You are on page 1of 68

Ramazan Ayını Nasıl Karşılamalıyız?

Şaban 1437
Haziran '16 SAYI: 50

Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun.

Rahmet ve bereket ayı olan Ramazan'ı karşılıyoruz… O ay ki; Allah'ın rahmetinin yayıldığı, şey-
tanların zincire vurulduğu, hayır kapılarının sonuna kadar açıldığı ve bin aydan daha hayırlı olan
geceyi içinde barındıran Şehru'l Kur'an'dır.

Her kul hazine mesabesinde olan bu aydan faydalanıp arınmış olarak çıkmayı arzular. Fakat bir şeyi
arzulamak başka, ulaşmak ise bambaşka şeylerdir. Arzu edilen bir hayrı elde etmek konu hakkında
'Telaş sahibi' olmamızdan geçer. Bu telaş da bizleri talep edilen nimete karşı hazırlık yapmaya sevk
eder. Çünkü insanın maddi ya da manevi bir meseleye ne kadar değer verdiği ona hazırlanmasından
anlaşılır. Yaptığı bu hazırlık, karşıladığı şeyin ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından bir
sağlamadır.

Hayırlara karşı avcı konumunda olup telaşlananlar öncelikle düşünce anlamında bir hazırlık yapmak
zorundadırlar. Bu mübarek aya dair güzel umutlar besleyerek bu Ramazan'ın önceki Ramazanlar'dan
daha farklı olacağına inanmalıdırlar. Düşünce anlamındaki hazırlığı konusunda Rabbine yönelerek
sürekli sebat ve azimet istemelidir. Geriye sadece nasıl amel edeceği noktasında ilim sahibi olması
kalır ki bu mesele hakkında Müslüman kardeşlerimizin Ramazan ayını ihya etmelerine yardımcı
olması açısından bu ayki başyazımızı Ramazan'ı nasıl karşılamamız gerektiği konusuna ayırdık.

Selam ve dua ile…

Editör
03 Tasavvufta Rabıta Ebu HANZALA

16 Ramazan Ayını Nasıl Karşılamalıyız? Başyazı

22
İÇİNDEKİLER

Şakalaşma ve Gülme Âdabı Faruk FURKAN

29 Nifak Hareketi'nin Mengene İçinde Kalışı:


Ahzab Savaşı
Özcan YILDIRIM

33 Genel/Açık Davet Döneminin


Başlangıcına Dair Bazı Dersler
Enes YELGÜN

36 Zor Günlerin Adamı Sadık İnsan Murat MÜSLİHAN

43 Terk Edilmiş Sünnetler;


Gece Namazına Nasıl Kalkabilirim?
Emre ACAR

47 Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâi ve


İbni Mâce Şerhleri
Çeviri Makale

54 Tevhid ve Kulluk Bağlamında


Sorumluluğa Dair Bir Mülâhaza
Kerem ÇAĞLAR

59 Mekke'nin Fethi Mahi

61 Vitaminler Dr. Seyfullah İslam

64 Nasıl İhlas Sahibi Olabilirim? Veysel TÜRK

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Yazışma Adresi: Abdullah DEMİR


Abdullah DEMİR Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Yayın Türü: Bağcılar/İstanbul
Yaygın Süreli
Aylık Dergi Basım: Step Matbaacılık
Reklam ve Abonelik: Göztepe Mah. Bosna Cad. No: 11
Şaban 1437 info@tevhiddergisi.net Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Haziran 2016 vvv.tevhiddergisi.net Tel : 0 (212) 446 88 46
Sayı: 50 Adres: Kirazlı Mh. 1 Sk. No: 21/A Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
34210 Bağcılar/İSTANBUL İlgili Yazar Mesûldür.
Fiyatı: 5 Kaynak Gösterilerek Alıntı Yapılabilir.
Abonelik için: 0 545 762 15 15

Satış Noktaları İstanbul: Tevhid Kitabevi, Hürriyet Mh. Cumhuriyet Cd. No: 3 Bağcılar/İSTANBUL | 0 (545) 762 15 15
Bursa: İkra Kitabevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No:17 Nilüfer/BURSA | 0 (532) 138 02 42
Diyarbakır: Tevhid Kitabevi, Kaynartepe Mh. Gürsel Cd. No: 90/A Bağlar/DİYARBAKIR | 0 (541) 857 34 20
Konya: Tevhid Kitabevi, Sarıyakup Mh. Burhandede Cd. No: 28/A Karatay/KONYA | 0 (553) 513 48 48

İrtibat Büroları MERKEZ: Kirazlı Mh. 1. Sk. No: 21/A Bağcılar/İSTANBUL


Büro 1: Güvercin Tepe Mh. Fatih Cd. No: 209 Başakşehir/İSTANBUL
Büro 2: İsmetpaşa Mh. 90. Sk. No: 4 Sultangazi/İSTANBUL
Büro 3: 5 Nisan Mh. 749. Sk. No: 5 Bağlar/DİYARBAKIR
Büro 4: Sarıyakup Mh. Karaman Cd. No: 81/A Karatay/KONYA
Büro 5: Bahçıvan Mh. Sıhke Cd. Karatekin Sk. Yavuz Canlı Apt. Kat: 2 (Erçek Durağı Karşısı) Tuşba/VAN
Büro 6: Bağlarbaşı Mh. Nilüfer Cd. Fırın Sk. No: 4 Osmangazi/BURSA
Büro 7: Kazım Karabekir Mh. 2061 Sk. No: 18 Etimesgut/ANKARA
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala

Tasavvufta Rabıta
Madem ki rabıta gibi bir rituel dahi şirk ve ortaklık kabul
etmiyor, şeyhten başkası rabıtaya karıştırıldığında
rabıta bozuluyor. Neden biz şeyhlerimizi Allah'la
aramızda ortak yapıyoruz? Sonradan uydurulan
bir şey dahi ortak kabul etmiyorsa; dua, yardım,
yönelme ve umma gibi Rabb'imize yapılması gereken
ibadetler neden Allah'tan önce şeyhlere sunuluyor?

Allah'ın Adıyla...

K ullarına, istediklerinde kendisine ulaşa-


bilecekleri kadar yakın olan onlara karşı
şefkat ve merhametli olan Celal ve İkram sahibi
bağlamak olup, iki şey arasındaki bağ; bağı kuran
alete verilen isim, bir şeye devam etmek; bir işi
pekiştirmek ve sağlamlaştırmak anlamlarında da
Allah'a hamd olsun. kullanılmaktadır.  1

Salât ve selam, kullarının arasından Rabbini Kur'an ve Sünnette lugat anlamına uygun iba-
en çok seven ve korkan, ümmetine Rabblerine detler için kullanılmıştır;
kulluk edecekleri tüm yolları gösteren Muham-
med Mustafa'ya olsun. Cihad için ayrılmış ve kullanılmaya hazır ol-
sun diye bağlanmış atlara 'ribatu'l hayl' kelimesi
Genel anlamıyla tarikatlarda, özel olarak da kullanılmıştır. 2
Nakşibendiler'de 'Rabıta' önemli bir yere sahiptir.
Müridin manevi gelişimi ve nihai hedef olarak Düşman karşısında nöbet tutma ibadetine 'ri-
belirledikleri 'Fenafillah' mertebesine ulaşabil- bat-murabata' kelimesi kullanılmıştır.
 3

mesi için günlük olarak aksatmadan yapması


istenilen Rabıta, bu ayki yazımızın konusunu 1. Lisanu'l Arab 7/302
oluşturmaktadır. 2. "Onlara karşı, gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp
beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanını ve sizin

Lugat ve Vahiy Istılahında Rabıta


düşmanınızı korkutursunuz." (8/Enfal, 60)
3. "Allah yolunda bir gün ve bir gece ribatta bulunmak, gece nama-
'Rabıta' kelimesi arap lugatında ra-be-te kö- zı ile birlikte bir ay oruç tutmaktan daha hayırlıdır. Eğer ölürse, Şaban
yapmakta olduğu iş, öldükten sonra da onun için geçerli olur, rızkı 1437
künden türemiştir. Kök anlamı birşeyi bir yere kendisine verilir, fitnelerden emin olur." (Müslim, 3537)

Haziran'16 • SAYI: 50

5
Allah'ın subhanehu ve teâlâ kalplere kuvvet vermesi 'Tarikatta rabıta müridin Allah'a vasıl olmuş, ka-
ve kişinin manevi yönden desteklenmesi anla- mil, mükemmil şeyhin ruhaniyetinden medet (ma-
mında 'Rabtu'l Kalb' ifadesi kullanılmıştır. 4 nevi yardım) istemesidir. Şeyhin suretini düşünmek
müride edep ve terbiyeyi muhafaza ettirir...'
Salih bir amel üzerinde sebat etmek ve zorlu-
ğuna dair onu devam ettirmek anlamında 'ribat' 'Bu arada unutulmamalıdır ki maksat yüce
ifadesi kullanılmıştır. 5 Mevla'ya ulaşmaktır; rabıta ise, bu yolda vesile
olmaktan başka bir şey değildir.'
Tasavvufta Rabıta
Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi rabıtayı şöyle
Genelde tasavvufta özelde Nakşibendi tarika-
tarif eder:
tında Rabıta bir ıstılah/terim olarak kullanılır
ve tasavvufi terbiyede özel bir ritüeli ifade eder. 'Rabıta, salikin (Hak yolcusunun), mürşidin su-
Tasavvufta bir nefis terbiyesi metodu olarak retini idrakinde, gönlünde canlandırması ve onun
kullanılan rabıtanın ne anlama geldiğini mu- simasını hayalinde tutmasıdır. Rabıta ilerleyip sali-
tasavvıfların kendisinden dinleyelim. Kendisi kin bedenini kuşatınca mürşidin suretini herşeyde
de mutasavvıf olan Dr. Dilaver Selvi'nin 'Nefis görmeye başlar. İşte şeyhte fani olmak dedikleri
Terbiyesinde Rabıta' kitabından ilgili bölümü hâl budur. Rabıta, suluku tamamlayıp kemale
okuyalım: ermede en kısa yoldur.'  6

'Rabıta, tasavvuf terbiyesinde özel bir Dikkat edilirse bir terbiye metodu
terim olmuştur. Rabıta deyince, tasav- olarak rabıtanın özü; şeyhin suretini
vuf ehlinin konu ettiği ve uyguladığı zihin ve kalpte canlı tutmak, şeyhi
özel terbiye metodu akla gelir. Ta-
vahyin rehberliğinde

hayal etmektir. Cübbeli Ahmed


savvuf büyükleri rabıtayı deği- olarak bilinen kişi rabıtanın
şik yönleri ile tarif ederek onun kısımlarını anlattıktan sonra
manevi terbiyedeki önemine Rabıta ilerleyip salikin şöyle der:
dikkat çekmişlerdir. Rabı- bedenini kuşatınca mürşidin
tayı tek bir tarifle ifade suretini herşeyde görmeye 'Tasavvufi kaynaklar
etmek zordur. Rabıta- başlar. İşte şeyhte fani olmak
rabıta hakkında daha
nın özü muhabbetten dedikleri hâl budur. Rabıta,
suluku tamamlayıp kemale başka şekiller de tarif et-
ibaret olduğu için, tek yön- mişlerse de, hepsinde müşte-
ermede en kısa yoldur.
lü bir tarif yeterli olmamakta- rek olan nokta, şeyhin suretini
dır. Bunun için burada rabıtayı hayal etmektir.'  7
ana hatlarıyla veren kitapları
zikredeceğiz...:
Rabıtanın Değişik Şekilleri
Mevlana Halid Bağdadi rabıtayı şöy- • Şeyhi iki gözünün arasında hayal
le tarif eder: etmek
'Rabıta, Cenab-ı Hakk'ın özel tecellilerine • Şeyhin suretinin, iki yanı arasında
ulaşmış, müşahade mertebesine ermiş kamil olduğunu hayal etmek
bir mürşide kalbi bağlayıp, huzur ve gıyabında
o mürşidin sureti, sireti ve özellikle ruhaniyetini • Mürid şeyhinin suretini, alnında tasavvur
hayalen kendisi ile birlikte farz ederek, yanındayken eder ve onu alnının ortasına yerleştirir.
takındığı tavrı, gıyabende sürdürmeye çalışmaktır.' • Mürid şeyhinin suretini kalbibinin ortasına
getirir.
4. "Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve biz de onların
hidayetlerini arttırmıştık. Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve ka-
rarlılığı) rabtetmiştik; (Krala karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi 6. Syf. 22-24 özetle. Kanaatimce bu kitap Ferit Aydın Hoca'nın
ki: 'Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi'dir; ilah olarak biz 'Tarikatta Rabıta ve Nakşibendilik' kitabında Rabıta'ya ve
O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek Nakşibendilik'e yönelttiği eleştirilere cevap olarak kaleme alın-
olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız.' " (18/Kehf, 13-14) mıştır. Müellifin akedemik kimliğine bağlı olarak Nakşibendiler'in
5. "Size, Allah'ın kendisiyle günahları yok edip, dereceleri yükselteceği Rabıta'yla ilgili yazmış oldukları kitaplar arasında en düzenli
hayırları haber vereyim mi?" buyurdular, ashab: olanıdır. Lakin Rabıta'yı delillendirme yönünden konuyla ilgili
diğer kitaplarda olduğu gibi bu kitap da tam bir fiyaskodur. Rabıta

- Evet, ya Rasûlallah! dediler. Rasûl-i Ekrem: delillerle sabit olan bir eylem olmadığından Kur'an ve Sünnetin

- "Güçlükler de olsa abdesti güzelce almak, mescidlere doğru çok nasları, zorlama yorumlara tabi tutulmuş, tahrife varacak zorlama
adım atmak, bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı beklemek. genellemelerden Rabıta'ya dayanak oluşturulmaya çalışılmıştır.
İşte ribatınız, işte bağlanmanız gereken budur." (Müslim, 251) 7. Tarıkat-i Aliyyede Rabıta-i Celile 45.

6
• Mürid, şeyhinin suretini, Mevla Teala'nın
nurlarının, kendisinde toplandığı bir havuz me-
sabesinde kabul ederek önce alnının ortasında
tasavvur eder. Daha sonra buradan kalbinin
ortasına indirir...

• Mürid kendi cenazesini düşünür ve defne-


dilme işlemlerini bütün teferruatıyla hayal eder.
Sonra kendisine sorar 'Sen öldünse burada zikre-
den kimdir?' Bu soruya 'Şeyh efendidir.' diye cavap
verir. Buna ölüm rabıtası denir.

• Şeyhin ruhaniyetini nurdan bir daire olarak Abdülbaki Hz. şöyle buyuruyor:
düşünüp kendini o dairenin ortasında hayal eder. 8
— Rabıta akşam namazından sonra yapılır.
Mutasavvıfların 'Rabıtanın kısımları vardır. Şey-
hin suretini hatırlamak bunlardan sadece biridir' On beş dakikadan az olmaz, bir buçuk saate ka-
şeklinde açıklamalarının hakikati yansıtmadığı dar uzayabilir.
ve aldatmacadan ibaret olduğunu anlıyoruz. Ra- Rabıta yapacak olan yüzünü kıbleye döner, otu-
bıtanın hemen her şekli, şeyhi hayal etmeye da- rurken sağ ayağını sol ayağının altından çıkarır,
yanmaktadır. Bu kısımlardan en masumu olarak gözlerini yumar, yirmi beş Estağfirullah çeker.
görünen 'ölümü hatırlama rabıtası' dahi, sonunda
zikri şeyhin yaptığına dair bir soru eklenerek kir- Estağfirullahlar ile günün ağırlıkları ve dünya
letilmiştir. Rabıta ölümü hatırlamaktan çıkmış, didişmelerinden kirlenen kalbi temizlemeye başlar.
şeyhin insanın zikri de dahil her hâline karışmış
Daha sonra Sultan'ımızı azim, nurani ve latif
olduğu ve gayenin şeyhle bütünleşmek olduğu
makamda düşünür.
gibi İslam'la ilgisi bulunmayan ruhçu putperest-
lerden alınan bir ibadete dönüştürülmüştür. Mesela bir kürsüde durduğu yerin başından
arş-ı alaya uzanan nurani bir sütun tasavvur
Ölümü hatırlama ve şeyhi genel anlamda zi- eder.
hinde canlı tutma olarak bilinen rabıta, bir çok
tarikatta mevcuttur. Ancak belli bir adap içeri- Allah'ın rahmeti Sultan'ımızın başına nurani
sinde ve günlük vird olarak rabıtayı bir disiplin bir sütunla iner ve birleşir.
içinde ele alma, Nakşibendilik'e has bir uygu-
lamadır. Dünyanın farklı ülkelerinde tasavvuf- Mürid o nurani sütundan nurani bir ziyanın
la ilgili binlerce araştırma yapılmasına rağmen kılıç gibi kendi kalbine aktığını düşünür.
rabıta konusuna neredeyse hiç değinilmemesi, Kalpteki günahların mermere damlayan asit gibi
dahası bir çok tasavvuf uzmanının rabıtadan kalpte yara açtığını düşünerek bu nurun o yaralara
haberdar dahi olmaması bunun kanıtıdır. Daha merhem olup kalbi cilaladığına inanır. Cilalaya cila-
çok Nakşibendilik'in yaygın olduğu bölgelerde laya bir hafta rabıtanın içinde kaybolursa, rabıtası
rabıta konusu araştırmacıların dikkatini çekmiş yoğunluk kazanır ve o insan istikamet sahibi olur.
ve gündemlerine girmiştir. Tarikattan çıkmak istese de artık çıkamaz.'  9

Zikirle bütünleştirilen ve Nakşibendiler'in gün- Kendisi de bir tarikat şeyhi olan ve sonrasında
lük görevleri arasında bulunan rabıta şu şekilde tevbe ederek İslam'a yönelen Ferit Aydın Hoca
yapılır: Nakşibendilik ve Rabıta'yı farklı açılardan ince-
lediği kitabında bu konuyu şöyle alır:
'Muhammed Raşid Hazretleri'nin sağlığında kar-
deşi ve halifesi Abdülbaki Hazretlerine soruluyor:

— Seyidim, kitaplarda rabıtanın çeşit çeşit tarifleri


yapılmış, siz nasıl yapıyorsunuz?
9. http://www.dervisler.net/diyari-menzilden/gavsimizdan-rabita- Şaban
tarifi-t737.0.html - Adıyaman Menzil sofilerine yakın bir veb 1437
8. A.g.e 41-45 sadece başlıklar özetlenerek alınmıştır. sitesidir.

Haziran'16 • SAYI: 50

7
'Rabıtanın Şartları ve Uygulanış Biçimi: c. Kapıyı kilitlemek:

Bilindiği üzere her tarikatın kendine özgü bir- Aslında kapının içerden kilitlenmesi sırf rabıta-
takım kuralları vardır. Bunlar adeta birer kanun ya bağlı bir kural değildir. Nakşibendilere göre bu,
gibi, daha doğrusu 'Allah'ın ya da Peygamber'in 'Hatm-i Huvâcegân' ayininin bir ayrıntısıdır. Bu-
birer emri olarak' tarikat bağlıları tarafından titiz nunla beraber rabıta yalnız başına bile yapılsa yine
bir şekilde uygulanırlar. İşte -konumuzun özünü de sakin bir yer tercih edilir. Şu var ki -yukarıda da
oluşturan- 'rabıta' da bu kurallardan biridir. değinildiği üzere- rabıta, 'Hatm-i Huvâcegân' ayini-
nin kurallarından biri olduğu için bu merasimin bir
Zikrin değişik bir biçimi olarak da tanımlanan öğesi olarak icra edilirken zaten kapı kitli bulunmuş
rabıta, Nakşibendi Tarikatı'nda şeyh-mürid ilişki- olur. Yakın tarihin Nakşibendi şeyhlerinden İsmet
sinin çok önemli bir halkasını oluşturur. Müridin Garîbullah:
şeyhe mutlak, kesin ve sürekli bağlılığını sağlamak
üzere konmuş olan bu kuralın belli zamanlarda, 'İnâbe böyle ta'lîm etti ol mâh,
belli uygulanış şekilleri vardır. Aynı tarikatın bir Kapanmak kapı sünnettir ol âgâh'
cemaatinden diğerine küçük farklarla icra edildi-
ği ise bir gerçektir. Genelde 'Hatm-i Huvâcegân' mısralarıyla tarikatın bu kuralını anlatmaya
adı altında uygulanan zikir merasimi sırasında çalışmaktadır.
halka şeklinde oturan Müridler, şeyhin ya da
onun adına 'hatm'i yöneten vekilinin bir d. Ortamı Karartmak:
işareti üzerine rabıta yaparlar. Bu işaret,
halkada bulunanların rahatça duya- Vakit gece ise ışıkları söndürmek,
bileceği orta bir sesle 'Rabıta-i Şerîfe!', gündüz ise pencerelere perde germek
suretiyle ortam karartılır ya da en
vahyin rehberliğinde

'mürşide rabıta' ya da benzer bir


komuttan ibarettir… azından loş hale getirilir. An-
Zikrin değişik cak bunlar özellikle 'Hatm-i
Gerek sistematik bir ayin bir biçimi olarak da Huvâcegân' ayininin yapıldığı
biçimi olan 'Hatm-i tanımlanan rabıta, Nakşibendi mekan için söz konusudur.
Tarikatı'nda şeyh-mürid ilişkisinin Tek başına rabıta yapan
Huvâcegân' merasimi çok önemli bir halkasını oluşturur.
ve tüm ayrıntıları (ki Müridin şeyhe mutlak, kesin ve
kişi, oturduğu yerde ba-
bunlardan biri de ra- sürekli bağlılığını sağlamak üzere şından aşağıya bir çar-
bıtadır), gerek bu ayrıntı- konmuş olan bu kuralın belli şaf ya da puşu gibi bir şey
lardan her biri, gerekse şeyhin zamanlarda, belli uygulanış örtmek suretiyle de bu ortamı
şekilleri vardır. sağlayabilir.
rûhânî bir ödev olarak Müride
verdiği herhangi bir ders, vird,
telkin, emir ve tâlimat, tarikat pro- e. 'Ters Teverruk' Oturuşu İle
tokolünde zikrin kapsamına girer. Yani Oturmak:
bunların hepsi ya da herhangi biri, tari- Bunun şekli şöyledir: Şafiî Mezhebin-
katın avam dilinde genel bir tabirle, 'zi- de namazdaki son oturuşun tam tersi
kir' olarak adlandırılır. Dolayısıyla rabıta olarak sol ayak dik tutulur (yani topuk yu-
da Nakşibendi Tarikatı'nda bir zikir şeklidir. karıda, parmak uçları ise yerdedir). Sağ ayağın
Rabıtanın uygulanışı sırasında Müridin oturuş parmak uçları da -köprü gibi duran- sol baca-
biçimi, fiziksel ve zihinsel durumu ile yer, zaman ğın altından biraz dışarı çıkarılır. Bu durumda
ve ortam çok önemlidir. Bu durumları şu şekilde sağ baldır tamamen yere yapışıktır, vücut zorunlu
özetlemek mümkündür: olarak sol tarafa doğru eğimlidir ve eller namazda
olduğu gibi yine dizler üzerinde bulundurulur. Bu
a. Abdestli olmak: oturuş şeklinin, yakın tarihte yaşamış olan bazı
Nakşibendi teorisyenleri tarafından öngörüldüğü
b. İnâbeli olmak: anlaşılmaktadır.

Yani Müridin, mürşid olarak kabul ettiği şeyhe f. Gözleri Yummak:


ya da vekiline önceden bey'at etmiş olması gerekir.
Buna, tarikat dilinde 'El almak' da denir. Zaten Gerek 'Hatm-i Huvâcegân' sırasında, gerekse Mü-
Nakşibendilere göre bir şeyhe bağlanmayan (yani ridin tek başına yaptığı rabıtada gözler yumulur.
daha açıkçası tarikata girmeyen) insanın öncüsü Hem hatim ayinini yöneten şeyh veya temsilcisi,
şeytanın ta kendisidir. hem de Müridler aynı şeyleri yapmak durumun-

8
dadırlar. Mürid, hatim dışında ve yalnız başına
rabıta yaparken de yine gözlerini yumar.

g. Nefesi Kontrol Altına Almak:

Rabıta yaparken ağız kapalıdır, soluk burundan


alınır. Nakşibendi Tarikatı'nda başlıca iki çeşit zikir
vardır. Bunlardan biri sözlü zikir olan 'vird'dir, di-
ğeri ise zihinsel zikir olan 'rabıta'dır ki her ikisinde
de nefes kontrol altında bulundurulur.

h. Sabit ve Hareketsiz Durmak:

Yakın tarihte Nakşibendi Tarikatı'na yeniden yine bu tarikatın ruhanileri tarafından ifade edil-
şekil verenler, Hatm-i Huvâcegân, zikir, rabıta ve miştir. Dolayısıyla Müridin rabıta yaparken içinden,
benzeri ayinlerin uygulanışı sırasında Müridin ha- şeyhinin sûretini canlandırmasıyla birlikte ondan
reketsiz durmasını, ah, vah gibi ızdırap ve hüzün himmet ve medet dilemesi rabıtanın kaçınılmaz bir
ifade eden sesler çıkarmamasını ve inlememesini kuralıdır…'  10
şart koşmuşlardır. Onlara göre bu tür davranışlar
şeytanın giriş kapısı ve nefsani duyguların doyuma Ne Allah'ın kitabında ne de Rasûlü'nün sünne-
ulaştırılması olarak nitelenmiştir. tinde böyle bir zikir ya da ibadet çeşidi olmadı-
ğını hepimiz biliyoruz. Gizlenmek, başı örtmek,
ı. 'Mürşid'in Suretini Zihinde Canlandırmak:
belli bir şekli muhafaza ederek oturmak, nefe-
Bu kural rabıtanın özünü oluşturur. Diğerleri ise si kontrol altına almak, bir varlığı hayal etmek
buna bağlı olarak ikinci derecede ayrıntı sayılırlar. vb. maddeler daha ziyade Hind menşeli çilekeş
Nakşibendilik'te 'Tarikat Adabı' diye sıralanan ku- abidlerin ve mağaralarda şeytanların fısıltılarıy-
rallar içinde en önemli unsur olarak rabıtadan söz la Allah'a kulluk yaptığını zanneden Hristiyan
edilirken bu nokta üzerinde daha ısrarlı bir şekilde Ruhbanların usullerini hatırlatıyor.
durulmuştur.
Burada özellikle nefesi kontrol etmek kısmına
Yapılan açıklamalara ve tarif şekillerine göre dikkat edelim. Farklı tarikat kitaplarında bu ko-
Mürid, bu ödevi yapmak için gerekli şartları yeri- nuya dair çok ince ayrıntılar verilmekte ve özel-
ne getirdikten ve gözlerini yumduktan sonra bütün likle zikir ve rabıta esnasında buna dikkat edil-
dikkatini şeyhinin cismânî varlığı üzerinde topla- mesi müridlerden istenmektedir. Nefesin kontrol
maya ve onun siluetini hayâlinde canlandırmaya edilmesi suretiyle bir noktaya konsantre olma
çalışır. Nakşibendi Tarikatı'nın, özellikle yakın ta-
İslam'ın hiçbir ibadetinde meşru olmayan, daha
rihte oluşmuş Süleymancılık ve Menzilcilik gibi bazı
kollarında şeyhin fotoğrafına bakmak suretiyle de ziyade Budizm ibadeti olan yogada var olduğu
rabıta yapılmaktadır. Mürid bunu yaparken, şeyhi- bilinen bir gerçektir.
nin nur deryası olduğuna inandığı kalbinden kendi
Muhammed Emin Erbili 'Tenviru'l Kulub' ki-
kalbine bu nurların bir çağlayan gibi aktığını da
aynı şekilde canlandırmaya gayret eder. tabında 'Nakşibendi büyüklerinin yanında zikrin
keyfiyyeti bölümü' diye bir başlık açar. Yukarıda
i. Mürşidin Ruhaniyetinden İstimdad Etmek: zikrettiğimiz adaplardan on bir tanesini zikreder.
Sonra şöyle devam eder:
Rabıtanın çok önemli kurallarından biri de budur.
Nakşibendi ruhânîlerine ait mektup ve kitapçıklarda 'Bilki bu tarikatın çoğu; erbabı, insanda bulunan
bunun önemi sıkça vurgulanmıştır. letaifi (Ruhun manevi organları) yolu yolcuya ko-
laylaştırıcı olarak kabul ederler. Belli bir cezbeye
'Ruhaniyetten istimdad'ın ne demek olduğuna ulaşmak için bu manevi organlarla Allah lafzının
gelince bu, Müridin şeyhinden himmet, bereket ve zikrini çekerler. Bunların ilki kalptir. Sol memenin
yardım dilemesidir. Bunun için şeyhin genç, yaşlı, iki parmak altında sola meyillidir. Adem'in ayağı
sağ ya da ölmüş olması arasında hiç bir fark yoktur. altındadır.(Onun gözetim ve kontrolu altında an-
Hatta ölmüş olan şeyhin, kınından çekilmiş kılıç gibi lamında) Bu manevi organın nuru sarıdır. Bu nur
olduğu, yani bütün maddesel kayıtlardan sıyrıldığı Şaban
ve işlevini daha süratle yapabilecek durumda olduğu, 1437
10. Tarikatta Rabıta ve Nakşibendilik 26-32 özetle.

Haziran'16 • SAYI: 50

9
çıkıp omuz hizasında yükselirse ve kişide bir hara- şacağı düşünülüyor. Bu sapkınlık ile 'İnsan bede-
ketlenme/sarsıntı olursa Allah lafzını ruh latifesine ninde yedi adet çakra/enerji merkezi vardır. Bunlar
telkin eder. Ruh latifesi sağ memenin iki parmak belli bir fiziki oturuş, nefesi tutmak, sabit bir objeye
altında göğse meyillidir. Nuh ve İbrahim'in ayağı odaklanmak, belli lafızların tekrar edilmesi suretiyle
altındadır. Nuru kırmızıdır. Zikir ve vukuf kalp la- çakralar hissedilir ve harekete geçirilirse ruh arınır'
tifesindedir. Burada hareketlenme ve yanma olursa diyen Budist müşriklerin sapkınlıkları arasındaki
Sır latifesine zikir telkin etmeye başlar. O sol meme- fark nedir?
nin iki parmak üstünde göğse meyillidir. Musa'nın
ayağı altındaır. Nuru beyazdır. Zikir burada vukuf Meditasyon, Yoga ve Rabıta
ise kalpte olur. Tutuşmaya başladığında zikri Ha-
fiy latifesine telkin eder. Sağ memenin iki parmak Dikkatle okuyalım:
üstünde göğse meyillidir. İsa'nın ayağı altındadır.
'Önce muteber ve kapsamlı bir İngilizce-Arapça
Nuru siyahtır. Bu latife tutuşmaya başladığında
Ahfa latifesine zikir telkin eder. Bu latife göğüs ka- kâmûs olan Al-Mavrıd adlı lugatta, 'yoga' mad-
fesinin ortasında Muhammed'in ayağı altındadır. desine bir göz atalım. Bu lugat, yogayı aynen şöyle
Nuru yeşildir. Bu latifeyle de yukarda zikre- tanımlamaktadır: 'Yoga: Ruhu, Zât-ı ilâhiye ile
dildiği gibi iştiğal eder. 'Ayağının altındadır' birleştirme amacına yönelik bir nefis terbiyesi ve
ifadesinden kast edilen sünnet ve yoldur… tefekkürden ibaret bir dinsel Hind felsefesidir… Or-
Sonra Lailaheillah zikrini telkin eder. yantalist J. Tandrio ve ruhbilimci B. Real, ortakla-
Gizlenmek,
Keyfiyyeti şöyledir: Önce dilini şa kaleme aldıkları The Yoga adlı eserde bu me-
başı örtmek, damağına yapıştırır. Nefes al- ditasyon sistemini şu ifadelerle açıklamaktadırlar:
belli bir şekli dıktan sonra nefesini içinde tu-
muhafaza ederek tar. Sonra 'La' kısmını göbeğin Yoga: İnsanın, dogal olarak iradeye dayalı ve
oturmak, nefesi kont- altından Ahfa latifesinin üs- sinirler üzerinde egemenlik kurmak suretiyle bilin-
tündeki latifelerinin ortasına çaltı şekilde vücuduna görevler yüklemek için yap-
rol altına almak, bir
uzattığını hayal eder. Nefs-i tığı bedensel, ruhsal ve düşünsel alıştırmalardır ki
varlığı hayal etmek vb Natıka latifesine ulaşıncaya bu sayede onun ruhu, kâinat olaylarını idare eden
maddeler daha ziyade dek devam eder. Bu bey- Yüce Rabb'in rûhu ile bütünleşmiş olur…Yukarı-
Hind menşeli çilekeş nin birinci batnındadır ve daki her iki tanıma da iyice dikkat edilecek olursa
abidlerin ve mağaralar- ona Reis denir. Sonra ilah yogadaki temel hedefin, (haşa!) Allah ile birlesme
kelimesinin hemzesini uzattı-
da şeytanların fısıltı- ideâli şeklinde ortaya çıktığı görülür. Burada yeri
ğını hayal eder. Beyinden sağ
larıtyla Allah'a kulluk omuza doğru iner. Sonra Ruh gelmişken hemen kaydedelim ki; rabıtanın da he-
yaptığını zanneden latifesine çeker. Sonra İllalah defi bundan başka bir şey değildir. Nitekim bakınız
Hristiyan Ruhban- kısmının hemzesinden tutup Ruh'ul-Furkan adlı kitabın yazarları da rabıta ko-
onu omuzdan göğsün ortasının nusuna ayırdıkları bölümde İsmet Garibullah'tan
ların usullerini
köşe kısmına çektiğini hayal eder. naklettikleri bir beytin açıklamasını yaparlarken
hatırlatıyor. kullandıkları ilginç bir ifade ile yogadaki amaçla-
Kalbe ulaşıncaya kadar böyle hayal
eder. Sonra tuttuğu nefesiyle kalbin siyah rın aynısını şu şekilde açıklamaktadırlar:
noktalarının üzerine Allah lafzıyla vurdu-
ğunu hayal eder. Taki bu lafzın izi ve sıcaklığı Aziz kardeşim, senin şeyhin Zat-ı Pâk-i
bedenin diğer uzuvlarında açığa çıkana kadar böyle Sübhâniye'de fânî olmuşsa sen de ona rabıta etmen
yapar. Böylece bedendeki tüm fasid noktalar yanar sayesinde Zat-ı Pâk-i Sübhâniye'de fânî olursun…
salih noktalar aydınlanmış olur…'  11 Yogayı, rabıta ile -sadece tanımlama açısından-
karşılaştırdığımız zaman, şu ortak noktaları çok
Şu paragrafı okuyan herhangi bir Müslüman rahat bir şekilde tespit edebiliyoruz:
bunun İslam'ın inanç ve ahlak öğretileriyle bir
ilgisinin olduğunu söyleyebilir mi? a. Rabıtada da, (vird çekme sırasında) yogada
oldugu gibi, solunumun kontrol altına alınması
Bedende manevi olan bazı organların ve enerji vardır.
merkezlerinin olduğuna inanılıyor. Ve bunların
zikirle harekete geçirilmesi durumunda kişinin b. Rabıtada da, (yogadaki lotus oturuşundan alı-
manevi haller yaşayacağı ve cezbe noktasına ula- nan ilhamla) belli bir oturuş biçimi vardır. (Buna,
'ters teverruk oturuşu' denir.)
11. Tenviru'l Kulub, syf; 564-566. Daru'l Kutubi'l İlmiyye.

10
c. Rabıtada da, (yogada olduğu gibi) dikkatin
belli bir nokta üzerinde yoğunlaştırılması vardır.

d. Sonuç olarak rabıta da aynen yoga gibi zi-


hinsel, fiziksel ve mistik bir uygulama biçimidir.

Böylece rabıtanın, bir anlamda yogadan farklı


bir şey olmadığını, kesin bir şekilde anlamış bu-
lunuyoruz…'  12

Şeyhi hatırlamak anlamındaki rabıtanın he-


men bütün tarikatlarda olduğunu, özel bir di-
siplin içerisinde icra edilen ve yazımıza konu
Rabıtanın Şart ve Edepleri 15
olan rabıtanın ise Nakşibendiler'e ait olduğunu
belirtmiştik. İlginç olan rabıtaya son hâlini ve- 1. Mürid, şeyhin ruhaniyetinin tasarruflarının,
ren ve rabıtanın kendisiyle özdeşleştiği Mevlana gerçekte Cenab-ı Hakkın tasarrufları olduğunu
Halid-i Bağdadi Hindistan'a gitmiş, 13 o bölgenin bilmelidir.
 16

abid ve zahidleriyle zaman geçirmiş ve rabıta-


2. Mürid, şeyhin kemalatının, şeyhin ruhani-
ya, yogaya daha çok meditasyona benzeyen son
yetinden ayrı olmadığına inanmalıdır.
hâlini vermiştir.
3. Mürid, şeyhinin ruhaniyetinin herhangi bir
Döndüğü zaman çevresinde toplananlara öğ-
mekânla mukayyet (bir yere bağlı) olmadığına
rettiği tarikat adabı nedeniyle yoga uzamanlığıyla
inanmalı ve nerede olursa olsun, şeyhin ruha-
(yogilik) suçlanmıştır. 14
niyetini, tasavvur ettiği yerde hazır bulacağını
bilmelidir. 17
Rabıtada Bu Israr Niye?
Kitap ve Sünnette olmamasına rağmen 4. Şeyhine muhabbete berdevam olmalıdır.
Nakşiler'in rabıta hususundaki bu ısrarları ve mü- Zira sevgide bir inkıta (kopukluk) ve noksan
ridlere günlük olarak rabıtayı şart koşmalarının (eksilme) olduğu takdirde rabıta bozulur.
altında bazı nedenler vardır. Bunları anlamak
için rabıta edepleri başlığı altında zikrettikleri 5. Her halükarda şeyhine nisbete (bağlanmaya
maddelere bakmak yeterlidir: ve onunla irtibat kurmaya) riayet etmelidir.

6. Cezbe hâli kendisine hâsıl olana kadar rabı-

12. T.R ve Nakşibendilik 269-271 özetle. 15. Tarıkat-i Aliyyede Rabıta-i Celile 46-55 özetle.
13. TDV İslam Ansiklopedisi 15/284 Halidi Bağdadi mad. Ayrıca 16. Madem şeyhin tasarruflarının asıl sahibi Allah'tır, neden Allah'a
Tasavvuf erbabının hazırladığı 'İslam Alimleri Ansiklopedisi' adlı değil de şeyhe teveccüh ediyoruz? Allah subhanehu ve teâlâ bize
eserde Mevlana Halid'in Hindistan'a gidiş ve dönüş süreci tafsilatlı şeyh efendiden daha yakın değil midir?
olarak anlatılmıştır. Bknz: Hicri 13. Asır alimleri Mevlana Halid-i
Bağdadi. "Andolsun ki, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler
verdiğini biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız." (50/Kaf,
14. A.g.e 15/284. 'Süleymaniye'de Şeyh Ma'rûf Berzencî onu sahtekâr, 16)
sapık ve yogi olmakla suçladı; bu arada Tahrîrü'l-hitâb fi'r-red
alâ Hâlidi'l-kezzâb adlı bir de risâle yazarak bunu Bağdat Valisi Bize şah damarımızdan daha yakın olan ve bizimle kalbimiz
Said Paşa'ya gönderdi. Ancak Hâlid'in sâlih bir kişi olduğuna arasına girecek kadar her an bizimle olan bir Rabbimiz varken
inanan Said Paşa, Hille müftüsü Muhammed Emin Topukçulu'ya, bizim gibi aciz, Rabb'inin hidayet ve rahmetine muhtaç kullara
Hâlid aleyhindeki suçlamalara reddiye olarak el-Kavlü's-savâb niye teveccüh edelim?
bi-reddi mâ sümmiye bi-Tahrîri'l-hitâb adıyla bir risâle yazdır-
dı.' Osmanlı'nın Halidi Bağdadi'yi ve sonrasında Nakşi şeyhleri "Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman,
koruması siyasi sebeplere dayanmaktadır. Özellikle Nakşiler'in Allah'a ve Rasûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi
Şia düşmanlığı ve bu konudaki katı tavırları, tarih boyunca şi- ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacak-
ilik sorunuyla uğraşmış Osmanlı tarafından takdir edilmiş ve sınız."
tarikatın yayılması için destek olmuşlardır. Günümüzde dahi ta- 17. Her zaman ve mekanda kulla beraber olmak ve onda tasarruf
savvufi çevreler arasından şiaya karşı en katı tutuma sahip olan etmek Allah'ın subhanehu ve teâlâ sıfatlarındandır. "Allah'ın gök-
Nakşibendiyye'nin Halidi kolundan gelen İsmailağa cemaatidir. lerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu
Bir başka neden de Osmanlı'nın son dönemlerinde savaştığı Necd görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip)
alimleridir. Osmanlı'nın Vahhabiler dediği bu kesime karşı en Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin
şiddetli düşmanlığı o gün de bugün de Nakşibendiler yapmaktadır. altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede
Nakşiler, devlet desteği ve göz yummasıyla yayıldıklarını unutup olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kı- Şaban
bunun İlahi bir lutuf olduğunu iddia etmekte ve bununla övün- yamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi 1437
mektedirler! bilendir." (58/Mücadele, 7)

Haziran'16 • SAYI: 50

11
taya devam etmelidir. Bu arada kendisine bazı Rabıta yoluyla şeyhlere kullaştırılan insanlar
ahval gelse bile rabıtayı terk etmemelidir. Çünkü haktan o denli uzaklaşmışlardır ki akıllarına şu
rabıtayı terk edecek olursa o hal ondan gider. soruyu sormak dahi gelmemektedir:

7. Bütün vakitlerde rabıtaya devam etmeli ve 'Madem ki rabıta gibi bir rituel dahi şirk ve ortak-
rabıtayı asla terk etmemelidir. lık kabul etmiyor, şeyhten başkası rabıtaya karıştı-
rıldığında rabıta bozuluyor. Neden biz şeyhlerimizi
8. Rabıtada rükn-i azam (en büyük temel) te- Allah'la aramızda ortak yapıyoruz? Sonradan uy-
veccüh kıblesi tevhiddir ki bu, tek bir zata rabıta durulan bir şey dahi ortak kabul etmiyorsa; dua,
yapmaktan ibarettir. yardım, yönelme ve umma gibi Rabbimize yapılma-
sı gereken ibadetler neden Allah'tan önce şeyhlere
Bir müridin içinde şeyhinden başkasına karşı sunuluyor?
rabıta ve beklenti varsa onun batını (iç âlemi)
Mevla'nın huzuruna açılmaz. Meşayıhın beya- Madem şeyhin mertebesi çok yücedir ve ona ulaş-
mak mümkün değildir, neden şeyhe ulaşmak için
nına göre iki şeyhe nisbeti olan mürid asla felah
önce vekillerle rabıta yapmıyoruz da direkt şeyhe
bulmaz.
rabıta yapıyoruz?
9. Rabıtanın edeplerinden biri de rabıta Rabıtayı şeyhe değil de kendine yaptıran ve-
yapılan zatın diri olmasıdır. killer tarikatta hain ilan edilip kovuluyor-
ken, Allah'a yapılması gerekenler neden
10. Şeyhinin şeyhi hayatta olan ki- Allah'a değil de şeyhe yapıldığında şeyh
şinin rabıtası ona olmalıdır. Allah'ın dininden kovulmuyor?'
vahyin rehberliğinde

11. Mürid, silsiledeki bütün Osmanlı'nın Rabıta yapan yüzbinlerce


şeyhlere onları görmeden de Halidi Bağdadi'yi müridin Allah'ın subhanehu ve teâlâ
rabıta yapabilir. Fakat dersi ve sonrasında Nakşi
dinine hakaret edildiğinde,
Şeyhleri koruması siyasi
kimden aldıysa rabıtayı Allah'ın yasaları yürür-
sebeplere dayanmaktadır. Özel-
ona tahsis etmesi hu- likle Nakşiler'in Şia düşmanlığı lükten kaldırıldığın-
susunda bütün evliya- ve bu konudaki katı tavırları,
da, İslam'ın şiarlarına
nın ittifakı vardır. tarih boyunca şiilik sorunuyla
uğraşmış Osmanlı tarafından saldırıldığında 'düzeni
Bütün bu edep ve şart-
takdir edilmiş ve tarikatın bozmamak' adına sustuğu-
yayılması için destek nu, ancak şeyhlerine veya
lar incelendiğinde rabıtanın olmuşlardır.
müridi terbiye etmekten ziya- tarikatlarına dil uzatıldığında
de kalbini şeyhe iyice bağlamak, düşmanlığın ve husumetin en
onun emirleri karşısında robot mi- acımasız ve adaletsiz olanını sergi-
sali komutları yerine getiren bir ay- lediğini görürüz. Tarikat münkirleri
gıta dönüştürmek olduğu görülecektir. dedikleri muvahhidlere karşı verdik-
Günlük olarak şeyhin sureti zihinde canlı leri mücadeleyi İslam düşmanlarına
tutularak yapılacak rabıta işleminin müridde karşı vermiş olsalar, ellerindeki imkan ve
nasıl bir bağlılık oluşturacağını tahmin etmek sayısal çoğunluk nedeniyle bugün dünya Müs-
zor değildir. Manevi ve mistik bir ortam olmak- lümanlarının durumu çok daha farklı olabilirdi.
sızın sadece bir bayanın resmine belli aralıklarla Şimdi sormak istiyorz rabıta müridi Allah'a mı
bakan insanların zamanla müzmin aşıklara dö- ulaştırıyor yoksa şeyhe bağlılığını mı arttırıyor?
nüştüğü ve canlarına kıyacak kadar bağlılıkla-
rının akıllarını örttüğü bir hakikattir. Modern
Rabıtanın Delili Nedir?
tağuti sistemlerin putperestlerden esinlenerek Üzerinde bu kadar ısrarla durulan rabıtanın
sevdirmek istedikleri tağutların resim ve heyke- mutlaka Kitap ve Sahih Sünnetten bir delilinin
lerini hayatın her alanına serpiştirerek insanlarda olması gerekmektedir. Nakşiler'in icra ettiği şek-
bir bağlılık ve kulluk oluşturmak istediklerini liyle rabıtayı ne Allah Rasûlü ne de selefi salihin
de biliyoruz. uygulamamıştır. Dünyanın küçülmesi, bilgiye
ulaşmanın kolaylaşması ve Modernizmin bunalt-
tığı insanlığın huzur arayışı seyrinde rabıtanın,
meditasyon ve yoga gibi Budist menşeli ibadet-

12
lere benzediği anlaşılmıştır. Kaldıki rabıtaya son
hâlini veren Halid-i Bağdadi Hindistan yolculu-
ğu sonrasında rabıtayı bu hâle sokmuştur.

Rabıtaya dair sofilerin yazdığı kitaplarda, rabı-


tanı Kur'an ve Sünnetten delili diye onlarca delil
zikredilmiştir. Ancak zikredilen delillerin hiçbi-
rinin rabıtayla ne lafız ne de anlam yönünden bir
alakası bulunmaktadır. Ne ayetlerin mantuku ne
de mefhumundan rabıtayı çıkarmak mümkün-
dür. Zorlama ve batıni yorumlamalarla ayetler ve
hadisler tefsir edilmiş ve rabıtanın meşruluğuna
delil alınmıştır. 18 — Ruhların tasarruf etmesi.
— Ruhların değişik şekillere girmesi.
Tarikat-i Aliyye kitabında verilen sıralamaya
göre rabıtaya işaret ettiği iddia edilen delillerden "Allah ve melekleri Peygamber'e salât ederler. Ey
başlık olarak seçilenleri kitabın sıralamasına dik- iman edenler siz de Peygamber'e salât ve çokça se-
kat ederek veriyorum: lam ediniz."  26

'Rabıtanın Kur'an'dan delilleri: Rabıtanın Sünnet'ten delilleri:


"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla "Allah'ın yarattıklarının şerrinden O'nun tam olan
beraber olun."  19 kelimelerine sığınırım."  27

"...Bana yönelenin yoluna uy."  20 "İhsan, Allah'ı görüyormuşsun gibi ibadet etmen-
dir. Sen O'nu göremiyorsan dahi muhakak O seni
"Ey iman edenler sabredin, sabırda yarışın, ribat görmektedir."  28
tutun (Allah yolunda nöbet tutun) ve Allah'tan sa-
kının ki kurtuluşa eresiniz."  21 "Allah'ın mahlukatı hakkında tefekkür edin. O'nun
zatı hakkında tefekkür etmeyiniz. Siz Onu düşün-
"Ey iman edenler, Allah'tan korkup sakının ve (sizi) meye güç yetiremezsiniz."  29
O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda
cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz."  22 "Allah'ın nimetleri hakkında düşününüz. Allah'ın
zatı hakkında düşünmeyiniz."  30
"Deki: eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah
da sizi sevsin..."  23 "Allah dostları o kimselerdir ki görüldüklerinde
Allah'ı hatırlatırlar."  31
"Kuvvet ve basiret sahibi kullarımızdan İbrahim,
İshak ve Yakub'u hatırla."  24 "Nebileri anmak ibadet, salihleri anmak keffaret-
tir."  32
"Onlar (O akıl sahipleri) öyle kimselerdir ki ayakta,
otururken, ve yanları üzere oldukları halde Allah'ı "Ruhlar toplu hâlde ordulardır. Onlardan ezelde
zikrederler ve yerin göğün yaratılışı hakkında te- tanışanlar dünyada anlaşırlar. Tanışmayanlar ise
fekkür ederler."  25 zıtlaşırlar."  33

"Beş şey ibadettendir: Az yemek, camilerde otur-


18. İsmailağa cemaatinin Muhmud Usta Osmanoğlu gözetiminde
yayına hazırladığı Ruhu'l Furkan tefsiri Bakara 152. ayet tefsirinde mak, Ka'beye bakmak, okumadan da olsa mushafa
9 ayet, 14 hadisi rabıtanın delili olarak zikrederler. bakmak, alimin yüzüne bakmak."  34
Yine İsmailağa cemaatinden Cübbeli Ahmet olarak bilinen sufi
'Tarikat-i Aliyye'de Rabıta-i Celile' eserinde 7 temel ayet ve açıkla-
ma, Ruhların tasarruf etmesi, Rasûlullah'a salât ve selam getirmek 26. 33/Ahzab, 56
ve onlarca hadis zikretmiştir. 27. Müslim
19. 9/Tevbe, 119 28. Buhari, Müslim.
20. 31/Lokman, 15 29. Ebu Nuaym
21. 3/Âl-i İmran, 200 30. Beyhaki
22. 5/Maide, 35 31. Nesai
23. 3/Âl-i İmran, 31 32. Deylemi
Şaban
24. 38/Sad, 45 33. Buhari, Müslim. 1437
25. 3/Âl-i İmran, 191 34. Deylemi

Haziran'16 • SAYI: 50

13
"Allah için seven kimse Muhakkak imanını kemale açıktır. Bu da göstermektedir ki 'Sıdk' sıfatı, iman-
erdirmiştir."  35 dan daha hususi (özel) bir manaya sahiptir. Çünkü
iman edenlere 'sadıklarla' beraber olunması emre-
"Bana itaat eden Muhakkak Allah'a itaat etmiştir. dilmiştir. Yani sıdk mertebesinde bulunan herkes
Beni seven de Allah'ı sevmiştir."  36 mü'mindir, ancak her mü'min sıdk mertebesinde
değildir. Bu ayette emir buyrulan 'beraberlik' iki
Sahabe-ı Kiram'ın Rabıtası: şekilde olur:
'…Ebu Bekr-i Siddik'da hasıl olan hâl buna şa- 1. Cismani Beraberlik: Bu türlü beraberlik, sa-
hit olarak yeter. Şöyle ki: O, ruhaniyet hasebiyle dıkların meclisine bizzat devam ederek, onlardan
Rasûlullah'tan hiç ayrılmadığından, hatta kaza-ı ilim, fazilet ve feyz almakla olur. Kişi sadıklarla be-
hacet için bile efendimiz'den hali(boş) bir yer bu- raber olmak için, onların meclislerine devam eder,
lamadığından dolayı Rasûlullah'tan çok utanırdı. söylediklerini dinler, hâl ve tavırlarını örnek alır.
Bu durumu Allah Rasûlü'ne şikayet ettiğinde, Efen- Bundan dolayıdır ki Ashab-ı kiram Rasûlullah'ın et-
dimiz ona ruhsat vermişti. Abdest bozarken dahi rafında pervane olur, sürekli onunla beraber bulun-
Rasûlullah'ı gayri ihtiyarı hatırlamasında bir maya gayret ederlerdi. Uzak beldelerde bulunanlar
sakınca olmadığını beyan etmişti. 37 '  38 da fırsat buldukça ve yol emniyetini temin ettikçe,
her taraftan Alemlerin Efendisi'ni ziyarete gelirlerdi.
Bu delillerden herhangi birinin sabit bir
Kur'an ve oturuş, karanlık ve sessiz bir or- 2. Ruhani Beraberlik: Eğer kişi, ayeti kerimede
tam oluşturma, nefesi kontrol 'Sadıklarla beraber olun' emri olduğu hâlde sadık-
Sünnetten de-
altına alma ve şeyhin suretini lardan cismani olarak ayrı bulunuyorsa ne yapa-
lili diye onlarca hayal etmeyle uzaktan ya da caktır? İşte bu durumda da onların gidişatlarına
delil zikredilmiştir. yakından alakası var mıdır? uyacak, yaptıklarını yapıp, yapmadıklarını terk
onların hâl, tavır, davranış ve sözlerini
Ancak zikredilen de- Günlük vird hâline getirilmiş edecek, onların gıyabında hayalinde canlandıracak ve
lillerin hiçbirinin ra- ve adapları arasında 'Nerede onların hâli ile hâllenecektir. Ehlulallah'ın mec-
olursa olsun rabıtayı kesme-
bıtayla ne lafız ne de melidir.' maddesi var olan
lisinde bizzat bulunmak, kişiye fayda sağladığı gibi,
anlam yönünden bir gıyaben şahıslarını ve hâllerini düşünmek de fayda
bir eylemin delil olarak verir. Çünkü bir kişi hayalinde, dimağında (bey-
alakası bulunmak- gösterilen naslarla hiçbir ninde) ve kalbinde neyi tasavvur ederse, fiillerinde
tadır. Ne ayetlerin ilgisinin bulunmaması dahi de o tezahür eder (açığa çıkar) rabıta da bundan
mantuku ne de mef- rabıtayla sufilerin nasıl şart- ibarettir.'  39
landırıldığına ve hiç sorgula-
humundan rabıtayı madan, sebep sonuç ilşkisine Bu ilginç istidlal metoduna şu sorular yönel-
çıkarmak bakmaksızın söylenenlere tes- tilebilir:
mümkündür. lim olduklarını göstermektedir.
1. Bu ayeti 1400 yıldır tefsir eden sahabe, tabiin,
Naslara yapılan zorlama yorumlar ve ne- müfessirler ve sonradan gelen alimlerden ayeti
tice olarak 'Rabıtaya işaret vardır.' bölümleri böyle anlayan veya ruhani beraberlik adı altında
ise Tefsir usulunde 'Nassın ma'na yönünden böyle bir tapınma biçimi iddia eden kimse olmuş
tahrifi' ya da 'Rabıta bağlamında batıni tefsir'e mudur?
örnek gösterilecek cinstendir. Örneğin; tüm
sufilerin ortak delillerinden olan Tevbe suresi Cevap kesinlikle hayırdır. Çünkü ayetten bunu
119 ayet şu zorlama yorumlarla rabıtanın delili anlamış ve Nakşilik'teki rabıtaya yormuş tek bir
sayılmıştır: kişi dahi olsaydı Sufiler bu nakle dört elle yapı-
şır ve altın harflerle baskıya sunarlardı. Örneğin;
'…Bu ayeti kerimede mü'minlere hitap edildiği Tarikat-i Aliyye kitabının müellifi tamamı sufi
meşreb kişilerin görüşlerini ayete açıklama olarak
vermiştir. Onlar dahi Nakşi rabıtasına tek keli-
35. Ebu Davud
meyle işaret etmemiş, salihlerle beraber olmanın
36. Beğavi
faydalarından bahsetmişlerdir.
37. Risale-i Halidiyye tercemesi
38. 'Bozacının şahidi şıracı olur' atasözünü doğrulayan bir istidlal.
Allah Rasûlü'nün ashabına bir fiil nisbet ediliyor. Kaynak olarak
da Hindistan yolculuğu dönüşünde rabıtayı bir şirk ayinine çeviren
Halid-i Bağdadi'nin kitabı gösterilmiş. 39. Tarikat-i Aliyye'de Rabıta-i Celiyye 95-96.

14
2. Bu ayetten anlaşılan böyle bir hayır olmuş
olsa ve ümmetin salihlerden olmasına katkı sağ-
lasa neden Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bunu
ümmetine öğretmedi? Bir rabıtanın yüzlerce
yıllık ibadetten daha faydalı olduğuna inanan
Nakşiler'e bu konuda torpil mi yaptı?

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şu sözün sahibi


değil midir:

"Sizi cennete yaklaştıracak tüm amelleri size gös-


terdim. Sizi ateşten uzaklaştıracak tüm amelleri
size yasakladım."  40 4. Tevbe suresi 119. ve Maide suresi 35. ayetle-
rin ikiside 'Allah'tan korkun' şeklinde başlamasına
"Sizi, gecesi dahi gündüz gibi olan apaçık bir yol
rağmen, bu kısmı atlayıp sadıklarla beraber olma-
üzere bıraktım. Benden sonra ancak helak olacak
yı ve vesile aramaya işaret eden yere yoğunlaşmak
olan o yoldan sapar."  41
yanlış değil midir?
İnsanı en kısa yoldan Allah'a ve cennete ulaş-
Allah'tan korkmak; din adına konuşurken dik-
tırdığı inanılan rabıtayı neden ümmetine öğret-
katli olmayı, dinden olmayan bir şeyi dine nispet
medi? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem rabıtayı bil-
etmekten şiddetle sakınmayı, insanları şeyhlere
miyordu yada biliyordu da tüm ümmet arasından
değil Allah'a davet etmeyi ve Allah'ın dünya ve
bu hayra Nakşileri mi layık gördü?
ahiret saadeti olsun diye indirdiği nasları hiç ala-
3. Bu ayetin bağlamı nedir? Bu bağlam içinde kası olmayan yerlere çekip Allah adına insanları
sadıklardan kast edilen nedir? aldatmaktan sakınmayı gerektirmez mi?

Tebuk gazvesinden geri kalanlara bir uyarı Rabıtaya delil olarak sunulan ve rabıtayla ne
mahiyetinde inen ve ümmeti mücadele ve cihad lafız ne de anlam yönünden hiçbir ilgisi olmayan
insanlarıyla beraber olmaya teşvik eden bu aye- tüm naslar için aynı şeyleri söylemek mümkün-
tin Sufilerin insanları uyuşturma ve dünyadan el dür. Rabıtacılar Kur'an ve Sünnet'in işaret et-
etek çekip nefsini ıslahla meşgul olma projesine mesiyle rabıtaya yönelmemiş, şeyhlerinin icad
hizmet etmesi dikkat çekmesi gereken bir husus ettiği bir ritüeli Kur'an ve Sünnet'e uyarlamaya
değil midir? çalışmışlardır. İmam Şatıbi bu tür insanlar için
şunları söyler:
Yine Allah'a aracılar atamaya ve rabıtaya delil
olarak kullanılan Maide suresi 35. ayetin de cihad 'Bil ki: Hükümlere delalet etmesi için delillere yak-
için indirilmiş olması ve Allah ve Rasûlü'ne sa- laşım şekli iki türlü olmaktadır:
vaş açanların cezalandırılmaları gerektiği bağla- a. (Tarafsız yaklaşım): Delile, duyulan ihtiyaçtan
mında zikredilmesi rastlantı mıdır? 'Allah'a vesile dolayı ve içermiş olduğu hükme ulaşmak için baş-
arayın ve onun yolunda cihad edin' diyerek aslında vurulması. Bu durumda farazi olarak düşünülen
vesilenin ne olduğuna dair açıkça vurgu yapıl- olay o delile arzedilecek ve delilin gerektirdiği hükme
masına rağmen, vesileyi batıni yorumlara tabi uygun olarak varlık âlemine çıkması sağlanacaktır…
tutup rabıtaya delil yapmak ne kadar mantıklıdır?
b. (Önyargılı, kasıtlı yaklaşım): Meydana gelen
İslam'ın mücadele ve cihad ruhunu pekiştir- olayda gözettiği garazının/amacının sıhhatine des-
meye dönük ayetlerini içe kapanmaya ve bireysel tek aramak için delillerin kullanılması. Bu tavrı gös-
ıslaha delil almak, rabıta gibi Budist öğretilerden terenler, Şâri'in kastını dikkate almaksızın, delilin
esinlenerek geliştirilmiş bir psikolojik şartlandır- gözettikleri amaca uygunluğundan hareket ederler.
ma ritüeline kullanmak insafla ne denli uyuş- Bunların delilleri sevketmekten/öne sürmekten mak-
maktadır? satları garazlarına mesnet aramaktır. Bu yaklaşım,
kalplerinde eğrilik bulunan kimselerin, delillerden
hüküm çıkarış biçimi olmaktadır.
Şaban
40. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 7/97 1437
41. İbni Mace, 43 Bu husus şu ayette gayet açık olarak ifadesini

Haziran'16 • SAYI: 50

15
bulmaktadır: 'Kalplerinde eğrilik olan kimseler, derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp
fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için düşünmez."  43
onların çeşitli anlamlı olanlarına (müteşâbihata)
uyarlar' Bu tür insanların maksatları delillerden Rabıta Bir İbadet Midir?
hüküm çıkarmak değildir; aksine onların amaçları
Kur'an'dan ve Sünnetten onlarca delili olduğu-
arzu ve heveslerinin peşine düşerek zırva tevillerle
na inandıkları, icra ediliş adabını namazdan daha
fitne ve fesat çıkarmaktır. Çünkü bunların yakla-
şımında önce düşünce belirlenmekte; daha sonra katı kural ve disiplinlere bağladıkları rabıtanın
ise bu sapık görüşü destekleyici deliller aranmak- ne olduğu sorusuna şu cevapları vermişlerdir:
tadır. Böylece asıl olan deliller, tâbi durumuna
'Rabıta; namaz, oruç, hac gibi dinimizin şeklini
düşmektedir. İlimde derinleşmiş kimselere (rusûh
ve sınırlarını belirlediği bir ibadet değildir. Rabıta
erbabı) gelince; bunların, hükümlerin delilleri üze-
insan terbiyesinde kullanılan bir metoddur…'  44
rine takdim edecekleri arzu ve hevesleri yoktur. Bu
yüzden de onlar 'Ona inandık, hepsi Rabbimizin 'Rabıta, feyizli bir ortamı ya da insanı hayalen
katındandır...' derler ve: 'Rabbimiz! Bizi doğru yola canlı tutarak, hayalen hemhal olarak o hâl ve ki-
erdirdikten sonra, kalplerimizi eğriltme' şeklin- şinin nurundan ya da o yerin feyzinden, nurun-
de dua ederek bu tür sapıkların davranışından dan istifade etmektir. Yoksa bir insana, mekana
kendilerinin korunması için Allah'a sığınırlar. veya mabuda ibadet etmek değildir. Tekraren
Birinci yaklaşım sahipleri, delilleri arzu ve ve özellikle belirtiyorum: Rabıta, hayalen
heveslerine hâkim kılmaktadırlar; şeria- canlandırma ve hemhal olma neticesin-
tın esası da bu olmaktadır. Çünkü şeri-
de feyizlenme ve nurlanmadır….'  45
atın geliş amacı sadece, kulları arzu ve
heveslerine köle olmaktan kurtarmak Bir ibadet olmadığını söyledik-
vahyin rehberliğinde

ve böylece sırf Allah'a kul olma- leri Rabıta'nın önemi hakkın-


larını temin etmektir. İkinci İslam'ın da öyle sözler sarf ederler ki iki
yaklaşım sahipleri ise, arzu ve mücadele ve cihad
heveslerini deliller üzerinde ruhunu pekiştirmeye dönük
yaklaşımın arasını bağdaştır-
hâkim kılmakta ve bunun ayetlerini içe kapanmaya ve mak mümkün değildir:
sonucunda deliller, ga- bireysel ıslaha delil almak, rabıta
gibi Budist öğretilerden esinle- 'Elli dört farzdan bi-
razlarına tâbi duruma
nerek geliştirilmiş bir psikolojik ridir rabıta,
düşmektedir. Bu mânâ
şartlandırma ritüeline kul-
Makâsıd bölümünde açıklan- lanmak insafla ne denli Ehl-i aşkın rehberidir rabıta;
mıştı. Ayrıca Allah'ın izniyle uyuşmaktadır?
tamamlayıcı mahiyette olmak Hubb-i fillâh'tır bu yolda ra-
üzere İctihâd bahsinde konuya bıta,
tekrar temas edilecektir.'  42
Bir muhabbettir gönülde rabıta'  46
Kalbinde eğrilik olanlar Kitabın
muhkem/açık/anlaşılır naslarına bak- '...Kainatı yaratan Rabbimizle iritibat
mazlar. Konuyla alakası olmayan, anlamı kurmanın tek yolu Rabıta...'  47
kapalı, birden fazla anlama gelebilecek olan
'Ne diyor İsmet babamız: Bir insan Rabıta yap-
müteşabih nasların etrafında dönerler. Tarih
madan da Allah'a kavuşabilir ama dört yüz sene
boyunca insanların Allah'la subhanehu ve teâlâ aldatıl- ömrü olması lazım, sırf ibadet yapması lazım. Dört
ması ve sırat-ı müstakimden sapması bu şekilde yüz sene ibadetle bir umut vermiş. İsmail Hakkı
olmuştur. Bursevi ve bazı alimler. Hangimizin dört yüz yıl
ömrü var ibadetle geçirecek?'  48
"Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası
(temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri
ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fit- 43. 3/Âl-i İmran, 7
ne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için 44. Nefis Terbiyesinde Rabıta, sfy; 191.
ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevili- 45. Prof. Orhan Çeker, Rabıta Caiz Midir?, Burhan Dergisi, 127. Sayı.
ni Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: 46. Mustafa Fevzi, İsbâtu'l Mesâlik fi Râbitati's Sâlik, syf. 19.Tarikatta
"Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" Rabıta ve Nakşibendilik kitabından naklen.
47. https://www.youtube.com/watch?v=rcjbVh7G2-k Cübbeli Ahmet
Hoca - Rabıta ve Gerçek Zikir sohbeti.
42. El-Muvafakat, 3/290, Mehmet Erdoğan tercemesiyle. 48. Aynı sohbet içinde.

16
kü Rasûllulah'ın vazifelerinden biri insanları
arındırmak, onları manevi olarak yükseltmek,
ihsan mertebesine ulaştırmaktır.

"Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi oku-


yacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğ-
retecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gön-
derdik."  51

Acaba Allah Rasûlü'nün kullandığı metotlar


yetmiyor mu ki manevi terakki ve arınma için
başka dinlerden esinlenerek yeni metotlar geliş-
'Kavuşturucu yollar içinde rabıtadan daha çabuk tiriliyor? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem gönderil-
kavuşturanı yoktur. Hangi talihli kimseye bu ni'meti diğinde insanları manevi yönden terbiye ettiğini
ihsan ederler? Hâce-i Ahrâr 'kaddesallahü teâlâ sir- iddia eden bir çok öğreti vardı. Bunların vahiy
reh' hazretleri (Fıkarât) risâlesinde buyuruyor ki: kaynaklı olmaması nedeniyle Allah Rasûlü bun-
Fârisî mısra' tercemesi: lardan yüz çevirdi ve inen ayetler doğrultusunda
ashabını terbiye etti. Ashabından farklı metotlara
Önderin görüntüsü, Hakkın zikrinden daha özenenleriyse sert bir dille uyardı. Getirdiği dinin
faidelidir! tüm hayırları kapsadığını ve fıtrata uygun oldu-
Ya'nî rehberin hayâli, talebesine (kalbin tasfiye- ğunu onlara hatırlatarak bu tarz mistik eğilimlere
sinde) zikr etmesinden daha çok faide verir. Çün- müsade etmedi.  52

ki başlangıçta, talibin Hak teâlâ ile tam yakınlığı


yoktur. Bunun için zikretmekle, çok faidelenemez. Mutasavvıfların bu Nebevi uyarıya kulak verip
Önceniz, sonranız selamette olsun!'  49 Allah'tan sakınmaları ve iyi niyetle uyguladıkları
bu yöntemlerin kendilerine fayda sağlamayaca-
'Rabıta, nefse karşı en büyük ilaçtır. Rabıta kuv- ğını bilmeleri gerekir.
vetlendikçe insan, nefsin hile ve azgınlıklarından
kurtulur. Rabıtaya devam ediniz'  50 "Onun emrine muhalefet edenler kendilerine bir
fitne ve elim verici azabın isabet etmesinden sakın-
Rabıta ibadet değildir ama; sınlar."

■ Farzdır. Allah'ım bizlere hakkı hak olarak göster ve hak-


ka ittibaya muvaffak kıl. Batılı batıl olarak göster
■ Zikirden daha faziletlidir. ve ondan sakınmayı ihsan eyle.

■ Dört yüz yıllık ibadetten daha tesirlidir.

■ Allah'la irtibat kurmanın tek yoludur.


51. 2/Bakara, 151.
■ Nefse karşı en etkili ilaçtır. 52. Peygamberimizin nâfile ibadetlerini öğrenmek üzere, sahabeden üç
kişilik bir grup, Peygamber hanımlarının evlerine geldiler. Kendi-
lerine Efendimiz'in ibadetleri bildirilince, onlar bunu azımsadılar
Hakkı'ın ölçüsü, içinde çelişki olmaması ve tüm ve:
yönlerden uyum arz etmesidir. Batılın özelliğiyse — Allah'ın Rasûlü nerede biz neredeyiz? Onun geçmişteki ve ge-
öğretilerinin çelişik olması ve bütünleştirilme- lecekteki günahları bağışlanmıştır, dediler. İçlerinden biri:
sinin mümkün olmamasıdır. Rabıta, hak olan — Ben ömrümün sonuna kadar, bütün gece uyumaksızın namaz
vahye dayanmadığından içinde bunca çelişkiyi kılacağım, dedi. Bir diğeri:

barındırması normaldir. — Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım ve oruçsuz


gün geçirmeyeceğim, dedi. Üçüncü sahâbî de:

Tasavvuf erbabının yanıldığı konulardan biri — Ben de sağ olduğum sürece kadınlardan uzak kalacak, asla
evlenmeyeceğim, diye söz verdi. Bir müddet sonra Peygamberimiz
nefis terbiyesinde kullanılan metotların birebir onların yanına geldi ve kendilerine şunları söyledi:
sünnete uygun olmasının zorunluluğudur. Çün- — "Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Sizi uyarıyorum! Allah'a yemin
ederim ki, ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve O'na en saygılı
olanınızım. Fakat ben bazen oruç tutuyor, bazen tutmuyorum. Şaban
49. Mektubat-ı Rabbani, 187. Mektup. Gece hem namaz kılıyor, hem de uyuyorum. Kadınlarla da evle- 1437
50. Muzaffer Taşyürek, Hatme-i Hacegan Sultanları, 242. niyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren kimse benden değildir."

Haziran'16 • SAYI: 50

17
Başyazı

Ramazan Ayını Nasıl


Karşılamalıyız?
İçinde bunca hayır ve fazilet barındıran Rama-
zan'ın gelmesi Müslümanı sevindirmelidir. Bayramı
karşılayan çocukların masum ve içten sevinç-
leriyle Ramazan'ı karşılamalı, ona hazır olmalıdır.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

B izleri Ramazan nimetiyle şereflendirip bu


mübarek aya eriştiren Rabbimize hamd ol-
sun. Salât ve selam hayırlarda esen rüzgar mi-
kadar değer verdiği ona hazırlanmasından anla-
şılır. Örneğin; çok değer verdiği ve konum sahi-
bi birine misafirliğe giderken ya da onu misafir
sali bizlere örnek olan Muhammed Mustafa'ya olarak ağırladığında kişinin hazırlığıyla, alelâde
olsun. biri için yapacağı hazırlık birbirinden çok fark-
lıdır. Yine birazdan namaz kılacak olan birinin
Geçen yılın kirlerinden arınmamız, gelecek yıla namazının kalitesini onun ezanı bekleyişi, abdest
takva ve salih amel azığıyla başlamamız için Rab- alışı ve vakte riayet etmesinden anlayabiliriz. Bir
bimizin lutfu ve keremi olan bir Ramazan'a daha şeye yapılan hazırlığın güzelliği, beklenenin insan
erişmiş bulunuyoruz. Ramazan'la şereflenen her nezdindeki değerini gösterir.
Müslüman için Ramazan üç evreden oluşmak-
tadır. Ramazan'ın nasıl karşılanacağı, nasıl ge- 1. Ramazanın Fırsat Olduğunu Bilmek
çirileceği ve Ramazan'da elde edilen hayırların
Ramazan sonrasına nasıl taşınacağıdır bu üç evre. Ramazan ayı Allah'ın subhanehu ve teâlâ mümin
Ramazan'dan hakkıyla istifade edebilmemiz için kullarına ikramı ve lütfudur. Geçen yılın manevi
bu üç aşamanın hakkının verilmesi gerekmek- kirlerinden arınmaları, bir sonraki yıla istikamet
tedir. Bizler de bu ayki baş yazımızı Ramazan'ı üzere bir kulluk için azık biriktirmeleri, rıza-i
nasıl karşılamamız gerektiği konusuna ayırdık. İlahi'ye ve Firdevs cennetlerine eriştirecek salih
ameller edinmeleri için onlara bahdeşedilmiş bir
Ramazan'a Hazırlık fırsattır.
İnsanın maddi ya da manevi bir meseleye ne

18
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Rabbani fırsatlar
hususunda şu tavsiyede bulunur:

"Sizin günleriniz içinde Rabbinizin size sunduğu


hediyyeler/fırsatlar vardır. Onları elde etmeye çalı-
şın. Umulur ki sizden biri o fırsatlardan birini elde
eder de sonrasında asla şekavet yaşamaz.''  1
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem burada umumi
bir tavsiyede bulunmuştur. Allah'ın bazı zaman-
larda kuluna salih amel kapısı açması ve kulluk
yapmasına zemin oluşturması gibi ne zaman
olacağı belli olmayan fırsatlara karşı hazırlıklı
olmayı ve bu fırsatları kaçırmamaya gayret gös- bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, ge-
termeyi öğütlemiştir. nişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.''  5

Ramazan ise zamanı belli olan, hangi manevi Cennetin Reyyan kapısını çalmak için fırsattır:
fırsatları barındırdığı bilinen bir zaman dilimi- "Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır. Oradan
dir. Ramazan ayına yaklaşıldığında Müslüman sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık
kendisine sürekli bu telkinde bulunmalı ve ebedi kapanır, kimse oradan giremez."  6
kurtuluşu elde edeceği bir fırsatla karşı karşıya
olduğunu hatırında tutmalıdır. Ve kendine şöyle Allah'ın kerem ve lütfunun fazlalaştığı ve kul-
demelidir: larının amellerine sayısız ecirle karşılık verdiği
'Ey nefsim, kulluğun hakkını veremediğinde baha- bir fırsattır:
ne olarak öne sürdüğün şeytan zincire vurulmuştur,
"Ademoğlunun her ameli onun için katlanır. Hayır
bu senin için bir fırsattır.'
ameller en az on misliyle yazılır, bu yediyüz misli-
"Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açı- ne kadar çıkar. Allah şöyle buyurmuştur: 'Oruç bu
lır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben
zincire vurulur."  2 de onu (dilediğim gibi) mükâfatlandıracağım. Ku-
lum benim için şehvetini, yiyeceğini terketti' Oruçlu
"Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahu teâlâ, için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki
size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki
kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (halüf),
bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.''
kıymetlidir. Kadir gecesinin hayrından mahrum
kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır."  3 Hakkını vererek bu ayı geçireni şehidlerin önü-
ne geçiren bir fırsattır:
Ramazan ateşten azad olma ve ondan korun-
mak için fırsattır: Talha bin Ubeydullah radıyallahu anh anlatıyor:

"Ramazan ayının ilk gecesi olunca, şeytanlar ve "Beraber Müslüman olmuş iki adam Allah
azgın cinler zincire vurulur. Cehennem kapıları ka- Rasûlü'ne geldiler. Onlardan biri ibadet hususunda
panır ve hiç biri açılmaz. Cennet kapıları açılır ve diğer arkadaşından daha çalışkandı. İbadetlere düş-
hiç biri kapanmaz. Sonra bir melek şöyle seslenir: kün olanı bir savaşta şehid oldu. Diğer arkadaşıysa
'Ey hayır dileyen, ibadet ve kulluğa gel. Ey şer isteyen bir yıl sonra vefat etti. Onun vefatından sonra bir
günahlarından vazgeç.' Allah'ın bu ayda ateşten rüya gördüm. Kendimi cennetin kapısında gördüm.
azat ettiği nice kimseler vardır ve bu, Ramazan Vefat eden iki arkadaş da oradaydı. Cennetten biri
boyunca her gece böyledir."  4 çıktı ve ikinci vefat edeni cennete girmesi için çağırdı.
Sonra şehid olanı girmesi için çağırdı. Bana döndü
"Rasûlullah buyurdu ki: "Kim Allah Teala yolunda ve 'senin henüz zamanın gelmedi' dedi. Talha bu
rüyayı insanlara anlattı. İnsanlar çok şaşırdı ve
1. Taberani
rüyayı Allah Rasûlü'ne sordular.
2. Buhari, Müslim.
Şaban
3. Nesai 5. Tirmizi 1437
4. Tirmizi 6. Buhari, Müslim.

Haziran'16 • SAYI: 50

19
- Neden şaşırdınız? Allah'a kulluk yaparak kendinizi gösterin. Ramazan
ayında Allah'ın rahmetinden kendisini mahrum
- İbadet konusunda daha çalışkan olan ve sonra- eden kimse bedbaht kimsedir."  9
sında şehid olan cennete arkadaşından sonra girmiş.
İnsanın huzur ve mutluluğu onun yapacağı sa-
- Cennete ilk giren arkadaşından bir sene sonra lih amelleri olumlu yönden etkiler. Salih amellere
vefat etmedi mi?
muvaffak kılınmış bir Müslüman bir de gönül ge-
- Evet. nişliği, huzur ve amelin lezzetini almaya muvaf-
fak kılınmışsa onun için nimet kemale ermiştir.
- Ramazanı idrak edip orucunu tutmadı mı? Bundan dolayı cennetle müjdelenen kullar hüz-
nün ve korkunun olmayacağıyla müjdelenmiş-
- Evet. lerdir. Çünkü korku ve hüzünle beraber nimetten
- Bu sürede Allah'a secde etmedi mi? istifade etmek zordur.

- Evet. Ramazan ayı amel ayıdır. Ramazan'ı manevi


sevinç ve huzurla karşılamak, bunu hissetmek
- İkisinin arasındaki fark yer ile gök arasın- ve yaşamak, çevremizdekileri müjdelemek
daki fark kadardır.''  7 ve onların da bu duyguyu hissetmesini
sağlamak bu ayı değerlendirmemize
Ebedi hayatın saadeti için ih- yardımcı olacaktır.
tiyacımız olan her şeyi içinde
barındıran bir fırsatlar man- 3. Ramazan'ı Duayla Kar-
Ramazan ise zamanı belli olan, hangi
zumesidir Ramazan. Bunu şılamak
manevi fırsatları barındırdığı bilinen
böyle bilmek ve bu şekil- bir zaman dilimidir. Ramazan ayına
başyazı

de hissetmek Ramazan'a yaklaşıldığında Müslüman kendisine


Allah Rasûlü sallallahu aleyhi
yapacağımız hazırlığın ilk sürekli bu telkinde bulunmalı ve ebedi Ramazan'ı duayla
ve sellem

adımıdır. kurtuluşu elde edeceği bir fırsatla karşı karşılar, Rabb'inden bu ayın
karşıya olduğunu hatırında tutmalıdır. hayırlarına muvaffak olmayı
2. Ramazının Gelişiyle Se- ve rıza-ı İlahi'ye ulaşmayı diler-
vinmek di. Abdullah ibni Ömer radıyallahu
anh anlatıyor:
İçinde bunca hayır ve fazilet ba-
rındıran Ramazan'ın gelmesi Müslümanı "Allah Rasûlü, Ramazan hilalini gördüğün-
sevindirmelidir. Bayramı karşılayan çocuk- de: 'Allah'ım bu ayı bizim üzerimize iman ve
ların masum ve içten sevinçleriyle Ramazan'ı eman, İslam ve selamet üzere doğur. Bizi sevip
karşılamalı, ona hazır olmalıdır. razı olduğun işlere muvaffak kıl. Benim ve senin
Rabbin Allah'tır.' diye dua ederdi."  10
"De ki: 'Allah'ın bol ihsanıyla (fazlıyla) ve rahme-
tiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların topla- Ramazan'ı duayla karşılamalı ve Ramazan'dan
yıp yığmakta olduklarından hayırlıdır.' "  8 umduğumuz hayırları Rabbimizden istemeliyiz.
Umumi lafızlarla yaptığımız duaların yanında
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan'ın gel- bir de bize özel ihtiyaçları ve Ramazan'dan bek-
mesiyle mutlu olur, ashabını müjdeler onların da lentilerimizi dualarımıza yansıtmalı Allah'tan
sevinmesini sağlardı: subhanehu ve teâlâ istemeliyiz.

"Ramazan ayı size bereketiyle geldi. Allah o ayda "Allah'ım! Seni ziktermem, sana şükretmem ve en
sizi zengin kılar, bundan dolayı size rahmet indirir, güzel şekilde sana kulluk etmem hususunda bana
hataları yok eder, o ayda duaları kabul eder. Allah yardımcı ol.''  11
sizin Ramazan ayındaki ibadet ve hayır konusun-
da birbirinizle yarış etmenize bakar ve meleklerine
karşı sizinle övünür. O hâlde iyilik ve hayırdan yana

9. Mecmau'l Zevaid
7. Müsned 10. Müsned, Sünen Darimi.
8. 10/Yunus, 58 11. Müsned, Ebu Davud.

20
Ramazan'ı güzel dualarla karşılamanın yolu,
geçen Ramazanlar'ın muhasebesini yapmakla
mümkündür. Bizi Ramazan'dan istifade etmek-
ten alıkoyan sebepler iyi düşünülmeli ve bunları
gidermesi , bizi umduğumuz hayırlara muvaffak
kılması için Allah'a subhanehu ve teâlâ tüm fakr ve zil-
letimizle yalvarmalıyız.
"Rabbinize gönülden yalvararak ve gizlice dua
edin. Şüphesiz ki O aşırıya gidenleri sevmez.''  12
"...Rabbim! Senin bana indireceğin tüm hayırlara
muhtacım.''  13
"Allahım, ben Senin kulunum, kullarından bir er-
Dualarımızda dikkat etmemiz gereken en kekle bir kadının oğluyum, perçemim senin elindedir.
önemli husus, hangi ruh hâliyle dua edeceği- Hakkımdaki kararın yürürlükte ve yine hakkımdaki
mizdir. takdirin âdilânedir. Senden, kendini isimlendirdiğin,
kitabında indirdiğin, mahlûkatından birine öğretti-
'Kulu Allah'a yakınlaştıran en kısa yol tam bir ğin veya gayb ilminde kendine tahsis ettiğin (kim-
ihlastır. Hiçbirşeyi kendinden bilmez, hiçbir iddia- seye bildirmediğin) her ismin hürmetine istiyorum.
da bulunmaz, tüm kuvvet ve esbaptan teberri eder, Kur'ân'ı kalbimin baharı, gözümün nuru, hüzün,
yaptığı hiç birşeyi minnet vesilesi kılmaz. Bilakis tam gam ve tasamın gidericisi kılmanı diliyorum.''  16
bir fakirlik ve ihlas hâlinde Rabb'ine yaklaşır. İhti-
yaç ve miskinliğin kalbin en ince noktalarına ulaşıp Taif dönüşü yaptığı duası da duanın bu adabına
parçaladığı, kırıklık ve muhtaçlığın her yönden ken- güzel örneklerdendir:
dini kuşattığı, Rabb'ine olan ihtiyaç ve zaruretine
şahit olan, her zerresinin Allah'a muhtaç olduğunun "Allah'ım, güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk naza-
farkında olan insanın ezikliğiyle Rabb'ine yönelir. rında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet
Rabb'inin rahmet ve fazlıyla kendisini kuşatması ederim. Ey merhametlilerin merhametlisi, herke-
hâli dışında bir an Rabb'inden yoksun olsa helak sin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi
olacağını, telafisi mümkün olmayan bir zarara uğ- sensin. Sensin Rabb'im benim. Beni kime bıraktın?
rayacağını bilir. Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde
bana hakim olacak düşmana mı? Allah'ım! Eğer
İnsanı Allah'a yakınlaştıran yollar arasında bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere,
ubudiyyetten/kulluktan, O'ndan uzaklaştıranlar belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin
arasında iddiadan/kendini yeterli görmekten daha bunları göstermeyecek kadar geniştir. Allah'ım, ga-
etkili olanı yoktur. zabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan,
karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salâha
Ubudiyyet iki temel üzere kurulmuştur. Tam bir
kavuşturan ilâhi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim.
sevgi ve tam bir zillet. Allah'ın nimetlerini düşün-
Sana iltica ederim. Bütün kuvvet, her kudret ancak
mek kişide tam sevgiyi, buna mukabil kendi ayıp ve
eksiklerini düşünmesi kişide tam bir zillet meydana sendendir, Ya Rabbi!"
 17

getirir...'  14 4. Ramazanı Salih Amellerle İmar Etmeye


Niyyet ve Muvaffak Olacağımıza Dair Husn-ü
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem dualarında
Zan
hep bu ruh hâlini görürüz.
Hayrın başı ve ilk adımı hayra niyet etmektir.
"Allah'ım, rahmetini umuyorum, göz açıp kapa-
yıncaya kadar beni nefsimle başbaşa bırakma, bü- Hayra niyet yani azmetmek ve hayra yönelme
tün işlerimi yoluna koy (ıslah et). Senden başka ilâh eğilimi zamanla iradeye dönüşecek, irade kuv-
yoktur. Yâ Hayy, yâ Kayyûm, rahmetinle senden vetlendikçe salih amel olarak vücuda gelecektir.
yardım dileniyorum.''  15 Allah subhanehu ve teâlâ bizim kalplerimizde hayır ira-
desi görmekten hoşlanır ve bu iradeyi kendisine
12. 7/A'raf, 55
yönelik bir adım olarak kabul eder.
13. 28/Kasas, 24
Şaban
14. El-Vabilu'l Seyyib 16. Müsned 1437
15. Müsned, Ebu Davud. 17. İbni Hişam

Haziran'16 • SAYI: 50

21
" '...Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir 5. Tevbe ve İstiğfarı Çoğaltmak
zira yaklaşırım, o bana bir zira' yaklaşırsa ben ona
bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben Allah'ın subhanehu ve teâlâ ihsan ettiği güzelliklerin
ona koşarak giderim.' "  18 kula erişmemesinin temelinde kulun günahları
yatar. Günahlar Yaratan'la yaratılan arasındaki
İrademizdeki sadakatimiz ise O'nun bizlere perdedir. İnsan masiyete daldıkça bu perde iyice
ihsan edeceği mükafatların oranını belirler. kalınlaşır, Allah'ın subhanehu ve teâlâ ihsan ve fazlına
"Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat eder- karşı başlayan gaflet, zamanla Allah'ın zatından
lerken mü'minlerden razı olmuştur, kalplerinde ola- gafil olmaya götürür.
nı bilmiş ve böylece üzerlerine 'güven duygusu ve
huzur' indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap Özel bir ihsan olan Ramazan ayından istifade-
(karşılık) olarak vermiştir.''  19 den bizleri alıkoyan, yıl içinde işlemiş olduğumuz
masiyetlerdir. Masiyetlerle kararmış, gafletle ka-
"Ey Peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: 'Eğer tılaşmış, şüpheler ve şehvetlerle hastalanmış, riya
Allah, sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse ve söz bozmayla ölmüş bir kalp Ramazan'dan
size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve istifade edemez.
sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyen-
dir.' "  20 "Başınıza gelen her musîbet, işlediğiniz
günahlar (ihmal ve kusurlarınız) sebe-
Kaldıki hayra niyet etmenin biyledir, hatta Allah günahlarınızın
insana hiç bir zararı yoktur. çoğunu da affeder."  23
Kişi niyet ettiğini yerine geti- Ramazan'ı güzel dualarla karşılamanın
remezse dahi niyetin ecrini "Hayır, doğrusu onların işleyip
yolu, geçen Ramazanlar'ın
kazandıkları (kötü) ameller
alacaktır. muhasebesini yapmakla mümkündür.
sebebiyle, kalblerinin üzeri
başyazı

Bizi Ramazan'dan istifade etmekten


"Allah muhakkak iyilikle- alıkoyan sebepler iyi düşünülmeli ve pas tutmuştur.''  24
ri ve kötülükleri yazdı, sonra bunları gidermesi , bizi umduğumuz
bunu açıkladı. Kim bir iyiliğe
hayırlara muvaffak kılması için Allah'a Rabb'imizden bize gelecek
tüm fakr ve zilletimizle yalvarmalıyız. hayırların engeli olan masiyet-
azmetse ve onu yapmasa, Allah
onu kendi katında tam bir iyilik lerden kurtulmanın yolu, arın-
olarak yazar; ona azmedip de yap- ma vesilesi olan tevbe ve istiğfarı
sa, Allah onu katında on haseneden çoğaltmaktır.
yediyüze, daha fazla katlara kadar yazar.
Eğer bir kötülüğe niyetlense ve onu yapmasa "Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah
Allah onu kendi katında tam bir iyilik olarak bir nokta belirir. Eğer o günahından tevbe edip
yazar; eğer ona niyet etse ve onu yapsa Allah onu uzaklaşırsa kalbi saydamlaşır. Eğer tevbe etmeyip
bir tek kötülük yazar."  21 günah işlemeye devam ederse, o siyah nokta artar
ve kalbi istila eder. İşte Yüce Allah'ın Kur'an'da zik-
Öyleyse düşünce anlamında da hazırlığımızı rettiği kalp kirlenmesi, budur."  25
yapmalıyız. Ramazan'a dair güzel umutlar bes-
lemeli bu Ramazan'ın önceki Ramazanlar'dan Kalp arınıp temizlendikten sonra her istiğfar
farklı olacağına inanmalıyız. Bu konuda attığımız ve tevbe, Rabb'imizin ihsan ve nimetlerinin bize
adımların yani hazırlığımızın Allah subhanehu ve teâlâ ulaşmasını hızlandırır.
tarafından kabul olacağı ve bizi Ramazan'ın ha- "Ben onlara dedim ki: 'Rabbinizden bağışlama
yırlarına muvaffak kılacağına inanmalıyız. dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır. (Bağışlama
dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indir-
"Ben kulumun zannı üzereyim. Benim hakkım-
da (ona nasıl muamele edeceğim) dilediği zanda sin. Sizi mallarla desteklesin…' "
 26

bulunsun..."  22

18. Buhari, Müslim.


19. 48/Fetih, 18 23. 42/Şura, 30
20. 8/Enfal, 70 24. 83/Mutaffifin, 14
21. Buhari, Müslim. 25. Müsned, İbni Mace.
22. Müsned 26. 71/Nuh, 10-12

22
Öyleyse Ramazan öncesinde dilimiz tevbe ve olduğuna inandığımız programı yapmış olacak,
istiğfarla ıslak olmalı ve Rabb'imizden bizi arın- şeytanın daha hayırlısını fısıldayarak var olandan
mış bir şekilde Ramazan'a eriştirmesini dileme- alıkoyma tuzağından kurtulmuş olacağız.
liyiz.
• Programın bireysel olmasından ziyade aileyle
"...Şüphesiz Allah, çok tevbe eden ve çok temizle- birlikte ya da belli bir arkadaş grubuyla olmasına
nenleri sever."  27 dikkat etmek. Birden fazla insanın kontrolünde
olan programlara bağlılık ve sebat oranı daha
6. Ramazan'ı Nasıl Daha İyi Değerlendire- yüksektir. Takvanın zayıfladığı yerde hayânın
bileceğimize Dair Çalışma Yapmak etkisinden istifade etmiş olacağız.
Ramazan ayı rahmet ve bereket ayıdır. Rahmete • Programın Ramazan'ın ruhuna, kişinin vak-
erişmenin vesilesiyse bu ay içinde yapılacak salih tine ve yapabileceklerine uygunluğuna dikkat
amellerdir. Ramazan'da yapabileceklerimiz ve bu etmek.
ayın hayırlarını bize hatırlatacak, salih amellerin
ecirleriyle bizi amele teşvik edecek, yönlendirici • İslam ahlakına uygun olmayıp normal zaman-
nasihatlerle kalbimizi yumuşatacak kitaplar oku- larda değiştiremediğimiz alışkanlık ve huyları-
malı ve bu içerikteki dersleri dinlemeliyiz. mızdan en az birini değiştirmeyi programa ek-
lemek. Böylece orucun irade üzerindeki olumlu
"Sen öğüt verip hatırlat! Çünkü gerçekten öğütle
etkisi ve Ramazan'ın şeytanların hareket alanını
hatırlatma, mü'minlere yarar sağlar.''  28
kısıtlayan manevi havasından istifade etmek. Ör-
Toprakta nebat bitme özelliği vardır lakin kışın neğin; sigara içmeyi, televizyon izlemeyi, öfkeli
arza yaydığı beyaz örtü toprağın bu özelliğini işle- olma gibi ahlakları terk etmeyi hedeflemek.
mesine engel olur. Baharla beraber gelen yağmur-
• Çokça hatim yapmak yerine bir defa Kur'an'i
lar toprağı hareketlendirir, içinde taşıdığı güzel-
Kerim'i mealiyle beraber ve ayetler üzerinde te-
likleri açığa çıkarmasını sağlar.Toprağın cinsine
fekkür ederek okumak.
ve kalitesine göre yağmurdan faydalanması gibi,
iman, ihlas ve takvasına göre kalpler de öğütten • İftar parogramlarını ziyafet partisi olmaktan
faydalanır. 29 çıkarıp, şehid ve tutuklu aileleri, yetimler, yok-
sullar, ihtiyaç sahibi öğrenciler ve kalbini İslam'a
7. Ramazan'a Dair Program Yapmak
kazandırmak istediğimiz davetimizin muhatabı
İşlerimizde başarı ve sebatı elde edeceğimiz ve- olan insanlarla iftar etmek.
silelerden biri programlı olmaktır. İnsan oğlunu
• Ramazan'ın nefsin arzularına gem vurma üze-
amelden alıkoyan veya amelde sebat etmesine
rindeki etkisinden faydalanmak ve bunu ahlak
engel olan en tehlikeli şey belirsizlik yani prog-
hâline getirebilmek için mümkünse tek çeşit ya
ramsızlıktır. Ne yapacağını bilerek Ramazan'a
da iki çeşit yemekle iftar yapmak.
girmek belirsizlik ve buna bağlı olarak gevşeklik
illetinden bizleri kurtaracaktır. • Teravih namazlarını kıraat ve sohbet yönün-
den kalbimizi harekete geçiren bir mescitte kıl-
Yapacağımız programda dikkat etmemiz ge-
mayı tercih etmek.
rekenler:
• Ramazan'ın son on gününde itikafa girmek.
• Programımızı bir takım okumalar ve sohbet-
Hiç olmazsa son on günün bazı günlerini itikafta
ler dinledikten sonra yapmak. Böylece en hayırlı
geçirmek.

Bizleri Ramazan'a eriştiren Rabb'imiz, bizleri


27. 2/Bakara, 222
bu ayın hayırlarına muvaffak kıl. Arınan, ba-
28. 51/Zariyat, 55
29. Faydalı olacağını düşündüğümüz çalışmalar:
ğışlanan, rahmete erişen ve Firdevs'i hak eden
kullarından eyle.

• Ramazan Azığı, İbrahim Gadban, Menahil yayınları.


• Ramazan'ı Nasıl Karşılamalıyız, Abdulmennan Joulha, Guraba
yayınları. Şaban
1437

• Ramazan Mektubu, Ebu Hanzala, Furkan Basım ve Yayınevi.

Haziran'16 • SAYI: 50

23
Mümine Hanımlara nasihatler
Faruk Furkan

Şakalaşma ve Gülme
Âdabı
Bir Müslüman her insana şaka yapabilir. Büyük
âlimlere bile şaka yapmakta bir beis yoktur;
ama bu, kıvamında, tadında ve dozunda
olmalıdır. Her şey tadında ve dozunda güzeldir.

Allah'ın Adıyla...

D eğerli mü'mine bacım, birkaç sayıdır sana


İslam'ın 'Ziyaretleşme Âdabı'na dair koy-
muş olduğu hükümlerden bazılarını hatırlat-
ya koyman gerekir. Ama hemen hatırlatalım ki,
okuduğun bu şeyleri pratiğe koyarak uygulamaya
çalışman elbette kolay bir şey değildir, kendisine
maya çalıştık ve bu seriyi en son; oturum, gün, özgü bir takım zorlukları vardır; lakin unutma-
ders ve benzeri münasebetlerde dikkat etmen malısın ki kolay, ancak Allah'ın kolaylaştırdığı;
gereken kurallarla noktaladık. Bu gün ise, kar- zor da ancak Allah'ın zorlaştırdığıdır. Allah'ın
deşliğimizin bir gereği olarak sana yine nasi- kolay kıldığını zorlaştıracak, zorlaştırdığını da
hatlerde bulunmaya devam edecek ve en ideal kolay eyleyecek kimse yoktur. Rabbim şimdiden
Müslüman kadının nasıl olması gerektiği nok- burada yazdıklarımızla amel etmeyi sana ve diğer
tasında yol göstermeye çalışacağız. tüm kardeşlerimize kolay kılsın.

Bu ayki başlığımız, yine bir âdab kuralıyla ala- Değerli bacım, konunun detayına girmeden
kalı olacak. Bu ay inşallah Müslüman kadının önce birkaç paragrafla bir hususa temas etmek is-
gülme, şakalaşma veya diğer bir ifadeyle mizah tiyoruz ki, bu husus konunun daha iyi anlaşılması
anlayışının nasıl olması gerektiğinden söz ede- için bir mukaddime niteliğindedir ve önemlidir.
ceğiz. Bu âdap kuralı, özellikle sosyal ilişkilerde,
Bilindiği üzere İslam'ın değerlerinden uzak,
toplum içinde ve insanlarla münasebetlerinde
âdabına riayetten yoksun ve cahiliyenin ahlakıyla
senin duruşun açısından oldukça önemli bir
bezenmiş bir toplum içerisinde yaşıyoruz. İslam
yere haizdir. Bu nedenle bu yazıyı çok dikkatli
ahkâmının ilga edilmesinden bu yana, Batı'nın
ve önemseyerek okuman, ardından da okuduğun
ön gördüğü bir hayat tarzı ve ahlak sistemi bizlere
şeylerin gereklerini pratik hayatında uygulama-

24
dikte ediliyor. İnsanlar, evlatlarını veya maiyetle-
rinde bulunan kimseleri göregeldikleri bu kültür
ve ahlak üzere yetiştiriyorlar. Bizler de bu top-
lumun fertleri olarak –ister istemez− bu gayr-i
İslamî kültür ve ahlaktan etkileniyoruz. Çünkü
bizi yetiştiren ebeveynlerimiz, bu toplumun bir
parçası olarak yetiştiler. Onlar da bu ahlak veya
kültür üzere büyüdüler. Hayata gözlerini açtıkla-
rında bu uygulamaları gördüler. Kur'an ve Sün-
netten uzak oldukları için de, neyin doğru neyin
yanlış; hangi şeylerin İslam âdabı, hangilerinin
de cahiliye kuralları olduğunu ayırt edemediler.
Ve ister istemez bu şekilde hayatlarını sürdürerek muamelede bulunuyoruz. Burada önemli olan;
elleri altındaki nesilleri yetiştirdiler… bütün bu menfî davranışların yanlış olduğunu,
ideal tutumlar olmadığını biliyoruz. Yapsak bile
Bizler de onların elleri altında yetişen bir nesil hata olduğunun farkında olarak yapıyoruz. İşte
olarak büyüdük. Bundan dolayı bu ahlak ve kül- işin burası, olayın analizi açısından çok mühim
tür üzere hayatımız şekillendi. Ta ki Allah'ın bir bir nokta. Bu noktayı iyi kavrarsak, zamanla hata-
ikramı olarak Kur'an ve Sünnetle tanışana dek… larımızı düzeltmemiz ve gün geçtikçe cahiliyeden
Allah, ihsanıyla bizi Kitabı ve Rasûlü ile tanış- bize sirayet etmiş ahlaklardan arınmamız daha
tırınca, üzerinde bulunduğumuz bazı ahlak ve kolay olacaktır. Önemli olan yaptığımız yanlış-
kültürün İslam ile uyuşmadığını fark ettik. Fark ların 'yanlış' olduğunu bilmemiz ve kabullenme-
ettik fark etmesine ama bunlardan vazgeçmemiz mizdir.
öyle zannedildiği gibi kolay olmadı. Çünkü bu
ahlak ve kültür iliklerimize kadar işlemişti. Bilin- Burada yeri gelmişken hemen belirtelim ki,
çaltımıza yerleşmişti. Atamadık, terk edemedik, bu toplumda yetişen Müslümanlar olarak biz-
oldukça zorlandık… Bu da bizi bazen hayal kı- ler, her ne kadar dört dörtlük olmasak da, hak-
rıklığına, bazen ümitsizliğe, bazen de çaresizliğe kıyla İslam'ın edebiyle edeplenemesek de, iç
sevk etti. Lakin kullarını oldukları hâl üzere bı- âlemimizde bu âdap kurallarını harfiyen uygu-
rakmayan, bizlere karşı son derece lütufkâr olan lamayı, tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi her
Rabbimiz, ellerimizden tuttu ve −her ne kadar konuda İslam'ın bizden istediği edep ilkelerine
hakkıyla riayet edemesek bile− bizlere İslam ah- riayet etmeyi ve hatalarımızı en aza indirgeyerek
lakını, İslam âdabını ve İslam kültürünü sevdirdi. güzel bir ahlakın sahipleri olmayı arzuluyoruz.
Cahiliyeyi ve cahiliyenin kötü ahlakından bizleri Allah da biliyor ki, bunları cân-ı gönülden temen-
nefret ettirdi. ni ediyoruz. Ama belki yapamıyor, belki de hak-
kıyla hayata geçiremiyoruz. Ümit ederiz ki bu ve
"Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süs- benzeri yazılar ya da bu alanda yapılmış dersler
leyip çekici kıldı ve size küfrü, fıskı (günahları) ve sayesinde Allah subhanehu ve teâlâ biz Müslümanları
isyanı (Allah'ın emirlerine karşı gelmeyi) çirkin ıslah eder ve bizleri güzel ahlak sahibi kimseler
gösterdi…"  1 kılar. Rabbimizden temennimiz; olabildiği kadar
bizleri ahlak-ı cemil sahibi kılması ve elverdiği
Bu nedenle Rabbimize sonsuz hamd ediyor ve ölçüde İslamî âdapla bizleri âdaplandırmasıdır.
bizleri razı olduğu kıvama getirmesi için bol bol Hiç şüphesiz O, duaları işiten ve onlara en güzel
dua ediyoruz. şekliyle icabet edendir.
İşte böylesi bir toplum içerisinde İslamî ah- Kıymetli bacım, işte bu gün sana izah etmeye
lak ve âdaptan uzak bir şekilde yetiştiğimiz için çalışacağımız konu, bu toplumda yetiştiğimiz için
bazı edep kurallarını uygulamaya koymada ak- maalesef genelimizin hakkıyla riayet edemediği,
saklıklar yaşıyor, insanlarla muamelelerimizde en iyilerimizin bile yeterince âdabından uzak ol-
birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kalıyoruz. duğu bir mesele olan İslam'ın gülme, şakalaşma
İstemediğimiz hâlde bazı edep dışı davranışlar ve mizah anlayışı üzerine olacaktır. İnşâallah ca-
sergiliyor, kimi olumsuz davranışlarla insanlara hiliyenin üzerimizdeki etkisini kırar ve hakkıyla Şaban
bu konunun âdabıyla âdaplanırız. Bu sayede ön- 1437
1. 49/Hucurât, 7

Haziran'16 • SAYI: 50

25
celikle Rabbimizi razı eder, sonrasında da insan- hiçbir zaman bunu hayatının temeli, yaşantısı-
lara bu davanın vakûr bir dava olduğunu ve bu nın esası, seyr-i sülûkunun medârı yapmamıştır.
davada asıl olanın yılışıklık değil, ciddiyet oldu- İnsanlarla bir araya geldiğinde onları neşelendir-
ğunu ortaya koyarız. Allah hepimize −İslam'ın mek, hüzünlerini yok etmek ve kalplerine sürur
her âdap kuralında olduğu gibi− şakalaşma ve sokmak için latifeler yapmıştır. Yoksa hiç kimse
gülme konusundaki âdap kurallarına da riayet Rasûlullah'ın mizah konusunda insanı neredeyse
etmeyi kolay kılsın. (Allahumme âmin) insanlıktan çıkaracak tarzda sınırı aştığını iddia
edemez. "Benim bildiklerimi bilseniz, az güler çok
İslam'da Asıl Olan Ciddiyettir ağlardınız"  3 diye buyuran bir Peygamber, nasıl
İslam, hiçbir zaman insanlara somurtkan ol- olur da hayatının merkezine mizah ve şakalaş-
mayı, abusluğu, asık ve çatık bir çehreyle insan- mayı koyabilir? O sadece her konumda olması
ların karşısına çıkmayı emretmemiştir; aksine gerektiği gibi davranmış ve bunun bir gereği ola-
güler yüzlülüğü, mütebessimliği ve insanlara, rak da ara sıra latifelerle insanların kalbini kazan-
kendilerinin hayrını istediğimizi hissettiren bir mayı amaçlamıştır. Ve hamd olsun ki, bunu da en
çehre ile görünmeyi emir buyurmuştur. Hatta iyi şekilde başarmıştır. Kendisine Rasûlullah'ı sal-
sadaka verecek hiçbir şey bulamayan kim- lallahu aleyhi ve sellem örnek edinen bir Müslümanın

selerin insanlarla karşılaştıklarında onlara da böyle olması ve hayatının medarına cid-


güler yüzlü olmalarının, kendileri için diyeti esas alarak seyr-i sülûkunda vakur
sadaka sevabı kazandıran bir eylem bir duruş sergilemesi gerekmektedir.
olduğunu bildirmiştir. Bu, bizden beklenen asıl ve asîl
duruştur. Bunun istisnalarını
mümine hanımlara nasihatler

"Kovandan kardeşinin kova- İnsanlar, evlatlarını veya maiyetlerinde ve hangi durumlarda gülüp
sına (su vb. şeyleri) boşalt- bulunan kimseleri göregeldikleri bu şakalaşacağımızı, yazımızın
kültür ve ahlak üzere yetiştiriyorlar.
man bir sadakadır. İyiliği Bizler de bu toplumun fertleri olarak – ilerleyen bölümlerinde
emretmen ve kötülükten ister istemez− bu gayr-i İslamî kültür inşallah zikretmeye çalı-
alıkoyman bir sadakadır. ve ahlaktan etkileniyoruz. Çünkü şacağız.
Kardeşinin yüzüne karşı güler bizi yetiştiren ebeveynlerimiz, bu
yüzlü olman bir sadakadır…"  2 toplumun bir parçası olarak yetiştiler. İslam Denge Dinidir
Her konuda mükemmel
İslam'ın insanlara güler yüzlü hükümler vaz eden dinimiz, şa-
ve mütebessim olmalarını emret- kalaşma ve espri konusunda da en
mesi, asla onların ciddiyetsiz, yılışık güzel hükümleri vaz etmiş ve insanların
ve lakayt davranmasını öngördüğü anla- bu konuda denge içerisinde olmaları ge-
mına gelmez. İslam, ciddiyet dinidir. Onda rektiğini vurgulamıştır. İslam âlimlerimizin
asıl olan vakardır. Bu nedenle birileri İslam'ın belirttiğine göre mizah ve şakalaşma hususunda
tebessüme, güler yüzlülüğe ve mizaha onay ver- insanlar üç kısımdır:
mesinden hareketle cıvıklığı teyit ettiği zehabına
kapılmamalıdır. İslam asla cıvıklığa ve aşırı mi- 1. Biteviye mizaha dalan ve hayatları şakaşa-
zaha müsaade etmemiştir. mata üzere kurulu olanlar.
Bu gün üzülerek söylemeliyiz ki bazı Müs- 2. Şakalaşmayı sevmeyen ve her daim ciddiyeti
lümanlar, neredeyse tüm oturmalarında, mec- esas alarak neredeyse hiç latife yapmayanlar.
lislerinde, birlikteliklerinde ve hatta ders gibi
çok mühim buluşmalarında bile ciddiyeti elden 3. Orta yollu olup yeri geldiğinde şakalaşan,
bırakmış; yerine şakalaşmayı, lakaytlığı ve kah- yeri geldiğinde de ciddi olanlar.
kahayı esas almış durumdadırlar. Bu asla kabul
edilemez bir şeydir. Hele birde böylelerinin Allah Rasûlü'nün hayatını inceleyenler, onun
Rasûlullah'ın da güldüğünü öne sürerek yaptık- son maddede ifade edildiği gibi yeri geldiğin-
ları yanlışa delil aramaya kalkışmaları, meseleyi de şakalaşan, yeri geldiğinde ise ciddi olan bir
daha da üzücü bir hâle getirmektedir. Doğrudur, şahsiyet olduğunu görürler. O, hayatını denge
Allah'ın Rasûlü gülmüş ve şakalaşmıştır; ama o, üzere kurduğu ve her işinde orta yollu olduğu
için şakalaşma ve mizah hususunda da bu den-

2. Tirmizi. Ayrıca bkz. El-Edebu'l-Müfred, 891. 3. Buhari, Müslim.

26
geyi korumuş ve ortamın gerektirdiği şey neyse
onunla amel etmiştir.

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatır:

"Bir defasında Rasûlullah'a.

- Ey Allah'ın Rasûlü! Sen bizimle şakalaşıyorsun?


dedim.

Bunun üzerine Rasûlullah.

- Doğrudur, ancak ben, haktan başka bir şey


söylemem, buyurdu."  4 konudaki örnekliği vasat bir çizgide olup yeri
geldiğinde şakalaşmak, yeri geldiğinde ise cid-
Ebu Hureyre radıyallahu anh, herhalde Allah di olmak şeklinde ortaya çıkmıştır. Bizlerin de
Rasûlü'nün konumu itibariyle hiçbir surette şaka böyle olması ve hayatı tadında yaşayarak orta bir
yapmaması gerektiğini düşünmüştü; bu nedenle kıvamda latifeleşmeyi bilmesi gerekmektedir. Ne
de sorusunu, şaşkınlığını ortaya koyan bir tarzda birilerinin yaptığı gibi hayatın her alanını şaka-
sordu. Allah Rasûlü ise bu cevabıyla ona, insan ya vurmalı, ne de bazılarının takındığı gibi her
olmanın bir gereği olarak kendisinin de şakalaş- yer ve ortamda somurtkan bir tavır takınmalıyız.
tığını; ama her işinde olduğu gibi bu işinde de Aksine Rasûlullah gibi orta yollu olmalıyız.
'doğruluk' ilkesi ile hareket ettiğini bildirdi.
Bu gün bazı Müslümanlar, ne yazık ki
Bildiğimiz üzere Allah'ın Rasûlü sallallahu aleyhi Rasûlullah gibi orta yollu olmak yerine her or-
ve sellem, bizler için hayatın her alanında örnek-
tamlarını gırgır ve şamataya çevirmekte, ciddi
tir. Rabbimiz onu, yaşantımızın her noktasında yerlerde bile şaka ve esprilerle ortamların va-
örnek edinelim diye numune-i imtisal kılmıştır. karını bozmaktadırlar. Âlimlerin meclislerinde,
Yememizde, içmemizde, oturmamızda, kalkma- büyüklerin sohbetlerinde veya bilgi teatisi yapı-
mızda, gelmemizde, gitmemizde hâsılı her şeyi- lan ilim halkalarında bile maalesef ki beş dakika
mizde o, bizlere en ideal örnektir. Yine bunun olsun ciddi bir şekilde duramamaktadırlar. Ne
gibi o, bizlere bir baba, bir imam, bir komutan, âlim tanımaktalar, ne de büyük! Böyle olduğu
bir lider, bir eş, bir öğretmen, bir arkadaş olarak için hem genel itibariyle insanların hem de cid-
da eşsiz bir modeldir. Yani o, bizim için hayatın diyeti prensip edinmiş Müslümanların gözünden
her alanında, her lahzasında ve her konumunda düşmektedirler. Onların bu hâlini gören sıradan
örnek alınacak bir 'numune'dir. kimseler ise, öncelikle onların zatlarından, son-
"Andolsun, Allah'ın Rasûlü'nde sizin için; Allah'a rasında ise onların üzerinde bulunduğu yol ve
ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah'ı çok akideden teberri ediyorlar. Bu davranışın ken-
zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır."  5 dimize ve akidemize zarar getirdiğini göz önüne
alarak Allah için daha ciddi olmalı, daha vakur
Bu ayette Rabbimiz, Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi bir şekilde insanların içerisine çıkmalıyız.
ve sellem bizler için mutlak anlamda bir numune
olduğunu ve onun her yönüyle bizlere örneklik Bu ahlakın kadınlarda daha yoğun bir şekilde
teşkil ettiğini bildirmiştir. Rabbimizin, "Allah'ın tebellür ettiği kulağımıza gelen bilgiler arasın-
Rasûlü'nde sizin için güzel bir örnek vardır" bu- da. Davet ve tebliğ sahasında bir şeyler yapma-
yurarak Rasûlullah'ın bir yönünü kayıtlandırma- ya çalışan ciddi bacılarımızın en çok şikâyetçi
ması, onun her yönüyle bizlere örneklik edeceği- olduğu konulardan bir tanesi, ne yazık ki bu
nin bir delilidir. Bu nedenle onu her şeyde örnek mevzu. Müslüman bazı kadınların her ortamda
kabul etmek gerekir. Konumuzla alakalı olarak aşırı derecede mizah ve espri yaparak işin cılkını
söyleyecek olursak; Efendimiz mizah, şakalaşma çıkarması, sürekli şakalaşmalar ve aşırı derecede
ve espri konusunda da bizlere örnektir. Onun bu gülmelerle ortamların maneviyatını bozmaları
tebliğ ve davet ile meşgul olan bacılarımızı ol-
dukça rahatsız etmektedir. Onların bu olumsuz Şaban
4. Tirmizi tavırları, kendileriyle bir arada bulunmama gibi 1437
5. 33/Ahzab, 21

Haziran'16 • SAYI: 50

27
bir olumsuz sonucu doğurmaktadır. Hele bir de - Bizim şu Kur'an okuyanlarımız kadar midele-
bu tür bacıların aynı tavırlar içerisinde tebliğ ve rine düşkün, dilleri yalancı ve düşmanla karşılaş-
davet ortamlarında yer almaları, bizi gözlem- ma esnasında korkak kimseleri görmedim, dedi. O
leyerek kim olduğumuzu öğrenmek isteyen ve mecliste bulunan bir adam da:
bizlere not verecek olan insanların zihninde çok
- Yalan söylüyorsun; sen bir münafıksın! Seni
kötü bir imaj bırakıyor. Hakkımızda olumsuz
Rasûlullâh'a haber vereceğim, dedi. Bu haber
kanılara varmalarına neden oluyor.
Rasûlullâh'a ulaştı ve bunun üzerine bu ayetler
Ey bacım! Eğer sende de zikrettiğimiz şeylere indi."  7
benzer bazı hasletler varsa, hiç durma hemen on- Bu rivayete göre bu sözleri sarf eden kimse-
ları terk etmeye çalış ve örneğin Muhammed aley- ler, sahabenin âlimleriyle –ki âlimler bu dinin
hisselam gibi vasat bir insan olma yolunda gayret et.
önemli makamlarından birisini temsil etmek-
tedirler− alay ettikleri için imanlarından sonra
Şakalaşma Âdabının Kuralları kâfir olmuşlardır.
Üstte de dediğimiz gibi, her konuda mükem-
mel hükümler koyan dinimiz, şakalaşma ve İşte bunun gibi bir insan, bu dinin mukad-
espri konusunda da en güzel hükümleri des kabul ettiği, önemli saydığı veya değer
va'z etmiş ve biz Müslümanların nasıl atfettiği herhangi bir şeyi alay konusu edi-
bir espri anlayışına sahip olması nirse kesinlikle dinden çıkar ve bu
gerektiği noktasında yolumuzu konuda niyetine itibar edilmez;
aydınlatmıştır. Âlimlerimizin zira bu dinde alay konusu edi-
mümine hanımlara nasihatler

belirttiğine göre bu hükümler- lecek hiçbir şey yoktur.


Bu gün bazı Müslümanlar, ne yazık
den bazıları özetle şunlardır: Bu gün bazı insanlar şaka
ki Rasûlullah gibi orta yollu olmak
yerine her ortamlarını gırgır ve ve mizahlarında dinin
1. Yaptığımız şaka, lati- şamataya çevirmekte, ciddi yerlerde önem atfettiği şeyleri
fe veya espriler, içerisinde bile şaka ve esprilerle ortamların konu ediniyor ve bu saye-
asla Allah'ın isimleri, ayetle- vakarını bozmaktadırlar. de −Allah muhafaza− iman-
ri, Peygamberleri ve İslam'ın
larını kaybetme tehlikesiyle
değerleri ile alay etmeyi ba-
karşı karşıya kalıyorlar. Adam
rındırmamalıdır. Bu gün bazı
başlıyor konuşmasına 'Bahçeye
insanların şakaları maalesef bu
bir inek, bir de hoca girmiş…' diye bu
türdendir. Adam şaka yapıp insanları
söz ile İslam âlimlerinin kadr-i kıymetini
güldüreceğim derken, bir anda Rabb'inin
ayaklar altına almasının yanı sıra, onları
ayetlerini veya O'nun değer atfettiği şeyleri
−hâşâ− ineklerden daha fazla yiyen, boğaz
ayaklar altına almakta ve farkında olarak veya
düşkünü insanlar olarak lanse ediyor. Ve yine
olmayarak 'mukaddesât' ile alay eder bir pozis-
adam başlıyor sözlerine 'Şu bizim çarşaflılar var
yona düşmektedir. Bu tür bir şaka, ne niyetle ve
ya…' diye, nihayetinde sözlerini 'Kara Fatmalar',
hangi maksatla yapılırsa yapılsın küfürdür ve in-
'öcüler' veya 'böcüler'le bitiriyor. 'Şu bizim sakallı-
sanı dinden çıkartır. Rabbimiz bu hususla alakalı
lar var ya…' diye açıyor ağzını, 'Keçi sakallılar'la
olarak şöyle buyurur:
noktalıyor sözünü. Tüm bunlar çok tehlikeli
"Andolsun, onlara (Tebuk gazvesine giderken söy- şeylerdir ve her an insanın ayağını kaydırabilir.
ledikleri o alaylı sözleri) soracak olsan, elbette şöyle Bir Müslüman gafleten böyle bir şaka yapacak
diyeceklerdir: 'Biz sadece eğlenip şakalaşıyorduk.' olsa önce ikaz edilir, eğer tekrar ederse küfrüne
De ki: 'Allah ile O'nun ayetleri ile ve Rasûlü ile mi hükmedilir. İş, işte bu kadar tehlikelidir.
alay ediyorsunuz? Özür dilemeyin. Siz iman ettik-
2. Yaptığımız şaka ve espriler asla bir günahı
ten sonra gerçekten kâfir oldunuz…' "  6
içermemelidir. İçerisinde bir günah barındıran
İmam Taberî'nin naklettiğine göre bu ayetin her türlü şakalar, İslam'da haramdır ve asla caiz
nüzul sebebi şu olaydır: "Tebuk gazvesinde bir değildir. Ebu Hureyre'nin radıyallahu anh hayreti üze-
adam: rine Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem verdiği cevap
aslında bunun delilidir:

6. 9/Tevbe, 65-66 7. Tefsiru't-Taberi, 6/172 vd.

28
"Ben, haktan başka bir şey söylemem!"

Müslümanlar da, tıpkı önderleri olan Pey-


gamber sallallahu aleyhi ve sellem gibi şakalaşmalarında
haktan başka bir şey söylememeli, yalan türü
insanların güvenini zedeleyecek yollara asla te-
vessül etmemelidirler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurur:

"Veyl olsun, insanları güldürmek için konuşup


yalan söyleyene! Veyl olsun ona, veyl olsun ona!"  8

Mizahlarında yalanı terk edip, şaka yere bile


elinden çeker de, bu yüzden cehennemin bir çuku-
olsa bir günah ile latife yapmayanlara, cennetin
runa yuvarlanıverir."  11
ortasında bir köşk verileceği vaad edilmiştir. Ve
bu vaade Peygamber Efendimiz kefil olmuştur. "Bir kimse kardeşine −Velev bu kardeşi ana baba
bir öz kardeşi bile olsa− bir demirle işaret ederse,
"Ben, haklı bile olsa çekişip didişmeyen kimseye
elinden onu bırakıncaya kadar melekler ona lânet
cennetin kenarında bir köşk verileceğine kefilim. Şa-
eder."  12
kadan bile olsa yalan söylemeyen kimseye cennetin
ortasında bir köşk verileceğine kefilim. İyi huylu Bu gün bazı Müslümanlar, samimi oldukları ar-
kimseye de cennetin en yüksek yerinde bir köşk ve- kadaşlarının parasını, kimliğini, cüzdanını, tele-
rileceğine kefilim."  9 fonunu ve benzeri eşyalarını saklıyor, bir metasını
kaybederek onun endişeye kapılmasına neden
3. Yaptığımız şakalar asla ahlakı, mürüvveti oluyorlar. Veya arabayı üzerine sürüyor, polis
ve mümin kişiliğimizi zedeleyen türden şakalar numarası yapıyor, yüksekten düşürecekmiş gibi
olmamalıdır. Ahlaka halel getiren, mürüvveti iteliyor, ansızın ışıkları söndürüyor ve buna ben-
zedeleyen ve insanın ağzını bozan şakalar şaka zer bir takım şakalarla kardeşlerini korkutuyorlar.
değil, şaklabanlıktır. Bazı kardeşlerimiz şaka Bunlar asla İslam'ın öngördüğü mizah anlayışıyla
yapayım derken, ağza alınmayacak sözler sarf bağdaşmaz. Bir Müslümanın –nefsine hoş gelse
ediyor, küfürler ediyor veya belden aşağı fıkralar bile− bu tarz şakalar yaparak kardeşlerini korku
anlatarak karşı tarafı güldürmeye çalışıyorlar. Bu ve endişeye sevk etmesi helal değildir. Edep sahi-
nasıl bir ahlak, nasıl bir mizah anlayışıdır! Hiç, bi Müslümanların bu tarz şakalaşmalardan uzak
bir Müslümana yakışır mı? İnsanlara hoş vakit durmaları gerekmektedir.
geçirtelim diye kişiliğimizden taviz verebilir mi-
yiz? Bir Müslüman asla böylesi şaklabanlıklara, 5. Yaptığımız şaka ve espriler asla bir hakkın
soytarılıklara kalkışmamalı, edep ve ahlakını ihlaline neden olmamalı, haram olan bir şey şaka
korumalıdır. nedeniyle helale dönüştürülmemelidir. Bu gün
buna 'kesik atma' denilmektedir. Kesik atmak, bir
4. Yaptığımız şakalar kesinlikle bir mümini müminin malını şer'î bir hak olmaksızın zimme-
korkutma formatında olmamalıdır. Bir mümini te geçirmek demektir ki, karşı tarafın rızası söz
korkutan her türlü şaka bizzat Rasûlullah'ın dili konusu değilse kesinlikle haramdır. İslam'da kat'î
ile haram kılınmıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem surette yasaklanmış bir âdettir. Bazı Müslüman-
şöyle buyurur: lar, kardeşlerinde gördükleri saat, kalem, yüzük,
tesbih ve benzeri güzel şeyleri önce istemekte,
"Bir Müslümanın, bir Müslümanı korkutması helal
ardından da 'Kesik attım!' diyerek o eşyalara el
değildir."  10
koymaktadırlar. Bu, biraz önce de dediğimiz gibi
"Sizden biriniz silâhını (çıkarıp) din kardeşine asla caiz değildir. Bazı kardeşlerimiz, maalesef
işaret etmesin. Çünkü o bilmez, belki şeytan silâhı ki bu kötü âdete müptela olmuş durumdadırlar.
Özellikle erkeklerde bu âdet çok yaygın vaziyet-
tedir. Bayanlar arasında da nispeten mevcuttur.
8. Ebu Dâvud, Ahmed, Beyhakî.
Şaban
9. Ebu Dâvud, Tirmizi. 11. Buhari, Müslim. 1437
10. Ebu Dâvud, Tirmizi. 12. Müslim

Haziran'16 • SAYI: 50

29
göre hareket etmelidir. Böyle yaparsa sünnete
isabet ederek hareket etmiş olur.

Yaptığımız şakalar asla ahlakı, 8. Yaptığımız şaka ve espriler uygun insanlara


yapılmalıdır. Şakalarımızda zaman ve mekân fak-
mürüvveti ve mümin kişiliğimizi törü ne kadar önemli ise, insan faktörü de o kadar
zedeleyen türden şakalar önemlidir. Her insan şakayı kaldırmayabilir. Kimi
olmamalıdır. Ahlaka halel insanlar, yapıları gereği şakadan hoşlanmaz, esp-
rileri kaldırmazlar. Kendilerine şaka yapanlara
getiren, mürüvveti zedeleyen ve karşı anında farklı tepkiler verirler. Kimi zaman
insanın ağzını bozan şakalar da tepkileri normalin çok üzerinde olur. Karşı
şaka değil, şaklabanlıktır. tarafa beklenmedik bir şok yaşatabilirler. Böylesi
vasıflarıyla öne çıkmış birileri varsa onlara şaka
yapma noktasında çok hassas olunmalıdır. Yine
âlimler, yaşlılar, kadr-i kıymeti büyük insanlar
ve ciddiyetiyle tanınan insanlar, şakalaşmalarda
Bir Müslümanın ne yapıp edip alışkanlık hâline çok dikkatli davranılması gereken insanlardır.
getirdiği bu şe'ni hastalığı terk etmesi gerekmek- Müslüman, her insana yapısına göre davranmayı
tedir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu konuda şöy- becerebilen bir kişi olmalıdır. Bu da sünnettendir.
le buyurur:
Buraya kadar zikrettiğimiz şakalaşma ilkeleri,
"Sizden biriniz kardeşinin asasını, ister oynama her Müslümanın mizah ortamlarında titizlikle
amaçlı, ister ciddiyetle asla almasın/zimmetine ge- riayet etmesi gereken kurallardandır. Bir Müs-
çirmesin! Kardeşinin asasını alan, derhal asasını lüman her insana şaka yapabilir. Büyük âlimlere
geri ona versin."  13 bile şaka yapmakta bir beis yoktur; ama bu, kı-
vamında, tadında ve dozunda olmalıdır. Her şey
6. Yaptığımız şaka ve espriler uygun vakitlerde
tadında ve dozunda güzeldir. İnsana lezzet veren
yapılmalıdır. Unutmamak gerekir ki, her vakit
şeker bile fazla kullanıldığında çayı içilmez hâle
espri için elverişli ve uygun bir vakit değildir.
getirir. Bu nedenle şakalaşmalarımızdaki orantı-
Kimi insanlar vardır ki, bir sıkıntısı sebebiyle
yı çok iyi ayarlamalı ve esprilerimizi miktarınca
morali bozuktur. Bazılarının derdi, kederi vardır.
yapmalıyız.
Bazıları önemli bir yakınını kaybetmiştir. Bazıları
da belki eşleri ile tartışmıştır, sıkıntıdadır. Eğer • • •
sürekli espri derdinde olur, insanların ruh halleri-
ni anlamaz ve sanki ortalık güllük gülistanlıkmış Değerli bacım, buraya kadar genel olarak er-
gibi davranırsak her an kendimizin moralinin keği ve kadınıyla bütün Müslümanların dikkat
bozulması gibi bir durumla karşı karşıya kalabi- etmesi gereken bazı 'mizah âdabı' kurallarına
liriz. Böylesi durumda da kendimizden başkasını temas etmeye çalıştık. Burada zikrettiğimiz
kınamamalıyız. şeylerin haricinde de elbette dikkat edilmesi ge-
reken bir takım ilke ve kurallar mevcuttur. Sen
7. Yaptığımız şaka ve espriler uygun mekânlarda bunları âdab-ı muâşeret kitaplarından araştıra-
yapılmalıdır. Bilinmelidir ki her mekân, şaka şa- rak öğrenebilirsin. Bir sonraki yazımızda Allah
mata mekânı değildir. Bazı meclisler ciddiyet ister. izin verirse Rasûlullah'ın, ashabının ve selefin
Oralarda ağır başlı ve vakur bir şekilde durmayı büyüklerinden bazılarının şakalarından örnekler
bilmelidir Müslüman. Eğer bu meclislerde de vererek İslam'ın şakalaşmayı büsbütün yasakla-
cıvık davranmayı sürdürürse, insanların gözün- madığını, aksine buna bir sınırlama getirdiğini
den düşer, değerini kaybeder, ağırlığını yitirir. vurgulamaya çalışacağız; ardından da gülmeyle
Cenaze evleri, hasta yakınlarının yanları, mes- alakalı bazı noktalara temas ederek Müslümanın
cidler ve ilim meclisleri gibi yerler, hep ciddiyetin cıvık bir yapıya sahip olmaması gerektiğinin al-
öne çıktığı yerlerdir. Müslüman, özellikle bu tür tını çizmeye gayret edeceğiz.
yerlerde çok daha hassas olmalıdır. Her şeyi yerli
yerinde yaparak insanların halet-i ruhiyelerine Rabbim imkân verirse bir sonraki yazımızda
tekrar buluşmak dileğiyle, fî emânillâh…
13. Tirmizi

30
Fikriyat
ozcanyildirim@tevhiddergisi.net Özcan Yıldırım

Nifak Hareketi'nin
Mengene İçinde Kalışı:
Ahzab Savaşı
İslami bir cemaat hedeflerini nitelik bakımından en uç
olarak belirlemelidir. Bu hedef belirlendikten sonra han-
gi konjonktürde olursa olsun bu hedeften sapma-
ması gerekmektedir. Araçlar meşru çerçevede değişe-
bilmeli, fakat amaçlar ve ilkeler asla değişmemelidir.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla…


Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun… güçlerin saldırısı karşısında kıtlığın olması saha-
beleri zorlamış, o gün bir çoğu açlıktan karnına
Bir önceki yazımızda Ahzab Savaşı'ndan çıkar- taş bağlamıştı. Allah Rasûlü de sallallahu aleyhi ve sellem
dığımız derslere değinmeye çalışmıştık. Bunlar- iki taş birden bağlamış ve canhıraş bir şekilde
dan birinin münafıkların İslam davasına karşı hendek kazıyorlardı. İşte böylesi olumsuzluklar-
güvensiz olduğunu belirterek, bugün Müslüman la çepeçevre kuşatılan İslam ordusuna bir engel
topluluklar içerisindeki bireyler açısından güve- daha çıkmıştı. Hendeğin kazılmasını engelleyen
nin önemine temas etmiştik. Daha sonra hem da- koca bir kaya… Kaya, çölde yaşayan Araplar için
vanın hem de bireyin selameti açısından önemli en büyük engelin simgesi hâline gelmişti. Asha-
bir mesele olan ilkeler üzerinde sebat etmenin bın moralleri bozulmuştu… Çünkü zaman dar
önemini anlatmaya çalışmıştık. ve düşman yaklaşıyordu. Savunma cihadı için
de hendek kazılması elzem bir şeydi. İşte böyle
Bu yazımızda da Ahzab Savaşı'nda göze çar-
büyük handikapların olduğu bir atmosferde Al-
pan bir kaç hususa daha değinmeye çalışacağız
lah Rasûlü'ne durum haber verilmiş ve kayaya
inşaallah.
vurmaya başlamıştı. Her vuruşunda tekbir getirip
3. Hedefin İslami Hareket Açısından bir fetihten, bir imparatorluğun çöküşünden bah-
sediyordu. Her vuruşunda kaya da parçalanıyor-
Önemi du. Kalbi ferahlayan ve hedeflere kilitlenen mü-
Ahzab Savaşı, İslam tarihindeki en zor ve kes- minlerdi. Onlar önderlerinin kendilerine çizdiği Şaban
kin virajlardan bir tanesi olmuştur. Çok uluslu 1437

Haziran'16 • SAYI: 50

31
hedefe gözlerini dikmiş, bütün olumsuzlukları "Habbab bin Eret Kabe'nin gölgesinde örtüsüne bü-
hedef potasında eritmişlerdi. rünmüş oturan Peygamber'in yanına geldi; 'Allah'a
bizim için dua buyurmaz mısın?' dedi. Peygamber
Fakat münafıklar için böyle değildi. En küçük yüzü kıpkırmızı hâlde doğruldu, şöyle buyurdu:
olumsuzluğunu dillerine dolayan ve bunu mizah 'Sizden önceki ümmetlerde bir adam demir tarakla
malzemesi yapıp, gündem manşetlerine taşıyan taranır ve sinirleri kemiğinden sıyrılırdı da bu iş-
bu küçük hedefli insanlardan ne beklenirdi ki? kence onu dininden döndürmezdi. Testere başının
Büyük analistler(!) yine derin analizlerine şöyle saç ayrımına konur ve iki parçaya bölünürdü; bu da
soyunmuşlardı: o adamı dininden döndürmezdi. Allah muhakkak
bu dini tamamlayacaktır. San'â'dan kalkan yolcu
"Onun söyledikleri size tuhaf gelmiyor mu? Biz Hadramevt'e içinde Allah korkusundan başka hiç
burada güven içinde tuvalete dahi gidemezken, o bir korku olmadan gidebilecek.' "  2
kalkmış sizlerin, Kisra ve Kayser'in hazinelerine ko-
nacağınızı vadediyor. Sizler burada düşman korku- Allah da müminlere hedef olarak cennetleri,
sundan hendek kazarken, Muhammed, Yesrib'ten cennetlerin içinden de çatısı Rahman'ın arşı olan
Hire'nin saraylarını, Kisra'nın şehirlerini gördü- Firdevs'i göstermiştir.
ğünü, yakında bu yerlerin fethedileceğini müj-
deliyor. Bütün bunlar, boş şeylerdir boş! O sizi "Cennette yüz derece vardır. Her bir derece-
kandırmaktan başka bir şey yapmıyor."  1 nin diğer derece ile arası, sema ile arz ara-
sı kadar geniştir. Firdevs bunların en
Olaya dikkatli baktığımızda yukarıda olanıdır. Cennetin dört
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem nehri buradan çıkar. Bunun üs-
ashabını nasıl bir rahle-i ted- Herhangi bir ihtiyacımız söz konusu tünde Arş vardır. Allah'tan cen-
risten geçirdiğini görebiliriz.
olduğunda emirden izin alınması net istediğiniz vakit Firdevs'i
gerektiğini, velev ki önem atfetmediğimiz isteyin."  3
O, hareketin her merha-
fikriyat

bir mesele olsa dahi müminlerin


lesinde onlara hedeflerini özelliği olan bu tavrı ortaya koymamız
Allah Rasûlü'nün hedef
hatırlatarak motivasyonla- gerektiğini biliyor, fehmediyor ve bu
şekilde amel ediyorsak işte bu, Kur'an'da konusunda sahabesini eğitir-
rını korumalarını onlara tel- övülen davranışın ta kendisidir. ken görmekteyiz ki Mekke'de
kin etmiştir. özellikle ve daha çok sabredip
Sahabe, vahyin öğretilerini kazanacakları ahiret yurdunu,
Rasûlullah'tan sallallahu aleyhi ve sellem alır- Medine'de daha çok zamanın en
ken içerisinde Rabbani bir terbiye vardı. büyük imparatorluklarının fethedile-
O da, bir hedef doğrultusunda hareket et- ceğini hedef olarak önlerine koymuştur.
mekti. Buradan şunu anlamalıyız ki, İslami bir ce-
Daha ilk indirilen ayetlere baktığımızda Allah, maat hedeflerini nitelik bakımından en uç ola-
Rasûlü'ne ve sahabesine bu mesajı veriyordu. İlk rak belirlemelidir. Bu hedef belirlendikten sonra
inen ayetlerin içerisinde en çok vurgu yapılan hangi konjonktürde olursa olsun bu hedeften
kavram, hiç şüphesiz ahiret kavramı idi. Dolayı- sapmaması gerekmektedir. Araçlar meşru çerçe-
sıyla gözlerin dikileceği, kalplerin odaklanacağı vede değişebilmeli, fakat amaçlar ve ilkeler asla
yer, hangi şartlarda olursa olsun ahiret olmalıydı. değişmemelidir.
Çünkü kişinin ve toplulukların/cemaatlerin mo- Hedef doğrultusunda başa gelen ne olursa ol-
tivasyonu ve sağlıklı projeler geliştirip bu yönde sun sabredilmelidir. En önemlisi de Rasûlullah'ın
adım atabilmesi için bu elzemdir. Allah ve Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem çevresindeki münafıkların pro-
sallallahu aleyhi ve sellem bunu daha yolun başında ön-
pagandasını aratmayan kimselerin hedef ile ilgili
lerine koymuştu. alaycı tavırları, şüpheleri, olumsuz propaganda-
Mekke'de daha yolun başında iken işkence larına aldırış edilmemelidir. O gün sahabe nasıl
gören ve işkenceden ilerisini düşünemeyen sa- kulak arkası edip önlerindeki hedefe kilitlenmiş-
habelerine daima ilerideki hedefleri anlatıyordu. ler ise, bugün de aynı menhec işletilmelidir. Gü-
İşte bunlardan biri de Habbab'a söyledikleri idi.
2. Buhari
1. Vahidi, İbni Kesir El-Bidaye 3. Tirmizi

32
nümüzün hasta kalpli insanlarının söylemlerine
asla iltifat dahi edilmemelidir. Onlar daha çok
kendi gevşekliklerini, bu davaya karşı olan atıl-
lıklarını meşrulaştırmak için bir çuval dolusu
lafla moral bozmaya çalışmaktadırlar.

Hususen şu ayet bizlere bu yolda net bir rota


çizmektedir:

"Sabredip ayetlerimize kesin olarak inandıkları


zaman, içlerinden emrimizle doğru yola ileten ön-
derler çıkardık."  4

Anlattıklarımız ve sonrasında getirdiğimiz


ayetten hareketle şunu diyebiliriz ki; fıklar ise izinsiz olarak kaytarıp sıvışıyorlardı. Allah
bu konuyla ilgili olarak bin dört yüz yıldan uzun
1. İslami hareketin hedefinin en başında belli süredir okunan bir ayet inzal buyuruyor:
olması,
"Müminler, ancak Allah'a ve Rasûl'üne gönülden
2. Hedefin niteliği en son nokta olması, inanmış kimselerdir. Onlar, o Peygamber ile toplu
bir iş üzerindeyken ondan izin istemedikçe bıra-
3. Hedefe giderken yol arkadaşlarının sabırlı, kıp gitmezler. (Rasûlüm!) Şu senden izin isteyenler,
azimli ve yakin sahibi kimseler olması gerekir. hakikaten Allah'a ve Rasûl'üne iman etmiş kimse-
lerdir…."  6
Hususen ayette de sabır ve yakine işaret edil-
mesi bizleri bu kanaate götürmektedir. Bu yolda Bir sonraki ayette münafıkların hâli bildiriliyor.
sabrı kuşanamayan, inandığı davanın mevcut "...İçinizden, birini siper edinerek sıvışıp gidenleri
şartlarda üstün geleceğine inanamayan veya muhakkak ki Allah bilmektedir…"  7
ümitsiz olan kimselerle hedefe ulaşılması, ima-
met elde edilmesi imkansızdır. Öyleyse bu, Hendek gününde yüce Allah'ın, mü-
minler ile münafıkları birbirinden ayırdığı özellik-
Tıpkı Şeyhu'l İslam İbni Teymiyye'nin rahimehullah lerden birisidir. Bu ölçüyü olduğu gibi kendi haya-
dediği gibi: 'Dinde imamet, ancak sabır ve yakîn tımızda da tatbik etmemiz mümkündür.
ile elde edilir.'  5
Emire itaat anlayışımız eğer verilen emri zahi-
4. İzin Almak Mümin'in, İzin ren ve batınen teslimiyet ve içtenlikle kabul edip
yerine getirmekse bu, müminlerin itaat anlayışıdır.
Almamak Münafığın Alametidir Bununla beraber herhangi bir ihtiyacımız söz ko-
Ahzab gününde münafıkların hasletlerinden nusu olduğunda emirden izin alınması gerektiğini,
bir tanesinin ortaya çıktığını görmekteyiz. Bu velev ki önem atfetmediğimiz bir mesele olsa dahi
da, Müslümanlar toplu bir iş üzere iken kendi müminlerin özelliği olan bu tavrı ortaya koymamız
şahsi menfaatleri, gevşeklikleri ve korkaklıkla- gerektiğini biliyor, fehmediyor ve bu şekilde amel
rı dolayısıyla izin almadan çekip gitmeleri veya ediyorsak işte bu, Kur'an'da övülen davranışın ta
sıvışmalarıdır. kendisidir. Öbür türlü davranış ise yüce Allah'ın
Kur'an'da yerdiği ve münafıkların alamet-i fari-
'Müslümanların her bir meselede emirlerinden kası olan özelliklerden olan başı buyrukluk, izin
izin almaları da onlara has bir alamet-i farikadır. olmadan hareket etmek, emirleri umursamamak,
Münafıkların ahlakı ise, itaat edecekleri bir iş ile kaytarmak ve sıvışmaktır.'  8
emrolunmadan önce bir yolunu bulup sıvışmaktır.
Nur Suresi'ndeki 'Emri'n Cami'în'/ "…toplu bir
Hendek gününde Müslümanlar, yapacakları her- iş üzerendeyken…" ifadesi dikkat çekicidir. Bura-
hangi bir işte Rasûlullah'tan izin alıyorlardı. Müna-
6. 24/Nur, 62
4. 32/Secde, 24 7. 24/Nur, 63 Şaban
5. İbni Kayyım Medaricu's Salikin'de Şeyhu'l İslam'dan duyduğunu 8. Ebu Hanzala Hoca'mızın Müslümanların Emirlerine Karşı So- 1437
nakleder. rumlulukları isimli kitabının 60-62. sayfalarına bakılabilir.

Haziran'16 • SAYI: 50

33
girişmek, verilen bir görevi bir engelden dolayı
yapamamak, cemaate taalluk eden işlerde başka
Nur Suresi'ndeki 'Emri'n Cami'în'/ "… bir kardeşine nasihatte bulunmak, hususi bilgi-
toplu bir iş üzerendeyken…" ifadesi leri alakasız kimselere anlatmak veya örnekleme
dikkat çekicidir. Burada kullanılan yapmak vb. durumları kapsamaktadır. Bunla-
rı sadece bir sefere gitme olarak algılayıp diğer
kelime 'cemaat hâlinde ortak bir alanlar boş verildiği takdirde cemaat bünyesinde
iş' manasına gelmektedir. Demek hareket etmenin bir anlamı kalmayacaktır. Her-
ki, ortak çalışma sahalarında kesin kendi başına buyruk bir şekilde hayatta
bireylerin yönetimden bağımsız dilediği gibi tasarruf etmesi, herkesin birbirine
bir şekilde başına buyruk hareket karşı ehliyet sahibiymiş gibi bilgiler saçması veya
nasihat etmesi aynı bedendeki uzuvların farklı
etmeleri ayet ile yerilmiştir. hareket etmesi kadar imkansız bir şeydir. Cemaat
ise, herkesin akide ve menheclerinin bir olduğu,
aynı doğrultuda aynı bakış açısında olan bir ya-
da kullanılan kelime 'cemaat hâlinde ortak bir iş' pıdır. Olaylara baktıkları pencere aynıdır, aynı
manasına gelmektedir. Demek ki, ortak çalışma olması gerekir. Aksi hâlde bu durum bir cemaatin
sahalarında bireylerin yönetimden bağımsız bir içerisinde herkesin kendi başına cemaat olduğu
şekilde başına buyruk hareket etmeleri ayet ile yapı hâline gelir… Allah'tan selamet isteriz.
yerilmiştir. Bunun da münafıklar üzerinden ör-
'Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun' du-
neklendirilmesi ve tam zıddına da müminlerin
amız ile…
ahlakının nasıl olması gerektiğinin anlatılması iki
taife arasındaki ayırıcı çizgilerden birisini gözler
önüne sermiştir.

Allah subhanehu ve teâlâ bu olayları yaşatmış ve ör-


neklendirmiş ki, ümmete bayraktarlık yapacak
cemaatlere ve tebâlarına emsal olsun. Her ne
kadar Kur'an'ın koyduğu bu emsaller, kıstaslar
bugün gereksiz görülüp, aşırı bulunsa da bu, Rab-
bani terbiyenin esaslarından bir tanesidir.

Asrımızda bunları gündeme getirip, bu kıstas-


ları hayatın yaşanılması gereken bir parçası oldu-
ğu anlatıldığında, Kur'an'ın ibadî olarak telakki
ettiği bu ilkenin gereksiz, sofimeşrep, aşırılık
olduğuna kanaat edenlere şahit olmaktayız ki.
Bunu Kur'an'ın terbiye ve menhec vadisinden
fersah fersah uzak olan bu tip kimselere anlat-
mak da bir hayli güçtür. Çünkü yaşadıkları kültür
emperyalizmi onlara emirlere karşı her alanda
'free' yaşantıyı empoze etmiştir. Halbuki bu hafife
alınıp, karşısındakini sofimeşrep olmakla yere-
cek bir mesele değildir. Bilakis Kur'an'ın derk-i
esfel ehli dediği güruhun özelliği olarak bizlere
anlattığı bir meseledir.

Bundan dolayı cemaat bünyesinde hareket


eden bireylerin sosyal hayatlarındaki bir takım
tasarruflarında mutlaka izin almaları gerekmek-
tedir. Bu durum; bir sefere gitmek, mülkiyet satın
almak, kendi hayatı ile ilgili bir takım yeniliklere

34
Siyer Notları Bisetten Sonra

enesyelgun@tevhiddergisi.net Enes Yelgün

Genel/Açık Davet
Döneminin Başlangıcına
Dair Bazı Dersler
Tüm meselelerde olduğu gibi burada da bizim için en
güzel örnek Peygamberlerdir. Onlar korkularını bastırmak,
gizlemek yerine zayıflıklarını Rabblerine arz etmişler, O’na
sığınıp O’ndan yardım talep etmişlerdir. Korkularını hayra
çevirmek için Rabblerinin gösterdiği yola tabi olmuşlardır.

H amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a; salât ve hazırlamamı ve Abdulmuttaliboğullarını yemeğe


selam, O'nun subhanehu ve teâlâ Rasûlü'ne olsun. davet etmemi söyledi."  1

Genel davet emrini alan Allah Rasûlü'nün sallalla- İbni Ebi Hatim de tefsirinde yine Ali’den radıyal-
hu aleyhi ve sellem ruh hâlini bize göstermesi açısından lahu anh şöyle rivayet eder:
şu iki rivayet dikkat çekicidir:
"Önce en yakın akrabanı uyar" ayeti inince Allah
Ali radıyallahu anh şöyle buyurdu: Rasûlü bana yemek hazırlamamı ve Haşimoğul-
larını davet etmemi emretti. Yemek sonrasında
Allah Rasûlü'ne sallallahu aleyhi ve sellem Şuara suresi da söz alarak şöyle dedi:
214-215. ayetler inince o şöyle dedi:
"Benim borcumu kim öder ve benden sonra aile-
"Bu tebliği önce kavmime yapmam hâlinde hoşu- min idaresini kim yürütür?"
ma gitmeyecek şeyler ile karşılaşacağımı bildiğim
için sustum ve tebliğde bulunmadım. Ama Cebrail Korku Terbiye Edilmediğinde Kişiyi
bana geldi ve şöyle dedi:
İslam Davasına Hizmet Etmekten
'Ey Muhammed Rabbinin sana emrettiğini yerine Alıkoyan Bir Duygudur
getirmezsen seni ateş ile azaplandırır.' İnsanoğlunun fıtratında var olan duygulardan
Şaban
Bunun üzerine Rasûlullah beni çağırarak yemek 1437
1. Beyhaki, Delail

Haziran'16 • SAYI: 50

35
birisi de korkudur. İnsan bir şeyleri sevmek, bazı "Musa dedi ki: 'Rabbim! Ben onlardan birini öl-
şeyleri ummak zorunda olduğu gibi kişinin bir- dürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.' "  6
takım hususlardan da korkması kaçınılmazdır.
Bahsettiğimiz hakikat tüm insanlığı kapsadı- Bu korku Allah'ın subhanehu ve teâlâ dinini insanla-
ğından ötürü Peygamberler de bu hâle dahildir. ra ulaştırma bilincinde olan ve davet için adım
Onları bazen davet sırasında karşılaştıkları ya da atan her Müslümanın yaşayabileceği bir korku-
karşılaşacakları sıkıntılar ürkütmüş bazen de bu dur. Çünkü sünnetullahın bir sonucu olarak hak
hususların dışındaki olaylarda korkuları açığa açığa çıktığında batıl azgınlaşır. Küfür cephesi
çıkmıştır. hakkın sesini bastırmak için her türlü zorbalık
ve hileyi devreye sokar.
"Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan
çıktı. 'Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar.' "Andolsun ki, 'Allah'a kulluk edin!' (demesi için)
dedi."  2 Semûd kavmine kardeşleri Sâlih'i gönderdik. He-
men birbiriyle çekişen iki zümre oluverdiler."  7
"Musa dedi ki: 'Rabbim! Ben onlardan birini
öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyo- O yüzden ilk inen ayetlerde bu dava ağır bir
rum.' "  3 yük olarak tanımlanmıştır.

"(Ey Muhammed!), Sana davacıların "Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz
haberi ulaştı mı? Mâbedin duvarı- vahyedeceğiz."  8
na tırmanıp, Davud'un yanına
girmişlerdi de Davud onlardan Aynı şekilde daha vahyin he-
korkmuştu. 'Korkma! Biz bir- Öncelikle yapılması gereken sorunun men başlangıcında Varaka'da
birine hasım iki davacıyız, kabullenilmesidir. Korku fıtri bir bu hakikati Allah Rasûlü'ne
siyer notları

aramızda adaletle hükmet, duygudur ve yok edilemez. Sorun kabul hatırlatmıştır:


haksızlık etme; bize doğru edildikten sonra ise Allah’ın korkuyu
yolu göster.' dediler."  4 terbiye edecek isim ve sıfatlarını "Senin getirdiğini getiren
tefekkür etmek gerekir. Mesela; hiçbir adam yoktur ki ancak
El-Mümin ismi bunlardan birisidir.
Aişe radıyallahu anha anlatıyor: düşmanlığa uğramıştır."  9

"Rasûlullah Medine'ye hicret et- Fıtri duyguların hepsinde ge-


tiği zaman bir gece düşman saldırı- çerli olan bir kaide burada da kar-
sından endişe ettiği için uyuyamadı. Ve şımıza çıkar. Allah’ın fıtratımıza yerleş-
şöyle dedi: 'Keşke bu gece ashabımdan işini tirdiği duyguları değiştirmek, onları hayra
iyi bilen biri gelse de beni korusa.' Bu sırada kanalize etmek ancak çaba ile mümkündür.
bir silah gıcırtısı duyduk. Rasûlullah: 'Kim var
orada?' diye sorunca gelen kişi şöyle dedi: 'Ben Sa'd Tüm meselelerde olduğu gibi burada da bizim
bin Ebi Vakkas'ım, sizi korumak, burada nöbet için en güzel örnek Peygamberlerdir. Onlar kor-
tutmak üzere geldim.' Bunun üzerine Rasûlullah kularını bastırmak, gizlemek yerine zayıflıkları-
uykuya daldı."  5 nı Rabblerine arz etmişler, O’na sığınıp O’ndan
yardım talep etmişlerdir. Korkularını hayra çe-
Yazımızın başında verdiğimiz iki örnekte da-
virmek için Rabblerinin gösterdiği yola tabi ol-
vet sonrasında olması muhtemel sıkıntılardan
muşlardır. Ve sonuç olarak sadece O’ndan subhanehu
endişelenmeye delildir.
ve teâlâ korkup yeryüzünde korkulması gereken her

Aynı şekilde Musa da aleyhisselam Firavun gibi za- şeye kafa tutabilen, idrakleri zorlayacak ameller
lim birisine tebliğ etmek ile görevlendirildiğinde yapan insanlar olarak tarihe kaydedilmişlerdir.
korkmuş ve Rabb'ine iltica etmiştir. Mesela; Allah Rasûlü davetinin ilk zamanların-
daki endişelerini Rabb'inin şu buyruğunu tüm
benliğimde hissederek aşmıştır.

2. 28/Kasas, 21 6. 28/Kasas, 33
3. 28/Kasas, 33 7. 27/Neml, 45
4. 38/Sad, 22 8. 73/Müzzemmil, 5
5. Buhari 9. Buhari, Müslim.

36
İbrahim’i de aleyhisselam koruyup emniyete almıştır.

"(Bir kısmı:) Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da


tanrılarınıza yardım edin! dediler. 'Ey ateş! İbrahim
için serinlik ve esenlik ol!' dedik."  13

Korkuyu terbiye etmek ve onun kişiyi İslami


mücadelede yarı yolda bırakmasını engel olmak
çok önemli bir husustur. Tarih boyunca olduğu
gibi günümüzde de insanlar bu duyguları ile başa
çıkamadıkları için Allah’ın dinine hizmetten ge-
ride kalmaktadırlar.

Öncelikle yapılması gereken sorunun ka-


"Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bullenilmesidir. Korku fıtri bir duygudur ve
bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olur- yok edilemez. Sorun kabul edildikten sonra ise
sun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah’ın subhanehu ve teâlâ korkuyu terbiye edecek isim
Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez."  10 ve sıfatlarını tefekkür etmek gerekir. Mesela; El-
Mü'min ismi bunlardan birisidir. Daha sonra
Böylece en kritik anlarda korku duvarlarını ise şeytanın bir anlık gafletimizden faydalanıp
yıkmış Rabb'i ile beraberliğini zirveye taşıyıp ayaklarımızı kaydırma ihtimaline karşı korkula-
ashabına da teselli vermiştir. rını hayra yönlendirmiş insanların ortamlarında
bulunulmalıdır. Böyle ortamlara sahip kişiler ise
"Eğer siz ona (Rasûlullah'a) yardım etmezseniz
(bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, ellerindeki nimetin farkına varmalı ve bundan
kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile mahrum olmamak için sözlü ve fiilî şükürlerini
birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar ma- hakkı ile eda etmelidir.
ğaradaydı; o, arkadaşına: 'Üzülme, çünkü Allah
bizimle beraberdir', diyordu. Bunun üzerine Allah Duamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a
subhanehu ve teâlâ hamd etmektir.
ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin
görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanla-
rın sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir.
Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir."  11

Tevhidin imamı İbrahim aleyhisselam ateş vb. şeyler


ile tehdit edildiğinde korku elbisesinden sıyrılıp
müşriklerin yüzlerine şu yalın gerçeği çarpmıştır.

"Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir hüküm indir-


mediği şeyleri O'na ortak koşmaktan korkmazken,
ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korka-
rım! Şimdi biliyorsanız (söyleyin), iki guruptan
hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? İnanıp da
imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar
var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu
bulanlardır."  12

Allah da subhanehu ve teâlâ imanlarına şirk bulaş-


tırmayan, hakkı haykırmada geri kalmayan ve
fıtratlarındaki korkuyu sadece Allah’a yönlen-
direrek terbiye eden tüm dostlarına yaptığı gibi

10. 5/Maide, 67
Şaban
11. 9/Tevbe, 40 1437
12. 6/Enam, 81-82 13. 21/Enbiya, 68-69

Haziran'16 • SAYI: 50

37
İlim Meclisi
muratmuslihan@tevhiddergisi.net

Murat Müslihan

Zor Günlerin Adamı


Sadık İnsan
Ümmet, bir imam üzerinde ittifak etmiş, ayrılık
son bulmuşsa cemaati terk etmek yasaklanmıştır.
Birden fazla hilafet iddiası ve ihtilaf varsa
uzlet ve karışıklığı terk etmek emredilmiştir.

 lemlerin Rabbi olan Allah'a hamd, Rasûlü'ne


salât ve selam olsun.
yacak mısın?' Ömer dedi ki: 'Eğer ben halife bırakır-
sam benden daha hayırlı olan Ebu Bekir halife tayin
etmiştir. Eğer ben halife bırakmazsam benden daha
Bir önceki yazımızda halifeliğin şartlarını yaz- hayırlı olan Allah Rasûlü de halife tayin etmeden
mıştık. Bu yazımızda ise Allah'ın izniyle İslam'da vefat etmiştir.' "  1
halife seçiminin nasıl yapıldığını yazmaya çalı-
şacağız. Yine Misver ibni Mahrame'nin naklettiği şu
rivayette seçim yönteminin delillerinden bir ta-
Halifenin Seçilme Yolları nesidir:
Halifelik için gerekli olan sıhhat şartlarını üze- "Ömer ibni Hattâb'ın halifelik işini kendilerine
rinde taşıyan herhangi bir kişinin Müslümanların havale ettiği kimseler toplanıp halifeliği kendisine
başına geçebilmesinin dört yolu vardır: verecekleri kimse hakkında istişare ettiler. O zaman
Abdurrahman ibni Avf, o topluluğa şöyle dedi: 'Ben
1. Seçim bu hilâfet işi üzerine sizlerle çekişecek değilim. Lâkin
Müslümanların kendi aralarında yapacakları eğer isterseniz, ben sizin içinizden birinizi seçeyim!'
seçimle başlarına yönetici atamalarıdır. Bu yön- Bu teklif üzerine o topluluk bu tercihi Abdurrah-
temin meşru olduğunun delilleri ise şunlardır: man ibni Avf 'a bıraktılar. Onlar kendilerinden
birini tercih etme işlerini Abdurrahman'a havale
İbni Ömer radıyallahu anh anlatıyor: edince insanlar Abdurrahman üzerine meylettiler,

"Ömer'e soruldu: 'Kendinden sonra halife bırakma-


1. Buhari, Müslim.

38
hatta ben insanlardan hiçbir kimseyi o topluluğa
tâbi olur ve onun izine basar görmüyordum (yani
insanları topluluktan yüz çevirip onların ardından
yürümezler görüyordum). İnsanlar Abdurrahman
üzerine meylettiler. Çünkü onlar bu geceler içinde
halifelik işi üzerine istişare yapıyorlardı. Nihayet
sabahlayıp da Osman ibni Affan'a bey'at yaptığımız
gece olunca, Misver ibni Mahrame şöyle dedi:

"Geceden bir taife geçtikten sonra Abdurrahman


ibni Avf gelip benim kapımı çaldı. Bunun üzerine
ben uykumdan uyandım. O bana: 'Ben seni uyu-
muş görüyorum. Allah'a yemin ederim ki, benim
bu üç geceden beri gözüme büyük bir uyku girmedi. netimi belirlemek için geride bıraktığı ekipten
Haydi, yürü de Zubeyr ibni Avvâm'ı, Sad ibni Ebi olan Abdurrahman bin Avf radıyallahu anh Medine'de
Vakkas'ı çağır!' dedi. Bunun üzerine ben de bu iki tabir-i caizse kamuoyu yoklaması yapmış ve in-
sahabeyi çağırdım. Abdurrahman o ikisiyle gizli sanların kimi başlarında görmek istediklerini
konuşup istişare etti. Sonra Abdurrahman ibni Avf araştırmıştır. Sonuç itibariyle de Osman radıyallahu
beni tekrar çağırdı da: 'Bana Ali ibni Ebi Tâlib'i ça- anh halife olmuştur.
ğır!' dedi. Ben Ali'yi de onun yanına çağırdım. Ali
geldi. Abdurrahman ibni Avf, gece yarısına kadar Elbette ki bahsettiğimiz seçim, uygulanış ve
Ali ile gizli olarak konuştu. Sonra Ali ibni Ebi Talib, sonuç açısından günümüz demokrasilerinden
onun yanından kendisine velayet verilmesi arzusu birçok yönden ayrılmaktadır. En başta, demok-
ile kalkıp gitti. Abdurrahman ibni Avf da Ali tara- rasilerde her türlü insanın oyu eşittir. Kişinin facir,
fından fitneye yönelik bir muhalefet işi meydana zalim, cahil, yönlendirmeye müsait vb. olmasının
gelmesinden endişe ediyordu. Sonra Abdurrahman: hiçbir önemi yoktur. Hatta toplumu istedikleri
'Bana Osman'ı çağır!' dedi. Ben Osman'ı da çağırdım. yöne sevk ederek iktidarlarının ömrünü uzatmak
Abdurrahman onunla da müezzin sabah ezan ile isteyenler için demokrasi bulunmaz hint kuma-
aralarını ayırıncaya kadar gizli gizli konuştu. Ni- şıdır. İslam'da ise seçim; ilim, fedakârlık, takva
hayet insanlara sabah namazını kıldırdığı zaman,
vb. vasıfları taşıyanlara has olan bir durumdur.
bu şûra topluluğu minberin yanında toplandılar.
Abdurrahman Muhacirler'den ve Ensâr'dan hazır 'İslam'da da seçim vardır' diyerek demokrasi illetini
bulunan kimselere haber gönderip çağırttı. Ordu meşrulaştırmaya çalışanların delil aldıkları tek
kumandanlarına da haber gönderip çağırttı. Bun- hadise olan Abdurrahman bin Avf 'ın fiili dahi
ların hepsi o yıl Ömer'le beraber Mekke'ye gelip bu- bunu göstermektedir. Bu sahabe, tüm İslam top-
luşmuş ve beraber hac yapmışlardı (ve Medine'ye de raklarına yönetici olacak bir kişiyi seçmek için
beraber dönmüşlerdi). Bunlar toplandıkları zaman sadece Medine'deki belli başlı kişilere sormuştur.
Abdurrahman (minberin üzerinde oturup) şehadet
kelimelerini söyledi. Bundan sonra 'Amma ba'du' Seçim sistemlerindeki farklılığı gösteren başka
diyerek, şunları söyledi: bir ayrım ise adaylık meselesidir. İslam'da herkes
aday olamaz. Asgari olarak 'Halifede aranan şart-
'Ey Ali! Ben insanların bu işteki tercihlerine iyice lar' başlığı altındaki maddeleri üzerinde bulun-
bakıp araştırdım da insanların Osman'a meylet- durması gerekir. Demokrasilerde ise kâfir, facir,
tiklerini gördüm. Onun için sen sakın kendi nefsin mubtedi gibi her isteyen aday olabilir.
üzerinde bir kötüleme yolu tutma!' dedi. Sonra
Osman'a hitap ederek de: 'Ey Osman! Ben sana Yapılan seçimin sonucu ya da başa gelen kişinin
Allah'ın sünneti, Rasûlü'nün sünneti ve Rasûlü'nden fiilleri Kur'an ve Sünnete aykırı olmaz. İslam'ın
sonra geçen iki halifesinin sünneti üzere bey'at edi- seçim anlayışında temel nokta bu iken, demok-
yorum!' dedi.
rasilerde Kur'an ve Sünnetin adını telaffuz etmek
Ve bu konuşmanın ardından Abdurrahman, bile laiklik ile taban tabana zıtlık oluşturur.
Osman'a bey'at etti. Ardından bütün insanlar;
Muhacirler, Ensâr, ordu kumandanları ve bütün Demokrasi ile başa gelenler ya darbe ya da
Müslümanlar da Osman'a bey'at ettiler." seçimle baştan giderler. İslam'da ise ölüm ya da
halifelik şartlarından birini ihlal sonucunda görev Şaban
Ömer'in radıyallahu anh kendisinden sonraki yö- biter ya da halife azledilir. 1437

Haziran'16 • SAYI: 50

39
Farkları daha fazla sıralamamız mümkündür. olarak benimsenip iktidar, aile arasında el değiş-
Ancak İslam'ın ön gördüğü seçim sistemi ile de- tirebilir mi?
mokrasinin uzaktan yakından alakası olmadığını
zikrettiklerimiz göstermeye kâfidir. Âlimler öncelikle hilafetin saltanata dönüştü-
rülmesinin caiz olmadığı hususunda icma etmiş-
2. Atama lerdir. Ancak her babadan oğula yapılan görev
Halifenin kendisinden sonraki yöneticiyi yazılı değişiminin saltanat olarak adlandırılamayacağı-
veya sözlü olarak belirlemesi yani atama yapma- nı, önemli olanın halifelik şartlarına kişinin haiz
sıdır. Bu yöntemin delilleri şunlardır: olup-olmadığıdır, demişlerdir.

İbni Ömer radıyallahu anh anlatıyor: Tabi bununla beraber dört halifenin böyle bir
uygulama yapmamaları da dikkat edilmesi ge-
"Ömer'e soruldu; 'Kendinden sonra halife bırak- reken bir noktadır. Ebubekir radıyallahu anh hilafete
mayacak mısın?' Ömer dedi ki: 'Eğer ben halife gerçekten layık olan oğlunu değil Ömer'i radıyalla-
bırakırsam benden daha hayırlı olan Ebu Bekir hu anh atamıştır. Hatta Ömer bin Abdülaziz, eğer
halife bırakmıştır. Eğer ben halife bırakmazsam Umeyyeoğullarının sorun yapmayacağını bilse
benden daha hayırlı olan Allah Rasûlü de ha- Ebu Bekir'in oğlunu halife olarak atamak
life bırakmamıştır.' " istediğini söylemiştir.
Ömer radıyallahu anh burada atama Ömer radıyallahu anh ümmetin üze-
yapması yönünden Ebubekir'i rinde rahatlıkla ittifak edeceği
radıyallahu anh kast etmiştir. Çün-
oğlu İbni Ömer'i atamamış, onu
kü o, yerine Ömer'i atamıştı. Halifenin oğlunun tüm şartları da görüşüne başvuran Müs-
üzerinde taşıyor olsa bile en son lümanlardan kılmıştır. Ali
ilim meclisi

Peygamber sallallahu aleyhi ve ihtimal olarak değerlendirilmesi, hem


radıyallahu anh aynı şekilde
sellem şöyle buyurmaktadır: Allah Rasûlü'nün tehditlerinden
kesin kurtuluş hem de dört halifenin davranmış, Hasan radıyal-
"Ey Aişe! Şimdi ben Ebu sünnetine ittiba için en uygun tercihtir. lahu anh için atama talebinde

Bekir'e ve oğluna haber gön- bulunanlara olumlu/olumsuz


dermek ve hilâfeti Ebu Bekir'e bir cevap vermemiştir.
vasiyet etmeyi istedim. Fakat
sonra düşündüm ki, Allah (hilâfetin Özetle; halifenin oğlunun tüm
Ebubekir'den başkasına verilmesini) de- şartları üzerinde taşıyor olsa bile en son
feder. Müminler de Ebubekir'den başkası- ihtimal olarak değerlendirilmesi, hem Allah
nın halife olmasını men ederler. Yahut Allah Rasûlü'nün tehditlerinden kesin kurtuluş hem
(Ebubekir'den başkasının halife olmasını) men de dört halifenin sünnetine ittiba için en uygun
eder. Müminler de (Ebubekir'den başkasına biatten) tercihtir.
çekinirler."  2
3. Ehlu'l Hâl ve'l Akd'in Halifeyi
Müslim'de geçen bir rivayette de;
Belirlemesi
"Allah da müminler de Ebubekir'den başkasını Seçim veya atama olmadığı vakit İslam'daki
kabul etmezler." lafzı vardır. Ehlu'l hâl ve'l akd müessesesinin üyeleri halife
seçimi yapabilirler. Konu ile ilgili ayrıntıları başka
Âlimler, aslında Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi bir başlık altında anlatacağımız için burada kısa
açıkça Ebubekir'i radıyallahu anh atayacağını;
ve sellem tutuyoruz.
ancak zaten müminlerin başka bir seçenek üze-
rine karar kılmayacağı için sadece hatırlatmada Ehlu'l Hâl ve'l Akd kimdir?
bulunduğunu söylemişlerdir.
Kelime anlamı çözme ve bağlama topluluğudur.
Atama ile halife seçimi hakkında konuşulurken Istılahta ise; İslam toplumunu temsil eden, onlar
şu mesele de âlimler arasında tartışılmıştır; Ha- adına karar alan heyet demektir.
life oğlunu yerine atayabilir mi? Ya da bir sistem
Bu topluluk bir şahsı halife olarak atayabileceği
gibi, hilafet şartlarını yitiren bir halifeyi azletme
2. Buhari

40
hakkına da sahiptir. Önemli konularda halifenin,
görüşlerine başvurduğu, devlet yönetiminde ha-
lifeye yardımcı olan bu heyet, halifenin diktatör-
leşmesinin önündeki engel, toplum haklarının
sigortası mesabesindedir.

İslam hilafetinin raşid halifelik olarak kalması-


nı sağlayan bu yapı, saltanat döneminde işlevini
yitirmiş, yöneticiyi tasdik heyetine dönüşmüştür.

Ehlu'l hâl ve'l akd; İslam, akıl, hürriyet, erkek


olma, adalet, ilim ve siyaset şartlarını taşıyan ki-
şilerden oluşur. Heyetin üyeleri toplumun tüm olduklarını ve Rasûlullah'a esirleri hürriyete ka-
kesimleri tarafından kabul görmüş, dinî, ilmî, vuşturmak hususunda izin verdiklerini bildirdiler."
ahlakî, siyasî ve askerî anlamda Müslüman top-
lumun öncüleri konumunda olan insanlardır. Bu hadisten de toplumda öncü olanların toplum
adına yönetim ile temas hâlinde olduklarını ve yö-
Peki, İslam toplumunda var olduğunu söyledi- netim katında toplumu temsil ettiklerini anlıyoruz.
ğimiz bu sistemin delili nedir?
Ehlu'l Hâl ve'l Akd Halifeyi Nasıl Seçer?
"Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelin-
ce hemen onu yayarlar; hâlbuki onu, Rasûl'e veya a. Bütün Üyelerin Bir Kişi Üzerinde İttifak
aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, on- Etmesi
ların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne
olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti Ehlu'l hâl ve'l akd'in ve doğal olarak da onların
olmasaydı, pek azınız müstesna, şeytana uyup gi- temsil ettiği kesimin bir kişi üzerinde ittifak etme-
derdiniz."  3 leri hâlinde, İslam toplumunun o kimseye halife
olarak biat etmeleri zorunludur. Bu durumda şer'i
Ayette Rasûl'ün sallallahu aleyhi ve sellem yanında yetki bir gerekçe olmaksızın biatten geri duranlar zik-
sahibi/ehli istinbat/olayları daha iyi yorumlayıp redeceğimiz hadislere muhatap olurlar.
anlayan Müslümanların varlığına vurgu yapıl-
maktadır. Müslümanların olağan dışı hadiseleri "Kim itaatten yüz çevirir ve cemaati de terk ettiği
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem yanında bu insan- hâlde ölürse cahiliye ölümü üzere ölür."
 4

lara götürmeleri istenmektedir.


"Kim İslam cemaatinden bir karış ayrılır ise boy-
Bir başka delil Ömer'in radıyallahu anh vefat etme- nundaki İslam bağını da koparmış olur."
 5

den önce oluşturduğu altı kişilik heyettir ve daha


Bu ve benzeri hadisler, üzerinde ittifak olunan
da önemlisi sahabeden hiç kimsenin buna itiraz
imama biat etmeyenler içindir. Bir şahsın ima-
etmeyerek icmanın en kuvvetli şekli olan sahabe
metinde ihtilaf olursa bu içerikteki hadisler biat
icmasının onayını almasıdır.
etmeyenlere tatbik edilemez. Selefin rahimehumullah
Yine şu hadis de bunun delillerinden biridir: uygulamalarına baktığımızda bunu açıkça görü-
rüz.
"Rasûlullah, Müslümanlar Hevâzin esirlerinin
hürriyete kavuşturulması hususunda kendilerine Konu ile alakalı ilk örneğimiz İbni Ömer'in
izin verdikleri zaman: 'Şimdi ben sizden esirlerini fiilidir. Ali ve Muaviye radıyallahu anhuma
radıyallahu anh
vermeye rızası olan kimseleri, rızası olmayanlar- arasında yaşanan savaşlarda her iki tarafın da
dan bilemiyorum. Geri dönünüz temsilcileriniz bu emirlik iddiası vardı ve İslam ümmeti bir taraf
durumunuzu arz edinceye kadar.' buyurdu. Bunun üzerinde ittifak etmemişti. İbni Ömer de radıyallahu
üzerine insanlar yerlerine çekildiler. Kabilelerin anh bu karışıklık yıllarında iki tarafa da biat etmedi.
temsilcileri konuştular. Sonra da Rasûlullah'a gelip Hasan radıyallahu anh, Muaviye ile anlaşıp hilafeti ona
her biri kavminin esirlerini geri vermekten memnun

Şaban
4. Müslim 1437
3. 4/Nisa, 83 5. Ebu Davud

Haziran'16 • SAYI: 50

41
bırakınca ittifak hâsıl oldu. Tüm İslam toprakla- ayaklananlar ve yönetime biat sunmayanlar ara-
rı Muaviye'nin radıyallahu anh yönetiminde toplandı. sında tabiinin büyükleri de vardı. Said bin Cübeyr,
İbni Ömer radıyallahu anh bu dönemde Muaviye'ye Talk bin Habib, Kuteybe bin Müslim başta olmak
biat etti. Muaviye radıyallahu anh vefat edip oğlu Ye- üzere birçok âlim ve abid bu kıyamda yer aldı.
zid hükümdarlığa gelince tekrardan karışıklık
başladı ve İbni Ömer radıyallahu anh yaklaşık on yıl Seleften hiç kimse bu imamları kınamamış ve
süren bu ihtilaf zamanında biat etmemekte ısrar cemaatten ayrılma/halifeye başkaldırma hadisle-
etti. Abdulmelik bin Mervan Irak, Yemen, Şam ve rini bu imamlara tatbik etmemiştir.
Hicaz'da hâkimiyetini sağlayıp tek başına iktidar
Konu ile alakalı son olarak Huzeyfe'nin radıyallahu
olunca İbni Ömer radıyallahu anh tekrardan beyatı-
anh hadisini vereceğiz:
nı verdi. Karışıklık döneminde kendisinden biat
isteyen Abdullah bin Zubeyr radıyallahu anh ve taraf- "İnsanlar Rasûlullah'a hayırdan sorarlardı. Ben
tarlarına şöyle demiştir: de şerrin bana erişmesinden korkarak şerden so-
rardım. Peygamber'e dedim ki: 'Ya Rasûlullah! Biz
"Ben ihtilaf anında biat edecek, ittifak hâlinde de vaktiyle Cahiliye devrinde şirk ve küfür içinde
biatten el çekecek değilim." idik. Sonra Allah bize şu büyük İslam hayrını
getirdi. Bu hayırdan sonra gelecek bir şer ve
Halifeye biat etmeyenleri tehdit içerikli fitne var mıdır? Rasûlullah: 'Evet vardır'
hadislerden bazısını rivayet etmesine buyurdu. Ben: 'O şerden ve fitneden
rağmen İbni Ömer'in bu tutumu sonra bir hayır ve salâh var mı-
dikkat çekicidir. dır?' dedim. Rasûlullah: 'Evet
Muaviye vefat edip oğlu Yezid bir hayır ve salâh vardır. Fakat
İbni Haldun da sahabenin hükümdarlığa gelince tekrardan karışıklık onun içinde bazı şer ve fesâd
bazısının, insanların Ali'nin başladı ve İbni Ömer yaklaşık on yıl süren
ilim meclisi

bulunacak.' buyurdu. Ben:


radıyallahu anh hilafetinde it-
bu ihtilaf zamanında biat etmemekte
ısrar etti. Abdulmelik bin Mervan Irak, 'O hayrın (temizliğini bu-
tifak etmemesi nedeni ile Yemen, Şam ve Hicaz'da hâkimiyetini landıracak) kiri nedir?' diye
Ali'ye radıyallahu anh biat etme- sağlayıp tek başına iktidar olunca sordum. Rasûlullah: 'O devrin
diklerini ve birleşme olma- İbni Ömer tekrardan beyatını verdi. emirlerinden bir zümre ümme-
dığı için de biatten el çekme ti benim sünnetim ve yolumun
hususunda varid olan tehditleri hilâfına idare edecekler. Sen o
üzerlerine almadıklarını söyler. El devrin emir ve valilerinden bazıla-
Mukaddime'nin 30. faslında Usame bin rının hareketlerini (doğru bulup) tasvip,
Zeyd, Muğire bin Şu'be, Sad bin Ebi Vakkas, bazılarının hareketlerini de (çirkin bulup)
reddedeceksin!' buyurdu. Ben: 'Ya Rasûlullah!
Abdullah ibni Ömer, Abdullah bin Selam, Ebu
Bu karışık hayır devrinden sonra, yine bir şer
Said el-Hudri, Kudame bin Maz'un, Numan ibni
ve fesâd devri gelecek midir?' dedim. Rasûlullah:
Beşir, Hassan bin Sabit, Ka'b bin Acure radıyallahu 'Evet gelecektir. O devirde birtakım davetçiler halkı
anhum gibi sahabelerin bu nedenle Ali'ye radıyallahu
cehennem kapıları üzerine çağıracaklar. Her kim
anh biat etmediklerini söyler. onların davetine icabet ederse, onu cehenneme ata-
caklar.' buyurdu. Ben: 'Ya Rasûlullah! Bu davetçileri
İmam Ahmed'e tehdit içerikli bu hadisler so- bize vasfetseniz.' dedim. Rasûlullah: 'Onlar bizim
rulduğunda: milletimizden insanlardır. Bizim dillerimizle konu-
şurlar.' buyurdu. Ben: 'Ya Rasûlullah! O devir bana
'Sen o hadislerle kast edilenin kim olduğunu bili-
yetişirse nasıl hareket etmemi emredersin?' dedim.
yor musun? O, tüm insanların ittifak ettikleri ve bu
Rasûlullah: 'İslâm cemaatine iltizam et ve onların
Müslümanların imamıdır, dedikleri kişiden biatını
imamlarına itaat et!' buyurdu. Ben: 'Ya Rasûlullah!
çeken kimsedir.' Onların bir cemaati yoksa başlarında imamları da
yoksa?' dedim. Rasûlullah: 'O takdirde sen bu fır-
Bu anlayışın selefin geneline hâkim olduğunu
kaların hepsinden ayrıl. Velev ki, bu ayrılman bir
söylemek yanlış olmaz. Belki selef 'üzerinde ittifak ağaç kökünü ısırman suretiyle (meşakkatli) olsa bile.
edilmeyen imama biat etmemekte bir beis yoktur' Artık ölüm sana erişinceye kadar, sen bu ayrılık
diye açık cümlelerle durumu anlatmadılar ama üzere bulun!' buyurdu."  6
fiilleri onların zihin dünyasını göstermesi açısın-
dan önemli idi. Emevî yönetimde Haccac'a karşı
6. Buhari, Müslim.

42
Hadiste Müslümanların cemaati ve imamından
kastın ne olduğu hususunda Taberi bazı görüşler
ileri sunmuştur.

• Müslümanların çoğunluğudur.

• Ashabtır.

• İlim ehlidir.

• Üzerinde insanların ittifak ettikleri ve itaatte


bulundukları emirlerdir. Racih olan da budur.

İmam Taberi racih kabul ettiği görüş ile beraber, Bazıları yalnız Ömer'in radıyallahu anh, Ebu Bekir'e
biatten el çeken kimse hakkında varid olan tehdit- radıyallahu anh biat ettiğini, buna binaen bir kişinin bi-

ler ile bu tür hadislerin arasında çelişki gibi gözü- atıyla da halifeliğin oluşabileceğini söylemişlerdir.
ken noktaların ortadan kalktığını söylemektedir. Oysa Ömer radıyallahu anh, Ebu Bekir'e radıyallahu anh biat
ederek tercihini ortaya koymuştur. Sonrasında
Yani İmam Taberi'ye rahimehullah göre; uzleti, top- kalan Müslümanların biatı ile Ebu Bekir'in radıyal-
lumdan ve fitneden uzaklaşmayı emreden hadis- lahu anh hilafeti oluşmuştur.
lerle, cemaatten ayrılmayı yasaklayan ve kınayan
hadislerin arası böylece cem edilmiş olur. Ümmet, Şayet çoğunluk Ömer'e uymasaydı aynı şeyi
bir imam üzerinde ittifak etmiş, ayrılık son bul- söylemek mümkün olmazdı. Kaldı ki; Ömer ra-
muşsa cemaati terk etmek yasaklanmıştır. Birden dıyallahu anh böyle bir uygulamanın yanlış olacağını
fazla hilafet iddiası ve ihtilaf varsa uzlet ve karı- belirtmiş ve ona yeltenmeyi düşünenleri sert bir
şıklığı terk etmek emredilmiştir. dille uyarmıştır.

b. Ehlu'l Hâl ve'l Akd'in Bir Bölümünün Ka- "Kim Müslümanların istişare etmeksizin bir ada-
rarı ile Yöneticinin Başa Getirilmesi ma beyat ederse, ona ve beyat ettiği adama biat
edilmez."  7
Bir grup âlim de, ehlu'l hâl ve'l akd'in hepsinin
bir kişi üzerinde ittifak etmesine gerek olmadı- Ayrıca bir kişinin biatıyla hilafetin oluşacağına
ğını söylemiştir. İmam Maverdi görüşleri şöyle inanmak; İslam'ın en önemli müesseselerinden
toplamıştır: birini basitleştirmek olur. İslam ümmetinin kaderi
ne idüğü belirsiz bir şahsın kendi gibi ne idüğü be-
• Halife seçilecek kişinin üzerinde icma edilmeli. lirsiz birinin elini tutmasıyla belirlenecekse, böyle
bir ümmet helak olmaya mahkûm olur.
• Beş kişinin ittifak etmesi yeterlidir. Çünkü
Ebubekir radıyallahu anh seçilirken Ben-i Sakife'de Bütün bu tafsilatın sonucunda iki önemli nokta
beş kişi vardı. karşımıza çıkmaktadır:

• En az altı kişi olmalı. Çünkü Ömer radıyallahu anh • Halifenin de halifeyi seçecek Ehlu'l hâl ve'l
yeni halifeyi seçmeleri için altı kişilik bir heyet akd'in de malum olması gerekir. Çünkü iki taraf
oluşturmuştur. için de aranan birçok şart vardır ve bu şartların
vuku bulup-bulmadığı ancak halifenin ve onu se-
• En az üç kişi olmalıdır. Çünkü herhangi bir çecek kurulun tanınması ile mümkündür.
akd yapmak için en az üç kişi istenmiştir.
• Halifenin seçimi sırasında malumiyetle bera-
• Bir kişi dahi olsa olur. Çünkü Ebubekir'i radıyal- ber diğer şartlar da yerine gelmiş, seçimden sonra
lahu anh Ömer radıyallahu anh bu şekilde seçti. Müslümanların kelimesi o kimse etrafında top-
lanmış ise yani çoğunluk onun hilafetinde ittifak
Üzerinde en fazla tartışılan madde sonuncu- hâlinde ise beyat her Müslüman üzerine zorun-
sudur. ludur. Beyattan kaçınan, konu ile alakalı tehdit
Şaban
1437
7. Buhari

Haziran'16 • SAYI: 50

43
da beyat etmesi ile yönetimin meşru olacağını
ifade etmiştir.
Allah Rasûlü'nün sözlerinin bir
bütün olarak değerlendirmesi, İmam Nevevi rahimehullah ise: 'Müslümanların top-
lumsal düzeninin sağlanabilmesi için zorla başa
selefin bu nasları anlayış ve pratize gelene biat edilmesi gereklidir. Bu konuda iki görüş
ediş biçimleri ihtilaf durumunda olsa da racih olan budur.' der.
kişilerin muhayyer olduğu, biat
Gazali rahimehullah ise; halifesizlik hâlindense kötü
konusunda zorlanamayacaklarını halifenin tercih edileceğini belirtmiştir. Şartları
gösterir. Ali bu nedenle kendine üzerinde taşımıyor diye zorla yönetime gelene
biat etmeyenleri zorlamamış, karşı çıkmak şehirleri yıkacak, memleketi harap
onlara yaptırım uygulamamıştır. edecekse ortaya çıkacak bu kargaşayı engelleye-
cek şekilde zorba olan yöneticiye biatı daha evla
görmüştür.

içerikli her nassa muhataptır. İttifakın olmadığı Muhammed bin Abdulvahhab rahimehullah ise fark-
yerde biat bir tercihtir ve kimse biat etmemesi lı bir bakış açısı ile olaya yaklaşmıştır:
nedeniyle kınanmaz.
'Zulüm ile başa geçmek şer'i bir yol değildir ve
Allah Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem sözlerinin bir bu şahısta imamet özellikleri oluşmamıştır. O yüz-
bütün olarak değerlendirmesi, selefin bu nasları den ne müminlerin emiri ne de halifesidir. Ancak
anlayış ve pratize ediş biçimleri ihtilaf durumun- imamlık yapması hâlinde arkasında namaz kılınır
da kişilerin muhayyer olduğu, biat konusunda ve kâfirlere karşı savaşa çıkarken ona uyulur.'
zorlanamayacaklarını gösterir. Ali radıyallahu anh bu
En uygun görüş budur. Çünkü zorla, meşru
nedenle kendine biat etmeyenleri zorlamamış, on-
yönetimi ortadan kaldırıp iktidara gelen kişi, ha-
lara yaptırım uygulamamıştır. Bizlerin de tercih
lifelik şartlarını üzerinde taşımadığı için Müslü-
ettiği görüş budur.
manların imamı olarak adlandırılamaz. Ancak
hâlihazırdaki yönetici o olduğu için fitneyi daha
4. İstila ve Tağallub da körüklememek için toplumun genelinin ya-
Bir kişinin mevcut yönetimi zorla, güç kullana- rarına olan hususlarda birliktelik en sağlıklı olan
rak alaşağı etmesi ve kendisini halife olarak ilan davranış şeklidir.
etmesidir.
Başlığı sonlandırmadan önce şunu ekleyelim;
Bu yöntemden bahseden bütün âlimlerin ortak zorla başa gelen kimseye biat edilebileceğini söy-
olarak söyledikleri, bunun şer'i bir yol olmadığıdır. leyen âlimler, İbni Ömer'in radıyallahu anh Abdulme-
Çünkü amelin içerisinde zulüm, ihanet, hakkı ol- lik bin Mervan'a biat ettiğini gösteren hadisi delil
mayan bir şeyi gasp, ehil olmadan Müslümanların almışlardır. İbni Ömer radıyallahu anh yaklaşık on yıl
hakkını ele geçirme vb. cürümler vardır. Yöneti- süren kargaşa boyunca kimseye biat etmemiş an-
min el değiştirdiği bu süreçte kimsenin zorbalık cak Abdulmelik bin Mervan'ın önce Şam, Irak
yapana destek vermemesi gerekir. ve Yemen'i sonra da Haccac'ın eliyle Mekke ve
Medine'yi ele geçirmesinin akabinde biatını yazılı
Tüm bu süreçler aşıldıktan sonra zorla iktida-
olarak sunmuştur.
rı ele geçirmeye çalışan kişinin muvaffak olması
durumunda takınılması gereken tavırla ilgili ise Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
âlimler farklı görüşler beyan etmişlerdir. Genel hamd etmektir…
olarak öne çıkan görüş, eğer yeni yönetim Müs-
lümanların kelimesini toplamış, insanlar da bun-
lardan razı olmuşsa biat zorunludur. Ancak bu
zaruret babından değerlendirilmelidir.

Kurtubi rahimehullah, İstila ve tağallub yolunun


dördüncü yol olduğunu söylemiş ve insanların

44
Nasihat
emreacar@tevhiddergisi.net

Emre Acar

Terk Edilmiş Sünnetler;


Gece Namazına Nasıl
Kalkabilirim?
Yataklarımızın rahat olması gece namazına
kalkmamıza engel olduğu gibi bizleri davamızda
ve görevlerimizde de gevşekliğe sevk etmektedir.
Rahatlığa alışmamız nedeni ile birçok hizmet bize
zor geliyor, görev sunulduğunda geri adım atıyoruz.

Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla... hepsine aynı ehemmiyeti göstermeli ve hepsini
ahlak edinmeliyiz.
Allah'a hamd, Rasûlüne salât ve selam olsun.
Uyumadan Önce Gece Namazı İçin
Değerli kardeşim! Yapılması Gereken Hazırlıklar
İslam, gece namazını emrettiği gibi ona kalk- 1. Gün içerisinde Allah'a hakkı ile kul olmak
mayı kolaylaştıracak yolları da öğretmiştir. Şu
Seleften salih bir zata: 'Gece namazına kalk-
dönemde gece namazına kalkmak aşılması zor
mak istiyorum, fakat kalkamıyorum. Sebebi nedir?'
olan dağ misali olsa da, sünnetin bize göster-
diye soruluyor. Salih olan bu zat: 'Sen gündüzleri
diği yöntemler bu amelimizi kolaylaştıracaktır.
Rabbi'ne hakkı ile kulluk et. İstesen de istemesen de
İnanıyoruz ki, Rabbimizin kolay kıldığı her şey
Rabb'in seni gece, abid kullarının arasına katacak-
kolay, onun zor kıldığı her şey de zordur. Yeter ki
tır.' diye cevap verir.
Rabbimizin önümüze koyduğu talimata uyalım,
o prensibin dışına çıkmayalım. Gece namazına neden kalkamıyorum diyenler
gündüzünü gözden geçirmelidirler. Gün içerisin-
Peki, gece namazına kalkmaya yardımcı olan
de Rabb'ine itaatte problem yaşayanlar geceleri
unsurlar nelerdir?
Rabblerine nasıl itaat etsinler? Gündüzün kıyme-
Gece namazına kalkmayı kolaylaştıran un- tini bilmeyenler gecenin hangi vaktini değerlen-
surlar iki kısımdır. Uyumadan önce yapılması dirsinler? Hani derler ya 'Perşembe Çarşamba'dan
gereken hazırlıklar, bir de uyandıktan sonra ya- bellidir' evet, gecelerimiz de gündüzlerimizden
pılması geren hazırlıklardır. Yapılması gereken bellidir. Gündüzünü isyanla geçirenler ve Rabble-
her iki hazırlık da önemlidir. Herhangi birinde rinden yüz çevirenler elbette Rabbleri tarafından
yapılacak eksiklik gece kalkmamıza engel ola- terk edileceklerdir. Şaban
1437
caktır. Bu nedenle zikredeceğimiz maddelerin

Haziran'16 • SAYI: 50

45
Rabbimiz sevdiği ve razı olduğu kullarını ken- Nasıl ki rahatlık uykuyu tetiklemektedir, hake-
di huzuruna kabul buyurur. Nasıl ki sevdiğimiz za yatağın sert olması da, rahatlığı iptal etmekte,
insanları evimize davet eder veya davetine icabet dinçlik vermektedir.
ederiz, hakeza Rabbimiz de sevdiği, razı olduğu
kullarını gece kendi katına misafir olarak alır. Peygamberimizin yatağı, üzerinde iz yapa-
Bundan dolayıdır ki Rabbimiz, razı olduğu Pey- cak kadar sertti. Yatağının sert oluşu onu gece
gamber'ine ve razı olduğu nesle/sahabeyi kirama kalkmaya hazırlayan bir durumdu. Sadece hasır
gece namazını farz kılmıştır. Bizler de gündüzle- üzerinde uyurdu.
yin Rabbimizin rızasını elde eder ve O'na hakkı Enes bin Malik anlatıyor:
ile kulluk edersek O, gece namazına kalkmamızı
kolaylaştıracaktır. "Rasûlullah'ın yanına girdim. Hurma yaprağın-
dan yapılma iple yapılmış yatak üzerinde sırt üstü
2. Öğle vaktinde kaylule yapmak yatmış uyuyordu. Başının altında da içi lifle dolu
Kaylule, kişinin öğle vaktinde en fazla bir saat deriden bir yastık vardı. O arada, yanına bir grup
uyumasıdır. sahabe girdi. Ömer de girdi.

Öğle vaktinde kaylule yapmak hem be- Rasûlullah eğildi. Ömer baktığında, mü-
dene hem de gece namazına fayda sağlar. barek yanıyla hurma yaprağı arasında bir
Gün ortasında bedenin yaptığı işlere elbisenin/örtünün bulunmadığını, hası-
ara verip istirahate çekilmek vü- rın yanlarıyla iz yapmış olduğunu
cudu rahatlatmakta ve enerji gördü ve ağladı. Rasûlullah: 'Ne-
depolamaktadır. Hakeza kişi- Nasıl ki sevdiğimiz insanları evimize den ağlıyorsun ey Ömer?' dedi.
nin gün içerisindeki yorgun- davet eder veya davetine icabet ederiz, Ömer: 'Vallahi biliyorum ki
luğunu giderip uykusunu hakeza Rabbimiz de sevdiği, razı sen yüce Allah katında Kisra
ve Kayser'den daha değer-
nasihat

almasını sağlar. Böylelik- olduğu kullarını gece kendi katına


le kişinin gece namazına
misafir olarak alır. Bundan dolayıdır ki lisin. Fakat onlar dünyada
Rabbimiz, razı olduğu Peygamber'ine istedikleri gibi yaşıyorlar. Sen
kalkmasını kolaylaştırır. ve razı olduğu nesle/sahabe-i kirama
gece namazını farz kılmıştır. ise işte gördüğüm şu hâldesin.'
Kaylule, Peygamberimizin dedi. Rasûlullah: 'Dünyanın on-
sünnetlerindendir. Uykuyu se- ların, ahiretin ise bizim olmasına
ven bir millet olmamıza rağmen razı olmaz mısın?' deyince, Ömer:
maalesef ümmet içerisinde bu sünnet 'Razı oldum.' dedi."  1
ihya edilmemektedir. Kaylule yapılmadığı
için geceden, güneş doğuncaya kadar vak- Evet, kardeşim! Peygamberimizin yatağı
timiz uyku ile geçmektedir. Halimiz böyle bu şekildeydi. Bir de bizim yattığımız yatakla-
olunca gece namazından ve sabah zikirlerinden ra bak! En lüks, en kaliteli ve en konforlu yatak-
mahrum oluyoruz. lar... Evlenirken en kalitesini bulmak için mağaza,
mağaza dolaşıyor konforunu beğenmekte bile
Öyle inanıyorum ki, bir saatlik kaylule, terk zorlanıyoruz. O kadar ki, Peygamber yaşasaydı,
ettiğimiz değerleri kazanmaya yardımcı olacaktır. evlerimizi ziyaret etseydi, Rasûlullah görmesin
Bugün kaylule uykusunun vücuda olan faydası- diye evimizden ilk çıkartacağımız ürün yatak
nı tıp da kabullenmekte ve şunu söylemektedir: odamız olurdu. Yatağı bu kadar rahat olan bizler
'Öğle vaktinde yapılan bir saatlik uyku geceleyin nasıl gece namazına kalkalım?
uyulan üç saatlik uykuya bedeldir.' Bu hikmet
gereği vaktimiz ve fırsatımız oldukça kaylule Yataklarımızın rahat olması gece namazına
yapmaya çalışmalıyız. kalkmamıza engel olduğu gibi bizleri davamızda
ve görevlerimizde de gevşekliğe sevk etmektedir.
3. Uyuyacağımız yatağın sert olması Rahatlığa alışmamız nedeni ile birçok hizmet
bize zor geliyor, görev sunulduğunda geri adım
Değerli kardeşim! Uyku, rahatlığa mebnidir. atıyoruz.
Yattığımız yatak rahat olursa bedende gevşek-
liğin oluşması uykumuzu ağırlaşacaktır. Bu da Münavi der ki: 'Tembelliğe yenik düşen, rahat
gece kalkmamıza engel olur. Ama yatağımız ve gevşekliğe düşkün olan kimse için en iyisi yata-
tam aksine sert olursa uykumuzu hafifletecek,
dolayısıyla gece kalkmamıza yardımcı olacaktır. 1. Müslim

46
ğını iyice doldurmaması (Böylece onu yumuşak
yapmamasıdır). Çünkü bu; çok uyumaya, gaflete
ve hayırlı görevlerden uzak kalmasına sebeptir.'  2
Sahabe-i kirama baktığımızda da onların ya-
taklarının Peygamberimizin yatağından farklı
olmadığını görürüz. Allah subhanehu ve teâlâ Kur'an'i
Kerim'de sahabenin gece uykularından bah-
sederken buyurur ki: "Onlar, korkarak ve ümid
ederek Rabblerine ibadet etmek için yataklarından
kalkarlar."  3
Bizler çoğu zaman sahabenin bu fiilini anla-
yamayız. Sebebi ise, yatağımızın rahat olmasıdır. Rasûlullah uyuyacağı zaman: "Allah'ım sadece
Bir gün bizler de halı, hasır gibi sert olan yerler- senin adınla ölür/uyur ve dirilirim." der, uyku-
de uyursak sahabenin hayat tarzını fehmedecek, dan uyandığı zaman da: "Bizi öldürdükten sonra
bunu hayatımıza geçirebileceğizdir. dirilten Allah'a hamd olsun. Yeniden diriliş yine
O'nadır."  6 derdi.
4. Uykudan önce Allah'ı zikretmek
Bu ve buna benzer duaları Peygamberimiz sal-
Peygamberimizin en önemli vasfı, her hâlinde
lallahu aleyhi ve sellem uyumadan önce yapmıştır. Tâki
Rabbini anmasıydı. Uykudan öncede Rabbine
Allah'ı anarak uyuyup, bedenini gece yapacağı
teveccüh eder, onu zikrederdi. Rabbini anmadan,
ibadete hazırlamış olsun.
onu hatırlamadan, ona dua etmeden uyuduğu
görülmemiştir. Bunun sebebi ise; kişinin uykuya 5. Gece namazına niyet ederek uyumak
geçerkenki hâlinin, uyku üzerinde etkisi vardır. Gece namazına kalkmamıza yardımcı olacak
Kişi hangi hâl üzerine uyursa o hâl üzerine uyanır. yöntemlerden biri de niyet etmektir. Bu niyet,
Eğer kişi hayır üzere uyursa hayır amelleri ile psikolojimize etki etmekte ve o saatte uyanma-
uyanacak, eğer şer üzerine uyursa hayır amelin- mızı tetiklemektedir. Bunu şöyle bir örnekle an-
den mahrum olduğu gibi şer ameli ile uyanacak- latırsak meramımız daha iyi anlaşılacaktır:
tır. Bu sebeple şeytan, insanı uyku hâlinde boş Yarın sabah önemli bir görüşme için beşte uçak
bırakmaz. Hayır amelinden uzaklaştıracak her biletiniz var. Sizin üç buçukta kalkıp havaalanı-
kötülüğü telkin eder ve tefekkür etmesini sağlar. na gitmeniz gerekiyor. Saat on ikide uyudunuz.
Bundan dolayıdır ki, Peygamber şeytana karşı Alarmı kurmasanız da işin önemi ve sizin ona
korunaklı olabilmek için her uyuyana şu sureyi niyet etmeniz psikolojik olarak sizin o saatte
okumayı tavsiye etmiştir. kalkmanızı kolaylaştıracaktır. Hatta böyle du-
"Kim uyurken ayetelkürsiyi okursa sabaha kadar rumlarda insanlar çoğu zaman alarmdan önce
onu bir melek korur, sabah uyandığında okuduğu uyanırlar.
zaman akşama kadar bir melek onu korur."  4 Değerli kardeşim! Gece namazı Rabbimizle
Bununla beraber Peygamberimiz uyurken baş- yaptığımız en önemli görüşmedir. Bayrama ha-
ka dualar da yapmıştır. Aişe annemiz anlatıyor: zırlanan çocuklar gibi önemsesek ve heyecanlan-
sak uykularımız kaçacaktır. Bu sebeple Peygam-
"Rasûlullah her gece yatağına yattığında iki avucu- berimizin buyurduğu gibi her amel niyet iledir.
nu bitiştirir, sonra onlara üfleyip ihlas, felak ve nas Ve ona niyet ettiği şey vardır. Yeter ki, gece na-
surelerini okur sonra iki eliyle bedeninin sürebildi- mazına niyet edelim Rabbim bizlere isteklerimizi
ği kısımlarına sürer, bunu başından ve yüzünden nasip edecektir. Kalkamasak bile bu niyet sebebi
başlayıp bedeninin öbür tarafına doğru yapardı. Ve ile ecire muvaffak olacağızdır.
bunu üç kez tekrar ederdi."  5
"Kim, gece namazına niyet ederek uyur, fakat göz-
leri ona galebe çalarsa ona niyet ettiği vardır."

2. Feyzu'l Kadir
Buraya kadar yazdıklarımızın hepsi uyumadan
3. 32/Secde, 16
önce yapmamız gereken hazırlıklardır.
Şaban
4. Buhari 1437
5. Buhari, Müslim. 6. Müslim

Haziran'16 • SAYI: 50

47
Gece Uyandıktan Sonra Yapmamız 4. Gece namazımızı hafif iki rekâtla açmak
Gerekenler Peygamber gece namazını hafif iki rekâtla açar-
1. Elimizle yüzümüzdeki uyku eserlerini dı. Aişe annemiz anlatıyor:
silmek
"Rasûlullah, geceleyin namaza kalktığında nama-
Peygamberimizin gece namazını aktaran İbni zına kısa iki rekâtla başlardı."  10
Abbas, Peygamberimizin uyanınca yüzünden
uykuyu sildiğini bildirmiştir. Ve ümmetine de bu şekilde tavsiye etmiştir.
Bundaki hikmet, kişinin uykusunu tamamen
"Peygamber gece namaza kalktığında elleriyle yü- atması, böylelikle gece namazını verimli bir şe-
zündeki uykuyu ovalardı."  7 kilde kılmasıdır.
2. Uyandığımız zaman Allah'ı zikretmek
Peygamberimiz şöyle buyurur:
Kişi gece namazına uyandığı zaman şeytan iba-
detten alıkoymak için: 'Biraz daha uyu, az sonra "Sizden biri gece namazına kalktığı zaman hafif
kalkarsın' şeklinde kişinin uyumasını ve uyku- iki rekâtla namazını açsın."  11
sunu ağırlaştırmaya çalışır. Kişi kalktığında zikir
Değerli kardeşim!
yaptığı zaman şeytandan ve telkinlerinden emin
olur. Ve şeytanın, yanından uzaklaşmasını sağlar. Yazdığımız bu maddeler gece namazına kalk-
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: mamıza ve gece namazını güzel bir şekilde kıl-
mamıza yardımcı olacak etkenlerdir inşaallah.
"Siz uyuduğunuz zaman şeytan başınıza gelir ve Fakat burada şuna dikkatini çekmek istiyorum,
başınıza üç düğüm atar. Her düğümü attıktan son- bu sebeplere yapıştığımız hâlde gece namazına
ra 'sana uzun bir uyku vardır, uyu' diye telkinde kalkamıyorsak kendimizi ve iç dünyamızı çok
bulunur. Sizden kim kalktığında Allah'ı zikrederse ciddi muhasebe etmemiz gerekir.
bir düğüm çözülür. Sonra abdest alırsa bir tanesi
daha çözülür. Sonra namaz kılarsa hepsi çözülür. 'Rabbim bizleri, gecenin üçte birinde huzuruna da-
Bunları yapan canlı bir şekilde uyanır. Yapmayan vet etmişken, biz de gece kalkmak için bütün yollara
ise habis ve tembel olarak uyanır." başvurmuşken Rabbim neden bizi kendi huzuruna
almadı?' diye öz eleştiri yapmamız gerekir.
Peygamberimizin gece uyanınca yaptığı zikri
İbni Abbas şöyle aktarır: Belki Rabbimize olan nankörlüğümüzden, O'na
olan şükürsüzlüğümüzden, kalbimizi ve aklımızı
"Rasûlullah eliyle yüzünden uyku eserini siler, son- habis amellerle meşgul etmemizden veya Rabbi-
ra gökyüzüne bakar ve Âl-i İmran suresinin son on mizin sunduğu bütün fırsatları göz ardı etmemiz-
ayetini okurdu."  8 den dolayı Rabbimiz bizden yüz çevirmiş olabilir.
3. Uyanınca dişlerimizi misvaklamak 'Kalkamıyorum çok yol denedim ama olmadı' deyip
sebebi yan etkenlere bağlamak bizim asıl sorunu-
Bedenin ve maneviyatın sağlığı için misvak muzu çözmeyecektir. Fakat kendimizi muhasebe
kullanmak önemlidir. Kişi uyurken ağzında edersek belki de günahlarımızdan istiğfar dile-
bakteriler birikmekte ve ağızda koku oluşmak- memiz veya o konudaki ahlakımızı düzeltmemiz
tadır. Bunlar bizi rahatsız ettiği gibi kıraatimizi vesilesi ile Rabbimiz, gece kalkmamızın önündeki
dinleyici melekleri de rahatsız etmektedir. Bu bütün engelleri ortadan kaldıracaktır.
sebeple Peygamberimiz uyanınca dişlerini mis-
vaklamıştır. Rabbim bizleri gece nimetine secde ve rükû ile
Huzeyfe anlatıyor: şükreden salih kullarından eylesin.(Allahumme
âmin)
"Rasûlullah gece kalktığında dişini misvakla te-
mizlerdi."  9
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd et-
mektir.
Bir sonraki yazımızda görüşme ümidi ile…

7. Müslim
8. Müslim 10. Müslim
9. Buhari 11. İmam Ahmed

48
Çeviri Makale
İlim Talebesi Kütüphanesini Nasıl Oluşturmalıdır?

Abdulkerim El-Hudayr

Müslim, Ebu Davud,


Tirmizi, Nesâi ve
İbni Mâce Şerhleri
Sünnet kitapları gerçekten şerh edilmeye muhtaçtır. Ön-
ceki şerhler toplanmalı, ilim talebelerinin anlayacağı
şekilde şekillendirmeli/formüle edilmeli ve bu hadislere
delalet eden mevcut olaylar da eklenmeli ve bu hadisler-
den çıkan delillerden istinbat edilmesi sağlanmalıdır.

Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun… vardır. Ebu Abdullah El-Mâzeri'nin El-Mu'lim  1
isimli kitabı, üç cilt halinde çok güzel bir kitaptır.
Müslim bin Haccac'ın 'Sahih-i Müslim' isimli Bu başlangıç olan bir eserdir.
eseri ilim ehlinin çoğunluğuna göre sünnet ki-
taplarının ikincisidir. Mağribliler/Faslılar, Ebu — Bu Müslim'in tam şerhi midir?
Ali En-Neysabûrî ile beraber Müslim'i Buhari'nin Müslim'in hepsini sadece genel olarak şerh et-
önüne almışlardır. Bundan dolayı Faslılar buna miştir. Yani, dikkat çektiği bir çok yeri atlamış ve
Buhari'den daha çok önem vermişlerdir. kitap da tamamlanmıştır. Bu kitap alanında ilk
eser olup, ilim talebesinin bu alanda bu kitaba
Ebu Ali En-Neysabûrî şöyle der: 'Gök kubbenin
önem vermesi gerekir. Çünkü Kadı İyad gelip bu
altında Müslim'in kitabından daha sahih hiç bir
kitabı tamamlayıp İkmâlu'l Mu'lim olarak telif
kitap yoktur.' Fakat bu sözün söylenmesine iti-
etmiştir. Bu da değerli olup, kendisinden sonra
raz edilmiştir. Doğru olan da bu sözün adaletsiz
gelenlerin itimat ettiği bir kitaptır.
olduğudur. Bu, Ulumu'l Hadis kitaplarında araş-
tırılmış, uzun ve detayı olan bir konudur. — El-Mâzeri'nin hızlı bir şekilde üzerinden
geçtiği yerleri tamamladı değil mi?
Şunu diyebilirim ki: İlim ehli Sahih-i Müslim'e
önem göstermiş, onu çok defa şerh etmişlerdir. Evet. İlk başta El-Mâzeri'nin El-Mu'lim isim-
Fakat hepsi eksiklikten uzak değildir. Bu şerhle- li şerhini tamamlamış, daha sonra İkmâlu'l
rin ve uzunluklarının çok olmasıyla birlikte ilim Mu'lim'i telif etmiştir. Bu kitapta az bir açıkla-
talebesinin bazı problemleri çözmeye ihtiyacı ma vardır. Daha sonra da el-Übbî'nin İkmâlû
Şaban
1437
1. Tam ismi, El-Mu'lim bi Fevaidi Müslim'dir.

Haziran'16 • SAYI: 50

49
İkmâli'l Mu'lim isimli eseri gelmiştir. Bu kitapta Çoğunlukla. Örneğin şöyle der: 'El-Metâli sa-
da faydalar olup, ilim talebesi bu kitaba taalluk hibi şöyle der', 'Et-Tahrir sahibi şöyle der', 'El-Kâdî
edenlere çok ihtiyacı vardır. Bu konu ile ilgili şöyle dedi.' Yani bu sunduklarına dayanmaktadır.
aynı şekilde Senusi'nin Mukemmelu İkmalü'l- Fakat Nevevi'nin aynı kitapta kendi yazıları ve
İkmali'l-Mu'lim eseri vardır. Bu şerhler dizi ha- araştırmaları vardır. İlim talebesi için bunlar za-
linde olduğundan bir kısmı diğerleri olmadan ruridir. Bunun bir benzeri olarak da Kurtubi'nin
fayda sağlamaz. 2 'El-Mufhim Limâ Eşkele Min Telhisi Müslim' eseri
vardır.
— Bunlar bir arada basılmış mıdır?
— Kurtubi'nin mi?
Bir arada basılmamıştır. Farklı şekillerde ba-
sılsa da ilim talebesinin -Nevevi'nin Müslim Evet Kurtubi'nin Müslim'i özetlediği eseridir.
Şerhi'ne eklendiği takdirde- bu dört kitaba
— El-Mufhim onun mu?
ehemmiyet göstermesi gerekir. İçerisinde pek
çok faydalar, kaideler, kurallar, kayıtlar ve araştır- El-Mufhim kendisinindir. Sahih-i Müslim'i
maların olduğu bu mübarek kitap, ilim talebesi ihtisar etmiştir. Tabi burada Kurtubi'den kasıt
için zaruridir. Ebu'l Abbas Ahmed bin Ömer El-Kurtubî'dir.
Şeyh Ebu Abdullah ise, meşhur tefsirin sa-
— Bu kitap tamamlanmış mıdır?
hibidir.
Evet. Defalarca da basılmıştır.
H.1270 ve 1276'da Hindistan'da İlginç olan olaylardan bir tane-
basılmıştır. Ayrıca 1370'lerden si de şudur: bir şahıs bana ge-
sonra beş veya altı defa iki cilt lip Kurtubi'nin Şeyhul İslam
hâlinde yine Hindistan'da El-Mufhim isimli eser, Ebu'l Abbas
İbni Teymiyye ile ilişkisini
basılmıştır. Ayrıca Kasta- El-Kurtubi'ye aittir. Bu nadir olan söylemişti. Ona, 'bunun
liye Matbaası'nda da beş kitaplardan bir tanesidir. Diğer kaynağı nedir?' dedim. O
cilt olarak basılmıştır. ilimler hakkında içerisinde çok fazla da: 'Kurtubi Tefsiri' dedi.
Bu da Ahmed Şakir ve di- faydalar vardır. Yani içerisinde güncel, 'Nasıl?' diye sordum. O da
ğerleri gibi önde gelen mu-
fıkhi, usulî kaide ve kurallar vardır. Kurtubi'nin 'Şeyhimiz Ebu'l
hakkiklerin esas aldığı kitap- Abbas' dediğini söyledi. Halbu-
tır. Daha sonra Mısır Behiyye ki asıl olan bunu İbni Kayyım
Matbaası'nda on sekiz cilt hâlinde çok defa tekrarlamıştır. İbni Kay-
şahane bir baskı ile basılmıştır. İçinde yım: 'Şeyhimiz Ebu'l Abbas', 'Şeyhimiz
hatalar olmasına rağmen genel olarak bu Ebu'l Abbas'a sordum ki…', 'Şeyhimiz Ebu'l
baskı sahihtir. Herhangi bir beşer ameli gibi Abbas'a defalarca sordum ki…', 'Allah sana
bu da hatadan uzak değildir. Fakat baskısı çok rahmet etsin şeyhimiz Ebu'l Abbas' gibi şeyler
iyidir. söylemektedir. Bana bu sözlerle gelip, Şeyhul
İslam'ın Kurtubi ile bağı olduğunu söylemişti.
Nevevi Şerhi'nin içinde bazı cümleler çokça Halbuki müfessir olan Kurtubi, Şeyhu'l İslam'dan
geçmektedir. İlim talebeleri de bunları sormak- önce yaşamıştır.
tadır. Bunlardan bazısı şunlardır: 'El-Metâli sa-
hibi şöyle der', 'Et-Tahrir sahibi şöyle der.' Bu iki — Şeyhini Ebu'l Abbas Ahmed bin Ömer'e mi
kitaptan çokça nakledilir. nispet ediyordu?

— Metâliu'l Envâr mı? Evet. El-Mufhim isimli eser, Ebu'l Abbas El-
Kurtubi'ye aittir. Bu nadir olan kitaplardan bir
Evet. Bunlardan kasıt, İbni Karkul'un El-
tanesidir. Diğer ilimler hakkında içerisinde çok
Metâliu'l Envâr ve Ebu Abdullah Muhammed
fazla faydalar vardır. Yani içerisinde güncel, fıkhi,
bin İsmail El-Esfehâni'nin Et-Tahrir Şerhu Sahihi
usulî kaide ve kurallar vardır. Mâşâallah, bunun
Müslim isimli eserleridir.
dışındaki diğer ilimlerde de böyledir ve ilim ta-
— İmam Nevevî bu ikisinden mi nakletmektedir? lebesi için gerekli bir kitaptır. El-Mufhim de son
zamanlar da pek çok kez basılmış, ilmi risalelerin
içerisinde de tahkik edilmiştir. Böylece her ne
2. Yani, Kadı İyad'ın İkmâlu'l Mu'lim eserine de İmam Muham- kadar yayılması zor bir şey olsa da yayılmasına
med bin Hilfe bin Ömer El-Maliki el-Übbi (827 H.) tamamlama sebep olmuştur. Çünkü var olan risaleler yedi-
yapmıştır. Onun yaptığına da Senusi (H.895) eklemelerde bulun-
muştur.

50
sekiz tane olup, her risalede de üç dört cilt mev-
cuttur. Bu da kitabın uzaması demektir. 3
— Bu kitap üniversitenizde var mı?
Evet. Bizde sünnet ve ilimleri kısmında mev-
cuttur.
— Tamamı mı?
Evet tamamı. Kitap, bahsettiğimiz gibi enfes
bir kitaptır. Bunun yanında bir de son dönem
alimlerinden Hindistanlı Şebbir Ahmed El-
Osmanî'nin Sahih-i Müslim şerhi olan Fethu'l
Mulhim isimli eseri vardır. Fakat bu eseri ta- etmez. Ebu Ahmed El-Culudî Sahih'in ravisidir.
mamlamamıştır. İçerisinde anekdotlar, faydalar, Bundan sonra da haber veya isnadın bir kısmını
istitratlar 4 ve ilim talebesi için -özellikle Müslim'e
Müslim'in kanalının dışında bir yoldan nakleder.
nispeten- pek çok fayda mevcuttur. Çünkü Müs- Çünkü direkt şöyle der: 'Ebu Ahmed dedi ki'. Son-
lim -bahsettiğimiz üzere- bu şerhlerin hepsi bir ra gidip rical kitaplarına, Kütüb-i Sitte'ye bakar-
şerhte toplansa, Fethu'l Bâri kadar etmez. Bun- sınız ve bulamazsınız. Bu ve buna benzer diğer
dan dolayı iyi anlayan biri Nevevi'nin Müslim durumlar, Sahih'in kapsamış olduğu uyarılar,
Şerhi'ni tenkit için ele alsa, yazdıklarında Hafız incelikler, illetlerdendir. İmam Müslim bunlara
İbni Hacer'in Nevevi'nin şerhi üzerine problem- işaret etmektedir. Ayrıca metinlerin ve isnadların
leri açıklayan nükteleri olduğunu söyleyebilir, ki-bağlamında ıstılahî/terimsel faydalar da vardır.
tabın sahibinin unuttuğu yerleri hatırlatabilir ve Yani kabiliyetli bir kimse buna ehemmiyet gös-
haşiyelere yakın olan bazı şeyler konusunda tar- terse, bununla meşgul olup, bütün vaktini buna
tışabilir. Ancak haşiyelerde önemli olarak kabul verse çok güzel bir iş ortaya çıkar. Hatta bu alanda
edilen notlar da dahil her şey sunulur. bizde bazı notlar da vardır. Allah'tan dileğimiz
Fethu'l Mulhim bunlardan birisidir. Mukad- bunu tamamlamada bize yardım etmesidir.
dimesi üç büyük cilt hâlinde basılmış, sonra altı • • •
cilt daha eklenmiştir.
Ebu Davud'un Süneni'ne gelecek olursak; ço-
Şunu diyebilirim ki; Müslim konusundaki ğunlukla üçüncü sırada gelen kitaptır. Sünen-i
eksiklik hâlâ mevcuttur. İlim talebesi Buhari Ebi Davud, Süleyman bin Eş'as Es-Sicistani'nindir.
şerhlerine karşılık her yönden Sahih-i Müslim İlim ehli, bu kitaba da aynı şekilde ehemmiyet
Şerhi'ne hakim olsa da veya bu şerhlerden bi- vermiştir. Hatta şöyle demişlerdir: 'O müctehid
risine getirilen tenkitlerin durumları az olsa da için yeterlidir', 'Ahkam hadislerinde müctehide ye-
ihmal edilen şey zikredilir. Sahih-i Müslim'de terlidir'. Bu eserin, içerisinde neredeyse sadece
bazen problemler çokça tekrar etmektedir. Ör- ahkam hadisleri vardır. Tam 4800 hadis ahkam
neğin demektedir ki: Ebu Ahmed, Ebu Ahmed. hadisleri hakkındadır. Bunlar da Ebu Davud'un
— Bunu İmam Nevevi mi söylemektedir? sahih olarak üzerinde durduğu hadislerdir. Ebu
Davud Mekkeliler'e yazdığı risalede 5 Süneni'nde
Hayır. Metinde geçmektedir. sahihleri ve ona benzeyen ve yakın olanları, içe-
risinde zayıf ve çok zayıf olanları da açıkladığını
— Müslim'in metninde mi? söylemiştir. Ebu Davud'un Süneni ne olursa ol-
'Ebu Ahmed'den' diye bir şey görüp, araştırırsı- sun ilim talebesi için olmazsa olmaz kitaplardan
nız. Ebu Ahmed kimdir? Nedir? Bir çok ilim ta- birisidir. Şunu diyebiliriz ki, öncelikle Sahiheyn'e
lebesi buna ulaşamaz. Çünkü şarihler buna işaret (Buhari ve Müslim) daha sonra da Sünenler'e
önem gösterilmesi gerekir.
Dehlevi'nin ise başka bir görüşü olup, şöyle
3. Bilinen müfessir Kurtubi'nin dışında olan Ahmed b. Ömer El-
Kurtubî ve meşhur eseri El-Mufhim hakkında daha geniş bilgi demektedir: 'İlim talebesi öncelikle Sünen-i Ebi
sahibi olmak isteyenler, akademik olarak yazılıp aynı zamanda Davud ve Tirmizi'ye başlaması gerekir. Çünkü bu
Türkçe olan EKEV Akademi Dergisi'nin 61. Sayısında Hasan
YENİBAŞ'ın yazdığı makaleye göz atabilirler. İlgili yazının PDF ikisinin faydası, Sahiheyn'de faydadan daha kolay-
formatındaki hali şu linkte mevcuttur: http://dergipark.ulakbim. Şaban
gov.tr/ekev/article/viev/5000144091/5000131607 -Çeviren- 1437
4. Ara söz, antrparantez. -Çeviren- 5. Risale ilâ ehl-i Mekke -Çeviren-

Haziran'16 • SAYI: 50

51
dır. Yani Sahih-i Buhari, en üst düzey olup, Ebu lanmasını kolay kılmasını dileriz. Çünkü tahkik
Davud veya Tirmizi gibi faydası kolay değildir. Hem edilmiş ve ilmi kitapların içerisinde yayınlanma-
de Tirmizi'de öneme muhtaç şeyler ve işaretler ol- ya hazırdır. Fakat kitabın genel olarak yayılması
masına rağmen böyledir.' şu ana kadar mümkün olmamıştır.
Dehlevi demek istiyor ki; ilim talebesinin ilk Bir de Şerhu'l Aynî vardır. Bu şerh de güzeldir.
başta önem göstermesi gereken Ebu Davud'un Fakat eksiktir.
ve Tirmizi'nin Sünen'idir. Daha sonra Buhari ve
Müslim gelir. Daha sonra da Nesâi ve İbni Mâce — Buhari'yi şerh eden El-Aynî mi?
bu sıralamada yer alır. İlim ehlinin yanında ön- Evet. Buhari'yi şerh eden Bedreddin El-
celikli olarak Buhari, sonrasında Müslim ve daha Aynî'nindir. Fakat eksik bir şerhtir. Beş veya altı
sonra sırasıyla Ebu Davud, Tirmizi, Nesâi ve İbni cilt bulunarak basılmıştır.
Mâce gelse bile.
Bu şerhlerden belki de en önemlisi Şemsü'l-
Şunu diyebilirim ki; Ebu Davud bu yönü ile Hak Azîmâbâdî'nin Avnu'l Ma'bud isimli orta
çoğunluğun yanında üçüncü kitaptır. İlim büyüklükteki eseridir. Hindistan'da dört büyük
ehli buna önem göstermiştir. Süleyman El- cilt hâlinde basılmıştır. Bu da çok güzel ve
Hattabî, 'Meâlimu's Sünen' diye isimlendir- enfes bir baskıdır. Fakat Fethu'l Bârî'nin
diği kitapta onu ilk kez şerh edendir. Bu Hindistan baskısı hakkında bahset-
kitap muhtasar olmasına rağmen tiğimiz bunun için de geçerlidir.
bereketli bir şerhtir. İçerisinde Çünkü farsça harflere/fars hat-
ilim talebesinin ihtiyaç duya- tına alışık olmayan kimse için
cağı pek çok fayda, nükteler, zor olabilir. Bundan sonra
İbni Raslân Ahmed bin Hüseyn
incelikler barındırmakta- Hindistan baskısından alı-
Eş-Şafiî'nin şerhi vardır. Özellikle
dır. Sünen-i Ebi Davud'a fıkıh, fıkıh usulü ve kaideleri narak Medine'de Selefiy-
ehemmiyet veren bir kim- hususunda faydalarla dopdolu ye Matbaası'nda basıldı.
se için elzem bir eserdir. bir şerhtir. Allah'tan bu kitabın Bunu basan farsça harfleri
yayınlanmasını kolay kılmasını dileriz.
— Bu kişi Buhari'yi şerh okumayı bilmeyen bir kimse
edenle aynı kişi midir? olduğundan çok kez yanlış ha-
rekeleme yapmıştır. Fakat buna
Evet. rağmen Avnu'l Ma'bud baskısı
Tuhfetu'l Ahvezi baskısından daha
— Fakat eserinin ismi A'lamu's Sünen'di. güzeldir. Tuhfetu'l Ahvezi baskısı da İbnu'l
Burada Meâlimu's Sünen deniliyor? Cevzi'nin Mevduât isimli eserinden daha
Doğru. Fakat A'lamu'l Hadis olmayan güzeldir. İbnu'l Cevzi'nin Mevduat'ı da bir çok
nüshalarının daha çok basıldığından bahset- baskıdan ve İmam Sahavî'nin Fethu'l Muğis'in
miştik. Meâlimu's Sünen Ebu Süleyman El- baskısından daha güzeldir.
Hattabi'nindir. İlk olarak Halep'te dört cilt ola- — Bunun düzgün okunabilmesi için Farsça
rak basılmıştır. Daha sonra Ahmed Şakir'in ve harflere vakıf olmamız mı gerekiyor?
Muhammed Hamid El-Fakî'nin katkılarıyla sekiz
cilt olarak basılmıştır. Kitapta Münziri'nin muh- Evet. Avnu'l Mabud'u basan kişi, Hindistan
tasarı ile İbni Kayyım'ın tehzîbi 6 de bulunmakta- baskısından almıştır. Tuhfetu'l Ahvezi de aynı şe-
dır. Bundan dolayı da Meâlimu's Sünen'e yapılan kilde Hindistan'da basılmış ve oradan alınmıştır.
ihtisar, ilim talebesinin gerekli önemi vermesi İmam Sahavî'nin Fethu'l Muğis'i de Hindistan'da
gereken bir kitaptır. basılmış ve oradan alınmıştır. Baskıyı yapan bu
adamın şerî ilim ile bir alakası yoktur. Sadece
Bunun yanında İbni Raslân Ahmed bin Hü- bazı kitapları Es-Selefiyye Yayınevi'nin sahibi ile
seyn Eş-Şafiî'nin şerhi vardır. Özellikle fıkıh, istişare sonucu yayımlamıştır.
fıkıh usulü ve kaideleri hususunda faydalarla
dopdolu bir şerhtir. Allah'tan bu kitabın yayın- Avnu'l Ma'bud orta büyüklükte bir kitaptır.
Herhangi bir mezhebe yakın değildir. Bundan
dolayı hakkında yapılan araştırmalara da uyumlu
6. Tehzib, fazlalıkları atarak ıslâh etmek, temizlemek, daha güzel, olmuştur. Kastedilen El-Munzirî'nin tahriçleri,
daha mükemmel kılmak demektir. Kitap üzerinde pek çok açıdan
yapılan düzenlemelere denilir. -Çeviren- İbni Kayyım'ın tasniflerine, hadisleri düzenle-

52
medir. Müellif, Fethu'l Bârî'den ve diğer şerh-
lerden de nakil yapmıştır. Orta seviye bir kitap
olup, ilim talebesi ondan istifade edebilir. Kitabın
uzunluğu da istifade edilmesine mani değildir.
Ebu Davud'a yapılan bir başka şerh de Halîl
Ahmed es-Sehârenfûrî'nin (ö. 1346/1927-28)
Bezlu'l Mechud isimli eseridir. Bu şerh de yirmi
cilt olarak basılmıştır. Fakat Avnu'l Mabud'dan
farklıdır. Avnu'l Mabud, hadisleri Ehli Hadis'in
anlayışına uygun şekilde şerh eder. Herhangi bir
mezhebe yakın değildir. Fakat Bezlu'l Mechud
isimli eserin sahibi Ebu Hanife'nin mezhebine vardır. Suyuti'nin Kutub-i Sitte'ye yaptığı şerhler
yakındır. Bazı hadisleri veya bir çok hadisle- çok kısadır. Fakat bir de Faslı bir kişi vardır. İsmi
ri mezhebinin hizmetine yönelttiğinde şüphe El-Becem'avî'dir. 8 Bu kişi bu şerhlerin hepsini
yoktur. Fakat kitap faydadan yoksun değildir. kısaltmıştır. Et-Tevşîh Alâ Camiî's Sahih isimli
İçerisinde bir çok fayda barındırmaktadır. Ebu eser de bir cilt olup, Suyuti'nin Sahih-i Buhari'nin
Davud'un Sünen'ine oranla bu şerhlerin uzun- üzerine yaptığı şerhidir. Bu da gerçekten çok kı-
luğu ve konularının çok olması ilim talebesinin sadır. Bu Faslı kişi de gelip Suyuti'nin bu kitabı
bunlara olan ihtiyacının olmamasını gerektirmez. daha da kısaltıp 'Ruhu't Tevşîh' ismini vermiş-
Ebu Davud şerhlerinden bir tanesi de Mah- tir. Ed-Dîbâc da Suyutî'nin Sahih-i Müslim'e
mud Hattab Es-Subki'nin El-Menhelü'l Azbi'l yaptığı küçük bir cilt şerhidir. 9 El-Becem'avî de
Mevrud isimli eseridir. Tam ismi El-Menhelu'l gelip bunu 'Veşyu'd Dîbâc Alâ Sahih-i Müslim
Azbi'l Mevrud Şerhu Sünen-i Ebi Davud'tur. Bu bin Haccac' ismiyle ihtisar etmiştir. Aynı bunun
kitap müellifi tarafından on cilt olarak tamam- gibi Suyutî'nin Mirkâtu's Suûd isimli eserini de
lanmıştır. Kitabın izlemiş olduğu yol ise, tıpkı El- 'Derecatu Mirkâti's Suûd' ismi ile ihtisar etmiştir.
Aynî'nin Umdetu'l Kârî'de yaptığı gibi maddeleri Bunun gibi Kutub-i Sitte'nin diğer kalanlarına da
sıralamak ve bu alanlar üzerine şerh yapmaktır. yapmıştır. Kutub-i Sitte'ye yapılan bu haşiyeler
Eser, düzenli, tertip edilmiş bir şerhtir. Kitapta- altı küçük cilt hâlinde basılmıştır.
ki şerh uzun olsa da tamamlanmamıştır. Kitap, — Sünen-i Tirmîzî'ye gelecek olursak?
oğlu Emin b. Mahmud Hattab Es-Subki'nin ça-
lışmasıyla aslından on cilde çıkarılmıştır. Bu ça- El-Camiu't Tirmizi. Bu, Ebu İsa Muhammed
lışmanın eseri tamamladığı veya tamamlamaya bin İsa Et-Tirmîzî'nindir. Bu Cami' olan eserler-
yakın olduğu da söylenir. Bu şerh gerçek bir şerh dendir. Çünkü sünnet kitaplarının içinde Cami'
değildir. Fakat Ebu Davud'un Sünen'i ile ilgilenen olanlar vardır. Bunlar dinin konularını kapsa-
kimse için gereklidir. maktadır. Bunların en önemlisi Buhari, Müslim
ve Tirmîzî'dir. Bunlardan bazısı da Sünenler'dir.
Bunlardan bir tanesi de İbni Kayyım'ın En önemlileri Ebu Davud, Nesâî, İbni Mace'dir.
Tehzibu's Sünen'idir. Hadislerin illetlerinin açık- Bazıları da Musannefler'dir. İbni Ebi Şeybe,
laması hakkındaki eski büyük alimlerin anlayışı Abdurrezzak'ın Musannefleri gibi. Bunlar da
çerçevesinde olan sözleri yerindedir. Bunların madde ve düzen bakımından sünenlere yakın-
bir çoğu da istinbat edilenlerden ve illetlerin dır. Sünenlerden ayıran sadece içerisinde eserle-
anlaşılması ve alınmasına yöneliktir. Zaten ken- rin 10 çokça olmasıdır. Bunun yanında Muvatta'lar,
disi bu alanda imamdır. Bir hadisin illetleri hak- Mu'cem'ler, Müsned'ler ve diğer kitaplar da mev-
kında yirmi-otuz sayfa vadisinden akarcasına cuttur.
konuşmuştur. Kendisi için 'sözü uzattığında dere
yatağından fışkıran su gibi Havvabi'yi doldurur
Ravvabi'ye ulaşır' denilmiştir. 7 Allah kendisine 8. Ali bin Süleyman el-Bacemavi:(1234-1306/1819-1888)
rahmet etsin. 9. Tam ismi, Ed-Dîbâc Alâ Sahih-i Müslim bin El-Haccac'tır.
10. Eser konusunda bir çok tanım yapılmıştır. İmam Nevevî'ye göre
Bir de Sünen Ehli'nin üzerine yapılan haşiye- hadisçilerin yanında Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem Sa-
habeye veya tabi'îne ait bütün rivayetlere eser adı verilir. İbni
ler vardır. Örneğin, Suyuti'nin Mirkâtu's Suûd'u Hacer'e göre ise hadisciler arasında isnadı sahabeye kadar ulaşan
mevkuf hadise olduğu gibi, Tabiîn'e ulaşan maktu' hadise de eser Şaban
denilmiştir. Eser sayılan rivayete me'sur denildiği de olmuştur. 1437
7. İbni Kayyım'ın kendisi için kullanılan bir deyimdir. -Çeviren- -Çeviren-

Haziran'16 • SAYI: 50

53
Ebu İsa'nın El-Camiu't Tirmîzî isimli eseri, di- bir yeri vardır. Hafız El-Irakî'nin çalışmasının
nin konularını kapsayan Cami' olan eserlerden- önemi de ondan aşağıda değildir.
dir. Eski ve muasır alimler çokça hadis ve ilim,
— Aynı isimle mi tamamlamıştır?
sünnet ile ilgili bilgiler, ıstılahî uyarılar içerdiği;
ilim ehlinin sözlerini naklettiği, bahsedilen ha- Evet. Fakat iki cilt dışında basılmamıştır. Bu da
disin delil olan yönlerinden bahsettiği için bu Şeyh Ahmed Muabbed ve tanıdığımız seçkin ve
kitaba ayrı bir önem vermişlerdir. bu alanın ehli olan bir doktor tarafından tahkik
edilmiştir.
Bu kitabın şerhleri de oldukça fazladır. En-
Nefhu'ş Şezî 11 , İbnu'l Arabî El-Malikî'nin Sonuç olarak İbni Seyyidünnâs'ın Câmiu't
Âridatu'l Ahvezî isimli eseri bunlardan bazısı- Tirmîzî'ye olan şerhi istifade edilecek bir kitaptır.
dır. Âridatu'l Ahvezî, orta büyüklükte olan gü- Kitabın mukaddimesi de -İbni Seyyidünnâs'ın
zel bir eserdir. Kelam'dan bazı basit sözler olsa mukaddimesi- başka yerde bulunmayan çarpıcı
da fıkhi meseleler gözetilmiştir. Ayrıca kitap, ıstılahî tercihleri vardır. Hatta ondan mustalah
isnadın incelikleri konusunda da muhtasardır. kitaplarına çokça nakil de yapılmıştır.
Fakat baskısı kitabın kendisinden faydalanı-
lamayacak halde kötüdür. Es-Sâvî, Et-Tâzî Bir de Mubarekfûri'nin Tuhfetu'l Ahvezî
matbaalarında basılmıştır. Baskıları da son isimli eseri var. Bir çok ilim talebesi, bu
derece kötüdür. Bizdeki olan nüshasın- kitapların etrafında yazılanların hep-
daki düzeltmeler kitaptan çok daha sini toplamaya uğraşmamaktadır.
fazladır. Hadislerin ve şerhlerin Örneğin diyor ki; Ben ikisinden
çıkması, İbnu'l Arabî'ye ait ol- sadece bir tanesini almak is-
mayan sözlerin dahil edilmesi, tesem Âridatu'l Ahvezî'yi mi
İbni Seyyidünnâs'ın Câmiu't Tirmîzî'ye almalıyım? Yoksa Tuhfetu'l
Tirmizi'ye ait olmayan söz- olan şerhi istifade edilecek bir
lerin içerisinde katılma- kitaptır. Kitabın mukaddimesi de
Ahvezî'yi mi? Biz, Tuhfetu'l
sı söz konusudur. Kitabı -İbni Seyyidünnâs'ın mukaddimesi- Ahvezî'yi almasını söyle-
basmak istediklerinde Şeyh başka yerde bulunmayan çarpıcı riz. Çünkü bu kitap, şer-
Ahmed Şakir'den Camiu't ıstılahî tercihleri vardır. hin istenilen tüm unsurla-
Tirmizi nüshasını ödünç al- rını yerine getirmiştir. İbnu'l
mak istemişlerdir. Şeyh Ahmed Arabî'nin şerhinde (Âridatu'l
Şakir'in kendi nüshasının üzerin- Ahvezî) bazen yeni bir şerh bu-
de talikleri vardır. Bu nüshanın içeri- lursun. Bazen şerhinde alakasız,
sine hadislerin genelini dahil etmişlerdir. birbirinden kopuk şeyler bulursun. Ba-
Buradan da bu baskının değeri anlaşılmak- zen de dayandığı nüshaya karşı çıktığını
tadır. Âridatu'l Ahvezî'nin kendisine ait nüs- ve baskının kötü olduğunu görürsün. Fakat
haları araştırılsa, tahkik edilip, yazarın murad bu görünen bu duruma göre Tuhfetu'l Ahvezî
ettiği ortaya çıkarılsa, basit itikadi yanlışlarına çok daha fazla tercihe şayandır. Aynı şekilde
da talik düşülse, işte o zaman kitap -tam olarak Mubarekfûri, Tirmîzî'nin gösterdiği şekilde ha-
gayeyi karşılamasa da- bir boşluğu kapatmış olur. disleri tahric ederken 'Bu babta' demektedir.
Buna rağmen kitap faydalı olup, içerisinde fay- Bunun dışında Suyuti'nin bu kitaplara yaptığı
dalar ve İbnu'l Arabî'ye ait olan ve başka yerde çok kısa muhtasarı vardır: 'Kûtu'l Muğtezi Alâ
bulunmayan incelikler vardır. Camiî't Tirmîzî'. Az önce de söylediğimiz gibi
En-Nefhu'ş Şezî de İbni Seyyidünnâs'ın ese- bunu da ihtisar eden El-Becem'avî'nin 'Nef 'û
ridir. Bu da en faydalı, en mükemmel, en hoş Kûtu'l Muğtezi' adlı şerh de vardır.
kitaplardan bir tanesidir. İbni Seyyidünnâs bu Bunların yanında bir de Şeyh Ahmed Şakir'in
kitabı tamamlamamış, Hafız El-Irakî tamam- Tirmîzî'ye talikleri vardır. Bu da ilim talebesi
lamış ve buna dair çaba göstermiştir. Oğlu Ebu için olmazsa olmazdır. Bu kitap aynı zamanda
Zur'â'nın da kitaba dair tamamlaması vardır. kitapların tahkik metodunu da göstermektedir.
Yine Sahavî'nin de tamamlaması vardır. Kastımız,
İbni Seyyidünnâs'ın bu kitabı alanında önemli — Aynı Sünen'ler gibi basılmış mıdır?
Camiu't Tirmizi, Şeyh Ahmed Şakir'in tahkiki
11. İbni Seyyidünnâs el-Ya'murî (ö. 734/1334) tarafından yazılan ve
el-Câmi'in üçte ikisini ihtiva eden yarım kalmış bir şerhtir. DİA
ile iki cilt hâlinde basılmıştır. İlim talebesi, tashih
-Çeviren- konusunda ve tahkik metodu konusunda bundan

54
ler de mevcuttur. Hindistan'da büyük bir ciltte
basılmıştır. Daha sonra Şeyh Ebu'l Eşbâl'ın kat-
kılarıyla beş cilt hâlinde basılmıştır. İçerisinde
bir takım faydalar, değerli ve nadir bilgiler mev-
cuttur.
Sünnet kitapları gerçekten şerh edilmeye
muhtaçtır. Önceki şerhler toplanmalı, ilim ta-
lebelerinin anlayacağı şekilde şekillendirmeli/
formüle edilmeli ve bu hadislere delalet eden
mevcut olaylar da eklenmeli ve bu hadislerden
çıkan delillerden istinbat edilmesi sağlanmalıdır.
çok istifade edebilir. Ahmed Şakir ile bazı ravile- Altıncı kitap ise, Sünen-i İbni Mâce'dir. Bu ço-
rin sikalığı ve zayıflığı konusunda bazen ihtilaf ğunluğun yanında altıncı kitaptır. Bunu Kütüb-i
edebilmekteyiz. Taliklerinde yirmiden fazla ra- Sitte'ye ilk kez dahil eden Ebu'l Fadl İbni Tahir'dir.
viyi sika görmüş, fakat ilim ehlinin cumhuru/ço- İbnu'l Esir ve ondan önce Rezin Tecridu'l Usul'de
ğunluğu bunların zayıf olduğunu söylemişlerdir. onun yerine Muvatta'yı altıncı kitap olarak be-
Onunla bu konuda ayrılığa düşmekteyiz. Fakat lirlemişlerdir. Darimi'yi de altıncı kitap olarak
bu, ondan istifade etmeyeceğimiz anlamına gel- belirleyenler de vardır. Fakat Ebu'l Fadl İbni
mez. Şeyh, tahkik konusunda adeta bir okuldur. Tahir'den sonra bütün insanlar İbni Mace'yi zi-
İmam Şafiî'nin risalesine yapmış olduğu tahkik, yade ve faydalarından dolayı altıncı kitap olarak
yüksek öğrenimde örnek almak için araştırma görmeye devam ettiler.
sınıflarında ders olarak verilmesi gerekir.
İbni Mace'nin şerhleri çok fazladır. Fakat bun-
Ebu Abdurrahman En-Nesâî'nin Süneni'ne lardan mevcut ve basılı olan ise azdır. Bunlardan
gelecek olursak; önemine, içerisindeki ahkam birisi, Moğoltay Alaâddin bin Kılıç El-Hanefî'nin
hadislerin sayısına ve babların girişlerinde işa- şerhidir. Bu uzun, güzel ve faydalı bir şerhtir. Fa-
ret ettiği illetlere rağmen tam bir şekilde -rical, kat Sünenler'de üç yüzden fazla hadisi bırakarak
metinler, tashih ve tad'îf (zayıf olduğunu belirt- mukaddimeyi şerh etmemiş, taharet bablarından
me) yönünden- şerh edilmeye çok ihtiyacı vardır. başlamış, sonra ibadetleri sonuna kadar tamam-
Yani bu illetli olan babların girişleri önceliklidir. lamıştır.
Şüphesiz ki babların girişlerindeki işaret ettiği
Bir de Suyuti'nin Mibahu'z Zücace isimli şerhi
bu illetler kitabın şerh edilmesindeki engeldir.
vardır ve çok kısadır. Onun muhtasarı da Nuru
Nesâî'nin Suyuti'ye ait muhtasar şerhi mevcut-
Misbahi'z Zücace'dir. 12 O kadar kısadır ki koca
tur. İsmi Zehru'r Rubâ Ale'l Mücteba'dır. Yine
kitabın şerhi yüz sayfaya yakındır.
Sindî'nin Nesâî'ye haşiyesi de mevcuttur. Bu
konuda çok ihtiyaç olup, bunlar istenileni kar- Sıbt İbnu'l-Acemî diye anılan Burhaneddin
şılamamıştır. El-Halebî'nin şerhi vardır. Bu da basılmamıştır.
Ebu'l-Hasan, Muhammed bin Abdülhadi es-
Nesâî hakkında çok uzun ve muasır bir şerh
Sindi'nin haşiyesi ise basılmıştır. İçerisinde de
vardır. İsmi 'Zahîretu'l Ukbâ fî Şerhi'l Müctebâ'dır. faydalar ve incelikler mevcuttur. Bir başka eser
Şeyh Muhammed bin Ali Âdem Etyûbî. Bu kişi, de Zevâidu Sünen-i İbni Mâce olup bu da Sira-
Mekke'de Daru'l Hadis'te hocadır. Bu şerh çok ceddin bin Mulkîn'in eseridir. Bu zatın ayrıca
uzun olup kırk cilde ulaşmıştır. Bana bu hocanın Zevaidu'n Nesâî, Zevâidu't Tirmîzî isimli eser-
bu uzunluktan yarı yarıya vazgeçtiğini söylendi. leri vardır. Zevaid isimli eserleri ile ilgilenmiş ve
Bu kişi de bu çok uzun şerhten dokuz cilt çıkart- bunları şerh etmiştir. Zevâidu İbni Mâce Şerhi
mıştır. Şarih, ravileri ele alıp her birinin biyografi- sekiz cilt olup, uzunca bir şerhtir. Bunun dışında
sini aktarmış ve ravi hakkında söylenilen her şey- da bir çok şerh vardır.
den de bahsetmiştir. Bu da bitecek bir şey değildir.
Ancak konuların toplanması, okuyucuya fayda
Özcan YILDIRIM,
verir. Hususen ümmetin bu gibi kitaplara da çok
ihtiyacı vardır ve saha neredeyse ilim talebesine Tevhid Dergisi İçin Çevirmiştir.
yardım eden bir şerhten yoksundur. Şaban
1437
Nesâî'nin Sünen'i üzerine yapılan Selefi haşiye- 12. El-Becem'âvi'nin muhtasarlarıdır. Yukarıda geçti. -Çeviren-

Haziran'16 • SAYI: 50

55
Okuma Parçası
Kerem Çağlar keremcaglar@tevhiddergisi.net

Tevhid ve Kulluk
Bağlamında Sorumluluğa
Dair Bir Mülâhaza
Her bir Müslüman gücünün, bilgisinin sahip olduğu malın,
sağlığının, zamanının, makamının ve konumunun gereği
yükümlü olduğu sorumluluklarını yerine getirdiğinde veya bu
istikamete samimi ve ısrarlı çabalar sarfettiğinde işte o zaman
hayat adetâ cenneti andıracak bir nezâhete ve saadete gark olur.

M eleklerin, Rablerinin emri gereği Âdem'e


aleyhisselam
Âdem aleyhisselam bir ânlık gafletin hemen ardın-
secde etmekle takdimde bulun- dan kulluk şuuruyla yeniden Rabbi'ne yöneldi.
dukları mükemmel kulluğun ve mutlak itaatın Yaptığı hatanın sebep ve faili olarak nefsini suçla-
ispatıdır sorumluluk. makla, muazzam bir sorumluluk örneği gösterdi.
Rabbi'ne ihlasla yönelenin merhamet ve bağışla
İblis'in, yüce Allah'ın emrine isyan edip kibir- karşılanmasında ise bir engel ve sorun yoktur.
lenerek küfrün en aşağılık elebaşı olmasına, kı-
yamete kadar kesintisiz olarak Allah'ın lânetine Sorumsuzluk, bir kötülükten daha büyük ikinci
müstehak kılınması ve ebediyen kaybedenlerden bir kötülük üretir. Âdem'in oğlu, tamahkârlıkla
olmasının hazırlayıcı sebeplerindendir sorum- bir sorumsuzlukta bulundu. Sonra şeytanın haset
luluk. ve öfke biniti üzerinde nefsine yenilerek sorum-
suzluğun en uç noktasında kötü bir amel işleyerek
Âdem'in eşiyle birlikte İblis'in telbisatına ka- kardeş katili oldu.
narak yasaklanmış olduğu işi yapmış olması bir
ânlık gafletten kaynaklandı. Gaflet ise bilerek Muttaki, halim ve itaatkar olan oğlu ise, ni-
unutma yahut ertelemedir. Bu ise, Âdem aleyhis- metin şükrünü ifâ etme sorumluluğuyla sahip
selam ve neslinin cennetten şu zorluk ve sınama olduğu 'en iyi'yi Rabb'ine takdim etti. Canına
dünyasına indirilmelerinin nedeni olan sorum- kast eden kardeşine, yine aynı yüksek sorumlu-
luluk şuurundaki kısa süreli gafletin nelere mâl luk bilinciyle ve yeryüzünün ilk mazlum maktu-
olabileceğini gösterir. lü olmak pahasına 'Eğer beni öldürmek için elini
uzatacak olsan dahi, ben seni öldürmek için elimi
uzatacak değilim' demişti.

56
Nuh'un aleyhisselam dokuz yüz elli sene boyunca
ertelemeden, aksatmadan, hiçbir kusurda bulun-
madan her türlü zorluklara karşın tevhide davet-
te sebat etmesi, kulluğun kemâlinden kaynaklı
yüksek sorumluluk bilinciyle gerçekleşmiştir.

Bigânelik, nemelazımcılık, vurdumduymazlık


ve sürekli olarak ötelemelerle Nuh'un aleyhisselam
davetine icabet etmeyerek büyük bir sorumsuz-
luk bedbahtlığında bulunan o kavim işte bu so-
rumsuzluğunun, kendilerinden sonraki nesillere
ibret olan feci akıbetiyle yüz yüze kaldılar.
neti, saray kadınlarının kumpasları ve zindanın
İbrahim'in aleyhisselam büyük ve çok önemli ders- yıpratıcılığından, bir Peygambere yaraşan kul-
ler ihtiva eden arayışının neticesinde kıyamete luğun gereklerini yerine getirmesi, sorumluluk
kadar tüm muvahhidler için tevhid önderi ol- bilincinin daima diri olmasıyla ve yüce Allah'ın
makla taltif olunması, sorumluluğunun hasıla- lütfuyla korunabilmiştir.
sıdır.
Kardeşlerinin sorumsuzluğu, baba (Yakub aleyhis-
Babası put yontucusu olan İbrahim aleyhisselam, selam) ile oğul Peygambere hicran getirdi. Yusuf 'un
hem babasını, hem de putperest kavmini emsal- aleyhisselam sorumluluk bilinci ve rikkati Yakuboğul-
siz bir cesaretle tevhide davet ederken, muvah- larının vuslatına vesile oldu.
hidlerin önderi olmanın sorumluluğuyla hareket
ediyordu. İçten pazarlık ve beyinsiz İsrailoğullarının
özgürleşme korkusuna ve ileri sürdükleri envai
Tevhid davetçisi ve muvahhidlerin önderi mazeretlere rağmen onları Firavun'un baskı, zu-
olan Peygamber İbrahim aleyhisselam putların gö- lüm ve köleliğinden kurtarmak için Musa'nın
züne iliştiği hiçbir yerde baltasını elinden eksik aleyhisselam gösterdiği çabalar, zilletin her türünden
etmemiştir. uzak tutan tam sorumluluk sahibi olmanın tabii
neticesidir.
Nemrud'un ateş dağlarına atılırken sorumlu-
luklarını yerine getirmiş olmanın verdiği yakin, Sorumsuzluğun sebep olup tetiklediği azgın-
tevekkül ve rıza, Rahman'ın subhanehu ve teâlâ yeni bir lıklarından ötürü inkâra sapan Semud kavmi
lütfuna mazhar olmasına vesile oldu: hem Peygamberlerini (Salih aleyhisselam) yalanla-
dılar, hem de mucize deveyi keserek helâklerine
"Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!"  1 zemin oluşturdular.
Bütün imtihanları başarıyla geçmiş olduğun- Kurnaz ve sinsî karakterlerini büyük bir bed-
dan ayrıca 'Tek başına bir ümmet' olarak Rabbanî bahtlıkla cür'et ederek yüce Allah'a karşı kullan-
övgü ve ikrama mazhar olması, İbrahim'in aleyhis- maya kalkan İsrailoğulları, cumartesi gününe has
selam örnekliğinde üstlenilen sorumlulukların en
av yasağını anlamsız bir sorumsuzlukla çiğneyip
güzel bir şekilde yerine getirilmesinin muvahhid maymunlara ve domuzlara dönüverdiler.
kula neler kazandırabileceğini de göstermektedir.
İbrahim'de aleyhisselam hiçbir sorumsuzluk örneği Aralarında oldukça uzun bir mesafe olsa da
yoktur, onda pazarlıksız bir iman vardır. Kalbinin tıpkı gözle görülemeyen bir virüsün çok büyük
neşesi olan İsmail'in boynuna bıçağı dayadığında çapta öldürücü bulaşıcı bir hastalığa neden ola-
yüksek sorumluluk bilincinin ve tam teslimiyetin bileceği gibi sorumsuzluk da kademe kademe
zirvesindeydi İbrahim. yüz çevirmekten, hakka karşı azgınlığa kadar
götürebilen kötü bir tohum gibidir.
Fıtratın ve tevhidin yüklediği sorumluluk,
Yusuf 'u aleyhisselam kuyudan saraya ve kölelikten Medyen halkı, Ress ashabı, İsrailoğulları, Ad
iktidara taşıyan bir binit oldu. Kardeşlerinin iha- kavmi, Lut kavmi ve daha nice toplumların hakka
Şaban
karşı dikilmelerinin tohumlarından birinin de 1437
1. 21/Enbiya, 69

Haziran'16 • SAYI: 50

57
tevhide ve fıtrata meydan okuyucu bir sorum- Rasûl! Rabbinde sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu
suzluk olduğu kuşkusuzdur. yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun…"  2

Allah'ın subhanehu ve teâlâ hoşnutsuzluğunu üze- İşte bu sorumluluk şuuru ve göreve bağlılık
rine çeken olumsuz tutumların adetâ besleme vardı mücadelenin soluksuz bir şekilde sürdü-
ünitesidir sorumsuzluk. Her şeyin bir başlangı- rülebilmesinde. Mücadelenin harcı bunlarla
cı veya zemini olduğu gibi kötü huyların, kötü karılmıştı adetâ.
ahlakın, kötü amelin ve diğer menfur hâllerin
mayası, başlangıcı ve zemini de sorumsuzluktur. Takvâ sahipleri için hazırlanmış olup, genişli-
Söz konusu olan sorumsuzluk tıpkı gaflette oldu- ği yer ve gökler kadar olan cennetlere müşteri/
ğu gibi sorumlu olunan iş veya görevde bilinçli talip olanlar tevhidin de, fıtratında gereği ola-
olarak ağır kusurda bulunmak, ihmal etmek ve rak sorumluluklarını üstlenir ve her alanda bu
ötelemektir. Küçük bir çocuk da sorumsuzdur bilinçle var olmaya gayret gösterirler. Canlarını
fakat bu, kınanan değil, tabii ve hatta tatlı bir mallarını ve zamanlarını bu şuurla takdim eder-
sorumsuzluktur. ler El-Kerim subhanehu ve teâlâ ve Er-Raûf subhanehu ve
teâlâ olan Rablerine.
Sorumsuzluk; müptelalarını yenilgilere,
mülteciliğe-göçmenliğe, parçalanmalara, Allah subhanehu ve teâlâ yolunda şehadetin
zayıf düşmeye, zillet içinde yaşama- de bineklerindendir mes'uliyet şuuru.
ya hatta bir tür çağdaş köleliğe Tevhid ve iman binasını tahkim
mahkum eder. eden sağlam direklerden biri-
dir muvahhidin sorumluluk
Nuh'un dokuz yüz elli sene boyunca
S or umluluk; Allah'ı, ertelemeden, aksatmadan, hiçbir bilinci.
okuma parçası

Allah'ın hakkını, azameti- kusurda bulunmadan her türlü


ni, Allah'ın celâline ya- zorluklara karşın tevhide davette Bugün dahi özlemle,
raşır kulluğu en iyi bilen, sebat etmesi, kulluğun kemâlinden sevgiyle ve övünçle andı-
kulluğu ve gereklerini en iyi kaynaklı yüksek sorumluluk ğımız Habeşli Bilal'in radıyalla-
bilinciyle gerçekleşmiştir. hu anh 'Ahad! Ahad!' feryatları-
bilip en iyi şekilde yerine geti-
ren Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve nın özünde, kalbe dolan iman
sellem üzerinde önemle durduğu ve muvahhid bir ferdin tevhid
bir irade ve bilinç alanıdır. dinine mensubiyetini/aidiyet duy-
gularını diri tutan sorumluluk bilinci
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem karşılaştı- de vardı. Tevhid nuru kalbe zerk olunup
ğı tüm zorluk ve sıkıntılara rağmen Allah'ın da kalp gözü açıldığında ve arşın Rabbi'nin
dinine çağrıyı kesintisiz bir şekilde sürdürme- yüceliğini idrak etmeye başladığında muvahhid
sinin ve Allah'ın subhanehu ve teâlâ yardımıyla bunda kulda nefsine karşı, ailesine karşı, kardeşlerine
muvaffak olmasının en önemli etkenlerinden karşı ve yüce yaratıcısına karşı hissetmeye başla-
biridir sorumluluk/görev bilinci. Her mevsim- dığı sorumluluk duygusu ân be ân güçlenir.
de ve ulaşabildiği her beldede, savaşta ve barışta,
mescidinin duvarını örerken veya hendek kazar- Mü'mince bir sorumluluk bilinci oluştuğunda
ken, davet edildiği evde kendisine ikram edilen tıpkı Mus'ab bin Umeyr gibi bir Mekke yakışıklı-
güzel yiyecekleri yerken veya açlıktan karnına taş sının örneğinde görüldüğü üzere konforlu hayat
bağladığı sırada, Mekke panayırlarında dolaşıp onun için çilehanedeki bir zahidin nefsini terbi-
girilmedik çadır ve davet edilmedik kavim bırak- ye etmeye çalışırken katlanmak zorunda kaldığı
madığı yıllarda da, Medine İslam Devleti'nin ba- sıkıntılardan daha acı gelir. Rasûlullah'ın sallallahu
şında ve başkomutan olarak da bu sorumluluğun aleyhi ve sellem teşrifinden önce muallim olarak gön-
bilincinden ve gereğini yerine getirmekten bir ân derildiği Yesrib'i, manevî bir imarla Rasûlullah'ın
dahi geri kalmadı. Zira O sallallahu aleyhi ve sellem so- ikâmet edeceği Medinetu'n Nebevî kılma yolun-
rumluluğun öneminin ve ağırlığının farkındaydı. da büyük gayretler gösteren genç Mus'ab radıyalla-
Aksinin muhtemel sonuçlarını da biliyordu: "Ey hu anh çok sevdiği annesinin çırpınışlarına da, el
üstünde tutulduğu ve her türlü imkâna sahip

2. 5/Maide, 67

58
olduğu çevresine de aldırış etmeden aldığı em-
rin sorumluluğuyla bu görevini en iyi şekilde ifâ
etmiş ve günümüz gençleri için mükemmel bir
örneklik koymuştur ortaya.

Doğruluğunda harcında sorumluluk şuuru


vardır. Sorumsuz, sergerde ve berdûştan sâdık
yahut salih yahut muslih olarak söz etmek müm-
kün değildir. Sâdık sadece sözleriyle doğru olan
da değildir. Çevremizde veya yakınımızda doğru
sözlü olarak tanınan-tanıtılan nice müşrik vardır.
Demek ki; doğru insan, sadık veya sıdık olmak
için sözlerinde doğru olmak tek başına yetmi- de, içerisinde bulundukları karmaşa karşısında,
yor. Müslüman olduktan sonra kendisine tevdi konumlarının gerektirdiği hiçbir sorumluluğu
edilen her bir vazifeyi aşkla, heyecanla ve büyük ötelememiş yahut iptal etmemişlerdir.
bir sorumluluk şuuruyla yerine getiren Ebu Bekr
radıyallahu anh ile sıddıklık vasfı adetâ özdeşleşmiş-
Onları yeryüzünün en hayırlı nesli yapan, asr-ı
tir. Sadık ve sıddık kelimelerinin geçtiği yerde saadeti yaşatan, zaferden zafere koşturan, belde-
Ebu Bekr'i, Ebu Bekr'in de isminin geçtiği yerde lerle beraber gönülleri de fethettiren ve kendi-
sıddık vasfını hatırlamayan yoktur. Bu anlamda lerinden sonraki nesillere seçkin ve saygıdeğer
sorumluluk şuurunu, sıddıklığın tamamlayıcı örnekler olarak anılmalarını sağlayan işte bu
bir öğesi olarak değerlendirmek mümkündür. yüksek duyarlılık ve tam sorumluluk bilinciydi.
Allah'ın elçisi Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem Şüphesiz ki Allah subhanehu ve teâlâ dinini mutlak
iman etmiş olmanın yüklediği ağır mesuliyeti, surette korur. Bunun için de gereken yerde ve
o azgın müşrik kavmin içerisinde eksiksiz bir şe- zamanda dilediği şekilde vesileler ve vasıtalar
kilde yerine getirebilmek için nasıl çırpındığını yaratır. Dilediği kullarını bu görev ve sorumlu-
siyer kitaplarından okuyoruz. Yüksek faziletiyle lukla yükümlü kılar. Akla ilk sıralarda gelen bu
beraber yüksek sorumluluk bilinci Ebu Bekr'i kullardan birisi de hiç kuşku yok ki ehli sünne-
radıyallahu anh sıddık ve Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve
tin yiğit imamı Ahmed bin Hanbel'dir rahimehullah.
sellem en çok sevdiği insan konumuna ulaştırmıştır.
'Kur'an mahluktur' fitnesinin alevlendiği devirde,
Ömer bin Hattab'ı gören şeytan, ondaki yük- bir muvahhid olarak tüm hücrelerinde hissettiği
sek sorumluluk bilinci ve bu bilinç ile imanının sorumluluk şuuruyla sadece ilmini değil, şiddetli
gereğini bir lahza dahi tereddüt etmeden yerine mihneye karşı canını da Kur'an'a siper etti.
getireceğini çok iyi bildiği için onu gördüğünde Sorumluluk şuuru bir kimsede ne ölçüde mev-
yolunu değiştirirdi. Sorumluluk bilinci hakkıyla cut ise, denilebilir ki o kimse aynı ölçüde vardır.
oluşmamış bir kimseden -velev ki alim de olsa- Sorumluluk şuuru yüksek düzeyde olan alim ve
tam ve kâmil bir adaleti tesis etmesi beklenemez. fazıl şahsiyetlerden vefat etmiş olduğu hâlde bu-
Ömer'in radıyallahu anh çağlar aşan, İslam esaslı adale- gün hâlâ ilim meclislerinde ve sohbetlerde hem
tinin temelinde de mes'uliyet/sorumluluk şuuru de birer referans kaynağı olarak söz edilebiliyorsa
vardır. Mes'uliyet (sorumluluk), İslâm'a mensubi- bu varlıkları, geride bıraktıkları eserlerinin, ge-
yetle beraber var olan ve hayat boyu süregiden bir ride bıraktıkları eserler de kendilerinde mevcut
gerçekliktir. Her bir Müslümanın İslâm'la beraber olan güçlü bir sorumluluk şuurunun hasılasıdır.
birtakım kazanımları ve hakları otomotikman
aktifleşir. Aynı şekilde sorumluluklar ve görevler İmam İbni Teymiyye ve talebelerinde rahimehul-
de öyle. Mensubiyet ile mes'uliyet her zaman ve lah bu hakikati görüyoruz. Allah'ın subhanehu ve teâlâ
her zeminde birbirinden ayrılmaz iki olgudur. kitabına ve Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem sün-
netine uyup bağlanmaya, onları salih selefin an-
Takvada, şecaatte, hilmde, tevazuda ve daha ladığı şekilde anlamaya, Kitap ve Sünnete aykırı
nice üstüm meziyetlerde ümmet için bayrak- olanları bırakmaya, doğru dinin öğretilerinden
laşmış olan Osman ve Ali bin Ebi Talib radıyallahu kaybolup gidenleri yenilemeye; Müslümanların,
Şaban
anhuma gibi önder şahsiyetler de kendi dönemlerin-
kendi dönemlerinden önceki asırlarda gerileme 1437

Haziran'16 • SAYI: 50

59
"Öyle ya! Mümin olan, fâsık olan gibi midir? Bun-
lar eşit olmazlar."  3

Alem-i ervahta verdiği misakı hatırlamayan,


diliyle tekerrür ettiği ahde de vefa göstermeyen
kimselerin kendi öz nefisleriyle yükümlü ol-
Sorumluluk şuuru bir kimsede dukları sorumlulukları sürekli olarak başkala-
ne ölçüde mevcut ise, denilebilir rına havale etmeleri, onları dünya hayatındaki
ki o kimse aynı ölçüde vardır. mes'uliyetten ve ahiretteki vebalden asla kurtar-
mayacaktır.

İslâm beldelerinin işgâl edildiği, halkın öz


yurtlarından sürüldüğü, iffetlere necis ellerin
uzatıldığı, şehirlerin harabeye döndüğü, ekin-
lerin ifsada uğratıldığı ve feryatların arş-ı âlâ'ya
ulaştığı şu devirde, esasen mutlak küfre dayalı
ve kör taklit devirlerinde kendi kendilerine çıkar- tağuti sistemin gölgesine biraz daha sığınmakla
dıkları çürük metodları ayıklayıp temizlemeye, şer'i sorumluluklarını yerine getirdiğini zanne-
İslâm ümmetinin içinde giderek yayılan tasavvufi denlerin ahvali, sayılan tüm bu musibetlerden
hurafe ve sapkınlıklardan, Hind kökenli zühtten daha hafif değildir.
ve Yunan menşe'li mantıktan korunmaya çağır-
dılar. O devrin ilmî, ictimaî ve siyasî şartları göz Kendi öz nefsi ve dünyevî menfaatleri aleyhin-
önünde bulundurulduğunda böyle bir çağrı ve de sorumsuzca birtakım tasarruflarda bulunan
bu istikamette bir çabanın bedeli, özgürlükten bir kimse 'sefih' olarak tanımlanır. Ebedi hayat-
mahrumiyet yahut serden geçmek olan olağa- taki kurtuluşun ve esenliğin yol göstericisi olan
nüstü bir irade ve kuvvetli bir sorumluluk bilinci şer'i şerifi, mutlak şirk ideolojileriyle yan yana
gerektirdiği gayet açıktır. getirerek buluşturup barıştırma çabalarına gi-
rişerek modern bir 'yesak' hazırlamakla meşgul
Muvahhid alimler silsilesinin her asırdaki ağzı dualı tağutlar ise tüm bu cürümleri bizzat
temsilcilerinde aynı mürüvvete, aynı fazilete ve kendileri işlemiyormuş gibi 'İslam kahramanı'
aynı mes'uliyet şuuruna tanıklık ediyoruz. On ilan edilmektedir. Bu durumda şu sual geliyor
dokuzuncu yüzyılda tevhidî dirilişe öcülük eden akıllara: Sorumsuzca davranışlarda bulunarak bu
İmam Muhammed'in rahimehullah ortaya koyduğu tür ağır şenâetlerin ortaya çıkmasına sebep olan
çabalar, Allah'ın subhanehu ve teâlâ yardımıyla adetâ sefih, tağutun kendisi midir; yoksa tağutu nere-
çölde vahalar oluşturur gibi ümmetin çoraklaş- deyse Mesih olarak nitelendirecek kadar yoldan
mış zihin dünyasını münbit bir iklime ve ciha- çıkmış kitleler midir, sefih?
dın gündemleştiği bereketli alanlara dönüştürdü.
Seyyid Kutub rahimehullah muvahhidler ümmetini Her bir Müslüman gücünün, bilgisinin sahip
taşıyan lokomotifin kazanını biraz daha harla- olduğu malın, sağlığının, zamanının, makamının
dı. Günümüzde de malum ve meşhur olanları ve konumunun gereği yükümlü olduğu sorumlu-
ve olmayanıyla bu silsileye dahil olan muvah- luklarını yerine getirdiğinde veya bu istikamete
hid alimlerimiz ve faziletli şeyhlerimiz yüksek samimi ve ısrarlı çabalar sarfettiğinde işte o za-
sorumluluk şuuruyla ilim ve hizmet üretmeyi man hayat adetâ cenneti andıracak bir nezâhete
sürdürmektedirler. Hasbelkader edinip sahip ol- ve saadete gark olur.
duğu ilmini aylık bir maaşa yahut bir makama
fitleyip mesuliyetten kaçanlar ile; bir ayağı med- (Sabr-ı cemilin sonu selamet, sorumlulukların
resede, diğer ayağı hapishanede bir ömür tüketen ifâsı ferahlık ve muvaffakiyettir.)
tevhid davetçisi hocalarımız ile şeyhlerimizin
sahip oldukları ilimle beraber yüklendikleri so-
rumluluğu ifâ etmeleri açısından durumları hiç
aynı olur mu?

3. 32/Secde, 18

60
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.net

Mahi

Mekke'nin Fethi
Heryer karanlıktı. Sokakta tek tük insanlar kalmıştı.
Dilinde bir ayet mırıldanarak gidiyordu Rafi. Bir
ara sustu. Ve durdu. Ardından birilerinin geldi-
ğini hissediyordu. Korkmuştu. Dönüp bakamadı.
Adımlarını hızlandırdı. Hatta koşmaya başladı.

— Hırsız vaaaaarrrrrrrr hırsıııııııııııııııııııız, ki- — Tamam göster bana onları. Bak şöyle bir et-
tabımı çalıyorlar yetişiiiiiiiiiiiin..... rafına, kim onlar?
Rafi avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Yoldan Rafi etrafına şöyle bir göz gezdirdi. Mescid
geçen herkes başına üşüşmüş, şaşkın şaşkın ona çıkışında gördüğü çocuklardan hiçbiri ortalıkta
bakıyordu. Rafi çevresinde gittikçe artan kala- görünmüyordu.
balığa aldırmadan bağırmaya devam ediyordu.
— İyi de baba hiç hırsız olduğu yerde kalır mı?
— Yakalayın onları yakalayıııınnnnnnnn... Kaçmış gitmişler çoktan.
Herkes birbirine bakıyor olanları anlamaya ça- — Annen içerideydi oğlum. Ve burada senden
lışıyordu. Nihayet bu karışık hâle Rafi'nin babası başka kimsenin olmadığını söylüyor. Hem gün-
müdahale etti. düz vakti hırsızlık yapıldığını kim görmüş?
— Oğlum lütfen sakin olur musun? — Gizlice gelmiştirler. Ben konuşmalarını duy-
dum. Başımın altından kitabı almak istediler. Ben
— Olamaaaaaaaaaaam olamaaaaaaaaaaaam!
bağırınca da kaçtılar.
Değerli haznemi çalmak istiyorlar nasıl sakin
olabilirim! Rafi ikna olmuyor, olay çözülmeyeceğe ben-
ziyordu. Babası, biraz da olsa sakinleşen oğlunu
— Kim, kim çalmak istiyor Rafi?
içeri yolladı. Toplanan kalabalık kendi aralarında
— Onlar. konuşa konuşa dağıldılar...
— Onlar kim oğlum? Rafi kitabına sıkı sıkıya sarılmış annesine olan-
— Tanımıyorum. Başucumda konuşuyorlardı. ları anlatıyordu. Oğlunu çok iyi tanıyan annesi
Kitabımı çalıp Romalılara satacaklarmış. ise bunun bir rüya olabileceğini söylüyordu ısrar-
la. Fakat Rafi kabul etmek istemiyordu. Herşey
— Romalılar mı? gün gibi açıktı. Kitabının şöhreti duyulmuştu. Bu
— Evet, evet baba... şöhrete kim sahip olmak istemezdi ki? Hubeyb Şaban
ne kadar da haklıymış diye düşündü. Hava iyice 1437

Haziran'16 • SAYI: 50

61
kararmaya başlamıştı. Gece hırsızlar için bulun- bağışla. Senin rızanı kazancağım bir amel olsun
maz bir nimetti. Mutlaka karanlıktan istifade ede- bu kitap. Gönlüme sekinet ver. Sana tevekkül
ceklerdi. Kitabını korunaklı bir yere saklamalıydı. ettim ben.
Bilal'in sesi geliyordu. Yatsı vakti girmişti. Bir Duasını daha bitirmemişti ki uykuya daldı. Sa-
an diğer vakitleri kılmadığını hatırladı. Kitabımı bah annesinin şefkat dolu sesi ile kalktı. Hareketli
saklayacağım diye uğraşırken namazlarımı kaçır- bir gün geçirmesine rağmen çok dinç uyanmıştı.
dım diyerek hayıflandı. Kitabı annesine teslim Bu olsa olsa dünkü duanın ve niyet tazelemenin
edip koşarak mescide gitti. Abdest aldı ve saflar- sonucu idi. Doğru mescide gitti. Sabah namazı
dan birine geçti. Aklı fikri o çocuklardaydı. Gerçi kılınmıştı. Daha kimse dağılmamıştı. Mescide
niye mescide gelsinlerki? Yakalanma korkusuyla bir adam girdi ve:
gelmezler diye düşündü. — Ey insanlar. Ben iki taraf arasını bulmak için
Rafi bunları düşünürken nasıl namaz kıldığı- geldim, dedi ve çıkıp gitti.
nı anlamadı. Altı üstü bir kitaptı. Onu nasıl da Peygamberimiz ashabını topladı. Hazırlanma-
meşgul ediyordu. İbadetlerden bile alıkoymaya larını emretti. Mekke üzerine yürüyeceğini bildir-
başlamıştı. Kendine çeki düzen vermeliydi. Tes- di. Sonra ellerini açarak: "Ey Allah'ım! Kureyş'in
bihlerini yaptıktan sonra Allah'tan bağışlanma gözcülerini ve habercilerini alıkoy. Onları memle-
ve yardım diledi. Duayı epey uzatmış olacak ki ketlerinde bastıralım." diye dua etti.
herkes dağılmış hiç farkına varmamıştı. Mescidin
girişinde iki kişi duruyordu sadece. Kim oldukla- Rafi duyduklarına inanamıyordu. O kitabıyla
rını seçemiyordu. Eve gitmek için harekete geçti. uğraşırken Medine savaş ilan edilmişti haberi
Arka tarafta daha kestirme bir yol vardı. Bu sefer yoktu.
orayı kullanacaktı. Heryer karanlıktı. Sokakta tek Hemen arkadaşlarını bulmalı olan biteni sor-
tük insanlar kalmıştı. Dilinde bir ayet mırıldana- malıydı. Salim'i gördü:
rak gidiyordu Rafi. Bir ara sustu. Ve durdu. Ar- — Selamun aleykum anlat bana neler oluyor?
dından birilerinin geldiğini hissediyordu. Kork-
muştu. Dönüp bakamadı. Adımlarını hızlandırdı. — Aleykum selam. Neler olmadı ki? Nereden
Hatta koşmaya başladı. Arkasına takılanlar kitabı başlayayım.
için ona zarar vermek istiyor olabilirlerdi. Nefes — En sondan başla. O adam kimdi?
nefese kalmıştı. Evin avlusuna yetiştiğinde ba- — Ebu Sufyan'mış.
basına seslendi:
— İnanamıyorum. Ne işi var burada?
— Babaaaaaaaaaaa babaaaaaaaaaaaaa bakar
— Rasûl ile anlaşmaya gelmiş. Hudeybiye'de
mısın?
kabilelerle saldırmazlık anlaşması yapılmış. Hu-
Rafi'nin telaşlı sesini duyan babası hemen dı- zalılar, Rasûl tarafında yer almış. Bekiroğulları
şarı fırladı. da Kureyş tarafında. Bunlar birbirine düşman iki
— Ne oldu Rafi? kabile imiş. Bekiroğulları, Huzalılara saldırmış
fırsattan istifade.
— Baba beni takip ediyorlar.
— Bak sen... İhanet ha...
— Kim? — Evet aynen öyle. Bununla kalsa iyi. Kureyş
— Bilmiyorum. Bak, arkamdan geliyorlar. de bu ihanete destek olmuş. Huzaalılar Rasûl'e
geldi yardım istedi.
Babası etrafa bakındı, kimsecikler yoktu.
— Peki Ebu Sufyan utanmadan nasıl gelmiş
— Yanlış görmüşsün, kimsecikler yok. Haydi Rasûl'ün huzuruna?
gel içeri.
— Benim haberim yoktu diyormuş. Ama Rasûl
Rafi ısrar etmedi. Ayaklarını sürte sürte içeri onu dinlememiş. Ve şu an duyduğun üzere savaş
girdi. Hemen yatağa uzandı. Neler oluyor? Bir için hazırlanıyoruz.
kitap yüzünden aklımı yitireceğim. Gerçi bu
sıradan bir kitap değil. Of Allah'ım. Niyetim — Aman Allah'ım...Mekke'yi alacağız.
Rasûl'ün hayatını aktarmaktı sonraki nesillere. — İnşallah...
Galiba ölçüyü kaçırdım. Şöhret için yapıyorum Devam edecek
bunu sanki. Hayır hayır niyetimi tazelemeli, ger-
çek hedefimi unutmamalıyım. Allah'ım sen beni

62
Sağlık köşesi Dr. seyfullah İslam

Vitaminler
Vitaminler, kullanmakta olduğumuz
ilaçlarımızla etkileşim göstererek ilacın
etkinliğini artırma veya azaltmaya sebep
olabilmektedir. Tüm bunları dikkate
alarak vitaminlerin tüketilmesi gerekir.

H
sun.
amd, Allah'a subhanehu ve teâlâ; salât ve selam,
Rasûlü Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem ol-
A Vitamini
A vitamini eksikliği genelde beslenme yeter-
sizliğine bağlı oluşur, bundan dolayı daha çok
kötü beslenme şartlarının olduğu ülkelerde sık
Vitaminleri suda ve yağda eriyebilme özelli-
gözükmektedir. Eksikliğine bağlı belirtiler geçici
ğine göre iki gruba ayırmış, suda eriyen B ve C
olabileceği gibi kalıcı hasarlarla da sonuçlanabi-
vitaminlerini değerlendirmiştik. Bu yazımızın
lir. Her yıl Afrika'da 250.000 çocuk A vitamini
konusunu yağda eriyen vitaminler (A,D,E ve K
eksikliği sebebiyle kör olmaktadır.
vitaminleri) oluşturmaktadır.
A vitamini emilimini engellediği için sindirim
Suda eriyen vitaminlerin fazlası idrarla atıla-
sisteminde oluşan enflamatuar hastalıklardan
bilmekte iken yağda eriyen (A,D,E,K) vitaminler
Crohn hastalığı veya çölyak hastalığı gibi du-
ise karaciğer ve yağ dokusunda depo edilmekte-
rumlarda, aynı zamanda şeker hastalarında ve
dir. Depo edilen bu vitaminlerin aşırı dozlarda
alkol alanlarda da A vitamini eksikliği görüle-
alınması vücutta bir takım illetlerin oluşmasına
bilmektedir.
sebebiyet verir. ADEK vitaminlerinin vücutta
depo edilmeleri hasebiyle ilaç formu kullanıla- A vitamini görme duyusu üzerinde çok önemli
cağı zaman dozun ayarlanmasına ihtiyaç duyulur. bir rol oynamaktadır. A vitamini gözde bulunan
Dozun ayarlanması vitaminlerin kandaki miktar- ve ışığı tanıyan proteinlere bağlanarak az ışıklı
larına bakılarak, vücudun ihtiyacı olan miktarın ortamlarda görmemizi sağlar. Eksikliğinde gece
tespit edilmesi ile yapılabilir. Bunun için de kan görememe hastalığı oluşur. Aynı zamanda göz ye- Şaban
1437
tahlili yaptırılmalıdır.

Haziran'16 • SAYI: 50

63
terli nem üretemez ve göz kuruluğu oluşur. Göz K Vitamini
kuruluğuna bağlı gözde ülser oluşur ve ilerlemiş K vitaminin yeşil sebzelerde bol miktarda ol-
ülser körlükle sonuçlanır. ması ve bağırsaklarda üretilebilmesinden dolayı
eksikliği nadiren görülür. Uzun süre antibiyotik
Eksikliğinde bağışıklık sistemi zayıflar; akne,
kullanımı sonrası, damardan beslenen hastalarda
kuru ve kolayca yaralanan cilt, kepekli ve kuru
veya uzun süren açlık durumunda da K vitamini
saçlar da A vitamini eksikliğinde görülen du-
yetmezliği gelişebilir.
rumlardır.
E vitaminin aksine 'K vitamini' kanın pıhtılaş-
A vitamini içeren maddeler sırasıyla; karaciğer,
masını sağlar. K vitaminin kemik sağlığında da
pul biber, havuç, kuru kayısı, kavun, kırmızıbiber
önemli rol oynadığı gösterilmiştir, kemiklerde
ve yeşil sebzelerde bulunmaktadır.
bulunan osteokalsin proteini K vitaminine bağlı
D Vitamini oluşur. K vitamini alan kişilerde pıhtılaşmada
artma olduğundan kan sulandırıcı ilaç kullanan-
'D vitamini ve Güneş' adlı yazıda D vitaminini
larda dikkat etmek gerekmektedir.
daha önce detaylı bir şekilde kaleme almıştık.
D vitamini, genel olarak dünyada eksikliği Yeni doğan bebeklerde ilk hafta içinde
en sık görülen vitamindir. Eksikliğinin K vitamini eksikliğine bağlı kanamalar
giderilmesinin en cazip yolu ise olabilir genelde annenin gebelik
ampul formunun kullanılma- süreci antibiyotik ve epilepsi
sı ve ondan sonra D vitamini ilaçları kullanımlarında olur.
içeren gıdaların tüketilmesi Vitaminleri yeterli almanın en iyi
Bu her bebekte mutlaka ola-
yolu dengeli beslenmek ve farklı
ile olur. Vücutta bir hormon gıdaları tüketmektir. Farklı gıda cak anlamına gelmemekle
gibi çalıştığını ve nere- tüketmek çeşitli vitaminleri ve beraber nadir görülen bir
deyse tüm sistemlere etki mineralleri almamız açısından durumdur.
ettiğini vurgulamıştık. çok önemlidir. Bu şekilde beslenen
bir kişinin ilave vitamin-mineral Rutin olarak her yeni do-
almasına gerek kalmaz.
E Vitamini ğan bebeğe topuğun birinden
Özellikle tahıllar olmak üzere, hepatit B aşısı diğerinden de K
ıspanak, lahana ve marul gibi ye- vitamini yapılmaktadır. Bu her ne
şil sebzelerde bulunur. Ayrıca zeytin kadar basit bir vitamin gibi görülse
yağı, ceviz, fındık, soya fasulyesi, kırmızı de aslında görüldüğü gibi basit bir durum
et, yumurta sarısı, patates, domates ve muz, değildir. Allah'a subhanehu ve teâlâ eksiklik izafe
kivi gibi meyvelerde de bol miktarda bulunur. edermişcesine kanın yoğunlaştırılmaya çalı-
Bir avuç fındık yetişkin bir insanın günlük E şılması kesinlikle birtakım zararları beraberin-
vitamini ihtiyacını büyük oranda karşılar. de getirmektedir. Çünkü fıtraten daha olgun-
laşmamış bir organizması olan bebek 1-2 hafta
E vitamini bağışıklık sistemini harekete geçiren içerisinde bağırsaklardan K vitaminini kendisi
bir antioksidandır. Cilt üzerinde de olumlu etki- üretebilmektedir.
leri bulunmakta ve ayrıca kanda bulunan iltihabı
kurutucu etkisi de vardır. Hasılı
Görüldüğü gibi vitaminler, kullanmakta oldu-
E vitamini aynı zamanda kan sulandırıcı etkisi ğumuz ilaçlarımızla etkileşim göstererek ilacın
ile de bilinir. Düzenli kan sulandırıcı ilaç kul- etkinliğini artırma veya azaltmaya sebep olabil-
lanan kişilerde veya kan sulandırıcı kullanması mektedir. Tüm bunları dikkate alarak vitamin-
tehlike arz eden kişilerde basit bir vitamin olarak lerin tüketilmesi gerekir.
görülüp kullanılmamalıdır.
Vitaminleri yeterli almanın en iyi yolu dengeli
E vitamini, günlük alınabilen dozu kişiye göre beslenmek ve farklı gıdaları tüketmektir. Farklı
farklılık göstermektedir. Günlük dozun aşılma- gıda tüketmek çeşitli vitaminleri ve mineralleri
ması için hekim kontrolünde kullanılmalıdır. almamız açısından çok önemlidir. Bu şekilde bes-

64
lenen bir kişinin ilave vitamin-mineral almasına
gerek kalmaz.

Bazı durumlarda ise ilave vitamin ilacı almak


gerekebilir. Ancak yüksek dozda alınan bazı
vitaminler (ADEK) vücutta depo edildiğinden
zararları olabilmektedir. Bu nedenle vitaminler
gelişigüzel kullanılacak ilaçlar değildir.

Vitamin eksikliğinde sağlık sorunları zamanla


ortaya çıkar; başlarda yorgunluk, halsizlik veya
başka şikâyetler görülür. Bir sonraki aşama be-
densel rahatsızlıktır, hatta vitamin eksikliği gi-
derilmezse bazen ölümle sonuçlanabilecek ciddi
hastalıklar dahi ortaya çıkabilir.

Vitamin ilaçları son kullanma tarihine bakıl-


maksızın raf ömürleri çok daha kısadır. Güneş,
hava, nem gibi maruz kalınan durumlar ilacın
yapısını bozabilmektedir. Özellikle mega, ultra,
hiper gibi isimleri olan vitaminlerin aşırı dozları
olabileceğinden rastgele kullanımlarından uzak
durulmalıdır.

Özellikle her meyvenin kendi mevsiminde ve


organik hâliyle tüketilmesine dikkat edilmeli-
dir. Köy yumurtası ve tereyağını düzenli olarak
kahvaltıda tüketmek, bol su içmek ve az yemek
sağlıklı yaşamanın en sade yoludur.

"İki nimet vardır ki insanların çoğu bunlar hu-


susunda aldanmıştır, kıymetini takdir edip onları
değerlendirmekten mahrumdur. Bu iki önemli ni-
met; sağlık ve boş vakittir."  1

Allah subhanehu ve teâlâ verdiği tüm nimetlerin


kıymetini bilip şükrünü eda edebilmeyi bizlere
nasip etsin.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a


hamd etmektir.

Şaban
1437
1. Buhari

Haziran'16 • SAYI: 50

65
Veysel Türk Ayın Kitabı
veyselturk@tevhiddergisi.net

Nasıl İhlas Sahibi Olabilirim?


Muhammed el-Avayşe

Kitap: Nasıl İhlas Sahibi Olabilirim? Değerli kardeşim sende biliyorsun ki yaşadı-
ğımız bu zaman diliminde insanların çoğu yap-
Yazarı: Muhammed el-Avayşe tıkları amellerinde bu iki şartı gözetmemektedir.
Kimisi Allah'ın kitabında ya da Rasûlü'nün sün-
Yayınevi: Karınca/Polen
netinde olmayan hurafe ve bidatleri amellerine
Hamd, ancak Alemlerin Rabbi olan Allah'a karıştırıyorlar. Kimisi ise amelinde ihlası gözet-
mahsustur. Ancak O'na ibadet eder ve ancak miyor. Ancak burada nasihatim sanadır. Çünkü
O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Şehadet sen amellerinde/ibadetlerinde Allah'ı birlemiş
ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Ve yine bütün şirk, küfür bidatlere LA demişsin. Ve
şehadet ederim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem yapmış olduğun amellerinde Allah'ın kitabına
O'nun kulu ve Rasûlü'dür. ve Rasûlü'nün sünnetine uygun olup olmadığını
gözetiyorsun. Ancak bu yetmez. Amelinde ihlası
Değerli kardeşim bu ay sana bütün amellerin da gözetmen lazım. Çünkü tevhid ehli Müslü-
kabul şartı olan ihlası konu eden bir kitap tavsiye manların amellerindeki en büyük tehlike amel-
edeceğim. Sende biliyorsun ki bütün amellerde lerinde ihlası gereği gibi gözetmemeleridir. Bu
kayıtsız şartsız olarak şu iki kuralı kesin olarak o kadar tehlikeli bir durumdur ki Allah Rasûlü
bulundurmak gerekiyor. Yoksa o ameller asla dahi bu durumdan korkmuştur. O hac yaptığı
kabul edilmez. Bunlar: sıra telbiyesinde şöyle dua ediyordu. 'Ey Rabbimiz
riyasız bir hac, şöhretsiz bir hac olsun' Eğer bu di-
1. Ameli işleyecek olan kişinin bu amelinde nin, davanın önderi, Peygamberi dahi ihlasından
Allah'ın vechini, rızasını kastetmesi, samimi ol- korkup Allah'a sığınıyorsa bizim gibi kulların ne
ması lazım. yapması gerektiğini sen düşün. Onun için sana
bu ay, kişiyi amellerinde ihlasa götüren sebep-
2. Bu amelin Allah'ın kitabında meşru kıldığı ler nelerdir konusunu işleyen bir risale tavsiye
ya da Rasûlü'nün sünnetinde beyan ettiği amel- edeceğim.
lere uygun olması lazım.
Rabbimden dileğim bu kitabın hem sana hem
Eğer bu şartlardan herhangi birisi yerine gel- bana hem de tüm kardeşlere faydalı olmasıdır.
meyecek olursa o takdirde amel/ameller salih
olmadığı gibi kabul de olmaz. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
"Öyleyse kim Rabbi ile karşılaşmayı umuyorsa,
salih amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadette hiç
kimseyi ortak koşmasın."  1

1. 18/Kehf, 110

66

You might also like