You are on page 1of 68

Rebîu’l-Ahir

1434

Aylık İslamî Eğitim Dergisi MART 2013 YIL: 2 SAYI: 14 FİYATI: 5

GÜNDEM’09

‘03
Allah’a Adanmış Gençlikler - 9
Ebu HANZALA

‘43
Garip İslam’ın Gurabası: Muvahhidler
Kerem ÇAĞLAR

25 Kafirlere İtaat
Ferhat CURA
31 Ebeveynlere Karşı Nebevî
Muamele - 2
Abdulmetin AKSOY
16 Allah Duana İcabet
Etmediğinde…
Ebu NUSEYBE
Bela ve İmtihan Fıkhı
Rebîu'l-Ahir 1434
Mart '13 SAYI: 14

Hamd "Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl ya bir veya iki kere deneniyorlar? Sonra tevbe de etmi-
yorlar, ibret de almıyorlar."  1 diye buyuran yüce Zat'a, salat ve selam "Allah kimin hakkında hayır
dilemişse onu belaya uğratır"  2 diyen ve sıkıntının en şiddetlisini yaşayan Rasûlü'ne olsun...

İslam insanlara iki yönüyle gelmiştir. Biri tasavvur/teori, diğeri amelî/pratik yönüdür. Ta-
savvursuz bir pratik insanın ayağını kaydıracağı gibi, amelsiz, salt bir tasavvurda insanın ken-
disini hikmet küpü gibi görmesini sağlar.

İşte imtihan/bela/musibet de böyledir. Ferdin, musibetin varlığını sağlıklı bir tasavvur ile
iliklerine işlemesi gerekir ki, yüzyüze kalacağı musibetlerde sebat edebilmesine yardımcı ol-
sun. Nasıl ki asr-ı saadette yüzyüze kalınan olaylar zihnî depremlere sebebiyet verip, birile-
rinin hareketten düşmesine, atıl kalmasına sebebiyet verdi ise (Miraç hadisesinde, hicrette
olduğu gibi) bizlerin de bunu yaşamamasını gerekli kılmaz.

Allah subhanehu ve teâlâ tarafından gelen her bela harekettekileri sadık-yalancı diye iki sınıfa
ayırır. Kişi hangi sınıftan olmayı yeğliyor ise, vakıadan doğru bir ders çıkarıp, yolun uzunlu-
ğuna karşı bunları birer kandil yapmalıdır.

Allah subhanehu ve teâlâ bizleri doğru bir tasavvur ile yoğrulan, musibetlere karşı bir zırh edinen,
samimi ve sadık kullarından kılsın.

'Alemlerin Rabbi'ne Hamd Olsun' duamız ile...

Editör

1. 9/Tevbe, 126
2. Buhari
03 Allah'a Adanmış Gençlikler - 9:
Nasihatleşme (2)
Ebu HANZALA

09 Bela ve İmtihan Fıkhı Gündem

16 Allah Duana İcabet Etmediğinde… Ebu NUSEYBE

20 Vahyi ve Kainatı Rabbin Rızasına Uygun


Okuyabilme Sanatı: Tefekkür
Enes YELGÜN

25
İÇİNDEKİLER

Kafirlere İtaat Ferhat CURA

28 Affetmek/Affedici Olmak Ekrem BULCA

31 Ebeveynlere Karşı Nebevî Muamele - 2 Abdulmetin AKSOY

35 İkinci Sabite: Cihad Şahıslara Bağlı Değil-


dir! - 2
Yusuf El-Uyeyri

39 İslam'ın Gücü, Müminlerin Birbirlerini


Veli Edinmeleriyle Oluşur
Yiğit İnan

43 Garip İslam'ın Gurabası: Muvahhidler Kerem ÇAĞLAR

49 Yakalayın Zamanı! Mahi

52 İhlas Mirsad AĞINT

55 Pazar Miskinliği İktibas YAZI

57 İnsanlar, Kişiliklerini Koruyabildiği Kadar


Evliliğini de Koruyabilir
İktibas YAZI

59 Hala Akıllanmayacak mısınız? Cihangir BAHRİ

63 Kitabu't Tevhid, Abdurrahman Es-Sadi Ebu ENSAR

Yazışma Adresi: Emre UYAR


Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Emre UYAR Bağcılar/İstanbul
Yayın Türü:
Yaygın Süreli Basım: Step Matbaacılık
Aylık Dergi Göztepe Mah. Bosna Cad. No:11
Reklam ve Abonelik:
Rebîu'l-Ahir 1434 info@tevhiddergisi.com
Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Tel : 0 (212) 446 88 46
Mart 2013 www.tevhiddergisi.com
Sayı: 14 Adres: Barbaros Mh. 9/2 Sk.
Fiyatı: 5 No:12A-B Bağcılar/İSTANBUL Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
Abonelik İçin: 0 534 086 95 76 İlgili Yazar Mesûldür.
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Allah'a Adanmış Gençlikler:


-9- Nasihatleşme (2)
Ne olursa olsun Allah'a sığın. Ve
Müslümanların arasından ayrılma. Küçük,
büyük fark etmez. Bir toplulukla beraber
hareket et. Tek kalmaya yönelik duygu ve
isteklerin şeytandan olduğunu unutma.

H er daim nimetlerini üzerimizde müşahede


ettiğimiz Rabbimize sonsuz hamd olsun.
Allah'a kul olmak için zorlandığımız gibi dün-
yanın, dinarın ve dirhemin, kıyafet ve teknolo-
jinin kulları da zorlanıyor. Ama tek bir farkla;
Salat ve selam Rasûlü'ne, aline ve güzide as-
habının üzere olsun. "...Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, si-
zin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz,
Genç Kardeşim, onların umud etmediklerini Allah'tan umu-
yorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet
Silsilemizin ilk yazısından, bu yazıya kadar sahibidir."  1
olan kısmını zindanlardan yazdım sana. Allah'a
hamd olsun ki; bir süreci sonlandırıp yeni bir Öyleyse diyebiliriz ki bizim çektiğimiz sı-
süreç başlattı. O'ndan subhanehu ve teâlâ, her halin af kıntılar, hamd edilesi manevî sıkıntılardır. Ve
ve afiyetini talep ediyorum. Kendim için derle- kıyamet gününde ecir, dünyada ise iman lezzeti
diğim ve sana da faydalı olacağına inandığım olarak bizlere kar olacaktır.
nasihatleri paylaşmaya devam edeceğim. Bu ya-
zıyı yazarken Allah'ın subhanehu ve teâlâ lutfettiği bir
Genç yaşlarda kulluk ve nefsin istekleri, çoğu
düşüncemi seninle paylaşmak istiyorum. Sen zaman çakışır. Senin İslamî hareket içinde üst-
de biliyorsun ki; Allah Rasûlü, güzel ve olum- lendiğin mübarek misyon da düşünüldüğünde,
lu durumlardan, hayırlı neticeler çıkarırdı. Bu ne denli zorlanacağın açıktır. Allah'a subhanehu ve
onun sallallahu aleyhi ve sellem, Allah'a olan husn-ü zan-
teâlâ iyi bir kul ve Müslümanlara iyi bir kardeş
nından ileri gelmekteydi. olabilmen için nefsin süfli isteklerine karşı sü-
rekli direnmen gerekiyor. Anlayacağın en çok
Kardeşim, ihtiyaç duyduğun iki azık sabır ve irade… Di-
Şu yaşadığımız dünya üzerinde zorlanma- lersen bu iki kavram üzerinde duralım.
yan hiçbir insan yoktur. Herkes bir şekilde zor-
Rebîu'l-Ahir
luklar içerisinde yaşamaya çalışıyor. Yani bizler 1434
1. 4/Nisa, 104

Mart’13 • SAYI: 14

3
Sabır dır. Namazla sabır arasında, manevî bir bağ var-
Evet kardeşim, seni sabrın tarifi ve ne ol- dır. Burada sözü sabrın yakın dönem şahitlerin-
duğuyla meşgul etmeyeceğim. Esasen sen de, den, bir şehide bırakıyorum. Bu sözlere kulak
ben de sabrın ne olduğunu çok iyi biliyoruz. vermelisin. Hem kulluğumuz, hem de İslamî
Ben faydalı olacağına inandığım için iki nokta hareket içinde iyi bir hizmet adamı oluşumuz
üzerinde duracağım. Bunlardan biri sabrı elde için inciler saçılıyor.
etmenin yolu, diğeri onu muhafaza etme, art-
'...Sabır, Kur'an-ı Kerim'de sık sık tekrarlanır.
tırma ve doğru kullanım olacak. Çünkü yüce Allah çeşitli içgüdüler ve ket vu-
rucu psikolojik faktörler arasında doğru yolda
Sabrı elde etmenin yolu sabırlı olmak için yürüyebilmenin ve bin bir türlü çatışmalar ve
mücadele etmek, nefsi bu güzel ve kulluğun her engeller arasında yeryüzünde insanları Allah'a
anında ihtiyaç duyduğumuz haslet üzere terbi- çağırma görevini yürütmenin ne kadar büyük
ye etmektir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bir gayret gerektirdiğini herkesten iyi bilir. Bu
buyurdular: gayret insandan, sinir sağlamlığı, olağanüstü
bir soğukkanlılık, güç kaynaklarının sürekli
"Kim dilenmekten çekinir, iffetli davra- seferberliği, sızma ve kaçış noktaları karşı-
nırsa, Allah onun iffetini arttırır. Kim tok sında kesintisiz bir uyanıklık ister. Bütün
gözlü olmak isterse, Allah onu başka- bunlar karşısında mutlaka sabırlı ol-
larına muhtaç olmaktan kurtarır. mak gerekiyor. İbadetlere devam
Kim de sabretmeye gayret etmek için sabır... Günahlar-
ederse, Allah ona sabır verir. dan uzak durmak için sabır...
Hiç bir kimseye, sabırdan Allah'a ulaştıran yolu kesmek
vahyin rehberliğinde

Aşılması gereken mesafenin


daha hayırlı ve büyük bir uzunluğuna sabır... Bâtılın yayılıp isteyenlere karşı girişilecek
lütufta bulunulmamış- güçlenmesi karşısında sabır… Dostun, cihadı devam ettirmek
tır."  2 destekçinin azlığına sabır... Vicdanların için sabır... Türlü tür-
kaypaklığına sabır... Kalplerin
lü düşman tuzaklarına,
Sabrı elde etmenin başı, şaşkınlığına, sapmalarına karşı
sabır... İnatçılığın baskısına sabır...
komplolarına karşı sabır...
sabırlı olmak için çabalaman- Zaferin ve başarının gecikme-
dır. Nefsin istekleri seni zorla- si karşısında sabır... Aşılması
dığında 'Hayır! Ben Rabbim'in gereken mesafenin uzunluğuna
rızası için sabredeceğim' diyerek sabır... Bâtılın yayılıp güçlenmesi
nefsinin de sahibi olan Allah'a hal di- karşısında sabır… Dostun, destekçinin
liyle dua edebilmektir. Olaylar karşısında azlığına sabır... Gidilecek yolun uzun ve
sabırlı olmaya çalışmak, insanda sabır ahla- dikenli oluşuna sabır... Vicdanların kaypak-
kının neşvünema 3 bulmasını sağlar. lığına sabır... Kalplerin şaşkınlığına, sapma-
larına karşı sabır... İnatçılığın baskısına sabır...
Sonra onu muhafaza etmek ve arttırmak ge- Dönekliğin, kalleşliğin acılığına karşı sabır...
rekir. Çünkü şeytan, insana verilmiş en hayırlı
Eğer hedefe ulaşma süresi uzar ve sıkıntıların
azığın sabır olduğunu bilir. Bunun için bizlerin baskısı yoğunlaşırsa, ortada azık ve yardımcı
acelecilik yönünü kullanır. Ta ki, sabırla ilişi- güç bulunmadığı takdirde sabır, zayıflar veya
ğimizi kessin. Bunu beceremezse onu yanlış tükenebilir. Bundan dolayı, yüce Allah bura-
kullanmamız için uğraşır veya artmasına engel da namaz ile sabrı yan yana getiriyor. Çün-
olmaya çalışır. kü namaz, kurumaz bir kaynak ve bitmez
bir azıktır. O, güç kaynaklarını yenileyen
"Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım ve kalbe enerji yükleyen bir azıktır. Onun
dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle bera- sayesinde sabır ipi uzar ve kopmaz bir sağ-
berdir."  4 lamlık kazanır. Sonra da sabra hoşnutluk,
şevk, gönül huzuru, güven duygusu ve azim
Ayetten anlıyoruz ki, sabrın membaı namaz- ekler.

Ölümlü, zayıf ve gücü sınırlı olan insanın en


2. Buhari, Müslim büyük güç kaynağı ile, yani yüce Allah ile ilişki
3. Neşvünema: Gelişme, yetişme.
kurması, karşılaştığı zorluklar sınırlı gücünün
4. 2/Bakara, 153

4
kapasitesini aşınca O'ndan yardım istemesi
mutlaka gereklidir. Ne zaman? Gizli-açık bü-
tün şer güçler ile karşı karşıya kalınca. İçgüdü
ve ihtirasların engellemesi ile arzuların kışkırt-
ması arasında doğru yolda ilerlemenin üzerine
bindirdiği sıkıntı, ağır bir baskıya dönüşünce...
Amansız azgınlıklara ve fesat girişimlerine kar-
şı verdiği mücadelenin baskısı altında ezilmeye
yüz tuttukça... Sınırlı ömrüne göre aşacağı yo-
lun ve ulaşacağı hedefin uzakta olduğunu anla-
dıktan sonra, akşam vaktinin eşiğinde olmasına
rağmen henüz hiçbir yere varamadığını, ömür
güneşinin batmaya yüz tutmasına rağmen he-
nüz beklediği şeylerden hiçbirini elde edemedi-
ğini tespit edince... Kötülüğün yayılıp güçlendi- yüklemeyiz"  6 kaidesi gereğidir.
ğini, buna karşılık iyiliğin gitgide zayıfladığını,
ufukta hiçbir aydınlık kırıntısı ve yolda hiçbir Kişi, geçmiş ve gelecekle alakasını keser ve
işaret olmadığını görünce... anın sorumluluklarına yoğunlaşırsa, elinden
geleni yapmış olur. Şeytan, geçmişin geri gel-
İşte böylesine zor durumlarda namazın değe-
ri ortaya çıkar. mesi mümkün olmayan sayfalarında, sürekli
insanı üzmek ve geleceğin gayb olan hadiseleri
Namaz; ölümlü insan ile sürekli ve kalıcı güç hakkında hayal kurup, umutlarını tüketmek su-
olan yüce Allah arasındaki doğrudan ilişkidir... retiyle onun sabrını harcar.
Namaz; tek başına kalmış, garip bir damlacığın
hiç kurumayan gür bir su kaynağı ile belirlen- Geçmişte yaşanan olumsuzluklar insanın
miş bir buluşma vaktidir... umutlarını tüketir. Umut üzerinde sabır önem-
lidir. Gelecekte yaşanması muhtemel olayların
Namaz; küçük yeryüzü realitesinin sınırlarını hayalini kurmak ise, insanı yorar ve azmini tü-
aşarak büyük evrensel realitenin uçsuz-bucak- ketir. Çünkü çoğu zaman işler umulduğu gibi
sız alanına yükselmektir... yürümez ve insan hayallerle girdiği beklentile-
rinin kurbanı olur.
Namaz; yakıcı çöl sıcağında serin bir meltem,
bir ilkbahar yağmuru taneciği, bir ağaç gölge- Bugün çoğu genç kardeşimizin, anın sorum-
sidir...
luluklarında gevşeklik gösterip, geçmiş hatalara
Namaz; yorgun ve kırık kalplere yönelik şef- üzüldüğünü veya anılarla tatmin olduğunu; ge-
katli bir el okşayışıdır... Böyle olduğu içindir ki, leceğe dair hayaller kurduğunu görüyoruz. Bu
Peygamberimiz sıkıntılı anlarında müezzini şeytanın sabrı tüketmek için kurduğu kuvvetli
Bilâl'e radıyallahu anh: "Ey Bilâl, bize onun (namaz) bir tuzak olmanın yanında, insanı asli sorumlu-
aracılığı ile nefes aldır." buyururdu. Nitekim luklarından geri bırakan tehlikeli de bir yoldur.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem zor bir işle İlk adımları yerine getirir ve sabrın kullanımın-
karşılaşınca yüce Allah'la daha çok buluşabil- da dikkatli davranırsak, insana verilmiş en ha-
mek için her zamankinden daha çok namaz yırlı azıktan hakkıyla istifade etmiş oluruz.
kılardı.'  5
Sabırla alakalı olduğu için bir noktaya daha
Geriye sabrı doğru kullanmak kalıyor. Evet, dikkatini çekmek isterim! Şeytan insanı geçmi-
sabrı elde edebilir muhafaza edebiliriz. Ancak şin pişmanlıkları veya anıları ya da geleceğin
doğru kullanmadığımız takdirde hiçbir anlam hayallerine çektiğinde şu şuur haliyle bunun
ifade etmez. Allah subhanehu ve teâlâ, bizlere yükle- üstesinden gelmelisin:
diği her sorumluluğa yetecek sabrı da beraber
vermiştir. Bu "...insana gücünden fazlasını 'Anda (şimdiki zamanda) sorumlu oldukları-
mı yerine getirirsem, bu geçmiş günahlara kefaret
Rebîu'l-Ahir
1434
5. Fi Zilali'l Kur'an'dan kısaltılarak. 6. 23/Mü'minun, 62

Mart’13 • SAYI: 14

5
olan salih amelim ve gelecekte Allah'ın yardımını diysek, bunu on dakikaya çıkarmalı ve o süreyi
kazandıracak garantim olur.' Çünkü düşünmek, sonlandırmalıyız. Böylece sebat iradesi gelişmiş
konuşmak ve eseflenmek ne günahları affetti- olur. Burada en önemli mesele acele etmemek
ren tevbe, ne de Allah'ın yardımını celp eden ve yeni belirlenen hedefte sağlam durmaktır.
esbap arasındadır. Umduğumuz hayrın yolu, Hiçbir şey yapamamaktansa küçük ve basit
anın sorumluluklarını ihya etmekten geçer. adımlarla az şey yapmak daha hayırlıdır. Ayrıca
bir ömrün iradesiz ve şikayetle geçmesindense,
İrade zaman içinde kazanılan ve ömrün imar edilece-
Bir diğer ihtiyaç duyduğumuz azık iradedir. ği küçük adımlar tercihe şayandır.
İstek, azim ve insanı harekete geçiren bu duygu,
kulluk ve sair sorumlulukların esasıdır. Bu duy- Genç Kardeşim,
gu da, doğuştan var olan ve sonradan geliştiri- Allah'a kulluk ve dinine hizmet ederken
lebilen azıklardandır. İradesiz insan yoktur. İra- karşılaşacağın en bariz afetlerden biri hata yap-
deli olmak istemeyen, bunun için çabalamayan mak ve hakka girmektir. Bundan kaçış yoktur.
insan vardır. Hata yapmak insan olmanın doğal neticesidir.
Hassaten gençlik dönemi, bunun en yoğun
Bu anlamda iki tür iradeye ihtiyaç yaşandığı zaman dilimidir. Hemen her
duymaktayız. duygunun en keskin halini yaşadığı
ve çoğu zaman kontrol dışı geli-
1. Başlangıç iradesi; işlere şen davranışlar dönemidir.
başlayabilme ve adım atmak
vahyin rehberliğinde

için gereklidir. Bu irade türü Çoğu zaman kendini, Rabbinin Çoğu zaman kendi-
gelişmeden sorumluluk- haklarından bir hakkı çiğnemiş veya ni, Rabbinin haklarından
lara başlamak mümkün Müslüman kardeşlerinden birinin bir hakkı çiğnemiş veya
değildir. Okunacak kitap, hakkına girmiş bulursun. İşte böyle
Müslüman kardeşlerin-
zamanlarda dayanağın ve azığın
halledilecek bir iş, yapıla- tevbe ve özür dileme olmalıdır. den birinin hakkına girmiş
cak salih amel buna bağlı- bulursun. İşte böyle zaman-
dır. Bunun tek yolu Allah'tan larda dayanağın ve azığın tev-
yardım isteyerek, başlamaktan be ve özür dileme olmalıdır.
korktuğumuz şey ne olursa olsun,
düşünmeden ilk adımı atmaktır. Baş- Aksi halde gençlik duygularının
langıç iradesi, ancak bu şekilde gelişir. keskinliği seni bitirir. Ne Rabbine kul ne
Hiç düşünmeden 'bismillah' diyerek ilk adı- de Müslümanlara kardeş olursun.
mı atmak ve başlamak… Bunu denediğimiz
takdirde çoğu korkunun ilk adımla dağıldığını Hatan ne denli büyük olursa ve ne kadar sık
ve insanda bir saniye öncesinde hayal dahi ede- tekrar ederse etsin, Allah'ın subhanehu ve teâlâ mer-
meyeceği bir direnç ve azmin yeşerdiğini görü- hamet ve tevbeleri kabul edişinden daha büyük
rüz. olamaz. Dünya kurulduğu günden bu yana,
milyarlarca hatta daha fazla insana tevbe kapı-
2. Devam ve sebat iradesi; başladığımız iş- sının açık tutulduğunu unutma. Bu öyle geniş
lerde sabit kalmak, işi son noktaya vardırmakla bir memba ki; tüm insanlık toplansa ve Allah'a
alakalıdır. Bu irade türü ciddi bir terbiye ister iltica etse hepsine yeter. Sen bir insan olarak ne-
ve en önemli olanı küçük adımlarla bu iradeyi den korkuyor, neden çekiniyorsun?
geliştirmektir. Şayet sorumluluklarımızda sebat
edemiyor ve işleri yarım bırakıyorsak, yaptığı- "...Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe edi-
mız işleri parçalara bölmek zorundayız. Hiç de- niz ki, kurtuluşa eresiniz."  7
ğilse belirlediğimiz bu küçük parçalarda sebat
"De ki: 'Ey çok günah işleyerek kendi nefisleri-
etmeliyiz. Bu durumu kitap okuma üzerinden
ne kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah'ın
örneklendirecek olursak; beşer dakikalık di-
rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah
limler belirleyip ne olursa olsun bu anı sonu-
na kadar muhafaza etmeye çalışmalıyız. Beşer
dakikalık kitap okuma vakitlerine sebat edebil- 7. 24/Nur, 31

6
bütün günahları affeder. Çünkü O, gafur ve
rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı
fazladır).' "  8

"Kulunun tevbe etmesinden dolayı Allah


Teâlâ'nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin
ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki
sevincinden çok daha fazladır."  9

"Allah Teâlâ gündüz günah işleyenin tevbesini


kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin
günah işleyenin tevbesini kabul etmek için de
gündüzün elini açar. Güneş battığı yerden do-
ğuncaya kadar bu böyle devam edip gider."  10
alabiliriz... Gençliktir. Düşünmeden ziyade
"...Ey kullarım! Sizler gece-gündüz hata edip, duygusal davranılan bir dönemdir. Mutlaka he-
günah işliyorsunuz. Ben ise bütün günahları lallik dilemeli ve hatayı telafi etmeliyiz.
affediyorum. Öyleyse siz de benden günahları-
nızın affını isteyin ki, sizleri affedeyim. Farklı yazılarımızda değindiğimiz gibi saha-
beler bu konuda çok dikkatliydi. Bazen kendile-
Ey kullarım! Sizin bana bir zarar vermeye rini mescidin direğine bağlıyor, bazen de başla-
gücünüz yetmez ki, zarar veresiniz. Aynı şekilde, rını özür diledikleri arkadaşlarının kapı eşiğine
bana bir fayda vermeye de gücünüz yetmez ki, koyuyorlardı. Böylece hatalarını telafi ediyor ve
fayda veresiniz. kardeşlerinin veya İslam cemaatinin hakkından
kurtuluyorlardı.
Ey kullarım! Sizin ilk insandan son insana
kadar hepiniz, insanlarınız ve cinleriniz en Tevbe ve özür dilemek nefse, özellikle de
muttaki bir insan gibi olsanız ve o sıfat içinde
gençlere ağırdır. Şeytanın aldatması, kişinin
bana kulluk etseniz, bu benim mülkümde hiçbir
şey arttırmaz, yüceliğime bir şey katmaz.
yanlış anlaşılacağı ve her durumda haksız görü-
leceği yönündedir. Bir önceki yazımızda değin-
Ey kullarım! Sizin ilk insandan son insana diğimiz gibi kalpler Allah'ın subhanehu ve teâlâ elin-
kadar hepiniz, insanlarınız ve cinleriniz en dedir. Ve Allah subhanehu ve teâlâ, kendine yönelmiş
günahkâr bir insan gibi olsanız ve o halde bana kalplerle beraberdir. Gerçek sevgi, kabul görme
isyan etseniz, bu benim mülkümde hiçbir şey ve övgü ancak Allah'ın subhanehu ve teâlâ müsaade-
eksiltmez, yüceliğime hiçbir zarar vermez..."  11
siyle olandır. Allah kullarından hatasında ısrar
eden, kibirle büyüklenenleri değil, tevbeyle
Sürekli bu nasları canlı tutmalı ve günahla- O'na yönelen ve mütevazi olanları sever.
rın bize tahakküm etmesine müsaade etmeme-
liyiz. Gençlik döneminde tevbe azığıyla hataları Genç Kardeşim,
silmeyen insan, günahlara alışkanlık kazanır.
Sen de biliyorsun ki bedenin sıhhati için
Ancak tevbeyle beraber, zikredilecek hata kal-
öğünlerde düzenli yemek gerekiyor. İnsanın
maz.
'Yıllardır yiyorum, bir müddet yemeden yaşaya-
yım' deme lüksü yok. İnsanın önceden yedikle-
Bir diğer durum insanların hakkında hata
rini düşünerek yemeği terk etmesi, ya ölüme ya
yapmaktır. Bu bazen bireysel, bazen de cemaat-
da tedavisi zor hastalıklara neden olur.
sel olabilir. Ne olursa olsun af dilemek suretiyle
hataları kabul etmeli ve hakka tecavüzün ahlak
İşte kalp hayatı da bunun gibidir. Düzenli
haline gelmesine engel olmalıyız. Yanlış yapıp,
olarak gıdasını almazsa ya ölür ya da hastalanır.
tüm hayatımıza etki edecek olumsuz kararlar
Bir çoğumuz bunu biliyor ama yapmamız ge-
rekenleri yapamıyoruz. Yapacak irade, sabır ve
8. 39/Zümer, 39 gayreti bulamıyoruz. Bunun nedeni kalbimizin
9. Buhari, Müslim gıdasını günlük olarak vermeyişimizdir. Rebîu'l-Ahir
10. Müslim 1434
11. Müslim

Mart’13 • SAYI: 14

7
Ebu Salabe el-Huşan radıyallahu anh şöyle anla-
tıyor:

"Allah Rasûlü dinlenmek için durduğunda


sahabe vadilere dağılırdı. Ayağa kalktı ve şöyle
İnsanın istikamet üzere olması dedi: 'Sizin vadilerde bu şekilde dağılmanız şey-
iki şeye bağlıdır. Takva ve haya... tandandır.' "  12
Bu iki azığın oluşumu insanla
Ömer radıyallahu anh hutbede Allah Rasûlü'nden
alakalıdır. Ancak muhafazası ve sallallahu aleyhi ve sellem:
gelişmesi salih ortamda olabilir.
"...Cemaatle beraber olunuz. Ayrılıktan sakı-
nınız. Çünkü şeytan tek olanla beraberdir. İki
kişiden ise daha uzaktır."

"...Allah'ın eli cemaatle beraberdir. Çünkü şey-


Sana bir tavsiyem var. Öncelikle kalbini ha- tan cemaatten ayrılanla beraber koşturur/hare-
rekete geçiren, seni Rabbine yaklaştıran, kullu- ket eder..."  13
ğuna olumlu etkisi olan amelleri tespit et. Bu
insandan insana değişir. Kimimiz Kur'an dinle- Genç Kardeşim,
yerek, kimi dua ederek, bir başkası infak ederek, Aslında söyleyecek ve paylaşacak çok şey var.
diğeri vaaz dinleyerek kalbini harekete geçirir. Ancak zaman ve satırlar kısıtlı. Allah senden
vahyin rehberliğinde

Bunlardan seni en çok etkileyenini bul ve gün razı olsun. Bu yazıyı sabırla takip ettin. Bu ya-
içinde belirlediğin düzenli öğünlerde kalbinin zıyla beraber bu silsileyi sonlandırıyorum. Mu-
gıdasını ver. Bu hal üzere sebat et. İnşallah kal- vaffak kıldığı için Rabbime sonsuz hamd olsun.
bin ve kulluğun üzerindeki olumlu etkiyi müşa-
hede edeceksin. Selam ve dua ile Ebu Hanzala.

Kardeşim,
İnsanın istikamet üzere olması iki şeye bağ-
lıdır. Takva ve haya... Bu iki azığın oluşumu Son yazı müstesna olmak üzere bu dizi-
insanla alakalıdır. Ancak muhafazası ve geliş- nin tamamını zindanda yazdım. Son yazıyla
mesi salih ortamda olabilir. Genç insan kendi- beraber Allah subhanehu ve teâlâ esaretten kurtuluş
ni bireysel olarak ispat etmek ister. Bu da onun nasip etti. İnanıyorum ki bugüne kadar yaz-
topluluk dışında dilediği gibi yaşamasını gerek- dıklarım senin de farkettiğin ve üzerinden
tirir. Buna şeytanın, kişiyi sürüden ayırmak için atmak istediğin nefis esaretinden seni kurta-
yaptığı özel çalışmaları da ekleyebilirsin. Çünkü racaktır. Yazan olarak benim için bir esaret
topluluk kuvvettir. Ve şeytanın topluluk içeri- sonlandığı gibi okuyan olarak senin içinde
sinde bir genci kandırması, istediği ortamlara bir başka esaret olan nefis esareti sonlanır. Ve
çekmesi zordur. Bunun için uğraştığı gencin, dilediğin gibi Rabbine kulluk edersin.
tek kalması gerekmektedir.

Ne olursa olsun Allah'a sığın. Ve Müslü-


manların arasından ayrılma. Küçük, büyük fark
etmez. Bir toplulukla beraber hareket et. Tek
kalmaya yönelik duygu ve isteklerin şeytandan
olduğunu unutma.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yalnızlığın her


türlüsünü yasaklamıştır ve bunun şeytandan ol-
duğunu özellikle vurgulamıştır.
12. Ebu Davud
13. Nesai

8
Gündem

Bela ve İmtihan Fıkhı


Allah sevdiği kullarına olan merhametinden, sadık olanlarla
yalancı olanları ayırır. İslamî bir yapıda bulunma şerefini hak
etmeyenler bir şekilde dökülürler. İnsanın kendine kalsa asla
beceremeyeceği temizlik; ilahi kudretin müdahalesiyle gerçekleşir.
Bu kalanlara ağır gelse de netice itibarıyla mutlak hayırdır.

Bismillahirrahmanirrahim

İ nsanları imtihan etmek suretiyle sadıklarla


yalancıları ayıran Allah'a hamd olsun. Salat ve
selam, en şiddetli belalara uğrayan Muhammed
bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerekti-
ren işlerdendir."  4

Mustafa'ya sallallahu aleyhi ve sellem ve ona en yakın as- "Yoksa; Allah içinizden, Allah'tan, Rasûlü'nden
habı ve etabına olsun. ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş
edinmeksizin cihad edenleri ayırt etmeden bı-
"İnsanlar, 'inandık' demekle imtihan edilme- rakılacağınızı mı sandınız? Allah, yaptıklarınız-
den bırakılacaklarını mı zannederler? Andolsun, dan hakkıyla haberdardır."  5
biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Al-
lah doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancı- "Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan
ları da mutlaka bilir."  1 olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak
bize döndürüleceksiniz."  6
"O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sı-
namak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mut- "Rasûlullah Kâbe'nin gölgesinde bir bürdeye
lak güç sahibidir, çok bağışlayandır."  2 yaslanmış otururken, gelip (müşriklerin yaptık-
larından) şikâyette bulunduk: 'Bize yardım et-
"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de miyor musun, bize dua etmiyor musun?' dedik.
mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Şu cevabı verdi: 'Sizden önce öyleleri vardı ki,
Sabredenleri müjdele."  3 kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura
konuyor, sonra getirilen bir testere ile başının
"Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusun- ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı, de-
da imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendi- mir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et
lerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak ko- ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları dinin-
şanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer den çeviremiyordu. Allah'a kasem olsun Allah
sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki, bir yolcu de-
vesine bindi mi San'a'dan kalkıp Hadramût'e

1. 29/Ankebut, 2-3 4. 3/ Ali İmran, 186


Rebîu'l-Ahir
2. 67/Mülk, 2 5. 9/Tevbe, 16 1434
3. 2/Bakara, 155 6. 21/Enbiya, 35

Mart’13 • SAYI: 14

9
kadar gidecek, Allah'tan başka hiçbir şeyden ruz kalan Müslümanlar, Allah'a hamd etmelidir.
korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan İmtihanlar, imanın kabul sürecinin başladığı-
korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz.!' "  7 nın ve Allah'ın onlara iddialarını ispat için fır-
sat sunduğunun göstergesidir. Bir ömür, iman
Okuduğumuz ayet ve hadisler genelde in- iddiasında bulunmakla beraber sınanmayanlar,
san olmanın, özelde İslam iddiası ve ispatının Allah düşmanlarının ve Allah'ın buğzederek yüz
olmazsa olmazı olan imtihanların kaçınılmaz çevirdiği insanların yaşantısına benzer yaşayan-
olduğunu gösteriyor. Buradan yola çıkarak di- lar korkmalıdır.
yebiliriz ki, her Müslümanın bu kaçınılmaz hal
öncesinde buna dair, vahye dayalı fıkhı öğren- Her insan üç merhaleyle mükelleftir.
mesi ve bu fıkhı pratikleştirmesi kaçınılmazdır.
Allah subhanehu ve teâlâ insanları imtihana tabi tu- 1. İman edip, iradeyle Allah'a subhanehu ve teâlâ
tacağını belirttiği gibi, onlara bu imtihanlarda kul olma
nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini hem teorik
2. Şartlar ne olursa olsun iman ve kulluğu
hem de kıssalar üzerinden pratikleştirerek öğ-
muhafaza etme
retmiştir.
3. Bu hal üzere can verme
İmtihanlar İmanın İspatı için
Birinci merhale, Alemlerin Rabbi olan
Bela ve Şarttır Allah'ın subhanehu ve teâlâ elindedir. Hidayet eden de,
İman, sözde olduğu müd- saptıran da şanı yüce olan Allah'tır.
imtihan- detçe iddiadır. Zatında ve
lardan uzak sıfatlarında yüce (El-Aliy) "Eğer Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet kılar-
olmak ve bu hali olan Allah'ın subhanehu ve teâlâ, dı; ancak dilediğini saptırır, dilediğini hidayete
hikmetli İslamî iddia boyutunda kalan şey- erdirir. Yaptıklarınızdan muhakkak sorumlu
leri kabul etmeyeceği açıktır. tutulacaksınız."  10
hareket(!) adıyla
Kişilerin iman iddialarında
meşrulaştırmak, samimiyetlerinin göster- İkinci merhale, insanla alakalıdır. Kişinin
akide ve menhec gesi, yaşadıkları imtihan- bela ve musibetlerde, vahye dayalı bir yol izle-
eşkıyalarının, larda imanlarını muhafaza mesi ve Allah'ın subhanehu ve teâlâ rızasını talep etme-
Kur'an ikliminde etmeleri ve her halde kulluk siyle alakalıdır. Bundan dolayı yukarıda verdiği-
bilinciyle hareket etmeleri- miz ayetlerde hitap, kulun kendinedir.
soluklanamama-
dir. Hallerin değişmesi, farklı
sının en bariz halet-i ruhiyeler, zaman ve Üçüncü merhale, kişinin ikinci merhaledeki
neticelerin- mekanın baskısı, insanın ima- tutumuna göre Allah'ın subhanehu ve teâlâ ona yardım
dendir. nını zedelemiyorsa bu; insanda etmesi ve ayaklarını İslam üzere sabit kılmasıyla
asıl olanın iman olduğunu ve haya- alakalıdır.
tın bu ilke üzere kurulu olduğunu gösterir.
"...Sabredenleri müjdele! Onlara bir mu-
sibet isabet ettiğinde, derler ki: 'Biz Allah'a
"İnsanlar, 'inandık' demekle imtihan edil-
ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz.'
meden bırakılacaklarını mı zannederler? An-
Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet
dolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan et-
bunların üzerinedir ve hidayete erenler de
miştik. Allah doğru söyleyenleri de mutlaka bilir,
bunlardır."  11
yalancıları da mutlaka bilir."  8

"Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahi-


"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de
rette sapasağlam sözle sebat ettirir. Zalimleri de
mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz.
Sabredenleri müjdele."  9 şaşırtıp saptırır; Allah dilediğini yapar."  12

Allah subhanehu ve teâlâ yolunda türlü çilelere ma-

7. Buhari 10. 16/Nahl, 93


8. 29/Ankebut, 2-3 11. 2/Bakara, 155-157
9. 2/Bakara, 155 12. 14/İbrahim, 27

10
İmtihanlar İnsanın Aidiyetini
Simgeler
Allah subhanehu ve teâlâ, örnek nesli kıssalarla ter-
biye etmişti. Bunun bir çok hikmeti olmasının
yanında konumuzla alakalı olduğu için bunlar-
dan birinin üzerinde duracağız. Allah subhanehu ve
teâlâ, sahabeye ait oldukları silsileyi tanıtmıştı...
Müşriklerin iddia ettiği gibi yeni ve türedi bir
sözle gelmediklerini, ilk insandan bu yana her
dönemde tabileri bulunan kutlu bir kervanın
neferleri olduklarını onlara hissettirmişti…
şekilde aktarmıştı:
Selefleriyle aynı sıkıntıları yaşayıp, benzer
suçlamalara maruz kalınca; sahabe daralmış "Rasûlullah Kâbe'nin gölgesinde bir bürdeye
fakat her defasında onların kıssalarıyla huzur yaslanmış otururken, gelip (müşriklerin yaptık-
bulmuşlardı. Bu işin çok köklü olduğunu, akı- larından) şikâyette bulunduk: 'Bize yardım et-
betin sabır ve yakin neticesinde muttakilere ait miyor musun, bize dua etmiyor musun?' dedik.
olduğunu öğrendikçe, imanlarını tazeliyorlar- Şu cevabı verdi: 'Sizden önce öyleleri vardı ki,
dı. Aynı şeyleri yaşamaları, hem vahye hem de kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura
Rasûl'e olan güvenlerini pekiştiriyordu. konuyor, sonra getirilen bir testere ile başının
ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı, de-
Bela ve imtihanlardan uzak olmak ve bu mir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et
hali hikmetli İslamî hareket(!) adıyla meşrulaş- ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları dinin-
tırmak, akide ve menhec eşkıyalarının, Kur'an den çeviremiyordu. Allah'a kasem olsun Allah
ikliminde soluklanamamasının en bariz neti- bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki, bir yolcu de-
vesine bindi mi San'a'dan kalkıp Hadramût'e
celerindendir. Kendilerini bulamadıkları say-
kadar gidecek, Allah'tan başka hiçbir şeyden
fa ve satır aralarında, neredeyse kendi isminin
korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan
zikredeliceği heyecanıyla okumadıkları bir korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz.!' "  14
Kur'an'dan faydalanmaları düşünülemez. Yaşa-
dıkları hayat zaviyesinden bakılınca bir dram- Mekke'de Müslümanların yaşadığı sıkıntılar
dan ibaret gördükleri Kur'an kıssaları, onlara ne düşünüldüğünde Allah'ın ve Rasûlü'nün mura-
öğretebilir ki? dı daha iyi anlaşılacaktır. Özellikle bu hadisi biz-
lere nakleden Habbab bin Eret radıyallahu anh kız-
Allah ve Rasûlü'nün bu konudaki sözleri ba- gın demirler üzerine yatırılıyor, sırtından akan
şımıza gelen belaların, ait olduğumuz silsilenin yağlar ateşin hararetini söndürünceye dek bu
halkası olduğumuzu hatırlattığı açıktır. işkence hali devam ediyordu. Onun ve arkadaş-
ları Allah Rasûlü'ne bu gibi durumları şikayet
"Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başı-
nıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? ediyorlardı. Buna rağmen Allah Rasûlü sallallahu
aleyhi ve sellem onları uyarıyor ve müntesibi olduk-
Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir
zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda ları İslam cemaatinin hallerini hatırlatıp, onları
elçi, beraberindeki müminlerle: 'Allah'ın yardı- sabra davet ediyordu.
mı ne zaman?' diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz
Allah'ın yardımı pek yakındır."  13 Bugünün İslam cemaatleri ve Müslümanları
bu hitaptan vareste değildir. İçinde bulundukla-
Bu ayet sahabeye bir yandan geçmiştekile- rı ekonomik imkanlar ve rahat yaşam koşulları
rin imtihanlarını hatırlattığı gibi, bir yandan da bazı insanların başını döndürebilir. Yahut kapı-
bunun cennetin bedeli olduğu ve cennete talip sına hiç polis uğramamış olmasını birileri hik-
olanların buna sabretmeleri gerektiğini vurgu- met(!) ehli olduklarına yorumlayabilir. Ve dün-
luyordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu ve ya hayatına düşkün, rahat sevdalılarıyla içinde
benzeri ayetlerden ne anladığını sahabeye şu bulundukları gayyada hayat sürebilirler.
Rebîu'l-Ahir
1434
13. 2/Bakara, 214 14. Buhari

Mart’13 • SAYI: 14

11
sanların yolunu kesen büyük bir aslanla karşı-
laştı! Çocuk kendi kendine:
__ Bugün sihirbaz mı daha faziletli, yoksa ra-
hip mi daha faziletli? öğreneceğim, dedi.

Bir taş aldı ve:


__ Ey Allah'ım! Eğer rahibin işi sana sihirba-
zın işinden daha sevgili ise şu hayvanı öldür de
insanlar yoluna devam etsin, diyerek elindeki
taşı attı ve aslanı öldürdü.

İnsanlar:
Bu hali bir adım ileri taşıyarak, Allah'ın on- __ O büyük hayvanı kim öldürdü?, diye sor-
ları sevdiği ve desteklediğinin alameti olarak da dular.
kabul edebilirler.
Onlar:
Ancak bu iddia şer'i dayanaktan yoksun ol-
duğu gibi, aklın da kabul edebileceği bir durum __ Çocuk öldürdü, dediler. İnsanlar korktular
değildir. Şayet bu, Allah'ın subhanehu ve teâlâ sevgi ve ve kuşkusuz ki bu çocuk, hiç kimsenin bilmediği
rızasının alameti olsa, Allah subhanehu ve teâlâ en sev- bir ilim bilmektedir! dediler ve geçip gittiler. Bu-
diği Rasûller ve salih insanları imtihanın en ağı- nun üzerine çocuk rahibe gelerek olup bitenleri
rına tabi tutmaz ve bunu çağlar boyu okunacak haber verdi.
gündem

Kur'an kılmazdı.
Rahip de çocuğa:
Özellikle herkesin farklı bir yol tutturduğu __ Ey Oğlum! Bugün sen benden daha fazi-
ve haklılık iddiasında bulunduğu bir zamanda
letlisin. Allah'a yemin olsun ki senin işin, gör-
tek başına yeterli delil olmasa da hareketlerin mekte olduğum bu yüksek dereceye ulaşmıştır.
sireti ve karşılaştıkları imtihanlar -sonuna kadar Kuşkusuz ki sen yakında çetin bela ve imtiha-
muhafaza etmek kaydıyla- hakkın ölçüsü olabi- na tâbi tutulacaksın! Eğer imtihana tâbi tutu-
lir. lursan, sakın benim yerimi söyleme! dedi..."  16

İmtihanların Şiddeti İmanla Rahip çocuğun fazileti ve karşılaşacağı imti-


Orantılıdır hanlar arasında bağlantı kurmuştur. Bunun bir
Sa'd bin Ebi Vakkas radıyallahu anh rivayet ediyor: benzerini Allah Rasûlü de yaşamıştı... İlk vahyin
akabinde Varaka'yla aralarında geçen diyaloğa
"Allah Rasûlü'ne sordum. 'İnsanların bela bakalım:
yönünden en ağır olanları kimlerdir?' Dedi ki:
'Peygamberler, sonra onlara derece olarak en "...Hatice, elbisesini giyindi. Rasûlullah'ı ya-
yakın olan müminlerdir. Kişi imanı oranında nına alarak birlikte amcazâdesi Varaka bin
belalara tabi olur. Dini kuvvetli olanın bela ve Nevfel'e gittiler. Bu fevkalâde hali Varaka'ya
imtihanı da çetin olur. Dininde zayıf olanın im- anlattılar. Varaka, çok sevindi, 'Eğer hal, anlat-
tihanı da basit olur. Belalar kulu, hatalarını ta- tığın gibi ise, ona gelen; Musa'ya gelen Nâmûs-u
mamen dökmedikçe bırakmaz.' "  15 Ekber'dir, yâni büyük melektir. Ah, ne olurdu
halkı yeni dine davet edeceğin günlerde genç ol-
Uhdud ashabının kıssasını bizlere aktaran saydım! Kavmin seni, yurdundan çıkaracakları
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, rahiple çocuk zaman sana, yardım etseydim.' dedi. Peygam-
arasındaki şu diyaloğu aktarır: ber Efendimiz: 'Onlar beni yurdumdan da
mı çıkaracaklar?' diye sordu. Varaka: 'Evet.
"...Çocuk bu hal üzere gidip gelirken bir gün, Çünkü, senin gibi bir şeyi getirmiş, vahyi teb-
insanlardan kalabalık bir cemaate uğradı. İn- liğ etmiş de düşmanlığa uğramamış hiçbir

15. Sünen Sahipleri 16. Müslim

12
Peygamber yoktur. Eğer senin dâvet günlerine kem bir akide ve salih amellerdir.
erişirsem, sana bütün gücümle yardım ederim
ya Muhammed...' dedi."  17 Akide, şeytandan ve nefisten kaynaklı endi-
şeleri sonlandırır. İnsanın Allah'a subhanehu ve teâlâ
Varaka bin Nevfel veya rahip bu durumun kul olduğunu bilmesi ve bu inançla yaşaması
yaşanacağını nereden biliyorlardı? yüreğine ferahlık verir. Allah'a subhanehu ve teâlâ kul-
luk kendisinden daha üstün olmayan bir daya-
Evet, bu durum vahye dayalı bilgiye sahip nağa sahip olmaktır. Her şeyin, dilemesi ve kuv-
her Müslümanın yanında açıktır ve Allah'ın vetine tabi olduğu bir İlah'a kulluk, insana tarifi
subhanehu ve teâlâ değişmez kanunlarındandır. Her
mümkün olmayan bir cesaret verir.
ne kadar günümüzde imtihanlara uğramak ve
belalara tabi olmak nevzuhur hikmet ehli(!) Salih ameller ise, endişe ve korkudan kay-
yanında acınılacak bir hal olsa da, selefimizde naklı davranışların oluşmasını engeller. Velev
ve ait olduğumuz evrensel İslam cemaatinde bu insanın aslında bulunan zayıflık ve endişeler
durum şeref vesilesiydi. açığa çıkacak olsa, alışkanlık haline gelen salih
ameller, insanın yanlış davranışlarının, asıl/öz
Dini en güzel şekilde anlayan selefimiz de, haline gelmesinden korur.
bu kaideye bağlı kalmıştır. Allah yolunda çeki-
len sıkıntıların derecesine göre insanlara mua- Bu ikisinin temeli de ilimdir. İmtihanlarla
mele etmişlerdir. karşılaşmak insanı sarsar. Genelde Allah subhanehu
ve teâlâ, bizleri sevdiğimiz ve kaybetmekten kork-
Hasan Basri'den rahimehullah: 'İçlerinde Süheyl tuğumuz şeylerle imtihan eder. Bu tip durum-
bin Amr, Ebu Süfyan bin Harb ve Kureyş'in yaşlı larda imtihanların hikmetini bilmek, insanın
zevatı olduğu halde Müslümanlar Ömer'in kapısı- akidesini sağlamlaştırır ve salih amellere yön-
na geldiler. Kendilerini Ömer'in kapıcısı karşıladı
lendirir.
ve Süheyl, Bilal, Ammar gibi Bedir Savaşı'na ka-
tılmış olan Müslümanların öncelikle girmelerine ■■İmtihanlar Allah'ın subhanehu ve teâlâ değişmez
müsaade etti. Sonra da: 'Allah'a yemin ederim ki yasaları gereğidir. İnsan ne yaparsa yapsın
Ömer Bedir Savaşı'na iştirak etti. Bu sebeple o sa- Allah'ın subhanehu ve teâlâ iradesine karşı koyama-
vaşa katılanları çok sevmektedir' dedi. Bunun üze- yacağına göre ona teslim olmalı, sabır ve yar-
rine Ebu Süfyan: 'Ben bugünkü gibi bir hadiseye dımın geleceğine yakinen inanarak, O'nun sub-
hiç rastlamadım. Kapıcı, bu kölelere müsaade edi- hanehu ve teâlâ rızasını elde etmelidir. Söylenerek,
yor da biz asillere bakmıyor bile' dedi. Süheyl bin hayıflanarak, keşkelerle inancı zedelemenin
Amr'da şöyle dedi: 'Arkadaşlar! Yüzlerinizde öfke hiçbir anlamı yoktur.
alametleri görüyorum. Eğer kızıyorsanız kendinize
kızın. Onlar İslam'a çağrıldılar. Siz de onlarla bir- ■■İmtihana tabi olmak şereftir. Bu insanın ima-
likte İslam'ı kabule çağrıldınız. Ama onlar İslam'ı nının Allah katında kabul gördüğünü, fazile-
derhal kabul ettiler, siz ise ağırdan aldınız, geç tini ve ait olduğu kutlu kervanı gösterir. Üzül-
kaldınız. Allah'a yemin ederim din uğruna sizden mek yerine Rabbine hamd etmeli ve O'nun
önce yaptıkları ile elde ettikleri fazilet, sizin bu ka- yardımına muhtaçlığını dillendirmelidir.
pıda öğünmekte olduğunuz şeref ve faziletten çok
daha üstündür. Onlar bu faziletleriyle sizlerden ■■İmtihanlar temizleyicidir. Her İslamî olu-
çok ilerdeler. Siz katiyen onların derecelerine ula- şum temizi ve pisi; sadık olanlarla, iddia ehli
şamazsınız. Şimdi bu savaşa bakın ve ona mutlaka olanları bir araya toplar. Yolun başında bunu
katılın. Belki Aziz ve Celil olan Allah, sizleri de ci- anlamak çok da mümkün değildir. Özellikle
had sevabı veya şehitlikle mükafatlandırır.' ' İslam gibi, insanların zahiri halleriyle onlara
muamele eden bir dini esas kabul eden ha-
İmtihanın Hikmetlerini Bilmek reketlerde, bu ayrım daha da zorlaşmaktadır.
Allah sevdiği kullarına olan merhametinden,
Yükü Hafifletir sadık olanlarla yalancı olanları ayırır. İslamî
İnsan zayıf olarak yaratılmıştır. İstekleri, kor- bir yapıda bulunma şerefini hak etmeyenler
kuları ve beklentileri arasında endişe içerisinde bir şekilde dökülürler. İnsanın kendine kalsa
yaşar. Bu çaresizlik ve zayıflık halinin ilacı muh- asla beceremeyeceği temizlik; ilahi kudretin
müdahalesiyle gerçekleşir. Bu kalanlara ağır Rebîu'l-Ahir
gelse de netice itibarıyla mutlak hayırdır. 1434
17. Buhari

Mart’13 • SAYI: 14

13
"Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de ben- tek varlık alemlerin Rabbi olan Allah'tır ve O
zeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz onla- subhanehu ve teâlâ,
tüm çabalara rağmen istediğimizi
rı insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, takdir etmiyorsa bizim için hayır oradadır.
Allah'ın iman edenleri belirtip ayırması ve siz-
den şahitler (veya şehitler) edinmesi içindir. Al- Evlilikte veya işinde sorun yaşayan kardeş-
lah, zulmedenleri sevmez.. (Yine bu) Allah'ın, lerimiz de böyle düşünmelidir. İslamî olarak
iman edenleri arındırması ve inkâr edenleri yok izlenmesi gereken tüm yolları denediği halde,
etmesi içindir. Yoksa siz, Allah, içinizden cihad sorun devam ediyor ve çözülmüyorsa, iş isteme-
edenleri belirtip ayırt etmeden ve sabredenleri
diği halde ayrılıkla neticelendiyse üzülmemeli
de belirtip ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi
ve ecrini Allah'tan subhanehu ve teâlâ beklemelidir.
sandınız."  18
Umulur ki Rabbi onun için hayrı başka noktada
"İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size kılmıştır.
isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu,
Allah'ın) müminleri ayırt etmesi; münafıklık Bu duruma hayat içinden çok örnekler vere-
yapanları da belirtmesi içindi."  19 biliriz. İşin özü Allah'ın subhanehu ve teâlâ hakkımız-
da takdir ettiği her durumun bizim için hayır
■■İmtihan hali kul için en hayırlı olan haldir. Za- olmasıdır.
hiren sıkıntı olan bir durum, her zaman öyle
değildir. Kişi kendine ağır gelen ve kurtulmak ■■İmtihanlar günahları döker. Alemlerin Rabbi
istediği, zıddını talep ettiği halin, kendi için olan Allah'la subhanehu ve teâlâ tertemiz karşılaş-
tehlikelerini bilemiyor olabilir. Allah subhanehu ve mamızı sağlar. Bu basit bir hikmet değildir.
teâlâ kişiyi istemediği halde tutarak, umduğu ve Dünya ve ahiret sıkıntılarının temelinin gü-
kendi için şer olan halden koruyordur. nahlar olduğu unutulmamalıdır. Öyle ki gü-
nahlar, duaların Allah'ın huzurunda yer etme-
gündem

Fakirlikle imtihan olan bir kardeşimiz, zen- sine engeldir. Dua ki Allah'ın tüm sıfatlarını
ginliğin onu azdırıp Allah'tan subhanehu ve teâlâ uzak- celp eder ve O'nun kulda en çok razı olduğu
laştırmayacağından emin değildir. Fakirlikle çe- amellerdendir.
kilen bir ömrün sıkıntısı zenginliğin kibir, azma
ve Allah'ı unutma şerrinden daha basittir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Zindanla imtihan olan bir kardeşimiz, afiye- "Allah, hayrını dilediği kişiyi sıkıntıya sokar."  20
tin bu olduğunu bilmeli ve Rabbi'nden her daim
"Allah, iyiliğini dilediği kulunun cezasını dün-
O'nun indireceği hayra muhtaç olduğunu niyaz yada verir. Fenalığını dilediği kulunun cezasını
etmelidir. Dışardaki hayatın dinî ve dünyevî fit- da, kıyamet günü günahını yüklenip gelsin diye,
nelerinden emin değildir. Umulur ki; Rabbi onu dünyada vermez."
dört duvarla ebedî hayatına mal olacak fitneler-
den koruyordur. "Mükâfatın büyüklüğü, belânın şiddetine gö-
redir. Allah, sevdiği topluluğu belaya uğratır.
Elinden gelen her şeyi yapmasına rağmen Kim başına gelene rıza gösterirse Allah ondan
hayra muvaffak olamayan ve bu imtihanın altın- hoşnut olur. Kim de rıza göstermezse, Allah'ın
da ezilen kardeşimiz üzülmemelidir. Şayet elin- gazabına uğrar."  21
den gelen her şeyi yapmış ve usulünce davran-
mış, buna rağmen elde etmek istediği ilmi, salih "Erkek olsun, kadın olsun mümin, Allah'a
ameli, güzel hasletleri elde edememişse, çaba günahsız olarak kavuşuncaya kadar kendisin-
halini muhafaza etmek zorunluluğuyla beraber den, çoluk çocuğundan, malından belâ eksik
olmaz."  22
üzülmemelidir... Belki de elde etmek istediği
ilim onu kibre sevk edecek, salih ameller insan- İmtihan içinde geçen her gün, mümini
lara üstten bakmasına sebebiyet verecek, cesaret, Rabbi'ne biraz daha yakınlaştırır ve O'nun ni-
cömertlik vb. erdemler onun İslam dışı yollara metleriyle kul arasında perde olan günahların
sapmasına neden olacaktır. Bunu bilecek olan
20. Buhari
21. Tirmizi
18. 3/Ali İmran, 140-142 22. Ayrıca Rivayetler ve daha fazlası için Bkz.: Riyazu's Salihin, Sabır
19. 3/Ali İmran, 166-167 Babı.

14
affına vesile olur. Bu bakış açısı imtihanın ağır
yükünü hafifletir. Mümini 'Her halde Allah'a İmtihan içinde geçen her gün, mümini
hamd olsun' mertebesine ulaştırır. Rabbi'ne biraz daha yakınlaştırır ve
■■İmtihanlar yeryüzünde müminlere vadedilen onun nimetleriyle kul arasında perde
imamet ve temkinin habercisidir. olan günahların affına vesile olur. Bu
"Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emri-
bakış açısı imtihanın ağır yükünü
mizle doğru yola iletip yönelten önderler kıldık; hafifletir. Mümini 'Her halde Allah'a
onlar bizim ayetlerimize kesin bilgiyle inanıyor- hamd olsun' mertebesine ulaştırır.
lardı."  23
lik ve büyüklüğüyle orantılıdır.
Allah subhanehu ve teâlâ yeryüzüne vâris ve imam
kıldığı kullarını belalarla imtihan edip sabır ve Son olarak,
yakinlerini sınadıktan sonra bu mertebeye eriş-
tirmiştir. İnsanlığın ve İslam iddiasının kaçınılmaz
neticesi olan bela ve imtihanlarda vahye daya-
İmam Şafi'ye rahimehullah soruldu: 'Kişinin be- lı fıkıh geliştirmeyenler, birey ve toplum olarak
lalara uğraması mı, kendine temkin 24 verilmesi saf dışı kalırlar. Zafere ve temkine beş kala, aki-
mi daha efdaldir?', 'Belaya uğramadan kişiye
de ve menheclerini sorgulamaya başlar, bulun-
temkin verilmez.' ' diye cevap verdi.
dukları hattı değiştirirler. Oysa sıkıntıların bit-
"Musa kavmine: 'Allah'tan yardım dileyin ve mesine ramak kalmış, Allah'ın vaadi neredeyse
sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kul- tecelli edecektir.
larından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç
muttakiler içindir.' dedi."  25 Yahut içinde bulundukları rahat ve imkan-
ları hayra alamet kabul edenler ve ait oldukları
Allahın subhanehu ve teâlâ ahkamını tatbik etmek evrensel İslam cemaatiyle benzemeyen siretleri-
isteyen ve bunun için mücadele eden Müslü- ni türlü tevillerle uyuşturmaya çalışanlar, kendi
manlar; bela ve imtihanların süzgecinden geç- etbaları tarafından suçlanmaya mahkumdurlar.
meden bunun oluşmayacağını bilmelidirler. İnsanlıklarının gereği olarak başlarına gelecek
musibetlerde yenilgi ve başarısızlıkla suçlana-
Ben-i İsrail'e firavun ve yakınlarının mülkü caklardır. Oysa İslam'ın zafer ve başarı anlayışı,
verilmeden mustazaflık hali yaşatılmıştı. bela ve imtihanla orantılıdır.

Yusuf 'a aleyhisselam, yeryüzünde dilediği gibi Allah'ım! Bizler senin hayrına ve yardımına
hareket eden bir melik olmadan kuyuların, zin- muhtaç kullarınız. Ve bizler senin mülkünüz.
danların ve insanların vicdanlarında iftiraya Senden gelen her hale razıyız. Bizler senin di-
uğramanın ağır bedeli tattırılmıştı. lediğin gibi tasarruf edeceğin ve buna gönülden
razı olan kullarınız. Her halde senden af ve afi-
İbrahim aleyhisselam imamet görevini almadan, yet istiyoruz.
ateşte yanmak da dahil, belanın her şeklini
yaşamıştı.

Allah Rasûlü ve güzide ashabı, Medine'nin


rahatından önce, Mekke'nin çilesini iliklerine
kadar hissetmişlerdi.

Belanın uzaması yardım ve temkinin yakın-


lığını gösterir. Belanın çetinliği vârisliğin geniş-

23. 32/Secde, 24
24. Temkin: Kişiye dilediği gibi hareket imkanı tanınması yani yer- Rebîu'l-Ahir
yüzünde yönetim ve otorite verilmesidir. 1434
25. 7/Araf, 128

Mart’13 • SAYI: 14

15
Allah ile Nasıl
Muamele Etmelisin?
Ebu Nuseybe ebunuseybe@tevhiddergisi.com

Allah Duana İcabet Etmediğinde…


Sakın duanı terk etme! Gözyaşların ve duyguların senin yakıtın
olsun. Senin isteklerin bitse dahi duaya sürekli devam et. İçinde
bulunduğun İslamî hareketin senin üzerindeki hakkını unutma
ve bu nimetin şükrünü bil ve daima Allah'tan sebat iste.

B u dergide seninle, kendisi ile nasıl muamele Ya biz? Yıllarca bekleyen, sürekli devam eden
etmemiz gerektiğini öğrenmemizi sağlayan muayyen bir duamız var mı? Veya biz Yakup'tan
Allah'a hamd olsun. Salat ve selam, Allah ile en aleyhisselam faziletli miyiz?
güzel şekilde muamele edip de bizlere örnek
olan Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem üzerine ol- O halde duamıza icabet edilmediğinde ne-
sun… den üzülüyoruz?

Kardeşim, belki de oturumlarımızda dik- Allah Duana İcabet Etmediğinde


katini çeken konulardan birisi de bu olacaktır. O'nunla Nasıl Muamele Etmelisin?
Allah senin duana icabet etmezse, senin ne ya-
İnsan bazen Allah'ın duasına icabet etme-
pacak oluşundur.
diğini bildiği zaman üzülür. Lakin bu durum
Allah'ın katında çok farklıdır. Kul tam Allah'ın
Üzülme kardeşim! Sakın Rabbin senin du-
icabetine yetişmişken kendisini bir anda ümit-
ana icabet etmedi diye kaygılanma! Bizim öyle
sizlik içerisinde bulur. Halbuki Rabbi onun bu
bir Rabbimiz var ki, senin duanı kabul etmeme-
durumuna gülmektedir.
si de dahil hiçbir fiili boşa değildir. Allah subha-
nehu ve teâlâ hiç boşu boşuna icabeti geciktirir mi?
"Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bir keresinde, 'Allah,
Bilakis O, bunu dahi kendisinin bildiği bir hik- hallerinin değişmesi yakın olduğu halde kulla-
mete mebni yapmaktadır. Lakin biz bunu asla rın ümitsizliğe kapılmasına güler' deyince, sa-
bilemeyiz. O halde bu hikmetin sana açılması- habeden birisi: 'Rabbimiz güler mi?' diye sorun-
nı bekle! Çünkü Allah subhanehu ve teâlâ senden ve ca, Rasûlullah: 'Evet' diye karşılık verdi. Bunun
benden hayırlı olan kimselere de bunu yaptı ki üzerine o sahabe: 'Gülen bir Rabb, bizden asla
bunlardan biri Yakup'tur aleyhisselam. hayrını kesmez' dedi."  1

Yakup aleyhisselam, Allah'a sevgili oğlu Yusuf 'u Bu hadise bakarsan kardeşim, acele etme-
kendisine getirmesi için ağlaya ağlaya dua etti. men, üzülmemen, ümitsizlik dehlizine girmeye
Hatta ağlamasından ötürü gözlerini kaybetti. Ve teşebbüs dahi etmemeni gerektiğini anlamış
Allah seneler sonra onun duasına icabet etti.
1. Ahmed, Beyhaki, İbni Mace

16
olursun. Çünkü sen acele ettiğin, ümitsizliğe
kapıldığın zaman, duaya icabet kapılarını da ki-
litlemiş olacaksın. Ne talep etti isen artık bunu
O'nun katından silmiş olacaksın.

" 'Dua ettim, kabul olmadı' diyerek acele et-


mediğiniz müddetçe her birinizin duası kabul
olur."  2

Bazen kurtuluş, kulun icabetin zirvesine en


yakın olduğu zaman gerçekleşir. Kul o icabete
en yakın olduğu anda ümitsizliğe kapılır ve du-
adan geri durur. Halbuki duaya icabete ramak Peki, Allah'ın senin duanı kabul etmemesi-
kalmıştır. nin sebebi nedir?

Kardeşim, Allah sana merhamet etsin. Ne- Allah subhanehu ve teâlâ senin O'ndan bir şey iste-
den ümitsizliğe kapılıp da duadan geri dura- meni ister. Sen O'ndan her isteyip, ısrar ettiğin-
caksın? Sen, tam zirvede iken ve hedefine az de bu, Allah'ın hoşuna gidecektir. Sen ya iste-
kalmışken bir anda gerisin geriye gitmeyi tercih miş olduğunu alacaksın, ya da yaptığın duanın
ediyorsun. karşılığında kıyamet gününde muhtaç olduğun
hasenat/iyilik defterini biraz daha kabartmış
Diyelim ki duan kabul olmadı… Duaya de- olacaksın.
vam etmekle bir şey kaybeder misin?
Benim için de senin için de en değerli olan
Daha farklı bir şey sorayım sana… Acaba bu değil mi? Şöyle bir düşünelim… Sen borçla-
dua demek illa ki icabet mi demektir? Yani ka- rından kurtulmak istiyorsun, bir evinin, eşinin
bul makamının olmaması, duayı bırakmayı ge- olmasını istiyorsun vs… Allah bu isteklerini ye-
rektirir mi? rine getirdiğinde talep ettiğinin karşılığını almış
olacaksın. Fakat senin duanı kabul etmeyip, sen
Asla! Bilakis duamız kabul olmasa da, Allah'a duada ısrar etmeye devam edince de Allah, her
subhanehu ve teâlâ son nefesimize kadar dua etmeliyiz.
dua edişinde sana hasenat/iyilik yazacak. Hase-
nat ise, kıyamet gününde insanlar için en değer-
Kardeşim, Rabbimiz bize duanın kabulün- li hazinedir.
den başka bir şey verecektir. İnsanların bir çoğu
duanın kabulünü hedef olarak addedip, ondan Kıyamet günü… Sağına bakacak ve sadece
başkasına üzülmektedirler. Halbuki başka bir ateşi göreceksin… Soluna bakacak yine ateşten
durum daha var. Sen Halık olandan istiyorsun, başka bir şey görmeyeceksin… Seni kurtaracak
mahlûktan değil. Örneğin, herhangi bir şahıs- tek şey hasenatın olacaktır!
tan bir şey istediğin zaman, o bunun karşılığın-
da senden bir şey isteyebilmektedir. Bu, mahlu- Adiyy bin Hatîm'den radıyallahu anh rivayet etti
katın yanında böyledir. ki; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur-
muştur:
Peki Halık olan, seni yaratıp, sana şekil ve-
ren Allah subhanehu ve teâlâ katında bu durum nasıl, "Biriniz, arada kendisini örten bir perde ve bir
hiç düşündün mü? Sen O'na bu isteğini söyle- tercüman olmaksızın Allah'ın huzurunda du-
diğin zaman, sana istediğini verir. Tüm bunla- racak, Allah ona şöyle soracaktır:
rın daha üstünde olan şey ise, bizleri iyiliklerle
__ Sana mal vermedim mi?
mükâfatlandırmasıdır. Çünkü biz O'ndan talep
etmekteyiz. O ister bu talebe cevap verir, ister __ Evet, verdin.
vermez.
__ Sana Peygamber göndermedim mi?
Rebîu'l-Ahir
__ Evet gönderdin. 1434
2. Buhari

Mart’13 • SAYI: 14

17
O adam sağına bakar, ateşten başka bir şey olmasından daha güzeldir.
görmez... Soluna bakar, ateşten başka bir şey
görmez... Bir hurma tanesinin yarısını vererek Aslına baktığımız zaman duanın tadı ile du-
de olsa, bunu bulamadığı takdirde güzel bir söz anın kabulünün tadının arasında bir benzerlik
söyleyerek de olsa, biriniz (sadaka vererek-iyilik yoktur. Neden dua, duanın kabulünden daha
yaparak) ateşten sakınsın."  3 güzel olabilir?
Bu iki ihtimalin dışında üçüncü bir ihtimal Çünkü duada iki yön vardır. Birinci yön,
daha var. Bu da Allah subhanehu ve teâlâ senin duanı Allah'ın sevmiş olduğu; ikinci yön ise bizim
kabul etmeyip, hasenat da yazmaz. Fakat senin sevmiş olduğumuzdur. Allah bizim ona dua et-
içine düştüğün sıkıntı, eza ve cefayı senden gi- memizi sever. Biz ise, Allah'ın bizim duamıza
derir. Çünkü sen Allah'a subhanehu ve teâlâ dua edi- icabet etmesini severiz. Şüphe yok ki, Allah'ın
yorsun. O da senden, bu dua ölçüsünce sıkıntı- sevdiği, razı olduğu şey bizim sevdiğimizden,
ları giderecektir. Hatta sen belki de başka bir şey istediğimizden, hoşumuza gittiğinden daha çok,
istesen ve o konu ile alakalı olmasa da senden daha güzel ve bizim için en hayırlı olandır.
sıkıntıyı giderecektir.
Ayrıca, Allah'ın kulu hayatındaki bazı
" 'Her hangi bir kul Allah'tan bir şey di- özel şeylerden mahrum bırakıp, bun-
lerse, günah bir şeyi istemediği veya
dan daha büyük bir lezzet verdiği-
akrabası ile ilgisini kesmeyi arzu
ni biliyor muydun? Bu lezzetin
etmediği sürece Allah onun
duasını şu üç halde kabul adı da duadır. Kendi nefsin
için isteyip de kaybettiğin
Allah ile nasıl muamele etmelisin?

eder: Ya onun duasına he-


men cevap verir (yani dün- Allah'ın kulun duasına icabet etmesi şeyden çok daha lezzetli
yada onun duasını kabul ona bir lütuf da olabilir, onu rezil eden, olan şeydir dua… Bu
eder), ya onun yerine aşağılıklardan kılan bir durum da Allah'ın, kulun aklını er-
olabilir. Peki bunu nasıl anlayacağız?
misli hayır verir (kıyamet diremeyeceği yüce hikme-
gününde hasenat verir) veya tidir.
ondan bir kötülüğü giderir.'
Sahabe: 'Ey Allah'ın Rasûlü o Allah'ın subhanehu ve teâlâ duaya
halde Allah'tan çok isteriz' deyin- icabeti ertelemekle takdir ettiği
ce, Rasûlullah: 'Allah'ın lütfu istedi- bu yüce manaları şimdi anladın mı?
ğinizden daha fazladır' buyurdu."  4
Birçok insan Allah'ın kulun duasına
Subhanallah! Bu üç şeyin verilmesine icabet etmesini, Allah'tan gelen bir lütuf ola-
bak kardeşim. Hepsinden dolayı yine kul hiç- rak addeder. Allah'a ellerini açıp dua eder de,
bir zarar etmiyor! Dua öyle garip bir duygudur Allah da bunun duasını kabul edince kerametin
ki insanı rahatlatan, onu kulluğun merkezine kendisinden olduğunu zanneder. Sonra iyi bir
çeken bir ibadettir. Kardeşim tüm kalbim ile kul olduğu zannına kapılır… Belki Allah onu
sana şunu diyebilirim ki, birimiz Allah'a dua bununla saptıracak ve helakın eşiğine getire-
ettiğinde kendisinde inanılmaz bir rahatlık his- cektir ama o, bunu hiçbir zaman düşünmez.
seder, kalbinin tamamen ferahladığını hisseder.
İster duası kabul olsun, ister olmasın… Kulun duasına icabet edilmesi, ona ya lütuf-
tur veya onu rezil eden bir durumdur. İcabet ya
Evet kardeşim, duası kabul olmadan önce bir 'İtâ' (armağan) olur veya bir 'Bela'!
bile kul bu rahatlığı hissetmektedir. Allah subha-
nehu ve teâlâ senin dua ettiğinde bütün bu lezzet ve Dua'nın Kabulü Kula Verilen Bir
rahatlığını hissettiğini bildiği zaman, bazen o Lütuf mudur?
duanı kabul etmeyi erteleyebiliyor ki senin his-
settiğin bu tat sende yok olmasın diye. Çünkü Allah'ın kulun duasına icabet etmesi ona bir
hakiki anlamda duanın tadı, duanın kabul lütuf da olabilir, onu rezil eden, aşağılıklardan
kılan bir durum da olabilir. Peki bunu nasıl an-
3. Buharî, Zekat.
layacağız? Bunun hediye veya bela olacağının
4. Ahmed, Müsned. göstergesi nedir?

18
Allah istemiş olduğun şeyi sana verir ve bu
seni O'na daha çok yaklaştırır, imanını arttırır-
sa, Allah'ın sana bu icabeti senin için en büyük
armağan ve lütuftur.

Fakat bu istediğin ve Allah'ın da sana ver-


miş olduğu şey, seni Allah'tan uzaklaştırıyor
ve imanında eksilmeye sebebiyet veriyorsa, bu
duanın kabulü senin için bela olmaktan öteye
geçmez.

Örneğin, birisi Allah'tan İslamî Hareket'te


güzel bir alanda görev yapmayı istedi. Yani,
Allah'a ve Allah'ın yanındaki nimetlere götü-
ren bir araç olan cemaat ile beraber olmayı
istedi. Ardından bu fazlından ötürü Allah'a
fiilen şükretti. İşlerinde sadık ve samimi
olarak dine, bu birimde hizmet etti. Sürekli
Rabbine olan imanını, yakinini arttırdı ve Senin isteklerin bitse dahi duaya sürekli devam
işlerini büyük bir haz ve canlı şekilde yaptı. et. İçinde bulunduğun İslamî hareketin senin
Kendisi ile beraber olanlarla omuz omuza, üzerindeki hakkını unutma ve bu nimetin şük-
bu dinin sancağını ağırlığına, zorluğuna bak-
rünü bil ve daima Allah'tan sebat iste.
madan yüklendi… Bu hal, kişiye Allah tara-
fından verilen en büyük armağandan başka
Allah bizleri ve seni muhafaza etsin. Duaları-
bir şey olamaz. Yapılan duaya en güzel şekil-
de icabet eden Allah, bu durumu ile kişinin mızı makbul, katında bizleri razı olduğu, kabul
hayır yollarını sonuna kadar genişletmiştir. ettiği, duasına icabet ettiği kullarından eylesin.

Fakat kişi Allah'ın bu nimetine hıyanet ile Allah'ım senin rahmetine sığınarak bu yazı-
nankörlük ederse, her yaptığı ameli birilerini mı da noktalarım. Sen ki merhamet edenlerin
aldatmak için yapıyorsa… Gözlerin görme- en merhametlisisin.
diği yerlerde cemaatinden habersiz, Müslü-
manların kuyularını kazıyor, hainlerin bile 'Alemlerin Rabbi Olan Allah'a Hamd Olsun'
Müslümanlara yapmadığı işleri Müslümanla- duası ile…
ra reva görüyorsa… Müslümanların kendisi-
ne emanet ettiği her şeyde hıyanet elbisesini
giyiyor ve en itaatkar, en sadık görünüyorsa…

İşte Allah'ın ona bir cemaat ile beraber


olması yönündeki duasına icabeti, onun için
beladan öteye geçmemiştir. Aslında en güzel
armağan olan bu durumu, kendi elleriyle
kazandığı bu hainlikleri sebebiyle bir belaya
çevirmiştir.

Kardeşim, sen Allah'a ne zaman gidersen, O


da sana gelecektir! Bilakis sen O'na yaklaştıkça,
senin yaklaştığından daha fazla sana yaklaşa-
caktır. O'ndan istediğini sana elbette verecek, di-
lediğini sana fazlından çoğaltacaktır. Allah'tan
gelen her şeyi, kabul et ve O'ndan daima iste.
Göreceksin ki senin düşündüğünden kat kat
fazlasını sana verecektir. Sakın duanı terk etme!
Rebîu'l-Ahir
Gözyaşların ve duyguların senin yakıtın olsun. 1434

Mart’13 • SAYI: 14

19
Genel Olarak Arapların Durumu Siyer Notları
Enes Yelgün enesyelgun@tevhiddergisi.com

Vahyi ve Kainatı, Rabbin Rızasına Uygun


Okuyabilme Sanatı:
Tefekkür
Tefekkür eden mümin de taklitçinin elde ettiklerinden kendisi
hakkında ne kadar takdir edilmişse nasiplenir. Ama bununla
yetinmez, rüzgarla başlayıp eline aldığı nimetle sonuçlanan bu
muhteşem zincirin her halkasında eşsiz kudreti tefekkür eder.

Siyer kitaplarında 'Nuh kavminin putları'


diye bilinen birtakım putlar mevcuttur. Allah
K ur'an'ın bir çok yerinde "Akletmez misi-
niz?", "Düşünmez misiniz?", "İdrak etmez
misiniz?" gibi ifadelerle karşılaşırsınız. Kimi
subhanehu ve teâlâ Nuh Suresi 25. ayette bunların yerde bunlar emir sigasıyla, kimi yerde ise
isimlerini zikretmektedir. tavsiye babından gelen cümlelerdir. Bazen
Peygamberlerin bazen de salih insanların
Bir rivayette ise şöyle geçer: 'Nuh'un aleyhisselam ağızlarından dökülen kelimelerdir.
kavminin putlarının gömülü olduğu yeri, cinler
Amr Bin Luhayy'a haber vermiş; o da onları ora- Akletmek, düşünmek, tefekkür etmek gibi
dan çıkartmıştır. Daha sonra da hac mevsiminde kavramlar arasında bazı nüans farklılıkları
Mekke'ye gelen Arap kabilelerine bu putları dağıt-
olsa da, ortak payda olarak 'tefekkür' kelime-
mıştır.'
sinin bunlar arasında daha çok öne çıktığını
Ortaya çıkış şekli nasıl olursa olsun, sonuç iti- söyleyebiliriz.
bari ile Araplar, İbrahim'in aleyhisselam davetinden
Allah'ın subhanehu ve teâlâ her emri, nehyi ve
yüz çevirmişler ve her geçen gün sapıklıklarına
tavsiyesi muhakkak insanların lehinedir. Ona
sapıklık ekleyip tevhitten uzaklaşmışlardı.
dünya ve ahirette fayda sağlayacak şeylerden-
Allah'ın subhanehu ve teâlâ dini ile aralarına mesa- dir. Çünkü insanı yaratan ve onun için neyin
fe girdikçe de, taptıkları şeylere niye taptıklarını hayır veya şer olduğunu en iyi bilen O'dur.
bilmez bir halde hayatlarını sürdürmeye devam
"Yaratan bilmez mi hiç? O Latif'dir, her şey-
etmişlerdir. den haberdardır."  1

1. 67/Mülk, 14

20
Bir emir, nehiy veya tavsiye bile müminin zih- Neyi Tefekkür Etmeli?
ninde böyle karşılık buluyorken, tefekkür ile ilgi- Cahili toplumun fertlerine benzememek için
li defalarca tekrarlanan nasların ne kadar önemli akıl nimetinin şükrünü muhakkak eda etmeliyiz.
olduğunu söylemek bile garip olur herhâlde. Bunun bir çok yolu vardır. Bunlardan bir tanesi
de tefekkür ile akla canlılık vermek, kalbi titret-
Gerçekleştirildiğinde, en basitinden Allah'ın
mek, öğüt almaktır.
subhanehu ve teâlâ bir emrine uymuş olacağımız te-
fekkür, yokluğunda ise insanı esfel-i safiline sü- 'Neyi tefekkür edebiliriz?' sorusunun cevabını
rükleyebilir. Çünkü her nimetin bir şükrü var- Kur'an'dan aradığımızda karşımıza onlarca ayet
dır. Allah'ın bize lutfettiği düşünme melekesine çıkar. Kitapta tefekkürün sınırı o kadar geniş tu-
dilimizle hamd ettikten sonra ikinci adımı da tulmuştur ki, kainatta ona dahil edemeyeceğimiz
atmalıyız. O da aklı O'nun rızasına uygun olarak hemen hemen hiçbir şey yok gibi. Ama hem bir
kullanmaktır. fikir vermesi hem de tefekkürle ilgili birkaç kü-
çük adım atabilmek için ayetler ışığında bir ta-
Böyle yapılmadığında insan 'aklı yokmuş'
kım örnekler vermeye çalışacağız.
gibi muamele görecek, o hali ile hayvanlardan
da aşağı bir seviyeye yuvarlanacaktır. ■■ Vahyi ve davetçinin kişiliğini düşün-
mek
İşte taklitçi cahili toplumun fertle-
ri de, akıllarını Allah'ın subhanehu ve "Onlar Kur'an'ı iyiden iyiye dü-
teâlâ rızasına uygun olarak kul- şünmeyecekler mi? Yoksa kalple-
lanmadıkları için köreltmişler- ri üzerinde kilitler mi var?"  5
dir. Allah'ın ayetleri ne kadar Tefekkür vahyin iniş gayelerinden
okunursa okunsun anla- bir tanesi olacak kadar önemlidir. "İnsanlara kendilerine ne
İnsanlar düşünsünler diye kitap indirildiğini açıklayasın ve
mazlar.
vahyolunmuştur; yoksa mezarlıklarda, onlar da iyice düşünsünler
"Dediler ki: 'Ey Şuayb! Biz kutsal günlerde tilavet olunsun, diye sana da bu zikri indir-
senin söylediklerinden çoğu-
kim güzel kıraat edecek diye... dik."  6

nu anlayamıyoruz.' "  2
Tefekkür vahyin iniş gaye-
Fakat üzerine düşünülecek lerinden bir tanesi olacak kadar
mesele dünyevi bir çıkar olduğunda önemlidir. İnsanlar düşünsünler
işler değişir. Ya da kafa yorulması gereken diye kitap vahyolunmuştur; yoksa me-
konu Allah'ın dinine muhalefet olduğunda zarlıklarda, kutsal günlerde tilavet olunsun,
gerekirse aklın sınırları bile zorlanır. kim güzel kıraat edecek diye harfler patlatıla-
cak şekle sokulsun diye değil!
"Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım. Çün-
kü o düşündü, ölçtü, biçti. Kahrolası! Ne biçim Bu ayetler olmasaydı bile sağlıklı bir şekilde
ölçtü biçti? Tekrar tekrar kahrolası! Ne biçim kâr-zarar hesabı yapan birisinin şunu düşünme-
ölçtü biçti? Sonra baktı. Sonra büyüklük tas- si gerekirdi: 'Dünya ve ahiret saadetimi sağlayacak
ladı. Ve hemen dedi ki: 'Bu nakledile gelen bir her şey bu iki kapak arasında. Öyleyse başka yerler-
sihirden ibarettir. Bu insan sözünden başka bir de çıkış aramaya ne gerek var? Hayatımın geçmiş
değildir.' "  3 döneminde vahyin aydınlığından mahrum olarak
geçirdiğim zamandan ne hayır gördüm? Öyleyse
Ayetler vahye karşı nasıl olsa propaganda Kur'an üzerine düşünmeli, onu hayata tatbik etme-
yapılması gerektiğini 'düşünen' Mekke'nin ulu- li...'
larından Velid bin Muğire'nin halini vasfediyor.
Buna karşılık Allah'ın tehdidi ise kalpleri yerin- Bir de İslam davasını omuzlamaya çalışanlar
den oynatacak şiddette: açısından bakmalı olaya. Davetin en mükemme-
lini gerçekleştiren o kutlu Nebi, geceleri neden
"Beni onunla baş başa bırak."  4 ağır ağır okuyordu o satırları? Elbette düşünmek,
öğüt almak, azık yüklenmek için... Allah'ın sub-
2. 11/Hud, 91 Rebîu'l-Ahir
3. 74/Müddesir, 18-25 5. 47/Muhammed, 24
1434
4. 74/Müddessir, 11 6. 16/Nahl, 44

Mart’13 • SAYI: 14

21
hanehu ve teâlâ Habibi bile buna ihtiyaç duyuyorsa geçirmelidir.
Rabbimizin kelamına yoğunlaşmaya biz ne ka-
dar muhtacız? 'Ben Allah'ın dinini insanlara neden anlatıyo-
rum? Beni buna iten gerçek sebep ne? İşin ucun-
'Hizmet için koşuşturmaktan tefekküre zaman da maddi bir kazanç var mı? Acaba insanların
bulamıyorum' cümleleri ne kadar da acı! Her- çoğundan farklı şeyler söyleyip kendimi tatmin
halde bu cümlenin doğrusu şöyle olmalı: 'Te- mi etmek istiyorum? Yoksa normal yaşantımda
fekkür etmediğim için azık yüklenemiyorum elde edemeyeceğim bazı ayrıcalıklara bu şekilde
zamanım bereketlenmiyor. O yüzden hiçbir iş yaklaşabileceğimi mi düşünüyorum?
yetişmiyor.'
Muhataplarım arasında ayrım yapıyor mu-
yum? İnsanlara 'Ben anlatırım. Sonra da ne
Silkinip kendine gelenler, geceleyin Rabbi- yaparsa yapsınlar' gözüyle mi bakıyorum yoksa
nin kelamı ile haşır-neşir olanlar, ilk gecenin onları daha bir süre önce benim de debelendi-
sabahında bambaşka bir insan olarak uyana- ğim çukurlardan çekip çıkartmak için sürekli bir
caklarını hayal etmesinler. Allah subhanehu ve teâlâ çaba içinde miyim?'
katında erişilmeyi hedeflenen her şerefli
mertebeye az bile olsa sürekli çalışma ile Bu ve benzeri sorulara verilecek cevap-
ulaşabilir. Tefekkürde de aynı kural ge- lar, amellerimize hayat veren ihlasımızın
çerlidir. resmini çekip önümüze koyacak,
davet yolundaki eksiklerimizi
Kur'an, vahiyle beraber da- ortaya çıkaracaktır.
vetçinin kişiliğini düşünmesi-
ni de ister. Çünkü herhangi Muhataplarım arasında ayrım Ayetin topluma bakan
yapıyor muyum? İnsanlara 'Ben
bir sözün, davetin değeri yönü ise açıktır:
anlatırım. Sonra da ne yaparsa
kimden geldiğine ve ara- yapsınlar' gözüyle mi bakıyorum
siyer notları

cının kim olduğuna göre yoksa onları daha bir süre önce benim 'Ey Allah'ın dini ile
değişir. de debelendiğim çukurlardan... duyduğu her şeyi toptan
reddeden, davetçilere olmadık
"De ki: 'Ben size ancak bir yakıştırmalarda bulunan ka-
öğüt vereceğim: Allah için ikişer labalıklar! Size bu dini anlatan
ikişer veya teker teker ayağa kalkın. Peygamberlerin, onların yollarını
Sonra da bu arkadaşınızda bir delilik izleyen davetçilerin ne tür bir dünyalık
olmadığını düşünün. O, ancak şiddetli bir çıkarı var? Yaşantıları Allah'ın kelamını
azabın öncesinde sizin için bir korkutucu- anlatmaya başladıktan sonra kolaylaşmış
dur.' De ki: 'Sizden istediğim herhangi bir ücret mı yoksa dertler üstüne dertler mi yüklenmiş-
varsa o, sizin olsun. Benim mükâfatımı vermek, lerdir?
ancak Allah'a aittir. O, her şeye tanıktır.' "  7
Nuh'un aleyhisselam 950 sene davetine toplumun
Evet! Yeryüzünde her kim neye çağrıyorsa, en alt tabakasından 10-15 kişi icabet etti. Sizin
muhakkak o da kendisi için dünyevî bazı fayda- alaylarınızı, hakaretlerinizi, dayaklarınızı, sür-
lar gözetiyordur. Bunun tek istisnası ise Allah'ın günlerinizi üzerine daha çok çekmesi dışında bir
subhanehu ve teâlâ dinine davet eden Nebiler ve ihsan
değişiklik oldu mu hayatında? O, 10-15 kişinin
imanı ne tür bir menfaat sağladı Nuh'a aleyhisse-
ilkesi ile elçilerin yoluna bağlı davetçilerdir. On-
lam?
lar ayetin ifadesi ile Rabblerinin yanındakilere
vurgundurlar. Kısmen rahat ve sakin bir hayat sürdürürken
Muhammed'i sallallahu aleyhi ve sellem "Ey Hatice! Ar-
Davetçinin kişiliğini tefekküre yönelten bu tık uyku devri bitti!" diye ayağa kaldıran ve bir
ayetlerin şirk toplumuna ve davetçilere bakan daha da oturtmayan o 23 yıllık hayatta ne zor-
iki yönü vardır. luklar yaşandı, görmüyor musunuz?

Davetçiyi ilgilendiren kısmı kendisini Sadece topraklarında Allah'ın şeriatının uy-


ve fiillerini sürekli sorgulaması ve gözden gulanmasını istedikleri için, dünyanın her bir
tarafından küfür ordularının gelip on yıllardır
7. 34/Sebe, 46-47 mallarını, canlarını gasp ettikleri insanların ha-

22
yatları size bir şeyler anlatmıyor mu?' için okuduğunu varsayalım. Bu durumda yuka-
rıda sorduğumuz sorunun cevabı şu olur:
Evet! Onların hiç birisinin hedefinde dünya
ve içindekiler yoktu. Rabblerinin rızası onlar Göz, ne kadar harika olursa olsun bu sahne-
için her şeyden daha güzel! leri, defalarca gördüğü için alışmıştır. O kadar ki
güneşin doğuşu-batışı, gece-gündüzün oluşumu
Öyleyse senin bile inanmadığın söylemlerle ve buradaki düzen, sokağımızdaki trafik kazası
davetçileri karalamayı bırak. Ve dini ekmek ka- kadar dikkatimizi çekmemektedir. Çünkü bu
pısı olarak gören, üç kuruşluk dünya metası için harikuladeliklere yaşadığımız gün sayısınca şa-
Allah'ın ayetlerini şekilden şekle sokan din tüc- hit olmuşken, belki o korkunç kazayı hayatımız-
carları ile hak yolun sebatkar davetçilerini birbi- da ilk defa görüyoruzdur.
rine karıştırma!
İşte burada tefekkürle yoğrulmuş akıl ve kalp
Düşün ve tek amacı seni ateş çukurundan devreye girer. O bu sahneleri her gördüğünde
kurtarmak olanlara elini uzat. Tâ ki felaha eresin. 'bugün hava çok sıcak ya da soğuk. Rüzgar fena ese-
cek...' vb. değerlendirmeler ve olayların bedeni-
■■Kainatı ve İçindekileri Tefekkür ne etkisinin ne olacağını düşünmekle yetinmez.
Aynı zamanda bunların manevi halinde de deği-
Tefekkürle ile ilgili ayetlerin en yoğun şekilde
şimlere yol açması için çabalar.
geçtiği yerler elbette ki kainat ve içindekilerden
bahsedilen bölümlerdir. Allah subhanehu ve teâlâ bir
Mesela, güneşin harareti cehennemin ya-
çok surede, yerde ve gökte bulunanlara insanın
kıcılığını, kışın soğuğunu cennetin ne sıcak ne
dikkatini çeker ve bunların üzerine düşünmesi-
soğuk oluşunu hatırlatır. Doğal olarak Rabbinin
ni ister.
azabından çekinir, rızasını kazanmayı ümit eder.
"Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında,
gece ile gündüzün değişmesinde, insanlar için Madeni bir paranın denize bırakıldığında,
faydalı şeylerle denizlerde akıp giden gemilerde, anında denizin dibini boyladığını, tonlarca ağır-
Allah'ın gökten indirip ölümünden sonra onun- lıktaki gemilerin ise suyun üzerinde güvenli bir
la yeryüzünü dirilttiği suda ve orada her çeşit şekilde yol aldıklarını görünce, aklına sadece
canlıyı yaratıp yaymasında, rüzgarları gönder- teknolojinin ne kadar geliştiği gelmez. Bilakis
mesinde ve gök ve yer arasında boyun eğdirilmiş Rabbinin azameti gelir. O'nun kainatta geçer-
olan bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk li olan tabiat kanunlarının eksiksiz bir şekilde
için nice ayetler vardır."  8 uygulandığına şahitlik eder. Yerde ve gökteki
herşeyin ister-istemez O'nun kudretine nasıl da
Kur'an okurken bu tip ayetler karşımıza bir boyun eğdiklerini fark eder. Tüm bunlara rağ-
çok kez çıkmasına rağmen, maalesef en az üze- men, değersiz bir maddeden yaratılan 'kendisi-
rinde durduğumuz kısım olmaktadır. Halbuki nin', defalarca büyük arşın Rabbine isyan etti-
Allah'ın subhanehu ve teâlâ ayetlerinden istisnasız her ğini hatırlar. Ürperir. Günahlarına ah-vah eder.
birisinin muhakkak bir faydası vardır. Bir daha yapmamak için samimi olarak söz verir.
Şahit olduğu bu sahnelerin ta ilk insandan beri
Peki bu ayetleri, anlattığı harikuladelikleri devam edegeldiğini düşünmesi imanını ve sö-
hiç tefekkür etme ihtiyacı hissetmeden hemen- zündeki sebatı daha da artırır.
cecik okuyup geçmemizin sebebi ne? Eğer kitabı
'muhalifleri susturacak reddiyeler bütünü' olarak "Rahmetinin önünden rüzgarları müjde olmak
görüyorsak, sadece bu ayetlere değil daha baş- üzere gönderen O'dur. Nihayet bunlar yüklü bu-
ka yüzlerce ayete de aynı muameleyi yapıyoruz lutları kaldırınca biz onları ölmüş (kurak) bir
demektir. yere süreriz. Ve ondan su indiririz. Ve derken o
su ile ürünün her türlüsünü çıkartırız. İşte biz
Yine de biz hüsnü zan besleyelim. Ve artık ölüleri de böyle çıkaracağız. Bunları iyi düşünüp
Müslümanların Allah'ın subhanehu ve teâlâ kelamını, ibret alasınız diye açıklıyoruz."  9
kendi eksiklerini görmek, daha iyi bir kul olmak
Ayette zikredilen aşamaların hepsinde bariz
Rebîu'l-Ahir
1434
8. 2/Bakara, 164 9. 7/Araf, 57

Mart’13 • SAYI: 14

23
şekilde Allah'ın subhanehu ve teâlâ iznini görüyoruz. kür edene o an ki ruh haline göre farklı şeyler
Rüzgarlar Allah'ın emri ile bulutları hareket et- hatırlatır. Olağanüstü manzaralar gösterir.
tiriyor. Bulutlar da aynı emire boyun eğerek rah-
meti bırakacakları topraklara yöneliyor. Bir ge- Mesela, Rabbine dönmeyi arzulayan ama
cikme, yanlış istikamet, sapma diye bir şey asla affedilmeyeceğinden korkan bir günahkara ka-
yok. Her bir yağmur tanesi yine O'nun izni ile inattaki her şey şunu anlatır: 'Rabbin o kadar
hayat verilecek toprağa kavuşuyor, o tanelerin merhametlidir ki kendisine oğul isnat edenleri bile
düştüğü topraklardan tatları, renkleri, kokuları yeryüzündeki düzenden nasiplendirir. Belki döner-
şekilleri, faydaları birbirinden farklı binlerce şeyler diye azap etmez, nimetini kesmez. Onlara 'Rah-
Rabbi'nin izni ile çıkıyor. man' ismi ile rahmet eder. Nasıl olur da hatasını
fark edip de kendisine dönmeyi düşünen birisini
Aynı şekilde bu sahnelere yaklaşımda da tak- geri çevireceğini düşünebilirsin?'
litçi, cahili toplumun fertleri ile kalbini ve zih-
Aynı sahnelere şahit olan, ama kulluk göre-
nini tefekkürle dinç tutmuş mümin arasındaki
vini yerine getirmek için çabalayan kişi için ise
fark belirginleşecektir.
tefekkür şöyle sonuçlanabilir: 'Aman ha! Dikkat
et! Sakın amellerini beğenip yeterli göreyim deme!
Taklitçi, ayette zikredilen olayların 'ürün'
Şu ana kadar yaptığın ve ölünceye kadar yapacağın
kısmı ile ilgilenir. Midesine girecek şeyin nasıl hayırlı amellerin hepsi toplansa, aldığın bir nefese,
oluştuğunun onun için bir kıymeti yoktur. Asıl şahit olduğun bir renge, toprağa düşen bir damlaya
mesele zevklerini nasıl tatmin edeceği, dünya- bile karşılık olmaz. Ancak Allah merhamet eder de
dan nasıl daha fazla faydalanacağıdır. amellerini kabul ederse durum değişir. Senin Allah
katında böyle bir garantin var mı? Öyleyse yakın
Görüntü aynıdır ama bakan göz farklı olun- geleceğe kadar kulluğa devam....'
ca, manzara da değişir. Tefekkür eden mümin de
taklitçinin elde ettiklerinden kendisi hakkında Özet olarak, kainatta gerçekleşen hadiseler
siyer notları

ne kadar takdir edilmişse nasiplenir. Ama bu- insana Rabbini ve O'nun yanındakileri hatırla-
nunla yetinmez, rüzgarla başlayıp eline aldığı tıyorsa tefekkür meyvelerini vermeye başlamış
nimetle sonuçlanan bu muhteşem zincirin her demektir. Tefekkürsüz geçirdiğimiz her gün ise
halkasında eşsiz kudreti tefekkür eder. Bir mü- taklitçi cahili toplumun fertlerine benzediğimiz
min olarak inandığı ilahın azameti ona güç katar. ve kayıpta olduğumuz günler olarak hanemize
Yeryüzünde 'asla yıkılmaz' gözüyle bakılan tağut- yazılacaktır.
ların saltanatlarının, yağmurun bir süre yağma-
masıyla ne hale geleceklerini düşünür. Yazımızı tefekkürde en üst mertebede olan
Peygamber'den sallallahu aleyhi ve sellem bir örnekle
"De ki: 'Bana haber verin. Eğer suyunuz ye- noktalayalım:
rin dibine geçirilirse size kim kaynar su getire-
bilir?' "  10 Enes radıyallahu anh şöyle buyuruyor:
Böylece insanı Rabbi'nin korkusu dışında "Biz Peygamber ile birlikte iken yağmura tutul-
hiçbir korku, istikametten alıkoyamaz. Aynı za- duk. Rasûlullah elbisesini çıkarttı. Öyle ki yağ-
manda kimseye minnet etmez, sadece nimetin murdan ıslandı, biz: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Niçin
tek sahibine kulluk yapar. Yerden biten her şey böyle yaptınız?' diye sorduk, o da: 'Bu yağmur,
ona hesap gününü ve ne hazırlık yaptığını hatır- yüce Allah tarafından daha yeni geldiği için yap-
latır. tım.' buyurdu."  11

Şimdiye kadar iki ayet ışığında tefekkür eden Salat ve selam onun üzerine olsun.
bir müminin farkını ve kainat üzerine düşün-
mekle zihninde neler canlanabileceğini anlat- Duamızın sonu Alemlerin Rabbi olan Allah'a
maya çalıştık. 'Çalıştık' diyoruz çünkü kainatı hamddır.
tefekkür ederken akla gelen şeylerin hepsini ya-
zabilmek imkansızdır. Çünkü kainat her tefek-

10. 67/Mülk, 30 11. Muttefekun Aleyh

24
Akaid Notları
ferhatcura@tevhiddergisi.com Ferhat Cura

Kafirlere İtaat
Allah kafirlere, mü'minlerin üzerine yönetici
veya söz sahibi olma hakkını vermemiştir. Bir
Müslüman, berasının gereği olarak onlara bu
hakkı vermemeli ve onlara itaat etmemelidir.

İ taat, kulun Yaratanı karşısında olması gere-


ken durumunu açıklayan önemli bir kavram-
dır. İnsan, kul olarak yaratıcısının karşısında ne
yapacak? Onun rolü nedir? Rabbi ondan ne gibi
bir tavır beklemektedir? İşte itaat bu gibi soru-
ların mukabilidir.

İtaat, sözlükte inkıyat etmek, yani boyun


eğmek demektir. Emre uyma, sözü dinleme,
alınan emri yerine getirme, verilen emre göre
hareket etmek gibi manalara da gelir. Türkçe-
de kullanılan itaat kelimesi de aynı anlamdadır.
Yine itaat kelimesinin karşıtı isyandır. Ayrıca İnsan Kime İtaat Etmelidir?
serkeşlik ve muhalefet de onun zıddıdır. Allah subhanehu ve teâlâ yarattığı ve kendilerine
nimet verdiği kullarının kendisine isyan de-
Allah Kur'an'da kendi emrine itaati şöyle be- ğil itaat etmelerini istiyor. Eğer insan ilah diye
lirtiyor: alemlerin Rabbine itaat etmezse; sahte ilah ve
rablere veya tağutlara itaat edecektir. Bu da o
"Yoksa onlar Allah'ın dininden başka bir din
insanın şirke ve sapıklığa düşmesidir. Bugün bu
mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde bulunan-
durum göz önüne alındığında, insanların büyük
ların tümü ister-istemez O'na teslim olmuşlar-
dır ve O'nun huzuruna döndürüleceklerdir."  1 çoğunluğunun bu hal üzere olduğu görülecek-
tir. İnsanlar dilleriyle Rabb olarak Allah'ı kabul
Buradaki isteyerek kelimesi 'itaat' kelimesiy- ederken, fiilleriyle Rabb olarak Allah'ın dışında
le ifade edilmektedir. Bunun anlamı yerde ve rabler ve ilahlar edinmekteler. Ya onların hayat-
gökte olan şeyler, ister Allah'a itaat edici olsun- larına yön veren rableri laik anayasaları, ya örf
lar, isterse de bundan hoşlanmasınlar; her şey ve adetleri ya da kendi hevalarıdır.
O'na teslim olmak zorundadır.
Allah, kendisine itaat etmeyi emrettiği gibi, Rebîu'l-Ahir
kendi adına olan şeylere de itaat etmeyi bizlere 1434
1. 3/Ali İmran, 83

Mart’13 • SAYI: 14

25
emrediyor. Yani kullarının üzerine velayet hak- itaat edilmeyeceğidir.
kı verdiklerine de itaat edilmelidir. Nitekim Al-
lah şöyle emrediyor: Nitekim Allah, anne-babaya kafir olsalar
dahi iyilik yapılmasını ve itaat edilmesini, an-
"Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Rasûl'e cak bu itaatin mutlak değil mukayyed olmasını
itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. emrediyor. Kayıt ise, insana masiyeti emretme-
Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, ar- dikleri müddetçe onlara itaat edilmesidir. Allah
tık onu Allah'a ve Rasûlü'ne döndürün. Şayet bunun için şöyle der:
Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu,
hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir."  2 "Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle
davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk
Burada Allah ve Rasûlü dışında emir sahip- üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun
lerine de itaat edilmesi emredilmiştir. Çünkü (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. Hem bana,
Allah emir sahiplerine, Müslümanların üze- hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız bana-
rinde velayet yetkisi vermiştir. Emir sahipleri dır. Eğer kendisine hiçbir bilgin olmayan bir
Allah'a ve Rasûl'e bağlı kaldıkları müddetçe on- şeyi bana şirk koşasın diye sana zorlarlarsa o
lara itaat edilir. Yine kadın, kocasına itaat eder. vakit onlara itaat etme ve kendileriyle dünya-
Çünkü kocasının onun üzerinde velayeti vardır. da iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna tâbi ol!
Yani kimin, kimin üzerinde velayet hakkı varsa, Sonra dönüşünüz banadır. Ben de size yapmak-
ona itaat etme hakkı doğar. ta olduğunuz şeyleri haber vereceğim."  5

Kafir ve müşriklere, Allah velayet hakkı ver- Bu ayette Allah subhanehu ve teâlâ ebeveyne itaa-
mediğinden dolayı, itaat edilmez. Çünkü Allah tin sınırını belirlemektedir. Şöyle ki eğer onlar
evlatlarını şirke ve küfre zorlarlarsa, burada on-
akaid notları

ayette:
lara itaat edilmez.
"Allah, kafirlere mü'minlerin üzerine bir yol
vermeyecektir."  3 buyurur. Yine masiyet konusunda itaatin yasaklandı-
ğını belirten ayetlerden biri Enam Suresi 121.
Burada Allah kafirlere, mü'minlerin üzerine ayettir. Nitekim ayette:
yönetici veya söz sahibi olma hakkını verme-
miştir. Bir Müslüman, berasının gereği olarak "Üzerinde Allah'ın isminin anılmadığı şeyleri
onlara bu hakkı vermemeli ve onlara itaat et- yemeyin; çünkü bu fısktır (yoldan çıkıştır). Ger-
çekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için
memelidir. Kafirlere itaat etmek; onları takip
kendi dostlarına telkinlerde bulunurlar. Onlara
etmek, onların izleri üzerinden gitmek, din ve itaat ederseniz şüphesiz siz de müşrik olursu-
dünya görüşü olarak onların fikirlerini benim- nuz."  6
semek ve onların emrettiklerini Allah'ın rıza-
sına uymasa bile yerine getirmektir. Allah ölmüş olan hayvanların etini yemeyi
yasaklayınca Mekkeli müşrikler Müslümanlara:
Kafirlere İtaat Etmek 'Ölmüş hayvanı siz öldürünce (kesince) helal olu-
İslam, masiyet (şirk, küfür ve haram) olan yor da (tabii bir ölümle ölen) niye helal olmasın!'
herhangi bir şeyde, insanlara itaat etmeyi ya- diye itirazda bulundular. Bu itiraz karşısında
saklamıştır. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sel- bazı Müslümanların kalplerinde bir şüphe hali
lem şöyle der: belirdi. Bunun üzerine Allah bu ayeti indirdi. 7
Burada Allah, müşriklere olacak olan itaatin
"Allah'a isyanda yaratılanlara itaat yoktur."  4 şirk olduğunu beyan ediyor. Çünkü Mekkeli
müşrikler ölü hayvan etini helal görüyorlardı.
Dikkat edilirse Allah Rasûlü önümüze ge- Yani: 'Onların ölü hayvanı helal kabul ettikleri gibi
nel bir kaide koymuştur. O da kim olursa olsun siz de helal kabul ederseniz, o zaman siz de müşrik
şayet masiyeti emrediyorsa, ona hiçbir şekilde olursunuz.' denilmektedir.

2. 4/Nisa, 59 5. 31/Lokman, 14-15


3. 4/Nisa, 141 6. 6/En'am, 121
4. Buhari, Müslim 7. Bkz.: İbni Kesir ilgili ayet tefsiri.

26
itaat ediyor. Ama bu Adem'i aleyhisselam küfre sok-
Kafire yapılan her itaat madı (haşa ve kella). Çünkü ağaçtan yememe
emri bir günahtı. Bundan dolayı Adem aleyhisse-
insanı küfre sokmaz. Bilakis lam Allah'a subhanehu ve teâlâ tevbe ediyor ve Allah da
itaat edilen konunun onu bağışlıyor.
türüne göre hüküm değişir.
Bu kaidenin daha iyi anlaşılması için bir ta-
Şayet kafire, küfürde itaat kım örnekler verecek olursak:
edilirse bu insanı küfre
sokar ve kafirler zümresine Bir kafir, Müslüman'a boynuna haç takması-
nı emrettiğinde. Müslüman da ikrah olmaksızın
dahil eder. Haram olan bir haçı boynuna takarsa, bu fiil Müslümanı küfre
meselede itaat edilirse... götürür. Çünkü kafire, küfür olan bir amelde
itaat etmiştir.

Yine bir kafir bize: 'Siz bazı konularda aşırıya


O zaman masiyet cinsinden olan herhangi gidiyorsunuz. İslam'da 'cihad' diye bir şey yoktur.
bir şeyde insanlara itaat yasaklanmıştır. İtaat Cihad sadece belli bir dönemde, Muhammed'in sal-
edilen masiyetin (şirk, küfür ve haram) cinsine lallahu aleyhi ve sellem belli yöresel durumlarda yaptığı bir
göre insanlar hüküm alırlar. ameliyedir' dedi. Şayet biz de: 'Doğrudur, olabilir'
diyerek onun bu konudaki fikrine itaat edersek
Kafirlere İtaat Etmenin Hükmü bu bizi küfre götürür. Çünkü cihad farzdır bu
Nedir? şekilde dediğimizde bir farzı inkar etmiş oluruz.
Bu konu genellikle karıştırılan ve insanların Yine bir Müslüman işyerine girecek ve pat-
tekfirde aşırıya gittiği bir bahistir. Sebebi ise in- ronu ona 'sakalını kesmezsen seni işe almam'
sanların, bahsin aslını İslam'dan almakla bera- dedi. Sakal kesmek haram olduğundan dolayı
ber, içini doldururken ve sınırını çizerken Allah buna itaat edip sakalını keserse bu itaati Müs-
ve Rasûlü'nün kastettikleri ile değil akılla ve he- lümanı şirke değil sadece harama ve fıska sokar.
vayla hükmü belirlemeleridir. Böyle olunca da
kafire haram noktasında yapılan itaatin, küfür O zaman kafire yapılan her itaat insanı küf-
olduğuna hüküm vermişlerdir. Oysa İslam'a re sokmaz. Bilakis itaat edilen konunun türüne
baktığımızda kâfire yapılan itaatte ayrıma git- göre hüküm değişir. Şayet kafire, küfürde itaat
miş ve itaatin cinsine göre hüküm vermiştir. edilirse bu insanı küfre sokar ve kafirler züm-
resine dahil eder. Haram olan bir meselede itaat
İslam'ın yaptığı bu ayrımı şöyle belirtebiliriz; edilirse bu insani günahkar yapar.
Bir Müslüman, şayet küfür olan bir meselede
kafire itaat ederse bu itaati Müslümanı küfre
Selam ve dua ile…
götürür. Nitekim yukarıdaki ayette Allah kafi-
re bu konuda itaatin şirk olduğunu söylemiştir.
Bunun sebebi onların Allah'ın haram kıldığı
ölü etini helal görerek yemeleridir. Ki icma ile
Allah'ın haramlarını helal, helallarını haram
görmek küfürdür. Burada Müslümanlar şirk
olan bir meselede müşriklere itaat edeceklerin-
den dolayı bu onları şirke götürecekti.

Şayet Müslüman, kafire küfür olmayan


ama haram olan bir meselede itaat ederse,
bu itaati fıska ve harama götürür. Nitekim
Âdem'in aleyhisselam şeytana itaat etmesi mesele-
sinde; Adem'e aleyhisselamşeytan yaklaşarak 'bu
Rebîu'l-Ahir
ağaçtan ye' diyor. Adem aleyhisselam burada şeytana 1434

Mart’13 • SAYI: 14

27
İlim Meclisi
ekrembulca@tevhiddergisi.com

Ekrem Bulca

Affetmek/Affedici Olmak
Affetmek büyük bir mertebedir. Herkes elde edemez. Ancak
nefsiyle mücadele eden ve nefsini yenen kişi elde edebilir.
Affedebilmek için nefsimizin isteklerini kontrol altına almamız
gerekir. Çünkü nefis affetmeyi, bağışlamayı sevmez.

A llah'a hamd, Rasûlü'ne salat ve selam ol- ğı ilk günden itibaren eziyet ve sıkıntı çekti. Bu,
sun… Allah'ın subhanehu ve teâlâ iman edenler hakkında de-
ğişmeyen ve değişmeyecek olan bir Sünneti'dir.
İnsanoğlu intikam alma duygusuyla yaratıl- Her iman eden, imanına göre imtihan edile-
mıştır. Biri kendisine haksızlık yaptığı zaman cektir. Bazen Peygamberimize sallallahu aleyhi ve sellem
aynısını veya daha kötüsünü ona yapmak ister. deli, şair, sihirbaz dendi… Bazen yoluna diken-
Affetmek ahlakı ise bunun tam zıddıdır. Bu ler kondu… Bazen namaz kılarken hayvanların
nedenle elde edilmesi zordur. Çünkü affetmek, pislikleri üstüne atıldı… Bazen deliler ve çocuk-
kişinin kendi hakkını görmemezlikten gelmesi- lar tarafından taşlandı… Bazen ashabı gözünün
dir… Affetmek, kişinin kendisine haksızlık ya- önünde şehit edildi… Kendisine bunlar yapıl-
panı Allah'a subhanehu ve teâlâ havale edip karşılığını dığında Allah subhanehu ve teâlâ Peygambere melek
da O'ndan beklemesidir. Bu ahlakı ancak nefsi- gönderip onlardan intikam alma imkânını ver-
nin isteklerine sabredebilen elde edebilir. Nef- di. Fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlardan
sinin her isteğine boyun eğen kişinin affedici intikam almadı ve şöyle dedi:
olması mümkün değildir.
"Bilakis ben Allah'ın bunların sülbünden sa-
Affetmek, Peygamber ahlakıdır… dece Allah'a ibadet edip, O'na hiçbir şeyi ortak
koşmayan kimseleri yaratacağını ümit ediyo-
"Sen af yolunu tut. İyiliği emret, cahillerden rum."  2
yüz çevir."  1
Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem davete başladı- Medine'ye hicret etti. Allah'ın subhanehu ve teâlâ yar-

1. 7/Araf, 199 2. Buhari

28
dımıyla kendisine eziyet edenlerden daha güç-
“Bilakis ben
lü hale geldi. Mekke'yi, Taifi ve civar bölgeleri Allah'ın
fethetti. İnsanlar Peygamberimizin kendisine bunların
eziyet edenlerden intikam alacağını zannetti. sülbünden
Fakat düşündükleri gibi olmadı. Peygambe- sadece
Allah'a
rimiz onlardan intikam almadı ve affetti. İşte ibadet edip,
kardeşim... Affetmek budur. İntikam almaya O'na hiçbir
gücün yettiği halde sana yapılan haksızlığı af- şeyi ortak
fetmendir. Güç yetmediğinden dolayı alınama- koşmayan
kimseleri
yan intikam, affetmek değildir. yaratacağını
ümit ediyo-
Enes'ten radıyallahu anh rivayet edildiğine göre rum."
şöyle demiştir: af yolunu tercih etmiyor. (Buhari)

''Rasûlullah ile birlikte yürüyordum. Üzerinde İnsan kendisine yapılan haksızlığı, zulmü af-
Necran kumaşından dikilmiş kenarları kalın bir fedebilir. Fakat Allah'ın subhanehu ve teâlâ yasaklarını
hırka vardı. Bir bedevi yanına geldi ve sert bir çiğneyenleri affetme hakkına sahip değildir. Al-
şekilde hırkasından çekti. Peygamber'in boynu- lah subhanehu ve teâlâ bize böyle bir hak vermemiştir.
na baktım bedevinin şiddetli çekişinden dolayı
hırkanın kenarı orada iz bırakmıştı. Bedevi Bugün ise tam zıddı yapılıyor. Allah'ın hak-
sonra: 'Ey Muhammed aleyhisselam, Allah'a ait ya-
ları affediliyor, görmemezlikten geliniyor. Ör-
nındaki mallardan bana da verilmesini emret' neğin biri şirk veya günah işliyor. Onun bu yap-
dedi. Rasûlullah ona döndü güldü. Sonra da tığına mazeretler bulunup affedilebiliniyor. Ve
ona bir şeyler verilmesini emretti."  3 sanki hiçbir sıkıntısı yokmuş gibi, dört dörtlük
bir Müslümanmış gibi onunla muamelede bu-
Bugün aynısı bize yapılsa acaba aynı tavrı lunulabiliyor. Ama biri bundan daha basit olan
gösterebilir miyiz? Yoksa aynısını veya daha ama kişiye taalluk eden bir hata yaptığında en
kötüsünü ona yapmaya mı çalışırız? Bugün biz ağır cezalarla cezalandırılması isteniyor. Ör-
yanlış yaptığımızda düzelmemiz için bize na- neğin, çocuğuna haksız yere biri vurduğunda
sihat eden kardeşlerimize kızıyoruz. Nefsimizi veya kızdığında vaveyla koparıp herkesi ayağa
yenip hatamızı kabullenemiyoruz. Haksız oldu- kaldırıyor, çocuğuna vuran kişiye küsüp surat
ğu halde kendi nefsini yenemeyen kişinin ken- asabiliyor.
disine haksızlık yapıldığında af yolunu seçmesi
mümkün değildir. Kardeşim... Bu sünnete uymayan yanlış bir
ölçüdür. Sevgimiz de öfkemizde Allah için ol-
Aişe'den radıyallahu anha rivayet edildiğine göre malıdır. Kızacaksak Allah için kızmalı, sevecek-
şöyle demiştir: sek Allah için sevmeliyiz.
"Rasûlullah Allah yolunda yaptığı cihad dı-
Ebubekir radıyallahu anh bu konuda bizim için
şında hiçbir şeye eliyle vurmadı. Kadına da,
hizmetçiye de vurmadı. Kendisine haksızlık güzel bir örnektir. Ebubekir radıyallahu anh halim
yapıldığında da haksızlık yapandan intikam al- selim bir fıtrata sahipti. Fakat insanların din-
madı. Ancak Allah'ın yasakladığı şeylerden biri den döndüğü riddet gününde en sert, en katı
çiğnendiğinde Allah için intikam alırdı."  4 kişi idi. Çünkü insanlar Allah'ın subhanehu ve teâlâ
en çok nefret ettiği şirki işlemeye başladılar. Bu-
Bu hadisten iki şey öğreniyoruz: rada Ebubekir'in radıyallahu anh halim selim olması
veya onları affetme gibi bir lüksü yoktur. Çünkü
1. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendi hakkına bu Allah'ın hakkına taalluk eden bir meseledir.
taalluk eden konularda af yolunu tercih ediyor. Ama aynı Ebubekir radıyallahu anh kızına zina ifti-
rasını atanlardan biri olan Mistah'ı radıyallahu anh
2. Allah hakkına taalluk eden konularda ise affetmiştir.

Rebîu'l-Ahir
3. Buhari, Müslim 1434
4. Müslim

Mart’13 • SAYI: 14

29
Affetmek, takva ehlinin özelliklerinden-
dir…

Allah'ın subhanehu ve teâlâ yanında insanların de-


Eğer gerçekten kendisiyle Allah'a ğeri, takva ile artar günahlar ile azalır. Kim ne
asi olduğun günahlarının kadar muttaki ise Allah nezdindeki değeri de o
affedilmesini istiyorsan kadardır.
kardeşlerinin sana karşı olan "Allah'ın katında sizin en şerefliniz en takvalı
haksızlıklarını affet. Affet olanınızdır."  6
ki Allah da seni affetsin. Kişi Kur'an'da zikredilen muttakilerin özel-
liklerini bilir ve onları yaşantısına tatbik ederse
takvası artar. Takvası artınca Allah katındaki
değeri de artar. Muttakilerin özelliklerinden bir
tanesi de insanların kusurlarını affetmektir.
Affet ki, Allah da seni affetsin…
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:
Her birimizin Allah'a karşı işlediği ve affe-
dilmesini istediği bir takım günahları vardır. "Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için
Eğer gerçekten kendisiyle Allah'a asi olduğun hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar
günahlarının affedilmesini istiyorsan kardeşle- olan cennete koşun. Onlar ki, bollukta ve dar-
rinin sana karşı olan haksızlıklarını affet. Affet lıkta Allah için karşılıksız bağışta bulunurlar,
ki Allah da seni affetsin. Biri senin hakkına geç- kızdıklarında öfkelerini kontrol ederler, insan-
tiğinde Allah'a karşı işlediğin günahlarını dü- ların kusurlarını affederler. Allah ihsan edenleri
şün. Düşün ki kardeşlerini affedebilesin. sever."  7
ilim meclisi

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor: Başka bir ayette ise subhanehu ve teâlâ şöyle buyu-
ruyor:
"Sizden fazilet ve imkân sahipleri yakınlara,
fakirlere ve Allah yolunda hicret edenlere infak "Affetmeniz takvaya daha yakındır."  8
etmemeye yemin etmesinler, affetsinler ve hoş
görsünler. Allah'ın size mağfiret etmesini sev- Affetmek büyük bir mertebedir. Herkes elde
mez misiniz? Allah çok bağışlayandır, bol bol edemez. Ancak nefsiyle mücadele eden ve nef-
rahmet edendir."  5 sini yenen kişi elde edebilir. Affedebilmek için
nefsimizin isteklerini kontrol altına almamız
Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem eşi gerekir. Çünkü nefis affetmeyi, bağışlamayı sev-
Aişe'ye radıyallahu anha zina iftirasında bulunul- mez.
muştu. Bu iftiraya katılanlardan bir tanesi de
Ebubekir'in radıyallahu anh kendisine sürekli yardım Rabbim hepimizi nefsini yenen kişilerden
ettiği Mistah bin Usase'ydi. Allah subhanehu ve teâlâ eylesin...
Aişe'yi radıyallahu anha temize çıkarınca Ebubekir
radıyallahu anh bir daha Mistah'a radıyallahu anh yardım Davamızın sonu Alemlerin Rabbi olan
etmeyeceğine dair yemin etti. Bunun üzerine Allah'a hamd etmektir.
Allah subhanehu ve teâlâ bu ayeti indirdi. Ebubekir
radıyallahu anh bunu duyunca: 'Vallahi, biz Allah'ın
bizi bağışlamasını arzu ederiz' dedi ardından
Mistah'a önceki gibi yardımda bulundu.

6. 49/Hucurat, 13
7. 3/Ali İmran, 133-134
5. 24/Nur, 22 8. 2/Bakara, 237

30
Nasihat
abdulmetinaksoy@tevhiddergisi.com
Abdulmetin
Aksoy

Ebeveynlere Karşı
-2- Nebevî Muamele
Ey cehennemden uzak durmaya çalışan
kardeşim! Kendimize yazık etmeden, son
pişmanlığı yaşamadan halimizi muhasebe edip
anne-babaya karşı tahammülsüzlüğümüze,
onları incitecek kaba ve hakir gören sözlerimize
son vermeliyiz.

A llah'a hamd, Rasûlü'ne salat ve selef ehline


selam olsun.
amelede problem yaşanmasının nedenleri bi-
linmelidir. Aksi halde bu konudaki cehaletimiz,
aile içi davranışlarımıza çözüm bulmamayı ve
Kavim olarak şu anda en şerli dönemi yaşı- aynı sorunların tekrar etmesini sağlar. Sorunun
yoruz. Sizde şahitsiniz ki, Peygamber'in sallallahu kaynağını bulmak, meselelerin çözümünde en
aleyhi ve sellem dediği gibi her dönem bir önceki dö- etkili yardımcılardandır. Ebeveynlere karşı bo-
nemden daha şerli olacak. İslam'ın hangi açısın- zuk davranışların nedenlerine bakacak olursak,
dan bakarsanız bakın sözün vakıaya uygunluğu bunun birçok sebebi olabilir. Ben sadece iki
görülecektir. İtikatta, amelde, ahlakta, siyaset- noktayı zikredeceğim. Şöyle ki:
te ve birçok meselede, toplum olarak kötü bir
gidişat içerisindeyiz. Anne ve babaya Nebevî Allah subhanehu ve teâlâ kitabında: "Sizin başınıza
muamele konusunda da görülen o ki; önceki gelen bela ve musibetler sizin kendi ellerinizle yap-
dönemlerden daha kötü bir durumu yaşıyoruz. tıklarınızdan başka bir şey değildir"  1 buyurur. Bu
ayette, şu anda yaşadığımız sorunların birçok
Evlatların ebeveynlere karşı davranışları- nedeninin, kendimizden kaynaklandığı vurgu-
nın bozukluğu, anne ve babaların çocuklar- lanmaktadır. Kimse bu suçu başkasında araya-
dan memnun olmamaları 'Ebeveynlere Karşı rak kendi hatasını kapatmamalı. Bugün bizim
Nebevî Muamele' başlığını gündeme getiriyor. evlatlarımız, ebeveynlere karşı Nebevî muame-
Nitekim Allah subhanehu ve teâlâ ve Rasûlü bu konu- le konusunda problem yaşıyorsa, bu tamamen
yu gündem etmiş, bizlere bu meselede bilme- biz anne-babaların hatasıdır.
diklerimizi öğretmişlerdir. Burada bu öğretilere
geçmeden önce, şu noktayı ebeveynlere hatır- Bugün çocuklar, kimi zaman anne-babaya
latmak istiyorum: kızıyor, vuruyor kimi zaman hakaret içerikli ko-
Rebîu'l-Ahir
Öncelikle anne ve babaya karşı Nebevî mu- 1434
1. 42/Şura, 30

Mart’13 • SAYI: 14

31
Şunu unutmamalıyız ki, karşı taraftan ken-
di hakkımızı almanın en güzel yöntemi, onlara
haklarını vermektir. Örneğin, cennete girmek
her Müslümanın hakkıdır. Ancak bu hakkı ala-
bilmek için bizler önce Allah'ın subhanehu ve teâlâ
hakkı olan can ve malımızı O'nun yolunda ver-
meliyiz ki bu hakkımızı alabilelim. Bu çocuklar
için de böyledir. Eğer ebeveynler çocuklarından
kendilerine iyi muamele etmelerini istiyorlarsa,
önce onların haklarına riayet etmeleri gerekir.

Yukarıdaki noktaları dikkate alıp anne-ba-


balara ufak da olsa nasihatimizi yaptıktan son-
ra evlatlara şu noktayı hatırlatmak isterim: Ne
olursa olsun anne-babamız bizlere hakkımızı
versinler veya vermesinler, onlar kendi ebe-
veynlerine kötü davransınlar veya davranma-
nuşuyor, anne-babaların isteklerini yerine getir-
sınlar, bizi ilgilendiren onların yaptığı eylem-
miyor, eve rest çekip günlerce gelmiyor. Bunlar
ler değil, kendi yaptığımız eylemlerdir. Çünkü
genel olarak evlatlarda görülen kötü davranışlar.
mahşer gününde biz kendi yaptığımız ameller-
Bu tabloyu gören ebeveyn ister istemez üzülü-
den sorguya çekileceğiz. Bu sebeple her birimiz
yor, 'Neden benim evladım böyle davranıyor?' so-
anne-babamıza Nebevî muamelede bulunmalı,
rusunu kendi kendine soruyor.
bu hakkı onlara vermeliyiz.
nasihat

İşte burada anne-babaların, kendi ebeveyn-


Aziz kardeşim! İslam cahiliyenin her çeşit
lerine karşı nasıl muamele ettiklerini düşünme-
muamelesini siler, yerine Allah'ın subhanehu ve teâlâ
leri gerekir. O davranışlarımızı hatırladığımız-
istediği bir nizam getirir. Herkes bu kanunu
da "Sizin başınıza gelen bela ve musibetler sizin
kendi ellerinizle yaptıklarınızdan başka bir şey kabul etmek ve uygulamak zorundadır. Cahili-
değildir"  2 ayetin bağlamıyla, 'Benim evladımın ye yaşantısı Müslüman olduktan sonra devam
bu davranışının temel nedeni, zamanında benim ederse, imanımızın güzelliği yıkılır. Bu neden-
kendi aileme karşı davranışlarımdan başka bir şey le hayatımızın her alanında, özel olarak da an-
değildir' demekten başka bir söz bulamayacağız- ne-babaya karşı davranışlarımızdaki cahiliyeyi
dır. Çünkü ceza, yapılan amelin cinsine göredir. ortadan kaldırmalıyız. Bu da ancak İslam'da
Görülen o ki çocuk bu davranışı, ufakken emici ebeveyne Nebevî muamelenin nasıl olduğunu
bir sünger gibi sizden emmiş veya kendi kame- bilmek ve bununla bilinçlenmek ile olur.
rasına kaydetmiş ve şu anda da onu uyguluyor.
Bu nedenle atamızın bizden gördüğü muamele- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
yi, biz de bugün evlatlarımızdan görüyoruz.
"Evlat, anne-babasının hakkını hiçbir zaman
ödeyemez. Ancak onları köle pazarında köle
Çocukların ebeveynlere karşı kötü davran-
olarak bulur, sonra da satıp hürriyetlerine ka-
malarının nedenlerinden bir tanesi de; anne ve vuşturursa ödeyebilir."  3
babaların, çocukların haklarına riayet etmeme-
leri, onlara haklarını vermemeleridir. Anne ve Anne-babanın hakkını ödemek Allah'ın sub-
babalar çocuklarından kendi haklarını talep hanehu ve teâlâ hakkından sonra ödenmesi gereken
ederken, çocukların haklarını unutuyorlar veya en önemli haktır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
göz ardı ediyorlar. Bu da çocukta 'Ailede bana da hadiste belirttiği üzere kölelikten alıp hürri-
karşı bir adaletsizlik var, haklarıma zulmediliyor' yete kavuşturmak, ebeveynin hakkını yerine ge-
düşüncesine sebep olmakta, ebeveynine karşı tirme konusunda yapılması gereken ilk adımdır.
davranış bozukluğu meydana getirmektedir.
Yukarıda zikredilen köle kelimesi üzerine

2. 42/Şura, 30 3. Müslim

32
düşünmek gerekir. Köle denilince efendisinin yasaklamıştır.
olduğu, kendi başına hareket edemeyen, her me-
selede sahibine danışan, sahibinin memnuniyeti " 'Herkes iyilik yaparsa biz de iyilik yaparız,
için sürekli çalışır halde olan kişi anlaşılmaktadır. herkes kötülük yaparsa biz de kötülük yaparız'
Bir Müslüman evlat, ebeveyninin hakkını öde- diyen şahsiyetsiz kimseler gibi olmayın. Fakat
mek istiyorsa, anne-babasını köle durumundan kendinizi iyilik yapanlara karşı iyilik yapmaya,
kötülük yapanlara karşı ise haksızlık yapmama-
kurtarması gerekir. Bu da ancak evladın kendi-
ya hazırlayın."  6
sini köle yerine koyup anne-babayı da efendisi
yapması ile olur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem anne-babasına
iyi davranana şöyle dua eder:
Tabi bunlar söylendiği zaman "benim annem-
babam köle değil ki" diye ilginç karşılanıyor. Zaten "Anne-babasına iyi davranan kimseye ne mut-
bu gün kimse anne-babasını ne köle yerine ne de lu! Aziz ve Celil olan Allah, onun ömrünü ar-
efendi yerine koyuyor. Fakat ortada bir gerçek tırsın."  7
var, ebeveynlere karşı gereğince muamele edil-
miyor. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'ın haber Niye bugün bizler sahabeler gibi
verdiği anne-babaya karşı kötü davranışla- Rasûlullah'ın duasına nail olanlardan ol-
rı, vakıamızda görmekteyiz. İnna lillahi mayalım? Hem gelecek nesillere örnek
ve inna ileyhi raciun. Anne-babaya olmak hem de duanın şerefine ulaş-
karşı yapılan kötü ahlaklardan mak için ebeveynimize en güzel
kurtulabilmek için aşağıdaki muameleyi yapmalıyız.
ayetleri dikkate almalıyız. 'Onlar bana kötülük yaptı, bana
adaletli davranmadı' deyip onlara Evlat olarak: 'Ben an-
Allah subhanehu ve teâlâ şöy- kötü davranamayız. 'Onlar bana ne-babama karşı na-
le buyurur: iyi davransaydı ben de onlara iyi sıl iyi davranabilirim?
davranırdım' diyemeyiz. Önderimiz Peygamber'in bana bu
"Biz insana, anne-babası- Muhammed Mustafa sallallahu konudaki tavsiyesi nedir?'
aleyhi ve sellem bunu yasaklamıştır.
na iyi davranmasını tavsiye soruları üzerinde düşün-
ettik."  4 meliyiz. İslam'a uygun olarak
aldığımız her cevabı da, aile
"Rabbin sadece kendisine kulluk yaşantımıza serpiştirmeye baş-
etmenizi, anne-babanıza iyi davran- ladığımız zaman ailemizde Allah'ın
manızı kesin bir şekilde emretti."  5
Ahkâmlarının ve Rasûl'ün Sünneti'nin
ihya edildiğini, böylece hayatımızın seki-
Ey nasihate kulak veren kardeşim! Rabbim
nete dönüştüğünü fark edeceğiz. Yeter ki biz
senin yolunu bereketli, hidayetini daim eylesin.
cahiliye ahlakını kaldırıp, yerine İslam'ın ge-
Rabbinin ayetteki emrini ve tavsiyesini okudun.
tirdiği ahlakı koyabilelim. Birazcık azim ve
Bundan sonra ya Rabbimize itaat edip anne-baba-
sabır bizim işimizi kolaylaştıracaktır.
mıza iyi davranacağız -ki başka bir alternatifimiz
yok- ya da bu ayetleri hiç duymayıp yaşantımıza o
şekilde devam edeceğiz. Anne-Babaya Karşı Nebevî
Muamelenin Şekilleri
Biz Müslümanlar ebeveynlerimize karşı iyi 1. Anne-babaya öf gibi kızmayı ifade eden
davranmalıyız. Ne olursa olsun, onlar bizim inanç cümleler kullanmamak
ve fikirlerimizi benimsemeseler de, birçok konuda
haksız da olsalar, onlara karşı iyi davranma ahla- Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
kını elimizden bırakmamalıyız. 'Onlar bana kötü-
lük yaptı, bana adaletli davranmadı' deyip onlara "Onlardan biri veya her ikisi senin yanında
kötü davranamayız. 'Onlar bana iyi davransaydı yaşlanırsa, kendilerine öf bile deme. Onları
azarlama…"  8
ben de onlara iyi davranırdım' diyemeyiz. Önderi-
miz Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem bunu
6. Tirmizi Rebîu'l-Ahir
4. 29/Ankebut, 8 7. Buhari, Edebi'l Müfred. 1434
5. 17/İsra, 23 8. 17/İsra, 23

Mart’13 • SAYI: 14

33
Herkesin karşılaşacağı hallerden biri yaşlılık Ey cehennemden uzak durmaya çalışan
halidir. Rabbim bizleri yaşlandırmadan kendi kardeşim! Kendimize yazık etmeden, son piş-
yolunda ölmeyi nasip etsin. Yaşlılık gerçekten manlığı yaşamadan halimizi muhasebe edip an-
çok zor bir dönemdir. Allah da subhanehu ve teâlâ ne-babaya karşı tahammülsüzlüğümüze, onları
ayette buna dikkat çekmiştir. Yaşlılarda unut- incitecek kaba ve hakir gören sözlerimize son
ma, ısrarcı olma ve kendi bildiğinden başkasını vermeliyiz.
kabul etmeme hastalıkları yaygındır. Durum
böyle olunca onlara karşı güzel muamele etme Anne ve babanın senin üzerindeki hakların-
biraz daha zorlaşıyor. Lakin bu, biz evlatların dan biri 'öf' bile diyerek de olsa onlara kızma-
imtihanıdır. İmtihandan başarıyla çıkabilmek mandır. İnsan kendisini büyüten, kundaktan
için yaşlı olsalar da, olmasalar da güzel muame- mezara kadar her şeyiyle ilgilenen, geceleyin
le etmeliyiz. başında bekleyip hastalandığında sanki ken-
disinden bir uzuv koparılmış gibi rahatsızlık
Ayette önemli olan nokta ise ebeveynlere 'öf' duyan anne-babaya kızabilir mi ki? Hata yapıp
bile dememek. Allah subhanehu ve teâlâ bunu yasakla- kızmışsa da bir daha bu yanlış eylemi yapma-
mıştır. Eğer 'öf' yasaklanmışsa kovma, azarlama mak için Allah'a subhanehu ve teâlâ tevbe etmelidir.
veya hatalarını yüzüne vurma gibi buna benzer Aksi halde ebeveyninin hakkına müdahale et-
davranışlar hayli hayli yasaklanmıştır. Bugün miş ve büyük bir günah yüklenmiş oluruz.
ise bizler 'öf' kelimesinden daha kötü kelimeler
kullanabiliyorsak bu cahiliye içerisinde oldu- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün yanın-
ğumuzun alametidir. Çünkü Müslüman hem dakilere:
kendine hem de anne-babasına zulmetmeyen-
dir. Müslüman dilinden ve elinden emin olunan " 'Size büyük günahların en büyüğünü haber
kimsedir. Bu vasıflarımızı hatırlayıp anne-baba- vereyim mi?' buyurmuş ve bunu üç kere tekrar
nasihat

etmişti. Onlar: 'Evet' deyince, 'Allah'a ortak


mıza iyi davranmalıyız.
koşmak, anne-babanın haklarını gözetmemek,
haksız yere cana kıymaktır' buyurdu."  10
İnsanlara iyi davranmanın temelinde sabır
yatar. Sabır, öf demeyi ve kızmayı tutar. Sabrı iyi
Allah subhanehu ve teâlâ İsra Suresinde kendisine
olan insan, Allah'ın subhanehu ve teâlâ ayetteki emir-
ibadet etmeyi emrettikten sonra anne-babaya
lerini güzel bir şekilde yerine getirecek, anne-
iyi davranmayı emretmiş, yukarıdaki hadiste
babasına kötü söz bir yana öf bile demeyecektir.
de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem anne-babaya
Anne-baba hata yapıp moral bozsalar da onlara
iyi davranmamayı büyük günah olarak isim-
karşı kızmayı ifade eden hiçbir cümle kullan-
lendirmiş ve Allah'a subhanehu ve teâlâ şirk koşmayla
mayacaktır. Tabi bu selameti ancak, sabırlı ki-
aynı noktada zikretmiştir. Böyle bir metot bize
şiler elde eder.
İslam'da ebeveyne iyi davranmanın çok önemli
olduğunu gösterir.
Bir de sabırlı olmayıp anne-babasına öf bir
yana; azarlayan, döven, hakaret içerikli konuşan "Ey Rabbimiz! 'Rabbine inanın' diyen davetçi-
veya kalp kıracak kötü lafızlar kullanan insanlar yi işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günah-
da mevcuttur. Bu insanlar ahirette cehennem larımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu
ehlindendirler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem iyilerle beraber al. Ey Rabbimiz! Bize, Peygam-
bu kişilere beddua etmiş ve yaptığı eylemin bü- berin vasıtasıyla vadettiklerini de ikram et ve
yük günah olduğunu söylemiştir. kıyamette bizi rezil-rüsva etme. Şüphesiz sen
vaadinden caymazsın."  11
" 'Yazıklar olsun ona! Yazıklar olsun ona!
Yazıklar olsun ona!' Sahabeler: 'Ey Allah'ın Allahumme âmin. Bir sonraki sayıda konu-
Rasûlü! Kime yazıklar olsun?' diye sordular. nun devamını yazma dileğiyle. Davamızın sonu
Peygamber de: 'Anne-babasına veya bunlardan Alemlerin Rabbine hamd etmektir.
birine yaşlılık zamanında ulaşıp da cehenneme
giren kimseye yazıklar olsun!' "  9

10. Buhari, Müslim


9. Müslim 11. 3/Ali İmran, 193-194

34
Çeviri Makale Tevhid Dergisi

İkinci Sabite:
-2- Cihad Şahıslara Bağlı Değildir!
Cihadı, bir takım simgelere bağlamamak üzere terbiye edi-
len Müslümanların komutanının öldürülmesi, esaslarında
ve yollarında ısrarlarından başka bir şeyi arttırmayacak-
tır. Zira onlar, cihadın komutanına değil, cihadın Rabbi'ne
ibadet etmektedirler.

M üfessirlerin bu ayetin iniş sebebi ve tefsi-


ri hakkındaki sözleri çok uzundur. Fakat
biz onların geçen bu sözlerinden şunu özet ola-
eden birçok kimsenin sözüdür. Bu kimseler,
gazete, dergi ve televizyonlarda 'Eğer Taliban
ve yanındaki Arapların cihadı hak olsaydı, yurt-
rak diyebiliriz ki; Uhud'da Rasûlullah sallallahu aley- larından çıkarılmazlar ve hezimete uğramazlardı!'
hi ve sellem ile beraber olup, onun öldürüldüğünü diye zırvalamaktadırlar. Bir diğer grup da, 'Af-
duyanlar, 'zemmedilen/yerilen menhec sahipleri' gan Arapları'nın 1 krizden kurtulabilmeleri için
ve 'övülen menhec sahipleri' olmak üzere iki fark- hükümete teslim olmaları en hayırlısıdır!' der.
lı menhece sahiptiler.
Bu gece, düne ne kadar da benziyor! Bir top-
Zemmedilen menhec sahipleri, Allah'ın sub- luluk askeri yenilgi ile Muhammed'in sallallahu aley-
ayette uyarıp batıl menheclerinden
hanehu ve teâlâ hi ve sellem dininin batıl olduğunu delil olarak saydı.

sakındırdığı kimselerdir. Bu batıl menhec de, Ölüm haberi kendilerine ulaşınca da risaletini/
ameli -Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dahi olsa- Peygamberliğini inkâr ettiler. Bunlar aynı za-
şahıslara bağlamanın ta kendisidir. Bu menhece manda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte
sahip kimseler iki gruptur. Bir grup, başlarına savaş meydanlarında çarpışıyorlardı. Bugün ise
gelen musibetle ameli bırakıp zafiyete ve yenil- söz konusu bu menhec, açık bir şekilde sapkın
giye uğrayanlardır. Bunlar öldürülmekten kur- kimseler tarafından desteklenmektedir. Bunlar
tulup, kâfirlerden eman dilemeyi dahi düşün- Taliban ve mücahidlerin askeri olarak yenilme-
müşlerdir. Batıl menhecin bir diğer grubunun lerini, onların menheclerinin yanlış olduğuna
sapkınlıkları ilkinden daha fazladır. Bu taife delil saydılar. Tarih tekerrür etmekte… Sapkın
küfre itikat etmekle beraber, bunu haykırmış- kimselerin her şerde/kötülükte, önünde olan bir
lardır. Onlar, "Şayet o Peygamber olsa idi, öldü- selefi mutlaka vardır.
rülmezdi", "Sizler öldürülmeden, önceki dininize
geri dönün!" demişlerdir. Hidayet ve hak dinin mensupları ise, ikinci

Bu sözler, batıl menhec sahiplerinden çık- Rebîu'l-Ahir


maktadır. Bu da bugün kendisini İslam'a nispet 1. Bu tabir, Afganistan'da cihad eden Araplar için kullanılır. -Çevi- 1434
ren-

Mart’13 • SAYI: 14

35
"Üzülmeyin, gevşemeyin. Eğer inanıyorsanız
muhakkak ki üstün olanlar sizlersiniz."  4

"(Bedir'de) iki katını (düşmanınızın) başına


getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başı-
nıza geldiği için mi 'Bu nasıl oluyor!' dediniz?
De ki: 'O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz
Allah'ın her şeye gücü yeter.' "  5

Zafer kazandıklarında ise Allah'ın subhanehu ve


teâlâ şu sözünü temsil ettiler:

"Şunu da hatırlayın ki, bir zamanlar yeryü-


menhecin sahipleridir. Övülen bu menhec de
zünde azınlıktınız ve zayıf görülüyordunuz.
müfessirlerin savaş sırasında nakletmiş olduk-
İnsanların sizi tutup kapmasından korkuyor-
larıdır. Bu menhece sahip kimseler, Nebi'nin sal- dunuz da O, sizi barındırdı, sizi yardımıyla
lallahu aleyhi ve sellem öldürüldüğü haberi kendilerine
kuvvetlendirdi. Size en temiz ve en hoş şeyler-
ulaştığında Enes bin Nadr'ın sözü ile karşılık den rızık verdi. Tâ ki şükredesiniz."  6
verdiler. Enes bin Nadr radıyallahu anh, silahlarını
ellerinden bırakan Muhacir ve Ensar'dan olan İşte bu Allah'ın bizden razı olacağı hak men-
bir grubun yanından geçerken "Neden oturuyor- hectir! Ameller, şer'i olan delillere bağlı olma-
sunuz?" diye sormuş, onlar da: "Allah'ın Rasûlü lıdır. Meselelere hak veya batıl diyerek hüküm
öldürüldü" deyince, "Ondan sonra olan hayatı ne vermek, ortaya çıkan sonuçların üzerine bina
yapacaksınız? Kalkın siz de onun öldüğü şey üzere edilmez. Hangi mesele olursa olsun hüküm, Ki-
ölün!" sonra insanlar öldürülene kadar savaştı. tap ve Sünnet'ten olan şeri deliller üzerine bina
edilir.
çeviri makale

Bu menheci temsil eden Ebu Bekir de radıyal-


Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem vefatından
lahu anh Savaşların sonuçlarına göre hüküm vermek
sonra: "Kim Muhammed'e aleyhisselam ibadet ediyor- isteyen kimseler, bu ölçülerine göre şöyle de-
sa, muhakkak ki Muhammed aleyhisselam ölmüştür. meleri gerekir -ki biz bundan Allah'a sığınırız-:
Kim de Allah'a ibadet ediyorsa, muhakkak ki Al- 'Uhud savaşı, batıl olan bir savaştır! Rasûlullah sal-
lah diridir, ölmez" demiştir. Bu menheci temsil lallahu aleyhi ve sellem bu savaşa girmekle hata etmiştir.
edenlerden Ali bin Ebi Talib de radıyallahu anh: "Mu- Çünkü hezimete uğramıştır ve hezimet ise, iftira-
hammed ancak bir Rasûldür"  2 ayetini okuduktan cılara ve cahillere göre menhecin batıl/yanlış oldu-
sonra şöyle demiştir: ğuna dair bir delildir.'

"Allah'a and olsun ki, Allah bize hidayet ettik- Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem Peygamberliğini
ten sonra asla geri dönmeyeceğiz. Allah'a and ve bu dinin doğruluğunu kabul etmeyen batıl
olsun ki, eğer o (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem) menhec sahipleri, dini bir takım şahıslara, ciha-
ölür veya öldürülürse, ölene kadar onun öldüğü dı da belirli işaretlere/rumuzlara bağlamışlardır.
yolda savaşacağım."  3 Sahip oldukları menhecleri de onları büyük bir
fesada götürmüştür. Hatta savaştan sonuçsuz
İşte bu bütün sahabelerin radıyallahu anhum men-
veya başarısız olması sebebiyle kendi prensip-
hecidir! Onlar Allah'a gerçek manasıyla ibadet
lerini dahi inkâr etmişlerdir. Kişi, bu menhece
ediyorlardı. Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem vefatın-
her ulaştığında ya küfre ya da ümitsizliğe/ka-
dan sonra da yollarına devam edip, cihaddan,
ramsarlığa düşecektir.
davetten ve ibadetten asla geri durmadılar.
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem kendilerini terbi- Bu menhec, bugün bir çok Ruveybida'ların 7
ye ettiği yol üzere yürümeye devam ettiler. He-
zimete uğradıklarında Allah'ın subhanehu ve teâlâ şu
sözlerini temsil edenler oldular: 4. 3/Ali İmran, 139
5. 3/Ali İmran, 165
6. 8/Enfal, 26
2. 3/Ali İmran, 144 7. Hadiste geçen bir ifadedir. İnsanların işleri hakkında konuşan
3. Taberani akılsız kimse manasına gelmektedir. -Çeviren-

36
Allah'tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: 'Si-
Cihadı ve savaşı şahıslara zinle birlikte değil miydik?' derler. Ama kâfirlere
bir pay düşerse: 'Size üstünlük sağlamadık mı,
bağlamak, ancak gerçek müminlerden size (gelecek tehlikeleri) önleme-
bir hezimete götürür. Bu dik mi?' derler. Allah, kıyamet günü aranızda
hükmedecektir. Allah, kâfirlere müminlerin
alanda psikolojik bir aleyhinde kesinlikle yol vermez."  9
yenilgi olmasa dahi bu
manevi bir yenilgi olacaktır. Evet, cihad ibadetini ancak ona ehil olan
kimseler gerçekleştirebilir. Zafer ve yeryüzün-
Bu da, Müslümanların deki hakimiyet ile cihad ehli kimseler arasında,
sadece ondan ötürü zafer develerin boyunlarının dayanamayıp kopacağı
kazanacakları düşüncesine çöller vardır. 10 Aynı zamanda bugün bu şia-
ra, kendisini imtihan ve belaya hazırlayanlar
kapıldıkları liderlerini yardım edebilir. Menheci istikrarsız ve gevşek
kaybettikleri zaman... olanlar ve cihadı destek verip vermediğini, ona
karşı olup olmadığını bilmeyenleri de Allah'ın
onların bu tuzaklarını ayetlerinde açığa çıkar-
menhecidir. Bunlar Allah'tan da, kullarından ması onlara yetecektir. Onların şeytanî tuzakları
da utanmazlar. Her olayda, daha önce söyledik- ve batıl/sapkın menhecleri de Tevbe Suresi'nde
leri sözlerin tam aksini söylerler. Zaferi gördük- ortaya konmuştur.
lerinde bunu kutlayıp, yüceltirler ve övgüleri sü-
rekli tekrarlarlar. Bir yenilgi/hezimet ve Allah'ın Cihadı ve savaşı şahıslara bağlamak, ancak
kullarını imtihan ettiğini gördüklerinde ise, gerçek bir hezimete götürür. Bu alanda psikolo-
bunların sapıklık ve bidat olduğunu söyleyerek jik bir yenilgi olmasa dahi bu manevi bir yenilgi
sövgü ve yergide bulunurlar. olacaktır. Bu da, Müslümanların sadece ondan
ötürü zafer kazanacakları düşüncesine kapıl-
Allah'ın subhanehu ve teâlâ mücahidleri başarısızlı- dıkları liderlerini kaybettikleri zaman, cihadın
ğa uğratmasının en yüce hikmetlerinden bir ta- duraksaması ile ortaya çıkacaktır. İşte bu yüz-
nesi de; mücahidlerin saflarını temizleyip, daha den insanların şahıslara veya liderlere/komu-
sonra da kendilerini onlara nispet edip, onlara tanlara bağlanması yanlış olup, cihad şiarının
dalkavukluk yapanları arındırmak olsa gerek. belirli rumuzlara/simgelere bağlı kalmasından
kurtarılması gerekir.
Allah subhanehu ve teâlâ onların üsluplarını ortaya
çıkarmış ve çok hassas bir şekilde vasıflandır- Mücahidlerin bağlanması, plan ve düzen
mıştır. oluşturulması için komutanlığa elbette ihtiya-
cımız vardır. Fakat bu komutanlığın/liderliğin
"Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır. kaybedilmesi Müslümanlar ile cihad şiarı ara-
Şayet, size bir musibet isabet edecek olsa: 'Doğ- sındaki bağların kopması şeklinde anlaşılma-
rusu Allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla malıdır. Cihad sahaları bu denli komutanlar çı-
birlikte olmadım' der. Eğer size Allah'tan bir karmışsa, çıkarmaya da devam edecektir. Tarih
fazl (zafer) isabet ederse, o zaman da, sanki de bunun şahididir ki, Nebi'den sallallahu aleyhi ve
onunla aranızda hiç bir yakınlık yokmuş gibi sellem sonra hiçbir asır, bu dini savunan aslanlar-
kuşkusuz şöyle der; 'Keşke onlarla birlikte ol- dan yoksun kalmamıştır.
saydım, böylece ben de büyük 'kurtuluş ve mut-
luluğa' erseydim.' "  8 Hatta onları duyanlar, bu ümmette benzer-
Onların çirkin üsluplarını açıklarken de şöy-
le buyuruyor: 9. 4/Nisa, 141
10. Şeyh, burada menhec sahibi kimselere çok güzel bir örnek ver-
miştir. Deve, susuz çölde en dayanıklı hayvan olmasına karşın
"Onlar sizi gözetleyip duruyorlar. Size onun dahi susuzluktan, bu yolun uzunluğundan dolayı buna
dayanamayacağı gibi; cihatta da mücahidlerle zafer arasında bu
denli uzun bir yol olduğunu, Müslümanların buna tüm takatleri Rebîu'l-Ahir
ile zor dayanacakları ve bu yolda düşenlerin olacağını belirtmek- 1434
8. 4/Nisa, 72-73 tedir. -Çeviren-

Mart’13 • SAYI: 14

37
lerinin geçmediğini düşünürler. Müslüman zaman El-Kaide'nin ve Afgan Arapları'nın da-
kadınlar, Ömer, Ali, Halid, Mikdad, İkrime, ğılacağı yönünde kendisine soru yöneltilmesine
Selahaddin ve Kutuz gibilerini doğurmaktan karşılık şöyle demiştir:
da aciz değildir. Bu ümmet hayrının başında
mı, sonunda mı yağdığı bilinmeyen bir yağmur 'Şüphesiz ki öldürülmemi Allah yolunda bir
misalidir. şehadet olarak addederim. Zaten bu da benim
temenni ettiğimdir ki, Allah subhanehu ve teâlâ beni
Cihadı, bir takım simgelere bağlamamak şehadet ile rızıklandırsın. Usame ancak ümme-
üzere terbiye edilen Müslümanların komuta- tin evlatlarından sadece bir ferttir. Bu ümmette
nının öldürülmesi, esaslarında ve yollarında de, canlarını ve sahip oldukları her şeyi bu dine
feda etmeye hazır yiğitler vardır. Usame bir
ısrarlarından başka bir şeyi arttırmayacaktır.
fert değildir. Bilakis, ümmetin tüm evlatlarının
Zira onlar, cihadın komutanına değil, cihadın inandığı bir menheci temsil etmektedir.'
Rabbi'ne ibadet etmektedirler.
Cihadın, şahısların ve komutanların kay-
Komutanlar da savaşta hazır bulunmakla bedilmesi ile değişmez ve sarsılmaz yüce bir
beraber, savaştaki her asker gibi ölüm ile şiar olduğu bizim sabitelerimizden birisidir.
karşı karşıyadır. Bunun yanında komu- Allah'tan bizi dosdoğru yola iletmesini, ümme-
Komu- tanlar bile şehadeti arar, iri gözlü hu- tin şanını yüceltip, küfür milletlerinin hepsine
tanlar da rilerle olacakları ve Rabb'lerini karşı izzetli kılmasını dileriz. O, bunun velisi ve
görmekle şeref duyacakları buna gücü yetendir.
savaşta ha-
günü beklemektedirler. On-
zır bulunmakla ların tümü o günü istemekte,
beraber, savaştaki çabalamakta ve temenni et-
her asker gibi ölüm mektedirler.
ile karşı karşıyadır. Yusuf El-Uyeyri rahimehullah
Molla Ömer, Şeyh Usa-
Bunun yanında ko- me, Komutan Şamil Ba-
mutanlar bile şeha- sayev, Komutan Hattab Tevhid Dergisi için Çevrilmiştir.
deti arar, iri gözlü ve diğer yerlerde olan cihad
hurilerle olacakları komutanları (Allah hepsini
korusun) öldürülse, temenni
ve Rabb'lerini gör- ettikleri ve Allah'a dua edip
mekle şeref duya- istedikleri durumun gerçek-
cakları günü leşmesi, kendileri için ancak
beklemekte- bir zafer sayılır. Cihad ise asla
dirler. yok olmaz. Cihad, Allah'ın kıyamet
gününe kadar devam edeceğine kefil ol-
duğu bir şiardır.

Allah da subhanehu ve teâlâ ister bu liderler/komu-


tanlar var olsun, ister Allah yolunda öldürül-
sünler, kullarına zaferin şartları gerçekleştiğin-
de, zaferi vadetmiştir. İşte bu nedenle bizlerin
de cihadı şahıslarla, savaşı belirli simgeler ile
sınırlandırmamamız kaçınılmazdır.

Tıpkı Şeyh Süleyman Ebu Ğays'ın birkaç


gün önce söylediği gibi, 'Usame öldürüldüğü
zaman, bin tane Usame ondan sonra bu sancağı
taşıyacaktır!'

Yine Şeyh Usame'nin rahimehullah bizzat kendi-


si bir video röportajında, kendisi öldürüldüğü

38
Menhec Notları
yigitinan@tevhiddergisi.com Yiğit İnan

İslam'ın Gücü, Müminlerin Birbirlerini


Veli Edinmeleriyle Oluşur
Müminlerin birbirlerini dost edinmesinin dünyevi
faydası Allah'ın müminleri dünyada dini yaşama
ve hakim kılma noktasında üstün kılmasıdır.

S evgi ve yardım İslam'da dostluk ve kardeşli-


ğin en belirgin manalarındandır. Sevgi; içsel
bir durum olduğu için, şeriat sevginin belirtisi
Hiçbir şey yapmaksızın mücerred olarak
Allah'a subhanehu ve teâlâ muhtaç olduğunu iddia
eden kimsenin bu iddiası, bu halde kaldığı
ve alameti olarak sevmenin yanına yardım et- müddetçe zandan öteye geçmeyecektir. Şeriat,
meyi getirmiştir. Yardım etmek, sevgi iddiası- Allah'a duyulan ihtiyacın alametini dua olarak
nın bir ispatıdır. İslam'da her iddianın bir ispatı belirlemiştir. Dua, Allah'a duyulan ihtiyacın en
vardır. Mücerred iddia İslam'da kişiye hiçbir şey güzel belirtisidir.
kazandırmaz. Meselenin daha iyi anlaşılması
için birkaç tane örnek verelim; Allah sevgisi İslam'ın asıllarındandır. Kişi
'Ben Allah'ı seviyorum' diyerek Allah'a olan sev-
Dine girişin anahtarı olan La ilahe illallah gisini göstermiş olmaz. Şeriat, Allah sevgisi id-
kelimesi dilde mücerred bir sözdür. Bu kelime- diasının ispatını Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem
nin sadece dil ile söylenmesi kişiyi Müslüman- tabi olmak olarak belirlemiştir. Rasûlullah'a tabi
lardan yapmaz. Kişinin İslam dairesine girebil- olmadan mücerred olarak dilde dolanan Allah
mesi için bu iddiasının ispatını ortaya koyması sevgisi, yalandan başka birşey değildir. Nitekim
gerekir. Bu iddianın ispatını şeriat Allah'ın sub- Allah subhanehu ve teâlâ ayette şöyle buyuruyor:
hanehu ve teâlâ dışında ibadet edilenleri reddedip,
ibadeti sadece Allah'a yönlendirmek olarak be- "(Rasûlüm) de ki: 'Eğer Allah'ı seviyorsa-
lirlemiştir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem nız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve
şöyle buyuruyor: günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur'dur,
Rahim'dir.' "  2
"Kim La ilahe illallah der ve Allah dışında iba-
det edilenleri reddederse kanı ve malı haramdır Müminler birbirlerine karşı olması gereken
(Müslümandır)."  1 sevgi de bu şekildedir. Sevgi tamamen kalbî
bir olgudur. Dilde bir iddiadır. Bunun mutlaka
Rebîu'l-Ahir
1434
1. Müslim 2. 3/Ali İmran, 31

Mart’13 • SAYI: 14

39
ameli bir tezahürünün olması gerekmektedir.
Bu tezahür de şüphesiz ki müminlere yardım
etmektir.

Müminleri veli edinmenin yolları konusun-


da şeriat gerekli bilgiyi vermiştir. Kişiye düşen
tabiri caizse bu ağacın meyvelerini toplamaktır.
Şeriat, bu meseleyi hem genel olarak, hem de
tafsili olarak aydınlatmıştır.

Genel olarak şeriat, Müslümanları bir vücu-


dun azalarına veya bir yapıya benzetmiştir.
de olsa, iyiliğin hiçbir şeklini küçümseme."  5
Ebu Musa radıyallahu anh diyor ki:
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:
"Rasûlullah parmaklarını birbirine geçirdi ve
şöyle buyurdu: 'Müminler birbirlerini destekle- "...Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere
yen bir yapı gibidir.' "  3 karşı onurlu ve şiddetli..."  6

Numan bin Beşir'den radıyallahu anh rivayetle ■■Kardeşimizin bir sıkıntısını gidermek.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuru-
"Birbirlerine merhamet, şefkat ve sevgi konu- yor:
sunda müminler bir vücut gibidir. Vücudun bir
organı rahatsız olursa, diğer organlar uyuma- "Kim bir mümini dünya sıkıntılarının birin-
dan, hararetle birbirlerini ona çağırırlar."  4 den kurtarırsa, Allah onu kıyamet günü sıkın-
menhec notları

tılarının birinden kurtarır. Kim dünyada darda


Genel olarak şeriat dostluk konusunda Müs- kalanın darlığını giderirse, Allah da ahirette
onun darlığını giderir."  7
lümanın tasavvuruna/düşüncesine hitap etmiş-
tir. Şüphesiz ki birşeye bakış açımız ona karşı ■■Kardeşlerimiz arasında selamı yaymak.
muamelemizi belirler. Kardeşlerine bakış açısı
bir vücudun azaları gibi olan bir Müslümanın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuru-
muamelesi de bu bakış açısına uygun bir biçim- yor:
de şekillenecektir. Nasıl ki başımız ağrıdığında
buna kayıtsız kalıp kitap okumaya devam ede- "İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbiri-
miyor ve istirahat etme, ilaç alma ihtiyacı duyu- nizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yap-
yorsak aynı şekilde Müslümanların sorunlarına tığınız zaman birbirinizi seveceğiniz birşeyi size
karşı da kayıtsız kalıp, yaşantımıza rutin şekilde haber vereyim mi? Aranızda selamı yayın."  8
devam edemeyiz.
Müslümanın üzerine düşen bunları öğrenip,
Şeriat bu konuda genel olarak Müslüman- gerekenleri yapıp, yapmaması gereken şeyler-
ların tasavvuruna hitap ettiği gibi, tafsili olarak den de kaçınmasıdır.
da bir takım ameller belirlemiştir. Bu amellerin
Müslümanların birbirlerini hem tasavvur
bazılarından bahsedelim;
olarak hem de amelî olarak veli edinmelerinin
■■Kardeşimize güler yüzlü olmak. bir takım faydaları vardır. Bu faydaları dünyevî
ve uhrevî olarak sınıflandırabiliriz.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuru-
yor:

"Kardeşini güler bir yüzle karşılamak şeklinde


5. Müslim
6. 5/Maide, 54
3. Buhari 7. Müslim
4. Buhari 8. Müslim

40
dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar
Allah'ın tarafını tutanlardır."  11 “Birbirlerine
merhamet,
şefkat ve
Bu naslardan şeriatın Müminlerin birbirlerini dost edinmesinin sevgi ko-
Müslümanları ayrılıktan dünyevi faydası Allah'ın subhanehu ve teâlâ müminle- nusunda
ri dünyada dini yaşama ve hakim kılma nokta- müminler bir
sakındırıp, onları cemaatleşmeye sında üstün kılmasıdır. vücut gibidir.
Vücudun
çağırdıklarını anlamaktayız. bir organı
Nebevî menhecin ilk merhalesi Müslümanların birbirlerini dost edinmeme- rahatsız
leri, birbirleriyle çekişmeleri sonucunu doğurur. olursa, diğer
müminlerin hak üzere olan bir Çekişme ve ihtilaf ise müminlerin kuvvetine ve organlar
uyumadan,
cemaatin altında bulunmalarıdır. birliğine olumsuz yönde etki edecektir. Nitekim hararetle bir-
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmaktadır: birlerini ona
çağırırlar."
"Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin, birbirinizle (Buhari)
çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuv-
Müslümanları Veli Edinmenin Uhrevî vetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sab-
Faydası redenlerle beraberdir."  12
Allah subhanehu ve teâlâ ayette şöyle buyurmakta-
Allah ve Rasûlü sürekli olarak Müslümanla-
dır:
rın birlik olmaları ve beraber hareket etmeleri
"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbir- gerektiğini söylemişlerdir.
lerinin velileridir. İyiliği emreder, kötülükten
alıkoyarlar. Namaz kılar, zekat verir, Allah'a "Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın ve bölün-
ve Rasûlü'ne itaat ederler. İşte Allah bunlara meyin..."  13
rahmet edecektir. Şüphesiz Allah güçlüdür, ha-
kimdir."  9 "Kendilerine açık ayetler geldikten sonra bölü-
nen ve ihtilafa düşenler gibi olmayın."  14
Bu ayetten velayetin Allah'ın subhanehu ve teâlâ
"Allah'ın bana emrettiği beş şeyi ben de size
rahmetini celbeden bir amel olduğunu anla- emrediyorum; cemaat, dinlemek, itaat etmek,
maktayız. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bile ahi- hicret ve cihad."  15
ret saadetine nail olabilmek için Allah'ın rah-
metine ihtiyaç duyduğunu beyan etmektedir; "Size cemaati tavsiye ederim. Ayrılıktan sakı-
nın. Şüphesiz şeytan tek kalanla birlikte olur, iki
" 'Orta yolu tutunuz ve doğru olunuz. Biliniz kişiden uzak durur. Kim cennetin ortasını diler-
ki hiçbiriniz ameli sayesinde kurtuluşa eremez.' se, cemaatten ayrılmasın."  16
Sahabe: 'Sende mi ya Rasûlullah?' diye sorunca,
Rasûlullah şöyle buyuruyor: 'Ben de kurtula- Bu naslardan şeriatın Müslümanları ayrılık-
mam. Ancak Allah'ın beni rahmeti ve fazlı ile tan sakındırıp, onları cemaatleşmeye çağırdık-
kuşatması müstesna.' "  10 larını anlamaktayız. Nebevî menhecin ilk mer-
halesi müminlerin hak üzere olan bir cemaatin
Müslümanların birbirlerini veli edinmesinin
altında bulunmalarıdır.
uhrevî faydası, Müslümanların ahirette Allah'ın
subhanehu ve teâlâ rahmetine mazhar olmalarıdır.
Cemaat, Müslümanları hedefe götüren basa-
maklardan bir tanesidir. Bu basamağın sağlam
Müslümanları Veli Edinmenin olması gerekir ki hedefe ulaşılabilsin. Cemaa-
Dünyevî Faydası tin sağlam olabilmesi için fertlerinin Kur'an'a,
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:
11. 5/Maide, 56
"Kim Allah'ı, Rasûlü'nü ve iman edenleri 12. 8/Enfal, 46
13. 3/Ali İmran, 103
14. 3/Ali İmran, 105
Rebîu'l-Ahir
9. 9/Tevbe, 71 15. İmam Ahmed 1434
10. Müslim 16. Tirmizi

Mart’13 • SAYI: 14

41
Sünnet'e ve bu dinin pratiği olan selefin yaşan- müş, kimsenin umrunda olmadı. Müslümanla-
tısına muvafık olan bir menhec üzere toplan- rın kanları heder edildi, kimse oraya bakmadı.
maları gerekir. Müslüman kadınların ırzlarına, namuslarına
saldırıldı, kimse oralı olmadı. Ümmetin şerefini
Allah'ın dünyada müminlere vaadettiği zafer ve izzetini savunan mücahidlere 'terörist' yaftası
ve üstünlük salt olarak cemaatin varlığı ile ger- yapıştırıldı. Ümmet tam anlamıyla bir parçalan-
çekleşebilecek birşey değildir. Cemaatin varlığı ma içerisine girdi.
ile beraber iç dinamiklerinin de kuvvetli olması
gerekir ki Allah'ın subhanehu ve teâlâ vaadettiği bu za- Gücün ve kuvvetin tekrardan toplanmasının,
ferin gerçekleşebilmesi için ortam hazır hale ge- ümmetin bu parçalanmışlıktan kurtulmasının
lebilsin. Bu iç dinamik şüphesiz ki müminlerin formulü ise cemaatleşmektir. Cemaatleşmek ise
birbirlerini hakiki anlamda dost edinmeleridir. sadece aynı inanç esasları etrafında toplanan
insanların bir araya gelip oluşturduğu topluluk
Müslümanların birbirlerini bir vücudun değildir. Aynı dinden olmamız bizi kardeş ya-
azaları veya bir duvarın tuğlaları gibi görmeleri par ancak hem aynı din hem de aynı menhe-
cemaatin iç dinamiğidir. Cemaati, cemaat hali- ce sahip olmamız bizi bir cemaat altında top-
ne getiren asıl meselelerden birisi de budur. lamaya yeterlidir. Aynı itikad ve aynı menhec
doğrultusunda bir araya gelen Müslümanların
Sahabe neslini buna örnek verebiliriz. Saha- birbirlerini hakkıyla dost edinmeleri cemaatin
be Allah'ın subhanehu ve teâlâ deyimiyle bir uçuru- iç dinamiklerinin kuvvet bulması anlamına gel-
mun kenarında iken Allah'ın lütfu olarak iman mektedir.
ettiler. Daha sonra Allah iman eden bu zümre-
nin kalplerini birbirlerine yakınlaştırdı. Buraya kadar anlattıklarımız aslında bir
bütünü oluşturan parçalardır. İslam ümmeti-
"Allah onların kalplerini birleştirdi. Sen yeryü- nin eski gücüne kavuşabilmesi aynı itikad ve
menhec notları

zünde olan herşeyi toptan harcasaydın yine de menhec üzere toplanan ve kendilerini bir vücu-
onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah
dun azaları gibi gören insanlardan müteşekkil
aralarını bulup kalplerini kaynaştırdı."  17
bir cemaatleşme ile mümkündür. Bu bütünün
Bunun neticesinde hakiki manada bir yapı herhangi bir parçası zedelenirse bunun getirisi
çıktı ortaya. Öyle bir yapı ki dünyada bütün kü- ayrılık, parçalanma ve kuvvetin kaybolması ola-
für ve zulüm önderlerine kafa tutup, kınayanın caktır.
kınamasından korkmuyordu. Sebebi ise sadece
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş
bir araya gelmeleri değildi. Asıl sebep bir ara- kardeşlerimizi mağfiret eyle. Kalplerimizde
ya geldikten sonra birbirlerini dost edinip bir iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbi-
vücudun azaları gibi görmeleriydi. Bu Allah'ın miz, şüphesiz ki sen çok esirgeyicisin, çok mer-
nimeti idi. Ne zaman ki Müslümanlar birbirle- hametlisin!"  18
rine kılıç çekecek seviyeye gelince, Allah subhane-
hu ve teâlâ nimetini Müslümanlardan çekip aldı ve Dualarımızın sonu Alemlerin Rabbi olan
onları dostluğun tam zıddı düşmanlık ile ceza- Allah'a hamd etmektir.
landırdı.

Düşmanlık ise hep ayrılık ve ihtilaf getirdi.


Bunun sonucunda ise şeriatın emrettiği cemaat,
emir gibi mefhumlar arka plana atıldı. Kafir-
ler hep beraber tam bir birliktelik içinde Müs-
lümanlara saldırırken, Müslümanlar lâl oldu.
Yahudi ve Hristiyanların, İslam ümmeti içine
serpiştirdiği fitnelere hemen tav oldular. Kimi
ırkını üstün tutmaya başladı, kimi dilini üstün
tutmaya başladı. İslam'ın sancağı yerlere düş-

17. 8/Enfal, 63 18. 59/Haşr, 10

42
Okuma Parçası
keremcaglar@tevhiddergisi.com Kerem Çağlar

Garip İslam'ın Gurabası:


Muvahhidler
Garip: Rasûlullah'ın: “Ne mutlu o gariplere!" diye müjde-
lediği, onuru ve özgürlüğü Allah'a kullukta bulan, yürek-
ten haykırdığı tevhidi, değil dünyaya güneş sistemindeki
gezegenlere bile değişmeyen kor yürekli muvahhidlerdir.

B ir çok kavram, kastedilen hakiki manala-


rı dışında farklı alanlarda ve anlamalarda
kullanıldığından zamanla içi boşaltılmış oluyor. muştur:
Rasûlullah'ın Dilinden 'Garip'
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur-
Sadece içi boşaltılmakla kalmıyor, boşaltılan
alan, kastedilen mana dışında yapay ve göreceli " 'İslam garip başladı, başladığı gibi tekrar ga-
anlamlarda anlaşılmaya ve konuşulmaya başlı- rip olacaktır. Gariplere ne mutlu!', 'Kimler ga-
yor. İnsan hayatına istikamet veren, dünya ve riptir ya Rasûlullah?' diye sorulunca şöyle cevap
ahiret hayatının temellerinin kendileri üzerine verdi: 'İnsanlar bozulduğu zaman düzeltmeye
bina edilebildiği temel kavramlarda dahi bu te- çalışanlardır.' "  1
vili ve tahrifi müşahede ediyoruz.
Başka bir rivayette Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi
Bununla beraber Nebevî müjde içeren bazı ve sellem şöyle buyurduğu kaydedilir:
kavram veya tanımların da benzer bir akıbete
uğramaları bizim için hiç de şaşırtıcı değildir. "İslam garip başladı, başladığı gibi garip olun-
caya kadar da kıyamet kopmayacaktır. Allah'ın
Misal, yaşadığımız şu çağda değişik isim ve kitabı terk edildiğinde ona yapışan ve sünnet
sıfatlarla kurulan 'Deccal sofralarında' yer kap- kaybolduğu 2 zaman onunla amel eden gariplere
ne mutlu!"
mak için özenle ve maharetle her türlü taklayı
atabilen insanların, bahsettiğimiz kavramları
Tevhid davetinin başlangıcında açıkça or-
dillerine nem, kalemlerine de mürekkep kıldık-
larını görüyoruz.
Rebîu'l-Ahir
1. Müslim 1434
2. Müslim, İman, Bab-u Bedil İslam; Tirmizi, İman, 13.

Mart’13 • SAYI: 14

43
taya çıkan ve günümüzde de ayan beyan tanık da artık garip değil, galip idiler. Yönetim Müs-
oluna şeyler bu hadiste bahsi geçen 'garip'liği öz lümanlardaydı ve çok büyük bir kuvveti teşkil
olarak izah etmektedir. ediyorlardı.

İslam'ın Garip ve Galip Haline Bir Ümmetin içerisine yeni ve yenilik adıyla so-
Bakış kulmak istenen her ne varsa, o yüksek direnç ve
çelik iradenin karşısında tuz gibi eriyordu. Ya
Hakka ait hiçbir hakikati tanımayan ve ca-
içeri girmesine izin verilmiyordu veya meşru
hiliyenin hakim olduğu bir toplumda, onların
daireye dahil olmak mecburiyetinde kalıyordu.
arasında Rasûlullah'ın müjdeleyici, uyarıcı ve
İtikatta, fikirde, amelde ve diğer meselelerde
aydınlatıcı davetine karşılık yalanlar uydurulup
İslam'a aykırı olan ve Nebevî menhece uyma-
iftiralar atıldı.
yan girişimlerin ve hamlelerin o dönemde Müs-
lümanları zayıf düşürecek olumsuz bir etkisi
okuma parçası

Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem davetiyle


yoktu.
İslam'ı kabul edip Müslüman olanlar İslam ile
beraber aynı zamanda 'garip'lik libasını da üzer-
Ümmet, vahdet ve ahenk üzere hareket et-
lerine almış oluyorlardı.
tiğinden bu istikametin dışına çıkma cüreti
gösterme bahtsızlığında bulunanlar da mutlak
Kimi Müslümanlar bir kabileye sığınıyor,
hezimete ve rüsvay edici zillete mahkûm olu-
bazıları da hicret ederek müşriklerin eziyetle-
yorlardı.
rinden ve tuzaklarından kurtulmaya çalışıyor-
lardı. Bazılarının kendilerini koruyabilecekleri
Allah'ın dinin hakim olduğu bu devr-i saa-
silahları ve sığınabilecekleri bir yerleri dahi
detin geçirilme sürecini de Rasûlullah'ın sallallahu
yoktu. Bu ve benzer sebeplerden dolayı birço- aleyhi ve sellem
şu hadisi şerifi haber vermekteydi:
ğumuzun siyerden bildiği gibi işkence, şiddet,
sıkıntılar ve cinayetlerle yüz yüze kaldılar. " 'Siz, sizden önceki insanların yollarına karış
karış, aşın arşın uyacaksınız; hatta onlar ker-
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başta olmak tenkele deliğine girseler bile, sizde onlara uyup
üzere ilk nesil Müslümanlar garipliğin her şek- o deliğe gireceksiniz.', 'Ya Rasûlullah! Onlar
lini görüp yaşadılar. Yahudi ve Hristiyanlar mıdır?' diye sorduk, 'Ya
başka kim olacaktır?' diye cevap verdi."  3
'Garip' bir toplumsal zeminde kıyamete ka-
dar sürecek sağlam temeller atan İslam, sonraki Guraba ve Garabet
süreçte de kalpleri ve kaleleri fethetmeye başla-
Bu hadisin ışığında günlük vakıamıza bak-
dı. Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem vefatına kadar
tığımızda Yahudi ve Hristiyanlardan kertenke-
ve sahabeler radıyallahu anhum döneminin büyük bir
le deliğine girenlere henüz rastlamadık. Fakat
kısmında bu yükseliş ve gelişme süreci devam
olur da bir gün o da gerçekleşebilir diye uzun
etti.
kuyruklu, beşer parmak ve dörder ayaklı bu sü-
Bu dönemde İslam çok güçlüydü ve her açı-
dan da yüksek bir direnci vardı. Müslümanlar 3. Buhari, El-i'tisam; Müslim, Kitabu'l İlim; İbni Mace, Kitabul'
Fiten; İmam Ahmed, Müsned.

44
rüngenlerin tıynetinde olanlar; Yahudi, Hristi- Çünkü bu 'Garip'lerin arkasında Allah'a te-
yan ve müşriklerin yollarına tabi olmaktan geri vekkülü terk edip laik ve demokratik şirk düze-
durmamaktadırlar. nin 'kutsal(!) tapınağı' olan parlamentoya doğru
'kertenkele menheci' üzere yol alan partileri veya
Gidişat öyle gösteriyor ki Yahudi ve Hristi- baroları, odaları, sendikaları ya da görsel med-
yanlara kertenkele deliğini de, aynı mayadan yaları bulunmaktadır.
insanlar göstereceklerdir.
Müslümanların bu türden yoksunlukları
Kalpleri çıfıt çarşısı gibi olanların eylemleri pek umursadıkları da yok. Şirk sistemi ve otori-
ve istikametleri apaçık belli olduktan sonra halâ tesi, aynı zamanda dindaşları olan diğer beşeri
'Garip'lik sıfatını taşıma iddiaları plastik saksı- ideoloji sahiplerince eleştirilebilir, muhalefet
daki yapma çiçekler gibi gerçekten uzaktır. edilebilir, yanlış ve kusurları da yüksek sesle
dile getirilebilir. Sistemin içerisindeki konumu-
Başta zikrettiğimiz hadis-i şerifte belirtildiği nu korudukça daha sert söylemlerde bulunabil-
gibi, bugün İslam'ın hali ilk başladığı günkü mektedirler. Bu söylem ve tutumlarının şirk
gibi 'garip'dir. sisteminin kurumsal yapısının yükselmesi ve
direncinin artmasına vesile olduğunu söyle-
Bugün, ilahi ahkâmın egemen oldu- mek bile mümkündür.
ğu bir ülkeden söz etmek mümkün
değildir. İslam'ı, şirk ideolojileriy- Guraba ehli, genel olarak şirk ve
le birlikte küresel blenderda lime küfrü, günümüz vakıasının gereği
lime ederek yeryüzünün bütün olarak da mevcut şirk otoritesini
kâfirlerince hoş görülebilir sorgulayıp reddettiğinde ise,
bir kıvamda yutulup, rahatça sistemin tüm alarm ve saldırı
hazmedilebilecek hale sok- Tevhid akidesini kendiler- mekanizmaları devreye geç-
madan öğrenmek, amel ine mihenk edinen bu asrın, mekte, geçirilmektedir.
etmek ve davet yap- 'garip' olduğu kadar asil ve aziz
manın yolu Müslü- nesli, bütün şeytani çığırışları Müslüman sıfatı-
manlar için tuzaklı bastıran apaçık davetleriyle,
bu yolda sebat etmede de
nın doğumla kazanılıp
bariyerlerle doludur. örnek olmaktadırlar. her ne olursa olsun ölü-
me kadar devam ettiğini dü-
Kökeni ve niteliği şirk olan şünen zevatın, tevhid akidesi-
mevcut sisteminin, tevhid ne düşmanlıkta safını küresel
akidesine göre tanımını ve tanı- küfür güçlerine taraf olarak belir-
tılmasını açık bir dille yaptıklarında lemiş olan laik-demokratik düzenin
örnekleri sadece siyer kitaplarından ibrikçi başlığına talip olmaları, her
değil, günümüzde hayatın içinden ne kadar can sıkıcı da olsa umulmadık
şahit olduğumuz ağır yaptırımlarla karşı- hayırlara vesile olacaktır, inşallah.
laşmaktadır son devir 'Garip'leri.
Asrımızın 'Garip'leri ile kertenkele takipçi-
Tevhid imamı Peygamberlerin aleyhimusselam leri arasındaki netleştirici ve her şeyden ayırıcı
davet sünnetinin ihyası ve hakikatlerin aleni özellikleri daha da netleşmektedir. Bu da basi-
olarak dile getirilmesi sorumluluğunun ifası, ret, feraset ve fetanet ehlince görülebilmektedir.
Müslüman için sıkıntılı bir hayatı neredeyse ka-
çınılmaz kılmaktadır. Tevhid akidesini kendilerine mihenk edinen
bu asrın, 'garip' olduğu kadar asil ve aziz nesli,
Her konuşmalarının bir bölümünü geviş ge- bütün şeytani çığırışları bastıran apaçık davet-
tirir gibi fikir ve irade hürriyetine tahsis eden leriyle, bu yolda sebat etmede de örnek olmak-
demokrasi bezirgânları, bu asrın 'Garip'leri tadırlar.
olan muvahhid Müslümanlar hakkındaki düş-
manca söylem ve tutumlarını gizlemeye gerek Hem itikad hem de yaşayış itibariyle cid-
dahi duymuyorlar. di manada davete muhtaç olanlar, tüm dünya Rebîu'l-Ahir
1434

Mart’13 • SAYI: 14

45
Müslümanlarını kurtarıp felaha erdirme iddiası
ve 'asa-yı Musa' niyetiyle demokrasi payanda-
sına sarılmaktadırlar. Bilerek ve ısrarlı bir ça-
bayla ellerine aldıkları demokrasi asası ile bir
yerlerden velev ki su fışkırsa da susuzluklarını
dahi gideremeden istihraç denizinde boğula-
caklardır. Garip İslam'ın Guraba Muvahhidleri
de adeta bataklığın içinden veya çevresinden
alabildikleri kadar çamuru sıkıp süzüm süzüm
süzerek tek bir katre de olsa tahir ve istifade
edilebilir bir 'su' elde edebilmenin feryat halin-
de uğraşını vermektedirler. Kertenkele takipçi-
lerinin anlayışları, yönelimleri, davranışları ve Rivayet olunur ki kurtuluş savaşı sıralarında
ilişkileri artık bütünüyle tribünlerden ve tv. kol- kısa bir süre sonra düşmanla savaşacak olan bir-
tuklarındaki izleyici kitlelerinden gelecek mem- likleri teftişe çıkan kumandan, bir bölük komu-
nuniyet ifadeleri ve sevgi gösterileri ile reyting tanına: ''Eksiğiniz var mı?' diye sorar. Genç komu-
tan biraz da sıkılarak: 'Evet, var Paşa hazretleri!',
odaklıdır. Artık devir 'Demokratik Ninna' şölen-
kumandan: 'Nedir?' diye sorup eksikleri not alması
lerine, mezradakilerden rezidanstakilere kadar
için yanı başında duran yaverine emir verir. Genç
katılım sağlama devridir! bölük komutanı başlar eksikleri saymaya: 'Bir...
Barut, iki...' kumandan ilk sırada zikredilen eksiği
Garip İslam'ın serdengeçti yiğitleri ise bı- duyar duymaz susturur genç komutanı: 'Tamam!
rakınız şirk toplumundaki zalim mutrafinleri; Diğerlerini saymaya lüzum yoktur!' '
tabelalarından tevhid ve vahdetten başka bir
şey yazmayan 'pazarlıkçı' kesimlerden gördük- Güçlü ve azgın bir düşman ordusuyla savaş
leri buğz ve baskılara da maruz kalmaktadırlar. meydanında karşılaşmadan hemen önce ba-
okuma parçası

Çünkü onların tevhid akidesine göre kaç gram- rut/cephane yokluğu nasıl ki mutlak yenilgiyi
lık ağırlıkta ve kaç santimlik ölçüde olduklarını mukadder kılacaktır, tevhid akidesinden mah-
en iyi bilenler işte bu gariplerdir. rum olmak da kişi ve yahut toplum için ebedi
azap demektir. Nebevî övgüye mazhar olan
Öyle anlaşılmaktadır ki Müslümanlık id- 'garip'lik payesinden de mahrum kalmaktır.
diasındaki insanların çoğu, aynı zamanda her Garip İslam'ın Guraba davetçilerini mezar tipi
yerde bulunmak istemektedirler. Doğal olarak beton şehirlerde hapseden tağutların yıktıkları-
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem övgüyle bahse- nı imar etmeye çalışanlar yine, yeniden ve her
dip müjdelediği 'garip'lerden de olmayı arzula- zaman bu yürekli muvahhidlerdir. Sapkın ve
maktadırlar. Bu arzularına ulaşma istikametin- saptırıcı önderlerin ifsat ettiklerini ıslah etme-
deki en büyük engel ise bizzat kendileridir. ye çalışarak ömürlerini Garip İslam'a adayanlar
'Guraba'dan başkası değildir.
Çünkü bir işi yaparken veya bir yola koyu-
lurken çalışma talimatnamesini ve yol harita- Birkaç üniversite diplomasıyla 'imam odasını'
sını, sadece toplumun yönelimleri ve talepleri süsleyen, birkaç tane de dil bilen, resmi ideolo-
ile, dönemin genel kabul gören yöntemlerini jiyi yani şirk akidesini İslam kalıbına sokarak(!)
'menhec' olarak tespit ve tayin etmektedirler. Hal halkı hipnotize eden saptırıcı din tüccarlarının
böyle olunca, ilk başta kendi ayaklarına pranga- talan ve ziyanlarının telafisine gariplerden baş-
lar geçirmiş oluyorlar. kası yanaşamaz bile. İnsanların bozduklarını
onaran ve eksilttiklerini tamamlamaya çalışan-
Sosyal hayatta, kültürel faaliyetlerde, eği-
lar da son devrin garipleridir.
tim ve ticaret sahalarında rengârenk olsun diye
İslam'dan bazı unsurların toplum hayatında az Tevhidin garip davetçileri; Uhud dağı gibi
da olsa görünür olduğu bilinmektedir. Bu görü- görünen çakıl taşlarının yerine, müjdesi ve
nüm sadece kalabalık olduğu için bir ordunun menzili uhrevî hayatı da içine alan güçlü ve et-
zafere ulaşamayacağı gerçeğini hatırlatır bize. kili bir cephane tedarik etmeye çalışmaktadırlar.
Bunun nedeni de çok açık: Çünkü 'barut yok'!

46
Moskova-Tahran menşeli ahlaksız iftiralara
kulak asmadan kârlı bir alış-veriş için cihad
Garip: Kendilerine yönelik meydanlarında can pazarına çıkan ümmetin
medar-ı iftiharı muvahhid, kahraman muca-
Washington-Moskova-Tahran hidlerdir.
menşeli ahlaksız iftiralara
kulak asmadan kârlı bir alış- Garip: Aziz ve Celil olan Allah'ın Müslü-
manlara bağışladığı izzet, şeref, üstünlük ve
veriş için cihad meydanlarında yüksek faziletlerle beraber gözleri rıza, hoşnut-
can pazarına çıkan ümmetin luk ve müjdelenme yurduna dalmış olan uyku-
medar-ı iftiharı muvahhid, suz gecelerin ziyneti, tevhid davasının neferle-
ridir.
kahraman mucahidlerdir.
Garip: Dünya hayatında çok da uzun sür-
meyecek çetin imtihanlardan sonra zevali asla
olmayacak bitimsiz esenlik ve saadet yurdunun
Yeryüzü 'Garib'leri sakinlerinden olmaya aday taifetu'l mansuradır.
Garip: Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem "Ne
mutlu o gariplere!" diye müjdelediği, onuru ve Garip: Tevhid akidesini ve Nebevî Menheci;
özgürlüğü Allah'a kullukta bulan, yürekten hay- siyasi, hukuki, ticari ve toplumsal telakkilerin
kırdığı tevhidi, değil dünyaya güneş sisteminde- temel referansı olarak kabul edip, batının batıl
ki gezegenlere bile değişmeyen kor yürekli mu- değerlerini körce ve kölece taklit etmekten sakı-
vahhidlerdir. nan fıtratı temiz, halis Müslümanlardır.

Garip: Beton-demir ve et-kemik yığını Garip: İnsanların içinden çıkarılmış en ha-


gamsız ve gayretsiz kalabalıklar içerisinde yal- yırlı ümmet, ümmetin içindeki hayırlarda öncü
nızlığın yüksek manevi hazzını hissedebilen 21. olan topluluk, bu topluluğu oluşturan ve cenne-
yüzyılın 'ashab-ı kehf'idir. tin dünya hayatındaki bir örneği gibi olan Müs-
lüman aile, aileyi Allah'ın subhanehu ve teâlâ razı ve
Garip: Nebevî menhec ile 'kertenkele menhe- hoşnut olduğu tevhid akidesine yönelten baba,
ci' arasındaki farkı ateş çukuruyla cennet bahçe- gezegenler arası seferler yapan uzay araçları-
leri arasındaki fark gibi net olarak görebilen; cö- nı üretmeye dahi kıyas kabul etmez derecede
mertliğiyle Ebu Bekir'i, şecaatiyle Ömer'i, hilmi önemli olan çocuk eğitiminde gayret edip bir
ile Osman'ı, ilmiyle de Ali'yi radıyallahu anhum model 'muvahhid' daha yetiştirebilme derdinde olan
alan zihni açık dili kilitli, zekasının ufukları gö- okyanus yürekli olan annedir, fedakar ve cefa-
rünmeyen 'suffa ashabı' ilim talebeleridir. kar Müslüman kadındır.

Garip: Güzel ahlakı kemale erdirmek için Garip: Temeli tevhid akidesine dayalı ilahi
gönderilen Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem da- nizamın kesintisiz hitabını ruhuyla, vücuduy-
vet sünnetini ihya ve ifa ederken, muhafazakar la, duygularıyla, aklıyla ve kalbiyle dinleyen ve
demokrat tağutların zorba güçlerince Yusuf 'un bu davete en güzel bir şekilde tabi olarak hayra
aleyhisselam mekanında çözülmeye ve unutulmuş- çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden
luğa mahkum edilmeye çalışılan çağımızın göz müminlerdir.
aydınlığı, tevhid öncüleridir.
Garib Sıfatlı Tahrip Kalıpları
Garip: Çağdaş şirk düzenine, küfür önder-
İktidarın, sermayenin ve bürokrasinin tepe-
lerine ve uzantılarına karşı Seyfullah radıyallahu anh
lerinde gönüllerince tepindikleri halde İslam'ın
ve Esedullah radıyallahu anh gibi gösterilmesi gere-
garipleri listenin ilk sıralarında, isimlerini yaz-
ken tavrı hiç çekinmeden gösterirken, bedeni
dırmak isteyen küresel şirk havuzunun şehla
zayıf da olsa yüreği güneş gibi olan sahâvet ehli
balıkları gibi hakka karşı şaşı olanlar…
agidler/yiğitlerdir.
Rebîu'l-Ahir
Aziz İslam'ı, çerçevesini demokrat tağutların 1434
Garip: Kendilerine yönelik Washington-

Mart’13 • SAYI: 14

47
çizdiği kurumsal bir statüye indirgeyip hapset- ciler, şıhlar, hoca efendiler ve kartvizitlerine
tikten sonra, bu çalışmaların dinen ne kadar da kurumsal demokrat kimliğini de ekleyen tevhi-
gerekli ve yararlı(!) olduğunu geveleyen diyane- di(!) cemaatler.
tin minber papağanı mini bel'amları.
İslam'ın tespit ve tayin edip açıkladığı meşru
'Kendisi muhtacı himmet bir dede. ve helal çerçevesini pek sıkıcı bulup, hevaî slo-
ganlarla kertenkele menheci üzere esfeli safiline
Nerde kaldı gayrıya himmet bir ede' doğru yönelip, mihvere göre sürekli çark eden
modern Müslümanlar(!)
Misali gerçekte ciddi anlamda davete muh-
taç oldukları halde, sözü mana avam halka yö- Akı kara, karayı ak gösterme çürütmecili-
nelik davet faaliyetlerinde bulunduğunu zanne- ğinde yüksek başarı(!) gösteren, İslam'a tama-
den avareler. men zıt fikirleri ve amelleri fazilet olarak gö-
ren, hırsızlıkta mahir, dolandırıcılıkla şah olan,
Tağuti düzeni koruyan ve devamlılığını söy- İslam'ın kutsal değerlerini bozuk para gibi har-
leyen temel kurumların başında gelen küfür or- camaya cüret eden, saray entrikaları kumkuma-
dusunun saflarında, kışlanın bahçesindeki yeni sında birbirlerinin kuyruğuna bile basmadan it
dikilmiş bir fidanın nöbetini tutmak dahi olsa, dalaşına girişen, usturuplu yalanlar labirentle-
onların emirlerine itaat ederek aralarında bulu- riyle ve göz bağcılığıyla devri firavunun sihir-
nup sıla hasreti çeken, tağutun selvi boylu çakı bazlarına dahi 'haşa!' dedirtecek deccalvari çağ-
gibi neferleri. rılarla milyonlarca insana şirk kapılarını ardına
kadar açıp, helak yollarına sevk eden sapkın ve
Giyim-kuşam ve adabı muaşeret mesele-
saptırıcı küfür önderleri.
lerinde kendilerini selefi olarak tanımlayıp,
itikadî olarak ayırıcı ve ayrıştırıcı hususlardaki Evet, zaman döndü dolaştı ve yeniden Müs-
okuma parçası

selefilikleri ancak bu çağın şirk ideolojilerine lümanın her açıdan garip kaldığı, İslam'ın 'garip'
nispet edilebilecek derecede bulunan ve bu an- devrine ulaştı.
lamda sahih tevhid itikadından uzak olan saha-
be görünümlü sefahet 4 ehli olanlar. Aziz ve celil olan Rabbimiz bizleri 'garip' de
olsa tevhid kalesi İslam'ın izzetiyle izzetlenme-
Gizli tarafları bulunan, kolay anlaşılmaz, ye muvaffak kılsın -amin-.
akıl erdirilmez, sisli-puslu sır kapılarının eşi-
ğinde işaret bekleyen iradeleri hacizli ve kalpleri Saymaya asla güç yetiremeyeceğimiz nimet-
kilitli olan gümrah güruhlar. leriyle müminlere büyük lütuflarda bulunan
Allah'a hamd ederiz.
Asıl vatanından ayrılıp dünyaya geldiği için
kendisini gurbette sayarak Yunusleyin hezeyan-
lar savuran dervişler topluluğu.

Kendi elleriyle yaptıklarının sonucu olarak


karşılaştıkları musibetler ve mahrumiyetlerin
faturasını 'Kader'e yükleyip kendilerini ak süt-
ten çıkmış ak kaşığın ak sapı gibi görenler.

Akıl Yoksunluğu Akılsızlık


Tevhid akidesinden kopuk, şirk içerisin-
de şuursuzca yaşayan ve ölümcül hastalıklarla
pençeleşen bir bünyeyi arındıran halk, cilt ba-
kımı merhemi önerilerinde bulunuyormuş gibi,
zerreyi kürre eden ayrıntılar üzerinden 'Kâmil
Müslümanlığı' vaaz eden ilahiyatçılar, gazete-

4. Akıl yoksunluğu, akılsızlık.

48
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

Yakalayın Zamanı!
Bir başka zaman hırsızı da, hayatımızda
önceliklerimizin olmayışıdır. Güne ne zaman,
nasıl başlayacağını planlayan; yapılacak
işlerde, görüşülecek kişilerde...

B irçoğumuz zamanın hızla akışından, işle-


rimizi yetiştirememekten şikayetçiyizdir.
Öyle bir baskı kurmuş ki zaman üstümüzde,
elimizi bağlamış, ağzımızı bantlamış, 'ben ka-
çıyorum, yakalayabilirsen yakala' diyor sanki.
Sözüm ona bu zamanı yetiştiremeyenlerimiz
de nereye koşsun? Hareket edemiyorlar ki(!)
yoğun mu yoğunlar. Ne mi yapıyorlar? Ütü,
bulaşık, çamaşır, yemek, ev temizliği, çocuğun
bakımı, kocanın derdi, haftada bir de bir ders
halkasına katılıyorlar. Tüm bunlar dillerine
dolamışlar (dolamışız) kitaba, ilme, zikre, fik-
re, bakımın dışında çocukla oyun oynayıp özel
ilgilenmeye vakit bulamıyoruz diyorlar. Kardeşler, Allah zamanı yarattı ve herkese
eşit paylaştırdı. Bir günlük zaman dilimini 24
Elbette bu işler yabana atılacak şeyler değil. saat olarak tayin eden Allah, kimseye fazladan
Hakkıyla yerine getirildiğinde epey bir meşgu- joker saat ikram etmedi. Adem'den aleyhisselam bu-
liyet sebebi. Ancak gündem etme nedenimiz, güne, tüm sorumlular sorumluluklarını bu 24
mazeret olarak ileri sürülen işlerin de hakkı pek saatlik zaman dilimine sığdırdı, sığdırıyor, sığ-
verilmiyor gibi… dıracak, sığdırmalı.

İtirazlar yükseliyor mu dillerden bilemiyo- Geçmişle günümüz arasında bir kıyas yap-
rum ama dost acı söylermiş. Ben gördüklerimi mak doğru olmayacağı için siz değerli hanım
kağıda dökeyim, mümkünse itirazlara da cevap kardeşlerime uzun zamandır tanıdığım bir ha-
verebilirim. nımın hayatını örnek vererek devam etmek is-
tiyorum. Rebîu'l-Ahir
1434

Mart’13 • SAYI: 14

49
Meslektaşınız (ev hanımı) olan hanımla ta- alanına çevirmemizin, kendimize zaman ayı-
nıştığım zaman tam altı çocuğu vardı. (Daha ramayışımızın ya da elimize kitabı, Kur'an'ı bir
evlenirken eşinin koyduğu şartlardan biri çok türlü alamayışımızın sebebi ne olabilir? Elbette
çocuk sahibi olmakmış şu an sekiz çocukları bir çok alternatifi olmakla beraber zannımca ve
var) Sizin yoğun iş diye sıraladığınız tüm so- daha doğrusu gördüğüm kadarıyla bunun en
rumlulukların fazlası, onun sırtındaydı. Buna temel sebebi bizim uykuya çok düşkün oluşu-
rağmen bakın ablanın yaşam temposu nasıldı? muzdan başka bir şey değildir.

Çocukları Belçika'da doğmuşlar, Fransızca Ne yat saatimiz belli, ne kalk saatimiz…


biliyorlardı. Kahire'ye yerleşince yeni bir dil Gün oluyor gece bire ikiye kadar karı-koca, ço-
daha öğrenmeye başladılar. Arapça… Keşke luk-çocuk ayakta… Gün oluyor aynı taife misa-
bir dil olsa… Yanında İngilizce ve Almanca… firlik dönüşü nedeniyle sokakta… Bu kadar geç
Okul dersleri hemen hemen hepsinin başarı- yatan bir ailenin üzerine gün doğuyor, ama aile
lıydı. Ders dışında el becerileri gelişsin diye batarken yakalıyorsa nasıl yetiştirsinler işlerini
anneleri, el işi hocası ayarlamıştı. Haftada bir kalan kısacık zamanda?
gün Türk çocukları ile bir araya gelip hadis
öğreniyor ve etkinlik yapıyorlardı. Uzatmayalım. Ben size filmin özeti-
ni vereyim. Anne yarım açtığı gözleri
Altı çocuğun yaşadığı ev… Ha- ile çocuklardan birini kahvaltısız
yali kaos… Ama gerçekte hiç okula yollamış. Beslenme liste-
de öyle değildi. O evi sadece sini kim takar pastaneler ne-
yemek saatlerinde ve misafir Ben size filmin özetini vereyim. Anne den açılmış? Okul arkadaşları
geldiğinde dağınık görebi- yarım açtığı gözleri ile çocuklardan bu tembel anne nedeniyle
her şeye dair

lirdiniz. O da, yemeğin birini kahvaltısız okula yollamış. çocuğa poğaçacı amca
Beslenme listesini kim takar pastaneler
hemen ardından evin en neden açılmış? Okul arkadaşları
lakabı takmış… Kimin
büyük kızları (ki yaşları o bu tembel anne nedeniyle çocuğa umurunda… Öğle nama-
zaman 10 idi) sofrayı toplar, poğaçacı amca lakabı takmış… zından biraz evvel hayata
faraş ve süpürgeleriyle yerleri gözlerini açan anne işe nere-
temizlerlerdi. İşte dağınıklık den başlasın? Uyku tüm bede-
da bitti… Çocukları kirli elbise- ni dinlendireceği yerde yormuş
ler ile hiç görmedim. Dolapları çok (zamansız olduğu için) bırak ev bu-
düzenliydi. Hatta bu düzenin sağlanma- gün de pis kalsın(!)
sında 5 yaşındaki (şimdi on bir yaşında)
Esma'nın da payı vardı. Anne çocuklarıyla Zamansızlıktan yakınan hanım, geç kalk-
sanki iş bölümü yapmış, herkes sorumlulukla- tığı yetmeyip sabah tüm sorumluluklarını ak-
rını bellemişti. sattığı gibi bir de telefonu alıp önce gezmeye
gitmek için yer ararmış, sonra da ona eşlik ede-
Yemekler özenle hazırlanıyor, bizim yaptığı- cek arkadaş. Akşam namazına yakın gezmeden
mız gibi çocukların önüne hep aynı menü ko- dönmüş. Koca yolda, çocuk serviste. Alelacele
nulmuyordu. önlerine konulacak özel yemeğin(!) suyu tence-
reye konulmuş… Menüde yine makarna… Ye-
Ablamız evine ve çocuklarına verdiği öne- meğin ardından çay, meyve ve şekerleme (yine
mi kendinden de esirgemiyordu. Kişisel bakım, uyku) faslı… Sonra daha önce dediğimiz gibi
sağlıklı yaşam için spor, ve manevi donanı- ya ailecek bir yere gidilmiş ya da başka bir aile
mı için ne gerekiyorsa yapıyordu. Tüm bunlar misafir olarak davet edilmiş… Kitap, zikir, fikir
olurken evinden misafir de eksik olmuyordu. nerede kaldı?

Şimdi soralım kendimize… Bu hanımın Oysa sabah erken kalkmış olsaydık bu filme
tüm işlerini yetiştirebilmesine rağmen, bizim bambaşka bir senaryo yazılacaktı. Evin işi de
buna muvaffak olamamamızın nedeni ne ola- yapılacak, arkadaş ziyaretine (gezmeye değil)
bilir? Evi düzenleyeyim derken, kocayı ihmal de vakit kalacak, kişinin kendini geliştirmesine
etmemizin, çocukları öncelerken evi heyelan de… Büyüklerimiz ne demiş:

50
Erken kalkan yol alır…

Bir başka zaman hırsızı da, hayatımızda


önceliklerimizin olmayışıdır. Güne ne zaman,
nasıl başlayacağını planlayan; yapılacak işlerde,
görüşülecek kişilerde öncelik sıralaması oluştu-
ran birey, zamansızlık derdinden kurtulacaktır.

Herkesin bildiği bir hikayeyi bir kez de bu


satırlardan yinelemekte fayda görüyorum. Ders
hocası kürsüye gelir. Elinde büyükçe bir kava-
noz vardır. Ve taş parçaları… Hoca bu taşları
kavanoza atarak sorar:
ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacak-
__ Arkadaşlar sizce bu kavanoz doldu mu? tır…

Taşlar hayli yer kaplamıştır. Bir taşın daha Dikkatinizi ahiret ve dünya mutluluğunuz
girmesi mümkün görünmemektedir. Öğrenci- için değer taşıyan önceliklerinize çevirin…
ler:
(Devam edecek inşallah...)
__ Evet doldu, derler.

Hoca bu sefer küçük çakıllar çıkarır ve ka-


vanoza atarak taşların arasından geçmeleri için
hafifçe silkeler. Yine sorar aynı soruyu. Gençler
bu sefer gülümseyerek, işin içinde bir hinlik se-
zinleyerek:
__ Yok hocam dolmadı, derler. Nitekim
Hoca çoktan kumu boşaltmaya başlamıştır bile
kavanoza. Soruyu tekrar etmesine fırsat verme-
yen öğrenciler:
__ Hocam bir şeyler daha sığar oraya, derler.
Ve Hoca sürahideki suyu da kavanozdan taşana
kadar doldurur. Ve öğrencilerine ne ders çıkar-
dıklarını sorar bu deneyden. Her birinin verdiği
yanıttan sonra hoca der ki:
__ Kavanoz sizin hayatınızı simgeler. İlk koy-
duğumuz taşlar ise sizin önceliklerinizdir. Yani
siz, aileniz, çocuklarınız ve hedeflerinizdir(ilim,
ibadet hayatınız, dersleriniz). Diğer şeyleri kay-
betseniz de onlar kalır ve hayatınızı doldurur.
Çakıl taşları ve diğerleri ise hayatınızda daha
az değeri olan hobileriniz, arkadaşlarınız, işle-
rinizdir. Şayet kavanoza önce kum veya çakıl
taşlarını doldursaydınız ya da suyu en başta
kullansaydınız taşları o kavanoza asla sığdıra-
mayacaktınız.

Aynı şey hayatımız için de geçerlidir… Vak- Rebîu'l-Ahir


tinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf 1434

Mart’13 • SAYI: 14

51
Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye
Mirsad Ağınt

İhlas
Öyle ya! Beden gıda ile, ruh da Allah ile beraberlikte
ayakta durur. Yiyeceksiz çok gün geçirmişti Hanne.
Takatten düştüğü anlar olmuştu. Ama hepsine
dayanan Hanne, zikir olmadan yapamıyordu.

H anne alnındaki terleri yavaşça sildi. Artık


eskisi gibi rahat edemiyordu. Ne de olsa
bir can daha taşıyordu bu yorgun bedeninde.
gelişinden daha önemli bir şey var sanki. Gökler
hareketli. Yıldızlar birbirlerine göz kırpmakla
meşgul. Yeryüzünden gelecek haberlere kulak
Kendine dikkat etmeliydi ki, sağlıklı bir şekilde kabartmışlardı.
dünyaya gelsin bu yavrucak. Bazen yediği-içtiği
şeylerin, karnındaki cana, can kattığını düşünü- Çölün tozlarını nazikçe havaya kaldıran,
yordu da, Rabbinin azametine hayranlığı daha yüzleri yalayıp geçen esinti İmran'ın içini dol-
da artıyordu. durdu. Günün sonunda biraz hurma, biraz da
süt almış evine giderken içine çektiği çöl koku-
Kalp atışlarını hissedebiliyordu yavrusunun. su onu eskilere götürdü. Bazen oluyordu böyle.
O, çok değerliydi Hanne için. Hayır, hayır, 'Her Bir koku alıyor, bir anda zihninde hatıralar ard
anne adayı için doğacak çocuk çok değerlidir za- arda sıralanıyordu. Şimdi de Hanne'yi hatır-
ten!' itiraz etmeyin hemen. Bu başka! Onun ayrı ladı. Adağını kabul etmesi için nemli gözlerle
bir yeri vardı Hanne'nin yanında! yalvardığı gecede Hanne'nin hücresini bu koku
doldurmuştu. Acaba adağın kabulüne bir işaret
Hanne rahmindeki bu canlıyı Allah'a ada- miydi?
mıştı. Aylardır yerin ve göğün Rabbine sunacağı
hediyeyi hatırlamakla meşguldü. Kim Rabbine İşte şimdi evinin önünde, o koku hala bur-
kötü bir hediye sunmak ister ki? nunda, aklı Hanne'de. Kapıyı tıklattı İmran.

Düşünmüştü Hanne! Ne adayabilirdi __ Selamun aleykum!


Allah'a? O'nun katında ismini salihlerle yaz-
dırtacak, 'Kulum! Bu amelini beğendim ve kabul __ Aleykum selam İmran! Hoş geldin!
ettim' müjdesine onu eriştirecek bir şey! 'Ahh,
__ Hoş bulduk. Bugün nasılsın?
ahh!' iç geçirdi Hanne. Böyle bir cevaba ne ka-
dar da muhtaçtı. Bundan başka ne isterdi ki __ Çok şükür iyiyim. Ver elindekileri!
Rabbinden?
__ Olmaz! Sen geç otur. Bugün bir şey yedin
Güneş ışıklarını topluyordu yeryüzünden.
Birazdan yıldızlar gökyüzüne dizilecekler, ayın mi?
gelişine hazırlık yapacaklar. Ama bu gece ayın

52
__ Biraz ekmekle yağ yedim.

__ Sana hurma getirdim. Biraz da süt.

Utana sıkıla konuşmasını sürdürdü İmran:


__ İstediğin meyveyi yarın alacağım inşallah.
Bugün ancak bunları alabildim.
__ 'Hatırlatmasan unutmuştum bile' diyerek
rahatlattı kocasını Hanne.

Ayakta çok durmuştu. Yavaşça yere oturdu.


Her anı, bir şekilde Allah'ı anmayı adet edin-
mişti. Ama adaktan sonra bunu daha da arttır-
mıştı. İş yaparken, otururken, gezerken, yemek
yerken dili daima Allah'ın zikri ile ıslaktı.

Öyle ya! Beden gıda ile, ruh da Allah ile


beraberlikte ayakta durur. Yiyeceksiz çok gün
geçirmişti Hanne. Takatten düştüğü anlar ol-
muştu. Ama hepsine dayanan Hanne, zikir
olmadan yapamıyordu. Biraz uzak kaldı mı
Allah'tan, ruhu sıkılıyordu. Şu uçsuz bucaksız İmran 'tamam' bile demeden kendini sokağa
çöller işte o zaman dapdaracık bir hücre gibi attığını epey sonra farketti. Onu gören yıldız-
oluyordu. lar sanki 'çabuk ol' diyorlardı. Bir İmran'a, bir
Hanne'ye bakıyorlardı.
İmran'ı beklerken Allah'ı anmaya başladı.
Bir anda gelen şiddetli bir ağrı ile iki büklüm Hanne'nin kız kardeşi, İmran'ın anlattıkla-
olmuştu. Sanki gelecek gibiydi. İmran'a ses- rından bir şey anlamamıştı ama 'Hanne' geçen
lenmek istedi. İniltiye benzer bir şeyler çıkıyor cümlelerle İmran'ın hareketlerini bir araya geti-
gibiydi dişlerinin arasından ama kendisini bile rince meseleyi çözmüştü. Yanına iki kadın alıp
duymadı. Ağrı geldiği gibi bir anda duruverdi. yola çıktı.
'Bu da neydi şimdi böyle!?' dedi Hanne. İmran Arkadan onlara yetişmeye çalışan İmran
odaya girdiğinde ise ikinci bir daha başlamıştı. hala bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Bir ara
Hanne'nin alnındaki ter kabarcıkları ile bir kö- kadınlarla arasındaki mesafe açılınca 'Önden gi-
şeye kıvrılması İmran'ı endişelendirdi. denler gerçekten kadınlar mı acaba?' diye geçirdi
__ Neyin var Hanne? Doğum sancıların mı içinden.
arttı? Eve vardıklarında ağrı ile rahatlama arasın-
da defalarca gelmiş gitmiş Hanne'yi buldular.
Sadece kafa sallayabildi Hanne. Tekrardan Son sancı çok şiddetli oldu.
rahatlamıştı. O zaman zihnini toparladı ve ada-
ğına kavuşmasının çok yakın olduğunu hissetti. Hanne'nin evinde hüzün ve mutluluk bir
Sancılarına rağmen yüzünde güller açmıştı san- arada. Elbette kız kardeşi ve iki kadın hüznün
ki. Hanne'nin yarım dakika önceki hali ile şu farkında değil.
anki durumunun zıtlığına bir anlam veremeyen
İmran, şaşkınlık içinde sırf eşi gülümsüyor diye İmran, kız çocuğu sahibi olmanın sevincini
tebessüm etti. yaşarken bir yandan da düşünceli bir halde gök-
yüzüne bakıyor: Ne hayalleri vardı Hanne'nin!
__ 'Kız kardeşime haber ver. Hemen gelsin'
Erkek çocuk doğacak ve onu Allah'a adayacak- Rebîu'l-Ahir
dedi Hanne. tı diye düşünüyordu. Yıldızlar ise bambaşka! 1434

Mart’13 • SAYI: 14

53
Sanki bu geceyle alakalı bir şeyler fısıldanmış. İmran da huzurla doldu. Sanki yıldızları an-
Annesinin yanındaki iffet abidesi Meryem'e lamış gibiydi. Yavrusunu izlemek için içeri girdi.
utangaç gözlerle bakıyorlar. Meryem'in ağzına
hurma konduğunu görünce, Rabbinin onu ya- Hanne, Gözün aydın olsun! Rabbin adağını
zın kış, kışın yaz meyveleri ile nimetlendirece- kabul etti. Meryem'ini, ilgilensin diye Zekeriya
ğini müjdelemek istiyorlar. Ve hüzünlü hüzünlü Peygamberin himayesine verdi.
göklere bakan İmran!
Zekeriya, Meryem'i gördükçe, çocuk sahibi
Hanne ise, etrafındakilerin neredeyse her 10 olma arzusu canlandı. O yaşlı hali ile Rabbine
saniyede bir 'Şimdi nasılsın?' sorularına cevap yalvardı. İçli dualarına Yahya ile, hem de onun
vermekle meşgul. Zihni ise Allah'a sunacağını bir Peygamber olacağı müjdesiyle icabet olundu.
söylediği adağında:
Hanne, senin Meryem'in var ya! İşte o kutlu
'Rabbim! Ben kız doğurdum. Ne olacak şimdi? adağın Rabbinin izni ile İsa Peygamber'e hami-
Adağımı nasıl yerine getireceğim?' le kaldı. İsa da aleyhisselam yine Rabbinin izni ile
ölü bedenlere ruh, yaşayan ölülere hayat verdi.
Yavrusu zar zor açtığı gözleriyle bir şeyler
anlatmak istiyor sanki annesine. Hanne, biliyor musun? İsa aleyhisselam cahiliye
karanlıklarını delecek, kıyamete kadar beşeriye-
Kanın damarlarda dolaştığı gibi insanın da- te ışık olacak Ahmed'i sallallahu aleyhi ve sellem müjde-
marlarında gezen şeytan, Hanne'nin evinde son ledi.
hamleler yapmanın peşinde:
Hanne'nin sırf bu ihlaslı amelinin bereketiy-
'Kız çocuğundan Allah'a adak mı olur Hanne? le bunca güzelliği bize bahşeden Allah'a subhanehu
Daha birçok çocuğun olur. Erkek olunca adağı- ve teâlâ hamdolsun.
nı yerine getirirsin olur, biter.'
bir hikaye

Çağlar sonra Hanne olmaya aday bir kadın,


'Hem kimseye söylemezsin bu düşünceni. Sa- göz yaşlarını gizleyen gecenin karanlığında ağır
dece İmran biliyor. Emin ol, o da senin fikrini
ağır Ali İmran Suresi'ni okudu. Uzun uzun te-
değiştirmeni bekliyordur.'
fekkür etti. Rabbine yalvardı. Sözünde durması
'Allah'ın dinin bir kız çocuğuna mı ihtiyacı için O'ndan sebat istedi.
var sanki?'
Simsiyah bulutların arkasında kalmış yıldız-
'Hani Allah en güzel adağa layıktı? En güzel lar özlemle 'Amin' dedi.
adak kız çocuğu mu yani?'

Ve daha nice vesveseler...

'Defol şeytan!

Sana Hanne'nin evinden ekmek yok!

Allah'ın vaadi haktır. İhlasın olduğu yerde so-


nun hezimettir. Ve bugün burası ihlasın kalesi!'

Hanne kalbine gelen vesveseleri uzaklaştırdı.


Defettiği her vesvese onu Rabbine daha da yak-
laştırdı. Çocuğunun kokusunu içine çekti. Ve
mırıldandı:

'Rabbim! Ben onun adını Meryem koydum.


Ben onu da zürriyetini de kovulmuş şeytandan
sana sığındırırım.'

54
İktibas Yazı Mustafa Ulusoy

Pazar Miskinliği
Kadın, dün akşam, iş dönüşü marketten aldığı üç
çeşit peyniri diziyor masaya. Markette peynirleri
alırken bunu hayal etmemişti. Kocasını kahvaltıya
çağırmak için defalarca seslenmesi gerekeceğini...

A ile hayatının bir pazar günü kaldı. Mut- Kadın, dün akşam, iş dönüşü marketten al-
luluklar, sohbetler, birlikte olmalar pazar dığı üç çeşit peyniri diziyor masaya. Markette
günlerine biriktiriliyor. Yaşanmayan hayat pa- peynirleri alırken bunu hayal etmemişti. Koca-
zarları yaşanacak. sını kahvaltıya çağırmak için defalarca seslen-
mesi gerekeceğini hayal etmemişti. Hayalleri
İki yumurtayı birbirine vururken kırılan yu- toz pembeydi. Yemek bahane, uzun uzun soh-
murta kabuğu değil sanki kalbi. bet edeceklerdi kocasıyla. İşten güçten oradan
buradan konuşacaklar, iki lafın belini kıracak-
Bu kaçıncı seslenişi kocasına. Her seslenişte lardı.
kocası yorganı daha çok çekiyor başının üzeri-
ne. Her sesleniş balyoz gibi iniyor beynine. Bir kere daha gidiyor yatak odasına. Hadi,
diyor, kahvaltı hazır.
Adam içinden söyleniyor. Bir pazar günüm
var dinlenecek. Her gün sabahın köründe işe Adam her seslenişte biraz daha gömülüyor
gidiyorum. Çalışıyorum, çabalıyorum çoluk yatağa.
çocuğum için. Bir gün de benim dinlenmeye
hakkım olsun. Şöyle ağız tadıyla kendimi yaya Gecenin üçünde yatan biri sabahın 'körün-
yaya uyumak, miskin miskin gazete okumak is- de' nasıl olacak da kalkacaksa? Rebîu'l-Ahir
1434
tiyorum.

Mart’13 • SAYI: 14

55
Kadın çayları dolduruyor. İki bardaktan biri
doldurulduğu gibi öylece duruyor. Çocuklar-
dan küçük olan hâlâ uyuyor. Ağzına bir şeyler
atıyor, üç yaşındaki kızına bir şeyler yediriyor.
Lokmalar boğazından aşağı inmiyor.

Paşa kocası on birde nihayet teşrif ediyor


aile hayatına. Elini yüzünü bile yıkamadan ken-
dini masada buluyor. Karısının sert bakışlarını
nihayet çözüyor. Zor bela kalkıp banyoya yöne-
liyor. Adam masaya kuruluyor yeniden. Beyni
uyuşmuş gibi. Bu kadar uyumaya rağmen taş
taşımış kadar yorgunluğuna şaşırıp kalıyor. delik kol geziyor. Kadın mutfağa koşturuyor.
Ters zamanda uyumaktan sulanmış beyin hüc- Dünden aldığı üç çeşit peyniri masaya diziyor
releri tahammülünü sıfırlıyor. İçi sinir küpü. sevinçle. Çayı demliyor.
Sağa sola çatmak için bahane arıyor. Bahane
tam önünde duruyor. İki yumurtayı kırarken kabuğun altından çı-
kan mucizeye bir kez daha hayret ediyor.
"Bu çay niye soğuk?'' diye bağırıyor.
Adam kızına kitap okuyor.
"Sence?'' diye karşılık veriyor karısı. "Sence?''
Karısı sesleniyor. Kahvaltı hazır.
Ya da...
Bir masanın etrafına diziliyorlar. Kahvaltı
Kainat muhabbetle yoğrulmadı mı? bahane. Muhabbet ediyorlar.

Adam erkenden yatmış. Güneş doğma- Kadın kocasının dördüncü çayını dolduru-
dan çoktan ayakta. Kainatla birlikte dergah-ı yor.
İlahiye'ye el açıp Mutlak Varlığa bağlılığını ye-
nilemiş eşiyle. Perdeleri açıyor, gün tüm aydın- Bardağa doldurduğu çay değil aslında, mu-
lığıyla evin içine doluyor. Melekler bu iki hayat habbet.
arkadaşını selamlıyor. Her ikisinin de kalbi hu-
zurla çarpıyor.

Adam, oğlanı sen hazırla kızı da ben giydi-


ririm, diyor. Evin hapishaneyi andıran duvarla-
rından kainatın uçsuz bucaksız, duvarsız geniş-
liğini temaşa edecekler.

Sahilin kenarındalar. Adam oğlanı pusete


yerleştiriyor. Kız annesinin elini tutarak paytak
paytak yürüyor. Denizden gelen esinti ciğerleri-
ni değil sadece yüreklerini de dolduruyor. Ka-
inatı selamlıyorlar hep birlikte. Kız annesinin
elinden kurtulmayı başarıp, bir bankın altında
miskin miskin uzanan kediye doğru koşturuyor.

Eve dönerlerken, taze simitlerini kocaman


sepetinden çıkarıp tezgahına dizen simitçiden
iki simit alıyorlar. Aldıkları simit değil, muhab-
bet.

Eve vardıklarında, hepsinin bedeninde zin-

56
İktibas Yazı Adem Güneş

İnsanlar, Kişiliklerini
Koruyabildiği Kadar Evliliğini de
Koruyabilir
Nefislere hitap edildiği kadar ayakta tutulacak bir
oluşum değildir evlilik. Eğer evliliklere bu gözle
bakılırsa, insanların yaşlılık hâllerinde, düşkünlük
ve sakatlanma hâllerinde o aileler yerle bir olur.

B ecerememişler evliliği. Ayrılmaya karar ver- manlık, ayrılık sürecini daha da hızlandırmış.
mişler.
Kadın bu süreçte kendisinin nasıl da yıp-
Orta yaşın üzerindeler. Kadın 39, erkek 42 randığını gözleri dolarak anlattı: "Hocam, yap-
yaşında. Üç tane de çocukları var. Büyük kızları madığım fedakârlık kalmadı. Evliliğimi kaybet-
lise son sınıf öğrencisi. Ve ailede yaşanan bu so- memek için kişiliğimi kaybettim. Bana dediler
runlar nedeni ile kız iyice içine kapanmış. ki eşini kendine bağlamak için onun 'nefsine'
hitap et. Dekolte kıyafetler giy. Çek erkeğini
Bana "Ayrıldığımızda çocuğumuz en az na- kendine. Ben tesettüre azami riayet eden bir ka-
sıl zarara uğrar?" diye danışmaya gelmişler. dınken, evimin içinde çocuklarımın karşısında
kendimi kötü hissetsem de olmadık kıyafetlerle
Böylesi durumlarda içime ince bir sızı düşer. kocamın karşısına çıktım. Ama nafile. Ben böy-
le giyindikçe, dönüp bana bakacağı yerde giydi-
Sordum: Ayrılmasanız olmaz mı? Bir aile ğim kıyafetler nedeni ile onurumu kırıcı sözler
danışmanına gitseydiniz, bir hakemden yardım söyledi. Çok düşündüm hocam, hiç uğraşma-
alsaydınız. yın. Ayrılmaya kararlıyım ben."
Gitmişler, ama bir sonuç alamamışlar. Çünkü bu kadın, ayrılmamak için kişiliğin-
Rebîu'l-Ahir
den taviz vermesi için aile danışmanından tav- 1434
Sonuç alamama bir tarafa, aldıkları danış-

Mart’13 • SAYI: 14

57
bir şey de değildir. Bu konuda ailelere tavsiyede
bulunanlar yanılmamalıdır.

Belki şöyle izah etmek gerekir…

Evet, zaten süslenmek, kadının fıtratının


gereğidir. Süslendikçe fıtratının coşkusunu ve
kadın olmanın heyecanını yaşar. Ancak kişinin
kendi içindeki bu coşkulu hâli yaşayabilmesi
için, bu süslenmiş hâlini görecek ve bu süslen-
miş hâline "beğenisini" ifade edecek biri olması
gerekir ki içindeki kıpırtılara can gelsin. İşte
siyeler almış. Kendisini rahatsız hissetse de eşi- bu, eştir. Bu açıdan bakıldığında kadının süs-
nin 'nefsine hitap etmesi' ve kendisini kocasına lenmesi, kendisini eşine 'sunması' değil, aksine
'sunmaya' çalışarak çıkış yolu araması önerilmiş. 'kendisine beğeni ile bakan eşi vasıtası ile duy-
gularını coşku içinde tutmasıdır.'
Ama evlilik böyle bir şey değil ki.
Ayrıca, bir kadının kendisini süslemesi, illa
Önceki gün bir e-mail aldım. "açık giyinmek" demek de değildir.
Bir dindar hanım, şöyle soruyordu: "Hanım Maalesef günümüzde popüler kültürün tesi-
arkadaşlarımızla fikir alışverişinde bulunurken, ri ile en mütedeyyin insanlarda bile süslenmek
bir sorunun içinden çıkamadık. Malum, ha- demek, dekolte kıyafet giymek olarak algılanı-
nımların beylerine süslenmesi tavsiye edilmiş- yor.
tir. Eşlerimize güzel görünmek için süslenirken,
çocuklarımızın mahremiyet eğitimini zedele- Hâlbuki süslenmek, kişinin ruhuna uygun
miş olur muyuz? Özellikle ergenliğe girmiş olan giyinmesidir. Kendisi ile çelişmeden, kendini
çocuklarımızın karşısında eşlerimiz için giyece- rahat hissetmesi demektir.
ğimiz kıyafetler, çocuklarımızın anneye bakışı-
nı nasıl etkiler?" Ve en "süslü" kişi de kendisi gibi olabilen ki-
şidir.
Bu sorudan ve yukarıdaki boşanma olayının
"onur kırıcı" yanından anladım ki kadınlar bir Burada aile danışmanlarına büyük iş düşü-
yerde yanılıyor. yor.

Galiba bir fısıltı gazetesi, kadınlara evlilik- Aileyi koruyayım ve eşleri birbirlerine ya-
lerini ayakta tutabilmeleri için eşlerinin nefsine kınlaştırayım derken, eşlerin kişiliklerini kay-
hitap etmeleri tavsiyesinde bulunuluyor. bettirecek tavsiyelerde bulunmak, ayrılış süreci-
ni yavaşlatmaz, daha da hızlandırır.
Bu, onur kırıcı bir davranıştır.
Unutmamalı ki insanlar, evliliklerini, kişilik-
Ve evlilik böyle bir şey değildir. lerini koruyabildiği kadar koruyabilir.

Nefislere hitap edildiği kadar ayakta tutula-


cak bir oluşum değildir evlilik.

Eğer evliliklere bu gözle bakılırsa, insanların


yaşlılık hâllerinde, düşkünlük ve sakatlanma
hâllerinde o aileler yerle bir olur.

Evet, kadının süslenmesi tavsiye edilmekte-


dir; ama bu süslenme, bir "kölenin" kendisini
beğendirmek üzere "efendisine" sunması gibi

58
Sizden Gelenler Cihangir Bahri

Hala Akıllanmayacak mısınız?


Bize güç veren, bize takat veren, bizi destekleyen
amelleri asla terk etmemeliyiz. Hele hele bunları baş-
kalarına tavsiye ettiğimiz halde terk etmemiz ne bü-
yük bir samimiyetsizlik, ne kadar da kötü bir nifaktır.

B ütün insanların tekrar diriltilip, Rabblerine


doğru yöneldikleri vakitte, mahşer alanın-
dayız. İnkarcı yüreklerde müthiş bir korku ve
da üzüyordu annesini. Sokaktaki insana, dük-
kanına gelen müşteriye gösterdiği saygıdan az
da olsa babasına niye göstermemişti. Aklına
endişe, mümin kalplerde heyecan dolu ümit sıra sıra örnekler gelmeye başladı, kontrol ede-
kırıntıları... miyordu, hemen bunları düşünmeyi bıraktı. O
her şeyi Rabbi için yapmıştı, hep O'nun dinini
İşte Kur'an'ı okuyup anlamaya çalışan bir anlatmış, hep O'na davet etmişti. Bunu yapar-
davetçi. İnsanlara nasıl bu dini anlattığını, ken kendini unutmuş, ihmal etmiş olamazdı.
Kur'an'dan ne kadar güzel örnekler verdiğini,
Siyer-i Nebi'yi ezbterleyip, sahabe hayatından Dinini bilen, insanlara da bunu anlatan çok
tablolarla insanları nasıl etkilediğini düşünüyor. iyi bir davetçiydi, önemli olan bu değil miydi?
Mescid de kıldığı namazlar ne kadar da huşu Kendine ayıracak vakti, boş zamanı kalmıyordu
içindeydi, ya dernekte verdiği ders, nasıl da her- ki. Namazlarını yavaş kılsa derse geç kalacaktı,
kesin gözleri dolmuştu... Pazartesi-Perşembe oruçtan ağzını kurutuyor-
du, anlatamıyordu, gece namazını çok istiyor
Bütün bu ümitleri ile Rabbi'ne doğru, hesa- ama sabah ki sohbete nasıl kalkıp yetişecekti,
ba doğru ilerlerken birden içini bir ürperti alır, nasıl verimli olacaktı? Ama bunların geçerli
evde kıldığı namazlar gelir aklına, kimsenin birer bahane olmadıklarını derslerinde yine o
görmedi, bilmediği mekanlardaki namazlar, ne anlatıyordu, şeytanın oyunları diyordu bun-
kadar da baştan savmaydı. Ya karısı ve çocukla- lara, nasıl, nasıl kendisi bunu yapmaya devam
rına yapmaya çalıştığı dersler, nasıl da bağırıp edebilmişti? Neden kendisi öğüt almamıştı?
çağırıyordu, sabredemiyordu... Bütün bu yaptıklarının, davetinin, amellerinin
bir anlamı kalmamıştı gözünde. Ağzına, dilinin
Annesi, babası ve yakın akrabaları nereler- ucuna bir kelime geldi 'riya' diyecek oldu ama Rebîu'l-Ahir
deydi acaba, nasıl da ihmal etmişti onları, nasıl hemen yutkundu. Ama niye bunları şimdi dü-
1434

Mart’13 • SAYI: 14

59
Amelleriniz ile sözleriniz arasındaki bu çelişki
davetinize ne kadar çok zarar veriyor görmüyor
musunuz? Hala akıllanmayacak mısınız?

İnsanlara birri (iyilikte ve ihsanda bulun-


mayı) emredip kendinizi unutup, anne ve ba-
banıza saygısızlık edip, onlara bağırıp çağırıyor,
akrabalar ile ilişkileri tamamen kesip, arayıp
sormuyor, yetimleri, fakirleri, yoksulları hiç
düşünmüyor musunuz? Üstelik kitabı da, ki-
taptaki şu ayetleri de:

şünüyor, niye bunlar şu anda aklına geliyordu? "Bir vakit İsrailoğullarından söz alıp: 'Allah'tan
Birden bütün bedenini bir titreme aldı, dizleri- başkasına ibadet etmeyin! Anneye babaya, akra-
nin bağı çözüldü, adım atamaz oldu. Artık kime baya, yetimlere, yoksullara güzel muamele edin,
haykıracaktı pişmanlığını. Tevbeleriyle şu mah- İnsanlara tatlı söz söyleyin, namazı hakkıyla eda
şer alanını inletse neye faydası olacaktı. Nere- edin, zekatı verin!' demiştik. Sonra pek azınız ha-
ye, kime, nasıl kaçacaktı? Birden ezberlediği şu riç, sözünüzden döndünüz. Hala da yüz çevirmek-
ayet dökülüverdi dilinden: tesiniz."  2

"İnsanlara birri emredip kendinizi unutuyor "Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet et-
musunuz? Üstelik kitabı da okuyorsunuz. Hala memenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin
akıllanmayacak mısınız?"  1 olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi
senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın on-
Çevrenizdeki insanlara birri, takvayı, hayrı, lara 'öf' bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve
iyiliği, doğruyu ve hakikati emrediyor, nasihat güzel söz söyle." okuyorsunuz. Hala akıllanma-
 3

ediyor, tavsiye ediyor da kendinizi, nefisleri- yacak mısınız?


nizi, ailenizi, cemaatinizi unutuyor musunuz?
Önemsemiyor musunuz? Kendi halinize bakı- İnsanlara birri (Sabrı ve sebatı) emredip
nıyor musunuz? Ne haldesiniz görmüyor mu- kendinizi unutup en ufak bir imtihan karşısın-
sunuz? Üstelik kitabı, Kur'an-ı Kerim'i, Sünnet-i da, basit bir musibet anında, Sünnetullah gereği
Nebi'yi sürekli okuyup duruyorsunuz. Siz karşılaşılan olumsuz durumlarda hemen hayıf-
Kur'an'ı ve Sünnet-i Nebi'yi okumaktan, öğren- lanıyor, korkuyor, çekiniyor, geri duruyor, ka-
meye çalışmaktan yüz çevirmiş, sırtını dönmüş, çıyor musunuz? Üstelik kitabı da, kitaptaki şu
terketmiş cahil halk tabakasından değilsiniz ki? ayetleri de:
Siz bilmiyor musunuz ki bütün ayet-i kerimeler,
"Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin baş-
bütün hadis-i şerifler evvela sizden bahseder, larına gelen durumlara maruz kalmadan cennete
herkesten önce sizi uyarır, her şeyden önce size gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle ezici mihnet-
hitap eder. lere, öyle zorluklara duçar oldular, öyle şiddetle
sarsıldılar ki, Peygamber ile yanındaki müminler
Bütün bunları biliyorsanız, sözleriniz ile bile: 'Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişe-
amelleriniz arasındaki bu çelişki de ne? Nasıl cek?' diyecek duruma geldiler. İyi bilin ki Allah'ın
ağzınızdan birr çıktığı halde amelleriniz şer yardımı yakındır."  4 okuyorsunuz. Hala akıllan-
içinde yüzüyor? Siz bu kitabı sadece başkaları- mayacak mısınız?
nı uyarmak, diğerlerine anlatmak, etraftakilere
tavsiye etmek için mi okuyorsunuz? Böyle gi- İnsanlara birri (Gıybet etmemeyi, arkadan
derse, buna devam ederseniz, kendinizi unutup konuşmamayı, alaya almamayı) emredip, ken-
başkalarını uyarmaya dalarsanız, akıbetinizin dinizi unutup ben bunu onun yüzüne de söyle-
ne olacağını düşünmüyor musunuz? Niçin rim gibi bahaneler ile kardeşlerinizi dilinizden
aklınızı başınıza alıp, önce, her şeyden önce
kendinizi ıslah etmekle işe başlamıyorsunuz? 2. 2/Bakara, 83
3. 17/İsra, 23
1. 2/Bakara, 44 4. 2/Bakara, 214

60
düşürmüyor, en ufak hatalarını dahi gündem
edip yayıyor, ben insanları uyarıyorum diyerek İnsanlara birri (İhlası, takvayı,
arkasından ayıplarını konuşuyor musunuz. Üs- riyadan kaçınmayı, her işi sadece
telik kitabı da, kitapta ki şu ayetleri de:
Allah'ın subhanehu ve teâlâ rızası
"Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle için yapmayı) emredip, kendinizi
alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdır- unutup, 'Tamam Allah rızası için
lar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki
kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerini- yapıyorum ama bununla birlikte
zi (kendi kendinizi) yadırgayıp küçük düşürmeyin insanlarında bilmesinin ne zararı
ve birbirinizi olmadık kötü lakaplarla çağırmayın var?' deyip, teşvik olsun cinsinden
İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim
tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendi-
bir takım bahanelerle amellerinizi
leridir. Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sa- insanlara gösteriyor musunuz?
kının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirini-
zin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın.
Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz Sonra Allah yolunda öldürülen mücahid geti-
ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte rilir. Allah: 'Niçin öldürüldün?' diye sorar. Adam:
bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakı- 'Senin yolunda cihadla emrolundum. Ben de öldü-
nın. Şüphesiz Allah tevbeyi çok kabul edendir, çok rülünceye kadar savaştım' der. Allah ona: 'Yalan
merhamet edendir."  5 okuyorsunuz. Hala akıllan- söylüyorsun! ' der. Ona melekler de: 'Yalan söylü-
mayacak mısınız? yorsun!' der. Allah: 'Bilakis sen: 'Falanca cesurdur'
desinler diye bunu yaptın ve böyle de denildi' bu-
İnsanlara birri (İhlası, takvayı, riyadan ka- yurur. Sonra Rasûlullah Ebu Hureyre'nin dizine
çınmayı, her işi sadece Allah'ın subhanehu ve vurup şöyle dedi: 'Ey Ebu Hureyre! Bu üç kimse,
teâlâ rızası için yapmayı) emredip, kendinizi kıyamet günü, cehennemin, kendileriyle tutuştu-
unutup, 'Tamam Allah rızası için yapıyorum ama rulacağı Allah'ın ilk üç mahlukudur!"  6 okuyorsu-
bununla birlikte insanlarında bilmesinin ne zara- nuz. Hala akıllanmayacak mısınız?
rı var?' deyip, teşvik olsun cinsinden bir takım
bahanelerle amellerinizi insanlara gösteriyor Bütün bu soruları her bir ayet ve hadis için
musunuz? Üstelik kitabı da, şu hadisi şerifi de: çoğaltmak mümkün kardeşim. Rabbimizin hu-
zurunda bu sorular ile muhatap olmak istemi-
"Kıyamet günü ilk çağrılacaklar, Kur'an oku- yorsak, mutlaka şu andan itibaren bu soruları
yan kari, Allah yolunda öldürülen mücahid ve kendimize sormaya başlayıp, hemen cevapları-
bir de tasadduk eden mal sahibidir. Allah kariye: nı hazırlamalıyız. Dünyanın ve toplumun dert-
'Ben, Rasûlü'me inzal buyurduğum şeyi sana öğ- leriyle bu kadar meşgul iken, kendimizi nasıl
retmedim mi? ' diye soracak. Kari: 'Evet ya Rabbi!' unuttuğumuzu, ailemizi nasıl ihmal ettiğimizi
diyecek. 'Öğrendiklerinle ne amelde bulundun? ' hatırlamalıyız. Bu durumla nasıl bir nifakın içi-
diye Allah tekrar soracak. Kari: 'Ben onu gündüz ne düştüğümüzü görmeliyiz. Oysa Rabbimizin
ve gece boyunca okurdum' diyecek. Allah: 'Yalan
bize emredip, yönlendirdiği bütün ameller, bu
söylüyorsun!' diyecek. Melekler de ona: 'Yalan söy-
çileli ve sıkıntılı yolda bizim en büyük azığımız-
lüyorsun!' diye çıkışacaklar. Allah kariye: 'Bilakis
sen, falanca Kur'an okuyor' densin diye okudun ve dır. Bize güç veren, bize takat veren, bizi destek-
böylede denildi' der. leyen amelleri asla terk etmemeliyiz. Hele hele
bunları başkalarına tavsiye ettiğimiz halde terk
Sonra, mal sahibi getirilir. Allah: 'Ben sana bol- etmemiz ne büyük bir samimiyetsizlik, ne kadar
ca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim da kötü bir nifaktır.
ki, kimseye muhtaç olmadın!' der. Zengin adam:
'Evet ya Rabbi ' der. 'Sana verdiğimle ne amelde bu- Rabbim seni ve beni affetsin kardeşim. Rab-
lundun? ' diye Allah sorar. Adam: 'Sıla-i rahimde bim amellerimizi ıslah etmeyi, hem lisan-ı be-
bulunur ve tasadduk ederdim' der. Allah: 'Yalan denimiz hem de lisan-ı halimiz ile bu pak dini
söylüyorsun! Bilakis sen: 'Falanca cömerttir' desin- tebliğ edip yaşamayı nasip etsin inşallah.
ler diye bunu yaptın ve böyle de denildi' der.
Rebîu'l-Ahir
1434
5. 49/Hucurat, 11-12 6. Müslim, İmaret 152, hadis no: 1905.

Mart’13 • SAYI: 14

61
NEFSİNİ GÜZELLEŞTİR

Nefsini koru ve taşı


Onu güzelleştirecek yere
Huzur içinde yaşar gidersin
Muhatap olursun güzel sözlere.
İnsanlara iyilikle muamele etmezsen,
Dostundan cefa görür
Çekersin zamanın elinden
Sabret yarına kadar azsa bugünün rızkı
Umulur ki giderilir vaktin sıkıntıları.

Dostluğunda hayır yoktur


Giriyorsa renkten renge bir kimse
Ve eğiliyorsa gittiği yöne
Rüzgar nereden eserse.
Ne kadar çoktur dostlar sayıldığında
Halbuki ne kadar azdırlar
Musibet anlarında. 1

İmam Şafii rahimehullah

1. Beyhaki, Menakıbu’ş Şafii, 2/106.

62
Ayın Kitabı Ebu Ensar
ebuensar@tevhiddergisi.com

Kitabu't Tevhid
Abdurrahman Es-Sadi

Kitap: Kitabu't Tevhid Kitaptan bazı başlıklar zikredecek olursak:


'Tevhidin kısımları, tevhidin günahlara kefaret ol-
Yazarı: Abdurrahman Es-Sadi ması; belaya karşı halka, ip vb. şeyler takmak; ruk-
ye ve muskalar; ağaç, taş vb. ile teberrük etmek;
Yayınevi: Guraba başkası için kurban kesmek; başkasının adına
adakta bulunmak; başkasından istiğase de bulun-
Hamd ancak alemlerin Rabbi olan Allah'a ma; şefaat babı; kabirlerle ilgili kısımlar; sihir ve
mahsustur. Ancak O'na ibadet eder ve an- sihrin türleri; kahinlere başvurma; nuşra (sihri
cak O'ndan yardım dileriz. Şehadet ederim ki çözme); tiera (uğursuzluk); astroloji; yıldızlardan
Allah'tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ede- yağmur umma; din bilginlerini rab edinme; isim
rim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu ve sıfat konusu...' ve daha bir çok konu bu kitapta
ve Rasûlü'dür. bir araya getirilmiştir.

"Ey iman edenler Allah'tan O'na yaraşır şekil- Kitapta dikkatimizi çeken bir eksikliği de
de korkun ve ancak Müslümanlar olarak can okurlarımızla paylaşalım. Coğrafyamızın en
verin."  1 büyük en yaygın şirki, hastalığı ve fitnesi olan
hakimiyet tevhidi üzerinde maalesef hiç durul-
Bu sayımızda da yeni bir kitap tanıtma im- mamıştır. Bu da Allahu alem yazarın yaşadığı
kanı bahşeden Allah'a hamd olsun. Bu ay tanı- coğrafya ile bizim coğrafya arasında birtakım
tacağımız kitap, Guraba Yayınları'ndan çıkan farklılıkların bulunmasından kaynaklanıyor
'Kitabu't Tevhid' olacaktır. Tanıtacağımız bu olsa gerekir. Allah en iyisini bilendir.
eserin diğer akaid kitaplarından farklı birkaç
özelliği vardır. Onlar da tevhid ve tevhidi bozan Davamızın sonu Allah'a subhanehu ve teâlâ hamd
her unsur için bir bab açması ve zikrettikleri- etmektir.
nin tamamının bizim yaşadığımız coğrafyada
var olmasıdır. Yazar bu babları kısa ve çok özlü
açıklamalarla bitirmiştir. Konuları fazla yoru-
ma gitmeden tamamen ayet ve hadisler ışığında
açıklaması da kitaba bir başka güzellik katmıştır.
Üç yüz on sayfalık kitapta altmış yedi babta tev-
hidi bozan unsurlar işlenmiştir.

1. 3/Ali İmran, 103 Rebîu'l-Ahir


1434

Mart’13 • SAYI: 14

63
64

You might also like