You are on page 1of 72

Receb

1434

Aylık İslamî Eğitim Dergisi HAZİRAN 2013 YIL: 2 SAYI: 17 FİYATI: 5

BAŞYAZI’14

‘03
İhtilaf Fıkhı - 2
Ebu HANZALA

‘47
Sırtını Halka Dayayan Ağır Siklet ve Garson Boy Tağutlar
Kerem ÇAĞLAR

23 Sorumluluk Bilinci

Enes YELGÜN
38 Hediyelerin En Güzeli
Enes Bin Malik
İbrahim KAPRAN
41 Zafer, Sadece Askeri
Galibiyet Değildir - 1
Yusuf El-Uyeyri
Bitişi Başlangıç Olan Yolculuk: Ölüm
Receb 1434
Haziran '13 SAYI: 17

Hamd Allah'a, Salat ve Selam Rasûlü'ne olsun…

İsmi soğuk ve korkutucu, kendisinin hangi lahzada bizlere yetişeceği belli olmayan,
tüm mahlukatın ortak paydası olan ölüm, bizleri Rabbani bir terbiye ile terbiye eden ko-
numda olmalıdır.

İnsanoğlunun gaflet içerisinde sürekli uzak gördüğü, nefsinin kapısına dayanmayacağı-


nı zannettiği ölüm, aslında düşünmekte müdavim olması gereken ve kendisini onun pen-
çesinde görmesi gereken dört harflik dünya faniliğidir.

Çok kıymetli iki kardeşimize bunların yetişmesi, 'acaba nefesini ensemde hissetmem gere-
ken ölüme ne kadar hazırım? Ne kadar ölüm ile iç içe, ne kadar dünya ile iç içeyim?' sorularını
gündemimize getirmeli değil mi?

Onlar yaşadığı gibi bu dünyadan imtihanlarına nokta koyarak ayrıldılar. Peki ya bizler?
Dünya meşgalesinin gündemini iliklerine işleyenler gibi bir sonumuz mu olacak? Yoksa
derdi Allah subhanehu ve teâlâ olanlar gibi mi olacak?

Allah'ım sen canlarımızı senin yolunda, senin için çabalarken, sana karşı selim bir kalp-
te sebat ederken al. Bizleri şehitler zümresinden yaz. Sen ki dua edenlerin duasına icabet
edensin. Allahümme Amin.

'Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun' duamız ile…

Editör
03 İhtilaf Fıkhı - 2
Akaid Meselelerinde Vuku Bulan İhtilaf
Ebu HANZALA

14 Bitişi Başlangıç Olan Yolculuk: Ölüm Başyazı

21 Allah'a Tevekkül Ettiğinde… Ebu NUSEYBE

23 Sorumluluk Bilinci Enes YELGÜN


İÇİNDEKİLER

26 Karmaşıklığın İçinde 'Ehli Sünnet Ve'l


Cemaat' - 3
Ferhat CURA

30 Kavaidu'l Erba', Dört Kaide Ekrem BULCA

34 Cennetin Hurmalıkları, Müslüman Kar-


deşini Ziyaret Edenlerin Mükâfatıdır - 2
Abdulmetin AKSOY

38 Hediyelerin En Güzeli Enes Bin Malik İbrahim KAPRAN

41 Beşinci Sabite: Zafer, Sadece Askeri Gali-


biyet Değildir - 1
Yusuf El-Uyeyri

44 Tih Çölünden Nasıl Kurtulabiliriz? Yiğit İNAN

47 Sırtını Halka Dayayan Ağır Siklet ve Gar-


son Boy Tağutlar
Kerem ÇAĞLAR

51 İmam Gazali ve Kitabı ‘İhya Ulumiddin' Şeyh Ebu Hummam Bekir

54 Mehlika - 2 Mahi

58 Ya Davacın Peygamber Olursa? İktibas Yazı

67 Tüm Rasûllerin Ortak Daveti Ebu ENSAR

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü:


Yazışma Adresi: Emre UYAR
Emre UYAR
Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Yayın Türü:
Bağcılar/İstanbul
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No:11
Receb 1434 info@tevhiddergisi.com Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Haziran 2013 www.tevhiddergisi.com Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 17 Adres: Barbaros Mh. 9/2 Sk. Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
No:12A-B Bağcılar/İSTANBUL İlgili Yazar Mesûldür.
Fiyatı: 5 Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Abonelik İçin: 0 534 086 95 76
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

İhtilaf Fıkhı
Akaid Meselelerinde
-2- Vuku Bulan İhtilaf
Allah Rasûlü'nden kalan mirasla yetinmeyen
ve Aristo'nun mantığına, Yunan'ın felsefesine
yönelenler hüsrana uğradıkları gibi, başlattıkları
kötü sünnet, çağların sapmasına neden oldu.

Allah'ın Adıyla...

A llah'a subhanehu ve teâlâ hamd, Rasûlü'ne salat ve


selam olsun.
tan harç, ümmet binasının üzerinde yükseldiği
temel, akidedir. Bundan dolayı esasta ihtilaf ve
ayrılık kabul edilemez.
Bir önceki yazımızda İslam ümmetinde
vuku bulan ihtilaflara dair örnekler vermiştik. " 'Dini ayakta tutun ve onda grup grup ay-
Ve bu örneklerden umumen ihtilafın iki kısım rılmayın', diye Allah'ın Nuh'a tavsiye ettiğini,
olduğu kanaatine varmıştık. Çünkü Allah subha- sana da vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve
nehu ve teâlâ ve Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ihtilafın bir İsa'ya tavsiye ettiklerini, size de dinin kuralları
kısmını kabul edip göz yumarken, bir kısmına yapmıştır. Müşrikleri davet ettiğin şey, onlara
şiddetle karşı çıkmıştı. Buna binaen İslam alim- ağır gelir. Allah, dilediğini kendine seçer ve ken-
dine yönelen kimseye yol gösterir. Onlar, arala-
leri 'geçerli-geçersiz', 'övülen-yerilen' vb. isimlerle
rındaki hırs ve haset yüzünden, kendilerine bu
dini meselelerde vuku bulan ihtilafı iki kısma hususta bilgi geldikten sonra ayrılığa düştüler
ayırmıştı. ve Rabbin, muayyen bir zamana kadar onlara
azap etmemeyi takdir etmeseydi, aralarında
Baştan söylemeliyiz ki; akaide taalluk eden çoktan hükmedilirdi ve onlardan sonra kitaba
meselelerde, asıl olan ihtilafın olmamasıdır. vâris olanlar da bu hususta elbette şüphe için-
Akaid konusunda vuku bulan ihtilaflar genel dedir, tereddüde düşmüşlerdir."  1
itibariyle yerilmiştir. Bunun en belirgin sebebi;
İslam ümmetinin akide etrafında toplanıyor ol- Receb
masıdır. Bir başka tabirle, ümmeti bir arada tu- 1434
1. 42/Şura, 13-14

Haziran’13 • SAYI: 17

3
Akaid noktasında vuku bulan ihtilaflarda bu tek ve ortağı olmayan Allah'a ibadettir. Nitekim
ayet çok önemlidir. Çünkü Allah subhanehu ve teâlâ başka bir ayeti kerimede:
başta Nuh aleyhisselam olmak üzere tüm 'Ulu'l Azm'
Peygamberlere ortak bir şeriat/kanun kılmış, "... "Sizden her biriniz için bir yol, bir şeriat kıl-
Dini ayakta tutun ve onda grup grup ayrılmayın" dık."  4 buyrulurken,
buyurmuştur.
Allah Teâlâ burada da şöyle buyurmaktadır:
Biliyoruz ki; şeriat iki kısımdır.
"Dini ayakta tutun ve onda grup grup ayrıl-
mayın."  5
• Belli zamanın maslahatı gözetilerek teşri kı-
lınan şeraitler. Ki bunlar gözetilen maslahat
Allah Teâlâ bütün Peygamberlere toplanmayı,
değişince kaldırılırlar.
birleşmeyi, ünsiyeti ve cemaati tavsiye buyur-
• Dinin aslından olan ve her Peygamber döne- muş ve onları parçalanmaktan, ihtilâftan men
minde geçerli olan şeriatlar. Bu kısma dahil etmiştir.'
olanlar dinin özüdür.
İmam Şekvani Fethu'l Kadir'inde bu ayet-
İmam Kurtubi rahimehullah bu ayetin tefsi- leri tefsir sadedinde: 'Yani Peygamberlerin ih-
rinde; tilaf etmediği, kitapların birbirlerine muvafık
olarak indiği tevhid, İslam dini, şeriat-
'...Dini ayakta tutun'dan kasıt; ların esasını ve Allah'ın subhanehu ve teâlâ
Allah'ın birlenmesi ve O'na itaat, ki- sana vahyettiği Kur'an'ı, İslam şiar-
taplara, Rasûllere ve ahiret gününe larını, şirkten beri olmayı Allah size
vahyin rehberliğinde

iman ve bunun dışında kişinin izah ediyor.'


yerine getirdiğinde Müslü-
man olabileceği şeylerdir. Zaten Peygamberlerin
Onda ayrılığa düşmeyin; Asılda ihtilafa düşmüş gönderiliş amacı akaid hu-
yani ihtilafa düşmeksi- insanların bir araya susunda ihtilafa düşen
zin onu devamlı bir toplanması mümkün değildir.
ümmetlerin arasında
surette muhafaza Çünkü bu dinin insanları davet
edip, etrafında birleştirdiği esas, hükmetmek ve on-
edin.'  2
ları asla davet etmektir.
tüm Rasûllere vahyedilen
ortak davettir. Akaidden kastımız 'inanıl-
İbni Kesir rahimehullah bu
ması ve reddedilmesi' zaruri
ayetleri tefsir ederken:
olan meselelerdir. Yukarıda
'Bütün Peygamberlerin getirmiş zikredilen tefsirlerde alimler
olduğu din ise, tek ve ortağı olma- ortak şeriatı tevhid ve akaidle tefsir
yan Allah'a ibadet­tir. Nitekim başka etmişlerdir. Bu tefsirin en kuvvetli
bir ayeti kerimede: kısmı olan Kur'an'ın Kur'an'la tef-
sir edilmesi babındandır. Konumuzla
"Senden önce hiçbir Rasûl göndermedik alakalı olan başka bir ayette Allah subhanehu
ki ona: 'Benden başka İlah yoktur; şu halde ve teâlâ;
bana kulluk edin' diye vahyetmiş olmaya-
lım."  3 buyrulurken, "İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, Peygam-
berleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; in-
Bir hadiste de: sanların ayrılığa düştükleri hususlarda arala-
rında hüküm vermek için, onlarla birlikte hak
"Biz Peygamber­ler topluluğu baba bir, ana ayrı olan kitabı da indirdi. Ancak kitap verilenler,
kardeşleriz. Dinimiz birdir." buyurulmaktadır. kendilerine belgeler geldikten sonra aralarında-
ki kıskançlık yüzünden onda ayrılığa düştüler.
Yani her ne kadar şerîatleri ve metodları fark- Allah ise iman edenleri, onların hakkında ay-
lı da olsa, onlar arasındaki müşterek olan kısım,

2. Özetle. 4. 5/Maide, 48
3. 21/Enbiya, 25 5. 42/Şura, 13

4
rılığa düştükleri doğruya kendi izniyle ulaştırdı. için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan
Allah, dilediğine doğru yolu gösterir."  6 kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin
üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde
İnsanlar Peygamberlerin ortak mesajı olan dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu
Allah'ı ibadette birleyip, O'na ortak koşmama görün."  8
esasında ihtilafa düşünce Allah subhanehu ve teâlâ,
Peygamberler gönderdi. Gayeleri yanlarında "Senden önce hiçbir elçi göndermedik ki, ona
bulunan kitaplarla insanların arasında hükmet- şunu vahyetmiş olmayalım:'Benden başka ilah
mek ve hakla batılı birbirinden ayırmaktı. Allah yoktur, öyleyse bana ibadet edin.' "  9
kendine hakkıyla iman etmiş insanların delil ve
Bunun daha iyi anlaşılması için Peygambe-
basiret üzere olmasını istediği için bu vesileyle
rimizin sallallahu aleyhi ve sellem bu konudaki uyarıla-
onları doğru yola eriştirdi.
rına dikkat etmek gerekir. O, önceki milletler-
İbni Abbas radıyallahu anh bu ayetin tefsirinde: de ihtilaf vuku bulduğu gibi kendi ümmetinde
"Adem aleyhisselam ve Nuh aleyhisselam arasında on asır de ihtilafın vuku bulacağını belirtmiştir. Ve bu
vardı. İnsanlar bu süre zarfında hak üzere idiler. ihtilaflarda hakkın yanında yer almayan, heva-
İhtilaf edince Allah müjdeleyici ve uyarıcı Peygam- sının peşinde koşan insanların dünya ve ahiret
berler gönderdi."  7 hükümlerini ve biz Müslümanların onlara bakış
açısının nasıl olması gerektiğini beyan etmiştir.
Diyebiliriz ki Allah'ın subhanehu ve teâlâ istediği,
akaid hususunda insanların tek bir yol üzere " 'Benim ümmetim 72 fırkaya ayrılacak, onla-
olması ve ayrılığa düşmemesidir. Allah subhanehu rın biri hariç hepsi ateştedir', 'Kim o kurtulacak
ve teâlâ bu emri tüm Rasûllere ortak şeriat olarak
fırka Ey Allah Rasûlü?', 'Benim ve sahabemin
yolu üzere olanlardır.' "  10
vahyetmiştir. Buna rağmen insanlar ayrılığa
düşerse bunu çözmek ve iman edenleri doğru
İrbad bin Sariye radıyallahu anh:
yola iletmek için Peygamberler göndermiştir.
Vahyin Müslümanlara kazandırdığı bilinç de "Allah Rasûlü bize namaz kıldırdı, sonra bize
bu yöndedir. Günümüzde özellikle neye davet dönüp çok etkileyici bir vaazda bulundu. Onun
ettikleri belli olmayan, gereksiz bir vahdet kav- etkisinden gözler yaşardı, kalpler titredi. Biri 'Ey
ramını dillerine dolayan ve bunu süslü gerek- Allah Rasûlü sanki bu veda konuşmasıdır. Bize
çelerle izah edenlere dikkat edilmelidir. Asılda ne tavsiye ediyorsun' dedi. Rasûl: 'Size Allah'tan
ihtilafa düşmüş insanların bir araya toplanma- korkmanızı, Habeşli bir köle dahi olsa işitip, itaat
sı mümkün değildir. Çünkü bu dinin insanla- etmenizi tavsiye ediyorum. Sizden kim yaşarsa
rı davet edip, etrafında birleştirdiği esas, tüm çokça ihtilaflar görecektir. Siz benim sünnetim
Rasûllere vahyedilen ortak davettir. ve Raşid Halifelerimin sünneti üzerine olun. Ona
azı dişlerinizle yapışın. Sonradan çıkan şeylerden
"Andolsun, biz her ümmete: 'Allah'a kulluk
edin ve tağuttan kaçının' (diye tebliğ etmesi
8. 16/Nahl, 36
Receb
6. 2/Bakara, 213 9. 21/Enbiya, 25 1434
7. Taberi senediyle nakletmiştir. 10. Tirmizi

Haziran’13 • SAYI: 17

5
sakının, sonradan çıkan her şey bidat, her bidat 'Ya Rabbi, benden ve benim ümmetimdendirler'
sapıklıktır.' "  11 diyeceğim, 'Sen onların senden sonra ne yaptık-
larını bilmiyorsun, topuklarının üzerine gerisin
Bu ayrılığın ulaşacağı boyutları şöyle tarif geriye döndüler.' denecek."  16
etmiştir;
Ebu Hazm'dan radıyallahu anh:
"Sizler sizden öncekilerin sünnetine, adım
adım (bir rivayette karış karış; başka bir riva- "Allah Rasûlü: 'Yazıklar olsun benden sonra
yette okun arkasında bulunan tüyler gibi tıpa değiştirenlere.' diyeceğim."  17
tıp) tabi olacaksınız. Onlar kelerin deliğine gir-
se siz de gireceksiniz (bir rivayette onlardan biri Allah Rasûlü'nün terbiyesinde yetişen ve
yolda annesiyle zina yaparsa, sizde yapacak- onun bu öğretileriyle hayatı ikame eden asha-
sınız). 'Kimdir onlar Ey Allah Rasûlü? Yahudi bın tavrı da önemlidir. Onların döneminde fık-
ve Hristiyanlar mı?', Rasûlullah: 'Başka kim hi, menheci ve itikadi bazı ayrılıklar oldu. Bu
olacak.' "  12 ihtilafların bazısını anlayışla karşıladılar. Farklı
fetvalar verdiler. Birbirlerini eleştirdiler. An-
Başka bir hadiste: cak kardeşliği bırakmadılar. Fakat söz konu-
su itikadi meseleler olunca tavırları değişti.
"Devs kadınları 'zul-hulase' putunun
Anlayış yerini keskinliğe, yumaşaklık/
etrafında dönmedikçe kıyamet kop-
hilm yerini savaşa terk etti.
maz. 'Zul-hulase' Devs kabilesinin
cahiliyede ibadet ettiği puttur."  13
Yahya b. Ya'mer anlatıyor:
vahyin rehberliğinde

"Basra'da kader konusunda ilk ko-


Bir diğer hadiste:
nuşan Ma'bed El-Cüheni'ydi.
"Benim ümmetimden bir Ben ve Humeyd b. Abdurrah-
grup putlara tapmadıkça, man hacı ve umreci olarak
Akıllarıyla ön plana yola çıktık. Dedik Allah
bir grup da müşriklere çıkan ve toplumları et-
katılmadıkça kıya- Rasûlü'nün sahabesin-
kileyen bu insanların Allah'a
met kopmaz."  14 teslim olmamaları, aklın
den birilerini görsek
vahiy olmadan insanı hüsrana de, şunların kader
İhtilafa düşen insanla- götüreceğini gösterir. hakkında söylediklerini
sorsak. Abdullah b. Ömer'le
rın ahiretteki durumunu ise;
karşılaşmaya muvaffak olduk.
Abdullah b. Mesud radıyallahu anh Mescidin içinde ben sağına, ar-
rivayet ediyor: kadaşım soluna geçecek şekilde
yanında durduk. Ben dedim ki: 'Ey
"Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Eba Abdurrahman, bizim tarafımızda
şöyle buyurdu: 'Ben havuza ilk gelen bir kavim ortaya çıktı. Kur'an okuyor
olacağım. Sonra sizden birileri gelecek, ve ilim talep ediyorlar. Onlar kaderin ol-
onlardan bazısı çevrilip, çekilecek, bana madığını her şeyin aniden ve kendiliğinden
ulaşamayacaklar. 'Allah'ım ashabım' diyece- geliştiğine inanıyorlar.' Abdullah b. Ömer: 'On-
ğim. Bana: 'Sen onların, senden sonra ne yeni- larla karşılaşırsan onlara haber ver. Ben onlar-
likler çıkardıklarını bilmiyorsun.' denilecek."  15 dan, onlar da benden beridir.' Abdullah b. Ömer
yemin ediyor: 'Onlardan biri Uhud kadar altın da
İbni Ebi Muleyke radıyallahu anh: infak etse, kadere iman etmeden Allah bu infakı
kabul etmez...' Sonra meşhur Cibril hadisini ak-
"Allah Rasûlü'nden: 'Ben havuzun başında
tardı."  18
olacağım, kimin havuzun başında yanıma ge-
leceğine bakacağım. Bazı insanlar alıkonacak,
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem vefatın-
dan sonra yalancı Peygambere tabi olan, zekat
11. Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace vermeyi reddeden insanlar zuhur etti. Ve irtidat
12. Buhari, Müslim
13. Buhari, Müslim 16. Muttefekun Aleyh
14. Tirmizi 17. Muttefekun Aleyh
15. Muttefekun Aleyh 18. Müslim

6
edenler İslam ümmetinin çoğunluğunu oluştu-
ruyordu.

Enes radıyallahu anh bu durumu: "Arapların gene-


li irtidat etmişti"  19 diye nakleder.

Tarih kitapları 'ridde savaşlarını' anlatırken


şu noktaya dikkat çekmişlerdir: 'Mürtedleri cesa-
retlendirip Medine'ye saldırtan, İslam üzere kalan
Müslümanların azlığıdır. Medine'ye gelip Ebubekir
radıyallahu anh ile görüşen mürted kabilelerin elçileri,
döndüklerinde kavimlerini cesaretlendiriyor ve
Medine İslam devletine karşı kışkırtıyorlardı.

Böylesi bir durumda sahabe onların üzerine


yürüdü ve onlarla savaştı. İtikad alanında zuhur
eden bu ayrılığa toplu olarak karşı koydular. Bu
savaşta mürtedler hezimete uğrayıp tevbe edince,
önlerine en ağır şartları koydular. Bunlardan biri
de: 'Sizin ölülerinizin ateşte, bizlerin ise cennette
nice insan, Allah'ı subhanehu ve teâlâ bulamamışlardır.
olduğuna şahitlik edeceksiniz' şartıydı.'
Küfür üzere hayatlarını devam ettirmişlerdir.
Buraya kadar olan kısımda itikadi ihtilaflar Akıllarıyla ön plana çıkan ve toplumları etki-
konusunda kitap, sünnet ve selefin anlayışından leyen bu insanların Allah'a teslim olmamaları,
bakış açısı sunduk. Konunun tafsilat ve örnekle- aklın vahiy olmadan insanı hüsrana götürece-
rine değineceğiz. ğini gösterir.

İslam'ın kabul etmediği bu ihtilaf türünün İslam tarihinde Yunan felsefesinin kelam
ümmet arasında vuku bulmasının nedenleri adı altında İslamî ilimlere girmesi, bu duruma
vardır. Bu sebepleri incelediğimizde ihtilafın etki etmiş ve itikadi ihtilaflar belirginleşmiştir.
kaynağını ve çözüm yolunun ne olduğunu zik- İslam tarihinde açıkça aklın nakle takdim edil-
retmiş olacağız. Daha sonra itikadi ihtilafların mesi gerektiğini savunanlar olmuştur. Daha ile-
kısımlarına değineceğiz. ri gidip kuran ve sünnetin zanni olduğu, akli ka-
idelerin kat'i olduğunu, bu nedenle nasların akıl
ışığında anlaşılması gerektiğini savunmuşlardır.
İtikadi Meselelerde İhtilafa Sebep
Olan Hususlar 'Felsefecilere cevap verirken kullanmak zorun-
1. Aklın naklin önüne geçirilmesi dayız' dedikleri felsefi ve mantıki deliller onları
boğmuş, girdikleri girdaptan kurtulamamış-
Allah Rasûlü'nden ve ashabından kalan mi- lardır. Oysa Allah Rasûlü ve ashabı filozof, şair,
rasa azı dişleriyle yapışan Ehli Sünnet, aklı vah- sanatkar, edebiyatçı milletlerle muhatap olmuş,
ye göre değerlendirmişti. onlara Kur'an'la cevaplar vermişlerdi. Muhatap-
larının farklı din ve ideolojiden olması, onları
Bu konuda inancımız; akıl insanın sorumlu kitapla yetinmekten alıkoymamıştı. Vahiyle in-
olması açısında önemlidir. Aklı olmayan mükel- sanları İslam'a davet edip, onunla tartıştılar.
lef değildir. Ancak aklın tek başına doğru yolu
bulması mümkün değildir. Bu sebepten dolayı Allah Rasûlü'nden kalan mirasla yetinmeyen
Allah subhanehu ve teâlâ Rasûller yollamış ve kitaplar ve Aristo'nun mantığına, Yunan'ın felsefesine
indirmiştir. Akıl vahyi anlama ve hayata geçir- yönelenler hüsrana uğradıkları gibi, başlattıkla-
meyle mükelleftir. Eski toplumlarda kavimleri rı kötü sünnet, çağların sapmasına neden oldu. 20
yönetenler, günümüzde profesör, bilim adamı
gibi toplumlarında akıllarıyla temeyyüz eden
20. "Kim insanların takip edeceği güzel bir sünnet (âdet) başlatırsa,
kendisine hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu örnek Receb
alan kimselerin sevabı verilir. Kim de kötü bir sünnet (âdet) baş- 1434
19. İbni Huzeyme latırsa, kendisine hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu

Haziran’13 • SAYI: 17

7
Bu fitnenin asıl kaynağı mu'tezile olarak bi- Başka bir yerde: 'Naklî deliller yakin ifade et-
linir. Ancak yapacağımız nakiller bu anlayışın mezler. Yakin/kesinlik ifade edebilmeleri için on
kelam ilmiyle uğraşmış insanların, genel fitnesi şeyden emin olmak gerekir.
olduğu görülecektir.
1. Lafızları rivayet edenlerin masum olması.
Cuveyni rahimehullah: 'Zahiri tevile açık olan
nasların, akliyatta delil alınması uygun değildir.' 2. İrabının sahih olması.

'Akli deliller kişinin içini rahatlatır ve yüre- 3. Tasrifinin sahih olması.


ğinde genişliğe sebep olur. Sem'i naslar (Kur'an,
4. İştirak olmaması.
sünnet) doğru olsa da; akli delillerin oluşturdu-
ğu rahatlık onlarda bulunmaz.'
5. Mecaz olmaması.
'Akaidin usulü üçtür. Sadece akılla bilinip nas-
6. Şahsa özel olmaması.
sa ihtiyacı olmayanlar. Sadece nasla bilinip, akla
ihtiyacı olmayanlar. Hem akıl hem de nasla 7. Zamana özel olmaması.
bilinecek olanlar. Ancak; nasla sabit olan
akla muhalif ise reddedilir. Çünkü şeriat 8. İdmar olmaması.
akla muhalefet etmez.'  21
Şayet akıl
9. Takdim ve tehir olmaması.
yeterli İmam Gazali rahimehullah:
olmuş olsa, 'Mantık ilmini kuşatmayanın 10. Aklî bir delilin bulunmaması.'
ihtilaf anında ilmine güven olmaz.'  22
Başka bir yerde meramını daha açık ifade
dönmemiz Fahruddin Er-Razi rahime- ediyor: 'Bunların (on şart) herhangi bir nasta ol-
gereken merci hullah: 'Bil ki; katiyet ifade eden maması zandır. Zannî olan bir şeye dayanan, zan
akıl olurdu. akli deliller ile bir şey sabit olur. Bu sabit olursa nakli delillerin zannî olduğu
İnsanların ihtilaf olur da, şer'i delillerin za- anlaşılır. Aklî deliller ise kat'idir. Ve zannî olan,
hiri (Kur'an, sünnet) sabit kat'i olanla çatışamaz.'
etmesine neden olana muhalefet ederse, önü-
olan, akıllarıyla müzde dört yol oluşur: Amidi rahimehullah: 'Haşevilerin: 'İlme ve elde
hareket etmeleri edilmek istenilen gayeye ancak kitap ve sünnetle
1. 'Aklı ve nakli beraber tas- ulaşılır', sözü batıldır. Biz naklî delillerin gelme-
ve anlayış dik ederiz.' Bu imkansızdır. İki miş olduğunu varsaysak; Allah'ın varlığı, alemin
farklılığıdır. zıt aynı anda tasdik edilemez. sonradan meydana geldiğini, cevher ve a'razla
ilgili hükümleri nakli delillerden önce de biliyor-
2. 'İkisini de iptal ederiz.' Bu da duk.'  23 ( 24)
imkansızdır. İki zıttı aynı anda yalanlamış
oluruz. Yukarıda zikredilen nakilleri ve Allah'ın subha-
nehu ve teâlâ şu sözlerini düşünelim:
3. 'Nakli (Kur'an, sünnet) alır, aklı redde-
deriz.' Bu imkansızdır. Çünkü biz aklî delillerle "Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye ita-
Allah'ı, sıfatlarını, mucizelerin Peygamberin doğ- at edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer
ruluğuna delil oluşunu bilmeseydik; naklin doğru- bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu
luğunu bilemezdik… Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve
4. Yukarıdaki maddelerden sonra tek bir şey
kalır. Aklî olan delilleri alırız. Nakil olana ya sa-
hih değildir deriz, ya da zahiri kastedilmemiştir.'
23. Menhec Es-selef ve Mütekellimin 1/119-130; Makalatu'l Cehm
bin Safvan, Eseruha Fil Firek 1/180-187… Bu imamların birço-
ğunun bu görüşlerinden tevbe ettikleri naklolunmuştur. Rabbim
örnek alan kimselerin günahı yüklenir." (Müslim, İbni Mace) tevbelerini kabul etsin. İslam'a ve Müslümanlara yaptıkları hiz-
21. Bu komedinin neticesi: Akaidin usulü tektir. O da akıldır. Ona metlerle mükafatlandırsın.
uyduğu takdirde alınıp, uymadığında reddedilen şeyi kısımlar 24. Bu konuda daha geniş bilgi için kardeşlerimize Tevhid
arasında saymak ne anlam ifade eder? Dergisi'nin 13. Sayısı 'Malum Olan Meçhul; Tevhid ve Cihad
22. Sahabe ve tabiine nasıl güveneceğiz? Ehli Selefiler' yazısını tavsiye ediyorum.

8
ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve
sonuç bakımından daha güzeldir."  25

Şayet akıl yeterli olmuş olsa, ihtilaf anında


dönmemiz gereken merci akıl olurdu. İnsanla-
rın ihtilaf etmesine neden olan, akıllarıyla hare-
ket etmeleri ve anlayış farklılığıdır. Bu durumda
Allah subhanehu ve teâlâ bizleri nassa yönlendirmiştir.
Ancak nassın zahirinde zan olma ihtimalini sa-
vunan ve aklın kesinlik ifade ettiğine inanan bir
insanın kalbinde, bu emre karşı hangi oranda
ta'zim oluşacağı düşünülmelidir.

"Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, araların- makla aklın ilk etapta yanlış bir şeyin sıhhatini
da çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra bize gösterdiğini kabul etmiş oluruz ki; bu da
senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı hatasından dolayı aklı delil olmaktan düşü-
duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olma- rür. Bundan dolayı vacip olan, Rasûl'e tam
dıkça, iman etmiş olmazlar."  26 bir teslimiyetle teslim olup onun hükümlerine
boyun eğmek, onun haber verdiklerini tasdik
Allah'ın subhanehu ve teâlâ yeminle pekiştirdiği ve etmektir. Onun sözünü akıl diye isimlendirdiği
ashabından imanı nefyettiği bu ayet, akıl ehli batıl hayallerle çakıştırmamalı, şüphe ve zanna
için anlamsızdır. Çünkü Rasûl'ün sallallahu aleyhi ve yormamalı, şahısların görüşlerini ona takdim
sellem hükümlerini içeren naslar, onların yanın- etmemelidir.'  29
da önce akıllarına muhalefetten uzak olmalıdır.
Olmasa dahi zandan kurtulmuş olması gerekir. Şeyhu'l İslam İbni Teymiyye rahimehullah:
'On ihtimal her nasta mevcut olduğu için içeriğine
bakmadan bunlar hakkında zanni diye hükme- 'Aklı nakle takdim edemeyiz. Çünkü şeriat
debiliriz.' Allah'a sığınırız bu safsatadan. Oysa her zaman akla uygun ve aklın anlayabileceği
Allah ayette, önce Rasûl'ü hakem tayin etme- şeyler getirmez. Aklın anlamaktan aciz olduğu
mizi ve akla veya nefse uymasa da hiçbir sıkıntı ve sadece teslimiyetle mükellef olduğu konular
varken, nasıl akıl ışığında nassı anlayalım?'
duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmayı
emretmiştir. Bunun örneği çoktur. İslam'ın koruma altı-
"Allah ve Rasûlü, bir işe hükmettiği zaman, na aldığı beş zaruretten biri nesebtir. Yani İslam
mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte soy ve nesebin karışmasını istemez. Her insanın,
kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim ait olduğu neseble anılmasını ister. Bu noktada
Allah'a ve Rasûlü'ne isyan ederse, artık gerçek- karışıklık olmaması için bir çok hüküm va'z
ten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır."  27 etmiştir. Bunlardan bir tanesi de eşinden boşa-
nan veya eşi vefat ettiği için evliliği biten kadı-
İmam Tahavi rahimehullah: 'Allah'a ve Rasûlü'ne na yönelik tedbirlerdir. Belli bir müddet kadın
teslim olup, kafasını karıştıranı daha iyi bilene evlenemez. Bu döneme iddet müddeti diyoruz.
döndürmedikçe, kimse dininde selamette olmaz.'  28 Bunun hikmeti; kadının ilişkisinin kesildiği
eşinden hamile olup olmadığının anlaşılması
Bu kısmı şerh ederken İbni Ebi'l İz rahimehullah: ve yapacağı yeni evlilikte nesep karışıklığı ol-
mamasıdır.
'...Çünkü akıl naklin sıhhatine ve Rasûl'ün
sıdkına delalet etmiştir. Şayet akılla nakil ça- • Eşinden boşanan kadın; üç hayız müddeti id-
tıştığında, aklı takdim edecek olsak, aklın delil det bekler. 30
oluşunu iptal etmiş oluruz. Çünkü böyle yap-

25. 4/Nisa, 59
26. 4/Nisa, 65
Receb
27. 33/Ahzab, 36 29. s.165 özetle. 1434
28. Akidetu'l Tahaviyye metninden. 30. 2/Bakara, 228

Haziran’13 • SAYI: 17

9
• Eşi vefat eden kadın dört ay on gün iddet bek- Buna bazı örnekler verecek olursak;
ler. 31
Yaratılış tarihinde aklını naklin önüne ge-
• Boşanmış veya eşi vefat etmiş kadın hamiley- çirenlerin ilki şeytandır. Allah subhanehu ve teâlâ
se, doğum yapana kadar iddeti devam eder. 32
Adem'i aleyhisselam yaratıp, şeytana Adem'e secde
Akla bırakılsa muhakkak bu tablo değişirdi. etmesini emredince; buna âsi olan şeytan bakın
Veya Allah'ın subhanehu ve teâlâ kısa tuttuğu uzun, nasıl bir mazeret ileri sürüyor:
uzun müddet tanıdığı kısalırdı. Ancak şeriat
"(Allah) Dedi: 'Sana emrettiğimde, seni secde
her zaman akla uygun hükümler getirmemiştir.
etmekten alıkoyan neydi?' (İblis) Dedi ki: 'Ben
Çünkü insan aklı, kendi nefsiyle ilgili kararlar-
ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise
da dahi çoğunlukla isabet etmez. Pişmanlıklar çamurdan yarattın.' "  35
yaşar. Hali bu olan ve hayatın cüz'i meselele-
rinde dahi hakka isabet oranı düşük olan aklın; Burada şeytan Allah'ın subhanehu ve teâlâ emrine
tüm insanlığı ilgilendiren hükümlerde hakim akıl yoluyla yaptığı bir kıyasla karşı çıktı. Ancak
konumuna konması, akıl tutulmasından baş- aklı naklin önüne geçirmenin bedelini en ağır
ka bir şey değildir. şekilde ödedi:
İbnu'l Kayyım rahimehullah: 'Batıl te'vil/yo- "(Allah:) Öyleyse oradan in, orada bü-
rum ehlinin kendisiyle dinin ana esas- yüklenmen senin (hakkın) olmaz. He-
larını yıkıp, Kur'an'ın hürmetini çiğ- men çık. Gerçekten sen alçaltılmış
nedikleri ve imanın izlerini sildikleri kimselerdensin."  36
tağutları dörttür:
vahyin rehberliğinde

İslam tarihinde ise bu işi


• Allah ve Rasûlü'nün sözleri ilk olarak Hariciler yapmıştır:
Şeytan Allah'ın
lafzi delilledir ve yakin/ke- emrine akıl yoluyla yaptığı
sinlik ifade etmez. bir kıyasla karşı çıktı. Ancak "Rasûlullah'ın Huneyn
• Allah'ın subhanehu ve
aklı naklin önüne geçirmenin dönüşünde bir adam
bedelini en ağır şekilde ödedi, yanına geldi. Bu sı-
teâlâ sıfatlarını anla- "(Allah:) Öyleyse oradan in, orda
tan ayet ve hadisler rada Bilal'in eteğin-
büyüklenmen senin (hakkın) olmaz.
mecazdır hakikat değil- de gümüş (para) vardı.
Hemen çık. Gerçekten sen
dir. alçaltılmış kimselerdensin." Rasûlullah bundan avuç
(7/Araf, 13) avuç alıp insanlara dağıtıyor-
• Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi du. Gelen adam: 'Ey Muham-
ve sellem sahih yollarla bize gel- med! Adil ol!' dedi. Rasûlullah
miş ve ümmetin bütün olarak kabul sallallahu aleyhi ve sellem (öfkeli olarak):
ettiği hadisleri zan ifade eder. 'Yazık sana! Ben de adil olmazsam
kim adil olabilir? Eğer adil olmazsam
• Akıl ile nakil çatışırsa aklı alır, nak- zarara ve hüsrana düşerim!' buyurdu-
le iltifat etmeyiz.'  33 lar. Ömer radıyallahu anh atılıp:
Bu noktada İmam Ali'nin radıyallahu anh sö- 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bana müsaade buyu-
zünü hatırlatalım: run şu münafığın kellesini uçurayım!' dedi.
Rasûlullah: 'Halkın, 'Muhammed arkadaşlarını
"Şayet din akılla olsaydı, ayakların altının öldürüyor' diye dedikodu yapmasından Allah'a
mesh edilmesi, üstünün mesh edilmesinden sığınırım. Bu ve arkadaşları Kur'an okurlar
daha evla olurdu. Oysa ben Allah Rasûlü'nün (ama okudukları) hançerelerini aşağı geçmez.
sallallahu aleyhi ve sellem ayaklarının üstünü mesh et-
Dinden, okun avı delip geçtiği gibi çıkıp gider-
tiğini gördüm."  34 ler!' buyurdular."  37

Bu adam Allah Rasûlü'nün ganimet dağıt-


31. 2/Bakara, 234
32. 65/Talak, 4 35. 7/Araf, 12
33. Sevaik El-Mursele, 1/632. 36. 7/Araf, 13
34. Ebu Davud 37. Buhari, Müslim

10
masına müdahale etti. Olabilir ki onun aklına
göre Allah Rasûlü'nün dağıtımı adil değildi.
Ancak o sallallahu aleyhi ve sellem, Allah'ın subhanehu ve teâlâ
Rasûlü'ydü. Yaptığı da, sözü gibi hüccetti. Ve
Allah subhanehu ve teâlâ onun sallallahu aleyhi ve sellem yan-
lış yapmasına müsaade etmez, onu yanlış üzere
terk etmezdi.

Bundan dolayı Aişe annemiz aklını nassın


önüne geçiren bir kadına "Sen Harurî misin?"
(haricilerin yaşadığı mıntıkaya nispet ederek)
demişti.

"Bir kadın gelip Aişe'ye sordu: 'Neden âdetli


kadın tutmadığı orucu kaza eder de kılmadığı
namazı kaza etmez? Aişe (kızarak): 'Yoksa sen
Harurî misin? diye çıkıştı. 'Biz Allah Rasûlü
döneminde orucun kazasıyla emrolunur, na- sizin Rabbiniz Allah'tır. Hakimiyet O'nundur.
mazın kazasıyla emrolunmazdık.' "  38 O'ndan başka dua ettikleriniz, bir çekirdeğin
zarına bile sahip değillerdir. Onlara dua etse-
Verdiği cevap; bir konuda nas varsa aklın niz bile sizin duanızı duymazlar, duysalar da
orada yerinin olmadığı ve teslimiyetin gerekli- size cevap veremezler. Kıyamet günü sizin or-
liğine vurgu yapar. tak koşmanızı inkar ederler. Her şeyden haberi
olan gibi sana kimse haber veremez."  40
Daha sonra başta mu'tezile olmak üzere, ke-
lam bidatine bulaşan fırkalar, bu musibetten na- "Kullarım benden sana sorarlarsa; şüphesiz
siplerini aldılar. Özellikle Allah'ın subhanehu ve teâlâ ben yakınım. Bana dua edenin, dua ettiği za-
man, duasına karşılık veririm. O halde onlar
isim ve sıfatları hususunda varid olan nasların
da benim davetime icabet etsinler ve bana inan-
akıllarına uymadığını, teşbih ve tecsim itikadı-
sınlar ki doğru yolda olsunlar."  41
na kapı araladığı gerekçesiyle aklın gerektirdi-
ğini, naklin ifade ettiğine takdim ettiler. Ve bu Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular:
surette şeytani istidlal metodu olan aklın nakle
takdimi, bir usule bağlanmış oldu. Bu bozuk "Dua ibadettir."  42
metod, insanlara akide diye öğretildi. Kelami
bir tartışma olarak algılanan ve kitap sayfala- Bu naslardan anlaşılan; dua ibadettir.Ve her
rında eskidiği düşünülen bu satırlar, akıllara ve ibadet gibi sadece Allah'a yapılır. Çünkü her
kalplere yerleşti. namazın her rekatında Allah'a subhanehu ve teâlâ söz
veririz.
Şu örnek üzerinde düşünelim;
"Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yar-
"Allah'ı bırakıp kıyamet gününe kadar kendi- dım dileriz."  43
sine icabet etmeyecek şeylere dua edenden daha
sapmış kimdir? Oysa onlar, bunların duaların- İbadeti Allah'tan başkasına yapanlar şirkleri
dan habersizdirler. İnsanlar haşrolunduğu (bir ve küfürleriyle baş başa kalacaklardır.
araya getirildiği) zaman, (Allah'tan başka dua
ettikleri) onlara düşman kesilirler ve (kendileri- Şeytani bir mantıkla bu nasların delaleti ip-
ne) ibadet etmelerini de tanımazlar..."  39 tal edilmiştir.
"Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye ka- 'Bizler günahkarız. Allah subhanehu ve teâlâ
tar. Güneşi ve ayı hizmetinize sunmuştur. Her
biri belirli bir süreye kadar akıp giderler. İşte
40. 35/Fatır, 13-14
41. 2/Bakara, 186
Receb
38. Buhari, Müslim 42. Tirmizi 1434
39. 46/Ahkaf, 5-6 43. 1/Fatiha, 4

Haziran’13 • SAYI: 17

11
ise çok yücedir. Bizim gibi günahkarların Müşrikler Allah Rasûlü'ne başka yollardan
Allah'a ulaşması mümkün değildir. Nasıl ki yaklaşıp, Allah'ın koyduğu bu ölçülere muha-
toplumda değersiz olan biri padişaha ulaş- lefet etmesini isteyince; Allah'ın subhanehu ve teâlâ
mak için onun yanında değerli insanlara indirdiği ayetler konunun hassasiyeti açısından
başvurur. Onlardan aracı olmalarını talep çok önemlidir.
eder. Bizim durumumuz da böyledir. Allah'a
dua etmeden önce şeyhlere, salihlere dua et- "Sana vahyettiğimizden başka bir şeyi bizim
meli, onlardan talep etmeliyiz. Bizi Allah'a hakkımızda uydurarak neredeyse seni fitneye
ulaştırmaları için onlardan istemeliyiz.' düşüreceklerdi. İşte o zaman seni dost edinecek-
lerdi. Eğer seni sabit tutmamış olsaydık, az da
Aklın tasvip ettiği ve dünyevi ölçülere uyan olsa onlara meyledecektin. O zaman ise, sana
vahyin rehberliğinde

bu mantık, nassın yanında şirktir. Başta Arap hayatın da ve ölümün de azabını kat kat tattı-
toplumu olmak üzere insanlığın şirke düşme- rırdık. Hem de bize karşı bir yardımcı da bula-
sindeki temel neden de budur. Akıllar nakle mazdın."  46
takdim edilmiş ve neticesinde Allah'ın subhanehu ve
teâlâ dışında varlıklara ibadet edilmiştir. Acaba ne olmuştu da Allah kendi Rasûlü'nü
bu kadar ağır tehdit etmişti? Cevap çok netti:
Bir başka örnek; Allah Rasûlü kendisi ve iman edenler için be-
lirlenen metoddan az bir şey meyletmeye niyet
"De ki: 'Bu, benim yolumdur; ben ve bana etmişti.
uyanlar basiretle Allah'a çağırırız. Allah'ı ten-
zih ederim. Ben asla müşriklerden değilim."  44 Müşrikler ondan bazı taleplerde bulunmuş-
lardı. Onların ilahlarına dokunmaması halinde
"Sen, yanındaki yönelmiş insanlarla birlikte Müslüman olacaklarını ve ona tabi olacaklarını
emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Taşkınlık yap-
söylemişlerdi.
mayın. Kuşkusuz O, yaptıklarınızı görür. Za-
limlere meyletmeyin, yoksa ateş size de dokunur.
Bir başka rivayette Sakifoğulları Allah
Sizin Allah'tan başka bir veliniz yoktur. Sonra
yardım da görmezsiniz."  45 Rasûlü'ne gelmiş ve ondan ayrıcalık istemiş-
lerdi. Rüku etmek istemediklerini, ilahlarına
Bu ayetler net bir şekilde Allah'ın dinini an- bir yıl daha müsaade edilmesini böylece diğer
lama, yaşama ve O'na davet konusunda mümin- Araplardan daha üstün olmayı istediler.
 47

lerin de Rasûl'le beraber bir ölçüye tabi oldukla-


rını gösterir. Bu ölçünün temeli davetin Allah'a Allah Rasûlü bu istekleri yerine getirmedi.
olması, 'ben müşriklerden değilim' diyecek ve Sadece onların İslam'ını umduğu için aklından
bunu kimlik haline getirecek kadar şirkten ve geçirdi. Allah İslamî davaya davette çizilen öl-
müşriklerden uzak olunmasıdır. Ayrıca istika- çüden az bir şey meyletmeyi dahi, bu ağır teh-
met üzere olup, zulmün ve zalimin hiçbirine ditlerle bertaraf etti.
meyil olmamalıdır.

46. 17/İsra, 73-75


44. 12/Yusuf, 108 47. Taberi, Beğavi ve Kurtubi tefsirlerinden nüzul sebeplerine bakıla-
45. 11/Hud, 112-113 bilir.

12
Putlara dokunmamak veya varlıklarına bir muhkem olanları terk etmek konusunu işleye-
yıl müsaade düşüncesi naslarda böyle ifade edil- lim Allah'ın izniyle.
miştir. Akıllarını vahye takdim ederek 'İslam'a
hizmet' adı altında putlara saygı gösteren, müş- Davamızın sonu Allah'a hamd etmektir...
riklerin anayasasına bağlı kalacağına dair ye-
min eden, körpecik yavrularını tağutların küfür
ve şirk okullarına teslim eden, anayasal düzeni
korumak için var olan yerlerde askerlik yapan,
demokrasinin faziletlerini anlatan insanları
düşünelim. Evet akıllarıyla İslam adına tesbit Biri trafik kazasında diğeri Allah yolunda
ettikleri maslahatlarını nassın önüne geçirmiş şehit olan iki kardeşimiz vefat ettiler.
ve şirkin her türlüsüne bulaşmışlardır. Allah'a
sığınırız. Yakınları ve dava arkadaşları için Allah
Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem dediği gibi:
Bunca nassın karşısında İslam'ı anlama, ya-
şama ve ona davet hususunda seçtikleri yolun "Şüphesiz Allah'ın aldığı da verdiği de Al-
lah'ındır. Her şey O'nun subhanehu ve teâlâ yanın-
tek dayanağı 'bu zamanda İslam'a başka türlü
da belli bir ecele tabidir."
hizmet olmaz' sözüdür. Selim akılların batıllı-
ğında bir an tereddüt etmeyeceği bu safsatayla "Allah'tan subhanehu ve teâlâ geldik tekrar O'na
nesilleri helak ettiler. döneceğiz. Allah'ım bu musibetimizde ecri-
mizi ver, akabinde bizlere daha hayırlısını
Aslında verilecek çok örnek vardır. Ancak nasip et."
tevhidin aslında vuku bulan en yaygın prob-
lemlere dikkat çekmek istedim. Aklın nassa Kendi adıma:
takdimi meselesi kelam kitaplarında eskimiş bir
tartışma konusu değildir. İslam'ın garipliğini 'Şahit ol ki Rabbim; ben bu iki kardeşimden
her anlamda yaşadığımız bu garip çağda, her an de razı olarak ayrıldım, sen de onlardan razı
karşılaştığımız, şerrinden ve ehlinden Allah'a ol. Rahmetinle onlara muamele et.'
sığındığımız bir durumdur.

İtikadi meselelerde (ki kastımız inanılması


ve reddedilmesi zaruri olan meselelerdir) ihti-
lafların son bulmasını ve ümmetin vahdetini
arzulayanlar, aklın nakle takdim edilmesinin
önüne geçmek için çabalamalıdırlar. Gerek bi-
reysel ibadetlerinde gerek insanları İslam'a da-
vette ve İslam adına yapılan sair hizmetlerde
naslara ve ölçülere bağlı kalmayı şiar edinmeli-
dirler. Çünkü; aklını nassa takdim eden insanlar
var oldukça itikadi ihtilaflar da var olacaktır. Ve
Allah Rasûlü'nün kabul etmediği bir ihtilaf çeşi-
dine sessiz kalmak, hoşgörüyle yaklaşmak ona
iman eden insan için mümkün değildir. Sonra
akıl, dibi olmayan ve içinden çıkılması müm-
kün olamayan bir girdaptır. Bir defa nassın dı-
şına çıkıldı mı artık insanların hevalarının ve
akıllarının esiri olunur. Var olan insan adedince
din anlayışı meydana çıkar. Ki günümüzde de
durum farklı değildir.

Bir sonraki yazımızda; itikadi ihtilafların Receb


ana sebeplerinden olan müteşabih nasları alıp 1434

Haziran’13 • SAYI: 17

13
Başyazı

Bitişi Başlangıç Olan Yolculuk:


Ölüm
Ölümün en ürkütücü yanı ecelin gizli olması-
dır. Kime, nerede, nasıl ve hangi zaman gele-
ceği belli değildir. Ertelenen her tevbe ve ıslah
temennisi, ölümün korkutucu gölgesi altındadır.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla..

H ayatı ve ölümü yaratan ve her ikisi arasın-


da insanları imtihan Allah'a hamd olsun.
Salat ve selam O'nun Nebisine, al-i beytine ve
sorumluluğu çokça hatırlatır. İnsanın unutkan
olduğunu en iyi bilen olduğu için, bu hatırlat-
mayı en etkili yollarla yapar. Bu yollardan biri
tüm ashabının üzerine olsun. ölüm ve diğeri de onunla başlayan ahiret haya-
tıdır.
Ölüm, Allah'ın subhanehu ve teâlâ yarattığı her
canlının ortak kaderi olan zaruri bir gerçektir. Allah subhanehu ve teâlâ, yakın zamanda çok de-
İsminin ürkütücülüğü yanında, içerdiği derin ğerli kardeşlerimizden ikisini aramızdan al-
anlam ve azgın nefisler üzerindeki terbiye edici makla, bizlere bu gerçeği bir defa daha hatır-
etkisi de bir o kadar şaşırtıcıdır. İnsanın fıtratın- lattı. Her iki olayla da, aslında unutmamamız
da var olan hasletler nedeniyle kendine en uzak gereken ölümü, kendimizden ne denli uzakta
gördüğü; ancak ecelin belirsizliği nedeniyle in- gördüğümüzü müşahede ettik. Tüm kardeşleri-
sana en yakın hakikattir ölüm... Çünkü ölüm mizle beraber bu hakikati hatırlamak ve gerekli
garib bir yolculuğun adıdır. Bittiği düşünülen ibreti almak adına baş yazımızı bu konuya ayır-
bir yolun, daha yeni başlaması ve ebedi hayata, dık. Çaba bizden başarı Allah'tandır.
yani gerçek olana atılan ilk adımdır.
Ölümü Allah Yarattı
İslam olmak, emanet yüklenmek ve sorum- "Ölümü ve hayatı, hanginizin daha iyi amel
luluk almaktır. Allah insana yüklediği sorumlu- yapacağını açığa çıkarmak için yaratan O'dur.
luğu emanet olarak isimlendiriyor çünkü. Güçlü ve bağışlayıcı O'dur!"  2
"Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk, "Aranızda ölümü takdir eden biziz! Önümüze
onu taşımaktan kaçındılar, ondan korktular. de geçilemez. Sizi benzerlerinizle değiştirmek ve
Onu insan yüklendi. O, zalim ve cahil oldu.''  1 sizi bilmediğiniz bir şekilde yeniden yaratmak
hususunda..."  3
İnsanı yaratan Allah subhanehu ve teâlâ, insana bu
2. 67/Mülk, 2
1. 33/Ahzab, 72 3. 56/Vakıa, 60-61

14
Evet, ölümü Allah yaratıp kulları arasında
takdir etti. Bu öyle bir takdir edişti ki, ölüm ha-
yattan önce zikredildi. İnsanın hayata düşkün-
lüğüne rağmen, vahiy ölümü hayattan önce dil-
lendirdi. Çünkü insanda asıl olan, ölüm halidir.

"Nasıl olur da Allah'a karşı nankör olabilirsi-


niz? Oysa, siz ölülerken, size o can verdi. Sonra
sizin yine canınızı alacak; sonra da sizi dirilte-
cek ve sonunda yine yalnızca O'na döndürüle-
ceksiniz."  4

Bu ayette insana vücuda geliş evreleri hatır-


latılmıştır. Ve ilk evre olarak onun bir ölü oldu- Hayata olan düşkünlükleri onların her alan-
ğuna vurgu yapılmıştır. da ifsadın başı olmalarına neden olmuştur.

Dünya ehlinin en çok korktuğu gerçek ölüm- Ölüm Allah'ın subhanehu ve teâlâ insan üzerindeki
dür. Ve asırlardır ondan kurtulmanın çarelerini kahrıdır. Allah'ın subhanehu ve teâlâ isimlerinden biri
arıyorlar. Bu nedenle efsane ve masallara ölüm- El-Kahhar'dır. Kulluğun özü olan korku, bu sı-
süzlüğü konu etmiş, insanların düşünüp dile fattan kaynaklanır. Çünkü kulluk Allah'a boyun
getirmeye cesaret edemedikleri bu hayallerini, eğmedir. Organların Allah'a subhanehu ve teâlâ boyun
efsanevi kahramanlar üzerinden nesillere ak- eğmesi, kalpte oluşan sevgi ve korkuya bağlıdır.
tarılmışlar. Ancak İslam ölümü hayata takdim İnsanı yaratan Allah, onu böyle düzenlemiştir.
eder. Çünkü ölümle yaşamak, hayatın imar edil- Sıhhatli ve istikrarlı kulluk için, eşit oranda sev-
mesi; ölümden uzak olma düşüncesiyse dünya gi ve korku lazımdır. Bundan dolayı her Müslü-
ve ahiret hayatının harabıdır. Ölümle yaşamak mana, sevgi ve korkuyu ve buna ulaştıran yolla-
sorumluluğun bilincinde olmak, yani insanlığa rı öğrenmesi vaciptir.
ve yaratana karşı hakları gözetmektir. Ki bu du-
rum yeryüzünde adaletin ve refahın sağlanması Korkunun oluşumunu sağlayan en etkili yol
anlamına gelir. Ölümden uzak olan insanlar ise Allah'ın subhanehu ve teâlâ insanların kalbine korku
bu sorumluluktan uzaktırlar. Onların haklarını salan El-Kahhar gibi sıfatlarını öğrenmek, an-
yerine getirecekleri ve kendilerini sorumlu his- lamak ve onunla Allah'a kulluk etmeye çalış-
settikleri bir merci yoktur. Tek amaç şerrinden maktır.
Allah'a sığınılası nefsi tatmin etmektir. Bu du-
rum zulüm ve haksızlığın oluşumu, yani yeryü- Allah subhanehu ve teâlâ kahrediciliğini, ölümle
zünün fesada verilmesidir. veya ölümün başlangıcı olan ahiret hayatıyla
ifade etmiştir. Çünkü nefislerin, kahreden de
Buna en güzel örnek Yahudiler olsa gerek- olsa mecbur olduğu, kaçınılmaz gerçeğidir bu
tir. Onların temel vasfı 'ifsad edici' olmaktır. durum…
İnsanların din, ahlak ve huzurunu ifsad eder,
bozgunculuk yaparlar. Bu onların dünyaya olan ''O, kulları üzerinde kahredici (kahhar) olan-
dır. Size koruyucular gönderiyor. Sonunda siz-
düşkünlüklerindendir.
den birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçileri-
"Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insan- miz onun hayatına son verirler. Onlar (bu işte,
lardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı ne eksik ne fazla) kusur etmezler.''  6
bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşa-
''O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey
tılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan
Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) 'Bugün
kurtarmaz. Allah, onların yapmakta oldukları-
mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ın-
nı görendir."  5
dır.' "  7

Receb
4. 2/Bakara, 28 6. 6/En'am, 61 1434
5. 2/Bakara, 86 7. 40/Mümin, 16

Haziran’13 • SAYI: 17

15
Hasan-ı Basri rahimehullah:

'Ölümü çokça hatırlayanın gözünde dünya kü-


çülür de küçülür' derken,

Said bin Cubeyr rahimehullah:

'Ölümü anmayı terk edersem kalbimin ifsad


olacağından korkarım' demişti.

Seleften biri meclisinde bulunanlara:

'Ölümü çokça anın. Öyle bir hayata gideceksi-


niz ki ölümü isteyeceksiniz de sizlere verilmeyecek.
Bu durumun olmasını istemiyorsanız dünyaday-
ken ölümü anın' diye seslendi.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sahabesini


ölümle terbiye ederdi. Ölüm gerçekleştiğinde
cenazenin kime ait olduğunu önemsemeden,
Nefsini terbiye etmek ve onu istikamet üzere sahabesine onunla bazı gerçekleri hatırlatırdı.
tutmak isteyenlerimizin ölümle hemhal olmak
ve onunla olması gereken korkuyu oluştur- Ümmü Seleme radıyallahu anha'dan rivayet edil-
maktan başka çareleri yoktur. Allah Rasûlü de, diğine göre şöyle dedi:
başyazı

nefislerin ıslahını ondan öğrenen selef de tez-


"Rasûlullah, (vefat etmiş olan) Ebu Seleme'nin
kiyede, hususen de korku meselesinde ölümü
yanına girdi. Gözleri açık kalmıştı, onları ka-
hatırlamaktan faydalandılar.
pattı. Sonra şöyle buyurdu: 'Ruh çıkınca gözler
onu izler.' Tam bu sırada Ebu Seleme'nin aile
"Lezzetleri yok eden ölümü çok anın."  8
fertlerinden bazıları bağıra çağıra ağlamaya
başladılar. Bunun üzerine Rasûlullah: 'Kendini-
Aslında ölümü hatırlamak lezzetleri yok et-
ze hayırdan başka bir şeyle dua etmeyin. Çün-
mez. İnsanın ölümü hatırlaması, dünyanın çe-
kü melekler dualarınıza 'âmin' derler' buyurdu.
kiciliğine de etki etmez. Ancak bu bir terbiye Sonra şöyle dua etti: 'Allah'ım! Ebu Seleme'yi
metodudur. İnsanın dünyaya olan düşkünlü- bağışla. Derecesini hidayete ermişler seviyesine
ğüne ve ondan aldığı lezzete etki eder. İnsanın yükselt! Geride bıraktıkları için de sen ona vekil
nefsine tesir eder. Ve artık dünyanın lezzetleri ol! Ey âlemlerin Rabbi! Bizi de, onu da bağışla!
değerini yitirir. Bu ölümün, hem o lezzetlerin Kabrini genişlet ve nurla doldur!' "  9
fani olmasını hatırlatması, hem de ebedi olana
iştiyak uyandırmasındandır. Allah Rasûlü, annesinin kabrini ziyaret etti.
Hem ağladı hem de ashabını ağlattı.Ve sahabeye:
Aişe annemiz bile arkadaşına:
"Ben annem için istiğfar talebinde bulundum,
''Ölümü çokça hatırla ki kalbin yumuşasın'' di- bana izin verilmedi. Kabrini ziyaret etmek için
yerek nasihatte bulunmuştur. izin istedim, bana müsaade edildi. Ben sizleri
kabir ziyaretlerinden alıkoyuyordum artık onları
Ebu Derda radıyallahu anh: ziyaret ediniz. Çünkü kabir ziyaretleri size ahireti
hatırlatır."  10 diyerek nasihatte bulundu.
''Ölümü hatırladığında kendini onlardan biri
olarak düşün ve ibret al.'' derdi. İbni Ömer radıyallahu anh rivayet edildiğine göre
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem, yanında Abdur-
rahman İbni Avf, Sa'd b. Ebu Vakkâs ve Abdul-

9. Müslim
8. Tirmizi 10. Müslim

16
lah İbni Mesud radıyallahu anhum bulunduğu halde bizlerin ölümü bir nasihat ve vaaz olarak görüp,
Sa'd b. Ubâde'yi ziyaret etti. Durumunu görün- buna uygun hareket etmemiz gerektiği açığa çı-
ce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ağladı. Onun ağ- kıyor. Ölenin şahsiyeti önemli değildir. Mesele
ladığını gören sahabeler de ağlamaya başladılar. ölümü ibret kabul edip, kalplerin incelmesini
Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: sağlamak ve Allah'a subhanehu ve teâlâ yönelmektir.

"Bilmez misiniz, gerçekten Allah, gözyaşı ve Ölümü sürekli hatırda tutmaya yardımcı
kalbin elemi sebebiyle kişiye azap etmez. Fakat olacak bazı hususları şöyle zikredebiliriz:
-dilini işaret ederek- bunun yüzünden azap eder
veya bağışlar."  11 buyurdu. Ölümün muhasebesini yapmak

Enes'ten radıyallahu anh rivayet edildiğine göre, Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem ve asha-
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ruhunu teslim et- bının tavsiyelerinde olduğu gibi, ölümü nefse
mek üzere olan oğlu İbrahim'in yanına girince hatırlatmak ve kendimizi ölü olarak düşünmek-
gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Bunun tir ölüm muhasebesi. Hayatın sonlandığını ve
üzerine Abdurrahman b. Avf radıyallahu anh: yaptıklarımızın hesabını veriyor olduğumuzu
hayal etmektir.
" 'Ey Allah'ın Rasûlü! Siz de mi ağlıyorsu-
nuz?' diye sordu. Peygamber ona: 'Ey Ölümleri fırsat bilip ölüm üze-
İbni Avf! Bu gördüğün gözyaşları rinde düşünmek ve kardeşlerimize
rahmet ve şefkat eseridir.' cevabını hatırlatmak
verdi. Sonra şunları ilave etti: 'Göz
yaşarır, kalp hüzünlenir. Biz an- Allah Rasûlü Müslüman-
cak Rabbimiz'in razı olacağı ların cenazelere katılmasını
sözleri söyleriz. İbrahim! Seni teşvik eder, defin işlemine
kaybetmekten dolayı gerçek- kadar orada bulanmalarını
ten çok üzgünüz.' "  12 Ölenin şahsiyeti önemli
değildir. Mesele ölümü ibret irşad ederdi. Bunun iki
"Peygamber sallalla- kabul edip, kalplerin incelmesini sebebi vardı. Ölüye
hu aleyhi ve sellem ile bazı
sağlamak ve Allah'a subhanehu dua edip hayırla şa-
sahabeler birlikte bulu-
ve teâlâ yönelmektir. hitlik etmelerini sağla-
nurlarken onların yanından mak. Ölümden ibret alıp
bir cenaze geçti. Ashaptan ba- nefse çeki düzen vermek.
zıları o cenazeyi hayırla andı.
Bunun üzerine Nebi: 'Kesinleşti' ''Rasûlullah bize, hasta ziya-
buyurdu. Sonra bir cenaze daha retini, cenazenin arkasından gitme-
geçti. Orada bulunanlar onu da kö- yi, aksırana 'yerhamukellah' demeyi,
tülükle andılar. Rasûl-i Ekrem yine: yemin edenin yeminini yerine getir-
'Kesinleşti' buyurdu. mesini, haksızlığa uğrayana yardım et-
meyi, davet edenin davetini kabul etmeyi ve
Bunun üzerine Ömer İbni Hattab: 'Ne ke- selamı yaygınlaştırmayı tavsiye etti."  14
sinleşti ya Rasûlullah?' diye sordu. Peygamber
de şöyle buyurdu: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Şu önce geçen cenazeyi hayırla andınız; bu "Müslümanın, Müslüman üzerindeki hakkı
sebeple onun cennete girmesi kesinleşti. Bu be- beştir: Selam almak, hasta ziyaret etmek, cena-
rikini kötülükle andınız; onun da cehenneme zenin arkasından yürümek, davete icabet etmek
girmesi kesinleşti. Çünkü siz (müminler), yer- ve aksırana 'yerhamukellah' demektir."  15
yüzünde Allah'ın şahitlerisiniz.' "  13

Bu gibi naslar üzerinde düşündüğümüzde;

11. Buhari, Müslim


Receb
12. Buhari, Müslim 14. Buhari, Müslim 1434
13. Buhari, Müslim 15. Buhari, Müslim

Haziran’13 • SAYI: 17

17
Başka bir hadisinde: dileyin ve sonra tevbe ve pişmanlık tavrı içinde
O'na yönelin."  18
"Kim, sevabına inanarak, karşılığını sadece
Allah'tan bekleyerek bir Müslüman cenazesi ile "Ey iman edenler! Tam bir pişmanlık ve gönül
birlikte gider ve namazı kılınıp gömülünceye huzuru içinde gösterişten uzak ölçüde Allah'a
kadar beklerse, her biri Uhud dağı kadar olan tevbe edin."  19
iki kırât sevapla döner. Kim de cenaze namazı-
nı kılar, defnolunmadan önce ayrılırsa, bir kırât Bu, biz günahkar kullara ilahi ve yüce bir
sevapla döner."  16 çağrıdır. Şanı yüce olan Rabbimiz hiçbir şeye
ihtiyacı yokken, sadece kullarına olan merha-
Bizler cahiliye toplumunda yaşadığımız için metinden dolayı onlara böyle bir kapı açmıştır.
bu ibadetlere fazla iştirak edemiyoruz. Ancak Ve O'nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Bu kapı-
cenazelere katılamıyor oluşumuz, bizi ölümden nın kapandığı zaman, ancak ölüm anıdır.
ibret almaktan alıkoymamalıdır. Ölümü gün-
dem ederek, Müslüman olarak can veren kar- "Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Al-
deşlerimizin cenazelerine iştirak edip, ibret lah Teâlâ onun tevbesini kabul eder."  20
almaya dikkat etmeliyiz.
Ancak kapı kapandı mı, insan ne kadar
Bize dünyayı unutturan ahiret eh- fırsat talep ederse etsin hüsranla geri dö-
liyle bir arada zaman geçirmek necek ve azabı arttırılacaktır.

Bazı insanlar her haliyle Allah'ı "Allah'ın kabul ettiği tevbe, yal-
hatırlatır. Onların yanında dün- nızca cahillikle/bilmeyerek günah
yada olduğumuz halde dün- işleyenin günahın hemen ar-
dından yaptığı tevbedir. Allah,
başyazı

yadan sıyrılır; asr-ı saadete Ümmetin izzeti


veya biad-ı efraha (ahiret) için ölümden kork- her şeyi bilen ve hikmetle ya-
gideriz. Bazı insanlar da mayan, ölümle bütünleşen pandır. Ölüm gelip çatana
nesiller yetişmeli. Ölümden kadar günah işleyip de
her halleriyle dünyayı korkmama, sözle öğretilecek bir tam o zaman: 'Ben
hatırlatır. Bunlardan erdem değildir. Nesiller, sahabe şimdi tevbe ediyo-
kaçınmalı ve salih çocuklarında olduğu gibi
rum.' diyenlerin tevbesi,
olanların sohbetlerini ter- ancak böyle bir topluluk
tevbe değildir. Kafir olarak
içerisinde yaşayarak
cih etmeliyiz. ölenlerin tevbesi de yoktur.
bunu öğrenebilir.
Onlara acıklı bir azap hazır-
Ölüm Tevbeyi ladık."  21
Hatırlatmalı
''Onlardan birine ölüm gelince
Ölüm Allah'ın insana en büyük 'Rabbim, beni geri döndür' der. 'Belki
nimeti olan tevbe kapısının kapan- ben, terkettiğim doğru işleri yaparım.'
masıdır. Henüz fırsat varken acele et- Asla, o sadece söyleyenin bir sözüdür. On-
meli ve bolca Allah'a tevbe etmeliyiz. Ölü- ların arkalarında yeniden diriltilecekleri güne
mün en ürkütücü yanı ecelin gizli olmasıdır. kadar bir engel vardır.''  22
Kime, nerede, nasıl ve hangi zaman geleceği
belli değildir. Ertelenen her tevbe ve ıslah te- Ölümün başucumuzda bekliyor oluşu ve
mennisi, ölümün korkutucu gölgesi altındadır. hangimize isabet edeceği belli değilken, tevbe
kapılarını zorlamalı, Allah'a subhanehu ve teâlâ bolca
"Ey mü'minler! Hepiniz topluca, günahkarca tevbe etmeliyiz.
davranışlardan dönüp, Allah'a yönelin ki, dün-
ya ve ahiret mutluluğunu elde edesiniz."  17

"Rabbinizden günahlarınız için bağışlanma


18. 11/Hud, 3
19. 66/Tahrim, 8
20. Tirmizi
16. Buhari, Müslim 21. 4/Nisa, 17-18
17. 24/Nur, 31 22. 23/Mu'minun, 99-100

18
Ölümle Hemhal Olmak İzzet,
Ondan Uzaklaşmak Zillettir
İslam'ın en parlak günlerini yazan yiğitler,
ölümden korkmuyor, onu arzuluyorlardı. Bu
tüm milletleri onlara boyun eğdiren bir izzeti
kazanmanın ve hayır amellerinin yollarını aç-
mıştı onlara.

Halid bin Velid'in radıyallahu anh kafirlere:

''Sizlerin hayatı ve şarabı sevdiği gibi, ölümü


seven bir toplulukla geldim size.'' deyişi bunun
ispatıdır. korkmama, sözle öğretilecek bir erdem değildir.
Nesiller, sahabe çocuklarında olduğu gibi ancak
Bu cümleler öylesine sarfedilmemişti. Halid, böyle bir topluluk içerisinde yaşayarak bunu
müşrikleri çok iyi tanıyordu. Onların zaaflarını öğrenebilir.
biliyordu. Bununla beraber Müslüman olma-
dan evvel, sayı olarak kendilerinden çok az olan Yaşadığımız Gibi Ölürüz...
Müslümanların, çoğu defa zafer kazanmasının Nasıl yaşamış ve hangi amel üzere olmuşsak,
sırrını çözmüştü. Ölümden korkmuyor, bilakis sonumuz o olmuştur. Salih amel yapanları güzel
'şehadet' dediğimiz en şerefli ölümü arzuluyor- bir son beklerken, isyan ehlini kötü son bekle-
lardı. mektedir. İnsanların sonları, onların Allah'la
subhanehu ve teâlâ olan muamelelerini gösterir. Sadık
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, İslam üm- olanlar sıdklarına yakışır, olmayanlar da yalan-
metinin zillete duçar olacağını haber vermiş ve larına uygun bir sonla bu hayattan ayrılırlar.
bunu insanların ölümden hoşnut olmamalarına
bağlamıştı. "Sizden biri cennet ehlinin amelini yapar,
onunla cennet arasında bir zir'a mesafe kalın-
'' 'Parçalayıcı olanın avına üşüştüğü gibi diğer ca, kitabı ona galebe çalar, cehennemliklerin
ümmetlerin size karşı birleşip üşüşmeleri yakın- amelini yapar ve cehenneme gider. Sizden biri
dır.' Biri sordu: 'Acaba o zaman biz sayıca az cehennem ehlinin amelini yapar, ta onunla
mı olacağız?', 'Hayır, bilakis siz o zaman sayıca cehennem arasında bir zir'a kalır, kitabı ona
çok olacaksınız. Fakat siz selin sürüklediği çer- galebe çalar. Cennet ehlinin amelini yapar ve
çöp gibi dağınık olacaksınız. Allah düşmanları- cennete gider."  24
nızın kalbinden sizin korkunuzu çıkartacaktır.
Sizin kalplerinize de vehen atacaktır' buyurdu. Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem bu sö-
'Vehen nedir, ey Allah'ın Rasûlü?' diye sorduk- zünün örneği çok yaşanmıştır. Zahiri salah ve
larında şöyle buyurdu: 'Dünya sevgisi ve ölüm takva üzere olup da, hakikatinde öyle olmayan
korkusu.' "  23 nice insanın, son anında gerçek yüzü anlaşılmış;
hem dünyasını hem de ahiretini heba etmiştir.
Gerçekten de bu durumu yaşıyoruz. Halid
bin Velid'in radıyallahu anh sözünü ettiği erlerin ben- Bir gazvede Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,
zerleri, günümüzde küfre karşı mücadele veri- kendileriyle beraber harp eden ve Müslümanla-
yor. Bunun yanında dünyaya daldıkça ölümden ra faydalı olan bir kişiye işaret ederek:
uzaklaşan ve korkanlar İslam ümmetinin yüz
karası olarak, taviz üzere taviz veriyor, kafirle- " 'Her kim ateş ehlinden bir kimseye bakmak
rin dünyasından bir şeyler elde etmek için, kâh isterse, şu adama baksın.' der.
demokrat, kâh liberal, kâh laik oluyorlar.
Bunun üzerine bir sahabe, o kişiyi takip eder.
Ümmetin izzeti için ölümden korkmayan, Onu müşriklerle şiddetli bir şekilde harp eder-
ölümle bütünleşen nesiller yetişmeli. Ölümden ken görür. Nihayet o kişi yaralanır ve yaraları-
Receb
1434
23. Ebu Davud 24. Buhari, Müslim

Haziran’13 • SAYI: 17

19
leyen bir diğerinden Kelime-i Tevhid'i söylemesini
istediler. O daha önce terennüm ettiği şarkılardan
'Sürekli satrançla meşgul birini söyleyerek can verdi. Bir başkasına söylediler.
O son söz olarak: 'Sizin davet ettiğiniz şeye kafi-
olan birine ahir hayatında rim.' diyerek canını verdi.'
Kelime-i Tevhid'i telkin ettiler.
Ne üzere yaşadılarsa onun üzerine can verdi-
O ise 'Şah, Şah' diyerek can ler. Bunun yanında sadık olarak yaşayıp, sıdkla-
verdi. Sürekli şarkı dinleyen bir rı nedeniyle Kur'an'da ayet olarak zikredilenleri
diğerinden Kelime-i Tevhid'i düşünelim. Sahabeden şehit olanlar gördükleri
güzellikleri kardeşlerinin bilmesini istiyorlardı.
söylemesini istediler. O daha önce
Allah onların halini ve karşılaştıkları güzellikle-
terennüm ettiği şarkılardan...' ri ayet olarak indirdi. Ve kitabını onların güzel
sonuna şahit kıldı.

"Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın


nın acısına dayanamayıp kılıcıyla hayatına son çünkü onlar, Rabbleri'nin huzurunda diridirler
verir. Bunu gören sahabe: ve rızıklandırılırlar. Allah'ın kendilerine faz-
lından verdiği şeylere sevinenler, arkalarından
'Ben şehadet ediyorum ki, Sen Allah'ın (kendilerine) yetişemeyenlere, kendilerine bir
Rasûlü'sün!' der. Rasûlullah bu şehadetin sebe- korku olmadığını ve mahzun da olmayacakla-
bini sorunca, sahabe: rını müjdelemek isterler. Onlar, Allah'ın nime-
tini ve fazlını ve Allah'ın müminlerin ecrini zayi
'Sen falan için 'ateş ehlinden olan kimseye etmeyeceğini de müjdelemek isterler."  26
bakmayı arzu eden, şu adama baksın' demiş-
başyazı

tin. Halbuki o zat, içimizde Müslümanlara en Vefat eden kardeşlerimiz güzel bir sonla dün-
fazla faydası olanlardandı. Onu takip ettim, ya- yadan ayrılmaya, en güzel örnektiler. Allah'tan
ralanınca acıya dayanamayarak hemen intihar subhanehu ve teâlâ temennimiz onlara rahmetiyle mu-
etti.' dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendi-
amele etmesi ve kardeşlerinin onlar hakkındaki
miz: 'Şüphesiz bir kul, cennet ehlinden olduğu
'Övgü ve hayır şehadetleriyle', onlara cennetini
halde ateş ehlinin amelini işler; bir başka kul
ise ateş ehlinden olduğu halde cennet ehlinin vacip kılmasıdır. Bizleri hak üzere sabit kılıp,
amelini işler. Ameller ancak sonlarına göre de- güzel bir sonla karşılaşmayı nasip etmesidir.
ğerlendirilir.' "  25
Selam ve dua ile.
Sahabe dahi bu adamla ilgili kötü sonu
kavrayamamıştı. Çünkü zahirinde İslam'a çok
faydalı, hizmet ehli biriydi. Ancak amellerinde
olmayan sıdk ve ihlas, onu bu sona götürmüş-
tü. Ölüm bize bu durumu hatırlatmalı ve kötü
sondan Allah'a subhanehu ve teâlâ sığınmalıyız. Bu-
nun yolu da, ölümü bir öğüt kabul edip, güzel
bir sonu hak etmek için çabalamaktır.

Haccac vefat edeceği sırada bağırıyordu: 'Ne


işim olur Said bin Cübeyr'le', son anlarında bu
cümleyi tekrar etti durdu.

İbni Kayyım rahimehullah El-Cevabu'l Kafi'sinde,


(s.102-103): 'Sürekli satrançla meşgul olan birine
ahir hayatında Kelime-i Tevhid'i telkin ettiler. O
ise 'Şah, Şah' diyerek can verdi. Sürekli şarkı din-

25. Buhari 26. 3/Al-i İmran, 169-171

20
Allah ile Nasıl
Muamele Etmelisin?
ebunuseybe@tevhiddergisi.com Ebu Nuseybe

Allah'a Tevekkül Ettiğinde…


Kişi sebepleri yerine getirip, kalbi Allah'a değil
de sebeplere dayanırsa bu da tevekkül olmaz.
Çünkü Allah onu sebepler ile baş başa bırakırsa,
bu sebeplerin ona yeterli olması mümkün değildir.
Çünkü El-Kâfî olan, El-Hafız olan yalnızca Allah'tır.

A llah'a hamd, Rasûlü'ne salat ve selam ol-


sun…
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"De ki: 'Bütün iş Allah'ındır.' "  1

Allah'ın kalbinde görüp de, sana yeterli ol- Dikkat et kardeşim, doktor asla şifa veren
duğu, tüm ihtiyaçlarını hemen veya sonrasında değildir. Bilakis şifayı veren, Allah'tır. Doktor
bitirdiği hissin adıdır tevekkül… ise sadece bir sebeptir. Senin yakalandığın has-
talığa yakalanan nice insan var. Sen de, onlar da
İlim ehli der ki, 'Kul Allah'a bir dağın yerin- aynı ilacı almaktasınız. Fakat onlar şifa bulmaz-
den taşınmasında dahi tevekkül ettiğinde, onu ken sen şifa buluyorsun… Peki neden? Cevap
taşımakla memur olur.' Tevekkül öyle bir şeydir çok basit, şifa veren yalnızca Allah'tır.
ki, onunla istediğin her şey senin hakkında ger-
çekleşir. Tevekkülün gerçekleşmesi için iki şart İşyeri sahibi asla Rezzak olan değildir. Bi-
bulunmaktadır: lakis Rezzak olan Allah'tır subhanehu ve teâlâ. İşyeri
sahibi sadece bir sebeptir. Nice insan işsiz, nice
Birincisi: Allah'a dayanmak, insan işlerinden çıkartılmakta, başka yerde de
onun kat kat fazlasını bulmaktadır. Çünkü Rez-
İkincisi: Sebepleri yerine getirmektir. zak olan sadece Allah'tır. Sebepler tek başına ne
fayda verebilirler, ne de zarar! Yalnızca bu se-
Bu şartlardan sonra şunu diyebiliriz ki in- bepler Allah'ın sebepleri olursa müstesna.
sanlar tevekkül konusunda üç kısımdır:
O halde tevekkül hazinesini elde etmek isti-
Birinci Kısım: Bu kimse, Allah'a tevekkül yorsan mutlaka iki şartı da elde etmen gerekir.
edip de, sebeplerini yerine getirmeyendir ki bu
da dinden olan bir şey değildir. Diyelim ki bir insan yolculukta ve şöyle de-
mekte: 'Ben Allah'a tevekkül ediyorum. Sebepleri
Bir adam Nebi'ye sallallahu aleyhi ve sellem: " 'Ey yerine getirmeme gerek yok. Buna ihtiyacım da
Allah'ın Rasûlü! Hayvanımı bağlayarak mı, yoksa yok. Arabanın bakımına, tamirine ihtiyacım da
onu bırakarak mı tevekkül edeyim?' deyince, Nebi: yok.' Bu tevekkül değildir. Bunun aksi olan du-
'Onu bağla ve tevekkül et' " buyurmuştur. rumunda da tevekkül olmaz. Yani kişi sebepleri
yerine getirip, kalbi Allah'a değil de sebeplere
İkinci Kısım: Sebepleri yerine getiren, fakat
kalbini de bu sebeplere bağlayan ve dayandıran Receb
1434
kimsedir. 1. 3/Al-i İmran, 154

Haziran’13 • SAYI: 17

21
Şimdi şu kıssayı benden bir dinle;

'Bir beldede bir kadın varmış. Bu kadının


çocuğu hastalanmış. Çocuğun ilacını alacak
parası da yokmuş. Tüm sebepleri yerine geti-
rip, Allah'a dayanmış. Fakat hiçbir şeye sahip
de değilmiş. Elinden hiçbir şey de gelmiyormuş.
Anne sadece çocuğunu seyredebiliyormuş. Göz-
leri önünde çocuğu ölüyor, fakat hiçbir şey ya-
pamıyormuş.

Sonra biri kapıyı çalmış ve kadın açmış. Elin-


de çantası olan doktoru görünce donup kalmış.
dayanırsa bu da tevekkül olmaz. Çünkü Allah Doktor kadına, 'emzikli çocuk nerede?' deyince,
onu sebepler ile baş başa bırakırsa, bu sebeple- şaşkınlığı iyice artmış. 'Hangi çocuk?' demiş.
rin ona yeterli olması mümkün değildir. Çünkü 'Hasta çocuğu soruyorum' demiş doktor da. Ka-
El-Kâfî olan, El-Hafız olan yalnızca Allah'tır. dın da içeride olduğunu söyleyince, doktor ço-
cuğun kendisine getirilmesini söylemiş. Doktor
Bu konu hakkında ilginç bir hikâye bulun- çocuğu muayene etmiş ve ona ilaç vermiş. Son-
maktadır: ra ona hepsinin bedeli olan bir faturayı vermiş.
Kadın faturanın bedelini ödeyecek parasının
Allah ile nasıl muamele etmelisin?

'Günlerden bir gün bir ülkede deprem olmuş. olmadığını söylemiş.


İnsanların birçoğu binalar yıkılmadan önce,
süratle binadan çıkmaya başlamış. Bir kadın Doktor ise, 'Ne acayip bir iştir. Bizi arıyor-
da odasında uyuyormuş. Bir anda kalkmış ve sunuz, evinize kadar doktorun gelmesini talep
hızlı şekilde emzikli çocuğunun odasına gitmiş. ediyorsunuz ve benden ilacı aldıktan sonra da
Kadın gecikince bina yıkılmaya başlamış. Son para ödemeyi kabul etmiyorsunuz?' demiş.
anda çocuğu dışarı çıkarmış ve bina tamamen
yıkılmış. Fakat kadın elleri arasındakine bakın- Kadın ise, 'Ben kimseyi aramadım' demiş.
ca korkunç bir sahne gözleri önüne gelmiş. Ka- Doktor, 'Nasıl aramadığınızı söylüyorsunuz?
dın, çocuğu alacağı yerde, çocuğun bulunduğu Burası 9 no'lu daire değil mi?' Kadın da şöy-
yatağın yastığını alarak dışarı çıkmıştır.' le demiş: 'Hayır doktor bey, 9 numara bizim
komşumuz, burası daire 10. Siz rakamı karış-
Evet kardeşim, sebepler tek başına asla ye- tırmışsınız.' Doktor onların bu halini görünce,
terli değildir. Sebepler, tevekkül ile beraber ol- Allah'ın onlara nasıl ikram ettiğini anlamış ve
ması gerekir. onlara müsamahakar davranıp, hiçbir şey al-
madan çıkmış…'
"Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa, onu ken-
disinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana Allah'ın şu ayeti nasıl da görülüyor:
bir hayır verirse, (bunu da geri alacak yoktur).
Şüphesiz O her şeye kadirdir. O, kullarının üs- "Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah
tünde mutlak hâkimiyet sahibidir. O, hüküm ve ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden
hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haber- rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, O
dardır."  2 kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine
getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur."  3
O halde matlup olan üçüncü kısmın özellik-
lerini taşıyan müminlerden olmaktır. Allah ile muamelemizi güzelleştirdikçe ve
O'na hakkıyla tevekkül ettiğimizde, Allah'ın
Üçüncü Kısım: Allah'a sebepleri yerine ge- rahmetini her halimizde görmeye başlayacağız
tirerek dayanmaktır. Eğer insan bu ikisinin ara- inşallah.
sını toplar, bir araya getirirse, Rabbani kapıların
açılmasını elde etmiş olur. 'Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun' du-
ası ile…

2. 6/Enam, 17-18 3. 65/Talak, 2-3

22
Siyer Notları Genel Olarak Arapların Durumu

enesyelgun@tevhiddergisi.com Enes Yelgün

Sorumluluk Bilinci
Sorumluluk bilinci yerleşmeden Allah'a
hakkı ile kulluk yapabilmek mümkün
değildir. Öyleyse şu soruyu kendimize
sormamız gerekir: ‘Bizler bu bilinci kendimize
ve etrafımızdaki kişilere nasıl aşılayabiliriz?'

Siyer kitaplarında 'Nuh kavminin putları'


diye bilinen birtakım putlar mevcuttur. Allah
M üslüman ve müşriği birbirinden ayıran
en önemli noktalardan birisi sorumluluk
duygusudur. Müşrik başıboş yaşamayı, kimse-
subhanehu ve teâlâ Nuh Suresi 25. ayette bunların
isimlerini zikretmektedir. ye hesap vermeden kendi kafasına göre hareket
edebileceği bir hayatı arzular. Önüne onu sınır-
Bir rivayette ise şöyle geçer: 'Nuh'un aleyhisselam layacak hiçbir kural ve kaide olmamalıdır. Sınır-
kavminin putlarının gömülü olduğu yeri, cinler lar onun için, dünyevi lezzetlere sınırsız bir şe-
Amr Bin Luhayy'a haber vermiş; o da onları ora- kilde ulaşmanın önündeki en büyük engellerdir.
dan çıkartmıştır. Daha sonra da hac mevsiminde
Mekke'ye gelen Arap kabilelerine bu putları dağıt- Sorumluluk bilincine sahip Müslüman ise
mıştır.' böyle değildir. Yapacağı her hareketin dünya ve
ahirette bir karşılığı olacağını bilmesi, onu hare-
Ortaya çıkış şekli nasıl olursa olsun, sonuç iti- ketlerini kontrol etmeye sevk eder.
bari ile Araplar, İbrahim'in aleyhisselam davetinden
yüz çevirmişler ve her geçen gün sapıklıklarına Sorumluluk bilinci yerleşmeden Allah'a sub-
sapıklık ekleyip tevhitten uzaklaşmışlardı. hanehu ve teâlâ hakkı ile kulluk yapabilmek müm-
kün değildir. Öyleyse şu soruyu kendimize
Allah'ın subhanehu ve teâlâ dini ile aralarına mesa- sormamız gerekir: 'Bizler bu bilinci kendimize ve
fe girdikçe de, taptıkları şeylere niye taptıklarını etrafımızdaki kişilere nasıl aşılayabiliriz?'
bilmez bir halde hayatlarını sürdürmeye devam
etmişlerdir. Bu soruya birçok madde ile cevap vermek
mümkündür. Fakat biz bunlardan konumuzla Receb
alakalı olan bir tanesini zikretmekle yetineceğiz: 1434

Haziran’13 • SAYI: 17

23
Ahireti Tefekkür Nimetleri Tefekkür
Sorumluluk bilincinin yer etmesi için insa-
İnsan nimet ile karşılaştığında aklına hemen
nın ahireti ve onun mukaddimeleri sayılabilcek
şunlar gelmelidir:
şeyleri tefekkür etmesi gerekir. Çünkü insan he-
sap vereceğine inandığı şeyler üzerine kafa yorar. • Ben bu nimetin şükrünü acilen eda etmeliyim.
Kar-zarar durumunu gözden geçirir. Kimsenin
ona 'Niye böyle yaptın/yapmadın?' demeyeceği • Bu nimetin beni Allah'a daha yaklaştırıp-yak-
şeyleri ise hiç düşünme ihtiyacı hissetmez. laştırmadığını düşünmeliyim.

Şimdi ahireti ve onun mukaddimelerini te- • Nimeti muhafaza etmek için çabalamalıyım.
siyer notları

fekkürü bize tavsiye eden ayetleri okumaya baş- • O nimeti bize bahşedene kulluğumu güzelleş-
layalım. tirmeliyim.

Yaratılışı Tefekkür • Niçin böyle bir nimetin bana nasip olduğunu


düşünmeliyim.
Ahireti tefekkürün mukaddimelerinden
• Bu nimetin hesabını vereceğimi bilmeliyim.
ilki yaratılışı tefekkür etmektir. Sorumluluktan
uzak, başıboş bir şekilde yaşamayı isteyen ve bu Bu son nokta insanı, ahireti ve oradaki hesa-
yüzden ahireti inkar eden müşriklere Allah sub- bı tefekkür etmeye itecektir. Allah subhanehu ve teâlâ
hanehu ve teâlâ yaratılışı hatırlatarak cevap vermiştir. ayetlerinde nimeti tefekkür etmeyi hem genel
olarak hem de bazı nimetlere vurgu yaparak
"İnsan der ki: "Öldüğüm zaman sahi diri ola- tavsiye etmiştir. Mesela Casiye suresi 13. ayeti
rak (kabrimden) çıkarılacak mıyım? İnsan dü-
kerime nimetleri umumen tefekkür etmekten
şünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı
halde biz kendisini yaratmışızdır?"  1 bahseder:

"Sizi topraktan, sonra meniden, sonra alaka- "O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi
dan (aşılanmış yumurtadan) yaratan sonra katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun
bebek olarak çıkaran, sonra sizi güçlü kuvvetli eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum
bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlamanız -ki için ibretler vardır."  3
içinizden daha önce vefat edenler de vardır- ve
belli bir vakte ulaşmanız için sizi yaşatan O'dur. Şu ayetler de ise bazı nimetler özel olarak
Umulur ki düşünürsünüz."  2 zikredilmiş ve insan tefekkür etmeye yönlendi-
rilmiştir.

"Gökten suyu indiren O'dur. Ondan hem size

1. 19/Meryem, 66-67
2. 40/Mümin, 67 3. 45/Casiye, 13

24
içecek vardır, hem de hayvanlarınızı otlatacağı-
nız bitkiler. (Allah) su sayesinde sizin için ekin-
ler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer mey-
velerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda düşünen
bir toplum için büyük bir ibret vardır."  4

"Söyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğu-


nuz ateşi, onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa
yaratan biz miyiz? Biz onu bir ibret ve çölden
gelip geçenlerin istifadesi için yarattık."  5

Ölümü Tefekkür

Dünya hayatının son, ahiret hayatının ise ilk


durağı olan ölüm insana ahireti, doğal olarak-
ta sorumluluk duygusunu hatırlatan en önemli
vesilelerdendir.

"Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın


yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış ola-
bileceğine bakmadılar mı? O halde Kur'an'dan
sonra hangi söze inanacaklar?"  6

"Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin


de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne
hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte
kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşüne-
cek bir kavim için ibretler vardır."  7

Tüm bu mukaddimelerden sonra Allah biz-


zat ahiretin tefekkür edilmesini ister. Özellikle
ayetlerde ahiret hayatının ebedi olmasına vurgu
yapılır. İnsanın canını dişine takarak biraz daha
fazla zevk almak için çabaladığı dünyanın ise
boş ve geçici olduğu hatırlatılır.

"Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka


bir şey değildir. Müttaki olanlar için ahiret yur-
du muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdi-
remiyor musunuz?"  8

Öyleyse bizler sorumluluk bilincine sahip


olabilmek, müşrik toplumdan ve onun fertleri-
ne benzemekten uzaklaşabilmek için ahireti ve
onun mukaddimelerini gündemimize almalı ve
tefekkür saatlerimizdeki başlıklara bunu da ek-
lemeliyiz.

4. 16/Nahl, 10-11
5. 56/Vakia, 71-73
6. 7/Araf, 185
Receb
7. 39/Zümer, 42 1434
8. 6/En'am, 32

Haziran’13 • SAYI: 17

25
Akaid Notları
Ferhat Cura ferhatcura@tevhiddergisi.com

Karmaşıklığın İçinde
‘Ehli Sünnet Ve'l Cemaat' -3-
Ehli Sünnet; dinin hem asıllarında hem de fürularında
yani dinin bütün meselelerinde kaynak olarak Kur'an ve
Sünnet'i tek telakki kaynağı olarak kabul etmişlerdir. İstid-
lal metodu olarak ise selefin anlayışını kabul etmişlerdir.

İkinci Özellik: Ehli Sünnet'in Yani kitap ve sünneti, ümmetin selefinin fehmi
Telakki Kaynakları Sadece Kur'an ve üzere anlar ve o şekilde yaşarlar.
 1

Sünnettir Kur'an'ın kaynak olmasında kendini İslam'a


Ehli Sünnet'i kendi dışındaki muhaliflerin- nispet eden taifeler arasında sadece birkaç şaz
den ayıran, dinlerinde selamet üzere olmalarını görüş dışında sıkıntı yaşayan olmamıştır. Ki-
sağlayan en önemli ve en belirgin özelliği dinin tabın teşrî özelliğini yitirdiğini söyleyen şaz
bütün meselelerinde (akaid, teşri ve süluk vs.) görüşler ise kendi aralarında kısım kısımdır.
telakki ve istidlal metodunda benimsedikleri Kimisi, kendisine vahiy geldiğini iddia edip
menhecleridir. Telakki ve istidlal menheci genel Kur'an'ın hükmünü iptal etmiştir. Kimisi, şeriatı
olarak dinin, özellikle de itikadın en önemli ve zahir ve batini olarak iki kısma ayırarak Kur'an'ı
hassas meselesidir. Çünkü buradaki bozuk an- teşrilikten çıkarmışlar. Bâtıniler bu gruba örnek
layış umumen dinde, husus olarak da itikatta bir verilebilir. Kimisi de -ki asrımızın en büyük sı-
bozukluğa sebebiyet vereceği gibi; yine telakki kıntılarından biri olan- yorumcul anlayışı be-
ve istidlaldeki istikamet insanın dininde ve iti- nimseyip Kur'an'ı yorumlamışlardır. Yorumcul
kadında istikamet üzere olmasını da sağlar. (hermonotif) anlayışına sahip olanlar, Kur'an'ı
teşri kaynağı olarak kabul ediyor ama Kur'an'ın
Telakki, insanın dini anlarken kabul ettiği ve zahir olan lafızlarıyla değil içerisinden çıkan
kendine başvurduğu kaynaklara denir. İstidlal manalarla hükmedileceğini ve bunun da zama-
ise bu kaynakları anlarken uyulan ölçüler ve is- na ve duruma göre değişebileceğini söylüyorlar.
tifade edilen metotlara denir. Mesela, Allah zani olan insanı, evli ise recm
edilmesini, bekâr ise sopa vurulmasını teşri
Ehli Sünnet; dinin hem asıllarında hem de
kılmıştır. Yorumculara göre burada kastedilen
fürularında yani dinin bütün meselelerinde
recm değil Allah'ın subhanehu ve teâlâ burada istediği
kaynak olarak Kur'an ve Sünnet'i tek telakki
sadece zinanın çok kötü bir şey olduğu ve mut-
kaynağı olarak kabul etmişlerdir. İstidlal meto-
laka bir cezasının olmasıdır. 'Bu ceza da o zama-
du olarak ise selefin anlayışını kabul etmişlerdir.

1. Bu konu geçen sayıda tafsilatlı olarak anlatıldı. Dileyen oraya


bakabilir.

26
nın şartı ve durumu neyi gerektiriyorsa ona göre
verilir. Rasûlullah döneminde bu cezalar caydırırcı
olduğu için bunlar yapılıyordu. Ama bu, bu asırda
Ehli Sünnet'in menhecinde hem
değişmeli ve caydırıcı olan başka cezalar uygulan- ahkâmda hem de usulde sahih olan
malıdır' derler. Bu taifelerin hepsi şirk ve küfür Sünnet'i teşri olarak kabul etmesinin
taifeleridir. Hem de küfürleri dinde zaruri bilin-
mesi gerekenleri inkar sebebiyledir.
sebebi, sünnetin vahiy olmasıdır.
Çünkü sünnet, ya başlangıç olarak
Muhaliflerin asıl sorun yaşadıkları yer, ya da netice itibarıyla vahiydir.
Sünnet'in telakki kaynağı olmasıdır. Bunlar ya
sünneti tamamen redderek, tek telakki kaynağı
olarak Kur'an'ı kabul ediyor ya da Sünnet'i te- olduğunu söyleyen, Kur'an'a dönülmesini em-
lakki kaynağı olarak kabul ediyorlar ama Ehli reden ayetlerdir. Bu ayetlerde Kur'an'ın telakki
Sünnet gibi mutlak değil bir takım kayıtlarla sı- kaynağı olduğunu gösterir. Çünkü bir şeyin
nırlandırıyorlar. Kayıtlı kabul edenler de kendi düşünülmesi çıkan sonuçla amel etmek içindir,
arasında kısımlara ayrılıyor. Bunlardan kimisi yine bir şeyin koruma altına alınması onunla
Kur'an'a muvafık olan Sünnetleri, kimisi müte- muamele etmek içindir.
vatir olan hadisleri, kimisi de akla uygun olan
hadisleri teşri olarak kabul etmişlerdir. Bun- Sünnet'in Teşri Kaynağı Olmasının
ların hiçbiri kabul edilmeyen, dalalet ve sapık Delilleri
olan fikirlerdir. Sahih olan Sünnet, Ehli Sünnet'in menhe-
cinde telakki kaynağıdır. Ehli Sünnet'in menhe-
Ehli Sünnet'in telakki kaynağı olarak Kur'an
cinde hem ahkâmda hem de usulde sahih olan
ve Sünnet'i kabul etmelerinin sebebi, her ikisi-
Sünnet'i teşri olarak kabul etmesinin sebebi,
nin de vahiy olmasıdır.
sünnetin vahiy olmasıdır. Çünkü sünnet, ya
başlangıç olarak ya da netice itibarıyla vahiy-
Kur'an-ı Kerim'in Teşri Kaynağı dir. Yani yapıldıktan sonra Allah'ın düzeltme-
Olmasının Delilleri si veya inkâr etmesi itibarıyla Sünnet vahiydir.
Ehli Sünnet, Kur'an-ı Kerim'in Müslüman- Sünnet'in vahiy olmasının delilerini Ehli Sün-
lara kaynak olmasını, Kur'an'daki ayetleri delil net şöyle belirtmiştir.
alarak iki şekilde ispat etmiştir.
Kur'an'dan Deliller
1. Sarih olan ayetler: Ayetlerde geçen ■ Allah Kur'an da, kendi kitabına itaatle bera-
Kur'an'a tabi olmayı emreden sarih ifadeler, ki- ber Rasûlullah'a itaati bir arada zikretmiştir. Bu
tabın telakki kaynağı olduğunun delilleridir. konudaki ayetlerden bazıları şunlardır:
"Biz aralarında hükmedesin diye sana bu ki- "Allah ve Rasûlü bir iş hakkında hüküm ver-
tabı indirdik."  2 dikleri zaman, hiçbir mü'min erkek ve hiçbir
mü'min kadın için kendi işleri konusunda ter-
"Rabbinizden size indirilmiş olana (kitaba)
cih kullanma hakları yoktur. Kim Allah'a ve
uyun. O'ndan başka velilere uymayın."  3
Rasûlü'ne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir
şekilde sapmıştır."  5
"Ey Rabbim! Benim kavmim Kur'an'ı terk et-
tiler."  4
"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin.
Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-
2. Zımmen olan ayetler: Zimmî olan ayetler,
emre de itaat edin. Herhangi bir hususta anlaş-
ayetlerin konuya sarih bir şekilde değil içerdiği mazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret
manalarla delil olması demektir. Bu ayetler ise gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve
genel olarak Kur'an'ın nur, korunmuş, apaçık Rasûlü'ne götürün. Bu, daha iyidir, sonuç bakı-
mından da daha güzeldir."  6
2. 4/Nisa, 105
Receb
3. 7/Araf, 3 5. 33/Ahzab, 36 1434
4. 25/Furkan, 30 6. 4/Nisa, 59

Haziran’13 • SAYI: 17

27
"Kim Peygambere itaat ederse, Allah'a itaat ■ Allah Kur'an ile beraber Sünnet'i de koruma
etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni altına almıştır. Allah kitabını korumaya aldığını
onlara bekçi göndermedik."  7 bizzat beyan etmiştir.

Ehli Sünnet bu ve benzeri delillere dayana- "Biz Kur'an'ı indirdik ve onu biz koruyaca-
rak şöyle demişlerdir: 'Biz Kur'an'a baktığımız ğız."  10
zaman Allah çok sarih bir şekilde kendine itaatle
Rasûl'e itaati denk tutmuştur. Yine çekişme anın- Allah bununla beraber Kur'an'ın beyanı
da meseleyi sadece kendine değil Rasûlü'ne de (açıklaması) olan Sünnet'i de koruma altına al-
götürmeyi emretmiştir. Bunların hepsi sünnetin mıştır. Nitekim ayette:
vahiy olduğunun delilidir. Nasıl ki Allah'a itaat
veya Allah'a götürmek bizzat Allah'ın zatına değil "(Rasûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için
kitabına ise; Rasûl'e itaat de onun sünnetine baş- dilini kımıldatma. Şüphesiz onu, toplamak (se-
vurmaktır.' nin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize
aittir."  11
akaid notları

■ Allah Kur'an-ı Kerim'de kitapla beraber hik-


meti (Sünnet'i) de indirmiştir. Allah kendi ki- "... Şüphesiz onu, toplamak ve onu okutmak
tabında birçok yerde kitapla birlikte hikmeti, bize aittir." denilerek Kur'an'ın beyanı olan
ölçüyü ve mizanı indirdiğini zikrediyor. Sünnet de Allah'ın koruması altına alınmıştır.

"Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırla- ■ Allah, Kur'an'ın dışında Rasûlullah'a vahiy
yın ve Allah'ın sizin üzerinize indirdiği kitabı yoluyla bir takım şeyleri bildirmiş veya hü-
ve hikmeti de…"  8 küm getirmiştir. Ehli Sünnet Kur'an'ın dışında
Allah'la ve Rasûlü arasında bir irtibat olduğunu,
"Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi ve senin
yani vahiy geldiğini göstermek için bir takım
bilmediğin şeyleri sana öğretti."  9
vakaları zikrederek Sünnet'in de vahiy olduğu-
Yine Allah, Rasûl'ün hanımlarına hitaben nu belirtmişler. Bu olaylardan bazıları şunlar-
şöyle der: dır: Allah kıbleyi Mescid-i Aksa'dan, Mescid-i
Haram'a doğru değiştiriyor.
"Sizin üzerinize inen ayeti ve hikmeti hatırla-
yın." "(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzü-
nü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy bek-
Bu ve benzeri birçok ayette Allah sadece kita- lediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni,
hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan
bı indirmemiş, bununla beraber hikmet denen
böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir.
şeyi de indirmiştir. Hikmet ise Kur'an'ın açıkla-
(Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun,
ması olan Rasûlullah'ın sünnetidir. Çünkü bize (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin.
iki şey ulaşmıştır. Biri Allah'ın kitabı, diğeri ise Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun
Rasûlullah'ın sünnetidir. Bu da Sünnet'in teşri Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbet-
kaynağı olduğunun delidir. te bilirler. Allah, onların yaptıklarından haber-
siz değildir."  12

7. 4/Nisa, 80 10. 15/Hicr, 9


8. 2/Bakara, 231 11. 75/Kıyame, 16-17
9. 4/Nisa, 113 12. 2/Bakara, 144

28
Lakin bu ayetin öncesinde Kur'an'da Allah Rasûlü'nün haram kıldığı şeyler, Allah'ın
'Mescid-i Aksa'ya yönelin' diye bir ayet yok. Bu da haram kıldığı şeyler gibidir."  17
Allah'ın daha önce kitabın dışında Rasûlullah'a
vahiy yoluyla bunu bildirmiş olduğunu göster- Rasûlullah şöyle der:
mektedir. Yine Allah Enfal suresinde Bedir ehli
için şunu der: "Allah, benden bir hadisi işitip de onu güzelce
ezberleyip, başkasına eksiksizce aktaran kim-
"Hani Allah size iki taifeden birini, o sizindir senin yüzünü ak etsin. Nice fıkıh ilmine sahip
diye vadediyordu."  13 olup da anlayışlı olmayan kimseler vardır (yani
hadisleri biliyor ama inceliklerine nufüz ede-
Bununla alakalı olarak Kur'an'a bakıldığın- meyen). Nice fıkıh ilmine sahip olup da onu
da böyle vaad yoktur. O zaman Allah, Rasûlü'ne kendisinden daha anlayışlı bir kişiye aktaran
kimseler vardır."  18
Kur'an olmadan bunu bildirmiştir.
İmam Şafii rahimehullah bu hadis hakkında şöyle
Bu sayılan delillerin hepsi umumi olarak
der: 'Rasûlullah kendi sözlerine iyi kulak verilme-
Ehli Sünnet'in yanında Sünnet'in vahiy ve bu
sini ve onun güzelce muhafaza edilmesini emretti...
sebeple telakki kaynağı olduğunun delilleridir. Bu, onun sadece nakledecek kimseye, hüccet ola-
Bu konuda en sarih olarak istidlal etmiş olduk- cak şeyleri kendisinden alıp nakletmesine işarettir.
ları ayet Necm suresinde geçmektedir: Çünkü ondan ya yerine getirilecek bir helal veya
sakınılacak bir haram veya uygulanacak bir ceza
"O hevasından konuşmaz. O'nun konuştuğu veya alınıp verilecek bir mal ya da din ve dünya
vahiyden başka bir şey değildir."  14 hakkında bir nasihat alınır, aktarılır.'  19
Bu ayet de çok sarih bir şekilde Sünnet'in de Sonuç olarak bir insanın Ehli Sünnet'ten
vahiy olduğunun delilidir. olabilmesi için hem telakkide hem de istidlal
menhecinde onlara muvafakat etmesi gerekir.
Sünnetten Deliller
Rasûlullah şöyle der: Devam edecek inşallah...

"Size iki şey bıraktım. Onlara sarılırsanız asla


sapmazsınız. Allah'ın kitabı ve benim sünne-
tim."  15

Başka bir hadiste:

"Benden sonra sizden kim yaşarsa muhakkak


ki ihtilaf görecektir. Bu ihtilaflarda benim ve
raşid halifelerimin sünnetine azı dişinizle sa-
rılın."  16

Başka bir hadiste:

"Şunu iyi bilin ki bana Kur'an ve onun bir misli


verilmiştir. Dikkat edin, koltuğuna kurulan tok
bir adamın: 'Size sadece şu Kur'an yeter; onda
bulduğunuz helali helal, haramı da haram ka-
bul edin' diyeceği günler yakındır. Dikkat edin,

13. 8/Enfal, 7
14. 53/Necm, 3-4 17. İmam Ahmed
Receb
15. Müslim, Tirmizi 18. Tirmizi 1434
16. Ebu Davud, Tirmizi 19. Er-Risale

Haziran’13 • SAYI: 17

29
İlim Meclisi
ekrembulca@tevhiddergisi.com

Ekrem Bulca

Kavaidu'l Erba'
Dört Kaide
‘Ben insanları Allah'ın dinine davet ediyorum. Eğer
sen bana destek verirsen Allah kendi dinine yardım
edenlere yardım eder. Ve seni müjdeliyorum o
zaman Allah buraların mülkünü sana verir.'

Y üceler yücesi olan Allah'a subhanehu ve teâlâ


hamd olsun. Salât ve selam en güzel örnek
olan Rasûlullah'a, ailesine, ashabına ve onlara
Bu dersleri takip edecek olan ilim talebeleri-
nin, daha faydalı olması için risalenin metnini
ezberlemelerini tavsiye ederiz. Metni ezberle-
ihsan üzere tabi olanların üzerine olsun. meden, anlamadan, şerhini ezberlemeye ve an-
lamaya çalışmak, doğru bir usûl değildir. Çünkü
Allah nasip ederse bundan sonra hassaten önce asıl ezberlenir, şerh ise üzerine bina edilir.
ilim talebelerine yönelik bir yazı dizisine başla-
yacağız. Bunu şöyle bir örnek üzerinden açıklaya-
yım; Düşünün ki Kur'an-ı Kerim'in bir tefsirini
Bir ilim talebesi olarak Hocam'dan ders okuyacaksınız. Şayet ayeti ezberler ondan sonra
olarak aldığım bir silsileyi yazılı olarak si- tefsirini okursanız ayet daha güzel anlaşılır. Ve
zinle paylaşacağım. Bu silsile Muhammed b. ayeti okudukça tefsiri aklınıza gelir. Bir nevi
Abdulvahhab'ın rahimehullah risalelerinden bir ta- ayetle beraber tefsirini de tekrar edersiniz. Fa-
nesi olan 'Kavaidu'l Erba'/Dört Kaide'nin şerhi- kat ayeti sadece bir kere okur, ondan sonra he-
dir. Bu dersler sesli olarak www.tevhiddersleri. men tefsirini okursanız elde edeceğiniz fayda
com sitemizde mevcuttur. Dileyen kardeşleri- daha az olur.
miz oradan dersleri sesli olarak takip edebilirler.

30
İlimlerde asıl olan hıfz ve fehimdir. Bir kuş
için iki kanat ne ise, ilim talebesi içinde hıfz
ve fehm öyledir. İkisinden biri eksik olursa tek
kanatlı kuş gibi olur. İlim talebesinin üzerine
gerekli olan çok kitap okumak değildir. Bilakis
az kitap okumak, fakat hıfz ederek, fehmede-
rek okumaktır. Bugün maalesef bir ilim talebe-
si yüzlerce kitap okuyor, fakat arkasına dönüp
baktığında elinde kayda değer hiçbir şey yok.
Ne kendisine faydalı olabiliyor ne de ümmete.
Bu şekilde olmaktansa az ama öz bir birikim
daha hayırlıdır.

Yeni bir risaleye geçeceğimiz için önce risale-


nin yazarı ile ilgili bazı bilgiler vermek istiyoruz.
Bu ilmin adabına göre olması gereken bir şeydir.
Ayrıca kendisiyle aynı amacı ve gayeyi güttüğü-
müz ve davetleri yeryüzünde başarıya ulaşmış
imamların hayatlarını, menheclerini, ilkelerini
bilmemiz gerekir. Çünkü başarı, başarıya ulaş-
mış olan insanlara tabi olmak ile elde edilir.

Dikkat edilirse Peygamber ve sahabesi rak isimlendirilmiş. Müslümanlar paramparça,


Mekke'de davet yaparken Allah subhanehu ve teâlâ on- bölük-pörçük olmuşlar. Başlarında olan emirler
lara sürekli kendilerinden önce gelmiş olan Pey- Huzeyfe'nin radıyallahu anh hadisinde geldiği gibi
gamberlerin kıssalarını anlattı. Bunun bir çok kalpleri şeytan kalbi gibi olan insanlar. Tabi bu
hikmeti olmakla birlikte en bariz olan hikmet Allah'ın subhanehu ve teâlâ verdiği bir ceza idi. Hiç bir
ise şuydu; Allah subhanehu ve teâlâ önceki Peygam- nimet yoktur ki şükrü eda edilmediğinde Allah
subhanehu ve teâlâ muhakkak onun zıddı ile cezalan-
berlerin kıssalarını anlatarak Peygamberimizi
ve ashabını eğitiyordu. Hangi davayı savunu- dırmasın. Tevhid'in ve Sünnet'in şükrü eda edi-
yorsanız, hangi misyonu üstlenmişseniz sizden lip, değeri bilinmediği zaman Allah subhanehu ve teâlâ
önce aynı işi yapmış olan kişileri bilmeniz gere- zıddı olan şirk ve bidat ile cezalandırır.
kir. Ta ki bazı şeyleri deneme yanılma yoluyla
değil, öncekilerin tecrübelerinden faydalanarak İlmi Tahsili
öğrenesiniz. Deneme yanılma yoluyla da bazı Muhammed b. Abdulvahhab, ilim ehli olan
şeyleri öğrenebilirsiniz, fakat çok vakit harca- bir aileden gelmiştir. İlk ilim tahsilini babasın-
mış olursunuz. Tam öğrendim derken bir bak- dan almıştır. Babası Abdulvahhab b. Süleyman,
mışsınız ki ömür bitmiş. Böyle olmaması için Hanbeli âlimlerinden olup, aynı zamanda ya-
bizden önce geçmiş olanların tecrübelerinden şadığı bölgenin de kadısıdır. Babası o daha kü-
faydalanmamız gerekir. Bu da onların hayatla- çük yaştayken hıfzının ve fehminin diğer ilim
rını öğrenerek olur. talebelerinden farklı olduğunu fark etmiş ve
kardeşlerini bu konuda uyarmıştır. Ki gerçek-
Muhammed b. Abdulvahhab'ın ten de Muhammed b. Abdulvahhab daha 12
Hayatı yaşındayken tefsir kitaplarına, hadis kitaplarına
yönelmeye başlamıştır.
Hicri 1115 ile 1206 yılları arasında yaşamış-
tır. Miladi olarak 1703 ile 1794 yıllarına denk
Şeyh belli bir dönem orada ilim tahsilini
geliyor. Uyeyne/Yemame beldesinde doğmuş-
devam ettirmiş, sonra içinde yaşadığı bölgenin
tur. 91 yıl yaşamış, sonra ruhunu alemlerin
ilmi ile yetinmeyip ilim tahsili için rıhle yapma-
Rabbi olan Allah'a teslim etmiştir. Yaşadığı ve
ya başlamıştır. İlk başta Medine'ye gitti. Belli bir
geliştiği dönem, tıpkı Peygamberin aleyhisselam gel-
dönem orada ilim tahsiline devam etti. Sonra
diği ilk dönemde olduğu gibi çok kötü bir dö- Receb
Mekke'ye geldi. Orada da belli bir süre kaldı ve 1434
nem. Tevhid, şirk olarak; bidat ise sünnet ola-

Haziran’13 • SAYI: 17

31
ederek geçimlerini sağlıyorlar. Muhammed b.
Abdulvahhab da kimse kimseye zulmetmesin,
kimsenin hakkı kimsede kalmasın diye İslam
hadlerini ikame etmeye başlıyor. Hadleri ikame
etmeye başlayınca, bedeviler bundan rahatsız
oluyorlar ve hemen oranın emirlerini sıkıştır-
maya başlıyorlar. Bu adam buraların mülkünü
kendi eline alıp sizi buradan çıkaracak diyerek,
emirleri korkutuyorlar. Emirlerinde baskı kur-
masıyla Muhammed b. Abdulvahhab o bölgeyi
de terketmek zorunda kalıyor.

Orayı terk edince Uyeyne denilen bölgeye


geliyor. Oranın emiri Osman b. Muhammed b.
Muammer. Emir onu güzelce karşılıyor ve ona
şöyle diyor: 'Sen insanları Allah'ın dinine davet
et, ben sana gereken desteği vereceğim.' Muham-
med b. Abdulvahhab 'tamam' diyor ve başlıyor
insanlara davet yapmaya. Mescidlerde ders hal-
kaları oluşturuyor, civar bölgelere mektuplar
yazıyor. Bu şekilde insanları tevhide ve şirkten
sakınmaya davet ediyor. İnsanlar da her yerden
onun yanına hicret etmeye başlıyorlar.
ilim meclisi

Bu bölgede evli iken zina yapan bir kadın


orada tanınmış olan iki büyük alimden ders aldı. geliyor ve: 'Ey imam ben zina yaptım. Zina had-
Genelde aldığı dersler tefsir, fıkıh vs. üzerineydi. dini bana uygulayarak beni temizle.' diyor. Mu-
hammed b. Abdulvahhab ilk başta Rasûlullah'ın
Orada da belli bir süre kaldıktan sonra yaptığı gibi erteliyor. Sonra tam emin olduktan
Basra'ya geldi ve ilim tahsiline orada devam etti. sonra zina haddini uyguluyor ve kadını recme-
Zaten asıl ilimde derinleştiği, bazı ilmi konuları diyor.
münazara ve müzakere ettiği yer de burasıdır.
Tevhid'e, Sünnet'e davet etmeye burada başladı. Muhammed b. Abdulvahhab kadını recme-
Tevhid'e ve Sünnet'e kınayıcının kınamasından dince insanlar korkmaya başlıyorlar. Ve anlıyor-
korkmadan açıkça davet edince, şirk ve bidat lar ki kim olursa olsun had cezasını gerektirecek
ehli olanlar bundan rahatsız olmaya başladılar. bir şey yaptıklarında hadler kendilerine uygu-
Bidatçı ve taassupçu olan bazı bilginler ona kar- lanacak.
şı ayaklanınca, o da bir takım eziyetlere maruz
kaldığı için Basra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Şu bir gerçektir ki batıl ehli ve münafıklar
hadlerden çok korkarlar. Hadlerin kendilerine
Basra'dan ayrılınca Şam'a gidip ilim tahsi- uygulanmasından korkan insanlar, o bölgede
line devam etmek istedi. Fakat nafakası bittiği daha güçlü olan bir emirin yanına gidip şöyle
için gidemedi. Önce Zübeyr'e oradan da İhsa'ya diyorlar:
geçti. Kısa bir süre kaldıktan sonra babasının
beldesi olan Hureymila'ya geldi. Orada insanla- 'Bu adam bütün emirlikleri kendi kontrolüne
ra davet yapmaya ve onlarla ilgilenmeye başladı. alıp, sizi beldenizden çıkarmak istiyor.'
Belli bir süre sonra davet, orada gittikçe yayıl-
maya başladı. Bunun üzerine o emir Osman b.
Muhammed'e mektup yazıp Muhammed b.
Necd bölgesi dediğimiz bu bölge, bedevi- Abdulvahhab'ı öldürmesini söylüyor.
lerin yoğunlukta olduğu bir bölgedir. Bu be-
deviler milletin mallarını yağmalayarak, gasp

32
Osman b. Muhammed, Muhammed b. İslam dinine davet ediyor. İnsanlar akın akın
Abdulvahhab'ı çağırıyor ve şöyle diyor: onun yanına hicret ediyor. Muhammed b. Suud
ciddi anlamda güçleniyor o bölgenin tüm mül-
'Ey imam seni öldürmek bana yakışmaz. Sana kü onların eline geçiyor. Ve bir çok yeri Allah'ın
bir iyilik olarak şunu yapabilirim. Sen bu beldeyi izniyle fethediyorlar.
terk et.' Muhammed b. Abdulvahhab ona diyor
ki: Ve Muhammed b. Abdulvahhab 91 yaşına
gelince vefat ediyor (Allah rahmet eylesin).
'Ben insanları Allah'ın dinine davet ediyorum.
Eğer sen bana destek verirsen Allah kendi dini- Rabbim İslam için yaptığı amelleri ondan
ne yardım edenlere yardım eder. Ve seni müj- ihlas ile kabul etsin.
deliyorum o zaman Allah buraların mülkünü
sana verir.' Davamızın sonu alemlerin Rabbi olan
Allah'a hamd etmektir.
O da: 'Ben yapamam' deyince, İmam orayı
da terk etmek zorunda kalıyor.

Sonra Dır'ıyye denilen bölgeye geliyor.


İmam orada karar kılıyor ve vefat edinceye
kadar orada ikamet ediyor. Buranın emiri Mu-
hammed b. Suud. Muhammed b. Abdulvahhab
buraya geldiğinde durmadan insanları tevhide
ve sünnete davet ediyor. Kısa zaman içerisinde
hem daveti hem de kendisi etraftan duyulmaya
ve tanınmaya başlıyor.

Muhammed b. Suud'un hanımı çok saliha


bir kadınmış. Onun bir arkadaşı yanına gelip
bu bölgeye Muhammed b. Abdulvahhab adın-
da bir imamın geldiğini, kınayıcının kınama-
sından korkmadan insanlara davet yaptığını ve
ona sahip çıkmalarını söylüyor. O saliha kadın
da kocasına durumu anlatıyor ve Muhammed b.
Abdulvahhab'a sahip çıkmasını söylüyor. Mu-
hammed b. Suud eşine:

'Ben mi gideyim onun yanına? Onu mu çağıra-


yım kendi yanıma?' Kadın diyor ki:

'Sen git çünkü biz alimlere ve davetçilere saygı


göstermek zorundayız.'

Muhammed b. Suud imamın kaldığı eve ge-


liyor ve ona destek çıkacağını, davetine devam
etmesini söylüyor. Muhammed b. Abdulvahhab
da ona diyor ki:

'Ben de kitaba ve sünnete bağlı olmak kaydıy-


la sana biat ediyorum ve seni müjdeliyorum
Allah buraların mülkünü sana verecek ve sen
buraların tek emiri olacaksın.'

Muhammed b. Abdulvahhab oraya yerleşi- Receb


yor. Hem sözlü hem de yazılı olarak insanları 1434

Haziran’13 • SAYI: 17

33
Nasihat
abdulmetinaksoy@tevhiddergisi.com
Abdulmetin
Aksoy

Cennetin Hurmalıkları,
Müslüman Kardeşini
Ziyaret Edenlerin Mükâfatıdır -2-
Bugün Müslümanlar ve İslamî cemiyetler de
aralarındaki dostluğu ve kardeşliği birbirle-
rini ziyaret ederek pekiştirebilir, aralarındaki
ilişkileri daha güzel hale getirebilirler.

M üslümanlar arasındaki en önemli ilişki,


kardeşlik ilişkisidir. İslam davasını kıya-
mete kadar yürütmek, birbirini kardeş gören ve
yorlar. Yaptıkları ufak bir yanlışlıkta mayınlar
patlayacak, sahada bulunan dava ve Müslüman
kardeşler zarar görecektir.
bu kardeşliği hakkıyla muhafaza edenlerin işi-
dir. Sözde din kardeşi olup, pratikte birbirleri- Burada şunu anlamaktayız, Müslümanların
nin hukukuna dikkat etmeyen insanlar, davayı 'Kur'an, Sünnet ve sahabenin anlayışını kabul et-
canlı tutamadıkları gibi, davaya ve davayı yürü- tim' demeleri Müslümanlara gerekli olan sağlam
tecek Müslüman kardeşlere de zarar verirler. zemin için yeterli değildir. Bu üç temeli kabul
ettikten sonra bunları öğrenmeli, cehd ile amel
İslam davasını yeryüzüne hâkim kılacak etmeli ve etraftaki Müslümanlara bunu anlat-
olanlar Müslümanlardır. Davayı hâkim kılacak mak için sohbet ortamları kurmalıdır. Allah'a
kişiler her zaman, sağlam zeminde durmalı ve hamd olsun son zamanlarda Müslümanlar bu-
yürümelidirler. Sağlam zemin ve sağlam yol ise nun için mescid gibi hayır kurumlarını çoğal-
Kur'an, Sünnet ve sahabenin anlayışıdır. Buna tıyorlar.
yapışanlar kurtulmuş, yüz çevirenler ise helak
olmuşlardır. Sahabeyi anlayışta ölçü olarak kabul etme-
mizin sebebi, onları ilahlaştırmak ve bir put
Kâfirler kapitalizm, demokrasi ve laiklik haline getirmek değildir. Onları anlayışta ölçü
gibi düzenlerle Müslümanların beyinlerini kö- olarak kabul etmemizin sebebi, onların bu dini
reltmeye, inancını ve ahlakını bozmaya çalışı- çok iyi yaşamış olmalarıdır. Sahabe öyle bir din
yorlar. Siyasetiyle, diyanetiyle, kitlesel iletişim yaşamıştır ki, Allah Kur'an'ın birçok ayetinde,
araçlarıyla, iş alanı ve eğlence mekânlarıyla her onların yaşantısından razı olduğunu ifade et-
taraftan Müslümanları kuşatma altına almışlar. miştir.
Müslümanlar bir nevi mayın tarlasında yürü-

34
Biz sahabeden davet, cihad ve gece namazı
gibi amellerin nasıl yapılacağını öğrendiğimiz
gibi kardeşliğin nasıl tatbik edileceğini de öğ-
renmekteyiz. Kardeşlik bağları konusunda on-
ların yaşantısına baktığımızda en belirgin amel
olarak ziyaretleşmeyi görmekteyiz.

Sahabenin birbirlerini ziyaret etmelerine,


yaşantılarından birkaç tane örnek verelim;

Avn anlatır: "Kufeli dostları Medine'de ikamet


eden Abdullah b. Mes'ud'u ziyarete gelmişlerdi.
İbn Mes'ud: 'Birbirinizle oturup kalkıyor musu-
nuz?' diye sordu. 'Bunu hiç bırakmıyoruz' dediler. ret ederek oluşturdukları bu dönemde, cema-
'Birbirinizi ziyaret ediyor musunuz?', 'Evet, ey Eba atlerin ve fertlerin geçerli olmayan gerekçeler
Abdurrahman! Hatta içimizden biri kardeşini gö- nedeniyle ziyaretleşme amelini terk ettiklerini
remediğinde yürüyerek Kufe'nin ta öbür ucuna görmekteyiz.
gidiyor, onunla buluşuyor.' İbni Mesud: 'Bu mü-
nasebetinizi sürdürdüğünüz sürece hayır içinde Mesela, güvenlik için tedbir almak amaçlı
olursunuz' dedi."  1 ziyaretin iptal edilmesi bu gerekçelerden bir ta-
nesidir. Tedbir almak, Müslümanların güvenli-
Ümmü Derda radıyallahu anh anlatır: ğine dikkat etmek hepimizin görevidir. Bunun
birileri tarafından görev olarak verilmesine as-
"Selman Medain'den Şam'a kadar yürüyerek len gerek yoktur.
gelip bizi ziyaret etti. Üzerinde Enderüzd (diz
kapaklarının altına kadar çemrelediği bir şal- Fakat güvenlik İslam'ı çerçevede uygulan-
var) vardı."  2 ması gerekir. O zaman ümmet için büyük bir
maslahat meydana gelmiş olur. Güvenlik ve
Sahabe Rabblerini razı ettikleri gibi, Müslü- tedbir alma nedeniyle İslam'ın ve kardeşliğin
man kardeşlerini de ziyaret ederek razı etmiş- güvenliği yıkılıyorsa, bu büyük bir mefsedetin
lerdir. Çünkü kardeşlik onlar için her şeyden işaretidir. Bugün birbirimizi ziyaret etmediği-
değerlidir. Bir gün kardeşini görmese canı sıkı- mizde aramızdaki sevgi, ülfet ölü hale geliyor.
lır, diğer gün mutlaka dostunu görmeye giderdi. Yani gözden ırak olduğumuz için, gönüllerimiz
Zamanın azlığı ve mesafenin uzunluğu onları de birbirinden uzak oluyor.
yapacağı amelden alıkoymazdı.
Güvenlik konusunda Rasûlullah'ın yaşan-
Sahabe ziyaretleşme amelini, Peygamber'den tısına bakmak gerekir. Peygamber sallallahu aleyhi
sallallahu aleyhi ve sellem öğrenmiştir. Onların Peygam-
ve sellem Mekke gibi bir beldede on üç sene kaldı.
bere olan sevgileri, öğrendiklerini pratiğe geçir- Coğrafyası ve milleti azınlıkta olan, herkesin
mesine engel olabilecek hiçbir mazerete müsa- birbirini tanıdığı, işkence ve zulmün başladığı
ade etmiyordu. Sahabe için önemli olan Allah'ı Mekke dönemi, Müslümanlar için çok güven-
subhanehu ve teâlâ, Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi ve sellem razı
likli değildi. Buna rağmen Peygamber sallallahu
etmek, Müslümanlara karşı kardeşliklerini pe- aleyhi ve sellem Müslümanları ziyaret ediyor ve saha-
kiştirmekti. Aralarındaki bu ülfeti de, birbirleri- beler bir araya toplanabiliyorlardı.
ni ziyaret ederek yapıyorlardı.
Türkiye coğrafyasında yaşayan Müslüman-
Bugün Müslümanlar ve İslamî cemiyetler de ların ve cemiyetlerin birbirlerini ziyaret etme-
aralarındaki dostluğu ve kardeşliği birbirlerini sinde herhangi güvenlik sıkıntısı yoktur. Bu
ziyaret ederek pekiştirebilir, aralarındaki iliş- fırsatı iyi değerlendirip ziyaretleşme konusunda
kileri daha güzel hale getirebilirler. Fakat küfür elimizi çabuk tutmalıyız.
devletlerinin bile aralarındaki samimiliği ziya-
Mesela, Suriye'de şehit olan kardeşlerin aile- Receb
1. Taberani leri, yaralı olan abilerimiz, İslam'a meyilli olan 1434
2. Edebu'l Müfred

Haziran’13 • SAYI: 17

35
doğu ve batının halkı ziyaret edilebilir. Bu kar- hamd olsun verilen bu vakti de kullanıyoruz.
deşlerimizi güvenlik nedeniyle ziyaret etmiyor- Bu ayet aleyhimize hüccet olurken, bizler bir-
sak, bilelim ki iç güvenliğimiz yani kardeşliği- birimizi ziyaret etmememize vaktin olmayışını
miz tehlikede demektir. mazeret olarak sunuyoruz.

Rabbim bizlerin yardımcısıdır. O'na daya- Vaktimizi iyi değerlendirmek açısından, va-
nıp güvenmeli, gerekli olan sebeplere yapıştık- kit üzerinde muhasebe yapmalıyız. Örneğin
tan sonra Allah'a subhanehu ve teâlâ tevekkül etmeli- kendimize şunu sormalıyız, 'Vaktimi boş yerde
yiz. Olacak olan sıkıntılarda sabredip, halimize kullandığım için mi kardeşimi ziyaret edemiyo-
şükretmeliyiz. Bizler gaybı bilmeyen, kaderle rum? Yoksa vaktimi Allah ve Rasûlullah'ın yanın-
yaşayan kullarız. Rabbimiz de bizden kendisine da değerli olan şeylere ayırdığım için mi?'
güvenmemizi talep etmiştir.
Vaktimizi ümmetin işlerine ayırdığımız için
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur: ziyaret edemiyorsak, bunda bir sıkıntı yoktur.
Ziyaret edemesek de ecrimizi alırız inşallah. Fa-
"O zaman içinizden iki zümre bozulmaya yüz kat vaktimizi boş ve Allah katında değerli olma-
tutmuştu. Hâlbuki Allah onların yardımcılarıy- yan şeylere ayırdığımız için kardeşimizi ziyaret
dı. Müminler ancak Allah'a güvenip dayanma- edemiyorsak, Allah subhanehu ve teâlâ bizlere bunun
lıdırlar."  3 hesabını soracaktır.

Müslümanların birbirlerini ziyaret etme- Gerekçe olarak sunduğumuz 'vakit yetmiyor'


melerinin sebeplerinden bir tanesi de zamanın, sıkıntısına çözüm olarak, vaktimizi iyi değer-
vaktin olamayışıdır. Bu gerekçe birçok amel tav- lendirmenin yollarına başvurmalıyız. Örneğin,
siye edildiği zaman sunulan bir mazeret halini vaktimizi iş alıyorsa, çalışmamızı azaltacağız
nasihat

almıştır. ya da az zaman alan bir iş kuracağız. Bulundu-


ğumuz ortam aile, akraba ve kardeşleri ziyaret
Değerli Kardeşim, etmede engel teşkil ediyorsa, ortamı değiştirip
Sahabenin özelliklerinden bir tanesi de za- daha salih ortamlara hicret edeceğiz. Bir şekil-
manın onlara hükmedememesi, onların zama- de vakit sıkıntısını aşıp, ziyaretleşmeyi yapmaya
na ve mekâna hükmetmesidir. Bugün ise bizler, çalışacağız.
zamana ve mekâna hükmetmek bir yana dev-
letin zamana ve mekâna kurduğu tuzaklardan Müslümanların birbirlerini ziyaret etme-
etkileniyoruz. melerinin sebeplerinden bir tanesi de kardeşini
sevmemesi, kıskanması veya aralarındaki kırı-
Tağut kapitalizm düzen kurmuş, bizlere cı kavgalardan dolayı birbirlerine küsmeleridir.
dünyayı ve içindekileri süslü gösteriyor. Vakti- Eğer kardeşlerimizi ziyaret etmememizin sebe-
mizi ona çalışarak harcamamızı istiyor. Bizler bi bunlarsa, bu hastalıklarımızdan da hemen
de itaat etmek zorundaymışız gibi boyun eğiyo- Allah'a subhanehu ve teâlâ sığınmalı, tevbe etmeli ve
ruz. İslam'ın ziyaretleşme meselesine gelince de kendimizi düzeltmeliyiz.
'vakit bulamıyoruz' diyoruz.
Gerekçelerimiz ne olursa olsun, İslam'da
Allah'tan korkmalıyız. Allah subhanehu ve teâlâ meşru olmayan ameller sebebiyle Allah'ın sub-
herkese Müslümanı hatırlayıp ziyaret edeceği hanehu ve teâlâ meşru kıldığı ziyaretleşmeyi iptal
kadar vakit vermiştir. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle etmemeliyiz. Özellikle Müslümanın az olduğu
buyurur: şu dönemde kardeşlerimizin değerini bilmeli ve
bunu da ziyaret ederek kardeşlerimize hissettir-
"Biz size hatırlayacak olanın hatırlayacağı ka- meliyiz.
dar bir ömür/vakit vermedik mi?"  4
Buraya kadar ziyaretin yapılması gerektiğini
Evet, bu zaman bizlere verilmiş, Allah'a yazdıktan sonra ziyaret amelini biraz tanıma-
mız gerekiyor. Çünkü bir amel bilinmeden ya-
3. 3/Al-i İmran, 122 pıldığı zaman ıslah edeyim derken ifsad edilir.
4. 35/Fatır, 37

36
Bu sebeple İslam'daki ziyareti biraz öğrenmeye
çalışalım.

Ziyaretin İslam'daki Kısımları


Ziyaret, bir kimseyi görmeye gitmektir. Bir
kişiyi görmeye gitmenin niyeti ve şekli nasıl
olursa olsun bunun adı ziyarettir. Ziyaret ise
İslam'da iki kısımdır.

1. Meşru olmayan ziyaret

Ziyareti İslam'ın yasakladığı ameller ile ge-


çirmek, meşru olmayan ziyarettir. Her hayır olarak vermiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
amelinin afeti olduğu gibi, ziyaret amelinin de şöyle buyurur:
afeti vardır. Ziyaret sünnete uygun olursa kişiye
ecir, sünnete uygun olmazsa kişiye günah ka- "Gerçekten Müslüman, Müslüman kardeşini
zandırır. Ziyaret amelinin afeti de, meşru olma- ziyaret ettiği zaman, dönünceye kadar cennetin
yan ameller ile donatılmasıdır. İslam ziyaretin hurmalıklarındadır."  5

bu kısmını yasaklamıştır.
Ziyaretin hasta ziyareti, kabir ziyareti, kom-
Bir Müslüman ziyarete gidildiğinde, bu ziya- şu ziyareti, tebliğ ve nasihat için yapılan ziyaret
ret esnasında birilerinin gıybeti yapılıyor, birile- gibi birçok çeşidi vardır. Kişinin akrabalarını zi-
rine iftira atılıyor, kovuculuk yapılıyor ve gerek- yaret etmesine sıla-i rahim denir. Umre ve hacc
siz konularla vakit israfı yapılıyorsa bunun ismi için Mekke'ye gidip Kâbe'yi ziyaret etmeye de
meşru olmayan ziyarettir. Kâbe ziyareti denir. Bu ziyaretlerin her birinin
kendine has adabı vardır.
Fitne dönemlerinde, fitneyi yaymak ve kendi
hastalığını diğer Müslümanlara da bulaştırmak Kişinin amelini meşru veya gayrı meşru hale
için yapılan ziyaretin ismi de meşru olmayan getiren niyettir. Kişinin niyeti hâlisse, amel ha-
ziyarettir. Bu kişiler hem fitneyi yaydıklarından, yır ameli olur. Fakat niyet hâlis değil ise, amel
hem de İslam'da meşru olmayan ziyareti yaptık- şer ameline dönüşür. Bu sebepten ziyaretlerde
larından iki günah birden kazanmış olurlar. niyetimizi hâlis konumuna getirmeliyiz. Ziya-
retleşmede niyetimizi meşru hale getirmek için-
Türbe, kabir gibi yerleri medet ummak, te- de meşru ziyaretin şekilleri, İslam'ın izin verdiği
berrüklenmek ve ibadet amaçlı yapılan ziyaret ziyaret sebeplerini bilmeliyiz.
de meşru olmayan ziyarettir. Kişi bu ziyaret
esnasında küfür ameli yaparsa kafir; bidat gibi Rabbim izin ve sağlık verirse bir sonraki sa-
amelleri yaparsa günahkâr olur. yımızda da meşru ziyaretin şekillerini yazmaya
çalışacağız.
Hangi kötü amel olursa olsun, Allah subhane-
hu ve teâlâ bizden amellerin kötüsünden uzaklaş-
Rabbim yalnız sana dua eder, yalnız senden
mamızı, hayır amellerde ise yarışmamızı iste- yardım isteriz. Sen tüm Müslümanların sıkıntı-
miştir. Hayatımızda Allah'ın subhanehu ve teâlâ ve larını azalt, onlara dayanma ve sabır gücü ver.
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem yasakladığı ziya- Kâfirin kalbine korku sal. Müslümanların kal-
retleşme varsa ondan içtinap etmeli, meşru olan binden vehen hastalığını, iki dağın arasını uzak-
ziyaretleşme de ise yarışmalıyız. laştırdığın gibi uzaklaştır.

2. Meşru olan ziyaret Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd


etmektir.
Meşru niyetler ve meşru olan ameller ile ya-
pılan ziyaretleşmedir. Ziyaretin bu kısmına İs-
lam izin vermiştir. Hatta yapılmasını istemiş ve Receb
1434
yapanlara da cennetin hurmalıklarını mükâfat 5. Müslim

Haziran’13 • SAYI: 17

37
Öncü Nesil
İbrahim KAPRAN

Hediyelerin En Güzeli
Enes Bin Malik
“Ey Allah'ın Rasûlü insanlar sana
hediyeler sunuyorlar. Ben de sana
Enes'i getirdim. O senin hizmetini
görsün. Onun için dua et!"

Zamanların en güzeli hiç şüphesiz ki Pey- Peygamber'den öğrendikleri ile zor zamanlar-
gamberin yaşadığı çağdı. O günleri görmek... da topluluklara yol göstermeye hayatını adamış
Mekke ve Medine'nin havasını solumak... insan...
Allah'ın kendisinden razı olduğu müjdesine
erişmek... Peygamber'in sohbetinden hikmet Güzel vasıflarını saymak istesek daha çok
nurlarıyla aydınlanmak... Ve daha birçok güzel- kalem oynatmamız gerekecek güzide sahabe...
likleri barındıran o asırda yaşamak.
Şimdi isterseniz Enes bin Malik'in radıyallahu

O günkü Müslümanların elde ettikleri için anh hayatını değiştiren o güne gidelim:
defalarca Allah'a hamd ettikleri, sonradan ge-
lenlerin ise hayallerini süsleyen bir çağ. Enes'in annesi Peygamber sallal-
radıyallahu anh
Medine'ye daha hicret etmeden
lahu aleyhi ve sellem

Asrı saadette yaşamayı arzu etmeyecek bir önce Müslüman olmuş fakat kocası müşrik bir
Müslüman yoktur. Peygamber'i bir kez de olsa kadındı. Bir kavga sırasında kocası öldürülün-
görmeye, gönülleri ferahlatan, karanlıkları ay- ce o sırada on yaşında olan oğlu Enes'e hemen
dınlatan sohbetine iştirak etmeye her mümin İslam'ı anlattı. Enes de İslam'ı kabul etti.
can atar.
O günden sonra artık annesi, Enes'in radıyalla-
Bizler bunun özlemi içerisinde iken bu satır- hu anh gönlüne Peygamber'in sevgisi ve özlemini
larda, onunla sallallahu aleyhi ve sellem yaklaşık on sene ilmik ilmik işlemeye başladı. Enes'in kalbi, an-
boyunca beraber olmuş bir sahabeden bahsede- nesinden sadece duyduğu bir insanın sevisiyle
ceğiz. dolup taşmıştı bile.

Enes bin Malik. Ve beklenen gün geldi. Peygamber'in hicret


edeceği haberi kutlu beldeye ulaşmıştı. İnsanlar
Nebi'nin biricik hizmetçisi... çocukları, eşleri ile beraber yollara çıkıyorlardı.
Güneş batıncaya kadar, yollarını gece ve gündüz
Sırdaşı... aydınlatacak 'güneş'in gelmesini bekliyorlardı.

Onun duasına mazhar olmuş, ömrü, malı ve Bir münadinin sesi Medine'yi bayram yerine
nesli bereketlenmiş sahabe... çevirdi. Peygamber'i ilk kez görme heyecanıyla
insanlar Medine'nin çöllerine doğru akın ettiler.
Ashaptan en son vefat eden ve fitne anında

38
Ve Medine'ye varıncaya kadar Allah Rasûlü ve
dostuna arkadaşlık ettiler.

Sıra sevgiliye, sevgilerini göstermeye gel-


mişti. Her ev kendisi için en değerli olan hedi-
ye ile Allah Rasûlü'nü sallallahu aleyhi ve sellem ziyaret
ediyor, ikramlarını Peygamber'e arz ediyorlardı.

Ümmü Süleym'de radıyallahu anha heyecanlı he-


yecanlı Allah Rasûlü'ne gidiyordu. Ve yanında
bir hediye!

On yaşındaki oğlu Enes bin Malik... mak nasıl bir ecirdir? Bunu yapan Enes'in ve
buna vesile olan Ümmü Süleym'in cennetteki
Hediyelerin en güzeli... derecelerini kim hayal edebilir?
En değerlisi... Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem sıkıntısını gi-
dermek artık herhangi bir asırda ve herhangi bir
Ve Ümmü Süleym Rasûllullah'ın huzurunda: Müslümana nasip olacak bir iş değildir. Öyleyse
düşünmeli: Acaba bizlerin bu sahabenin fiili gibi
- "Ey Allah'ın Rasûlü insanlar sana hediyeler su-
bir fiil yapıp, onun gibi ecir kazanması mümkün
nuyorlar. Ben de sana Enes'i getirdim. O senin hiz-
mü? Evet, mümkündür. Peki nasıl? Enes'in radı-
metini görsün. Onun için dua et!" Allah Rasûlü:
yallahu anh ameline yakından baktığımızda aslında

- "Allah'ım onun malını ve ömrünü bereketli şunu görüyoruz: O radıyallahu anh, Peygamberin
kıl." diye dua etti. sıkıntısını gidererek aslında İslam davasının sı-
kıntılarını gidermiş oluyordu. Çünkü Nebi sallalla-
Ümmü Süleym radıyallahu anha bu hediye ile bize hu aleyhi ve sellem kendini her şeyiyle İslam davasının

ne kadar da çok şey öğretti! hizmetine adamış biriydi. Onun sıkıntısını gi-
dermek doğal olarak İslam davasının problem-
Fedakarlıkta, İslam davası için en değerlile- lerine bir nebze olsun merhem olmak manası-
rimizi gözden çıkartmakta ne kadar da gevşek na geliyordu. Öyleyse bizler bugün, ya Allah'ın
olduğumuzu bize hatırlattı. dinine hizmeti hayatımızın her alanına yayarak
ya da bunu yapanların sıkıntılarını çözmeye ça-
Allah ondan razı olsun. Öyle bir amel yaptı balayarak Enes'in radıyallahu anh elde ettiği mükafatı
ki, öyle bereketli bir toprağa tohum attı ki mey- Rabbimizden umabiliriz.
veleri ona dünya ve ahirette yetti de arttı bile!
Gelin bu fiil ile Ümmü Süleym'in radıyallahu anha ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettikten
Enes'in radıyallahu anh neler kazandığını bir düşüne- sonra başta irtidad hadiseleri olmak üzere İslam
lim: ümmetini dört bir tarafından fitneler kuşattı.
Bunun olacağını ve kurtuluş yollarını Sadıku'l
Enes radıyallahu anh Peygamber'in işlerini görü- Masduk olan Nebi haber vermişti. Çıkış yolu
yordu. Onun hizmetinde bulunan bir neferdi. belliydi. Allah'ın kitabına ve Rasûl'ün sünne-
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem diyor ki: tine yapışmak. Bu ikisini de bize ulaştıran sa-
habelerin başında Enes radıyallahu anh gelmektedir.
"Kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse Al- Düşünün! Dinin bozulmasının önünde sağlam
lah da kıyamet gününde onun sıkıntısını gide- bir kale gibi duran sahabeler olmasaydı, İslam
rir." nasıl ayakta kalırdı? Tahrife uğramadan, Yahudi
ve Hristiyanların akıbeti ile karşılaşmadan din
Bunu söyleyen Peygamber, sıradan bir Müs-
bugüne ulaşmışsa bu -Allah'ın izniyle- Enes radı-
lümanın sıkıntısını gideren herhangi bir Müs-
yallahu anh gibi sahabelerin Peygamber'den öğren-
lümanı örnek veriyor. Bunun ecri bile bu kadar
diklerini çekinmeden gelecek kuşaklara aktar-
büyük iken acaba Peygamber'in sıkıntısını gi- Receb
malarıyla olmuştur. Dini muhafaza gibi büyük 1434
dermek, onun ihtiyaçları için her daim koştur-
bir hayra böyle bir hediye ile vesile olacağını

Haziran’13 • SAYI: 17

39
Ümmü Süleym nasıl bilebilirdi ki? da eğitimli olmasıdır. Çünkü böyle bir amelin
bu bilinç verilmeyen bir çocuktan sadır olması
Bu hediyeleşme sonucunda Enes'in ve an- mümkün değildir. Öyleyse bizler de evlerimiz-
nesinin radıyallahu anhuma kazandıklarını saymakla de, eğitim kurumlarımızda ve çocuklarımızla
bitirmek mümkün değildir. Biz bu kadarı ile ilgilendiğimiz her ortamda bu bilinci aşılamak
yetinelim. için uğraşmalıyız.

Yaşının ufaklığına rağmen Peygamber'in sal- Tabi burada şuna da değinmek gerekiyor.
lallahu aleyhi ve sellem hizmetinde bulunan Enes'in radı- Bahsettiğimiz eğitime sadece çocuklar muhtaç
yallahu anh, bu kutlu görevi sırasında birçok güzel değildir. Belki de onlardan daha çok, bugün
hatırası olmuştur. Bunlardan bir tanesini kendi İslamî hareket içinde bulunan büyükler ihti-
dilinden dinleyelim: yaç duymaktadır. İsterseniz bu bilince ne kadar
muhtaç olduğumuzu ölçmek için bir deneme
"Çocuklarla oynuyordum. Rasûl-i Ekrem ora- yapalım. Ve İslam davasına hizmet etmek için
ya geldi. Selam verdi. Sonra beni bir işe gönder- yaptığımız amelleri, insanlarla ne kadar rahat
di. Kendisi de bir duvarın gölgesine oturup bek-
paylaşıp-paylaşmadığımızı tefekkür edelim. So-
ledi. Ben gelip neticeyi bildirdim. Sonra dönüp
nucun hiç iç açıcı olmayacağı muhakkaktır.
eve gittim. Annem bana niçin geciktiğimi sordu.
Rasûlullah'ın beni bir işe gönderdiğini söyledim.
Bu güzel sahabenin hayatını anlatmaya ça-
O işin ne olduğunu sordu. Ben 'Bunun sır oldu-
ğunu, söyleyemeyeceğimi' ifade ettim. Annem lıştığımız yazımızı Enes'in radıyallahu anh dilinden
benim bu hareketimden çok memnun olarak bir olayı aktararak bitirelim inşallah:
şöyle dedi: 'Oğlum! Rasûlullah'ın sırlarını sak-
lamaya devam et!' "  1 Enes bin Malik radıyallahu anh der ki:
öncü nesil

Allah subhanehu ve teâlâ sahabenin hayatını be- "Bir adam geldi ve Rasûl-i Ekrem Efendimize:
reketlendirmişti. Öyle ki, onlar için basit birer
hatıra olan hadiseler, bizler için içinden bir- - 'Ya Rasûlullah! Kıyamet ne zaman kopacak?'
çok ders çıkartacağımız mühim olaylar haline dedi. Rasûl-i Ekrem:
dönüşüveriyordu. Yukarıda anlattığımız vakıa
bunu en güzel örneğidir. - 'Sen kıyamet için ne hazırladın ki?' buyurdu.
Adam:
Enes'in radıyallahu anh hatırasından çıkartılacak
ilk nokta sahabenin de bizim gibi birer insan ol- - 'Allah'ın ve Rasûlü'nün sevgisini hazır-
duğu, melek olmadığıdır. Onlar da bazen fıtrat- layabildim yâ Rasûlullah!' diye cevap verdi.
larının yönlendirdiği şekilde hareket edebiliyor- Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem:
lardı. Mesela, insan fıtratında merak vardır. Bu,
kadınlarda daha da yoğun bir şekildedir. Enes'i - 'Muhakkak sen sevdiğinle berabersin!' bu-
radıyallahu anh Peygamber'e hediye ederek Allah ka-
yurdu."
tında çok değerli bir amel yapan Ümmü Süleym
Enes radıyallahu anh der ki: "Biz İslam'a girdikten
de merak etmiştir. Enes'e sormaması gereken
sonra Peygamber'in, 'Sen sevdiğinle berabersin!'
bir soruyu fıtri gerçekler nedeniyle sormuştur. sözünden dolayı duyduğumuz sevincin üstünde
Ancak bu noktadan sonra sahabeyle bizim ara- daha şiddetli bir sevinç duymadık. Ben, Allah'ı,
mızdaki fark ortaya çıkıyor. Sahabe hatasının Rasûlü'nü, Ebu Bekir'i ve Ömer'i severim. Ben
şekli ve boyutu ne olursa olsun tevbe etmeyi onların hayır işlerine benzer hayır ve ibadet işle-
biliyordu. Fakat bizler bırakalım tevbe etmeyi memiş olsam bile, onlara olan bu sevgim sebebiyle
hatamızı kabul etmekte bile zorlanıyoruz. ahirette onlarla beraber olacağımı, Allah'tan uma-
rım."  2
Bu hatıradan çıkan ikinci önemli nokta ise,
çocuk denilecek yaştaki Enes'in Müslümanla- Allah'ım! Bizleri, Seni, Rasûlü'nü ve ashabını
rın sırlarını/emanetlerini muhafaza konusun- hakkıyla sevenlerden kıl…

1. Müslim 2. Müslim

40
Çeviri Makale Cihad Yolunun Sabiteleri

Beşinci Sabite:
Zafer, Sadece Askeri
-1- Galibiyet Değildir
En büyük zafer şeytana karşı kazanılan zaferdir ki, bu
da hidayettir. Allah'tan gelen en büyük nimet ise bunu
başarmaktır. Kim cihad ederse, zaferi hidayet ile kazan-
mış, Allah'ın özel olarak desteklediği muhsinlerden ol-
muştur ki, bu destek de zafer, başarı, hidayet ve salâhtır.

M üslümanların birçoğu, cihad edenlerin


hissî meydan galibiyeti elde etmeleri ge-
rektiğini, Allah'ın da cihadı farz kılıp sadece
miştir. Bu kevnî sünnetin desteklemesinin inişi,
Uhud ehlinin başına gelen askeri hezimet son-
rasında olmuştur. İnsanların anlayışı genişleyip,
hissî zaferi vereceğini zannetmektedirler. Çün- zaferin manasını anlamış olsalardı, İslam'ın en
kü zafer kavramı birçok kimseye göre sadece yüce zirvesi olan ameli yapanların zarara uğ-
askeri galibiyet ile ve meydanda kazanılan zafer ramalarının mümkün olmayacağını bilirlerdi.
ile sınırlıdır. Allah subhanehu ve teâlâ bu şiarı bizlere Bilakis bu ameli yapan kimse, öldürülse de esir
meşru kılmış, onun korkularını taşıyanlara za- düşse de her halükarda galiptir.
fer vermeye kefil olmamıştır.
Zafer anlayışının hakkı ve kadrini versek
Bunun yanında Allah subhanehu ve teâlâ Müslü- -bu da kitap ve sünnetteki delilleri düşünmek
manların bazı durumlarda askeri hezimete uğ- çerçevesinde olacaktır-, İslam ümmetinin hep-
ramasıyla şöyle buyurmuştur: sinin cihad ile zarar etmeyeceğini görürüz. Bi-
lakis cihad, meydanda zıddı gözükse de, her
"Eğer siz bir yara aldıysanız, o topluluk da halükârda bir kazançtır.
ona benzer bir yara aldı. O günleri biz insan-
lar arasında döndürür dururuz."  1 Zaferin Manaları
Bu ayet, geçmiş sünneti desteklemek için in- Her ne kadar ibareler yeterli olmasa da,
burada kitap ve sünnette gelen zaferin mana-
larının bazısı üzerinde duracağız. Aslında bu, Receb
1434
1. 3/Ali İmran, 140 müstakil bir kitapta, uzun açıklamalara ihtiyaç

Haziran’13 • SAYI: 17

41
duymaktadır. Fakat tümüne ulaşılmayan şeyin Zaferin İkinci Anlamı
hepsi de terkedilemez. Kul, cihada çıktığında başka bir zafer daha
kazanmış olur. Bu seferki zaferi ise, kendisini
Zaferin İlk Manası gözetleyen ve türlü yollarla cihaddan alıkoyan
Zaferin çeşitlerinin en büyüğü, (ister fert, is- şeytana karşı elde etmiştir.
ter ümmet düzeyinde olsun) her mücahid için
gerçekleşmektedir. Bu da, mücahidin nefsine, Buhari'de Ebu Hureyre'den radıyallahu anh şöyle
şeytanına, kendisine sevimli sekiz duruma 2 ve nakledilmiştir:
bunlardan kaynaklanan sevimli olan şeylere
karşı, cihad ameli aracılığıyla zafer elde etme- "Şeytan Ademoğlunun iman yoluna oturur ve
şöyle der: 'İman edip de dinini ve babalarının
çeviri makale

sidir.
dinini mi bırakacaksın?' Kişi ona muhalefet
Yeryüzündeki bu cazip olan şeyler, Müslü- eder ve iman eder. Daha sonra onun hicret yo-
manların birçoğunu başarısızlığa uğrattığı gibi, luna oturur ve şöyle der: 'Hicret edip de malını
ve aileni terk mi edeceksin?' Kişi ona muhalefet
ümmetin tümünü de zaferden alıkoymuştur.
eder ve hicret eder. Daha sonra kişinin cihad
"De ki: 'Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeş- yolunun üzerine oturur ve şöyle der: 'Cihad
leriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız edip de nefsini öldüreceksin ve böylece eşinle
mallar, kesada uğramasından korktuğunuz evlenilecek ve malın da paylaşılacak' Kişi ona
ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, muhalefet eder, cihad eder ve öldürülür. Bu ki-
Rasûlü'nden ve Allah yolunda cihad etmekten şiyi cennete sokmak Allah'ın üzerine bir haktır."
daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye
kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hi- Cihad ile şeytana karşı zafer gerçekleşir ve
dayete erdirmez.' "  3 kul böylece Rahman'ın cennetine kavuşur.

Kul bu sekiz sevimli olan şeyi ne zaman terk Zaferin Üçüncü Anlamı
eder ve cihada çıkarsa nefsine, şehvetine, ağırlık Mücahid, cihada çıktığında, zaferi gerçek-
yapan cazip olan şeylere karşı zafer elde etmiş leştirmiş olur. Çünkü o, Allah'ın subhanehu ve teâlâ şu
olur. buyruğundaki kimselerden olmuştur:

Bu zafer çerçevesinde bir başarı daha elde "Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette ken-
edilmiş olur ki, bu birincisinden çok daha bü- di yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Al-
yüktür. Bu da kişinin fısk ehlinden ayırdedilme- lah iyi davrananlarla beraberdir."  4
si ve ayetin sonunda Allah'ın tehdidine muha-
tap olmayışıdır. Bütün bu zaferleri de Allah ve Mücahid, Allah'ın hidayetine eriştiğinde,
Rasulü'ne olan sevgisinin sabit olması ile kazan- bundan daha büyük bir hidayet var mıdır?
mıştır. Bu ne yüce bir zaferdir!
En büyük zafer şeytana karşı kazanılan za-
ferdir ki, bu da hidayettir. Allah'tan gelen en
2. Tevbe suresi 24. ayette zikredilen.
3. 9/Tevbe, 24 4. 29/Ankebut, 69

42
büyük nimet ise bunu başarmaktır. Kim cihad engellemek için binekli ve yaya olarak ellerinde-
ederse, zaferi hidayet ile kazanmış, Allah'ın özel ki tüm olanakları kullanırlar. Bunun yanında da
olarak desteklediği muhsinlerden olmuştur ki, ümmeti de izzet yoluna gitmekten engellemek-
bu destek de zafer, başarı, hidayet ve salâhtır. tedirler. Mücahid kimse ise, cihada çıktığında
Eğer ümmetin tümü cihad edip, cihada hakkıy- kendisine karşı olan kimselere karşı gerçek bir
la katılsa; sahabe ve tabiin zamanında üstün ge- zafer kazanmıştır. Nefsi, şehveti ve dünyasına
len ve yardım olunan ümmet gibi hidayet üzere karşı zafer kazandıktan sonra da şeytanına karşı
olur ve hususî desteklenirdi. da zafer kazanmış, bundan ötürü de kendi cil-
dinden olup, aynı dili konuştuğu rezillere karşı
Zaferin Dördüncü Anlamı da zafer elde etmiştir.
Kul cihada çıkmakla beraber kendi cildin-
den olup, aynı dili konuşan ve kendisini cihad-
dan alıkoyan kimselere karşı zafer kazanmış
olur. Bunun yanında bazıları nasları ümmeti
cihaddan alıkoymak için kullanmaktadırlar.

Allah subhanehu ve teâlâ onları şu ayeti ile açığa Yusuf El-Uyeyri rahimehullah
çıkarmaktadır:
Tevhid Dergisi için Çevrilmiştir.
"Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksalardı, size
bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve
mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda ko-
şarlardı. İçinizde, onlara iyice kulak verecekler
de vardır. Allah zalimleri gayet iyi bilir."  5

Allah subhanehu ve teâlâ bu ayette aralarında ci-


haddan alıkoyanlara kulak veren Rasûlullah'ın
sallallahu aleyhi ve sellem sahabesini radıyallahu anhum muha-
tap almıştır. Bu onların imanlarının zayıflığın-
dan da değildir. Bunun sebebi, cihaddan alıko-
yanların kavimlerinin arasında konumlarının
olması, cihaddan alıkoyanların fitnelerinin bü-
yük olması, hakkı batıl ile karıştırmaları, kuv-
vetli şüphe getirmeleridir. İman ehlinin, onların
bu sözlerine aldanabilme ihtimallerinden dola-
yı, Allah subhanehu ve teâlâ Peygamberlerden sonra
insanların en hayırlısı olan kimseleri bundan
sakındırmıştır.

Cihaddan alıkoyan kimseler Allah'ın şu aye-


tinde açığa çıkardığı kimselerdir:

"Allah'ın Rasûlü'ne muhalefet etmek için geri


kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile se-
vindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda
cihad etmeyi çirkin gördüler; 'bu sıcakta sefere
çıkmayın' dediler. De ki: 'Cehennem ateşi daha
sıcaktır!' Keşke anlasalardı!"  6

Cihaddan alıkoyan kimseler, kulu cihaddan

Receb
5. 9/Tevbe, 47 1434
6. 9/Tevbe, 81

Haziran’13 • SAYI: 17

43
Menhec Notları
Yiğit İnan yigitinan@tevhiddergisi.com

Tih Çölünden
Nasıl Kurtulabiliriz?
Bu ümmet de cihaddan geri kalıp
Allah'ın emrine Yahudiler gibi lakayt
davranmaları sebebiyle yeryüzün-
de şaşkın şaşkın dolaşmaktadırlar.

R abb'imiz kitabı olan Kur'an'da bizlere, ken-


disine hakkıyla kulluk eden salih mümin-
lerin, kendisinin razı olduğu muvahhidlerin
ile ilgili kıssalar bizleri yakından ilgilendirmek-
tedir. Çünkü onlar kendilerine kitap gönderilen
insanlardır. Ayrıca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
yolunu gösterdiği gibi, mücrim olan ve Allah'ı onlar ile ilgili şöyle buyurmaktadır;
öfkelendiren kafirlerin yolunu da bütün netli-
ğiyle göstermiştir; " 'Sizden öncekilerin yolunu adım adım, karış
karış izleyeceksiniz. Eğer onlar bir kelerin/ker-
"Böylece suçluların yolu belli olsun diye ayetle- tenkele deliğine girse, siz de gireceksiniz.' Saha-
ri iyice açıklıyoruz."  1 be: 'Ey Allah'ın Rasûlü, Yahudilerin  ve Hristi-
yanların yoluna mı?' diye sorunca 'Başka kim
Buradan hareketle Kur'an'ın büyük bir bö- olacak?' dedi."  2
lümünü kapsayan kıssaların her birinin belli
bir amacının olduğunu söyleyebiliriz. Bu kıssa- Bu nedenle Müslüman özellikle İsrailoğulla-
ların tarihi bir belge olsun diye veya dedelerin rı ile ilgili kıssaları yakından takip etmeli ve bu
torunlarına anlatacağı hikayeler bulunsun diye kıssaları dikkatle okuyup dersler çıkarmalıdır.
Kur'an'da zikredilmediği akıl sahipleri için ma-
lumdur. Aksine bu kıssalar belli mesajları ve Burada İsrailoğulları ile ilgili kıssaları tek
manaları kapsamaktadır. tek ele alabilmemiz mümkün değildir. Ancak
Kur'an-ı Kerim'de İsrailoğulları ile ilgili bir kıs-
Bu meselede Müslümanların üzerine düşen sa var ki bu kıssa bize ışık tutacak niteliktedir.
görev, bu kıssaları ibret gözlüğüyle okumaları- Başarı Allah'tandır.
dır. 'Bu kıssada Allah'ın bu topluluktan razı olma-
sının nedeni nedir?', 'Allah'ın bu kıssada azaba uğ- "(Musa İsrailoğullarına): 'Ey kavmim! Allah'ın
size yazdığı kutsal yere girin, ardınıza dönme-
rattığı toplumun özelliği ne idi?' gibi soruları bu
yin, yoksa hüsrana uğrayanlardan olursunuz',
kıssalarla aramalı ve gereken mesajı almalıdır.
demişti. Onlar şu cevabı verdiler: 'Ey Musa!
Orada zorba bir millet var, onlar oradan çık-
Mesela, Kur'an-ı Kerim'de İsrailoğulları ile madıkça biz oraya girmeyeceğiz, eğer çıkarlar-
alakalı birçok kıssa mevcuttur. Genel olarak sa, biz de gireriz.' Korkanların içinden Allah'ın
Ehli Kitap ile ilgili, özel olarak da İsrailoğulları

1. 6/En'am, 55 2. Buhari, Müslim

44
kendilerine lütufta bulunduğu iki kişi şöyle dedi:
'Onların üzerine kapıdan girin, oraya girdiniz
mi artık siz zaferi kazanmışsınızdır. Eğer Mü-
minler iseniz ancak Allah'a güvenin.' (Bunun
üzerine): 'Ey Musa! Onlar orada bulundukları
müddetçe biz oraya asla girmeyiz, şu halde sen
ve Rabbin gidin savaşın, biz burada oturacağız'
dediler. (Musa): 'Rabbim, ben kendimle karde-
şimden başkasına sahip değilim. Artık bizimle
o fasıklar topluluğunun arasını ayır!' dedi. (Al-
lah) buyurdu ki: 'Artık orası onlara kırk yıl ha-
ram edildi. Onlar o yerde (Tih çölünde) şaşkın
şaşkın dolaşacaklardır. Artık sen de o fasıklar
topluluğu için tasalanma!' "  3

Allah subhanehu ve teâlâ Musa'dan aleyhisselam önceki lar o yerde (Tih çölünde) şaşkın şaşkın dolaşa-
kavimleri helak ederdi. Ancak Allah subhanehu ve caklardır.'
teâlâ bu ayeti kerime ile artık cihad emrini vermiş
oldu. Yani küfür noktasında inat edenlerin artık Bu ümmet de cihaddan geri kalıp Allah'ın
müminlerin elleriyle helak edilmesi gerekiyor- emrine Yahudiler gibi lakayt davranmaları se-
du. Müfessirlerden İbni Kesir rahimehullah, Kurtu- bebiyle yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşmak-
bi rahimehullah cihad ve düşmana karşı koymanın tadırlar. Cihadı terk etmemiz sebebiyle Allah
Musa aleyhisselam zamanında başladığını söyle- subhanehu ve teâlâ başımıza insi olan şeytanlardan
mektedirler. tağuti yöneticileri musallat etti, Müslümanlar
dünyanın dört bir tarafında perişan hale gel-
İsrailoğulları cihad emriyle karşı karşıya di, izzet, şeref, namus ve onur yitirildi. Çünkü
kaldı. Bizler de cihad emriyle muhatap olan bir Allah'ın cihad emrini terk eden insanlar kim
ümmetiz. Burada sorulması gereken kilit soru olursa olsun, hüsrana uğramaya mahkûmdurlar.
şudur; İsrailoğulları'nın bu çağrıya karşı takın- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
dıkları tavır ne idi? Takınmış oldukları tavır
neticesinde Allah subhanehu ve teâlâ onlara nasıl mu- "İyne yoluyla alış-veriş yaptığınız, öküzlerin
amele etti? kuyru­ ğuna yapıştığınız, tarımı seçtiğiniz ve ci-
hadı terk ettiğiniz zaman, Allah, size öyle bir
Bu soruların cevabının daha net anlaşıla- zillet musallat eder ki, dininize dönünceye ka-
bilmesi için yukarıda zikrettiğimiz ayeti kısım dar onu üzerinizden atamazsınız."  4
kısım ele alıp irdeleyelim ve irdelediğimiz yer-
lerden çıkardığımız noktalarla bu soruların ce- 2. Nokta: Musa aleyhisselam kavmine, '...oraya
vaplarını arayalım; gidin savaşın' demiyor. "Ey kavmim! Allah'ın size
yazdığı kutsal yere girin" diyor. Yani zafer kesin…
1. Nokta: "(Musa İsrailoğullarına): 'Ey kav- Ancak böyle olmasına rağmen İsrailoğulları'nın
mim! Allah'ın size yazdığı kutsal yere girin, ar- tepkisi şöyle:
dınıza dönmeyin, yoksa hüsrana uğrayanlar-
dan olursunuz', demişti…" "...Ey Musa! Orada zorba bir millet var, onlar
oradan çıkmadıkça biz oraya girmeyeceğiz, eğer
Allah bir topluluğa cihadı emretmişse ve o çıkarlarsa, biz de gireriz."
topluluk da cihaddan geri kalmışsa; o topluluk
hüsrana uğramaya mahkûmdur. Peki, hüsran Allah yardımın ve zaferin kesin olduğunu
nedir? Hüsran Allah'ın subhanehu ve teâlâ cihaddan vadetmesine rağmen Yahudiler bu cevabı veri-
geri kalan İsrailoğullarına muamelesidir. Nedir yor ve karşılarındaki gücü o kadar büyütüyorlar
bu muamele? ki; Allah'ın vaadini kulak arkası ediyorlar.

"...Artık orası onlara kırk yıl haram edildi. On- Demek ki insanların Allah'ın vaadini dahi
Receb
1434
3. 5/Maide, 21–26 4. Ebu Davud

Haziran’13 • SAYI: 17

45
kâle almayıp cihaddan geri kalmasının en bü- yesinde olan ve Allah'ın vaadine samimiyetle
yük sebebi, düşmanı gözlerinde büyütmeleridir. inanan bu iki adam insanları teşvik ediyorlar.
Peki, bu sadece Yahudilerin tutumu mudur?
Bu iki adam, İsrailoğullarına diyor ki: "Ora-
Elbette ki hayır… Bugün kendilerini İslam'a ya girdiniz mi artık zaferi kazanmışsınız demek-
nispet eden bir takım kişiler sözüm ona strate- tir." Buradan da anlaşılmaktadır ki bereket için
jist(!) kimlikleriyle Müslümanlar arasında Ya- hareket gerekmektedir. Eğer bazı şeylerin te-
hudilerden miras aldıkları bu tutumu devam menniden öteye geçip, hakikat boyutuna ulaş-
ettirmektedirler. Amerika'dan izinsiz herhangi masını gerçekten istiyorsak öncelikle bizim bir
bir şey yapılamayacağından, Amerika'nın her adım atmamız gerekmektedir. Zaten mümi-
olayda bir planının olduğundan, her şeyden nin görevi sadece bu adımı atmaktır. O tek bir
haberdar olduklarından, askeri gücünün hari- adımdan sonra Allah subhanehu ve teâlâ vaadini ye-
ka, ekonomik gücünün ise tartışılamaz oldu- rine getirecektir. Nitekim kutsi olan bir hadiste
ğundan dem vururlar. Ancak bu dâhi strateji şöyle geçmektedir;
uzmanları(!) şişirdikleri bu gücün dünyanın bir
yerinde veya birçok yerinde nasıl perişan olduk- "Kulumun, farz kıl­dığım şeylerle bana yaklaş-
larını es geçmektedirler. Üstelik bu süper güçler masından iyisi yoktur. Kulum bana nafilelerle
öyle denkleri tarafından perişan edilmemek- de yaklaşmaya devam eder. Öyle olur ki artık
onu severim. Onu sevdim mi işittiği kulağı, gör-
tedirler. Silahları, mermileri sayılı bir topluluk
düğü gözü, tuttuğu eli ve yürüdüğü ayağı olu-
tarafından hezimete uğratılmaktadırlar. Zama-
rum. Benden isterse kesinkes veririm. Bana bir
nında Sovyet Rusya'yı da şişirmişti bu zevatlar. sığınsın, onu muhakkak korurum."  5
Peki, şu an Sovyetler nerede? Zafer hayalleri ile
menhec notları

girdikleri Afganistan'dan ağır bir hezimetle geri Dikkat edilirse öncelikle kul bir şeyler tak-
dönmüşlerdi. Hamdolsun, Allah subhanehu ve teâlâ dim ediyor sonra Allah subhanehu ve teâlâ bir şeyler
her kıtada bu zevatların şişirdiği güçlerin kar- veriyor. Ve Allah en sonunda kulumu severim
şısına mücahidleri koymuştur. Allah ayaklarını diyerek bu sevgiyi şöyle izah ediyor: "Onu sev-
sabit kılsın ve sayılarını çoğaltsın. dim mi işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli ve
yürüdüğü ayağı olurum. Benden isterse kesinkes
Demek ki ancak düşmanı gözünde büyütme- veririm. Bana bir sığınsın, onu muhakkak koru-
yen insanlar, Allah'a güvenen insanlar, Allah'ın rum."
rızasını düşmanın rızasına, Allah'ın korkusunu
düşmanın korkusuna tercih eden insanlar düş- Kulağı Allah subhanehu ve teâlâ tarafından garan-
manlarının karşısında durabilirler. ti altına alınmış bir kul artık sadece kendisini
ilgilendiren hak olan şeyleri işitir. Gözü Allah
Burada şunu da hatırlatmak gerekir ki; düş- subhanehu ve teâlâ tarafından garanti altına alınan kul
manın gücünü bilmek ile düşmana ilahlık va- sadece hedefini görür. Eli Allah'ın subhanehu ve teâlâ
sıfları vermek arasında fark vardır. Müslüman, kudretiyle garanti altına alınan kulun elinden
düşmanın gücünü bilmekle beraber Rabbini de hiçbir iş kurtulamaz. Bir de ayağı böyle olursa
çok iyi tanıyan insandır. Müslüman Allah'ın va- yürüdüğü yolun sonunu getirir.
adinin hak olduğuna iman eder ve üzerine düşe-
ni yapar. Her şeyin Allah'ın kontrolü dâhilinde İşte Yahudiler bu adımı atmak bir yana "...
cereyan ettiğine, hiçbir şeyin O'nun kaderinin Sen ve Rabb'in gidin savaşın" deme küstahlığını
dışında gerçekleşmeyeceğine inanır. gösterince Allah subhanehu ve teâlâ onları kırk yıl Tih
çölünde şaşkın şaşkın dolaşmak suretiyle hüs-
3.Nokta: "Korkanların içinden Allah'ın ken- rana uğratıyor.
dilerine lütufta bulunduğu iki kişi şöyle dedi;
'Onların üzerine kapıdan girin, oraya girdiniz Rabbimizden dileğimiz söylediklerimizle
mi artık siz zaferi kazanmışsınızdır. Eğer Mü- amel etmeyi nasip etmesidir.
minler iseniz ancak Allah'a güvenin.' "

Buradan da anlaşılmaktadır ki kitleleri hare-


kete geçirmek için yüzlerce insana ihtiyaç yok-
tur. Peygambere güveni tam, imanı yakin sevi- 5. Buhari

46
Okuma Parçası
keremcaglar@tevhiddergisi.com Kerem Çağlar

Sırtını Halka Dayayan


Ağır Siklet ve
Garson Boy Tağutlar
Doksan yıllık cumhuriyet rejiminin, bazı dönem-
lerde güçlü bir irade olarak ortaya çıkan taleplere
rağmen, hâlâ hiç kimsenin net olarak tanımlaya-
madığı demokratik dönüşümü gerçekleştirmeye
muvaffak olmadığı bilinen bir husustur.

H er bir insan hayatın varlığının kesinliği de-


recesinde çok iyi bilir ki; eninde sonunda
ölüm vardır. Bu kesin bilgiye rağmen etrafımız-
tanınmayan, bilinmeyen ileri düzeyde bir zor-
balıkla herkesi rejimin potasında eritip, farklı
olan her ne varsa yok etme veya asimile etme
da cereyan eden 'yorgan kavgaları' gün geçtikçe politikaları, tahrip gücü yüksek bombalar gibi
artan bir şiddette devam etmektedir. on yıllardır patlatılmaya devam ediliyor.

Kur'an ve Sünnet'in rehberliğinde ve hakem- Rejimin sahipleri ya da rejimi sahiplenenler


liğinde bir koyun sağma süresinde dahi çözü- hariç bu yakıcı ve yıkıcı bombalardan etkilen-
lebilecek olan (çoğu da tağutların eli mahsulü) meyen, nasiplenmeyen, evine ateş, yüreğine kor
yapay sorunlar, her geçen gün herkesi içine çe- düşmeyen hemen hemen kimse kalmadı.
ken bir girdap gibi ömürleri ve emekleri berha-
va etmektedir. İbrahim'in aleyhisselam (tevhid) dininden yüz
çeviren beyinsiz bir taifenin bu coğrafyada ek-
Zamanın ilerlemesiyle beraber, hayatın akışı tiği şirk, nifak ve inkar tohumları yıkım, düş-
içerisinde bir takım sosyal, siyasal ve iktisadi de- manlık ve ölümlerden başka bir şey getirmedi
ğişimler yaşanırken, doğal bir mecrada ortaya bu topraklara. Tuğyanın ve zulmün önderleri,
çıkan/çıkabilecek sorunların halli, yapay olarak tüm bu cürümleri ile beraber nesiller boyu kut-
üretilip koca bir toplumun bütün geleceğini esir sallaştırıp adeta 'yarı tanrı' olağanüstü varlıklar
almış sorunların çözümünden daha kolaydır. olarak zihinlere kazınmaya çalışıldı. Açık söy-
lemek gerekir ki; bu hususta da büyük ölçüde
İktidarı gasp edip, irtidadını ilan eden cum- muvaffak olmuşlardır.
huriyetin kurucu kadroları tarafından, İslam Receb
tarihi boyunca Müslüman halklar tarafından 1434

Haziran’13 • SAYI: 17

47
akidelerinden beraatlerini ilan edip onlardan
uzaklaştıktan sonra, şer'i Şerif 'in mübahlık çer-
çevesinde gerekli-zorunlu sosyal münasebetler
sürdürülebilir.

Müşrik taifeler arasında on yıllardır süregi-


den bir savaş ve zulüm uygulamaları var. Bu zu-
lümleri tanımak, yüksek sesle dillendirmek ve
zalimlerin gücünü kırmaya çalışmak en başta
Müslümanların görev ve sorumluluklarından-
dır.

"Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatın- Ülke genelinde 'devleti olan bir ordu'nun ve-
da aranızda bir sevgi bağı olarak bir takım put- sayeti, halkın bir çok kesimi tarafından çok ra-
lar (ilahlar) edindiniz."  1 hatsız edici bir şekilde hissedilirken elinde silah
bulundurduğu için Kürdistan'da kısmi vesâyet
Ayetteki 'mewedde', muhabbet vesilesi, sevgi rejimi kurma amacındaki örgüt de laik cumhu-
bağı, birleştirici unsur, beraberlik sebebi gibi riyetin kanlı ayak izlerini takip etmekten başka
anlamlara gelir. bir şey yapmamaktadır. Bu durum sadece silah-
la sindirme veya vesâyet kurma mücadelesinde
Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarından
değil, siyasal zeminde ve bölge insanlarının bir
bu yana tabulaştırılan, sonra da putlaştırılarak
çok kesiminde varlık ve otoritesini tahkim et-
cebren 'sevdirilip, taptırılan' liderler, toplumun
okuma parçası

meye çalışırken de öne çıkmaktadır. Heva eseri


büyük bir kesiminin 'ortak değerleri' haline ge-
beşeri ideolojilerindeki sayısız zikzaklar ve sav-
tirildiler.
rulmalarla beraber, tıpkı lokomotifin peşinde
aynı hızla giden bir vagon misali laik-kemalist
Dünyanın hangi memleketinden olursa ol-
rejimi bir kademede milim milim takip ve taklit
sun birlikte yaşayan insanlar, kendi aralarında
etmek dışında bir alamet-i farikaları olmadı.
ortak paydalara ihtiyaç duyarlar. Gerçek an-
lamda paylaşılmayan bir değer veya kimliğin
Marksist bir ideolojiyi ve stalinist bir yön-
doğal olmayan yol ve yöntemlerle dışarıdan ya
temi temel referans olarak kabul etmiş tağu-
da yukarılardan empoze edilip dayatılması, ka-
ti örgüt, zamanın ve toplumsal dinamiklerin
çınılmaz olarak çatışma ve bölünmelere neden
dayattığı (ve sık sık yaptıkları gibi) bir gömlek
olacaktır.
değişimiyle, kendilerini adeta güneş sisteminin
merkezine konumlandırdılar. Demokrasinin en
Toplum içerisinde adalet ve hakkaniyet hiç-
ileri düzeyde olduğu varsayılan batılı ülkelerin
bir zaman zoraki olarak tesis edilmeye çalışılan
teşvikleri ve cesaretlendirmeleriyle 'yeşil demok-
bu batıl değerlerle gerçekleşmez. Hakkaniyet ve
ratların' demokrasi hamlelerine şimdi de 'kızıl
adaletin kamil manada gerçekleşmesi bir tarafa,
demokratlar' yeni bir soluk getirme telaşındalar.
özellikle son çeyrek yüzyılda yaşananlar zulüm
Kendilerinin bir açıdan kapitalist modernite
ve tuğyanın nasıl zirve yaptığını apaçık ortaya
ürünü ve hatta tüketicisi olduklarını unutup,
koymuştur.
'demokratik modernite' adıyla yeni çağdaş bir put
Müminler için sevgi bağı ve ortak payda yontarak gezegenlerdeki herkesi bu yeni puta
öncelikle ve ilk başta tevhid akidesidir. Bunun iman edip tapınmaya çağırmaktalar. Yani kurt,
dışındaki bir bağ, ancak tevhid bağının kuv- koyun sürüsüne çoban olmaya talip!
vetli bir şekilde gerçekleştirilmesinden sonra
Doksan yıllık cumhuriyet rejiminin, bazı
mümkün olabilir. İbrahim'in milletine bağlı
dönemlerde güçlü bir irade olarak ortaya çıkan
müminlerin, müşriklerle veya mücrimlerle or-
taleplere rağmen, hâlâ hiç kimsenin net olarak
tak paydalar oluşturup aynı değerleri paylaşma-
tanımlayamadığı demokratik dönüşümü ger-
ları mümkün değildir. Bu taifelerden ve sapkın
çekleştirmeye muvaffak olmadığı bilinen bir
husustur. Oysa yerel bir güç olarak etkili olabil-
1. 29/Ankebut, 25

48
diği alanlarda kısmî de olsa kendi vesâyet sis- ta (giderek) suret olarak da benzeştikleri gar-
temini kurmak için çabalayan ve halk tabanına son boy tağuti örgütün siyasal ve sivil toplum
'sosyalist demokrat' kimliğini yaymaya çalışan uzantılarına/cenahına değişik vesilelerle katkı,
tağuti örgütün, özellikle de Kürtlerin daha çok destek ve kuvvet veren kişilerin/kesimlerin de
dini referanslı olan gelenekleri ve sosyal doku- bu hormonlu kızıl tağutların şişinmesi ve şişi-
suna yönelik büyük çaplı tahripkar müdahale- rilmesindeki paylarının azımsanacak gibi ol-
leri (yer yer saldırıları) vehamet arz etmektedir. madığının da bilinmesi gerekir. Aynı iklimde
buluşmaları tahayyül dahi edilemeyecek kişi ve
Batılaşmayı bir devlet politikasına dönüş- cemaatler demokrasi, eşitlik ve özgürlük gibi
türmüş olan cumhuriyet rejiminin neredeyse fitneler vesilesiyle bir çok alanda ortaklaşmış
yüz yıla yakın bir süredir tam olarak gerçekleş- oldular. Her ne kadar farklı kulvarlarda olsalar
tiremediği bu amacı, tağuti örgütün etkili ol- da bu şeklî farklılığın, kimliklendirilmelerinde
duğu kır ve kent alanlarında çok daha kısa bir esasa ilişkin olumlu bir etkisi olmayacaktır.
sürede gerçekleştirebilmiş olması da ayrıca dü-
şündürücüdür. Tüm bunları (dolaylı olarak) Bu bağlamda cumhuriyetin ilanından ön-
devletin sunduğu imkanlarla ve türlü araçlar- ceki süreç akıl sahipleri için bir çok ibretler
la gerçekleştirmesi ise ayrı bir ironi. barındırır. Daha öncesinden başlayan ve
kurtuluş savaşıyla devam eden süreç-
Devletin uzun yıllar boyunca te gördüğümüz şey şudur: İslam ve
Kürtler üzerinde uyguladığı zulüm- hilafetin müdafaası uğruna halkın
leri adeta sado-mazoşist bir haz gösterdiği olağanüstü çabalar ve
duyarak, bu zulümlerin her zer- fedakarlıklar… İşgalcilere karşı
resini kendi şirk ideolojileri mücadele eden, savaşan, can
Ağır siklet
için kitleselleşme yolunda verip bedel ödeyerek İslam
tağuti rejim ile
kazanca tahvil eden 'Garson garson boy tağuti örgütün yurdundan kovulan bir halk.
Boy Tağutlar'ın, ilerisi 'Taraflar' olarak aralarındaki Şeriat-ı garra uğruna
için daha ne menhus anlaşmazlıkları çözebilecekleri ödediği bedellerin
hesaplar içerisinde istikametinde kuvvetli işaretler var.
Unutulmamalıdır ki büyük ya da
karşılığında örgütlü
olduklarını tahmin et- küçük tağuti güçler arasındaki her bir tağuti hareketin
mek hiç de güç değil. türlü anlaşma/uzlaşmanın en devleti ele geçirdiğine şa-
büyük mağduru yine Müs- hit olan bir halk… Hem yeni
Ağır siklet tağuti rejim lümanlar olacaktır. hem de yerli işgalciler!
ile garson boy tağuti örgü-
tün 'Taraflar' olarak aralarındaki Müslüman halkın canıyla ve
anlaşmazlıkları çözebilecekleri is- malıyla müdafaa ettiği bu toprak-
tikametinde kuvvetli işaretler var. larda; İttihat ve terakki'nin bir kısım
Unutulmamalıdır ki büyük ya da kü- artıkları sırf daha örgütlü ve organi-
çük tağuti güçler arasındaki her türlü an- ze oldukları ve batıllarla 'irtidat' ideolojisi
laşma/uzlaşmanın en büyük mağduru yine üzere uzaklaştıkları için, bir anda devleti ele
Müslümanlar olacaktır. geçirerek halkın da tepesine indiler.

Bu bir öngörü değil. Tarihten günümüze Sonraki yıllarda bu durumun diğer İslam
süregelen ve maalesef mütemadiyen tekerrür coğrafyalarında da tekerrür ettiğini görüyoruz.
eden hakikatlerdendir. Cezayir, Libya, Mısır, Suriye ve Mali de dahil ol-
mak üzere daha bir çok ülkede trajediler yaşan-
Tağutların anlaşıp uzaklaştıkları, işbirliği dı. Daha kötü olanı ise yabancı işgalciler çekil-
yaptıkları ve belki ileride güç birliği de yapabi- dikten sonra, yerli işbirlikçi yönetimlerin kendi
lecekleri temel ve ortak sorunları tevhid daveti halklarına kendi ülkelerini zindana çevirmeleri
ve Müslümanlardır. olmuştur. Hatta yabancı işgalcilerden de çok
daha vahşi işkenceler, baskı ve zulüm politika-
Sözüm ona Müslüman aydın kimlikleriyle ları uygulamışlardır.
Receb
demokrasi zemininde inanç, söylem ve hat- 1434

Haziran’13 • SAYI: 17

49
Bu durum maalesef bir kısır döngü halinde Tağuta kul olduktan sonra ha 'kızıl' tağuta
günümüzde de devam etmektedir. kul olmuş ha 'yeşil' tağuta, ne fark eder?

Aziz İslam'ı ve İslam'ın şiarlarını tıpkı şirk İşte akıl tutulması ve basiretin körelmesi
önderi selefleri gibi kendi süfli emellerine alet budur. Allah'ı bırakıp kutsadıkları devletleri,
etme de'niyetinde bulunan 'yeşil' ya da 'kızıl' örgütleri ve beşeri ideolojileri bu halkın hiçbir
müşriklerin akıllara durgunluk veren hile ve tu- kesimi için fayda bir yana, rüsvaylık ve azabın
zaklarının sonu gelmez. hafiflemesine dahi vesile olmayacaktır.

Zulmü ve zalimleri iyi tanımak gerekir. Bir Büyük bir tağuti düzenin cenderesinden
zulmü görmek ve engellemeye çalışmak, olması kurtulamamışken yeni yetme, garson boy başka
gereken ve övgüyü hak eden bir tavırdır. Ancak bir tağuta ayrıca kulluk etmeye yönelen insan-
güçlü bir tağuta karşı daha az güçlü bir tağutun ların hali ne kadar da gariptir.
yanında, önünde, arkasında veya aralarında
bulunmanın da zulmün ta kendisi olduğunun "… Onların çoğunu işitir ya da aklını kullanır
bilincinde olunmalıdır. mı sanıyorsun?"  2

Bugün bölgede kısmi güç sahibi garson boy Tevhid akidesi üzere, aklı selime ve basirete
yerel tağutun yapmaya çalıştığı ve böylelikle ne de çok ihtiyaç var!
ulaşmayı arzuladığı nihai hedef de budur.
Kalplerini; kartal gibi (şirkin tüm unsurla-
Devletin, cumhuriyet tarihi boyunca yaptı- rını) kahredici tevhid akidesine yuva yapmış
ğı tarifsiz zulümleri varlık nedeni olarak gören muvahhid davetçilere ve ümmetin iftiharı mü-
okuma parçası

kürt 'İttihat ve Terakki'si örgüt, bu hedefine ulaş- cahidlere de…


mak için her yolu mubah görür. Dar bir alan-
da dahi iktidar sahibi olduğunda kendileri için Allah'a hamd, Rasûlullah'a salat ve selamlar
din edindikleri barıştan, demokrasiden, eşitlik- olsun.
ten ve 'inançlara saygı'dan(!) söz edilmesi dahi
mümkün değildir. Bunların cemaziyelevvelleri
akıl sahiplerince malumdur.

Üzülerek belirtmek gerekir ki bu gidişatta,


tarihin tekerrür edeceğine dair işaretler vardır.
Garson boy tağutlar, tevhid akidesinden imanın
izzetinden, mümin ferasetinden ve dirayetin-
den mahrum olan 'Ben-i İsrail' tiynetli bir halkın
içerisinde tıpkı şeytanın insanın damarlarında
dolaşması gibi fink atmakta ve onları iblisin ik-
tidarına katkı vermeleri için fitlemektedirler.

Özellikle son dönemde yaygınlaştırılan 'şirke


davet' ve 'küfürde ziyadeleşme' organizasyonla-
rında laik rejimin bu cenaha gösterdiği tolerans,
tespihli, takkeli, badem bıyıklı ve nar taneleri
kadar cemaatler sahibi modern muhafazakarla-
rın vecd(!) demine denk gelmiş olmalı ki ken-
dilerinden sükunet dışında en küçük itirazî bir
kımıltı dahi gözlemlenmemektedir.

Bunun nedeni kullukta bulundukları tağut-


ların sadece renklerinin farklı olması olabilir
mi? Onlar daha iyi bilir!
2. 25/Furkan, 44

50
Çeviri Makale Fetvalar

İmam Gazali
ve
Kitabı ‘İhya Ulumiddin'
Mezhep, usul, hilaf, cedel ve mantık gibi
alanlarda üstün bir alimdir. Ayrıca felsefe ve
hikmeti okumuş ve bu konuları fehmetmiştir.
Bu konularda felsefecilere reddiyeler vermiştir.

Soru: İmam Gazali ve kitabı 'İhya Ulumiddin' İmam Zehebi, Gazali hakkında şöyle demek-
hakkında ne dersiniz? tedir: 'Şeyh, İmam, deniz, hüccetu'l İslam, zama-
nının acaibi, Zeyneddin Ebu Hamid Muhammed
Cevap: Gazali; mutlak olarak fakihlerin bin Muhammed bin Muhammed bin Ahmed Et-
imamı ve bütün âlimlerin ittifakı ile Rabbanî Tusi Eş-Şafii El-Gazali keskin zekâ sahibi ve birçok
bir âlimdir. Zamanının müctehidi ve herkesin tasnif sahibi.'  2
gözdesi idi.
İbni Kesir ise Gazali hakkında şunları söy-
Mezhep, usul, hilaf, cedel ve mantık gibi ler: 'Konuşmuş olduğu ilim dallarının hepsinde,
alanlarda üstün bir alimdir. Ayrıca felsefe ve âlimlerin en zekisi idi. Hatta 84 senesinde, henüz
hikmeti okumuş ve bu konuları fehmetmiştir. gençliğinin baharında, henüz 34 yaşındayken, el
Bu konularda felsefecilere reddiyeler vermiştir. üstünde tutulur olmuş ve Bağdat Nizamiye med-
Kendisi üstün bir zekâ ve kuvvetli bir idrak ve resesinde ders vermiştir.
fetanet sahibi idi. Gazali aynı zamanda mea-
Ebu Hamid'in derslerine ulemanın büyük-
nide (belağat ilminin kısımlarından) derin bir lerinden dahi katılanlar olurdu. Derslerine ka-
ilme sahiptir. Hatta bu konu hakkında yazmış tılanların bazıları şunlardır: Ebu'l Hattab, İbni
olduğu 'Menhul' adlı kitabını gören Ebu'l Meali Ukayl'dir. Bu kimseler ise Hanbeli mezhebi-
kendisine şöyle demiştir: 'Ben vefat edene kadar nin önde gelen alimlerindendirler. Bu alimler
biraz sabretseydin ya. Sen beni diriyken gömdün. Gazali'nin fesahati ve meselelere olan vukufiyeti-
Zira senin kitabın benim kitabımın değerini yok ne hayran kalmışlardır.'  3
etti ve üstünü kapattı.'  1
Receb
2. Es Siyer, 19/322-323.
1434
1. El Muntazam, 9/196. 3. El Bidaye ve'n Nihaye, 12/173-174.

Haziran’13 • SAYI: 17

51
başlamıştı. Eğer yaşamış olsaydı bu alanlarda her-
kesi çok kısa bir zamanda geride bırakırdı.'  7

İmam İbni Kesir bu konuyu şöyle ifade eder:


'Ben hadis konusunda sanki 'Malları karıştırmış'
birisiydim. Gazali hakkında ömrünün sonuna
doğru hadis dinlemeye ve sahihayni ezberlemeye
meylettiği söylenilir.'  8

Kitabı İhya Ulumuddin'e gelince, Gazali ki-


tabını dört kısma ayırmıştır.

Birinci bölüm; ibadetlerle ilgili olan bölüm-


Bunlarla birlikte âlimlerin 'Gazali' ile ilgili
dür. Gazali bu bölümde; Eş'ari mezhebi üzere
bazı eleştirileri olmuştur.
itikadî meseleleri zikretmiştir.
İmam İbnu Salah bu konu ile ilgili olarak bir
İkinci bölümde; birçok şer-i adabı içine alan
konu başlığı açmış ve başlığın ismini de 'Kabul
etmediğim Ebu Hamid'e ait önemli hususların be- âdetleri zikretmiştir.
yanı' koymuştur.
Üçüncü bölümde; kalp ve azaların masiye-
İmam Ebu Bekir İbnu'l Arabî, eleştirisinde tinden kaynaklanan helak edici konuları ele al-
şöyle demiştir: 'Şeyhimiz Ebu Hamid, felsefeyi mıştır.
yuttu ve yutmuş olduğu felsefeyi kusmak istedi;
Dördüncü bölüm; insanları kurtaracak olan,
fakat kusamadı.'  4
fetvalar

kalp amelleri ve kalbin ibadetlerini (Kalpleri


El Maziri eleştirisini şöylece dile getirmiş- yumuşatan ve inceleştiren ahlaki meziyetler)
tir: 'Gazali fıkhı, usulünden daha iyi bilirdi. Dinin zikrettiği bölüm vardır.
usulü olan, kelam ilmi hakkında ise telifleri var-
dır. Kendisinin bu alanda çok derin bir ilme sahip Şeyhu'l İslam İbni Teymiyye şöyle demiştir:
olmadığını, usul ilimlerinde derinleşmeden, tutup 'İhya kitabının birçok faydası vardır. Fakat içeri-
felsefe okumaya kalkışmasından anladım. Dola- sinde bazı mezmum olan konular vardır. Ayrıca
yısıyla Gazali'nin bu hatası kendisine, meanilere nubuvvet, cehennem ve ahiret mevzuları ile ilgili,
dalmada büyük cüret kazandırmış; ayrıca haki- felsefecilere ait fasit görüşlerin yer aldığı konular
katlere hücumunu da kolaylaştırmıştır.'  5 vardır.

Dinimizin imamları, Ebu Hamid'i kitapların-


Bunu rağmen İmam Zehebi'nin şu sözü ne
da yer alan meselelerden ötürü kabul etmezlerdi.
kadar da güzeldir: 'Gazali büyük bir imamdır.
Ama 'âlimler hata etmez' diye bir şart yoktur.'  6 Gazali hakkında şöyle derlerdi: 'Ebu Hamid'in
hastalığı, adı her ne kadar şifa olsa da aslında bir
Ayrıca daha sonra ortaya çıkmıştır ki, Gaza- hastalık olan İbni Sina'nın felsefe hakkında yazmış
li hayatının sonuna doğru ilmin asıl kaynağına olduğu 'Şifa' adlı eseridir. Bu eserde zayıf hadisler
yönelerek oradan beslenmeye başlamış, tâli ve ve eserler vardır. Hatta mevzu olanlar dahi vardır.
sonradan katılmış olan kaynaklardan beslen-
meyi bırakmıştır. Ayrıca sofilerin yanılgıları, faydasız ve saçma
şeyleri vardır. Bunun yanında kalp amellerinin
Abdulğafir şöyle anlatır: 'Gazali, hayatının anlatıldığı, arif şeyhlerin Kur'an ve Sünnet'e uyan
sonlarında hadis ilmine yönelmiş, hadis ehli kim- sözlerini de bulmak mümkündür. Bunların dışın-
selerle oturmaya, Buhari ve Müslim'i okumaya da Kitap ve Sünnet'e uygun bu şeyhlere ait adab ve
ibadetlerle ilgili şeyler vardır. Yani bu kitabın çoğu
makbul değildir. Dolayısıyla bu kitap hakkında

4. Es Siyer, 19/327.
5. Es Siyer, 19/341. 7. Es Siyer, 19/325-326.
6. Es Siyer, 19/339. 8. El Bidaye ve'n Nihaye, 12/174.

52
insanların görüşleri farklılık arz etmiş ve âlimler varamayabilir ve kafasını karıştırabilir.
ihtilaf etmişlerdir.'  9
İkinci sebep; bu kitap büyük bir kitaptır.
İbni Teymiyye sözlerine şöyle devam eder: Evla olan öğrencinin daha önemli ve faydalı ki-
'Gazali'nin kitabı İhya da zikretmiş olduğu şeyle- taplarla vaktini geçirmesidir. 14
rin çoğu güzel şeylerdir. Fakat bazı fasit, felsefik ve
kelama ait mevzular yok değildir. Bunun yanında Allah en güzelini bilendir.
sofilerin faydasız ve saçma mevzuları olduğu gibi,
mevzu hadisler de vardır.'  10 Cevap veren: Şer'i Komisyon Üyesi

İmam Zehebi: 'İhya'da birçok batıl hadis var- Şeyh Ebu Hummam Bekir bin Abdulaziz
dır, bununla birlikte içinde hukemaya ait bir kısım El-Eseri
adab ve zühd bilgileri ve sofilerin tahrifatları da
olmasa birçok hayır vardır.'  11 Bu fetva, www.tawhed.ws sitesinden Tevhid
Dergisi için tercüme edilmiştir.
İbni Kesir: 'Gazali bu süre içerisinde kitabı
İhya'yı yazdı. Bu kitap, içerisinde birçok şer'i bil-
giler içermesine rağmen, kitaba tasavvufî bir ta-
kım latif şeyler karıştırılmış ve ayrıca kalp amelle-
Tavsiyeler 15
rinin bilgilerin de yer aldığı acaib bir kitap halini Tezkiye ve ahlak ilmi Allah'a kulluğu ko-
almıştır. Fakat kitabın içerisinde mevzu, münker laylaştıran ilimlerdendir. İlim talebelerinin ve
ve zayıf hadisler oldukça çoktur. Aslında birçok Müslümanların bu ilmi içeren kitaplardan müs-
furu' meseleler içeren, helal ve haramları anlatan tağni olması düşünülemez. Bu ilimle uğraşan
bu kitap; rekaik (kalbi incelten öğütler), terğib ve kardeşlerimiz dikkatli olmalıdır. Çünkü tezki-
terhib konularını içeren diğer kitaplardan daha yeye dair malumatlar kalbi inceltir, insanı duy-
kolaydır.'  12 gusallaştırır. Duygusallık hali, gözetilmesi gere-
ken ilmi menhece galebe çalabilir. Bu durumda
İhya kitabı hakkında söylenebilecek adil ve seçicilik kaybolur. Böylece tasavvufî ekolün
vasat görüş bu olsa gerek. Çünkü yukarıda da İslam'a bulaştırdığı hurafeler, kişilerin hayatını
belirtildiği gibi insanların üzerinde çokça ihti- istila edebilir. Bunun inanç ve ahlak üzerinde
laf ettikleri bir kitaptır. Bazıları bu eseri, İslamî onarılmaz etkileri vardır.
kitaplar arasında en muazzam kitap olarak
zikrederken, bazıları da bu kitaba bakmanın Bu sebeple ilim talebeleri tezkiye ilminde,
haram olduğunu dahi söylemiş ve bu nedenle tasavvufî içeriği olmayan kitaplara yönelmelidir.
yakmıştır. Tavsiye edebileceklerimiz ise şunlardır:

Bunun için biz soru soran kardeşe, aynı • Herşeyden önce bolca Kur'an okunmalıdır.
Şeyh Abdulkadir b. Abdülaziz'in (Allah kendi-
sini esaretten kurtarsın ve Allah bizleri ve onu • Hadis kitaplarının zühd, rekaik ve edeb bö-
hakka yöneltsin) 13, nasihatte bulunduğu gibi bir lümleri mutlaka okunmalıdır.
nasihatte bulunmak istiyoruz: • Salihlerin hayatlarını siyer ve teracim kitapla-
rından okunup, onların hayatları öğrenilme-
Gazali'nin İhya adlı eserini, mübtedi (Baş- lidir. Elbette bunun başında sahabe hayatları
langıç aşamasında olan) bir öğrenciye okuması- gelmelidir.
nı tavsiye etmiyoruz. Bu iki sebepten ötürürdür:
• İbni Kayyım'ın kitapları mütalaa edilmelidir.
Birinci sebep; kitapta bazı eksik ve kusurlar
• Muasır ilim adamlarından seçici olanlar ve
vardır ve mübtedi bir öğrenci bunların farkına ilmî menhece riayet edenlerin kitapları okun-
malıdır. Seyyid Hüseyin AffanÎ gibi ilim adam-
9. Mecmuu'l Feteva, 10/551-552. ları tezkiyenin her dalında eser vermiştir.
10. Mecmuu'l Feteva, 6/55.
11. Es Siyer, 19/39-340. 14. El Cami, s.1002. Receb
12. El Bidaye ve'n Nihaye, 12/174. 15. Bu konuda hocamız Ebu Hanzala'nın öğrencilere yaptığı tavsiye- 1434
13. Şeyh şu an cezaevinden çıkmıştır -mütercim-. lerden derlediğimiz bir bölümü istifadenize sunuyoruz.

Haziran’13 • SAYI: 17

53
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.com

Mahi

Mehlika -2-
Özgürlük ve rahatım için
aksattığım hatta terk ettiğim
namazla, rahatım kaçmış da
farkına varamamışım....

O tobüsün camından dışarıyı seyretmeye


devam etti. Trafik, şiddetlenen yağmur
nedeniyle iyice kilitlenmişti. Yağmurdan kaçan
namaza. Sabahları sıcacık yatağından kalkma-
ya. Hele abdest almaya… Ama kaçış yoktu. Bu
nedenle abdestsiz kaç namaz kılmıştı kim bilir!
insanlara takıldı gözleri. Sırılsıklamdı birçoğu- Bazen de cemaati atlatabilmek için mazeretler
nun üstü. Kimileri ellerindeki eşyayı başlarının ileri sürüyordu. Ya lavaboya girip dakikalarca
üstünde tutarak yağmurdan bir nebze de olsa çıkmıyor ya karnım ağrıyor diyerek başındaki
kurtulmaya çalışıyor; kimi eline geçirdiği poşeti kişiyi savıyor ya da 'ben sonra kılacağım cemaate
kafasına geçirerek aşırı ıslanmanın önüne geç- yetişemem siz kılın' deyip başından savıyordu.
meye çalışıyordu. Kimi paçalarını sıvamış, su
birikintilerinden seke seke aşıyordu. Öyle biri Şeytan her seferinde farklı bir yol gösteri-
de vardı ki; sanki kırlarda yürüyormuşçasına yordu. Yeni buluşu muayyen gününü bahane
elini kolunu sallayarak telaşsız ilerliyordu… Bu etmekti. Şimdi artık namaza çağrıldığında özel
yoğun yağmura rağmen gayet rahat davranan günümdeyim diyerek kurtulmayı başarıyordu.
adam çok dikkatini çekmişti. Kendi yaşadıkları Herkesi kandırdığını, atlattığını sanıyordu; an-
ve hissettikleriyle bağlantı kurdu ona bakarak. cak öyle tutarsızdı ki kılmadığı zamanlar, bir
Ruhunu sırılsıklam eden günah yağmuruna çok arkadaşı yalan söylediğinin farkına varmış-
karşı, Mehlika da tıpkı bu adam gibi kayıtsız tı bile. Durumu hocalarına bildirmişlerdi. Ho-
kalmıştı. Tüm uyarılara rağmen elini kolunu caları konuşmak için uygun zamanı beklemeyi
sallayarak haram hudutlarda seğirtmek bir yana, tercih etti.
bir dalgıç edasıyla dalmıştı adeta.
Evde durum daha farklıydı. Annesini bu şe-
Ezan sesi geliyordu uzaklardan… Namaza kilde kandırması elbette imkansızdı. Bu sakla-
davet vardı… Bu davete icabet etmeyeli epey nabilecek bir şey değildi. Bu sefer şeytanından
olmuştu… Yine o günlere gitti aklı… başka bir vahiy almıştı. Annesi her namaza ça-
ğırdığında 'ben ezan okunur okunmaz kıldım'
Kursta namazlar cemaatle kılınıyordu. Tatil- diyordu. Annesi hiç fark etmemişti. Hatta bu
le beraber sekteye uğrayan her şey gibi, ibadet duruma çok seviniyordu. Kızının namaza karşı
hayatı da sekteye uğramıştı. Her şey bir anda hassas davrandığını zannedip, çok mutlu olu-
olmuştu sanki. O kadar üşeniyordu ki artık yordu. Fakat yalancının mumu hep yatsıya ka-

54
dar yanıyordu ya, Mehlika'nın mumu ise kendi- O günü hiç unutmuyordu Mehlika. Annesi
ni sabah namazında ele verdi. günlerce yemedi içmedi. Mehlika'yla da fazla
konuşmuyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışı-
Sabah namazını teheccüde kalkıp, imsakın yordu Mehlika. Nihayet sıkça ve şefkatin hiçbir
girişine müteakip kıldığını söylüyordu Mehlika. tonunun barınmadığı ses tonuyla sorulan 'Na-
Yalan iyi ki de bedava... Bu yalanı çok tutmuştu. mazını kıldın mı?' sorusu, yaşananlar ve yaşana-
Ta ki o gün gelinceye kadar... caklar hakkında bilgi vermeye yetmişti.

Bir seferinde annesi, uyku tutmayınca salo- Annesi daha ezan okunmadan başına diki-
na geçmiş ve kitap okumaya başlamıştı. Gecenin liyordu artık. Tıpkı bir gardiyan gibi. Abdest
üçte biridir diyerek namazını kılmış, Mehlika aldın mı? Sorusu ile başlayıp namaz kılacak
kalkar düşüncesiyle çağırma gereği dahi duy- mısın? Ne zaman kılacaksın? Hadi kıl soru ve
mamıştı. İmsak girince de sabah namazını kı- ikazlarıyla devam ediyordu tüm konuşmaları.
lıp koltukta sabah zikirlerini yaparken uyumuş Mehlika foyasının açığa çıktığını bu şekilde fark
kalmıştı. Hatırladığı tek şey, o an gözüne takılan edebildi. Evde olduğu zamanlar artık bir kabusa
saatti. Saat dördü gösteriyordu. Nihayet sabah dönüşmüştü. Namazdan hepten nefret ediyor-
olunca kalkıp kahvaltı hazırlamış, Mehlika'yı du. Sanki beş değil, elli beş vakitti namaz. Ne
çağırmak için odasına gitmişti. Mehlika sofra- kadar sık aralıklarla gelip çatıyordu… Ruhu na-
ya gelince açılan muhabbette okul, dersler ve sıl da darlaşıyordu. Her yalanla kalbinin lekesi
ibadetler konuşuluyordu. Mehlika annesinin artıyor, her namaz vakti annesinin veya hoca-
sormasına dahi fırsat vermeden dün gece te- larının zoruyla sürüne sürüne namaza durunca
heccüde kalktığından, sabah namazını kılıp saat kalbi duracak gibi oluyor, nefes alamıyordu…
beş sularında yattığından bahsedince annesinin
rengi sapsarı oldu. Annesinin yüz ifadesinin Kendi kendine mırıldandı. Özgürlük ve ra-
değiştiğini gören Mehlika, neler olduğunun hatım için aksattığım hatta terk ettiğim namaz-
farkına dahi varmadan konuşmaya devam edi- la, rahatım kaçmış da farkına varamamışım.
yordu. Annesi daha fazla dayanamayarak izin Kalbimin ahengini bozmuş, yaşamımın rengini
isteyip sofradan kalktı. Başı dönüyor, midesi karartmışım da farkına varamamışım. İbadet-
bulanıyordu. Kulağında kızının sesi… Masum lermiş kalbime hayat veren, ruhumu sakinleşti-
yüzünü kirli bir maske perdelemişti sanki. İna- ren… Beni arındırıp, temizleyen…
namıyordu. Mehlika annesinin gözünün içine
baka baka yalan söylüyordu. Bu ilk yalanı da Ve insanların gözünden düştüğü hele hele
olamazdı. Çünkü o kadar rahat anlatıyordu ki; annesinin ona olan bakış açısının değiştiğini
ilk olsaydı sesi titrerdi diye düşündü. anımsayınca içi hepten burkuldu. Sevgiyi kay-
betmek de ne acıymış. Ve güveni kaybetmek…
Çok telaşlandı. Kızı onun için çok değerliy- Doğrulardan değil, yalancı olarak anılmak…
di. Namaz da din için değerliydi. "Kişi ile şirk Acaba yaratan Rabbin sevgisini kaybetmek ne
ve küfür arasında namazın terki"  1 vardı. 'Aman kadar acıdır? O'nun büyük kitabında büyük
Allah'ım kızım namazı terk etmekle kalmamış, harflerle yalancı olarak kayıt edilmek… Ve
münafıklık alametleri dahi izhar ediyor' diye için- mahşerde, herkesin toplandığı yerde, tüm ta-
den geçiriyordu. Hemen telefona sarılıp kurs nıdıkların içinde zilletle yalancı Mehlika diye
hocasını aradı. Acil görüşmek istediğini belirt- çağırılmak…
ti. Sesindeki ağlamaklı ton, hocayı da telaşlan-
dırmıştı. Evden çıkarken Mehlika'ya hiçbir şey Sisli bulutlar durmuş, artık gözleri sicim gibi
demedi. Selam dahi vermedi. Kursa geldiğinde yaşları döküyordu… Hıçkırıkları, gök gürültü-
duydukları ise onu çok üzmüştü. Bunları en sünü dahi bastırmıştı… Yüreğinde öyle bir yan-
son duyan olmak da üzüldüğü bir başka yön- gın başlamıştı ki, yerinde duramıyordu…
dü. Hocaları annesini sıkı sıkıya tembihledi.
Mehlika'ya fark ettirmeden, onu takip etmesi Mehlika… Ağlıyordu…
istendi.
Devam edecek inşallah...
Receb
1434
1. Müslim, Ebu Davud

Haziran’13 • SAYI: 17

55
Bir Tablo, Bir Ders

56
Bir Tablo
Müşrikler Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem izini kaybettirmesinin şokunu
üzerlerinden atamamışlardı. Öfkelerini kusmak ister gibi etrafta dolaşırken
Suheyb bin Sinan'ın haberi kulaklarına geldi.

Suheyb hicrete geç karar vermişti. Ama işte şimdi gidiyordu. Yanında
Mekke'de yaşadığı yıllarda elde ettiği mal varlığıyla beraber. Zengin olduğu
için çokça karışamıyorlardı Suheyb'e. Ama biraz düşününce akıllarına gelen
planı uygulamak için sardılar Suheyb'in etrafını:
__ "Ey Suheyb! Sen Mekke'ye geldiğinde fakirdin. Şimdi ise zengin bir adam-
sın. Burada kazandığın malları götürmene izin vermeyiz."
__ "Ya malımı bırakırsam?"

Müşrikler şaşkın. "Acaba şaka mı yapıyor?" diye baktılar. Suheyb'in ciddi


olduğunu görünce:
__ "Evet. Bırak." dediler.

__ "Öyleyse malımın hepsi sizin olsun!"

Taş kalpler yumuşar mıydı acaba? "Nasıl bir dava ki bu, yılların birikimi,
uğrunda bir anda feda edilebiliyor?" Sorusu zihinlerde yankılanır mıydı hiç?

Suheyb kardeşlik diyarına doğru adım atarken, müşrikler malları paylaş-


ma derdinde... Yol "Suheyb kazandı." diyerek onu kucaklayan Peygamberin
sallallahu aleyhi ve sellem bağrında bitti. Onun son ticaretini öven ayet indiğinde ise
kalpleri Allah'ın ayetlerini işitince ürperenler, çoktan yeni ticaretler için he-
sap yapmaya başlamışlardı bile.

"İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını
feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir." (2/Bakara, 207)

Bir Ders
• Unutma kardeşim! Suheyb malının hepsini verdiği gün hayatında ilk defa
infak etmiyordu. Bunun provasını Mekke'de önceden birçok defa yapmıştı
zaten! Yoksa sen, sadece malının hepsini infak edeceğin günün hayalini
kurup da küçük küçük de olsa hiç adım atmayanlardan mısın?
• İslam davası bir gün gelip senden de 'en değerli şey'ini isteyebilir. Öyleyse
işe 'En çok değer verdiğim şey nedir?' sorusuna cevap vererek başla! Yanıtlar
ortaya çıktığında ise pratik yapmak için hemen kolları sıva ki, o talep günü
geldiğinde ayağın tökezlemesin.
• Cennette, hakkında ayet inenlere komşu olmak istiyorsan, onların yaptık-
larını yapmanın derdini taşımaya bak.
• Kardeşim! İslam diyarında yaşama aşkını kalbinde canlı tut ki hicrete im-
kan bulduğunda bahane üretenlerden olma.
Receb
1434

Haziran’13 • SAYI: 17

57
Faruk Furkan İktibas Yazı

Ya Davacın Peygamber
Olursa?
Kur'an okumaya yönelmiş bir insanın ilk hedefi
onun verdiği mesajlarla amel etmek olmalıdır.
Bu amacın haricinde sırf ondan bilgi edinmek
ve tartışmalarına onu alet etmek gibi...

K ur'an-ı Kerim, kıyamet gününde çok deh-


şetli bir mahkemeleşmeden söz etmektedir.
Bu mahkemede davacı, âlemlere rahmet olarak
c. Savcıya şikâyet edebilir,

d. Başbakana şikâyet edebilir,


gönderilen Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem; davalı
ise onun, Kur'an'ı terk eden ümmeti… e. Cumhurbaşkanına şikâyet edebilir.

"(O gün) Peygamber: 'Rabbim! Benim kav- Bu şikâyetlerin her biri makamına göre
mim şu Kur'an'ı terk edilmiş bir şey hâline ge- değer bulacak ve öncelik kazanacaktır. Eğer
tirdi' diyecek."  1 şikâyetin kendisine iletildiği yer, seviye itiba-
riyle diğerlerinden daha aşağıda ise şikâyet ona
Ayetten anladığımıza göre Rasûlullah sallallahu göre değerlendirilecek, yok makamca daha üst
aleyhi ve sellem, âlemlerin Rabbi olan Allah'ın huzu- bir yerde ise değerlendirme biraz daha farklı
runda birilerini şikâyet edecek ve onlardan hak olacaktır. Bu, iki insanın dahi hakkında ihtilaf
talebinde bulunacaktır. Şikâyetçi Allah'ın en de- etmeyeceği bir gerçektir.
ğerli Peygamberi olunca insan davayı basite ala-
mıyor, bu şikâyete muhatap olmamak için ken- Mesele, şikâyet edilen makam itibari ile böy-
disini hesaba çekmekten kendisini tutamıyor. ledir. Olaya birde şikâyet edenin rütbesi itibari
ile bakmak gerekir. Üstteki örneklendirmemize
Bir insanın başka bir insanı farklı makam- uygun olarak düşünecek olursak, şikâyet eden
lara şikâyet etmesi mümkündür. Şikâyet edilen bazen;
mercinin yüksekliğine göre bu şikâyet değer bu-
lacaktır. Örneğin bir insan başka bir insanı; a. Sıradan bir insan olabilir,

a. Bir insana şikâyet edebilir, b. Bir polis olabilir,

b. Polise şikâyet edebilir, c. Savcı olabilir,

d. Başbakan olabilir.
1. 25/Furkan, 30

58
Bunların her birinin bir diğerini şikâyeti, Ama nasıl?
öbürüne nazaran farklıdır. Mesela, bir şahsı se-
nin polise şikâyet etmenle, polisin o şahsı sav- Hangi şekilde?
cıya şikâyet etmesi arasında dağlar kadar fark
vardır. Veya polisin o şahsı savcıya şikâyeti ile Neden?
başbakanın onu cumhurbaşkanına şikâyeti
farklıdır. Şikâyet edenin ve kendisine şikâyet Hangi amaçla ve hangi şekilde olursa olsun,
olunanın rütbesi yükseldikçe şikâyet o kadar kitaba müracaat etmesi gerektiği halde ona dö-
önem kazanır. nüp bakmayan, onu dikkate almayan ve onun
ilkelerine kulak asmayanlar…
Bu örneklendirme ile lafı nereye getirmek
istiyoruz? Evet, onlar Allah'ın huzurunda dava edile-
cekler; ama ne dava!
Kıyamet günü bazı insanları şikâyet edecek
olan merci, insanların Allah katında en üstün Şikâyetçisi Allah katında bir dediği iki edil-
ve en şereflisi olan Muhammed sallallahu aleyhi ve meyen, kolay kolay kimseyi şikâyet etmeyen,
sellem. Şikâyetin kendisine iletileceği merci
ama şikâyet ettiğinde de asla peşini bırak-
ise, âlemlerin Rabbi olan Allah! mayan bir Nebi'nin davası…

Şikâyet makamının en üstü- Allah'ım! Merhametine sığı-


nü ile kendisine şikâyet iletilen nıyor, affını diliyoruz. Şimdi-
makamların en yücesi! Biri den en samimi dileklerle ora-
Allah, diğeri Rasûlullah! Allah'ım! Merhametine sığınıyor, daki sanık sandalyesinde
affını diliyoruz. Şimdiden en samimi olmamayı niyaz ediyoruz.
İşte böylesi bir ortam- dileklerle oradaki sanık sandalyesinde Şüphesiz ki sen kullarına
da Allah'ın Peygamberi olmamayı niyaz ediyoruz. Şüphesiz ki karşı çok şefkatli olansın.
sen kullarına karşı çok şefkatli olansın. Ne olur bizlere acı da o deh-
birilerini Allah'a şikâyet
edecek ve onların hesap ver- şetli günde bizleri korkuları-
melerini adil olan Allah'tan mızdan emin kıl. Amin.
talep edecek.
Şimdi, Kur'an'ın nasıl terk edi-
Bu manzara karşısında hiç sanık lebileceğini maddeler halinde zikret-
sandalyesinde olmak ister misiniz? meye çalışalım:

Hâkim, Allah; müşteki, Rasûlullah; sanık Terk Etmenin Çeşitleri


ise siz! 1. Okuma Bakımından Terk
Herhalde böylesi bir durumda hiç kimse sa- Kur'an'ın asıl gayesi, içerdiği hükümlerle
nık olmak istemez. Hatta bırakın sanık olmayı, amel edilmesidir. Ancak bu gayeye ulaşmak o
böylesi dehşetli bir mahkemeye tanıklık dahi hükümleri okumak ve onların ne dediğini an-
etmek istemez. Çünkü Allah bir kimseyi hesaba lamak ile mümkün olur. Bu nedenle okumak
çekti mi, artık onun kurtulması çok zordur. O bu amaca bizleri götüren biricik yol olduğu için,
dilemezse artık kurtuluş yoktur! bizden istenen bir şeydir.

İşte böylesi dehşetli bir mahkeme; dünyada Kur'an bu ümmetin elinden düşmemesi ge-
iken Kur'an'ı arkalarına atan, onu dikkate alma- reken en önemli kitap olduğu halde maalesef bu
yan, hayatını onun ilkelerine göre ayarlamayan, gün okunması terk edilmiş durumdadır. İnsan-
'Allah bu konuda ne buyuruyor' diye kitaba mü- lar gazete, dergi, kitap ve benzeri nice okuna-
racaat etmeyen, kısacası kitabı terk edenler için cak şeyleri hiç ihmal etmeden okumakta, ama
kurulacak. Allah'ın biz insanların ebedi mutluluğu için
göndermiş olduğu yüce kitabı bir türlü eline
Kitabı terk edenler… alıp okuma yolunu seçmemektedirler. Bu, ger- Receb
çektende büyük bir afettir. 1434

Haziran’13 • SAYI: 17

59
için burada lafı uzatmayacağım. Rabbimiz şöy-
le buyurur:

"De ki: 'Bana ancak, bu beldenin (Mekke'nin)


Rabbine kulluk yapmam emredildi ki O, orayı
mukaddes kılmıştır ve her şey kendisine aittir.
Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur'an'ı
okumam emredildi.' Artık kim doğru yola girer-
se yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan
saparsa, de ki: 'Ben ancak uyarıcılardanım.' "  2

Bu ayetler Rasûlullah'a Kur'an okumasını


emretmektedir. Rasûlullah'a hitap -ona özgü
olduğunu ortaya koyan bir delil olmadığı sü-
rece- biz ümmetine de hitaptır. Yani ona ya-
pılan emir, yasak ve tavsiyeler aynı zamanda
biz Müslümanlara da yapılmıştır. Bu nedenle
İnsan Kur'an'dan mahrum olduktan sonra Kur'an okumak, her müslümana Allah tara-
onlarca kilo ağırlığındaki hukuk, tıp, hendese fından emredilmiş bir husustur. Dolayısıyla
ve benzeri ilim dallarının kitaplarını okusa ne Rasûlullah onu nasıl okumuşsa biz de onu aynı
yazar?! şekilde okumalı ve bu şekilde Rabbimizin emri-
ni yerine getirmeliyiz.
Veya dünyasını imar etme adına farklı farklı
kitapları inceleyip ezberlese ne olur? Son olarak bir şeye daha temas etmek isti-
iktibas yazı

yorum:
Allah'ın kitabına gereken ilgi ve alaka göste-
rilmedikten sonra bunların hepsi olsa ne ifade Bu gün kimi insanlar Kur'an'ı yalnızca bazı
eder? gecelerde veya bazı özel günlerde okumaktalar.
Kimileri ise onun okunmasını sadece kabirlere
Biz inşallah bu hataya düşmeyecek ve Rabbi- has kılmış! Biz her iki tür okumanın da Allah'ın
mizin şerefli kitabını sürekli okuyarak kulluğu- muradına uygun olmayan okuma tarzı olduğu-
muzu icra edeceğiz. nu yeniden hatırlatmakta yarar görüyoruz.

'Okuma' dedim de bununla sadece yüzünden Peki ya evinde okuduğu Yasin-i Şerifleri bir
Arapça metni takip etmeyi veya sadece ezber- balona üfleyerek mezar ziyaretine gelen kimse-
den tekrarlamayı anlamadınız herhalde? lere satanlara ne demeli?

Bir metni anlamadan tekrar etmek okumak Ya da Kur'an okumayı terk edip üstadların
sayılır mı? yazdığı kitapları Kur'an'a alternatif olarak oku-
yanlara?
Elbette ki hayır!
Varın, bunların cevaplarını da siz düşünün.
Bir metnin ne demek istediğini anlamadan
yapılan okuma, okuma değildir. Bu nedenle biz Yaptığımız bu açıklamalardan, Kur'an'ı yalın
okuma dediğimizde, onun anlamlarını idrak bir şekilde okumanın yanlış bir iş olduğu sonu-
etmeyi, ne demek istediğini anlamayı, mana ve cu çıkarılmamalıdır. Neticede o, Allah'ın ter-
mefhumunun zihnimizde canlanmasını kaste- temiz ayetlerinden müteşekkildir ve sırf okun-
diyoruz. Bu yapılmadan okunan Kur'an, insana ması bile insana ecir kazandırır. Ama böylesi
fazla bir şey kazandırmayacağı gibi, Allah'ın is- bir okuma elbette ki Kur'an'ı anladıktan sonra
tediği bir kulluğa da kulu sevk etmeyecektir. yapılsa daha güzel olur.

Kur'an'ı bu eksende okumak her insana farz-


dır. Kitabımızın bir başlığı bu konuyu anlattığı
2. 27/Neml, 91-92

60
2. Dinleme Bakımından Terk Efendimiz'de aleyhisselam bıkkınlık verme korku-
Kur'an okumak ne kadar ulvî bir amelse sunu hissettiğimiz anda başka şeylere yönelme-
onu dinlemekte aynı derecede ulvî bir ameldir. mizi bize tavsiye buyurmuştur. Böylesi anlarda
Dinlemek de okumak kadar anlamaya yardımcı Müslüman müzikten uzak ezgileri, şiirleri ve
olan hususlardan birisidir. Bu nedenle Müslü- marşları dinleyebilir. Eskiden belki müziksiz
man hem kitabını okumalı, hem de dinlemeli- ezgi bulmak zordu; ama Allah'a hamd olsun ki,
dir. bugün artık alternatif olarak müziksiz ezgiler
yapılmakta ve Müslümanların büyük bir prob-
Anlamak için dinlemeli, ağlamak için dinle- lemi halledilmeye çalışılmaktadır.
meli, etkilenmek için dinlemeli, duygulanmak
için dinlemeli… Müslüman bu hassas dengeyi iyi kurmalı ve
ne zaman Allah'ın kitabını dinleyeceğini, ne za-
Tüm bu amaçlar için Kur'an dinlemek ne man da müziksiz marşlara kulak vereceğini iyi
güzel bir iştir! tayin etmelidir.

Bunu becerebilenler ne büyük bir iş yap- Bununla birlikte bilmemiz gerekir ki


mışlardır! Allah hepimize bu amaçlarla Kur'an okurken hem dinlenecek hem de
Kur'an okumayı nasip etsin. 'din'leneceğiz.

Kur'an, okuma bakımından Rabbimiz, Kur'an okunduğun-


terk edildiği gibi dinleme ba- da ona pür dikkat kesilmemizi
kımından da terk edilmiş du- ve rahmete nail olabilmemiz
rumdadır. Biz kendimizi hak olan işlerle
için onu dinlememizi emir
meşgul etmediğimizde batıl olan buyurmuştur:
Kâfirler onu terk etti- işler etrafımızı sarıyor ve bizi hak
ği gibi Müslümanlarda onu ile iştigal etmekten alıkoyuyor. "Kur'an okunduğu za-
terk etmiş durumdadırlar. man ona kulak verip dinleyin
ve susun ki size merhamet edil-
Maalesef Müslümanlar onu
sin."  3
dinleyeceği yerde yerine müzi-
ği, çalgı aletlerini veya 'lehve'l-hadis'
Kur'an'ın okunduğu mekânlarda
diyebileceğimiz Allah'ın yasak kıldığı
gereksiz konuşmalar yapmamalı ve müm-
boş şeyleri dinleyebilmekteler.
kün mertebede okunan Kur'an'ı dinle-
meliyiz. Bir büyüğümüz konuşurken onun
Allah İmam Şafii'ye rahmet etsin! 'Sen ken-
dini hak ile meşgul etmezsen, batıl seni işgal eder' meclisinde lafa dalmak, konuşmak ve o ortamı
demekle ne de güzel buyurmuş! bozacak tavırlar içerisine girmek nasıl ki edep
dışı bir davranış ise, Allah konuşurken aynı ta-
Gerçektende biz kendimizi hak olan işlerle vırları sergilemek de aynı şekilde edep dışı bir
meşgul etmediğimizde batıl olan işler etrafımı- davranıştır.
zı sarıyor ve bizi hak ile iştigal etmekten alıko-
"Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber'in
yuyor.
sesinin üstüne çıkarmayın. Birbirinize bağırdı-
ğınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın,
Kur'an dinlemezsek veya Kur'an'ın anlatıldı-
yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa
ğı vaazlara kulak vermezsek boş kalan kulağı-
gider."  4
mızı elbette ki batıl şeyler dolduracaktır.
Rasûlullah'ın huzurunda ses yükseltmek ne
Burada şu gerçeğe de dikkat çekmeden ge-
kadar edep dışı ve tehlikeli bir iş ise, Allah'ın
çemeyeceğim: İnsan 24 saat Kur'an dinleyeme-
konuştuğu yerlerde seslerimizi yükseltmemiz-
yebilir. Zaten bu fiziksel olarak da mümkün
de aynı derecede edep dışı ve tehlikeli bir iştir.
değildir. Çünkü insan bazen çok dalgın olur,
bazen yorgun, bazen de telaşeli… Bu gibi du-
rumlarda hep Kur'an dinlemesi gerekmez. Aksi 3. 7/Araf, 204
Receb
1434
halde Kur'an ona bir bıkkınlık verebilir. Zaten 4. 49/Hucurat, 2

Haziran’13 • SAYI: 17

61
Cuma hutbesinde bile hatibi sessizce dinle- Tedebbür; manalarını inceden inceye dü-
meyi emreden bir din, hiç Allah ve Rasûlü'nün şünerek, üzerinde kafa yorarak ve sanki Rabbi
huzurunda konuşmaya müsaade eder mi? kendisine hitap ediyormuşçasına Kur'an'ı aklet-
mek, düşünmek ve tefekkür etmektir.
Hutbe veren imamı güzelce dinlemek gü-
nahların bağışlanmasına vesile oluyorsa, Allah 'Tedebbür' kelimesi Türkçede 'makat' anlam-
ve Rasûlü'nü edeplice dinlemek hiç günahların da kullanılan 'dübür' kelimesinden türetilmiş-
bağışlanmasına vesile olmaz olur mu? tir. Dübür her ne kadar Türkçede insanın arka
avret mahalline kullanılsa da Arapçada 'Bir
Bize, herhangi bir insan konuştuğunda şeyin arkası' anlamında istimal edilir. Bu şek-
onun sözünü kesmemeyi emreden bir dinimiz liyle Kur'an'da da kullanılmıştır. Dolayısıyla
var elhamdulillah. Bu din insanın bile sözüne 'tedebbür' dediğimizde bir şeyin geri planını ve
değer veriyorsa Allah ve Rasûlü'nün sözlerinin arka yüzünü araştırmak anlamı kastedilir. İşte
dinlenmesine ne kadar önem veriyordur onu Müslüman okuduğu ayetlerin geri planını, arka
da varın siz düşünün. yüzünü ve hakikatini araştırmalıdır. Bunu
yaptığında Allah'ın ayetlerini daha iyi an-
Kur'an dinlemek sadece makamlı bir lamaya ve onları gereği gibi idrak etmeye
şekilde kıraat eden kişiyi dinlemek de- hak kazanacaktır.
ğildir. Bununla birlikte tartışma
veya münazara ortamında 'Al- Müslüman, okuduğu ve
lah şöyle buyurur' diyeni din- ezberlediği Kur'an ayetlerini
lemeyi de içerisine alır. Yani düşünmeli ve bunun için en
biri ile konuşurken Allah Efendimiz Kur'an'ı 'uygulama' değerli zamanlarını ayır-
iktibas yazı

namına bir şey okumaya ve 'amel etme' amacıyla okuyan malıdır. Veya Kur'an'dan
başlarsa onun sözünü müminleri övmüş; Kur'an'ı hayatına
aktarmayanları ise 'münafık' olarak
belirli bir pasajı okuyup
kesmememiz ve sonuna nitelendirerek onları yermiştir. onun üzerinde gerekli
kadar güzelce dinlememiz düşünmeyi yapmalıdır ki,
gerekmektedir. Bu da: "Kur'an bunun için belirli bir zaman
okunduğu zaman ona kulak ve- kaydı yoktur. Bu düşünme, be-
rip dinleyin ve susun ki size mer- lirli kısa bir süre olabileceği gibi
hamet edilsin."  5 ayetinin kapsamına -duruma göre- günlerce de devam
girmektedir. edebilir; önemli olan ayetlerin hakkını
vererek tedebbür etmektir. İbni Abbas radı-
Rabbimizden bu noktada bizlere şuur yallahu anh şöyle demiştir:
vermesini diliyorum.
"Bakara ve Al-i İmran sûrelerini mânâlarını
3. Tedebbür  6 Bakımından Terk düşünerek tertil ile okumak bence bütün
Rabbimizin kitabı sadece okuma ve dinleme Kurân'ı bir çırpıda okumaktan daha iyidir."
bakımından değil, ayetlerini derinden derine
düşünme bakımından da terk edilmiş durum- Rabbimiz, kitabını düşünmeyen ve onun
dadır. İnsanlar o mübarek kitabı okumadıkları tertemiz ayetleri üzerinde kafa yormayanları
gibi, manasını anlama noktasında da gereken eleştirmiş ve istifham/soru yoluyla Kur'an üze-
ilgiyi göstermemektedirler. Oysa bu mübarek rinde düşünmeyenlerin aslında kalpleri kilitli
kitap sadece okunmak ve dinlenmek için gel- olan insanlar olduğuna işaret etmiştir.
memiştir; aksine hem okunmak hem dinlen-
"Onlar, Kur'an (ayetlerini) hiç düşünmezler
mek hem ayetleri üzerine düşünmek hem de mi, yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?"  7
amel edilmek için gelmiştir. Bunlar asla birbi-
rinden ayrılmayan bir bütünün parçalarıdır. Bu ayetin ve Rasûlullah'ın şikâyetinin mu-
hatabı olmamak için düşünmeli ve bu hususta
ihmalkâr davranmamalıyız.
5. 7/Araf, 204
6. Tedebbür: İnceden inceye düşünüş. 7. 47/Muhammed, 24

62
4. Amel Bakımından Terk
Kur'an'ın asıl indiriliş amacı kendisi ile amel
edilmesi olmasına rağmen -insanlar dinleme-
sini ve düşünmesini terk ettikleri gibi- onunla
amel etmeyi de terk etmiş durumdadırlar.

Allah ve Rasûlü bir işe hükmedip "Bu böyle-


dir" dediğinde aslında Müslüman için iş bitmiş,
mesele kapanmıştır. Bunun üzerine artık ne bir
söz söyler ne de bir söz söyletir. Tüm dünya bir
araya gelse artık o mesele hakkında müslüma-
nın kanaatini değiştiremez.

"Allah ve Rasûlü bir iş hakkında hüküm ver-


dikleri zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir
mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih
hakları yoktur. Kim Allah'a ve Rasûlü'ne karşı
gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmış-
tır."  8 be nesli Kur'an'ı amele dönük olarak okudular.
Seyyid Kutub merhumunda dediği gibi 10, kül-
Allah 'şunu yapacaksın, bundan uzak dura- türlerini geliştirmek ve bilgi edinmek maksa-
caksın' dediğinde Müslüman hemen o işe im- dıyla Kur'an okumadılar. Onlar Kur'an'ı tıpkı
tisal etmeye ve emrin içeriği ile amel etmeye savaş alanında komutanından emir alan asker
koyulmalıdır. Aksi halde duyduğu halde duy- gibi okudular. Verilen emirleri sorgulamadılar;
mazlıktan gelen ve kitapları ile amel etmeyi terk anında pratiğe döktüler.
eden Yahudiler gibi olur.
Sahi, savaşın en şiddetli anında kendisine
Kur'an okumaya yönelmiş bir insanın ilk emir veren komutanın direktiflerini sorgula-
hedefi onun verdiği mesajlarla amel etmek ol- yan ve bu nedenle kendisinden istenilen talep-
malıdır. Bu amacın haricinde sırf ondan bilgi leri geciktiren veya yapmayan askere ne denir?
edinmek ve tartışmalarına onu alet etmek gibi Onun bu yaptığı hiç makul müdür? Oysa iyi bir
bir amaçla okumak hem caiz değildir, hem de asker, komutanı kendisine 'Yat' dediğinde yatan,
Allah'ın muradına terstir. 'Kalk' dediğinde kalkan ve 'Vur' dediğinde vuran
askerdir. Bu emirleri sorgulamaya ve 'Neden ya-
Efendimiz Kur'an'ı 'uygulama' ve 'amel etme' tacakmışım? Burası yatmaya elverişli mi? Niçin
amacıyla okuyan müminleri övmüş; Kur'an'ı vuracakmışım?' tarzında sorular sormaya başla-
hayatına aktarmayanları ise 'münafık' olarak ni- yan asker hem savaşın kaybedilmesine hem de
telendirerek onları yermiştir. Buhari'nin rivaye- kendisinden nefret edilmesine sebep olabilir.
tinde Efendimiz şöyle buyurur:
İşte sahabe tıpkı komutanının direktiflerini
"Kur'an okuyan ve onunla amel eden mü-
sorgulamayan ve kendisine verilen emirleri he-
min portakal gibidir; kokusu hoş, tadı güzeldir.
men yerine getiren asker gibi Kur'an okudu. Bu
Kur'an okumayan ama onunla amel eden mü-
min hurma gibidir; kokusu yoktur, tadı ise gü- nedenle de Allah'ın övgüsüne mazhar oldular.
zeldir. Kur'an okuyan münâfık fesleğen gibidir;
kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur'an okumayan İşte iki binli yılların Müslümanı olan bizler-
münâfık Ebû Cehil karpuzu gibidir; kokusu de Kur'an'dan istifade etmek istiyorsak tıpkı bu
yoktur ve tadı da acıdır."  9 örnekteki gibi, Rabbimizin emirlerine sarılmalı
ve O'nun direktiflerini sorgusuz-sualsiz tatbik
Rasûlullah'ın dizinin dibinde yetişen saha- etmeye koyulmalıyız. Bunu becerdiğimizde
Allah'ın izni ile sahabe nesli gibi bir nesil olma-
Receb
8. 33/Ahzab, 36 1434
9. Buhari, Fadailu'l Kur'an, 36. 10. Yoldaki İşaretler, s.18.

Haziran’13 • SAYI: 17

63
ya hak kazanacak ve bu yüz yılda Rabbini razı lardan birisinde fayda verecek bir şeyler vardır.'
eden cennete namzet Kur'an hamilleri olacağız. dedi. Bir grup hemen gitti ve köyde mola veren
Sahabelere:
5. Şifa Dileme Bakımından Terk
'Liderimizi yılan soktu ve ne yaptıysak fayda
Kur'an; okuma, anlama ve amel yönüyle terk vermedi. Acaba sizden birisinde fayda verecek
edildiği gibi, kendisinden şifa istenmesi yönüy- bir şeyler var mı?' dediler. Sahabelerden birisi:
le de terk edilmiştir. İnsanlar hem maddi hem
de manevi hastalıklarına ondan şifa bekleye- 'Evet, Vallahi ben tedavi edebilirim. Ancak siz,
cekleri yerde bunu bırakmışlar ve yerine bazı rica etmemize rağmen bizi misafir etmediniz.
sihirbazlardan, kâhinlerden, cincilerden ve ba- Bende karşılığında ücret almadan tedavi yap-
kıcılardan medet ister hale gelmişlerdir. mam.' dedi. Nihayet bir sürü koyun üzerinde
anlaştılar. Sahabe üflemeye ve Fatiha Suresini
Örnek sahabe nesli Kur'an'ı hem maddi okumaya başladı. Adam bağdan çözülür gibi
hem de manevi hastalıklara şifa vesilesi olarak oldu ve sanki onu yatağa düşüren hiçbir şey ol-
görüyordu. mamış gibi kalkıp yürüdü. Köylüler anlaştıkları
ücreti ona verdiler. İçlerinden birisi 'payla-
Kur'an'ın; kalplerde bulunan küfür, şalım' dedi. Ancak rukye ile tedavi yapan
şirk, nifak, riya, kibir, haset ve nef- sahabe: 'Peygambere gidip durumu an-
ret gibi hastalıklara şifa olduğu latarak bize ne emredeceğini gör-
medikçe bunu yapmayın' dedi.
aşikârdır. Rabbimiz şöyle bu-
Rasûlullah'ın yanına vardılar
yurur: ve olayı anlattılar. Rasûlullah
Bizler hem maddi hem de manevi has- sahabeye: 'Fatiha'nın şifa
"Ey insanlar! İşte size talıklarımıza Kur'an'dan şifa dilemeyi verici bir dua olduğunu
iktibas yazı

Rabbinizden bir öğüt, kesinlikle ihmal etmemeliyiz. Eğer bu işi


nereden anladın?' dedi.
kalplerde olan (manevi Kur'an ile yapmazsak o zaman onun ye-
Sonra: 'İsabet etmişiniz.
hastalıklara) bir şifâ ve rini İslam'ın batıl addettiği metodlarla
Paylaşın. Sizinle beraber
inananlar için yol gösteri- doldurmak durumunda kalırız...
bana da pay ayırın' buyurdu
ci bir rehber ve rahmet (olan
ve güldü."  13
Kur'an) geldi. De ki: 'Ancak
Allah'ın lütuf ve rahmetiyle, yal-
Bu ve daha birçok rivayet,
nız bunlarla sevinsinler.' Bu, onla-
rın toplayıp durduklarından daha ha- Kur'an ayetlerinin hâlis niyetle okun-
yırlıdır."  11 duğu zaman Allah'ın dilemesi ile insana
fayda verebileceğini açıkça ortaya koymak-
"Biz Kur'an'dan, müminler için şifa ve rahmet tadır. Kur'an'ın asıl amacı bu olmamakla bir-
olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur'an, likte, bundan da faydalanmanın her hangi bir
ancak zararını artırır."  12
sakıncası yoktur.

Kur'an'ın maddi ve bedensel rahatsızlıklara Bizler hem maddi hem de manevi hastalık-
şifa olduğuna ise şu olayı zikredebiliriz: larımıza Kur'an'dan şifa dilemeyi kesinlikle ih-
mal etmemeliyiz. Eğer bu işi Kur'an ile yapmaz-
Enes radıyallahu anh anlatır: sak o zaman onun yerini İslam'ın batıl addettiği
metodlarla doldurmak durumunda kalırız ki,
"Rasûlullah'ın ashabından bir grup, bir Arap bu da bizi Allah'ın razı olmadığı bir akıbetle
köyüne uğradı. Köy halkından kendilerini ağır- yüz yüze bırakır.
lamalarını talep ettiler, ancak köylüler bu teklifi
reddetti. Bu esnada köyün liderini yılan sok-
muştu. Ne yaptılarsa hiçbir şey fayda vermedi. 6. Hükmetme Bakımından Terk
İçlerinden birisi: 'Müslümanım' diyen bir kulun hayatına
Allah'tan başka bir hüküm koyucu ve kanun be-
'Köyümüze gelen şu insanlara gidin. Belki on- lirleyici karıştıramayacağı İslam'ın en temel ko-
nularından birisidir. Bir kul bu inancını ortaya
11. 10/Yunus, 57
12. 17/İsra, 82 13. Buhari, 2276.

64
koyduğu andan itibaren hiçbir surette Allah'ın
kanunlarından başkasını kabul edemez. Eğer
kabul ederse o zaman Müslüman olamaz. Bu
söylediğimiz, Kur'an-ı Kerim'i akl-ı selim ile
okuyan her insanın rahatlıkla görüp-bilebilece-
ği bir gerçektir.

Yüce kitabımızın bir takım indiriliş nedenle-


ri vardır. Bu nedenlerden biriside hiç şüphesiz;
şahıslar, aileler, cemaatler ve devletler arasında
vuku bulan ihtilaflar hakkında hüküm vermek
ve o ihtilafları Allah'ın muradına göre çözüme
kavuşturmaktır. Rabbimiz, Nisa Suresinde bu
gayeyi şu şekilde açıklar: riside budur. Şu anda yeryüzünde yaşayan in-
sanlar ve o insanlara hükmeden yönetimler onu
"Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar okuyup amel etmeyi terk ettikleri gibi onunla
arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak hükmetmeyi de terk etmiş durumdadırlar. Ay-
ile indirdik; (sakın ha) hainlerin savunucusu rıca sadece onunla hükmetmemekle kalmamış,
olma!"  14 yerine bir de yerden bitme beşer mahsulü ka-
nunlar vazederek ikinci kez haddi aşmışlardır.
Rasûlullah'a onun hükümleri ile insanlar Unutmamamız gerekir ki, Allah'ın hükmü ile
arasında hükmetmesi emredilmiştir: hükmetmemek bir suç; onun yerine başka bir
kanun ile hükmetmek ikinci bir suçtur. Maale-
"Aralarında, Allah'ın indirdiği ile hükmet, (sa- sef bu insanlar her iki suçu da birden işlemek-
kın ha) onların arzularına uyma!.."  15
tedirler.
Kur'an bir hidayet ve rahmet kitabı olduğu
Rabbimiz, bu suçu işleyenleri Kur'an'ında
gibi, insan hayatına hükmeden bir anayasadır
çok ağır bir dille eleştirmiş ve onlara bir insan
aynı zamanda. Onu sadece önceki kavimler-
için kullanılabilecek en korkunç vasıfları ver-
den söz eden bir hikâye kitabı gibi gören veya
miştir:
yalnızca ölülere okunan bir kitap olarak değer-
lendirenler kesinlikle büyük bir hata içerisin- "Her kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse
dedirler. O, ibret almaları ve doğru yolu bul- işte onlar kâfirlerin ta kendileridir."  16
maları için insanlara kıssa ve hikâyeler anlatır.
Bu doğrudur; ama sadece bununla kalmaz, aynı "Her kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse
zamanda hayatlarını düzenlemeleri ve anlaş- işte onlar zalimlerin ta kendileridir."  17
mazlık anlarında müracaat etmeleri için onlara
belirli kanunlar da koyar. İşte kitabımız böyle "Her kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse
bir kitaptır. İnsan her ne zaman bu özellikleri işte onlar fasıkların ta kendileridir."  18
birbirinden ayırır ve Kur'an'ı sadece bir yönü ile
ele almaya kalkarsa dalaletin ve sapıklığın kapı- Bugün genel olarak düşündüğümüzde in-
sını kendi eli ile aralamış olur. sanlar arasında Allah'ın hükümleri ile hükme-
diliyor mu?
Yüce Kitabımız, insanların aralarında vuku
bulan meseleleri halletmek ve o meselelere dair Adam öldürene, hırsızlık yapana, zina ede-
hüküm koymak için indirildiği halde bu gün ne… Allah'ın cezaları tatbik ediliyor mu?
yeryüzünde hüküm süren hiçbir devlet onunla
Küçücük çocuklara tecavüz edip onları hun-
hükmetmemektedir.
harca katleden canilere Allah'ın hükmü uygula-
İşte kitabımızın terk edildiği yönlerden bi- nıyor mu?

16. 5/Maide, 44
Receb
14. 4/Nisa, 105 17. 5/Maide, 45 1434
15. 5/Maide, 49 18. 5/Maide, 47

Haziran’13 • SAYI: 17

65
Maalesef insanların hem dünya hem de ahi- olduğu gibi, mirasta da Allah'ın kanunlarına
ret hayatları için en uygun ve en adil hükümleri boyun eğebilmektir. Oruçta olduğu gibi diğer
ihtiva eden kitabımız, birçok konuda olduğu meselelerde de Allah'ın yasalarına uyabilmektir.
gibi hüküm bakımından da terk edilmiş du- Bir meselede İslam'ın hükmüne, başka mesele-
rumda. lerde de başkalarının hükmüne itaat etmenin
İslam'da tek bir adı vardır; o da şirktir. Allah he-
Onu hüküm bakımından terk edenlere, Al- pimizi bu musibetten muhafaza etsin.
lah huzurunda Rasûlullah'ın kendilerinden da-
vacı olacağını tekrar hatırlatıyor ve kendilerini İşte Yüce kitabımızın terk edildiği yerlerden
bu yanlıştan vazgeçmeye davet ediyoruz. Dava- birisi de burasıdır.
cısı Rasûlullah olanın akıbeti hiç hayır olur mu?
Bizler ne pahasına olursa olsun bu mükem-
7. Muhakeme (Kendisinden Hüküm mel kitabın adil hükümlerini, dün dediği ile bu
İsteme) Bakımından Terk gün söylediği birbirini tutmayan zavallı insanla-
rın koyduğu aciz kanunlarla değiştirmemeliyiz.
Muhakeme; anlaşmazlık anında bir kanu-
nun hükümleri önünde mahkemeleşmek, me- Ahirette Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem
selenin halli için ondan hüküm talep etmek, senden davacı olmasını istemiyor ve "Rabbim!
demektir. Bu mahkemeleşme eylemi Allah'ın Benim kavmim şu Kur'an'ı terk etti" diyerek
kitabına göre de yapılabilir, başka kitapların seni Allah'a şikâyet etmesinden korkuyorsan
kanunlarına göre de… Eğer Allah'ın kitabına o zaman zikrettiğimiz bu hususlara dikkat et.
göre olursa kişinin imanına; başka kitapların Allah'ın kitabı ile olan alakanı yeniden gözden
kanunlarına göre olursa kişinin küfrüne delil geçir. Onu oku, anla, tefekkür et. Onunla amel
olur. Bir mümin ne pahasına olursa olsun asla etmek için çaba harca. İnsanlara onu duyur,
iktibas yazı

Allah'ın kitabını bırakıp başka kanunlardan hü- onun haberlerini takip et. Gazete ve dergilere
küm isteyemez. Bugün Rabbimizin takdir etti- gösterdiğin itinanın çok daha fazlasını bu kita-
ği miras paylaşımını terk edip biraz daha fazla ba göster. Onunla hem dem ol.
para alabilme adına başka başka kapıları çalan
insanlar Kur'an'ın tabiri ile 'iman ettiğini zanne- Eğer sen böyle yaparsan cennet karşılığında
den' insanlardır. Böyleleri kendilerinin mümin Rabbinle yapmış olduğun ticaret kâr getirecek
olduğunu zannetse, abdest alıp-namaz kılsa bile ve asla seni zarar ettirmeyecektir.
hakikatte tağuta kulluk etmiş ve imanlarını üç
kuruşluk dünya menfaati için satmış insanlar- "Şüphesiz, Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı
dır. Rabbimiz şöyle buyurur: kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz
şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda har-
"(Ey Muhammed!) Sana ve senden önce indi- cayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret uma-
rilen kitaplara iman ettiklerini iddia edenleri bilirler."  20
görmüyor musun? Tağutu inkâr etmeleri ken-
dilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde mu- Allah ile yaptığın ticaretin kâr elde etmesini
hakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin istiyorsan haydi O'nun kitabını okumaya!
bir sapıklığa düşürmek istiyor."  19

Böyleleri namazda, oruçta, hacda ve menfa-


atlerine dokunmayan diğer ahkâmda söz hakkı-
nı Allah'a verirler, ama iş menfaatlerine dokun-
duğunda Rabbleri olan ve her daim huzurunda
boyun eğdikleri Allah'ı bir anda unutarak baş-
ka başka kapılara giderler. Bunlar her ne kadar
kendilerini Müslüman olarak adlandırsa da ha-
kikatte İslam'a boyun eğmiş kimseler değiller-
dir. Çünkü İslam tam bir teslimiyettir. Namazda

19. 5/Nisa, 60 20. 35/Fatır, 29

66
Ayın Kitabı Ebu Ensar
ebuensar@tevhiddergisi.com

Tüm Rasûllerin Ortak Daveti


Ebu Hanzala

Kitap: Tüm Rasûllerin Ortak Daveti bindirip, oğlunu azgın dalgalara mahkum eden
Yazarı: Ebu Hanzala de bu kelimedir.
Yayınevi: Furkan Basım ve Yayınevi
Lut'u aleyhisselam kurtulanlardan kılıp, karısının
Hamd ancak alemlerin Rabbi olan Allah'a başına gökten musibet indiren, İbrahim'i aleyhis-
subhanehu ve teâlâ mahsustur. Ancak O'na ibadet eder. selam babasına ve kavmine: "...Siz de babalarınız
Ancak O'ndan yardım dileriz. Şehadet ederim da sapıklardansınız" dedirten de bu kelimedir.
ki Allah'tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet İsrailoğullarını zamanın tağutundan kurtaran
ederim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun bu kelimenin üzerine sabretmeleriyken, kırk yıl
kulu ve Rasûlü'dür. çöllerde dolaştıran da bu kelimeye olan ihanet-
leridir.
"Ey iman edenler Allah'tan O'na yaraşır şekil-
de korkun ve ancak Müslümanlar olarak can Yani kısacası hiç bir Peygamber yoktur ki in-
verin."  1 sanlığı bu kelimeye çağırmış olmasın, "Senden
önce hiçbir Rasûl göndermedik ki ona: 'Benden
Bu ay da yeni bir kitap tanıtma imkanı veren başka ilah yoktur. Şu halde bana kulluk edin' diye
Allah'a hamd olsun. Bu ay tanıtacağımız eser vahyetmiş olmayalım."  2
Ebu Hanzala Hoca'mızın 'Tüm Rasûllerin Ortak
Daveti', adlı eseri olacaktır. Kitabın başlığından Düşünün ki bütün Peygamberler bu kelime
anlaşıldığı gibi kitap, tüm Rasûllerin ortak dave- için gönderilmiş, bütün insanlık bu kelime için
ti olan 'La ilahe illallah'ı konu edinmiştir. Çünkü yaratılmıştır. Ancak toplumumuz bu kelimenin
La ilahe illallah kavramı asrımızın en çok tahrif şartlarını dahi bilmemektedir. Şartları yerine
edilen kavramıdır. Halbuki İslam'da her amelin getirilmeyen bir amel nasıl geçerli olur siz dü-
bir kabul şartı bir de onu bozan unsurları var- şünün.
dır. Nasıl abdest, rükû, secde vs. namazın kabul
şartı ise bunların terki de namazı bozar. Bu, İs- Onun için her davetçiye düşen, bu kelime-
lam'daki bütün ameller için geçerlidir. Ama La nin manasını ve şartlarını Kur'an'ın menhecine
ilahe illallah kavramı o kadar tahrif edilmiştir uygun olarak anlatmaktır. Ki bu kelimeye sadık
ki bu ameli bozan şartlar nelerdir, kabul şartı olanlar ile ona karşı olanlar belli olsun.
nedir, bunun üzerinde hiç durulmamıştır. Oysa
bu kelime hem imanın hem de İslam'ın birinci İşte bu eserde Kelime-i Tevhid'in anlam ve
şartıdır. Bu kelime tüm Rasûllerin ortak dave- şartları güncelleştirilerek anlatılmıştır.
tidir. İnsanları kafir ve Müslüman diye ayıran,
onların ahirette varacakları sonu belirleyen de Rabbimden önce beni, sonra tüm Müslü-
yine bu kelimedir. Yine baba ile oğulu karşı kar- manları bu kelimeyi bozan şartlardan uzak tu-
şıya getiren, Nuh'u aleyhisselam kurtuluş gemisine tup; kabul şartlarını hakkıyla yerine getirenler-
den eylemesini diliyorum.
Receb
1434
1. 3/Al-i İmran, 103 2. 21/Enbiya, 25

Haziran’13 • SAYI: 17

67
68

You might also like