Speicher
örgütü liderlerinden Pavel Gubaryev'e suikast Hava Üssüne şu ana kadar 200 ABD'li askeri da- Muharrem
1436
düzenlendi. nışmanın geldiği belirtildi.

KASIM’14 • SAYI: 34

61
17.Ekim.2014

21.Ekim.2014
Alman Rehinelerle İlgili Yeni Ankara Emniyeti'nde Paralel
Gelişme Operasyon
Filipinler'de Ebu Seyyaf mücahitleri adına, bir Ankara Emniyet Müdürlüğü yasa dışı dinle-
radyo kanalına açıklama yapan sözcü, iki Alman melerle ilgili operasyon başlattı.
rehineyi serbest bıraktıklarını bildirdi.

23.Ekim.2014
20.Ekim.2014

Boko Haram ile Nijerya Arasında Nusra Sözcüsü, İslam Devleti


Ateşkes İttifakıyla İlgili Konuştu
Davet ve Cihad için Ehli Sünnet Hareketi ile Al Jazeera'ya konuşan Nusra Cephesi Sözcüsü
Nijerya Devleti arasında ateşkes ilan edildiği Ebu Firas Es-Suri, İslam Devleti ile inanç nok-
bildirildi. tasında ayrı yerlerde durduklarını söyledi, 'On-
lar için bizimle savaşmak Esed ile savaşmaktan
20.Ekim.2014

önemli' iddiasında bulundu.


24.Ekim.2014

Kobani Gölgesinde Urfa'da Üç


Şüpheli Olay
Yazar Ümit Kıvanç'ın Urfa ve Suruç'ta peşpeşe Mısır Güvenlik Güçleri Bugün de
yaşanan üç olayla ilgili kaleme aldığı yazı, hiçbir Hedef Alındı
kanıt olmamasına rağmen bir İngiliz gazetesinin Mısır'ın Kuzey Sina bölgesindeki Şeyh Zuveyd
soyut iddialarına dayanarak 'IŞİD' ibaresini kul- ve el-Ariş semtlerinde askeri güvenlik noktasına
lanması dışında dikkat çekici bir yazı... büyük çaplı iki bombalı saldırı düzenlendi.

62
24.Ekim.2014

28.Ekim.2014
John Cantlie Kobani'den Bildiriyor
İslam Devleti elinde esir olarak tuttuğu İn-
Valilikten Şüpheli 'Sarı Toz'
giliz John Cantlie vasıtasıyla Kobani'nin (Ayn
Açıklaması el-İslam) merkezinden bir video yayınladı. Vide-
İstanbul Valiliği sabah saatlerinde konso- onun girişinde Kobani'yi havadan görüntüleyen
losluklarda başlayan 'sarı toz' alarmı hakkında İslam Devleti'nin bu hamlesi çok konuşulacak
açıklama yaptı. gibi.

29.Ekim.2014
25.Ekim.2014

Peşmerge MİT Gözetiminde


Katar, İhvan Liderlerini Sınır Dışı Kobaniye Geçti
Etme Kararından Vazgeçti Haftalardır Kobani'de sıkışmış durumda olan
Katar'ın, ülkesinde bulunan İhvan liderlerini PKK/YPG güçlerine ulaştırılması planlanan as-
sınır dışı etme kararından vazgeçtiği belirtildi. keri yardım sevkiyatı Peşmerge'nin Türkiye'ye
Ülkeyi terk eden kimi liderlerin tekrar döndüğü giriş yapması ile başladı.
bir kısmının ise ülkeden hiç ayrılmadığı iddia
edildi.

Amerika İslam Devleti ile Savaşında


İkinci Kaybını Verdi
ABD, Irak ve Suriye'de dün 18 hava saldırısı
düzenlendiğini duyurdu. Bağdat'ta 19 yaşındaki Muharrem
1436
ABD askerinin öldüğü de belirtildi.

KASIM’14 • SAYI: 34

63
64
Muharrem
1436

KASIM’14 • SAYI: 34

65

You might also like