You are on page 1of 60

Cemâziye’l-Evvel

1434

Aylık İslamî Eğitim Dergisi NİSAN 2013 YIL: 2 SAYI: 15 FİYATI: 5

GÜNDEM’08

‘03
“...Ruveybida Konuşacaktır...”
Ebu HANZALA

‘14
Allah’ın Evine Girdiğinde…
Ebu NUSEYBE

17 Kur’an Kıssaları Bize Ne


Anlatıyor?
Enes YELGÜN
20 Karmaşıklığın İçinde ‘Ehli
Sünnet Ve’l Cemaat’
Ferhat CURA
37 Haçlı Harekatına Yeni
Mezar Yeri: Mali
Kerem ÇAĞLAR
İslamî Davette Ciddiyet ve Sorumluluk
Cemâziye'l-Evvel 1434
Nisan '13 SAYI: 15

Hamd Allah'a, Salat ve Selam Rasûlü'ne olsun…

İslam Davası, Rasûl'ün bu pak vahyi alışından bu yana hep kararlı ve emin adımlarla gitmiştir.
Menheci, vahyin öğretileri ile çizilen bu Rabbanî dava hep teenni ile ilerlemiştir.

Bu pak ve Rabbanî davet, kendisine samimiyet ve ciddiyeti bilen ve bunu sahada pratize eden
bireylerin sırtında ileriye doğru gitmiştir. Davaya kuvvet ile yapışan, menhecini asla kişilere değiş-
meyen, menfaat pazarında pazarlamayan kimselerin kanları ve terleri arasında bu dava meyvesini
verir.

Bu yolda gevşeklik gösteren, her zaman kendi çıkar ve menfaatlerinin peşine düşenler bu da-
vanın ismi ile müsemma olmaya müstahak olamazlar. Bugün bu dava bizlere emanet edilmiş ise,
emanet ehli olmalı ve bunu ihsan üzere tahammül etmeliyiz.

"Doğrusu biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar onu yüklenmekten kaçındılar ve
ondan korktular. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalim, çok bilgisizdir. Ki, Allah münafık erkeklerle,
münafık kadınları ve müşrik erkeklerle, müşrik kadınları azaplandırsın; mümin erkeklerle, mümin
kadınların da tevbelerini kabul etsin. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.''  1

Allah'ın vahyine sımsıkı sarılan selefimiz gibi, bu davaya sımsıkı sarılmalı, sözde, ahitte ve amel-
de asla ciddiyetten taviz vermemeli, Allah'a verdiğimiz o ağır sözü de zihinlerimizin pencerelerin-
den dışarı atmamalıyız.

"Hani sizden kesin bir söz almış ve Tur dağını üstünüze yükseltmiştik. Size verilen kitaba kuvvetle
yapışın ve içinde olanları sürekli anın ki, belki böylelikle sakınırsınız."  2

"Alemlerin Rabbi Olan Allah'a Hamd Olsun" duamız ile…

Editör

1. 33/Ahzap 72-73
2. 2/Bakara, 63
03 "...Ruveybida Konuşacaktır..." Ebu HANZALA

08 İslamî Davette Ciddiyet ve Sorumluluk Gündem

14 Allah'ın Evine Girdiğinde… Ebu NUSEYBE

17 Kur'an Kıssaları Bize Ne Anlatıyor? Enes YELGÜN

20
İÇİNDEKİLER

Karmaşıklığın İçinde 'Ehli Sünnet Ve'l Ferhat CURA


Cemaat'

23 Vakarlı Olmak Ekrem BULCA

26 Ebeveynlere Karşı Nebevî Muamele - 3 Abdulmetin AKSOY

31 Üçüncü Sabite: Cihad Belli Bir Yere Bağlı


Değildir!
Yusuf El-Uyeyri

34 Kâfir Olan Yöneticiye Karşı Çıkmak Yiğit İnan

37 Haçlı Harekatına Yeni Mezar Yeri: Mali Kerem ÇAĞLAR

41 Yakalayın Zamanı! - 2 Mahi

43 Nadide Post Mirsad AĞINT

46 Şimdi İyi Seyirler Zaptedilmiş Beyinler İktibas YAZI

48 İslam'a Göre Arkadaşlık Nasıl Olmalı? İktibas YAZI

55 Yiğit Muvahhidlerin Öyküsü Ebu ENSAR

Yazışma Adresi: Emre UYAR


Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü:
Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Emre UYAR
Bağcılar/İstanbul
Yayın Türü:
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No:11
Cemâziye'l-Evvel 1434 info@tevhiddergisi.com Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Nisan 2013 www.tevhiddergisi.com Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 15 Adres: Barbaros Mh. 9/2 Sk.
No:12A-B Bağcılar/İSTANBUL Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
Fiyatı: 5 İlgili Yazar Mesûldür.
Abonelik İçin: 0 534 086 95 76
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

“...Ruveybida Konuşacaktır..."
Kendi hayatlarını idame ettirmekten aciz, çoluk ço-
cuklarına hükmedemeyen idarecilerin, toplumun
başına geçmesiyle; sosyal ve ekonomik sıkıntılara
ve adaletsizliklere muhatap oluyoruz. Çünkü bu
insanlar, İslamî ölçüye göre Ruveybidadır.

Allah'ın Adıyla!
Allah'a hamd, Rasûlü'ne salat ve selam olsun. sakınmaları ve bu sıfata sahip insanlardan uzak
durmalarıdır.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisi şe-
riflerinde buyurdular ki: Aldatıcı yılların içerisinde yaşıyoruz;
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem haber verdiği
" 'İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki; o
zaman yalancılar doğrulanacak, doğru söz- aldatıcı yılları idrak etmiş bulunuyoruz. Bunun
lüler de yalanlanacaklardır. O zaman hainle- kanıtı, insanların ölçülerinin bozulmuş olması-
re güvenilecek, güvenilir olanlar da ihanetle dır. Hadiste anlatıldığı gibi yalancılar doğruluk
suçlanacaklardır. İşte o zaman Ruveybida ko- makamına, hainler eminlik makamına ulaşmış-
nuşacaktır.' Dediler ki: 'Ruveybida da nedir?', lardır. Bu iki vasıf mühimdir. Din ve dünya işle-
buyurdu ki: 'Hiçbir işe yaramaz, değersiz kişi- rinde istikametin sağlanması ancak bu iki vasfa
dir; ama tüm insanları ilgilendiren meselelerde bağlıdır.
konuşur!' z  1
Günümüzde yalancılıkla meşhur kitle ile-
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu hadisiyle tişim araçları, insanların haber kaynağı du-
Müslümanlara sıradan bir gaybı haber verme- rumundadır. İnsanları ifsat etmek, akidevî ve
miş, onları uyarmıştır. Hadiste anlatılmak iste- ahlakî olarak yozlaştırmak için küresel fesat ko-
nen asıl gaye, bu yılların vuku bulacağını bildir- mitelerinin sözcüsü olduğu aşikar olan bu ku-
mek değil; Müslümanların Ruveybida olmaktan rumlar, aynı zamanda insanların gönüllü olarak
tercih ettikleri rehberleridir. Allah Rasûlü'nün Cemâziye'l-Evvel
sallallahu aleyhi ve sellem söylediğini ilk etapta anlamak
1434
1. İbni Mace

Nisan’13 • SAYI: 15

3
zor olsa da bu zaviyeden bakılınca, anlaşılması zulması insanların hevalarına göre ölçüler be-
daha kolay olacaktır. İnsanlar bir yandan ya- lirlemesidir ki; Allah subhanehu ve teâlâ bu durumu
lancı olduğunu ikrar ettikleri bu araçları, aynı kitabında şöyle izah eder:
zamanda kaynak kabul etmekle doğrulamış
oluyorlar. "...Eğer hak onların hevalarına uyacak olsa idi
elbette gökler ve yer ve onlarda olanlar fesada
Aynı şey hainlik için de geçerlidir. İnsanla- uğramış olurdu..."  3
rın, iki cihanın saadetinin kaynağı olan din ve
dini meselelere yaklaşımına bakıldığında; Al- Allah'ın subhanehu ve teâlâ ve Rasûlü'nün belirle-
lah Rasûlü'nün haber verdiği vakıa net biçim- diği ölçülerde söz hakkı, doğrularındır. Toplu-
de görülür. İnsanların dini öğrenmek için, her ma öncülük edecek olanlar, eminlik vasfını bu-
fırsatta eleştirdikleri, okudukları Kur'an'dan, lunduranlardır. Yalancı ve hainlerin ise hiçbir
kıldırdıkları namazdan dolayı para alan ve din kıymeti yoktur. Bilakis onlar, İslam toplumun-
hizmetini geçim kaynağı olarak algılayan hoca- dan dışlanan, ameli ve sözlü alanlarda kendile-
lara baş vurduğunu görürüz. Dünyevî mesele- rine hak tanınmayanlardır.
lerde kısa bir konuşmasına dahi tahammül
İnsanlık bu ölçüleri yitirdiği için türlü
edemedikleri ve dinlemekten sıkıldıkları
problemlerle karşılaştıkları gibi, Müslü-
insanlara, yaratılışın anlamı olan Allah'a
manlar da karşılaşmışlardır. Ölçüler ve
kulluk meselesini sormaları; hainle-
ona bağlı olarak adalet ve huzur ge-
rin emin olarak addedilmesindendir.
nel bir meseledir. İnsanlık Allah'ın
subhanehu ve teâlâ indirdiği ölçüleri boz-
Bunun gibi insanların yöne-
vahyin rehberliğinde

timlerini çalan, çırpan, onla- duğunda yer, gök ve içindekiler


rı sömüren insanlara teslim fesada uğradığı gibi, Müslü-
etmeleri de bu garabetin bir manlar da bireysel ve toplu
İnsanlık Allah'ın sub- olarak aynı sıkıntıyı yaşar-
parçasıdır. Üstelik yapı- hanehu ve teâlâ indirdiği ölçüleri
lan hırsızlık ve sömü- bozduğunda yer, gök ve içindekiler
lar.
rü, insanların gözü fesada uğradığı gibi, Müslüman-
lar da bireysel ve toplu olarak Burada dikkat
önünde cereyan edi-
aynı sıkıntıyı yaşarlar. çekmek istediğim başka
yor.
bir husus, ölçüler bozul-
Hadiste anlatılan yılların duğunda bunun cezası olan
içerisinde yaşıyoruz. Burada fesadın mahiyetidir. Fesat
zikredilen ve daha vereceğimiz kavramı, salah kavramının
nice örnek İslam'ın belirlediği ölçü- zıddıdır.
lerin bozulduğunun delilidir.
Salah;
Tevhid ve Sünnet'in hakim oldu- Yapılan işin Allah'ın subhanehu ve teâlâ rı-
ğu toplumlarda her şey Allah'ın subhanehu ve zasına uygun olup, Allah'ın subhanehu ve teâlâ o
teâlâ kitapla beraber indirdiği ölçülere tabidir. işe vadettiği güzelliklerin elde edilmesidir.
Maddi ve manevî tüm değerler, vahiy menşe-
lidir. Fesat;
Yapılan işin Allah'ın subhanehu ve teâlâ rızasına
"...İnsanların adaleti yerine getirmeleri için
beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz uygun olmaması ve vadedilen güzelliklerden
demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve mahrum olma, bazen de zıddıyla cezalanmadır.
insanlar için faydalar vardır."  2
Ölçülerin kaybolduğu her yerde fesat kaçı-
Bir toplumun ölçülerini bozması, yerin ve nılmazdır. Buna birkaç örnek verecek olursak;
göğün fesada uğraması, açlık ve korkunun ha-
kim olması anlamına gelir. Çünkü ölçülerin bo- Allah subhanehu ve teâlâ ticareti mubah kılmış ve

2. 57/Hadid, 25 3. 23/Mü'minun, 71

4
ona bir takım ölçüler belirlemiştir. Buna ticaret
fıkhı diyoruz. Bu ölçüler gözetildiğinde bereket
ve gönül genişliği Allah'ın subhanehu ve teâlâ vadet-
tiğidir. Ölçüler bozulup, işler Allah'ın subhanehu ve
teâlâ rızası dışında cereyan ettiğinde; bereketsiz-
lik ve açgözlülük yaygınlaşır…

Bir başka örnek, evliliktir. İslamî ölçüler gö-


zetilip, Allah'ın subhanehu ve teâlâ rızası söz konusu
olduğunda bunun karşılığı;

"Size kendi nefsinizden huzura kavuşabilesiniz


diye eşler yaratıp, aranıza sevgi ve merhamet koy-
ması da onun ayetlerindendir. Bunda, düşünen
toplum için ayetler vardır."  4 ayetidir.

Şayet bir evlilikte sevgi, şefkat ve huzur (se-


kinet) yoksa, orada İslamî ölçülerin gözetilme-
diği ve bu ifsadın neticesi olarak evliliğin fasit
olduğu anlaşılmalıdır.

Cemaatsel çalışma da bir başka örnektir.


Cemaî hizmet, Allah'ın subhanehu ve teâlâ insana
büyük lütuflarındandır. İnsanın tek başına yap-
masının mümkün olmadığı bir çok salih amel,
cemaat içerisinde mümkün olmaktadır. Şeyta-
nın tek kişiye yönelik hileleri, cemaat içerisin-
de boşa çıkmaktadır. Her işimize ölçü getiren
İslam, cemaatsel beraberliğimizin nasıl olması Ancak ölçülerin kaybolduğu yerlerde toplumun
gerektiğine dair de ölçü belirlemiş, bizleri ifsat ayak takımı öncü olmaya kalkar. Boylarını fer-
ve fesattan muhafaza etmiştir. Rahatlık anı, zor- sah fersah aşan meselelerde söz söylemeye kal-
luk dönemi, fitne vb. her halde uyulması gere- karlar.
ken ölçüler vardır. Bunların çiğnenmesi kişinin
kendine ve çevresindekilere fesat getirmesi ve Ruveybidalaşmanın bir çok sureti vardır.
cemaat olanlara vadedilen hayırlardan mahrum
olunması anlamına gelir. Özü; kişinin kendine vazife olmayan alanla-
ra müdahale etmesi ve haddini bilmeyerek ken-
Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Ancak ana un- dini aşan meselelerde konuşmasıdır.
surdan kopmamak kaydıyla. İslam hayatımızda
olan her şeye ölçü belirlemiştir ve vadettiği gü- Örneğin; kadının evinde, yöneticisi erkektir.
zellikler, o ölçülere bağlı kalındığı sürece haya- Bu Allah'ın subhanehu ve teâlâ belirlemesiyledir. Ka-
tımızda görülebilir. dın söz dinleyip itaat etmesi gerektiğini unutur
ve sözünü dinletmeye kalkışırsa, evlilik kurumu
çöker. Kadın bu haliyle Ruveybida sınıfından
Ruveybida olanlar konuşacak;
olur.
Hadisin son cümlesiyle anlatılan ve bizle-
rin bugün müşahede ettiği bu hal, ölçülerin İşçinin vazifesi, aldığı parayı hak etmek ve
bozulması neticesiyledir. Ölçülerin korunduğu patronuyla olan anlaşmasına bağlı kalmaktır.
toplumda, herkes kendi haddini bilir. Haddini Haddini aşar ve iş sözleşmelerine müdahale
bilmeyenin, insanlar tarafından engelleneceği eder, diğer işçilerin sahasına karışırsa işi boz-
ve istediği neticeyi elde edemeyeceği kesindir. muş ve Ruveybida olmuş olur.
Cemâziye'l-Evvel
Öğrenci olanın vazifesi, dinlemek ve anla- 1434
4. 30/Rum, 21

Nisan’13 • SAYI: 15

5
Ölçülerin bozulmasına sözlü ve amelî olarak
karşı durmaktır. Bu durum bir çok nasla hükme
bağlanmış ve Müslümanlar uyarılmıştır.

"Allah, size, emanetleri mutlaka ehline verme-


nizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman
adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu
Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüp-
hesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla gö-
rendir."  5

"Rasûlullah etrafındaki sahabelere


bir şeyler anlatırken, bir bedevi geldi ve:
maktır. Öğrenci dinleme, anlama ve öğrenme - Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu.
faaliyetine son verir; anlatma, dinletme ve öğ-
retmeyi vazifesi bilirse Ruveybida olmuş olur. Rasûlullah sözünü kesmeyip konuşmasına
devam etti. (O kadar ki) oradakilerden kimisi
İslamî çalışmada birey olanın vazifesi, haram (kendi içinden) 'Bedeviyi işitti ama, sorusun-
olmadığı müddetçe dinlemek ve itaat etmek, dan hoşlanmadı'; kimisi de: 'Galiba işitmedi'
kendisine verilen görevleri ihsan üzere yerine diye durumu yorumladı. Derken Rasûlullah,
getirmektir. Kişi vazifesini unutup dinlemek sözünü bitirince:
yerine eleştirmeye, itaat yerine karşı çıkmaya,
ihsan üzere iş yapmak yerine yarım yamalak iş - O, kıyameti soran nerede? buyurdu. Bedevi,
vahyin rehberliğinde

yapmaya başlarsa, Ruveybida olmuş olur.


- Benim, buradayım Ya Rasûlullah! dedi. Bu-
Kendi hayatlarını idame ettirmekten aciz, nun üzerine Peygamber,
çoluk çocuklarına hükmedemeyen idarecilerin,
toplumun başına geçmesiyle; sosyal ve ekono- - Emanet zayi edildi mi kıyameti bekle! buyur-
du. Bedevi,
mik sıkıntılara ve adaletsizliklere muhatap olu-
yoruz. Çünkü bu insanlar, İslamî ölçüye göre
- Emanet nasıl zayi olur? dedi. Rasûlullah da,
Ruveybidadır. İslam toplumunda yönetilen
olarak dahi durma hakkı olmayanların, Müslü- - İş, ehil olmayana verildi mi kıyameti bekle!
manlara yönetici olması düşünülemez. buyurdu."  6
Müslümanların kendi aralarındaki ilişkileri Ölçüleri muhafaza etmek ve İslam'ın değer
de bu esasa tabidir. Müslümanlar adına konu- verdiğine değer verip, değersiz kabul ettiklerini
şacak olanlar; alimler, emirliği hak eden yöneti- önemsememek sorumluluklarımızdandır. Bu
ciler ve hikmet erbabıdır. Gerek İslam cemaati- sorumluluğu yerine getirmeyen toplumlar, iste-
nin iç meselelerinde, gerek dışa bakan yönünde seler de istemeseler de bunun bir adım sonrası
Allah'ın, Rasûlü'nün veya Müslümanların ken- olan ayak takımının, onlar adına söz söylemesi-
dine konuşma yetkisi vermediği insanların ko- ne mahkum olacaklardır.
nuşması, Ruveybida olanların öne çıkması an-
lamına gelir. İkincisi;
Yazının başında değindiğimiz gibi Allah Ruveybida olmamaktır. Bunun yolu insanın
Rasûlü bu hadisle sadece gaybî bir haber vermi- sorumluluklarını ve haddini bilmesidir. Bu bi-
yor aynı zamanda bizleri sakındırıyor. Bizlere linç canlı tutulmalı ve nasihatleşme suretiyle
bazı sorumluluklar yüklüyor. canlılığını korumalıdır. Bunu sağlayacak unsur-
lardan biri; bize sürekli Allah'ı hatırlatan, hayra
Bu sorumlulukların ilki; teşvik eden ve hikmeti tavsiye eden insanlarla
bir arada bulunmak, onları örnek almaktır.
Ölçüleri muhafaza etmek ve hakkı erbabına
teslim etmektir. Yalancı olana yalancı muame-
5. 4/Nisa, 58
lesi yapmak, hain olana hain gibi davranmaktır.
6. Buhari

6
Rüşdünü ispat edememiş, Müslümanlar arasın-
da kendisine söz hakkı tanınmadığı halde her Ruveybida olan insanlara müsaade
meselede konuşan insanlardan elde edeceğimiz
bir hayır yoktur. Bunun yanında bu kötü ahlak- etmemektir. Haddini bilmeyen,
la ahlaklanmak veya bunu normal görmeye baş- kendine vazife olmayan işlerde
lamak, karşılaşacağımız en büyük musibettir. konuşanlara engel olmak, hadlerini
Üçüncüsü; bildirmektir. Bu İslamî bir toplumun
Ruveybida olan insanlara müsaade etme- oluşmasında esas olan şeydir.
mektir. Haddini bilmeyen, kendine vazife ol-
mayan işlerde konuşanlara engel olmak, had- "Şüphesiz biz sana ağır bir söz yükleyeceğiz."  9
lerini bildirmektir. Bu İslamî bir toplumun
oluşmasında esas olan şeydir. Kendi sorumlu- İlmin hepsi ağırdır' dedi.
luklarımızı yerine getirdiğimiz gibi, toplumsal
sorumluluk almak ve münkerin yayılmasına Bu minvalde örnekleri çoğaltabiliriz. Bunla-
engel olmaktır. Aksi halde bizlerin ıslah olması, rın özü, selefin Ruveybidalaşmaya ve buna yol
toplumun ıslah olması için yeterli değildir. Ve açanlara ciddi anlamda tepki gösterdikleri ve bu
bireysel ıslah, toplumsal fesadın içinde barına- durumu musibetle eşit gördükleridir. Bizlerde
maz, süreklilik arz edemez. bu sorumlulukların bilincinde olup, Ruveybida
olmaktan ve birilerinin Ruveybidalaşmasından
"Allah'ın hudutlarını koruyan ile bunları aşan Allah'a sığınmalı, dikkatli olmalıyız.
kimseler; kur'a sonucunda bir kısmı geminin
güvertesine, bir kısmı da alt kata yerleşen gemi Bu hem cemaatsel hem de bireysel sorumlu-
yolcularına benzerler. Su ihtiyaçlarını karşıla- luklarımızdandır.
mak için sürekli üst kata uğramak mecburiye-
tinde olan alt kattakiler: 'Biz bulunduğumuz Allah subhanehu ve teâlâ bizleri bu sorumluluğunu
yerde bir delik açsak ve yukarıdakilere hiç do- yerine getirenlerden kılsın.
kunmasak' derlerse ve yukarıdakiler de bunları
arzularına göre bırakırsa hepsi helâk olur. On-
ları engellerlerse hepsi kurtulur."  7

Hep beraber helak olmamak ve toplumsal


fesadın içinde boğulmamak için Ruveybidalaş-
maya engel olmak zorundayız. Selefimiz bu ko-
nuda çok hassas davranmış ve Ruveybidalaşma
tehlikesine karşı ciddi tepkiler vermişlerdir.

İmam Malik'in rahimehullah hocası olan


Rabi'a'nın rahimehullah ağladığını gördüler. Bir
sıkıntın mı var dediklerinde şöyle cevap verdi:
'İlmi olmayana fetva sorulduğunu gördüm. Bu-
rada öyle fetva verenler var ki; hırsızdan daha
çok hapsedilmeyi hak ediyorlar.'  8

İmam Malik'e bir soru soruldu. 'Bilmiyorum'


diye cevap verince çevresindekiler şaşırdı. 'Bu
çok basit bir meseledir' dediler. Malik rahimehullah
kızdı ve: 'İlimde basit mesele olmaz' dedi. 'Allah'ın
kitabında şu ayeti duymadınız mı:

Cemâziye'l-Evvel
7. Buhari, İmam Ahmed 1434
8. Edebu'l Mufti ve'l Mustefti 9. 73/Müzzemmil, 5

Nisan’13 • SAYI: 15

7
Gündem

İslamî Davette
Ciddiyet ve Sorumluluk
İslam davasının tek ve yegane sahibi
Allah'tır. Ve O'nun davasına ancak
ciddiyet sahibi insanlar sahip çıkabilir.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

Y alnız O'na hamd eder, yalnız O'nu tesbih


ederiz. Salat ve selam O'nun Rasûlü'ne , pak
aline ve ashabının üzerine olsun.
Başka bir yerde;

"Allah, kendinden başka ilah olmayan (ilah)


dır. O, sürekli diridir ve yarattıklarını sürekli
İslam davası ciddiyet ve sorumluluk ister. koruyup gözetendir. O'nu ne bir uyuklama ne
Bu dinin sahibi Allah, önderi Rasûlullah, kitabı de uyku tutar. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi
Kur'an'dır. Çerçevesi bu olan bir davaya intisap O'nundur. O'nun katında kendisinin izni olma-
edenlerin ilk özelliği, ciddiyet olmalıdır. dan kim şefaat edebilir? O, onların önlerinde-
kini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O'nun
İman ettiğimiz, kendine kul, davasına mün- ilminden dilediği kadarından fazla bir şeyi ku-
şatamazlar. O'nun kürsîsi gökleri ve yeri kap-
tesip olduğumuz Allah subhanehu ve teâlâ, kendini
lamıştır. Bunları korumak O'na güç gelmez. O,
şöyle tanıtmıştır; çok yüce, çok büyüktür."  2
"…O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Gö- "Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dö-
rülmeyeni de görüleni de bilendir. O Rahman'dır, nerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphe-
Rahim'dir. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. siz ki Allah, kuşatandır, bilendir."  3
Mülkün sahibidir, kutludur, esenlik verendir, gü-
ven verendir, gözetip koruyandır, yücedir, her şeye "Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçi-
buyruğunu geçirendir, pek uludur. Allah onların nizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Al-
ortak koştuklarından münezzehtir. O, yaratan, lah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini
yoktan var eden, şekillendiren Allah'tır. En güzel bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye
adlar O'nundur. Göklerde ve yerde ne varsa O'nu güç yetirendir."  4
tesbih etmektedir. O, yücedir, hikmet sahibidir."  1

2. 2/Bakara, 255
3. 2/Bakara, 115
1. 59/Haşr, 22-24 4. 2/Bakara, 284

8
"Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri
ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır.
Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan
geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi
buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, ya-
ratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alem-
lerin Rabbi olan Allah ne yücedir."  5

"...Doğrusu Rabbinin yakalaması pek şiddetli-


dir. İlkin var eden, sonra yeniden dirilten O'dur.
O, çok bağışlayan, çok sevendir. Arş'ın sahibidir;
pek yücedir. İstediğini yapandır…''  6

Rabbimizin sıfatlarından sadece birkaçı


bunlar… Böylesi yüce sıfatlara sahip olan bir
İlah'a ciddiyetsiz, sorumluluk şuuru taşımadan "Nûn. Yemin olsun kaleme ve yazdıklarına.
kulluk edilebilir mi? Müntesibi olmakla şeref Rabbinin nimeti sayesinde sen bir mecnun de-
ğilsin. Hiç şüphesiz senin için bitmez tükenmez
duyduğumuz İslam davasının tek ve yegane sa-
bir mükafat vardır. Ve hiç şüphesiz sen, pek bü-
hibi Allah'tır. Ve O'nun davasına ancak ciddiyet yük bir ahlak üzeresin."  11
sahibi insanlar sahip çıkabilir.
Bu vasıflara sahip olan bir önderin davasına
Kendimize önder kabul ettiğimiz Rasûlullah sahip çıkmak da, ancak ciddiyetle mümkündür.
sallallahu aleyhi ve sellem ise;
Böyle bir önderin; sorumluluklarının bilincinde
"Andolsun ki, Allah müminlere büyük bir lü- olmayan, inanç ve amelde lakayt insanları dava-
tufta bulundu; zira daha önce açık bir sapıklık sının müntesibi olarak kabul etmesi mümkün
içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, değildir. Hayat düsturu olarak kabul ettiğimiz
kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, kendile- davamızın, programını barındıran Kur'an ise;
rini temizleyen ve kendilerine Kitap ve hikmeti
öğreten bir Peygamber gönderdi."  7 "Bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirseydik,
muhakkak onu baş eğmiş, Allah'ın korkusuy-
''Andolsun ki, içinizden size öyle aziz bir Pey- la parçalanmış görürdün. İşte biz bu örnekleri,
gamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona belki düşünürler diye insanlara veriyoruz."  12
ağır gelir; size çok düşkün, müminlere çok şef-
katli ve merhametlidir. Eğer senden yüz çevi- "Bu Kur'an, Allah'ın dışında birilerince yalan
rirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka isnatlarla oluşturulmuş değildir. O, kendinden
İlah yoktur. O'na dayandım. O, büyük arşın öncekinin tasdiki ve kitabın ayrıntılı kılınma-
sahibidir."  8 sıdır. Kuşku ve çelişme yoktur onda. Alemlerin
Rabbi'ndendir o!"  13
"Andolsun ki, Allah'ın Peygamberinde, sizin
için, Allah'ı ve ahiret gününü uman ve Allah'ı "De ki: 'Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler şu
çokça ananlar için güzel bir örnek vardır.''  9 Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere bir araya
toplansalar, birbirlerine de destek olsalar, onun
"Ey Peygamber! Biz seni şahit, müjdeleyici bir benzerini yine de ortaya getiremezler.' "  14
ve uyarıcı olarak gönderdik. Ve O'nun izniyle
Allah'a çağıran ve aydınlatıcı bir kandil ola- Ciddiyet sahibi olmayan insanların, bu ağır-
rak...''  10 lıkta bir kitaba sahip çıkmaları da yine aynı şe-
kilde düşünülemez. Dağları eritip, parçalayan
ve benzerini getirmekten aciz olunan bir kitap,

5. 7/A'raf, 54
6. 85/Buruc, 12-16
7. 3/Al-i İmran, 164 11. 68/Kalem, 1-4
8. 9/Tevbe, 129 12. 33/Ahzab, 21
Cemâziye'l-Evvel
9. 33/Ahzab, 21 13. 10,Yunus 37 1434
10. 33/Ahzab, 45-46 14. 17/İsra, 88

Nisan’13 • SAYI: 15

9
ancak bu hassasiyette insanlar için düstur ola- vahyi Allah'tan değil de şeytandan aldığını id-
bilir. dia ettiklerinde ve onu şairlikle suçladıklarında,
Allah subhanehu ve teâlâ onlara şöyle cevap vermiştir:
İslam davasının ne denli bir ciddiyet istedi-
ğini anlamak için bir çerçeve çizdik. Amacımız; "Şeytanların kime indiğini size haber vereyim
mukaddime olmasını umduğumuz bu satır- mi? Onlar her yalancı günahkâra inerler. Onlar
lardan, İslamî hareket mensuplarının üzerine kulak verirler. Çoğu da yalancıdırlar. Şairlere
düşeni alması ve bir daha düşünmesini sağla- ise azgınlar uyarlar. Onların her vadide başıboş
maktır. dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri
söylediklerini görmedin mi?"  15
Hepimiz insan olmamız hasebiyle unutkan
olduğumuzu ve zaman zaman gaflete düştüğü- Bu ayete dikkat edilirse Allah iki iddiaya da
müzü kabul ediyoruz. Yolun başında hissettiği- direkt cevap vermemiştir. 'Muhammed'e sallalla-
hu aleyhi ve sellem şeytanlar inmiyor' veya 'O bir şair
miz heyecan ve dert edindiğimiz konular itiba-
riyle ancak ciddiyetimizi muhafaza edebiliyor, değildir' dememiştir. Bunun yerine, şeytanla-
buna bağlı olarak da İslamî davaya yakışır rın ancak yalancı ve günahkarlara indiği-
bir fert ve hizmet ehlinden olabiliyoruz. ni haber vermiştir. Müşriklerin ikrarıyla
Zamanın ilerlemesi, imanın zayıflama- Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem yalancı da
sı ve ilgi duyduğumuz konuların değildir, günahkar da. Devamın-
değişmesiyle de, bizlere ciddi- da Allah, "...şairlere ise azgınlar
yet veren dinamikleri yitiri- uyarlar'' buyurarak, adeta sa-
yoruz. Bunun yanında aynı habeleri işaret etmiştir. Şayet
şeyleri tekrar etmenin ge- Muhammed sallallahu aleyhi ve
Zamanın ilerlemesi, imanın zayıflaması sellem şair olsa; Ona ashab
tirdiği bıkkınlık veya ka-
gündem

ve ilgi duyduğumuz konuların


nıksama hali de, davaya değişmesiyle de, bizlere ciddiyet
gibi ciddi, davasında sa-
hizmette elzem olan cid- veren dinamikleri yitiriyoruz. mimi olan insanlar tabi
diyetimizi zedeleyebiliyor. olmazdı. Ona, şairlere tabi
Ancak nasihatleşme, hatırlat- olan azgın, başıboş dolaşan ve
ma ve eksiklerimizi gündeme söylediğini yapmayan insanlar
getirerek bu sorunu aşabiliriz. tabi olurdu. Oysa sahabe böyle
değildi. Onlar davalarında o den-
Şurası bir gerçektir ki; bu dava lakayt li ciddi ve samimiydiler ki; bu uğurda
insanları kaldırmaz. Kendi temiz, mem- her şeyden vazgeçmiş ve canları pahasına
baı temiz, hedefi temiz olan bir dava, buna Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem tabi olmuş-
uygun bireyler ister. Yaşadığı hayatı espri üze- lardı.
rinden okuyan, gülmek ve eğlenmek için yer
arayan, gerekli gereksiz her konuda konuşan Bugün İslam'a ve Müslümanlara yönelik her
ciddiyetsiz insanın, bu aziz davaya zarardan türlü suçlamada, İslam davasının ashabı olan
başka katkısı olamaz. bizlerin de sahabe tavrını takınmamız gerek-
mez mi? 'Şayet İslam için iddia edilenler doğru
İslamî hareket ve İslam davası haddi zatın- olsa bu samimiyet ve ciddiyette olan insanlar
da pak olsa da; dışarıdan bakan insanlar onu, bu davaya tabi olmazdı' sözü bizim halimizin
müntesipleri aracılığıyla tanır. Kendini ona yansıması olmalıdır.
ismen nispet eden ve onun savunuculuğunu
yapan her Müslüman, temsil misyonunun far- Diyebiliriz ki; bu şerefli harekete mensup ol-
kında olmalı ve ona göre davranmalıdır. İslam manın şükrünü eda yollarının başında, davayı
davası 1400 sene önce yaşayan nesil tarafından, hakkıyla temsil etmek gelir. Bu da şuur, sami-
en güzel şekilde temsil edilmiştir. Ancak her miyet ve en önemlisi ciddiyet ister.
nesil, kendi zamanının temsilcilerini baz alarak
bu davaya not veriyor.

Müşrikler, Allah Rasûlü'ne iftirada bulunup,


15. 26/Şuara 221-226

10
Sözlerde ve Ahitlerde Ciddiyet
Bunun başında Allah'la subhanehu ve teâlâ yaptı-
ğımız İslam sözleşmesi gelir. Ki bu da itikadı-
mızdır. Müslümanın, akidesinde ciddi olması
şarttır.

Bu sebepten ötürü Allah subhanehu ve teâlâ, insan


henüz vücut bulmadan ondan söz almıştır.

"Hani Rabbin Ademoğullarının sırtlarından


soylarını (zürriyetlerini) almış ve onları ken-
di kendilerine karşı şahit tutmuştu: 'Ben sizin
Rabbiniz değil miyim?' Onlar: 'Evet, Rabbimiz- - Allah ve Rasûlü bilir! dediler.
sin. Buna şahidiz' demişlerdi. Kıyamet günün-
de: 'Biz bundan habersizdik' demeyesiniz diye. - Allah teâlâ: 'Kullarımdan bir kısmı bana
Yahut: 'Daha önce babalarımız ortak koştular mümin, bir kısmı da kafir olarak sabahladı.
biz de onların artlarından gelen bir nesildik. 'Allah'ın fazlı ve rahmetiyle bize yağmur yağ-
Batıla çalışanların yaptıklarından dolayı bizi dırıldı.' diyen bana mümin; yıldızlar nedeniyle
helak eder misin?' demeyesiniz diye."  16 yağdırıldı diyen de inkar edici olarak sabahladı.
Kim de: 'Falanca falanca yıldız sayesinde bize
Ayeti kerimeye dikkat edildiğinde söz alın- yağmur yağdırıldı.' dediyse o da bana kafir, yıl-
masının hikmeti de detaylıca beyan edilmiştir. dıza mümin olarak sabaha erdi.' dedi! buyur-
İnsan bu sözde taraf olarak Allah'ın ciddi ol- dular."  17
duğunu ve bununla özürleri keseceğini öğren-
Bu hadise Hudeybiye antlaşması döneminde
miştir. Ve asıl istenen, karşı taraf olarak insanın
cereyan etmiştir. İtikadı için ölmeyi dahi göze
ciddi olması ve bu söze bağlı kalmasıdır. Çünkü
alan insanların, zaman içerisinde böyle bir ha-
bu sözden sonra insanın öne süreceği tüm ba-
taya düşmüş olmaları bizleri düşündürmelidir.
haneler artık geçersizdir.
Ve itikad eğitimine yönelik faaliyetlerin önemi-
Öyleyse, insanın öncelikle itikadını muh- nin anlaşılmasını sağlamalıdır. Bazı malumatlar
kem naslarla öğrenip anlaması, akabinde inan- tekrar kabilinden olsa dahi, büyük maslahat
cını sürekli canlı tutacak eğitim faaliyetlerinde gözetilerek sabredilmeli ve bunun ecir ve fayda-
bulunması gereklidir. Samimi ve ciddi bir itikad sı Allah'tan subhanehu ve teâlâ istenmelidir. Kur'an-ı
için, itikad asılları canlı olmalıdır. Ehlinden Kerim'de itikadî konuların defalarca tekrar edil-
ders alma, dinleme, sahih kaynakları okuma, bu diğini görüyoruz. Bunun birçok hikmeti olması
faaliyet kapsamındadır. İnsan itikadı uğruna en yanında bir hikmeti de, tekrarın ve süreklilik
ağır bedeli ödese dahi, bu çalışmaya muhtaçtır. arz eden eğitim faaliyetinin faydasıdır.
Çünkü şeytanın insandan elde etmek istediği ilk
Bu bağlamda verdiğimiz sözlerden biri de,
şey, itikadî sapmadır. İtikadî sapma, ameli sap-
içinde bulunduğumuz İslami camiaya yönelik
manın başlangıcıdır. İslam itikadını en iyi şekil-
ahit ve sorumluluğumuzdur. Bu da ciddiyet
de öğrenmiş ve bu uğurda bedel ödemiş sahabe
isteyen ve samimiyetle yapılması gereken işler-
dahi, bazı asıllar canlılığını yitirdiğinde itikadî
dendir.
yanlışlıklar yapabilmişlerdir.

"Rasûlullah Hudeybiye'de, bize, geceleyin ya-


Allah subhanehu ve teâlâ bu konuda en güvenilir
ğan yağmurun peşinden sabah namazı kıldır- insanlar olan Rasûller'den dahi söz almıştır.
mıştı. Namaz bitince cemaatin önüne geçti ve:
"Hani biz Peygamberlerden kesin söz almış-
tık; senden de, Nuh'tan da, İbrahim'den de,
- Rabbiniz ne dedi biliyor musunuz? buyurdu.
Musa'dan da, Meryem oğlu İsa'dan da. Onlar-
Cemaat,
dan sağlam bir söz almıştık."  18
Cemâziye'l-Evvel
17. Buhari, Müslim 1434
16. 7/A'raf, 172-173 18. 33/Ahzab, 7

Nisan’13 • SAYI: 15

11
ahdini bozan bedbaht insanlar olalım!"

Rasûl, Bedir günü ahitlerini onlara tekrar


ettirmek suretiyle hatırlatmıştır;

"…Ey Allah'ın Rasûlü! Biz sana iman ettik,


Senin getirdiğin Kur'an'ı ve İslam hakikatle-
rini tasdik ettik. Sana mutlak bir şekilde itaat
etmek üzere biat ettik. İstediğiniz yere gidiniz.
Bizden hiç kimse sizden ayrılmayacaktır. Sana
Kur'an'ı indiren Allah'a yemin ederim ki, (Ye-
men'deki bir dağ olan) Berku'l-Gımad'a kadar
atını sür, yâ Rasûlullah! Bizden tek kişi dahi
"Allah, Peygamberlerden: 'Ben size kitap ve
geride kalmayacaktır. Biz Musa'nın kavminin:
hikmet verdim. Daha sonra sizin yanınızda ola-
'Sen ve Rabb'in gidin ve (onlarla) savaşın. Biz
nı doğrulayıcı bir Peygamber geldiğinde ona ke-
burada oturacağız." (5/Maide, 24) dediği gibi
sin olarak inanacak ve kendisine yardımda bu-
diyenlerden olmayacağız. Aksine biz: 'Sen ve
lunacaksınız' diye söz almıştı. 'Bunu kabul edip
Rabb'in gidiniz; biz de sizinle birlikte savaşaca-
bu husustaki ağır yükümü üzerinize aldınız
ğız.' deriz. Canımız işte burada, istediğin canı
mı?' dedi. Onlar da: 'Kabul ettik' dediler. (Allah
al ya Rasûlullah! Malımız işte burada, istediğin
da): 'Öyleyse şahit olun, ben de sizinle birlikte
kadarını al ve istediğin yere ver, ya Rasûlullah!"
şahitlerdenim' dedi."  19
Burada sorulması gereken soru şudur;
Buna binaen Rasûller de , kendi yol arkadaş-
larından söz almıştır; Allah, en güvendiği ve nübüvvet emanetini
gündem

teslim ettiği nebilerden neden söz aldı?


"İsa, onların inkarcılığa yöneldiklerini sezince
'Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kim-
Ya da Rasûller en güvendikleri yol arkadaşla-
lerdir?' dedi. Havariler: 'Biz Allah'ın yardım-
cılarıyız. Allah'a iman ettik. Bizim Müslüman rından neden söz alma gereği duymuşlardı?
kimseler olduğumuza şahit ol' dediler."  20
Amaç, onlara işin ciddiyetini ifade etmek;
Aynısını Allah Rasûlü de yapmıştı. Gerek verdikleri sözün, yüklendikleri görevin ehem-
Akabe'de, gerek savaşlarda en güvendiği asha- miyetini hatırlatmaktır.
bından ona itaat edip yardımsız bırakmayacak-
larına, darlıkta ve bollukta işitip itaat edecekle- İslam davası içerisinde yer almak, hidayet
rine dair söz almıştı. nimetinden sonra insana bahşedilmiş en bü-
yük nimettir. Ve bu nimeti anlayıp, hakkını ifa
Akabe'de, edecek insanlar ancak ciddiyet sahibi, verdikle-
ri sözün bilincinde olan insanlardır. Bunun ilk
"Gerek sıkıntı ve darlıkta ve gerekse refah ve gereği, verilen sözlerin ne anlama geldiğini bil-
sevinç halinde (söz) dinlemek ve itaat etmek mektir. Toplum psikolojisi ile söz verip, sözlerin
(başta gelir.) Ve sen bizzat, bizim üstümüzde bir anlamını bilmemek, ciddiyetsizlik örneğidir. Bu
tercihe sahip olacaksın ve senin hiçbir iyi hare- anlamda Müslümanlar olarak verdiğimiz söz-
ketinde sana karşı itaatsizlik etmeyeceğiz.'' leri nefislerimize ve kardeşlerimize hatırlatma-
lıyız. Ta ki her birimiz ciddiyet ile sözlerimize
"…Allah'tan getirdiklerine bilerek ve inanarak bağlı kalalım.
sana biat ediyoruz! Biz, Rabbimize ve Rabbine
biat ediyoruz! Allah'ın eli, ellerimizin üzerin-
dedir! Kanlarımız kanınla, ellerimiz elinledir!
Amelde Ciddiyet
Kendimizi, evlatlarımızı, kadınlarımızı esirge- Allah'a subhanehu ve teâlâ kulluk ciddiyet ister.
yip koruduğumuz şeylerden seni de esirgeyip ko- O'nun subhanehu ve teâlâ şanına yakışır bir kulluk,
ruyacağız! Eğer bu ahdimizi bozarsak, Allah'ın ciddiyet olmadan mümkün değildir. Allah subha-
nehu ve teâlâ emaneti yüklediği insanı bilinçli olma-

19. 3/Al-i İmran, 81 ya davet etmiş, yüklendiği emanetin ağırlığına


20. 3/Al-i İmran, 51 dikkat çekmiştir.

12
"Doğrusu biz emaneti göklere, yere ve dağla- Allah'a subhanehu ve teâlâ kulluk ve davaya hizmet
ra sunduk da onlar onu yüklenmekten kaçın- ederken işi ciddi tutmalıyız. Bu büyük nimet-
dılar ve ondan korktular. Onu insan yüklendi. lere yaraşır şekilde hareket etmeli, esaslarımıza
Çünkü o çok zalim, çok bilgisizdir. Ki, Allah kuvvetle yapışmalı ve birbirimize hatırlatmada
münafık erkeklerle, münafık kadınları ve müş- bulunmalıyız. Çünkü İslam davası ve kulluk,
rik erkeklerle, müşrik kadınları azaplandırsın; insana Allah tarafından bahşedilen; fakat kıy-
mümin erkeklerle, mümin kadınların da tev- metini bilmeyenlerin elinden alınacak nimet-
belerini kabul etsin. Allah çok bağışlayıcı, çok
lerdendir. Allah subhanehu ve teâlâ, sahabe gibi güzide
merhamet edicidir."  21
bir topluluğa şöyle hitap etmiştir;
Allah'ın subhanehu ve teâlâ insanı kendiyle mükel-
"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dö-
lef kıldığı emanet, öylesine bir emanet değildir. nerse (bilsin ki) Allah, kendisinin onları sevdiği
Hikmet; müminlerin Allah'ın subhanehu ve teâlâ affı- onların da kendisini sevdiği, müminlere karşı
na mazhar olması, münafık ve müşriklerin aza- alçakgönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve güçlü,
ba duçar olmasıdır. Sonunda kaybedilecek ve Allah yolunda cihad eden ve hiçbir kınayanın
kazanılacak şeyin önemli olduğu işler ciddiyet kınamasından korkmayan bir topluluk getire-
ister. Bundan olsa gerek sözler, kulluğumuz ve cektir. Bu Allah'ın bir lütfudur ki, onu dilediğine
onunla alakalı mevzular cennet ve cehennemle verir. Allah'ın lütfu ve nimeti geniştir, O bilen-
neticelenmiştir. dir."  25

"Hani sizden kesin bir söz almış ve Tur dağını Benzer bir hitabı da tüm insanlığa yapmıştır;
üstünüze yükseltmiştik. Size verilen kitaba kuv-
vetle yapışın ve içinde olanları sürekli anın ki, "Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah
belki böylelikle sakınırsınız."  22 ise hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, övgüye layık
olandır. Dilerse sizi götürür (yok eder) ve yeni
Allah subhanehu ve teâlâ, Beni İsrail'den söz alırken bir halk getirir. Bu Allah'a zor değildir."  26
kitaba kuvvetle yapışmalarını, bununla beraber
içindekileri hatırlamalarını da istemiştir. Bura- Çevremizde bu nimetle müşerref olup itikadî
dan anladığımız; dünya ve ahiret saadeti olan ve amelî sapma göstermek suretiyle yoldan çı-
takvanın ciddiyetle ve sorumlulukları hatırla- kan nice birey ve topluluğa şahit oluyoruz. Bu
mayla mümkün olabileceğidir. kimselerin durumlarına bakıldığında, itikadî
veya amelî noktada işi ciddi tutmadıklarını, za-
Allah Rasûlü ise ciddiyete şöyle vurgu yap- manla yitirilen hassasiyetlerin kurbanı olduk-
mıştır: larını görüyoruz. Şeriatın çizdiği bu tablonun
şahidi, Türkiye'deki İslamî hareketin otuz yıllık
"Allah'ı görüyormuşçasına O'na kulluk et. Şa- seyridir. Vahiy bu konuda iki toplum portresi
yet O'nu görüyor gibi yapamasan da O'nun seni çizmiştir. Biri Allah'ın pak elçileri ve onların as-
gördüğünü bilerek kulluk yap."  23 habıdır. İşin ciddiyetinin farkında, sorumluluk
duygusuyla kulluklarını yerine getiren insan-
Bu ciddiyeti temsil edenleriyse şöyle zikret- lar... Diğeri Beni İsrail'in ve münafıkların şah-
miştir Kur'an; sında belirginleşen; inancında, amelinde ver-
diği sözlerde gevşeklik gösteren insanlardır. İki
"Kendilerini ne ticaretin, ne de alışverişin
Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat taifenin de dünya ve ahiret akıbetleri tafsilatlı
vermekten alıkoymadığı adamlar (O'nu tesbih anlatılmıştır. Her birimiz, talip olduğumuz akı-
ederler). Onlar, kalplerin ve gözlerin döneceği betin yolunu izlemeliyiz. Allah'ın subhanehu ve teâlâ
günden korkarlar."  24 rızasına talip olanlar ciddiyet yolunu, gazabına
talip olanlar gevşeklik ve sorumsuzluk yolunu
Sonuç olarak kardeşlerimize tavsiyemiz; seçecektir.

Selam ve dua ile…


21. 33/Ahzab, 72-73
22. 2/Bakara, 63
Cemâziye'l-Evvel
23. Buhari, Müslim 25. 5/Maide, 54 1434
24. 24/Nur, 37 26. 35/Fatır, 15-17

Nisan’13 • SAYI: 15

13
Allah ile Nasıl
Muamele Etmelisin?
Ebu Nuseybe ebunuseybe@tevhiddergisi.com

Allah'ın Evine Girdiğinde…


Düşün, yıllardır Müslüman olmuş, fakat donuk ve normal sokaktaki
vatandaştan hiçbir farkı olmadan yaşayan bir insan portresi çizip,
attığı adımdan korkup, Allah'ın evine girmemeyi hikmet, siyaset
olarak addeden nice kimseler var. Onların bu durumları, mescitlerden,
İslamî çalışmadan geri durduran El-Mânî olan Allah'tır...

H amd Allah'a, salat ve selam Rasûlü'ne ol-


sun…
Allah'ın Evine Girdiğinde O'nunla
Nasıl Muamele Etmelisin?
Bir oturumumuzu daha kendisine hamd ile İlk muamelen, oraya ne için gittiğini kendi-
başlatan ve seninle Zatı ile muamelenin keyfi- ne sormandan geçer. 'Ben ne için mescide gidiyo-
yetini gösteren Allah'a sonsuz hamd olsun. rum?'…

Bizler hemen hemen her gün farklı Zira Allah tüm insanlığı kendisine ibadet
mekânlara gidiyor, türlü evlere, işyerlerine, çar- edilmesi, kendisinin sevilmesi için yaratmıştır.
şılara giriyoruz. Bu kadar mekânların arasında İbni Kayyım rahimehullah 'Allah, ruhu ancak kendisi-
sana en sevimli olan, gönlünü rahatlatan han- ni sevmesi için yaratmıştır' der.
gisidir?
Seven sevdiğine özlem duyar… Onu gör-
Herhangi bir mekâna girdiğimizde, içimiz- mekten hoşlanır… Seven kimse sevdiğini bula-
deki atmosfer de oraya verdiğimiz değere bi- madığı zaman ilk gideceği yer onun evidir.
naen şekilleniyor. Örneğin, sevdiği bir hüküm-
Kays İbnu'l Meluh, Leyla'nın oturup da terk
darın yanına giren birisi attığı adıma, söylediği
ettiği yere geldiği zaman karşılaştığı taşları, du-
söze, giyimine-kuşamına dikkat eder. Yani ora-
varları öpmeye başlamış. Onun bu mecnun ha-
da hususi bir muamelede bulunur. Allah için
line bakıp da neden böyle yaptığını söylemişler.
de en güzel misal vardır. Allah'ın subhanehu ve teâlâ
O da şöyle cevap vermiş:
evine girdiğimizde de bunun manaları ve sırları
olduğu muhakkaktır. Bu mana ve sırları öğren-
diğinde ve bunları uyguladığında, O'nun evine ‫ليـىل‬ ‫ديار‬ ‫أمر عىل الديــــــار‬
farklı bir ruh hali ile girecek, öyle bir tat, öyle bir ‫أقبل ذا الـــــــجدار وذا الجـدارا‬
duygu hissetmeyeceksin. ‫شـــــغفن قلبي‬ ‫الديار‬ ‫وما حب‬
Bunları daha önce anlattığım bir kişi, sanki ‫ولكن حب من ســـــــكن الديارا‬
bundan önce mescide girmediğini söylemişti.
O halde biz de bunun yolunu bu oturumumuz- 'Diyarlardan Leyla'nın diyarına geçiyorum
da beraber öğrenmeye gayret edelim. Bir o duvarı bir bu duvarı öpüyorum
Diyarların sevgisi değildir kalbimi çelen,
Bir zamanlar diyarların içerisinde olanın sevgisidir'

14
Allah subhanehu ve teâlâ kalpleri yaratan ve bu
kalplerin neye muhtaç olduğunu en iyi bilen-
dir… O ki kendisini seven, kendisine iştiyak
duyan kimseleri de bilen yüce Zat'tır. Bunun
yanında yedi kat semanın üzerinde kulları ile
arasında bir perde vardır. O'nun perdesi nurdur.
O'nun bu dünyada görülmesi mümkün değildir.
Ancak kıyamet günü, her muvahhid kul için Al-
lah subhanehu ve teâlâ ile buluşma vaktidir.

Allah subhanehu ve teâlâ müminlerin kendisini ne


kadar sevdiğini ve bu sevgi ile kıyamet gününü
beklemenin onlara ne denli zor geldiğini bil- dan özür dileriz.
mektedir.
Allah için en güzel misal vardır…
Muvahhid bir kul dünyada çeşitli tağutî
zorbalardan sıkıntı/eza görmekte ve bunlarla Hepimiz günah işleyen insanlarız. Hepi-
kendisini sadece sabra sevk etmektedir. İltica miz Rabbimizin hakkında hata ediyoruz. Hatta
ettikleri/sığındıkları sadece Allah subhanehu ve teâlâ Âdemoğlunun hepsi de hata yapar. Allah'ın evi-
vardır. Allah'ın da kullarını rahatlattığı, onların ne her gittiğinde, günahlarından bağışlanmayı
üzerinden bu yükü az da olsa kaldıracağı bir şey iste, bunu derinliklerinde hissetmeye gayret et.
olmalıdır… O'nun evinin içinde nereye gidersen git, O'ndan
özür dile… O kendisine gelene El-Kerîm olan,
Allah subhanehu ve teâlâ kulları için bir ev belir- kuluna sürekli müsamaha gösterendir. Kul, ken-
lemiş, bu eve de Allah'ın evi, Allah'ın mescidi disine el kaldırdığında geri çevirmekten hayâ
denmiştir. Ta ki O'nu seven, O'na özlem duyan edendir. Allah'a gittiğinde de O'ndan bu rahme-
kimse günde beş kez O'nun evine doğru yol al- tini iste... Ne biliyorsun belki sadece bu amelin
sın, mescidde O'nun huzuruna çıkarak, O'nun ve sözlerine karşılık sana kendi katında rahmet
huzurunda duracağı daha büyük günün halini ve mutluluk yazacak ve bundan sonra hiçbir za-
tefekkür etsin... man üzülmeyeceksin.

Allah subhanehu ve teâlâ kullarını bu mekana davet Mescide girerken 'Allah'ım bana rahmetinin
etmektedir. İşin gerçeğine bakılırsa, bir kimse kapılarını aç' dediğini düşündün mü? Aslına
mescide giderken aslında duvarları, tuğlaları, bakılırsa Allah sana evinin kapılarını açması ile
halıları olan mescide değil, El-Ğaffar, El-Vahid sana ikramda bulunmuştur. Sen herkese kapını
olan Allah'ın subhanehu ve teâlâ evinde, O'nunla bu- açıp içeriye almadığın gibi Allah da evine bazı-
luşmak için gitmektedir. larını almaz. Düşün, yıllardır Müslüman olmuş,
fakat donuk ve normal sokaktaki vatandaştan
"Şüphesiz Allah size namazı emretti. Namaz hiçbir farkı olmadan yaşayan bir insan portre-
kıldığınız zaman yüzünüzü sağa sola çevirme- si çizip, attığı adımdan korkup, Allah'ın evine
yin. Kul, namazda yüzünü sağa sola çevirmediği girmemeyi hikmet, siyaset olarak addeden nice
müddetçe Allah da yüzünü ona doğru çevirir."  1 kimseler var. Yıllarca ne ehlini ıslah etmiş, ne de
kendisini… Onların bu durumları, mescitler-
Mescide Gitmek İstiğfarın den, İslamî çalışmadan geri durduran El-Mânî
Göstergesidir! olan Allah'tır subhanehu ve teâlâ…
Kardeşim şimdi bir düşün… Normal günlük
Sen sıradan, herhangi bir kimsenin evine
hayatımızda bizim için değerli olan bir kişiye
girmesini hoş görür müsün? Elbette ki hoşuma
karşı bir hata işlediğimizde hemen ona içerisin-
gitmez, dediğini duyar gibiyim. Şimdi Allah'a
de özür dilediğimiz bir yazı veya mesaj yollarız.
binlerce hamd etmenin zamanı…
Eğer kalbimizde apayrı bir yeri varsa kilometre-
leri dahi umursamadan evine kadar gider, on-
Allah'a hamd olsun… Allah'a hamd olsun Cemâziye'l-Evvel
1434
ki, seni bunca insanların arasından seçip, evi-
1. Nesai, Ahmed

Nisan’13 • SAYI: 15

15
ne aldı… Sevmediklerini ise buradan alıkoydu, seni bu arşın altına sokacak ve sen onun altında
onların evine girmesini çirkin gördü… gölgeleneceksin. O günde de hiçbir gölge yok-
tur…
"Fakat Allah, davranışlarını çirkin gördü de
onları alıkoydu. 'Acizlerle beraber oturun!' de- "Allah yedi kişiyi, hiçbir gölgenin olmadığı gün-
nildi."  2 de kendi gölgesinde gölgelendirecektir…"  5 Bu ha-
diste bir kişiyi de "kalbi mescide bağlı olan kişi"
Çevrende nice Müslüman olmasına rağmen, diyerek belirtmiştir.
Allah içinden seni ehl-i mescid olarak seçmiştir.
Sen buna hamd edip, sevinmelisin. Sen mesci- Şimdi nefsin için düşündün mü? Sen ve
de giderken Allah'a doğru yol aldığını hisset ve arş… Sen ve o sıcak günde gölgelenmen… Sen
buna sevin. Bil ki kardeşim, Allah da subhanehu ve mescide olan bağlılığın… Sen ve Allah'ın
ve teâlâ senin gitmenden dolayı seni güler yüzlü evlerine olan gösterdiğin ehemmiyetin… Bu
karşılar. amelleri boş görme kardeşim. Allah'ın istiva et-
tiği izzetli bir mahluk ile alakan, senin mescide
"Namaz kılmak ve Allah'ı zikretmek için bağlılığından geçiyor, bunu sakın unutma!
mescidleri kendine mesken edinen kişiyi, gur-
bette olanı ailesi döndüğünde nasıl karşılarsa Şuna da dikkat etmelisin ki; kalbi mesci-
Allah da onları öyle güler yüzle karşılar."  3 de bağlı olan kimse, her dışarı çıktığında geri
dönmeyi düşünür. Bazıları mescide girip, na-
Allah ile nasıl muamele etmelisin?

Subhanallah… Allah subhanehu ve teâlâ ne yüce maz kıldığında, dünyaya bağlılığından dünyayı
fazl sahibidir. Senden daha cömerdi var mıdır düşünür; fakat mescide bağlı olan ise, dünyevÎ
ya Rabbi! Nasıl da kendisine gidene böyle güzel meşgalelerin içerisinde hep aklı, fikri mescitte,
muamelede bulunuyor… Hayatında seninle bu Allah'ın evindedir.
kadar lütufkâr muamele eden hiç kimse yoktur.
Bu ve bunun gibi birçok ihsanından dolayı insa- Salihlerin yanında mescidin önemi çok bü-
nın Rabbinden hayâ etmesi gerekmez mi? yüktü. Rebi bin Heysem felç olduğu halde iki
kişinin koluna girer, yine mescidin yolunu tu-
En Güzel Mekâna Bağlılık, En tardı. Hatta o şöyle derdi: 'Mescidin kuşlarının
Şerefli Makamı Beraberinde sesi, ehlimden olan kimselerin sesinden bana daha
Getirir! hoş gelir.'
Kalbin oraya bağlı olmaya doğru gidip, artık Sakın bu yerlere rutin bir şekilde gitme. Şu-
Allah'ın evine bağlı bir hale geldiğinde ise; Allah ursuz hiçbir amel sana lezzet vermez. Bu söy-
subhanehu ve teâlâ seni bu şerefli ve büyük makama
lediğim hislerin tümünü kalbinde hissetmeye
bağlılığından dolayı kıyamet günü kâinatta ya- çalış. Allah ile bu konuda muamelenin değiş-
rattığı en büyük, en kerim, en yüce ve övgüye la- mesini istiyorsan, bunu tefekkür etmeli ve hare-
yık mahlûk olan Rahman'ın arşına sokacaktır… kete geçmelisin. Bir de Allah'ın evine girdiğinde,
bu bakış açısı ve düşünce ile kıldığın namazın
Allah subhanehu ve teâlâ onu yaratmış ve onun dahi değiştiğini göreceksin.
üzerine istiva etmiştir. Meleklere de onu taşı-
malarını, kendisine tazim ile ibadet etmeleri- Allah'tan dileğim, kalplerimizi evlerine bağ-
ni emretmiştir. Arş, tüm yaratılanların çatısı… laması ve yarattığı en yüce mahlukun altında
Arş; mahlukatın en büyüğü, en yücesi ve en ge- bizleri bir araya getirmesidir.
nişidir. Arş, tüm bu vasıfları ile Rahman'a layık
olmuştur. Bu sebeple Allah subhanehu ve teâlâ "Rah- Bir sonraki oturumumuzda da, Rabbimiz ile
man arşa istiva etti"  4 diye buyurmuştur. olan diğer muamelemizi anlatmaya gayret ede-
lim inşallah…
Aslında bu çok yüce bir şey… Ve Allah kul-
ların başlarına güneşin yaklaştırıldığı o günde "Alemlerin Rabbi Olan Allah'a Hamd Olsun"
duası ile…
2. 9/Tevbe, 46
3. İbni Mace
4. 20/Taha, 5 5. Buhari

16
Siyer Notları Genel Olarak Arapların Durumu

enesyelgun@tevhiddergisi.com Enes Yelgün

Kur'an Kıssaları Bize Ne Anlatıyor?


Mümin eski ümmetlerin yaşadığı bölgelerden geçerken Allah'ın
gücünü, müminlere yardım sözünü ve kâfirlerin nasıl helak
edildiğini tefekkür eder. Cahilî toplumun ferdi ise buralara ya
bakmadan geçer gider ya da turistik bir gezi niyetiyle ziyaret eder.

Siyer kitaplarında 'Nuh kavminin putları'


diye bilinen birtakım putlar mevcuttur. Allah
Ö nceki yazılarımızda 'Neyi tefekkür etmeli-
yiz?' başlığı altında iki konuyu inceledik.
Bunlar kâinatı tefekkür ile vahyi ve davetçiyi
subhanehu ve teâlâ Nuh Suresi 25. ayette bunların tefekkür idi. İnşallah bu yazımızda da tefekkür
isimlerini zikretmektedir. edebileceğimiz diğer şeyleri sıralamaya devam
edeceğiz.
Bir rivayette ise şöyle geçer: 'Nuh'un aleyhisselam
kavminin putlarının gömülü olduğu yeri, cinler Geçmiş Ümmetlerin Kıssalarını
Amr Bin Luhayy'a haber vermiş; o da onları ora-
dan çıkartmıştır. Daha sonra da hac mevsiminde Tefekkür
Mekke'ye gelen Arap kabilelerine bu putları dağıt- Taklitçi cahili toplumlar, duyu organlarını
mıştır.' Rabblerinin rızasına uygun olacak şekilde kul-
lanmadıkları için 'cahiliye' ismini almışlardır.
Ortaya çıkış şekli nasıl olursa olsun, sonuç iti- Müminler ise hem Allah'ın subhanehu ve teâlâ emrine
bari ile Araplar, İbrahim'in aleyhisselam davetinden uymak hem de toplumun içinde bulunduğu ba-
yüz çevirmişler ve her geçen gün sapıklıklarına taklıktan uzaklaşmak için çaba sarfederler. Bu-
sapıklık ekleyip tevhitten uzaklaşmışlardı. nun için en önemli araç ise tefekkürdür.

Allah'ın subhanehu ve teâlâ dini ile aralarına mesa- Kur'an önceki ümmetlerin hayatlarından
fe girdikçe de, taptıkları şeylere niye taptıklarını kesitler sunan bir tarih kitabı değildir. Önceki
bilmez bir halde hayatlarını sürdürmeye devam milletlerin nerede ve ne zaman, hangi koşullar-
etmişlerdir. da yaşadığını bize haber veren bir ansiklopedi
ise hiç değildir. Bilakis bu kitap üzerinde dü- Cemâziye'l-Evvel
1434

Nisan’13 • SAYI: 15

17
üstüne varsan da dilini sarkıtıp soluyan, kendi
haline bırakırsan da yine dilini uzatıp soluyan
bir köpeğin durumuna benzer. İşte ayetlerimiz
yalanlayan toplulukların durumu budur. Ar-
tık sen kıssayı onlara anlat. Belki iyice tefekkür
ederler."  1

Dini bilgisini küfür rejimlerinin bekası için


kullanan resmi din görevlilerini anlamak an-
cak onların atası bel'amın kıssasını anlamakla
mümkündür. O yüzden Allah subhanehu ve teâlâ aye-
tin sonunda insanları tefekküre yönlendirmiş-
tir.

Niçin kıssaları tefekkür etmeliyiz?

Daha önceki yazılarımızda birçok kez vur-


guladığımız noktayı tekrarlayarak izaha başla-
yalım:

Allah'ın her emri ve nehyi mutlak olarak ha-


yırdır. Biz dünyevî bakış açısı ile bu hayırların
bir kısmına vakıf olabiliriz. Bu Allah'ın kulları-
na olan bir lütfudur. Fakat emrin veya nehyin
içindeki hayrı fark edemememiz bizi onlara uy-
şünülen, öğüt alınan, hayat tarzı belirleyen bir
maktan alıkoyamaz.
siyer notları

kitaptır.
Şu anda zikrettiğimiz tafsilat tefekkür emri
Bunu bilmemiz aklımıza hemen şu soruyu
için de geçerlidir. Allah'a hamdolsun ki bizler
getirmektedir: Eğer Kur'an bir tarih kitabı ya da
'Niye kıssalar üzerine düşünmeliyiz?' sorusuna
ansiklopedi değil ise bu kadar kıssanın Kur'an
bazı cevaplar verebilmekte ve bu emrin arkasın-
da işi ne?
daki hikmetlerden bir kısmına vakıf olabilmek-
teyiz. Bu nimet bizi emir ve nehiylere daha sıkı
Bizler Kur'an'ın tek bir harfinin dahi ne ka-
sıkıya yapışmamıza vesile olacaktır.
dar çok mana içerdiğini biliyor ve insanlara da
bunu anlatıyoruz. Öyleyse Kur'an'ın ciddi bir
Kıssalar üzerine tefekkür etmek birçok hik-
bölümünü kaplayan kıssalarla ilgili ayetleri gör-
meti barındırır. Fakat biz bunlardan en önem-
mezden gelmek, öylesine okuyup geçmek hiç de
lisini zikretmekle yetineceğiz. O da şudur: Bu
doğru bir yaklaşım değildir.
kıssalarda gerçekleşen olaylar her dönemde
yaşanmış ve yaşanacak olan vakıalardır. Mesela
Olması gereken ise şudur: Allah subhanehu ve teâlâ
bunu bel'am kıssası üzerinden örneklendirelim:
bu kıssaları sadece okumamız için değil aynı za-
Allah subhanehu ve teâlâ bel'am kıssasını kullarına an-
manda tefekkür etmemiz için vahyetmiştir. Bize
latırken aslında şunu söylemektedir:
düşen de bu emri yerine getirmektir.
'Ey kullarım! Her dönemde dini bilgisi çok
Mesela bel'am kıssası bunlardan bir tanesi-
olan ama bunu şeytanî amaçları için kullanan
dir. insanlar var olacaktır. Sizin insanları değerlen-
dirmenizdeki ölçü onların ciltlerce kitabı ezbere
"Sen onlara ayetleri verdiğimiz halde onlar- bilmeleri olmasın. Bu bilgiyi hevalarını tatmin
dan sıyrılıp çıkmış, derken şeytanın kendisine etmek için mi, yoksa Allah'ın dini hâkim kıl-
uydurduğu ve sonunda azgınlardan olmuş mak için mi kullanıyorlar? Asıl ölçü bu sorunun
kimsenin haberini oku. Eğer biz dileseydik onu cevabıdır.'
bunlar sebebiyle yükseltirdik. Fakat o yere mıh-
landı ve hevasına uydu. Artık onun durumu,
1. 7/Araf, 175–176

18
"Sonra diğerlerini helak ettik. Muhakkak ki siz
onların mekânlarının yanından sabahleyin de
Bir kez daha şunu görüyoruz geceleyin de geçip gidiyorsunuz. Hala akıllan-
mayacak mısınız?"  2
ki mümini, taklitçi cahili
toplumdan ayıran şey Mümin Talut ve Calut kıssasını okurken
'Vay be! Nasıl da Calut'un ordusu yenilmiş!' deyip
tefekkürdür. Mümin kıssaları kıssayı bir kenara atmaz. Bilakis Allah'ın subha-
bu şekilde değerlendirirken nehu ve teâlâ bu olaylar zinciriyle ona ne anlatmak

cahili toplumun herhangi bir istediğini düşünür. İnsanlardan bir kısmının


ferdi ise hikâye okuyormuş sözlü taleplerinin koca bir davayı bir yöne sevk
etmesi için yeterli olmadığını anlar. İmtihanla-
gibi bu anlatılanları okur. rın aslında bir temizlik aracı olduğunu öğrenir.
Artık her imtihanda, karşılaştığı belanın onun
için rahmet olmasını temenni eder. İslam dava-
sına hizmet ederken geride kalanların moralini
Bunu tüm kıssalar üzerinden de düşünebili- bozmasına engel olur. Yardımın sadece Allah'ın
riz. Örneğin Peygamberlerin kavimleriyle ara- dilemesiyle olacağını bilir.
larında geçen olaylara bakalım: Nebiler davet
yapıyor… Üst tabaka karşı çıkıp zayıf, kimsesiz Her kıssayı tefekkür, müminin zihninde bu
olanlar bu davaya omuz veriyor… İşkence, ha- ve benzeri çağrışımlara neden olur. Kıssalar
karet, sürgün başlıyor… Artık her şey bitti deni- üzerine düşünmekten bir an bile geri kaldığın-
lirken küfür ve avanesi Allah'ın dilemesiyle yok da Allah'ın cahili toplum için söylediği ithamla-
olup gidiyor… Yeryüzü ve içindekilere bir avuç ra maruz kalacağını bilir ve bundan sakınır.
zayıf Müslüman varis oluyor.
"Nice memleketler vardır ki ahalisi zalim iken
Bu sıralama kıssalarda defalarca tekrar edi- biz onları helak ettik. İşte çatıları düşüp üzer-
yor. Demek ki aynı vakıa İslam davasının fertle- lerine duvarları yıkılmış; nice kuyular sahipsiz,
rinin karşısına her dönemde çıkacak. Ve sırala- nice yüksek köşkler ıssız kalmıştır. Acaba onlar
ma da hiç değişmeyecektir. Bunu tefekkür eden yeryüzünde gezmezler mi ki kendileriyle akıl
mümin bu davaya omuz verdiği kardeşlerinin edecek kalpleri, kendileriyle işitecekleri kulak-
zayıf ve güçsüz olmasına aldırış eder mi? Ya da ları olsun. Çünkü gözleri kör olmakla kişi kör
kafirlerin yeryüzündeki hakimiyetleri onun gö- olmaz. Asıl göğüslerdeki kalpler kör olur."  3
zünü korkutabilir mi? Bir gün bu davanın ha-
kim olacağı hakkında bir şüphe aklına gelebilir Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun...
mi?

Burada bir kez daha şunu görüyoruz ki mü-


mini, taklitçi cahili toplumdan ayıran şey tefek-
kürdür. Mümin kıssaları bu şekilde değerlen-
dirirken cahili toplumun herhangi bir ferdi ise
hikâye okuyormuş gibi bu anlatılanları okur.

Mümin eski ümmetlerin yaşadığı bölge-


lerden geçerken Allah'ın gücünü, müminlere
yardım sözünü ve kâfirlerin nasıl helak edil-
diğini tefekkür eder. Cahilî toplumun ferdi ise
buralara ya bakmadan geçer gider ya da turistik
bir gezi niyetiyle ziyaret eder. Allah bu umur-
samazlıkları nedeniyle onları kınamış ve onları
düşünmeye sevk etmiştir.
Cemâziye'l-Evvel
2. 37/Saffat, 136-138 1434
3. 22/Hac 45-46

Nisan’13 • SAYI: 15

19
Akaid Notları
Ferhat Cura ferhatcura@tevhiddergisi.com

Karmaşıklığın İçinde
‘Ehli Sünnet Ve'l Cemaat'
Ehli Sünnet kavramı, bugün neredeyse her cemaatin ve topluğun dilinden
düşürmediği, kendilerini ona nispet ettikleri bir tanımdır. Neredeyse
grupların ekseriyeti kendilerine 'Ehli Sünnet ve'l Cemaat' demekle beraber,
İslam'a taban tabana zıt olan düşünce ve amellerini bu kavram altında
meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

Y akın tarihimizde İslam çatısı altında


yaşanan en büyük problemlerden ve
hengâmelerden bir tanesi kavramlar ve tanım-
lar üzerinde yaşanmaktadır. Bu problem ne-
deniyle insanlar İslam'ın mühim konularına
(tevhid-şirk, sünnet-bidat vb.) şaibeyle yaklaş-
makta; bu konular akıllarda müphem ve bula-
nık bir halde kalmaktadır.

Asrımızda her konuda ölçü ve mizan ters


düz edildiği gibi, İslam'ın esaslarında da bu
yaşanmıştır. Öyle bir hale gelinmiştir ki; hak
dalalet, batıl ise hak; sünnet bidat, bidatler ise onlara soru sorunca onlar da bilmeden cevap-
sünnet olarak addedilmiştir. Bu durumu 1400 larlar. Böylece hem sapıtırlar hem de saptırır-
yıl önce Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bize ha- lar."
ber vermiştir. Nitekim İmam Buhari ilim babın-
da, Abdullah bin Amr bin As'ın Rasûlullah'tan Yine bu hadisin başka rivayetinde ise:
şunu işittiğini aktarır:
"Şüphesiz Allah ilmi çekerek insanlardan alıp
"Allah size ilmi verdikten sonra ilmi sizin ara- çıkarmaz, ama alimleri almasıyla ilmi çekip
nızdan çekip almaz, ama alimleri almasıyla alır. Alim kalmayınca insanlar cahil liderler
ilmi çekip alır. Geriye cahil kişiler kalır, insanlar edinir, onlara sorarlar. Onlar da bilmeden fetva

20
verirler, böylece hem sapar hem de saptırırlar."

Bu rivayetler asrımızda insanların durumu-


nu açık bir şekilde tefsir etmektedir.

Her birimiz İslamî kavramlar üzerinde yapı-


lan bu tahribatın ve karmaşıklığın, Allah'ın sub-
hanehu ve teâlâ pak ve kâmil olan dininde ne kadar
büyük tahribatlara yol açtığını ve insanların ya-
nında İslam'ın en önemli meselelerini içinden
çıkılmaz bir keşmekeş yumağına çevirdiğini
bizzat müşahede etmekteyiz. Bunun anlaşılması
için çok uzaklara gitmeye gerek yoktur. Çünkü
bir çoğumuzun İslam'la tanışmadan önceki hali
bunun en büyük şahididir. Mesela, o dönemde
İslam adına her konuşanın söylediklerinin doğ-
ru olabileceğine ve İslam'ı daha fazla içinden
çıkılmaz, zihinlerde sürekli şaibeli bir hale ge-
tirmek için ortaya atılan her şüphenin mümkün
olabileceğine ihtimal veriyorduk. Çünkü nere-
deyse hepsinin Kur'an ve Sünnet'ten kendi gö-
rüşünü destekleyecek delilleri vardı. Yani İslam
adına İslam'ı referans alarak konuşuyorlardı. mek gerekir ki; Allah ve Rasûlü'nün istediğine
Nasıl bir durumda olduğumuzu fark edebilmiş- muvafakat edilebilsin.
sindir. Her şey allak bullak idi zihnimizde. Her
şeyi sorgular olmuştuk. Gaybı bile... Şu anda O zaman kavram karmaşası; şer'i olan bir
Allah'ın rahmet ettikleri müstesna, insanların kavrama, şer'i olmayan bir mana yüklemek
büyük çoğunluğunun durumu bundan farklı veya o kavramın içi doldurulurken ve mahiyeti-
değil. ni açıklarken, İslam'ın kabul etmediği bir mana-
yı o kavrama yüklemektir. Yani kavramın İslamî
Kendilerine davet yapılan insanların gene- olup, kavramı yaşama ve algılayış biçiminin ta-
linin de, bu durumdan şikayetçi olduklarını mamen cahiliye olmasıdır.
müşahede etmekteyiz. Bir kişiye tevhidi anlat-
tığınızda: 'Hanginiz doğruyu söylüyorsunuz, han- İçi boşaltılıp, anlamı daraltılıp, kargaşaya
ginize uyalım? Birinin ak dediğine bir diğeri kara kurban giden bir kavramda, 'Ehli Sünnet' kav-
demekte, birinin hak ve hidayet dediğine bir öbürü ramıdır. Ehli Sünnet kavramı, bugün neredeyse
sapıklık demekte…' cümlelerini duymamanız iç- her cemaatin ve topluğun dilinden düşürmedi-
ten bile değil. ği, kendilerini ona nispet ettikleri bir tanımdır.
Neredeyse grupların ekseriyeti kendilerine 'Ehli
O zaman ortada ciddi bir problem var. O Sünnet ve'l Cemaat' demekle beraber, İslam'a
da İslam'ın doğru bir şekilde anlaşılıp yaşana- taban tabana zıt olan düşünce ve amellerini bu
bilmesi için gerekli olan kavramların doğru ta- kavram altında meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
nımlanmasından başka bir şey değil... Örnek verecek olursak;

Kavram Karmaşası Bugünkü kabirperest olan sofiler, kabirlere


Bir konuyu anlamak, o konunun manasını ve şeyhlerine ibadetlerini sarf ederken, Hint ve
anlamaktan geçer. Bir kavramın doğru bir şe- Budistlerden aldıkları 'yogayı', İslamî bir kılıfa
kilde anlaşılması için, o kavramın nerede ve sokup 'rabıta' adı altında Allah'a şirk koşarken
nasıl kullanıldığının bilinmesi şarttır. Öyleyse veya (haşa) 'Her şey Allah'tır, O'nun bir yansıma-
İslamî bir kavramı anlamak için, ilk olarak şe- sıdır' derken;
riatta bunun ne manaya geldiğini ve Allah ve Cemâziye'l-Evvel
Rasûlü'nün bu kavramdan ne kastettiklerini bil- Diyalogcular, Allah'ın ehli kitap hakkındaki 1434

Nisan’13 • SAYI: 15

21
ahkamlarını hiçe sayıp, ehli kitabı cennete sok- Ehli Sünnet Kimdir?
maya çalışırken; Allah Rasûlü ve Raşid halifelerden sonra
fitneler ve fırkalaşmalar çoğalmaya başladı. Bu-
Particiler, Allah'ın en büyük hakkı ve Rabb-
nunla beraber insanlar Kur'an ve Sünnet'ten
lik vasfı olan, kanun koyma hakkını maslahat
uzaklaşmaya, Allah'ın subhanehu ve teâlâ dinini felse-
bahanesiyle kendilerinde görme cürmünü işler-
fe ve filozofların anlayışıyla anlamaya başladı-
ken;
lar. Sünnetler kaybolmaya ve bidatler çoğalma-
Mürciyeler (Cehmiyeleşenler), Allah'tan ya yüz tuttu. Sahabenin dahi tekfir edildiği bu
daha çok rahmetli olmaya çalışıp hayatlarında dönemde; İslam'ın aslına sarılan insanlar, her
A'dan Z'ye kadar şirke bulaşan insanları dahi türlü fırkadan ve düşünceden ayrı olduklarını,
Müslümanlaştırırken; kendilerinin Kur'an ve Sünnet'e sarıldıklarını
ve bu ikisini sahabenin anlayışı üzere anlama-
Yine tevhidi sadece kabirlerde, çaputlarda ya çalıştıklarını belirtmek için kendilerine, 'Ehli
ve incik boncuklarda uygulayıp, sarayda (yö- Sünnet' ismini vermişlerdir.
netimde) uygulamayanlar... Üstelik saraydaki
yöneticilerin ulu'l-emir olduğunu, onlara itaat Ayrıca Ehli Sünnet yukarıdaki iki hadise
edilmesini söyleyenler... Ve daha birçok taife dayanarak kendisini bu isimle isimlendirmiştir.
bu cürümlerini hep Ehli Sünnet kisvesi altında Veya kurtulan fırka manasında kendilerine 'Fır-
kayı Naciye' demişlerdir.
yapmaktadırlar.

Dikkat edilirse her birinin din algılayışı ve Ehli Sünnet Menheci'nin özet tanımı: Kur'an
yaşantısı tamamen farklı olmasına rağmen, ve sahih Sünnet'i, başta sahabe olmak üzere
hepsinin ortak noktası 'Ehli Sünnet ve'l Cemaat' Peygamberimizin
sallallahu aleyhi ve sellem en hayırlı

ismiyle vasıflanmalarıdır. Bu şekilde kendileri- nesil dediği selefin anlayışı üzerine anlamaktır.
nin hadislerde belirtilen hak ve kurtulan taife (Devam edecek inşallah...)
olan 'Fırkayı Naciye'den' olduklarını ispatlama-
ya çalışırlar.

Nitekim Allah Rasûlü tafsilatlı olarak fitne-


lerin vuku bulacağını, hevanın insanlara hük-
medeceğini, fırkalaşmanın olacağını, bunlardan
bir tanesinin dışında hepsinin ateşte olacağını
haber vermiştir.

" 'Yahudiler 71 fırkaya ayrıldı. Biri cennette,


yetmişi ateştedir. Hıristiyanlar 72 fırkaya ay-
rıldı. Yetmiş biri ateşte, bir cennettedir. Benim
ümmetim ise 73 fırkaya ayrılacak. Yetmiş ikisi
ateşte, biri cennettedir.' 'Kimdir kurtulan taife
Ey Allah'ın Rasûlü?', 'Cemaattir.' "  1

Tirmizi'deki rivayette ise Rasûlullah bu kur-


tulan taifeyi:

"Benim ve ashabımın yolu üzere olanlardır."


diye vasfediyor.

Bu sebepten ötürü Ehli Sünnet mefhumu-


nun doğru bir şekilde bilinmesi ve anlaşılması
gerekir.

1. İbni Mace

22
İlim Meclisi
ekrembulca@tevhiddergisi.com

Ekrem Bulca

Vakarlı Olmak
Vakar, elde edilmesi kolay olan
bir ahlak değildir. Mücadele ve
sabırla ancak elde edilir.

V akar, ağır başlı olmak, yerine uygun dav-


ranmak demektir. Yerine göre konuşan,
yeri göre susan, yerine geldiğinde tebessüm
"Bir kimse Allah için tevazu gösterirse, Allah
onun derecesini yükseltir. Kim de kendini beğe-
nip kibir gösterirse, Allah onu alçaltır."  1
eden kişi vakarlı kişidir.
Allah için tevazu gösteren kişinin insanlar
Vakar, herkes tarafından sevilen ve sahibinin nezdinde derecesi yükselmeyebilir fakat Allah
hürmet görmesini sağlayan bir ahlaktır. Vakar- subhanehu ve teâlâ katında derecesi muhakkak yükse-
lı kişi söz ve davranışlarında kibre düşmemeli, lecektir. Önemli olan da insanlar nezdinde değil
bilakis son derece mütevazi olması gerekir. Va- Allah katında kişinin derecesinin yükselmesidir.
kar ve tevazu bir arada bulunduğunda tam bir
erdem meydana gelir. Peygamber sallallahu aleyhi ve Allah subhanehu ve teâlâ kendi katında değerli olan
sellem son derece vakarlı, ciddi ve izzet sahibi bir kullarından bahsederken şöyle diyor:
kişiydi. Fakat bununla beraber mütevazi, yumu-
"Rahmanın has kulları, yeryüzünde vakar ve
şak huylu ve alçak gönüllü birisiydi.
tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller ken-
dilerine sataştıklarında: 'Size selam olsun' der
Kişinin tevazu göstermesi derecesini, konu-
geçerler.''  2
munu düşürmez. Bilakis Allah subhanehu ve teâlâ ka-
tındaki derecesini daha da yükseltir. Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: Cemâziye'l-Evvel
1. Müslim 1434
2. 25/Furkan, 64

Nisan’13 • SAYI: 15

23
diste yasaklamış olduğu aşırı
şaka yapmaktır. Şakanın hepsi-
ni yasaklamak değildir. Çünkü
hem Peygamberimiz sallallahu aleyhi
ve sellem hem de sahabesi yerine
ve zamanına uygun bir şekilde
şaka yapmışlardır.

Çok şaka yapmak, vakarın


ve heybetin gitmesine neden ol-
duğu gibi kişinin insanlarla iliş-
kisinin bozulması da sebebiyet
Allah subhanehu ve teâlâ has kullarının özellikleri- verir. Çok şaka yapan kişinin
ni anlatırken ilk başta vakarı zikrediyor. Bu da insanlarla ilişkilerinde bir düzensizlik olur. Ba-
vakarın Allah katındaki değerini gösterir. zen araları çok iyidir. Bazen de yerinde olmayan
uygunsuz bir espri yaptığı için araları bozulur.
Vakar, elde edilmesi kolay olan bir ahlak
değildir. Mücadele ve sabırla ancak elde edilir. Yerli yerinde şaka yapmak insanlar için bir
Bir çok kişinin beraber yaşadığı mekanlarda ise lütuf olur. Nasıl ki sahabe, Peygamberimizin
vakarın elde edilmesi daha da zordur. Fakat top- sallallahu aleyhi ve sellem yaptığı şakaları lütuf olarak
lu yaşanıyor diye vakarın elden bırakılmaması kabul ediyordu. Aynı şekilde ağırbaşlı olan ki-
gerekir. Bilakis birçok insanın beraber yaşadığı şilerin yaptığı şakalarda o şekilde algılanmaya
yerlerde buna daha çok dikkat etmek gerekir ki başlar.
ilim meclisi

ilişkiler saygı ve sevgi üzerine olsun. Bir insan


mütevazi olduğunda başkalarının sevgisini, va- Çok Gülmek
karlı olduğu takdirde de insanların hürmet ve
Aişe'den radıyallahu anha rivayet edildiğine göre,
saygısını kazanır.
o şöyle demiştir:
Vakarın Gitmesine Neden Olan "Rasûlullah'ın küçük dili görünecek şekilde
Davranışlar kahkahayla, katıla katıla güldüğünü hiç görme-
Vakarı zedeleyen, kişide vakarın gitmesine dim. O, sadece tebessüm ederdi."  4
neden olan birçok davranış vardır. Bunların
hepsini zikretmeyeceğiz sadece yaygın olan ve Yani, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dili gö-
toplu yaşanan yerlerde sıkça karşılaşılanlardan rünecek kadar ağzını açıp çirkin bir şekilde
bazılarını yazmaya çalışacağız. kahkaha atarak gülmezdi. Aksine ya tebessüm
ederdi ya da -en fazla- azı dişleri görünecek şe-
kilde gülerdi. Bu da Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve
Aşırı Şaka Yapmak sellem vakarından ve ağır başlılığından kaynak-
Buna hem el, hem de dil ile yapılan şaka- lanmaktadır. Her konuda olduğu gibi bu ko-
lar dahildir. Yerli yerinde yapılan şaka, ortamı nuda da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizim için
güzelleştirdiği gibi kardeşliği de pekiştirir. Ge- örnektir. Onu örnek almamız gerekir.
reksiz yerde ve çok şaka yapmak ise kardeşliğin
zedelenmesine, saygınlığın ve vakarın yok ol- Sürekli veya kahkaha ile gülenin insanlar
masına neden olur. nezdinde bir değerinin ve saygınlığının olmadı-
ğı, olsa da belli bir zaman içinde gittiği görülür.
İbn Abbas'tan radıyallahu anh rivayeten Peygam- Yerli yerinde tebessüm eden, insanlar tarafın-
ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: dan sevilir ve değer kazanır. Ağırlığını, saygınlı-
ğını korumak isteyen kişilerin fazla gülmemesi
"Kardeşinle tartışma ve şakalaşma."  3
gerekir.
Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem bu ha-

3. Tirmizi 4. Buhari, Müslim.

24
verir. Bu nedenle ortamlarımızı, arkadaşlarımı-
zı iyi seçmemiz gerekir.

Son olarak şunu söyleyerek bitireceğim; va-


kar, riya için olmamalıdır. Aksi taktirde kişiye
hiçbir fayda vermez. Riya için olacaksa hiç ol-
masa daha iyidir.

Allah subhanehu ve teâlâ tüm Müslümanları vakar


sahibi kılsın. Allahumme amin

Davamızın sonu, Alemlerin Rabbi olan


Allah'a hamd etmektir.

İmam Maverdi şöyle der: 'Mizah, ateşin odu-


nu bitirdiği gibi saygınlığı bitirir. Mizahı çok ola-
nın heybeti azalır. Mizahı az olanın heybeti çok
olur.'  5

Çok Konuşmak
Müslümanın üzerine gerekli olan dünya ve
ahiretine faydalı olan konuşmalar yapması ve
bu gibi ortamlarda yer almasıdır. Peygamber sal-
lallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

"Allah'a ve ahiret gününe iman eden ya hayır


konuşsun ya da sussun."  6

Çok ve gereksiz konuşmak kişide vakarın


gitmesine neden olur. Çok konuşan kişiyi in-
sanlar dinlemezler. Sözleri de insanlar üzerinde
etki etmez. Az konuşmak, yerli yerinde ve ma-
kama uygun konuşmak ise insanların onu sev-
mesini ve dinlemesini sağlar. Çok konuşan kişi
her konuşmaya müdahil olur. Konuşmaması
gerektiği halde konuştuğu için ortamın ciddiye-
tini bozar. İnsanlarda bu nedenle kendisinden
soğur.

Çok ve gereksiz konuşmak, kişide vakarın


gitmesine sebebiyet verdiği gibi aynı şekilde
gereksiz konuşmaların yapıldığı ortamlarda bu-
lunmakta kişinin vakarının gitmesine sebebiyet

Cemâziye'l-Evvel
5. Edebu'd Dünya ve'd Din 1434
6. Buhari

Nisan’13 • SAYI: 15

25
Nasihat
abdulmetinaksoy@tevhiddergisi.com
Abdulmetin
Aksoy

Ebeveynlere Karşı
Nebevî Muamele -3-
Anne babana karşı nebevî muameleyi kesinlikle elden
bırakma. Her zaman annen ve babana karşı bakış açın,
‘ben onların ayak paspası, onlar ise benim efendimdir'
olsun. Hiçbir şey kaybetmesin korkma. Bu senin Allah
katındaki değerini artırır.

A llah'a hamd, Rasûlü'ne salât, ehli beytine de


selam olsun.
Abdullah İbn Amr radıyallahu anh anlatır:

"Bir kimse Peygamber'e geldi ve cihada ka-


Dünya'da yaşamamızdaki gaye tamamen tılmak için izin istedi. O da: 'Annen ve baban
Allah'ı subhanehu ve teâlâ razı etmek ve O'nun rıza- hayatta mı?' buyurdu, 'Evet' dedi. Peygamber:
sını kazanabilmektir. Rabbin rızasını kazanmak 'O halde sen onların rızasını elde etmeye çalış'
iman ile başlayıp, o rızayı elde etmenin yöntem- buyurdu."  2
leri ise geniş bırakılmıştır. Kullar bu yollar saye-
Diğer bir rivayette şöyle geçer:
sinde Rabbinin rızasını elde eder.
"Bir kimse Peygamber'e geldi ve, 'Sevabını
Rabbimizin öfkesi çetin ve kesindir. Yaşadı-
Allah'tan bekleyerek, hicret ve cihad üzere sana
ğımız sürece Rabbimizi öfkelendirmekten veya biat ediyorum' dedi. Peygamber de: 'Anne-ba-
O'nu öfkelendiren şeylerden uzak durmalıyız. bandan birisi hayatta mı?' buyurdu, 'Evet, her
Allah'ı subhanehu ve teâlâ öfkelendiren şeyler O'na ikisi de' dedi. Peygamber: 'Allah'tan sevap bek-
şirk koşmak ile başlayıp bunun yolları da geniş liyor musun?' buyurdu, 'Evet' dedi. Peygamber
bırakılmıştır. Kulların bu yollardan birine bu- de: 'O halde anne-babana dön ve onlarla birlik-
laşması, Rabbinin öfkesini ve azabını üzerine teliğini güzelce yerine getir' buyurdu."  3
çeker.
Allah subhanehu ve teâlâ kendi sıfatları ile insanın
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: yaşantısı arasında bağ kurmuştur. Bu sıfatları
hayatımıza yansıtmak veya her bir sıfatı ihya
"Allah'ın rızası anne ve babanın rızasındadır. etmek için mücadele vermek insanı başıboşluk-
Allah'ın öfkesi anne-babanın öfkesindedir."  1
2. Müslim
1. Tirmizi 3. Müslim

26
tan kurtarıp kulluğunu artırmaktadır. Rabbimi-
zin razı olması ve öfkelenmesi O'nun sıfatların-
dandır. Rabbimiz bu sıfatlarını anne ve babalar
ile bağlantısını kurmuştur. Yani ebeveyni razı
eden Allah'ı subhanehu ve teâlâ razı etmiş, anne-baba-
yı öfkelendiren Allah'ı subhanehu ve teâlâ öfkelendir-
miştir. Bu da İslam'da ebeveynin konumunu ve
yüceliğini gösterir.

Özel olarak cihad ve hicret etmek Allah'a


yapılan en değerli amellerdir. Yu-
subhanehu ve teâlâ
karıdaki naslarda, anne-babaya karşı muamele
bu iki amele takdim edilmiştir. Bu da anne-ba-
mutlu! Aziz ve Celil olan Allah onun ömrünü
banın dünya içindeki konumlarını göstermek
artırsın"  4
için yeterlidir. Allah subhanehu ve teâlâ ebeveyne karşı
muameleyi cihad gibi amelden üstün tutmuşsa "İyilik, ahlak güzelliğidir. Kötülük ise, içini ra-
bu konu çok önemli bir konudur. Yani 'Ben ci- hatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin
had ediyorum, anne ve babama kötü davranmı- şeydir."  5
şım sorun değil, şehid olursam onlara karşı yaptı-
ğım bu hatalar af olunur' deyip, basite alacağımız Allah Rasûlü iyilik kavramını, güzel ahlak
bir mesele değildir. şeklinde tanımlamış ve önünü açmıştır. İyilik,
bazı fiillere has bir şey değildir. Aksine İslam'da
Bu kul hakkıdır. Nasıl ki şehid dahi olun- güzel ahlaka girebilecek her şey iyiliktir. Bu
sa kul hakkını ödemeden cennete girilemiyor. bakımdan İslam'da en geniş, önü açık kavram
Hakeza anne-babaya karşı haklar ödenmediği iyilik olsa gerek. Bu da Rabbimizin bize olan
müddetçe cennete girilmeyecektir. Bu hüküm rahmetidir. Anne-babaya iyilik yapmak ahlakın
cihad edenler için böyle ise, acaba cihad etme- güzelliklerindendir. Her Müslümanın yapması
yenler için durum nasıldır? gereken ebeveynine karşı iyiliklerini çoğaltma-
sıdır.
Unutmayalım, Rabbin rızası ve öfkesi anne
babaya bağlıdır. Kişi ebeveynlerine karşı davra- Anne-babaya yapılması gereken iyilikler ne-
nışlarıyla ya Allah'ı subhanehu ve teâlâ razı eder ya da lerdir? Bu soruya cevaben Kur'an ve Sünnetten
O'nu öfkelendirip, gazaplandırır. Müslümanlar birkaç tane örnek verelim:
olarak ebeveynlere su-i zanlarımızı silip onları
razı etme yöntemlerini aramalıyız. Ki Rabbi- a. Anne-babaya dua etmek ve güzel söz
mizi razı edebilelim. Bu da ancak anne-babaya söylemek iyiliklerin en güzelidir.
karşı nebevî muamelenin bilinmesiyle olur.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
Anne-Babaya Karşı Nebevî
"Rabbin sadece kendisine kulluk etmenizi,
Muamelenin Şekilleri
anne babanıza iyi davranmanızı kesin bir şekil-
Bu muamelenin şekillerinden anne-babaya de emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin
'öf' gibi kızmayı ifade edecek cümleler kullan- yanında yaşlanırsa, kendilerine 'öf' bile deme.
mamayı geçen sayımızda izah etmiştik. Bu sayı- Onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle. On-
mızda da bildiğimiz kadarınca konunun deva- ları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine
mını yazmaya çalışacağız. kanat ger ve 'Rabbim! Küçüklüğümde onlar
beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdide sen onlara
2. Anne-babaya dua etmek, onları dinle- öyle rahmet et' diye dua et."  6
mek gibi iyi davranışlarda bulunmak

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: 4. Buhari


Cemâziye'l-Evvel
5. Müslim 1434
"Anne-babasına iyi davranan kimseye ne 6. 17/İsra, 23-24

Nisan’13 • SAYI: 15

27
yanımızda çok önemli olmasa, 'babacığım, an-
neciğim' gibi cümleler kullanmak onlara ayrı bir
duygu ve heyecan veriyor. Bu heyecanla anne-
babalar, insanlara evladının kendisine yaptığı
bu muameleyle iftihar ediyor.

İnsan bir de Müslüman oldukları müddetçe


onlara karşı muamelelerine dua yapmayı ekle-
se, birbirlerine olan bağları daha sağlamlaşır. O
zaman evlatlar, anne babalarına bedduayı değil,
'Rabbim sizi cennetine koysun, aranızı rahmetle
süslesin' gibi dualarını ve güzel sözlerini çoğalt-
ması gerekir. Dua hem Rabbimizin, hem de
"Ey Rabbimiz! Beni, anne-babamı ve tüm mü- ebeveynimizin rızasını kazanmada en önemli
minleri hesap günün de bağışla."  7 araçtır. Rabbim duayı muamelelerimize geçir-
meyi nasip etsin.
Allah subhanehu ve teâlâ ayetin girişinde anne ba-
baya iyilik yapmamızı emretmiş ve akabine de b. Anne-babanın arkadaşlarına ikramda
'öf ' dememeyi, azarlamamayı, güzel söz söyle- bulunmak, akrabalarıyla ilişkilerini kesme-
meyi ve onlar için dua etmeyi iyilikten saymıştır. mek

"Peygamber'e bir adam geldi ve: 'Ey Allah'ın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
Rasûlü! Annem ve babam vefat ettikten sonra,
onlar adına yapabileceğim herhangi bir iyilik "İyiliklerin en güzeli, kişinin babasının sevdiği
nasihat

kaldı mı?' diye sordu. Rasûlullah da şöyle bu- kimselerle bağlarını koparmamasıdır."  10
yurdu: 'Evet, dört şey kaldı. (Bunlardan bir ta-
nesi de) Onlara hayır dua etmek ve onlar için "Sevabı en hızlı ve çabuk verilen davranış, iyi-
bağışlanma dilemektir' buyurdu."  8 lik yapmak ve akrabalarla iyi ilişkileri sürdür-
mektir. Cezası en çabuk verilen kötülük ise, zu-
Ebu Hureyre radıyallahu anh arazisine girince, lüm ve akrabalarla ilişkiyi kesmektir."  11
annesinin kapısının önünde durur ve yüksek
sesle şöyle derdi: Peygamber'e sallallahu aleyhi ve sellem bir adam
geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûl'ü! Annem ve ba-
"Ey anneciğim! Allah'ın selamı, rahmeti ve bam vefat ettikten sonra, onlar adına yapabi-
bereketi üzerine olsun. Annesi ise şöyle derdi, leceğim herhangi bir iyilik kaldı mı? Diye sordu.
'Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi seninde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem da şöyle buyurdu:
üzerine olsun ey yavrucuğum.' Ebu Hureyre Evet, dört şey kaldı.
tekrar annesine, 'Ey anneciğim! Küçükken beni
terbiye edip, yetiştirdiğin gibi Allah da sana • Onlara hayır dua etmek ve onlar için bağışlan-
merhamet etsin' derdi. Annesi de şöyle cevap ma dilemek,
verirdi, 'Yavrucuğum, Allah seni de hayırla
mükâfatlandırsın ve yaşlılığımda bana iyilik • Varsa verdikleri sözleri yerine getirmek,
yaptığın gibi, Allah da senden razı olsun' Ebu • Onların sadık arkadaşlarına ikramda bulun-
Hureyre bunu her evine girişinde ve çıkışında mak,
yapardı."  9
• Ana-babandan dolayı akraba olduğun kimse-
Anne-babaya dua etmek ve güzel söz söyle- lerle akrabalık ilişkilerini devam ettirmek."  12
mek onların rızasını kazanmamızı sağlayacaktır.
Özellikle de onlar için en değerli şey evlatların- Anne-babanın arkadaşlarına ve akrabala-
dan güzel sözler duymaktır. Her ne kadar bizim rına ikramda bulunmak ve akrabalık bağlarını
devam ettirmek yanımızda ebeveynimizin say-

7. 14/İbrahim, 41 10. Ebu Davud


8. Buhari 11. İbni Mace, Ebu Davud
9. Buhari 12. Buhari

28
gı ve değerinin varolduğunun alametidir. Bu- gerekir. Anne-babamızla konuşaraktan, hal ve
gün bizlerin anne-babamıza değer vermemizin hatırlarını soraraktan ve yaşantılarını gözlem-
ana sebebi, bizlerin yanında Allah'ın subhanehu ve leyerekten sıkıntılarını tespit edip, bu noktada
teâlâ değerli olmasından ve Allah'ın subhanehu ve teâlâ yardımcı olmalıyız. Bu bizim için kârdır. Bugün
yanında da ebeveynlerin değerli olmasındandır. anne-babasının sıkıntısını giderenlerin mah-
Eğer anne-babamız bizim yanımızda değerli ise şerde de Allah subhanehu ve teâlâ onların sıkıntısını
onun arkadaşlarına ve akrabalarına ikramda giderecektir. Ahiret gibi en büyük sıkıntılı gün-
bulunabiliriz. Yani senin ebeveyne değer verdi- de sıkıntıların gitmesi kadar güzel bir şey yok-
ğinin alameti, onun dostlarına ikramda bulun- tur. Rabbim bizi o gün rahat edenlerden eylesin.
mandır.
3. Anne-babaya karşı gelmemek, itaatkâr
c. Dünyalık sıkıntılarında ve işlerinde on- olmak
lara yardımcı olmak
Ebeveyne itaat, aile kurumunun sıhhati açı-
Ebu Abdurrahman Abdullah b. Ömer b. sından çok önemlidir. Bununla beraber anne
Hattab Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem eski babaların en büyük haklarından bir tanesi;
kavimlerden üç kişinin yolculuk esnasında şirki ve haramı emretmediği müddetçe evlat-
mağarada bir kayanın dağdan yuvarlanıp ların kendilerine itaat etmeleridir. Onlara
onları hapsettiğini ve o kişilerin o mu- karşı itaat cennette en büyük merte-
hasaradan, Rabblerine salih amelleri beye ulaştırırken, itaatten el çekmek
zikrederek kurtulmalarını anlatır- Allah ve Rasûlü'nün yanında da ko-
ken işittiklerini şöyle anlatır: numumuzu düşürür.

"…Ya Rabbi! Benim yaş- Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-


lı, kocamış anam ve babam lem şöyle buyurur:
vardı. Akşam olunca ben Bugün anne-babasının
onlardan evvel, ne ço- sıkıntısını giderenlerin
"Hem Rabbine hem de
mahşerde de Allah subhanehu ve
luk-çocuk, ne de kö- teâlâ onların sıkıntısını giderecek-
anne-babasına itaat
lelerimden hiç birine tir. Ahiret gibi en büyük sıkıntılı eden kul, en yüksek
bir şey içirmezdim. Bir günde sıkıntıların gitmesi mertebededir."  14

gün hayvanlarımı otlata- kadar güzel bir şey yoktur.


cak ağaçlık bir yer aramak "Şu üç kişi cehennem ate-
arzusu beni uzaklara götürdü. şinden korunmazlar. Yaptığı
Onlar uyuyasıya geri döne- iyiliği başa kakan, anne ve
medim. Onların akşam sütlerini babaya karşı gelen ve içki içmeye
sağdım, fakat onları uyumuş halde devam eden."  15
buldum. Kendilerini uyandırma-
yı ve onlardan evvel çoluk-çocuk ve "Şüphesiz ki Allah annelere itaat-
kölelerime akşam sütünü içirmeyi hoş sizliği, kızları diri diri toprağa gömmeyi,
görmedim. Çocuklarım etrafımda ağlaşırken haksız yere emir vermeyi ve yasak koymayı
ben süt bardağı elimde olduğu halde, onların yasaklamıştır."  16
uyanmasını gözeterek şafak sökesiye kadar
yerimde bekledim. Nihayet uyandılar, akşam "Yemenli bir adam annesini sırtına almış bir
sütlerini içtiler. Ya Rabbi! Eğer ben ameli senin şekilde tavaf ederken şu beyti okuyordu: 'An-
rızan için yapmış isem şu kayadan düştüğümüz nemin itaatkâr bir devesiyim ben, onun diğer
sıkıntıyı bizden açıver, dedi. Kaya biraz aralan- binekleri usansa da usanmam ben' sonra İbni
dı..."  13 Ömer'e geldi ve 'Ey Ömer! Böyle yapmak ile an-
nemin hakkını ödemiş oldum mu?' diye sordu.
Bugün biz Müslümanlarında yapması gere- İbni Ömer'de: 'Hayır! Doğum anındaki tek bir
ken muamele bu derece ince ve samimi olmalı-
dır. Bunu yapamıyorsak bile özellikle her türlü
dünyevî sıkıntılarını gidermeye çalışmamız
14. Camiu's Sağir
Cemâziye'l-Evvel
15. Camiu's Sağir 1434
13. Buhari, Müslim. 16. Muttefekun Aleyh

Nisan’13 • SAYI: 15

29
inlemesinin karşılığını bile ödeyemedin' cevabı- Anne-babana karşı iyiliklerini artır. Bu sana
nı verdi."  17 yazılacak veya verilecek olan sevabı hızlandırır.
Peygamber buyurur ki:
Anne-babaya itaat noktasında Allah subhanehu
ve teâlâ şöyle buyurur: "Sevabı en hızlı ve çabuk verilen davranış, iyi-
lik yapmak ve akrabalarla iyi ilişkileri sürdür-
"Biz, insana anne-babasına iyi davranmasını mektir."  21
tavsiye ettik. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin
olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zor- Bilmelisin ki Peygamberimizin anne ve ba-
larlarsa onlara itaat etme…"  18 bası Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ufak yaştayken
öldü. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buna rağmen
4. Anne-babaya sövmemek onlara karşı muamelelerini ölmüş olsalar da de-
vam ettirdi. Gidip onları kabirlerinde ziyaret etti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
Sen ise elindeki fırsatı değerlendir, anne-baban
"Kişinin ebeveynine sövmesi en büyük günah- yaşadığı müddetçe onların değerini bil. Çünkü
lardandır. Ashab: 'Ey Allah'ın Rasûlü! İnsan hiç bizler onlara hayattayken haklarını vermede sı-
anne-babasına söver mi?' dediler. Rasûlullah: kıntı yaşıyorsak, onlar öldükten sonra haklar bir
'Evet, o başkasının anne-babasına söver, o da yana, anne-babamızı tamamen unuturuz.
onun anne-babasına söver."  19
"Ey Rabbim! Beni ve neslimi namazı devamlı
Ey Rabbin rızasını arayan kardeşim! Allah'ın kılanlardan eyle. Duamı kabul et. Kıyamette
subhanehu ve teâlâ değer verdiği şeylere sen de değer hesabın görüleceği gün beni, ana-babamı ve
vermeye çalış. Nefsine uyup Rabbinin rızasını tüm müminleri bağışla."  22
kaçırma. Allah'ın subhanehu ve teâlâ öfkesini, gaza-
nasihat

"(Ey Rabbim) anne-babamı esirgeyerek alçak


bını ne olursa olsun üzerine çekmemeye çalış. gönüllükle üzerlerine kanat ger. Ve Rabbim!
Seni ne hanım, ne de koca aldatmasın. Anne Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse,
babana karşı nebevî muameleyi kesinlikle el- şimdi de sen onlara öyle rahmet et."  23
den bırakma. Her zaman annen ve babana karşı
bakış açın, 'ben onların ayak paspası, onlar ise Bir sonraki yazıda nasihatlerimize devam
benim efendimdir' olsun. Hiçbir şey kaybetme- etme dileğiyle.
sin korkma. Bu senin Allah katındaki değerini
artırır. Onları hiçbir zaman küçük görüp kibire Davamızın sonu, Alemlerin Rabbi'ne hamd
kapılma. Yapman gereken bu haklar ve senin etmektir.
onlara yaptığın bütün davranışlar bir gün gelip
tek tek sorguya alınacak. Sınava hazır mısın ki
anne-babanın haklarında gevşeksin.

Bir de şu noktaya çok dikkat et, ebeveyne


karşı muamelelerinin mükâfatını Allah'tan
bekle. Anne-babana karşı menfaat içerikli
bir davranış sergilemekten Allah'a sığın. Eğer
bunu yaparsan bu senin kendi nefsine yaptığın
zulümdür. Bu da aranızdaki akrabalık bağını
koparır. Unutma! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
buyurur ki:

"Cezası en çabuk verilen kötülük zulüm ve ak-


rabalarla ilişkiyi kesmektir."  20

17. Buhari
18. 29/Ankebut, 8 21. İbni Mace
19. Muttefekun Aleyh 22. 14/İbrahim, 40-41
20. İbni Mace 23. 17/İsra, 24

30
Çeviri Makale Cihad Yolunun Sabiteleri

Üçüncü Sabite:
Cihad Belli Bir Yere Bağlı Değildir!
Cihadın belirli bir yere bağlılığı düşüncesi, ba-
tıl bir düşüncenin ta kendisidir. Bu düşünce de,
bir yer kaybedildiğinde kişinin bu şiardan yok-
sun kalmasına götürecek, böylece diğer tüm
İslam şiarlarının yok olmasına sebep olacaktır.

G eçen iki bölümde, cihadın her çağda uy-


gun olduğu, Allah'ın, Nebi'sine sallallahu aleyhi
ve sellem meşru kılmasından kıyamete kadar Allah
Cihad ibadetini yapmadan önce bu şiarın
büyük bir kavram olarak kökleşmesini sağlama-
mız gerekmektedir. Bu kavram da cihadın kü-
yolunda cihad sancağının varlığının her zaman resel/evrensel olduğu, hiçbir engel ve sınırlarla
var olduğunu delilleriyle sunmuştuk. Bu fasılda gizlenmeyeceği anlayışıdır. Müslüman kimse
da sebepler bulunup, engeller ortadan kalktığı Allah'ın dinini tebliğ etmekte, insanların Rab-
zaman cihadın belli bir yere bağlı olmadığını lerine kulluk yapmasını ısrarla istiyorsa, cihad
anlatmamız uygun düşmektedir. ibadetine gereksinim duyacaktır. Sahabelerin
radıyallahu anhum dünyayı doğusu ve batısı ile baş-
Cihad anlayışının tahrif olmasına sebep olan tanbaşa dolaştığı gibi…
bozuk anlayışlardan bir tanesi de, cihad ibade-
tinin belirli bir bölgeye bağlanmasıdır. Bu böl- Rebi' b. Amr, İran komutanı Rüstem'in "Sizi
ge kaybedilip, yıkıma uğradığında, bu anlayış buraya kadar getiren nedir?" diye sorması üzeri-
da kesin olarak bu ibadeti ortadan kaldırmaya, ne şöyle demiştir: "Allah bizleri, dileyen kimseleri
ondan geri durmaya veya bunun vakti olmadığı kullara kulluktan, Allah'a ibadet etmeye, dünya-
zannına kapılmaya kadar götürecektir. nın darlığından genişliğine, dinlerin zulmünden Cemâziye'l-Evvel
İslam'ın adaletine çıkarmamız için gönderdi. Bizi 1434

Nisan’13 • SAYI: 15

31
Bu anlayıştan şunu söyleyebiliriz ki, cihad
şiarını tatbik etmede kul özgürdür. Bu da bir yer
ile sınırlı değildir. Cihad asla bir ülkeye bağla-
namaz, şartlara ve engellere bağlıdır. Şartlar ye-
rine gelip, engeller de kalktığında, o yer bu şiarı
uygulamak için elverişli olur.

Siyere bakıldığında şu açığa çıkmaktadır:


İslam'ın ilk yıllarında Müslümanlar yurtlarını,
topraklarını ve mallarını kaybetmişlerdi. Fa-
kat İslam'ın sadece bu mübarek topraklardan
-Mekke'den- yayılacağına inanmadılar. Hâlbuki
Mekke'de bu dinamikler vardı. O zamanlar
Mekke Arapların kıblesi olup, ağırlığı olan bir
şehir. Bu şehri ve halkını iyi tanıyorlardı. Fakat
kendi dini ile insanları davet edelim diye gönder- Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Allah'tan almış oldu-
miştir. Kim bunu bizden kabul ederse, biz de ken- ğu emir ile bu topraklardan İslam'ın yayılması
disini kabul eder, buradan geri döner ve onu bıra- için çıkmıştı. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem kendisinin
kırız. Kim de bunu reddeder ise, Allah'ın vaadine bir muhacir olduğu düşüncesini taşıyordu. Ye-
ulaşıncaya kadar savaşırız." Rüstem: "Allah'ın va- mame ve Hecer'e gideceğini zannediyordu. İs-
adi de nedir?" deyince, Rebi' "Allah'ın vaadi, bu lam davetinin orada yayılması için kendisini
daveti reddedenlere karşı savaşıp da ölenlere cen- Taif halkına tanıttı. Allah subhanehu ve teâlâ ise ona
net, kalanlara ise zaferdir" dedi. Sahabeler yeryü- Taybe'ye (Medine) hicret etmesini vahyetti ve o
çeviri makale

zü topraklarını fethetmek için kılıç ve Kur'an ile da hicret etti. Daha sonra hareketin, cihadın ve
gitmişlerdir. Müslüman bir kimse Muhammedî orada kalıcı olmanın dinamiklerini oluşturdu.
risaleti taşıdığı sürece cihadın her zaman ve her Sanki doğduğu bir şehirmiş gibi hicret etmiş
yerde uygun olduğu düşüncesini de taşımalıdır. olduğu topraklar için çalışmaya başladı. İslam
öyle bir topraktan yayılmaya başladı ki burası
Cihadın her yerde uygun olduğunu söyle- ne Allah'a ne de Rasulü'ne en sevimli olan top-
mimizin manası, bir Müslümanın niyetinin raklardı.
dünyanın her tarafında savaşı ateşlemek olması
gerektiği değildir. Bilakis cihad, koşullar oluşup, İmam Kurtubi rahimehullah tefsirinde İbni
engeller de kalktığı zaman her yerde uygundur. Abbas'tan radıyallahu anhuma şunu rivayet eder: 'Nebi
Bu koşul ve engellerin de şer'i bir takım kaide- Mekke'den Hira mağarasına doğru çıktığı zaman
Mekke'ye yöneldi ve şöyle dedi: 'Sen Allah'a da,
leri vardır. Bunun tafsilatı ise, bizi içinde bulun-
duğumuz konunun dışına götürecektir. Umarız bana da en sevimli olan beldesin. Eğer müşrikler
bunu daha ileride başlı başına bir konu olarak beni çıkarmasalardı senden asla ayrılmazdım.'
ele alırız. Daha sonra şu ayet indi: "Nice beldeler var ki
onlar senin çıkarıldığın beldeden daha kuvvetli
Cihadın kıyamete kadar süreceği ve her za- idiler." "
 1  2

man var olacağı düşüncesi –bu ilk bölümün ko-


Aynı şekilde Tirmizi, Hakim, İbni Hibban
nusuydu- bugün dünyanın bir veya birden fazla
ve diğerleri de Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem şu sö-
yerinde cihadın varlığının kesin olduğu düşün-
zünü nakletmişlerdir: "Sen bana beldelerin en
cesine götürecektir. Bunun anlamı da cihad bir
güzeli ve sevimlisisin. Kavmim beni çıkarmasaydı,
yere bağlı değil, şartlara bağlıdır. Bu şartlar da senden başka bir beldede kalmazdım."
ister meşru kılınmasının sebepleri olsun, ister
bir hareketin dinamikleri olsun fark etmez. Bu Başka rivayette ise: "Allah'a yemin olsun ki
da aynı şekilde engellere bağlıdır. Şartlar yerine ben, senin Allah'ın en hayırlı ve Allah'a en sevimli
gelip, engeller kalktığı zaman, o zaman cihad toprak olduğunu biliyorum. Eğer müşrikler beni
pozitif sonuç ve sonuçlara götürecektir. Ciha-
dın sebeplerinin ve dinamiklerinin de yerine
1. 47/Muhammed, 13
geldiği bir yer daima var olacaktır.
2. Bu rivayeti Sa'lebî de zikretmiştir. Sahihtir.

32
senden ayırmasaydı, asla senden ayrılmazdım"
demiştir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem kendisini
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem kendisini asla bir yere asla bir yere bağlamamıştır. Bilakis
bağlamamıştır. Bilakis İslam'ın şiarlarını eda İslam'ın şiarlarını eda edecek yerleri
edecek yerleri hazırlamaya gayret etmiştir. İşte hazırlamaya gayret etmiştir. İşte Nebi'nin
Nebi'nin sallallahu aleyhi ve sellem davette, cihatta ve di-
nin diğer simgelerindeki tavrı… sallallahu aleyhi ve sellem davette, cihatta
ve dinin diğer simgelerindeki tavrı…
Nebi'den sallallahu aleyhi ve sellem sonra bu sanca-
ğı onun ashabı taşımış, onlar da tıpkı efendi-
lerinin yaptıklarını yapmışlar, tüm yeryüzünü Cihadın belirli bir yere bağlılığı düşüncesi,
enine boyuna baştanbaşa geçmişlerdir. Onların batıl bir düşüncenin ta kendisidir. Bu düşünce
Medine'den ayrılmalarının sebebi, Mekke'deki de, bir yer kaybedildiğinde kişinin bu şiardan
gibi dinleri için ayrılmaları değildi. Mekke'den yoksun kalmasına götürecek, böylece diğer tüm
sonra en mukaddes yerden yeryüzünün doğusu İslam şiarlarının yok olmasına sebep olacaktır.
ve batısında bu dini yaymak, cihad şiarını ger-
çekleştirmek için ayrılmışlardır. Anlaşılması gereken durumlardan bir tanesi
de, cihad sancağının hiçbir çağdan yoksun kal-
Bu durumu İmam Malik rahimehullah Muvatta mayacağıdır. Bir kimse cihadı bir yere bağlarsa,
isimli eserinde açıklayarak şöyle der: 'Ebu Der- kesinlikle 'bu yer kaybedildiğinde cihad da yoktur'
da Selman-ı Farisi'ye mukaddes topraklara gelme- diyecektir.
sini yazar. Selman ise buna şu cevabı verir: 'Yer hiç
kimseyi mukaddes kılmaz. İnsanı da sadece ameli
mukaddes kılar.' "

Onlar asla cihadı Mekke, Medine ve Beytü'l Yusuf El-Uyeyri rahimehullah


Makdis'e bağlamadılar. Onlar sebepleri gerçek-
leşen her yerde cihad şiarını, kendisiyle Allah'a Tevhid Dergisi için Çevrilmiştir.
ibadet ettikleri bir ibadet olarak bilmişlerdir.

Hiç şüphesiz Müslümanlar cihadı herhangi


bir yere bağlamış olsalardı, bu şiar silinir gider-
di. Zira Müslümanlar eski ve yeni tarihlerinde
birçok yerin hâkimiyetini kaybetmişlerdir.

Cihad anlayışının Beytu'l Makdis'e bağlan-


ması, orayı kurtarmaktan aciz kaldıklarında,
Müslümanlardaki cihad şiarının yok olmasına
sebep olacaktır. İki halde de cihadın tek daya-
nağı da ortadan kalkacak ve cihad da böylece
yok olacaktır.

Bu da 'Yahudilerle olan savaşımız, topraklar-


dan dolayıdır' diyen kimsenin sapkınlığını açık-
ça göstermektedir. Bu konuda bunu söyleyen
açıkça yalan söylemiştir. Bilakis bizim Yahudi-
ler ile savaşımız akide savaşıdır. Müslümanlar,
tüm topraklarını onların ellerinden kurtarsalar
dahi onların kendi yerlerinde peşlerine düşme-
leri, onlarla kendi merkezlerinde savaşmaları
vacip olur. Tıpkı Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ve asha- Cemâziye'l-Evvel

bının yaptığı gibi… 1434

Nisan’13 • SAYI: 15

33
Menhec Notları
Yiğit İnan yigitinan@tevhiddergisi.com

Kâfir Olan Yöneticiye


Karşı Çıkmak
Allah'ın hükümlerini iptal edip, onları geri kalmış-
lıkla itham eden bu tağuti yöneticilere karşı veril-
mesi gereken mücadele, onların reddedilmesi ile
alakalı olup tamamen imani bir meseledir.

K afir olan yöneticiye karşı çıkmaktan kas- dan kafir olursa bu görevden indirilir…' '  3
tedilen, onu görevinden azletmektir. Kafir
olan yöneticiye karşı çıkmanın ve onu görevin- Hafız İbni Hacer rahimehullah Fethu'l Bari'de
den azletmenin vacipliği şu hadisi şerif ile sa- özetle diyor ki: 'Devlet başkanı kafir olursa, icma
bittir; ile azli gerekir ve her Müslümanın bunun için gay-
ret sarf etmesi vacip olur.'
Ubade b. Samit radıyallahu anh diyor ki:
Kafir olan yöneticinin azledilmesinin se-
"Rasûlullah bizi çağırdı, biz de kendisine biat bebini şöyle açıklayabiliriz; Velayet, bir kişinin
ettik. Bizden söz aldığı şeyler arasında, sevinçte başkasının işlerini yürütmesi ve sahip çıkması
ve tasada, darlıkta ve bollukta kendisini dinle- manasına gelmektedir. Hilafet en büyük vela-
yip itaat etmemiz, kendisini şahsımıza tercih yet makamıdır. Halife bütün Müslümanların
etmemiz ve işin ehline karşı çıkmamamız var- velisidir. Velayet makamında olan halifenin
dı. 'Ancak açık bir küfür görmeniz ve buna dair Müslüman olması gerekir ki Müslümanlara yö-
elinizde Allah'tan bir delil bulunması müstesna' neticilik yapabilsin. Nitekim Allah subhanehu ve teâlâ
dedi."  1 Müslümanların işlerinde kafirlere velayet hakkı
tanımamıştır;
Bu hadise dayanarak alimler, yönetici kafir
olduğunda ona karşı çıkıp onu azletmenin va- "Allah müminlere karşı kafirlere yol vermeye-
cip olduğu üzerinde icma etmişlerdir.  2 cektir."  4
İmam Nevevi rahimehullah diyor ki: 'Kadı İyad Bu ayete göre kafir olan birinin müminlere
der ki: 'Alimler kafir bir kişinin Müslümanlara yönetici olabilmesi düşünülemez. Çünkü kafir
imam olamayacağında icma etmişlerdir. Sonra- yönetici Müslümanların ahkamını gözetmeye-
cektir.

1. Muttefekun Aleyh
2. Bu icmayı İmam Nevevi, Kadı İyad, İbni Hacer ve başka alimler 3. Sahihi Müslim Şerhi, Kitabu'l-İmara.
nakletmişlerdir. 4. 4/Nisa, 141

34
Lakin imam veya yönetici kafir olmadığı
müddetçe ona karşı ayaklanmak caiz değildir.
Zalim bir kimse olsa bile bu böyledir. Çünkü
zulüm, göreceli bir kavramdır. Zulüm sebebiyle
yöneticiye karşı ayaklanmak fitneye sebebiyet
verip Müslümanların kanlarının dökülmesine
yol açabilir. Rasûlullah da sallallahu aleyhi ve sellem ve-
lev yönetici zulmetse bile ona itaatten el çekme-
yi yasaklamıştır:

"Sırtına vurup malını da alsa emirini işit ve


ona itaat et."  5
nın yanı sıra, amele de yansımasının gerektiğini
"Sizden biri emirinden hoşa gitmeyen bir şey yine Kur'an bize haber vermektedir. Öncelikle
görürse ona sabretsin."  6
Allah subhanehu ve teâlâ Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem
İbrahim'in aleyhisselam yoluna/menhecine uyması-
Bu gibi rivayetler emir Müslüman olduğu
nı emrediyor:
sürece velev zalim dahi olsa ona itaat etmemiz
gerektiğini ortaya koymaktadır. Ancak daha sa- "O hanif olan İbrahim'in dinine/yoluna uy."  8
lih bir kimse mevcut, zalim olanın azledilmesi
herhangi bir fitneye de sebebiyet vermeyecekse, Allah subhanehu ve teâlâ bu metottan yüz çeviren-
o zaman evla olan salih olan yöneticiyi veli ola- leri kınamıştır:
rak tayin etmektir.
"İbrahim'in dininden/metodundan kendini
Görüldüğü gibi buraya kadar anlattığımız bilmezden başka kim yüz çevirir."  9
hususlar İslam devletinin var olduğu yerler ile
alakalı olan hususlardır. Bugün içerisinde yaşa- Burada sorulması gereken soru şudur:
dığımız beşeri sistemlerin sultanları ise küfür 'İbrahim'in yolu neydi? İbrahim zamanının tağut-
ehli olmalarının yanı sıra tuğyan sahibi olan larıyla hangi menheci takip ederek mücadele et-
tağutlaşmış kimselerdir. Bunlar ve bunların sis- mişti?' Bu konuda gereken bilgiyi öğrenmek için
temleri Allah'a karşı hadlerini aşıp, Allah subha- çok uzaklara gitmeye gerek yoktur. Kitabımız,
nehu ve teâlâ ile ilahlık ve rablık konusunda yarışa İbrahim'in aleyhisselam menhecini bize anlatmıştır;
girmişlerdir. Kendisi yaratılmış olan birinin
tüm acziyetiyle, yaratıcısıyla bu konuda yarışa "Sonunda İbrahim onları paramparça etti.
girişmesi ne kadar da tuhaftır? Rabbimizi tüm Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona mü-
racaat ederler diye."  10
eksikliklerden tenzih ederiz.
İbrahim aleyhisselam fırsat bulduğu anda put-
Allah'ın hükümlerini iptal edip, onları geri
ları kırarak zamanının tağutlarını bu şekilde el
kalmışlıkla itham eden bu tağuti yöneticilere
ile izale etmiştir. Tağutla mücadelede esas olan,
karşı verilmesi gereken mücadele, onların red-
imkân olduğu takdirde onlara karşı Allah'ın ke-
dedilmesi ile alakalı olup tamamen imani bir
limesi en yüce olsun diye savaşmaktır. Çünkü
meseledir. Nitekim Allah subhanehu ve teâlâ şöyle bu-
şirk yeryüzündeki en büyük münkerdir. Tağut-
yurmaktadır;
lar ise bu münkerin işlenebilmesi ve yaygınla-
"Kim tağutu inkâr eder, Allah'a iman ederse şabilmesi adına velayet görevini üstlenmektedir.
kopması olmayan sapasağlam kulpa tutunmuş- Onların izalesi bu şirk sistemlerinin izale edil-
tur."  7 mesi manasına gelir.

Bu ayetteki inkârın kalbi bir şekilde olması- 'Savaşıp onları izale etme gibi bir imkânımız
yok ne yapalım?' gibi bir söz mücadeleyi iskat

5. Müslim 8. 16/Nahl, 123


Cemâziye'l-Evvel
6. Müslim 9. 2/Bakara, 130 1434
7. 2/Bakara, 256 10. 21/Enbiya, 58

Nisan’13 • SAYI: 15

35
hüküm ancak Allah'ındır. Bizden çok önce şerefli
Onlarla savaş imkânının olmaması, onların Peygamber Yakup oğlu Yusuf'ta aynı şeyi söyle-
parlamentolarına girip onlarla 'mücadele'(!) mişti. Mısır'da zindanların derinliklerinde bunu
edilmesini gerektirmez. Allah subhanehu ve teâlâ haykırmıştı da hapishanenin prangaları onu hak-
imkânsızlık halinde de yapılması gerekeni kı söylemekten alıkoymadı. Ondan önce de, sonra
bizlere göstermiştir. da Allah'ın Peygamberleri bunu haykırdılar. Ha-
riciler bu ayete sarılıp bunu savundular diye bu
edebilecek bir mazeret değildir. İmkân olmadığı ayeti Allah'ın Kitabı'ndan çıkarmak mı istiyorsun
takdirde, bu imkânın oluşabilmesi için hazırlık ey savcı? Siz bu gibi iftiralarla size muhalif olanları
susturmak ve onlara söz hakkı vermemek istiyor-
yapılması da tağutlarla mücadelede izlenmesi
sunuz. Bu sözü birinci asırda söyleyenler Harici,
gereken menhecin bir parçasıdır; bu asırda söyleyenler ise mücahittir.'
"Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve
Şeyh aslında yanıtı çok güzel vermiştir. An-
cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın."  11
cak bu kişilere şöyle de denilebilir:
Yani onlarla savaş imkânının olmaması, on-
'Asıl Harici olanlar sizlersiniz. Çünkü Harici-
ların parlamentolarına girip onlarla 'mücade- lerin özelliklerinden biri de put ehlini, küfür eh-
le'(!) edilmesini gerektirmez. Allah subhanehu ve teâlâ lini terk edip İslam ehliyle mücadele etmeleridir.
imkânsızlık halinde de yapılması gerekeni biz- Sizler kapılarını aşındırdığınız tağutun küfrüne
lere göstermiştir. ve tuğyanına göz yumup, ona karşı mücade-
le eden tevhid ehline karşı sürdürdüğünüz bu
Allah'ın subhanehu ve teâlâ tağutlarla mücadelede harp ile aslında haricilerden olmuş oluyorsu-
bizlere vaaz etmiş olduğu menhec budur. Lakin nuz. Allah'ın ayetlerini az bir bedel karşılığında
bugün -her zaman ve dönemde olduğu gibi- ta- değiştirdiniz. Size de kazandıklarınıza da veyl
ğutlara karşı sürdürülen bu mücadele, tağutla- olsun.'
rın belamları tarafından iftiralara maruz kal-
maktadır. Dilleri, kalemleri tağut tarafından üç Rabbimiz, bize hakkı hak olarak gösterip,
kuruşa satın alınmış bu sözüm ona profesör ve ona tabi olmakla; batılı da batıl olarak gösterip,
ilahiyatçı takımı, şirk sistemlerinin izalesi için ondan uzaklaşmakla bizi rızıklandır. Allahum-
mücadele eden muvahhid Müslümanları 'Hari- me Amin.
ci' diyerek yaftalamakta, tabiri caizse güneşi bal-
çıkla sıvama gayreti içine girmektedir. Bilindiği Dualarımızın sonu, Alemlerin Rabbi olan
gibi Hariciler büyük günahlar sebebiyle insan- Allah'a hamd etmektir.
ları tekfir edip, adil dahi olsa halifeye karşı sa-
vaşılabileceğini savunmaktadırlar. Lakin Hari-
cilerin bu özelliklerini kendilerine referans alıp
muvahhid Müslümanları bu şekilde nitelendir-
meleri çok tuhaftır. Çünkü hariciler Ali radıyallahu
anh gibi ilim ve faziletin kendisinde toplandığı,
Allah'ın hükmü noktasında son derece titiz olan
bir halifeye karşı çıkmışlardır. Lakin bugün mu-
vahhid olan Müslümanların mücadele ettikleri
sistemleri Ali'ye radıyallahu anh benzetmek çok çir-
kin bir benzetmedir.

Ayrıca "Hüküm yalnız Allah'ındır"  12, diyerek


mücadeleye girişenler sadece Hariciler değildir.
Nitekim Şeyh Ömer Abdurrahman (Allah esa-
retten kurtarsın) kendisini Harici olarak isim-
lendiren mahkemenin savcısına diyor ki: 'Evet,

11. 8/Enfal, 60
12. 12/Yusuf, 40

36
Okuma Parçası
keremcaglar@tevhiddergisi.com Kerem Çağlar

Haçlı Harekatına
Yeni Mezar Yeri:
Mali
Bu işgal, hem Fransızların eski sömürgelerin-
deki mevcut sömürü çarkını döndürebilmek
hem de bu sömürüye imkan verip zemin ha-
zırlayan işbirlikçi rejimin ve ülkede yerleşti-
rilmeye çalışılan laik-demokratik sistemin ko-
runması amacıyla yapılmaktadır.

D oğru ve doğrulanmış olan hidayet rehberi


Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem hadis-i şeri-
finde buyurulduğu üzere "Açların yemek sofrası-
ideolojilerinin ifsad edici anlayışının yetiştirdi-
ği küçük bir zümrenin ellerine teslim edilmiştir.
On yıllardır tıpkı Suriye'de ve diğer İslam coğ-
na üşüşmeleri gibi"  1 yeni bir haçlı saldırı dalga- rafyasındaki pek çok ülkede olduğu gibi, batı
sıyla karşı karşıya kaldı Müslümanlar… Yer bu yanlısı bu azınlık yönetimi -başta Fransa olmak
kez Mali. üzere- Batı'dan aldığı destekle halka laikliği ve
bataklık ideolojisi demokrasiyi dayatmaktadır.
Mali halkının büyük bir çoğunluğu -yaklaşık
yüzde doksan beşi- İslam Şeriatı'nın mutlak su- Fransa öncülüğündeki haçlı ve karma put-
rette hâkim olması ve tatbik edilmesi yönünden perest güçlerin Mali'yi işgal etmeleri ilk baş-
bir irade beyanında bulunmuştur. Bu veri çok larda yeni bir sömürgecilik operasyonu olduğu
değil, bundan iki sene önce yapılan bir araştır- şeklinde görülse de işgal nedeni sadece bundan
manın sonucudur. Bu sonuçla ortaya çıkan oran ibaret değildir.
aslında Mali halkının yüksek İslamî duyarlılığı-
nı ve halk tabanına yayılmış İslamî hareketle- Mali yaklaşık yüz otuz yıl evvel Fran-
rin oldukça güçlü olduğunu da göstermektedir. sa tarafından işgal edilmiş ve seksen yıl bo-
Maalesef Mali'de de birçok İslam yurdunda yunca Fransa'nın sömürgesi olarak kalmıştır.
olduğu gibi yönetim İslam düşmanı, batıl batı Fransa'nın fiilî işgali elli sene önce sona ermişti.
Fiilî işgal sona erse de sömürgecilik devam et- Cemâziye'l-Evvel
mişti. 1434
1. Ebu Davud

Nisan’13 • SAYI: 15

37
İngiliz, Amerikalılar ve bütün sömürgecile- Fransa'nın Kendi Başına Geçirdiği
rin yaptığı gibi Fransa da o bölgedeki menfaat- Urgan: Mali
lerini garanti altına almak için elindeki askerî ve
Batı ülkelerinin içinde bulunduğu ekono-
mâli nüfuzu kullanarak Mali'deki iktidarı kendi
mik kriz, büyük ölçüde mâli kaynak aktarımın-
yetiştirdikleri birkaç 'Kaltaban'a teslim etmişler-
okuma parçası

da bulunulması gereken işgal nedeniyle daha


dir.
çok derinleşecektir. Fransızlar Mali'deki zengin
Bu işgal hadisesini sadece bir 'sömürgecilik uranyum yataklarına akbabalar gibi çökerken,
hareketi' olarak değerlendirmemiz mümkün Paris'teki kuyumcu vitrinlerini süsleyen ve yine
değildir. Fransa, eski sömürgesi olan Mali'nin Mali'den gasp edilmiş olan altınlardan mahrum
ve hatta o bölgedeki diğer devletlerin sınırları- kalacaklardır.
nı çizmiş bir imparatorluğun mirasçısı olarak,
Fransa'nın başını çektiği batı haçlı ittifakı,
öncülük ettiği işgalci güçlerle beraber altından
bu işgal harekâtını basit ve önemsiz bir askeri
kalkamayacakları yakıcı bir sorunla baş etmek-
operasyon olarak göstermeye çalışmaktadır. İş-
ten (öncekinde olduğu gibi) aciz kalacaktır. Bu
gal sırasında halktan da birçok masum insanın
işgalin, 19. yüzyılda yapılan ve Fransızların be-
öldürülmesi, batılıların işgal ve talan ahlakının
lirleyici olduğu o dönem şartlarındaki gibi sür-
henüz ilk belirtileridir.
dürülmeyeceğini çok yakın bir zamanda, sonra-
ki Fransız nesillerine de ibret olacak, büyük bir Batı ittifakının göstermeye çalıştığı gibi
hezimetle sonuçlanması mukadderdir. olay basit ve lokal bir askerî harekat olmaktan
çok daha fazla bir şeydir. Bu işgalin can yakıcı
Bu işgal, hem Fransızların eski sömürgele-
gerçekleriyle yüzleştiklerinde Fransızların eski
rindeki mevcut sömürü çarkını döndürebilmek
cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estang'in ve-
hem de bu sömürüye imkan verip zemin hazır-
ciz(!) bir şekilde ifade ettiği gibi Mali operasyo-
layan işbirlikçi rejimin ve ülkede yerleştirilmeye
nunun sonu Afganistan gibi bitebilir.
çalışılan laik-demokratik sistemin korunması
amacıyla yapılmaktadır. Asıl hedeflerin başlıca- Afganistan'daki gibi olacağı ihtimali bizce de
sı İslamî hareketlerdir. Çünkü Mali'de batı küf- isabetli bir yorum. Aynı zamanda derin bir kor-
rünün emperyalist emellerine ve İslam coğraf- kunun da ifadesi. Zira Fransızlar Afganistan'dan
yasındaki halklara dayattıkları laik-demokratik diğer batılı güçlere göre nispeten daha az
sisteme karşı tevhid ehli Müslümanların izzetli kötü bir hezimetle evlerine döndüler. Peki, ya
bir başkaldırışı, bir meydan okuması vardır. Mali'den evlerine ruh sağlığı ve vücut bütün-
lükleriyle dönebilecekler mi? Fransızların milli
(La Marseillaise) marşı, sosyalist iktidar döne-

38
minde Fransız haçlı emperyalizminin tarihe
uğurlanma töreninde cenaze marşı olabilir mi?
İnşallah!

Mali'ye Asker Gönderen Maraba


Ülkeler
Batılı ülkelerin güçlü oldukları her dönem-
de en belirgin özelliklerinin en başta geleni işgal
ve sömürgeciliktir. Mali'deki işgalin sonrasında
Müslümanların direnişlerinden fırsat bulmala-
rı halinde sömürüye kaldıkları yerden devam
edeceklerdir. Fransızlarla beraber Mali'ye giden
Afrika Bölgesel Birlik (ECOWAS) üyesi bazı ül-
kelerin askeri güçleri de oraya konuşlandılar.
Bu güçlerin konuşlandırılması, gelişmiş askerî
kapasitelerle korunaklı, ekonomik sömürü
alanları inşa etme temeline dayanan bir işgal de toplam iki bin askerle Mali işgaline katılaca-
konuşlanmasıdır. ğını duyurdu.
Fransa'nın başlattığı işgal harekâtına küresel Nijerya yönetimi ilk etapta yüzlerce asker
Tağut özelliğiyle bilinen Birleşmiş Milletler Gü- gönderdi Mali'ye. Nijerya'nın böyle bir tasar-
venlik Konseyi de yeşil ışık yakmıştır. Bu işgale rufta bulunarak Mali'ye savaşçı güç gönderme-
Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere ABD, sinden dolayı kendi ülkesindeki Müslümanla-
Rusya ve Çin'de destek vermektedir. rın hışmını daha can acıtıcı bir şekilde üzerine
çekeceğini tahmin etmek hiç de güç değil.
Bu saydığımız ülkeler dünyanın efendiliği
için birbirleriyle yarışan, bazen savaşan ama En az beş farklı ülkeye dağılmış olan Kürtler
konu Müslümanlar olunca çıkarları için 'sevi- gibi o bölgede 7-8 ayrı ülkede yaşayan Tuareg-
şen' ülkeler! lerle 2 savaşmak Afrika bölgesinde başta Fransa
olmak üzere diğer batılı ülkelerin ekonomik, as-
Bunların dışında maraba rejimler de ken- keri ve diplomatik unsurlarının hedef alınacağı
di halklarının iradelerini hiçe sayıp bu işgal anlamına da gelmektedir.
harekâtına asker vererek haçlı ittifakına iştirak
etmişlerdir. Batı Sahra'daki mücahidler Tora-Bora'daki
mücahidlerden pek de farklı değillerdir. Artık
Bölgedeki bazı ülkelerin 'Karzai' tipi yöneti- bir tek cihad yurdu yoktur. Cihad ile izzet ara-
cileri batılılılar tarafından cihad tehlikesine (!) yan yerlerin arasına, ataları köleleştirilmiş bir
karşı daima korkutulmaktadır. Birçoğu otok- halkın İslam ile yeniden büyük bir özgüven ka-
ratik veya demokratik diktatör olan Afrikalı zanıp dinine ve değerlerine sahip çıkma iradesi-
Karzai'ler de korkuyormuş gibi görünerek efen- ni güçlü bir şekilde gösteren Mali'de katılmıştır.
dileriyle beraber hem iktidar hem de servet ta-
lanın da işbirliği yapmaktadırlar.
Ka'b bin Eşref Medyasında Mali
Yakın geçmişe kadar Fransız sömürgesi olan Afganistan İslam emirliği ordusunun
Cezayir'in işbirlikçi yönetimi eski efendilerine 2001'de Afgan halkının güvenliği için ve fark-
büyük bir jest yaparak Mali'deki Müslümanla- lı bir boyut kazanan işgal saldırıları karşısında,
rın en kısa yoldan bombalanabilmesi için hava stratejik taktik gereği şehirlerden geri çekil-
sahasını açmıştır. mesi haçlı ordularının hezimetini hazırlayan

Dünya'nın en fakir halkının yaşadığı Çad 2. Tuaregler; Burkina Faso, Cezayir, Libya, Mali ve Nijer arasında


gibi bir ülkenin Fransa güdümündeki yönetimi geniş bir alanda yaşayan ve Berberi dillerinden birini konuşan Cemâziye'l-Evvel
halk. Sayıları yaklaşık 1,2 milyona ulaşan Tuaregler bağımsız bir 1434
siyasi örgütlenmeye de sahiptirler.

Nisan’13 • SAYI: 15

39
en önemli etkenlerin başında gelir. Mali'de de mücahidler artık İslam'ın otorite olacağı alan-
buna benzer bir stratejinin mücahidler tarafın- lara yönelmektedirler. Bu da batılıların ve batılı
dan uygulanmakta olduğunu görüyoruz. efendilerine sadakatle bağlı maraba yöneticile-
rin gecelerinin kabuslarla azaba dönüşmesine
Mali'de etkin bir cihadın sürdürülebiliyor sebep olmaktadır.
olmasını, ülkedeki iktidar kavgasının gölgesin-
de kalmış ordunun farklı cunta fraksiyonlarına Batılılar İslam coğrafyasında o kadar çok
bölünmesine bağlayanlar kuru yaprak hışırtısı rüzgar ektiler ki ufukta bekleyen helak edici tu-
gibi basit, hafif ve kıt akıllarıyla mücahidleri kü- fan yüklü kara bulutlar artık bu coğrafyanın bir
çümsemeye çalışmaktadırlar. çok yerinde onların üzerine doğru yürümekte-
dir.
Suriye'de yaptıkları gibi Mali'de de mü-
cahidlere katılımları, hayatlarının her alanını Mali toprakları, ne kadar fazla sayıda olursa
kuşatan matematiksel yaklaşımlar sebebiyle olsun batı haçlı ittifakı ordularını altına alabile-
Allah'a hakkıyla kul olmak sorumluluğunun cek kadar geniştir.
ifası yerine 'halkın yoksulluğu, yolsuzluklar, eği-
timsizlik ve meşruiyete sahip olmayan cuntanın Şüphesiz ki izzet, Allah'ın, Rasûlullah'ın ve
iktidarı ele geçirmiş olması' gibi tanıdık terane- müminlerindir.
lerle izah etmeye çalışırlar.
Allah'a hamd, Rasûlullah'a, ehli beytine, as-
Tıpkı Suriye'deki mücahidler hakkında ya- habına ve mücahidlere de selam olsun.
pıldığı gibi küresel sistemin basın ve dezen-
formasyon örgütü olarak çalışan yerli-yabancı
okuma parçası

dilbaz kalemşörler bu türden söylemlerle cihadı


önemsizleştirerek mücahidler hakkında zihin-
lerde yığınla istifham oluşturmaya gayret eder-
ler.

Mücahidleri kağıttan kaplanlara benzetirler.


Onlara göre mücahidler, sadece hayal kuran,
topraktan biten otları yiyerek hayatta kalmaya
çalışan ve dünya hayatında umarsız kalan fakir
askerlerdir.

Mücahidleri, hem Malili askerî güçlerin


hem de işgalci batılı güçlerin karşısına tevhid
davasının neferi olarak çıkaran asıl nedenin 'ül-
kelerindeki kederli şartların kendilerine dayat-
tığı' hezeyanlarını savururlar.

Mücahidlerin 'zafer' diye bir dertlerinin ol-


madığını, zaferi aramadıklarını hatta zaferin
ne olduğunu bilmediklerini dahi gevelerler. Bu
hezeyanları savuran köpük kabarcıklarına göre
zafer diye bir şey varsa o da New York'taki zafer
anıtıdır.

Mücahidleri karalayıp itibarsızlaştırmaya


çalışan analistlerin, yorumcuların, köşe bazla-
rın, panelistlerin, saha araştırmacılarının, is-
tihbaratçıların, akademisyenlerin ve isimlerini
sayamayacağımız diğer 'Ka'b b. Eşref Medyası'
mensuplarının gözleri aydın olmasın! Çünkü

40
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

-2- Yakalayın Zamanı!


Ertelemeyi bırak da kalk ha-
rekete geç. Şu üç slogandan
birini seç: Üşenme, erteleme,
vazgeçme…

Değerli okurlar, ki: 'Sabahleyin gün der ki: 'Ey Ademoğlu! Allah
beni yeni yarattı. Ben ameline şahidim. Beni de-
Geçtiğimiz ay zamanı iyi yönetemediğimiz,
ğerlendir. Çünkü ben geçtim mi, kıyamete kadar
bir çok işi yetiştiremediğimiz, üstüne üstlük şi-
dönmem. Telafim yok benim.' '
kayetlendiğimizden bahsetmiş; bunun sebebi
olarak da başta uykuya düşkünlüğümüz, ardın- Zaman… Bir su gibi, akıp gider… Ya da kuş
dan da işlerimizi önem sırasına göre kategorize gibi, uçup gider… Buna rağmen Ademoğlu bu
etmeyişimizi ifade etmiştik. nimeti hafife almış, değerlendirememiş de, nik-
bete çevirmiş, zayi etmiş… Nasıl mı? Yapacak-
Bu ay yine zaman hırsızlarının neler olduğu-
larını erteleyerek… Vaktinde yapmayarak…
na değinmeye çalışacağız.
Erteleme bir hastalık… Bulaşıcı mı bilemem
Zamanı boşa geçirmek demek, hayatı boşa
ama bildiğim o ki sahibini amelsiz dımdızlak
geçirmek demektir. Altmış yıllık bir ömür sür-
bırakan bir hastalık... Bu hastalığa duçar olan-
düğünüzü düşünün. Sona yaklaştığınızda şöyle
ların en bariz özelliği, çok karar alıyor olmakla
bir geriye bakıp: 'Oh, elhamdulillah! Bana verilen
beraber bu kararları hayata geçirecek azimden
nimeti hakkıyla değerlendirdim.' de diyebilirsiniz,
zerre nasip almamalarıdır. Bu iradesizlikleri
tam tersi: 'Ah, keşke geriye dönebilseydim de şunu
onlara aldıkları kararları hep erteletir. Karar-
şunu yapsaydım!' diyerek boşa geçirdiğiniz za-
larından vazgeçmezler. Ama üşenirler, hareke-
manın hüsranını da yaşayabilirsiniz.
te geçemezler, ötelerler… En sık kullandıkları
kelimeler ise: 'Birazdan, bir saat sonra, akşama,
Bu tamamen sizin iradenizle oluşacak olan,
yarın, haftaya, bir sonraki ay, seneye, yaşlanınca,
iki farklı sonuç.
emekli olunca, hep sonra, hep sonra…' Onlar iş-
Oysa sona gelmeden zamanın kıymetini leri geçiştirirken bir de bakmışlar ki hayat da
fehmedebilmek, nimetler üstü bir nimet. Ne geçip gitmiş. Ya da boş vakitler tükenmiş, meş-
güzel söylenmiş: 'Vakitlerle yakutlar kazanılır. guliyetler türemiş.
Ama yakutlarla vakitler kazanılmaz.' Zaman hiç-
Neleri ertelemiyoruz ki! Namazı, niyazı, du-
bir servetle elde edilmez… Servetlerle kıyasla-
ayı, sınavı, borç ödemeyi, ziyareti, verdiği sözü,
namayacak bu nimet tehir edilemez, biriktirile-
sevmeyi, gülümsemeyi, özür dilemeyi, affetme- Cemâziye'l-Evvel
mez, bekletilemez. Hasan Basri rahimehullah diyor 1434
yi, çiçekle eve gitmeyi, temizliği, ilim tahsilini,

Nisan’13 • SAYI: 15

41
diyorsun ama, bugün de dünün yarını değil miydi?'

Ertelemeyi bırak da kalk harekete geç. Şu üç


slogandan birini seç: Üşenme, erteleme, vazgeç-
me…

Bir başka zaman hırsızı da internet…

Hem de öyle masum bir hırsız ki, sinsiliğini


anlamak mümkün dahi değil. Nasıl mı çalıyor?
İnternet şu an bilgiye, hem de ciltler dolusu bil-
giye çok çabuk ve zahmetsiz ulaşmanın yolu. Bu
ders dinlemeyi, kitap okumayı, Allah'ı zikret-
yola giren, aradığı bilginin yanında, o an işine
meyi, bir doktora görünmeyi, evi barkı düzen-
yaramayan, belki daha ilerde kendine lazım ola-
lemeyi, vakitlice yatmayı, hediye almayı, sabah
bilecek ya da genel kültürünü arttırabilecek bir
erken kalkmayı, sağlıklı yaşam için antrenman
çok bilgiye de ulaşabilir. Bir kavramı ararken,
yapmayı, zayıflamaya başlamayı, sağlıklı beslen-
onlarca farklı kavramı da tanıma, bilme imkanı
meyi, birilerini sevindirmeyi, yırtık çorapları
bulabilir. Ve siz bu aramadığınız ama sizi bulan
dikmeyi, çoluk çocukla parka gitmeyi… Hemen
bilgi yığınından istifadeye çalışırken, bir bakar-
hemen bir çok şeyi. Sonrasında ya hepten unu-
sınız ki tutamadığınız zaman akmış geçmiş…
tup yapmamız gerekenleri yapmıyor ya da yap-
Artık gözler kanlanmış, beyin yıpranmış, beden
sak dahi zamanında yapmadığımız için hayır
uykusuz kalmış, aradığınız bilgi arada kayna-
elde edemiyoruz.
mıştır. 'Yarını kurt mu yedi?' tesellisiyle, 'yarın'
Erteleme hastalığının hayatımıza ne kadar yine geceye damgasını vurmuştur…
sirayet ettiğini bakın şu nükte esprili bir şekilde
Bunu farketmek pek de kolay değil. Hatta bir
anlatıyor. Her ne kadar erteleme burada hayat
çoğumuz, bunun faydalı bir çalışma olduğunu
kurtarsa da, son duayı yapmayı ertelemek karlı
dahi zannedebiliriz. Oysa bu zarardan başka bir
olsa da, her olay için elbette ki geçerli olamaz bu.
şey değildir. Bir şeye dair her şeyi bilmeye ça-
Adamın biri had cezası alır. Ceza uygulan- lışırken, her şeye dair bir şey bilmektir aslında
madan önce kadı sorar: ' 'Son dileğin nedir?' bu… Beyni bilgi yığını haline getirmektir. Seç-
Adam: 'Dua etmek istiyorum.' der. Kadı izin verir. meden, ayıklamadan, ve süzmeden bilgi istifle-
Fakat adam dua etmez. Kadı sinirlenerek: 'Neden mektir.
dua etmiyorsun ?' der. Adam: 'Korkuyorum. Duam
bitmeden kafamı kesmenizden korkuyorum.' Kadı: Görüldüğü üzere internetin yanlış kullanımı
'Herkes şahit ki duan bitene kadar sana kimse bir zarar getirmektedir. Bu zararı defetmek, kişinin
şey yapamaz. Allah adına yemin ederim.' deyin- kendi elindedir.
ce bizimki başlar dua etmeye. Dudaklarıyla bir
şeyler mırıldandıktan sonra susup öylece bekler. Son olarak hayır diyememeyi ekleyeceğiz za-
Kadı yine kızar: 'Ne bekliyorsun , devam etsene?' man kaybının sebepleri arasına. Çok yumuşak
diye. Adam: 'Kadı Efendi! Duamın ilk bölümünü yüzlü, mülayim fıtratlı insanlar vardır. Onlar
tamamladım. Diğer bölümünü de 25 yıl sonra yap- kimseyi kıramaz, kimseye hayır diyemezler. Ve
mak üzere erteliyorum…' ' herkesin işine koşup her isteyene yarenlik yap-
tıkları için kendi işlerini bir türlü bitiremezler.
Bir öğretmenimiz bize: 'İnsanın karnını aç- Yapılacaklar listesi öyle kabarıktır ki nereden
mışlar. İçinden yarın çıkmış demişti.' Hakikati başlayacaklarını dahi bilemezler. Oysa hayır di-
özetleyen bir cümle… yebilseler, kendilerini sıkıntıya sokan tüm yarım
kalanlardan kurtulabilecekler. Zamanlarını kay-
Yarın yaparım diyenleri çok görmüşüzdür. bolmaktan, tükenmekten koruyabilecekler.
Yarın olunca da yapmazlar işlerini, yapamazlar.
Dedik ya, onlar yapmaya değil ertelemeye alı- Ne diyelim! Zamanının kıymetini bilmek di-
şıklar. Seleften bir zat yarına işlerini erteleyen leğiyle…
adama ne de güzel ders vermiş: 'Yarın yaparım

42
Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye ■ Bir Hikaye
Mirsad Ağınt

Nadide Post
Oysa biz memleketimizdeki cemaatlerin, kaç şiddetinde esen siyasal
rüzgarlarda hangi istikamete doğru yönelerek evrilip devrildiklerine
şahitlik ediyoruz. Tevhid'in duruluğunda ve nezafetinden mahrum
kaldıktan sonra değil meydanlar, en yetkili makamlar ve iktidarlar
sizin olsa bunların ne değeri olabilir, Allah katında.

S on nefesini vermek üzere olan bir hastanın


bitkinliği ve bitik bir sesle konuşuyordu.
men kuşatıp içine çeken buz kesmiş bir ürperti
karşılardı o günlerde herkesi.
__ Bizler çok acı çektik. Bizim yaşadıklarımı- Her adım attığında bir sonraki adımını ebe-
zı hiç kimse yaşamadı. Karşısındaki genç adam di esenlik cennetlerine doğru atabileceği ümidi,
her zamanki gibi sükûnetle dinliyordu onu. Sık beklentisi ve dileğini sürekli olarak canlı tutma-
sık anlatırdı böyle, geçmişte yaşadığı çile ve ezi- ya çalışıyordu o zamanlar.
yetleri.
Filinta gibi delikanlıydı Cemal. Dava uğru-
Ağrıların göğüslerde inlediği nice geceler ya- na, genç yaşına rağmen sayısız dünya nimetle-
şamıştı Cemal. Örgütlü ya da devletli azgınların rinden yüz çevirmişti. Varlıklı ailesinin ölçüsüz
tapınaklarında tanrılaştıran tağutlara kurban tepkileri ve baskılarından bıkmış, kalabalıklar
edilmiş gibiydiler. arasındaki yalnızlığına, varlık içerisindeki yok-
sulluğuna katık eylemek zorunda kalmıştı.
Göğüsleri çatlatan, o denli kalleş ağrılardı ki
tuğyan, azgınlık, zulüm ve ihanet; tüm genişli- Dava yolunda canı pek, gözü kara bir yiğit
ğine rağmen yeryüzünü daraltmıştı mazlumla- olarak şehadet peşinde koştururken hissettiği
ra. manevi hazzı o yıllardan bu yana hiç yaşama-
mıştı. Bunları zaman zaman beraberindeki ar-
Korku, herkesin yüreğinin en derinlerini kadaşlarına da anlatır, zorlu geçen o yıllardaki
mesken edinmişken volkan misali cesaretle put- bu dinginlik ve saadet halinin buruk hatırala-
laşmışlardı küfür çetelerinin üzerine. rıyla teselli bulmaya çalışırdı.

Kesif bir ölüm korkusu sinmişken her yere, __ Neler gördük, neler… Feleğin çemberin-
izzet ve zafer ümidi yeşertmişlerdi kardelen den geçtik…
misali. Murabıtların gözlerinden artık sevinç
alameti olan serin ve ferahlatıcı gözyaşları sü- Bahadır, 'Hocam' diye hitap ettiği Cemal'in
zülüyordu. bu anılarını çoğu zaman ilgiyle dinliyor, değerli
ve pahalıya mal olmuş tecrübeleri ilk ağızdan Cemâziye'l-Evvel
1434
Şehirlerin ve köylerin girişlerinde insanı he- işitiyor olmaktan da büyük bir memnuniyet du-

Nisan’13 • SAYI: 15

43
__ Hayır, hayır Cemal abi. Özlediğini ve çok
aradığını söylediğin o geçmiş var ya…
__ Eee…

__ O geçmiş ile bir kartopu misali yuvarlan-


maya başlayıp şu sıralar çığa dönüşen itikadî
ve ilkesel sapmalar arasındaki gece ile gündüz
gibi olan apaçık farkın farkına varmak gerekti-
ği hususuna dikkat çekmek istedim.

Yine acımtırak bir tonda ve mahkum edici


bakışlar eşliğinde kesik kesik konuşmaya baş-
ladı Cemal.
__ Bunu size daha önce birçok kez anlatmış-

yuyordu. Cemal'in hatıralarının benzerlerinin tım. Bizim değerli büyük alimlerimiz ve hoca
ancak romanlarda okunabileceğini düşünürdü efendilerimiz var. Onlar kitaba bakar, ictihad
daima. Evet, ancak romanlarda olurdu böyle eder ve bize istikamet gösterirler. Biz de, bize
şeyler. Cemal'in anlattıkları daha da fazlaydı gösterilen o istikamete doğru ibadet şuuruyla
hatta. Ayrıntılıydı da bir başka ayrıntıyı fark et- yöneliriz. Onca alim, ulema yanlış bir şey söy-
mişti Bahadır. O da, Cemal'in şu an neredeyse leyecek değil ya! Bir parça şüphemiz olsa –haşa
ve kella– bizde gerekirse onlara itaat etmeyiz
okuma parçası

asrı saadet kadar uzak kaldığı, kendi tabiriyle


izzet yıllarını her türlü amel ve gidişatına mut- yani… Anlıyor musunuz?
lak manada referans olarak kabul etmekteki ıs-
Bahadır, bu mutaassıp tavır karşısında en az
rarıydı. Sadece ısrar da değildi aslında. Kuru bir
Cemal'in hatıralarını dinlediği vakitlerdeki gibi
taassup arz-ı endam eğiliyordu bu anılar perde-
hayretler içerisinde kalmıştı. Öylece şaşırıp kal-
sinin ardından.
mıştı bu sözlere.
__ Hocam anlattıklarınız güzel ama o güzel-
İnsanın kendi zihnini ve kalbini hem de gö-
likler yaşandıkları dönemle beraber tarihte kal-
nüllü bir şekilde körü körüne bağlılık pranga-
dı maalesef…
larıyla zincirleyebiliyor olması dehşete düşür-
Cemal, yaptığı iyilikler karşısında beklediği müştü onu.
ölçüde kadirşinaslık gösterilmediğini düşünen
Öyle zannediyordu ki sözün tamamını baş-
huysuz bir ihtiyar gibi hoşnutsuzluğunu belli
tan sona kadar dinleyen (ya da dinliyormuş gibi
etmekten kaçınmazdı.
yapan) herkes en sonunda sözün en güzeline
__ Biz çok hadiseler anlattık, yıkıcı darbeler tabi olup takip ederek ömrünü de ziynetlendi-
aldık ama şükürler olsun ki belimiz kırılmadı. rirdi.
Eskiden bir fidan gibiydik. Kesildik. Şimdiy-
Fakat henüz farkına vardıramadığı bazı ha-
se bir orman gibi olduk. Fakat bunları görmek
kikatler de vardı, insanı çevreleyen dünyanın
istemeyenlere bilmiyorum nasıl anlatmalı, ne
asla izin vermediği şeyler var. Aşılmayan du-
demeli.
varlar, tartışılamayan hakikatler, terk edilmeyen
Hilmi de Bahadır'ın söylediklerini tasdik alışkanlıklar insanı tevhid akidesinin dışına sa-
ediyor ve doğru bir geçmişin yanlış bir süreç vurduğu halde bir türlü koparılmayan/kopartıl-
için teminat olmayacağını düşünüyordu. mayan velayet bağları…

__ Farkındalık! Korkular…

__ O da ne Hilmi? Kelime oyununa mı baş- Önemli yer tutar, kalıcı izler bırakır insan
ladık şimdi? hayatında. En vahim olanı da kendisini mah-

44
kum edip sınırlayan zincirlerden kurtuluş kor- olmaz. Zamanı, sırası geldiğinde her bir şey or-
kusudur. Bu, aynı zamanda tüm toplumun bi- taya çıkacaktır. Bakalım o vakit mahcubiyetten
linç altına yerleştirilmiş bir korkudur. Toplum sığınabilecek bir mekan bulabilecek misin?
ve otorite nezdin de kabul görmeye çalışırken
__ Bu söylediklerin başka bir gezegenden ge-
aşınan değerleri, önce pembeleşip sonrada kay-
bolan kalın kaşlı kan kırmızı çizgileri zaman len varlıklarla iletişim kurmaya çalışmak gibi bir
geçtikçe kimsecikler hatırlamıyor. Soyundukla- şey olabilir ancak! Oysa biz memleketimizdeki
rı, rolün hakkını vermek için arkalarına atarak cemaatlerin, kaç şiddetinde esen siyasal rüzgar-
kaybettiklerinin veya terkettiklerinin farkına larda hangi istikamete doğru yönelerek evrilip
vardıklarında, 'eğer…' ile 'meğer…'i toplayarak devrildiklerine şahitlik ediyoruz. Tevhid'in du-
dönüşü olmayacak bir 'keşke' sonucunu elde ruluğunda ve nezafetinden mahrum kaldıktan
edeceklerinden de bihaber gibiler. sonra değil meydanlar, en yetkili makamlar ve
iktidarlar sizin olsa bunların ne değeri olabilir,
__ Sizler bilmiyorsunuz. Allah subhanehu ve teâlâ katında.

Cemal'di bitkin ve kısık sesiyle sitem ederek __ Allah'ın izniyle çok büyük faydası olacak-
söze başlayan: tır. Hem sana bir şey söyleyeyim. Eğer muvaffak
olursak -ki inşallah olacağız- ilk başta bundan
__ Herkes her şeyi söylüyor ama bizi dinle-
istifade edecek olanlar siz olursunuz. Diğer
yen kimse yok! Müslümanlar(!) olur…
__ … __ Böyle bir şeyden Allah'a sığınırız.

__ … __ Ah şu gençlik! Hep anlatıyorum ya, ben


de sizin gibiydim vakt-i zamanında.
Hem Bahadır'ı hem de Hilmi'yi şaşırtmaya
devam ediyordu Cemal. Şaşkınlıklarını daha da __ Tevhid akidesinin erginliği ve deruni-
artıran bu sözler karşısında ne diyeceklerini bi- liğinden uzaklaşıp gayr-i İslamî cereyanların
lemedi o an ikisi de. yüzeysel ve hamasi sığlığına mahkum olarak
zihinlerin ve yüreklerin boşaltılması zannetti-
__ Evelallah biz meydanları da, bu mazlum
ğinden çok daha mühim ve ciddi bir meseledir
halkı da kafirlerin insafına ve inisiyatifine terk Cemal Hoca!
etmeyeceğiz(!)
Cemal, hiç de alışık olmadığı şekilde yüksek
Bu son söyledikleri Bahadır'ın zihnindeki perdeden dile getirilen böyle kuvvetli bir itiraz-
Cemal tasavvurunu epeyce sarsmıştı. Şu ana lar karşısında sûkut ederken dudakları titreme-
kadar kullandığı 'hocam' hitabını dahi içinden ye başladı.
gelmediği için kullanmak istemiyordu artık.
Bahadır'ında boyun damarları kanla dolup
__ Cemal Hoca. Meydanlar bu hal üzere sizin
şişmiş gibiydi.
olsa ne olacak ki? Kuş beslemişliğin var, bilirsin.
Başında ve boynunda kırmızı sarı renkli tüyler __ Hasretini çektiğin o maziyi, vurulduktan
bulunan güzel ötüşlü saka kuşunu büyükçe bir sonra içi doldurulmuş nadide bir av hayvanının
kafese koysak özgür mü olur bu halde? postu gibi her fırsatta ortaya atıyorsun. Rabbanî
endişelerle yapılan uyarı ve eleştiriler karşısında
Bahadır'ın kendisine hitap ederken kullan- sürekli post gösterisi yapıyorsun. Lütfen, artık
dığı her zamanki ifadeyi değiştirdiğini kendisi- mazinin boş çıkınını bir kenara atarak çırpın-
ne has yüksek hassasiyetle aniden fark etmişti dıkça seni dibe doğru çeken bu tehlikeli mecra-
Cemal. Sözlerindeki soğukluk ortamı serinlet- yı ve feci durumu görüp ayrıl! Göz ve gönül alıcı,
mişti hemen. aynı zaman da aldatıcı yapay ışıklarını söndür.
__ Öyle deme Bahadır. Bilmediğiniz çok O zaman hakikatleri daha net görebileceksin...
Cemâziye'l-Evvel
şeyler var. Her şeyi de açıkça konuşmak doğru 1434

Nisan’13 • SAYI: 15

45
Meryem Tatlı İktibas Yazı

Şimdi İyi Seyirler


Zaptedilmiş Beyinler

B en küçük bir kız çocuğu iken, bir gün evi-


mize köyden dedem geldi. Dedem dağlık
bir bölgede yaşıyor, şehrin hayatının hızlı gidi-
cuklarımızı karşısına gönüllü kelepçeleyen en
masum(!) gardiyan...

şatı ona fazla debdebeli geliyordu. Bir gün de- Maalesef durum bundan da kötü, özellik-
dem babama şunları söylerken işitmiştim: 'Şu le son dönemlerdeki diziler üzerinden yapılan
televizyon soykası var ya yavrum, insana 5 vakit kültür katliamı, insan vücuduna ağır ağır enjek-
namaz gibi şart!' demişti. Çocuk aklımla bu te edilmekte, her aile ferdinin ayrı ayrı mutlaka
cümlenin ne anlama geldiğini iyi idrak edeme- bağımlısı olduğu diziler bulunmaktadır. Dizi-
sem de, 'Demek ki televizyon çok iyi bir şey' de- lerdeki karakterler topluma öyle bir yansıma ile
miştim aklımdan. geri dönüyor ki yıkımını asla belli etmeden, ba-
balar 'corç', anneler 'mummy', evin küçük oğlu
Oysa şimdi çok iyi anlıyorum, 5 vakit nama- 'pepe' olmuş kim farkında! Kadının kızı çorap
zını geçirmeyen zavallı dedemin televizyon gibi değiştirir gibi sevgili değiştirmeye başlamış ki-
insanın hayatını alt üst eden somut şeytanı 5 min umurunda? Oğlu P. Alemdar olmuş okulu
vakit namaz mesabesinde görmesinin korkunç- kırıp geçiriyor, zaten bu tür şeyler 'gurur' verici
luğunu. olduğundan neden önemseyelim ki!

Toplumu hızla İslam'dan, Allah'tan ve Çünkü insanlık dizilerle hayat bulur hale
Peygamber'den uzaklaştıran, şeytanın en çok geldi. Artık diziler toplum için 5 vakit namazlar
sevdiği ev aletimiz, belki kimimizin gözünde haline geldi (Allah korusun), gözler öyle alıştı ki
en önemli 'teknoloji'. Bizi gündemle canlı kılan bu sahnelere ayıplanmaz oldu. Akşamları mum
elektronik bağlantı ya da kimimiz için abartıl- ışığındaki o eski sohbetler yalan oldu. İnsanla-
maya değmeyecek masumlukta, bazen tozunu rın her günü dizilerle doldu. Tesettürsüzlük, içki
aldığımız basit bir ev eşyası, bazen de çocuk- tüketimi, zina ve insan katliamı… Bütün bunlar
larımızı başımızdan savmamızın en etkin yolu helal görüntüler gibi verilmeye başlandı. Önce
ya da en önemli saatlerimizi karşısında boşa gözler alıştırılmakta, sonrasında bu haramlar
geçirip katlettiğimiz ömrümüzün en büyük insan hayatına fark ettirilmeden sokulmakta ve
tuzağı, toplumun gidişatını baltalayan, pisliğe bu normal görünmeye başlanmaktadır.
sürükleyen, kadınlarımızı, gençlerimizi ve ço-

46
Anneler gününü, sevgililer gününü, pasta
mumu üflemelerini, beyaz gelinliği, blue je-
an'leri, noel babaları veya çam ağaçlarını kim
soktu hayatımıza? Bütün bunlar Batı adetiyken
hanginiz Los Angeles'a gidip gördünüz ve ha-
yatınızda uygulamaya başladınız bu Batı kültü-
rünü? Gerek yok ki Los Angeles'a gitmeye, za-
ten ayağımızın ucunda değil mi, Paris evimizin
içinde değil mi? 'Batı oyunu' diyoruz ya, Batı
oyununu güzel oynadı ama biz onların oyun-
larına öyle bir özendik ki, Batı'dan daha Batıcı
olarak yavaş yavaş battık. Biz bu oyunlarda rol
almaya öylesine meraklıymışız ki, Batı bile şa-
şırmıştır halimize.

Toplumumuzun en büyük kanayan yarası


TV müptelalığına, dizi hayranlığına dur de-
meyi bilmez isek, insanımız dünyada çirkef-
liğe razı olduğu gibi ahiretini de kaybetmeye
mahkûm olacaktır. Avrupaî hayat tarzı boğa- Neden artık çocuklarımız eskisi gibi iyi ve
zımızdan öyle bir geçecek ki içimize oturacak. ahlaklı bir insan olayım değil de, 'Ben popçu ya
Kadın kocasının efendisi, evin evladı da anası- da topçu olacağım' diyor ve ebeveyn olarak bizler
nın efendisi haline gelecek. Bir anne gözyaşları 'Tercih senin' diyoruz? Neden ekranda öpüşen iki
içinde ağlıyor: 'Ben ne yapayım, oğlum internetin insan gördüğümüzde ona artık lanet okumuyor,
başından kalkmıyor, bana bağırıyor, evde terör hatta buğz bile etmiyoruz; çünkü uyutulduk
estiriyor, internetten koparamıyorum çocuğumu!'
biz! Küçücük bebelerimiz çizgi filmlerde Keloğ-
diyordu, ben de cevaben şöyle söyledim: '5 ya-
lan masallarında sihri büyüyü öğrenirken onun
şındayken televizyonu çocuğun önünden almaz-
haram olduğunu hatırlayıp da çocuğumuzun
san, 15 yaşına geldiğinde anca arkasından gözyaşı
döker hale gelirsin.' hayatından o programı çıkarmayı uğraşmıyo-
ruz. Neden ekranlarda çarpık ilişki, zina veya
Önce kendi nefsimize zincir vurmakla baş- aldatma adına yaşanan üniversite hayatına şahit
lamalıyız. Artık Müslümanlar uyanmalı, sil- olduğumuz halde kızımıza üniversite hayalleri-
kinmeli, görmeli bu oyunların gerçek yüzünü. ni bizzat biz yüklüyoruz?
Diziler üzerinden yapılan fırsat oyunları, kültür
emperyalizmi gün yüzüne çıkmalı. TV dizi- Neyimiz var bizim? Bizler Muhammed'in
sallallahu aleyhi ve sellem ümmeti değil miyiz? Bütün
lerinde katledilen tarihimize sahip çıkmalıyız.
Allah'ın hükümleri ile yönetilen bir ülkenin pa- bu gerçekleri gördüğümüz halde bize en çok
dişahının eşleri, anası saçı başı açık sahne so- kulluğumuzu unutturan, evimizin içine kendi
listlerine benzetilmiş! Yarı çıplak gezen padişah ellerimizle koyduğumuz bu aletten neden kur-
kendi uçkurundan başka bir şey düşünmeyen tulamıyoruz? Eğer bu konuda daha dikkatli ol-
bir sultan gibi gösterilmeye çalışılıyor! İnsanlar maz, bu şeytanın oyuncağının hayatlarımızı alt
bırakın buna dur demeyi, reytinglerde izlenme üst ettiğini idrak edemezsek, bütün bu gerçek-
rekorları kırdırıyor. leri görüp de hala onun ensesine bir tokat pat-
latırcasına gidip fişini çekmezsek kaybetmekte
Dinimiz, kültürümüz ve adetlerimiz bu olduğumuz dünyamızla birlikte ahiretimizi de
denli küçültülürken, toplumumuza bunları katlediyoruz demektir.
patlamış mısır eşliğinde izlemek nedense garip
gelmiyor. Saçma sapan yarışmalarla insanlara Bugünden tezi yok Müslüman kardeşlerim;
gereksiz, şeytanı sevindirecek uğraşılar enjekte
Kendinize ve ailenize, yakıtı insanlar ve taş-
edilirken neden 60'lık dedeler bile bunlara ağzı
lardan olan cehennemden koruyacak bir iyilik Cemâziye'l-Evvel
sulanarak bakıyor. 1434
yapın ve televizyonunuzu ATIN!

Nisan’13 • SAYI: 15

47
Faruk Furkan İktibas Yazı

İslam'a Göre
Arkadaşlık Nasıl Olmalı?

B ilindiği üzere insanoğlu, sosyal bir varlıktır;


tek başına hayatını idâme ettirmesi, yalnız
1. Arkadaşımız Nasıl Olmalı?
Sahabe-i Kirâm, bir ara Efendimiz'e sallallahu
başına hayatta kalması asla mümkün değildir. aleyhi ve sellem: "Ya Rasûlullah! Acaba hangi arkada-
Bu nedenledir belki, Allah subhanehu ve teâlâ daha şımız daha hayırlıdır" diye soru sormuşlardı. Bu
Adem'i aleyhisselam yaratır yaratmaz kendisi soruya Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şu üç özelliği
ile ünsiyet kurup kaynaşması için eşi Havvâ'yı zikrederek cevap verdi:
yaratmıştır.

Yaşadığımız şu hayat, hep tek bir minval üze- ‫ َوزَا َد ِف علم ُك ْم َم ْن ِط ُق ُه َو َذكَّ َركُ ْم‬،‫َم ْن َذكَّ َركُ ْم بِالل ِه ُر ْؤيَتُ ُه‬
re sürüp gitmez; tıpkı mevsimler gibi sürekli ِ ‫ب‬
‫ِاآلخ َر ِة َع َملُ ُه‬
değişir. Bazen acı, bazen tatlı; bazen iyi, bazen
kötü olur. Bu nedenle, bu acı veya tatlı günleri- "Görüldüğünde size Allah'ı hatırlatan,
mizi bizimle paylaşacak dostlara ve arkadaşlara
ihtiyacımız vardır. Konuştuğunda ilminizi artıran,

Yaptığı işlerle ahireti hatırınıza getiren kimse-


İnsanoğlunun arkadaşsız yaşayamayacağını
dir."  1
bilen Rabbimiz, arkadaş edinmeyi meşru kıl-
mış ve bu çerçevede arkadaşlıkların nasıl olması Bir başka hadiste de şöyle buyrulur:
gerektiğini, kimlerle dostluk kurulup-kurulma-
yacağını, dostluğun hangi sınırlar içerisinde ol- "Bu ümmet içerisinde Allah'ın en hayırlı kulla-
ması gerektiğini kitabı ve Peygamberi vasıtası ile rı, görüldüklerinde Allah'ı hatırlatan kimseler-
bizlere anlatmıştır. Biz bu yazımızda çok etraflı dir."  2
olmasa da ana hatlarıyla İslam'da arkadaşlığın
nasıl olması gerektiğini anlatmaya çalışacağız. Arkadaşlarımızın nasıl olması ve hangi vasıf-
lara sahip arkadaşlar seçmemiz gerektiği nokta-
Yardım ve başarı yalnız Allah'tandır. sında bu hadisler aslında bizlere çok ciddi an-

1. Da'îfu't Terğîb ve't Terhîb, 1/20. Zayıf bir senetle rivayet edilmiştir.
2. Silsiletu'l Ehâdîsi's Sahîha, 2849.

48
lamda ipuçları vermektedir.

Rastgele arkadaş seçimi insanı helake gö-


türen unsurlardan birisidir. İnsan, arkadaş se-
çerken çok dikkatli olmalı ve sadece Allah'tan
korkup sakınan kimselerle arkadaşlık etmelidir.
Aksi halde helakin eşiğine gelebilir.

Zikretmiş olduğumuz hadiste anlatılan 3


maddeyi kısaca izah etmenin yararlı olacağını
düşünüyoruz.

• Hadiste ilk olarak "Görüldüklerinde Allah'ı ha- e. Allah'ı anması ile ki, bu da bulunduğu or-
tırlatan insanlar" hayırlı arkadaş portresi ola- tamlarda Allah'ı anlatması, O'nu gündem etme-
rak bize sunulmaktadır. si ve O'ndan gelen doğruları insanlığa ulaştır-
ması ile olur.
Görüldüklerinde Allah'ı hatırlatan insanlar…
İşte böylesi fiillere sahip olan bir insan,
Acaba nasıl? Allah'ı bizlere hatırlatan insandır. Hadis-i şeri-
fin öğrettiğine göre bizlerin, böylesi insanlarla
Ne şekilde? arkadaş olması, böylelerini arkadaş edinmesi
gerekmektedir.
Evet, arkadaşlarımızın böyle olması gereki-
yormuş Rasûlullah'a göre… • Hadisin ikinci maddesinde hayırlı bir arkada-
şın "Konuştuğunda ilmimizi artıran" bir arka-
Kendileri ile bir araya geldiğimizde bizlere daş olduğu ifade edilmektedir.
Rabbimizi hatırlatan, gündemlerinde hep Allah
olan ve hep Allah'ı anlatan arkadaşlar… Yani arkadaşlarımızın bilgili, ilim sahibi ve
insanlara hakikatleri anlatan şahsiyetler olması
Böylesi insanlarla arkadaşlık kurulması ge- gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, ilim sahi-
rekiyormuş; böyleleriyle arkadaş olunca hayır bi olmayanlar, başkalarının ilmini artıramazlar.
oluyormuş… Bu nedenle arkadaşlarımızı seçerken onların;
Allah'ı, Peygamberi, Kur'an'ı ve İslam'ın haki-
İşte bu Nebevî tavsiyeyi iyi düşünmemiz ve katlerini tanıyan insanlar olmalarına dikkat et-
arkadaşlarımızı bu tavsiyeye göre seçmemiz ge- memiz gerekmektedir.
rekmektedir.
İmam Âcurrî'nin rahimehullah bu konuda çok
Peki, bir insan görüldüğünde Allah'ı bizlere önemli bir nasihati vardır. O, Âlimlerin Ahlakı
nasıl hatırlatır? adlı eserinde der ki:
a. Kılık-kıyafeti ve İslamî görünümüyle ki, bu 'Alim bir şahsiyet, dostlarını üç guruba ayırır.
onun İslamî giyiniş tarzı ve sakal gibi İslamî (Onun arkadaşları):
kimliğinin dışa vurulması ile olur.
1. Ya kendisinden daha bilgili olan ve ondan
b. Davranışlarındaki ağırlık ve İslam'ın ona öğ-
hayır öğreneceği bir kimse,
rettiği ağırbaşlılık ile ki, bu da onun oturması,
kalkması, yemesi, içmesi ve benzeri davranışla- 2. Ya kendisi ile denk olan; ama kendisi ile
rındaki güzellik ile olur. müzakere edebileceği bir kimse,
c. Söz ve davranışlarındaki uyum ki, bu da
doğruluk, sadakat, edep ve ahlakî tavırlarda 3. Ya da kendisinden daha düşük seviye de
meydana çıkar. olan ve kendisine ilim öğreteceği bir kimse (ol-
malıdır).'  3
d. Dışa yansıttığı pozitif enerjisi ile ki, bu da te-
bessüm, güler yüz ve insanların yardımına koş- Cemâziye'l-Evvel
1434
ma gibi canlılığını gösteren fiillerle olur. 3. Bkz. s. 41.

Nisan’13 • SAYI: 15

49
İmam Âcurrî'nin bu nasihati, aslında sadece çeki düzen vermeli ve böyle davranmadığımız
alimlere yöneltilmiş bir nasihat değildir. Aksine takdirde Allah'ın subhanehu ve teâlâ huzurunda hesap
bu nasihat, her Müslüman için geçerli olan ve vermek zorunda kalacağımızı bilmeliyiz.
itina ile dikkat edilmesi gereken bir nasihattir.
Oruç tuttuğunu gördüğümüzde kendi oruç-
Her Müslümanın arkadaşı aslında bu üç sı- larımızdan utanmalı, açlığımızdan şikâyet et-
nıfın haricinde olmamalıdır. meyi ve adeta başa kalkar tavırlarımızı terk et-
meliyiz. Sadaka verdiğini gördüğümüzde kendi
Ya kendisinden bir şeyler öğrenebileceği bir sadakalarımızı azımsamalı, verirken içerisinde
arkadaşı, ya kendisine bir şeyler öğretebileceği bulunduğu ihlaslı tavrından dolayı kendi sami-
bir arkadaşı ya da bazı şeyleri oturup müzakere miyetimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Cihad
edeceği, dertleşebileceği bir arkadaşı olmalıdır. ettiğini, düşmanla nasıl savaştığını, onları yok
Eğer bu üç gurubun haricinde bir arkadaşı olur- etmek için nasıl çaba harcadığını; buna mukabil
sa, bu arkadaşın ona zararından başka bir şeyi kendi kardeşlerine nasıl şefkat ve merhametle
olmaz. davrandığını, gördüğümüz zaman kendimi-
zi gözden geçirmeli ve onun bu tavrından son
Efendimiz'in sallallahu aleyhi ve sellem tavsiyesine derece etkilenmeliyiz. İlim tahsil ettiğini gördü-
göre arkadaşımızın öğretici pozisyonunda ol- ğümüzde ilme olan iştiyakından ve öğrenmeye
ması, yani kendisinden hayrı ve iyiliği öğre- karşı gösterdiği hırstan dolayı bizde gayrete gel-
nebileceğimiz bir insan konumunda olması meli ve onun bu tavırlarından son derece mü-
gerekmektedir. Hadis-i şerifin "Konuştuğunda teessir olmalıyız. Diğer amelleri için söylenecek
ilminizi artıran…" kısmı bunu ifade etmektedir. şeylerde aynı olmalıdır.
Ama aynı zamanda bizlerde birilerine arkadaş
iktibas yazı

olacağımız için bizlerinde bu makamda olma- İşte bize örnek olacak arkadaşımız böylesi
sı, dolayısıyla bizlerinde ilmî birikimi olan in- vasıfları haiz olmalı ve Allah eksenli bir arka-
sanlar sınıfında yer alması gerekmektedir. Her daşlık portresi çizerek bizlere Rabbimizi hatır-
hâlükarda burada ilme ve bilgili bir insan olma- latmalıdır.
ya teşvik vardır.
Arkadaş seçiminde Efendimiz'in bu direk-
• Hadisin son kısmında ise "Yaptığı işlerle ahireti tifini aklımızdan çıkarmamalıyız ve bu hadisi
hatırınıza getirendir" buyrularak arkadaşları- kendimiz için şiar edinerek arkadaş seçerken
mızın yaşantıları ile sanki ahirete adanmış bi- ya da birilerine arkadaş olurken hadisin bizlere
risi gibi ameller işleyen kimse olması gerektiği verdiği mesajları dikkate alarak arkadaşlık et-
vurgulanmıştır.
meliyiz.
Yani bu arkadaş öyle bir arkadaştır ki, ortaya
koyduğu davranışlar ve yapmış olduğu işler ile 2. Dostluk Yalnız Müminlerle
insanlara ahireti ve Allah'a hesap verileceğini Kurulmalıdır
hatırlatır. Onun davranışlarını ve amellerini gö- Bir Müslümanın arkadaşı, aynı kendisi gibi
renler, bu şahsın hep Allah'a hesap verme şuuru Müslüman ve mümin olmalıdır. Bir Müslüma-
içerisinde yaşayan bir kimse olduğunu bilirler nın kendi akidesinden ve kendi inancından
ve bundan etkilenerek kendilerinin de böyle ol- olmayan insanlarla sıkı-fıkı olması, dostane
maları gerektiğini idrak ederler. bir tavırla onlarla ilişki içerisine girmesi asla
düşünülemez. Çünkü böylesi tavırlarla onlarla
Bir insanın, "Ameli ile ahireti hatırlatması" arkadaşlık etmek zamanla insanı onlara benze-
demek, kıldığı namazı, tuttuğu orucu, yaptığı tecek ve onu -Allah korusun- helakin eşiğine
cihadı, verdiği sadakası… ile ahirete gideceği- getirecektir.
mizi ve bu noktalarda Allah'a hesap vereceğimi-
zi hatırlatması demektir. Nitekim Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir ha-
disinde bu hakikate dikkat çekerek yalnız mü-
Yani bu arkadaşın nasıl namaz kıldığını gör- minlerle arkadaşlık edilmesi gerektiğini açık bir
düğümüzde öylesine etkilenmeli, öylesine etki- şekilde dile getirmiştir.
lenmeliyiz ki, o andan itibaren namazlarımıza

50
Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost
edinmeyin. Onlar (gerektiğinde) birbirlerinin
‫ال تصاحب إال مؤمنا وال يأكل طعامك إال تقي‬ dostlarıdırlar. Sizden her kim onları dost edi-
nirse, doğrusu o da onlardandır…"  6
"Ancak mümin birisiyle arkadaşlık et; yemeği-
ni de ancak müttaki insan(lar) yesin."  4 "Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine Ki-
tap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu
Bir Müslümanın birileri ile 'dost' olabilmesi edinenleri ve kafirleri dost edinmeyin."  7
için, dost edinilecek o şahısların mutlaka iman
"Mümin erkekler de, mümin kadınlar da bir-
etmiş olmaları şarttır. Çünkü insan, ancak ken- birinin velileri (dostları ve yardımcıları)dir."  8
disine başkalarından daha yakın hissettiği kişi-
leri dost edinir ve ancak diğer insanlara nispetle Bu ayetlerin tamamında müminlerden baş-
daha yakın olduğuna inandığı kimselerle düşüp kaları ile dostluk kurulmaması gerektiği vurgu-
kalkar, onlarla daha samimi ilişkiler içerisine lanmaktadır. Yanlış anlaşılmaması için hemen
girer. Çünkü dostluk, normal beşerî ilişkile- ifade edelim ki, bu ayetlerde söz konusu edilen
rin en ileri noktasıdır. İşte bu nedenle sami- dostluk 'arkadaşlık' değildir. Çünkü bir insan
mi ilişkiler içerisine gireceğimiz insanların bazen bir kafirle dinini ulaştırma amacıy-
her şeyden önce şirkten uzak olmaları ve la arkadaş olabilir. Burada yasaklanan
gerçek anlamda Allah'a iman etmele- dostluk, velayet kapsamındaki bir
ri gerekmektedir. beraberliktir ki, bu müminlerin
aleyhinde kafirlere yardım etmeyi
Dost edinilen bir şahsın şirk- gerektirir ve böylesi bir dostluk
ten kendisini arındırmış ol- insanı şirke düşürür.
Dost edinilen
ması ve Allah'a hakkıyla iman bir şahsın şirkten
etmesi, onu arkadaş edinen kendisini arındırmış olması Ne demek istediğimizi
kimsenin yanlış yollara ve Allah'a hakkıyla iman etmesi, biraz daha izah ede-
düşmesini engelle- onu arkadaş edinen kimsenin yanlış
cek olursak; bir in-
mesi bakımından yollara düşmesini engellemesi
bakımından son derece önemlidir. san, eğer kafir bir
son derece önemlidir. Zira şirkten sakınan bir insan, şahsiyetle müminlerin
Zira şirkten sakınan bir aynı zamanda arkadaş olduğu aleyhinde çalışacak tarzda
insan, aynı zamanda arkadaş insanları da şirkten bir arkadaşlık kurarsa, yani
olduğu insanları da şirkten sakındıracaktır.
onları kafirlere şikâyet eder-
sakındıracaktır. Dolayısıyla se, ihbarda bulunursa, sırlarını
böylesi bir şahsiyetle arkadaş olan onlara ulaştırırsa, gizliliklerini ifşa
kimse, Allah'ın izni ile şirke düşme ederse, birlik ve bütünlüklerini boz-
noktasında kendisini ciddî anlamda mak için onları ele verirse, onlarla
koruma altına almış olacaktır. İşte bu savaşa girerse... İşte o zaman küfre dü-
nedenle bizlere mümin olan kimselerle ar- şer ve kafir olur.
kadaşlık etmemiz emredilmiştir.
Ayetlerde ilk olarak yasaklanan dostluk
Aslında bu, sadece Efendimiz sallallahu aleyhi ve bu şekildeki bir dostluktur. Dikkat edilirse
sellem tarafından verilmiş bir emir değildir. Aksi-
Rabbimiz böylesi dostluklar kuranların artık
ne bu, Kur'an-ı Kerim'de Rabbimiz tarafından "Allah ile bir ilişiklerinin kalmayacağını" ifade
da sürekli vurgulanmış bir emirdir. Rabbimiz etmiştir. Peki, kimin Allah ile ilişiği kalmaz?
şöyle buyurur: Bu sorunun cevabı çok net bir şekilde bellidir:
Ancak küfre düşmüş insanların Allah ile ilişiği
"Müminler, müminleri bırakıp da kafirleri
kalmaz. Müfessirlerde ayeti bu şekilde anlamış
dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir
ilişiği kalmaz..."  5 ve anlamlandırmıştır. Örneğin İmam Taberi

6. 5/Maide, 51
Cemâziye'l-Evvel
4. Ebu Davud, Edeb, 16; Tirmizi, Zühd, 56. 7. 5/Maide, 57 1434
5. 3/Al-i İmran, 28 8. 9/Tevbe, 71

Nisan’13 • SAYI: 15

51
bu ayet hakkında şöyle demiştir: ' "Kim böyle Eğer arkadaşlarımız sahih İslam akidesi üze-
yaparsa onun artık Allah ile bir ilişiği kalmaz…" rinde iseler bu bizi de etkileyecek ve bizlerinde
Yani, dininden irtidat edip küfre girdiği için doğru bir inanca sahip olmasını sağlayacaktır.
Allah'tan uzaklaşmış, Allah ta ondan uzaklaşmış Yok, eğer akideleri bozuk, inançları sapık ise
olur.'  9 aynı şekilde bu bizde tesir bırakacak ve -Allah
korusun- bizlerinde ayağının kaymasına sebep
O halde bu ayetlerde yasaklanan dostluk in- olacaktır. İşte bu nedenle arkadaşlarımızı se-
sanı küfre düşüren bir dostluktur ki, biraz önce çerken hangi inanç üzere olduklarını iyi tespit
de vurgulamaya çalıştığımız gibi, böylesi bir etmemiz gerekmektedir.
dostluk müminlerin aleyhinde kafirlere yardım
etmek üzere kurulmuştur. Bu anlamdaki bir İnsan kimin düşüp kalkarsa onunla aynı
dostluktan tüm müminlerin sakınması gerek- inancı paylaşır. Çünkü arkadaş mıknatıs gibidir.
mektedir. İyi ise iyiliğe; kötü ise kötülüğe çeker. Etkilen-
memek mümkün değildir. Eskiler boşuna de-
Ama müminlerin aleyhinde kafirlere yardım memiş:
etmeyi içerisinde barındırmayan dostluklar, kı-
sım kısımdır. Bir kısmı vardır ki, caizdir. Bir 'Üzüm üzüme baka baka kararır.'
kısmı vardır ki, haramdır. Bu nedenle bir Müs-
lümanın kafir birisi ile dostluk kurarken dost- 'Kır atın yanında duran ya huyundan ya su-
luk ilişkisinin hangi hükme tabi olduğunu tespit yundan…' diye.
etmesi gerekmektedir.
Gerçekten de bu böyledir. Kiminle takılır-
Aslına bakılırsa bir Müslümanın kafirlerle san aynı onun gibi olursun. Örneğin sövmeyi
iktibas yazı

dostluğu, ancak davet ilişkisi içerisinde olma- bilmeyen birisi isen, ağzı küfürlü olan insan-
lıdır. Yani Müslüman, ancak tebliğ yapmak ve larla fazla değil, sadece birkaç gün beraber ol-
akidesini ulaştırmak amacıyla bir kafirle ilişki man senin ağzını da aynı şekilde küfürlü hale
içerisine girebilir. Tebliğ ve davet amacı güt- getirecektir. İstemesen ve farkında olmasan bile
meyen her arkadaşlık ilişkisi, insanı her an bir onlarla aynı ağzı konuşursun.
hatanın içerisine düşürebilir. Bu nedenle ilişki-
lerimizi İslamî çerçeveye oturtmalı ve kiminle Buna mukabil eğer ilmi seven ve ön plana
dost olup, kiminle dost olmayacağımızı iyi tes- çıkaran insanlarla takılırsan sen de kaçınılmaz
pit etmeliyiz. olarak ilmi sever ve ilmi istersin.

3. Kişi Arkadaşının Dini Üzeredir Cihad ehli insanlarla oturursan sende cihad
tutkunu, cihad aşığı olursun.
İnsanoğlu, çok çabuk etkilenen bir yapıyla
yaratılmıştır. Gördüğü, duyduğu ve müşahede Namaz ehli insanlarla vakit geçirirsen sende
ettiği şeylerden hemen etkilenir; düşüp kalktığı namaz ehli olursun.
kimselerden, gezip dolaştığı yerlerden yani çev-
resinden etkilenmemesi mümkün değildir. Bu şekilde örnekleri çoğaltmak mümkün...

İşte bu nedenledir ki İslam insana iyi arka- Durum bu olduğuna göre kiminle dost ol-
daş seçmesini ve hayırlı insanlarla oturup kalk- duğumuza dikkat etmeliyiz.
masını kesin bir dille emretmiştir. Bu bağlamda
Efendimiz'in sallallahu aleyhi ve sellem şu sözünü aklı- Söz buraya gelmişken Rasûlullah'ın sallallahu
mızdan çıkarmamamız gerekir: aleyhi ve sellem şu sözünü zikretmemek olmaz. O, sa-
hih bir hadisinde buyurur ki:
‫املرء عىل دين خليله فلينظر أحدكم من يخالل‬
"İyi ve kötü arkadaşın hali, güzel koku satanla
"Kişi arkadaşının dini (hayat tarzı) üzeredir."  10 körük çekenin (demircinin) haline benzer: Misk
satan, ya sana güzel kokusundan bir miktar
ücretsiz verir ya sen satın alırsın, ya da (hiç
9. Bkz. Camiu'l Beyân, 6/313. değilse onunla beraber olduğun sürece) güzel
10. Ebu Davud, Edeb, 16; Tirmizi, Zühd, 45. koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise

52
ya elbiseni yakar ya da (en azından) körüğün
kötü kokusundan rahatsız olursun."  11

İşte iyi arkadaşla kötü arkadaşın örneği…

Hangisi ile beraber olmak istersin? Koku-


cuyla mı, yoksa demirciyle mi?

Bu örnekleri kafamıza nakşetmeli ve arka-


daş seçimini iyi yapmalıyız.
4. Kötü Arkadaş Ahirette Pişmanlık
Bu noktada Rabbimizin bizlere çok önem- Vesilesidir
li bir emri vardır. Rabbimiz, Tevbe suresi 119. Düzgün arkadaş seçmeyen kimseler, yarın
ayette buyurur ki: kıyamet günü bin pişman olacak ve dünyada
iken kötü arkadaş seçmelerinden ötürü neda-
"Ey iman edenler, Allah'tan korkup sakının ve metlerinden ellerini ısıracaklardır. Ama vakit el
sadıklarla beraber olun!" ısırma vakti değildir!

Bir Müslümanın bu emre kayıtsız kalma- Bakınız, Rabbimiz Furkan suresi 27. ayet ve
sı düşünülemez. Onun mutlaka sadık kullarla, devamında dünyada iken düzgün arkadaş seç-
Allah'a kendisini adamış insanlarla beraber ol- meyenlerin pişmanlıklarını nasıl tasvir ediyor:
ması, onlarla düşüp-kalkması gerekmektedir.

Peki, ayette zikri geçen "Sadık" insanlar kim-


‫ُول يَا لَ ْيتَ ِني ات َّ َخ ْذتُ َم َع‬ ُ ‫َويَ ْو َم يَ َع ُّض الظَّالِ ُم َع َل يَ َديْ ِه يَق‬
lerdir? Vasıfları nelerdir? Hangi özelliklere sa- ‫ال َّر ُسو ِل َسب ًِيل يَا َويْلَتَا لَ ْيتَ ِني لَ ْم أَت َِّخ ْذ ف َُلنًا َخلِ ًيل لَ َق ْد‬
hip olan insanlara "sadık" denir? ِ‫أَضَ لَّ ِني َعنِ ال ِّذكْ ِر بَ ْع َد إِ ْذ َجا َء ِن َوكَا َن الشَّ ْيطَا ُن لِ ْ ِلن َْسان‬
İslam alimlerinin belirttiğine göre sadık bir
‫ُول‬
ً ‫َخذ‬
kimse, her şeyden önce kendisini Allah'ın razı "O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini
olmadığı her türlü söz, davranış ve inançlardan ısırıp şöyle diyecektir: 'Ne olurdu ben de Pey-
arındırmış kimse demektir. gamberle beraber aynı yolu tutsaydım! Yazıklar
olsun bana, keşke falanı (filanı) dost edinme-
Bununla birlikte özü ve sözü doğru olan, ih- seydim! Andolsun, Kur'an bana geldikten sonra
lası asla terk etmeyen ve her daim doğru konuş- beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yar-
maya özen gösteren insanlara denir. dımcısız bırakıverendir!' "

Daha Rabbini doğru dürüst tanıyamamış, Zuhruf suresi 67. ayette de şöyle buyurur:
ağzından hâlâ şirk sözleri dökülen, şirkin her
türlüsünü çok rahatlıkla işleyebilen kimseler sa- ‫ْالَ ِخ َّل ُء يَ ْو َم ِئ ٍذ بَ ْعضُ ُه ْم لِ َب ْع ٍض َع ُد ٌّو إِ َّل الْ ُمتَّ ِق َني‬
rıkta taksalar, cübbede giyseler Evliyâullah'tan
olduklarını da iddia etseler asla sadıklar züm- "O gün bütün dostlar birbirlerine düşman ola-
resinden değildirler. Bunlar olsa olsa insanların caklardır; ancak takva sahipleri müstesnadır."
gözünü boyamayı iyi beceren üç beş şaklabandır.
Eğer insan dünyada iken salih, Allah'tan
Bizlere böyleleri ile değil, kendilerini tevhid korkan, Rabbine ibadet eden, ihlaslı ve muttaki
ve akide davasına adamış kimselerle arkadaşlık kimseleri dost edinmezse ahirette mutlaka piş-
etmemiz emredilmiştir. Böylelerine ise -bırakın man olacak ve pişmanlıktan dolayı ellerini ısı-
arkadaşlık etmeyi- sadece düşmanlık göstermek racaktır.
emredilmiştir. Müslüman gözünü dört açmalı,
etrafında Allah adına kandıran insanlara asla Allah'ın "olacaktır" dediği bir şeyde hiç olma-
aldanmamalıdır. ma gibi bir ihtimal olur mu?

Allah subhanehu ve teâlâ böylesi insanlarla dostluk Cemâziye'l-Evvel


1434
11. Buhari, Zebâih, 31; Müslim, Birr, 146.
kurmayanların, sapık kimseleri veli edinenlerin

Nisan’13 • SAYI: 15

53
mutlaka pişman olacaklarını ve bunun göster- gün dostun olabilir."  13
gesi olarak da ellerini ısıracaklarını söylemek-
tedir. Sözü Allah'tan daha doğru olan kimdir? "İnsan, sevdiği ile beraberdir."  14

O, "Ellerini ısıracaklardır" dedikten sonra "Kim, insanların kızması pahasına Allah'ı


kim aksini iddia edebilir? dost edinmekle O'nu razı ederse, Allah o kim-
seyi insanların nazarında yüceltir. Kim de
Evet, dünyada salih arkadaşlar edinmeyen- Allah'ın gazabına rağmen insanları razı ederse,
ler, Rasûlullah gibi yaşantısı olan arkadaşlarla artık onu Allah'ın azabından hiçbir şekilde kur-
tarmak mümkün olmaz."  15
dostluk kurmayanlar ahirette mutlaka pişman
olacaklardır. Bu kesin olarak böyle olacağına "Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zul-
göre gelin şimdiden arkadaşlarımızı düzgün metmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahrik
şahsiyetlerden seçelim ve iyi kimselerle oturup- etmez. Kişiye kötülük olarak, Müslüman kar-
kalkmaya gayret edelim. deşini hakir görmesi yeterlidir. Her Müslüma-
nın canı, malı, kanı ve ırzı diğer Müslümanla-
Ali'nin radıyallahu anh arkadaşlık hakkında ra haramdır. Allah sizin suret ve kalıplarınıza
çok güzel bir nasihati bulunmaktadır. bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize ba-
kar. Sakın ha, birbirinizin satışı üzerine satış
O, oğullarına nasihat ederken şöyle demiş- yapmayın. Ey Allah'ın kulları kardeş olun. Bir
tir: Müslümanın kardeşine üç günden fazla küsme-
si helâl olmaz."  16
"Oğlum!
"Allah'ın kulları arasında bir grup var ki, on-
• Ahmakla dost olmaktan sakın, çünkü sana fay- lar ne Peygamberlerdir, ne şehidlerdir. Üstelik
iktibas yazı

da vermek isterken zararı dokunur. kıyamet günü Allah indindeki makamlarının


yüceliği sebebiyle Peygamberler ve şehidler on-
• Cimriyle dost olmaktan sakın, ona en fazla lara gıpta ederler. Orada bulunanlar sordu: 'Ey
muhtaç olduğunda yardımına koşmaz, yerinde Allah'ın Rasûlü, onlar kimdir, bize haber verir
oturur. misin?', 'Onlar, aralarında kan bağı ve dünya
• Kötülük sahibiyle dost olma, o pek az bir menfa- menfaati için birbirlerine bağlı olmadıkları hal-
at karşılığında seni satar. de, Allah'ın nuru (Kur'an) adına birbirlerini
sevenlerdir. Allah'a yemin ederim ki onların
• Yalancıyla dost olmaktan sakın, çünkü yalancı yüzleri mutlaka nurdur. Onlar bir nur üzeredir-
seraba benzer, uzağı yakın gösterir sana, yakını ler. Halk korkarken onlar korkmazlar; insanlar
uzaklaştırır senden." üzülürken onlar üzülmezler.' Ardından da şu
ayeti okudu: "İyi bilin ki, Allah'ın velilerine/
Kimlerle dost olmamamız gerektiğine dair dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyecek-
çok önemli bir nasihattir bu. Bu nasihati dik- lerdir."  17"  18
kate alarak ahmakla, cimriyle, kötülük sahibiyle
ve yalancıyla asla dostluk kurmamalı ve kötü so- Rabbim hepimizi hayırlı arkadaşlardan ey-
nuçlarla karşılaşma pozisyonuna düşmemeliyiz. lesin ve hepimize hayırlı arkadaşlar nasip etsin.

Son olarak Efendimiz'den sallallahu aleyhi ve sellem Ve'l-Hamdu Lillahi Rabbi'l-Alemîn


arkadaşlık hakkında nakledilen bazı hadisleri
aktararak bu konuyu noktalandırmak istiyoruz.
O, şöyle buyurur:

"Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek, Al-


lah için buğzetmektir."  12
13. Tirmizi, Birr, 60.
"Dostunu/sevdiğini ölçülü sev; bir gün düşma- 14. Müslim, Birr, 161.
nın olabilir. Sevmediğine de ölçülü buğz et; bir 15. Tirmizi, Zühd, 64.
16. Buhari, Nikâh, 45.
17. 10/Yunus, 62
12. Ebu Davud, 4599. 18. Ebu Davud, 3527.

54
Ayın Kitabı Ebu Ensar
ebuensar@tevhiddergisi.com

Yiğit Muvahhidlerin Öyküsü

Kitap: Yiğit Muvahhidlerin Öyküsü deyişi ve daha buraya sığdıramayacağımız nice


yiğitlerin, muvahhidlerin öyküsü. Evet, bu tarih
Yazarı: Anonim nice yiğitlerin öyküsü ile doludur. Eğer tarihin
taşıyamayacağı bir yük varsa o da yiğit muvah-
Yayınevi: Furkan hidlerin öyküsüdür. Öyküleri/hikayeleri zaman,
mekan ve içerik olarak farklı da olsa hedefleri
Hamd, ancak alemlerin Rabbi olan Allah'a hep aynıdır: Rabblerini razı etmek ve O'nun
mahsustur. Ancak O'na ibadet ederiz ve O'ndan dinini yüceltmek… Yaşamları ve ölümleri hep
yardım dileriz. Şehadet ederim ki Allah'tan bunun için, yani 'La ilahe illallah' davasını yü-
başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki celtmek içindir. Bu uğurda nice yiğitler öykü-
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu ve lerini kanlarıyla yazdılar, yazıyorlar ve yazmaya
Rasûl'üdür. da devam edecekler. Çünkü bitmeyen tek öykü
bu yiğit muvahhidlerin öyküsüdür. Çünkü bu
"Ey iman edenler! Allah'tan O'na yaraşır şekil-
de korkun. Ve ancak Müslümanlar olarak can hak ve batıl savaşıdır. Batıl tamamen silininceye
verin."  1 kadar bu öyküler yazılacaktır.

Bu ay da yeni bir kitap tanıtma imkanı veren Yine tarih, bu muvahhidlerin hep karşısın-
Allah'a hamdolsun. Bu ay tanıtacağımız kitap da duran düşmanların, tağutların ve hainlerin
'Yiğit Muvahhidlerin Öyküsü' adında bir roman/ hile ve tuzaklarıyla doludur. Kimse firavun öldü
öykü kitabı olacaktır. Ancak bu öyküyü diğer diye sevinmesin. Kimse nemrut öldü diye ra-
emsallerinden ayıran bir özelliği vardır. Çün- hata kavuşacağını sanmasın. Kimse Ebu Cehil
kü 'Yiğit Muvahhidlerin Öyküsü' bir tarihtir. öldü diye itidali elden bırakmasın. Çünkü fira-
Ve tekerrürü asla aksamayan bir tarihtir. Nuh vun şeytandır. Nemrut şeytandır. Ebu Cehiller
aleyhisselam davetten yüz çevirenlerin kulaklarını
şeytandır. Şeytan yaşadığı sürece bu hainler
patlatırcasına daveti haykırışı, çok az bir toplu- farklı isimlerle karşımıza çıkacaktır.
luk olan Talut ve ordusunun Calut ve azgın or-
Evet! İşte bu ay tanıttığımız bu eseri okurken
dusuna direnişi, İbrahim'in aleyhisselam putları bir
yukarıdaki satırlarda yazdıklarımız bir film şe-
bir devirmesi, Ashab-ı Kehf 'in tağutların kar-
ridi gibi gözlerimizin önünden geçecektir.
şısında hakkı haykırmaları, Allah Rasûlü'nün
Mekke sokaklarını "De ki: 'Ey kafirler ben sizin
Duamızın sonu, Allah'a hamd etmektir.
ibadet ettiklerinize ibadet etmem' "  2 nidasıyla in-
letmesi, kızgın çöllerde yatırılan Bilal'in "Ahad"

1. 3/Ali İmran, 103


2. 109/Kafirun, 1-2 Cemâziye'l-Evvel
1434

Nisan’13 • SAYI: 15

55
56
“Tağut’a Kulluk Etmekten Kaçınıp,
Allah’a Yönelenlere Müjde Vardır.
Kullarımı Müjdele!”
( 39 / Zümer, 17 )

You might also like