You are on page 1of 80

Receb

1436

“Tağuta kulluk etmekten kaçınıp, Allah’a yönelenlere müjde vardır...” (39/Zümer, 17)
Aylık İslamî Eğitim Dergisi MAYIS 2015 YIL: 4 SAYI: 39 FİYATI: 5 ISSN: 2148-4635
BAŞYAZI’20

‘03
Tasavvufun Menşei/Kaynağı
Ebu HANZALA

‘54
Selim Fıtrat, Rüşd ve Mürüvvet
Kerem ÇAĞLAR

67 Bağışıklık Sistemi ve
Aşılar
Dr. Seyfullah İSLAM
27 Münafıkların Özellikleri:
Sözlerinden Dönerler
Özcan YILDIRIM
33 Davetçinin Vasıfları
Enes YELGÜN
Beraber Çalışma Bilinci ve Adabı
receb 1436
mayıs '15 SAYI: 39

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salât ve selam, O'nun Nebisi'ne, pak ailesine ve
seçkin ashabının üzerine olsun.

İslam, gerek Allah'a subhanehu ve teâlâ kulluk gerekse de kendi davası için hizmet hususunda sürekli
'biz' mefhumuna yani Cemaat ruhuna vurgu yapar. Bireysel olarak ortaya koyduğumuz şeyler sı-
nırlı alanda ümmete fayda sağlar. Bizde var olan hayrı; hayırlı bir komuta gözetiminde ve hayırlı
bir ortamda, hayırlı bir hedef için kullandığımızda tüm ümmete fayda sağlayacak bir enerji ortaya
çıkacaktır. Bu sebepten olsa gerek insanın en şerli düşmanı iblis sürekli tekliğe vurgu yapar ve in-
sanları bireyselleştirmeye çalışır.

İslami hizmete muvaffak olan, hayırda öncü kardeşlerimiz, İslami çalışmalarda başka kardeşleriyle
beraber hareket edecek, çoğu zamanda aynı ortamı paylaşacaklardır. Askeri, siyasi veya ilmi-kültürel
çalışmaların çoğu böyledir. Kimi zaman aynı ev ortamında bazen aynı iş yerinde veya aynı saha-
da beraber yaşamak veya belli sürelerde beraber vakit geçirmek zorundadırlar. Şeytanın bu hayır
ortamlarını ve ümmete iş çıkarılan Rabbani laboratuvarları kirletmemesi ve ortamları aleyhimize
çevirmesine engel olmak için nelere dikkat edilmeli, nelerden kaçınılmalıdır?

Bu ay yazımıza konu olan, daha ziyade kulluğumuzu etkileyen ve aynı ortamı paylaştığımız kar-
deşlerimizle hukukumuzu düzenleyen, hayır ortamını şeytanın aleyhimize çevirmemesi için gerekli
olan şeylerdir.

Çaba bizden başarı Allah’tandır.

Sözlerimizin sonu, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.

Editör
03 Tasavvufun Menşei/Kaynağı Ebu HANZALA

20 Beraber Çalışma Bilinci ve Adabı Başyazı

27 Münafıkların Özellikleri: Sözlerinden


Dönerler
Özcan YILDIRIM

33 Davetçinin Vasıfları Enes YELGÜN


İÇİNDEKİLER

36 Mürcie'nin Oluşumu Ferhat CURA

39 Zor Günlerin Adamı Sadık İnsan:


Halifeliği
Murat MÜSLİHAN

44 Rahman'ın Arşının Altında Gölgelenenler:


İnfakta Bilinmesi Gereken Önemli Hususlar
Emre ACAR

49 Murabıtlar Devleti:
Yusuf B. Tafşin Dönemi
Serfıraz İSLAM

54 Selim Fıtrat, Rüşd ve Mürüvvet Kerem ÇAĞLAR

60 Mekke Mahi

63 Sabri Hocaefendi'nin Muhakemesi Mirsad AĞINT

67 Bağışıklık Sistemi ve Aşılar Dr. Seyfullah İSLAM

71 Hiçlikten... Reyhan DOYRAN

75 Müslümanların Birbirlerine Karşı


Sorumlulukları
Veysel TÜRK

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Yazışma Adresi: Abdullah DEMİR


Abdullah DEMİR Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Yayın Türü: Bağcılar/İstanbul
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No:11
Receb 1436 info@tevhiddergisi.com Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Mayıs 2015 www.tevhiddergisi.com Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 39 Adres: Kirazlı Mh. 1 Sk. No:21/A Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
34210 Bağcılar/İSTANBUL İlgili Yazar Mesûldür.
Fiyatı: 5 Kaynak Gösterilerek Alıntı Yapılabilir.
Abonelik için: 0 545 762 15 15

Satış Noktaları İstanbul: Tevhid Kitabevi, Hürriyet Mh. Cumhuriyet Cd. No: 3 Bağcılar/İSTANBUL | 0 (545) 762 15 15
Bursa: İkra Kitabevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No: 17 Nilüfer/BURSA | 0 (532) 138 02 42
Diyarbakır: Tevhid Kitabevi, Kaynartepe Mh. Gürsel Cd. No: 90/A Bağlar/DİYARBAKIR | 0 (541) 857 34 20
Konya: Tevhid Kitabevi, Sarıyakup Mh. Burhandede Cd. No: 28/A Karatay/KONYA | 0 (553) 513 48 48

İrtibat Büroları MERKEZ: Kirazlı Mh. 1. Sk. No: 21/A Bağcılar/İSTANBUL


Büro 1: Güvercintepe Mh. Fatih Cd. No: 209 Başakşehir/İSTANBUL
Büro 2: Bahçıvan Mh. Sıhke Cd. Karatekin Sk. Yavuz Canlı Apt. Kat: 2 (Erçek Durağı Karşısı) Tuşba/VAN
Büro 3: 5 Nisan Mh. 749. Sk. No: 5 Bağlar/DİYARBAKIR
Büro 4: Sarıyakup Mh. Karaman Cd. No: 81 Karatay/KONYA
Büro 5: İsmetpaşa Mh. 90. Sk. No: 4 Sultangazi/İSTANBUL
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Tasavvufun
Menşei/Kaynağı
‘...Tasavvufun çıkış yerinin Basra olduğu anlaşıldıysa bilinmelidir ki,
Kufe'de ilim ve fıkıh yolunu izleyen ve o konuda çaba gösterenler
olduğu gibi Basra'da da ibadet ve zühd konusunda çaba gösteren
insanlar vardı... Bu insanların yolu yün elbise giymek olmasa da,
onlardan olmayı yün elbise giymeye bağlamasalar da zahiren yün
elbise giydiklerinden yün elbiseye nispetle ‘Sufi' diye çağrıldılar...'

Allah'ın Adıyla...

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mah- Bu görüşe sahip olan alimler tasavvufu toptan
sustur. Salât ve selam, Nebisi Muhammed'e kabul etmedikleri gibi toptan red yoluna da git-
sallallahu aleyhi ve sellem, pak ailesine ve ashabının üze- memişlerdir. Tasavvufun çıkış noktasını masum
rine olsun. ve İslami kabul etmiş, ilerleyen dönemlerde ona
bulaşan farklı din ve felsefi etkilerin tasavvufu
Tasavvufun Menşei bozduğunu savunmuşlardır.
Tasavvufu yakından inceleyenler, onun men-
Bunların başında 510-598 yıllarında yaşamış
şei konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
olan İbnu'l Cevzi rahimehullah gelmektedir. Yaşadığı
Tasavvuf, kaynağı, usul ve metodları, uygulama
dönemde şeytanın aldatması ve aldattığı gruplara
ve esaslarıyla İslami midir, yoksa başka kültür-
dair 'Telbisu'l İblis' kitabını kaleme almıştır. Şey-
lerden etkilenmiş midir? Özellikle İslam'a aykırı
tanın mutasavvıfları aldatması başlığı altında bir
uygulamaları ve diğer batıl din ve felsefelerdeki
çok önemli konuya değinmiştir. Ayrıca tasavvu-
mistisizmle olan benzerliği nedeniyle bu konu
fun tarihi gelişimi ve meşhur kitaplarından söz
tartışılmıştır. Bu konuda var olan farklı görüşlere
eden önemli bir bölümü aktaralım:
baktığımızda şunu görürüz:
'...Tasavvuf, başlangıcı 'tam zühd' olan bir
1. Tasavvuf aslı itibariyle İslam'ın zühd ve
yoldur. Sonra müntesipleri semâ ve raksı helal
takva gibi kavramlarının öne çıkarılmasıdır.
görüp yapmışlardır. Onların zahidlik hallerini
Zamanla hal değiştirmiş ve gayri İslami bir
gören, ahiret tasası içinde bazı avam ile onlar-
yapıya bürünmüştür. daki rahatlığı ve oyun oynaşını gören dünya Receb
1436
düşkünü kimseler ona meyletmiştir. O yüzden

Mayıs’15 • SAYI: 39

3
İblis'in onları aldattığı noktaları açığa çıkarmak Sonra bir kavim geldi. Açlıktan, fakirlikten,
gerekmektedir. Bu ancak yolun aslını ve dallarını vesveseden ve akla gelenlerden (hatırattan) bah-
ortaya çıkarıp hallerini açıklamakla olur... Pey- settiler. Ve bu konuda kitaplar yazdılar. Haris
gamber zamanında kişi iman ve İslam'a nispet el-Muhasibi gibi. Sonra başkaları geldi. Tasavvuf
edilir, ona 'Mümin' ve 'Müslüman' denirdi. Sonra mezhebini arındırdılar. Onu özel sıfatlarla diğer
'zahid' ve 'abid' isimleri ortaya çıktı, zühde ve ilimlerden ayırdılar. Yamalı elbise giyme, şeyhi
ibadete takılıp kalan insanlar türedi. Bunlar dün- dinleme, vecd, raks, alkış gibi özelliklerle anlattı-
yadan el etek çekip kendilerini ibadete verdiler lar. Taharet ve temizliğe daha çok önem verdiler.
ve bunu kendilerine özel bir yol, meşrep ve tarz Durumlar değişmeye devam etti. Şeyhler konum-
edindiler... İblis'in aldatışının temelinde onları larını daha da sağlamlaştırdılar. Başlarına gelen
ilimden uzaklaştırması ve onlara önemli olanın vukuatları anlatmaya devam ettiler.
amel olduğunu söylemesi yatmaktadır. Onlar
ilim nuru sönünce karanlıklarda bocalamaya Bazıları alimlerle anlaşıp içinde bulundukları
başlamışlardır. Bazılarını, yapılması gerekenin durumları ilimleştirdiler. Ve buna 'batıni ilim'
dünyayı tamamıyla terk etmek olduğuna inan- dediler. Şeriat ilimlerini de zahiri ilimler olarak
dırmıştır. Onlar da bedenlerinin yararına olan adlandırdılar. Açlık kimisini fasit hayallere sevk
şeyleri reddetmişler, malı uyuşturucu olarak etti. İlahi aşkı iddia ettiler. Sanki güzel suretli
görmüş, dünyanın insanın yararına yaratıl- birini hayal edip ona aşık oldular. Bu tür kim-
dığını unutmuşlardır... Bu isim, H. 200 seler küfür ile bidat arasındadırlar. Sonra
senesinden önce çıkmıştır. İlk çıktığın- bu yoldakiler birbirlerinden ayrılıp ayrı
da bu yolun ilkleri ondan konuştular, ayrı yollar edindiler. Böylece inançla-
sıfatlarını belirttiler. Velhasıl tasavvuf, rı daha da bozuldu. Kimisi hululü
nefisle mücadeleden ibarettir. Kötü (Allah'ın her şeye girdiğini –haşa-)
vahyin rehberliğinde

huylarıyla mücadele edip nefsi kimisi de ittihadı (Her şeyin


kötü huydan arındırmaktır. tek varlık olduğunu) iddia etti.
Nefsi zühd, takva, hilm, sabır, Şeytanın asıl ilk Şeytan onları bidat yollarında
ihlas, doğruluk vb. iyi huy- oyunu onları 'asıl gaye öyle saptırdı ki; onlar artık
lara alıştırmaktır. Çün- ameldir ' diyerek ilimden kendilerine yeni sünnet-
kü bu sıfatlar ile dün- uzaklaştırması ve tahsillerine ler (âdetler) edindiler.
yada övgüye, ahirette mani olmasıdır. İlmin ışığı
de sevaba nail olunur. sönüp karanlıkta kalınca Derken Ebu Abdur-
Cüneydi Bağdadi tasavvufu
işleri daha da karıştırdılar. rahman es-Süllemi geldi.
şöyle tanımlar: 'Her kötü ah- Onların bu âdetlerini kitap-
laktan çıkıp, sünnet olan ahla- laştırdı ve 'Kitabu's Sunen' adlı
ka girmektir.' ...Şeytan tasavvu- eseri telif etti. Onlar tefsirin ha-
fun ilklerine bazı konular da oyunlar kikatlerini topladılar. Kur'an'ı tefsir
oynarken onlardan sonra gelenlere edişlerinde çok acayiplikler zikrettiler.
de oyunları oynadı. Her asır geçtikçe Bu tefsirlerin asla uygun bir dayanağı
oyunları daha da derinleşiyordu. Ta ki yoktur ve ilmi gerçeklere tamamen zıt-
sonrakileri tamamen saptırdı. tır. Hayret! Yemekteki takvalarına bakın
bir de Kur'an hakkındaki görüşlerine bakın.
Şeytanın asıl ilk oyunu onları 'asıl gaye amel- Muhammed Yusuf el-Kettani, Abdurrahman
dir ' diyerek ilimden uzaklaştırması ve tahsilleri- es-Süllemi sika değildi... Tasavvuf hakkında ha-
ne mani olmasıdır. İlmin ışığı sönüp karanlıkta disler uydururdu...
kalınca işleri daha da karıştırdılar. Kimileri de
amelden maksadın tümden dünyadan yüz çe- Sonra Ebu Nasr es-Serrac geldi. Bir kitap tasnif
virip onu terk etmek olduğu şüphesine düştüler. edip adını 'Lum'a Sofiyye' koydu. Burada çirkin
Bunun için bedenleri için yararlı olan şeyleri bile inançlar ve alçaltıcı sözlerden bahsetti.
terk ettiler. Malı akreplere benzettiler. Onun in-
Sonra Ebu Talib el-Mekki 'Kutu'l Kulub' adlı
san için yaratıldığını unuttular. Nefislerine öyle
kitabı yazdı. Orada batıl ve uydurma hadislerini
işkenceler yaptılar ki hatta kimisi uyumuyordu
zikretti. Fasit inançlardan bahsetti. Ne gece ne
bile. Bunlar, maksatları doğru olmasına rağmen
de gündüz namazlarından bir asla dayanmayan
doğru yolda değildirler. Kimisi de doğru olduğu-
namaz çeşitlerinin olduğunu yazdı. Ayrıca kita-
nu bilmedikleri uydurma hadislerle amel ettiler.
bında: Allahu Teala'nın bu dünyada bazı veli
kullarına tecelli edebileceğini yazdı...

4
Sonra Ebu Nuaym el-Isfahani geldi ve onlara aleyhisselam gördüğü yıldız, güneş ve ayın bilinen gü-
'Hilye' kitabını yazdı. Tasavvuf dahilinde birçok neş, ay ve yıldız olmadığını, aksine onların Allah'ı
çirkin şeyler yazdı. Ebubekir, Ömer ,Osman, Ali gizleyen nurlar olduklarını söyledi. Bu batınile-
ve birçok sahabeyi sofilerden saymaktan utan- rin sözlerine ne kadar da benziyor. 'Mufasah bi'l
madı. Onlardan çok garip şeyler anlattı... Ahval' kitabında şöyle der: 'Uyanıklık halinde
sofiler melikleri ve nebilerin ruhlarını müşahede
Tasavvuf bilinen bir yoldur. Zühdden daha ileri ederler. Onlardan sesler işitir ve onlardan bazı
gider. Aralarındaki fark ise zühdü kimse eleştire- şeyler de kaparlar. Sonra hal müşahededen daha
medi ve kötülemedi. Tasavvufu ise çok eleştirdiler üst dereceye çıkar. Bu nokta sözle anlatılmaz.'
ve kötülediler. Sonra Kuşeyri meşhur kitabı 'Ri-
sale'sini yazdı.  1 Fena, beka, kabd, bast, vakt, hal, Bu kimselerin böyle eserler tasnif etmeleri
vucd, vücud, cem, tefrika, sahv, şükr, zevk, şurb, sünnet bilgilerinin az oluşu, İslam'ı ve hadisleri
mahv, isbat, tecelli, muhadere, mukaşefe, levaih, bilmemeleriyle bu yoldakilerin hoş gördüklerine
tevalii, levamii, tekvin, temkin, şeriat, hakikat' yönelmeleri sebebiyledir... Bunların tasnif ettikleri
gibi konular hakkında birçok garip şeyler yazdı, hiçbir kitabın asli dayanağı yoktur. Aksine bunlar,
acayip izahatlar getirdi. onların birbirinden kaptıkları gerçeklerdir. On-
ları bir araya getirip ilmi batın  3 adını verdiler.
Sonra Muhammded b. Tahir el-Makdisi geldi
ve 'Saffettu't Tasavvuf' adlı kitabı yazdı. Orada Ahmed b. Hanbel'e vesvese ve akla gelen hal-
öyle şeyler yazdı ki akıllı kimse onları zikretmek- lerden soruldu. Şöyle cevap verdi: 'Ne sahabe ne
ten utanır. de tabiin bu konuda konuşmamıştır.'

Hocamız Ebu Fadl b. Nasr dedi ki: 'İbni Tahir, Kitabın ilk bölümlerinde de zikrettiğimiz gibi
ibahecilik  2 mezhebini takip ederdi. Ve muradına Ahmed b.Hanbel, Haris el-Muhasibi'nin sözünü
bakmanın caizliği hakkında bir kitap yazdı. O işitince arkadaşına şöyle dedi: 'Onlarla oturma-
kitabında Yahya b. Main'den şöyle bir hikaye sını uygun görmüyorum.'
anlatır:
Yine Haris el-Muhasibi'nin kitabından sorul-
'Mısırda güzel bir cariye gördüm. Allah ona du: 'Bu kitaplardan sakının çünkü bu kitaplar
salât, rahmet etsin' dedi. 'Sen o cariyeye salât mı bidat ve dalalet kitaplarıdır. Sünnete sarılın onda
okuyorsun?' denildi. O da: 'Allah ona, her güzele bulacaklarınızı bulur ve bu kitaplara ihtiyaç
salât etsin', dedi.' duymazsınız.' dedi. Ona: 'Bu kitaplarda ibretler
var.' denilince: 'Allah'ın kitabındaki ibretlerin
Sonra Ebu Hamid el-Gazali geldi ve onların kendisine yetmediği kişiye bu kitaptaki ibretler
üslubuyla 'İhya-ı Ulumu'd Din' adlı kitabı yaz- hiç yetmez. Bu kimseler ilim ehline muhalefet et-
dı. Bir çok hadisin uydurma olduğunu bilmeden tiler. Size hiç Malik b. Enes'in, Sufyan-ı Sevri'nin,
kitabına aldı. Mukaşefe ilmi hakkında bir şeyler Evzai ve diğer imamların vesvese ve akla gelenler
yazdı ve fıkhi konuların dairesini aştı. İbrahim'in hakkında kitaplar yazdıkları ulaştı mı? Bazen
size Haris el-Muhasibi'den bazen Abdurrahim
Receb
1. Risale el-Kuşeyriyye 1436
2. Her şeyi mubah ve helal sayma 3. Gizli ilim

Mayıs’15 • SAYI: 39

5
Deylemi'den bazen Hatimu'l Esed'den bazen de biliyor ki maksadımız şeriatın o sözlerden mü-
Şakik'ten bahsediyorlar. İnsanlar ne çabuk bidat- nezzeh olduğunu ispat etmek ve ona bir şeylerin
lere yöneliyorlar.' dedi. girmesini engellemektir.

Ebu Bekir el-Hellal Kitabu's-Sunne adlı kita- Bununla biz ilmi emaneti eda ediyoruz. Alim-
bında: 'El-Muhasibi'den sakının çünkü o belanın ler de arkadaşlarının hatalarının hakkın ortaya
başıdır. Ve bağlı bir aslan gibidir. Ne zaman in- çıkması için beyan etmektedirler. Yoksa maksadı-
sanlara saldıracağına dikkat edin.' mız hata edenin ayıbını ortaya çıkarmak değildir.
Hiçbir cahilin: 'Bereketlendiğimiz bu zahidi nasıl
Sofilerin ilk taifesi her zaman Kitap ve Sünne- olur da eleştirir?' sözüne itibar etmeyiz. Çünkü
tin esas olduğunu söylüyorlardı. İlimlerinin azlı- asıl itaat şeriatın getirdiği şeyleredir, şahıslarınki-
ğından dolayı şeytan onları aldatıyordu. Musa ne değil. Kişi evliyadan ve cennet ehlinden olabilir
b. İsa babasının kendisine şöyle dediğini söyler: ama aynı zamanda hataları da olabilir. Peygam-
'Bir adama kerametler verilir de onun havaya ber hariç kimse masum değildir. Bir kimsenin
yükseldiğini görürseniz ona aldanmayınız. Emir hatasını beyan etmek onun konumunu düşürmez
ve nehiylerde nasıl davrandığına bakınız.' ve onun konumuna zarar vermemelidir...'  4
Ebu Yezid el-Bestami: 'Kim Kur'an okuma- Tasavvufun başlangıç noktasıyla gelişim sü-
yı, rahatlığı, cemaate bağlılığı, cenazelerde recini ayıranlardan biri de İbni Teymiyye'dir
bulunmayı ve hasta ziyaretini terk eder rahimehullah. Hakkında yaygın olan kanaa-
de mutasavvıf olduğunu iddia ederse tin aksine o tasavvufu toptan reddedip
o kimse bidatçidir.' eleştiriye tabi tutmamış, mutasavvıf-
ları tabakalara ayırmış ve haklarında
Süreyya şöyle der: 'Kim batıni
vahyin rehberliğinde

görüşünü beyan etmiştir.


ilmi iddia eder ve bu iddia etti-
ği hükmün zahiri ile çelişiyorsa Biz tasavvufu '...Tasavvufun çıkış yerinin
o yanlıştır.' meçhullükten almadık. Basra olduğu anlaşıldıysa
Aksine onu açlıktan, bilinmelidir ki, Kufe'de
Cüneyd-i Bağdadi dünyayı terkten, hoş ve ilim ve fıkıh yolunu
şöyle der: 'Bu mezhe- güzel şeyleri tatmamaktan aldık. izleyen ve o konuda
biniz, Kitap ve Sünnet Çünkü tasavvuf Allah'la olan çaba gösterenler oldu-
ile bağlıdır. Kitabı ezber- ilişkinin sefa ve netliğinden
ğu gibi Basra'da da iba-
lemeyen, hadis yazmayan, gelir. Onun aslı düny-
det ve zühd konusunda çaba
fıkıh öğrenmeyen kimseye adan ayrılmaktır.
gösteren insanlar vardı... Bu
tabi olunmaz. Biz tasavvufu insanların yolu yün elbise giy-
meçhullükten almadık. Aksine mek olmasa da, onlardan olmayı
onu açlıktan, dünyayı terkten, hoş yün elbise giymeye bağlamasalar da
ve güzel şeyleri tatmamaktan aldık. zahiren yün elbise giydiklerinden yün
Çünkü tasavvuf Allah'la olan ilişki- elbiseye nispetle 'Sufi' diye çağrıldılar...
nin sefa ve netliğinden gelir. Onun aslı 0nların 'Sufi'den kast ettikleri sıddıklık-
dünyadan ayrılmaktır. Haris'in dediği gibi tır. Nebilerden sonra insanların en faziletlisi
kendimi dünyada tanıdım bunun için gecele- ayette buyurulduğu gibi sıddıklardır.
yin uyanıp ibadet ettim. Gündüzleri de kendimi
uykusuz bıraktım.' "...Onlar nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle
beraberdirler ve onlar ne güzel arkadaştırlar."
İşte bu sözler, ilk tasavvuf ehlinin sözleridir.
Ama bazılarından hatalar sadır olmuştur. Bu Bundan dolayı da onların yanında nebilerden
da ilimden uzak kaldıkları içindir. Eğer gerçek- sonra en faziletli insan sufidir. Aslında bu sıddı-
ten söylenen bu hatalar onlardan sadır olmuşsa kın bizzat kendi değil sıddıklık çeşitlerinden biri-
onlara reddiyeler verilir. Çünkü hakta sevdiğin- dir sadece. Nasıl ki alimlerin sıddıkları, emirlerin
den dolayı kayırma yoktur. Eğer onlar böyle söy- sıddıkları dendiği gibi bunlar da ibadet ve zühd
lememişlerse o zaman o sözlerden sakındırırız. hususunda sıddıklardandırlar.  5
Bu mezhep kimden sadır olmuşsa olsun onlar-
dan olmayıp onlara benzemek isteyenlerin ise
4. Şeytan'ın Hileleri, s.219-229 özetle.
hataları çoktur. Biz de burada bize ulaşan bazı
5. Burada İbni Teymiyye her mesleğin sıddıkıyyetinin ayrı olduğunu,
hatalarından bahsetmekle yetineceğiz. Allah da sıddıklığın sadece zühd ve ibadete özel bir makam olmadığını an-
latmaya çalışıyor. İbadet ve zühd konusunda ihlas ve sünnet üzere

6
...Bir taife sufileri yerdi ve onların şeriat dışı-
na çıkan bidatçiler olduğunu iddia etti. Büyük
imamlardan bu minvalde bazı sözler nakledildi,
fıkıh ve kelam ehlinden bazıları da bu sözlere tabi
olarak onları yerdi. Bir taife de onlar hususunda
aşırı gitti ve onların nebilerden sonra en faziletli
insanlar olduğunu söylediler. İki uç noktayı ifade
eden bu iki görüş de yanlıştır. İşin doğrusu, onla-
rın dışındaki itaat ehli Allah'a kulluk hususunda
çaba gösterdikleri gibi onlar da çaba göstermişler-
dir. Onlardan bazısı çabası oranında mukarreb/
Allah'a yakınlaştırılmış insanlardan, bazısı da
muktesid/orta yol tutmuş sağ ehlindendirler. Bu
iki gruptan kimisi içtihad eder ve hata eder, ba-
zen bu hatadan dolayı tevbe eder bazen de etmez.
Yine mutasavvıflara kendini nispet edenler ara- sufilere gelince bunlar sadece kendilerini tasav-
sında nefsine zulmeden ve Rabbine isyan edenler vufa nispet eden, onların kıyafetlerini giyen ve
vardır. Zındıka ehli ve mülhitlerden kendilerini sonradan konulmuş şer'i olmayan adaba önem
tasavvufa nispet edenler de olmuştur. Ancak ehli verenlerdir. Bunların sofiler arasında ki durumu;
tahkik olan mutasavvıfların yanında onlar ta- alim ve mücahid olmadığı halde onların kıyafet-
savvuf ehlinden sayılmazlar. Hallac örneğinde lerini giyen ve onların bazı sözlerini bilen cahille-
olduğu gibi. Şeyhlerin çoğu onu reddetmiş ve rin hakiki hallerini bilmediklerinden onları alim
tarikat ehlinden saymamıştır. Sullemi'nin 'Taba- ve mücahid sandığı insanların durumu gibidir.'  8
kat es-Sufiyye' de, Hatip el-Bağdadi'nin 'Tarihu'l
Bağdat'ta zikrettiğine göre tasavvuf yolunun Bir başka eser olan 'Safediyye'de şöyle der:
efendisi kabul edilen Cüneyd bunlardan biridir. 6
Tasavvufun aslı budur. Sonra farklı dallara ay- '...Ebu Abdurrahman es-Süllemi'nin
rılıp, değişik kollardan tasavvuf yayıldı. Sofiler 'Tabakatı'nda, Kuşeyri'nin 'Risalesi'nde zikret-
üç sınıfa ayrıldılar: 'Sofiyyetu'l Hakaik/Hakikat tiği meşayıh, ehli sünnet ve ehli hadis mezhebi
Ehli Sofiler', 'Sofiyyetu'l Erzak/Rızık Ehli Sofiler', üzereydiler. Fudayl bin İyad, Cüneyd el-Bağdadi,
'Sofiyyetu'l Resm/Şekil Ehli Sofiler'. Hakikat ehli Muhammed bin Sehl bin Tusteri... Lakin onların
sufiler bizim vasfettiklerimizdir. Rızık ehli sufiler sonradan gelenleri bazı fer'i konularda kelam
ise genelde hevanikte/tekkelerde sürekli kalan ve ehlinin mezhebi üzereydiler lakin bu dönemde
vakıflardan geçinen insanlardandırlar. Bunla- onlardan kimse felsefecilerin yolu üzere değildi-
rın hakikat ehli sofilerden olması şart değildir. ler. Böylece bazısı ehli hadis mezhebi üzere olup
Çünkü hakikat ehli sürekli tekkelerde kalmazlar. bunlar tasavvuf ehlinin seçkinleridir. Bir grup
Bunlarda üç şart aranır: Farzları eda edip, ha- kelam ehlinin akidesi üzeredir, bunlar birinci sı-
ramlardan kaçınmaları yani şer'i adalet. İkincisi, nıftan mertebe olarak daha alttadır. Bir kısmı da
tarikat ehlinin adabına riayet etmeleri. Bu adap- filozofların inancı üzeredir; bu mülhidler gibi...
lar genelde şeriattan alınmadır bazen de bunlar İbni Arabi, Futuhat'ının başında üç ayrı akide
sonradan konulan bidat içerikli adablardandır ki zikretti. Önce Ebu Meali'nin İrşadı'ndan kelami
bunlara önem göstermemek gerekir.  7 Üçüncüsü, delilleriyle bir akide, sonra İbni Sina'dan alındığı
dünyadan arta kalanla meşgul olmamalarıdır. anlaşılan felsefeci bir akide daha sonra kendi ba-
Bunlardan mal toplayan ve övülen ahlaklarla tıni akidesi olan Vahdet-i Vucud'a işaret etti...'  9
ahlaklanmayanlar, şer'i adaba riayet etmeyen ya
da fasık olanlar bu vasfı hak etmezler. Şekil ehli
8. Mecmu Fetava, 11/16-17, özetle. (İbni Teymiyye'nin rahimehullah
Fetavasının 11. cildi tasavvuf ve tasavvufa dair kavramlarla ala-
olanlar bu mesleğin sıddıkları oldukları gibi alimlerden ihlas ve kalı fetvalarını toparlamıştır. Onun tüm fetvalarında bu ayırıma
sünnet üzere olanlar, ümmetin askeri alanlarında ihlas ve sünnetle gittiği mutasavvıfların bir kısmını -özellikle ilk nesli- övdüğü, bir
hareket edenler de o alanların sıddıklarıdırlar. kısmını ise -özellikle felsefi tasavvuf- eleştirdiği ve İslam dışılıkla
6. Hallac-ı Mansur ve benzeri, zındıklıkla itham edilmiş olanları Ta- suçladığı görülecektir. Aynı zamanda o; ilk nesil tasavvuf ehlinin
savvuf erbabından saymayanlardan biri de Cüneyd el-Bağdadi'dir. adap ve ritüellerinin şer'i olduğunu, sonradan gelen ve aslen zındık
İbni Teymiyye rahimehullah kitaplarının çoğunda Cüneyd'i övmüş olanların tasavvuftan olmayan şeyleri tasavvufa dahil edip onu
ve onun ilk nesil Tasavvuf erbabı misali zühd ve takva merkezli bozduğunu savunur. Bu konu da en ciddi dayanağı da tasavvuf
bir yaşantı sürdüğünü savunmuştur. büyüklerinin Kur'an ve Sünnet'e uymayan hiçbir şeyin tasavvuftan
7. Kastı; tasavvuf erbabının bu tarz sonradan belirlenmiş ve sünnete olamayacağına dair sözleridir. Onun bu tutumu genelde bilinmez Receb
uygun olmayan adapları uygulamamaları ve sadece şer'i olanlarla ve tasavvufu toptan red ettiği zannedilir.) 1436
yetinmeleridir. 9. Safediyye, 1/267.

Mayıs’15 • SAYI: 39

7
2. Tasavvuf, Hristiyanlıkta var olan ve olmadığını ve ruhbanlık olduğunu açıkça söyle-
Kur'an'ın yerdiği Ruhbanlık'tan etkilen- miş ve onları uyarmıştır.
miş, Nebi'nin kaldırdığı şeyler tasavvuf adı
altında tekrardan ihya edilmiştir. Osman bin Maz'un radıyallahu anh geceleri ibadet,
gündüzleri oruçla geçirmeye başladığında ve
Ruhbanlık her ne kadar insanlık tarihinde var evlenmemeye karar verdiğinde o şöyle demiştir:
olan mistik yaşantıyı ifade etse de daha ziyade
Hristiyanlıkla özdeşleşmiş bir kavramdır. Kur'an "Ey Osman, benim sünnetimden yüz mü çe-
bu kavramı toplumdan uzak, sürekli ibadetle ge- virdin? Ben ruhbanlıkla emrolunmadım. Benim
çirilen bir hayat biçimi olarak Hristiyanlar için sünnetim, namaz kılmak ve uyumak, oruç tutup
kullanmıştır. iftar etmek, nikahlanıp boşanmaktır..."  11

"Sonra onların izleri üzere elçilerimizi ard arda Yine sahabiden üç kişi evlenmemek, sürekli
gönderdik. Arkalarından da Meryem oğlu İsa'yı gece ibadetiyle meşgul olmak ve ara vermeden
gönderdik. Ona İncil'i verdik ve ona uyanların oruç tutmaya karar verince onları uyarmış ve bu
kalplerine bir şefkat ve merhamet duygusu yer- yaptıklarının sünnetten yüz çevirmek olduğunu
leştirdik. Kendilerinin çıkardıkları ruhban- söylemiştir.  12
İslam'ın lığı ise biz kendilerine farz kılmamıştık.
Bunu sırf Allah'ın hoşnutluğunu ka- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem aralarında ol-
gelmesiyle zanmak için (çıkardılar) ama ona masına rağmen bu tarz eğilimlerin baş göster-
beraber da gereği gibi uymadılar. Biz de mesi, sonraki dönemlerde de baş göstereceğinin
Allah Rasûlü onlardan iman edenlere ecirle- alametidir. Çünkü sonradan gelen her nesil bir
rini verdik. Fakat onların çoğu öncekinden daha şerli olacaktır. Bazı araştırma-
ruhbanlığı yoldan çıkmış kimselerdir."  10 cılar buradan yola çıkarak sonradan ortaya çıkan
kaldırdığını tasavvufi eğilimlerin aslının ruhbanlık olduğunu
ve kendisiyle Cahiliye Arapları ruhbanlı-
savunmuşlardır. Ayrıca bu isimlendirmenin şer'i
gönderildiği ğı biliyor ve ruhban hayatı
bir isimlendirme olduğunu da iddia etmişlerdir.
yaşayan Mesihilere saygılı
dinde ruhbanlığın davranıyorlardı. Toplum- Zaten ashabın bu tarz eğilimler gösterdiklerin
olmadığını açıkça da var olan şirk ve masiyet- de evliliği, uyku ve yemeyi terk etmek istemeleri
ifade etmiştir. lerden kaçmak isteyen temiz onların İslam öncesi Hristiyan ruhbanlardan gör-
Sahabelerinde fıtratlı insanların çoğu da bu dükleri şeylerdi. Bunun yanında tasavvufta var
hayat tarzına meylediyorlar- olan ve İslam'la bağdaşmayan bazı uygulamaların
zaman zaman bu
dı. Rahipler İsa'ya aleyhisselam Hristiyanlıktan alındığını tasavvuf erbabı da ka-
tarz eğilimler dayandırdıkları bir takım ri- bul etmiş, bazı mutasavvıflar daha da ileri giderek
gördüğünde vayetlerle kamil bir insan olup rahipleri övmüş ve onlardan vaaz dinlediklerini
bunun... ahiret yurdunu kazanmanın yolunu itiraf etmişlerdir.
evliliği terk, tüm malını satmak, sürekli zi-
kir, ibadet ve nefsi zorlayacak şekilde onun Hristiyan Rahipleri ve Mutasavvıflar
isteklerine direnmekle mümkün olduğuna İlk dönem sufilerinden kabul edilen İbrahim
inanıyorlardı. İlk etapta ferdÎ olarak başlayan bin Ethem'den nakledildiğine göre şöyle demiş-
bu yaşantı daha sonra, ruhbanlara tahsis edilen tir: 'Ben marifeti, ismi Seman olan bir rahipten öğ-
özel mekanlarda erkeklerin bir arada, kadınların rendim. Onun yanına girdim, 'kaç yıldır buradasın'
da ayrı olarak bir arada yaşadıkları mekanlarda dedim. Yetmiş yıldır diye cevap verdi...'  13
toplu olarak devam etti.
Yine İhya'da Gazali rahimehullah şöyle aktarır: 'Bir
İslam'ın gelmesiyle beraber Allah Rasûlü sallalla- grup sefere çıktılar. Yollarını şaşırarak halktan ayrı
hu aleyhi ve sellem ruhbanlığı kaldırdığını ve kendisiyle yaşayan bir rahibe vardılar. Rahibi çağırdılar. Rahip,
gönderildiği dinde ruhbanlığın olmadığını açık- manastırından dışarı çıkıp onlara baktı. Dediler ki:
ça ifade etmiştir. Sahabelerinde zaman zaman
bu tarz eğilimler gördüğünde bunun İslam'dan
11. Sünen-i Dârimi, 2215.
12. Buhari, 5063; Müslim, 1401.
10. 57/Hadid, 27 13. İhya-ı Ulumu'd Din, 3/334. Telbisu'l İblis, 137.

8
__ Ey rahip! Biz yolu şaşırdık. Acaba yol ne-
residir?

Bunun üzerine rahip, başıyla göklere işaret


etti. Onlar onun bu işaretinden ne kast ettiğini
anladılar ve dediler ki:
__ Biz senden yol soruyoruz. Bize yol gösterir
misin?

Bunun üzerine rahip onlara:


__ Sorun, fakat ileri gitmeyin; zira gün geri gel-
mez, ömür döndürülmez. Tâlib ise var kuvvetiyle
çalışmalıdır, dedi.

Bu sözler, dinleyenleri hayrete düşürdü ve şöyle halkı Allah´tan alıkoymuştur. Çünkü dünya, gü-
sordular: nahların merkezidir. Akıllı o kimsedir ki dünyayı
kalbinden atmış, günahından rabbine sığınmış,
__ Ey rahip! Yarın sultanların nezdinde halk kendisini rabbine yaklaştırıcı amele yönelmiş-
neyin üzerinde olacaktır? tir.´  14
__ Niyetleri üzerinde olacaklardır. Şarani Tabakat'ında; zamanın büyük velisi,
__ Bize nasihatte bulun! keramet ve keşf ehli, denizde yürüyen, havada
vasıtasız uçan, memleketleri kurt üstünde seya-
Seferinizin uzunluğu nispetinde azık edinin! hat eden, sidiği beyaz süt gibi olan  15 İbrahim
Zira azığın en hayırlısı insanı hedefine vardıran- bin Usayfir için şöyle der: 'Çoğu zaman kilise de
dır. Sonra rahip onlara yolu gösterdi ve manas- uyurdu. Ve derdi ki: 'Hristiyanlar, Müslümanlar gibi
tırına geri döndü.' ayakkabı çalmıyor.' Yine derdi ki: 'Benim yanımda
hakiki oruç, Hristiyanlar gibi içinde et yenmeyen
Abdulvahid b. Zeyd şöyle anlatıyor: 'Çin rahip- oruçtur. Müslümanlar gibi oruç döneminde et yi-
lerinden birinin manastırının yanından geçtim. yenlerin orucu benim yanımda batıldır.'  16
__ Ey rahip! diye onu çağırdığım halde cevap Evliliği Terk ve Ruhbanlık
vermedi. İkinci bir defa çağırdım yine cevap Evlilik, Allah'ın subhanehu ve teâlâ insana en büyük
vermedi. Üçüncü defa çağırınca, çıktı ve bana
nimetlerinden ve O'nun azametine delalet eden
bakarak ve şöyle dedi: ´Ey kişi! Ben rahip deği-
ayetlerindendir.
lim. Rahip, Allah´tan korkan, Allah´ı tazim eden,
belasına sabreden, kaza ve kaderine razı olan, "Onda 'sükun bulup durulmanız' için, size ken-
nimetlerinden dolayı Allah´a hamd eden, aza- di nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir
metine karşı tevazu, izzetine karşı zillet gösteren, sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerin-
O´nun kudretine teslim olan, heybetine baş eğen, dendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim
hesap ve ikabını düşünen kimsedir! Rahibin günü için gerçekten ayetler vardır."  17
oruçlu, gecesi ibadetli olmalıdır. Rahibi ateşin
uğursuzluğu, Cebbar olan Allah´ın suali uyku- Allah Rasûlü de ümmetinden evlenmelerini
suz bırakmalıdır. İşte rahip bu kimsedir. Ben ise istemiş ve "Evlenin, çoğalın. Kıyamet gününde sizin
azmış bir köpeğim. Nefsimi şu manastırda halkı çokluğunuzla övüneceğim" demiştir. Ashabından
ısırmasın diye hapsettim.
evlenmeyi terk etmek isteyenleri de bunun ruh-
Bunun üzerine dedim ki: banlık olacağı ve kendisiyle gönderildiği hanif
ve kolay dininden yüz çevirmek olacağını be-
__ Ey rahip! Acaba Allah´ı tanıdıktan sonra lirtmiştir.
halkı Allah´tan alıkoyan nedir?
14. 4/410
Dedi ki: 15. Bu övgüler Şarani'ye aittir.
Receb
__ Ey kardeşim! Dünyanın sevgisi ve ziyneti 16. Tabakatu'l Kubra, 2/140. 1436
17. 30/Rum, 21

Mayıs’15 • SAYI: 39

9
Bunca uyarıya rağmen tasavvuf ehli evliliğin Yün Elbise ve Ruhbanlık
insanı Allah'tan alıkoyduğu ve kalbini dünyayla
meşgul edeceği gerekçesiyle evliliği terk etmiş- Mutasavvıflar yün elbise giydiklerinden do-
lerdir. Ve bunun iyi bir kul olmak için gerekli layı onlara Sufi dendiğini bir önceki bölümde
olduğunu savunmuşlardır. Buna dayanarak bazı açıklamıştık. Zühd ve ibadete meyleden insanlar
araştırmacılar tasavvufun Hristiyanlık ruhbanlı- arasında yün kıyafet giymek yaygınlaşıp bir şiar
ğından etkilendiğini ve İslam'da cahiliyeyi ihya halini alınca selef buna tepki göstermiştir.
ettiğini savunmuşlardır.
İmam Ebu Hanife'nin de hocası olan Ham-
Tasavvuf büyüklerinden Bişr bin Haris'e denil- mad bin Ebi Süleyman Basra'ya gelir. Ferkad
di ki: 'İnsanlar senin aleyhinde konuşuyor, sünneti es-Senci üzerinde yün bir elbiseyle Hammad'a
terk ettiğini söylüyorlar. O da cevaben: 'Onlara de- uğrar. Hammad: 'Bu Hristiyanlığı terk et. Bizler
yin ki ben farzla meşgul olduğum için sünneti terk İbrahim en-Nehai'yi beklerdik, o bizim yanımıza
etmiş bulunuyorum. Bazen de adaletsiz davran- muasfer elbiselerle çıkardı.'  22
maktan korkum beni evlilikten men etti.' derdi.'  18
'Abdulkerim Umeyye üzerinde yün elbise ol-
Bu nakli yaptıktan sonra Ebu Talib el-Mekki duğu halde Ebu'l Aliye'nin yanına geldi. Ebu'l
şöyle der: 'Bişr bu sözü 220'li yıllarda söyle- Aliye ona: 'Bu rahiplerin elbiselerindendir.
miştir. Bizim zamanımız çok daha şiddet- Müslümanlar ziyaretleştiklerinde süsle-
lidir.  19 Fitneden emin olur, nefsi kendini nirler.' dedi.'
masiyete ekmez, zihni kadınların haya-
liyle meşgul olmazsa mürid için evla Münzevi Hayat ve Ruhbanlık
vahyin rehberliğinde

olan evliliği terk etmesidir.' Bilindiği gibi İslam cemaat di-


nidir. İtikadi ve ameli her şeyin
Allah'ın yarattığı selim fıtrat 'biz' ruhuyla yapılmasını ister.
Bilindiği gibi İslam
üzere olup da bu özelliklere cemaat dinidir. İtikadi ve Kendi etbaını günde beş
sahip bir erkek buluna- ameli her şeyin 'biz' ruhuyla defa Allah'ın evlerinde
bilir mi acaba? yapılmasını ister. Kendi etbaını toplaması, onun ce-
günde beş defa Allah'ın evler-
maat yaşantısına ne
Bir başka yerde bü- inde toplaması onun cemaat
yaşantısına ne denli önem denli önem verdiğini
yük mutasavvıflardan
verdiğini gösterir. gösterir. Cemaat ve beraber-
kabul edilen Ebu Süleyman
liğe bu denli ehemmiyet gös-
ed-Darani'den şöyle aktarır:
termesinin yanında, teklikten
'Kişi hadis öğrenmek istediğinde,
evlendiğinde veya geçim için yolculu-
şiddetle sakındırır ve tek kalan
ğa çıktığında dünyaya meyletmiş olur.' insanların şeytanın yoğun vesvese-
lerine maruz kalacağını bildirir.
'Evlenip de mertebesinde kalan bir
mürid görmedik.'  20 "Şayet insanlar tek kalmada nedenli şer-
ler olduğunu benim gibi bilseydi, kimse asla
İbrahim Ethem'den ise evlilikle alakalı tek başına yolculuk yapmazdı."  23
şöyle aktarır: 'Kadınların baldırına alışan if-
lah olmaz.'  21
Müsned'de aynı hadis şöyle varid olmuştur:

"İnsanlar tek kalmada ne denli şerler olduğunu


18. Kutu'l Kulub, 2/396. benim gibi bilseydi; asla kimse tek başına yolcu-
19. Kendisi Hicri 386 tarihinde vefat etmiştir. luk yapmaz ve tek başına bir evde gecelemezdi."
20. A.g.e 1/234-2/410.
21. A.g.e 2/398. Acaba evlenen ve evlenmeye teşvik eden Nebi ve ashabı
bu sözlere göre hangi konumda oluyorlar? Elbette kavim, kitapla-
rında bu durumu şöyle açıklamaktadır: 'Onlar öyle mertebelere
erdiler ki ne evlilik, ne ticaret ne de mubahlardan faydalanma
onları olumsuz etkilemedi. Bizler ise onlardan daha alt mertebe- tirecek olsaydı bunu Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem haber
lerde olduğumuz için bu durumlar bizi olumsuz etkilemektedir.' vermez miydi ümmetine? İbrahim bin Ethem veya diğer tasavvuf
Nedense bu insanlar Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem büyükleri bu ümmeti Allah Rasûlü'nden daha fazla sevip onların
bu noktadaki sözlü ve fiili sünnetinin kıyamete kadar geçerli ol- ahiretlerini daha fazla mı düşünüyorlar?
duğunu ve Allah Rasûlü'nün ümmeti bu insanlardan daha fazla
düşündüğünü unutmuşlardır. Acaba fıtri ihtiyaçların giderilmesi 22. Telbisu'l İblis, 175-176.
sonradan gelenlerin imanlarına zarar verip onları dünyaya meylet- 23. Buhari, 2988.

10
"Tek başına yolculuk yapan şeytandır. İki kişi
de şeytandır. Üç olduklarında topluluk olurlar."  24

Bu teklik ibadet kastıyla da olsa böyledir. Allah


Rasûlü'nden sallallahu aleyhi ve sellem hemen sonra bir
kavim kendilerine özel ibadet yerleri yapmış ve
orada Müslümanlardan ayrı daha fazla ibadete
yönelmişlerdir. Kufe'de Amr bin Atebe böyle bir
mescid inşa edince İbni Mesud buna karşı çıkmış,
mescidlerini yıkmış ve onları herkesin umumi
ibadet ettiği mescidlere sevk etmiştir.  25

İbnu'l Cevzi de şeytanın sufilere oyunlarından


bahsederken bu konuya özel bir bölüm ayırmıştır.
'Meskenler hususunda şeytanın sufilere oyunları'
başlığı altında şöyle der: 'İbadet için özel yerlere
gelince, eski sufilerden bazıları ibadet kastıyla tek
kalacakları böylesi yerler edindiler. Şayet bunların
niyetleri halisse altı yönden hatalıdırlar:

1. Bu binalar bidattir. İslam ehlinin ibadet yer-


leri mescidlerdir.

2. Mescidlere benzer bu yerlerden dolayı, mes- nü yenemeyerek onlardan birini yanına çağırdı ve
cidlerde toplanan insan sayısını azalttılar. sordu: Yanından ayrıldığın kimdi? Bilmem... Peki
buluşup görüşmenize sebep neydi? Hiçbir şey... O şa-
3. Nefislerini mescidlere adım atmanın seva- hıs nerelidir, bilir misin? Bilmem... Peki, birbirinize
bından mahrum ettiler. olan bu muhabbet ve ülfetin sebebi nedir? Bu bizim
Allah için tuttuğumuz tarîkımız, yolumuzdur, peki
4. Bu fiilleriyle manastırlarda yaşayan Hristi- sizin toplanıp bir araya gelebileceğiniz bir yeriniz
yan rahiplere benzediler. var mıdır? Hayır, yoktur. Sizin bu haliniz benim çok
hoşuma gitti. Ben de sizin bir araya gelip görüşebi-
5. Çoğu evliliğe ihtiyaç çağında gençler olma- leceğiniz bir bina yaptırayım, dedi ve rivayete göre
sına rağmen evlenmediler. Ebû Haşim ve talebeleri için Remle'de bir dergah
yaptırdı.'  27
6. Kendilerinin zahid ve abid olduklarını gös-
teren alametler edindiler. Bu da teberrük ve zi- Ne ilginçtir ki; tekke/dergah kültürü bir
yaretlerini gerekli kıldı...'  26 Hristiyan emir eliyle, tarihte ilk defa 'Sufi' is-
Bu nokta da şu soruyu sormamız önemli miyle anılmış Ebu Haşim es-Sufi ve talebeleri
olacaktır. İslam dünyasına manastır/tekke/ üzerinden İslam ümmetine dahil olmuş ve son-
zaviye hayatı nasıl girdi. Bu sorunun cevabını raki dönemlerde bu tarz yerler hızla yayılmıştır.
Türkiye'de Tasavvuf ehlinin öncülerinden olan
Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz'dan dinleyelim: Bunların dışında, tasavvuf ehlinin kendilerine
özel kavramlarının olduğu malumdur. Öyle ki bu
'Devrin Hristiyan emiri ava çıkmıştı. Yolda iki ki- kavram/ıstılahların izahı için özel kitaplar kaleme
şinin birbirleriyle buluşup el sıkıştıklarını, oturup alınmıştır. Hicri 4. asırda yaşamış Kelabizi'nin
heybelerinde neleri varsa ortaya koyup beraberce 'Et-Tarruf li Mezhebi Ehli Tasavvuf', hicri 8. asırda
yediklerini ve daha sonra vedalaşıp muhabbetle yaşamış el-Kaşani'nin 'Mucem Istılahat Sufiyye'
birbirlerinden ayrıldıklarını gördü. Bu iki kişinin kitabı bunlardan sadece bazılarıdır. Günümüz
birbirlerine olan muhabbetleri ve hüsn-i muame- yazarlarından ve araştırmacılarından bu alanda
leleri Hristiyan emirin çok hoşuna gitti. Tecessüsü- kitap yazanlar da olmuştur. Bir çok ilim adamının
24. Tirmizi, 1674.
25. El-Bida ve Nehyu anha 1/35. Kitabın Müellifi İbnu Vaddah Hicri 27. Altınoluk dergisi, 1986 - Haziran, Sayı: 004, Sayfa: 023. 'Ebû Receb
286'da vefat etmiştir. Hâşim Sûfi' başlıklı makale. Aynı zamanda bu kıssayı büyük mu- 1436
26. Telbisu'l İblis, 157. tasavvıflardan Molla Cami Nefahatü'l Üns kitabında aktarır s.153.

Mayıs’15 • SAYI: 39

11
tavsiye ettiği Şeyh Mahmud er-Rıdvani'nin dok- dayandıran araştırmacıların en fazla dillendirdiği
tor tezi olarak hazırladığı 'el-Mucem es-Sufi' de bu şeylerden biri Buda ve İbrahim Ethem'in hayat-
kitaplardandır. Bu kavramların çoğunun Kur'an larıyla alakalı anlatılanlardır.
ve sünnete dayanmadığı kesindir. Çoğu İslami
kavramlara ve Arap lugatına uzak bu kavram- 'Evvel halinde Belh şehrinin padişahı olup kırk
ların genelde Hristiyan din adamları tarafından altın kalkanlı kul, tantana ile önünde ve kırkı
da ardından giderlerdi. Bir gece sarayında ya-
kullanıldıkları bilinmektedir. Özellikle felsefeci
tarken, damının üzerinde bir gürültü duydu.
mutasavvıflar tarafından kullanılan lahut, nasut,
'Nedir?' diye seslendi. 'Deve arıyorum' sadasına
melekut, ceberut, rahemut, rahabut, ruhani, nef- 'Damda deve bulunur mu?' deyince cevap geldi:
sani, cismani, vahdaniyyet, ferdaniyyet vb. kav- 'Ey gafil Allah'ı atlas döşekler içinde mi isterler?'
ramlar buna örnek gösterilebilir. Bu saydığımız sözünü işitince canına ateş düştü. Sabaha kadar
noktalara dayanarak tasavvufun Hristiyanlık uyumadı. Müteessir olarak tahta oturdu.
menşe'li olduğu savunulmuştur.
Erkan-ı devleti ve kulları gelip el bağladılar,
3. Hinduizm ve Budizm'den etkilenmiş ve ani olarak heybetli bir zat kapıdan girip tahtın
öğretilerini özellikle de ruh terbiyesi felse- yanına geldi! Kimse bir şey söylemedi. Diller
fesini buradan almıştır. tutuldu. İbrahim:

Hinduizm, Hint Yarımadası'nda bu- __ Çekil bu saray benimdir, sen deli


lunan halkların inanç ve geleneklerini misin ki buraya geldin? deyince o:
ifade etmek için kullanılır. Sadece bir __ Kervansaraydır. Senden önce
din veya mezhebi ifade etmez. Din-
vahyin rehberliğinde

ler tarihi araştırmacıları için de kimindi? dedi.


incelenmesi ve kesin sonuçlara __ Babamın. Daha evvel de
varılması en zor olan alandır. Tasavvufun kökenini dedelerimindi.
Kutsal kitap koleksiyonu, Budizm ve Hint dinlerine
kast sistemi, ruhun dayandıran araştırmacıların __ Bunlar ne oldular?
en fazla dillendirdiği
arınması için kendi- __ Öldüler, cevabı-
şeylerden biri Buda ve İbrahim
ne has teknikleriyle Ethem'in hayatlarıyla
ortak yönü fazla olan bir na:
alakalı anlatılanlardır.
çok inancı temsil eder. __ İşte benim dediğim. Ker-
vansaray değil midir ki birisi
Budizm ise Hindistan'da
gelir, birisi gider? dedi.
doğmuş dinlerden biridir.
Hinduizm'de var olan Brahman şe- O zat Hızır idi. İbrahim Hz.'leri bu
kilciliği ve kast sistemine karşıt ola- hali görünce derdi çoğaldı, kararı kal-
rak doğmuştur. Lakin Hint dinlerinin madı. Taacüb içinde: 'Atları hazırla-
özü olan reenkarnasyon, illiyet, nirvana yın ava gidelim, belki teselli olurum' dedi.
ve meditasyon Budizm'de de vardır. Diye- Sahraya çıktılar. Ne yaptığını bilemiyordu, ge-
biliriz ki Budizm Hint dinlerinde var olan zerken maiyetinden ayrıldı. Giderken 'intebeh'
kastçılığa karşı çıksa da bunun dışında ki çoğu (uyan) diye bir avaz işitti. Duymamazlıktan
meselede onunla aynıdır. Budizm'in ana vatanı geldi. Yine (intebeh) denildi. Üçüncüde 'intebeh
Hindistan olsa da zamanla Hindistan dışına ya- kable en tentebeh' (ölmekten evvel uyan). Bunu
işitince hemen dünyadan el çekti. Atını ileri sürdü.
yılmış ve Hint dinleri arasında en fazla tabisi olan
Önüne bir geyik çıkıverdi. Birden arzusu geyiği
dinlerden biri olmuştur.  28 avlamak oldu. Fakat, geyik lisana gelip: 'Ya İb-
Buda ve İbrahim bin Ethem'in hayatları ara- rahim! Hak Teala Hz.'leri seni av avlamak için
mi getirdi? Başka işin yok mudur?' dedi. Bu sözü
sındaki ilginç benzerlik:
düşünürken bir avaz geldi 'Sen avlamak için ya-
Tasavvufun kökenini Budizm ve Hint dinlerine ratılmadın.' Bu ses onu titretti. Şevki arttı, gözü-
ne melekler göründü. Ağlamaya başladı. O kadar
ağladı ki elbisesi ıslandı. Can-ı dilden nasuh tev-
28. Bkz.: Dinler Tarihi, Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Prof. Günay besi eyledi. Böylece giderken kendi adamlarından
Tümer ve Yard. Doç. Dr. Mehmet Alparslan Küçük, 199-222 ve
255-312. bir çobana rast geldi. Çobanın keçe takkesini ve

12
kepeneğini giydi. Koyunları çobana bağışladı.
İbrahim'in bu haline melekler nazar ediyorlardı.
'Padişah libasını çıkarıp, cennet cemalullah aşıkı
ahiret elbisesini giydi.' dediler. İbrahim oradan
Merv şehrine geldi. Köprüden geçerken bir kişi
aşağı uçtu İbrahim görünce 'Allahümma fuzhu'
diye nida etti. O kişi suya düşmeyip muallakta
kaldı. Halk bu keramete hayran kaldı. Oradan
Nişabur'a geldi. Bir mağaraya girdi. Dokuz yıl
ibadet etti. Hala İbrahim mağarası diye maruftur.
Perşembe günleri mağaradan çıkıp, Nişabur'a
bir yük odun götürür, satar, yarısını dervişlere
dağıtır, Cuma namazını kılıp tekrar mağaraya
gelip orucunu tutardı. Bir müddet sonra mağa-
radan ayrılıp yola çıktı. Bir zata rast geldi. İsm-i
a'zam okurdu. İbrahim'e de öğretti. Ne lazım
olursa okur ve istediğini yanında bulurdu. Bir
gün Hızır'la buluştu. 'İsm-i a'zamı öğreten benim
kardeşim İlyas'dır' diye haber verdi. İbrahim'in
evvelki şeyhi Hızır aleyhisselam bir çok nasihat ve-
rip kaybolup gitti. Seyahatinden fevkalade halet yapmayı öğrendi. Ancak bu süre zarfında ara-
görerek keşfi açıldı. On dört sene beriyyede ge- dığını bulamamış ve düşünce aleminde yaşadığı
zip ibadetle meşgul oldu. Mekke-i Mükerreme'ye sıkıntılar devam etmiştir.
gelip Kabe-i Muazzama'yı ziyaretle bir müddet
Siddhartha, dolunaylı bir gecede Bodhi ağacı-
mücavir kaldı. Dülgerlikle iştigal ederdi. Geceleri
nın (incir ağacı) altında meditasyon yaparken
Kabe'nin halvet olması fırsatını gözetirdi. Muvaf-
aydınlığa ulaştı. O zaman 35 yaşındaydı. Böy-
fak oldu. Dua etti. 'Ya Rab bana ismet ver (yani
lece nefret, hırs ve cehaletten arındı ve uyandı.
günahlardan sakınmak), Ruki kıl' münacatına
Sonunda bir gün, Bodhi ağacı 'bilgelik ağacı'
bir nida işitti. 'Benim gaffar olduğumu bilmen
olarak sayılır.
lazımdır. Günahlara istiğfar fazilettir.' Huzur
içinde (Allahümme mağfir li) demesine cevap Uyanıştan sonra Buda Guatama, Isipinata'da
işitti. 'Ya İbrahim! Yalnız sen seni istersin. Diğer (günümüzdeki Sarnath) Benares (Ganj nehrinin
kullarımı niyaz edersen rahmeti ilahiyyeden hiç- de içinde bulunduğu, Hindistan'daki kutsal şehir)
bir şey eksik olmaz' hitabı üzerine, İbrahim kendi yakınlarında, 'Beşli Askete'  30 gruba ilk öğretisini
eksikliğini idrak ederek: 'Ey gizli ve aşikar her şeyi anlatır. Bu beş Askete Budist Manastır Toplu-
bilen Allah'ım! Küstahlığıma ve kusuruma bak- luğunun (Sangha) ilk dervişleridir. Siddharta
ma, cümle kullarınla, rahmet ve mağfiret nasip Guatama 45 yıl boyunca her gün, kadın erkek
ve müyesser kıldığın zümreye cümlemizi ilhak tüm halka, krallara ve köylülere, kendilerini dine
eyle.' deyip 'Tanırken bilmez olanların haline ya- adayanlara Brahman'lara, dinden uzaklaşanlara,
zık ki seni bilmeyenin hali ne olacaktır?' dedi.'  29 borç verenlere, dilenenlere, azizlere ve hırsızlara
bilgi vererek onları aydınlatmak için hep öğre-
'Buda' için de buna benzer bir kıssa aktarılmıştır: tilerini anlatmıştır. Bu süre zarfında edindiği
'Asıl adı Siddharta, lakabıysa Gautama olan tecrübeleri 'Dört yüce gerçek' ve 'Sekiz aşamalı
'Buda' bir kral çocuğudur ve yirmi dokuz yaşına asil yol' olarak sekiz maddede topladı. Hayatının
kadar sarayda yaşamıştır. Zamanla yaşam, ölüm, kalan kısmını bu öğretileri sözlü olarak yaymakla
hastalık ve hayatın amacına dair kafası karışmış geçirdi:
ve sıkıntılı bir dönem geçirmiştir. Daha sonra 1. gerçek, Dukkha: Acı, hayatın ve varoluşun
eşini ve çocuklarını geride bırakarak yollara düş- bir parçasıdır.
müş ve çileli bir hayatı olmuştur. 6 yıl boyunca
çok ağır geçen bir riyazet uyguladı. İki önemli 2. gerçek, Samudaya: Acıların kaynağı arzu
bilge kişi Alara Kalama ve Udaka Ramaputta'nın ve isteklerdir.
öğrencisi oldu. Onlardan yoga ve meditasyon
Receb
29. Tezkiretu'l Evliya, Feriduddin Attar, M. Zahit Kotku tercemesiyle, 1436
s.1314. 30. Asket: İnzivada her türlü beşeriyetten arınan.

Mayıs’15 • SAYI: 39

13
3. gerçek, Nirodha: İstek ve arzular bırakılırsa luklarını arttırdı. Manastır ve kiliselerdekiler
acılar sona erdirilebilir. bunların bakayasıdır. 'Onlar, üzerlerine, bizim
farz kılmadığımız, fakat, güya Allah'ın rızasını
4. gerçek, Magga: Acıların sona erdirilmesinin kazanmak için kendilerinin koydukları ruhbani-
yolu 'Sekiz Aşamalı Asil Yol'dan geçer. Doğru yete bile gereği gibi riayet etmediler.'  34 ' "  35
kavrama, doğru düşünce, doğru söz, doğru eylem,
namuslu kazanç, doğru çaba, uyanıklık, ve doğru Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Selman'la Ebu'd
konsantrasyon.'  31 Derda'yı kardeş kıldı.
Bu iki kıssada var olan noktalar daha son- "Selman bir defasında Ebu'd Derda'yı ziyaret
ra tasavvufun da arınma noktasındaki özünü etti. Evde, Ebu'd Derda'nın hanımını dağınık ve
oluşturur. Bunlardan ilki ev ve aileyi terk edip bakımsız buldu.
sahralarda ruhu arındırmak için riyazet yapmak- __ Bu halin ne? diye sordu, kadın:
tır. İslam'ın asla onay vermediği bilakis aileyle
ilgilenmemeyi günah saydığı "Kişiye günah ola- __ Kardeşiniz, Ebu'd Derda'nın dünya ile ala-
rak ailesinin nafakasını karşılamaması yeter."  32, kası kalmadı, diye açıkladı.
yalnızlığı ve nefse zulmetmeyi haram kıldığı
bilinen gerçeklerdendir. Ebu'd Derda geldi ve Selman'a yemek ge-
tirerek:
"Bil ki, ben, hem uyurum, hem na-
maz kılarım; oruç da tutarım, ka- __ Buyur, ye! dedi ve ilave etti:
dınlarla evlenirim de, Ey Osman,
__ Ben orucum!
Allah'tan kork, zira ehlinin senin
vahyin rehberliğinde

üzerinde hakkı var, misafirin


senin üzerinde hakkı var, nef- Buda
Selman:
sinin senin üzerinde hakkı öğretilerine dikkat __ Hayır, sen yemezsen ben
var. Öyle ise bazen oruç tut, edilecek olursa arzular
ve onlardan kurtulmanın de yemem, dedi.
bazen ye. Namaz da kıl,
uykunu da al."  33 gerekliliği dört esasın özünü
oluşturur. Bilindiği gibi İslam Beraber yediler.
arzulardan kurtulmayı Aksam olunca Ebu'd
Sehl bin Ebi kabul etmez, onları Derda (Selman'dan gece
Ümame'nin radıyallahu anh mübah yoldan tatmine namazı için müsaade iste-
anlattığına göre: yönlendirir. diyse de, Selman: 'Uyu', dedi.
Beraber uyudular. Bir müddet
"Sehl ve babası beraberce sonra Ebu'd Derda namaza kalk-
Enes'in yanına girerler. Enes'i yolcu mak istedi. Selman tekrar: 'Uyu!' dedi.
namazı kılıyormuşçasına çok hafif bir Uyudular. Gecenin sonuna doğru Sel-
namaz kılıyor bulurlar. Selam verip man: 'Şimdi kalk!' dedi. Kalkıp beraber
namazdan çıkınca: namaz kıldılar. Sonra Selman şu nasihat-
__ Allah sana mağfiret buyursun bu kıldığın te bulundu: 'Senin üzerinde Rabbinin hakkı
namaz farz mı yoksa nafile miydi? dedik. var, nefsinin hakkı var, ehlinin de hakkı var.
Her hak sahibine hakkını ver.' Ertesi gün Ebu'd
__ Farz namazdı. Bu eksiksiz Peygamber'in Derda, durumu Peygamber'e anlattı. Rasûlullah:
namaz tarzıdır. Bilerek hiç bir değişiklik de yap- 'Selman doğru söylemiş' buyurdu."  36
madım, dedi ve ilave etti:
Tasavvufta var olan bu öğretilerin İslam'dan
__ Rasûlullah buyurdu ki: 'Yıl orucu, her gece alınmış olması mümkün değildir öyleyse bunlar
teheccüt, kadınları terk gibi kararlarla) kendini- Budizm'den veya Hinduizm'den alınmıştır.
ze zorluk çıkarmayın, zorluğa uğrarsınız. Zira
(geçmişte) bir kavim (bir kısım zahmetli işlere Yine Buda öğretilerine dikkat edilecek olursa
azmederek) kendisini zora attı. Allah da zor- arzular ve onlardan kurtulmanın gerekliliği dört

31. Dinler Tarihi 257. Ayrıca: http://tr.wikipedia.org/wiki/Budizm. 34. 57Hadid, 27


32. Ebu Davud, 1694. 35. Ebu Davud, 4904.
33. Ebu Davud, 1369. 36. Buhari, 1968.

14
esasın özünü oluşturur. Bilindiği gibi İslam ar-
zulardan kurtulmayı kabul etmez, onları mübah
yoldan tatmine yönlendirir. Şehvetten kurtulma-
ya yönelik davranışları örnek verebiliriz. Sahabe
döneminde bazı insanlar kendilerini hadım et-
mek istemiş böylece şehvetten kurtulmayı arzu-
lamışlardır. Ancak Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem
bunu kabul etmemiştir. İbni Mesud radıyallahu anh
şöyle rivayet eder:

"Biz Allah Rasûlü'yle beraber savaşa çıkar-


dık. Yanımızda hiçbir şey(eş ve cariye) olmazdı.
Ondan hadım olmak için izin istedik, bize izin
vermedi."  37

Aynı izni Osman bin Mazun istemiş, Allah


Rasûlü onu da geri çevirmiştir. 38

Burada hususiyetle 'meditasyon, yoga' ve özel-


likle Nakşibendilik'te bulunan 'Rabıta' benzerli- etmen sayesinde Zat-ı Pâk-i Sübhâniye'de fânî
ğine değinmek gerekir. olursun.'
Meditasyon, belli kurallara bağlı ve bilinçli bir Bundan asıl amaçları: Rabıta gibi transandantal
düşünme ve davranma biçimidir. bir sistemle 'vecd' halini yaşayarak, (yani, mistik
bir kendinden geçme zevkini tadarak) sözde,
Yoga 'el-Mevrid' isimli sözlükte: 'Ruhu, Zat-ı İla-
Allah'ın yüce zatı ile birleşip O'nunla (haşa!) yek
hiye ile birleştirme amacına yönelik bir nefis terbiye-
vücut hale gelmektir. Bunun canlı bir kanıtını
si ve tefekkürden ibaret bir dinsel Hind felsefesidir.'
yine Ruhu'l Furkan adlı kitaptan alalım:
Örneğin bu meseleyi, kendilerine bir ihtisas
Deniliyor ki:
alanı olarak seçmiş bulunan oryantalist J. Tandrio
ve ruhbilimci B. Real, ortaklaşa kaleme aldıkları 'Mevlâ'nın fazl-u keremiyle mâsiva (Allah-u
'The Yoga' adlı eserde meditasyon sistemini şu Tealâ'nın dışındaki her şey) salikin nazarından
ifadelerle açıklamaktadırlar: 'Yoga: İnsanın, do- tamamen kalkıp, Allah'dan gayriyi (yabancıları)
ğal olarak iradeye dayalı ve sinirler üzerinde ege- görmekten isim ve resim kalmayınca, muhakkak
menlik kurmak suretiyle bilinçaltı şekilde vücuduna fenafillâh (Allahu Tealâ'da eriyip gitmek) tabir
görevler yüklemek için yaptığı bedensel, ruhsal ve edilen devlet hasıl olmuş ve tarîkat hali sona
düşünsel alıştırmalardır ki bu sayede onun ruhu, ermiş olur. Ve böylece seyr-i ilallah (Mevlâ'ya
kainat olaylarını idare eden Yüce Rabbin ruhu ile doğru olan manevî yürüyüş) tamamlanmış olur.'
bütünleşmiş olur.'
İşte nasıl ki Hindular 'nirvana'ya, (yani henüz
Burada yeri gelmişken hemen kaydedelim ki: bu dünyada iken sonsuz mutluluğa) ermek için
Rabıtanın da hedefi bundan başka bir şey değil- yoga yapmayı bir vesile ve tapınma biçimi olarak
dir. Nitekim bakınız Ruhu'l Furkan adlı kitabın gerekli görüyorlarsa, aynı şekilde Nakşibendiler
yazarları da rabıta konusuna ayırdıkları bölüm- de 'fenâfillah' olup (yani, kendi tabirleriyle haşa!)
de İsmet Garibullah'dan naklettikleri bir beytin 'Allahu Teâlâ'da eriyip gitmek' için rabıta yapma-
açıklamasını yaparlarken kullandıkları ilginç bir yı vesile olarak kaçınılmaz bir görev sayıyorlar.
ifade ile yogadaki amaçların aynısını şu şekilde Ancak çeşitli anlatım spekülasyonlarıyla temel
açıklamaktadırlar: amaçlarını gizleyerek onu bu kadar açık bir şe-
kilde ortaya koymazlar. Böylece rabıtanın aslını,
'Aziz kardeşim, senin şeyhin Zat-ı Pâk-i
cahil mürid takımının keşfedemeyeceği bir sürü
Sübhâniye'de fânî olmuşsa sen de ona rabıta
kelime oyunları içinde hem gizli tutmayı, hem
de onu İslami bir görünüm içinde bu insanlara Receb
37. Buhari, 4787; Müslim, 1404. 1436
38. Buhari, 4786.
sunmayı başarabiliyorlar.

Mayıs’15 • SAYI: 39

15
'Yogayı, rabıta ile -sadece tanımlama açısından- bir yandan da tasavvufun hangi noktalarda Hind
karşılaştırdığımız zaman, şu ortak noktaları çok dinlerinden etkilendiğine dikkat çekmek ister.
rahat bir şekilde tespit edebiliyoruz: Bu eseri okuyan herkes tasavvuf ile Hinduizm
arasında ki ilginç benzerlikleri hemen görecektir.
a. Rabıtada da, (vird çekme sırasında) yogada
olduğu gibi, solunumun kontrol altına alınması 'Tanrı'nın birliğine yoğunlaşması, kişinin daha
vardır. önceden meşgul olduğu diğer şeylerin farkına
varmasını sağlar. Hakikaten Tanrı'yı arzulayan
b. Rabıtada da, (yogadaki lotus oturuşundan kimse, hiç ayırmaksızın bütün varlıkların hayrını
alınan ilhamla) belli bir oturuş biçimi vardır. ister. Eğer bir kimse mâsivâdan uzaklaşarak ken-
(Buna, 'ters teverruk oturuşu' denir.) di nefsiyle meşgul olursa, aslında kendisi için sa-
c. Rabıtada da, (yogada olduğu gibi) dikkatin dece nefes alıp vermiş olur. Bir kişi bu mertebeye
belli bir nokta üzerinde yoğunlaştırılması vardır. ulaştığında, onun ruhsal gücü bedensel gücüne
galip gelir. Böylece kendisini müstağnî konuma
d. Sonuç olarak rabıta da aynen yoga gibi zi- getiren şu sekiz yeteneği kazanır:
hinsel, fiziksel ve mistik bir uygulama biçimidir.
1. Bedenini gözden kaybolacak biçimde latîf
Böylece rabıtanın, bir anlamda yogadan kılma kudreti,
farklı bir şey olmadığını, kesin bir şekilde
anlamış bulunuyoruz...'  39 2. Diken, çamur veya toprak üzerin-
de yürümeyi farksız kılacak biçimde
Burada bir mesleye değinmekte bedeni hafifleştirme kudreti,
fayda vardır. Tasavvufun özellikle
vahyin rehberliğinde

3. Bedenini tuhaf ve korkunç


de Nakşibendiliğin, Budizm biçimde gösterebilecek.
ve sair Hind dinlerinden et- Tasavvuf kül-
kilendiğine dair en geniş ça- türünde yer eden ruhçu 4. Her arzuyu gerçekleştire-
lışmayı Ferit Aydın yap- yaklaşım daha çok Hind bilme kudreti,
mıştır. Kendisi eski dinlerinden bulaşmıştır.
bir Nakşi şeyhi olan Bazı zaman ve mekanlara 5. Dilediği her şeyi
Ferit Hoca zaman
kutsallık atfedip oralardan bilebilme kudreti,
bereket ummak, şifa beklen-
içinde bazı tuhaflıklar tisi içine girmek de bu 6. İstediği cemaate yönetici
sezmiş ve şeyhi olduğu ta- benzerliklerdendir. olabilme kudreti,
rikatı araştırmaya koyulmuş-
tur. Elde ettiği sonuçlardan 7. Yönettiği herkesi kendisi-
sonra tevbe etmiş ve tasavvufu ne boyun eğdirme ve itaat ettirme
terk etmiştir. Bu çalışmalarını 'Ta- kudreti,
rikatta Rabıta ve Nakşibendilik' isimli
8. Kendisi ile farklı yerler arasındaki
kitabıyla okuyucuya sunmuştur.
bütün mesafeleri ortadan kaldırma (sufi-
Rabıtanın İslam alemine Halidi Bağdadi lerin tayy-i mekân ve tayy-i zaman anlayışları
gibi) kudreti.'  40
vasıtasıyla yaklaşık 200 yıl önce sokulduğu
ve bundan sonra tasavvufta revaç bulduğu bi- Bu bölümü okuyan birinin tasavvuftaki ke-
linmektedir. İlginç olansa Halidi Bağdadi'nin ramet anlayışı ve riyazet sonucunda ulaşılmak
Hindistan'a gidip orada bir müddet kaldıktan istenen makam ile, burada anlatılan Hinduizm
sonra rabıtayı icat etmiş olmasıdır! arasındaki benzerliği fark etmesi kaçınılmazdır.
Bir önceki sayımız da El-Biruni'nin 'Tahkik Bir başka benzerlik de ruhlar meselesidir. İslam
mali'l Hind' isimli eserinden söz etmiştik. Biruni, insanların ruha dair çok az bilgiye sahip oldu-
Hind din ve kültürlerini tahlil ettiği bu eserinde ğunu belirtmiş ve insanı sonuç alamayacağı bu
uğraştan men etmiştir.
39. Rabıta, Meditasyon, Fenafillah, Yoga ve Nirvana isimli maka-
le. https://gercektasavvuf.wordpress.com/2012/07/25/rabita-
meditasyon-ve-yoga-2/
40. Milel ve Nihal, inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi Biruni
özel sayısı, s.162. Tercemeler Ali İhsan Yitik'e aittir.

16
"Sana ruhtan sorarlar, de ki: 'Ruh, Rabbimin Yine bunlardan biri çıplaklıktır. İslam'ın erkeğe
emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey ve kadına avret belirlediği ve bu bölgelerin kapa-
verilmiştir.' "  41 tılmasını zorunlu kıldığını biliyoruz. Bununla
beraber avret dışında yerlerin kapatılmasını da
Bu ayete rağmen tasvvuf ehlinin ruh konusun- teşvik etmiş ve edep babından saymıştır. Hind
da ve ruhun terbiyesiyle alakalı bir turas oluş- dinleri arasında dört büyük dinden biri olan
turacak eserleri ve sözleri vardır. Bu konu da Caynizm de 'Göğü giyinenler' anlamında çıplak
İbni Kayyım'ın rahimehullah kaleme aldığı 'Er-Ruh' olarak hayatlarını devam ettiren, gökyüzünü örtü
kitabı da örnek gösterilebilir. Tevhid ve Sünnete kabul edenler vardır. Bu sapkınlık da bazı tasav-
en büyük hizmetleri yapmış bu İmam maalesef vuf ekolleri tarafından kabul görmüş ve mühim
bu noktada hakka isabet edememiştir. Tasavvuf bir haslet olarak aktarılmıştır.
kültüründe yer eden ruhçu yaklaşım daha çok
Hind dinlerinden bulaşmıştır. Şarani'nin 'Tabakakatu'l Kubrası'nda şöyle ak-
tarır: 'Şeyh İbrahim Uryan/çıplak, Allah ondan razı
Bazı zaman ve mekanlara kutsallık atfedip olsun bir beldeye girdiğinde küçük-büyük herkese
oralardan bereket ummak, şifa beklentisi içine ismiyle selam verirdi, onu tanımayan o beldenin
girmek de bu benzerliklerdendir. Biruni, Hind ehli olduğunu sanırdı. Yani hiç tanımadığı insanla-
diyarı için şöyle der: rın isimlerini bilirdi! Minbere çıplak çıkar ve çıplak
hutbe verirdi. Hutbede şöyle derdi: 'Sultan, Dimya-
'Herhangi bir yere kutsiyet isnat edilirse, Hint- tın lavk kapısı iki saray arasındadır,Taylun Camisi,
liler oralara havuzlar (göletler) yapar ve yıkan- Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.' Bu
mak için o havuzlara girerler. Bunları yapmak hutbe sebebiyle insanlar rahatlardı! Meclisler de yel-
onlarda bir sanat halini almıştır. Eğer bizim lenir sonra da bu falancanın yellenmesidir der ve
insanımız bu havuzları görmüş olsa, şüphesiz insanları utandırırdı.'  43
hayretler içerisinde kalırdı. Onları yapmak şöyle
dursun, tanımlamak bile zordu. Çünkü Hintliler Galiba hiç kimse bu rezalet sahibinin İslam'a
onları gayet büyük ve son derece sanatlı ve estetik göre veli diye isimlendirilmeyeceğini bilir. Bu
taşlardan yaparlar.'  42 ancak çıplaklığı kutsayan dinlere göre özel bir
İslam'da zamanlar ve mekanlara kutsiyet atfe- durum olabilir.
dilmesinin orayı putlaştırmak kabul edildiği ve Tasavvuf ve Budizm arasındaki benzerliklerden
sahabenin Allah Rasûlü'nden sonra Ebu Bekir biri de dilencilik meselesidir. Nefsin izzetini kır-
radıyallahu anh gibi biriyle dahi teberrükte bulunma-
mak ve onu yüce ahlaki değerlere eriştirmek için
dığı bilinmektedir. Ancak günümüzde zaman ve bir terbiye metodu olarak kabul edilen dilencilik,
mekana kutsiyet atfedilmesi, buralarda türbelerin İslam'ın yasakladığı ve ağır cezayla tehdit ettiği
inşa edilip ziyaretgah halini alması yaygın bir uy- amellerdendir. Buna rağmen tasavvufta bu uy-
gulamadır. Bunlar sahabe ve selefte olmadığına gulama revaçtadır.
göre kaynağı bu ve benzeri dinlerdir.

41. 17/İsra, 85 Receb


42. Milel ve Nihal, inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi Biruni 43. 2/143. Şarani'nin bu rezaletlerle dolu kitabı Türkçeye 'Evliyalar 1436
özel sayısı, s.182. Ansiklopedisi' diye terceme edilmiştir.

Mayıs’15 • SAYI: 39

17
__ Ben iki dirheme alırım, dedi.
Benim görüşümse; ihtiyaç Rasûlullah çulu ve su kabını o zata sattı. İki
anında istemek insanı dirhemi aldı, eşya sahibine verdi ve şöyle buyur-
tevekkül makamının dışına du:
çıkarmaz. Görmüyor musun __ Bu paranın bir dirhemi ile yiyecek al, ailene
zahir ve kitap, batın ve bırak; bir dirhemine de bir balta al, bana getir.
kalp ilimlerinin iki imamı O adam gitti, bir balta aldı, geldi. Rasûlullah
(Musa ve Hıdır) beldeye baltaya kendi eliyle bir sap taktı. Sonra da o ada-
ma vererek:
vardıklarında onlar da
__ Al bunu, git odun kes, topla, sat. Seni on beş
yemek talep ettiler.
gün görmeyeceğim, buyurdu.

O adam gitti, odun kesti, topladı, sattı.


Rasûlullah'ın huzuruna geldiğinde on beş dirhem
"Sizden bazıları dilenmekten asla vazgeçmez. kazanmıştı. Bir kısmına giyecek, bir kısmına da
En sonunda kıyamet gününde yüzünde bir et yiyecek almıştı. Rasûlullah bunun üzerine şöyle
parçası kalmaksızın Allah'a kavuşur."  44 buyurdu:
"Sizden birinizin bir kucak odun toplaması, __ Dilencilik yüzünden siyah bir nokta olarak
sonra o odun demetini sırtına yüklenip satması, kıyamet gününde gelmektense, şu halin ondan
vahyin rehberliğinde

bir kişiye gidip istemesinden elbette çok daha daha hayırlıdır. Dilenmek ancak şu üç kişiye
hayırlıdır."  45 caizdir: Toprağa yapıştıran fakirliğe uğrayana
"Bir gün Rasûlullah'ın huzurunda ensardan (son derece fakir düşene), altından kalkamayacak
birisi gelerek bir şey istedi. Rasûlullah ona sordu: derecede borç altına girene, aralarını bulmak için
kan parası yüklenen kimseye."  46
__ Evinde bir şey var mıdır?
Bu hadislere rağmen tasavvuf kitaplarında
__ Evet, ya Rasûlullah, bir çulumuz var. Bir kıs- şu içerikteki nakilleri terbiye metodu adı al-
mını altımıza seriyoruz, bir kısmıyla da örtünü- tında okuyabiliyoruz: 'Ebu Talib el-Mekki'nin
yoruz. Bir su kabımız var, onunla da su içiyoruz. 'Kutu'l Kulub'undan dinleyelim: Ebu Said el-
Herraz ihtiyaç halinde elini açar ve 'Allah için
__ Öyleyse hemen kalk, çul ve su kabının her
bir şey' diyerek dilenirdi.'
ikisini de al, bana getir.
'Cüneydi Bağdadi'nin de şeyhi olan, tevekkül ve
O kişi gitti, her ikisini de getirdi. Rasûlullah zühd konusunda ilim ve hal sahibi Ebu Cafer el-
çulla su kabını eline aldı, hazır olanlara göste- Hadda'dan aktarılır: O akşam ve yatsı arasında
rerek, çıkar bir veya iki kapıdan ihtiyacı olan azığı di-
__ Şu iki eşyayı satın alacak kimse var mı? diye lenirdi. Havastan çoğu bu durumu bildiği halde
onu ayıplamadı.'
sordu.
Kuşeyri 'Risale'sinde Ebu Cafer'den şunu
Cemaatten bir zat:
aktarır: 47 'Ebu Talip el-Mekki kendi görüşünü
__ Ben her ikisine de bir dirhem veririm, dedi. şöyle ifade eder: '...Havasın yanında istemek insa-
nı tevekkül dairesinden çıkarır. Sehl bin Abdullah
Rasûlullah, iki-üç defa: şöyle derdi: 'Mütevekkil istemez, geri çevirmez ve
mal biriktirmez.' Benim görüşümse; ihtiyaç anında
__ Bir dirhemden fazla veren yok mu? diye istemek insanı tevekkül makamının dışına çıkarmaz.
tekrarladı. Görmüyor musun zahir ve kitap, batın ve kalp ilim-

Daha sonra başka birisi:

44. Müslim, 1040. 46. Ebu Davud, 1641.


45. Müslim, 1042. 47. 2/346-347

18
lerinin iki imamı (Musa ve Hıdır) beldeye vardıkla- Tasavvuf kültüründe var olan bu dilenmenin
rında onlar da yemek talep ettiler...  48' İslam kaynaklı olmadığı yukarıda zikrettiğimiz
hadislerden anlaşılmıştır. Allah Rasûlü'nün sallal-
'Bir dinar karşılığında çalışır sonra onu fakirle- lahu aleyhi ve sellem yasakladığı bu durum, Buda'nın
re dağıtırdı. Akşam olunca da kapılardan sadaka öğretileri arasında vardır. Ve Budistlerin ellerine
toplardı.'
kap alıp kapı kapı dolaşması, günlük ihtiyaçla-
Tasavvuf kaynaklarında Ebu Bekir eş-Şibli'nin rını bu şekilde temin etmeleri günümüze kadar
tasavvuf yoluna girdiğinde şeyhi Cüneyd el- devam etmektedir. Bu da Tasavvuf-Budizm et-
Bağdadi tarafından nasıl terbiye edildiğini şöyle kileşiminin göstergelerindendir.
anlatılır:
Bu görüşler dışında da bazı görüşler bulun-
'Ebu Bekir Şiblî, Cüneyd-i Bağdadi'ye: maktadır. Tasavvufun Şii kaynaklı olduğu, 'Yeni
Eflatunculuk' etkisinde kaldığı, tüm batıl dinler
__ Sizin yanınızda meşhur bir cevher varmış. de olduğu gibi şeytanın vahyi olduğu vb. Bir de
Bunu ya bana hediye edin veya satın, dedi. tasavvufçuların yaklaşımları vardır. Onlar tasav-
vufu tamamen İslami kaynaklı kabul etmekte ve
Cüneyd: bu görüşlerine bazı dayanaklar zikretmektedir-
__ Satacak olsam bedelini ödeyemezsin. Hediye ler. Tüm bu başlıkları bir sonraki yazımızda ele
edecek olsam kolay kazanılmış malın kıymeti alacak ve değerlendirmeye tabi tutacağız. Çaba
olmaz. İkisi de sana uymaz, dedi. Git, bir yıl bizden başarı Allah'tandır.
kibrit sat, dedi.

Ebu Bekir Şiblî bir sene kibrit sattı. Cüneyd-i


Bağdadi bir yılın sonunda ona:
__ Bu iş ticaret ve şöhret kapısıdır. Şimdi git,
kapı kapı dolaşarak dilencilik yap, dedi.

Ebu Bekir Şiblî dilenciliğe başladı. Ebu Bekir


Şiblî Bağdat'ta bir yıl dilencilik yaptı. Çalma-
dık kapı, geçmedik sokak bırakmadı. Sonunda
artık kimse bir şey vermez hale geldi. Cüneyd-i
Bağdadi'ye durumunu anlattı:
__ Efendim, önceleri biraz verdiler ama şimdi
hiçbir şey vermiyorlar, dedi.

Bağdadi:
__ Şimdi kendi kıymetini/değerini artık bildin
mi? Hani sen emir idin otuz yıl hadis okumuş-
tun, bak şimdi bir metelik bile etmiyorsun. Onun
için şu dünyaya bel bağlama; ben, sende hala
makam ve şöhret izlerini görüyorum. Bir sene
daha dilencilik yap.

Ve böylece Ebu Bekir Şiblî bir sene daha dilen-


cilik yaptı. Artık onun nefsi, yere atılmış peçete/
mendil gibi oldu. Anladı ki hiç bir izzet baki/
ebedi değildir. Emirlikten ve ilimden gelen gururu
dört senede temizledi. Sonra Cüneydi Bağdadi'ye
mürid oldu.'  49

Receb
48. 18/Kehf, 77 1436
49. Ebu Bekir Şibli ve Tasavvuf tarihindeki yeri, Rıfat Okudan, s.10.

Mayıs’15 • SAYI: 39

19
Başyazı

Beraber Çalışma
Bilinci ve Adabı
Sürekli aynı ortamı paylaşarak çalışan
kardeşler için en ciddi zulüm ve eziyet surat
asmak, genel ahlakı olmadığı halde sessizliğe
bürünmek ve kendi kabuğuna çekilmektir.
Ortamda bulunan her Müslüman bu durumu
üzerine alacak ve kardeşine eziyet ettiği
düşüncesiyle kendini sorgulayacaktır.

Allah'ın Adıyla...

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mah-


sustur. Salât ve selam, O'nun Nebisi'ne,
pak ailesine ve seçkin ashabının üzerine olsun.
"Sonra kitabı kullarımızdan seçtiklerimize
miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine
zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah'ın
izniyle hayırlarda yarışır öne geçer. İşte bu, büyük
Rabbimizin üzerimizdeki en büyük nimeti hi- fazlın kendisidir."  1
dayettir kuşkusuz. Sonsuz hamd ve övgüye layık
olan Rabbimize bu nimeti için ne kadar şükretsek Hidayetten sonra insanların bu üç sınıfa ay-
azdır. Hidayeti dileyen ve Rabbimizin kendisi rılması İslam'la şereflenmiş her toplum için ge-
için hidayet dilediği her kul, bu nimetten pay sa- çerli bir durumdur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
hibidir. Ancak hidayete erdikten sonra insanlar zamanında gecesini gündüzüne katan ve bu din
mertebe mertebe olurlar. Bu onların hidayete için mücadele eden, hayırlarda öncüler olduğu
bağlılıkları, bu nimete şükürleri ve onda sebat gibi 2, tevhidle beraber sadece farzlarla yetinip
etmek için gösterdikleri çabaya orantılı bir du-
1. 35/Fatır, 32
rumdur.
2. "Öne geçen muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah
onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve

20
haramlardan kaçınan orta yollular 3 ve tevhidini
muhafaza etmekle beraber farzlar ve haramlar
konusunda nefsine zulmeden Müslümanlar da
vardı. 4

Bu yazımızda hayırda öncü olmaya niyet eden,


bu istikamette çalışmalar yapan ve İslami çalış-
mada aktif olarak yer alan kardeşlerimizin bir
sorununa değinmeye çalışacağız. Pak şeriattan
öğrendiğimiz ve İslami çalışma sahasında tecrü-
be ettiğimiz bazı konularda kardeşlerimizle 'Din
nasihattir' buyruğu gereğince nasihatleşeceğiz.

İslam, gerek Allah'a kulluk gerekse de kendi


davası için hizmet hususunda sürekli 'biz' mef-
humuna yani Cemaat ruhuna vurgu yapar. Kul-
luğumuzun manifestosu olan ve nefsine zulme-
(Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan
cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur."
denlerin dahi günde en az on yedi defa tekrar
(9/Tevbe, 100) etmek zorunda olduğu Fatiha'da "...Yalnız sana
3. Talha bin Ubeydullah'dan radıyallahu anh anlatılıyor: ibadet eder, senden yardım dileriz, bizi doğru yola
"Necid ahalisinden saçları dağınık, sesinin gürültüsü işitilip ne de- hidayet et" diyoruz. Bu şuur Rabbimiz tarafın-
diği yanımıza gelinceye kadar anlaşılmayan bir şahıs Rasûlullah'a
geldi; baktık ki:
dan zihinlerimize kazınıyor: 'Benim birey olarak
__ İslam nedir? diye soruyor adam. Allah'a kulluğum ve hidayetim 'biz'e dahil olmama

bağlıdır.'
Bunun üzerine Rasûlullah:
__ Bir gün bir gecede beş vakit namazdır, buyurdu.
Allah'ın subhanehu ve teâlâ ipine hep beraber sarılma,
Adam: dini ikame edip onda ayrılığa ve fırkalara bölün-
__ Beşten fazla bir şey yok mu? dedi.
meme de Rabbimizin ilk Müslümandan kıyamete
Peygamber: kadar yaşayacak olanlara genel emridir. 5
__ Hayır, nafile kılmak arzu edersen başka; fakat farz

olarak sadece beştir, buyurdu. Ve kendisine Ramazan İslam'a yönelik yapılan çalışmalar da böyledir.
ayı orucunu anlattı. Bireysel olarak ortaya koyduğumuz şeyler sınırlı
Adam: alanda ümmete fayda sağlar. Bizde var olan hay-
__ Bundan başka oruç var mı? dedi.
rı; hayırlı bir komuta gözetiminde ve hayırlı bir
Rasûlullah ortamda, hayırlı bir hedef için kullandığımızda
__ Nafile olarak tutmak istersen başka; fakat farz olarak
tüm ümmete fayda sağlayacak bir enerji ortaya
yoktur, buyurdu. Ve kendisine zekatı anlattı. çıkacaktır. Bu sebepten olsa gerek insanın en şerli
Adam: düşmanı iblis sürekli tekliğe vurgu yapar ve in-
__ Söylediğin miktardan fazlası var mı? diye sordu.
sanları bireyselleştirmeye çalışır. Böylece onları
Peygamber: cemaatin bereketinden, ümmeti de faydalı çalış-
__ Nafile olarak vermek arzu edersen başka; fakat farz

malardan mahrum bırakır. Allah Rasûlü sallallahu
olarak, anlattığım kadardır, dedi. aleyhi ve sellem bu hakikatin farkında olduğundan bi-
Bundan sonra adam: reyselleşmeye yönelik durumlara müdahale eder
__ Allah'a yemin ederim ki, bundan ne fazla ne de
ve bunun şeytandan olduğunu belirtirdi.
noksan yaparım, diyerek dönüp gitti.

Allah'ın Rasûlü de: "Sefer esnasında bir yerde konakladıklarında


__ Doğru söylüyorsa, felaha erişti, buyurdu." (Buhari,

sahabiler vadilere dağılırlardı. Allah Rasûlü:
Müslim) 'Şüphesiz sizin bu dağınıklığınız şeytandadır.'
4. "Rasûlullah zamanında Abdullah isminde 'el-hımar' lakabıyla
meşhur birisi vardı; sık sık Rasûlullah'ı güldürürdü. Bir defasında
içki içtiği için Efendimiz onu cezalandırmıştı. Başka bir defasında 5. "O: 'Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin' diye
yine içki yüzünden huzura getirildi; Efendimiz emretti, yine ceza dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e,
uygulandı. Onun bu şekilde bir kaç defa cezalandırıldığını gören Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir
birisi: 'Allah ona lanet etsin! Ne kadar da çok içki içiyor.' diye lanet şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Receb
okudu. Bunu duyan Rasulullah: 'Ona lanet etmeyin! Vallahi o Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete 1436
Allah ve Rasûlü'nü seviyor.' buyurdu." (Buhari) erdirir." (42/Şura, 13)

Mayıs’15 • SAYI: 39

21
Bu uyarıdan sonra ne zaman konaklasalar hepsi Allah'tan Yardım Talep Etmeli
birbirine eklenirdi. Öyle ki onların üzerine bir
FerdÎ olarak ıslahımız veya topluluk olarak
örtü atılacak olsa hepsini örtecek şekilde bir ara-
muvaffakiyetimiz ancak Allah'ın subhanehu ve teâlâ
da bulurlardı."  6
dilemesiyle mümkündür. Bundan dolayı birlikte
"Mutlaka cemaatle beraber olun ve yalnız kal- çalışan kardeşlerimiz rahmet kapılarını duala-
maktan kesinlikle kaçının. Unutmayın ki şeytan, rıyla aşındırmalı, ısrarla Allah'tan kendileri ve
tek başına hareket edenleri boş bırakmaz."  7 kardeşleri için yardım talebinde bulunmalıdır-
lar. Süleyman'ın aleyhisselam duasını sürekli tekrar
İslami hizmete muvaffak olan, hayırda öncü etmeliyiz:
kardeşlerimiz, İslami çalışmalarda başka kardeş-
leriyle beraber hareket edecek, çoğu zamanda "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nime-
aynı ortamı paylaşacaklardır. Askeri, siyasi veya te şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amel-
ilmi-kültürel çalışmaların çoğu böyledir. Kimi de bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih
zaman aynı ev ortamında bazen aynı iş yerinde kulların arasına kat."  8
veya aynı sahada beraber yaşamak veya belli
Duanın son kısmı hem kişinin kendi salahını
sürelerde beraber vakit geçirmek zorun-
hem de içinde bulunduğu topluluğun salahını
dadırlar. Şeytanın bu hayır ortamlarını
Ferdi olarak Allah'tan subhanehu ve teâlâ istemektir.
ve ümmete iş çıkarılan Rabbani
ıslahımız laboratuvarları kirletmemesi ve Bu tarz umumi duaları çoğalttığımız gibi için-
veya topluluk ortamları aleyhimize çevir- de bulunduğumuz durumla alakalı duaları ço-
olarak muvaffa- mesine engel olmak için ne- ğaltmalı ve Rabbimize O'nun subhanehu ve teâlâ güzel
lere dikkat edilmeli, nelerden isimleri ve yüce sıfatlarıyla tevessül etmeliyiz.
kiyetimiz ancak
kaçınılmalıdır? Yaptığımız işin ecrinden mahrum olmama, işin
Allah'ın dilemesiyle
muvaffakiyeti ve emanete hıyanetten korunma,
mümkündür. Bundan Yazımızda değineceğimiz
kardeşlerimizle hukukumuzda nefsin ve şeytanın
dolayı birlikte çalışan konular emirlere itaat,
şerrinden Allah'a sığınmaya yönelik özel duala-
kardeşlerimiz rahmet saygı, izinsiz iş yapma-
rımız olmalı.
mak, tüm sorun ve sıkın-
kapılarını dualarıyla
tıları yetkililerle zamanında 'Allah'ım! Yaptığımız amellerde bizi ihlasa mu-
aşındırmalı, ısrarla paylaşmak, ferdÎ amellerde vaffak kıl. Şirkin küçüğünden ve büyüğünden
Allah'tan kendileri ve bulunmamak gibi İslami ça- sana sığınırız. Şüphesiz en hayırlı koruyucu ve
kardeşleri için yar- lışmanın iskeletini oluşturan sığınılanların en hayırlısı sensin. Allah'ım beni
dım talebinde konular değildir. Çünkü bun- kardeşlerime kardeşlerimi de benim için hayırlı
lar olmadığı takdirde oraya kıl. El-Vedud isminle beni kardeşlerime, kardeş-
bulunmalıdır- lerimi de bana sevimli kıl. Kardeşlerimin hu-
cemaat denmeyeceği gibi yapılan
lar. kukunda beni nefsimin şerrinden ve şeytanın
çalışmaya da ortak çalışma denmez. İsim-
lerin hakikatleri değiştirmediği bilinen bir dokunmasından muhafaza et.'
olgudur. Bir çalışmaya ortak çalışma demek
veya cemaatsel çalışma olarak isimlendirmek o Yapılan İşin Ecrini Unutmamak
çalışmayı bu hakikate eriştirmez. Bunun olması İslami çalışmanın afetlerinden biri, yapılan işin
için zikredilen özelliklerin çalışmada hakikaten ecrini unutmaktır. Yapılan işin ecrini unutmak,
bulunması gerekir. kişiyi amele teşvik eden asli etkenlerden iradenin
zayıflamasına ve şeytanın insanı amelden soğut-
Bizim yazımıza konu olan daha ziyade kullu- mak için kapı aralamasına vesile olur.
ğumuzu etkileyen ve aynı ortamı paylaştığımız
kardeşlerimizle hukukumuzu düzenleyen, ha- Çünkü yapılan her amelin iki boyutu vardır.
yır ortamını şeytanın aleyhimize çevirmemesi Amelin dünya boyutudur ki; bu genelde yor-
için gerekli olan şeylerdir. Çaba bizden başarı gunluk ve insan için zahmet boyutudur. İkinci
Allah'tandır. boyutuysa uhrevidir. Kişinin bu amel karşılı-
ğında alacağı mükafat ve rıza-i ilahiyi ifade eder.

6. Buhari
7. Tirmizi 8. 27/Neml, 19

22
Kişi amelin bedeni yorgunluk boyutunu, uhrevi bir Müslümanın en hayırlı ibadetlerinden biri
yönünü hatırda tutarak azaltır, şeytan ve nefsin güzel ahlak sahibi olmasıdır.
dürtülerine karşı direnç gösterir. Ecri unuttu-
ğunda görev onun için yük olmaya başlar, yaptığı "Muhakkak ki mümin, güzel ahlakı sayesinde
işe karşı isteği azalır, beraber çalıştığı Müslüman oruçlunun, ve geceleri ibadetle geçirenlerin de-
recesine ulaşır."  10
kardeşlerine karşı tahammülsüzlük gösterir. Bu
durum dünya huzursuzluğuyla beraber, uhrevi Ne yaptığımız takdirde güzel ahlak sahibi olu-
olandan da mahrum olmasına neden olur. Çün- ruz? Bu sorunun cevabı yani güzel ahlakın ölçüsü
kü bu ruh haliyle hareket eden kardeşimiz başta bir çok Müslümanın merak ettiği şeylerdendir.
ihlassızlık olmak üzere, kardeşlerine eziyet ve Bu sorunun cevabını Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
nimete nankörlük de dahil, amelini kendi aley- sellem şu sözünde özetlemiştir:
hine çevirecek her türlü afete düşer.
"Kendisi ateşe haram edilen ve kendisine de ate-
Bu duruma düşmemek için tedbirler alınma- şin haram kılındığı kimseyi size haber vereyim
lıdır. Öncelikle yaptığımız işi her yönüyle düşü- mi? Ateş, kolay geçimli, yumuşak huylu, insan-
nülmeliyiz ve bizi Rabbimize nasıl yaklaştırdığına lara yakın olan ve onlara kolaylık gösterenlere
dair malumat sahibi olmalıyız. Varsa yaptığımız haram kılınmıştır."  11
işe hususi delalet eden nasları hatırımızda tut-
malıyız. Belli aralıklarla bizlere işimizin ecrini Bu hadiste ifadesini bulan özellikleri rıfk baş-
hatırlatan kitaplar okumalı veya bu içerikteki lığı altında toplayabiliriz. Özellikle ortak yapılan
derslerden istifade etmeliyiz. Bunun yanında işlerde rıfk çok önemlidir. Allah'ın subhanehu ve teâlâ
bu durumu hisseden kardeşlerimiz kendilerine sevgisini ve inayetini celbeder. Allah Rasûlü sal-
Allah'ı hatırlatan, sözü Müslümanlar üzerinde lallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:
etkili olan insanlardan nasihat talebinde bulu-
"Şüphesiz Allah er-Rafik'tir, rıfkı sever, sertliğe
nabilirler.
vermediğini yumuşaklığa verir."  12
Güzel Ahlak Sahibi Olmaya "Rıfk bir şeye girdi mi onu mutlaka güzelleştirir,
Çalışmak bir şeyden de çıkarıldı mı onu mutlaka kusurlu
"Bana en sevgili olanınız ve bana ahirette de kılar."  13
en yakın olanınız, ahlakı en güzel olanınızdır.
"Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum
Sizden en çok kızdıklarım ve ahirette bana en
ise hayrın tamamından mahrumdur."  14
uzak olanlarınız da, ahlakı kötü olanlar, geve-
zeler, böbürlenenler ve boş boğazlardır."  9
Anlaşılması kolay olan, istekleri kolay halle-
Beraber çalışan kardeşlerimizin en iyi bilmesi dilebilen, arkadaşlarına karşı kolaylaştırıcı, bir
gereken şey güzel ahlakın ibadet olduğudur. Bir
çok kardeşimiz ibadet deyince gece namazı, nafi- 10. Ebu Davud
le oruç ve infak benzeri ibadetleri anlarlar. Oysa 11. Tirmizi
12. Müslim
Receb
13. Müslim 1436
9. Ahmed, Tirmizi 14. Müslim

Mayıs’15 • SAYI: 39

23
kusur karşısında kolay bağışlayan insanlar bu sıkıntılarını unutup onun sıkıntılarına koştur-
hadislerdeki müjdelere nail olan insanlardır. Bu mak.
işin şahsa bakan yönüdür. Çalışmaya ve ümmete
bakan yönüyse Allah'ın subhanehu ve teâlâ işleri bere- "Kendileri ihtiyaç sahibi olsa bile kardeşlerini öz
ketli kılmasıdır. nefislerine tercih/isar ederler. Kim nefsinin cimri
ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar
Bu hadislerde zikredilen yumuşaklık, kolay ol- felah (kurtuluş) bulanlardır."  17
mak ve yakınlık yani rıfk; insan tabiatına aykırı-
Fedakarlık ve isar, ortama göre değişen bir ah-
dır. Çünkü öfkeli, cedelci ve zalimlikle malul olan
laktır. Kimi yerde kardeşinin işini omuzlamak,
insan için en zor şey yumuşaklık ve anlayıştır.
kiminde sıkıntılı dönemlerinde kardeşinin ku-
Dünyadaki bereketinin, ahiretteki karşılığının
surlarını görmemek, bazen yeme, içme ve uyku
bu denli büyük olmasının hikmeti de bu olsa
konusunda kardeşini kendine tercih etmek, kimi
gerektir. Ancak bu ahlaklar çabalama ve ısrarla
zaman hakkı olan tatil ve dinlenmeden feragat
kazanılabilen ahlaklardandır. Yaşanan vakıalar
etmektir. Her Müslümanın bu yüce ahlaki mer-
karşısında rıfk ve yumuşaklıkla muamelede
tebeye erişmek için bulunduğu ortamı ve
bulunacağına dair Rabbine ve kendine söz
yapabileceği fedakarlıkları düşünmesi ve
veren ve sonrasında da nefsini muhasebe
adım atması gerekmektedir.
eden kulların, Allah'ın subhanehu ve teâlâ
yardımıyla elde ettikleri şeyler- İşin vitrininden ziyade mut-
dendir rıfk. fağına tabi olan, övgüsünden
ziyade zahmetini çeken feda-
"Ama kim de tok gözlülük Bu hadislerde zikredilen yumuşaklık,
gösterirse, Allah onu zengin kolay olmak ve yakınlık yani rıfk; kar Müslümanlara müjde-
kılar. Kim iffetli olmak is- insan tabiatına aykırıdır. Çünkü ler olsun. Bu müjde Allah
başyazı

öfkeli, cedelci ve zalimlikle malul olan Rasûlü'nden sallallahu aleyhi


terse Allah'ta onu iffetli insan için en zor şey yumuşaklık ve
kılar. Kim de sabretmek ve sellem bu ahlaka sahip
anlayıştır. Dünyadaki bereketinin,
için sabır ve tahammül gös- ahiretteki karşılığının bu denli büyük olanlara yönelik bir müj-
terirse Allah da onu sabırlı olmasının hikmeti de bu olsa gerektir. dedir:
kılar; hiç kimseye sabırdan
daha hayırlı ve faydası geniş "Müjdeler olsun şu kula ki,
olan bir şey verilmemiştir."  15 Allah yolunda cihad için atı-
nın gemini tutmuş, başı dağınık,
Fedakarlık Yapmak ayakları tozlanmıştır. Eğer bu kula
hudut bekleme (görevi verilir) ise en güzel
İslami çalışmaları bereketlendiren şey- şekilde hudut bekler. Eğer askerin gerisinde
lerden biri, fedakar insanların kendi hakla- artçı vazifesi verilirse en güzel şekilde artçılık
rından feragat edip, haklarını İslami hizmete görevini yapar. Buna rağmen bu kul bir meclise
adamalarıdır. Bu insanlar hem Rabbleri katında girmek için izin istese izin verilmez! Bir mevzuda
değerli hem de kardeşleri nezdinde sevimlidir- şefaat etse şefaati kabul edilmez!"  18
ler. Böyle insanların olduğu yerlerde sorun ve
aksaklık olmaz genelde. Kendi sorumluluklarını Bu müjdeye nail olan kişinin ilk sıfatı işler
yerine getirdikten sonra kardeşlerine yardımcı arasında ayrım yapmaması ve kendine verilen
olur, onların eksikliklerine yetişirler. Onlar feda- her vazifeyi kulluk bilinci ve ahiret inancıyla en
karlıklarıyla insanlara yardımcı oldukça Rabbleri güzel şekilde yerine getirmesidir. İkinci sıfatı
de onlara yardımcı olur ve işlerini kolaylaştırır. ise yaptığı hizmetin karşılığını dünyada bekle-
memesidir. Çünkü İslam'ın en zirve ameli olan
"Kul kardeşine yardım ettikçe Allah da ona yar- cihadda, en zorlu amelleri en güzel şekilde yap-
dımcı olmaya devam eder."  16 masına rağmen kapılardan kovulan, aracılığının
kıymeti olmayandır o. Buna rağmen bu durum
Fedakarlığın kemale ermiş haliyse 'isar' ahlakı-
onun işlerinin hakkını verip ihsan üzere hizmet
dır. Yani kardeşini kendine tercih etmek, kendi
etmesine engel değildir.

15. Buhari, Müslim 17. 59/Haşr, 9


16. Müslim 18. Buhari

24
İnsanlara Eziyet Etmekten Sakınmak
"Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zul-
metmez, onu yardımsız bırakmaz ve hakir/de-
ğersiz görmez. Kişiye şer olarak kardeşini küçük
görmesi yeter. Kişiye şer olarak kardeşini hakir
görmesi yeter."  19

Bu hadis Müslümanlar arasındaki ilişkiyi dü-


zenleyen hadislerdendir. Beraber çalışan ve aynı
ortamı paylaşan kardeşlerimizin en fazla dikkat
etmesi gereken ve çalışmada düstur edinmeleri
gereken Nebevî irşadlardandır bu rivayet.

Çünkü; Müslümanda asıl olan kardeşlerine


fayda sağlaması ve onlar için fedakarlık yapma-
sıdır. Bir üst başlığın konusu olan fedakarlık ve
isar da olduğu gibi. Bu mertebeye ulaşamayan
Müslümanın kardeşlerine zarar verecek, onlara
zulüm ve eziyet olan şeylerden sakınması ise bir
zorunluluktur. Yani birincisi hayırda öncü olanla-
rın işiyken, ikincisi her Müslümanda bulunması
gereken ahlaktır. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

"__ Her Müslümanın sadaka vermesi vaciptir,


buyurdular.

Ashab:
__ Sadaka verecek bir şey bulamazsa ne yapar?
diye sordular.
__ Çalışıp kazanır; hem kendisi faydalanır hem
de başkasına sadaka verir.
__ Çalışamazsa ne yapar?

__ Muhtaç olana bedenî gücüyle yardım eder.

__ Yardıma gücü yetmezse ne yapar?

__ İyilik ve adaleti emreder.

__ Ona da gücü yetmezse?

__ Kimseye kötülük etmesin, bu da kendisi


için bir sadakadır."  20

Hadisin son cümlesi bir Müslüman için en alt


mertebedir. Bundan ötesi ahiret iflasıdır. Çün-
kü eziyet, zulüm veya küçük görerek insanların
hakkına girenler kıyamet gününde kendi sevap-

Receb
19. Müslim 1436
20. Buhari, Müslim

Mayıs’15 • SAYI: 39

25
larından vermek ve karşıdakinin günahlarından Sürekli aynı ortamı paylaşarak çalışan kardeşler
yüklenerek bu hakları öderler. 21 için en ciddi zulüm ve eziyet surat asmak, genel
ahlakı olmadığı halde sessizliğe bürünmek ve
Eziyet, zulüm ve başkalarını küçük görme ahla- kendi kabuğuna çekilmektir. Ortamda bulu-
kına sahip insanlar, İslami çalışmayı aleyhlerine nan her Müslüman bu durumu üzerine alacak
çevirmiş insanlardır. Çalışmanın en tehlikeli olan ve kardeşine eziyet ettiği düşüncesiyle kendini
bu afetinden korunmak için: sorgulayacaktır. Bu noktada zulüm olarak isim-
lendirdiğimiz bu ahlak, ortak bir işi tek başına
Her Müslümanın değerli olduğuna inanıp ona
veya gruptan uzakta icra eden bir kardeşimiz için
göre hareket etmek gerekir.
söz konusu dahi değildir.
Kişilerin hassasiyetlerine saygı göstermek ve
Öyleyse her Müslümanın bu üç maddenin
kendi hassasiyetlerimiz için beklediğimiz saygıyı
kendi ortamında nasıl tahakkuk ettiğine dair
insanların hassasiyetleri için göstermek gerekir.
tefekkür etmesi ve bunlardan sakınması gerek-
İnsanları değersizleştiren ve çoğu zaman şeyta- mektedir.
nın dürtüsüyle ölçüsü kaçan şakadan kaçınmak
Rabbimiz! Sen, bizleri İslami çalışmada hayra
gerekir. Şer'i ölçüler gözetildiğinde İslam'ın şa-
muvaffak kıldığın, şeytanın ve nefsin dürtülerin-
kayı haram kılmadığını ve başta Rasûlullah sal-
den koruduğun kullarından eyle.
lallahu aleyhi ve sellem olmak üzere seçkin sahabilerin
şaka yaptıklarını biliyoruz. Mizahın evrensel bir
ölçüsü olmadığından şer'i bazı ölçülerden olan
yalan söylememe, şakayı hakaret ve rencide ve-
silesi kılmama, âdet ve meslek haline getirmeme
başyazı

gibi şeylere dikkat edilse de şaka genelde yapıcı


değil, rencide edici oluyor. Bundan dolayı mi-
zahtan kaçınıp tebessüm ahlakını ilke edinmek
daha evladır. Böylece hem şakanın afetlerinden
korunulmuş hem de şakayla umulan kalplerin
yakınlaşması tebessümle elde edilmiş, ayrıca sa-
daka ecri alınmış olur. Bu haliyle tebessüm hem
dünyevi hem de uhrevi cihetten mizahtan daha
faydalıdır.

Elbette ki bu başlık altına giren maddeler bu-


nunla sınırlı değildir. Zulüm, yardımsız bırakma
ve hakir görmenin iş ve işin icra edildiği ortama
göre farklı şekilleri ve farklı tonları vardır. Ör-
neğin, dikkat isteyen bir çalışma sahasında en
büyük zulüm insanların dikkatlerini dağıtacak
şekilde gürültülü hareket etmek, yüksek sesle ko-
nuşmaktır. Ya da gerekli gereksiz sürekli hareket
halinde olmak, kapalı ortamlara girip çıkmak
böylece kardeşlerine rahatsızlık vermektir.

21. "Allah Rasûlü: 'Müflis kimdir, biliyor musunuz?' diye sordu. As-
hab: 'Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir',
dediler. Rasûlullah: 'Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet
günü namaz, oruç ve zekat sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp,
buna zina isnad ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun
kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna
buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları bi-
terse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da
cehenneme atılan kimsedir.' " (Müslim)

26
Fikriyat
ozcanyildirim@tevhiddergisi.com Özcan Yıldırım

Münafıkların Özellikleri:
Sözlerinden Dönerler
Bu g ür uhun kimyasında istikrarsızlık, dikiş
tutturamamak ve bir ahit üzerinde sabit kalamamak
vardır. Ortamın rengine göre hareket edip, mangalda
kül bırakmazlar. Rahat zamanlarda verdikleri sözlerin
altından, yeri geldiğinde kalkma gayreti dahi
göstermezler. Bu davayı rüzgârsız, yelsiz, müreffeh
bir çalışma olarak addettikleri için en küçük bir
yelde bir başka vadide oyun oynamaya başlarlar.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla...

A llah'a hamd, Rasûlüne salât ve selam olsun... Allah'ın subhanehu ve teâlâ fıtratlara yerleştirdiği bu
husus, toplumdaki güven dengesini sağlamakta-
Kur'an ve Sünnet'te münafıkların özellik- dır. Dolayısıyla her ahdini bozan kişi, sözünden
lerinden biri de sözlerinden dönmeleridir. Başka dönen kimse, toplumun kendisine beslediği gü-
bir deyişle de ahdini bozmasıdır. Kişinin ahdini ven duygusunu da zedeleyecektir.
bozması demek, ister Allah'a karşı olsun, ister
insanlara karşı olsun verdiği söze aykırı davran- Buna Musa aleyhisselam kavminden bir örnek ve-
ması, vefa göstermemesidir. Verilen sözü tutmak, rebiliriz. Musa, kendi kavminden söz almıştı ve
şeriat tarafından emredilirken; sözden caymak, kavmi bu sözü tutmayınca onlara oldukça kız-
sözü bozmak, ahde vefasızlık ise münafıkların mıştı. Çünkü verilen bu söz, onunla kavmi ara-
özelliklerinden sayılmıştır. sındaki güven ilişkisinden kaynaklanmaktaydı.

Münafıkların özelliklerinden olan sözden "Musa kavmine kızgın ve üzgün olarak döndü
cayma, insan fıtratında dahi nefret arttıran sû-i ve: 'Ey kavmim; Rabbiniz size güzel bir vaadde
ahlak cinsindendir. Hayatta herhangi bir kimse bulunmadı mı? Uzun bir zaman mı geçti aradan,
ile arkadaşlık, dostluk veya yakın bir ilişki kurul- yoksa Rabbinizin gazabına uğramak istediniz
de mi bana verdiğiniz sözden caydınız?' dedi."  1
duğunda, en ağır olan husus, kişinin sözünden
dönmesi, ahde vefa göstermemesi olarak karşı- Receb
mıza çıkmaktadır. 1436
1. 20/Taha, 86

Mayıs’15 • SAYI: 39

27
Allah Rasûlü de sallallahu aleyhi ve sellem en açık şekil- taşıyan kişi de bu özellikler bakımından münafığa
de münafıkların bu özelliğine dikkat çekmiş ve benzemekte, onların ahlakını taşımaktadır.'
bunu da alamet-i farika olarak saymıştır.
Ayrıca hadiste kast edilenin itikadi değil, amelî
"Münafığın alameti üçtür: Konuştuğunda yalan nifak olduğu da açıktır.
söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, ona bir
emanet verilirse hainlik eder."  2 Münafıkların Temel Kimyası:
Sözünden Dönmek!
Başka bir rivayette ise şöyle geçer:
Bu güruhun kimyasında istikrarsızlık, dikiş tut-
"Dört şey kimde bulunursa münafık olur, kimde turamamak ve bir ahit üzerinde sabit kalamamak
onlardan bir haslet (huy) olursa onda onu terk vardır. Ortamın rengine göre hareket edip, man-
edinceye kadar münafıklıktan bir haslet vardır; galda kül bırakmazlar. Rahat zamanlarda verdik-
Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği za- leri sözlerin altından, yeri geldiğinde kalkma gay-
man sözünden döner, düşmanlık ederse haddi reti dahi göstermezler. Bu davayı rüzgârsız, yelsiz,
aşar, sözleşirse sözleşmeye ihanet eder."  3 müreffeh bir çalışma olarak addettikleri için en
küçük bir yelde bir başka vadide oyun oynamaya
Müslim'in bir rivayetinde: "Namaz kılsa
Bolluk gü- başlarlar. Ahdi bozma gerekçeleri de fışkıran bir
da, kendini Müslüman zannetse de" ibaresi
pınar misali tükenmek bilmez. Onların lehinde
nünde, orta- de geçmektedir.
çuval dolusu sebep bulunurken, sizin lehinizde
mın etkisiyle ise miskal-i zerre bulunamaz, bulunmamalıdır.
' 'Söz verdiğinde sözünde dur-
söz verenler, maz' demek, gelecekte iyilik
günü geldiğinde adına bir söz verdiğinde vefa Bolluk gününde, ortamın etkisiyle söz verenler,
göstermez demektir.'  4 günü geldiğinde nefsin aleyhinde işler cereyan
nefsin aleyhinde etmeye başladığı zaman bir anda piyasadan si-
işler cereyan etme- 'Hadiste zikredilen üç ala- linmeye başlarlar. Bu vb. cümleleri uzatabiliriz.
ye başladığı zaman metle yetinilmesinin nedeni, Fakat şurası bir hakikattir ki, bu tip karakterde
bir anda piyasadan bu üçünün geri kalanla- olan bir bireyle İslami davayı gütmeniz, bu yol-
ra işaret ediyor olmasıdır. da beraber yolculuk etmeniz çok zordur. Bugün
silinmeye başlar- Çünkü dinle ilgili hususlar üç olmazsa, yarın sizi yarı yolda satacaklardır.
lar. Bu vb. cümle- unsurda toplanır: Söz, fiil ve
leri uzatabiliriz. niyet. Yalan söyleme ifadesi Münafıkların hamuru olan bu karakter, Allah
ile sözün bozukluğuna, sözde Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında da tüm türle-
Fakat şurası bir durmamak ifadesi ile niyetin ri ile sergilenmiştir. Yıllardır bu serginin önünden
hakikattir ki, bu bozukluğuna -çünkü söz veril-
geçip duran bizlerin bunu vakıa gözlüğü ile bir
tip karakter- diği sırada sözde durmama kastı
daha müşahede etmemiz gerekmektedir.
yoksa bunun bir zararı olmaz, an-
de olan bir... cak kişi sözde durmamayı kast etmiş, sonra
Onların daima iş kızıştığında geri kaçmaları,
bir engel çıkmış veya karar değiştirmiş ise bu
sözlerini bozmaları, Medine İslam Devleti'nin
durumda kişide nifakın sureti bulunmamış
olur- işaret edilmiştir. Bu anlamda şu hadis ri- kararlarını içlerine sindiremeyip farklı hâllere
vayet edilmiştir: 'Kişi verdiği sözü yerine getirme bürünmeleri, bunun örnekleridir. Peygamberin
niyeti ile kardeşine söz verir de yerine getirmezse sallallahu aleyhi ve sellem siyeri, onların bu yöndeki ya-

günaha girmiş olmaz. Hadiste bahsedilen sözden/ muklukları ile doludur ki ileride bunları analiz
vaadden kasıt, hayır vaadidir. Kötü vaadin (teh- etmeye çalışacağız inşallah.
didin) ise yerine getirilmemesi müstehaptır.' "  5
Fakat biz burada ayetler ve hadisler bağlamında
İmam Nevevi rahimehullah şöyle demiştir: 'Muhak- bu meselenin günümüzdeki İslami hareketlere,
kik âlimler, hadisin şu anlama geldiğini söylemiş- yapılara ve cemaatlere ne gibi bir ders çıkması
lerdir: Bu özellikler nifak özellikleridir. Bu özelliği gerekir ona değineceğiz.

Münafıklar, önce boş sözlerle, çuval dolusu laf-


2. Muttefekun Aleyh
larla piyasada yer edinirler. Fakat iş, kendi şahsi
3. Muttefekun Aleyh
menfaatleri ile çatıştığında ortadan kaybolurlar.
4. Avnu'l Mabud, 12/289.
5. Fethu'l Bâri
Allah subhanehu ve teâlâ onların verdikleri sözleri ve

28
ardından nasıl sıvışıp gittiklerini şu ayetlerde
bahsetmektedir:

"Onlardan kimi de: 'Eğer Allah lütuf ve kere-


minden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz
ve elbette biz sâlihlerden olacağız' diye Allah'a
and söz verdi. Fakat Allah lütfundan onlara
(zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın
emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler.
Nihayet, Allah'a verdikleri sözden döndükle-
rinden ve yalan söylediklerinden dolayı Allah,
kendisiyle karşılaşacakları güne kadar onların
kalbine nifak (ikiyüzlülük) soktu."  6
dıkları bir doğruları olmasına rağmen, görünür-
"Kendilerine: 'Ellerinizi savaştan çekin, namazı de kafa sallayıp, 'tamam, baş üstüne' demişlerdir.
kılın ve zekâtı verin' denilen kimseleri görmedin Bu durumun birinci adımı, -önceki yazımızda
mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden da belirttiğimiz üzere- cemaat ferdinin, cemaat
bir grup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha yönetiminin kararları ile karşı karşıya geleceği,
fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başla- kendisine has birtakım doğrular edinmesidir.
dılar da: 'Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın!
Doğrularından bir türlü vazgeçemeyen, ken-
Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir
di doğrusunda cemaat yönetimine karşı içten
müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?' de-
diler. Onlara de ki: 'Dünya menfaati önemsizdir, pazarlıklı olan kimseler, kendi doğruları ile
Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve cemaat arasında dilediklerinde açıp, diledik-
size kıl payı kadar haksızlık edilmez.' "  7 lerinde tekrar kapattıkları nifak köprüleri inşa
etmişlerdir. Bununla beraber inşa ettikleri bu
"İman etmiş olanlar: 'Keşke cihad hakkında bir köprüyü, menfaatleri doğrultusunda aç-kapa
sure indirilmiş olsaydı! derler. Ama hükmü açık yapma yeteneğine de sahiptirler.
bir sure indirilip de onda savaştan söz edilince,
kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı İçi ve dışı bir olmayan, cemaat yönetimi karşı-
geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını sında iki büklüm olup, kendi iç âlemine dönüp
görürsün. Onlara yakışan da budur!"  8 gecelediğinde bunun nefsani sağlamasını yapan
kimselerin bu davaya katacağı sadece tefrika ve
Bu ayetler, verdikleri sözlerden sonra dönmele- nifaktır. Allah da bu ayette bu karakteri kendi-
rini açık şekilde dışa vurmuştur. Aslında burası sinde kökleştiren kimselerden yüz çevirilmesini
İslami cemaatler için tehlikeli değildir. Bilakis emretmektedir.
asıl tehlike çanları, aşağıdaki ayette anlatılan
tipteki insanların cemaatin içerisinde tıpkı Peki bunun sebebi nedir? Cemaat fertleri, bir
bedene yerleşip de fark edilemeyen bir kanser cemaat ile beraber hareket ederken nelere dikkat
misali yer etmeleriyle çalmaya başlar. etmelidir? Bu problemle yüz yüze kalmamak için
itaatlerini nelerle güzelleştirmelidir?
"(Sana:) 'İtaat ettik/Baş üstüne' derler. Yanın-
dan ayrılınca da onlardan bir bölümü söyledik-
lerinin tersini yaparak gecelerler. Allah, onların
Bir İç Huzuru: Gönülden İtaat!
nasıl gecelediğini kaydediyor. Sen de onlardan "Ey iman edenler; Allah'a, Rasûlü'ne ve sizden
yüz çevir ve Allah'a dayan. Vekil olarak Allah olan emir sahiplerine itaat edin."  10
yeter."  9
İslami bir yapı içerisinde hareket edenler için,
Evet, meselenin künhü olan ayet de bu olsa ge- bu ayeti düstur edinmek kaçınılmazdır. Zaten
rek. Burada münafıkların portresi ve tehlikeli iç toplu işlerin düzenli ve verimli olabilmesi için
hesaplaşmaları deşifre edilmiştir. İçten kurgula- de bu şarttır. Fakat burada önemli olan husus,
birey buna kerhen mi yoksa gönülden mi itaat
6. 9/Tevbe, 75-77
etmektedir?
7. 4/Nisa, 77
Receb
8. 47/Muhammed, 20 1436
9. 4/Nisa, 81 10. 4/Nisa, 59

Mayıs’15 • SAYI: 39

29
Şurası bir gerçektir ki, cemaat yönetimi birey- Gönülden İtaatsizliğin Sebepleri
lere bir konu hakkında emrettiği vakit, iki tip 1. Verilen İşin Doğru Olmadığına İnanmak
insan ortaya çıkmaktadır.
Bir kimsenin kendisine has doğruları olabilir.
Birincisi: Verilen emrin doğru, isabetli oldu- Bunda herhangi bir beis yoktur. Bizim, 'cemaat
ğuna gönülden kanaat getirip, itaat eden kimse. bireylerinin doğrusunun olmaması gerekir' sözü-
müzden kastımız, cemaat yönetiminin İslam'ın
İkincisi: Verilen emrin yanlış olduğunu, aslın- ve bireylerin tümünün maslahatı için ortaya
da başka türlü yapılırsa daha iyi olacağına kanaat koymuş olduğu bilgi ve tecrübe süzgecinden
edip, yine de 'itaat'in dışına çıkmamayı isteyen geçen bir kararın karşısında olan doğrulardır.
kimse. 11 Kişi bunu bir öneri olarak sunabilir, fakat bunu
güven duyduğu bir yönetim karşısında tabu
Burada birinci profildeki kişi, bir yapı için yol hâline getirmemelidir. Çünkü yeniden ifade et-
arkadaşı, sadık insandır. Onunla her türlü ba- mek gerekir ki, Allah'ın bize 'emire itaat edin'
direyi atlatmak için planlar yapabilirsiniz. Bu diye buyurduğu husus, kişiden kişiye değişen
kimse, her zorlukta, insanların yüz çevirdiği, göreceli doğrulardadır.
ihanet ettiği zamanlarda ve şüphe, şehvet,
menfaat ve nifak dalgaları devasa boyutta Bunu bir türlü içinden atamayan birey,
bir yapıya hücum ettiğinde bineceği- yönetimin kendisine emrettiği hususu
niz en sağlam gemi gibidir. Yapı içine sindiremeyecek, onlara karşı
sarsıldığında dahi onun ile güven duygusunu zedeleyecek
kuvvet kazanacaktır. Çünkü ve son geldiği nokta ise, onları
Bir kimsenin kendisine has doğruları
bu kimse kendi doğruları- olabilir. Bunda herhangi bir beis yanlış yapmakla niteleyecek-
nı İslam'ın maslahatı için yoktur. Bizim, 'cemaat bireyler- tir.
fikriyat

geri dönüşümü olmayan inin doğrusunun olmaması gerekir'


bir çöplüğe terk etmiştir. sözümüzden kastımız, cemaat yöneti- Bunun sonucunda da
Çünkü doğruları, rüzgârda minin İslam'ın ve bireylerin tümünün kişi yanlış yaptığına inandığı
maslahatı için ortaya koymuş olduğu... insanlarla ya beraber hareket
pis kokusunu salıveren şahsi
çıkarlar bütünüdür. Doğru- etmeme kararı alacaktır ya da
sunu yapıya teslim edişi, onun beraber olmaya devam edecek,
güven duygusunu benliğine yerleş- fakat bunu içerisinde mayın gibi
tirdiğinden ötürüdür. Allah'ın bizleri bu barındıracaktır. Kişi hem yanlış olduğu-
zümreden kılmasını dileriz... na inanıp, hem de onlarla beraber olmaya
devam etmesi de ayrı bir kalp hastalığıdır.
Fakat ikincisine gelince; o, bir yapı için yıl- Bir işin doğru olduğuna inanmayan kimse, o
larca yaşayıp da üzerine bastığında patlayan bir işi yapsa da ihsan üzere yapmayacaktır.
mayın gibidir. Kendi şahsi doğruları ve çıkarla-
rının ne zaman patlak verip, zarar vereceği kes- Buna bir örnek verelim; Cemaat, bir kişinin
tirilemez. Çıkar dengesi alt üst olduğunda yapıyı mescid hizmetinde bulunmasına ve orada su
satacağı gibi, yapının üzerindeki emeklerine karşı dağıtmasına veya temizlik yapmasına dair bir
nankör fıtratını devasa boyutta sahneye çıkar- görev vermiş olsun. Söz konusu birey, bunun
maya başlar. Onun için bunca emeğin karşılığı doğru olduğuna inanır ve gönülden itaat ederse,
olan vefa, sadece İstanbul'daki bir semtin adı ol- o işi kendi işi gibi benimser ve dört dörtlük ihsan
maktan öteye geçmez. Allah bizleri bu zümreden üzere yapar. Hatta o işi en iyi şekilde yapabilmek
uzak tutmasını dileriz... için her gün o görevin yerine getirilmesi ile ilgili
planlar yapar ve 'daha iyi nasıl yapabilirim' diye
İkinci tip kimseyi, gönülden itaat etmemeye düşünür. Fakat verilen görevin yanlış olduğu-
sevk eden unsurlardan birkaç tanesini zikretmek, nu düşünen ve içinde sıkıntı duyan kimse ise,
yerinde olacaktır. bunu savuşturmanın, bir an önce bitirmenin ve
kaytarmanın yollarını arar. İşini de ihsan üzere
yapamaz.

11. İtaat etmeyeni anlatmaya gerek yoktur. Çünkü o zaten ayetin ve


tehdit edici hadislerin muhatabıdır.

30
Bu örnek, tüm İslami çalışmaya şamildir. Diğer
tüm çalışmaları buna kıyas edecek olursak şunu
diyebiliriz ki; gönülden itaat etmeyen birey, İs-
lami bir yapının gözlerini arkada bırakacağı bir
kimsedir. Çünkü cemaatin işlerini nasıl geçişti-
rip, nasıl ketmedeceği kestirilemez. Bu sebep-
le, bireylerin bu yönde kendilerini otokontrole
tabi tutması gerektiği gibi, İslami yapıların da
işlerinin düzenli ve verimli olmasını istiyorlarsa,
bireylerini bu yönde eğitmeleri gereklidir.

2. Cemaate Tek Bir Siyaset/Yöntem Üzere


İtaat Etmek edemeyecek ve bir üst maddede anlatılan sonuç-
Her cemaatin söz konusu vakıaya göre belir- lardan bir tanesi ile yüz yüze kalacaktır.
lediği bir siyaseti/yöntemi vardır. Bazısı, davet
ve hizmet alanındaki faaliyetlerini açıktan ya- Ya da cemaat önceden çok aktif, sosyal ve açık
par, kimisi gizli tutar. Bazısı, daveti kitlesel plat- daveti kendisine ilke edinen bir cemaat iken, daha
forma taşımaz, sadece ilmî araştırmalar ve ilmî sonraları şartların değişmesi ile gizlilik ilkelerini
neşriyatlar düzeyinde yöntem belirler. Bazıla- daha sıkılaştıran ve kabuğuna çekilen bir cemaat
rında katı yapılanma söz konusu iken, bazısı da hâlini aldığında da aynı durum söz konusu ola-
genele açık bir yapılanma için biraz daha şeffaf caktır. Tek bir yöntemi kendisine tabulaştıran
bir yapılanmayı tercih eder. Bunları uzatmamız kimse burada da gönülden itaat edemeyecektir.
pekâlâ mümkündür. Fakat şurası bir gerçektir
Bu sebeplerden dolayı, herhangi bir yapıdaki
ki, her bir İslami yapının 12 yöntemini belirlediği
fertlerin tek bir yöntemi ve siyaseti kendileri-
Kur'an ve Sünnet'ten bir yönü vardır. Kaynağını
ne tabulaştırmaması gerekmektedir. Yöntemler,
buradan alarak ilkelerini ve yöntemini belirlerler.
vakıadaki şartlara göre değişebilir. Ayrıca yön-
Fakat vakıanın ve şartların değişmesiyle siyaset
temler fertlerin karakterlerine göre şekillenmez.
ve yaklaşımları da değişebilmektedir. Fakat bu,
Fertler yöntemlere göre şekil almalı, o yönteme
asla Kur'an ve Sünnet'e muhalif hareket etmek
ayak uydurmalıdırlar. Aksi halde verilen sözler
değildir. Burası yanlış anlaşılmamalıdır. Bura-
yenmeye, ahitler bozulmaya başlayacaktır.
dan kasıt, meşru yöntemlerin değişebileceğidir.
Kişinin istedikleri yerine geldiğinde can-ı gö-
İşte bu yöntemlerden sadece bir tanesi üzere
nülden itaat etmesi, istedikleri olmadığı zaman
itaat eden ve cemaatin sadece bu yöntemden iba-
-ayette belirtildiği gibi- içinde başka sözler ile ge-
ret olduğunu düşünen kimse, cemaatin olaylara
celemesi ve sonucunda da ahde vefa göstermeme-
ve kişilere yaklaşırken farklı bir yöntem sergile-
si; Allah'ın onlarla kıyamet günü konuşmaması,
mesi hâlinde, gönülden itaat etmeyecektir. Çünkü
onları temize çıkarmaması ve azap etmesi akıbeti
o, bir tek siyaset üzere cemaat içerisinde yetiş-
ile karşılaşması olacaktır.
miş ve cemaatin sadece böyle olması gerektiğine
inanmıştır. Ebu Hureyre radıyallahu anh, Peygamberin sallallahu
şöyle buyurduğunu rivayet etti:
aleyhi ve sellem
Örneğin, cemaat yönetimi katı ve tavizsiz bir
yapılanma üzeredir. Fakat şartların değişmesi, da- "Üç sınıf vardır ki, kıyamet günü Allah onlarla
vetin kitleselleşmesi ve kişilerin yapı içerisindeki konuşmaz, onları temize çıkarmaz, o ve onlar
faaliyetinin kaçınılmaz olması gibi durumların için acı verici azap vardır. Bunlardan bir tanesi
olması ile cemaat yönetimi katı ve tavizsiz poli- yalnızca dünyalık için imama biat eden adamdır.
tikasını değiştirdi. Bu durumda tavizsiz ilkeleri Eğer (imam) isteğini verirse ona vefa eder, yoksa
kendisine düstur edinip, başka yöntem olama- vefa etmez."  13
yacağını savunan kimse burada gönülden itaat

12. Cemaatlerine şirk ve şirke giden yolları bulaştıranları kast etmi- Receb
yoruz. Kastımız: Müslüman olan, Kur'an ve Sünnet'i selefin fehmi 1436
ile anlayan ve ilkelerine şirki bulaştırmayanlardır. 13. Buhari, Müslim

Mayıs’15 • SAYI: 39

31
Gönülden İtaatsizliğin Zararları yapıdaki kusurlar beyni fokurdatmaya başlaya-
Şunu bilmek gerekir ki emire itaatin iki boyutu caktır. Bunu, bir bireyin ihsan üzere iş yapama-
vardır: Maddi ve manevi boyut... masındaki sebeplerden bir olarak da sayabiliriz.

Maddi olarak kişi yaptığı işte, her zaman yük Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, gönülden
taşıyana benzer. Belli bir yerden sonra beli kırı- itaat etmeyen birey, yapı içerisinde bulunduğu
lacak, yorucu işler onu bitap düşürecektir. Çünkü ve bunu tedavi etmediği müddetçe kendisini ni-
sürekli koşturan ve yorulandır. İlmî çalışmalar, fakın içerisinde bulabilir. Kendisi gönülden itaat
davete yönelik çalışmalar, hizmete dair çalışmalar etmemeye başladığı zaman da yapının ve yapı
vs... İslami davayı gütmek, insanın bedenen efor içerisinde bulunan fertlerin kusurlarını araştır-
sarf ettiği bir alandır. Bu sebeple maddi olarak maya başlayacaktır.
insana ekstra bir külfet getirir.
İşin son hâlinde de kendisinin istediği şey
Manevi yön ise, kişinin cemaat yönetimi ile kendisine verilmediği için, basit dünya metaı ve
arasındaki sevgi bağıdır. Sevgi olmadığı müd- kendi hevası için yapıya verdiği sözünden dönüp,
detçe, verilen işler ona hamallıktan başka birşey ahdini bozacaktır. Bu sebeple yapı içerisinde bu-
katmayacaktır. Emir sahibi şer'i hususlara aykırı lunan bireylerin manevi yönlerini muhasebe et-
olmadığı müddetçe ne yapsa kişinin içerisinde mesi gerektiği gibi, yapının da içerisinde manevi
bir sıkıntı oluşturmayacaktır. Çünkü sevgi, hangi boyutu taşımayan bireyleri ıslah yoluna gitmesi
alanda olursa olsun tüm olumsuzlukları, çirkin- gerekir. Yoksa bu tipteki insanın nerede bitap dü-
likleri örten bir duygudur. Bu sebeple, cemaat şeceği, sözünden dönüp, davaya sırt döneceği
bireyi ile cemaat yönetimi arasındaki bağın, sevgi bilinemez.
bağı olmasına dikkat edilmelidir. Aksi halde salt
Allah bizleri emir sahiplerine karşı gönülden
maddi yön düşünülürse ferdin bıkkınlık duyması,
fikriyat

itaat eden bireylerden kılsın.


işlerden dolayı bitap düşmesi ve işleri gönülsüz
bir şekilde yapması kaçınılmazdır. Bu da bera- "Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun" du-
berinde kalplerin ayrılığını getirecektir. amız ile...
Şair der ki:

'Diyarlardan Leyla'nın diyarına geçiyorum

Bir o duvarı bir bu duvarı öpüyorum

Diyarların sevgisi değildir kalbimi çelen,

Bir zamanlar diyarların içerisinde olanın


sevgisidir.'

Hikaye o ki, bir genç bir kızı sevmiş. Sevdiğine


ulaşabilmek için her gün koca nehri yüzerek ge-
çermiş. Onu görüp geri dönermiş. Bir gün yine
yüzerek karşıya geçmiş sevdiği kızda bir kusur
görüp: 'Senin gözünde bir şaşılık mı var?' demiş.
Kız da: 'Sakın bugün karşıya geçme' demiş. Tabi
delikanlı dinlememiş ve karşıya yeniden geçmek
için nehre dalmış ve boğulmuş. Burada gencin
iştiyakla gidip koca nehri geçecek kadar gözün-
de küçülten şey sevgidir. Şaşılığı görüp, sevgisi
bittiği anda yüzmeyi dahi becerememiş.

İşte bir yapıya olan sevgi, insanı olumlu yön-


den tetikleyen bir duygudur. Bu duygu çekilmeye
başladığı anda gönülden itaat kaybolacak, artık

32
Siyer Notları Risalet

enesyelgun@tevhiddergisi.com Enes Yelgün

Davetçinin
Vasıfları
Şirk ve onun alt başlıklarını da dahil edebile-
ceğimiz her türlü masiyet 'rics'tir. Onun tam
karşısında ise en saf ve temiz haliyle İslam
ve onun altına dahil olan taatler durmaktadır.

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salat ve


selam Muhammed'in, alinin ve ashabının
üzerine olsun.
celtmek' emrinin bizzat kendisi veya yansıma-
larından ibarettir.
• Mekkeli müşrikler de Rabblerini yüceltiyor
ama bunu eksik yapıyorlardı. Bu yönleri ile
Geçen yazımızda Fetret Döneminin bitimin
günümüz müşriklerine çok bezemektedirler.
ilan eden Müddesir suresinin ilk ayetlerini in-
celemeye başlamıştık. İlk iki ayetten kısaca şu Kısaca özetlediğimiz konulara "Rabbini yücelt" 1
sonuçları çıkarmıştık: ayeti ile ilgili bir meseleyi daha eklemekte fayda
görüyoruz.
• Allah'ın kullarına merhametinin tecellilerinden
birisi de Peygamberler göndermesidir. İnsanın kalbi birçok duyguyu içerir. Mesela,
• Bu rahmeti daha da pekiştiren şey Peygambe- sevgi bunlardan bir tanesidir. İnsan muhakkak
rin insan olması ve kendi kavminden gönde- bir şeyleri sevmek zorundadır. Bu bazen eş dost,
rilmesidir. bazen makam mevki, bazen çocuk ve benzeri

• Davetin içeriği, başı, sonu ve ortası 'Rabbi yü- Receb


1436
1. 74/Müddesir, 3

Mayıs’15 • SAYI: 39

33
olabilir. Bu aldatıcı sevgilerin çokluğu kalpte asıl çinin nasıl bir ahlaka sahip olması gerektiğini de
olması gereken Allah sevgisinin oranını azaltır. ortaya koymuştur.

Korkuda böyledir. İnsan Allah dışında ne ka- "Elbiseni temiz tut."  3


dar çok şeyden korkarsa Allah'a olan korkusu o
kadar azalır. Bu ayetin basit bir temizlikten daha fazla ma-
naya geldiği aşikârdır. Arapların kullanımlarını
Bunu bütün duygular üzerinden örneklendire- dikkate aldığımızda elbiseden kastın ahlak, şe-
biliriz. Konumuz ile ilgili kısım ise yüceltme/ta- riatın bazı kullanımlarını dikkate aldığımızda
zim etmedir. İnsan hayatı boyunca birçok varlığı da din manasına geldiğini görmekteyiz. Öyleyse
yüceltir. Nefsini, tabi olduğu hocayı, iman ettiği Allah subhanehu ve teâlâ bir davetçi olarak Peygambe-
tağutu vb. İşte bu yücelttiklerinin sayısı ne kadar rine ahlaken ve dinen kemaliyatı hedef olarak
artarsa, Allah'ı yüceltme oranı o kadar düşer. göstermiştir.

Bir insan hakkıyla Allah'ı yüceltmeye başladı- Davetçinin muhatabı olan cahiliye her türlü
ğında geri kalan bütün güçler, değerler, nesne- kirliliği üzerinde taşıyan bir toplumdur. Hakkı
ler küçülmeye başlar. Davetçinin bu düzeye onlara ulaştıran kişi bu pisliklerin kendisini
erişmesi gerekmektedir. Çünkü "Kalk ve de kirletmemesi için azami surette gayret
uyar"  2 emrini yerine getirmek için sarf etmelidir. Ki insanları düzeltmek
harekete geçtiği anda karşısına isterken kendisi bozulmasın.
birçok yüceltilen şey çıkacaktır.
Ya da bu varlıkların kurdukları Bunun yolu da daveti ulaştır-
planlar, projeler, komplolar mak ama onların hayatların-
Bir insan hakkıyla Allah'ı yücelt-
davetçinin gözünde bü- dan herhangi bir şeyi dahi
meye başladığında geri kalan
yüyecektir. Tüm bunla- bütün güçler, değerler, nesneler kendimize yaklaştırma-
maktan geçer. Allah subha-
siyer notları

rı yerle bir edecek olan küçülmeye başlar. Davetçinin bu


düzeye erişmesi gerekmektedir. nehu ve teâlâ bunu şu buyruğuy-
şey ise Rabbinin azametine
iman, O'nu tefekkür ve bu bi- la anlatmaktadır:
linci insanlara anlatarak canlı "Pis şeylerden uzak dur."  4
tutmaktır.
Çünkü İslam temizlik dinidir. Ta-
Bu mesele güzel bir şekilde anlaşılırsa hir olan pis olan aynı bedende ve kalpte
bütün Peygamberlerin zamanlarının ta- yaşayamaz. Biri diğerini muhakkak etkiler.
ğutlarına ve belamlarına karşı nasıl dik du-
rabildiklerini, bunun sadece onlara has bir şey Burada 'rics'in yani pisliğin itikadi ve ahlaki
olmadığı anlaşılacaktır. her türlü pisliği kapsadığını şu ayetler ışığında
söyleyebiliriz:
O zaman sahabenin, selefin o kadar zorlu
zamanlarda dahi hakkı nasıl müdafaa ettikleri, "Durum böyle. Her kim, Allah'ın emir ve ya-
Rabblerini yüceltme vazifesini ifa ettikleri daha saklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında
iyi fehmedilecektir. kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size
okunanların dışında kalan hayvanlar size helal
Şurası bir gerçektir ki anlatılan şeyin hakikat kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının;
olması yeterli değildir. Aynı zamanda anlatıcı- yalan sözden sakının."  5
nın kimliği, şahsiyeti de önemlidir. Çünkü bir
korkağın cesareti anlatması, ahlaksızın güzel "Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise
ahlaktan bahsetmesi, cimrinin infağın faziletini kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere,
duyurması kadar ilginç bir şey olamaz. Bu tezat temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. Bu
sonuncular, (iftiracıların) söylediklerinden çok
muhatabın anlatılan konudan istifade etmesini
ortadan kaldıracak bir etkendir. Bu yüzden da-
vetin içeriğini bildiren Allah subhanehu ve teâlâ davet-
3. 74/Müddesir, 4
4. 74/Müddesir, 5
2. 74/Müddesir, 2 5. 22/Hac, 30

34
uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve güzel
bir rızık vardır."  6

Normal şartlarda Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi


hayatına baktığımızda, pisliğin her tür-
ve sellem
lüsünden uzak durduğunu görmekteyiz. Zaten
selim bir fıtratın bu pisliklerin kapsamına giren
şeyler ile anılması mümkün değildir. Ancak bunu
bilmesine rağmen Allah'ın Peygamberine böyle
bir emir vermesi, daha ilk buyruktan itibaren hak
ile batıl arasındaki kalın çizgileri çizmek içindir.

Evet! Şirk ve onun alt başlıklarını da dahil ede-


bileceğimiz her türlü masiyet 'rics'tir. Onun tam
karşısında ise en saf ve temiz haliyle İslam ve
onun altına dahil olan taatler durmaktadır. Bu
ikisinin arasındaki net ayrım sadece düşünce
bazında değil İslam davetinin her döneminde
pratik olarak yansımış bir durumdur.

Allah subhanehu ve teâlâ Peygamberine sadece daveti


ulaştırmasını emretmemiş, bu fiili gerçekleşti-
renlerin üzerinde taşıması gereken vasıfları da
böyle sıralamıştır.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a


hamd etmektir.

Receb
1436
6. 24/Nur, 26

Mayıs’15 • SAYI: 39

35
Akaid Notları
Ferhat Cura ferhatcura@tevhiddergisi.com

Mürcie'nin Oluşumu
İnsan önce bir görüşü konuşmaya, tartışmaya başlar. Fakat
daha sonra hevası ve şeytanın ayak kaydırmaları ile o
görüş bir anda bozuk bir akide olarak ortaya konur. Selef
alimlerinin bidat ehliyle oturmama ve onların şüphelerini
dinlememe hususunda yaptıkları sert uyarıların neden
önemli olduğu bu konu ile bir kez daha anlaşılmaktadır.

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salat ayıran Mürcie ile bir alakası olmadığını söyledik.
ve selam Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem, Bilakis ilk dönem Mürcie, fitne zamanında Ali ve
alinin ve ashabının üzerine olsun. Osman radıyallahu anhuma ile alakalı, daha doğrusu
birbirleriyle savaşan sahabeler ile ilgili 'Ne dost
Bir fırkanın tarihsel sürecinden haberdar ol- ne de düşman tutalım' görüşünü savunanların
mak, nasıl oluştuğunu, hangi aşamalardan geç- oluşturduğu Mürcie'dir.
tiğini bilmek, o fırkayı hakkıyla tanımak için
elzemdir. Biz de geçen yazımızda Mürcie fırka- Bu yazımızda ise asıl üzerinde duracağımız,
sının zaman içerisindeki dönüşümünü bölümlere Ehli Sünnet'in sakındırdığı Mürcie'nin ortaya
ayırarak incelemeye başlamıştık. çıktığı dönemi inceleyeceğiz inşallah.

Geçen sayıda 'Mürcietu'l Ula' diye adlandırdı- Mürcie'nin ikinci dönemi olarak adlandırabi-
ğımız ilk dönem Mürcie'yi tanıttık. Bu zaman leceğimiz bu dönem nasıl başladı?
dilimdeki Mürcie'nin bugün İslam ümmetindeki
en büyük fitnenin başı olan ve ameli imandan Fitne dönemiyle alakalı insanlar kendi araların-
da konuşuyor ve farklı görüşler beyan ediyorlardı.

36
Mesela Haricilere göre: Birbirlerine kılıç çeken "İman altmış veya yetmiş küsür şubedir. En üstü
ve birbirlerini öldüren sahabenin hepsi kafirdi. La İlahe İllallah sözü en altı ise yoldan eziyet
Onlardan sonra yaşayan ve onları tekfir etme- verici bir taşı almaktır. Hayâ da imandandır."  1 '
yenler de kafirdi.
Konumuz olan Mürcie ise ilk dönemde orta-
Ehli Sünnet'e göre: Sahabe hatalarıyla beraber ya attığı görüşü şöyle dillendirmeye çalışmıştır:
dost tutulmalı ve örnek alınmalı idi. Onlar bu 'Amel imandan değildir. Doğal olarak amelî bir ko-
meseleleri İbni Abbas'ın radıyallahu anh şu sözüyle nuda yaşanan problem insanı dinden çıkartmaz.'
değerlendirmişlerdir:
İşte Mürcie fırkası bu şekilde asli kimliğine
"Allah sahabelerin birbirleriyle savaşacakları- kavuşmuş , ümmet için tehlike arz eder hale
nı bilmesine rağmen onları övdü, onlardan razı gelmiş oldu.
oldu ve onları örnek gösterdi."
Burada ek bir bilgi olarak şunu söyleyebiliriz:
Mürcietu'l Ula dediğimiz taifede bu olaylara İman konusunda problem yaşayan tüm bidat
karışan sahabelerin ne dost ne de düşman tu- taifelerin ortak yönü, imanı bir bütün olarak
tulması gerektiğini söylemişlerdir. görmeleridir. Hariciler ameller içerisinde
hiçbir ayrıma gitmeden amel ile imanı bir
Bu görüşler ortaya atılıncaya kadar görmüşler doğal olarak amellerdeki en
konunun iman ve amel ile bir ala- ufak bir problemi dahi imana yan-
kası yoktu. Fakat işin rengi, ta- sıtmışlardır.
raflara savundukları görüşlerin
delilleri sorulmaya başlayınca Konumuz olan Mürcie ise ilk dönemde Mürcie de amelin her tür-
değişti. ortaya attığı görüşü şöyle dillendirm- lüsünü imandan soyutlamış
eye çalışmıştır: 'Amel imandan doğal olarak da yapılan
'Neden tekfir ediyorsun değildir. Doğal olarak amelî hiçbir şey imana zarar
ya da etmiyorsun? Neden bir konuda yaşanan problem veremez hale gelmiştir.
dost ya da düşman olup ol- insanı dinden çıkartmaz.'
madıklarını net olarak söylemi- Ehli Sünnet ise ameli iman-
yorsun? Niçin dost tutuyorsun?' dan saymış ama amelleri sınıf-
lara ayırmıştır. Bu yönü ile ifrat
Bu sorulara her taife kendi pen-
ve tefritten uzak olarak vasat bir yol
ceresinden cevap verirken aynı zaman-
izlemiştir.
da bir itikad da ortaya koymaya başladı.

Hariciler: 'Biz onları tekfir ediyoruz, çünkü Mürcie'nin Kurucusu Kimdir?


büyük günah işleyen birisinin tevbe etmediği müd- Meşhur olan görüşe göre Mürcie'nin kurucusu
detçe kafir olduğuna inanıyoruz.' Hammad İbni Ebu Süleyman'dır. İbrahim En-
Nehai'nin talebesi İmam Ebu Hanife'nin Hoca-
Ehli Sünnet: 'İman söz, amel ve tasdiktir. İman sıdır.
kısım kısımdır. Bazı ameller vardır ki emredilmiştir,
yapılmadığında veya neyhedilmiştir, yapıldığında İmam Evzai ise bu taifenin fikir babasının Kay-
insanı dinden çıkartır. Bazı ameller vardır ki, ima- sun Nasır isimli kişi olduğunu söylemiştir.
nın vacip diye adlandırılan kısmına dahildir. Ve
insanı sadece günahkâr yapar. Diğer bir kısım ise İmam Ahmed'e sorulduğunda ise Zir İbni Ab-
sadece kemaliyattandır. Sahabenin fiilleri vacip dullah el-Hemedani'nin Mürcie'nin kurucusu
olan kısma dahildir. Onlar hata yapmışlar ama olduğunu söylemiştir.
küfre girmemişlerdir.
Bu şahısla alakalı ilginç rivayetler mevcuttur:
Bu hususta bizim görüşümüzü ortaya koyan
umde hadis şudur: Bir rivayette, 'Amel imandan değildir.' Görüşünü
dillendirdiği ancak bununla beraber 'Bunun din
edinilmesinden korkuyorum.' dediği geçmektedir.
Receb
1436
1. Buhari

Mayıs’15 • SAYI: 39

37
Ancak daha sonra farklı bölgelerden bu görüşün
desteklendiği kendisine ulaşınca: 'Bundan başka
bir din mi vardır?' deyip insanlar arasında bunu
yaymaya başladığı rivayet edilmiştir.

İbni Mesud'un radıyallahu anh talebesi İbrahim


en-Nehai'nin Zir İbni Abdullah ile diyaloğu da
buna benzemektedir. İbrahim en-Nehai'ye, bu
düşüncelerin aklına gelen öylesine bir fikir ol-
duğunu söyleyen Zir İbni Abdullah sonrasında
ise şu cümleleri kullanabilmiştir:

'Bu Allah'ın Nuh'u kendisiyle gönderdiği dindir.'

Bu rivayetlerden şu çok net bir şekilde ortaya


çıkmaktadır: İnsan önce bir görüşü konuşma-
ya, tartışmaya başlar. Fakat daha sonra hevası
ve şeytanın ayak kaydırmaları ile o görüş bir
anda bozuk bir akide olarak ortaya konur. Selef
alimlerinin bidat ehliyle oturmama ve onların
şüphelerini dinlememe hususunda yaptıkları sert
uyarıların neden önemli olduğu bu konu ile bir
kez daha anlaşılmaktadır.
akaid notları

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a


hamd etmektir.

38
İlim Meclisi
muratmuslihan@tevhiddergisi.com

Murat Müslihan

Zor Günlerin Adamı


Sadık İnsan;
Halifeliği
Ebu Bekir radıyallahu anh, her ne kadar tevazusundan
dolayı emir olmayı istemese de Ömer radıyallahu anh
ve diğer sahabeler, onun Peygamberimize daha
sevimli olduğunu bildikleri ve bu konuda daha
ehil olduğunu düşündükleri için ona beyat ettiler.

P eygamber sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde,


Müslümanlar başsız kaldılar. Emirsiz hare-
ket etmek, cahiliye toplumunun özelliği olduğu
Bundan sonra, onlara ulaşmak maksadıyla
yola koyulduk. Onlara yaklaştığımızda bizleri
aralarından iki salih kişi karşıladı ve toplanan-
için, sahabeler bir emir seçmek için kendi ara- ların benimseyip, üzerinde ittifak ettikleri görüşü
larında toplanıp bu konuyu tartıştılar. Hatta bu bize bildirdiler. Ve:
tartışma neredeyse muhacir ile ensar arasında __ Ey Muhacir topluluğu nereye gitmek isti-
büyük bir fitneye sebebiyet verecekti ki son yorsunuz? dediler.
anda Allah subhanehu ve teâlâ, onları bu fitneden kur-
tardı. Biz de onlara:
__ Şu ensar kardeşlerimizin yanına gitmek is-
Ömer radıyallahu anh bu durumu şöyle anlatıyor:
tiyoruz, dedik.
"...Allah, Peygamberini vefat ettirdiği zaman
bizler ensarın bize muhalefet ettiğini ve tümünün, Bize:
Saideoğulları gölgeliğinde toplandıklarını haber __ Ensar topluluğuna yaklaşmayınız, siz kendi
almıştık. Ali, Zübeyir ve onların beraberinde
bulunanlar da bize muhalefet ettiler. Muhacir- işinizin hükmünü kendiniz veriniz, dediler.
ler, Ebu Bekir'in yanında toplandılar. Ben, Ebu
Ben de onlara:
Bekir'e:
__ Vallahi bizler muhakkak onların yanına
__ Ey Ebu Bekir! Haydi, şu ensar kardeşlerimi- Receb
gideceğiz! dedim. 1436
zin yanına gidelim! dedim.

Mayıs’15 • SAYI: 39

39
Ve yola çıktık, nihayet Saideoğulları'nın danış- kişiden birisine razıyım, bunlardan dilediğiniz
malarda bulundukları gölgelikte ensar toplulu- birisine beyat edebilirsiniz.' "
ğunun yanına vardık. Bir de ne görelim onların
arasında bir örtüye bürünmüş bir adam var! Ben: Ömer radıyallahu anh şöyle devam eder:
__ Bu kimdir? dedim. "Bundan sonra Ebu Bekir kendisi aramızda
oturmakta bulunduğu halde benim elimi ve Ebu
Onlar: Ubeyde bin El-Cerrah'ın elini tuttu. Ben, onun bu
__ Bu, Sa'd bin Ubade'dir, dediler. söylediklerinden rahatsız olduğum kadar başka
bir sözden utanmamıştım. Vallahi öne geçiri-
lip boynumun vurulması, bana aralarında Ebu
Ben: Bekir'in bulunduğu bir kavme liderlik yapmak-
__ Onun nesi var? dedim. tan daha sevimlidir. Ancak ölümüm esnasında
şeytanın telkini ile nefsimin bunu bana süsleyip
Bana: güzel göstermesi hâli müstesnadır ki ben şu saatte
onu vicdanımda hissetmiyor ve bulmuyorum!
__ Sıtma nöbeti var, dediler.
Bu sırada ensardan birisi şöyle dedi:
Birazcık oturduktan sonra onların hatibi, __ Bizler emirlik ağacının faydalanı-
şehadet kelimelerini söyledi ve yüce
Allah'ı layık olduğu yüce sıfatlarla lacak aslıyız, köküyüz. Yine bizler
övdü ve şöyle dedi: meyveleri düşmesin diye yaprak-
larla, dallara bağlanmış yüklü
__ Bizler, Allah'ın ensarı ve O, öfke sırasında benden daha ağır hurma salkımlarıyız. Bir emir
İslam'ın büyük ordusuyuz. başlı, daha sakin ve daha vakarlı idi. bizden, bir emir sizden olsun
ilim meclisi

Vallahi Ebu Bekir benim hazırlamış ey Kureyş topluluğu! dedi.


Sizler ey muhacir toplu-
olduğum konuşmada hoşuma giden
luğu! Mekke'deki kavmi- her şeyi söyledi. Marifeti sayes-
nizden bize gelmiş olan az Bunun üzerine karışık
inde, hazırladığım konuşmanın
bir topluluksunuz. Hâl böyle sözler çoğaldı ve sesler yük-
benzeri veya ondan daha üstün...
iken şimdi bu azınlık, bizi as- seldi. Hatta ben bir ihtilaf çık-
lımızdan koparmak ve bu gö- masından korktum ve hemen:
revi üstlenmemize mani olmak __ Uzat elini ey Ebu Bekir, dedim.
istiyorlar."
O da elini uzattı. Ben de ona beyat et-
Ömer radıyallahu anh şöyle devam eder:
tim. Benden sonra muhacirler ve ensar,
"Ensarın hatibi susunca, ben söz almak iste- Ebu Bekir'e beyat ettiler. Biz böylece Sa'd bin
dim. Daha önceden, beğendiğim ve Ebu Bekir'in Ubade'ye karşı çabuk davranıp, galebe sağlamış
önünde yapmayı istediğim bir konuşma hazır- olduk. Onlardan birisi: 'Sizler, Sa'd bin Ubade'yi
lamıştım. Ebu Bekir'e gelen öfkenin bir kısmını öldürdünüz' dedi. Bu kişiye karşı ben:
yatıştırmaya çalışıyordum. Ben konuşmak istedi- __ Sa'd bin Ubade'yi Allah öldürdü, dedim.
ğim zaman Ebu Bekir bana: 'Yavaş ol' dedi. Ebu
Bekir'i öfkelendirmek istemedim. Ebu Bekir ken- Ömer şöyle devam eder:
disi konuşmaya başladı. O, öfke sırasında ben-
den daha ağır başlı, daha sakin ve daha vakarlı __ Allah'a yemin ederim ki bizler o zaman karşı
idi. Vallahi Ebu Bekir benim hazırlamış oldu- karşıya olduğumuz sorunlar içinde Ebu Bekir'e
ğum konuşmada hoşuma giden her şeyi söyledi. beyat etmeden daha güçlü başka bir iş bulmadık.
Marifeti sayesinde, hazırladığım konuşmanın Ensar topluluğundan ayrıldığımızda bir beyat
benzeri veya ondan daha üstün bir konuşmayı yapılmadığı için onların bizden sonra kendile-
yaptı ve sustu. Bu konuşmasında şunları söyledi: rinden bir kişiye beyat etmelerinden korktuk.
'Kendinizde bulunduğunu ifade ettiğiniz hayra Bu takdirde ya bizler razı olmamamıza rağmen
sizler ehilsiniz. Fakat şu halifelik işi, Kureyş'ten onlara beyat edecek ya da onlara muhalefet ede-
olan şu muhacirler topluluğundan başkasına asla cektik. Bu durumda büyük bir fesat meydana
tanınmayacaktır. Onlar, nesep ve yurt bakımın- getirecekti. Artık bundan sonra Müslümanlarla
dan Arapların en ortasıdır. Ben sizler için şu iki istişare olmaksızın kim bir kişiye beyat edecek

40
olursa, öldürülecekleri korkusundan ne ona ve
ne de beyat ettiği kişiye tabi olunmayacaktır."  1

Başka bir rivayette şöyle geçer:

"Rasûlullah vefat edince ensar:


__ Bir emir bizden, bir emir sizden olsun, de-
diler.

Ömer, onların yanına girerek:


__ Bilmiyor musunuz ki, Rasûlullah, Ebu
Bekir'e insanlara namaz kıldırmasını emretmiş-
tir. Onun önüne geçmeye hanginizin içi elverir? elini kesmesi veya elinin kesilmesi gerektiğine
deyince onlar: inanması mümkün değildir.

__ Ebu Bekir'in önüne geçmekten Allah'a sığı- Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Burada anlatmak
nırız' dediler."  2 istediğimiz şudur: İslami meselelere duygusallık-
la yaklaşıldığında doğru karar vermek mümkün
Bu kıssadan çıkarılabilecek dersler olmadığı gibi genelde duygusal hareket eden in-
sanlar şeriatın dışına çıkıyorlar. Yukarıda anlattı-
1. İslami meselelere yaklaşırken veya İslam'ın ğımız halifenin seçilmesi konusuna duygusallıkla
bizden istediklerini tatbik ederken duygusallıkla yaklaşım şöyle olurdu: 'Peygamber vefat ettiği için
hareket etmemek gerekir. Duygusal hareket eden sahabelerin ağlamaları, üzülmeleri gerekirken bu
kimselerin doğru düşünmeleri veya şeriata uy- nasıl bir hevestir ki daha onu defnetmeden emir
gun hareket etmeleri mümkün değildir. Birkaç seçme derdine düşmüşler!'
örnek ile bunu açıklamaya çalışalım;
Böyle düşünülürse vakıayı anlamak pek müm-
İslam bizden anne, baba, kardeş gibi yakın kün olmaz ve bunu yapanlar da emirlik sevdası
kimseler olsa bile şirk ehline karşı vela bera uy- olan kimseler olarak isimlendirilir. Fakat sahabe,
gulanmasını istemiş ve onları dost tutmayı kesin bazılarının yaptığı gibi bu meseleye duygusallıkla
bir dil ile yasaklamıştır. yaklaşmadı ve Peygamberin vefatından sonra he-
men kendilerine bir emir seçtiler. Onlar üzülseler
"Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih edi- de ağlasalar da bu, onları şeriata göre hareket et-
yorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli
mekten alıkoymadı. Çünkü onlar, Peygamberden:
edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte
"Sizden üç kişi yolculuğa çıktığında, içlerinden birini
onlar zalimlerin ta kendileridir."  3
emir seçsinler"  4 hadisini duymuşlardı. Üç kişinin
Bu meseleye duygusal olarak yaklaşan, anne emirsiz olamayacağı yerde bir devletin emirsiz
babaya karşı olan duygularına yenik düşen biri- olması düşünülemez.
nin, en sevdiği kimseler olan anne babasına vela
Ayrıca onlar, bir anlık bir emirsizliğin geti-
bera uygulaması mümkün değildir.
receği zararları da tahmin etmişlerdi. Ki zaten
Yine İslam, hırsızlık yapan erkek ve kadının kıssaya dikkat edilirse başsızlıktan ötürü ensar
elinin kesilmesini emretmiştir. Bize düşen de ile muhacir arasında hemen tartışma başlamış-
şartlar yerine geldiğinde bunu uygulamaktır. tır. Biraz daha geç kalınsaydı, belki de bu, İslam
Eğer duygusallıkla hareket edilirse, hırsızların toplumunda büyük fitnelere sebebiyet verecekti.
ellerini kesmek pek mümkün olmaz. 'Elini kessek Sahabenin bu konudaki hassasiyeti onların fık-
ne yapacak? Nasıl yemek yiyecek? Nasıl ihtiyaçlarını hını bize gösterir. Biz Müslümanların da buna
giderecek?' gibi sorular duygusallığın ürünüdür. dikkat etmesi gerekir. Ne yaşanırsa yaşansın, ilk
Bu duygulara yenik düşen kimselerin, hırsızın yapılması gereken şey, bir emir seçmek ve onun
yönlendirmeleri ile hareket etmektir.
1. Buhari
Receb
2. İmam Ahmed 1436
3. 9/Tevbe, 23 4. Ebu Davud

Mayıs’15 • SAYI: 39

41
2. Ebu Bekir'in radıyallahu anh konuşmasındaki gü- olmayı aklından geçirmediği, ümmetin birliğini
zel üslup, sahabe arasında çok sıkıntı olmadan düşündüğü açıkça anlaşılmaktadır:
bu olayın kapanmasına vesile oldu. Ebu Bekir,
ensarın hatibinin yaptığı konuşmadan hemen "Vallahi halife olmayı hiçbir şekilde aklımdan
sonra bir konuşma yaptı. Bu konuşmada Ömer'in geçirmedim. Böyle bir şeyi istemediğim için ne
gizli ne de açık, hiçbir zaman Allah'tan bu mana-
radıyallahu anh deyimiyle acele etmeden, ağırbaşlı bir
da bir talepte bulunmadım. Ancak Rasûlullah'ın
şekilde konuştu. Ensarın kendisine nispet ettiği
vefatıyla fitnenin çıkmasından korktum. Yöne-
güzellikleri ikrar etti ve ondan sonra asıl varmak timde rahat ediyor da değilim. Aslında güç yeti-
istediği noktaya gelip, hilafetin Kureyş'ten olması remediğim bir yükün altına girdim ve Allah'ın
gerektiğini güzelce açıkladı. Ensar da güzelce onu yardımı hariç hiçbir dayanağım yok."
dinledi, söylediklerinin hak olduğunu kavradı ve
onun dediği gibi, hilafeti Kureyş'e verdi. Böylece Sahabenin hayatına baktığımızda başta Ebu
Peygamberin vefatından sonra birlik ve beraber- Bekir radıyallahu anh olmak üzere birçok sahabenin
lik sağlandı ve çıkabilecek fitneler engellendi. yönetici veya emir olmaktan şiddetle kaçındık-
larını görürüz. Emirlik meselesi gündeme gel-
Karşı tarafı abartıya gitmeden övmek, diğinde, kendilerini değil de başka sahabeleri
İslam'ın benimsediği bir yöntemdir. Bu öne sürdüklerine şahit oluruz.
yöntem, karşıdaki insana gereken de-
ğeri verirken onun yumuşamasına Aslında dünyalık olarak düşü-
ve konuşmacının sözlerini can nüldüğünde, emir olmak; güzel
kulağıyla dinlemesine ortam ve çekici bir şeydir. Çünkü in-
hazırlar. Peygamberin haya- sana makam ve mevki getirir.
Karşı tarafı abartıya gitmeden övmek,
tında buna benzer örnekleri İslam'ın benimsediği bir yöntemdir. Fakat uhrevi olarak düşünül-
ilim meclisi

çokça görebiliriz... 5 Bu yöntem, karşıdaki insana gereken düğünde, kişinin en son


değeri verirken onun yumuşamasına tercih edeceği şeylerden
İnsanları uyarma ve ve konuşmacının sözlerini can bir tanesidir. Çünkü emir
nasihat etme makamında kulağıyla dinlemesine ortam hazırlar.
olmak, yönettiği tüm insan-
bulunan kardeşlerin de buna lardan sorumlu olmak demek-
dikkat etmeleri gerekir. Nasihat tir. Ahiret günü insanlar, kendi
ederken, insanlara yön verirken hesaplarını vermekten bile sıkıntı
veya Müslümanlar arasında sıkıntı duyacakken emir sahipleri kendileri
olan bir konuyu çözmeye çalışırken gü- ile birlikte tebaasının da hesabını verecek-
zel bir üslup kullanmaları gerekir. Çünkü tir. Bunun şuurunda olan kimsenin, emir
nasihatten gaye; ıslah etmektir, ifsat etmek olmayı istemesi pek mümkün değildir.
değil. Onların düzelmesi için Allah'tan yardım
isteyerek, merhametle onlara yaklaşıp ve deliller- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
le güzel bir şekilde açıklayıp yardımcı olmak ge-
rekir. Böylece hata yapan birçok kardeş, Allah'ın "Haberiniz olsun ki hepiniz çobansınız ve her
izniyle hatalarından dönüp tövbe edecektir. Ebu biriniz, idaresi altındakilerden sorumludur. İn-
Bekir'in güzel üslubunun getirdiği fayda düşü- sanların yöneticisi olan kimse çobandır ve eli
altındakilerden sorumludur. Erkek, ev halkının
nüldüğünde, bunun ne kadar önemli olduğu
çobanıdır ve eli altındakilerden sorumludur. Ka-
daha iyi anlaşılacaktır. dın, evi ve çocuklarının çobanıdır ve ailesinden
sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malının ço-
3. Ebu Bekir'in radıyallahu anh yaptığı konuşmadan
banıdır ve ondan sorumludur. Haberiniz olsun,
anlaşılıyor ki o, kendisinin halife olmasından zi-
her biriniz birer çobansınız ve elinizin altında-
yade, ümmetin birliğini düşünmüştür. Çünkü kilerden sorumlusunuz."  6
konuşmasını bitirdikten sonra kendisine değil
Ömer'e veya Ebu Ubeyde'ye radıyallahu anhum beyat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, emirlik isteyen
yapılmasını istemiştir. Ayrıca daha sonradan Ebu Ebu Zer'i radıyallahu anh uyararak ona şöyle demiştir:
Bekir'in yaptığı şu konuşmadan da onun halife
"Ey Ebu Zer; sen zayıfsın, istediğin şey emanet-
5. I. Halife Ebu Bekir, Hayatı, Şahsiyeti ve Dönemi; Muhammed
Sallabi 6. Müslim

42
tir. Kıyamet gününde ise pişmanlık ve rezalettir. verilmesini, ehil insanların söz sahibi olmalarını
Onu hakkıyla alan ve sorumluluğunu hakkıyla emretmiştir. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmak-
ifa edenler müstesna.' "  7 tadır:
Başka bir hadiste ise şöyle buyrulmaktadır; "Allah, emanetleri ehline vermenizi emredi-
yor..."  9
"Sizler bu emirliği istiyorsunuz ancak o, kıyamet
günü pişmanlık olacaktır."  8 Hadiste ise Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ema-
netlerin ehline verilmemesini kıyamet alameti
Bugün emir olan, birilerinden sorumlu olan olarak belirtiyor. Şöyle der:
kardeşlerin de bunu düşünüp ona göre hareket
etmeleri gerekir. 'Sorumlu olduğum kimselerden "__ Emanet yitirilirse kıyameti bekle,
Allah beni hesaba çekecek, acaba onların haklarını
yerine getiriyor muyum' diye kendini muhasebe Sahabeler:
etmesi gerekir. __ Emanet nasıl yitirilir? diye sorduklarında:
Ebu Bekir'in radıyallahu anh kendinin değil de __ İş, ehli olmayana verilirse emanet yitirilir,
Ömer'in ya da Ebu Ubeyde'nin radıyallahu anhum ha-
buyurdu."  10
life olmasını istemesinin ikinci sebebi; onun te-
vazu sahibi olmasıdır. Kibirli insanlar, her zaman Buradan şunu anlayabiliriz; Bazı kardeşlerimiz,
kendilerini başkalarından üstün görürler. Ondan ehil oldukları halde tevazularından dolayı emir
dolayı hep üstte olmak, yani emir olmak isterler. olmayı istemeyebilirler. Eğer onların daha ehil
Asla memur olmayı istemez ve kabul etmezler. oldukları belli ise bu yetkiyi onlara vermemiz
Kendilerine sorumluluk verildiğinde sevinir, ve- gerekir. Çünkü gaye, İslam dinine en güzel şekil-
rilmediğinde ise ya açıktan sıkıntı çıkarırlar ya de hizmet etmektir. Eğer onların daha iyi hizmet
da kalplerinden rahatsızlık duyarlar. edeceklerini biliyorsak, tereddüt etmeden onları
kendimize tercih etmemiz gerekir.
Kendilerinin emir olmadığı yerlerde ise sürekli
sorumlu kişiyi 'yapamıyor, beceremiyor' gibi cüm- 4. Ensardan bir sahabe, Ebu Bekir'e radıyallahu anh:
lelerle eleştirmeye başlarlar. Tabi bu eleştirileri "Bir emir bizden bir emir sizden olsun" şeklinde bir
kendince düzeltmek için yaptıklarını söyleseler teklifte bulunuyor. Fakat Ebu Bekir, bu teklifi ka-
de hakikatte öyle değildir. Bu, emir olmadıkla- bul etmiyor. Çünkü bir yerde iki emir olamaz.
rından ötürü verdikleri bir tepkidir. Dilleriyle İki emirin olduğu yerde İslam'ın bizden istediği;
söyleyemeseler de lisan-ı hâlleriyle: 'Ben, ondan Müslümanların birlik ve beraberliği sağlanamaz.
daha iyiyim ve bu görev bana verilmeliydi' demek Birlik sağlanamadığı gibi İslam'ın yasakladığı ih-
isterler. tilaf ve cedel meydana gelir. Ondan dolayı Pey-
gamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
Ebu Bekir radıyallahu anh, her ne kadar tevazusun-
dan dolayı emir olmayı istemese de Ömer radıyal- "Siz tek bir emir üzere toplanmışken, ikinci biri
lahu anh ve diğer sahabeler, onun Peygamberimize çıkıp emirlik iddiasında bulunursa onun boynu-
daha sevimli olduğunu bildikleri ve bu konuda nu vurun."  11  12
daha ehil olduğunu düşündükleri için ona beyat
ettiler. Ömer radıyallahu anh, onun ehil oluşunu şöyle Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
ifade etti: hamd etmektir.

"Vallahi öne geçirilip boynumun vurulması,


bana aralarında Ebu Bekir'in bulunduğu bir
kavme liderlik yapmaktan daha sevimlidir."

İslam hangi konu olursa olsun işler düzgün ve


güzel bir şekilde ilerlesin diye emanetlerin ehline 9. 4/Nisa, 58
10. Buhari
11. Müslim Receb
7. Müslim 12. İslam'da bir emirin olması gerektiği konusuna daha önceki yazı- 1436
8. Buhari mızda değindiğimiz için, tekrardan bu konuya değinmiyoruz.

Mayıs’15 • SAYI: 39

43
Nasihat
emreacar@tevhiddergisi.com

Emre Acar

Rahman'ın Arşının Altında


Gölgelenenler;
İnfakta Bilinmesi Gereken
Önemli Hususlar
Kur'an'ın birçok yerinde infak yapmaya teşvik eden Al-
lah, infak yaparken gizli yapmamız gerektiğine de vur-
gu yapmıştır. Bunu kimi zaman teşvik olarak, kimi zaman
daha hayırlı olduğunu belirterek, kimi zaman da kulun
maslahatına olan ameller ile bağlantı kurarak belirtmiştir.

E bu Hureyre'den radıyallahu anh rivayetle Peygam-


ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
K ullarına cömert davranan Allah'a hamd,
darlıkta ve bollukta sevdiklerinden gizli-
ce, vasat ölçüde, minnet etmeden infak eden
"Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölge- Rasûlullah'a ve ashabına salât ve selam olsun.
nin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi
gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yöneti- Değerli Kardeşim!
ci, Allah'a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere
bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve Amel yaparken çalışıp da yorulan fakat kaza-
onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan namayıp iflas eden kullardan olmamak gerekir.
iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya Münafıkları düşün! Zorla da olsa kendilerini
davet ettiğinde: 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek Müslümanlardan göstermek için amel yapıyor-
onu reddeden adam, sağ elinin verdiğinden sol eli- lardı. Hristiyanları düşün! Gece gündüz, dünya-
nin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka veren dan el etek çekmiş bir şekilde amel ediyorlardı.
kişi, bir de yalnız başına Allah'ı zikredip de gözleri Haricileri düşün! Artık amel yapmaktan alınları,
yaşla dolan kimse."  1 devenin diz kapağındaki nasır hâlini almıştı. Bu
taifelerin hepsi çalıştılar, yoruldular fakat kay-
bettiler. Bunlar üzerinde düşünmeli, kendimize
ders çıkarmalıyız.
1. Buhari, Müslim

44
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

"De ki: 'Size (yaptıkları) iş bakımından en çok


ziyana uğrayanları haber vereyim mi? Onlar o
kimselerdir ki dünya hayatında yaptıkları çalış-
malar boşa gitmiştir. Oysa güzel bir iş yaptıkla-
rını sanıyorlar."  1

Bizler de Allah yolunda infak yaparken çalışıp


yorulup kaybedenlerden olmamak için, amel ya-
parken Kur'an ve Sünnet'in bizleri uyardığı, dik-
kat etmemizi isteği konuları öğrenip bu konuda
hassas davranmamız gerekiyor. Rabbimin izin
verdiği kadarınca bundan sonraki yazılarımda
infak yaparken dikkat etmemiz gereken konulara
değineceğim.

İnfakta İhlas ve Gizlilik


Mücerred amel yapmanın, şeriatta bir değeri
yoktur. Bununla beraber, amellerin sünnete uy-
kılmak, yöneticilere nasihat etmek ve Müslüman-
gun olması ve amel yapan kişinin de ihlas sahibi
ların cemaatinden ayrılmamaktır."  4
olması gerekir. Ki yaptığı salih ameller kabul ol-
sun ve Allah katında ona fayda versin. Başka bir hadisinde Peygamber sallallahu aleyhi ve
şöyle buyurur:
sellem
İhlas, kişinin yapmış olduğu işleri sadece Allah
için yapması ve Allah'ın rızasını gözetmesidir. "Allah, bu ümmeti ancak zayıflarından ve onla-
Hangi amel olursa olsun, amel sahibi o amelini rın dua, ihlas ve namazlarından dolayı muzaffer
ihlas üzerine ifa etmelidir. Amel yaparken, ameli kılmıştır."  5
sunduğumuz zatın istediği doğrultuda hareket
etmek, hakka muvafık olandır. Allah da kullarına Müslümanlar, dinin emirlerini yerine getirir-
amellerinde ihlas sahibi olmalarını emretmiştir. ken ve nehiylerinden kaçınırken yalnızca Allah
için ve O'nun rızasını gözeterek yapmaz ve baş-
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: kalarının rızası, kabulü üzerine hareket ederse bu
amel, Allah katında kabul olmadığı gibi -ameli
"Hâlbuki onlara dini yanlız O'na has kılarak ve hayır amellerinden olsa bile- onu cehenneme
hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namazı götürür.
kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağ-
lam din, budur."  2 Elimizdeki nimeti, cehenneme veya cennete
girmeye vesile kılmak, bizim elimizdedir. İhlas,
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
riya, sevgi gibi kalp amellerinde kendini tezkiye
"Şüphesiz ki Allah, kalıplarınıza ve suretlerini- etmiş kişi, amellerinde hayır üzere olur. Elindeki
ze bakmaz. Fakat kalplerinize ve amellerinize nimet ile kendisini cehennemden uzaklaştırır.
bakar."  3 Kalp amellerini terbiye etmemiş insan, amelle-
rinde şer üzeredir. Hayır yaptığını zanneder fakat
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: hepsi boşa gitmiştir.
"Üç haslet vardır ki, Müslümanın kalbi bu has- Üzerinde durduğumuz konu, Allah yolunda
letlere haset etmez. Bunlar ameli Allah için ihlaslı infak etmektir. Eğer kişi, infak yaparken 'Ne ka-
dar çok infak ediyor, Ne kadar da cömert birisidir'
desinler diye yapar ve bu yaptığı infağı herkese
göstermeye ve duyurmaya çalışırsa zahiren hayır
1. 18/Kehf, 103-104
Receb
2. 98/Beyyine, 5 4. Tirmizi 1436
3. Müslim 5. Nesai

Mayıs’15 • SAYI: 39

45
olan infak; onu, cehennemin kendisi ile tutuştu- "__ Seni ağlatan nedir? diye sorar.
rulduğu ilk zümreden kılar.
Muaz, Peygamberin şöyle dediğini nakleder:
Peygamber, kıyamet gününde ilk sorguya çeki- __ Gerçekten riyanın azı şirktir. Muhakkak ki
lecek ve cehennemin kendisi ile tutuşturulacağı
Allah ancak, gizli olan muttaki kullarını sever.
üç sınıf insandan bahseder. İkinci sınıfı şöyle
O muttakiler ki, gizlenseler aranmazlar. Hazır
anlatır:
olurlarsa bilinmezler ve tanınmazlar. Kalpleri,
"Allah'ın kendisine mal verdiği kişi, Allah'ın hidayet çıralarıdır. Onlar karanlık ve bulanık
huzuruna çağırılır. Allah, o kula: olan her şeyden kurtulurlar."  7

__ Sana nimet verdim onu nasıl kullandın? "...Peygamber:


diye sorar. __ Sizin için en fazla korktuğum şey, gizli şirktir,
O kişi: buyurdu.

__ Ya Rabbi! Gece gündüz senin yolunda in- Orada bulunan sahabe:


fakta bulundum, diye cevap verir. __ Ey Allah'ın Rasûlü! Gizli şirk nedir?
Allah: diye sordular.

__ Yalan söyledin! der. Peygamber şöyle cevap verdi:


__ Riyadır. Çünkü Allah
Melekler de: Eğer kişi, infak yaparken 'Ne kadar kıyamet gününde kullara
__ Yalan söyledin. Bilakis çok infak ediyor, Ne kadar da cömert
amellerin karşılığını verdiği
birisidir' desinler diye yapar ve bu
nasihat

sen, onunla: 'Falan adam yaptığı infağı herkese göstermeye ve zaman, onlara: 'Dünya-
cömettir' dedirtmek isti- duyurmaya çalışırsa zahiren hayır da kendilerine riyakârlık
yordun. Nitekim öyle de söy- olan infak; onu, cehennemin kendisi yaptıklarınızın yanına gidin.
lendi, derler. ile tutuşturulduğu ilk zümreden kılar. Bakın acaba onların yanında
bir mükafat görebilir misiniz?'
Sonra o kul cehenneme atılır diyecektir."  8
ve cehennem, onunla tutuşturu-
lur."  6 Riyadan uzaklaşmak ve ihlas ile
kuşanmak, önemli olduğu kadar edinil-
Şu nokta inkâr edilemez bir hakikattir; mesi zor olan ahlaklardandır. Selefimiz, ri-
Âdemoğlunun fıtratı, yaptığı amellerin in- yanın tehlikesini tanımlarken şöyle demiştir:
sanlar tarafından görülmesinden, beğenilme- 'Gecenin karanlığında yürüyen karıncanın ayak sesi
sinden ve tebrik edilmesinden hoşlanır. Özellikle gibidir.' Hakeza selefimiz, ihlas için: 'Bir saatlik
övülme ve üstünlük sağlamanın ön plana çıkar- ihlas, dünyadaki her şeye bedeldir' veya 'Kişinin
tıldığı toplumlarda bu durum, insanlarda daha ihlaslı olduğunu fark etmesi, ihlassızlıktır' buyur-
barizdir. Hatta öyle insanlar vardır ki, övgü veya muşlardır.
tebrik etme yapılmadığı zaman amel yapmayı
terk etmektedir. Bu ahlakın İslam'daki ismi riya- Dini en güzel anlayan ve yaşamına aktaran
dır. Riya, amelleri Allah rızasının dışında başka selefimizin belirttiği üzere, ihlas sahibi olmak
beklentiler içinde yapmaktır. Bu da küçük şirktir ve riyadan uzaklaşmak çok zordur. Allah hepi-
ve Allah'ın kabul etmediği ve hoşuna gitmeyen mizin yar ve yardımcısı olsun. İslami alandaki
bir durumdur. mücadelemizi kolaylaştırsın. Yaptığımız amel-
lerden ahirette istifade edebilmemizi nasip etsin
Ömer radıyallahu anh, bir gün mescide girer. Mes- (Allahumme Âmin).
cidde Muaz b. Cebel'in radıyallahu anh, Peygamberin
kabrinin başında ağladığını görür ve:

7. Taberani, Hakim
6. Müslim 8. İmam Ahmed, Beyhaki

46
Değerli Kardeşim! Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez."  9

Öncelikle bu zor noktayı aşmak için önümüzde Rasûlullah'ın sünnetine baktığımızda da dua
iki yol vardır. Birincisi, ihlasın ve riyanın alamet- amelini secde anında yapmış ve ümmetini bu giz-
lerini öğrenmek ve kendimiz üzerinde muhasebe li yerde dua yapmaya yönlendirmiştir. Bununla
etmektir. İhlasın veya ihlassızlığın birçok alameti beraber Peygamber, revatip sünnetlerini mescid-
vardır. Benim üzerinde duracağım alamet; Amel- de ashabının içinde kılmamış, kendi evinde kıl-
leri gösteriş için yapmak ve tebrik edilme, dünya- mıştır. Bunları yapmasının tek gayesi, ihlası elde
da o amelin mükâfatını bekleme hasletidir. etmek ve riyadan uzaklaşmaktır. Rasûlullah'ın
bu ahlakını örnek alıp amellerde gizliliğe önem
Kişi, riyanın alametlerini öğrendikten sonra vermeliyiz.
kendisini bunlara arz etmelidir. Kendisinde bu
alametler olmasa bile riyaya düşmekten korkup Allah yolunda infak etmeye dönecek olursak;
ondan uzaklaşmanın ve ihlası elde etmenin yol- Kur'an'ın birçok yerinde infak yapmaya teşvik
larını aramalıdır. Sahabelere baktığımızda mü- eden Allah, infak yaparken gizli yapmamız ge-
nafık olmamalarına rağmen münafık olmaktan rektiğine de vurgu yapmıştır. Bunu kimi zaman
korkmuşlardır. Bu korku rahmanidir, çünkü teşvik olarak, kimi zaman daha hayırlı olduğunu
onları münafık olmamak için önlemler almaya belirterek, kimi zaman da kulun maslahatına olan
sevk etmiştir. Bizler de her amelin afetine karşı ameller ile bağlantı kurarak belirtmiştir.
aynı korkuyu hissetmeli ve ona karşı kendimizi
muhafaza edecek önlemler almalıyız. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

Burada konuşulması gereken ikinci önemli "Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat
konu ise şudur: onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için
daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına
Bir insan infak veya başka amel yaparken ihlası da kefaret olur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla
nasıl elde eder ve riyadan nasıl uzaklaşır? haberdardır."  10

Riyadan uzaklaşıp ihlası elde etmenin yöntem- İbni Kesir rahimehullah, bu ayetin Ebu Bekir ile
leri çoktur. Bunlardan biri de, amellerde gizliliktir. Ömer radıyallahu anhum arasında geçen infak yarışı
Allah, kullarını en iyi tanıyandır. Rabbimiz, gös- hakkında indiğini belirtir. Ve İbni Cerir rahimehullah,
teriş ve beğenilme fıtratına sahip olan insanoğ- Ali bin Ebu Talha tariki ile bu ayetin tefsirinde
lunu birçok yerde amel yaparken gizli yapmaya İbni Abbas'ın radıyallahu anh şu sözünü aktarır:
yönlendirmiştir. "Allah, nafile sadakanın gizli verileni açıktan
verilenden yetmiş kat faziletli, farz olan sadaka-
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

"Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin.


Receb
9. 7/Araf, 55 1436
10. 2/Bakara, 271

Mayıs’15 • SAYI: 39

47
nın (zekâtın) ise açıkça verilenini gizlice verile- kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne
ninden yirmi beş kat daha faziletli kıldı." kötü arkadaştır."  16

Allah, ayetlerinde infakı gizli yapmamız gerek- Şeytanın Müslümanlara kurduğu tuzak, hayır
tiğini anlatmaya devam ediyor: amellerinde riya bataklığına düşürmeye yöne-
liktir. İnfak, açıktan yapıldığında, riyaya kapılı-
"Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yo- nıp salih amel boşa gidebilir. Şeytanın görevi de
lunda harcayanlar var ya, onların Rabbleri ka- budur zaten. Amelimizi riske atmamak gerekir.
tında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur.
Onlar mahzun da olacak değillerdir."  11 Sağ elin verdiğinden sol elin haberi olmaya-
cak kadar gizli infak yapan kişi mahşer gününde
"Onlar, Rabblerinin rızasına ermek için sabre-
den, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdi- Rahman'ın arşının altında gölgelenme merte-
ğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah besine ulaşır. Gizli amel yapmanın iki büyük
için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kal- mükâfatı, hem infakın ecri hem de arşın altında
dıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi gölgelenmektir! Fakat açıktan yapılan infak için,
sonucu vardır."  12 bu mertebe yoktur.

"İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kıl- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
sınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı
bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak "Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir göl-
verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve genin olmadığı günde (mahşer meydanında)
açıktan harcasınlar."  13 kendi gölgesinde gölgelendirecektir. (Bunlardan
biri de) Sağ elinin verdiğinden sol elinin haberi
"Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının olmayacak kadar gizlice sadaka veren kişi..."  17
malı olan bir köle ile kendisine verdiğimiz güzel
nasihat

rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda har- Rabbimden isteğim; bizleri, sağ elin verdiğini
cayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur sol elin haberi olmayacak şekilde kendi yolunda
mu? Hamd Allah'a mahsustur, fakat onların harcama şerefine nail eylemesidir.
çoğu bilmezler."  14
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd et-
"Şüphesiz, Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı mektir.
kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz
şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda har-
cayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret uma-
bilirler."  15

Yukarıda infak ile alakalı zikrettiğimiz ayetler-


de hem açık hem de gizli infak etmenin meşru
olduğu ifade edilmiştir. Fakat İslam'ın tavsiyesi
ve kul için en hayırlı olan, bunu gizli bir şekilde
yapmaktır. Çünkü insan fıtratı, gösterişe ve baş-
kasının övmesine meyillidir. Bu ahlakı ise, İslam
yermiştir.

Allah şöyle buyurur:

"Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için har-


cayan, Allah'a ve ahiret gününe de inanmayan

11. 2/Bakara, 274


12. 13/Rad, 22
13. 14/İbrahim, 31
14. 16/Nahl, 75 16. 4/Nisa, 38
15. 35/Fatır, 29 17. Buhari, Müslim

48
TARİHE BAKIŞ Serfıraz islam

Murabıtlar Devleti:
Yusuf b. Tafşin Dönemi
Murabıtlar'da hem liderler hem de âlimler, tebliğde öncü
oldukları gibi, harp meydanlarında da öncü idiler. Sözleri ve
pratikleri birbirilerini doğrular mahiyette idi. Onların ortaya
koydukları bu pratik, askerlerin ruh hâllerini güçlendiriyor,
kendi davalarına daha da sadık olmalarını sağlıyordu.

Allah'a hamd olsun. O'na şükreder, O'ndan son derece uzak bir insandı. Bu duruma şöyle
yardım ister ve O'nun bağışlamasını dileriz. bir örnek verebiliriz; Ebu Bekir bin Ömer sahra-
Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimiz- dan geri döndüğünde gördü ki Yusuf bin Taşfin
den O'na sığınırız. Şehadet ederim ki Allah'tan birçok bölgeyi fethetmiş ve hatırı sayılır miktarda
başka ibadete layık yoktur. Yine şehadet ederim ganimet elde etmişti. İşte o, bu ganimet mallarına
ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu ve hiç tamah etmeyip Ebu Bekir bin Ömer'e teslim
Rasûlü'dür. etmişti. Tek gayesi, dinin yüceltilmesi ve Müslü-
manların birliğine engel olan unsurların ortadan
Yusuf b. Taşfin dönemi kaldırılmasıydı. Yusuf bin Taşfin, bu hedef doğ-
Abdullah bin Yasin'n kuşkusuz en büyük başa- rultusunda çalışmış ve Endülüs'teki dağınıklığa
rısı, Yusuf b. Taşfin gibi birisini keşfedip, yetişti- son verip ümmetin birliğini sağlamayı başarmış-
rip İslam'ın hizmetine sunmasıdır. tır. Halkın işlerini doğrudan kontrol etmeyi âdet
hâline getirmişti. İnsanları dinliyor, ancak kendi
Yusuf bin Taşfin'in Kişiliği başına hüküm vermiyordu. Bu sorunları ulema-
O, verdiği sözlere bağlılığı ve yaptığı anlaşma- ya sunuyor, oradan çıkan şer'i hükümlere göre Receb
lara uymasıyla tanınırdı. Dünyalık hırslardan hüküm veriyordu. Valilerini takip ediyor, onları 1436

Mayıs’15 • SAYI: 39

49
görev yerlerinde ziyaret ediyordu, görevlerini Murabıtlar'da Askerî Taktik ve
hakkıyla yerine getirmeyenleri de görevden alma Başarının Sebepleri
hususunda hiç tereddüt etmiyordu.
Yusuf bin Taşfin, kendisine verilen siyasi ve
Miladi 1056 yılında çok büyük bir savaş dinî önderlikten sonra büyük bir ordu hazırladı,
gerçekleşti. Yusuf bin Taşfin bu savaşta saldırı halkını zulüm, baskı ve hurafelerle Kuzeybatı
kuvvetlerinin komutanıydı ve bu savaşta bütün Mağrib'i yöneten Zenatilerin elinden almak için
hünerlerini ortaya koydu. Kesin bir zaferle Si- sefere çıktı. Fakat onlarla çarpışmadan önce fark-
cilmase şehrinin fethedilmesinde öncü bir rol lı bir taktik uyguladı. Kendisine gelen istihbari
oynadı. Bu savaşta gösterdiği üstün başarı nede- bilgiler doğrultusunda Zenatiler içerisindeki ko-
ni ile bütün dikkatleri üzerine topladı. Tabi bu mutanlar arasında siyasi anlaşmazlıkların oldu-
durum, Emir Ebu Bekir bin Ömer'in gözünden ğunu tespit etti. Yusuf bin Taşfin, bunu fırsat bilip
de kaçmadı, onu kazandığı bu zafer sebebi ile bu durumdan yararlanmak için hemen harekete
kutladı ve fethedilen yeni bölgede onu vali olarak geçti. Diğerleriyle savaşmak için bazı komutan-
atadı. Yusuf b. Taşfin, kendisine verilen valilik larla anlaşma yaptı. Bütün bu hazırlıklar sonu-
görevinde de boş durmayıp şehirde yaptığı cunda Hicri 455 senesinde savaş yapılmaksı-
yeni uygulamalarla halkın gönlünde taht zın Fas şehrine girmeyi başardı. Yusuf bin
kurdu ve kendisini sevdirmeyi başardı. Taşfin, Mağrib-i Aksa'yı egemenliği altına
Böylece idare alanındaki mahareti almakla yetinmeyip, Mağrib'in ta-
de ortaya çıkmış oldu. Tabi o, bu rihinde en büyük ilk devlet olan
görevi yaparken bir yandan da Murabıtlar Devleti'ni kurdu.
fetih çalışmalarını sürdürü- İki bin kişilik özel ordu kurdu. Şöyle ki; Ülkesinin sınırlarını
yordu, ordusunu toplayıp Yusuf bin Taşfin, askerlerini güneyde Sudan, kuzeyde Pi-
tarihe bakış

Cezule bölgesine büyük Mağriblilerin, Endülüslülerin ve rene dağları, batıda Atlas


bir saldırı başlattı ve so-
Hristiyanların bildikleri bütün Okyanusu, doğuda ise
savaş araçlarıyla donattı. Her bir
nuçta kesin bir zafer elde Tunus'a ulaştırdı.
grubun silahı, orduda bulunduğu
edip Cezule bölgesini ken- konuma ve göreve uygundu.
Yusuf bin Taşfin, özel bir
dine bağladı.
ordu kurmuştu. Özel ordudaki
Ebu Bekir bin Ömer, sahradan askerler, farklı vilayetlerde bulu-
döndüğünde, gördüğü manzara kar- nan cesur savaşçılar arasından seçil-
şısında çok etkilendi, baktı ki yeni böl- mekteydi. Güçlü, heybetli, ileri derecede
geler fethedilmiş, halkın kendisinden razı cesur, kuvvetli ve parlak fikirli olmak; bu
olduğu bir yönetim oluşmuştu. O da kendisi- kişilerin seçiminde kulanılan ölçütlerdi. İki
ne düşeni yaptı; Ehli Hal vel Akdi toplayıp ken- bin kişilik özel ordu kurdu. Yusuf bin Taşfin,
disinden sonra siyasi liderliği Yusuf bin Taşfin'e askerlerini Mağriblilerin, Endülüslülerin ve
vermek istediğini söyledi ve bunun nedeninin Hristiyanların bildikleri bütün savaş araçlarıyla
de Yusuf b. Taşfin'in dinine bağlı, faziletli, cesur, donattı. Her bir grubun silahı, orduda bulun-
kararlı, adil, takvalı ve keskin bakışlı bir kişi ol- duğu konuma ve göreve uygundu. Öncü piyade
duğunu belirtti. birliklerinin silahları, uzun sopa ve kalkandı.

Ebu Bekir bin Ömer, ordunun yarısını amca- İbni Taşfin, başlangıçta el silahları kullanıyor
sının oğlu Yusuf bin Taşfin'e verdi. Kendisinde ve develerle savaşıyorlardı. El silahları ve develer-
kalan askerlerle güneye yöneldi. Davet, cihad ve le yapılan savaşlar çöl şartlarına uygundu. Lakin
ıslah çalışmalarını sürdürdü. Şehid olana kadar şehirlerde yapılan savaşlarda ve kale kuşatmasın-
fetihlerine devam etti. Onun ardından siyasi ve da şartlara uygun yeni silahların kullanılması ge-
dinî önderlik vazifesini Yusuf bin Taşfin üstlen- rekiyordu. Bu sebeple Yusuf bin Taşfin, araştırma
miş oldu. Böylece Murabıtlar'da hem dinî hem yöntemini askerî usul olarak kullanmaya karar
de siyasi önderlik bir şahısta birleştirilmiş oldu. verdi. Bu usulün temelinde, şehirlerin kuşatıl-
ması fikrinden uzaklaşılarak savaş için orduların
farklı bögelere gönderilmesi bulunur. Yusuf bin
Taşfin, şehir kuşatmasının ağır sonuçlar getir-
diğini tecrübeler neticesinde bildiği için şehir

50
kuşatmalarına girmez, şehirden uzak yerlerde tinde durum değerlendirmesi yaptıktan sonra
savaşmayı tercih ederdi. Çünkü şehir kuşatmaları, din kardeşlerine yardım kararı çıktı. Sevabını
bazen çok uzun sürebiliyordu, bu da hâliyle as- Allah'tan umarak cihad hazırlıklarına başladı.
kerler üzerinde moral bozukluğu, yiyecek içecek Askerin toplanması için bir süre Merakeş'te kalan
sıkıntısı oluşturuyordu; bunlara hava şartlarının Yusuf b. Taşfin, yedi bin süvari ve büyük rakam-
bozukluğu da eklenince, sıkıntı biraz daha artı- lara ulaşan piyadeden oluşan ordusunun başında
yordu. Bu ve benzeri olumsuzluklar nedeni ile yüz gemilik donanmasıyla Septe'den Endülüs'e
şehir kuşatmaları düşünülmüyordu. Denilebilir geçti. Artık kibirli Alfonso ve ordusuyla savaşa-
ki Yusuf bin Taşfin, şehir kuşatmalarına karşıydı. cak büyük bir ordu vardı.
Bu, aslında büyük bir savaş stratejisidir.
Zelleka Savaşı
Endülüs'ün Yusuf bin Taşfin'i Yusuf bin Taşfin, Endülüs'te Hristiyan
Yardıma Çağırması Alfonso'nun ordusuyla karşılaştığında yetmiş
Hristiyanlar, iç çekişmelerini bir kenara bırakıp, dokuz yaşında ordusunun başında savaşıyordu.
bir bütünlük oluşturdular. Büyük bir ordu kurup, Müslüman din adamları ve âlimler, askerleri ce-
Alfonso liderliğinde Tuleytıla'yı Müslümanların saretlendiriyorlar ve din düşmanlarına karşı yap-
ellerinden almayı başardılar. Alfonso, Tuleytıla'yı mış oldukları bu büyük savaşta sabretmeleri için
ele geçirdikten sonra Müslümanların diğer bel- manevi destek veriyorlardı. Murabıtlar'da hem
delerini de alabileceğini düşünmeye başladı. Bu liderler hem de âlimler, tebliğde öncü oldukları
durum, Müslümanları korkutup çareler bulmaya gibi, harp meydanlarında da öncü idiler. Sözleri
itti. Nihayetinde Mutemid b. Abbad liderliğin- ve pratikleri birbirilerini doğrular mahiyette idi.
de Endülüs'ün dinî ve siyasi liderleri, şehirlerini Onların ortaya koydukları bu pratik, askerlerin
korumak için nelerin yapılması gerektiği konu- ruh hâllerini güçlendiriyor, kendi davalarına
sunda istişare etmek üzere bir araya geldiler. Ya- daha da sadık olmalarını sağlıyordu. Zor ve sı-
pılan istişarenin ardından Murabıtlar'dan yardım kıntılı anlarda âlimler, mücahidlerin saflarını
istenmesi konusunda görüş birliğine vardılar. dolaşır, sabır sebat telkin ederlerdi ve düşmanla
kahramanca çarpışırlardı.
Hicri 479 yılının Cemaziyel Evvel ayında
İşbiliye'den Yusuf bin Taşfin'e bir mektupla yar- Yusuf bin Taşfin, Sudan'da bulunan özel or-
dım istendi. Yusuf bin Taşfin, istişare grubunu dusunu savaş meydanına getirince alan, kan
toplar ve şu tarihi konuşmayı yapar: 'Bu dinin gölüne döndü. Dört bin piyade; kalkan, kılıç ve
yardımına ilk koşan ben olacağım. Bu işi hiç kabul Hint mızraklarıyla savaş meydanındaydı. Kibir-
eden olmasa bile, yalnız başıma gelirim.' Nihaye- li Alfonso ve ordusu, gördükleri bu muazzam Receb
1436
ordu karşısında kalplerine korku girmiş ve ne

Mayıs’15 • SAYI: 39

51
aldatma yoluyla, saldırısının önüne geçilmelidir.
Murabıtlar, Allah'ın dinini c. Düşmanın adımlarına bağlı olarak planlama
öncelikle kendilerine ve askerlerine yapmak zorunludur.
tatbik edip sonra da fethettikleri
d. Su ihtiyacı olduğunda savaşa girişilmemesi
topraklarda halka tatbik ederlerdi. gerekir. Çünkü bu, ordunun helake sürüklenmesi
Bu, içlerinde âlimlerin ve fakihlerin demektir.
bulunmasından ileri gelmekteydi. e. Anlık durumlara hazırlıklı olmak gerekir.
Onlar aşamalı olarak ilerlediler. Düşmanla savaşırken öne atılmanın gerekli ol-
Allah'ın hükümlerini hayatın masının yanı sıra dikkatli olmak da icap eder.
bütün alanlarına hâkim kıldılar. Muarabıtlar'da Ayırıcı Özellik
Murabıtlar, Allah'ın dinini öncelikle kendileri-
ne ve askerlerine tatbik edip sonra da fethettikleri
yapacaklarına şaşırmış durumdaydılar. Artık
topraklarda halka tatbik ederlerdi. Bu, içlerin-
savaş başlamıştı. Ancak biraz direnebildiler. Bu
de âlimlerin ve fakihlerin bulunmasından ileri
savaşın sonucunda kibirli Alfonso'nun ordusu
gelmekteydi. Onlar aşamalı olarak ilerlediler.
bozguna uğramış, çok az sayıda kişi kaçarak
Allah'ın hükümlerini hayatın bütün alanlarına
kurtulabilmişti. Bu kaçanların içinde yaralı bir
hâkim kıldılar. Bundan dolayı yüce Allah onları
şekilde kaçıp kurtulan kibirli Alfonso da vardı.
bulundukları yerde sağlamlaştırmış, kendileri-
Tabii, kibrin yerine korku almış bir şekilde. Bu
ne güç ve otorite vermiştir. Allah subhanehu ve teâlâ
savaşta öldürülen o kadar çok Hristiyan vardı ki
tarihe bakış

kendi dinine yardım edene, yardım edeceğini


mücahidler, kesilen Hristiyanların başlarından
vadetmiştir.
kocaman bir minare yaptılar. Ayrıca bu savaşta
birçok âlim ve fakih de şehid olmuştur. "Allah, içinizden iman edenlere ve salih ameller-
de bulunanlara vadetmiştir; Hiç şüphesiz onlar-
Böylece, Murabıt hükümdarı Yusuf b. Taşfin, dan öncekileri nasıl güç ve iktidar sahibi kıldıysa,
cihad çağrısına uyarak, tarihin kesin neticeli onları da yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kıla-
savaşlarından sayılan bu büyük Zellaka zaferini cak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini ken-
kazanmış oldu. İslam'ın Endülüs'te dört asır daha dilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları
kuvvet ve üstünlüğünü korumasını garantiledi. korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar,
yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiçbir şeyi
J. Aschback, bu zafer hakkında şu yorumu ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse,
yapmıştır: işte onlar fasıktır."  2

'Eğer Yusuf b. Taşfin, Zellaka zaferinin neti- Endülüs beylikleri, ikinci defa gelip Yusuf bin
cesini değerlendirebilmiş olsaydı, muhakkak ki Taşfin'den yardım talebinde bulunduğunda, bu
Avrupa, bugün Müslüman olurdu. Moskova, talebi kabul edip tekrardan Endülüs'e yardıma
Berlin, Londra ve Paris üniversitelerinde Kur'an gitti. Bu defa farklı bir strateji uygulayıp bütün
okutulduğunu görürdük.'  1 beylik yöneticilerinden savaşa iştirak etmelerini
istedi. Beylikler, bu talebe olumlu cevap verip sa-
Murabıtlar Devleti'nde tatbik edilen bazı askerî
vaşa katıldılar. Böylece Yusuf bin Taşfin büyük bir
taktikleri şöyle sıralıyabiliriz:
orduyla, Hristiyan Alfonso birliklerini kuşatma
a. Herhangi bir dış tehlikeye karşı korunmak altına aldı. Lakin çok kısa bir sürede beylikler
maksadıyla şehrin etrafına hendekler kazılabilir. arasında uyuşmazlık çıktı. Ve en önemlisi anlaş-
tığı bazı beylikler, kendisine ihanet edip Müslü-
b. Savaş öncesinde, yeterli vakit oluşturularak, manlarla savaşmak için Hristiyanlarla anlaştılar.
ordu savaş için düzenlenmelidir. Bu bağlamda Artık durum da hiç iyiye gitmiyordu. Bu hain
hazırlıklar gözden geçirilmeli, böylece düşmanı ve birbirlerine buğz eden toplulukla yol yürü-

1. Tarihu'l Endülüs fi Ahdi'l-Murabitin ve'l Muvahhidin 2. 24/Nur, 55

52
nemeyeceği, gün gibi aşikârdı. Hemen bir karar konusunda son derece bilgili ve tecrübeliydiler.
vermeliydi. Yusuf bin Taşfin hemen kuşatmayı Murabıtlar Devleti, Yusuf b. Taşfin döneminin
durdurup geri çekildi ve geri Mağrib'e döndü. sonlarına kadar genel anlamda Abdullah bin
Yasin'in belirlemiş olduğu esaslar üzerinde hare-
'İslam davetçilerinin keskin bakışlı olmaları ket etmişlerdir. Yukarıdaki örnekte de görüldüğü
gerekir. Onlar şüpheye düşmeden hzlı bir şekil- gibi şayet bir bölgede emirlik ya da herhangi bir
de kesin kararlar alabilmelidirler. Çünkü İslam
görev verilmesi icap ettiğinde dışarıdan ısmarla-
davetçisi, Allah'ın nuruyla bakar. Allah'ın nuru
ma kişileri emir yapmıyorlar, kendi yetiştirdikleri
bir kalpte yer edince, o insanda keskin bakış or-
taya çıkar.' emin oldukları kişileri emir yapıyorlardı.

Yusuf bin Taşfin, Endülüs beyliklerinin idare Hicri 496 tarihinde Yusuf bin Taşfin, Kurtuba'ya
için uygun olmadıklarını ve cihad konusunda gitti. Artık yaşı bir hayli ilerlemiş, devlet idare-
kendilerine güvenilemeyeceğni düşündü. Yusuf sinde aksaklıklar göstermeye başlamıştı, devlet
bin Taşfin, Hicri 482 senesinde Mağrib'e dön- ricalini, Lemtune yöneticilerini, bölgenin itibarlı
düğünde, fakihleri ve önde gelen komutanlarını kişilerini, âlimleri, fakihleri ve hâkimleri toplaya-
toplayıp durum değerlendirmesi yaptı. Fakih- rak, oğlu Ali'nin veliaht olarak görevlendirildiği
ler, Endülüs'ün Murabıtlar Devleti'ne katılması yazıyı okudu. Orada hazır bulunanlara oğlu Ali'yi
yönünde fetva verdiler. Yusuf bin Taşfin, vakit niçin veliaht olarak atadığının sebeplerini bir bir
geçirmeden Abbasi halifesine bu durumu bildirdi. anlattı ve oradakilerden bağlılık sözü aldı. Ora-
Ondan da 'Olur' cevabı aldı, sonra uzak belde- dakiler bağlılık sözü verip itaat edeceklerine dair
lerdeki âlimlerden olan İmam Gazali ve benzer- yemin ettiler. Yusuf bin Taşfin, kendisinden son-
lerinden de Endülüs'ün Murabıtlar Devleti'ne ra oluşacak idareye yapılması gerekenleri kısaca
katılması yönünde fetvalar aldı. şöyle anlattı; İmam Abdullah bin Yasin'in davet
ettiği ilkelere sımsıkı sarılmalarının gereklerini
Yusuf bin Taşfin bu manevi gücü de arkasına anlattı. Buna göre belirtilen şartlar, İslam düş-
aldıktan sonra hemen Endülüs üzerine yürü- manlarına karşı cihad etmek, fakihlere, âlimlere
dü. Kimi beylikler, kendi rızalarıyla Murabıtlar ve hâkimlere saygı göstermek, halk arasında ada-
Devleti'ne katılmayı kabul etti kimi beylikler de leti gerçekleştirmek için çalışmaktı.
ayak diretip savaşa durdular. Daha önce Yusuf
bin Taşfin'i yardıma çağıran El-Mutemid bin Sonra Yusuf bin Taşfin Mağrib'e döndü, ölü-
Abbad gibileri de Hristiyanlarla bir olup savaşıp münden önce, son hastalığına yakalanmıştı. Bu
yenildiler. Böylece Müslüman İspanya, 487 tari- hastalık, yaklaşık iki yıl iki ay sürdü. Allah'ın sub-
hinde yeni kurulmuş olan Murabıtlar Devleti'nin hanehu ve teâlâ dinini yüceltmek ve O'nun yolunda
hâkimiyetine girmiş oldu. Yusuf bin Taşfin, dev- cihadla geçen uzun bir ömrün -yüz yılın- ardın-
let güvenliği için on yedi bin askerin Endülüs'ün dan ölüm vakti gelmişti. Büyük komutan Yusuf
belirlenen bölgelerinde, diğerlerinin Müslüman- bin Taşfin, hicretin 500. yılında Rabbine kavuştu.
ların yerleşim alanlarında, sığınaklarda ve düş- "Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun" du-
manı gözetlemek için kalelerde görevlendirilmesi amız ile...
gibi bazı tedbirler aldı.

Yusuf bin Taşfin, Endülüs'ü Murabıtlar Kaynakça


Devleti'ne bağladıktan sonra Mağrib'e dönmeden Murabıtlar Devleti,
önce oğlu Ali'ye Endülüs'te yapılması gerekenleri Prof. Ali Muhammed Sallabi
anlattı. Buna göre bütün idarecileri, yargıçları,
şehirlerin ve kalelerin yöneticilerini Lemtune İslam Tarihi,
kabilesine mensup Murabıtlar'dan seçmesini Prof. Dr. H. İbrahim Hasan
istemiştir. Bol ücretle, Murabıtlar'dan bir ordu-
nun devamlı olarak Endülüs'te kalmasını istedi. İslam Tarihi,
Devlet hesabından doyurulan on yedi bin süva- Mahmut Şakir
ri, şehri koruyacaktı. Böylece en güzel biçimde
Mağrip Medeniyetinin Zirvesi,
sınır boylarında Hristiyanlarla mücadele edile-
Dr. Adnan Adıgüzel Receb
1436
cekti. Görevli askerler, Hristiyanlarla savaşma

Mayıs’15 • SAYI: 39

53
Okuma Parçası
Kerem Çağlar keremcaglar@tevhiddergisi.com

Selim Fıtrat, Rüşd ve


Mürüvvet
Selim fıtratın ve fıtratın en tabii halini yansıtan
saf çocuksu ruhun korunabilmesi için tıpkı
pamuğun ceviz iriliğindeki kozasında
olgunlaşması gibi, kişinin de en başta
aile ocağı 'koza'sında rüşd ve mürüvvet
merhalelerinin özenle takip edilmesi gerekir.

Y eryüzünde tevhid ehli ile şirk güçleri ara- Kur'an-ı Kerim'de helak edilen kavimler ve o
sındaki mücadele, tartışma ve sıcak çatışma kavimlerin helak edilmesinin sebepleri hakkında
merhaleleri de dahil olmak üzere tüm boyutla- birçok ayet vardır.
rıyla devam etmektedir. Bu, yüce Allah'ın hayat-
ta cari olan sünnetinin gereğidir. Sünnetullah'ın Allahu Teala bununla beraber en güzel isim ve
tahakkuk etmesidir. sıfatlara sahip olarak yüce zatına özgü olan bu
isim ve sıfatların etki ve sonuçlarının ortaya çık-
Şirk, tuğyan ve fücurda ileri giden kavimler ması için kullarına hilm ile muamelede bulunur.
daha önce aynı şenâetleri yapmış olan geçmiş ka-
vimlerin başlarına gelen akıbete müstahak olurlar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

"Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak "Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi orta-
ettik. Düşünüp öğüt alan yok mudur?"  1 dan kaldırır ve günah işleyen, sonra da Allah'tan
bağışlanma dileyen ve O'nun da affedeceği bir
topluluk getirirdi."  2

1. 54/Kamer, 51 2. Müslim

54
Yüce Allah subhanehu ve teâlâ, Er-Rahim, El-Gaffur, ahlaki kıstaslardan yoksun sayısız yöntemlerle bu
Et-Tevvab, Er-Rezzak ve El-Halim gibi isim ve savaştan galip çıkmaya çalışmışlardır.
sıfatlarının kulları üzerinde (görülmesi, belir-
mesi, zuhur etmesi anlamında) tecelli etmesi için Münâkaşadan mevzideki çatışmaya kadarki
bu şekilde tanıtma yollarını kullanmak suretiyle bütün merhalelerde Müslümanlara has yüksek
kendisini mahlukatına tanıtmıştır. Yarattığı kul- ahlaki meziyetler rüşd, mürüvvet ve faziletler
larının aklına ve idrakine uygun delillerle onlara ortaya çıkmaktadır.
yol göstermiş, yol göstericiler göndermiş, bütün
Müslümanlar ilim tahsilinde, davet çalışmala-
hidayet yollarını onlara açmış ve bunun için sa-
rında yahut cihad alanlarında kısaca hayatın her
yısız vesile ve vasıtalar yaratmıştır.
aşamasında rüşd cevherinden mürüvvet ziyne-
"...Ta ki helak olan kişi apaçık bir delil(i gözüyle tiyle bezenmiş olurlar. Durumların ve ortamların
gördük)den sonra helak olsun, hayatta kalan da kolay kolay etkilenmediği sağlam karakter an-
yine apaçık bir delili (gözleriyle) görerek hayatta lamında mürüvvet sahibidirler. Talebe, davetçi,
kalsın. Şüphesiz Allah hakkıyla işiten, kemaliyle esnaf, çiftçi, kadın, erkek, mahpus, mücahid...
bilendir."  3 Bütün Müslümanlar için ciddi bir mesuliyettir
mürüvveti korumak.
Hak ehli ile batıl taraftarları arasındaki müca-
dele alanı olan yeryüzünde melekler topluluğu Mürüvvetin korunması bir manada da insanı
gibi masum olan bir kavme yer olmadığı gibi, ve insanlığı şeytanlaşmaktan yahut hayvanileş-
mühlet verilenlerin mühletleri tamamlandığında mekten korumaya çalışmaktır. Yer, zaman ve şart-
şirk, tuğyan, küfür, fısk, zulüm ve fücurda haddi lara göre aile ocağı, medrese, mektep ve hatta
aşanların da önceki kavimlerin akıbeti ile karşı- eğitim kampları dahi mürüvvetin sağlanması ile
laşmaları kaçınılmazdır. Allah subhanehu ve teâlâ haddi kemale ulaşması maksadının gerçekleştirilmesi
aşan bu tür mahlukat hakkında şöyle buyurur: için münasip mekanlardır.
"Onlara mühlet veriyorum, çünkü benim cezam Selim fıtratın ve fıtratın en tabii halini yansıtan
çetindir."  4 saf çocuksu ruhun korunabilmesi için tıpkı pa-
muğun ceviz iriliğindeki kozasında olgunlaşma-
Allah'a karşı haddi aşmış olan müşrik kavim-
sı gibi, kişinin de en başta aile ocağı 'koza'sında
lere karşı süregiden savaşın/mücadelenin ortaya
rüşd ve mürüvvet merhalelerinin özenle takip
koyduğu şeyler yer, zaman ve kişiler/suretler de-
edilmesi gerekir.
ğişse de aynıdır.
Bu merhalelerin tamamlanması, kemale ulaştı-
Yerel, bölgesel ve uluslararası şirk ve küfür ta-
rılması için çalışılmalıdır demek, oldukça büyük
raftarları her zaman ve her halükârda hakkın ve
bir iddia olur. Bunun yerine özellikle de mürüv-
hak ehlinin karşısında konumlanmıştır. Hakkı
vetle ilgili hususların merhale merhale özenle ta-
reddetmiş, yalanla, iftirayla, aldatmayla, istihzay-
kibi ile doğru istikamete yönlendirilmesi gerekir
la, komplolarla, iğrenç propagandalarla ve asgarî
ifadesi daha isabetli olacaktır. Zira hem dünyevî
hem de uhrevî yönleri itibariyle rüşd ve mürüv- Receb
3. 8/Enfal, 42 1436
veti tam manasıyla kemale ulaşmış olanlar ancak
4. 7/Araf, 183

Mayıs’15 • SAYI: 39

55
Peygamberlerdir aleyhimusselam. Nitekim Allah subha- lerin bildirmesi ile vahye muhatap olan herkes
nehu ve teâlâ muvahhidlerin atası İbrahim aleyhisselam bu misaktan da haberdar olmuştur.
hakkında şöyle buyurur:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yeni doğan bir
"Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüşdünü çocuğun (İslam) fıtrat(ı) üzere doğduğunu bil-
vermiştik..."  5 dirmiştir. İnsan ilk yaratılış durumuyla yani o
bozulmamış, kirlenmemiş, katışıksız, duru fıtrat
Tefsirlerde ayetteki 'rüşd'den kastın İbrahim'in haliyle temiz ve günahsız olarak doğar.
risaletten önce sahip olduğu hidayet ve
aleyhisselam
olgunluk ile sonradan verilen Peygamberlik ol- İnsan, Allah'a kul olmanın ve bu kullukla be-
duğu belirtilmektedir. raber onurlu bir fert olarak yaşamak için selim
fıtrat üzere terbiye, eğitim, gelişim ve olgunlaş-
Rüşd, yukarıdaki ayette belirtilen anlamı dı- maya elverişli bir varlık olarak bu fıtrî konumunu
şında Kur'an-ı Kerim'de bir çocuğun olgunlaş- muhafaza edebilsin diye gerekli olan tüm imkan
ması/yetişkinliğe ulaşması gibi farklı mânâda ve kabiliyetlerle donanmış olarak dünyaya gelir.
da kullanılmıştır: Bu potansiyelin hangi alanlara/mecralara yö-
"Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri neltileceği hususunun gereği gibi önemsendi-
(gözetip) deneyin. Eğer onlarda rüşd (ol- ğini söylemek mümkün değildir. Halbuki
gunlaşma) görürseniz mallarını ken- durum toplumun zannettiğinden çok
dilerine verin."  6 daha önemli ve ciddidir. Kişinin rüşd
ile beraber mürüvvet sahibi olması
Rüşd; doğru yolu bulma, doğru söz konusu potansiyelin doğru
yolda gitme, doğru düşünerek mecrada, doğru zamanda, rüşd
okuma parçası

doğru bilip kendisi için fay- ve mürüvvet sahibi muallim-


dalı olanları ayırt edebilecek Rüşd; doğru yolu bulma, lerin terbiye ve eğitimiyle
olgunluk ve kemal seviye- doğru yolda gitme, doğru mümkün ve kolay olabi-
sinde bulunmaktır. düşünerek doğru bilip kend- lecektir.
isi için faydalı olanları ayırd
Modern edebilecek olgunluk ve kemal Temiz, arı, duru, ka-
seviyesinde bulunmaktır. tışıksız fıtrat üzere doğan
Cahiliyede Selim
çocuğun nezih bir aile oca-
Fıtrat
ğında büyüyen güzel ahlaklı ve
Kur'an-ı Kerim'de 7 Adem sağlam karakterli (mürüvvet
aleyhisselam yaratılmadan evvel
sahibi) muvahhid bir genç olarak
onun zürriyetinden kıyamete kadar yetişmesinde/yetiştirilmesinde iki
gelecek olan bütün insanların ruhlar husus oldukça mühimdir:
aleminde Allah subhanehu ve teâlâ ile ara-
larında gerçekleşen ve kendilerinin de Birincisi; Allah'ın subhanehu ve teâlâ büyük
şahitlikte bulundukları bir sözleşme (misak) bir bağışı olarak fıtraten güzel bir ahlak üzere
anlatılır. Bu misak hadisesinin insan aklının yaratılmış olmasıdır. Bu durum kısmi olarak
ve tasavvurunun tam olarak idrak edemeyeceği da olsa ırsidir/genetiktir. Huy ve ahlak itiba-
çok farklı bir buûdu/boyutu vardır. Bundan do- riyle güzel ve övgüye değer bazı vasıflar kişiye
layı hiç kimse misak (Kalû Belâ) hadisesini bir annesinden ya da babasından yahut her ikisin-
anı olarak hatırlamaz. den genetik olarak tevarüs etmiş olabilir. Bunun
aksi de gayet tabi ki mümkündür.
Yüce Allah'ın hidayet rehberi olarak gönderdiği
vahiy kaynaklı kitaplar ve hayatlarının her ala- İkinci olarak; ahlakın güzelleşmesi ve sağlam
nında bu kitapların müfessiri olan Peygamber- bir karakterin (mürüvvetin) oluşabilmesi için
sonradan alınacak terbiye ve eğitim. Bilgi, eği-
tim, terbiye ve tezkiye ile beraber gösterilecek
ısrarlı gayretler aileden, sokaktan, çevreden (eğer
5. 21/Enbiya, 51
geçmişinde böyle bir hikayesi varsa) laik okul
6. 4/Nisa, 6
7. A'raf 172-174. ayetlerde
ortamı ve müfredatından kaynaklı yanlış inanç

56
ve fikirler ile olumsuz söz ve davranışlarından
uzaklaşabilecek ve fıtrat ayarlarına dönüşümü
sağlayabilecektir. Bunun gerçekleşmesinden son-
ra hidayet üzere mürüvvet sahibi bir muvahhid
olmak istikametinde ciddi mesafeler kat etmesi
kolay olur biiznillah.

Güzel ahlak üzere yaratılmış olmak özellikle


de tevhid davasının genç muvahhidleri için çok
büyük bir ilahi ikramdır. Çokça şükredilmesi
gereken bu ilahi ikramı koruyup daha da gü-
zelleştirmek muvahhid genç için en başta gelen
önemli işlerdendir. Günümüz modern cahiliye
toplumunda yüce Allah'ın hoşnut olduğu güzel
ahlakı muhafaza edebilmenin zorlukları da or- ve duygularına hakim olabildiği ölçüde İslam'ın
tadadır. Bu ise Allah'ın subhanehu ve teâlâ yardımı ve ideal ahlakına ve fıtrat ayarlarına en yakın bir ko-
kolaylaştırmasıyla her kişinin değil, er muvah- numda olur. Modern cahiliye toplumu içerisinde
hidin kârıdır. âdeta toza bulanmış altın gibidir.

Modern cahiliye toplumunda doğmuş ve büyü- İtikadi, fikrî, fıtri ve ahlaki özellikleri itibariyle
müş olan muvahhid gencin durumu ferdin güçlü modern cahiliye toplumuyla (doğal olarak) cid-
ve sıhhatli olması için en temel gıdalardan olan di anlamda bir uyuşmazlık ve zaman zaman da
içimi hoş halis süt gibidir. çatışma içerisinde olacaktır. Bu durum hem mü-
rüvvet sahibi genç muvahhidler, hem de cahiliye
Şirkin, küfrün, zulmün, fıskın ve fücurun her toplumu için geçerlidir. Zira günümüz cahiliye
şekliyle ve rengiyle giderek daha da yaygınlaşıp toplumunun problemi sadece itikadi sapmayla
görünür olduğu toplumumuzdaki muvahhid sınırlı değildir. Giderek çığırından çıkan, yay-
gencin bu toplumdaki hali ile sütün meydana gınlaşan ve derinleşen sosyal, kültürel ve ahlaki
geliş merhalesi arasında (aynı cinsten değilse de) yozlaşmalar zaman zaman katlanılmaz boyutlar-
güzel bir benzerlik bulunmaktadır. da ortaya çıkmaktadır. Bu yönüyle geçmiş birçok
kavimden çok daha gerici bir toplumsal yapıyla
"Sizin için süt veren hayvanlarda da bir ibret karşı karşıya olduğumuz apaçık görülmektedir.
vardır. Size onların karnında kan ile fışkı ara-
sından (gelen) boğazdan kolay geçen halis bir Bencilliğin ve sahte özgürlük avuntularının
süt içiririz."  8 tetiklediği yalnızlık ve yabancılaşma duygusu
özellikle de itikadi ve manevî boşlukta bir ora-
Mesuliyet ve Mürüvvet ya bir buraya savrulan gençleri bizzat kendi öz
Güzel ahlaki özellikler üzere yaratılmış olmakla nefislerine, ailelerine, ümmete ve yüce Allah'a
beraber ilk terbiye ve talimini mümin bir aile karşı görevlerini yerine getirmek hususunda
ocağında alan ve nezih bir çevrede yetişmiş mu- sorumluluk duygusuyla hareket etmekten alı-
vahhid bir genç de, kan ile fışkı arasından çıkan koyar, rehavete sürükler. Bu rehavet, gevşeme
halis süt misali çevresine ve davasına güç ve di- ve duyarsızlık o kişiyi adeta mezbahaneye dö-
namizm katacaktır. nüştürülen ümmet coğrafyasında yaşananları
anlaması, anlamlandırması ve asıl/öz inanç ve
Kişi hem yaratılış itibariyle güzel huylarla do- kimliğine münasip bir tutum takınması hususla-
natılmış hem de hidayet üzere olan bir çevrede rında da hassasiyet göstermekten yahut herhangi
yetişmiş olabileceği gibi bunların birinden veya bir mesuliyet yüklenmekten kaçınmasına sebep
her ikisinden mahrum bir durumda da buluna- olur. Daha da kötüsü dışarıdan yapılan, tevhid
bilir. Bu hususlardan birinin olmaması halinde davetine ve muvahhidlere yönelik kötü maksatlı
genel manada bir takım beşerî eksikliklerle malul propaganda ve yönlendirmelerin etkisinde kalır.
olsa dahi muvahhid genç, karakterinin sağlamlığı
Mürüvvet sahibi genç muvahhid açısından Receb
ise durum daha net, derinlikli ve kapsayıcıdır. 1436
8. 16/Nahl, 66

Mayıs’15 • SAYI: 39

57
Zira barış ve savaş halleri de dahil olmak üzere de toplumdan uzaklaşıp kopmakta ve yalnızlaş-
Müslümanın hayatındaki bütün amelleri Allah'ın maktadır. Ferdin topluma yabancılaşması ile tev-
subhanehu ve teâlâ rızasını kazanmaya ve şer'î şerifin hidden (uzaklaşması değil) daha da uzaklaşması
hükümlerini hakim kılmaya odaklıdır. Bu ulvî aynı sıralarda gerçekleşir. Bu durumda fert ve
hedefe ulaşmak için gösterilen çabaların giderek toplumun ortaklaştıkları bir alan çıkıyor ortaya:
güçlenip yaygınlaşan bir şekilde günümüzde de Tevhid akidesinden uzaklaşmak, yabancılaşmak
sürdürülüyor olması ise Sünnetullah'ın tahakkuk ve (kısmi de olsa) düşmanlaşmak. Burada hangisi
etmesinden başka bir şey değildir. diğerini etkiliyor, nasıl etkiliyor gibi teferruatlara
girmeye lüzum yoktur. Zira fert ve toplumun şu
"Yarattıklarımızdan, daima hakka ileten ve an içinde bulunduğu durumu resmeden tek bir
adaleti hak ile yerine getiren bir ümmet bulu- karelik görüntüye bakmak dahi birçok insanın
nur."  9
meseleyi anlaması için yeterlidir.
Hakka ileten ve adaleti hak üzere yerine geti-
İslam'ın özü/esası olan tevhid akidesinden
ren bu ümmet; elest bezminde Allah'a subhanehu
uzaklaşmak denildiğinde şu hakikati de gör-
ve teâlâ verdiği söze (misaka) sadık kalan, selim
mek gerekir. Günümüzde tevhidden yüz çevir-
fıtratını ve safiyeti ifade eden o çocuksu ruhu-
menin niteliği farklılaşmıştır. Esas itibariyle
nu en güzel bir şekilde koruyarak Allah'ın
tevhidi bozan nitelikteki inanç, fikir ve
subhanehu ve teâlâ bahşetmiş olduğu büyük
ameller; itidal, hoşgörü ve uzlaşı adına
potansiyeli O'nun rızası için harekete
hazfedilip (yok sayılıp) hazmedilebi-
geçirmeye muvaffak kılınan ve devr-i
lir bir hale getirilmiştir.
saadet ashabını radıyallahu anhum andı-
ran gayretli, gayretli oldukları Bu öyle sinsi ve marazi bir
okuma parçası

kadar da azimli Müslüman- hale dönüştürülmüş ki, tevhi-


lardır. Rüşdden ve mürüv- din ve İslami yaşayışın haya-
vetten mahrum olan tın birçok alanından ka-
İslam'ın temel değer- günümüz cahiliye toplumunun
zınmakta olduğunun
lerinin aşındırılmak çok büyük bir çoğunluğu bu
halleriyle tevhid akidesinden ve özden kopuşun
istendiği, öz ve esa-
de uzaklaşmış, yabancılaşmış ne anlama geldiğinin
sının sulandırılıp bulan- ve kısmen de olsa tevhide farkında olan ve bu far-
dırılmaya çalışıldığı daha düşmanlaşmıştır. kındalığı davetçi kimliğiyle
da kötüsü ülkemizde (İslam
insanlara anlatan sorumluluk
coğrafyasında) büyük ölçü-
sahibi ilim ehli muvahhidlerin
de başarılı olduğu günümüzde
sesi soluğu da bir daha çıkmama-
koca kalabalıklar arasında fert fert
casına bastırılmaya çalışılmaktadır.
korkunç yalnızlıklar yaşanmaktadır.

Rüşdden (hidayetten) nasipsizlik ve Mürüvvet Sahibi Genç


temiz fıtrat temelinde sağlam karakterden Muvahhid
(mürüvvetten) mahrumiyet, kadın-erkek veya Rüşd, mürüvvet ve fazilet, temiz fıtrat sahibi
genç-yaşlı insanları nefislerini şeytanın 'ahlakı' olan ve saf çocuksu ruhunu korumaya muvaf-
ile ahlaklanmaya yöneltmektedir. fak kılınan Müslüman gencin içinde yaşadığı
çağdaş cahiliye toplumu ile arasındaki en başta
Rüşdden ve mürüvvetten mahrum olan günü- gelen farklardır.
müz cahiliye toplumunun çok büyük bir çoğun-
luğu bu halleriyle tevhid akidesinden de uzak- Cahiliye toplumunun başta gelen özelliği bün-
laşmış, yabancılaşmış ve kısmen de olsa tevhide yesinde barındırdığı tüm kötülüklerin, olduğu
düşmanlaşmıştır. Toplum, tevhidden uzaklaş- gibi fertlerde ortaya çıkmasına imkan vermesi
makla tevhid dışındaki her şey ile vasfolunmayı ve teşvik etmesidir. Cahiliye toplumunun ferdi;
hak edecek şekilde koyu ve derin bir cahiliyeye itikadi, fikrî yahut amelî olarak nefsini şeytani
doğru sürüklenmektedir. Eş zamanlı olarak fert ve hayvani vasıflarla vasıflandıracak türlü türlü
şenaet ve denaetlerde bulunur.
9. 7/A'raf, 181

58
Mürüvvet sahibi genç muvahhid ise rüşd ile iti- kiştirerek Rabbe teslimiyetin zirvesine yüksel-
kadi ve fikrî netliğe; mürüvvet ile de söz, davranış meye gayret gösterendir.
ve duygulardaki olgunlukla sağlam karakterli bir
dava eri olarak Peygamberlerin ve hatta melek- Mürüvvet sahibi genç muvahhid, karşılaşacağı
lerin ahlakı ile ahlaklanmaya çalışır. bela ve musibetler karşısında gevşeklik göster-
mez, üzüntüye yahut ümitsizliğe kapılmaz ve
Kulun dünya hayatında rızıklandırıldığı/elde bilir ki önünde sonunda muvaffakiyet ve zafer
etmeye muvaffak kılındığı en büyük nimet hiç müminlerindir (biiznillah).
şüphesiz hidayet nimetidir. Mürüvvet sahibi genç
muvahhid rızıklandırıldığı bu büyük nimetin Mürüvvet sahibi genç muvahhid, Allah'a yak-
kıymetini idrak ederek güç yetirebildiği kadar laştıkça Allah'ın da kendisini izzet, ilim, zenginlik
çokça şükretmelidir. ve ülfet ile rızıklandırıp mutlu edeceğinin şuu-
runda olan marifet sahibidir.
Mürüvvet sahibi genç muvahhid; Allah'ı ve
Rasûlü'nü sevendir. Allah'ın subhanehu ve teâlâ, her Allah'ın razı ve hoşnut olacağı her halûkarda
nefes alışverişinde hatta her anında içinde bu- O'na hamd ederiz. En üstün salât ve selamlar
lunduğu (zahir veya batın) tüm hallerine mut- Efendimiz, dostumuz ve önderimiz Muhammed'e
tali olduğunu bilendir, bu şuuru ve hassasiyeti sallallahu aleyhi ve sellem, pak ehlibeytine ve seçkin ve
süreklileştirendir. saygı değer ashabı ile kıyamete kadar en güzel bir
şekilde ona tabi olan müminlerin üzerin olsun.
Mürüvvet sahibi genç muvahhid; Rasûlullah'ın
sallallahu aleyhi ve sellem siyerini en güzel bir şekilde öğ-
renen, sünnetini ihya eden, kıyamet gününde
hamd sancağının altında onun önderliğinde haşr
olunmak için dünya hayatında yegane rehber ola-
rak Rasûlullah'ı gören ve ihsan üzere ona tabi
olandır. Gayri İslami cerayanlara kapılmadan
istikamet üzere sebat edebilendir.

Mürüvvet sahibi genç muvahhid; hiçbir kınayı-


cının kınamasından korkmadan hakkı söyleyen,
eğip bükmeden tevhide davet eden ve adaletle
hakkı ayakta tutmak için hiçbir fedakarlıktan
kaçınmayandır.

Mürüvvet sahibi genç muvahhidin kızgınlığı,


muhabbeti, gayreti, emeği, dostluğu ve düşman-
lığı ancak ve yalnızca Allah subhanehu ve teâlâ içindir.

Mürüvvet sahibi genç muvahhid, zayıf ve güç-


süzlere meleklerin:"Ne işte/ne durumda idiniz!
Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz
ya!"  10 şeklindeki hitabına muhatap olmamak için
hak ehlinin safında yer alır.

Mürüvvet sahibi genç muvahhid, "Rabbini-


zin bağışını ve takva sahipleri için hazırlanmış
olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete
koşun!"  11 çağrısını okuduktan/işittikten sonra
'Lebbeyk!' diyerek elest bezmindeki misakını pe-

Receb
10. 4/Nisa, 97 1436
11. 3/Âl-i İmran, 133

Mayıs’15 • SAYI: 39

59
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

Mekke
Ne zamanki Peygamber'in bir cemaat kurduğunu,
cemaatini gizli gizli eğittiğini anladılar, işte o zaman
Mekke'de her şey değişti. Mekke liderleri işi ciddiye
almaya başladılar. Bu cemaatin ve düzenli eğitimin önü
alınmazsa hızla büyüyebilir ve Mekke'de hakimiyeti ele
geçirebilirlerdi. Başta cemaatin bölünmesi gerekliydi.

M edine'de yas sonlanmadı. Şehitlerin ev-


lerinde hep bir hüzün vardı. Çocukların
boynu büküktü. Tıpkı benim gibi. Onların ya-
yarayı gördükçe yeniden canlanıyordu gözüm-
de Uhud bozgunu. Müşriklerin Nebi'yi öldür-
me azmi ne de büyüktü. Ama Allah subhanehu ve
şadığı acıyı çok iyi anlıyordum. Babasız olmak, teâlâ dilemedikçe siz dileyemezsiniz... O bizim
duvarsız bir ev olmaktan farksızdı. Koruyanın yanımızdaydı hâlâ...
yoktu, kollayanın yoktu. 'Babasının aslan oğlu'
diye sevenin, övenin yoktu... Çocuklar için zor Üvey babam yatsı namazına gitmiş ve henüz
olduğu kadar kadınlar için de zordu. Yiğidini, gelmemişti. Annem namazını kılmış Kur'an
sevdiğini, hayat arkadaşını toprağa gömmek- okuyor, kardeşlerim de yün bebeklerle sessizce
ti, ayrılmaktı ondan. Yani annem öyle derdi. oynuyorlardı. Annemin etrafında dönüyordum.
Ecri ne kadar çok olursa olsun acıydı ayrılık... Uhud'da Rasûl'ün zarar görmesini hazmedemi-
Musab'ın karısıyla yolda karşılaştı Rasûl sallallahu yordum. Hem o Allah'ın Rasûlü değil miydi?
aleyhi ve sellem. Kardeşin öldü dedi. Üzüldü belliydi. Allah neden onu korumamıştı?
Ama kocan öldü deyince attığı çığlık Medine'yi
Anneme yaklaşarak:
inletti. Rasûl: "Kadının yanında kocanın yeri baş-
kadır." buyurmuştu bunun üzerine. __ Okuman bitti ise bir soru sorabilir miyim
anne?
Canım fedakar annem de böyle üzülmüş müy-
dü babamın ardından? Ağlamış mıydı sessiz ses- __ Bitmedi ama buyur sor bakalım.
siz?
__ Peygamberimiz Uhud'da acı çekti. Sahabisi
Kaç gece Uhud'u konuştuk ailece bilinmez. Kaç sözünü dinlemedi. Ayrıca yaralandı. En sevdik-
gece hayıflandık okçulara. Kimin günahıydı bize leri gözünün önünde şehid edildi. Allah neden
bu bozgunu yaşatan? Hele canım Peygamberim, onun acı çekmesine izin verdi?
Muhammedim'in sallallahu aleyhi ve sellem yüzündeki

60
Bizim konuşmalarımızı duyunca kardeşlerim
de gelip oturdular. Annem içini çekti ve anlat-
maya başladı:
__ Bak oğulcuğum, Allah Peygamberlerini se-
nin benim gibi insanlardan seçti. Neden biliyor
musun? Bizlere örnek olabilsin diye. Acı çekmese,
hastalanmasa, yaralanmasa, yakınlarını kaybet-
mese; acı çeken, hastalanan, yakınlarını kaybeden
insanlara nasıl örnek olabilirdi ki?

Hatta biliyor musun Peygamberimiz sallallahu aleyhi


ve sellem bizim çektiğimiz acıların iki kat fazlasını
çekmekte. Bunu kendisi söylüyor.
__ Canım Peygamberim. Oysa Allah'ın en sev-
diği insan o değil mi anne?
dikkatlerini çekiyordu. Peygamber amcalarını
__ Evet oğlum Allah'ın en sevdiği insan o. Ama hatta tüm akrabalarını birkaç kez toplayıp İslam'ı
gördüğün gibi Allah kendi dinini savunurken en onlara anlatmıştı. Onlar kabul etmeseler de pek
sevdiğine dahi torpil geçmiyor. de zararlı görmediler bu dini. Bu nedenle ilk za-
manlar ona pek bir şey demiyorlardı.
__ Ama Rasûl çok üzüldü.
__ Neden zararlı görmediler?
__ Evet. Fakat bu ilk değil. Hayatı boyunca onu
__ Mekke'de Hanifler vardı. Puta tapmıyorlardı.
üzen başka şeyler de vardı.
Kendi hallerinde insanlardı. Kimseye karışmaz-
__ Anne ne olur anlatsana! lardı. Muhammed'i de sallallahu aleyhi ve sellem onlardan
sandılar.
__ Onu ilk Daru'l Erkam'da tanıdım. Babanla
beraber yanına gitmiştim. Yaklaşık yirmi ka- __ Sonra?
dar kişiydik. Bize İslam'ın emirlerini anlatıyor, __ Ne zamanki Peygamber'in bir cemaat kurdu-
Allah'a subhanehu ve teâlâ nasıl ortaklar koşup müş-
rikleştiğimizi açıklıyordu. Ölümden, kıyametten ğunu, cemaatini gizli gizli eğittiğini anladılar, işte
bahsediyor, hayâsızlıklardan yüz çevirmemizi o zaman Mekke'de her şey değişti. Mekke lider-
emrediyordu. leri işi ciddiye almaya başladılar. Bu cemaatin ve
düzenli eğitimin önü alınmazsa hızla büyüyebilir
Her gün sayımız artıyordu. Hürler kadar bi- ve Mekke'de hakimiyeti ele geçirebilirlerdi. Başta
zim gibi kölelerden de iman eden çoktu. Daha cemaatin bölünmesi gerekliydi.
önce onlarla aynı sokaktan bile geçemeyen biz- __
ler, artık yan yana oturup Nebi'nin nasihatlerini Ne yaptılar?
dinliyorduk. __ Kölelerle işe başladılar. Onları korkutup İs-
Daru'l Erkam çok gizliydi. Herkes burayı birlam cemaatini bölmeyi, sayısını azaltmayı hedef-
lediler. Mekke acılar şehrine dönüştü. Her efendi
sır gibi saklıyordu. Yeni iman eden kişileri Ali
kendi kölesini ağır işlerde çalıştırmaya, onu daha
radıyallahu anh getiriyordu. Tam bir gizlilik içinde tabi.
çok dövüp hakaret etmeye başladı. Gece kaldık-
__ Daha küçük değil miydi o zaman? ları yerlere ani baskınlar yaparak Daru'l Erkam'a
gidiş gelişlerini engellemek istiyorlardı. Bununla
__ Küçüktü evet. Ama Rasûlullah ona çok gü-
da kalmadılar herkes kendi evinin önüne direkler
veniyordu. Akıllı, uslu bir çocuktu. çaktırdı. Başta anlamadık bunun ne olduğunu.
Sonra erkek kölelerden başlamak üzere işkence
Günler birbirini kovaladı. Mekkeli müşrikler için hazırlandığını anladık.
bizden şüphelenmeye başladı. Her ne kadar ima- Receb
__ İşkenceler... 1436
nımızı gizlesek de hayatımızdaki değişiklikler

Mayıs’15 • SAYI: 39

61
__ Evet hem de ne işkenceler... Efendiler göl- __ Tanıyorum onu... Ona amcası işkence etmiş
geliklerde oturuyor, köleleri sıcakta o direklere öyle mi anneciğim?
bağlıyorlardı. Sırtlarını soyup kırbaçlıyorlardı. O
__ Evet. Hasıra sarardı onu. Ateş yaktırır du-
sesler hâlâ kulaklarımda. Artık sırtları kandan
görünmez oluyordu garibanların. Kimi bayılı- manına tutardı Zübeyr'i. Çok küçüktü o zaman
yordu. Güneşin sıcaklığı bir yana, kırbaç acısı dokuz on yaşında ya vardı ya yoktu. "Asla küfre
bir yana, susuzluk ve açlık bir yana... dönmeyeceğim." diye haykırıyordu... Habbab bin
Eret... Demirci olan... O da bizim gibi bir köle
Bazen ellerini çözüyorlardı kölelerin. Ohhh idi, Müslüman olunca sahibesi akrabalarını da
işkence bitti sanıyorduk. Bu sefer yeni teknikler alarak onu Mekke düzlüklerine götürürlerdi. El-
deniyorlardı. Kızgın kuma yatırıp taş koyuyor- biselerini soyar demir zırh giydirip su içmekten
lardı üstlerine. Altında eziliyordu Müslümanlar. alıkoyarlardı... Saçlarını yolmuşlardı çeke çeke.
'Ehad, Ehad' dedikçe çıldırıyordu müşrikler. Boynunu şiddetli bir şekilde büküyorlar, kızgın
kömür üzerine yatırıp kalkmasın diye üzerine
Putları getiriyorlardı önümüze ve 'ilahın bu taş koyuyorlardı. Kılıç yapmak için kendinde bu-
senin, Allah'a küfret' diyorlardı. Küfretmeyince lunan demirlerden zincir yapmışlardı. Bunları
de saatlerce dövüyorlardı. Efendiler yoruldukça ateşte kızdırdıktan sonra ellerini, ayaklarını ve
kırbaç el değiştiriyordu. tüm vücudunu bağlıyorlardı.
__ O sırada Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ne __ Ayyyy dayanamayacağım... Subhanallah!
yapıyordu? Nasıl sabrettiler bu işkencelere?
__ Hep üzülüyordu. Sülalesi müşrik olmasına __ Allah Peygamberine vahiy indiriyordu ard
rağmen onu koruma altına almıştı. Bu nedenle arda: "İman ettikten sonra imtihan edilmeden bıra-
her şeye dair

ona kimse dokunamıyordu. Ama her birimiz bi- kılıvereceğinizi mi sandınız"  1 diyordu... "Biz sizden
liyorduk ki o bize çok düşkündü. Elinden gelse öncekileri de denedik. Allah elbette sadık olanları da
bizim yerimize kırbaç yemeye razıydı. Hanımı bilir yalancı olanları da..."  2 buyuruyordu...
Hatice'nin radıyallahu anha ne kadar malı varsa hep-
siyle bizlerin hürriyetini satın aldı. Ebubekir de __ Yani Allah sizin gerçekten iman edip etme-
radıyallahu anh öyle. Bazen bir kişi için ödediği para diğinizi işkencelere sabredip etmediğinizden
ile on köle satın alabilirdi. Müşrikler fiyatı çok anlayacaktı öyle mi?
yüksek tutuyordu. Yine de bizi özgürleştirmek __ Aynen öyle... 'Ehad' dedikten sonra yalancı-
için istedikleri fiyatı veriyordu.
lardan olmamak, sözümüzden dönmemek, cen-
__ Peki babam? Onu neden kimse satın alıp nete ulaşmak için sabrettik... Ve biliyor musun
kurtarmadı? Rafi, bela ve imtihanlar Allah'ın bir sünnetidir.
Sen O'nun sünnetinde hiçbir değişiklik bulamaz-
__ Sayımız o kadar çoktu ki kadınları kurtar-
sın. Hangi yüzyıl olursa olsun Allah kullarını çe-
maya çalıştılar önce. O sırada baban acılara da- tin sınavlara tabi tutacaktır.
yanamayarak şehid oldu.
Hadi çok geç oldu. Baban gelmeyecek sanırım.
__ Başka şehidler de var mıydı?
Artık yatalım. Yarın devam ederiz.
__ Evet. Ammar Abinin anne ve babası. __ Bu kadar acıklı hatıradan sonra uyu uyu-
__ O da mı o zaman yetim kaldı? yabilirsen...
__ Sen istedim yavrum. Hadi bakalım, Allah
__ Evet. Yasir ve Sümeyye de o işkenceler sıra-
rahatlık versin.
sında şehid oldu. Rasûl onlara cenneti müjdeledi.
"Sabredin ey Yasir ailesi cennet sizindir." dedi. __ Sana da anneciğim...
__ Allahu Ekber... Tüm acıları unutturmuştur
Rabbim onlara.
__ Elbette. Zübeyr b. Avvam var ya... 1. 29/Ankebut, 2
2. 29/Ankebut, 3

62
Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye
Mirsad Ağınt

Sabri Hocaefendi'nin
Muhakemesi
Sabri Hoca etrafına misk-u amber kokuları saçarak
Diyanete bağlı olarak görev yaptığı camiye doğru
ilerliyordu. Az ilerisindeki köşe başında bekleyen
iki adam Sabri Hoca'yı görünce ona doğru hare-
ketlendiler. Selam ve hürmetlerini takdim ettiler.

E trafına misk-u amber kokuları saçarak Di-


yanete bağlı olarak görev yaptığı camiye
doğru ilerliyordu Sabri Hoca. Her cuma olduğu
sabitlemek kolay olmasa da sonunda başarılır
bu da. Sıra tıraş takımının getirilmesindedir.
Her bir malzemeyi bir bir kontrol ederek önü-
gibi bugün de yine bolca sürünmüştü güzel ko- ne dizer. İçinde sıcak su olan ve uzun zamandır
kulardan. Cuma günleri neredeyse bir haftalık kullandığı için dışı kararmaya başlamış, iç tarafı
koku sürünürdü. Öyle ki az biraz uzaktan gelen da kalınca bir kireç tabakasıyla kaplanmış ve
hoş koku yaklaştıkça ağırlaşmaya başlıyordu. adına tıraş tası dediği alüminyum tas da önüne
Daha önceki cumalarda yaptığı gibi ve emekli konur.
olana kadarki diğer cumalarda yapacağı gibi ol-
dukça erken bir vakitte gidiyordu camiye. Tıraşa başlamadan önce sol omuzuna bir
havlu atar. Neden sağ omuzuna değil de, havlu-
Sabri Hoca'nın cuma tıraşları vardır. Bir va- yu sol omuzuna atar bilinmez. Tıraş olduğunda
cibi eda etmekte gösterdiği ihtimamla her cuma dahi başından eksik etmediği burma sarığının
sabahı evde erken vakitte tıraş olarak hazırla- ucunu sağ omuzuna doğru sarkıttığından dolayı
nırdı cumaya. Tıraş için berbere gitmez. Evde mıdır, bu da bilinmez. Ona göre sünnet-i seniy-
yıllardır yaptığı gibi rahat, keyifli ve tadını çı- yeye en uygun sarık sarmal şekli burma sarıktır
kara çıkara tıraş olur. Sadece o tıraş olur ama ve ucunun da sağ omuza doğru sarkıtılmasıdır.
bütün ev halkı, azar ve getir götür ile tıraş ol- Diğer tür sarık sarma usullerinin bidatten ol-
muştan beter olur. duğuna inanır. Böyle yapanlara da her fırsatta
'bidatçiler' diye kızar ve kendince sünnete ittiba-
Oturma odasında pencereye yakın yere ya davet eder. Bazen de tartışır onlarla. Bütün
önce bir minder atılır. Pencerenin tam karşı- tartışmalarda da alt eder onları. Yine de değişen
sında oturmalıki yüzü iyice aydınlansın Sabri bir şey olmaz. 'Ah, şu cahil halk!..' diye üzüntü ve
Hoca'nın. Minderin karşısına bir de sandalye teessüflerini yine kendisine takdim eder.
konur. Yüksekçe bir sehpa da konur bazen. San-
dalyenin üzerine konacak ayna için yastık gibi Sabri Hoca'nın çocukları her hafta aynı me-
bir şey yerleştirilir ki Sabri Hoca mindere otur- raklı gözlerle babalarının bembeyaz köpükle
duğunda kendisini aynada görmek için yorul- kaplanmış suratına bakar, geçen cuma günkün- Receb
masın. Ayçiçeği şeklinde çerçevesi olan aynayı den farklı bir manzarayla karşılaşacaklarmış 1436

Mayıs’15 • SAYI: 39

63
gibi pür dikkat izlerlerdi. Günlerden yine böyle ruma Sabri Hoca. Alışmak ne demek, bazen bir
bir tıraş gününde tıraş fırçasıyla yüzünü sabun- arabuluculuk veya sulh işini neticelendikten
larken iyice köpürmüş suratına bakan oğlu, ya- sonra kendisine:
nındaki kardeşinin kulağına şöyle fısıldadı:
'Hocam diline sağlık, ömrüne ilmine bereket!'
__ Babama baak... Noel Baba'ya benzedi.. diyerek huzurdan ayrılan 'görgüsüz' davalıların
ardından bön bön bakakaldığı zamanlar olurdu.
Kikirdemeleri de epey sürdü yumurcakların. Adeta, yaptığı alışverişten zarar etmiş bir tücca-
rın asık çehresi ve içinde sakladığı kızgınlıkla
Sabri Hoca'nın 'Tastaki suyu tazeleyin! Şunu yerinde kalıverirdi öylece.
alın! Şunu getirin!' gibi komutları, babalarının
pek mühim bir iş ile meşgul olduğunu hissetti- Medresedeki talebelik yıllarında hocaları-
rirdi çocuklara. Çocuktur, okuldan öğrendikle- nın da teşvikiyle üç aylarda cerre çıkarlardı aynı
ri ve televizyondan gördüklerinden etkilenir. O seviyede olduğu arkadaşları gibi. Molla olma-
kadar ki babasını, hem de Molla babasını Noel ya aday olan icazet (diploma) almaya az vakti
Baba'ya benzetecek muziplikler yapar. Nor- kalmış, yaşı büyük talebeler çıkardı cerre.
malde en fazla on-on beş dakika sürecek Her bir talebe bir yıllık nafakasını temin
bir sakal tıraşı böylece ortalama bir saa- etmek umuduyla cerre çıkar, umduğu-
tini alıyordu ev halkının. nu bazen bulur bazen de ertesi yıla
ertelerdi.
Osmanlı usulü dersi veri-
len medreselerde on bir sene Medresedeki hocaları Şeyh
ilim tahsil etmişti Sabri Köylü de hem sevaptır hem de genç Abdullatif 'in önceden tespit
Hoca. İlk sekiz senesi ettiği köylerden birine
bir hikaye

mollanın hakkıdır, üç aylarımızı


kendi deyimiyle 'Nasara- ihya etti üzerimizde emeği gönderilirdi Molla Sab-
vardır, diye gönlünden kopanı
Yensuru' diyerek geçmiş, ri. Zaten o devirde başka
getirip yığardı cami bahçesine.
döne döne 'Bina' (kitabın) türlü köylerde cer mollalığı
da konaklamıştı. Arapçayı öğ- bulmak pek de kolay değil-
renene kadar onca sene çalış- di. Öyle ki ezberlediği birkaç
mış ve nihayet mutlu sona ulaş- dua ve sure ile köy köy dolaşıp
mıştı. Herkes gibi o da biliyordu ki cer mollalığı talep eden uyanıklar
medreseden sadece Arapça öğrenmiş türemişti. Sabri Hoca'nın medresedeki
olarak çıkmış olmak dahi halk arasında hocası Şeyh Abdullatif kefil olmasa bu
'Hoca, Alim, Molla' payesini elde etmek için şartlarda herhangi bir köyde cer mollalığı
yeterliydi. Yaz tatilini medresede geçirmiş genç yapmasına dahi imkan yoktu yani.
bir talebe amentüyü ve elli dört farzı da biliyor-
sa molla sayılır artık. Ramazan ayı bitip bayram da geçince ar-
tık yuvaya (medreseye) dönüş vakti gelirdi
Sabri Hoca'nın durumu daha farklıydı tabi. cer mollalarının. Dönecekleri sıralar köydeki
Arapçayı ortanca çocuğunun ömrü kadar uzun hemen hemen her haneden hediyeler getirilir
bir zaman ve büyük bir emek harcayarak öğren- ve köy camisinin küçük bahçesinde toplanır-
dikten sonra bir kaç sene daha okumuştu med- dı. Ağası varsa o köyün, gelen hediyelerle belli
resede. Sonrasında da ilmî eserlerle bağını ko- olurdu hemen. Ağa kısmı sever böyle şeyleri.
parmamıştı. Bunun en mühim sebeplerinden Onun için 'Ağanın eli tutulmaz!' dermiş eskiler.
birisi de aralarında hüküm verilmesi gereken Kavurma, bal, tereyağı, üst baş kıyafet ve bir
anlaşmazlıklar yaşayan insanların şer'î muha- miktar da harçlık banknot. Bunlar ağadan.
keme için Sabri Hoca'ya geliyor olmalarıydı.
Şer'î muhakeme neticesinde memnun kalan da- Köylü de hem sevaptır hem de genç molla-
valılar değişik hediyeler takdim ederlerdi ona. nın hakkıdır, üç aylarımızı ihya etti üzerimizde
emeği vardır, diye gönlünden kopanı getirip yı-
İlk başlarda bu hediyeleri kabul etmekte ğardı cami bahçesine. Bulgur, nohut, mercimek,
zorlansa da zaman geçtikçe iyice alıştı bu du-

64
peynir, yumurta, pekmez, birkaç tane tavuk ve
öteberi...

Sabri Hoca iyi hatırlıyor o yılları. Bir sefe-


rinde iki katır yüküyle uğurlanmıştı köyden.
Medreseye döndüğünde arkadaşları arasında
ağa gibi karşılanmıştı. Her zaman da öyle ol-
muyordu tabi. Anlatsa da dinlesek. Ne sıkıntı-
lar çekmiş, ne zor şartlarda tamamlayabilmişti
tahsil hayatını. Bir de huysuz hocaları varmış,
sopalamadığı gün yokmuş neredeyse Sabri
Molla'yı. Bereket ki perşembe günü ikindi vak-
tinden cumartesi sabahına kadar tatil olurdu da
bu iki günü azardan, haşin bakışlardan ve sopa- hani neredeyse Diyanetten aldığı maaş ek gelir
lanmaktan emn-u eman içinde geçirirdi. İsmiy- gibi olmuştu Sabri Hoca için.
le ters bir karakteri varmış sopacı Selim hoca-
sının. O ne huşunet, o ne azarlamalar... Lakin Sabri Hoca etrafına misk-u amber kokuları
şimdi geriye dönüp baktığında Selim hocasının saçarak Diyanete bağlı olarak görev yaptığı ca-
huşuneti olmasa Arapçayı çözmek için belki bir miye doğru ilerliyordu. Az ilerisindeki köşe ba-
sekiz dokuz sene daha geçecekti diye düşünüp şında bekleyen iki adam Sabri Hoca'yı görünce
hayırla yadetti onu. Selim hocanın huşunetin- ona doğru hareketlendiler. Selam ve hürmetle-
den ve vurduğu yerlerde gül bitmemişti ama rini takdim ettiler.
zihninin açılıp dilinin çözüldüğünden emindi
Sabri Hoca. __ Hocam, biz de sizi bekliyorduk.

Arkadaşlarının müderrislik yaptığı birkaç __ Buyrun efendiler, bir müşkülatınız mı var?


tane medrese vardı çevre şehirlerde. Bazen zi-
yarete giderdi onları. Her ikisi de orta yaşlarda olan adamlardan
saçı iyice kırlaşmış olduğundan daha yaşlı gibi
Medreselerdeki geniş imkanları, rahatlık görünen olanı girdi söze:
ve konforu görünce 'Böyle bir yerde sağlam bir
alimin çıkacağına pek ihtimal vermiyorum' diye __ Hocam müşkülat ne ki! Bizimkisi büyük
düşünürdü. bir fitneye sebep olacak cinsten.

Sabri Hoca anlaşmazlıkların çözümünde ol- Diğeri de bir şey söylemiş olmak için sözü
dukça tecrübe kazanmıştı artık. Bu özelliğiyle hasmından alıverdi:
o çevrede ünlenmişti. Başka şehirlerden gelen-
ler de oluyordu müşkülatlarını halletmek için. __ He ya! Hiçbir mevzuda anlaşamadık
Davaları neticelendirdikten sonra 'Hocam dili- amma Sabri Hoca denilince her birimiz hakem-
ne sağlık!' diyerek sıvışanların (Sabri Hoca on- liğinizi kabul edip de geldik.
lar için 'firarî' derdi) sayısı da epeyce azalmıştı.
Haftada en az bir veya iki tane dava gelirdi ona. Davalıların ayak üstü konuşmasındaki hal-
Dava demek davalılar demekti. Davalıların ek- leri, sanki Sabri Hoca'yla kim daha çok göz göze
seriyeti de hürmette ve ikramda kusur etmezdi. gelir de onunla konuşursa o haklı ilan edilecek-
Sabri Hoca bundan tarifsiz bir memnuniyet ve miş gibiydi.
mesruriyet duyuyor ve davaların çözümünde
büyük bir iştiyakla gayret gösteriyordu. Gelen Onları dinleyip meselenin uzun boylu ola-
hediyeleri de gayet doğal bir şekilde alır ve işine cağını anlayan Sabri Hoca:
de devam ederdi. İnsanlar arasındaki anlaşmaz- __ Tamam. Teferruatı sonra konuşuruz. Şim-
lıkları çözmek ve arabuluculuk işlerini bu tür
di siz söyleyin. Bu anlaşmazlığınızı şeriata göre
ek gelir olsun diye yaparken, bir müddet sonra
mi, örfe göre mi çözmemi istiyorsunuz? Receb
1436

Mayıs’15 • SAYI: 39

65
__ ... Davalılar üzerinde 'örfe göre mahkeme' şo-
kundan sonra ikinci bir şok etkisi yaptı bu
Adamlar Sabri Hoca gibi namlı bir hocae- 'makbuz istemeyin' çıkışı. Hocaefendi onların bu
fendinden bunu (Sabri Hoca artık Hocaefendi halini görünce bunlarla geçirdiği şu kadar da-
olarak anılıyordu.) duymuş olmanın şaşkınlığı- kikalık zamana hayıflanır gibi oldu ve bir 'yol'
nı yaşıyorlardı. Biraz da incinmişlerdi doğrusu. gösterdi onlara.
__ Hocam, tabii ki şeriata göre çözülsün is- __ Efendiler, eğer kabul ederseniz cumadan
teriz. bir saat sonra dediğim şekilde gelirsiniz. Hayır
efendim, kabul etmiyoruz, derseniz, ki bu da si-
__ He ya, şeriat ne derse baş göz üstüne...
zin en doğal hakkınız(!), o halde adliyeye gider
__ Biz zaten bu maksatla geldik size. birbirinizi dava etmek için mahkemeye müra-
caatta bulunursunuz...
Sabri Hocaefendi cevaplardan memnun ol- Davalılar kendilerini şok eden bu sözlerden
muştu: sonra dakikalarca oldukları yerde kaskatı ke-
__ İyi. O halde bugün cumadan bir saat son- silmişlerdi. Az öncesine kadar hürmette kusur
etmedikleri Hocaefendi'nin ardından karmaşık
ra camide imam odasında sizleri bekliyor olaca-
düşüncelerle ve hayretle bakakaldılar.
ğım. Hazırlıklı gelirseniz iyi olur.
Molla Sabri Hocaefendi ise camiye varmış
Hocaefendi'nin hazırlıktan neyi kastettiğini
ve cahil halkı aydınlatmak için hazırladığı 'Yeşi-
ilk anda anlayamayan davalılardan birisi şöyle
lin Kökü, Devenin Hörgücü' konulu hutbe üzeri-
karşılık verdi:
bir hikaye

ne son çalışmalarını yapıyordu...


__ Elbette, elbette hocam... Allah'a şükür şu
yaşıma geldim bir gün dahi camiye abdestsiz
girmedim.

Sabri Hocaefendi adamların gözlerine dik-


katlice bakarak bunların da kendi tabiriyle
'firarî' tipler olup olmadığını anlamaya çalıştı
ama nafile... Madem hazırlığın ne demek ol-
duğunu bilmediler, biraz daha açık şekilde izah
etmek gerektiğine kanaat etti:
__ Yani demek istediğim sizler gibi birçok
davalı geliyor yanıma. Bu davaların halli için
uzun mesai harcıyorum. Eldeki kaynaklar ye-
tersiz oluyor. Bu sebeple bana gelen davalılara
bir hayır kapısı açılmış olsun istiyorum.

Davalılar Sabri Hocaefendi'nin muradının


ne olduğunu anladılar.
__ Hocam tabii ki de hayır yapmak isteriz.
Bunun nasıl olacağını anlayamadık, bağışlayın.
__ Mühim değil, mühim değil... İmam oda-
sının girişindeki kutuya gönlünüzden kopanı
atıverirsiniz. Fakat makbuz falan istemeyin!

66
Sağlık köşesi Dr. seyfullah islam

Bağışıklık Sistemi ve
Aşılar
Sağlık bakanlığı, aşılanacak kişinin aşılan-
madan önce; sağlık durumunun, bağışık-
lık sistemi yetmezliğinin, alerji öyküsü gibi
durumlarının araştırılması gerektiğini söyle-
mektedir. Hangi aşılanacak çocuğun bu gibi
araştırmalardan sonra aşıları yapılmıştır?

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salat sıklıklarını, doğar doğmaz bebeklere yapılmaya
ve selam Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem,
âlinin ve ashabının üzerine olsun.
başlanan bu aşıların ne derece gerekli/gereksiz ol-
duklarını, aşıların içeriğinde bulunan maddeleri,
uygulattırılan aşı takvimindeki tüm aşıları açık-
Müslümanlar olarak mübarek kılınmış bir ev- lamaya çalışacağımız, çocuklarımıza yapılan bu
lilik ve arkasından da göz aydınlığı olarak tarif aşılar hakkında genel bir malumatımızın olacağı
edilen bir bebekle anne-baba olma bahtiyarlığı- bir yazı serisine Rabbimizin izni ve yardımıyla
na kavuşmanın sevincini kursaklarda bırakan, başlayacağız.
tağuti sistemlerin bizleri çelişkide bıraktığı du-
rumlardan birisidir aşı konusu… Yaptırılmalı mı, Aşılar, bağışıklık sistemi üzerinden vücuda etki
yaptırılmamalı mı? Yaptırmazsak çocuğumuz ederler, bu nedenle öncelikle bağışıklık sistemi-
hastalıklarla mı boğuşur? Ya da tam tersi aşılar- nin işleyişini ve bağışıklama konularını açıkla-
da insanları hasta edecek maddeler mi var? Bu maya çalışacağız.
ve benzeri sorular sorulageldi. Bu yazıdaki esas
amacımız aşıları tek tek açıklamak, bir nebze Bağışıklık Sistemi
üzerine giderek bu çıkmazın bilinmeyenlerine Bağışıklık sistemi ya da tıp literatüründeki di-
ışık tutmak olacak biiznillah. ğer adıyla immün sistem, dışarıdan vücuda giren
patojen (hastalık yapan madde) veya mikroor-
Vücuda enjekte edilen bu aşıların vücut tara- ganizmayı ve anormal olan kanser hücrelerini
fından nasıl bir mekanizmayla karşılaştıklarını, tanıyıp onları yok etmeye çalışan işleyişlerin
hangi hastalıklara karşı yapıldığını, bu hasta- tümüdür. Bu gerçekten insan zekasını hayrete Receb
lıkların insan vücudundaki etkilerini, görülme 1436

Mayıs’15 • SAYI: 39

67
düşüren mükemmellikte, Rabbimizin bizler için roplarla tecrübesi olmadığı halde anne karnında
var ettiği muazzam mekanizmalardan biridir. iken anneden antikorları alması 'Pasif Bağışıklık'
diye adlandırılır. Bu antikorların sadece kısa bir
Bu sistem; bakterilerden virüslere tüm mikro- süreliğine koruyuculuğunun olduğu iddia edil-
organizmalara, vücuda giren veya vücutla temas- mektedir.
ta bulunan yabancı maddelere kadar hepsinde
tarama yapar ve onları canlının sağlıklı hücre- Aşılar
lerinden ve dokularından ayırt eder. Aşıların temel işleyiş prensipleri bu mekanizma
Vücudun savunma mekanizması olan bu sis- üzerine kurulmuştur. Kabaca aşı; hastalık yapan
temin vücutta kemik iliği, timus, dalak ve lenf etkenden alınmış bir antijenle bağışıklık siste-
sistemi gibi birçok elemanları bulunmaktadır. mini uyarmak ve bu hastalık etkeni karşısında
hastalığa yakalanmadan antikor geliştirmektir.
Canlının bağışıklık sistemini uyaran ve canlı- Yani vücut henüz hastalığı görmeden aşılarla
nın vücuduna dahil olmuş kendisinden olmayan hastalığı önceden tanımış olacak ve hastalık et-
tüm yabancı moleküllere antijen denir. Canlı keniyle karşılaşacağı zaman da ona karşı rahat
vücuduna dahil olan bu antijenleri vücudun bir savunma yapabilecektir.
savunma hücreleri karşılarlar. İlk etapta,
fagosit ve makrofaj olarak adlandırı- Bağışıklık sistemini harekete geçire-
lan bu hücreler yabancı maddeye rek hastalıkları yenme konusundaki
karşı saldırıya geçerek yabancı tecrübeler çok eskilere dayan-
maddeyi yutarlar ve böylece maktadır.
bağışıklık sistemine 'yabancı Vücut henüz hastalığı görme-
İbni Kayyım el-Cevziyye
sağlık köşesi

madde alarmı' verilmiş olur. den aşılarla hastalığı önceden


tanımış olacak ve hastalık etkeniyle rahimehullah , kendi döne-
Bu alarmı değerlendiren mindeki bazı hekimleri-
karşılaşacağı zaman da ona karşı
ve bundan sonra vücu- rahat bir savunma yapabilecektir. nin görüşlerini şu şekilde
dun bu maddeye karşı vere- açıklar: 'Bazı faziletli doktor-
ceği tepkiyi düzenleyecek olan lar bana şunu anlattılar: 'Biz
hücre 'T hücre'leridir. hastalıkların büyük bir kısmını
humma ile yeniyoruz. Çünkü hum-
Antijenin varlığını haber alan ba- ma beden sıvılarını ve bedene zararlı
ğışıklık sisteminin şefi konumundaki bazı maddeleri pişirir. Piştiği takdirde de
T hücreleri, B hücrelerini uyararak 'bağı- ilaç, çıkmaya hazır halde olan fasid madde-
şıklığın akıllı molekülleri' olarak adlandırılan lere tesadüf eder ve onları dışarı atar. Böylece
'antikor'ları sentezlemelerini sağlarlar. Bu sistem şifa hasıl olur.' '  1
her antijene uygun antikor üretir. Teorik olarak
bağışıklık sistemi; canlının daha önce karşılaştı- Bu 'humma' olarak kast edilen vücut ısısının
ğı düşmanını tanıması ve ona karşı nasıl bir yol artması, ateşin yükselmesidir. Ateş ise bağışıklık
izlemesi gerektiğini öğrenmesidir (antijene karşı sisteminin bir ürünü olup, vücuttaki mikropların
antikor geliştirmek). yaşayamayacağı ısıyı ortaya çıkararak mikroplara
karşı savaşta büyük rol oynamaktadır. O döne-
Bağışıklama; kişileri bağışıklık hale getirerek min doktorları, bağışıklık sistemini uyarıcı bazı
hastalıklardan korumaktır. maddelerle vücudun bağışıklık sistemini hare-
kete geçirip, vücuttaki hastalığın daha kolay şifa
Bağışıklık sisteminin uyarılması amacıyla vü- bulmasına vesile oluyorlardı.
cudun mikroorganizmaya (virüs, bakteri, mantar
vs.) maruz kalması sonucu antikor geliştirmey- Aşı üreticileri, aşı uygulamasındaki amacın,
le oluşturulan, çoğunlukla aşılama yoluyla yani bir takım maddelerle 2 hedef hastalığı temsilen
'Aktif Bağışıklık' şeklinde, antijenler vücuda ve- oluşturulan antijenin vücuda zerk edilmesi ve
rilmektedir.
1. Zadu'l Mead adlı eserin Tıbbu'n Nebi bölümünün tabii ilaçlarla
Aynı zamanda antikorların vücuda verilmesi tedavi kısmından alıntıdır.
ile de elde edilmektedir, yeni doğan bebeğin mik- 2. Hangi aşıda hangi maddelerin kullanıldığını ve olası yan etkilerini
bir sonraki yazımızda açıklamaya çalışacağız inşallah.

68
bu antijene karşı vücudun antikor geliştirmesi
olduğunu söylerler.

Dünyada, aşılarla ilgili yaptığı çalışmalarıyla


tanınan klinik psikoloji ve nöropsikoloji üzerine
doktorası olan Kanadalı Dr. Andrew Moulden,
kendi imkanlarıyla yaptığı birtakım klinik çalış-
maların sonucu olarak, 'İstisnasız her aşının beyne
zarar verdiğini ve bununla beraber daha birçok cid-
di yan etkileri olduğunu' söylemektedir. 3

Aşı üreticilerinin aşıların etkinliğini tespit için


yapmaları gereken ama ısrarla yapmadıkları, Pitt-
olarak ispatlandıktan sonra, ortalama 6-14 yıllık
sburg Üniversitesi tarafından yapılan bir pilot
bir meşakkatli çalışmayla ancak mümkün ola-
çalışmanın 4 sonucuna göre:
bilmektedir. 7
'Uygulanan standart aşı programına göre aşı-
Ancak bu prosedürden aşı üreticileri adeta
lanan yavru maymunların çoğunda otizm be-
lirtileri çıkıyor.' muaf tutulmuş gibidirler. Her yıl salgınlara ne-
den olan yeni bir virüs ortaya çıkıyor, hangi ara
Bu pilot çalışmada, aşı vurulmuş yavru may- denekler üzerinde klinik araştırmalar yapıldığı
munlarının amigdala 5 hacminde aşısız yavru muamma iken kısa bir süre içinde yeni aşılar üre-
maymunlara göre anormal bir büyüme ve ol- tilerek bu aşılara uygunluk onayı verilip piyasaya
gunlaşmada farklılıklar gözlemlenmiştir. 6 sürülmektedir.

Aşı endüstrisinin finansal etkisinden bağımsız Diğer ilaçlarda yapıldığı gibi aşıların da; tüm
yürütülmüş, gerçek bilimsel çalışmalarla aşıların dünyada görülme sıklıkları ciddi oranda sürekli
güvenilir ve etkin oldukları kesin olarak ispat- artan 'Ani bebek ölümü sendromu' ile 'otizm, alzhe-
lanmamıştır. imer, Parkinson, diyabet, hipertansiyon, inme (be-
yin-damar hasarına bağlı felç)' ve birçok kronik
Aşıların insan vücudunda kısa ve uzun dönem- hastalıklar ile bağlantılı olmadığını kendilerine
de tahribat oluşturmadığıyla ilgili bağımsız bir isnat edilen belgelenmiş çalışmalara rağmen
çalışmanın yapıldığı da görülmemiştir. dünya bilimine sunacak şekilde objektif araş-
tırmaların yapılmasına engel olan ne idi? Bunu
Aşı üreticilerinin ve onların tekelinde olan tüm sormak gerekir.
kurum ve bireylerin tek savunmaları; aşı uygula-
malarından önce insanların sakat kalmalarına ve Sağlık bakanlığı, aşılanacak kişinin aşılanma-
hatta kitlesel olarak ölümlerine neden olan birçok dan önce; sağlık durumunun, bağışıklık sistemi
bulaşıcı hastalıkların aşılanmaların neticesinde yetmezliğinin, alerji öyküsü gibi durumlarının
izale edildikleridir. araştırılması gerektiğini söylemektedir. Hangi
aşılanacak çocuğun bu gibi araştırmalardan
Herhangi yeni bir ilacın piyasaya sürülebilme- sonra aşıları yapılmıştır? Ailesinde bağışıklık
si yani onay alabilmesi; klinik öncesi ve klinik yetmezliğinin varlığı veya ailesel geçişli bir aler-
süresince yapılan araştırmalardan, önce hayvan jik hastalığının olup olmadığının sorgulanması
sonra da insan denekleri üzerindeki etkileri gerektiğini aşı üreticilerinin kendileri de söylü-
tespit edildikten, olası gelişebilecek yan etkileri yorlarken bütün bunlar yapılıyor mu veya yapıl-
ve uzun dönemde vücuttaki toksik etkileri tam mıyorsa neden yapılmadığını sorgulamak lazım.

İşin ilginç yanı ise, hastanede daha doğar doğ-


3. http://vaccineimpact.com/2015/dr-andrew-moulden-every-
vaccine-produces-microvascular-damage/
maz ilk 1 dakika içerisinde yenidoğan bebeğe is-
4. Pilot çalışma: Geniş ve tıp literatürüne geçecek büyük çalışmalara
ışık tutması için yapılmış daha küçük ve dar kapsamlı çalışmalar.
5. Amigdala, beyinde bulunan bir çok fonksiyonuyla beraber daha Receb
çok duyguların denetiminden sorumludur. 7. http://www.pfizer.com.tr/sites/tr/ar-ge/pfizer_bilgi_uretir/Pages/ 1436
6. http://www.ane.pl/pdf/7020.pdf YeniIlacGelistirmeSureci.aspx

Mayıs’15 • SAYI: 39

69
tisnasız yapılan aşıdan çoğu ailelerin hiç haberleri hastalığın gitmesinde etkisi varsa da, kendisindeki
dahi olmamaktadır. pislik dolayısıyla kalbe daha büyük bir mikrop bıra-
kır. Bunun sonunda da tedavi gören, beden hastalı-
Genel olarak aşı üretiminde kullanılan; metal- ğını giderme uğrunda kalb hastalığını kapmış olur.
ler, antibiyotikler, kimyevi koruyucular, farelerin
yumurtalık hücresi, GDO (genetiği değiştirilmiş Haramın kullanılması, bedene ve ruha pislik
organizmalar), hayvan ve insan dokuları bulun- niteliğini nakşeder. Çünkü beden, ilaçtan açık bir
maktadır.  8 şekilde etkilenir. Şayet ilaçta pislik varsa, beden bu
ilaçtan pislik alır, hele hele bizzat kendisi pis olan
ilaçlarda durum daha da kötüdür. Bu yüzden yüce
Tedavide Ölçü Allah, nefse pislik şekil ve niteliğini vermesi dolayı-
Kulluk bilinci, nasıl yediğimize içtiğimize sıyla, kullarına pis gıda, içecek ve giyecekleri haram
dikkat etmemizi gerektiriyorsa tedavide de aynı kılmıştır.'  13
şekilde Allah'ın subhanehu ve teâlâ hudutlarını dikkate
almamızı gerektirir. Aşının Perde Arkası
Bu aşıları bizlere dayatan ve 'ıslah ediciler'
Müslüman, değerlerinin dikkate alınmadığı olduklarını iddia eden kurum; Dünya Sağlık
veya şüphelerin olduğu durumlarda dört elle Örgütü'dür.
Kur'an'a, Sünnet'e ve selefin yoluna başvurma-
lıdır. Dünya Sağlık Örgütü ise Amerika, Fransa ve
Rusya'nın öncülüğünü yaptığı Birleşmiş Millet-
"Tarık, Peygamber'e şarabı sormuş, Peygam- lere (BM) bağlı olan ve toplumların sağlığıyla
ber de onu yasaklamış, hoş görmemiştir. Bunun ilgili uluslararası çalışmalar yapan bir örgüttür.
üzerine Tarık: 'İlaç için yapacağım' deyince, Pey-
Aynı zamanda Amerika'nın keşfinden sonra
sağlık köşesi

gamber de: 'O ilaç değil fakat hastalıktır' buyur-


muştur."  9 yerli Amerika topraklarının asıl sahibi olan Kı-
zılderililere karşı ilk defa biyolojik silah kullanan
"Allah hastalığı da tedaviyi de verdiği gibi her haçperestler barış ve yardımlaşma adıyla yerlilere
hastalık için ilacını yaratmıştır. Bu sebeple te- verilen battaniye, giyim, mendil gibi malzeme-
daviye devam ediniz. Fakat haramla tedavi et-
lerle çiçek hastalığı virüsünü onlara bulaştırmış
meyiniz."  10
ve milyonlarca Kızılderililerin ölümüyle büyük
Doktorun biri, bir hastalığın ilacı konusunda zaferlerini(!) elde etmişlerdir.
kurbağadan söz açınca, Peygamber sallallahu aleyhi ve Tüm alanlarda ıslah edicilikleri! göz önünde
sellem onun kurbağayı öldürmesini yasaklamıştır.
 11
olan bu ifsad kurumlarına, aşılarla ilgili yönel-
tilen soru ve itirazlara ise ayette de Rabbimizin
İbni Kayyım rahimehullah: 'Haram nesnelerle tedavi
olmak aklen ve şer'an kötüdür. Şer'an kötü oluşu- buyurduğu gibi:
nun delili, Peygamber'den gelen sahih hadislerdir. "Bunlara: 'Yeryüzünde fesat çıkarmayın' de-
Aklen kötü oluşunun delili ise, Yüce Allah onları pis nildiğinde, 'Biz ancak ıslah edicileriz!' derler."  14
oluşlarından dolayı haram kılmıştır. Çünkü, güzel
nesneleri Allah bu ümmete ceza olsun diye haram Bir sonraki yazımızda, yaptırılan çocukluk
kılmamıştır. Halbuki İsrailoğullarına bunları da aşılarının tümünü, hiç gündem edilmeyen içe-
haram kılmıştır. "Yahudilerin yaptıkları zulüm do- riklerini, vücuda olası etkilerini, izale edilmek
layısıyla , helal kılınan güzel nesneleri onlara haram istenen hastalıkları ve bulaşma yollarını inşallah
kıldık."  12 Yüce Allah bu ümmete haram kıldığını, pis tek tek ele alacağız.
oluşu dolayısıyla haram kılmıştır, böylesinin haram
kılınması onları korumak ve kullanımından sakın- Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
dırmak içindir. Mikrop ve hastalık sebeplerinden hamd etmektir.
şifa aranması uygun düşmez. Çünkü, her ne kadar
Devam edecek inşallah...
8. Bkz. 2 no'lu dipnot.
9. Müslim
10. Ebu Davud
11. Nesai, 210; Ahmed, 3/353. 13. Bkz. 8 no'lu dipnot.
12. 4/Nisa, 160 14. 2/Bakara, 11

70
Konuk Yazar
Reyhan Doyran

Hiçlikten...
Yemeğe tuzu koyunca yemeğin içinde tuzu göremiyorsun,
içinde eriyor. Ve yemeğe yepyeni bir tat veriyor. Yemeği
güzelleştiriyor. Sevgi de böyle işte. Göremiyorsun ama
insanın içine girince insanı güzelleştiriyor, ona değer
katıyor. Sevgisiz insan ise tam tersi güzel olmayan,
değersiz, tabiri caizse tatsız-tuzsuz bir şey olur.

A ylardan Hazirandı. Saat öğlen on ikiyi bul- da çalışkan olmanın gerektirdiği hayat akışıydı.
muştu. Kuş sesleri odanın içine doluyordu. Kim bilir?
Dışarıda pırıl pırıl parlayan güneş Ulya'yı uyan-
dırmıştı. Mümkünse yatağından hiç çıkmak is- Ailesiyle arası da pek iyi sayılmazdı. Annesi;
temiyordu. Sürekli uyumak, uyumak istiyordu. kadın günlerinden kadın günlerine kadar, babası
sırf para kazanmak için kendini telef eder. Küçük
Hayatının akışı, canını istediğine göre şekil- kardeşi sokakta top peşinde koşmaktan kendine
leniyordu. Ne uyku saati vardı, ne yemek saati... fayda sağlamaz. Ablası ise süslenip püslenip an-
Ne ailesiyle geçirdiği bir vakit vardı, ne de okul nesinin peşinden giden biriydi.
saati... Okulların kapanmasına az vakit kalma-
sına rağmen içinde bir heyecan da yoktu. Zaten İstemeye istemeye de olsa yatağından kalktı
nasıl olsun ki? Onun için ha okullar kapanmış, Ulya. Bugün için yapacak hiçbir işi, hiçbir planı
ha kapanmamış bir şey fark etmezdi. Kendini yoktu. Kahvaltısını yaptıktan sonra hazırlanır ha-
oraya ait hissetmiyordu. Aslında kendini hiçbir zırlanmaz kendini sokağa attı. Yürüdü, yürüdü...
yere ait hissetmiyordu. Yürürken hiçbir şey düşünmüyor, sadece etrafı
izliyordu.
Yıllardır okuyordu. Kaç yılını çöpe atmıştı böy-
le? Ne içindi bu çalışması? Gelecek kaygısı mıydı, İçindeki kaçıp gitme/uzaklaşma isteği, yeniden
mal makam mıydı, diploma mıydı ya da ailesi harekete geçmişti. Kimseyle vedalaşmadan, bavul
tarafından övülme isteği miydi? Hayır! Aslında hazırlamadan... Gitmek... Bu hali ile kol çanta-
nedenini tam olarak o da bilmiyordu. Belki de sı ve o... Karşısındaki ilk vapura binip buradan Receb
bilgili(!) olma isteğiydi. Belki de farklı olma ya uzaklaşmak... Neden gitmiyordu? 1436

Mayıs’15 • SAYI: 39

71
Vapur sadece iki-üç adım uzağındaydı. Cesareti __ Babacığım! Seni krallığının büyüklüğü kadar
mi yoktu? Aslında cesareti vardı. O an yanında seviyorum, demiş.
'Gitme Ulya!' diyecek biri de yoktu. Ama içinde
anlamlandıramadığı şey ona engel oluyordu. Aynı ablası gibi olan ortanca kızı:
Belki de gittikten sonra ne olacak, diye düşünü- __ Babacığım! Seni senin beni sevdiğin kadar
yordu. 'Nerede kalırım, ne yer ne içerim, nasıl para
seviyorum, demiş.
kazanırım?' diye sorular mı saklıdır bilinçaltında?
Babasını saf duygularıyla sadece babası olduğu
Ulya'nın para derdi hiç olmamıştı. Zaten parayı
için seven küçük kızı:
sevdiği de söylenemezdi. Sahi, Ulya neyi seçi-
yordu ki ya da kimi seçiyordu? Yalnızlığı sevdiği __ Babacığım! Seni tuz kadar seviyorum, demiş.
âşikardı. Peki başka neyi seviyordu? Sahilde do-
laşmayı mı, kitap okumayı mı, annesini mi, baba- Küçük kızının sevgisini kendisine layık gö-
sını mı? Kimi..? Belki de hiçbir şeyi sevmiyordu. remeyen baba, onu krallığından uzaklaştırmış.
Diğer iki kızını ise güzel güzel kıyafetlere, mü-
Kağıt helva alıp boğaza bakan bir banka cevherlere boğmuş.
oturdu Ulya. Öyle bir nefes alıyordu ki,
ciğerlerine oksijenin dolduğunu hisse- Bu haksızlığa şahit olan saray çalışan-
diyordu. ları 'Ne yapsak, ne etsek de küçük
kızın sevgisini krala ispatlasak?'
Çığlık sesiyle kendi dünyasın- diye düşünürken, aşçının aklı-
dan sıyrılıp gerçek dünya geri na bir fikir gelmiş. Kralın ye-
dönmüştü. Sesin geldiği yere Çığlık sesiyle kendi dünyasından
meklerine bundan sonra tuz
konuk yazar

doğru bakınca yan banktan sıyrılıp gerçek dünya geri dönmüştü.


Sesin geldiği yere doğru bakınca koymayacaklarmış. Krala
yaşlı bir dedenin ve muh- yan banktan yaşlı bir dedenin ve birkaç gün tuzsuz yemek
temelen torunu olabilecek muhtemelen torunu olabilecek bir yedirmişler. Kral sonunda
bir kız çocuğunun oturduğu- kız çocuğunun oturduğunu gördü. dayanamayıp aşçıyı huzuru-
nu gördü. Dede ve torununa na çağırtmış.
daha dikkatli bakınca küçük
kızın yanında bir kedinin oldu- __ Yemekleri niye bu kadar
ğunu fark etti. Anlaşılan küçük kız kötü yapıyorsun? diye sormuş.
kediden korkmuştu.
Aşçı:
Orada yaşananları hatta konuşulanları hiç
__ Kralım! Kızınızın sizi tuz kadar sevmesine
âdeti olmadığı halde merak ediyordu. İlk ola-
rak onlara biraz yaklaştı. Sonra da konuşmala- çok kızdınız. Tuzu çok değersiz gördünüz. Biz
rına kulak kabarttı Ulya. Dede torun arasındaki de değersiz olan bir şeyi yemeklerinize koymak
konuşmaları dinliyor, dinledikçe de mimikleri istemedik, demiş.
değişiyordu. Bir şeyleri düşündüğü, onları an-
Böylece kral küçük kızının sevgisinin büyük-
lamaya çalıştığı belliydi. Hatta bazen gülümsü-
lüğünü anlamış, onu gönderdiği yerden geri
yordu bile...
getirtmiş. Diğer iki kızını ise krallığının dışına
Diğer tarafta dede bir yandan kediyi seviyor, yollamış.
bir yandan da torununa hikaye anlatıyordu.
Dede torununun boş gözlerle baktığını görün-
Anlatılır... ce 'Bak yavrum, yemek tuzsuzken nasıl bir şeye ben-
zemiyor, tadını alamıyorsun, iştahla yiyemiyorsun
Ülkenin birinde bir kral varmış. Bu kralın da değil mi? Yemeğe tuzu koyunca yemeğin içinde tuzu
üç kızı varmış. Bir gün kral üç kızını da huzu- göremiyorsun, içinde eriyor. Ve yemeğe yepyeni bir
runa çağırıp 'Beni ne kadar seviyorsunuz?' diye tat veriyor. Yemeği güzelleştiriyor. Sevgi de böyle
sormuş. Babasını sırf parası, makamı için seven işte. Göremiyorsun ama insanın içine girince insa-
büyük kızı: nı güzelleştiriyor, ona değer katıyor. Sevgisiz insan
ise tam tersi güzel olmayan, değersiz, tabiri caizse
tatsız-tuzsuz bir şey olur' diyordu.

72
Dedenin hem sevgiye dair yaptığı tanım, hem Sevgiyi öğrenelim, sevmeyi öğrenelim. 'Sevgi'
sevgisiz insana verdiği örnek, hem de konuş- kelimesini duyunca içimiz yumuşasın, kalbimiz
manın akabinde küçük kızın kediyi sevmeye huzurla dolsun.
çalışması Ulya'yı çok etkilemişti. Dedenin sesi
kulaklarında yankılanıyordu. İçinde bir şeylerin İbni Teymiye rahimehullah şöyle diyor: 'Hiçbir şeyi
kıpırdadığını fark ediyordu. Bir tuhaf olmuştu. sevmeyen kimsenin Allah'a yaklaşmayı sevmesi
Sanki biri onu iki omzundan tutup sallamıştı. mümkün değildir. Çünkü O'na yaklaşmak bir yol-
dur. Yolu sevmek, hedefi sevmeye bağlıdır.'
'Kendine gel Ulya!' diye. 'Sevgiyi mi öğreniyorum?'
diye birden geçirdi içinden. Gayri ihtiyari bir Bir şeyleri sevmeyi dene..! Dışarı çık. Bak, hava
gülümseme oluştu yüzünde. Bu hoşuna gitmişti. çok güzel. Güneş seni ısıtmak için yaratılmış. Bak
kuşların cıvıltısı kulaklarındaki pası nasıl da sildi.
İçindeki duygular, aklındaki düşüncelerle
Hele yeni sulanmış çimlerin kokusu seni nasıl da
banktan kalktı ve yürümeye devam etti.
rahatlattı. Deniz... Masmavi... Salında (sandalın-
... da) balık tutan çocuğun mutluluğuna bak, simit
kapmaya çalışan martının telaşına... Bunları nasıl
Ulya'nın hikayesi olağanüstü bir hikaye değildi. sevmezsin ki?
Klasik ve sıradandı. Ya kendi hikayemize benzi-
yordu ya da kardeşimizin hikayesine... Gökyüzü ne kadar net, bir bulut bile yok. Baş
döndürücü... Bunları sev ki, bunların yaratıcısını
Bir işle meşgulken, eğer araba kullanıyorsan da sevebilesin.
dörtlüleri yak, sağa çek ve dur!
Emin ol ki, Allah seni seviyor. Nereden mi bi-
Eğer mutfakta yemek yapıyorsan yemeğin altını liyorum?
kapat ve dur!
Eğer Allah seni sevmeseydi meleklerine "...He-
Yazı yazıyor ya da ders çalışıyorsan elindeki men onun için secdeye kapanın!" demezdi.
kalemi bırak ve dur!
"Ona şekil verdim ve ona ruhumdan üflediğim
Eğer telefonla konuşuyorsan elindeki telefonu zaman siz hemen onun için secdeye kapanın."  1
kapat ve dur!
Eğer Allah seni sevmeseydi seni yarattıkların-
O anda hayatını dondur ve 'Ben ne yapıyorum?', dan üstün kılmazdı.
'Ne için yapıyorum?' ve 'Nasıl yapıyorum?' diye sor.
"Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi
Cevapların muhtemelen canını yakacaktır. kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada
Yıllardır canın yanmadı mı? Daha ne kadar bu ve denizde taşıdık. Kendilerine güzel rızıklar ver-
acıya dayanabilirsin ki..? En iyi ihtimalle yirmi dik. Yine onları yarattıklarımızın birçoğundan
cidden üstün kıldık."  2
beş-otuz yıl daha... Sonra da ölürsün zaten. De-
ğer mi..?
Receb
1. 15/Hicr, 29 1436
2. 17/İsra, 70

Mayıs’15 • SAYI: 39

73
Eğer Allah seni sevmeseydi, seninle övünmezdi. "Allah ise izni (ve yardımı) ile cennete ve mağ-
firete çağırır."  6
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün halka
şeklinde oturmakta olan ashabından bir grubun Eğer Allah seni sevmeseydi sana gülmezdi.
yanına gitti ve:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"__ Burada oturmanızın sebebi nedir? diye
sordu. "Üç sınıf insan vardır ki, Allah onları sever, on-
lara güler ve onlara sevinir.
__ Allah'ı zikretmek, bizi İslam'a hidayet etti-
ği ve onunla bize ihsanda bulunduğu için O'na Birincisi; savaşta çepeçevre kuşatıldığında yüce
hamd etmek amacıyla oturduk, dediler. Allah için canıyla savaşır. Bu halde iken ya öldü-
rülür ya da Allah kendisine yardım eder ve ona
Rasûlullah: yeter. Yüce Allah: 'Şu kuluma bakın, benim için
nasıl da sabretti' der.
__ Allah adına söyleyin! Gerçekten bunun için
mi oturdunuz? diye sordu. İkincisi; güzel bir hanıma ve yumuşak, güzel
bir yatağa sahip iken gece kalkıp namaz kılan
__ Vallahi, ancak bunun için oturduk! dediler. kimsedir. Yüce Allah: 'Arzusunu bırakıp beni
anıyor. Eğer isteseydi yatıp uyurdu' der.
Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu:
__ Ben yemin etmenizi (sizden) şüphelendi- Üçüncüsü ise; bir kervan ile yolculuğa çıkan ve
o kervandakiler gece boyunca uykusuz kaldıktan
ğim için istemedim. Ancak Cebrail geldi ve bana sonra yatıp uykuya daldıkları zaman seher vakti
Allah'ın sizinle meleklere karşı övündüğünü ha- kalkıp gizlice ibadet eden kimsedir."  7
ber verdi."  3
Seni bu kadar çok seven biri var ama sen bu
Eğer Allah seni sevmeseydi sana değer ver- sevgiye karşılık veremiyorsun. Ne acı değil mi?
mezdi.
Biz Allah'ı sevdiğimizi söylüyoruz ama hayır!
"Şüphesiz dünyanın yok olması, Allah katın- Biz sadece sevdiğimizi iddia ediyoruz. Daha sevgi
da haksız yere bir mümini öldürmekten daha
nedir, onu bile bilmiyoruz... Öğrenmeliyiz...
iyidir."  4
Sevgiyi öğrenip Allah'ı sevdiğimiz takdirde
Eğer Allah seni sevmeseydi tevbene sevinmez-
Allah için yaşayıp Allah için ölmeye uğraşacağız.
di.
Yukarıda kendimize sorduğumuz 'Ben ne yapı-
"Bir adam çorak bir yerde bir ağacın gölgesine
sığınır. Sonra o ağacın altında uyuya kalır. Ancak yorum?', 'Ne için yapıyorum?' ve 'Nasıl yapıyorum?'
uyandığında devesini bulamaz. Derken, yüksek gibi soruların cevabı hep 'Allah' olacaktır.
bir tepeye çıkar fakat bir şey göremez. Bir başka
tepeye çıkar yine bir şey göremez ve ümitsizlik- Velhasıl:
ten 'Daha önceki yerime döneceğim, ölünceye
Sevmeye hazır mıyız?
kadar da orada kalacağım' der. O anda devesini
yularını sürükler vaziyette karşısında bulur. İşte
Allah'ın, tevbe ettiği vakit kulun tevbesine sevin-
mesi bu adamın devesini bulduğu anda duyduğu
sevinçten daha büyüktür."  5

Eğer Allah seni sevmeseydi, cennetine çağır-


mazdı.

3. Müslim
4. Tirmizi 6. 2/Bakara, 22
5. Müslim 7. Heysemi

74
Ayın Kitabı Veysel Türk
veyselturk@tevhiddergisi.com

Müslümanların
Birbirlerine Karşı Sorumlulukları
Kitap: Müslümanların Birbirlerine Karşı rından bazılarının Allah'ı birleyip tüm şirklerden
Sorumlulukları beri olup O'nun dinini yüceltmek için canlarını
Yazar: Ebu HANZALA ve mallarını cennet karşılığında Allah'a satmanın
Yayınevi: Furkan Basım ve Yayınevi karşılığında Allah'ın bu kullarına bir ihsanıdır.
Ancak nasıl ki bir nimetin bekası için o nimetin
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsus- şükrünün eda edilmesi gerekiyorsa, kardeşlik
tur. O'na Hamd eder, O'ndan yardım dilerim. nimetinin devam edebilmesi için bu nimetin
Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik ederim. şükrünün eda edilmesi gerekir.
O tektir ve ortağı yoktur. Yine şehadet ederim
ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu ve "Eğer şükrederseniz muhakkak ki arttıracağım."  3
Rasûlü'dür.
Kardeşlik nimetinin şükrü ise Müslümanların
"Ey iman edenler! Allah'tan O'na yaraşır şe- birbirlerine karşı sorumluluklarıdır. Bu sorum-
kilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can lulukları bazı ana başlıklarla şöyle sıralayabiliriz:
verin."  1
• Kardeşlik nimetinin devamını sağlamak için
İnşallah bu ayki kitabımız, sorumluluk serisinin gerekli olanlar.
son kitabı olan 'Müslümanların Birbirlerine Karşı
Sorumlulukları' olacak. Diğer iki sayımızda da be- • Müminlerde bulunması gereken ahlaki olgun-
luk .
lirttiğimiz gibi bu kitap tevhiddersleri.com'da ya-
yınlanan ve Ebu Hanzala Hoca tarafından yapılan • Kardeşlik hukukunda müessir olan ameller.
şerhin yazı formatına dökülüp derlenmiş halidir.
• Zarar vermenin kapsamına girenler.
Müslümanların birbirlerine karşı sorumlu-
• Kibirden sakınma ve tevazu.
luklarını yerine getirmelerini faydalarından bir
tanesi de, Allah subhanehu ve teâlâ tarafından mümin- • Müslümanlara sıkıntı ve zarar vermekten ka-
lere bahşedilen 'Kardeşlik' müessesesinin devam çınmak.
etmesi içindir. Çünkü kardeşlik nimeti Allah sub-
hanehu ve teâlâ tarafından vahiy yolu ile belirlenmiş
• Öfkenin zararları ve kontrolü.
ve müminler için büyük bir nimet ve rahmettir. • İnsanlara faydalı olmanın usulü ve çeşitleri vb.
Bu nimet hiç kimsenin kendi şahsi çabaları ile
elde edilmemiştir. Bu ayki kitabımızda inşallah bu konular tafsi-
latı ile beraber açıklanmıştır.
"Ve Allah onların kalplerini birleştirmiştir. Sen
yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin yine Bizi müminlerle kardeş kıldığı için Allah'a
onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah hamd olsun. Yine Allah'tan dileğimiz bizi kardeş
onların aralarını bulup kaynaştırdı."  2 kıldığı gibi bizim birbirimize karşı sorumlulukla-
rımızı yerine getirmemiz konusunda ufkumuzu
Bu ayetten açıkça anlaşılıyor ki, nasıl ki hidayet
açması ve bize yardımcı olmasıdır. (Allahumme
Allah'tan ise kardeşlik de Allah'tandır. Bu kulla- Receb
Amin) Duamızın sonu Allah'a hamd etmektir. 1436
1. 3/Âli-İmran, 102
2. 8/Enfal, 63 3. 14/İbrahim, 7 Mayıs’15 • SAYI: 39

75
76

You might also like