You are on page 1of 72

İç ve Dış Operasyonların Değerlendirilmesi

zilkâde 1436
eylül '15 SAYI: 41

Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun…

Yoğun gündemi olan bir ayı geride bıraktık. Suruç patlaması ardından başlayan ve Türkiye'nin
rengini ve siyasetini bir anda değiştiren olaylar yaşandı. Ülke içinde peşpeşe yapılan operasyonlar,
PKK'nin başta doğu ve güneydoğu illerinde olmak üzere ülke genelinde düzenlediği eylemler, T.C'nin
Suriye'de İslam Devleti'ne, Irak'ta PKK'ye yönelik başlattığı hava saldırıları…

Ülke içinde yapılan operasyonlarda başta camiamız olmak üzere, farklı illerde birçok İslami yapıya
operasyon yapıldı. Operasyonlar sonucunda birçok müslüman tutuklandı. Müslümanlara 'IŞİD' veya
'DEAŞ' adı altında operasyonlar yapıldı. Gözaltıların yaşandığı dört gün boyunca gerek hükümete
yakın medya, gerekse de muhalif basın, Hocamız (Halis Bayancuk/Ebu Hanzala) ile alakalı 'IŞİD'in
Türkiye Lideri yakalandı!' şeklinde haber yaptı. Fakat işin ilginç tarafı; kardeşlerimiz gözaltına alın-
dığında emniyet, savcılık ve mahkeme sorgularında kendilerine 'El Kaide' terör örgütü adına faaliyet
göstermek suçundan şüpheli oldukları söylendi ve tüm tutanaklara da bu şekilde geçti.

Bu süreç, bizlere tek dostumuzun Allah olduğunu hatırlatmalı ve tağutların yeryüzünde böbür-
lenmeleri, müstekbirleşmeleri bizleri aldatmamalı, korkutmamalıdır. Biz müslümanlar, peygamber-
lerin mesajlarına tabi olmuş ve insanları 'Allah'a kulluk edin, tağutlardan sakının' ilkesine davet eden
Rabbanileriz. Peygamberlere yâren olmuş sadıklar kendilerine isabet eden o sıkıntılarda gevşemez,
zayıflık göstermez, işlerini yarım bırakmazlar. Bilakis onlar ellerinden geleni yaparlar. İstemedikleri
bir imtihanla karşılaşınca 'Allah'ım! Günahlarımız ve işlerimizdeki aşırılıklarımızı bağışla! Ayaklarımızı
sabit kıl! Bize kafir topluluğa karşı yardım et!' derler.

"Onlar bir tuzak kurdular. Farkında değillerken Allah da bir tuzak kurdu. Bak onların tuzaklarının
sonucu nasıl oldu: Biz onları ve kavimlerini topyekün helak ettik. İşte zulümleri yüzünden harabeye
dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret vardır. İman edip Allah'a karşı gelmekten
sakınmakta olanları ise kurtardık."  1

"Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun" duamız ile…


Editör
1. 27/Neml 48-53
03 Tasavvuf Ehlinin Yanında Tasavvufun
Menşei
Ebu HANZALA

13 İç ve Dış Operasyonların
Değerlendirilmesi
Başyazı

26 Ancak Değerli Şeyler Saklanır Faruk FURKAN

32 Münafıkların Özellikleri: Korkaktırlar! Özcan YILDIRIM


İÇİNDEKİLER

36 Müzzemmil Suresi Enes YELGÜN

42 Zor Günlerin Adamı Sadık İnsan;


Usame Ordusunu Göndermesi
Murat MÜSLİHAN

46 Tek Başına İken Allah'ı Zikredip


Ağlayan Kimse
Emre ACAR

50 Yakin Üzere Yakınlık Kerem ÇAĞLAR

53 Murabıtlar Devleti Serfıraz İSLAM

58 En Acı Günler Mahi

61 Çocukluk Dönemi Aşı ve Hastalıkları Dr. Seyfullah İSLAM

65 Cennete Özlem Ömer AKDUMAN

67 İhtilaf Fıkhı Veysel TÜRK

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Yazışma Adresi: Abdullah DEMİR


Abdullah DEMİR Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Yayın Türü: Bağcılar/İstanbul
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No: 11
Zilkâde 1436 info@tevhiddergisi.com Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Eylül 2015 www.tevhiddergisi.com Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 41 Adres: Kirazlı Mh. 1 Sk. No: 21/A Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
34210 Bağcılar/İSTANBUL İlgili Yazar Mesûldür.
Fiyatı: 5 Kaynak Gösterilerek Alıntı Yapılabilir.
Abonelik için: 0 545 762 15 15

Satış Noktaları İstanbul: Tevhid Kitabevi, Hürriyet Mh. Cumhuriyet Cd. No: 3 Bağcılar/İSTANBUL | 0 (545) 762 15 15
Bursa: İkra Kitabevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No:17 Nilüfer/BURSA | 0 (532) 138 02 42
Diyarbakır: Tevhid Kitabevi, Kaynartepe Mh. Gürsel Cd. No: 90/A Bağlar/DİYARBAKIR | 0 (541) 857 34 20
Konya: Tevhid Kitabevi, Şükran Mh. Fıçıcılar Sk. No: 37 Meram/KONYA | 0 (553) 513 48 48

İrtibat Büroları MERKEZ: Kirazlı Mh. 1. Sk. No: 21/A Bağcılar/İSTANBUL


Büro 1: Güvercin Tepe Mh. Fatih Cd. No: 209 Başakşehir/İSTANBUL
Büro 2: İsmetpaşa Mh. 90. Sk. No: 4 Sultangazi/İSTANBUL
Büro 3: 5 Nisan Mh. 749. Sk. No: 5 Bağlar/DİYARBAKIR
Büro 4: Sarıyakup Mh. Karaman Cd. No: 81 Karatay/KONYA
Büro 5: Bahçıvan Mh. Sıhke Cd. Karatekin Sk. Yavuz Canlı Apt. Kat: 2 (Erçek Durağı Karşısı) Tuşba/VAN
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Tasavvuf Ehlinin Yanında


Tasavvufun Menşei
Bizlerin eleştirdiği bir müessese olarak tasavvuf
ya da tasavvufun öncü şahsiyetleri değildir.
Küfür milletlerinin itikadi ve ameli sapkınlıklarını
tasavvuf adı altında İslam'a sokmaya çalışanlardır.

Allah'ın Adıyla...

A llah'a subhanehu ve teala hamd, Rasûlüne salât ve


selam olsun.
Tasavvuf ehlinin bu soruya cevap sadedinde
söylediklerine baktığımızda iki farklı eğilimin
olduğunu görüyoruz:
Tasavvufun menşei/kaynağı bahsinde hayli
söz sarf ettik. Genel itibariyle tasavvuf karşıtla- 1. Tasavvufun başlangıcını Allah Rasûlü'ne sal-
rının tasavvufun kaynağı hakkındaki görüşleri- lallahu aleyhi ve sellem dayandıranlar

ni inceledik. Tasavvuf hakkında inceleme yapan


araştırmacıların iki kısma ayrıldığını göz önünde 2. Tasavvufun sonradan oluştuğunu kabul edip,
bulundurursak; tasavvufu destekleyenlerle, ona onu Kur'an'ın ve Sünnet'in bazı kavramlarına da-
karşı olanların bu soruya genelde farklı cevaplar yandıranlar
verdiğini görürüz. Karşıt olanlar; onun İslam dışı
olduğunu, Hristiyanlıkta var olan ruhbanlıktan, 1. Tasavvuf, Allah Rasûlü ‫ﷺ‬
Hint Dinleri -özellikle de Budizm'den-, Yahudilik Döneminde de Vardı
tesiriyle olmuş aşırı/Rafizi Şiilik'ten veya Yeni Tasavvuf ehlinden bir güruh bu görüşü dil-
Eflatunculuk'tan etkilendiğini söylerler. lendirmiş ve farklı yollarla bunu ispat etmeye
çalışmışlardır. Tasavvuf ekolünde en yaygın
Yazı dizimizin buraya kadar olan bölümünde olan görüş; Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem
bu görüşleri ve görüşlere dayanak olarak kullanı- Ebubekir'e bu ilmi öğrettiği, ashabın daha sonra
lan rivayetleri inceledik. Bu yazımızda aynı soru- bunu Ebubekir radıyallahu anh yoluyla öğrendiğidir.
yu tasavvufu destekleyen veya bizzat mutasavvıf
olan tasavvuf araştırmacılarına yani ikinci gruba Nakşibendiler arasında Rabbani'nin Mektu-
yönelteceğiz. Adaleti gözetmek ve araştırmanın bu'ndan sonra en önemli kitaplardan sayılan ve
faydasını genellemek adına bu yöntemin faydalı Mektubat'ın hülasası kabul edilen 'Risale-i Kud-
olacağına kanaat ettik. Çaba bizden, başarı Al- siyye' isimli eser vardır. Bu eseri Şeyh Mahmud Zilkâde
1436
lah'tandır.

Eyül’15 • SAYI: 41

5
Ustaosmanoğlu şerh etmiştir. Kitabın 294. bey- ya da onun ashabına dayandırılması hiçbir delile
tinde şöyle denmektedir: dayanmadığı gibi; içerisinde itikadi problemler
'Ebubekir ve Ali sair ashab, barındırmaktadır. Şöyle ki; Tasavvuf şayet dini
bir şeyse -ki tasavvufçular dinin özü olduğuna
Nakşibende tecemmu'etti ahbab.' inanıyorlar- Rasûl'ün sallallahu aleyhi ve sellem bunu
Şeyh Mahmud Ustaosmanoğlu bu beyti şöyle Allah'tan vahiy yoluyla almış olması gerekir.
açıklar: Vahye dayalı bilgiye gelince; kim Nebi'nin sallal-
lahu aleyhi ve sellem bunu insanlardan gizleyip, sadece
'Sahabe-i Kiram'ın hepsi Rasûlullah'tan sallallahu
bazısına sır olarak verdiğine inanırsa Rasûl'e
aleyhi ve sellem tarikat dersi aldılar. Peygamberimiz'in
iftira etmiş olur.
vefatı sonunda Ebubekir halife olunca Sahabe-i
Kiram'ın hepsi Ebubekir'den radıyallahu anh tekrar Allah subhanehu ve teala Nebi'ye şöyle buyurmaktadır;
ders aldı. Bu durumda Nakşi Tarikatı ne oldu?
Ebubekir'in radıyallahu anh ve ashabın cem olduğu bir "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ
tarikat oldu.'  1 et. Eğer bunu yapmazsan, O'nun verdiği peygam-
Kitabın ilgili bölümünde bu iddiaya dair hiç- berlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah,
bir delil zikredilmemiştir. seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kâfirler
topluluğunu hidayete erdirmeyecektir."  6
İkinci bir görüş ise tasavvufun aslının
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem Kaldı ki Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem
damadı Ali'ye radıyallahu anh dayandırıl- vazifesi bununla da sınırlı değildir.
masıdır. Bu inanç bazı tarikatlarda İnsanlara ulaştırdığı/tebliğ ayetleri
vahyin rehberliğinde

şeyhliğin damada geçmesi ge- açıklamak ve anlaşılır kılmak


leneği olarak sembolleştiril- durumundadır.
miştir. Tasavvufa dair "(O peygamberleri) apa-
Nebi'den tek bir izah
Cüneyd-i Bağdadi'den; ve açıklama gelmemiştir.
çık belgeler ve kitaplarla
Bundan olsa gerek tasav- gönderdik. İnsanlara,
'Asıllarda ve imti- vuf ehli yollarının dinden kendilerine indirileni
hanlarda şeyhimiz Ali olduğunu delillendirmek için açıklaman ve onların
Mur-teza'dır' sözü nakle- nasları zorlama tevillere da (üzerinde) düşünmele-
dilir. Bu sözü aktaran Hicviri tabi tutmuşlardır. ri için sana bu Kur'an'ı indir-
şöyle izah eder: 'Yani Ali radıyal- dik."  7
lahu anh ilim ve muamelede bu ta-
rikatın imamıdır. Çünkü tarikat Oysa tasavvufa dair Nebi'd-en
ehli, tarikat ilmine usul; bu uğurda tek bir izah ve açıklama gelmemiş-
imtihan/belaya uğramayı da muamelat tir. Bundan olsa gerek tasavvuf ehli
diye isimlendirirler.'  2 yollarının dinden olduğunu delillen-
'Ali radıyallahu anh ilmin şehridir, yolun biatını dirmek için nasları zorlama tevillere tabi
ilk -evliya biatını- alandır. Rasûl tarafından ilk tutmuşlardır.
defa sır ve zikir kendisine telkin edilendir.'  3
Aişe radıyallahu anha annemiz konu sadedine şöyle
Ali'den radıyallahu anh şöyle naklettiler: söyler;
'Benim yanımda Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi
"Kim sana Muhammed'in Allah'ın indirdiklerin-
sır olarak bana verdiği, ne Cibril'de ne de
ve sellem
den bir şey gizlediğini söylerse yalan söylemiştir.
Mikail'de olan ilim vardır.'  4  5 Allah subhanehu ve teala O'na sallallahu aleyhi ve sellem: 'Sana
Tasavvufun Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem indirileni insanlara tebliğ et.' buyurmaktadır."  8

Bir rivayette de şöyle geçer:


1. Risale-i Kudsiyye Şerhi ve İzahı 2/314
2. Keşfu'l Mahcub 274
3. Cemheretu'l Evliya 1/122 6. 5/Maide, 67
4. Dureru'l Ğavvas 73 7. 16/Nahl, 44
5. Daha fazla nakil için bknz: El-Tasavvuf Menşe ve Mesadir 147-153 8. Buhari, 4855; Müslim, 177.

6
"Kim Muhammed'in Allah'ın subhanehu ve teala kita-
bından bir şey gizlediğini söylerse Allah'a subhanehu
ve teala iftira etmiştir."

Burada tarihi bir gerçeğe işaret etmekte fayda


vardır. Üzerinde bulundukları yolun İslam oldu-
ğunu iddia eden ve İslam'la ilgisi olmayan fırkalar
genellikle 'gizli ilim' iddiasında bulunmuşlardır.
Öyle ki bu iddia daha sahabe hayattayken ortaya
atılmıştır.

Ebu Cuheyfe anlatıyor;


liyet hususunda vaki olmuştur…"  13
"Ben Ali'ye sordum. Allah'ın kitabında olmayan
bir vahiy sizde var mıdır? 'Hayır' diye cevapladı. İslam'ın fetihleri karşısında mağlup olmuş ka-
Sadece Müslümana Allah'ın bahşettiği anlayış ve vimlerden bazısı -özellikle din mensupları- bunu
şu sayfada yazanlar vardır. O sayfada diyetler, esir- bir türlü hazmedemediler. Ölümü hayattan daha
lerin kurtarılması ve Müslümanın kafire karşı kısas çok seven bir ümmetle savaşmanın, meydanlar-
olarak öldürülmeyeceği yazıyordu."  9 da hesaplaşmanın akıllıca olmadığını anladılar.
İslam'a içerden zarar verip, İslam'ı aziz kılan de-
Ebu Tufeyl anlatıyor; ğerlere savaş açtılar. İslami bir toplumun önüne
"Ali'ye soruldu: 'Nebi sallallahu aleyhi ve sellem size özel 'dine karşı din' projesiyle geldiler. Bu getirdikleri
bir şey kıldı mı?'Ali: 'İnsanların tamamına verme- yeni öğretilerin dinde dayanağı olmayınca 'gizli
diği (bilgide) bize özel bir şey vermedi; şu kılıcımın ilimler', 'ledunni bilgi', 'keşif ve ilham yoluyla kalbin
kabzasında olan sahife müstesna' dedi. Kılıcının haber verdikleri', 'seyr-i sülük' gibi bilgi kaynakları
kabzasından bir sayfa çıkardı, onda şöyle yazılıydı: oluşturmaya başladılar.
'Allah, O'ndan subhanehu ve teala başkasına kurban kese-
ne, yol gösteren (levha, lamba vb.) şeyleri çalanlara, Yahudi İbni Sebe intikam ve kin duygusuyla
ebeveynine lanet edenlere ve bidatçileri barındıran- İslam'a zarar vermek istiyordu. Bu ümmetin güç
lara lanet etsin.' "  10 kaynağının tevhid olduğunu fark etti ve faziletleri
naslarla sabit olan; sevgileri iman, buğzları nifak
Bir rivayette: "Nebi, kimseye vermediği bir sırrı olan Ehl-i beyti aşırı övüp, onları yüceltmeye baş-
size verdi mi?"  11 diye sorulur. ladı. Onlara dayandırdığı dini öğretiler Kur'an
Ali'nin radıyallahu anh böyle konuşmasının bir ne- ve Sünnette yoktu. Bu durumu 'Nebi onlara gizli
deni vardı. Hafız ibni Hacer rahimehullah şöyle der; bilgiler verdi' diyerek de halka sundu. Bu iddia
birinci ağız olan Ali radıyallahu anh tarafından ya-
"Ebu Cuheyfe'nin bu soruyu sormasının nedeni; lanlanmış oldu.
Şia'dan bir grubun, Ehl-i beytin yanında, husu-
sen de Ali'nin yanında onlara has olup, insanlara Ali'nin radıyallahu anh İbni Sebe'yi yalanlaması
Nebi'nin göndermediği bir vahyin olduğuna inan- dolaylı olarak tasavvuf ehlinden olup bu iddiayı
malarıdır."  12 dillendirenlere de bir yalanlamadır. Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem sair insanlardan gizlediği hiç-
Kadı İyaz rahimehullah: bir bilgiyi ne Ali'ye ne de Ehl-i beytten kimseye
"…Bu cevapla: Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sel- vermiştir.
lem irşad ve tebliğ hususunda bir kavme ayrıcalık
Benzer sorular İbni Abbas'a da radıyallahu anh so-
tanımadığı, risaleti herkese ulaştırdığını ifade etmek rulmuştur. Harun bin Antere babasından nak-
istemiştir. Farklılık; anlayış, hüküm çıkarma ve eh-
leder:
"Biz İbni Abbas'ın yanında otururken bir adam
geldi. 'Bazı insanlar bize gelip şöyle haber veriyorlar:
9. Buhari, 111, 3047. Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem insanlara açık
10. Müslim, 1978.
Zilkâde
11. Müslim 1436
12. Fethu'l-Bari, Kitabu'l İlim 111 numaralı hadis şerhi. 13. Tuhfetu'l Ahvezi 1412. hadis şerhi.

Eyül’15 • SAYI: 41

7
etmediği bazı bilgiler sizde varmış' dedi. İbn Abbas: tu. Hangi rivayetin makbul olduğu, ravilerin ada-
'Sen Allah'ın, Rasûlü'ne şöyle dediğini bilmiyor mu- leti, rivayetlerin şeriatın asıllarıyla çatışmaması
sun: "Allah'tan sana indirileni insanlara ulaştır." vb. kurallar şeriat sahibi tarafından belirlenmişti.
(yazılı kağıdı kast ederek) Vallahi Allah Rasûlü Fakat bu kaideler bir araya toplanıp, belli başlık-
beyaz üstünde siyah bir şey bize bırakmamıştır.' "  14 lar altında cem edilmemiş ve bir disiplin hâline
getirilmemişti. Rivayetlerin çoğalması, sahih
Bir başka konu da; dinî olmayan bir şeyin sa-
olanla zayıfın ayrıştırılma zarureti ve insanların
habeye ve onlar üzerinden Nebi'ye dayandırıl-
ilimden uzaklaşması neticesinde bazı alimler bu
ması, yalan hadis rivayeti kapsamına girmekte-
kaideleri disipline edip 'Mustalahu'l-Hadis' ilmi-
dir. Tek bir hadisi dahi, söylemediği halde Allah
ni meydana getirdi. Bu, diğer tüm ilimler için
Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem söyletmek İslam'da
de geçerlidir. Bunları inkar edip, 'bu ilimler bu
en büyük günahlardan kabul edilmiştir. Hatta
isimlerle Nebi sallallahu aleyhi ve sellem döneminde mev-
Cuveyni gibi bazı alimler yalan hadis uyduranı
cut değildir' demediğimiz gibi tasavvufu da inkar
tekfir etmişlerdir. Acaba koca bir söz ve ameller
etmemeliyiz. Tasavvuf, Kur'an ve Sünnette olan
silsilesini, bir hayat tarzını Allah Rasûlü'ne sallal-
zühd, takva, ihlas, ihsan, fütüvvet, güzel ahlak
lahu aleyhi ve sellem nispet etmek ve ona söylettirmek
vb. kavramların derlenip düzenlenmesi ve in-
nasıl bir cürümdür? Bu iddiayı dillendiren-
sanların anlayıp hayatlarına geçirecekleri bir
lerin Allah'tan korkması ve söyledikleri
düzenin/disiplinin adıdır. Doğal olarak
sözün akıbetini düşünmeleri gerekir.
bunu reddetmek, aynı durumda olan
Tasavvufu kendilerine nispet ettikleri
tüm ilimleri reddetmek anlamına ge-
sahabeler muayyen olarak 'gizli ilim',
lecektir.
'sır', 'kimseye verilmeyen özel bilgi'
vahyin rehberliğinde

iddiasını reddetmişken, bu Tasavvuf ehlinin kitapların-


yanlışta ısrarın anlamı yoktur. Bir başka konu da dan konuya dair söyledikleri-
dini olmayan bir şeyin ne bakalım. Risale-i Kudsiyye
sahabeye ve onlar üzerinden
2. Tasavvuf, Nebi'ye dayandırılması, yalan
şarihi Mahmut Efendi şöyle
Kur'an ve hadis rivayeti kapsamına girmekte- demektedir:
Sünnetten dir. Tek bir hadisi dahi, söylemediği
'Efendi babam: 'Oğ-
halde Allah Rasûlü'ne sallallahu
Bazı aleyhi ve sellem söyletmek lum Mahmud! Şu ayet-i
Kavramların İslam'da en büyük günahl- celile tarikata işarettir.' bu-
Yaşanmasını ardan kabul edilmiştir. yurmuş ve Sure-i Hadid'in 27.
ayetini okumuştu. Şöyle ki:
Sağlayan Bir
Disiplindir "Sonra (Nuh ve İbrahim'in) arka-
larından peygamberlerimizi ard arda
İlkine göre daha anlaşılır ve tutar- gönderdik. Bir de arkalarından Meryem
lı olan bu görüşün dayanağı şudur: oğlu İsa'yı yolladık ve ona İncil verdik.
İslam'ın ve imanın farklı şubeleri var- Kendisine bağlı kalanların kalplerine ince
dır; ibadet, ahlak, inanç, cihad vs… İslam bir duygu ve merhamet ihsan ettik. Bir de (in-
toplumunda yozlaşmayı engellemek, ibadetle- sanların fitnesinden kaçıp sırf ibadete koyulmak-
ri ihlas ve ihsan üzere yapmak, dünyanın afet- tan ibaret olan) ruhbaniyet ki bunu onlar icad
lerinden korunmak için İslam ahlakını ve bazı ettiler, biz onu üzerlerine farz kılmamıştık. Ancak
zaruri kavramlarını öne çıkaran yolun adı, tasav- Allah rızasını kazanmak için (bu icadı) yaptılar.
vuftur. Bir başlık olarak, isim yönünden tasavvuf, Sonra da ona gereği üzere riayet etmediler. Biz de
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem döneminde olmasa onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. Çok-
da, tasavvufun gündemleştirildiği tüm meseleler ları ise yoldan çıkmış fasıklardır."
Kitap ve Sünnette mevcuttur. Ayet-i celilede geçen ruhbaniyet, rahiplik demektir.
Rahiplik yapan kimseye rahip denir.
Bu görüşe sahip olanlar İslami ilimleri örnek
alıp şöyle derler; Hadis ilminin meseleleri Allah Rahipler manastırda veya insanlardan uzak
Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem döneminde mevcut- yerlerde inşa edilen ibadethanelerde ikamet eden
sadece ahiret işleri ile ilgilenilen Hristiyan din
14. Tefsiru'l-Kur'ani'l Azim, Maide Suresi 68. ayet tefsiri, İbn Kesir: adamlarıdır.
"İsnadı ceyyittir" der.

8
Mevla Teala Hazretleri ruhbanlara niye darı- (Mevla tarafından kulun kalbine konan) sevgi
lıyor? cezbesiyle kulu davet ettiler.'

Onların ruhbaniyeti icad etmelerine darılmıyor, İşte Mevla'ya kavuşma derdine ariflerin bulmuş
bu yola hakkıyla riayet etmemelerine darılıyor. olduğu çare, bu tarikat yolunu icat etmeleridir.'  15

Sofilik de ayet-i kerimede geçen ruhbaniyet gibidir. Bu açıklamaların tamamı Mahmud Usta-
osmanoğlu'na aittir. Hristiyanlıkta var olan
Sofilik kelimesi, tasavvufta geçer. Manevi hayatı, Ruhbanlıkla tasavvufun aynı şeyler olduğunu
maddi hayata üstün kılmak ve İslam'ın en güzel ve ayetin tasavvufa delil olduğunu söylemiştir.
yaşanması manasına gelir.
Tasavvufun sonradan icad edildiğini, Allah'a
Sofiliği kalplere Allahu Teala koymuştur. Bu öyle kavuşma derdine arifler tarafından bulunan çö-
bir zevktir ki 'Tatmayan bilmez.' zümün tasavvuf olduğu, gayesinin de manevî
hayatı, maddî hayata üstün kılmak olduğu söy-
Mevla Teala Hazretleri cemaline kavuşabilmeleri
lenmiştir.
için ariflerin kalplerine bu hevesi koymuş, onlar da
bu tasavvuf yolunu icad etmişlerdir. Burada mutlaka dikkat edilmesi gereken hu-
Mustafa İsmet Garibullah Hazretleri Risale-i sus şudur: Risale-i Kudsiyye'yi şerh ve izah eden
Kudsiye'nin baş tarafında şu beyitinde buna işaret Mahmud Efendi, 294. beyti şerh ederken diğer
etmektedir: sahabenin hem Nebi'den hem de vefatından
sonra Ebubekir'den tasavvuf dersi aldığını iddia
'Hudaya oldu mahsus hamd-i minnet, etmiştir. Aynı kitabı şerhe devam ederken çok
Nikap açtı bize kıldı inayet, değil kırk sayfa sonra 310. beyti şerh ederken 16
tasavvufun arifler tarafından icad edildiğini söy-
Bu derde buldu arifler keramet, lemiştir(!)
Muhabbet cezbesiyle kıldı davet, Şayet Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında
Bu darlıktan geçip halka gidelim, tasavvuf vardıysa, neden arifler onunla yetinmedi
de yenisini icad etti. Hele ki Nakşibendi Tarikatı
Cemali ba kemale seyr idelim.' gibi bidatlere karşı olan bir yolun salikleri(!)
'Bütün hamdler, minnetler Allah'a mahustur. Şayet Nebi döneminde olmadığı için icada ih-
Cenab-ı Hak cemalinden peçeyi kaldırdı ve bize tiyaç duydularsa neden bu silsilerini Ebubekir'e
yardım etti. ve Nebi'ye dayandırmaktadırlar. Köksüz ve aslı
Bu derde (Mevlanın cemalinden peçenin kalkması
derdine) arifler bir çare buldular. Zilkâde
15. Risale-i Kudsiyye 2/355-357. 1436
16. 2/355-357

Eyül’15 • SAYI: 41

9
İslam'dan olmayan bir şeye kaynak arama çabası — Biraz önce şöyle şöyle diyen sizler misiniz?
mıdır bu? buyurdu.

Kaldı ki Hadid Suresi 27. ayeti delil alıp, tasav- Onlar:


vufu ruhbanlığa benzetmek kişinin kendi bindiği
dalı kesmesidir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem — Evet ey Allah'ın elçisi, dediler.
tasavvuf mahiyetindeki ruhbanlığı yasaklamış,
"Bu ümmetin ruhbanlığı Allah yolunda cihaddır" Rasûlullah:
demiştir.
— Allah'a yemin ederim ki, ben sizin Allah'tan
Osman bin Maz'un radıyallahu anh geceleri ibadet, en çok korkanınız ve O'na en saygılı olanınızım.
gündüzleri oruçla geçirmeye başlayıp ve evlen- Fakat ben bazen oruç tutarım, bazen tutmam.
memeye karar verdiğinde o sallallahu aleyhi ve sellem Geceleri hem namaz kılar, hem de uyurum. Ka-
şöyle demiştir: dınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden
yüz çevirirse, o kimse benden değildir."  18
"Ey Osman, benim sünnetimden yüz mü çevir-
din? Ben ruhbanlıkla emrolunmadım. Benim Yine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, ruhbanlı-
sünnetim, namaz kılmak ve uyumak, oruç ğın İslam'daki karşılığının çok farklı olduğunu
tutup iftar etmek, nikahlanıp boşanmaktır..." beyan etmiştir.
Tasavvufun  17

"...Sana cihadı tavsiye ediyorum, benim ümme-


İslam'dan Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve timin ruhbanlığı cihaddır."  19
dayanak olarak sellem nafile ibadetlerini öğ-

meşrulaştığı kav- renmek üzere üç kişilik bir Rabbani de tasavvuf için şöyle der;
ramlarla, tasavvuf grup, Peygamber efendimizin
hanımlarının evlerine geldi-'…Bil ki şeriat üç kısımdır; ilim, amel ve ihlastır.
arasında karşılaş- Bu üç kısım tek tek uygulanmadıkça şeriat gerçek-
ler. Kendilerine, Efendimizin
tırma yapıldığında leşmiş olmaz… Tasavvufun aşikar kıldığı tarikat ve
ibadetleri bildirilince, on-
hakikat, şeriatın üçüncü kısmını oluşturan 'ihlası'
bazı benzerliklerin lar bunu azımsadılar ve:
tamamlamada, şeriatın hizmetkârıdır. Her ikisinin
olduğu lakin içerik amacı şeriatı tamamlamaktır… Tarikatta ilerleyiş-
"— Allah'ın Rasûlü nerede,
ve ortaya çıkan biz neredeyiz? Onun geçmiş-
te yaşanan hâller, vecdler, ilimler ve marifetler asıl
sonuçlar hususun- gaye değildir. Bunlar birtakım zan ve hayallerden
teki ve gelecekteki günahları ibarettir. Asıl gaye bütün bunlardan geçip suluk ve
da bariz farkların bağışlanmıştır, dediler. cezbe makamlarının sonuncusu olan rıza makamı-
olduğu görü- İçlerinden biri: na erişmektir. Tarikat ve hakikat konaklarını geç-
lecektir. mekten maksat rıza makamına ulaştıracak ihlası
— Ben ömrümün sonuna kadar kazanmaktan başka bir şey değildir...'  20
bütün gece uyumaksızın namaz kılacağım,
dedi. Başka bir yerde;

Bir diğeri: '…Batın, zahiri tamamlar ve olgunlaştırır. Bu ikisi


arasında kıl kadar ayrılık yoktur. Örneğin; yalan
— Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç konuşmamak şeriattır. Yalan konuşmayı zihinden
tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim, dedi. çıkarmak tarikat ve hakikattir. Yalanı zihinden yok
etme zorluklarla gerçekleşirse tarikat, kolay olursa
Üçüncü kişi de: hakikattir. Hakikat ve tarikattan oluşan iç yüz/batın,
gerçekte şeriattan oluşan dış yüzün/zahirin tamam-
— Ben de sağ olduğum sürece kadınlardan uzak layıcısı ve onu mükemmelleştirendir…'  21
kalacak, asla evlenmeyeceğim, diye söz verdi.
Tasavvufta önemli bir mevkiye sahip olan
Bir müddet sonra Peygamber efendimiz, onlarla
karşılaştı ve kendilerine şunları söyledi:
18. Buhari, 5063; Müslim, 1401.
19. Müsned
20. Mektubat-ı Rabbani 36. Mektup s.127
17. Sünen-i Dârimi, 2215. 21. Mektubat-ı Rabbani 41. Mektup s.135

10
Rabbani'den yaptığımız bu iki nakilden şunu
anlıyoruz; Tasavvuf, İslam'ın özü olan ihlas ve
Allah'ın emir-yasakları olan takvanın hayata geç-
mesine yardımcı olan, bununla alakalı mücadele
yöntemlerini saliklere öğreten bir disiplindir.

Tasavvuf hususunda benzer bir yaklaşım ser-


gileyen Said-i Nursi tasavvuf bahislerine ayırdığı
29. Mektupta şunları söyler;

"Üçüncü telvih: Velayet: Bir hücceti risalettir; ta-


rikat, bir burhan-ı şeriattır. Çünkü risaletin tebliğ
ettiği hakaık-ı imaniyyeyi (iman hakikatlerini) vela-
yet; bir nevi sûhud-u kalbi (kalp şahitliği) ve zevk-i içerik ve ortaya çıkan sonuçlar hususunda bariz
ruhani (ruh zevki) ile aynelyakin derecesinde görür, farkların olduğu görülecektir.
tasdik eder. Şeriat ders verdiği ahkamın hakaikını
Tasavvufla en fazla özdeşleştirilen zühd kavra-
(hakikatler), tarikat; zevkiyle, keşfiyle ve ondan is-
mını incelemek yerinde olacaktır. Örnek olarak
tifadesiyle ve istifazesiyle o ahkamı şeriatın hak ol-
da tüm mutasavvıflar tarafından kabul gören
duğuna ve haktan geldiğine bir burhan-ı bahirdir."  22
'İhya-ı Ulumiddin' kitabını alalım. Gazali rahimehul-
Said-i Nursi tasavvufu akide ve amele hizmet lah kitabın 4. Bölümü olan 'Münciyet/ Kurtarıcılar'
eden bir müessese olarak görmüştür. Velayet/ bölümünde 'Kitabu'l-Fakr-ı ve'l-Zuhd' başlığı al-
Allah dostluğu iman hakikatlerinin daha iyi ve tında konuyu inceler.
yakin derecesinde anlaşılmasına yardımcı olur. '…Zühd: 'Kişinin daha az hayırlı olandan yüz
Tasavvufun ameli boyutu olan tarikat ise şeriat çevirip, daha hayırlı olana yönelmesidir'… Öyley-
hükümlerini ondan zevk/lezzet/tat alınarak yap- se dünyayı ahiret karşılığında satan (yani ahireti
tırdığından, keşifle ondaki hikmet ve sırları açığa dünyaya tercih eden) dünyada zahid olmuştur…'
çıkardığından onun hak oluşuna delalet eden bir
yardımcı olmuş olur. Asıl kaynağa başvurulduğunda daha geniş
açıklamaların bulunacağı zühdün genel tanımı
Bu yaklaşımlar tasavvufu destekleyenler tara- budur. Ahirete rağbet edip, dünya nimetlerine
fından sergilenen genel yaklaşımlardır. Tasav- önem vermemek. Hiç kimsenin itiraz etmeyeceği
vufu, İslam'ın daha iyi yaşanması için bir vesile bu tanıma delil olarak şunları zikreder;
görme eğilimidir de diyebiliriz.
"Kârûn, ziyneti ve görkemi içerisinde kavminin
Tasavvufun sonradan ortaya çıktığını kabul karşısına çıktı. Dünya hayatını arzu edenler, 'Keşke
edenler arasında, onu İslam'ın bazı değerleriyle Kârûn'a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz)
olsaydı. Şüphesiz o büyük bir servet sahibidir' de-
özdeşleştirmek isteyenler de vardır. Genellik ifa-
diler. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, 'Yazıklar
de eden bazı kavramların yanısıra tasavvuf=zühd,
olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah'ın
tasavvuf=ihsan, tasavvuf=marifetullah, vereceği mükâfat daha hayırlıdır. Ona da ancak sab-
tasavvuf=muhabbetullah tarzında yaklaşımlar redenler kavuşturulur' dediler."  23
vardır.
Bu ayetlerde insanlar iki kısımdır:
Önce tasavvufla özdeşleştirilen İslami kav-
ramların Kur'an ve Sünnetten delilini zikreder- Dünyayı ve süsünü önemseyip neredeyse
ler. Sonra sonuç olarak; 'Senin zühd dediğine biz Karun'la beraber helak olacak olanlar
tasavvuf diyoruz, senin zikir dediğine biz tarikat
adabı vs. diyoruz', derler. Allah'ın subhanehu ve teala vereceği ahiret mükâfatını
önemseyen ilim sahipleri.
Tasavvufun İslam'dan dayanak olarak meşru-
laştığı kavramlarla, tasavvuf arasında karşılaştır- "Onlardan bazı kesimlere kendilerini sınamak için
ma yapıldığında bazı benzerliklerin olduğu lakin dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gö-
Zilkâde
1436
22. Mektubat, 29. Mektup 9. kısım 3. telvih 23. 28/Kasas, 79-80

Eyül’15 • SAYI: 41

11
zünü dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha layışın genişlik dini olan, fıtrata uygunluğuyla
kalıcıdır."  24 muharref dinlerden sayılan hanifliğe uymadığını
belirtmiştir. Bu konuya dair Allah Rasûlü sallallahu
"Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını aleyhi ve sellem döneminde yaşanan hadiseleri yazı-
artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da larda yeterince zikrettik.
istediğinden veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı
yoktur."  25 Tasavvufun, delillendirirken Kur'an ve Sünnete
dayandırdığı zühd, pratik hayatlarında Kur'an ve
Bu yöndeki açıklamaları okuyan her Müslü- Sünnetin uygulamalarıyla tamamen zıtlaşmakta,
man ikna olacak ve 'Burada anlatılanlar, vahye Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem 'Benim sünne-
dayalı ve Peygamber'in hayatında pratikleştirdiği timden yüz çeviren benden değildir' dediği evliliği,
şeylerdir' diyecektir. 'Şayet tasavvuf buysa bu vah- yemeği ve uykuyu terk etmeye dönüşmektedir.
yin ta kendisidir' kanaati hâsıl olacaktır. Aslı ve kavramı İslam'dan alınan zühd, tasavvuf
Ancak Kitap ve Sünnette ifadesini bulan züh- erbabının bireysel ictihadları veya başka dinler-
dün Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabe- den etkilenmesiyle Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem
nin hayatına yansımasıyla, tasavvuf erbabının yasakladığı bir hâl almaktadır.
hayatına yansıması aynı olmamıştır. Sorun
Gazali aynı bölümde 5. Mühim Nokta 26
da burada yatmaktadır. Ben Müslüma-
konusunda şunları söyler;
nım diyen herkes, dini Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabenin bizden
'Bazıları nikahın aslında ve çoklu-
daha iyi anladığı hususunda ittifak ğunda zühd olmaz, derler. Sehl bin
vahyin rehberliğinde

eder. Yine ilk neslin dünyada en Abdullah bu görüşü seçmiş-


zahid insanlar olduğu ve ahi- tir. 'Zahidlerin efendisi olan
ret yurdu merkezli yaşandı- Kitap ve sün- Peygamber'e kadınlar sevdiril-
nette ifadesini bulan
ğında da hemfikirdir. mişken nasıl onlarda zühd
zühdün Allah Rasûlü sal-
lallahu aleyhi ve sellem ve sa- edelim' der. Bu konuda
Örneğin; Allah habenin hayatına yansımasıyla, Süfyan bin Uyeyne'ye
Rasûlü'nün sallallahu aley- tasavvuf erbabının hayatına muvafakat etmiştir…
hi ve sellem zahidlerin imamı yansıması aynı olmamıştır. Doğru olan Ebu Süleyman
olması onun evlenmesine, Sorun da burada ed-Darani'nin söylediğidir:
çoluk çocuğa karışmasına, yatmaktadır. 'Seni Allah'tan alıkoyan mal, eş,
alışveriş yapmasına, insanla- evlat bunların hepsi senin için
uğursuzdur.' Kadın da bazen in-
rın içinde yaşamasına, onların
sanı Allah'tan alıkoyabilir…'
mübah eğlencelerine katılmasına,
bayram günlerinde hanımlarıyla
Gazali, tasavvuf ehlinden iki görüş
beraber insanların oyunlarını izle-
nakleder. Kendisi tafsilatı zikreder. Ka-
mesine, şaka yapıp gülmesine, sahabe
dın insanı Allah'tan alıkoyacaksa nikahın
cahiliyye anılarını anlatırken onları dinleyip
terkinin, alıkoymayacaksa nikahın efdal ol-
tebessüm etmesine, torunlarına olan sevgisin-
duğunu söyler.
den hutbeden inip onlarla oynamasına, misafir
kabul edip, başkalarına misafir olmasına, hanım- Oysa evlenmeyi terk etmeyi isteyen üç saha-
larıyla kavga etmesine, onlara bir müddet küsüp biden biri olan, hadım olmak için izin isteyen
barışmasına, yerine göre ashabına kızmasına vs. Osman b. Maz'un gibi sahabeleri buna sevk eden
engel olmamıştır. de bu düşünceydi. Onlar kadınlarla evli olmanın
kendilerini Allah'a hakkıyla kulluk yapmaktan
Bilakis ashabından bazıları zühd/ahiret hayatı
alıkoyduğuna, hayırlı amellerden meşgul etti-
Allah'la subhanehu ve teala beraberlik gibi kavramları
ğine inandıkları için bu talepte bulundular. Al-
bu durumlara aykırı kabul edip, dünyadan el etek
lah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem; 'Madem kadın sizi
çekmeye karar verince onları uyarmış ve bu an-
kulluktan alıkoyar, müsaade sizindir' demedi.

24. 20/Taha, 131


25. 42/Şura, 20 26. Nikahta Zühd

12
Bilakis bir sahabeye bu talebin yasaklanan ruh-
banlık olduğunu, bir diğerine bunun sünnetten
yüz çevirmek olduğunu beyan etti. Bu mantık
ve gerekçe Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem de-
ğil, Hristiyan rahiplerinin muharref dinlerinden
kaynaklı problemli mantıklarıdır.
Aynı bölümde Cüneyd-i Bağdadi'den ikrar ede-
rek şunu aktarır;
'Yeni başlayan bir mürid için, kalbini üç şeyle meş-
gul etmemesini tercih ederim: hadis talebi (öğrenme),
çalışma ve evlilik.'

Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem pak sünne-


tine bakanlar ne yeni başlayanlar ne eskiler ne
de cennetle müjdelenenler için böyle tavsiye ve
tercihlerin olduğunu görecektir. Şimdi, akıl sahibi biri; fakirlikten Allah'a sığı-
nan, dilencinin kıyamet günü yüzlerinin ateşten
Benzeri bir durumu 'açlık' için de görebiliyoruz. kavrulacağını ve zillet içinde dirileceklerini ha-
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem az yerdi, doymazdı, ber veren, ashabını ayakkabı bağının kopması,
'Kişinin sırtını doğrultacak lokmalar yeterlidir' derdi, ellerindeki sopanın düşmesi durumunda dahi
bu yapılamazsa midenin üçte biri kadar yemesi- kimseden istememek sadece Allah'tan isteme ve
ni tavsiye ederdi. Bunların hepsi haktır, şeriata, kendi işini kendi görme üzerine terbiye eden bir
tıbba ve akla uygun olan da budur. Nebi ile bunların zühdünün aynı şey olduğunu
Ancak tasavvuf yiyecekte zühd bahsine bu de- söyleyebilir mi?
lilleri dayanak kılarken, pratik uygulamasında
Evet, az yemek ve yemeği önemsememek
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem yasaklarına
Nebi'nin ashabını terbiye ettiği şeylerdendir.
muhatap olmaktadır.
Ancak zühd adı altında yapılan bu davranışların
'En üst mertebe: Üç gün ve üstünde aç kalmasıdır. İslam'la hiçbir ilgisi yoktur.
Bazı müridler riyazetin yemeğin miktarıyla değil,
vaktiyle alakalı olduğuna inanır. Bazısı otuz gün, Yazı silsilemizin ilerleyen bölümlerinde 'Tağuti
kırk gün yemeği erteledi. Sayıları çok olan alim kırk Düzenler ve Tasavvuf' başlığı altında bir bölüm
güne kadar yemeden durdular… Hikâye edilir ki işleyeceğiz. Orada tağutların tasavvufta var olan
bu taifenin ehlinden olan birileri bir rahibe uğrar. zühd ve fakirlik edebiyatıyla Müslümanları nasıl
Onunla konuşur, İslam olup üzerinde olduğu aldan- geri bıraktığı, Firavun mesleği olan 'insanları zayıf
mışlıktan kurtulmasını ister. Rahip, İsa aleyhisselam kırk bırakma' mesleğini icra ederken sihirbaza ihtiyaç
gün boyunca yemezdi, bu bir mucizedir ya Nebi ya duymadan bunu din adına nasıl icra ettiklerini
da Sıddıklar bunu yapabilir'der. Sofi ona der: 'Şayet ele alacağız.
ben elli gün yemeden durursam İslam'ı kabul edip,
üzerinde olduğunun batıl olduğunu kabul edecek Tasavvufun kendine dayanak olarak kabul et-
misin?' Elli gün boyunca yemez, bu süreyi arttırır ve tiği diğer tüm kavramlar için de benzer şeyler
altmış güne tamamlar. Bu durum rahibin İslam'ına söylemek mümkündür. İsim ve delil itibariyle
vesile olur.'  27 İslam'dan olan birçok şey tasavvuftaki uygulama
Yazımızın geçen bölümlerinde zikrettiğimiz biçimiyle gayr-i İslami bir kisveye bürünüp, çoğu
bazı rivayetler hatırlanacak olursa; Tasavvufun zaman şeriat esaslarıyla çatışan bir hâl almıştır.
önemli kitapları, şeyhlerin günlerce aç kaldığını, Yazımızda bozulmuş tasavvufa genelde ameli
kapılardan dilenip yiyeceklerini karşıladıklarını, yönden örnekler verdik. İlerleyen yazılarımızda
insanların içine çıplak olarak çıktıklarını bildir- özellikle tasavvufun Allah, Kitap, Rasûl, Şeyh ta-
mişlerdir. Bu çirkin sıfatları keramet ve övgü savvurlarını incelediğimizde İslam'ın bu kavram-
makamında zikretmişlerdir. ları ele alışıyla tasavvufun ele alışının tamamen Zilkâde
farklı olduğuna şahitlik edeceğiz. 1436
27. İhya-ı Ulumiddin 776

Eyül’15 • SAYI: 41

13
İslam'ın bilgi kaynağı olan vahye 29 aykırı bil-
gileri keşf, ilham veya manevi bir seyr-u sülükte
elde etme safsatasıyla İslam'a sokanlardır eleş-
tirdiklerimiz.

Yazılan eserlerin vahye arz edilip eleştirilme-


sinin önüne geçmek için; rüyada Peygamber'e
kitap yazma emri verdirip 'Bu kitabı ben yazma-
dım, bana yazdırıldı' safsatasına bizi inandırmaya
çalışanlardır.

İslam'ın kutsal kabul ettiği mekanların hürme-


tini çiğnemek adına, kabirlerin, türbelerin hac
gibi ziyarete açılması ve kutsallık atfedilmesinedir
eleştirilerimiz.
Sonuç;
İbni Teymiyye ve İbnu'l Cevzi gibi alimler, Şeyhlerin gece yatakta kaç defa döndüğünü,
tasavvufun bir zühd ve toplumdaki dünyevileş- kalpten geçen en ince düşünceleri bilebileceğini
meye tepki olarak ortaya çıktığını ifade ederler. iddia edip, ikinci El-Alim, El-Habir ve El-Latif
İslam'ın ahlak öğretilerini önceleyen ve toplumu olan ilahların ümmete tayin edilmesinedir.
buna davet eden hareketin içinde selefin büyük
Sürekli tasavvuf hakkında konuşan Müslü-
imamları da yer almıştır. Lakin zamanla ehil ol-
manları çarpan şeyhlerin bir defa olsun dünyada
mayan insanların bu yola girmesi, zındıkların
inim inim inleyen mazlumlar için Amerikan, Rus,
İslam'a zarar vermek adına tasavvufu kullanması
İsrail keferelerini çarpmaması, bütün olağanüs-
ve ilk neslin zıddına sonrakilerin şer'i ilimleri terk
tü güçlerini (!) İslam ve Müslümanlar aleyhine
etmesiyle tasavvuf bozulmaya başlamıştır. Özel-
kullanmalarınadır.
likle felsefeyle iştigal edenlerin tasavvufa girmesi
ve tasavvuf ile felsefeyi 28 karıştırması bu bozul- Evet, bizim itirazımız bunadır ve olmaya da
manın itikadi bir hâl almasına neden olmuştur. devam edecektir.
Bizlerin eleştirdiği bir müessese olarak tasavvuf Halis Bayancuk (Ebu Hanzala)
ya da tasavvufun öncü şahsiyetleri değildir. Küfür
milletlerinin itikadi ve ameli sapkınlıklarını ta- 4 nolu L Tipi C.İ.K
savvuf adı altında İslam'a sokmaya çalışanlardır.
Silivri/İSTANBUL
İslam ümmetini tekke ve zaviyelere, evliliği ve
dünya malını terk etmeye, cihadı nefis cihadı-
na indirgemeye davet eden ve Allah Rasûlü'nün
sallallahu aleyhi ve sellem yasakladığı ruhbanlığı tekrar
diriltmek isteyenlerdir.
Zikir adı altında, özel vakitlerde, İslami olma-
yan lafızlarla, belli nefes ve konsantre hareketlerle
meditasyon ve yogayı Allah'ı zikir diye ihya et-
meye çalışanlardır.
Vahdet-i vücud adı altında Allah'a sövmeyi,
hakaret etmeyi, onu mahluka kıyaslayıp en deni
mahlukata benzetmenin önünü açanlardır. Şeriat
mahkemelerinin mübarek kılıçlarından kaçmak
için sekr, şatahat gibi İslam'a yabancı kavramlarla
zındıklığı meşrulaştıranlardır.

28. Vahdet-i vücud 29. Kur'an/Sünnet

14
Başyazı

İç ve Dış
Operasyonların
Değerlendirilmesi
Seçim sizindir... Bu uyarıya Allah'ın değişmez sünnetine
muhatap olmadan nasuh bir tevbe ile dönebilirsiniz. Sürekli
sizleri müjdeleyen Ortadoğu ve mazlumlarını bombalamak
için üslerinizi Batı'ya açmanızı dahi çok hayırlı bir amel gibi
gösteren dalkavukları da dinleyebilirsiniz. Seçiminizin sonucunu
bekleyin ve gözetleyin. Biz de sizler gibi beklemekteyiz.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

A llah'a subhanehu ve teala hamd eder, O'nu tes-


pih eder, O'na kulluk ederiz. Salât ve selam
O'nun seçtiği son Rasûl'e sallallahu aleyhi ve sellem, aile-
bir algı operasyonu yapıldığını ve yapılan açıkla-
malar ve sipariş yazıların durumu izahtan ziya-
de, durumun örtbas edilmesine yönelik olduğu
sine ve ashabının üzerine olsun. kanaatindeyiz. Bu kanaattin bizde oluşmasına
sebebiyet veren etkenler var elbette.
Yoğun gündemi olan bir ayı geride bırak-
tık. Ülke içinde peş peşe yapılan operasyonlar, Müslümanlara 'IŞİD' veya 'DEAŞ' adı altında
PKK'nin başta doğu ve güneydoğu illerinde ol- operasyonlar yapılıyor. Gözaltıların yaşandığı
mak üzere ülke genelinde düzenlediği eylemler, dört gün boyunca gerek hükümete yakın medya,
TC'nin Suriye'de İslam Devleti'ne, Irak'ta PKK'ye gerekse de muhalif basın Hocamız (Halis Bayan-
yönelik başlattığı hava saldırıları... cuk/Ebu Hanzala) için 'IŞİD'in Türkiye lideri yaka-
landı!' şeklinde haber yapıyor. Ahmet Davutoğlu
Ülke içinde yapılan operasyonlarda başta cami-
yaptığı açıklamada ülke içinde ve dışında yapılan
amız olmak üzere, farklı illerde birçok İslami ya-
operasyonun DEAŞ operasyonu olduğunu ve İs-
pıya operasyon yapıldı. Operasyonlar sonucunda
lam Devleti'nin tehlike olmaktan çıkana dek bu
birçok müslüman tutuklandı. Ülkeyi yönetenler
operasyonların süreceğini belirtiyor. Kardeşle-
ve hakikatleri basit ücretler karşılığında gizleme-
rimiz gözaltına alındığında Emniyet, savcılık ve
ye adanmış medya kalemşörleri bu operasyon-
mahkeme sorgularında 'El-Kaide' terör örgütü
larla ilgili açıklamalar yapıyor, yazılar yazılıyor,
adına faaliyet göstermek suçundan şüpheli ol-
yorum ve değerlendirmelerde bulunuyorlar.
dukları söyleniyor. Ve tüm tutanaklarda da bu
Bu operasyonların direkt muhatapları olarak şekilde geçiyor. Zilkâde
1436
bizler yapılanlar ile söylenenlerin uyuşmadığını,

Eyül’15 • SAYI: 41

15
başyazı

16
Sorgunun içeriğine gelince, çok daha ilginç detaylar çıkıyor ortaya. Soruların içinde 'El-Kaide faa-
liyetleri' ile ilgili tek bir soru ve tek bir delil yok. Soruların tamamına yakını Hocamız'ın (Ramazan)
Bayram Hutbesi'ne dair. Örnek olması açısından Ebu Hanzala Hoca'ya sorulan soruları buraya alalım.

Zilkâde
1436

Eyül’15 • SAYI: 41

17
başyazı

18
Zilkâde
1436

Eyül’15 • SAYI: 41

19
başyazı

20
Zilkâde
1436

Eyül’15 • SAYI: 41

21
Bu durum akıl sahibi her müslümanı işkillen- Savaşta en büyük hüsran; kişinin değişen şart-
dirmekte ve operasyonlara dair açıklamaların larda ahlakını ve ilkelerini çiğnemesidir. Daha
arasında bariz farklar hatta yalanlar olduğunu tehlikeli olanıysa yok etmek için yola çıktığı
göstermektedir. düşmana benzemesidir. Allah subhanehu ve teala
kendi yolunda savaşan müminleri sürekli bu
Acaba tüm muhalif örgüt ve cemaatlere ayar tehlikeye karşı uyarır. "...Allah yolunda savaşın,
vermeye kalkışan yöneticiler, El-Kaide ve İslam haddi aşmayın!..."  1 buyurur. Müşriklerle savaşın
Devleti'nin itikad ve menhec olarak iki ayrı örgüt illeti, onların Allah'a ve kullara karşı haddi aş-
olduklarını bilmiyorlar mı? Hatta iki ayrı örgüt malarıdır. Müslüman haddi aştığında; savaştığı
olmakla kalmayıp, sahada bilfiil çatıştıklarından düşmanla arasında fark kalmayacak ve düşmana
haberdar değiller mi? Şayet biliyorsa -ki çok iyi karşı verilen mücadele anlamsızlaşacaktır. Bizler
biliyorlar- yalan söylemelerindeki sebep nedir? paralelci polislerden, FETÖ örgütünden çok ezi-
Hak ve hakikat adına iş tutan, yaptığından vicda- yetler gördük. Gözümüzün içine bakarak; 'Sizin
nı rahat olan bir insan yalan söyleme ve hakikat- El-Kaide olmadığınızı biliyoruz ama sizi mecbur
leri çarptırma gereği duyar mı? Yok bilmiyorsa, bu isimle tutuklayacağız' dediklerine şahit olduk.
henüz tanımadığı örgütlere müdahale etmeye Batılılar dahi onların yaptığı operasyonlarda
kalkarak ne yapmaya çalışıyorlar? alınanların El-Kaide olmadıklarını üstleri-
Ya da devleti yönetenlerle, onlar adı- ne rapor ettiler.
na bu operasyonları yapanlar ayrı
'Wikileaks belgelerinde ABD'nin
dünyalarda mı yaşamaktadırlar?
Ankara Büyükelçiliğinden 27
Şayet bu söylenenler bilinçli bir
Ocak 2010 tarihinde 'Gizli'
algı şekillendirmeye yönelik
Allah'ın subhanehu ve teala ibareli gönderilen kriptoda o
değilse kolluk ve yargı erki-
zalimler hakkında sünneti günlerde polisin yürüttüğü
nizin beceriksizliğini mi
başyazı

değişmez. Zalimi, bir başka zalimin El Kaide operasyonlarıyla


anlamalıyız? Devletin, ayaklarının altında ezerek, ezdiği ilgili bilgi geçiliyor. Döne-
hangi ad altında operasyon mazlumların intikamını alır. min Ankara Büyükelçisi Ja-
başlattığını bilmeyecek kadar
mes Jeffrey yazdığı bilgi notun-
beceriksiz görevlilere mi ülke
da Türk polisinden aldığı bilgiyi
ve adalet emanet edilmiştir? paylaşıyor. Polis ve diğer güvenlik
Yapılan operasyonların demokra- teşkilatlarının tutuklanan kişilerin
El-Kaide ile irtibatlı ve iltisaklı olmadık-
si ve özgürlükleri teminat altına almak
larını bildiklerini, tutuklamalardaki El-Kaide
adına bunu tehdit eden örgütlere yönelik
tabirinin, örgütle irtibatlı olup olmadıklarına
olduğunu söylüyorsunuz. Tutukladığınız in- bakılmaksızın İslami radikallerin yakalanmasın-
sanlara sorduğunuz soruların dahi demokrasi da hem polis hem de basın tarafından kullanıldı-
ve fikir hürriyetine taban tabana zıt olduğunu ğını belirtmekte. Büyükelçi Jeffrey tutuklamaların
bilmeyecek kadar cahil olduğunuz bir sistem için önleyici amaçlı olduğu değerlendirmesinde bulun-
mi mücadele ediyorsunuz? Yoksa siz de Mekkeli makta.
müşrikler gibi kulluk ettiğiniz, uğruna mücadele
verdiğiniz ve operasyonlar yaptığınız helvadan O Kripto'nun tam tercümesi:
put demokrasinizi acıkınca yiyenlerden misiniz?
1- Basın'da belirtilenin aksine, Polis'teki irti-
Bir savaşta en büyük zafer; kişinin ilkelerinden batlarımız soruşturma kapsamında tutuklanan
taviz vermeden, inandığı esaslara bağlı kalarak yerel İslami radikallerin Türkiye'deki Amerikan
mücadeleye devam etmesidir. Bundan olsa gerek çıkarlarına saldırı plan veya niyetleri olmadığını
Allah subhanehu ve teala Uhdud ashabını anlatırken söylediler. Polis, 15 Ocak'ta Ankara'da 13 kişinin
gözaltına alındığı operasyonla başlayarak ülke
onların büyük bir kurtuluş/başarı elde ettiğini
çapında gerçekleştirdiği farklı operasyonlarda 130
söylüyor. Oysa istisnasız hepsi kendileri için ka-
kişiyi gözaltına aldı. Hem polis hem de sansasyon
zılan kuyularda yanarak şehid edilmişlerdi. Onlar peşindeki medya, tutuklananları El-Kaide üyeleri
El-Aziz ve El-Hamid olan Allah'a imanlarını mu- olarak lanse ettiler. Türk Polisi ve diğer güvenlik
hafaza edip bunun üzerine can verdiklerinden, teşkilatları ile yaptığımız irtibatlardan edindiğimiz
sebatları zafer ve başarı olarak isimlendirilmiştir.
1. 2/Bakara, 190

22
kanaat, tutuklanan kişilerin El-Kaide ile irtibatları-
nın bulunduğuna inanılmadığını yönünde. Bilakis
tutuklamalardaki El-Kaide tabirinin, örgütle orga-
nik bir bağı olup olmadığına bakılmaksızın İslami
radikallerin tümünün yakalanmasında hem Polis
hem de Basın tarafından kullanılmakta.
2- Gözaltılar bize önleyici amaçlı tedbirler gibi
gelmekte. Türk Polisinin amacı, gelişmeye başla-
yan hücreleri akamete uğratmak ve üyelerine faa-
liyetlerinin izlendiğini hatırlatmak gibi görünüyor.
Şüphelilerin çoğunun suçlarını ispat edilmesi zor
olduğunu anlıyoruz. Çoğu şüphelinin serbest bıra-
kıldığını, halen gözaltında olanların ise resmi olarak AKP, geldiği günden bu yana Türkiye'deki İs-
suçlanacağına inanıyoruz. lami kesimler için ciddi tehlike ve fitne unsuru
3- Türk Polisi ve diğer Güvenlik teşkilatlarıyla olmuştur. Erbakan'ın üzerinde olduğu çizgiyi şirk
irtibatımızı sürdüreceğiz ve Türk makamlarından ve küfür, nifak ve Nebevi metottan sapma olarak
tutuklanan kişilerin faaliyet ve amaçları hakkında görenler, Erdoğan'la beraber seçimlere katılmış,
nihai değerlendirmelerini öğrenmeye çalışacağız. küfür kabul ettikleri ameli kendileri işlemiştir.
Tutuklanan şahısları ABD Vizesi verilmeyecekler Erbakan döneminde particiliği savunanların
listesine eklenmesi ve diğer münasip takip listelerine iddalarını şeytani şüphe olarak görüp, bunlara
yerleştirmesi için incelemekteyiz.'  2 muhkem naslar ışığında cevap verenler; Erdoğan
döneminde aynı iddiaları delil diye tevhid ehline
Şimdi görüyoruz ki, onlarla mücadele eden sunmuşlardır. Elbette din değişmez. Muhkem
AKP bu mücadelesini kaybetmiştir. Çünkü onlara naslar muhkemliğini yitirmez. Zamanın geçmesi
benzemiş ve onların yöntemlerini muhaliflerine şüpheyi şüphe olmaktan kurtarıp delil seviyesine
uygulamaya başlamıştır. Allah'ın subhanehu ve teala çıkarmaz. Değişen kalplerdir. Kalpler Allah'ın
zalimler hakkında sünneti değişmez. Zalimi, bir elindedir ve O, dilediği kalbi istikamet üzere kı-
başka zalimin ayaklarının altında ezerek, ezdiği lan, dilediğini eğriltip saptırandır. Bundan dolayı
mazlumların intikamını alır. Bugün paralel polis Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem en fazla yaptığı dua;
ve yargı mensupları kendilerine muhalif gördük- "Ey kalpleri evirip çeviren, kalbimi dinin üzere sabit
leri insanlara ne yapmışlarsa aynısını yaşıyorlar. kıl!"  4 olmuştur.
Terör örgütü kabul edildiler, başka ülkeler adına
ajanlık ve vatan hainliğiyle suçlandılar, hapsedil-Sürekli bir 'Üst akıl' ve 'Kirli el' den söz eden
diler, dertlerini anlatmaya çalıştılar ancak tümyöneticiler bir hakikatin farkında değillerdir.
kesimleri küstürdüklerinden onları dinleyen Üst aklı ve kirli eli bilmek onun şerrinden emin
kimseyi bulamadılar. Görüyoruz ki AKP hükü- kılmaz insanı. Bazen şerden en fazla sakındıran,
meti aynı yolda emin adımlarla ilerlemektedir. ona en fazla düşen olabilir. AKP eliyle dönüşen
"Sen Allah'ın sünnetinde bir değişiklik ve dönüşme
ve sisteme entegre olan İslami yapı sayısı göz
bulamazsın"  3 der Rabbimiz. Allah'ın sünneti ge-
önüne alındığında, 2000 sonrası İslam coğraf-
lip çatmadan bu zulüm ahlakına son vermeleri yasına direkt müdahalede bulunan üst akla ki-
kendileri için hayırlı olacaktır. min hizmet ettiği daha iyi anlaşılacaktır. Bunun
kasıtlı olduğunu iddia etmiyoruz. Ancak sonuca
Kanaatimizce AKP yaşanan son olayları ba-
bakıldığında bu yolun neticesinin dünya müslü-
hane ederek tasavvufi, gelenekçi ve demokrat
muhafazakar gömleğini giymeyen, AKP'nin şe'ri manlarının din algısını belirlemeyi hedefleyen
hükmünü açıkça beyan eden, içinde bulundukları batının ekmeğine yağ sürdüğünü görüyoruz.
durumu Kur'an ve Sünnet nasları ışığında insan-
lara gösteren tevhid ve sünnet ehli müslümanları İslam alemi son üç asırdır batının küfür işgaliy-
hedef hâline getirmiştir. Oluşmuş bir kamuoyu le karşı karşıyadır. Batı hayranları, onların okul-
desteğine güvenerek kendince tasfiyelere baş- larında eğitilmiş, onların kavramlarıyla dünyayı
lamıştır. anlayıp yorumlayan birer uşak olmuş ve bizleri
her anlamda sömürmüşlerdir. 11 Eylül ile beraber
Zilkâde
2. https://wikileaks.org/plusd/cables/10ANKARA133_a.html 1436
3. 33/Ahzâb, 62 4. Tirmizî

Eyül’15 • SAYI: 41

23
bu işgalin stratejisi yeniden belirlenmiş ve fiili olarak işleyen İslami yapılar, Demokrasinin mu-
işgal dönemi başlamıştır. hafazakar olanını, Laikliğin dine karışmayanını,
Batının gelişmişliğini savunmaya başlamışlar-
Bush bu yeni dönemi 'Haçlı Seferi' olarak isim- dır. Daha acı olanıysa Afganistan, Çeçenistan,
lendirdi. Kendi döneminde 'Üst aklı' temsil eden Bosna'ya mücahid yollayan ve şehid sayısıyla
kişi, yeni sürecin ismini koymuş oluyordu. Bu övünen 'Cemaatler'; şimdilerde milletvekili sayısı,
süreç tarihte yaşanmış İslam-Küfür, Hak-batıl kurumlara yerleştirdikleri sistem memuru sayısı
mücadelesinden kopuk bir süreç değildir. Sanıl- ve devlet içindeki nüfuzlarıyla övünmektedirler.
dığı gibi petrol ve daha geniş coğrafyalara hük- Nereden nereye...
metme sevdası da değildir. Bu; Haç'a tapanların,
İslam dinine karşı başlattığı modern çağ savaşıdır. Burada can alıcı soru şudur; Batı TC'de hedefi-
ne ulaşmış mıdır? Evet ulaşmıştır. Hem de umdu-
11 Eylül sonrası Afganistan işgaliyle başlayan ğundan fazlasını elde etmiştir. Peki kimin eliyle?
süreç için Berlusconi: 'Batı medeniyeti İslam Hiç tereddütsüz AKP eliyle. Öyleyse sürekli 'Üst
medeniyetinden üstündür.' diyerek, bunun bir akıl' dan, faiz lobilerinden, katliamlardan söz
medeniyetin ötekine açtığı savaş olduğunu edenler ya da bizleri büyük resmi görmeye davet
ilan ediyordu. edenler, akıl vermek yerine büyük resme baksalar
İşgal fiilen belki de durum farklı olacaktır. Rablerine yönelip
NATO genarellerinden Wesley nasuh tevbeyle bu necis projenin parçası olma-
başlamıştır Clark ise meselenin bam teline yı terk edeceklerdir. Bu hakikatler kendilerine
ve askeri ope- dokunmuştu: Kimse bu işgalin hatırlatıldığında bunların farkında olduklarını
rasyonların hedefi petrol veya sınırları koruma lakin AKP'nin Batı'yı kullandığını söyleyen 'Ço-
sanıldığı gibi dikta- savaşı olduğunu sanmama- cuk ruhlu' yazar ve partizanlar vardır. AKP'nin
lıydı. Dünyada 1.5 milyar Erbakan tecrübesi sonucu bazı dersler çıkardı-
törler, petrol veya müslüman vardı ve bunlar ğını ve Batı ile çatışmadan Erbakan'ın projesini
kültür hırsızlığı de- başsızdı, temsilcileri yoktu. hayata geçirmek istediklerini söylerler. Ancak
ğildir. Müslümanla- Bu 1.5 milyarın dini na- netice öyle demiyor. Clark'ın işgal hedefi olarak
rın dinlerini olduğu sıl anlayıp yorumladığı ortaya koyduğu şey, AKP'nin eliyle gerçekleşiyor.
önemliydi Batı için. Bunlar Bunların hâli, şeytanı kullandığını zanneden ço-
gibi anlamalarına dünyada Batı'nın tesis ettiği cukların durumuna benziyor.
engel olup, Batının istikrar ve barışı(!) sağlam-
istediği şekilde laştırıp destekleyecekleri gibi, Hocanın biri yolda giderken birbirine çok ağır
dinlerini anlama- bu yeni düzeni yıkıp kaos ve küfürler savuran iki genç görür. Kavgada dahi
istikrarsızlığa da sebep olabilir- ağza alınmayacak küfürleri birbirlerine gülerek
larını sağla-
di. Öyleyse Batı 'Müslümanların söylüyorlardır. Hoca bu duruma şaşırır ve genç-
maktır. dinlerini nasıl anlamaları gerektiğine' lere yaklaşıp bu tuhaf durumu sorar. Aldığı cevap
müdahale etmeli ve onlara din yorumu gerçekten ilginçtir: 'Biz aramızda anlaştık, küfür
benimsetmeliydi. Bu din yorumu, Batı ile ederken şeytanı kast ediyoruz. Böylece o bize küf-
çatışmayan, Batı'nın değerlerini kabul eden rettirdiğini sanıp seviniyor ama hakikatte biz ona
bir İslam'dır. küfrediyoruz', derler.

İşgal fiilen başlamıştır ve askeri operasyonların Bu yolun batıl olduğuna iman eden, iyi niyet ve
hedefi sanıldığı gibi diktatörler, petrol veya kültür hayır temennilerinin küfrü ve şirki meşrulaştır-
hırsızlığı değildir. Müslümanların dinlerini oldu- madığını savunan tevhid ehli, bu yoldan ve eh-
ğu gibi anlamalarına engel olup, Batının istediği linden uzak durdular. Yeni sapmaların olmaması,
şekilde dinlerini anlamalarını sağlamaktır. kandırılmış kitleleri uyarmak ve kendi çizgilerini
teminat altına almak için bazı hakikatleri apaçık
Batının açıkça ifade etiği bu hedefi göz önünde bir şeklide haykırdılar.
bulundurarak Türkiye'deki İslami yapıların on yıl
içinde geçirdikleri dönüşümü yakından izleyen Seçim döneminde tüm Türkiye'yi kapsayan
biri, bu projenin en rahat ve etkili olarak Türkiye bir çalışma başlattılar. 'Oy kullanma, Yaratıcına
Cumhuriyeti'nde tuttuğunu görecektir. Demok- Şirk Koşma' sloganıyla tevhidi gündemleştirme
rasi, Laiklik ve Batı düşmanlığını itikad esasları çabası içerisine girdiler. İnançlarını ve demokrat

24
müşriklerden beraatlerini siyasi bir hutbe ile ilan
ettiler.

Bu çalışmalar üzerine başlatılan soruşturma


neticelenmeden operasyona maruz kaldılar. IŞİD
diye alınıp El-Kaide diye tutuklandılar. Soru-
lan sorularla anlaşıldı ki bu çalışmalar birilerini
fena hâlde rahatsız etmiş, canlarını sıkmış. Me-
selenin ne İslam Devleti'yle ne de El-Kaide ile
alakası yokmuş. Kendilerine yöneltilen sorulara
ve iddialara verilen cevaplara söyleyecek sözü
olmayanlar da AKP'ye fetva vermişler. 'Bunların
fikirleri Osmanlı'yı yıktı, bunlara fırsat verilmeme- Bizleri bu sebeple hapsettiklerini itiraf ediyor-
li' demişler. Fetvayı da alınca AKP, vicdanlar da lar. Lakin tutanaklara El-Kaide yazıyorlardı. Öyle
rahatlamış ve harekete geçilmiş. ki 2014 Van dosyasında dokuz ayrı mahkemede
henüz iddianame yazılmadan üç ayrı örgüt olduk.
Acaba o 'Hoca'lara(!) dememişler mi; 'Sizler ilim El-Kaide, IŞİD ve müstakil silahlı terör örgütü…
adamlarısınız, bu adamların da yaptığı çalışmalar
fikre dayalı çalışmalar. Alın bunları kendinizi ve ka- Peki neredeler şimdi? İnsanlara kurduklarını
muoyunu da aydınlatın. Nasıl ki kanal kanal gezip zannettikleri tuzaklar onların suç dosyası oldu ve
Paralelcilerin din algısının sapkın olduğunu beyan tutuklanmalarına neden oldu. Allah subhanehu ve teala
ettiniz, bunlar için de aynısını yapınız.' amellerini cinsi ile cezalandırdı. Siz farklı olacağı-
nı mı zannediyordunuz? Asla! Allah'ın değişmez
Fikir adamı ve ilim sahibi kişi insanları hedef
yasaları din, dil, ırk, fert ayrımı yapmaz. Zulme-
göstermez. Hakkı beyan edip, batılla mücadele
den ve insanları ezen, başka zalimin postalları
eder. Tarih, sultanlara destek olmuş, hak ehline
altında inler. Nasıl bir devrilişle devrileceğinizi
karşı olanları kışkırtmış alim ünvanlı zevatın
hep beraber göreceğiz. Bir seçim sonucundaki oy
hazin hikayeleri ile doludur. Yaşadıkları çağda
kaybı dahi sizleri bu denli etkilemişken, Allah'ın
gücün ve otoritenin yakınlarında olduklarından
azabı karşısında neyinize güvenip de bu denli
izzet ve ikram görenler, olayları tarafsız değer-
inatçı ve ısrarcı davranıyorsunuz?
lendiren sonraki nesiller tarafından delikanlılık
ve saray mollalığı yaptıkları kanaatine varılıp Sizlerin hâli ne kadar da Semud Kavmi'nin
lanetlenmişlerdir. şakilerine benziyor. Onları tevhide davet eden
Salih'e aleyhisselam kurdukları tuzak kendi sonları
Ne de çok duyarız saray mollalarından, söy- oldu. Plan yaptıktan sonra köşeye çekilip; 'Salih
leyecek sözü olmayan gücün sözüne başvurur. belasından da kurtulduk!' diyenler sabahı gör-
Başkalarının şiddet eğilimlerini eleştirirken afilli meden helak oldular. Düşünen bir kavim için
sözler söylemeyi marifet bilenlerin sözleri mi tü- Allah'ın bu ayetlerinde ibretler vardır.
kenmiştir de sistem şiddetine zurnacılık yapmaya
başlamışlardır? 'Şehirde dokuz kişilik bir çete vardı. Bunlar yeryü-
zünde bozgunculuk yapıyorlar ve ıslaha çalışmıyor-
Bu yaptığınızla Allah'ın hükümlerini size hatır- lardı. Aralarında Allah adına and içerek şöyle dedi-
latan tevhid davetçilerinden rahatsız olup onlara ler: "Mutlaka onu ve ailesini geceleyin öldüreceğiz
tuzak mı kurmuş oldunuz? Biz, Paralecilerin sırı- sonra da velisine; 'Biz onun ailesinin öldürülüşüne
tarak şöyle söylediklerini hatırlatırız: 'Biz, sizlerin şahit olmadık. Biz kesinlikle doğru söyleyenleriz',
El-Kaide olmadığınızı biliyoruz. Ama anlattığınız diyeceğiz." Onlar bir tuzak kurdular. Farkında
şeylerle bu dini aşırı ve çirkin gösteriyorsunuz. Ço- değillerken Allah da bir tuzak kurdu. Bak onların
cukları zehirleyip bizlere düşman yetiştiriyorsunuz. tuzaklarının sonucu nasıl oldu: Biz onları ve kavim-
Din büyüklerini 5 tekfir edip insanları onların engin lerini topyekün helak ettik. İşte zulümleri yüzünden
ufkundan uzaklaştırıyor, ne olduğu belli olmayan harabeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir
insanları takip etmelerini sağlıyorsunuz.' kavim için bir ibret vardır. İman edip Allah'a karşı
gelmekten sakınmakta olanları ise kurtardık.'  6
Zilkâde
1436
5. Burada tek bir kişi kastediliyor: Fethullah Gülen 6. 27/Neml, 48-53

Eyül’15 • SAYI: 41

25
Ya da sizlerin hâli Musa aleyhisselam hakkında süreçlerde sizin dostunuz, vekiliniz, kefiliniz ve
kamuoyu oluşturan Firavun'a ne kadar da ben- yardımcınız sadece ve sadece Allah'tır. Bu tağut-
ziyor... Musa'ya yapacaklarının tepki çekmemesi ların yeryüzünde böbürlenmeleri sizi aldatmasın.
için şehirlere insan gönderip Musa'ya karşı kış- O geçici bir faydalanmadır. Sonrası elim verici
kırtıyordu. bir azap ve ebedi cehennem onları beklemektedir.
"Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. Siz, peygamberlerin mesajlarına tabi olmuş ve
Dedi ki, 'Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur. insanları 'Allah'a kulluk edin, tağutlardan sakının'
Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar. Ama biz uya-
ilkesine davet eden Rabbanilersiniz. Elbette ör-
nık ve tedbirli bir topluluğuz.' "  7
nek aldıklarınızın yaşadıklarını yaşayacak, onlar
Kamuoyu oluştuğunu anlayınca da Firavun ha- gibi bela ve imtihan duraklarında soluklanacak-
rekete geçiyordu. Zannediyordu ki, müthiş planı sınız. Sabredin ve muttaki olun! Allah'ın yardımı,
başarıya ulaştı ve Musa belasından kurtulacak. sabır ve takva ehline yazılmıştır.
Oysa Allah subhanehu ve teala ona tuzak kurup onu
Sakın ama sakın yılmayın! Gevşeklik belirti-
harekete geçirmişti. Niye mi? Helak olduğunda
si göstermeyin. Peygamberlere yaren olmuş
Firavun ve ordusunun mülklerine Musa aley-
sadıklar kendilerine isabet eden o sıkıntı-
hisselam ve müminler vâris olsun diye...
larda gevşemez, zayıflık göstermez, işle-
'Biz de Firavun'un kavmini bah- rini yarım bırakmazlar. Bilakis onlar
çelerden, pınar başlarından, ser- ellerinden geleni yaparlar. İste-
vetlerden ve iyi bir konumdan medikleri bir imtihanla karşı-
çıkardık. İşte böyle yaptık ve laşınca 'Allah'ım! Günahlarımız
Şimdi sizler 'fırsat bu fırsat' diyerek sizin
onlara, İsrailoğullarını miras- ve işlerimizdeki aşırılıklarımızı
batıl bir yol üzere olduğunuzu insanlara
çı kıldık.'  8 bağışla! Ayaklarımızı sabit
başyazı

anlatan tevhid ehlini susturduğunuzu


mu zannediyorsunuz? Bizim tavsiyemizi kıl! Bize kafir topluluğa
Sonuç ne mi? bir daha düşünün. Belki sizleri harekete karşı yardım et!' derler. Bu
'Firavun ve adamları gün do-
geçiren ve sonunuzu hazırlayan Allah'tır. duruşları karşısında Rabbleri
ğarken onları takibe koyuldular. onlara hem duayı hem de ahi-
İki topluluk birbirini görünce ret sevabını/nimet/hayır verir.
Mûsâ'nın arkadaşları, "Eyvah yaka- Allah işini en güzel şekilde yapan/
landık" dediler. Mûsâ, "Hayır!, Rabbim muhsinleri sever.
şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir"
dedi. Bunun üzerine Mûsâ'ya, "Asan ile de- Yurt dışına yönelik operasyonlarınıza
nize vur" diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. gelince;
Her parçası koca bir dağ gibiydi. Ötekileri de oraya
yaklaştırdık. Mûsâ'yı ve beraberindekilerin hepsini İslam coğrafyasına yönelik Batı liderliğinde-
kurtardık. Sonra ötekileri suda boğduk. Bunda şüp- ki tüm girişimler, büyük bir projenin parçası-
hesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş dır. Amaç; İslam coğrafyasını dizayn etmek ve
değillerdi. Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak Batı ile çatışmayan, onun değerlerine saygılı bir
güç sahibidir, çok merhametlidir.'  9 din anlayışının oluşmasını sağlamaktır. Bugün
Batı'nın Suriye'de yaptığı, on sene önce Irak'ta
Şimdi sizler 'Fırsat bu fırsat' diyerek sizin batıl yaptığı ve on beş yıldan bu yana Afganistan'da
bir yol üzere olduğunuzu insanlara anlatan tev- yaptığı aynı amaca hizmet etmektir.
hid ehlini susturduğunuzu mu zannediyorsunuz?
Bizim tavsiyemizi bir daha düşünün. Belki sizleri Toplumlar da insanlar gibidir. Olay anında
harekete geçiren ve sonunuzu hazırlayan Allah'tır. olayın detaylarını konuşurlar. Zaman geçtikçe
detaylar silinir ve sadece genel durumları hatır-
Size gelince Ey Tevhid ehli! larlar. Örneğin; Osmanlı'yı işgal eden devletlerin
amacı bir değildi. Kimi Hilafet'e düşmandı, kimi
Sabredin! Sizin sabrınız Allah iledir. Bu zorlu geçmiş savaşların intikamını alıyordu, kimi ken-
dine ticari pazar arıyordu. Kimi de kendi başına
7. 26/Şuara, 53-56
kalsa asla savaşmayacağı bir toplumla savaşıyor-
8. 26/Şuara, 57-59
du. Daha önce kurduğu ittifakların kurbanı ol-
9. 26/Şuara, 60-68

26
muş ve kendini bir savaşın içerisinde bulmuştu.
O günün şartlarında bu detaylar konuşulmuş
olabilir. Ancak bugün geriye doğru baktığımızda
tek bir şey görüyoruz. İşgalciler ve destekçileri...
Bunları tek bir cümleyle ifade ediyor, lanetimizi
ve buğzumuzu hepsine yöneltiyoruz.

Dünyayı karıştıran ve örgütleri size karşı ha-


rekete geçiren bu 'Üst Akıl' acaba sizi kime karşı
harekete geçirmiştir? Mezhepçiliğini körükleyip
mezhep kavgası çıkarmak istiyorlar dediğiniz üst
akıl size Suriye'yi bombalatırken, üslerinizden
havalanıp bu toprakların insanlarını öldürürken
sizi nasıl bir ırk ve mezhep kavgasına hazırlı-
yorlar acaba? Size göre IŞİD bir Esed projesi ve
onunla gizli anlaşmalar yapıyor. İslam Devleti'ni
vururken asıl kurucusu(!) Esed ile karşı karşıya
gelmeyeceğinizin bir garantisi mi vardır? Esed
İran'ın kırmızı çizgisiyse, yarın İran'la karşı kar-
şıya gelip sakındığınız mezhep kavgasının tarafı
olmayasınız?

Müslümanların sizi Allah'ın yaklaşan azabı ile


korkutması ağırınıza gitmiş. Evet. Bizler sizleri
O'nun subhanehu ve teala çetin azabı ile korkutma-
ya devam edeceğiz. Peygamberlerin yılmadan
batılda ısrar eden kavimleri tevhide davet edip
uyardığı gibi...

Seçim sizindir... Bu uyarıya Allah'ın değişmez


sünnetine muhatap olmadan nasuh bir tevbe ile
dönebilirsiniz. Sürekli sizleri müjdeleyen, Orta-
doğu ve mazlumlarını bombalamak için üsleri-
nizi Batı'ya açmanızı dahi çok hayırlı bir amel
gibi gösteren dalkavukları da dinleyebilirsiniz.

Seçiminizin sonucunu bekleyin ve gözetleyin.


Biz de sizler gibi beklemekteyiz.

Zilkâde
1436

Eyül’15 • SAYI: 41

27
Mümine Hanımlara nasihatler
Faruk Furkan

Ancak Değerli Şeyler


Saklanır
Unutmamak gerekir ki, bir şey ancak çok değerli ve
çok kıymetli olduğunda gizlenir, saklanır, koruma
altına alınır. Değersiz, önemsiz ve kıymetsiz şeylerin
saklanmaya, gözlerden ırak tutulmaya ihtiyacı yoktur.

Allah'ın Adıyla...

D eğerli bacım, bir önceki yazımızda sana,


gerçek izzetin ancak İslam'ı hakkıyla ya-
şamakta olduğunu, İslamımızla şeref duyma-
larını daha fazla artırmayı; aksine her ne kadar
kendisine has bazı zorlukları olsa da sadece senin
şüphelerden uzak olarak daha güzel bir biçimde
mız gerektiğini ve bu uğurda sıkıntılar olsa İslam'ı yaşamanı ve neticesinde cennete girerek
da, bunlara katlanmadan cennete girmemizin ebedî mutluluk diyarında Rabbinin rızasına nail
mümkün olmadığını izah etmiş ve özellikle de olmanı istiyoruz. Evet, bizim burada yazacağımız
tesettürden kaynaklanan bazı zorluklara sab- şeyler sadece bu amacı gütmektedir. Bu nedenle
retmenin önemini vurgulamaya çalışmıştık. Bu onları eleştirel bir gözle değil, anlamaya çalışan
yazımızda ise inşâallah, gücümüz nispetinde bir idrakle oku ve içerisinden kendine dersler
tesettüre yönelik bazı önemli noktalara temas çıkarmaya çalış.
edecek ve müslüman bir hanımın kıyafet nokta-
sında nelere dikkat etmesi gerektiğini anlatma- "Acaba burada söylenen şeyler bende var mı? Bu
ya çalışacağız. anlatılana ne kadar dikkat ediyorum? Ne kadar has-
sas davranıyorum? Bunlarla amel edebiliyor mu-
Değerli mümine kardeşim, her şeyden önce yum?" gibi amele yönelik sorular sorarak, kendini
şunu bilmeni isteriz ki, burada anlatacağımız yazının muhatabı say ve sanki yazı sadece senin
şeyler müslümanların birbirlerine karşı riayet için yazılmış gibi değerlendir. O zaman görecek-
etmeleri gereken haklardan birisi olan 'nasihat- sin ki meselelerdeki incelikleri idrak etmen daha
leşme' kapsamındadır. Ve nasihatlerde asıl olan, da kolaylaşacak, onları pratik hayatta uygulanır
Kur'ân ve Sünnet'e uyduğu müddetçe kendisiyle kılman çok daha basitleşecektir. Allah şimdiden
amel edilmesi, içeriğine riayet edilmesidir. Bizler burada anlatılacak şeylerden nasipdâr kılsın ve
bu nasihatleri sana yaparken, Allah da biliyor ki seni onlarla amel etmeni senin için kolaylaştırsın.
ne seni zora sokmayı amaçlıyoruz ne de sıkıntı- (Âmîn)

28
Kadın, Tepeden Tırnağa Avrettir
Öncelikle şunu vurgulamamız ve hatırlat-
mamız gerekir ki, konumuzla alakalı Kur'ân ve
Sünnet'te yer alan nassları tahkik ettiğimizde
kadının vücudunun 'mahrem' diye tabir edilen
tüm yabancı erkekler karşısında bütünüyle avret
olduğunu söylememiz mümkündür. Bu tercihen
böyledir. Buna göre kadın, Allah ve Rasûlü'nün
nazarında tepeden tırnağa bütünüyle avrettir; eli
ve yüzü de dâhil olmak üzere vücudunun hiç-
bir yerini şeriatın yabancı kabul ettiği erkeklere
gösteremez. dı? Eğer sen Allah katında kıymetli olmasaydın
Rabbin seni sadece eşine has kılar mıydı? Böyle
Ne Kadar Değerli Olduğunun yaptığına göre demek ki kadın olarak sen, Allah
Farkında Mısın? katında gözlerden uzak tutulmayı gerektirecek
Burada birçok bacımızın gözden kaçırdığı şu kadar değerli ve kıymetlisin.
hakikati vurgulayarak söze girmek istiyoruz:
İşte bu noktayı iyi idrak ettiğinde, neden bede-
Unutmamak gerekir ki, bir şey ancak çok değerli
ninin bütünüyle avret olduğunun gerekçelerin-
ve çok kıymetli olduğunda gizlenir, saklanır, ko-
den birisini anlamış olacaksın.
ruma altına alınır. Değersiz, önemsiz ve kıymet-
siz şeylerin saklanmaya, gözlerden ırak tutulmaya Elbette ki kadının bütünüyle avret olmasının
ihtiyacı yoktur. Mesela; demir de bir madendir, mantıkî başka nedenleri de vardır. Mesela; onun
altın da... Ama demir, cadde ve sokaklarda atılı vücudunun her hangi bir yerini görmenin erkek-
dururken; altın, evlerin en derin ve en gizli yer- lerin şehvetlerini kamçılaması bu nedenlerden
lerine saklanır. biri sayılabilir. Ve yine onun sesinin dahi er-
keklerin şehevî duygularını galeyana getirmesi
Niçin?
zikredilebilir. Bunların hepsi kadının avret ol-
Çünkü çok kıymetlidir… masının aklî izahlarındandır. Ama tüm bu aklî
izahlardan öte bizim elimizde Allah Rasûlü'nün,
İşte bu gerçeği güzelce idrak ettiği zaman kadı- kadının avret olduğunu ortaya koyan sahih bir
nın Rabbinin kendisine ne kadar değer verdiğini hadisi vardır ve bu hadis bizim, kadının bütün
ve kendisinin O'nun katında ne kadar kıymetli bedeninin avret olduğunu söylememiz için ye-
olduğunu anlaması hiç de zor değildir. terli bir delildir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurur:
Ey bacım! Bu noktayı hiç düşünmüş müydün?
Ve yine hiç düşünmüş müydün Rabbinin sana "‫"املرأة عورة فإذا خرجت أسترشفها الشيطان‬
tesettürü emrederek seni yabancı erkeklerin ba-
"Kadın (bütünüyle) avrettir. O, evinden dışarı çık-
kışlarından neden uzak tutmak istediğini? tığında şeytan (onu saptırmak ve yoldan çıkarmak
için) gözünü ona diker."  1
Bu soruya biz cevap verelim: Rabbinin sana
tesettürü emrederek seni yabancı erkeklerin Bu hadisi iyi düşünmek ve üzerinde gerektiği
bakışlarından uzak tutmak istemesinin sebebi; şekilde tefekkür etmek gerekir. Bu hadisin ortaya
senin, Allah katında çok ama çok değerli ve kıy- koyduğu hükme göre kadın baştan aşağıya av-
metli olmandandır. rettir. Yani tepeden tırnağa bedenini örtmelidir.
Bu hükme el, yüz ve ayaklar da dâhildir. Ama
Evet, sen gerçekten de gizlenip saklanacak ka- toplumumuzun geneli Hanefî mezhebine münte-
dar çok kıymetli ve çok değerlisin. Hem de tıpkı sip olduğu veya bu görüş üzere yetiştirildiği için
bir altın, bir yakut, bir inci ve bir mercan gibi… el ve yüz örtme konusunda –maalesef– gevşek
Şimdi bir düşün… Eğer sen Allah katında davranıyor, meseleyi basite alıyor veya bu konu-
değerli olmasaydın Rabbin seni hiç insanlardan Zilkâde
1436
saklar, onların kem gözlerinden ırak tutar mıy- 1. Tirmizî rivayet etmiş ve 'sahih' olduğunu belirtmiştir.

Eyül’15 • SAYI: 41

29
da bizim söylediğimiz hükmü 'aşırılık'(!) 2 olarak kullanmamalıdırlar. Zira bu, hesabı ve sorumlu-
değerlendiriyor. Oysa bizim savunduğumuz gö- luğu gerektiren bir husustur.
rüş tahkîk ehli âlimlerin birçoğunun kabul etti-
ği görüş olmasının yanı sıra hem delillere daha Her ne kadar Hanefîler nazarında kadının
uygun, hem de vakıada Hanefîlerin dile getirdi- yüzü avret olarak değerlendirilmese de, yüz açma
ği bazı gerçeklerle örtüşmesi bakımından ittiba nedeniyle insanı fitneye ve harama sevk eden
edilmeye en elverişli olanıdır. Bilindiği üzere bir durum söz konusu olduğunda yüz örtme-
Hanefî âlimleri  3 rahimehumullah, fitne vukuu bulduğu, nin zorunlu olduğu yönünde fetva vermeleri ve
fâsıkların çok olduğu ve kadına bakması muhte- gerektiğinde yetkililerin bu noktada güç kulla-
mel olan erkeklerin cirit attığı yerlerde el ve yüz nabileceklerini söylemeleri, onların meselenin
örtmenin en evlâ olduğu yönünde fetva vermiş- ne kadar ciddi olduğunu çok iyi fıkhettiklerini
ler ve böylesi ortamlarda müslüman hanımların göstermektedir.
yüzlerini kapatarak günahkâr erkeklerin bakışla- Burada meselenin ne kadar önemli olduğunu
rının odak noktası hâline gelmemeleri gerektiğini gösteren bir başka fetvaya daha dikkat çekmek
söylemişlerdir. Örneğin; Hanefî âlimlerinden istiyoruz ki, bu da üzerinde düşünülmesi ge-
Alâeddin Haskafî'nin 'Ed-Durru'l-Muhtâr' reken bir noktadır. İmam Nevevî, İmam
adlı eserinde şöyle geçer; Şevkanî ve İmam Cuveynî gibi bazı âlimler,
"Fitne (ye düşme) korkusu söz ko- eğer kadının yüzünü açması sebebiy-
nusu olduğunda genç kadınların le erkekler fitneye, günaha veya
yüzlerini açmaları engellenir…"  4 zinaya meyledeceklerse bu
durumda kadınların yüzle-
Hanefîlerin, yüz açma nedeniyle insanı
'Merâki'l-Felâh' şerhinde de rini örtmelerinin 'icma' ile
fitneye ve harama sevk eden bir durum söz
Tahtâvî rahimehullah şöyle der: konusu olduğunda yüz örtmenin zorunlu farz olduğunu, yani tüm
olduğu yönünde fetva vermeleri ve gerek- âlimlerin ittifakı ile zo-
"Hür kadının bütün bede-
ni avrettir. Yüz bundan istis-
tiğinde güç kullanabileceklerini söylemeleri, runlu olduğunu naklet-
onların meselenin ne kadar ciddi olduğunu mişlerdir. Örneğin; İmam
na edilmiştir. Fitneye düşme çok iyi fıkhettiklerini göstermektedir.
korkusu söz konusu olduğunda Cuveynî rahimehullah şöyle de-
ise genç bir kadının yüzünü aç- miştir:
masına müsaade edilmez…"  5 "Kadının yüzüne ve ellerine bak-
Hanefî âlimlerinin el ve yüz açma- mak fitneye düşme korkusu olduğu anda
nın caiz olduğu yönünde fetva vermeleri, icma ile haram olur…"  6
İslam'ın hâkim olup fasık ve facir insanların İmam Şevkanî'nin ibaresi de şöyledir;
genellikle bulunmadığı ve toplumun genelini
kadına bakmayan sâlih insanların oluşturduğu "Kadınların –özellikle de fasıkların çok olduğu
yerlerle kayıtlıdır. Bu kayıt söz konusu olmadığı ortamlarda– yüzlerini açarak dışarı çıkmalarının
zaman fetvanın da bir manası olmayacaktır. Bu engelleneceğine dair müslüman âlimlerin ittifakı
nedenle fetva verilirken göz önüne alınan bu kay- vardır."  7

dı görmezden gelip yüzlerini açarak insanları


İşte bu fetvalardan ötürü bacılarımızın çok
fitneye düşüren kadınlar, Allah'tan korkmalı ve
daha dikkatli olmaları ve vücutlarının hiçbir
bu âlimleri kendi fısklarına bir kaynakmış gibi
yerini yabancı erkeklere göstermemeleri gerek-
mektedir.
2. Sahih ve makul delillere dayanarak bir mesele hakkında bir görüşe
sahip olan kimseye 'aşırı' demek, aslında aşırılığın ta kendisidir. Bizler muvahhid camianın kadınlarının gene-
Zira şeriat nazarında aşırılık demek, hakkında delil olmayan şey-
lere tâbi olmak veya delil olan meselelerde delili bırakıp, hevânın
linin yüzlerini örttüğünü biliyoruz. Allah'a hamd
peşinden gitmek demektir. El ve yüz örtme konusunda bizim dil- olsun ki, bu noktada Müslüman bacılarımız tak-
lendirdiğimiz şey, cumhuru ulemanın görüşü olmanın yanı sıra,
delillere en muvafık olan görüştür . Buna aşırılık diyenler, kesin-
dire şayan bir tutum sergileyerek yüzlerini ve
likle çok büyük bir hatanın içerisindedirler. Eğer hâin değillerse, tüm vücutlarını tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
gâfillerin ta kendisidirler.
zamanındaki sahabî kadınlar gibi örtmeye çalışı-
3. Buna Malikîlerî ve diğer mezheb âlimlerini de ekleyebiliriz. Çünkü
onlar da aynı gerekçeyi kitaplarında zikretmişlerdir.
4. Sf. 438. 6. Nihâyetu'l-Matlab fî Dirâyeti'l-Mezheb, 12/31.
5. Sf. Hâşiyetu't-Tahtâvî alâ Merâki'l-Felâh, sf, 161. 7. Neylu'l-Evtâr, 6/174.

30
yorlar. Bu gerçekten de çok güzel ve övgüye layık
bir davranıştır. Bundan dolayı tesettürüne riayet
eden bu bacılarımıza samimiyetle dua ediyor,
tesettürlerinde sebat etmelerini Allah'tan diliyor
ve bu noktada çekmiş oldukları tüm zorluk ve sı-
kıntıları cehenneme engel olan bir kalkan kabul
etmesini Rabbimizden temenni ediyoruz. Bizim
burada anlattığımız şeyler bu bacılarımızın sade-
ce tesettüre olan inançlarını pekiştirmek, gittik-
leri yolun doğruluğundan onları emin kılmaya
çalışmak ve onlara kardeşlik gereği hatırlatma
yapmaktan ibarettir.
Haydi diyelim ki Hanefîleri baz alarak yüzün
"Sen öğüt verip-hatırlat; çünkü öğüt (ve hatırlat- avret olmadığına inanıyorsunuz; peki, fitne ve
ma), müminlere fayda verir."  8 fısk zamanı olan günümüzde niye yüzünüzü açı-
yor ve insanların hem inancınıza hem de şahsı-
Ama burada bir de tevhidi kabul ettiği ve bi- nıza laf etmesine müsaade ediyorsunuz?
zimle aynı akideye gönül verdiği hâlde yüzlerini
örtmeyen, tesettüre gereği gibi riayet etmeyen Hiç mi Allah'tan hayâ etmiyor, hiç mi hesap
ve bununla da kalmayıp bizi aşırılıkla suçlayan vermekten korkmuyorsunuz?
bazı bacılarımız var. 9 Bu bacılarımız, her ne ka- N'olur kendinize gelin ve nefsinize uymaktan
dar bizleri eleştirip aşırı olmakla suçlasalar da vazgeçerek İslam'ın izzeti olan tesettüre bürünün.
bizim kardeşlerimizdir ve biz onlara da öğüt ve Böyle yaptığınızda göreceksiniz ki, yüzlerinizi
nasihat vermekle mükellefiz. Onlar da bizleri kar- açarak gezdiğiniz ve insanları fitneye düşürdü-
deş biliyor ve müslümanların birbirlerine nasihat ğünüz günler sizler için en kara ve en utanç verici
etme hakları olduğunu kabul ediyorlarsa buradan günlermiş. O günlerde yüzlerinizi örtmediğinize
onlara samimiyetle bizi anlamaya çalışmalarını çok pişman olacak ve bir an önce bu hatanızı
rica ederek sesleniyor ve yazdıklarımıza kulak affetmesi için Rabbinizden bağışlanma dileye-
vermelerini istiyoruz. ceksiniz. Bu çağrımıza kulak verin ve bir an önce
hicabınıza sahip çıkarak diğer tevhid ehli bacıla-
Ey bacılar! Yukarıda âlimlerimizin sözlerini rınız gibi siz de yüzlerinizi örtün. Böyle yaptığı-
okudunuz. Onlar, fasıkların ve kadına bakması nızda –yüz örtmenin farz olduğuna inanmasanız
muhtemel olan insanların olduğu yerlerde ka- bile– en azından şüpheden uzak kalmış ve hem
dınların mutlak surette yüzlerini örtmeleri ge- dininizi hem de haysiyetinizi koruma altına almış
rektiğini söylüyor. Şimdi burada Allah için size olursunuz. Bakın Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem
sormak istiyoruz: Acaba siz Türkiye ortamının ne buyuruyor:
fısk diyarı olduğuna ve çarşı-pazarlarda gezen
erkeklerin –kapalı bile olsa– kadınlara baktığına "Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir.
inanıyor musunuz, inanmıyor musunuz? Bu ikisinin arasında, insanların birçoğunun helâl
mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular
Eğer inanmıyorsanız, size diyecek hiçbir şeyi- vardır. Şüpheli konulardan sakınan kimse dinini ve
miz yok. Sadece Allah için gözünüzü açmanızı, ırzını (şeref, haysiyet ve namusunu) korumuş olur.
etrafınızda sizi yiyiverecekmiş gibi bakan arsız Şüpheli konulardan sakınmayan ise gitgide harama
erkeklerin farkına varmanızı ve gerçekçi olmanızı dalar. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arazinin
tavsiye ediyoruz. Ne diyelim Allah size basiret etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu araziye
girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her padişahın
versin.
girilmesi yasak bir arazisi vardır. Unutmayın ki,
Yok, eğer inanıyorsanız, bu durumda neye da- Allah'ın yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir…"  10
yanarak yüzünüzü açıyorsunuz? Bu hadis konumuzu öylesine güzel izah ediyor
ki, onu dikkate alanlar mutlaka dinlerini ve hay-
8. 51/Zariyat, 55 siyetlerini koruma altına almış olurlar.
9. Bu sözlerimizi yaşadığımız bölge itibariyle söylediğimiz göz ardı Zilkâde
edilmemelidir. Lakin diğer bölgelerde de böyleleri varsa, nasihat- 1436
lerimiz onlar için de geçerlidir. 10. Buhari ve Müslim.

Eyül’15 • SAYI: 41

31
Ey yüzünü açan bacım! Diyelim ki senin inan- sırf sakınca vardır korkusuyla terk etmedikçe mut-
cına göre yüz örtmek farz değil. Ama sonuçta takilerden olamaz."  13
bunun farz olduğunu söyleyen yüzlerce âlim var!
Buna göre mesele en azından ihtilaflı, yani içe- Ömer radıyallahu anh şöyle demiştir:
risinde şüphe olan bir mesele olmaktadır. Hak- "Biz, faiz olur korkusuyla helal (ticaret)in onda
kında şüphe olan konularda bize düşen ise, şüp- dokuzunu terk ederdik."  14
heden uzak durmak ve en evla olana sarılmaktır.
Haydi, yüz örtmek farzdır diyen âlimlerin görüşü Selef 'in büyüklerinden Hasan el-Basrî rahimehullah
doğruysa?  11 Haydi, Allah katında yüz, avret ise? şöyle der:
O zaman durumumuz ne olacak? Allah'ın huzu-
"Muttakilerde takva öyle bir hâl almıştır ki, onlar
runa varınca nasıl hesap vereceğiz? İşte, elimizde
harama düşme korkusuyla helallerin birçoğunu terk
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem net hadisi;
etmişlerdir."
"Şüpheli konulardan sakınan kimse, dinini ve ırzı- Sufyan es-Sevrî de rahimehullah şöyle demiştir:
nı (şeref, haysiyet ve namusunu) korumuş olur…"
"Muttakiler, korkulmayacak ve sakınılmayacak
Eğer sen dinini ve haysiyetini koruma al- şeylerden bile korkup sakındıkları için 'müttakî/
tına almak istiyorsan bu durumda mut- sakınanlar' diye adlandırılmışlardır."  15
laka yüzünü örtmeli ve en azın-
dan ihtilaftan kendini koruma Buna göre Müslüman, binde bir ihtimalle bile
Bilindiği olsa şüpheli olan konularda hassas davranan ve
altına almalısın. Hem, her caiz
üzere ihtilaflı olan şey yapılmalıdır diye bir şüpheyi elinin tersiyle iterek şaibeden uzak olanla
konularda veya kaide mi var? Diyelim ki sen amel etmeyi kendisine şiar edinen kimsedir.
hakkında şüphe bunun caiz olduğuna inanı-
Sen de ey bacım, bu hassasiyeti kendine şiar
olan meselelerde yorsun, ama dinini ve namu-
edin ve peygamberlerin ve salih insanların şiarı
ihtilaftan kaçı- sunu koruma altına almak
olan 'şüpheleri terk' yoluna girerek yüz örtmenin
için yüzünü örtmen daha
narak en iyi olan iyi ve takvaya daha uygun
farziyetine inanmasan bile dinini ve namusunu
ile amel etmeye koruma altına almak için yüzünü ört. Bu du-
olan bir davranış olmaz mı?
rumda kendini hem dinen hem de manen daha
çalışmak, yolla- Allah için kendimize gelelim
korunaklı ve daha güven içerisinde hissedersin.
rın en selametli ve ihtilafı bir kenara koyarak
hem dinimiz hem de haysi-
ve en sağlıklı Bir İstisna
yetimiz için en uygun olanı
olanıdır. yapalım. Burada anlattıklarımızı okuyan bacılarımızın
aklına şöyle bir itiraz gelebilir: Eğer kadın bütü-
Burada bir şeyi daha vurgulamak nüyle avretse ve tamamıyla yüzünü örtmesi bir
istiyoruz ki bu da bizce çok önemli bir hu- zorunluluksa, o zaman buna gözleri de dâhil olur
sustur: Bilindiği üzere ihtilaflı konularda ki bu durumda yolda yürümesi ve caddelerde
veya hakkında şüphe olan meselelerde ihti- gitmesi imkânsız hâlde gelir. Veya bu durumda
laftan kaçınarak en iyi olan ile amel etmeye çalış- meşru olan işlerini yapmak için dışarı çıktığında
mak, yolların en selametli ve en sağlıklı olanıdır. yoldaki çukur ve benzeri şeyleri göremeyeceği
Aynı zamanda bu, hem Peygamberimiz'in hem için içerisine düşebilir yahut arabaların kendisine
de onun adımlarını takip eden salih kimselerin çarpması söz konusu olabilir. Bu durumda kadın
yoludur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu- ne yapmalıdır?
yurur:
Biz bu probleme şu şekilde cevap verebiliriz:
"Sana şüphe vereni bırak, şüphe vermeyene bak!"  12 Bilindiği üzere İslam zaruri durumlarda haram
olan şeyleri müslümanlara helal kılmak suretiyle
"Kul, kendisinde hiç bir sakınca olmayan şeyleri
13. Tirmizi
14. Abdurrezzak, el-Musannef, 14683 numaralı rivayet.
11. Ki biz bu görüşün en doğru görüş olduğuna inanıyoruz. 15. Bu iki nakil için bkz. Camiu'l-Ulûm ve'l-Hikem, sf. 159. (18. Ha-
12. Tirmizi disin şerhi.)

32
tıkandıkları yerlerde onların önünü açmıştır. Bu
hakikat Kur'an ve Sünnet tarafından teyit edilmiş
olup âlimlerimiz tarafından da kabul görmüştür.
Âlimlerimiz bunu şu şekilde kaideleştirmişlerdir;

"‫"الرضورات تبيح املحظورات‬


"Zaruretler, mahzurlu/sakıncalı şeyleri mubah
kılar."  16

Mesela; açlıktan ölmek üzere olan bir insana,


başka bir yiyecek bulamaması hâlinde açlığını
sonlandıracak miktarda domuz etinden alması
helal kılınmıştır. Yine bunun gibi su bulamadı- veya taşra gibi trafiğin ve sıkıntı verici ortam-
ğından dolayı susuzluktan ölecek kimseye su- ların çok az olduğu bir yerde yaşıyor ve dışarı
suzluğunu giderecek kadar içki içmesi mubah hayatında çok da problem yaşayacağı bir ortamda
sayılmıştır. bulunmuyorsa bu durumda gözlerinin birisini
açıp işini halledebilir. Ama bir kadın trafiğin ve
Yüz örtme meselesi de bu kapsamda değerlen- sıkıntı verici ortamların çok yoğun olduğu şehir
dirilir. Eğer kadın yüzünü örttüğünden dolayı ortamında yaşıyor ve dışarıya çıktığında gözü-
ortalığı göremiyor ve bu nedenle bir takım zarar- nü kapattığı için birçok problemle karşı karşıya
larla karşı karşıya kalıyorsa bu durumda gözlerini kalıyorsa, bu durumda iki gözünü açabilir. Zira
kâfi miktarda açması zaruret kapsamında olduğu zaruretler, miktarınca takdir olunur. Yani ne ka-
için caizdir. Eğer bu zarureti tek gözünü açarak dar ile zaruretini giderebiliyorsa o kadarını açar
giderebiliyorsa tek gözünü, şayet iki gözünü ve Rabbi olan Allah'tan korkarak takvalı davra-
açarak giderebiliyorsa iki gözünü açar. Burada nır. Böylesi bir durumda gözlerini çekici hâle
önemli olan zaruretini ne kadarla def ettiğidir. getirmekten ve erkekleri fitneye düşürmekten
Çünkü İslam zaruretleri ancak yeterli miktarda sakınmalı, Allah'a hesap vereceğini asla unut-
mubah kılmış, fazlasını yasaklamıştır. Mesela; mamalıdır.
açlığını 100 gr. domuz etiyle giderebilecek bir
kimsenin 200 gr. yemesini dinimiz haram say- Değerli bacım, senin de takdir edeceğin üzere
mıştır. Çünkü bu, zaruretin miktarını aşmaktır yazımızın başından bu yana yüz örtmenin farz
ve caiz değildir. olup-olmadığının tartışmasını yapmadık. Ve
yine burada yüz örtmenin gerekliliğinin delil-
Ulemamız bunu da kaideleştirerek zaruretlerin lerini uzun uzadıya zikretmedik. Bizim burada
alanını genişletip işin cılkını çıkarmak isteyenleri yapmaya çalıştığımız şey, senin ne kadar değerli
frenlemişler ve bu suretle haddi aşmaların önüne olduğunu sana hatırlatarak neden Rabbinin senin
set çekmişlerdir. Onlar şöyle demişlerdir: örtünmeni istediğini anlamanı sağlamaktı. Eğer
bunu becerebilmişsek ne mutlu bize. Şayet bunu
"‫"الرضورات تقدر بقدرها‬ becerememiş ve seni bu konuda ikna edememiş-
"Zaruretler, miktarınca takdir olunur."  17 sek sana tavsiyemiz bu meseleye ilişkin yazılan
eserleri okuyarak ciddi bir araştırmaya girmendir.
Bu kaide biraz önce zikrettiğimiz "Zaruretler, İsmail Mukaddem'e ait olan 'Nasıl Örtünmeliyiz?'
mahzurlu şeyleri mubah kılar" kaidesinin bir sı- adlı eser, bu konuda oldukça öz ve güzel bir eser-
nırlandırıcısıdır. Bu olmadan öbürünü anlamaya dir. Okuman ve delillerini araştırman sana bu
çalışmak birçok problemi de beraberinde geti- yazıdaki son nasihatimizdir.
recektir.
Rabbim tüm konulardaki eksikliklerimizi gi-
İşte bu iki kaidenin yan yana konulmasından dersin ve hakkı bulup yaşamayı bizlere kolay
hareketle şunu söyleyebiliriz: Eğer bir kadın köy kılsın.
Bir sonraki yazımızda tekrar buluşmak dile-
16. Bkz. Abdulkerim Zeydan, el-Vecîz fi'l-Kavâidi'l-Fıkhiyye, sf. 67. ğiyle, fî emânillâh…
28. kaide. Zilkâde
17. Bkz. Abdulkerim Zeydan, el-Vecîz fi'l-Kavâidi'l-Fıkhiyye, sf. 73. 1436
29. kaide.

Eyül’15 • SAYI: 41

33
Fikriyat
Özcan Yıldırım ozcanyildirim@tevhiddergisi.com

Münafıkların Özellikleri:
Korkaktırlar!
Baskın ve yaygın olan herhangi bir güç, fikir, söylem
ve eylemin varlığı nifak tohumlarının ekilmesine
müsait olan bir zemindir. Kişi burada kendi nefsinin
otokontrolünü iyi yapmalı, söylem ve eylemleri
baskıdan kaynaklanan ve için dışa muhalefetini
gerektiren bir mesele olup olmadığına dikkat etmelidir.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla…

K orku, istenilmeyen bir şeyin başa gelmesi


veya sevilen bir şeyin yitirilme endişesiyle
ortaya çıkar. Korku, insanın fıtratında olan bir
Kur'an'da Münafıkların Korkaklıkları

"İman etmiş olanlar: Keşke cihad hakkında bir sûre


duygu olup, fıtrata yerleştirilen her duygu gibi indirilmiş olsaydı! derler. Fakat hükmü açık bir sûre
indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde
hayra yönlendirilmezse sahibini zemmeden bir
hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimse-
duygu hâline getirir.
nin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara
yakışan da budur!"  1
Bahse konu olan ise münafıkların korkak ol-
maları, sürekli bir korku hâlinde yaşamalarıdır. "
" Fakat hükmü açık bir sure indirilince" Açık-
Kendi içlerinde gizledikleri ve zahirlerine zıt olan lamaya muhtaç olmayan apaçık ve hüküm getiren
duygularının açığa çıkması hâlinde tüm kurgu- bir sure inince ve "Onda savaştan söz edilince"
ladıkları ifşa olacağından bu ruh hâli içerisinde yani savaş emredilince ya da savaşa katılmayan-
bulunmaktadırlar. ların hükmü açıklanınca ya da savaş ile ilgili olan
konulardan biri açıklanınca, bir de bakıyoruz ki
Kuran ve Sünnet onların bu korkaklıklarına "kalplerinde hastalık bulunanlar" -ki kalplerin
şahitlik etmiştir. Başlarına bir şey gelmesinden, hasta olma niteliği münafıkların niteliklerinden
değer verdikleri şeylerin kaybedilmesinden do- birisidir- kendi kontrollerini elden kaçırmışlar, ar-
layı daima korku hâli içerisindedirler. Bu yer yer kasına gizlendikleri gösteriş maskesi yüzlerinden
can, mal, makam ve toplum nezdindeki saygınlık
olarak ortaya çıkabilmektedir. 1. 47/Muhammed, 20

34
düşmüş, korkuları ve bu emir karşısında ruhlarının
zayıflığı ortaya çıkmış, erkekliklerini rezil eden bir
duruma düşmüşlerdir. Benzersiz Kur'an ifadesi bu
ruhsal durumlarını eşsiz bir şekilde gözler önüne
serercesine canlandırmaktadır.
"Kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlı-
ğı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını
görürsün." Bu öyle bir ifadedir ki bunun benzerini
söylemek mümkün değildir. Korkuyu dehşet dere-
cesine vardıran, zayıflığı titreme derecesine, güç-
süzlüğü bayılma derecesine vardıran bu ifadenin,
bir başka söz kalıbı ile ifadesi mümkün değildir.
Bundan sonra ilahi ifade, insanın hayalini meşgul "Size karşı cimridirler. Korku geldiği zaman, gö-
eden hareketlerle ve çağrışımlarla eşsiz bir durum rürsün ki onlar üstüne ölüm baygınlığı çökmüş gibi
almaktadır. Bu ifade, imana yapışmayan bozulma- gözleri dönerek sana bakarlar. Korku gidince de
mış fıtrata ve tehlike karşısında kendisi ile süslendiği iyiliğinizi çekemeyerek, sivri dilleriyle sizi incitirler.
utanmaya yapışmayan her çığırtkan nefsin somut İşte onlar inanmamışlardır. Bunun için de Allah
tablosudur. İşte hastalığın ve münafıklığın karakteri yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah için pek
budur…"  2 kolaydır."  6


"(O münafıklar) mutlaka sizden olduklarına 
'Korku geldiği zaman, görürsün ki onlar ölüm
dair Allah'a yemin ederler. Halbuki onlar sizden baygınlığı ile gözleri dönerek sana bakarlar. "Ölü-
değillerdir, fakat onlar (kılıçlarınızdan) korkan bir mün korku ve dehşetinden gözleri dönmüş şu kor-
toplumdur. Eğer sığınacak bir yer yahut (barına- kaklar da savaşta aynı şekilde korku ve dehşete düş-
bilecek) mağaralar veya (sokulabilecek) bir delik müşlerdir. "Korku gidince de iyiliğinizi çekemeyerek
bulsalardı, koşarak o tarafa yönelip giderlerdi."  3 sivri dilleri ile sizi incitirler." Emniyet mevcut olunca
fasih, yüce ve beliğ ifâdelerle konuşurlar. Kendileri
"Yemin etmelerinin sebebi, 'korkak bir topluluk' için üstün mevkiler, kahramanlıklar, övünülecek
olduklarıdır. Yani başlarına gelecek musibetlerden özellikler taslarlar. Halbuki bütün bu söyledikle-
korkarlar. Kalplerinde gerçek durumlarını açıkla- rinde yalancıdırlar. İbn Abbas der ki: Âyette geçen
mayı sağlayacak cesaret yoktur. Onlar durumla- selekûkum/incitirler kelimesi sizi karşılarlar anla-
rını açıkladıkları takdirde sizden korkarlar, sizin mına gelir. Katâde der ki: Ganimet olduğu zaman
onlardan uzaklaşmanızdan, bunun sonucunda da onlar topluluğun en cimrisidirler ve paylaşmada
düşmanların dört bir yandan gelip onları yakala- en kötü örnektirler. Sürekli, bize verin, bize verin,
masından ve öldürmesinden korkarlar. Yürekli/cesur derler. Biz de sizinle beraber bulunduk, derler. Sıkın-
kişi gerçek hâlini -iyi ya da kötü- olduğu gibi açıklar. tılı anda ise onlar topluluğun en korkağı ve hakka
Fakat münafıklar, korkaklık elbisesine bürünmüş ve karşı en aşağılık durumda olanlarıdır. Buna rağmen
yalanla bezenmişlerdir."  4 onlar hayra karşı çok cimridirler. Yani onlarda ha-
yır diye bir şey yoktur. Onlar korkaklığı, yalanı ve
Bu iki ayet münafıkların korkaklıklarından hayırsızlığı kendilerinde toplamışlardır…
bahsetmektedir. Saklanacak bir sığınak arama-
ları da kendi korkaklıkları ve müslümanların Şâirin sözü onlara ne kadar uygun gelir:
yanında kendilerini ele verecek alametleri açığa 'Barış olunca katı ve ağır bir merkep gibidirler,
çıkmasın diyedir.
Savaş olunca da âdeti tutmuş kadınlara benzer-

"Kalblerinde hastalık olanların; bize bir felaket ler.'
gelmesinden korkuyoruz, diyerek onlara koşuş-
tuklarını görürsün. Olur ki, Allah, fetih verir veya İşte bunun için Allahu Teâlâ, onlar hakkında "İşte
katından bir emir getirir de onlar, içlerinde gizle- onlar inanmamışlardır bunun için de Allah yaptık-
diklerinden dolayı pişman olurlar."  5 larını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah için çok kolaydır."
buyuruyor. Böyle yapmak Allah için gayet basit ve
2. Fi Zilali' l Kurân, Seyyid Kutub kolaydır. 7
3. 9/Tevbe, 56-57
Zilkâde
4. Teysiru'l Kerimi'r Rahman, Abdurrahman Es-Sa'dî 6. 33/Ahzab, 19 1436
5. 5/Maide, 52 7. İbni Kesir

Eyül’15 • SAYI: 41

35
Korkuya İten Sebepler hareketlere, muhalif bir söz söylemeye cesaret
edememişlerdir. Sebebi de kendi pozisyonlarının
Burada korkudan kastımız Allah korkusu veya ayyuka çıkmasından korktuklarından dolayıdır.
kişinin kendi yetişme ortamından kaynaklı ola-
rak benliğine yerleşmiş korku değildir. Kastımız, Nifak hareketinin çıkış noktasının en temel
münafıkların veya kalbi hasta olan kimselerin yerlerinden bir tanesi burasıdır. Baskın ve yaygın
dünyaya dair korkularıdır. olan herhangi bir güç, fikir, söylem ve eylemin
varlığı nifak tohumlarının ekilmesine müsait
Nifak hareketinin çıkış zamanına bakıldığında
olan bir zemindir. Kişi burada kendi nefsinin
bütün savaşlarda ve toplumsal olaylarda korkula-
otokontrolünü iyi yapmalı, söylem ve eylemleri
rından çok farklı bir portre çizmişler, söylem ve
baskıdan kaynaklanan ve için dışa muhalefetini
eylemleri bir anda renk değiştirmiştir. Bunun bir
gerektiren bir mesele olup olmadığına dikkat
çok sebebi olsa da bunlara bir kaç yönden temas
etmelidir.
etmek yerinde olacaktır.
Bir yerde bir yapı baskın olduğunda, orada
Baskın Bir Gücün Olması
bulunanlar da kendilerini onlar gibi göster-
Derk-i esfel ehlinin içlerinde besledikle- meye çalışırlar. Kendi karakteri ve söylem-
rini dışa vurmama çabaları, karşılarında leri daha yerleşmemiş insanlarda bu çokça
baskın bir anlayış ve inanç olduğun- görülmektedir.
dan dolayıdır. Medine'de müna-
İslami bir cemaat/yapı bir
fıkların otoriteye karşı çıkama-
bölgede veya kişinin kendi
masının sebebi de, otoritenin
Bir yerde bir yapı baskın çevresinde baskın ise bunun
baskın olması ve bu konuda olduğunda, orada bulunanlar da olması muhtemeldir. Çün-
hiç kimsenin otoriteden
fikriyat

kendilerini onlar gibi göstermeye


kü kişi hak bildiği hususu
rahatsız olmayışındandır. çalışırlar. Kendi karakteri ve
söylemleri daha yerleşmemiş dahi karşı tarafa bu korku
Müslümanlar Medine'ye insanlarda bu çokça görülmektedir. ile aktaramayacaktır. Bu kor-
ilk geldiğinde Allah Rasûlü sal- ku da onu iki yüzlülüğe, ameli
lallahu aleyhi ve sellem devletin inşasını nifaka itecektir.
yeni yeni atarken, tek tük de olsa
Bunun anlaşılabilmesi için bir
otoriteye karşı çıkma olabiliyordu.
örnek vermek yerinde olacaktır:
Hicret sırasında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
Bir cemaat bünyesinde yer alan fert, göre-
sellem Kuba'da konaklamış, Amr b. Avf oğulları
celi yönden görmüş olduğu yanlışı, yanlış anla-
münafıkları geceleri Rasûlullah'ın kaldığı evi
şılma duygusu ile karşı tarafa iletmez. Bunun se-
taşlamışlardı. Kubalılar ısrarla kal demelerine
bebi de korkudur. Herkes aynısını yapsa da yanlış
rağmen Peygamber; 'Himaye ve komşuluk bu mu?'
anlaşılma ya da kaybedeceği bazı değerlerden
diyerek oradan ayrılmıştı.
dolayı buna sükut eder. Fakat zamanla bu kişide
Başka bir olay da şöyle gerçekleşmişti: Rasû- iç acısı olmaya başlar. Bu, birinci dereceden in-
lullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine'ye girerken yolun sanın iki yüzlü olmasını beraberinde getirecektir.
sağ tarafını tutup Hublâoğulları evinin yanına Çünkü, göreceli olan, ictihada taalluk eden, sabit
geldiğinde Abdullah b. Ubeyy b. Selul köşkü- şer'i naslarla çelişmeyen ve sadece kişinin bakış
nün önünde gururlu bir şekilde oturuyordu. Ya- açısına göre yanlış olan bir hususa tabi olmayı
nında da bir topluluk bulunuyordu. İbni Ubeyy, kendisi peşinen kabul etmiştir. Yani başka bir
Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem kendisine doğru deyimle göreceli doğru ve yanlışlarda bir cema-
geleceğini zannederek 'Git; sen, seni davet etmiş ate tabi olmuştur. Fakat ya makam korkusundan,
olanlara in.' diye muhalefet etmeye cüret etmişti.  8 ya çevrenin tepkisinden kısacası dünyasından
korktuğu için iki yüzlü davranmaya başlamıştır.
Bu durum ilk zamanlarda cereyan etse de
münafıklar sonraki zamanlarda değil bu tip Bunun en net örneklerini birçok kardeşimiz
müşahade etmiştir, etmektedir. Bir kişi cemaa-
tin içerisinde iken hararetle savunduğu, kürsüler
8. Hz. Peygamber Devrinde Nifak Hareketleri, Ahmet Sezikli

36
parçaladığı, ortamlarda tasdik ettiği bir öğretinin, Baskın bir gücün kişiyi nifaka itmesi meselesi
cemaat ile ilişkisi bitince 180 derece dışına çıka- sadece iç yapılanma ilgili değil, çevresel bir baskı
bilmektedir. Dün savunduğu menhec ile ilgili bir ile de olabilir. Yoğun İslami faaliyet sahasında
mesele, onun yanında artık açık eleştiri hâline bulunan herhangi bir müslüman veya herhan-
gelebilmekte hatta bununla da kalmayıp ahlak gi bir cemaat, yaygın bir fikrin, anlayışın veya
dışı söylemlerle dün beraber olduğu insanların akidenin içerisinde kendisini bulur. Dolayısıyla
hürmetini çiğneyebilmektedir. çevreden kaynaklı bir anlayışa, hatta akideye
sahip olabilmektedir. Bu, kişinin kalben mut-
Bu nasıl bir iki yüzlülüktür ki, saf değiştiril- main olması ile bir araya geliyorsa herhangi bir
diğinde doğrular yanlışa, yanlışlar doğruya dö- problem teşkil etmez. Fakat kişi başka bir itikad
nüşebilmektedir. Madem yanlış, madem hata, taşıdığı hâlde bir topluluğun içerisinde, onlara ait
bunu dün söylemesi gerekmez miydi? Böyle söylemler taşıyorsa, bu kimse de nifakın galiz bir
bir kimse, kendi iç dünyasında yanlış saydı- hâli bulunmaktadır. Ortam değiştirdiklerinde bir
ğı ve besleyip büyüttüğü duyguları ne kadar anda onlarla aynı söyleme kapılan nice insan var.
süre beklettiyse o süre zarfında iki yüzlülük Dün sapıklık, bidat hatta küfür dediği bir inan-
yapmıştır. ca 'ihtilaflı' diyebilmiştir. Bu kimseler aslında bir
İki yüzlülüklerinin ikinci ayağı ise, kendi- itikada sahip değil, sadece fikir sahibidir. Yarın
sinin önceki söylemlerini çok iyi bilen emir hangi söylemin tesiri altında kalıp, hangi dini din
sahipleri ile yüz yüze gelmekten kaçmalarıdır. edineceği de meçhuldür.
Bunların propaganda yapacağı, konuşacağı
Sözün özü, baskın bir gücün olması, kalbî bir
kimseler kendisinin söylem ve eylemlerinden
maraz oluşturup kişinin nifak ehli olmasına se-
bihaber olan kimselerdir. Yapıdan ayrılsalar
bebiyet verecektir.
dahi emir sahiplerine söylemeye cesaretleri
asla yoktur. Çünkü korku onları iki yüzlü yap- "Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun" du-
tığı gibi, bu iki yüzlülükleri dışarıda da devam amız ile…
etmesini beraberinde getirmiştir.
Bu tip kimselerin aynı noktada durmadığı
da başka bir gerçektir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi
ve sellem münafığın alametlerinden bahsederken
'düşmanlık yaptığında haddi aşar' buyurmaktadır.
Dün beraber kenetlendiği, kendisine İslam'dan
ziyade insanlığı öğreten yapısına karşı haddi
aşarak, İslam ahlakını bir tarafa atarak ada-
letsizce eleştirmesi de bunun vakıadaki bir
yansımasıdır. Müşrik bir kimseye dahi adaletli
olmayı emreden vahyi arkasına atacak kadar
haddi aşabilmektedirler. Allah bizleri bu iki Zilkâde
1436
yüzlülerden muhafaza etsin.

Eyül’15 • SAYI: 41

37
Bisetten Sonra Siyer Notları
Enes Yelgün enesyelgun@tevhiddergisi.com

Müzzemmil Suresi
İtikadın hakiki manada kemale erebilmesi için
gerekli olan şeylerden biri olan müşrikleri
ve onların ilahlarını terk etmek de kıyamın
bir parçasıdır ve insanoğluna en ağır gelen
meselelerden olduğu için mükafatı da büyüktür.

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a; salât ve


selam, Onun Rasûlü'ne olsun.
de görmüştük. Onun sallallahu aleyhi ve sellem hâlinden
haberdar olduğunu habibine hissettiren ve ona
kızgın olmadığını Peygamber'in bulunduğu hâl
Risaletin ilk zamanlarında Allah Rasûlü'ne ile hitap ederek belirten Allah subhanehu ve teala, nasıl
vahyolunan ayetler üzerinden bazı dersler çıkart- bir Peygamber istediğini de hemen sonrasında
maya başlamıştık. Geçen yazılarımızda Alak ve belirtmiştir:
Müddessir Surelerinin ilk ayetlerini, bu ayetler ile
Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem ve ondan sonra Ayağa kalkan bir Peygamber!
onun yolunu takip edeceklerin yol haritasının
nasıl çizildiğini görmüştük. Özellikle Müddes- Evet! Allah subhanehu ve teala oturan, gizlenen, sak-
sir Suresi, davetin içeriği ve davetçinin vasıfları lanan, pısırık, inandığını söylemekten çekinen
hususunda bize mühim dersler vermişti. bir Peygamber istemiyor. Ayağa kalkan, kalkın-
ca da beraberinde dünyayı ayağa kaldıracak bir
Allah subhanehu ve teala nasip ederse bu yazımızda Peygamber istiyor. En ufak sıkıntıyı, karışıklığı,
da Müzzemmil Suresi'nin üzerinde duracak ve belirsizliği dahi aylarca bazen senelerce ortalıktan
bazı hususlara değinmeye çalışacağız. kaybolmaya sebep sayan bir Peygamber; doğal
olarak da bir ümmet istemiyor.
"Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! Kalk, bira-
zı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Ayağa kalkmanın ve Allah'ın rızasına uygun bir
Yahut bundan biraz eksilt."  1 şekilde daveti insanlara ulaştırmanın asıl faydası
aslında kişiyedir. Allah subhanehu ve teala, dinini yü-
Allah'ın, evine kapanmış, şaşkın ve sıkıntılı celtmede kimseye ihtiyaç duymaz. Fakat mümin
bir hâlde olan Peygamberine sallallahu aleyhi ve sellem kul, nefes almaya ihtiyaç duyduğu kadar 'ayağa
hitabının bir benzerini Müddessir Suresi'nde kalkmaya' da ihtiyaç duyar. Çünkü Allah'ın subhane-
hu ve teala dinini yeryüzünde ikame etmeye çalışan-
1. 73/Müzzemmil, 1-2 lara lazım olan birçok şey bu kıyama bağlanmıştır.

38
Mesela; Nuh aleyhisselam kavmine dokuz yüz elli
sene boyunca davet yapmış ve tebliği sırasındaki
hâlini şu şekilde özetlemiştir:

"Andolsun, biz, Nûh'u kendi kavmine peygamber


olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların
arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdü-
rürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi."  2

"Nûh, şöyle dedi: 'Ey Rabbim! Gerçekten ben


kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim. Fakat
benim davetim ancak onların kaçışını artırdı. Kuş-
kusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her
O'ndan başkasına asla ilâh demeyiz. Yoksa andol-
davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar,
sun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu
elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler
kavmimiz, O'ndan başka ilahlar edindiler. Onlar
ve büyük bir kibir gösterdiler. Sonra ben onları açık
hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim
açık davet ettim. Sonra, onlarla hem açıktan açığa,
Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?'
hem de gizli gizli konuştum.' "  3
dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik."  6
Risalet yıllarını bize bu ayetler ile tanıtan Onlar, zamanlarının tağutuna hakkı haykırmak
Nuh'un aleyhisselam hayatını biz de şu sözler ile için ayağa kalktıkları anda Allah subhanehu ve teala
özetleyebiliriz: hemen kalplerini sağlamlaştırdı. Kalplerindeki
o sürur, sebat nedeni ile korkmadan batılı izale
'Ayağa kalkmış ve hiç oturmamış!'
etmek için uğraştılar. Ama bu kalp mutmainliği,
İşte bu yaşantı denizinin olmadığı bir memle- hiçbir şey yapmıyor iken değil; ayağa kalktıkla-
kette Peygamber'ini ve ona tabi olanları gemi ile rında, harekete geçtiklerinde gerçekleşti.
kurtarmaya ve Nuh'un aleyhisselam şu duasına icabet Bu gençler kavimlerinin ilahlarını ve onlara ta-
edilmesine vesile olmuştur: panları terk edince de yardımlar peşi sıra gelmeyi
sürdürdü. Çünkü itikadın hakiki manada kemale
"Nûh, şöyle dedi: 'Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç
erebilmesi için gerekli olan şeylerden biri olan
kimseyi yeryüzünde bırakma! Çünkü sen onları
bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve müşrikleri ve onların ilahlarını terk etmek de kı-
kâfir kimseler yetiştirirler. Rabbim! Beni, ana baba- yamın bir parçasıdır ve insanoğluna en ağır gelen
mı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden meselelerden olduğu için mükafatı da büyüktür.
erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin
Özellikle akrabalık, iş, arkadaşlık, komşuluk
de ancak helâkini arttır.' "  4
gibi bağlar ile bağlı olduğu tanıdıkları terk etmek
"Hataları (küfür ve isyanları) yüzünden suda bo- ve hiç tanımadığı, sadece iman bağı ile bağlı ol-
ğuldular ve cehenneme sokuldular da kendileri için duğu kişiler ile kardeş olmak kolay değildir. O
Allah'tan başka yardımcılar bulamadılar."  5 yüzden ayetlerde ilahlardan önce müşriklerden
beri olmak zikredilmiştir.
Aynı şeyi İsa'nın aleyhisselam davetini tekrardan
canlandırmaya çalışan bir grup gencin kıssasında Allah subhanehu ve teala, dostu ve Peygamberi'ne sallal-
da görmekteyiz. Onlar inandıklarını gizli gizli lahu aleyhi ve sellem örnek olarak gösterdiği İbrahim'in
yaşama aşamasından, daveti insanlara ulaştır- aleyhisselam dilinden bize bu durumu bildirmiştir:
ma evresine geçtikleri anda Allah'ın subhanehu ve teala
"İbrahim'de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin
yardımı peş peşe gelmeye başladı. için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine,
"Kalkıp da, 'Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. 'Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uza-
ğız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya
kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık
2. 29/Ankebut, 14 ve nefret belirmiştir' demişlerdi. Yalnız İbrahim'in,
3. 71/Nuh, 5-9
Zilkâde
4. 71/Nuh, 26-28 1436
5. 71/Nuh, 25 6. 18/Kehf, 14-15

Eyül’15 • SAYI: 41

39
babasına, 'Senin için mutlaka bağışlama dileye- olduklarını iddia etmektedirler ve sonuç itibari
ceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir ile Allah'ın subhanehu ve teala yardımı gelmediği için
şeyi önlemeye gücüm yetmez' sözü başka. Onlar ellerindeki tek nimet olan hidayeti de bir süre
şöyle dediler: 'Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sonra kaybetmektedirler.
içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak
sanadır.' "  7 Siyer ile ilgili belki de insanların yanlışa düş-
tükleri en ciddi nokta 'gizli davet' dönemi ile ala-
İşte bu zor amel ancak Allah'ın subhanehu ve teala kalı bilgilerdir. Arkasına saklandıkları tarihi bazı
rahmeti ve kolay kılması ile gerçekleştirilebilir. olguların onların nefislerinin hoşuna giden ve
Tüm bu saydıklarımız ise yine adım atmaya bağ- şeytanın onlara ilham ettiği bazı şeyler olduğunu
lanmıştır: çok iyi bilmektedirler.
"(İçlerinden biri şöyle dedi:) 'Madem ki onlardan "İnsan kendi nefsini iyi bilendir. Her ne kadar ba-
ve Allah'tan başkasına tapmakta olduklarından haneler ileri sürse de!"  9
yüz çevirip ayrıldınız, o hâlde mağaraya çekilin
ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bu- Hem Müslüman olarak adlandırılmak hem
lunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler de rahat bir yaşam sürdürmek sünnetullaha
hazırlasın.' "  8 aykırıdır. Bu topluluğun amellerine kalkan
yaptıkları 'Gizli davet' diye bir dönem
Burada verdiğimiz örneklerdeki
hiçbir zaman çıkmamıştır. Daha ilk
özel yardımların dışında, Allah'a
inen ayetlerde "Kalk ve uyar!" de-
subhanehu ve teala yakın olmak gibi
niliyor iken bu nasıl mümkün
her müminin ihtiyacı olan du-
Allah'ın subhanehu ve teala istediği ve olabilir ki? Sadece zayıflıkla-
rumlar da harekete geçmeye
yardımını vadettiği Müslüman, ayağa rından dolayı işkence gör-
bağlanmıştır: kalkan ve son nefesine kadar dava için mekten endişe eden bazı
koşturandır. Bütün peygamberlerin sahabeler imanlarını giz-
siyer notları

"Ben kulumum zannı kıssaları ve onların hayırlı takipçilerinin


üzereyim. Benim hakkımda hayatları bu gerçeğe işaret etmektedir.
lemişlerdir ki, bunu da üç yıl
dilediğini zannetsin. Hangi gibi bir zaman ile sınırlandır-
kulum bana bir karış yaklaşırsa mak mümkün değildir. Mekke
ben ona bir zira yaklaşırım. Kim döneminin ileri zamanlarında
bana yürüyerek yaklaşırsa ben ona dahi bazı Müslümanların inançla-
koşar adım gelirim." rını gizledikleri tarihi bir gerçektir.

Bu ve benzeri tüm örneklerden anlaşılan Bu taifenin yanında, harekete geçen fakat


odur ki: Allah'ın subhanehu ve teala istediği ve yar- ürkek kuş misali dünyanın başka bir ucundaki
dımını vadettiği Müslüman, ayağa kalkan ve kıpırdanmayı dahi kendi çalışmalarına bir uyarı
son nefesine kadar dava için koşturandır. Bütün gören ve hemen kepenk indiren Müslümanlar
peygamberlerin kıssaları ve onların hayırlı takip- da bulunmakta. Birkaç mevsim ortalıkta görün-
çilerinin hayatları bu gerçeğe işaret etmektedir. meyip sonra tekrardan çalışmaya başlayan, bela
ve musibetin kendilerine uğramamış olmasını
Acı olan şudur ki; bu peygamberlere iman etti- övünç kaynağı olarak gören ve bunun reklamını
ğini söyleyen, Muhammed'i sallallahu aleyhi ve sellem ve yapanlar, acaba Kur'an kıssalarını hiç açıp bak-
O'nun ashabını örnek aldığını iddia eden ama mazlar mı?
yere çakılı vaziyette duran bir toplulukla karşı
karşıyayız. Bu anlayış, bütün peygamberler ve onların
tabiilerini 'Tedbirsizlik' damgası ile damgalama-
Daha ilk inen surelerde "Kalk!" emrine mu- yı, 'Kanı kaynayan bir grup genç' yaftası vurmayı
hatap olan Peygamber'i sallallahu aleyhi ve sellem model gerektirmeyecek mi?
aldıklarını söyleyenler, İslami şiarların hiçbirini
üzerlerinde taşımayıp sadece kendi küçük dün- Allah'ın dinini her ortam ve şartta açıktan hay-
yalarında yaşadıkları din ile o Peygamber'e tabi kırmayı 'Müslümanları ifşa etmek' diye adlandı-

7. 60/Mümtehine, 4
8. 18/Kehf, 16 9. 75/Kıyamet, 14-15

40
ranlar acaba peygamberlerin takipçilerini birer
yeraltı üyesi mi zannediyorlar?

Hayır! Gerçek şudur ki; ne peygamberler ne


de onlardan sonra gelen hayırlı nesiller, hakkı
haykırma hususunda ayağa kalkmaktan çekin-
mişler ve ecel onlara ulaşıncaya kadar da durak-
samamışlardır. Peygamber tarihi ile sabittir ki,
bu kıyamlar sonucunda ortaya çıkan her bela ve
musibet, müminleri birbirine daha sıkı kenetle-
miş, daveti bir aşama daha ileri taşımış, amelleri
bereketlendirmiştir.
Bu davetin özü Kur'an'dır. Kur'an'ın hakikat-
Allah'tan subhanehu ve teala her daim af ve afiyet ister lerini insanlara ulaştırmaktır. Allah subhanehu ve te-
imtihan anında kalbimize sekinet, ayaklarımıza ala ise bu Kur'an için "Ağır bir yük" tanımlaması

sebat vermesini dileriz. yapmaktadır. Kur'an'ın başka yerlerinde de bu


manayı pekiştirici buyruklar vahyolunmuştur.
Hem kendimize hem de kardeşlerimize nasihat
olması temennisi ile şu hadisi hatırlatmayı bir "Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif
borç biliriz: ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çe-
kindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir,
İbn Abbas radıyallahu anh anlatıyor: çok cahildir."  12

"Ben Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem terkisinde "Eğer biz, bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, elbet-
idim. Bana şöyle dedi: te sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça
parça olmuş görürdün. İşte misaller! Biz onları in-
— Ey çocuk! Sana bazı kelimeler öğreteceğim. sanlara düşünsünler diye veriyoruz."  13
Onları hıfzet. Allah'ı koru ki her yöneldiğin yerde
Allah'ı bulasın. İstediğinde Allah'tan iste. Yardım Ayetin sonundaki vurgu aklımızda bazı şeyleri
talep ettiğinde Allah'tan talep et. Bil ki bütün insan- canlandırmaktadır. Kur'an'ın ağır bir yük olduğu-
lar sana fayda vermek için bir araya gelse Allah'ın nu, hakkı haykırmanın kolay olmadığını anlatan
yazdığından başka bir fayda sana veremezler. Ve bil ayetlerden sonraki düşünme emri neye işarettir?
ki bütün insanlar sana zarar vermek için bir araya
gelse Allah'ın senin aleyhine yazdığının dışında sana Evet! Düşünmemiz gereken en temel mesele,
bir zarar veremezler. (Çünkü)Kalemler kaldırılmış, elimizi altına sokmakla yükümlü olduğumuz
sayfalar tükenmiştir."  10 bu taşı kaldırabilmemiz için ne yapmamız ge-
rektiğidir.
"Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını iba-
detle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna Allah subhanehu ve teala rahmetinin bir tecellisi ola-
biraz ekle. Kur'an'ı ağır ağır, tane tane oku. Şüphesiz rak peygamberlik görevinin hemen daha başında
biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz, formülü bize vermiş ve çıkış yolu göstermiştir.
Şüphesiz gece ibadetinin etkisi daha fazla, (bu iba-
detteki) sözler (Kur'an ve dua okuyuşlar) ise daha Ağır yükü kaldırmanın en kestirme yolu
düzgün ve açıktır."  11 Allah'ın subhanehu ve teala emri, Peygamber'in sallalla-
hu aleyhi ve sellem sünneti, salihlerin en önemli azığı
Ayağa kalkmak, hakkı insanlara ulaştırmak, ka- olan gece namazında yarışmaktır. Bu, o kadar
ranlıkları onun nuruyla aydınlatmak kolay bir iş
mühim ve gerekli bir ameldir ki, Allah subhanehu
değildir. Bu yolda karşılaşılan zorluklar nedeni
ve teala ilk zamanlarda gece kıyamını tüm Müs-
ile peygamberler dahi sıkıntıya düşmüşler. Bizzat
koruması altında oldukları Rabbleri tarafından lümanlar üzerine farz kılmıştır. Sonrasında da
teskin edildikten sonra kendilerini toparlayabil- yine bu surenin son ayetini indirerek bu farziyeti
mişlerdir. düşürmüştür.

Zilkâde
10. Tirmizi 12. 33/Ahzab, 72-73 1436
11. 73/Müzzemmil, 2-6 13. 59/Haşr, 21

Eyül’15 • SAYI: 41

41
"(Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, ge- Gece namazını bu kadar kritik hâle getiren en
cenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte önemli nokta ise, ibadetin gerçekleştirildiği vakit-
birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bu- tir. Gecenin karanlığında insanların uykuda ol-
lunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah, duğu fakat kainatın kulluğu bırakmadığı vakitte,
gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna Allah'ın subhanehu ve teala huzurunda durmak mümin
(gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünü- kul için müthiş bir doping, bitmek bilmeyen bir
zün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü kaynağın anahtarıdır. Özellikle Müslüman tüm
hafifletti.) Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni oku- kainatın Allah'ı kesintisiz bir şekilde tesbih etti-
yun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir ğini, kulluklarına asla ara vermediklerini haber
kısmınızın Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere veren o ayetleri okuyunca, gecenin o tenha vakit-
yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise lerinde kıyamda duranın sadece kendisi olmadı-
Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde, ğını anlayacaktır. Yer ve gökteki küçük-büyük her
Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı şeyin bu düzen içerisinde Allah'a yöneldiklerini
dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah'a güzel bir borç
gören mümin, bu bilinçle gündüz olunca Allah'ın
verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz,
dinini haykırmaktan asla geri durmayacak, hiçbir
onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha
şeyden çekinmeyecektir.
büyük mükâfat olarak bulursunuz. Allah'tan
Gece na- bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağış- "Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir lütuf verdik.
mazını bu layandır, çok merhamet edendir."  14 "Ey dağlar! Kuşların eşliğinde onunla birlikte tespih
kadar kritik edin" dedik ve "(Bütün vücudu örtecek) zırhlar yap,
Öyleyse her Müslüman, gün- işçilikte de ölçüyü tuttur" diye demiri ona yumuşat-
hale getiren en
düz gerçekleştireceği kıyamın tık. "Salih amel işleyin. Çünkü ben sizin yaptıkları-
önemli nokta ise, kalitesini, geceleri Rabbinin
ibadetin gerçekleşti- huzurundaki kıyamın kalite- nızı görürüm" diye vahyettik."
 15

rildiği vakittir. Ge- sine göre şekilleneceğini bil- "Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerle, sıra
cenin karanlığında melidir. sıra (kanat çırparak uçan) kuşların Allah'ı tespih
insanların uykuda ettiğini görmez misin? Her biri duasını ve tesbihini
Müslümanların arasın- kesin olarak bilmektedir. Allah, onların yapmakta
olduğu fakat kainatın da maalesef şu durumla olduğu şeyleri hakkıyla bilendir."  16
kulluğu bırakmadı- karşılaşılmaktadır: Allah'ın
ğı vakitte, Allah'ın yardımı ve dilemesi ile hak- "Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olan-
lar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar
huzurunda durmak kı haykıran bazı kişiler ya ve insanların birçoğu Allah'a secde etmektedir. Bir-
mümin kul için müt- da yapıları gören Müslüma- çoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah, kimi
nın kalbi harekete geçmekte,
hiş bir doping, bit- duyguları kabarmaktadır ve bu
alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse
mek bilmeyen ruh hâli onu amele sevk etmek-
yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar."  17
bir kaynağın tedir. Ancak bu kardeş ağır yükü "Biz hüküm vermeyi Süleyman'a kavratmıştık. Za-
anahtarıdır. kaldırmanın, "Kalk!" emrinin öncesinde ten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik. Dâvûd
ve beraberinde yapılması gereken hazırlığı ile birlikte, Allah'ı tespih etmeleri için dağları ve kuş-
yapmadığı için ilk zorluk onu yerine temelli ları onun emrine verdik. Bunları yapan biz idik."  18
oturtmakta, ümitsizliğe sevk etmektedir. Kendi-
sinden kat kat daha ağır olan bir ağırlığı kaldıran "Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar
halterciyi görüp de aynı fiili yapmaya çalışan sı- Allah'ı tespih ederler. Her şey O'nu hamd ile tespih
radan bir vatandaşın karşılaşacağı bir son gibi. eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız.
O, halîm'dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir),
O yüzden Müslümanın belini kıracak hareket- çok bağışlayandır."
 19

lerden kaçınması ve her şeyi usulüne göre yap-


"Gök gürlemesi O'na hamd ederek tespih eder. Me-
ması gerekir. Hakkı insanlara ulaştırırken güç
lekler de O'nun korkusundan tespih ederler. O, yıldı-
depolamanın en güzel yolu ise, Allah'ın subhanehu
ve teala Rasûlü'ne tavsiye ettiği yoldur; o da gece
15. 34/Sebe, 10-11
namazıdır. 16. 24/Nur, 41
17. 22/Hac, 18
18. 21/Enbiya, 79
14. 73/Müzzemmil, 20 19. 17/İsra, 44

42
rımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar Hem Kur'an'dan hem de gece namazından hak-
ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, kıyla istifade edebilmek için dikkat edilmesi gere-
azabı çok şiddetli olandır."  20 ken başka edepler de vardır. Konumuz olmadığı
için tertil meselesini vurgulamakla yetiniyoruz.
Tabii ki kulluğumuzu gün içerisinde hakkıyla
yerine getirmek için gecenin ilerleyen saatle- "Çünkü gündüzün sana uzun bir meşguliyet var-
rinde kıyamda durmak yeterli değildir. Ayettte dır."  26
belirtildiği üzere bu kıyamı Kur'an ile süslemek
gerekir. Yalnız burada üzerinde özellikle durulan Allah subhanehu ve teala Peygamber'ine ve onun nez-
bir kavram olduğunu görüyoruz. O da "Tertil" dinde tüm Müslümanlara gece namazı emrinin
üzere okumaktır. Demek ki sıradan bir okuma illetini bu ayet ile açıklıyor. İnsanoğlunun hem
hedeflenen faydayı sağlamayacaktır. Allah birçok
dünyada yaşayıp hem de kendini sadece ibadete
ayetinde kendi kitabının sıfatlarını zikretmiştir.
adaması pek mümkün değildir. Kendisinin ve ai-
"Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bul- lesinin ihtiyaçlarını karşılamak için gündüzleyin
muştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. meşgul olacağı muhakkaktır.
Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükü-
nü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe Allah subhanehu ve teala da bu durumu tasdik ediyor
azap edici değiliz."  21 ve gündüzün meşguliyetinin "Ağır yükü" kaldır-
mayı sağlayacak ibadetleri yapmaya engel olaca-
"Elif Lâm Râ. Bu Kur'an, Rablerinin izniyle insan- ğını belirtiyor. Bu aynı zamanda birçok Müslü-
ları karanlıklardan aydınlığa, mutlak güç sahibi ve manın da ileri sürdüğü temel bir bahanedir. Ama
övgüye lâyık, göklerdeki ve yerdeki her şey kendi- Allah'ın bunu tasdik etmesi ile Müslümanların
sine ait olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana
hakkıyla ibadet etmemeye bahane göstermeleri
indirdiğimiz bir kitaptır. Şiddetli azaptan dolayı vay
arasında önemli bir fark vardır. Allah subhanehu ve
kâfirlerin hâline."  22
teala bu durumun alternatifi olarak gece nama-
"Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalp- zını göstermektedir. Müslümanlar ise böyle bir
lere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ibadeti seneden seneye ancak Ramazan aylarına
ve rahmet (olan Kur'an) geldi."  23 sıkıştırmaktadırlar. Burada asıl üzücü olan şey ise,
gündüzünü Allah'ın dinine hizmet etmek için
Ayetlerde de gördüğümüz gibi bu kitap en doğ- harcadığını iddia eden, bu yüzden ibadetlerini
ru yola ileten, karanlıklardan aydınlığa çıkartan
tam yapamadığını söyleyen Müslümanın gece
ve rahmet kapılarını aralayandır. Ancak bu sıfat-
ları ve Müzzemmil Suresi'ndeki "Ağır yükü kal- ibadetinden gafil olmasıdır. Maalesef bu, hepi-
dırtma" vasfını bir kenara koyup, günümüzde mizin içine düştüğü bir hâldir. Dünya tarihinde
Kur'an okuyanlara baktığımızda, bu vasıfların Allah'ın dinine hizmet etmek için çabalayan ama
insanlar üzerinde tecelli etmediğini görmekteyiz. O'nun yardımına mazhar olacağı asıl vakitlerin
Bunun elbette birçok nedeni vardır. Açıklamaya kıymetini bilmeyen başka bir topluluk yoktur.
çalıştığımız ayetlerde dikkat çekilen sebep ise
"Tertil" üzerine okumamaktır. Tertil üzere oku- Rabbim bizleri hazırlıkları tamamladıktan son-
mak; ağır ağır, manalarını düşünerek, rahmet- ra hakkı ikame etmek için ayağa kalkan, omuzla-
azap ayetlerine uygun duaları, o ayetlere peşi sıra rındaki yükün ağırlığını bilen ve ezilmemek için
ekleyerek okumaktır. Allah ve Rasûlü'nün yoluna tabi olan kullarından
eylesin.
Abdullah bin Mesud radıyallahu anh şöyle der:
'Kur'an'ı şiir okur gibi okumayın. Onun acayip Duamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
ayetlerinde durunuz, onunla kalplerinizi harekete hamddır.
geçiriniz, düşünceniz bir an önce surenin sonuna
ulaşmak olmasın.'  24  25

20. 13/Rad, 13
21. 17/İsra, 15
22. 14/İbrahim, 1-2
23. 10/Yunus, 57
Zilkâde
24. İbn Ebi Şeybe ilgili bölümünden faydalanılabilir. 1436
25. Daha ayrıntılı bilgi için "Allah'a Adanmış Gençlikler" kitabının 26. 73/Müzzemmil, 7

Eyül’15 • SAYI: 41

43
İlim Meclisi
muratmuslihan@tevhiddergisi.com

Murat Müslihan

Zor Günlerin Adamı


Sadık İnsan;
Usame Ordusunu Göndermesi
Emir sahipleri bizim doğrudur dediğimiz
bir şeyi bazen nassa aykırı olduğu için
bazen de maslahata aykırı olduğu için
kabul etmeyebilir. Bu durumda bize düşen
haram olmadığı müddetçe itaat etmektir.

R asûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat etmeden


kısa bir süre önce Müslümanlara Rumlar-
la savaşmak için hazırlanmalarını emretti. Bu
Ordu tam hareket etmek üzereyken Peygamber'in
vefat ettiği haberi kendilerine
sallallahu aleyhi ve sellem
ulaştı. Bunun üzerine Cüruf karargâhında bulunan
orduya komutanlık etme görevini Usame bin Müslümanlar Medine'ye döndüler.
Zeyd'e verdi. Usame radıyallahu anh yirmili yaşlar-
da bir gençti. Tabi bu durum kalbinde hastalık Ebubekir radıyallahu anh halife olduktan sonra İs-
bulunanlara ağır geldi. Usame'nin emirliği hak- lam topraklarında bazı problemler çıktı. Birçok
kında konuşmaya ve bunu eleştirmeye başla- insan dinden döndü. Ebu Hureyre radıyallahu anh bu
dılar. Usame hakkında konuşulduğunu duyan durumu şöyle anlatıyor:
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem çıkıp şöyle bir
konuşma yaptı; "Peygamber vefat edince Ebubekir halife olup
"Benim, Usame'yi kumandan tayin etmeme iti- Araplar'dan kâfir olan kâfir olunca… Tüm Arap
raz ediyor gibisiniz! Daha önce Usame'nin babasını yarımadası, Mekke, Medine ve Bahreyn sahillerin-
kumandan tayin ettiğim zaman da aynı şeyi yap- den küçük bir grup hariç, dinden döndüler. Kimi
mıştınız! Vallahi, nasıl babası kumandanlığa lâyık yalancı peygambere tabi oldu, kimisi zekât verme-
olduğunu göstermişse, Usame de babasından sonra yeceğini söyledi, kimi de dinden dönenlerden cesaret
kumandanlığa lâyık bir kimsedir! Babası nasıl en alarak İslam dinini terk etti. Peygamber yaşarken
sevdiğim biri idiyse, Usame de en sevdiğim kimseler iman edenlerin yüzde doksanı dinden döndüler…"
 2

arasından biridir! O da, babası da her türlü hayrı


işleyebilecek yaratılışa sahip kimselerdir. Onlardan Bu irtidat olaylarının gerçekleştiği sırada Ebu-
hayırlı işler bekleyiniz. Muhakkak ki Usame, sizin bekir radıyallahu anh Usame ordusuna hazırlanmala-
hayırlı olanlarınızdandır ve bu işe ehliyetli birisi- rını ve Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem emrettiği
dir!"  1 yere doğru harekete geçmelerini emretti. Bazı

1. Müslim 2. Buhari, Müslim

44
sahabeler bunun doğru olmadığını Ebubekir'e
radıyallahu anh bu orduyu geri çekmesini teklif ettiler.
Şöyle dediler:

'Bu ordu Müslümanların gücüdür. Araplar gör-


düğün gibi sana karşı ayaklandı. Dolayısıyla Müs-
lümanlara ait önemli bir gücü kendinden ayırma.'

Ebubekir radıyallahu anh onlara Rasûlullah'ın sal-


emrettiği hiçbir şeyden vazgeç-
lallahu aleyhi ve sellem
meyeceğini, hatta sonuçta Medine'nin istilasına
sebep olsa bile onun emirlerini yerine getirece-
ğini bildirdi ve şöyle dedi: 'Ey insanlar durun size on tavsiyede bulunayım.
Onları benden alın ezberleyin. Hıyanet etmeyin,
'Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki yırtıcı- haddi aşmayın, öldürdüklerinizin organlarını kes-
ların beni kapacağını bilsem bile Rasûlullah'ın yola meyin. Meyve ağaçlarını kesmeyin. Yemek maksadı
çıkardığı orduyu geri çekmem. Tek kalsam da onu dışında koyun, inek ya da deve kesmeyin. Kendile-
yerine getiririm.' rini mabetlere kapatmış ibadet eden kişilerle karşı-
laşacaksınız, onlar o işe devam ettikleri müddetçe
Ebubekir'in bu konuda kararlı olduğunu gö- onlara dokunmayın. Gittiğiniz yerlerdeki insanlar
ren Ensar'dan bazıları Usame'den daha yaşlı (ve sizlere kaplar içerisinde yiyecekler sunacaklar, on-
daha tecrübeli) birinin orduya kumanda etmesini dan bir şey yediğinizde Allah'ın adını anarak yiyin.
istediler ve Ömer'i konuşması için Ebubekir'e Başlarının tepesini tıraş eden kenarlarını bırakan
gönderdiler. Ömer radıyallahu anh: bir toplulukla karşılaşacaksınız, onlara kılıçlarınızla
saldırın. Allah'ın ismiyle yola çıkın.'
'Ensar, Usame'den daha yaşlı birini orduya ku-
manda etmeni istiyor.' dedi. Ebubekir radıyallahu anh Ebubekir radıyallahu anh Usame'ye de Peygamber'in
ona şöyle dedi: 'Anan seni kaybetsin ey Hattaboğlu! emrini yerine getirmesini tavsiye etti. Şöyle dedi:
Rasûlullah'ın göreve getirdiği birini azletmemi mi
benden istiyorsun?' Ömer radıyallahu anh insanların 'Allah'ın Nebisi'nin sallallahu aleyhi ve sellem sana em-
rettiklerini yap. Kuzaa'dan başla sonra Abil'e git.
yanına gelince ona:
Rasûlullah'ın emrettiği hiçbir hususta taksirde bu-
'Ne yaptın?' dediler. Ömer radıyallahu anh : lunma. Geridekiler sebebiyle aceleci davranma.'

'Ananız sizi kaybetsin, gidin başımdan.' dedi. Usame ordusu çıktı gitti. Nebi'nin sallallahu aleyhi ve
sellem emrettiği üzere atları Kuzaa kabilesi toprak-

Daha sonra Ebubekir radıyallahu anh ordugâha gitti. larında yaydı ve baskınlar düzenlendi. Sağ salim
Birlikler yerini aldıktan sonra onları yola çıkardı. bir şekilde ganimetler elde etti ve kırk gün içinde
Usame radıyallahu anh binek üzerinde olduğu hâlde Medine'ye geri döndü.
o (Ebubekir) yürüyordu. Usame radıyallahu anh ona:
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem vefat haberi ile
'Ey Rasûlullah'ın halifesi, ya sen hayvana bin ya Usame'nin Bizans topraklarına baskın düzenle-
da ben ineyim.' dedi. Ancak Ebubekir radıyallahu anh: diği haberi Herakliyus'a aynı anda ulaştı. Bunun
üzerine Rumlar:
'Vallahi ne sen ineceksin ne de ben bineceğim. Al-
lah yolunda ayaklarımın tozlanması benim aleyhi- 'Bunlar nasıl adamlar böyle? Liderleri ölmüş, çok
me olan bir şey değildir.' dedi. Daha sonra Ebube- geçmeden kalkmış arazilerimize saldırıyorlar." de-
kir radıyallahu anh Usame'ye : diler. Araplar da:
'Eğer dilersen bana yardımcı olmak üzere Ömer'e
"Eğer onların gücü olmasaydı bu orduyu sefere çı-
izin ver.' dedi. O da ona izin verdi. Daha sonra
karmazlardı." dediler ve yapmaya niyetlendikleri
Ebubekir radıyallahu anh orduya yöneldi ve şöyle bir
konuşma yaptı: birçok şeyi yapmaktan imtina ettiler. 3
Zilkâde
1436
3. Ali Muhammed Sallabi, Ebubekir'in Hayatı

Eyül’15 • SAYI: 41

45
Dersler Allah subhanehu ve teala yardımını onlardan çekip aldı
Ebubekir'in radıyallahu anh Usame ordusunu gön- ve Müslümanlar birçok sıkıntı yaşadılar.
dermesinde alınabilecek birçok ders ve ibret var- O zaman sayıyla veya başka şeylerle uğraşma-
dır. Bunlardan bazıları şunlardır: yacak, Allah ve Rasûlü'nün emirlerini yerine ge-
tirmek için çaba sarf edeceğiz.
• Burada ilk dikkatimizi çeken şey Ebubekir'in
radıyallahu anh Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem em-
Bu anlattığımız sadece savaş konusunda değil
rine ittiba konusunda gösterdiği hassasiyettir. her konuda geçerlidir. Bir Müslüman nefsine ağır
Müslümanlara karşı ayaklananların sayısı çok- gelmesine rağmen Peygamber'e itaat ederse Allah
tu, ayrıca birçok sahabi bu ordunun gönde- subhanehu ve teala onun işini kolaylaştırır ve ona birçok
rilmemesi yönünde öneride bulundu. Fakat o hayır ihsan eder.
tüm bunlara rağmen orduyu gönderdi. Sebep
olarak ise şunu söyledi: 'Ben Rasûlullah'ın yola "Fatıma binti Kays'ı eşi boşamıştı. Ona Muavi-
koyduğu bir orduyu geri çevirmem…' ye, Ebu Cehm ve Usame bin Zeyd talip oldular. Bu
Evet, olması gereken de buydu. Allah Rasûlü durumu Allah Rasûlü'ne iletti. Ona şu tavsiye-
bir şeyi emrettiğinde Müslümana düşen onu de bulundu: "Muaviye malı olmayan biridir.
yerine getirmektir. Şartların değişmesini Ebu Cehm'in sopası elinden düşmez. Usame
bahane ederek değişikliğe gitmemesidir. bin Zeyd'i kabul et." Fatıma binti Kays:
'Usame'yi istemiyordum. Allah Rasûlü
Ayet-i kerime'de Allah subhanehu ve teala
tavsiye edince Allah'a ve Rasûlü'ne
şöyle buyurmaktadır: itaat olarak kabul ettim. Daha
"Allah ve Rasûlü bir iş hakkın- sonra insanların gıpta ettiği bir
da hüküm verdikleri zaman, evliliğim oldu. Allah bana
Allah Rasûlü bir şeyi emrettiğinde Ebu Zeyd'i  5 ikram etti, beni
ilim meclisi

hiçbir mümin erkek ve hiç- Müslümana düşen onu yerine


bir mümin kadın için ken- onunla şereflendirdi.' "  6
getirmektir. Şartların değişmesini
di işleri konusunda tercih bahane ederek değişikliğe gitmemesidir.
kullanma hakları yoktur. Kim Hangi konumda olursa ol-
Allah'a ve Rasûlü'ne karşı gelirse, sun hidayet, dünya ve ahiret
şüphesiz ki o apaçık bir şekilde hayatının saadeti ona sallallahu
aleyhi ve sellem itaattedir. O Sirac-ı
sapmıştır."  4
Münir'dir. 7 Aydınlık/nur onun
Ebubekir radıyallahu anh birçok sahabe- yanındadır. Ona itaat edenler ilk ca-
yi karşına almak pahasına Peygamber'in hiliyenin karanlığından kurtulup, onun ay-
emrini yerine getirince Allah subhanehu ve teala dınlığıyla aydınlandıkları gibi; yaşadığımız
cahiliyenin karalığından kurtulmanın yolu da,
yardımını gönderdi. Bu ordu, hem düşmanla-
ona itaat etmededir.
rın kalbine korku saldı hem de birçok ganimetle
döndü. Buradan hareketle şöyle diyebiliriz: "De ki: Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin. Eğer yüz
Zafer elde etmek isteyen Müslümanların Allah çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez."  8
ve Rasûlü'nün emirlerine dört elle sarılmaları "Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin ki rahmete ka-
gerekir. Bu hakkıyla yapılırsa Allah subhanehu ve tea- vuşturulasınız."  9
la yardım kapılarını açacak ve hiç beklenmedik
şekilde Müslümanlara yardım edecektir. "Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlardır. Kim
Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu,
Bedir ve Uhud savaşları bu anlattığımızı ortaya zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır;
koyan en güzel örneklerdendir. Bedir'de Müslü- orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş
manlar Peygamber'e sallallahu aleyhi ve sellem hakkıyla
budur."  10
itaat ettikleri için sayıları çok az olmasına rağmen
müşriklere karşı Allah'ın subhanehu ve teala yardımıyla
5. Usame bin Zeyd'in künyesi
zafer elde ettiler . Uhud'da Müslümanlar Bedir'e
6. Müslim
nazaran daha güçlü ve sayıları daha fazlaydı. Fa-
7. 33/Ahzab, 46
kat Peygamber'e itaatte problem yaşadıkları için
8. 3/Âl-i İmran, 32
9. 3/Al-i İmran, 132
4. 33/Ahzab, 36 10. 4/Nisa, 13

46
"Ey iman edenler! Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin, saygıda kusur etmezler. Fakat bu özelliklere
işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin."  11 sahip olmayanlara karşı ciddi sıkıntı yaşarlar.
Ebubekir radıyallahu anh bu tavırları ile, saygı gös-
"Her kim Allah'a ve Rasûlü'ne itaat eder, Allah'a termek için, izin almak için emirin yaşının çok
saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar da önemli olmadığını bizlere öğretiyor. Böyle
mutluluğa erenlerdir."  12 bir ayrıma gitmemek için kişinin yaptıklarını
Allah için yapması gerekir. Aksi taktirde emir-
"De ki: 'Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. ler arasında ayrım yapar.
Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in
sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini Not: Daha önceki yazılarımızda bu konuya
yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen tafsilatlı değinmiştik, tekrardan değinmiyoruz.
(görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat eder-
seniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.' "  13  14 hamd etmektir.

• Ebubekir radıyallahu anh konu ile ilgili son sözünü


söyledikten sonra Müslümanlar Ebubekir'e
radıyallahu anh itaat ettiler. Buradan da şunu anla-
yabiliriz: Bize göre bir şey bazı sebeplerden do-
layı doğru olabilir. Fakat emir sahipleri bizim
doğrudur dediğimiz bir şeyi bazen nassa aykırı
olduğu için bazen de maslahata aykırı olduğu
için kabul etmeyebilir. Bu durumda bize düşen
haram olmadığı müddetçe itaat etmektir. Saha-
beler bir öneride bulundular fakat bu önerileri
kabul edilmedi. Önerileri kabul edilmedi diye
isyan etmediler.
• Ebubekir'in radıyallahu anh Usame'ye gösterdiği
tavırlar da dikkate şayan. Usame'nin yaşına
bakmadan ona saygı gösteriyor. Usame'nin
binekte olup Ebubekir'in yaya olması, Ömer
için Usame'den izin alması bu saygının göster-
geleridir. Genelde insanlar yaşça büyük olan,
ilim ehli olan, tecrübesi çok olan kişilere karşı

11. 8/Enfal, 20
12. 24/Nur, 52
13. 24/Nur, 54 Zilkâde
14. Ebu Hanzala Tüm Rasûllerin Ortak Müjdesi, 'Muhammed 1436
Allah'ın Rasûlü'dür' yazısından. Bknz: Tevhid Dergisi 31. Sayı

Eyül’15 • SAYI: 41

47
Nasihat
emreacar@tevhiddergisi.com

Emre Acar

Rahman'ın Arşının Altında


Gölgelenenler;
Tek Başına İken Allah'ı Zikredip
Ağlayan Kimse
Zikir yapmak, muhayyer bırakılmış ibadet-
lerden değildir. Bu ameli müstehap veya
sünnet olarak değerlendirmemek gerekir.
Zikir, Allah'ın emirler inden bir emirdir.

Kullarını kendi katında zikreden Allah'a hamd

E bu Hureyre'den radıyallahu anh rivayetle Peygam- olsun. Salât ve selam; ayakta, otururken ve yanla-
ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölge-
rı üzere uyurken Rabbini zikreden Rasûlullah'a,
onun ailesine ve ashabının üzerine olsun.
nin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi Rahman'ın arşının altında gölgeleneceklerden
gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yöneti-
yedincisi; tek başına iken Allah'ı zikredip ağlayan
ci, Allah'a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere
bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve
kimsedir. Hadisin ifade ettiği gibi bu başlığımızın
onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan altında Allah'ı zikretmek ve Allah için ağlamak
iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya konularına deyinmeye çalışacağız. Bu nasihati
davet ettiğinde: 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek önce kendi nefsime sonra sen kardeşime yapıyo-
onu reddeden adam, sağ elinin verdiğinden sol eli- rum. Rabbim ikimizin de kalbini nasihate açsın.
nin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka veren (Allahumme Amin)
kişi, bir de yalnız başına Allah'ı zikredip de gözleri
yaşla dolan kimse."  1 Değerli kardeşim!

Dünyaya gönderilişimizdeki gayenin Allah'a


kulluk yapmak olduğu inkâr edilmez bir haki-
1. Buhari, Müslim
kattir.Varoluşumuzun gayesi olan kulluğumuzu

48
namaz, kurban, hac ile sınırlandırmak da doğru
değildir. İslam kulluk kavramını geniş tutmuştur.
Allah'ı zikretmek de bunlardan biridir. O kadar ki
ibadetler arasında en değerli ve en büyük ibadet,
zikir ibadetidir. Çünkü bütün ibadetlerin özü,
Allah'ı hatırlama, onu zikretme üzerine kuru-
ludur.
Allah subhanehu ve teala şöyle buyurur;
"Sana vahyolunan kitabı oku, namazı dosdoğru kıl.
Çünkü namaz insanı hayâsızlıktan ve münkerden
alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise elbette (ibadet olarak)
en büyüktür. Allah ne yaptığınızı bilir."  1 Ayeti kerimedeki "çokça zikredin" lafzını ayetin
Ebu Said radiyallahu anh rivayet ediyor; devamı "sabah akşam zikretmek" şeklinde tefsir et-
miştir. Bu nedenle sabah akşam Rabbimizi hatır-
"Rasûlullah'a 'hangi ibadet çeşidi daha faziletli ve lamalı ve etrafımızdakilere O'nu hatırlatmalıyız.
kıyamet günü Allah katındaki derecesi daha yük- Bu konuda insanlar gevşek davransa da Rabbimiz
sektir?' diye soruldu. Rasûlullah şöyle cevap verdi; kullarını unutmamaktadır. Ve kullarının da ken-
"Allah'ı çokça ananlar/zikredenlerin ibadetleridir." disini unutmamasını istemektedir. O kullarını
Denildi ki: 'Ya Rasûlullah! Allah yolunda savaşan her gün gözetir, kullarından da hergün kendisini
kimdir?' Rasûlullah şöyle buyurdu: "Savaşcı, kılıcı gözetmesini ister. Kullarının dünya meşgaleleri
kırılana ve kana boyanana kadar kafir ve müşrik- ile uğraşırken veya yanları üzerine uyurken rabb-
leri kılıçtan geçirse bile, yine de Allah'ı zikredenin lerini gözardı etmelerinden, O'nun yerine başka
derecesi ondan daha yüksek olur." "  2 şeyleri koyup sürekli onu hatırlamalarından razı
değildir.
Başka bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurur; "Size amellerinizin en hayırlısını,
Evet kardeşim!
Melik'inizin yanında en değerlisini, derecelerinizi
en çok yükseltenini, sizin için altın ve gümüş infak
Allah subhanehu ve teala iman edenleri zikre, kendi-
etmekten ve düşmanınızla karşılaşıp, sizin onla-
rın boyunlarını vurmanızdan ve onların da sizin sini hatırlamaya davet etmiştir. Rabbimizin bu
boyunlarınızı vurmalarından daha hayırlı olanı- davetine icabet edelim. Allah'ı zikretmede Pey-
nı haber vereyim mi?" 'Evet, haber ver ey Allah'ın gamber gibi, sahabe gibi olmaya çalışalım. Eğer
Rasûlü' dediler. Peygamber şöyle buyurdu; "Allah'ı bize hayat verecek çağrıya icabet etmez isek Al-
zikretmektir." "  3 lah, kendi ile aramıza perde çeker. İşte o zaman
felaha/kurtuluşa ulaşamayız.
Zikir yapmak, muhayyer bırakılmış ibadet-
lerden değildir. Bu ameli müstehap veya sünnet Allah subhanehu ve teala şöyle buyurur;
olarak değerlendirmemek gerekir. Zikir, Allah'ın
"Ey iman edenler! Sizi, size hayat verecek şeylere
emirlerinden bir emirdir. İslam'ın diğer emirleri-
çağırdığımız zaman Allah ve Rasûlü'nün çağrısına
ne gösterdiğimiz ehemmiyeti bu amelde de gös- uyun. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve
termemiz gerekir. O kadar ki Allah'ı zikretmek, muhakkak ki O'nun huzurunda toplanacaksınız."  5
sabah-akşam, hayatımızın her alanını kuşatacak
şekilde olmalıdır. "Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz."  6

Allah subhanehu ve teala şöyle buyurur; Allah'ın bu daveti Peygamberin ve sahabenin


hayatına o kadar etki etmiştir ki onlar yanları
"Ey iman edenler! Allah'ı çokça zikredin. Sabah- üzerine uyurken, sağdan sola, soldan sağa döner-
akşam onu tesbih edin."  4 ken dahi Allah'ı zikretmeyi zayi etmemişlerdir.
Hayatlarını Rabblerini zikretmek ile donatmış-
1. 29/Ankebut, 45
2. Tirmizi
Zilkâde
3. Tirmizi 5. 8/Enfal, 24 1436
4. 33/Ahzab, 41-42 6. 62/Cuma, 10

Eyül’15 • SAYI: 41

49
lardır. Bu nedenle Allah'ı zikretmemiz, hayatı- başka şeyler ile oyalayacaktır. Allah'ı, emirlerini
mızda bir kere veya sadece namazlardan sonra ve nehiylerini unutturacaktır.
olmamalıdır. Zikirlerimiz, selefimizinki gibi
yaşam tarzımız olmalı, hayatımızın her alanını Allah subhanehu ve teala şöyle buyurur:
kuşatmalıdır. "Allah'ı unutup da Allah'ın kendilerine
kendilerini(sorumluluklarını) unutturduğu insan-
Allah subhanehu ve teala şöyle buyurur;
lardan olmayın. İşte onlar fasıkların ta kendileridir."  9
"Onlar ki, gerek ayakta ve otururken veya gerek-
se yanları üzerine uyurken, hep Allah'ı zikrederler. "Kim Rahman'ın zikrini görmezlikten gelirse, biz
Onlar ki göklerin ve yerin yaratılışı konusunda ona bir şeytanı musallat ederiz. Artık bu, onun ay-
düşünürler."  7 rılmaz arkadaşıdır."  10

"Sabah akşam tevazu içinde yalvararak, ürpererek Subhanallah kardeşim! Arkadaşımızın şey-
tan olması ne kadar da tehlikelidir. Müslüman-
ve sesini yükseltmeden Rabbini an! Sakın gafillerden
olma."  8 ların en büyük düşmanı şeytan değil midir? Bu,
Adem'den aleyhisselam başlayıp kıyamete kadar
Değerli kardeşim! devam edecek olan bir hakikattir. Rabbimiz
Bildiğin üzere hepimizin Allah'a, ve O'nun Rasûlü, bizleri şeytana karşı sa-
emirlerimize, Müslümanlara, aile- kındırmamış mıdır? Sebebi ise bü-
mize, toplulumuza, komşuları- tün kötülüklerin başının şeytan
mıza karşı yerine getirmemiz olmasıdır. Ve şeytan insanoğ-
gereken birçok sorumluluk- lunun Rabbine karşı isyankar
larımız var. Fakat bir çoğu- İnsanoğlunun rabbine kulluk olmasını ister.
nasihat

muz bu sorumluklarımızı yaparken, sorumluluklarını yerine


Peki şeytanın bize mu-
getirirken önündeki en büyük
yerine getirmede problem sallat olmasından nasıl
engel unutkanlık ve gaflettir.
yaşıyoruz. Sorumlulukları- kurtulacağız?
mızı unutuyor veya onları
yerine getirmede gevşek dav- Yukarıda yazdığım iki ayeti
ranıyoruz. Peki, bu sıkıntı ne- kerimede de şeytandan ko-
den kaynaklanmaktadır? Bunun runma yolunun Allah'ı zikretmek
tek sebebi Rabbimizin cezası olarak olduğu vurgulanmıştır. Zikir, şeytana
unutkanlık hastalığına yakalanmamız veya karşı kalkanımız olmalıdır. Kişi şeytandan
uyanılmaz bir gaflet uykusuna dalmamızdır. sakınmaz, ona karşı yanında kalkan bulun-
durmaz ise büyük bir zarara uğrayacaktır.
Evet, insanoğlunun Rabbine kulluk yaparken,
sorumluluklarını yerine getirirken önündeki en Allah subhanehu ve teala şöyle buyurur;
büyük engel unutkanlık ve gaflettir. Peki unut-
kanlık, gaflet neden kaynaklanmaktadır? Rabbi- "Şeytan onlara galip ve üstün geldi de onlara
Allah'ı dahi hatırlamayı unutturdu. İşte bunlar
miz neden bize bu cezayı veriyor?
şeytanın taraftarlarıdır. Haberiniz olsun şeytanın
Bil ki kardeşim, bunların hepsi Allah'ı zikret- taraftarları en büyük zarara uğrayanların ta ken-
meyi gözardı etmemizin sonucudur. Unutkanlık dileridir."  11
semavî bir engel olduğu gibi semavî bir cezadır
da aynı zamanda. Kulun yaptığı isyanlar nedeni Değerli kardeşim!
ile Allah bununla onları cezalandırmaktadır. Kul,
Allah'ı zikretmediğinde Allah ona ya unutkanlık En son unutacağımız zat Allah olmalıdır. Ka-
hastalığını musallat ediyor veya düşmanı olan inattaki herşey bize onun yüceliğini, cemalini
şeytanı musallat edip onun Allah'a ve emirlerine hatırlatmaktadır. Fakat genellikle ilk Allah'ı unu-
karşı gafilce yaşamasını sağlıyor. Şeytan bir insa- tuyoruz. O'nun huzurunda namaza duruyoruz,
na musallat olmuş ise o kişiyi, Allah'ın dışında

9. 59/Haşr, 19
7. 3/Âl-i İmran, 191 10. 43/Zuhruf, 36
8. 7/Âraf, 205 11. 58/Mücadele, 19

50
O'nun için oruç tutuyoruz, nasihatlerde Rabbi- ateşidir. Allah'ın azabına karşı emin olan kim-
mizden bahsediliyor fakat Allah'ı hatırlayamıyo- dir? Allah'ın azabına karşı emin olan, herhangi
ruz. Başka şeyler düşünüyor, başka şeyler hayal bir korkuya kapılmayanlar müşriklerdir. Müs-
ediyoruz. Evrenin yaratıcısını unutmuş, O'nun lüman cehennnemden kurtulmak, ateşten azad
yarattıkları ile uğraşıyoruz. İşte bu insanoğlunun edilmek için kıyametten önce hayır amellerini
helak olduğu andır. Rabbimize kendimizi, ancak çoğaltır. Vaktini değerlendirip cenneti elde et-
zikre dönerek affettirebiliriz. Allah'ı zikretmeye mek için de hazırlık yapar. Allah'ı zikretmek de
dönelim, Rabbimizi hatırlayalım kardeşim. bu amellerdendir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
cehennemden uzaklaşmak ve cenneti elde etmek
Allah şöyle buyurur; için ümmetini Allah'ı zikretmeye teşvik etmiştir.
"Allah'ı çok zikreden erkek ve kadınlar var ya, işte Muaz bin Cebel radıyallahu anh aktarıyor, Rasû-
Allah onlara mağfiret ve büyük bir mükafat hazır- lullah şöyle buyurur;
lamıştır."  12
"Ademoğullarından hiçbiri Allah'ı zikretmek kadar
Şeytanın en önemli özelliği vesvese vermesidir. kendisini Allah'ın azabından kurtaracak herhangi
Bundan dolayı Kur'an'da "sinsice vesvese veren" bir amel işlememiştir."  14
diye isimlendirilmiştir. Allah'a karşı ve insanlara
karşı görevlerimizde önümüze çıkan engellerden Enes radıyallahu anh aktarıyor, Peygamber sallallahu
biri de vesvese/şüphedir. Şeytan insana vesvese aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
vermek için onun gafil olduğu, Rabbini anmadığı
zamanı kollar. İnsan, şeytanın vesveselerinden "Cennet bahçelerinin yanından geçtiğiniz za-
kurtulabilmesi için Allah'ı zikretmelidir. Çünkü man onlardan beslenin/faydalanın." Dediler ki;
"Ey Allah'ın Rasûlü! Cennet bahçeleri de nedir?'
zikir gafletten kurtulmak, uykudan uyanmaktır.
Rasûlullah şöyle buyurdu; "Zikir halkalarıdır."  15
Teyakkuz elbisesine bürünmektir. Böylelikle şey-
tan ondan uzaklaşır ve ona fısıldayamaz. Rabbimden temennim bizleri kendisini sabah
akşam zikreden kullarından eylemesidir. Bizleri
İbni Abbas radıyallahu anh bu konu ile alakalı şun-
gaflet uykusundan uyandırıp şeytanın vesvese-
ları söyler; 'Şeytan Ademoğlunun kalbinin üzerine
tünemiştir. Ademoğlu gafil olduğunda ona vesvese lerine karşı zikir ile uyanık ve azimli kılmasıdır.
verir, Allah'ı zikrettiğinde ise şeytan sinip saklanır.'  13 Muhakkak ki bütün güç ve kuvvet Allah'ın elin-
dedir. Bir sonraki sayıda görüşme ümidi ile...
Değerli kardeşim!
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd
Müslümanların en çok korktukları ve kendi- etmektir.
sinden en çok Allah'a sığındıkları şey cehennem

Zilkâde
12. 33/Ahzab, 35 14. İmam Ahmed'in Müsned'inde geçmektedir. 1436
13. İbn Ebi Şeybe, İbni Cerir ve İbni Merduye aktarmışlardır. 15. Tirmizi

Eyül’15 • SAYI: 41

51
Okuma Parçası
Kerem Çağlar keremcaglar@tevhiddergisi.com

Yakin Üzere Yakınlık


Allah'a subhanehu ve teala yakın olduğunun ve
Allah'ın yakınlığının şuurunda olan bir mümin,
kibrit kutusu gibi bir yere dahi hapsedilse orada
da Allah'ın rızasını ve hoşnutluğunu talep eder.

A llah'a yakınlık; Allah'ın her kuluna şah da- Allah'ın yakınlığı ve Allah'a yakınlık, sahih
marından bile daha yakın olduğu şuurunu akidenin, kamil imanın ve güzel ahlakın eşsiz
söz, amel, düşünüş ve hatta hayallerinin kılavu- mükâfatıdır.
zu kılmaktır.
Allah'a subhanehu ve teala yakınlık, imana zarar ve-
Allah'a subhanehu ve teala yakınlık, mümin kulun fıt- recek ve inancı sarsacak fitnelerden, şüphelerden
ratında övülmeye değer ahlakî özelliklerin yer- ve şehvetlerden korunma gayretidir.
leşmesinin ve yerilen kötü huylardan arınmanın
vesilesi ve neticesidir. Allah'a yakın olduğunun ve Allah'ın yakınlığı-
nın şuurunda olan bir mümin, kibrit kutusu gibi
Allah'a yakınlık, en zor ve bunalımlı zaman- bir yere dahi hapsedilse orada da Allah'ın rızasını
larda umulmadık ve beklenmedik kurtuluş ka- ve hoşnutluğunu talep eder.
pılarının açılacağına dair güçlü bir inanç sahibi
olmaktır. Allah'a subhanehu ve teala yakınlık, kötülükleri ve
isyanı terk ederek ibadette ihlaslı olmaktır.
Allah'ın subhanehu ve teala yakınlığı ve Allah'a yakın-
lık demek O'nun sevgisine naîl olmaktır. O'nun Allah'a yakınlık, sahih tevhid istikametine tabi
sevgisi ise hem yeryüzündeki hem de melekut olmakla mümkün ve kolay olur. Zira Allah subha-
alemindeki sevdiklerinin ve sevenlerinin mu- nehu ve teala kullarından doğru yolda istikamet ister.
habbetine mazhariyettir.
Allah'a subhanehu ve teala yakın olan kalp şirkten,

52
şüphelerden, bid'atlerden, nifaktan, riyadan,
mal ve evlat afetlerinin saptırıcılığından uzak
ve korunmuş olan sağlam ve sağlıklı bir kalptir.
Allah'a yakınlaşmak, Meryem aleyhisselam gibi,
Allah subhanehu ve teala dışında her şeyi bırakıp bü-
tünüyle O'na yönelerek, şeref, iffet ve fazilet ba-
kımından devrinin bütün kadınlarından üstün
kılınıp onların arasında seçkin bir konumda
'Betül' olabilmektir.

Allah'a subhanehu ve teala yakın olmak, gizlide ve


açıkta haşyet ve takva halinde olabilmektir. Allah'a yakınlık; Lailaheillallah'ın hayatın her
Allah'a yakınlık, düşman ordularına karşı sade- alanında tatbiki ile müminin kalbinin yegâne
ce savaşçı sayısı veya savaş ekipmanlarıyla değil, Mabud'unun, Mahbub'unun ve Matlub'unun
halis niyet, selim kalp ve Allah'a itaat ile galip Allah subhanehu ve teala olmasıyla gerçekleşir.
gelinebileceğini bilmek ve bu hakikate uygun
Allah'a subhanehu ve teala yakınlık; kalbin her halü-
hareket edebilmektir.
karda arşa bağlı olmasıdır.
Allah'a subhanehu ve teala yakınlık, her çeşit gam ve
keder karanlıklarını dağıtıp gideren sabrı kuşan- Allah'a yakın olmak, peygamberlerin, sıddık-
maktır. ların, şehidlerin ve salihlerin yolunda yürürken
bela ve musibetler sağanağına tutulmuş olup kal-
Allah'a yakınlık, gecenin bir kısmını ibadet ede- bi eriyecek noktaya geldiği hâlde yüce Allah'a
rek ayakta geçirmek, mescitte ve cephede safları tevekkül ile tüm bunların ardında güven ve
sıklaştırmak ve İslam yurdunun hudut boyunda mutluluk olduğunu bilerek hüznün son deminin,
ribattır. sevincin ilk menzili olduğuna müdrik olmaktır.

Allah'a subhanehu ve teala yakınlık; nefsini, sırtında Allah'a subhanehu ve teala yakın olmak, O'nun emret-
keramet yurdu cennete ulaşmaya vesile olacak tiği safta ve mekanlarda bulunmak ve nehyettiği
bir binek kılabilmektir. yerlerden ve hâllerden uzak durmaktır.
Allah'a yakın olmak, Rasûlullah'ın sallallahu aley- Allah'a yakın olmak, tamah edilecek dünyevî
son asırda unutulup terk edilmiş olan şeylerden yüz çevirmek, fakat başkalarını dehşete
hi ve sellem
sünnetlerinden birini ihyâ ederek onunla amel düşürebilecek uhrevî kazancı olan şeylere yönelip
etmektir. ona talip olmaktır.

Allah'a subhanehu ve teala yakın olmak, müslüman Allah'a subhanehu ve teala yakınlık, kendisinden do-
esnaf-tacir için doğru sözlü ve güvenilir olmaktır. layı azaba çekileceğinden korktuğu şeyleri terk
etmektir.
Allah'a yakınlık; mümin kimsenin yaptığı ameli
küçük görmesinden dolayı iptal olmayan, mele- Allah'a yakınlık, Allah'ı sevdiğini iddia ettiği
ğin bilmediği için yazmadığı ve şeytanın vakıf hâlde demokratik ameller işlemekle, Haçlı, Rafızî
olmadığı için ifsad edemediği ihlas hâlidir. ve Zerdüşt kafirlerle aynı safta bulunmakla ve
kendileri ile İslam dışındaki her türlü cahiliye
Allah'a subhanehu ve teala yakınlık; kişinin tevhid bağlarının duygusal baskısıyla muamele etmekle
dairesine girmesiyle beraber kalbinin iman nu- asla gerçekleşmez.
ruyla aydınlanıp inşirah bulmasıdır.
Allah'a subhanehu ve teala yakın olmak, hevasına uy-
Allah'a yakınlık; yeryüzünün en şereflileri olan gun da olsa, muhalif de olsa hakka tabi olmaktır.
muvahhid, müctehid ve mücahidleri Allah için
sevmek ve onlara ensar olmak, düşmanlara Allah Allah'a subhanehu ve teala yakınlık, O'na sevgi ve
için buğz etmektir. tevekkül ile kalbin sükun ve itminan bulmasıdır. Zilkâde
1436

Eyül’15 • SAYI: 41

53
meleklerin dahi gıpta edip imrendiği bir hayat
yaşayabiliyor olmaktır.

Allah'a yakın olmak, aldanış yurdu dünyadan


uzak duruş ve gerçek yaşayışın olduğu ebedi ahi-
ret yurduna yöneliştir.

Allah'a yakın olmak, hayırlarda öncü olarak


marufu iletmeye ve şerden sakındırmaya gayret
etmektir.

Allah'a subhanehu ve teala yakınlık, Allah'ın rahmet


ve nimetine tamah etmek, ihtiyaçlarının gideril-
Allah'a yakınlık, nev-î cemadat kalabalıklar mesi ve sıkıntılarının def edilmesine olan ümidi
içerisinde yalnızlığı duyumsamak, yalnızken de
artıp kuvvetlenmesiyle ortaya çıkar.
kendisini adeta arzın merkeziymiş gibi büyük
bir mesuliyet şuuruyla sa'ye sarılıp hikmete ram Allah'a yakın olmak, Allah yolunda şirk ve şer
olmaktır.
çetelerine karşı kasırga gibi eserek yüreklerini
Allah'a subhanehu ve teala yakınlaşmaya çalışan kul, korku ve dehşetle doldurup boyunlarına çarpmak
çok iyi bilir ki hesap günü yakındır. Hesabın ya- üzere cihad etmektir.
kın olduğunu bilen kimse ise tul-î emel 1 sahibi
Allah'a yakın olmak, mümin kulun Rabbine
olmaz.
döneceği şuuruyla yapmakta olduğu (hayırlı)
Allah'a subhanehu ve teala yakınlık, mümin kimsenin işleri (dahi) kalbi çarparak yapmasıdır.
bedeni esir alınmış olsa bile kalbinin ve ruhunun
hür ve mutmain olmasıdır. Allah subhanehu ve teala; adaleti, huzuru ve refahı ya-
kin üzere kendisine yakın olunmasında kılmıştır.
Allah'a yakın olmak, tevhidin hakikatleri hak- Kader, korku, kaos ve mahrumiyeti de şüpheler
kında bildiklerini, toplum içerisinde gördükleri- ve Allah'a yakınlıktan uzak olmakta kılmıştır.
ne tercih edip terk etmemektir.
Allah subhanehu ve teala seni de beni de yakin üzere
Allah'a subhanehu ve teala yakınlık, Kitabullah'ı tila- olup O'na yakın olanlardan kılsın...
vet etmek ve ayetleri üzerinde tezekkür ve tefek-
kürde bulunmaktır. Âmin.
Allah'a yakınlık, takdir olunan hükümlerin
icrası altında kalbin sükun bulduğu rıza hali ile
sabrın ve şükrün tam olarak bulunmasıdır.

Allah'a subhanehu ve teala yakınlık, Allah'ın sırla-


rından bir sır olan ihlasın mümin kalbe emanet
edilmesidir.

Allah'a subhanehu ve teala yakınlık, hoşlanılmayan


bir şeyle karşılaşıldığında yakin içinde Allah'a
şükürle amel etmeye devam etmektir.

Allah'a subhanehu ve teala yakınlık, Allah'ın rızası-


nın ve emirlerinin zıddından olabildiğince uzak
durmaktır.

Allah'a yakın olmak, her an Allah'ın huzurunda


bulunduğunun idrakinde olarak, zaman zaman

1. Uzun emel

54
TARİHE BAKIŞ Serfıraz islam

Murabıtlar Devleti
Murabıtlar, ilim ehlinin kurmuş olduğu bir devlet
olarak ortaya çıkmıştır ve sonrasında gelen emirler-
in de ulemaya danışmadan bir hüküm vermemeleri
Murabıtlar'da bir ayrıcalık olarak ortaya çıkmaktadır.

B u sayımızda Murabıtlar Devleti'nden çı- Cihad; yeryüzünde bütün fesat çıkaranları, dine
karabileceğimiz dersleri sırasıyla yazmaya ve ehline düşmanlık edinmeyi âdet edinmiş müc-
çalıştık. rimleri engelleyen güvenilir bir muhafızdır. Kişiyi
kitapta yer alan bütün cezalardan çekip alır. Böyle
1) Murabıtlar, ilim ehlinin kurmuş olduğu bir olunca din ikame edilinceye kadar ilim ile cihadın
devlet olarak ortaya çıkmıştır ve sonrasında ge- arasında herhangi bir ayrışma olmaz. Birbirinin
len emirlerin de ulemaya danışmadan bir hüküm ilişkisi kesilmez.' diyerek bu konuya değinmiştir.
vermemeleri Murabıtlar'da bir ayrıcalık olarak
ortaya çıkmaktadır. Burada yeri gelmişken iki İbni Kayyım rahimehullah da bu konuda en mü-
konuyada değinmek isteriz; kemmel sözü söylemiştir: 'İslam dini doğru yolu
gösteren kitap ile ayakta kalır. Keskin kılıç ise
a) İslami bir yapıda ilmi oluşumun önemi onu icra eder.' Allah'ın dini ne ile ayakta kalır?
Sami Ureydin'in 'İlim Cihad Ayrılmazlığı' maka- Doğru yolu gösteren kitabın şeriatı ile ayakta
lesinde; kalır. Ancak onun icraatlarını yerine getirecek,
hükümlerini uygulayacak, her yere yayılmasını
'Bizler kitaba ancak ilim yoluyla ulaşabiliriz. Ki- sağlayacak ve onu koruyacak şey nedir, derseniz,
tap yol gösterir, idare eder, doğrultur ve önderlik o da keskin kılıçtır.
eder. Kitap hidayet yoludur. İlim; şeriate ve kitaba Zilkâde
1436
ulaştıran kapıdır.

Eyül’15 • SAYI: 41

55
İlim ve cihad ayrılmazlığı hakkında İbn Tey- ğün fesada uğraması, açlık ve korkunun hakim
miyye rahimehullah şöyle demiştir; 'Dinin ayakta dur- olması anlamına gelir. Çünkü ölçülerin bozulma-
ması yol gösteren kitap ve onu destekleyen kılıçla sı insanların hevalarına göre ölçüler belirlemesi-
olur.' dir ki; Allah subhanehu ve teâlâ bu durumu kitabında
şöyle izah eder:
İşte bütün bunlardan dolayı ne zaman ilim ile
cihad bir araya gelmiş ise orada izzet ve temkin "...Eğer hak onların hevalarına uyacak olsa idi
yeşermiştir. İslam ümmetinin tarihine bir bakın! elbette gökler ve yer ve onlarda olanlar fesada uğ-
Hangi dönem olursa olsun ilim ve cihad bir araya ramış olurdu..."  3
geldiğinde izzet ve temkin meydana gelmiştir.
Ancak zillet ve değersizlik olduğu zaman bu ikisi İslami çalışmada birey olanın vazifesi, haram
ayrılmıştır. Zillet ve değersizlik de birbirine yakın olmadığı müddetçe dinlemek ve itaat etmek,
olup ayrılmazlar. kendisine verilen görevleri ihsan üzere yerine
getirmektir. Kişi vazifesini unutup dinlemek
Her ne azap olursa olsun ve her ne zelillik yerine eleştirmeye, itaat yerine karşı çıkmaya,
olursa olsun bilin ki; bunlar şeriatın tatbi- ihsan üzere iş yapmak yerine yarım yamalak
kinde veya şeriatı koruyacak kuvvette sadır iş yapmaya başlarsa, Ruveybida olmuş olur.
olan ihlallerden dolayı gerçekleşmektedir.
Ümmette, cihad sahalarında ve bü- Kendi hayatlarını idame ettirmek-
tün mekanlarda karşılaştığımız ten aciz, çoluk çocuklarına hük-
problemler her ne olursa olsun medemeyen idarecilerin, toplu-
bilin ki; bu problemlerin kay- mun başına geçmesiyle sosyal
nağı ya şeriatı tatbik etmede- Her ne azap olursa olsun ve her ne ve ekonomik sıkıntılara ve
tarihe bakış

ki ihlal veya şeriatı koru- zelillik olursa olsun bilin ki; bunlar adaletsizliklere muhatap
yacak kuvvette gösterilen şeriatin tatbikinde veya şeriati oluyoruz. Çünkü bu in-
koruyacak kuvvette sadır olan sanlar, İslami ölçüye göre
ihlal ya da ifrat ve tefrit
ihlallerden dolayı gerçekleşmektedir.
noktasındaki ihlaldir. Fit- Ruveybidadır. İslam toplu-
nelerden, sapıklıklardan zillet munda yönetilen olarak dahi
ve aşağılık olmaktan sakınmak durma hakkı olmayanların,
için bunlar gerekmektedir. Kitap Müslümanlara yönetici olması
ve kuvvet ile beraber ilim gereklidir. 1 düşünülemez.

b) İslami bir oluşumda ilimsiz yakla- Müslümanların kendi aralarındaki ilişki-


şımların zararları leri de bu esasa tabidir. Müslümanlar adına
konuşacak olanlar; alimler, emirliği hak eden
Ebu Hanzala Hocamız'ın (Allah subhanehu ve tea- yöneticiler ve hikmet erbabıdır. Gerek İslam ce-
la O'nu korusun) 'Ruveybida Konuşacaktır' adlı maatinin iç meselelerinde, gerek dışa bakan yö-
makalesinde bu zararlardan bahsedilmektedir. nünde Allah'ın, Rasûlü'nün veya Müslümanların
kendine konuşma yetkisi vermediği insanların
Tevhid ve Sünnet'in hakim olduğu toplumlar-
konuşması, Ruveybida olanların öne çıkması
da her şey Allah'ın subhanehu ve teâlâ kitapla beraber
anlamına gelir. 4
indirdiği ölçülere tabidir. Maddi ve manevî tüm
değerler, vahiy menşelidir. 2) Murabıtlar, hem devleti kurmadan önce
hem de sonrasında hep merhale merhale kat
"...İnsanların adaleti yerine getirmeleri için bera-
berlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri deedilen bir yol benimsemişlerdir. Burdan çıka-
indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için racağımız ders şu olmalıdır: Merhalecilikten
faydalar vardır."  2 kasıt; pasiflik değil hikmet, yani her şeyi yerli
yerinde yapmaktır. Konuyla alakalı Ebu Hanzala
Bir toplumun ölçülerini bozması, yerin ve gö- Hocamız'ın 'Davet Fıkhı' dersinde hikmet konu-
sundan bahsetmek fayda verecektir.
1. Bu Şeyh'in (Sami Ureyd'in) durduğu yer her ne kadar yanlışsa da
söyledikleri doğrudur. 3. 23/Mü'minun, 71
2. 57/Hadid, 25 4. Bknz: Tevhid Dergisi 15. Sayı

56
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem daveti merhale 5) Bir hareket içerisinde insan iki şekilde pişer;
merhale yapmıştır. 13 yıl boyunca cihaddan bah- Kevnî imtahanlar 5 ve yapının insanı olgunlaş-
setmemiştir ve insanlara af, sabır, sebat ile telkin- tırması. 6 Buna Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem
de bulunmuştur. Günümüzde ise kişi tevhidini hayatıdan şöyle bir örnek verebiliriz; Rasûlullah
tam öğrenmemiş, nefsini terbiye etmemiş, 'müca- sallallahu aleyhi ve sellem Abdullah bin Cahş'ı radıyallahu anh
hidlik ile piskopatlığı' birbirine karıştırmış, hiçbir bir sefere gönderiyor ve ona bir mektup veriyor.
merhaleyi tamamlamadan basamak atlatmış ve "...Onu şimdi açma, bir müddet ilerledikten sonra
kötü sonuçlar ortaya çıkmıştır. İbni Kayyım rahi- aç ve oku!..." diyor. Burada itaat, gizlilik ve sırrın
mehullah 'Hikmet'i şöyle açıklar: 'Yapılması gerekenin, açığa çıkmaması konusunda bir sınama vardır.
yapılması gereken şekilde ve zamanında yapmak
hikmettir.' Örneğin; birine tebliğ edeceğimiz za- 6) Abdullah bin Yasin bir yere emir atanacak-
man ilk bahsedeceğimiz konu tevhid olmalıdır. sa muhakkak surette kendi yetiştirdiği adam-
Çünkü peygamberlerin hepsi hikmet gereği önce lardan seçerdi ki bu da sünnete uygun olandır,
tevhidden başlamışlardır. Hikmet, davetteki mer- tıpkı Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem, Ebubekir ve
haleleri peygamberlerin uyguladığı gibi aşmaktır. Ömer'i radıyallahu anhuma, öne çıkardğı gibi.

3) Abdullah bin Yasin cemaatini oluştururken 7) Abdullah bin Yasin'in kurmuş olduğu bu
ehil adam yetiştirir, uymayanları ise gönderirdi. hareket iki yıl gibi kısa bir zamanda sayıları iki
İslam'ın belirlediği ölçülere uygun olmayan kişi- bini bulan bir kitleye ulaşmıştır. Zaman zaman
leri, yeni kurmuş olduğu cemaatten uzaklaştırma bunları idare etmede bir hayli zorlanıyordu. Bu;
konusunda hiçbir tereddüt duymaz, bunu yapar- 100 kg. bir ağırlğı kaldıracak kapasitesi olan ka-
ken de hayâ edilmesi ya da utanılması gereken saya 500 kg. doldurmak gibi bir şeydi. İki yılda
bir konu olarak görmezdi. O, Peygamber'in şu kurulan bu devlet , ancak yirmi beş yıl ayakta
hadisini uygular gibiydi; "İlmi şayet hat etmeyen durabildi.
birisine verirsen, bu, domuzun boynuna gerdan-
lık takmak gibidir." İşte bu da dinde bilinmesi 8) Allah subhanehu ve teâlâ her yüzyılda bir bir mü-
gereken önemli bir kaidedir. Bunun içindir ki, ceddid gönderir. Bu her topluma nasip olmaz.
Abdullah bin Yasin ölçülere, kural ve kaidelere İnsan ya lokomotiftir ya da vagondur. Bu, Hicri
uymayan birini kendinden ve cemaatinden uzak- 500'lü yıllarda Murabıtlar Devleti'ne nasip oldu
laştırırdı. denilebilir.

Yusuf bin Taşfin döneminden ise şu dersleri


4) Abdullah bin Yasin'in bizzat kendisinin ye- çıkartabiliriz:
tiştirdiği insanlarla, ölümünden sonra yetişen
insanların arasındaki fark da bizim için çıkarıl- 9) Yusuf bin Taşfin verdiği sözlere bağlılığı ve
ması gereken önemli bir derstir. İlkler yetiştiril- yaptığı anlaşmalara uymasıyla tanınırdı. Dünya-
diği ilkelere bağlı kaldıkları için Allah subhanehu lık hırslardan son derece uzaktı.
ve teâlâ onları çok bereketli topraklara vâris kıldı.
Sonrakiler ise güce, kuvvete, asalete, zevk ve sefa-
5. Hicret, zindan ve zulüm görmek gibi... İslami hareketin buna
ya daldıkları için hem kendileri hem de devletleri yapacağı bir şey yoktur. Zilkâde
yok olup gitti. 6. İtaat, fedakarlık ve ciddiyet gibi ahlaklarını sınamak, hem de varsa 1436
eksikleri gidermek amaçlı bir takım sorumluluklar yüklemek.

Eyül’15 • SAYI: 41

57
10) Hem Yusuf bin Taşfin hem de Ali bin Konuyla alakalı Ebu Hanzala Hocamız'ın Es-
Yusuf 'un son dönemlerine kadar ulemanın Mu- mai Hüsna derslerinde El-Melik ismi celiline
rabıtlar üzerinde etkisi görülmektedir. değinmekte fayda vardır.

11) Yusuf bin Taşfin döneminde Murabıtlar "Ey Mülkün sahibi olan Allah'ım! Sen Mülkü di-
Devleti bütün kurum ve kuruluşlarda, artık otur- lediğine verirsin..."  7
muş bir devlet görünümünde idi. Özellikle de
istihbarat alanı iyice oturmuştu. Öyle ki kendisi- Yani yeryüzünde ne kadar zengin varsa Allah'ın
subhanehu ve teâlâ El Melik isminin yansımasıdır. Çün-
ne gelen istihbari bilgiler neticesinde Fas şehrini
savaşmaksızın fethetmeyi başardı. Çünkü aslolan kü Allah subhanehu ve teâlâ yanındaki mülkü dilediği-
mücahidlerin can güvenliğini sağlamaktır. Bir ne verir. Ayetin devamında "ve sen istediğinden
hadiste; "Allah subhanehu ve teâlâ bir müslümanın öldü- mülkü çekip alırsın." yani bir insan ister zengin
rülmesinden ise Kabe'nin yıkılmasını tercih eder." olsun, ister zenginliğinden sonra fakir olsun, ister
buyrulmaktadır. rızkı ta başından daraltsın fark etmez.

"Sen dilediğini izzetli kılarsın."


12) Murabıtlar Devleti'nin son dönemi ha-
riç alimler davet sahasında önde oldukları İnsanların çoğu izzetin mülk ile olaca-
gibi savaş meydanlarında da öndelerdi. ğını zannederler. Yani Allah subhanehu ve
Mücahidlere hep cesaret ve sebat teâlâ kime mülk vermiş ise onu aziz
telkin ederlerdi. kılmış, kimden de almış ise onu
zelil kılmıştır. Allah bu ayette
13) Murabıtlar fethettikleri Yenilginin büyük bir ihtimal olduğu bu anlayışı yerle bir ediyor ve
yerlerde Allah'ın subhanehu ve savaşlarda ısrar etmek, büyük zararlara
mülkü vermeyi ayrı, izzeti
tarihe bakış

teâlâ hükümlerini hemen yol açar. Bazen geri çekilmek de bir zaferdir.
Aynen Halit bin Velid'in orduyu geri ise ayrı zikrediyor. İzze-
tatbik ederlerdi, tabi ön-
çekip Medine'ye dönmesi gibi. Rasûlullah tin mülkle hiçbir alaka-
celikle kendileri bunlara
sallallahu aleyhi ve sellem Halid bin sı yoktur. Allah dilediğini
uyarlardı. Velid'in bu kararına fetih demiştir. malla, ilimle, hâya ve güzel
ahlakla ya da takva ile izzetli
14) Tarihin her safhasında
kılar. O'nun izzetli kılmasının
olduğu gibi, Endülüs beyliklerin-
yolu çoktur, çünkü O, El Azizdir.
den bazıları da koltukları ellerinden
gitme korkusu ile Hiristiyanlarla bir olup "Ve sen dilediğini de zelil kılarsın"
müslümanlara karşı cephe almışlardır. El-
Mutemid bin Abbad bunlardan biridir. O ki, İster başından zelil olsun, ister Allah ona
İspanya'nın çeyrek asırlık geleceğine yön ver- önce izzeti, sonra da zilleti tattırsın hiç fark et-
miş, adanın güneyine hükmetmiş, çok şa'şâlı mez. Çünkü her şey Allah'ın subhanehu ve teâlâ mül-
bir hayat sürmüştür. Hükümdarlığından şöyle küdür ve ayetin devamında "Hayrın hepsi senin
bir hatıra anlatılır. Kızları dışarda dolaşmak is- elindedir" diyor Rabbimiz. Yani kulun hayatına
tediğinde ayakları tozlanmasın diye dolaştıkları taalluk eden ne kadar hayır varsa ister maddi
yerlere halılar serer öyle gezerlerdi. Ne yazık ki ister manevî hiç fark etmez bu, Allah'ın subhanehu ve
bu şımarıklık Yusuf bin Taşfin'in onun bölgesini teâlâ El-Melik isminin yeryüzüne tecelli etmesidir.
fethetmesiyle son bulur ve İbni Abbad ve ailesi
esir alınıp Merakeş'e sürülür. İbni Abbad zindana 15) Yusuf bin Taşfin ikinci defa Endülüs'e çağ-
atılır. Bir gün kızları perişan bir hâlde babala- rıldığında yine bu çağrıya müspet cevap verip
rını ziyarete gelirler. Üstleri yırtık pırtıktır ve yardıma gelmiştir ve Hristiyanları büyük bir
ayakkabıları dahi yoktur. Ne de garip bir dünya, kuşatma altına almıştır. Lakin beyliklerin bir-
ayakları tozlanmasın diye yerlere halılar serilen birlerine ihanet etmesi sonucunda hemen kuşat-
kızların, ayaklarına giyebilecekleri ayakkabıları mayı durdurmuştur ve geri çekilmiştitir. Çünkü
bile yoktur. İki farklı durum, zenginliğin zirvesi yenilginin büyük bir ihtimal olduğu savaşlarda
ve fakirliğin zilleti. İşte bu, Allah'ın günleri evirip ısrar etmek, büyük zararlara yol açar. Bazen geri
çevirmesidir. çekilmek de bir zaferdir. Aynen Halid bin Velid'in

7. 3/Al'i-İmran, 26

58
radıyallahu anh orduyu geri çekip Medine'ye dönmesi
gibi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Halid b. Velid'in
bu kararına fetih demiştir.
16) Yusuf bin Taşfin İslam tarihinde yapılan
yanlışların en büyüğünü yapmıştır. O da şudur:
Halifeliği saltanata dönüştürmek. Kedinden son-
ra oğlu Ali bin Taşfin'i saltanata getirmiş, böylece
Murabıtlar'da babadan oğula geçen bir saltanat
dönemi başlamıştır. Ali bin Taşfin de oğlu Taş-
fin b. Ali'yi saltanata getirir, artık bu dönemler
Murabıtlar'ın sonu olmuştur. Çünkü emanetler
ehil olmayana verildiği takdirde ya ekin ya da • Babadan oğula geçen saltanat geleneği
nesil yok olur.
• Abdullah b. Yasin'in terbiye ve eğitiminden
17) Ali bin Yusuf iki defa Muvahhidler'in ku- geçen alim ve mücahidlerin ya şehid olmaları
rucusu olan İbni Tümert ve adamlarını bitirme ya da vakti gelip ölmeleri ve ehil kişilerin ye-
imkanına sahip olmasına rağmen bu fırsatları tiştirilememesi
değerlediremedi, bu tehlikenin büyüklüğünü feh- • Ehil olmayan kadı, emir ve komutanların so-
medemedi. Babasındaki keskin bakışlılık vasfı rumluluk almaları
kendisinde yoktu diyebiliriz.
• Son dönemlerde alimler, emirler ve komutan-
18) Murabıtlar döneminde çok iyi alimler ye- ların mal, mülk, zevk ve sefa peşine düşmeleri,
tişmiştir. Bunların önde gelenleri Ebubekir İbnu'l kendileri ile beraber halkı da ifsada uğratmaları
Arabi, Kadı İyaz, Abdullah bin Ali Er-Ruşadi, Ah-
• Menhecinde cihad olan bu toplumun cihadı
met El-Ceyyani, İbni Rüşd'dür.
terk etmeleri
Belki de Murabıtlar hakkında merak edilen en • Toplumun büyük günahları açıktan işlemeleri
önemli soru şudur: Murabıtlar devleti sofi aki-
desine sahip bir devlet miydi? Ali b. Yusuf, kendi • Yöneticilerin halka zulmetmeleri
döneminde Kelam ve Felsefe'yi yasaklamış baş-
• En önemlisi; Allah'ın subhanehu ve teâlâ bu topluluk-
ta İmam Gazali'nin İhyâ-u Ulûm'id Dîn'i olmak tan yardımını çekmesi
üzere daha birçok kitabı yaktırmıştır.

Hem elimizdeki bu delil, hem de Murabıtlar


içinde yetişen alimleri yan yana getirdiğimizde
Murabıtlar'ın sofi bir akideye değil de selef akide-
si ve menhecine sahip olduğu rivayeti daha sahih
görünüyor. Allah subhanehu ve teâlâ en doğrusunu bilir.

19) Murabıtlar birçok yerde Muvahhidler'e ye-


nilip bölgelerini onlara terk erttiklerinde halk,
Kadı İyaz'a: 'Bu durumda biz ne yapmalıyız?' diye
şikayete gelirlerdi. Kadı İyaz hem kendi hem de
halkı adına kendini Mehdi ilan eden bu sapık
Muvahhidlere katılmamak için çok direndi ama
bir çıkış yolu da bulamıyordu. Sonuçta daha fazla
Müslüman kanı dökülmesin diye Muvahhiddler'e
boyun eğmek zorunda kaldı.

20) Murabıtlar devletinden çıkaracağımız ders-


lerden biri de bu devletin yıkılma sebeplerini bil-
memiz olacaktır. Bu sebepleri maddeler hâlinde Zilkâde
1436
şöyle sırayabiliriz:

Eyül’15 • SAYI: 41

59
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

En Acı Günler
Yakınlarımız kafir de olsalar Allah'ın dini ile
savaşmıyorlarsa onlarla iyi ilişkiler içinde olmamızda
bir sakınca yoktur. Peygamberimiz, müşrik
olmasına rağmen amcasına çok iyi davranmış, ona
her fırsatta İslam'ı anlatmayı da ihmal etmemiştir.

R afi ve arkadaşları eski neşelerine kavuş-


muşlardı ama son günlerde yaşananlar her
birinde geçmişe dair büyük bir merak uyandır-
— Selamun aleykum Bilal amca.

— Aleykum selam çocuklar. Hayrola. Sizi mes-


mıştı. Rafi arkadaşlarına boykot yıllarıyla alaka- cide bağlayan şey de ne ? Neden dışarı çıkıp oyun
lı duyduklarını anlatmıştı. Her biri kulaklarına oynamıyorsunuz?
inanamamış, müşriklerin bu kadar acımasız
Hubeyb kimseye fırsat vermeden hemen lafa
olabileceklerini hayal dahi etmemişlerdi. Ar-
atlamıştı:
tık tüm vakit namazlarını Mescid-i Nebevi'de
kılıyorlardı. Bunun sebebi Mekke'de Müslüman — Biz bir araştırma yapıyoruz.
olan sahabilerle yakın temas içinde olmaktı.
Onlarla aynı safta namaz kılıp, tespih ve duanın — Ne araştırması bu? Merak ettim doğrusu.
hemen ardından geçmişle alakalı hadiseleri so-
ruyorlardı. Bazen saatlerce şaşkınlıktan ağızları Rafi ve Salim bön bön Hubeyb'e bakıyordu.
açık vaziyette, çıt çıkarmadan anlatılanları din- Acaba ne söyleyecek, nasıl bir manevra yapacaktı?
liyorlardı.
— Tarih araştırması Bilal amca. Geçmişte neler
Günlerden Cuma idi. Cuma namazı kılınmış, yaşanmış merak ediyoruz. Bu nedenle de en ha-
herkes gibi ufaklıklar da Rasûl'ün hutbesini pür yırlı arkadaşlara anılarını anlattırıyoruz.
dikkat dinlemişti. Cemaat mescitten yavaş yavaş
— En son ne dinlediniz?
çıkıyordu ki Bilal bin Rabah'ın bir direğin dibin-
de ayaklarını uzatarak oturduğunu gördüler. Tam — Boykot yıllarını.
zamanıydı. Hemen yanında durdular.

60
— Tamam, yarın sabah namazından sonra bu-
rada buluşalım. Ama sizi biraz üzeceğim.

— Yine mi hüzün?

Malesef, demekle yetindi Bilal ve uzandığı yer-


den kalktı, selam vererek uzaklaştı.

Medine'nin hareketli sokaklarına çıktı çocuk-


lar. Akşama kadar oyun oynadılar. Tabi vakit
namazlarını kaçırmadılar. Akşam namazının
ardından evlerine çekildi her biri. Rafi yatsı için
mescide gitmedi, biraz ateşi vardı. Annesi birkaç medi ki canımız Peygamberimiz 'in amcası Ebu
otu karıştırarak içirdi ve derin bir uykuya daldı. Talip hastalandı. Peygamberimiz bu duruma çok
Zaten bu otların rahatlatıcı etkisi olmasaydı uyu- üzülmüştü. Çünkü amcası İslam davetinin ilk gü-
ması mümkün değildi. Her zamanki gibi yarın nünden beri onu korumuş, ona yardımcı olmuştu.
Bilal bin Rabah'tan neler duyacağı konusunda Müşriklere karşı en büyük desteği amcasından
hayal kuracaktı. Neyse ki tatlı bir uyku ona engel görmüştü. Şimdi ise o çok hastaydı.
oldu. Bu sayede iyice dinlenmişti. Vücudunda-
ki kırgınlık gitmiş, canlanmıştı. Sabah namazı Peygamberimiz'i üzen bir başka durum ise tüm
için abdest aldı. İki rekat sünnet namazı kılmış- ısrarlarına rağmen amcası iman etmemişti. San-
tı. Annesi onu izliyordu. Tekbir almasıyla selam ki etmeye de pek niyetli değildi. Onu imandan
vermesi bir olmuştu. alıkoyan şey kınanma duygusuydu. 'Ebu Talib
yeğeninin dinine girmiş, atalarının dinini terk etmiş.'
— Hayırdır evlat, bu ne acele? Namaz mı kıldın, dedirtmek istemiyordu.
tavuklar gibi yem mi topladın belli değil.
Mekkeli müşrikler Ebu Talib'in vefat edeceğini
— Anne acelem var. Namaza yetişeceğim. anlayınca yanına gittiler. Peygamberimiz'le kendi
aralarında anlaşma sağlamasını istediler. Ancak
— Sakin ol oğlum. Namaza giderken ağır ha- Peygamberimiz, Allah'a iman etmedikçe onlarla
reket etmelisin. Peygamberimiz öyle öğretiyor. anlaşmayacağını söyledi. Çok geçmedi ki amca
Ebu Talib vefat etti. Peygamberimiz onun vefatına
— Tamam anne… Ben çıktım.
çok ama çok üzülmüştü. Düşünsenize çocuklar
— Babanı beklemeyecek misin? insanların çoğuna rahmet kapılarının açılmasına
vesile olmuştu Peygamberimiz. Ama çok sevdiği
— Görüşürüz anneeee… amcası kafir olarak ölmüştü. Bu Nebi'ye çok acı
vermişti. Hem biliyorsunuz Peygamberimiz'in
Koşarak evden çıktı Rafi…Anlatılacakları çok babası daha o doğmadan vefat etmiş, altı yaşın-
merak ediyordu doğrusu. Peygamberin eşliğin- dayken de annesini kaybetmiş, dedesi ile yaşa-
de sabah namazını kıldılar. Herkes bir köşeye mıştı. İki yıl sonra o da ölünce amcasına teslim
çekilmiş sabah zikirlerini yapıyordu. Üç arkadaş etmişlerdi küçük Muhammed'i. Sekiz yaşından
bir yandan elleriyle tesbih çekiyor, bir yandan da bu zamana kadar hep onun yanındaydı. Bu yüz-
fıldır fıldır gözlerle Bilal'i arıyorlardı. Nihayet den de amcasının vefatı Nebi'yi sarstı.
onu dün uzandığı direğin altında görmüştü Salim.
Aslında Allah, Peygamberimiz ve amcası ara-
— Haydi avımızı buldum arkadaşlar, direğin sındaki bağ ile bize şunu öğretmişti: Yakınlarımız
dibinde, dedi. kafir de olsalar Allah'ın dini ile savaşmıyorlarsa
onlarla iyi ilişkiler içinde olmamızda bir sakınca
Hep berber Bilal'e doğru yöneldiler. Bilal ço- yoktur. Peygamberimiz, müşrik olmasına rağ-
cukları güler yüzle karşıladı. Yer verdi ve başladı men amcasına çok iyi davranmış, ona her fırsatta
anlatmaya: İslam'ı anlatmayı da ihmal etmemiştir.
Zilkâde
— Boykot yıllarının hemen ardından çok geç- Tam bu sırada Rasûlümüz'ün sevgili eşi Hatice 1436

Eyül’15 • SAYI: 41

61
— Bakın çocuklar. Medine çarşısına gittiğiniz-
de iyi bir elbiseyi almak için en az ne kadar para
harcarsınız?

— İyi bir elbise en az 60 dirhemdir.

— Bence yüz…

— Bahreyn malı bir elbise Medine çarşısında


en az yüz dirhemdir. Doğru. Basit bir dünyalığı
almak için bu kadar çok para ödüyoruz, cennet
gibi paha biçilmez bir nimet için daha çok bedel
de hastalandı. Peygamberimiz o zamana kadar ödemeliyiz değil mi?
tek eşliydi. Hatice'yle çok genç yaşta evlenmişti.
— Yani cennet pahalı… Sıkıntılar da cenneti
Onu çok seviyordu. Sevgisinin en temel sebebi
satın almak için ödediğimiz bedel öyle mi?
de Hatice annemizin ilk iman eden kişi olmasıydı.
Nebi hep şöyle söylerdi bize: — Evet öyle. Hiçbir değerli eşya ucuz değil ki
"İnsanlar beni inkar ettiğinde, o bana iman etti. İn- cennet ucuz olsun…
sanlar beni yalanladığında, o beni tasdik etti. İnsan-
— Haydi, benim şimdi gitmem lazım küçük
lar beni engellediklerinde, o beni malına ortak etti.
tarihçiler. Size bir tavsiyede bulunayım, Zeyd'i
Yüce Allah onun çocuklarıyla beni rızıklandırdı."
bulun. Zeyd bin Harise. Ona Rasûl'ün Taif sefe-
Ve biliyor musunuz çocuklar, bir gün Cebrail rini sorun. Çünkü o, seferde Nebi'nin yanındaydı.
gelmiş ve Peygamberimiz'e;
Bilal son cümlesini de tamamlayıp selam ve-
"Ey Allah'ın elçisi! Hatice'ye söyle Rabbin sana se- rerek ayrıldı mescitten. Anlatılanlar onları üz-
lam etti. Sana cennette içinde hiçbir gürültünün ve müştü ama Bilal'in son cümlesi ile kendilerine
yorgunluğun olmadığı bir köşk hazırladı." demiş. gelmişlerdi. Çünkü Taif seferini birinci ağızdan
dinleyebileceklerdi. Şimdi Zeyd'i aramaya baş-
— Subhanallah… Bilal amca, bunu hayal etmek
lamalıydılar.
bile zor…Allah sana en büyük meleği ile selam
yollayacak, dedi Rafi.
— Ve sana mükemmel bir köşk hazırlayacak,
diye ekledi Salim.
— Evet çocuklar. Hatice annemiz iyi bir Müs-
lümandı. Zengin bir kadındı ve tüm malını
Rasûl'ün davası uğruna harcadı. Allah katında bu
kadar değerli olan bir kadın, Peygamberimiz'in
yanında da çok değerliydi tabi. O hastalanınca
Rasûl'ün hüznü arttı. Çünkü bu hastalık ağırdı
ve Hatice annemizin zayıf bedeni daha fazla da-
yanamadı, vefat etti.
— Peygamberimiz yalnız kaldı yani.
— Hep erkekler ölüyor, kadınlar yalnız kalı-
yordu. Buna alışmıştık da… Kadının ölmesi ve
Peygamberimiz'in yalnız kalması gerçekten zor
olsa gerek değil mi Bilal amca?
— Bilal amca, Müslümanlar hep acı çekiyor. Ya
kafirlerden eziyet görüyor ya sevdiklerini kaybe-
diyor … Bu nasıl bir imtihan?

62
Sağlık köşesi Dr. seyfullah islam

Çocukluk Dönemi
Aşı ve Hastalıkları
Dünya Sağlık Örgütünün neredeyse her yıl milyon dolar
değerinde aşıları Afrika, Hindistan gibi ülkelerdeki çocuklara
insanlığın salahiyeti(!) adına ulaştırıldığını görebiliyoruz. Ama
Afrika'da 300 milyondan fazla insanın en temel ihtiyacı olan
içme suyuna yönelik; su havzaları açma veya su problemini bir
şekilde gidermeye dönük bir girişimde bulunduğunu görmedik.

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mah-


sustur. Allah subhanehu ve teala, peygamberlerin
sonuncusu olan Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem,
çalışmaları sonucu; burun spreyi şeklinde yendi-
ğinde vücutta etkisini gösteren muz ve patatesten
aşılar geliştirilmiş 1 ve daha ilginç olanı, uçan aşı
bütün Nebilere ve Rasûllere salât eylesin. adıyla da genetiği üzerinde oynanmış kendileri
aşı olmuş olan sivrisinekler üzerinde çalışılıyor.
Amerika Birleşik Devletleri, Hastalıkları Kont-
rol Merkezi'nin (CDC); dünyanın salahiyetini(!) Gerekli gördükleri durumlarda, geliştirdikleri
sağlamak adına 20. yüzyılın en önemli 'sağlık za- bu ve benzeri yöntemleri kullanarak aşı yaptırma
feri' olarak tanımladığı; yazı serimizin de konusu için insanların rızaları alınmadan, bilgileri dışın-
olan çocukluk dönemi aşıları, ayrıca diğer bakte- da, kontrolsüz ve aynı zamanda dozun ayarlan-
ri, virüs, parazit, mantar, yetişkin hastalıkları ve masının imkansız olduğu bir aşılama yaşanabilir. 2
kanser aşıları gibi onlarca aşı mevcuttur.
Aşı Tespitleri
Aşı firmaları ve bunu uygulayan hekimler aşıla- Normal bir gelişim için hayatlarının ilk iki yı-
rın oluşturduğu ölüm de dahil olmak üzere hiçbir lında emzirilmesi gereken bebeklerin savunma
istenmeyen etkiye karşı hukuki sorumluluk ta- sistemleri de aynı paralellikte ve süreçte (ilk iki
şımazlar. Bununla beraber tüm bu aşıların daha yılda) tamamlandığı düşünülmektedir. Kendileri
fazla insana ulaştırılması ve aşılar uygulanırken
rahat uygulanabilmesi için farklı alternatifler üze-
Zilkâde
rinde çalışmaktalar. Genetik mühendislerinin 1. Aşı firması olan Sanofi Pasteur'un; Aşı kitabı 1436
2. http://www.turkiyegazetesi.com.tr/Genel/a437235.aspx

Eyül’15 • SAYI: 41

63
adına sağlık zaferi olan ama insanlık adına tam temini zedelemiş, tahrip etmiş oluruz; bu tahri-
bir hezimet olan bu aşıların, bebeklerin hayat- bat bazen kendini bir reaksiyon olarak gösterir
larının ilk iki yılına sığdırılmış olması ise düşü- bazen de hiç göstermez. Çoğunlukla aşılanmayı
nülmesi gereken önemli bir husustur. takiben huzursuzluk, kulak enfeksiyonları, cilt
enfeksiyonları, vücut kaslarının gevşek bir hâl
Savunma sistemi, vücuda dahil olan hastalık alması (flask) ve benzeri rahatsızlıklarla karşıla-
etkenlerine veya kendisine yabancı olan herhangi şılması bundandır. Ve tabii bu hastalık sürecinin
bir maddeye karşı, gücü nisbetinde saldırıya ge- her aşamasında kullanılan antibiyotikler bağı-
çer. Henüz yeni doğmuş bebeğin, olgunlaşmamış şıklık sistemini daha da çökertir. Bunu takiben
olan bu sistemi ilk aşıyla ilk darbeyi almış olur. de artık vücut başka hastalıklara karşı kendini
Aşı takvimini takiben, periyodik olarak tekrar savunamaz bir hâle gelir.
tekrar uygulanan ve sürekli farklı ajanlara maruz
kalması, bağışıklık sistemini tamamen zayıfla- Aşılar ve Çelişkiler
tır. Bu da savunma sisteminin olgunlaşmasına, Yeni nesillerin daha sağlıklı olması bahanesiyle
normal gelişim sürecinin tamamlanmasına bir ve kendilerinin yalnızca ıslah ediciler oldukla-
engeldir. rının iddiasıyla, dünyanın her yerine aşılar
Nisa Suresi 119. ayetinde Allah subhanehu ulaştırılarak ücret dahi talep etmeden bil-
ve teala; şeytanın yaratılışa müdahale
hassa çocuklara uygulanmaktadır.
edip insan fıtratını değiştirme- Tüm gizleme, örtme, manipü-
lerini tabiilerine emredeceğini le etmelere rağmen kendi elle-
bize bildiriyor. Çocuklarımızın hastalık etkeniyle riyle yazdıkları yığınca dokü-
karşılaşmaması için aldığımız tedbirler ve man ve belgelerde hakikatte
sağlık köşesi

Aşılarla ilgili ilk yazımız- yoğun dikkatimize rağmen hastalanıyor


da bağışıklık sistemini olmaları elbette ki bizim için Allah'ın
aşıların iddia edildiği gibi
anlatırken aşıların aslın- subhanehu ve teala takdiridir, her duruma olmadığını görebiliyoruz.
da hastalığa karşı bağışıklık Müslüman şuuruyla bakmak zorunda
olduğumuzun bilincinde olmalıyız. Verem aşısı BCG, rutin
oluşturmadığını, yani tam olarak doğumdan itibaren 2.
bir koruma sağlamadığını ele ayın sonunda tek doz olarak
almıştık. Esasen modern tıpta yapılan canlı viral bir aşıdır.
aşıların koruduğunu söylemelerin-
deki asıl kasıtları, aşıdan sonra vücutta Bugün verem, tüm aşılara rağmen dün-
antikorun oluşmasıdır ve bu durumu da yanın bazı bölgeleri için ciddi sorun teşkil
aşının hastalığa karşı aktif bağışıklanmış ol- etmekte, yılda yaklaşık 8 milyon yeni verem
ması ile denk tutmaktadırlar. vakası saptanmaktadır.
Vücutta antikor oluşumunun tek anlamı vardır, 2005 yılında Afrika'da verem insidansı 100,000
o da bir hastalık etmeniyle karşılaşmış olduğudur.kişide 343 iken, 2005 yılı için Amerika'da verem
insidansı 100,000 kişide 5'in altında seyretmiş,
Doğal yoldan geçirilen hastalıklarda bağışıklık 2010 verilerine göre ise Türkiye'de verem insi-
sistemi bütünüyle uyarılır ve ancak bu şekilde dansı 100.000'de 28'dir. Tüm dünyada hastalı-
vücudun gerçek koruyucu bağışıklığı oluşur, an- ğın görüldüğü ortalama yaş aralığı 25-44'tür ve
tikor oluşumu ise koruyucu bağışıklığın oluş- vereme bağlı ölüm hızı ise 2008 yılındaki ve-
masından sonraki sürecin sadece sonuçlarından rilere göre 1 milyon hastada 6 olarak kayıtlara
biridir. geçmiştir. Çoğu kez hastalığı yeni kapmış kişiler
Aşılarla bağışıklık sistemimizin yalnızca bir hiçbir belirti vermez; verem mikrobunu kapmış
kısmı uyarılmakta, bu da bağışıklık sistemi- kişilerin ancak %10'u gerçek manada hastalık
nin tüm elemanlarının devreye girmediğini ve geçirmektedir.
hâliyle oluşan bu antikorun etkin bir bağışıklık Toplumda bazı kesimlerin vereme yakalanma
kazandırmadığını görmekteyiz. riski daha yüksektir, AIDS pozitif veya başka
Tam aksine aşı olunduğu zaman bağışıklık sis- nedenlerle bağışıklık sistemi zayıflamış olanlar,
veremli kişilerle yakın temas hâlinde yaşayanlar,

64
evsizler, gecekondu mahallesi sakinleri, veremin
yaygın görüldüğü ülkelerden gelenler, bakım evi
sakinleri ve hapishane mahkumları, uyuşturu-
cu şırınga edenler, kronik diyabet veya kanser
hastalarıdır. Bunların hepsi göz ardı edilerek
hayatlarının ikinci ayında tüm bebeklere uygu-
lanmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü'ne üye ülkelerin 158'inde


(%82) bebeklik dönemi BCG aşısı rutin uygula-
nan ulusal programlarda yer almaktadır. Ame-
rika Birleşik Deletleri, Hollanda, Finlandiya, İs-
veç, İsviçre, Avusturya, Danimarka, İsrail, İtalya, hastalanıyor ve 77'si de ölüyor. 3
Japonya, Malta ve diğer bazı ülkeler ile beraber
• Dünya Sağlık Örgütü; Güney Hindistan'da
toplam 36 ülkede verem aşısı rutin uygulamadan verem önleme çalışmaları kapsamında BCG
kaldırılmıştır. aşıları ile ilgili yaptığı deneyde; Hindistan'ın
Madras kentinde 1 aydan küçük bebekler dı-
Verem, temizliğin dikkat edilmediği kötü ya-
şında, 364,000'lik nüfusun tamamı verem aşı-
şam koşulları, kalabalık haneler ve yetersiz hava- sı BCG ile aşılanıyor. Aynı zamanda, benzer
landırma gibi nedenlerle ilişkilendirilmektedir. nüfusa sahip bir başka şehir de kontrol grubu
Aktif verem hastası olan kişinin öksürük veya olarak kullanılıyor, bunlardan da hiç kimseye
hapşırığı sonucu havaya saçılan su damlacıkla- BCG aşısı vurulmuyor. Yapılan çalışmadan 11
rıyla yayılır, ancak bulaşma çoğunlukla hastayla yıl sonra Dünya Sağlık Örgütü sonuçları şöyle
uzun süre vakit geçirildiği takdirde gerçekleşir. açıklıyor: 'Uygun koşullar altında yürütülmüş
olan saha çalışmasında BCG aşısının herhangi
Hastalığın seyrini ve bulaşmaması için gereken bir koruyucu etkisi tespit edilemedi.'  4
temel düzeydeki önlemler bile hiçbir şekilde an-
latılmadan, doğrudan aşılar uygulanmaktadır. Bugün; Türkiye, Etiyopya, Hindistan, Pakis-
tan ve Afganistan gibi ülkelerde; ağza damlatı-
Dünya Sağlık Örgütü'nün neredeyse her yıl larak, uygulama kolaylığı ve ucuz olması nede-
milyon dolar değerinde aşıları Afrika, Hindis- niyle kullanılan OPA aşısı Türkiye'de altıncı ve
tan gibi ülkelerdeki çocuklara insanlığın salahi- on sekizinci ayların sonunda uygulanmaktadır,
yeti(!) adına ulaştırıldığını görebiliyoruz. Ama bu aşının bizzat kendisi çocuk felcine yol açtığı
Afrika'da 300 milyondan fazla insanın en temel ve uzun yıllardır doğal polio virüsüne bağlı bir
ihtiyacı olan içme suyuna yönelik; su havzaları bildirim olmamasına rağmen uygulandığı için
açma veya su problemini bir şekilde gidermeye oluşturduğu felç vakaları sebebiyle zararı açıkça
dönük bir girişimde bulunduğunu görmedik. faydasından fazla olduğundan 2000'de ABD ta-
rafından kullanımına son verilen 5 OPA aşılarının,
Hindistan'da hijyenin ne demek olduğunu dahi bazı bölgelerde çocuklara bağışıklık durumuna
duymayan ve tuvaletini dışarıda yapan 620 mil- bakılmaksızın tekrar tekrar kampanyalarla uy-
yon tuvaletsiz kişiye enfeksiyonların bulaşmasını gulanması açıklanamayan bir çelişkidir.
engellemek adına hijyen sorununu çözmeye yö-
nelik bir yaptırım olmadan direkt aşının yapıl- Aşılar uygulanmadan önce bu hastalıklara bağlı
maya çalışılması da tam bir ironi... ölümlerin dünyada ciddi oranlarda olduğunu,
aşıların uygulamaya girmeleri sonucu bu hasta-
Aşıların ilk dönemlerinde daha objektif ola- lıkların görülme ve ölüm oranlarında ciddi bir
rak tutulan tutanaklarda, arşivlerde şu tabloları düşüş gösterdiğini söyleyerek, kendi uydurduk-
görüyoruz; ları ve insanların çoğunluğunu da inandırarak
• 1930'da Fransa'dan alınan BCG aşısı, Alman-
ya'daki bir klinikte 251 çocuğa uygulanıyor;
3. http://www.whale.to/vaccine/buchwald_b2.html kitabın sayfa
çocukların büyük bir kısmı ciddi bir şekilde 53-54'te
Zilkâde
4. http://cid.oxfordjournals.org/content/31/Supplement_3/S77.full 1436
5. Polio Vaccination, http://www.cdc.gov/vaccines/vpd-vac/polio/

Eyül’15 • SAYI: 41

65
su ve organik gıda ile beslemek, sağlıklı büyüte-
bileceğimiz bir yaşam alanı ile huzurlu bir aile
ortamını sağlamaya çalışmamız lazım.

"(Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için) An-


neler çocuklarını iki tam yıl emzirirler."  8

Çocuğunuz için yapabileceğiniz en iyi şey bu-


dur, bu şekilde desteklenmiş bir çocuk biiznillah
karşılaştığı hastalıkları da büyük oranda sorun-
suz şekilde atlatacaktır.

bir takım bilimsel olmayan görüşleri öne sürerler. Bakteri ve virüslerle sürekli olarak hepimizin
Hâlbuki aşıların ortaya çıktıkları tarihlerden 15- temasta olduğunu, ancak bunların nadiren bizi
20 yıl önceki istatistiklere bakıldığında bu has- hasta ettiğini hatırlamamız lazım.
talıklara bağlı ölümlerin zaten çok ciddi ve hızlı
Biz zaten güçsüzsek ve bağışıklık sistemi de
bir seyirle azaldığını görebilmekteyiz. 6
zayıfsa o zaman bu mikroplar gerçek manada
Bir diğer önemli husus; aşıların içeriğinde hastalığa yol açacaktır.
bulunan Alüminyumun, insan vücuduna zarar
Çocuklarımızın hastalık etkeniyle karşılaşma-
vermeyecek mikrogramlarla ifade edilen, küçük
ması için aldığımız tedbirler ve yoğun dikkatimi-
boyutlarda olduğunu söylemelerinin hiçbir bi-
ze rağmen hastalanıyor olmaları elbette ki bizim
limsel dayanağı yoktur. Çünkü 2 yaşına kadar
için Allah'ın subhanehu ve teala takdiridir, her duruma
onlarca doz aşıya maruz kalan küçük bir bebeğin
Müslüman şuuruyla bakmak zorunda olduğumu-
kanına tüm aşılarda bulunan Alüminyum he-
zun bilincinde olmalıyız.
saplandığında çocuklarımızı 5-6 mg. gibi şaşır-
tıcı derecede yoğun bir metale maruz bırakmış Hastalığı farkettiğimiz ilk andan itibaren te-
oluruz. davi ve şifa yollarını mubah yollarla aramakla
yükümlüyüz.
Alüminyum çok küçük miktarlarda bile beyin
ve sinir sistemine etki gösteren bir metaldir ve Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
zararları uzun zamandan beri bilinmektedir. 7 hamd etmektir.
Sonuç olarak;
Tek bir elin kontrolü ile özellikle son yarım
asırdır dünyanın her yerinde uygulanmakta olan
bu aşılarda, modern tıbbın sahip olduğu bazı dar
anlayışlar ile şuan gelinen noktada; yetişkin ve
çocuklarda, vücudun hastalığın kendisiyle sava-
şarak rahat geçirilebilen birtakım hastalıkların
yerine muazzam oranlara ulaşan ve aynı zamanda
asıl tehlike arzeden kronik, ölümcül ve daha adı
dahi konulamayan bir yığın hastalıkları edinmiş
bulunuyoruz.

Hastalıklardan korkmayı bırakıp çocuklarımı-


zın bağışıklık sistemini güçlendirmenin yollarını
öğrenmeye başlamamız lazım. Bunun için ço-
cuğumuzu iki yıl boyunca anne sütü, saf/temiz

6. http://healthsentinel.com/joomla/index.php?option=com_co
ntent&view=article&id=2654:united-states-disease-death-
rates&catid=55:united-states-deaths-from-diseases&Itemid=55
7. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24202577 8. 2/Bakara, 233

66
Konuk Yazar
Ömer Akduman

Cennete Özlem
Cennete özlem duymak; zor zamanlarında davayı
omuzlayabilmektir. Cennete özlem duymak; küçük-
büyük fark etmez, hayırlarda yarışmaktır. Cennete özlem
duymak; her anında din için vereceği bir şeyleri olmaktır.

H er birimiz kendi nefsimizin en iyi gözcü- Cennete özlem duymak; geçimimizi nasıl sağ-
leriyiz. Hangi konuda ilerde veya geride layacağımızı düşünürken namazımızı tavuğun
olduğumuzu da en iyi kendimiz biliriz. Sorum- yemini gagalaması gibi kılmamız mıdır?
luluğumuzun başladığı ilk alan nefsimizdir. O
zaman nasihatleri de nefsimiz üzerinden düşü- Cennete özlem duymak; giysimize, arabamızın
nelim ki dar-u selama yol bulabilelim. modeline, süsüne, evimizin eksiklerine kafamızı
takıp onları mı dert edinmemizdir?
Allah subhanehu ve teala, insanlığın kaderi olarak
cenneti veya cehennemi bir son kılmıştır. Cen- Saatimizin kalitesi, arabamızın kalitesi ve evi-
netin etrafı bela, imtihan ve fitnelerle çevrilmiş, mizin dekoru Firdevs cennetlerine duyduğumuz
cehennemin etrafı ise şehvetlerle çevrilmiştir. özlemin dışımıza yansıttığımız halidir galiba..!
Bundan dolayı şeytanın insanoğlunun ayağını
kaydırması kolaylaşmıştır. O halde her birimizin Hah! Kuran okumayı terk edip ne dediğini bil-
kendimizi sıklıkla muhasebeye çekmemiz lazım. mez zevatın bilmem ne habere yazdığı yorumları
Cennetin yolu üzere miyim yoksa cehennemin takip etmek cennet özlemi bu olsa gerek..!
mi?
Ya da üç beş arkadaşımızla bir araya gelip ko-
Cennete olan özlemimiz de aslında bizim hangi cakarılar gibi onun gıybeti, bunun hatası, şunun
çizgi üzere yol izlediğimizi gösterebilir. Peki nedir yaptığı kardeşliğe uymaz, ben kötülük yapmam
bizim cennete özlemimiz? ama onlar... Evet onlar... Herhalde cennet özlemi
dediniz mi bu âlâsıdır..!
Cennete özlem duymak; sözlerle ispatlanabi- Zilkâde
1436
lecek bir şey değildir.

Eyül’15 • SAYI: 41

67
Cennet özlemi; davanın izzetini gönderde tut-
mak için kendine sadece Allah’ı ve Rasûlü’nü
bırakabilmektir.

Ama herkes cennete özlem duymaz. Kimi bah-


tiyarlar vardır ki, özlemleri gerçektir. Cennetler
de onları özlemektedir.
Ali gibi, Selman gibi,
Ammar radıyallahu anhuma gibi yiğitler... Ellerinde
kılıçları, sırtlarında hayatlarıyla... Cenneti dahi
özletmekteler... Vallahi ağlasak halimize azdır.
Gece gündüz ağlasak azdır
Aslında cennet gibi bahçelerde, yazlıklarda, İmkânımız mı yok onlar gibi mücadeleye
orada burada eğlenebilmektir cennet özlemi? Adanmışlığa ve hizmete...
Ya da bütün bunlar şeytanın aldatmasıdır. Yalandır ‘yok imkânımız’ dersek
Yalan olur nimetleri inkâr edersek
Cennet özlemi dediniz mi bunu en güzel anla-
tacak olan bu ümmetin yıldızları olan sahabelerin Ama aramızdaki fark gerçek
siretleridir. Onlar cennete en fazla özlem duyan Biz cenneti özlediğimizi zannedenler
ve bu uğurda en fazla çalışan insanlardır.
Onlar gerçekten cenneti özletmişler
Cennete özlem duymak; zor zamanlarında da-
Ne buyuruyordu Allah Rasûlü:
“Şüphesiz cen-
vayı omuzlayabilmektir. Cennete özlem duymak; net şu üç kişiye özlem duymaktadır; Ali, Ammar
küçük-büyük fark etmez, hayırlarda yarışmaktır. ve Selman...”
Cennete özlem duymak; her anında din için ve-
receği bir şeyleri olmaktır. Bu hadisten sonra söze ne hacet...

Cennete özlem duymak; zindanlarda, esaret Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
altında ve sıkıntılara gark olmuş Müslümanların
ensarı olabilmektir.

Cennete özlem duymak; nifak kelimesini du-


yunca vücuttan terlerin boşalması, titremesidir.

Cennet özlemi; iki kelimeyi bir araya getire-


meyen, kapılardan kovulan ve istediğinde veril-
meyen Müslümanların ihlaslarıdır.

Cennete özlem duymak; fuhşiyatın her türlüsü-


nün yayıldığı, gözün baktığı her yeri haramların
bürüdüğü zamanda “Allah’a sığınırım!” diyebil-
mektir Yusuf aleyhisselam misali.

Ya da cennet özlemi; “Ey Allah’ın Rasûlu! Val-


lahi sen denize dahi dalsan, biz de seninle beraber
dalarız...” diyebilmektir.

Cennet özlemi; zulüm, imtihan ve baskılara


sabredip, gecelerimizi dualarla geçirebilmektir.

Cennet özlemi; zindanlarda ehli küfür gibi kav-


ga etmek değil, Firdevs-i Âlâ'yı hayal etmektir.

68
Ayın Kitabı Veysel Türk
veyselturk@tevhiddergisi.com

İhtilaf Fıkhı
Ebu HANZALA

Kitap: İhtilaf Fıkhı korumak ve ihtilafa ve ayrılığa son vermek için


alimlerin sarf ettiği sözler, bugün Rasûllerin dahi
Yazar: Ebu Hanzala şerrinden Allah'a sığındığı bir zaman dilimine
Yayın Evi: Furkan Basım ve Yayınevi hamlediliyor.

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsus- Bugün insanlar dinin aslından olan meseleler-
tur. Ancak O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. de ihtilafı görmemezlikten gelip, adına vahdet
Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, dedikleri çarpık bir çoğulculuğa davet ediliyorlar.
O tektir ve ortağı yoktur. Yine şehadet ederim Kimi yaşama hakkını Allah'tan alıp kullara veren-
ki Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. lerle, kimi taştan ağaçlara ibadet edenlerle, kimi
tuva dinlerin hak olduğunu iddia edenlerle ya da
"Bu, Allah'ın kitabı şüphesiz hak olarak indiril- İslam'ın şiarlarını açık inkar edenlerle beraber
mesindendir. Kitap konusunda ihtilafa düşenler ise olmayı, vahdet diye takdim ediyorlar.
uzak bir ayrılık içerisindedir."  1
Bunu yaparken de İslam alimlerinin belli bir
"Hakikaten biz bu Kur'an'da insanlar için her tür- zaman diliminde ve muayyen meselelere kast
lü misali sayıp dökmüşüzdür. Fakat tartışmaya en ederek, ihtilaf fıkhına dair zikrettikleri sözleri
çok düşkün varlık insandır."  2 kalkan olarak kullanıyorlar. İhtilafın fıkhını ve
"Biz kitabı ancak hakkında ihtilafa düştükleri şeyi adabını bilmemek kişiyi ifrat ve tefritin pençe-
onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve sine düşürür. Bu hâl, şeytanın kuldan elde etmek
hidayet olması dışında başka bir amaçla indirme- istediği durumdur. Oysa ihtilaf fıkhını bilmek
dik."  3 kişinin dininde basiret üzere olmasını sağlar.

Bu ay tanıtımını yapacağımız eser, 'İhtilaf Fıkhı' Bu ay tanıtımını yaptığımız kitabımızın her bir
adlı eserimiz olacaktır. Kitabımız Ebu Hanzala kısmı Kitap, Sünnet ve Selefimizin anlayışı üzere
Hocamız'ın Tevhid Dergisi'nde yayınlanan yazı ihtilaf fıkhını üç kısımda açıklamaktadır.
dizisinden derlenmiştir.
1. İtikatta ihtilaf
Fıtratımızda var olan tartışmacılık hasletinin
2. Fıkhi ve ameli konularda ihtilaf
en belirgin özelliği insanoğlunun ihtilaf içinde
olmasıdır. Tabiî olarak bu insanlar arasındaki 3. Menheci ihtilaflar
ilişkileri temelden etkileyen bir durumdur. Ya-
şadığımız bu çağda bu ihtilaftan en çok etkilenen Temennimiz tüm Müslümanlar'ın ihtilaf fıkhı-
kesimlerden biri de İslami kesimdir. Özellikle de nı kavrayıp, sahte din adamlarının çarpık vahdet
İslami bir yönetimde Müslümanların birliğini anlayışından kurtulmaları, Kur'an ve Sünnet çer-
çevesinde bir araya gelmeleridir.
1. 2/Bakara, 176
Duamızın sonu Allah'a hamd etmektir. Zilkâde
2. 18/Kehf, 54 1436
3. 16/Nahl, 64

Eyül’15 • SAYI: 41

69
70

You might also like